Print Friendly and PDF

Gizli Gerçek (2000) What Lies Beneath



130 dk

Yönetmen:Robert Zemeckis

Senaryo:Clark Gregg, Sarah Kernochan

Ülke:ABD 

Tür:Dram, Fantastik, Korku

Vizyon Tarihi:24 Kasım 2000 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Müzik:Alan Silvestri

Oyuncular

    Michelle Pfeiffer

    Katharine  Towne

    Miranda   Otto

    James   Remar

    Harrison Ford

Özet

Dr. Norman Spencer ve karısı Claire yeni taşındıkları evlerinde mutlu bir hayat sürmektedirler. Genetik uzmanı olan Norman, yeni bir araştırma nedeniyle çok yoğun bir şekilde çalışmaktadır. Kızları da üniversite için evden ayrıldığı için çok sıkılan Claire, tüm zamanını bahçe ile uğraşarak ve bilgisayar başında geçirmeye başlar. Mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürdükleri evlerinde açıklanması zor olan olaylar meydana gelmeye başlar. Kapılar kendiliğinden açılmaya başlar ve yeni komşuları ortadan kaybolur. Claire banyoda bazı hayaller görmekte ve bunların gerçek olduğuna inanmaktadır. Norman ise bunların hepsinin sadece sinirsel bir çöküntüden ibaret olduğunu düşünmektedir. Ve Claire kendini bilinmeyen bir varlıkla savaş halinde bulur. Olayın sonucunda kendini büyük bir tehlike beklemektedir.

Altyazı

Günaydın güzel kızım.

 Hadi kalk, yoksa vaktinde çıkamayacağım.

 Her şeyim hazır.

 Hadi, sana vaffle yapacağım.

 Anne!

 - Kathleen!

 Böğürtlenli olsun!

 Merhaba Cooper.

 Sen de kahvaltı ister misin, böğürtlenli vafflel ister misin?

 Uslu oğlum.

 Yine kavga ediyorlar.

 Tanrım, bu iki etti.

 Ne zaman taşınmışlardı?

 Üç hafta oldu.

 Soyadları neydi?

 Fuer, galiba, psikoloji bölümündenmiş, onların hepsi delidir.

 Kathleen uyanık.

 Sessiz oluruz.

 Sessiz ve çabuk.

 Sessiz olmak istemiyorum.

 Ne zaman gidecek?

 - Norman Spencer!

 Tamam.

 Reddedilmeye dayanamam, ben koşuya çıkıyorum.

 Tatlım, iyi misin?

 Evet.

 Hadi Cooper trafiğe yakalanmamak için 11'de çıkmamız gerek.

 11'de çıkarız.

 Biliyorsun, beni canın istediğin zaman arayabilirsin.

 Hayatım bu günün geleceğini çok uzun zamandır biliyordum.

 Norman var, yeni   evimiz var, bahçe var, benim için endişelenmene gerek yok.

 Sadece, eğer  - Gerçekten.

 Tamam.

 Anne, anne, anne  Hadi.

 - Gitmem gerek.

 Hadi, gidelim, seni buradan götüreyim yoksa seni de kaydedeceğim Claire.

 Seni ararım.

 - Tamam.

 Hoşça kal.

 - Güle güle.

 Sık sık gel.

 - Oldu.

 Anneni ara.

 - Ararım.

 Beatris, çok memnun oldum.

 - Ben de.

 Birbirinize iyi bakın, tamam mı?

 - Onsuz bir tek bara bile gitmeyeceğim.

 Kendine dikkat et.

 Tamam mı?

 - Hoşça kal.

 Bu kadar tutmam da başarıdır.

 Ne okuyorsun?

 Değişik organizmalardaki genetik tamir mekanizması.

 Öyle mi?

 Nasıl?

 Harika.

 Birkaç tane İsveçli denizci hücre, bakire bir amigo   hücresini bölmeyi başardı.

 - Az kaldı.

 Eğer çalışman gerekiyorsa.

 - Yo, hayır.

 Bitiyor  Tamam, bitti.

 İşte.

 Nasıl gidiyor?

 - Harika.

 Kodu çözmeyi başardık.

 Hücresel şeyi mi?

 - Bitmesine çok az kaldı.

 Sen çok akıllı bir adamsın.

 - Evet.

 Madam Curry, Johnns Solk, Norman Spencer.

 Evet.

 Sen nasılsın?

 - İyiyim.

 Sahi mi?

 - Evet, iyiyim, gerçekten.

 İyi değilsen bile gayet normal.

 Doğrusunu istersen, çok heyecanlıyım.

 - Sahi mi?

 Evet.

 Hayatım düzene girecek, kendime zaman ayıracağım.

 Bize zaman ayıracağım.

 Onu iyi yetiştirdin.

 İyi bir kız oldu.

 - Birlikte yetiştirdik.

 Artık baş başayız.

 - Biliyorum.

 Yorgun musun?

 - Hayır.

 Oyun oynamak ister misin?

 - Evet.

 Tanrım!

 Bu adam kadına ne yapıyor?

 - Herhalde barışıyorlar.

 Dur.

 Pencere açık kalsın.

 Onları bastırabilir miyiz?

 - Denemeye değer.

 Şu akıllı Norman gibi şeyleri bir daha söylesene.

 Ve yüksek sesle konuş.

 Matematikçi Doktor Wendell James Spencer 77 yaşında öldü.

 Sigorta talebi.

 Merhaba?

 Bakar mısınız?

 Bayan Fuer?

 Orada mısınız?

 İyi misiniz?

 O çok  Artık bu kadarına dayanamıyorum.

 Dayanamıyorum  Çok korkuyorum.

 - Ne, neden korkuyorsunuz?

 Bir anda ortadan kaybolacakmışım gibi geliyor.

 Yapabileceğim bir şey var mı?

 Size  Sizinle tanışmadık bile.

 Özür dilerim, evden pek çıkmıyorum Bu çit çok  Özür dilerim.

 Buraya gelip bir fincan çay içmek ister misiniz?

 Aman Tanrım, döndü!

 Kusura bakmayın, lütfen söylediklerimi unutun.

 Ben ne dediğimin farkında değilim.

 Sesi çok korkmuş gibiydi.

 - Neden?

 Adamdan.

 Herhalde.

 - Böyle mi dedi?

 Aşağı yukarı.

 Oraya gitmek istiyorum, dolaşıyormuşuz gibi oraya gidelim  Neden?

 - Sadece kadını görmek istiyorum.

 Hayatım, bir anda yeni komşularımızın bahçesine dalıp da onları suçlamaya   hakkımız yok, zaten gece yine barışıp seks olimpiyatlarıyla bizi uyutmazlar.

 Norman, ya kadına bir şey olursa, yani durmadan onu  Hiçbir şey olmayacak.

 Tatlım insanlar tartışır.

 İnsanlar kavga eder.

 Bu bizi ilgilendirmez.

 Bu gece çalışacağım.

 - Biliyorum.

 Bu konferans, raporumu sunacağım ilk büyük toplantı, bütün dikkatimi   ona vermem gerek.

 Uzun zamandır bunu bekliyorum.

 Keşke kadının sesini sen de duyabilseydin.

 Bak ne diyeceğim.

 Psikoloji bölümünden Harvey Toones'u ararım ve   adam hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışırım, tamam mı?

 Söz mü?

 - Evet, söz.

 Marry'nin yazlık giysileri.

 Hanımefendi!

 Ne yapıyorsunuz?

 - Seni arıyorum.

 Sen ne yapıyorsun?

 Yeni komşulara bu hoş geldiniz sepetini vermeye gitmiştim.

 Evde yoklar mı?

 - Yoklar galiba.

 Bu işi çok iyi yapıyorsun.

 - Aslında haftalar önce yapmalıydım.

 Ben komşularıma birinin evime getirdiği şarapları veriyorum.

 Kalacak mısın?

 Hayır, sadece nasıl olduğunu görmeye geldim.

 İyiyim, iyiyim.

 - Gerçekten mi?

 Neden herkes bunu bu kadar şaşırtıcı buluyor?

 Çünkü son derece yakın olduğun biricik kızın birkaç gün önce   üniversiteye gitti, ben olsam çok üzgün olurdum.

 Evet.

 Sen de zor bir yıl geçirdin.

 Taşınmak, yeni bir ev.

 Bahçe.

 Araba.

 - Küçük bir hayal kırıklığı.

 Üzerinden bir yıl mı geçti?

 - Bu hafta doluyor.

 Şimdi de Kathleen gitti.

 Çok gergin olmalısın.

 Tamam.

 Biraz gerginim.

 Güzel.

 Demek insansın.

 Bu haftaki en zor işim de, bahçe kulübü için güllerimin   fotoğrafını çekmek olacak aslında.

 Tam vaktinde gelmişim, değil mi?

 Sana bir şey getirdim.

 Tanrım.

 Kamboçya mantar çayı, yürek acılarına ve ruh çöküntülerine çok iyi geliyor.

 Foryana sana getirmemi önerdi.

 Harika, sorunlarımı medyumunla mı tartışıyorsun?

 Hayır, hayır, o bir medyum değil, çok aydınlanmış bir ruhu var.

 Benim gibi.

 Bu daha kötü, dedikodumu yapıyorsun.

 Değişik bir şey fark ettin mi?

 - Aman Tanrım, almışsın!

 Evet.

 - Çok güzel.

 Evet, nafaka harika bir şeymiş.

 Kocanı kaybediyorsun araba alıyorsun.

 Gençleri tavlamama yardım edecek.

 - Kesinlikle.

 Harika.

 Artık gitmem gerek.

 Kendine iyi bak.

 Çay için teşekkür ederim.

 Norman.

 Norman.

 Norman!

 - Ne?

 Ne?

 Buraya gel!

 Bunu görmen lazım.

 Tanrım.

 Ne oldu?

 - Bak.

 Ne Claire?

 Ben sandım ki şeyi gördüm, şeyi - Neyi?

 Şeyi gördüm sandım  - Yüce Tanrım.

 Merhaba, Kathleen orada mı?

 Ne zaman döneceğini biliyor musun?

 Ona aradığımı söyler misin?

 Sağ ol Beatrice.

 İlk kez orada yoktu.

 Cooper topunu al!

 Senin neyin var?

 Cooper, o en sevdiğin toptur.

 Alo?

 Merhaba, birkaç saat daha burada kalmam gerekecek, kusura bakma.

 Gelmemi istiyorsan gelirim.

 - Hayır, hayır, dert değil.

 Emin misin?

 Claire?

 - Kesinlikle, acele etme.

 Sonra görüşürüz, seni seviyorum.

 - Seni seviyorum, hoşça kal.

 Cooper!

 Cooper!

 İyi, dışarıda kal.

 Pek çok farklı tür kullanıyoruz ama şimdi Haloten'i kullandık.

 Haloten mi?

 Bu bir sakinleştirici mi?

 Geçici felç yapan bir ilaç.

 Bedeni felç ediyor ama bilinci yerinde   kalıyor.

 Kişi hareket edemiyor ama neler olduğunu biliyor.

 Merhaba bayan Spencer.

 - Merhaba Tedy.

 Etkisi ne kadar sürüyor?

 - Yaklaşık 5 dakika kadar.

 Bazen 3.

 Herkeste kullanılabilir mi?

 Evet.

 Hastanın hareketsiz kalmasını istediğiniz zamanlarda kullanabilirsiniz.

 Claire.

 - Merhaba.

 Merhaba hayatım, ne oldu, burada ne işin var?

 İyi misin?

 Ben, sesler duydum, işini engellemek istemedim ama  Sesler mi duydun, nerede?

 - Evde, çok korktum.

 Polisi aradın mı?

 - Hayır.

 Ben yokken polisin evi kontrol etmesini isteyeceğim.

 Harika.

 Karıma bakabilir misiniz, bazı sesler duyuyor da.

 Harika bir dedikodu.

 Konferans için buradan gittiğim zaman senin güvende olmanı istiyorum.

 Güvendeyim, güvendeyim, eminim o sesler bir şey değildi.

 Tanrım.

 Fuer'lar hakkında bilgi aldın mı?

 Evet.

 Harvey adam zararsız dedi, karıncayı bile incitmezmiş, Warren Fuer.

 Peki ya karısı?

 Ne demişti?

 Bugün Chamway'le tanıştım.

 Hani şu sevdiğin kitabı yazan.

 Kimya bölümü için bilgi vermeye gelmiş, Bob Shine da bizi tanıştırdı.

 Buna bayılacaksın, adam beni Spencer Serumu için tebrik etti.

 Babanın öldüğünü bilmiyor muymuş?

 - Biliyordu.

 Norman.

 - Ne?

 Bu konuda çok hassassın.

 - Hayır değilim.

 Evet öylesin, hep aşırı tepki gösteriyorsun.

 Buna dikkat etmeliyim değil mi?

 Adı Mary miymiş?

 Bayan Fuer'ın?

 Warren ve Mary mi?

 Evet Mary, evet.

 Benim işlerim var.

 Doktor Norman Spencer, genetikteki Du Pont Sandalyesi'yle ödüllendirildi.

 Kimse yok mu?

 Bayan Fuer?

 Yardım edebilir miyim?

 Evet.

 Ben  Merhaba.

 Ben Claire Spencer, yan komşunuzum.

 Memnun oldum.

 Ben sadece uğrayıp, mahallemize hoş geldiniz demek istemiştim.

 Teşekkür ederim.

 Ama uygunsuz bir zamanlama, geç kalıyorum.

 Eşiniz evde mi?

 - Hayır, değil.

 Peki ne zaman döner?

 Gitmem gerek.

 - Özür dilerim.

 Çok memnun oldum.

 Ne yapıyor?

 - Yemek yiyor.

 Tek başına.

 Hazır yemek.

 Bu kötü işte.

 Dinle, arkadaşım geldi.

 Eğer adam seri katil tatlısına   başlarsa bana haber ver.

 Mesela kadın parmağı gibi.

 Veririm.

 - Hoşça kal.

 Nereye gitti?

 Lanet olsun.

 Tanrım Claire!

 Ne yapıyorsun sen?

 - Ben, sadece, şeye  Adamı gözetliyordun.

 - Bay Fuer'ı gözetliyordum.

 Neden giyinmedin?

 - Giyinmek mi?

 Stan'le akşam yemeğine çıkacağız.

 - Bu akşam mı?

 Bu akşam.

 Çok geç kalacağız.

 - Sadece 5 dakika geç çıkacağız.

 Ne yani, adam karısını mı öldürdü?

 Bu kadar saçma mı geliyor?

 Kadın çok korkuyordu, şimdi kapıyı açmıyor   ama arabası garajda duruyor.

 Belki dışarıdadır, ya da grip falan olmuştur.

 Belki de uzaylılar   tarafından kaçırılmıştır, her şey olabilir.

 - Kimi arıyorsun?

 Restoranı, geç kalacağımızı bildireceğim.

 Hayır, köprünün ortasındayız, köprünün ortasındayken çekmez ki.

 Köprünün ortasını çoktan geçtik.

 İşte.

 Gördün mü?

 İyi.

 İçim rahatladı.

 Merhaba Stan.

 Merhaba Claire.

 Norman.

 Nasılsın Stan, üzgünüm geciktik.

 - Benim hatam.

 Önemi yok, yeni geldik.

 - Yeni arkadaşın nerede?

 İşte buradayım.

 Bu  İleyna!

 - Aman Tanrım, Claire!

 Buna inanamıyorum.

 Ama bu, inanamıyorum.

 - Biz tanışıyoruz.

 Norman.

 Merhaba Norman, memnun oldum, Claire, inanamıyorum.

 Çok güzel görünüyorsun.

 Finli bir orkestra şefimiz vardı.

 Kadın mor bikiniyle dolaşırdı.

 Ama yanmazdı.

 Yanmazdı.

 İkide bir Fince bir şeyler söylerdi.

 Claire.

 Onu dürüst bir kadın yaptım.

 - Birinin yapması gerekiyordu.

 Ne zamandır Vermont'tasın?

 - Norman burada büyümüş   babası burada çalışıyordu.

 - Bo Flin'i hatırlıyor musun?

 Hastanede   Kalp Bölümü Başkanı'ydı onu kovdular.

 - Öyle mi?

 Neden?

 Heighland nasıl?

 - Onu üniversitede bıraktım.

 Stajyer bir kızla gizli bir ilişki kurmaya başlamış.

 Tanrım Claire yaşlanıyoruz.

 - Artık bu tür şeylere göz yummuyorlar değil mi?

 Yummazlar tabii.

 En son kurban o oldu.

 - En son ne zaman bir araya gelmiştik?

 New York'ta.

 New York'ta.

 - Elbette.

 Şeyden sonraydı  Michael öldükten sonra.

 - Evet.

 Michael kim?

 - Marlov.

 Claire'in ilk kocası.

 - Evet.

 Şu müzisyen.

 - Evet.

 Onunla birlikte çalışırdık.

 Claire'i çalarken dinledin mi?

 Hayır.

 Hayır, Claire'in solosu sırasında   sahnede öylece otururdum, ve gerçekten yanağımdan aşağı   yaşlar boşanırdı.

 İnanılmaz çalar.

 - Neden bıraktın?

 Bir konserden sonraki bir akşam, çok çekici, çok yakışıklı, çok   zeki bir bilim adamıyla tanıştım.

 Ve üç ay sonra onunla evlendim.

 O zaman da Vermont'ta mı oturuyordunuz?

 Hayır, hayır, Boston'da oturuyorduk - Sonra Norman'a burada   bir pozisyon teklif edildi.

 - Pozisyonmuş.

 Genetikte DuPont Sandalyesi.

 Anlıyorum, yani burada babanın okulunda öğretmensin.

 Şey, aslında artık pek fazla öğretmenlik yapmıyorum.

 Bir araştırma projesini yönetiyorum.

 Norman'ın babası ölünce ona gölün kıyısında bulunan   çok eski evi miras bıraktı.

 - Ve biz de onu yeniledik.

 Yepyeni bir ev yaptık.

 - Yok canım.

 Evet öyle.

 - Yepyeni.

 Evi görmen lazım, çok güzel.

 - Evet doğru.

 Görürsün.

 Perili.

 - Olamaz.

 Sahi mi?

 Claire bazı sesler duyuyor.

 - Ne?

 Neler duyuyorsun?

 Ben, bilmiyorum, ben bir takım sesler, fısıltılar duydum.

 Bir çerçeve düştü.

 Biliyor musun, ben bu tür şeylere çok inanırım.

 Öyle mi?

 - Evet.

 Bir dakika, kim olduğunu düşünüyorsun?

 Ben kim olduğunu biliyorum.

 Babam geliyor.

 Evdeki şeyleri değiştirdiğimiz için kızdı.

 Claire?

 Tanrım!

 Ne oldu.

 Sakin ol Claire.

 Geçti.

 Gelmeniz kimin fikriydi?

 Benim.

 Onun.

 Aslında ikimiz de  Buraya gelmek istemiyordum.

 Neden geldiniz?

 - Çünkü benim için endişeleniyordu.

 Eşiniz mi?

 - Evet.

 Eminim kendi hayatını huzur içinde yaşamak için sizin bana   Prozak ya da Lityum vermenizi ümit ediyordur.

 Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?

 - Hayır.

 Peki ilaç kullanıyor musunuz?

 - Hayır, şey valyum.

 Uyumak için.

 Uyumakta zorluk mu çekiyorsunuz?

 - Bazen, heyecanlandığımda.

 Sadece geceleri mi heyecanlanıyorsunuz?

 Hayır, sadece geceleri valyum alıyorum.

 Uyumak için.

 Neden heyecanlanıyorsunuz?

 - Bilmem.

 Peki eşiniz neden endişelendi dersiniz?

 Çünkü  Bilmiyorum.

 Çünkü Kathleen evden gittiğinden beri, yani kızım   üniversiteye başladığından beri evde bazı  Yani ben neden bu kadar zor?

 Tarçınlı şeker alın.

 - Peki, teşekkür ederim.

 Çok zor.

 Çünkü size yabancıyım, ve sizin için kişisel olan   şeylerden bahsediyorsunuz.

 Ayrıca çoğu insan buraya ilk geldiğinde   acaba onların deli olduğunu mu düşünüyorum diye merak eder.

 Merak etmeyin, karar vermeden önce, en az üç seans görüşmemiz şart.

 Bu şakaydı.

 Çok güzelmiş, biraz acı.

 Evimde bir hayalet var.

 Küvetteki suya yansıyan görüntüsünü, benimkinin yanında gördüm.

 Neye benziyordu?

 Bana benziyordu.

 Ama onun gözleri yeşildi.

 Kim olduğunu biliyor musunuz?

 - Belki.

 Ama şimdi söylemesem daha iyi.

 Peki.

 Sizce ne yapmalıyım?

 Onunla bağlantı kurun.

 Bir şekilde iletişim kurun, sizden ne istediğini öğrenin.

 Ne yapayım yani, gidip bir ruh çağırma tahtası mı alayım?

 Vay canına.

 Hayaletin bunu kullanmasını mı bekliyoruz?

 Burada duruyordu.

 Onu burada görmüştüm.

 O zaman mantıklı.

 Bunu nereden buldun?

 - Dükkandan aldım.

 Bizim daire şeklinde filan oturmamız gerekmiyor muydu, ne dersin?

 O ne için?

 Onu nereden buldun?

 - Boş ver.

 Ölü kadının terliğini mi çaldın?

 Ölen kadının bir eşyasının olması gerekiyor tamam mı?

 Kim demiş?

 Onun üzerindeki kan mı?

 Bilmiyorum, sadece parmaklarını üçgen şeklindeki tahtaya koy.

 Peki  Mary Fuer'ün ruhuyla iletişim kurmak  Ne?

 - İletişim kurmak.

 Boş ver gitsin.

 - Ne?

 Hayır, bütün bunlar saçmalık zaten.

 Özür dilerim.

 Tamam, kadının ilk adı neydi?

 Mary.

 Fuer.

 Mary Fuer, Mary Fuer.

 Mary Fuer  Mary Fuer'ün ruhuyla iletişim kurmak istiyoruz.

 Pek bir şey olmuyor.

 Neydi o?

 Işık oynuyor.

 - Evet.

 Şunu gördün mü?

 - Evet.

 Cooper!

 Dinle şu yaptığımız küçük seansı Norman'ın bilmesine gerek yok.

 Sen söylemezsen ben de söylemem.

 Hayır, sadece o araba kazasından beri, bana hassas, aklını yitirmiş bir kız gibi  Küvette hayalet görürsen ne beklersin?

 120'yle giderken bir ağaca çarptın.

 Norman çok korkmuştu.

 Hepimiz korkmuştuk.

 Ama bir kazaydı.

 Üzerinden bir yıl geçti, artık iyiyim.

 Değil mi?

 Tabii ki iyisin.

 Sadece iyi bir medyum değilsin o kadar.

 Seni yarın ararım.

 Biraz dinlen.

 Daha birini tavlayamadın mı?

 - Bagajda bir tane duruyor.

 Güle güle.

 Ne istiyorsun?

 Biliyorsun.

 İsminizin baş harflerini yazın.

 M, E, F.

 M, E, F.

 M, E, F.

 M, E, F 

O öldü.

 - Kim öldü?

 Kimin öldüğünü çok iyi biliyorsun!

 Claire, bu halin ne?

 Beni dinle.

 O kadını öldürdü ve ben deli değilim!

 Jody'yle ben banyoda bir seans yaptık, ama   hiçbir şey olmadı, sonra banyoya döndüğümde oradaydı, oradaydı!

 Ne?

 Bir dakika.

 Seans mı yaptınız?

 Bana kızgın mısın?

 - Ne?

 Belki de meşgul olmama kızıyorsundur.

 - Hayır.

 Bu rapora neler yatırdığımı biliyorsun.

 Benim için ne kadar önemli olduğunu biliyorsun.

 Neden bilmiyorum ama beni sabote etmeye çalıştığını düşünüyorum.

 Bana zarar vermeye mi çalışıyorsun?

 Hayır.

 Norman, Norman, bunun seninle ilgisi yok.

 Bana bir şeyler oluyor!

 Bunun ödeşmekle ya da ilgi görmek istemekle hiçbir ilgisi yok tamam mı?

 Hoşuna gitse de gitmese de evimizde bir şeyler oluyor anlıyor musun?

 Claire.

 Claire, dur.

 Aşırı tepki gösteriyorsun.

 Bana nasıl tepki göstereceğimi söyleme.

 - Lütfen sesini alçaltır mısın?

 Alçaltmıyorum!

 Belki de sen haklısın.

 Belki de aklımı yitiriyorum.

 Ama ya   yitirmemişsem?

 Ya kadın öldüyse, ya korkunç bir şekilde öldüyse?

 Lütfen.

 Bunu burada yapmasak olur mu?

 - Tanrım.

 Sen!

 Kendini akıllı sanıyorsun, değil mi?

 Paçayı kurtaracağını sanıyorsun.

 Ama onu öldürdüğünü biliyorum, seni aşağılık, pis katil!

 Kimi?

 - Bana palavra sıkma!

 Karını!

 Özür dilerim, karımın sinirleri çok bozuk.

 - Hayatım.

 Karımı öldürmedim.

 İyi misiniz?

 Hadi canım.

 Gel.

 Gidelim buradan.

 Özür dilerim.

 İyi misiniz?

 - Evet, iyiyim, iyiyim.

 Az önce ne oldu?

 Norman'ın yüzü gözümün önüne geldi.

 Benim için çok korkmuştu.

 Evliliğiniz nasıl?

 İyi.

 Gerçekten iyi.

 Bizim de kötü zamanlarımız oluyor tabii ama o   harika bir koca ve babadır.

 Yani, tamam, işine saplantı derecesinde   bağlıdır, ve bazen şey gibi olur sanki beni hiç görmüyormuş gibi.

 Ya da ne bileyim sanki bende bir sorun varmış gibi hissederim.

 Bu hoş olmasa gerek.

 Değil.

 Tamam, peki, nereye varmaya çalıştığınızı anlıyorum, ama evliliğim   gayet iyi.

 Ben gerçekte olmayan şeyleri gördüğüm tuhaf bir dönem   geçirdim, evet hepsi bu.

 Hepsi bu.

 Bunu halledelim, bunu halletmeye hazırım.

 Buna ihtiyaç duyacağını düşündüm, sevgilerimle, Jody.

 Bayan Spencer sizden özür dilemek istiyorum.

 O gün sizi çok korkutmuştum.

 Olanların size nasıl göründüğünü düşününce anladım ve  Lütfen, sadece Claire Spencer.

 - Marry Fuer.

 Bir fincan kahve ister misiniz?

 - Hem de çok.

 O gün çitin diğer tarafında çok korkmuş gibiydiniz.

 Bu da hayal değildi herhalde.

 - Hayır.

 O kadar korktuğunuz şey neydi?

 Birinin sizi çok tükettiği ve artık nefes alamadığınız duygusuna   kapılır mısınız hiç?

 O kişiyle birlikte olduğunuzda hissettiğiniz   tutku öyle büyüktür ki, gittiği zaman fiziksel acı çekersiniz.

 Tabii.

 Nefes alamadım.

 Ve paniğe kapıldım.

 Birinin beni duyacağı   aklıma gelmedi.

 Onu terk etmeye çalıştım.

 Providens'taki anneme   gittim ama gecenin bir yarısı eşyalarımı getirdi.

 Yağmur yağıyordu.

 Eve dönmem için yalvardı.

 Ruh hastası olduğumu düşünüyorsunuzdur.

 Hayır.

 Hayır.

 Hayır düşünmüyorum.

 Hemen çıkarız, birkaç kişiyle konuşmam gerekiyor o kadar.

 Gitmeden önce bütçe için görüşmem lazım.

 Templeton'ların ilk isimleri neydi?

 Louis, tatlım, Phil ve Louis.

 Merak etme, içeri girdikten sonra rahatlarsın.

 İyi akşamlar Phil.

 - İşte geldiler.

 Nasılsınız?

 Merhaba.

 - Merhaba.

 Merhaba, seni tekrar görmek ne güzel Louis.

 Merhaba.

 Yapmasana.

 - Kusura bakma.

 Beyaz şarap lütfen.

 Teşekkür ederim.

 Nasılsın hayatım?

 - İyiyim, harika bir parti.

 Norman bana evi nihayet bitirdiğinizi söyledi.

 Neredeyse.

 - Harika.

 Bu kadar iyi olduğunu görmek güzel.

 Teşekkür ederim.

 Evet, merak ediyordum.

 Norman'ın geçen yılki resepsiyonundan   beri seni hiç görmedim.

 Merak mı ettiniz?

 Boş ver.

 Yine eskisi gibi merakımı yenemedim işte, kusura  Sadece neyi kast ettiğinizi anlamadım.

 O akşam çok öfkeliydin.

 O partide.

 DuPont Sandalyesi partisinde.

 Hatırlıyor musun?

 Evet, partiyi hatırlıyorum ama, tanrım.

 Onu tamamen unutmuştum, sizin kristalinizi kırmıştım.

 Hayatım.

 Ucuz bir şarap kadehinin lafı mı olur?

 Ama rengin bembeyaz olmuştu, nefes alamıyordun.

 Hayalet görmüş gibiydin.

 Kayıp kız.

 Kayıp kız için aramalar sürdürülüyor.

 Madison Elizabeth.

 M, E.

 Frank.

 Madison Elizabeth Frank.

 M, E, F.

 Claire?

 Merhaba.

 Günaydın.

 Her şey yolunda mı?

 İyi misin?

 Bunu hatırlıyor musun?

 Bu geçen yıl kaybolan kızdı.

 - Onu tanır mıydın?

 Hayır.

 Claire sormaya korkuyorum.

 Bu nereye varacak?

 Bu o.

 Küvette gördüğüm kadın bu.

 - Hayalet mi?

 Evet, hayalet, bayan Fuer olduğunu sanıyordum ama değil.

 Yeter artık.

 - Bu kez kesin eminim.

 Claire, yeter artık!

 Kes şunu!

 Bak, benim anlayamadığım bir   şeyler yaşadığını biliyorum.

 Senin yanında olmaya çalıştım ama bu   kadarı yeter Claire!

 Yeter.

 İstersen psikoloğa birlikte gideriz.

 Doktor Drayton'ı ararım.

 O zaman ne Claire?

 Ne?

 Bana ne yapacağımı söyle.

 Bu o.

 O zaman şunu sorayım, Bay Mc Kane miydi?

 Mc Kane.

 Hiçbir şey bulunamadı mı, yani arabası ya da ?

 Hayır, hiçbir şey.

 Bakın çılgınlar gibi yaşayan bir kızmış.

 Üstü açık bir Mustang'i varmış.

 Arkadaşları, Meksika'ya falan   gitmiştir dedi.

 Polis kayıtlarına, evden kaçma olayı olarak geçti.

 Annesi Madison bölgesinde oturuyor.

 Bayan Frank?

 - Evet?

 Adım Claire.

 Sizinle Madison hakkında konuşmak istiyordum.

 Sadece kahve.

 Onun haricindeki her şey saçmalıktır.

 - Evet.

 Öğrenci olmak için biraz yaşlı görünüyorsunuz.

 Ben öğrenci değilim.

 Bir partide tanışmıştık.

 Tam Madison'a göre bir şey.

 Öyle bir kızın nasıl yüksek notlar aldığını hiç   anlamıyordum.

 Ama okumayı severdi.

 Bazen kendini günlerce odasına   kilitler ve kitap okurdu.

 Küçükken onu özel yetenekliler için olan okullardan   birine almak istediler.

 Mady bunu hiç istememişti.

 Kime benzedi bilmiyorum.

 Bana benzemediği kesin.

 Herhalde o zekayı babasından aldı.

 Bana babasından hiç bahsetmemişti.

 Bahsetmemesi normal.

 Babası gittiğinde 12 yaşındaydı.

 Bir daha adını ağzına almadı.

 Sesi duymaya gerek yok.

 Yüzlerinden ne dedikleri anlaşılıyor zaten.

 Ama bazen yine de açıyorum.

 Evde birileri varmış gibi geliyor.

 Buraya neden geldiniz?

 Bilmiyorum.

 - Odasını görmek ister misiniz?

 Hep burs kazanırdı.

 Princeton'dan da aldı.

 Doğu yakasında kalmak istedi.

 Onunla gurur duyuyorsunuzdur.

 Bunlar onun çekilen son fotoğrafları.

 Polis bunu kullanmıştı.

 Telefona bakayım.

 Kusura bakmayın.

 Claire?

 Claire?

 Merhaba Doktor Spencer.

 - Bayan Spencer.

 Yasak meyve.

 Senin için sakıncası var mı?

 Herhalde bu, artık bana kızgın değilsin demek oluyor?

 O kadar uzun boylu değil.

 Hey yavaş ol biraz  Sana ne oldu böyle?

 Ne oldu?

 Biraz sert geldi.

 - Ne zamandan beri?

 Tanrım, ne yapı ?

 Claire, bir dakika, ben  - Neden çeneni kapatmıyorsun profesör?

 Neden çeneni kapatmıyorsun?

 Neden çeneni kapatmıyorsun?

 Bence bir şeyden şüphelenmeye başladı.

 Kim?

 Karın.

 Kes şunu!

 Biliyorsun yazmıştı.

 - Ne yaptığını sanıyorsun?

 Biliyorum.

 Oradaydım.

 Kazadan hemen önce.

 Şimdi hatırlıyorum.

 Ne?

 Kapıya geldiler.

 Fısıltılar vardı.

 Sizi aynada gördüm.

 Oradaydınız.

 O kadınla.

 Bizim evimizde.

 Claire beni dinle.

 DuPont partisindeydi.

 Bana bakıyordu.

 O'ydu!

 Hayatım.

 Bu yüzden nefes alamadım.

 Bu yüzden kadehi düşürdüm.

 Tatlım  Hayatım, dinle beni, bu geçen yıldı.

 Sorunlarımız vardı.

 Yani kahrolası bir öğrenciyle mi yattın?

 - Öyle demiyorum.

 Dokunma bana.

 Benden uzak dur.

 Defol!

 Hayır.

 Sana defol dedim!

 Tamam.

 - Claire, lütfen.

 Lütfen.

 Senin için her şeyden vazgeçtim.

 - Claire, lütfen yapma.

 Hayatımı, müziğimi!

 - Senden bırakmanı istemedim ki.

 Başka seçeneğim yoktu ki!

 Sen kusursuz babandan daha iyi   olmalıydın, bunun için de kusursuz bir eş ve aile gerekiyordu!

 Haksızlık ediyorsun, tanıştığımızda turnelere çıkan ve   çocuğu olan yalnız bir kadındın, benimle tanışınca isteyerek bıraktın.

 Ama sonra beni suçladın ve tüm sevgini ona verdin!

 Kime?

 - Kathleen'e!

 Onu bu işe karıştırma!

 Ve sonra akıllı, genç bir kadın beni çekici buldu tamam mi?

 Sus artık!

 Ve bir hata yaptım.

 Kabul ediyorum, hata ettim.

 Bunu dinleyecek değilim.

 Claire!

 Ondan ayrılmaya çalıştım.

 - Demek ki daha çok çalışmalıymışsın!

 Ben Edimont'a gitmiştim.

 - Edimont'a mı?

 Evet, yedinci karayolundan birkaç saat uzaklıkta olan küçük bir   köydür.

 Bir kahve içmek için küçük bir kafeye girdim ve Norman'ın   arkada oturduğunu gördüm.

 Ama yalnız değildi.

 Yanında sarışın bir   kadın vardı.

 Yüzünü görmedim.

 Başta aklıma bir şey gelmedi merhaba demek   için yürümeye başladım.

 Birden öyle bir kavga etmeye başladılar ki olduğum   yerde kalakaldım.

 Ondan birkaç gün sonra sen kaza geçirdin.

 Hastanede   çalışan Stan'den bana garip bir telefon geldi.

 O gün seninle olup   olmadığımı kızgın olup olmadığını sordu, sanki ağaca bilerek çarpmışsın   gibi soruyordu, ben de, Aman Tanrım, Claire öğrendi, diye düşündüm.

 Ve hastaneye geldiğimde Norman'ı gördüm.

 Çok çaresiz görünüyordu.

 Seni kaybetmekten korkuyordu.

 Hiçbir şey söyleyemedim.

 Lütfen.

 Benden nefret etme Claire.

 - Nefret etmiyorum.

 Merhaba, ben Jody, şu anda cevap veremiyorum, adınızı ve   numaranızı bırakın, belki ararım.

 Jody, ben Norman.

 Claire'i arıyorum, lütfen ona eve dönmesini söyler misin?

 Şimdi onunla konuşamam.

 Lütfen onu arayıp, sabah döneceğimi söyler misin?

 Ona bir şey sormam gerekiyor.

 Norman?

 Norman?

 Norman!

 Aman Tanrım!

 Norman!

 Tansiyon kaç?

 - 14'e 8.

 Nabzı nasıl?

 Normal atıyor, bir terslik yok.

 Ritim bozukluğu görülmüyor.

 Güzel.

 Fonksiyonları normal, göz bebekleri tepki veriyor.

 Yine de sizi hastaneye götürmek isterim efendim.

 Ben iyiyim, gerçekten.

 Doktor Powell, kalp elektrosunun çekilmesini tavsiye ederim.

 Ben hallederim.

 Tamam, kağıtları imzalamanız yeterli.

 - Tamam.

 Al.

 - Sağ olun çocuklar.

 Norman, yarın hastaneye gelirsen kontrolleri yaparız.

 Başın dönmeye başlarsa  Hastaneye gitmem.

 Sakarlığım için ilaç verecek değiller ya.

 Özür dilerim.

 İyi ki eve geldin.

 Teşekkür ederim.

 - Rica ederim.

 Biliyor musun, o priz sigortayı attırmasaydı  Biliyorum, biliyorum.

 Merak etme Claire.

 Bir süre evde dinlensin olur mu?

 Tamam.

 Bu arada, bir dahaki sefere küvetin yanında   elektrikli bir şey bulundurmayın.

 Teşekkür ederim.

 Geldiğiniz için sağ olun.

 Hoşça kal, beni ara olur mu?

 - Tamam.

 Hoşça kal.

 Dün gece seni aradım, Jody'nin telesekreterine mesaj bıraktım.

 Bir tek soruya cevap vermeni istiyorum.

 O kızın ortadan kaybolmasıyla bir ilgin var mıydı?

 Evet.

 Onunla ilişkim vardı.

 Ve ayrılmaya çalıştığımda   dengesizleşmeye başladı.

 Buraya, eve bile geldi.

 Kendini öldürmekle tehdit etti.

 Ya da seni.

 İkisini de yapacağını sanmıyordum.

 Ama sonra sonra kayboldu.

 Bunu o yaptı Norman.

 Seni öldürmeye çalıştı.

 - Claire.

 Sen de söyledin ya, senin ölmeni istiyormuş.

 Yani bir hayalet tarafından saldırıya mı uğradım?

 Sen kendini öldürmekle tehdit eden bir kızla ilişkiye girdin.

 Şimdi de   evimizde bir varlık var.

 Genç, sarışın bir kız.

 Anlamıyor musun?

 Bunu o yaptı Norman.

 O öldü.

 Şimdi de sana zarar vermeye çalışıyor.

 Ya da ikimize birden.

 - Öldüğünü bilmiyoruz ki.

 Tabii ki biliyoruz, mantıklı gelen tek şey  Tanrım.

 Suç bende, onu   buraya ben getirdim.

 Madison'ın saçından bir bukleyi çaldım ve  Neden bahsediyorsun?

 Nereden çaldın?

 - Ve ona güç verdim.

 Claire?

 Bana hiçbir şey saldırmadı.

 Hayalet diye bir şey yoktur.

 Bir kazaydı, artık iyiyim.

 Senin suçun değil.

 Beni dinliyor musun?

 Evet.

 Söyle o zaman.

 Söyle.

 Olanlar bir kazaydı.

 Benim suçum değil.

 Söyle Claire.

 Benim gidip yatmam lazım.

 Dün gece hiç uyuyamadım ve gidip biraz yatmam   lazım.

 Bir süre yalnız kalmak istiyorum.

 Merhaba Tady, benim.

 Evet, benim.

 Dinle, hani senin şu normal ötesi   olaylarla ilgilenen psikolog arkadaşın vardı, Duke'ta oturuyordu, neydi adı?

 Alodney, evet.

 Onu arayıp, bugün bana ulaşmasını söyler misin lütfen   onunla hemen konuşmam gerekiyor da.

 - Tabii.

 Alo?

 Evet, benim.

 Aradığınız için sağ olun.

 O benim babamdı.

 Evet birkaç yıl önce vefat etti.

 Evet, teşekkür ederim.

 Bakın sizi aramamın nedeni, nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum, bana çok   yakın olan biri, bir çeşit varlıkla ya da ruhla bağlantı içinde bağlantı içinde   olduğuna inanıyor ve  Hayır.

 Hayır, daha önce hiç böyle şeyler görmezdi.

 Benim sormak istediğim şu, acaba bu tür şeyleri bilinç altından ya da   tele kinetik bir bağlantı yoluyla görüyor olması mümkün müdür?

 Peki başka bir şey olabilir mi?

 Bunun belgeleri var mı?

 Sahi mi?

 Affedersiniz, beni daha sonra tekrar arasanız olur mu acaba?

 Evet, çok iyi olur.

 Teşekkür ederim.

 Claire?

 Claire!

 Claire!

 İyi misin Claire?

 Örgü!

 - Ne?

 Örgü!

 - Ne örgüsü, neden bahsediyorsun?

 Dur, neden bahsediyorsun?

 Bu mu?

 Bunu mu soruyordun?

 Nedir bu, nereden buldun?

 Bu onun, Madison'ın evinden aldım.

 Bu onun mu?

 Bu Madison'ın saçı mı?

 - Evet.

 Ne düşünüyorsun?

 - Gerçekten bilmiyorum.

 Norman?

 Evet.

 Sana inanıyorum.

 Merhaba Cooper.

 Çalıyorsun.

 O gitti.

 Nereden biliyorsun?

 - Hissedebiliyorum.

 Kitapçıdan ısmarladığın kitabı aldım.

 Yaptıklarım için nasıl özür dileyeceğimi bilemiyorum.

 Bana bir şans daha verirsen yemin ederim hayatımın geri kalanını seni   mutlu ederek geçireceğim.

 Lütfen.

 Yılın son tekne gezisi.

 Çok güzel değil mi?

 Bir ara bir yerlere gitmeye ne dersin hayatım?

 Yatak, kahvaltı veren bir yer buluruz.

 Antikalara bakarız.

 - Evet, uzun zamandır yapmıyorduk.

 Ademont'a gidelim.

 - Ademont'a mı?

 Evet, yedinci karayolunun üzerindeki küçük bir köymüş, hoş bir yer   olduğunu duydum.

 Biliyor musun?

 Hayır.

 - Belki oraya gidebiliriz.

 Bu ne içindi?

 - Hiç.

 Tanrım.

 Tanrım.

 Bunun ne olduğunu anlamıyorsun.

 Öyle mi Norman?

 O Madison'ın kolyesi.

 Onu öldürdün, değil mi?

 Ben öldürmedim.

 Ben kimseyi öldürmedim.

 Tanrım Claire beni dinle.

 Eve geldiğimde çoktan ölmüştü, sırf beni mahvetmek   için kendini burada öldürmüştü.

 Beni aptal mı sanıyorsun?

 Kutuyu senin için bahçeye bırakmıştı, bir de mektup vardı.

 Mektubu yaktım, kutuyu da göle attım.

 Ondan bir hafta önce DuPont partisine gelmişti.

 Çok korkmuştum.

 Israr edince onunla burada buluşmayı kabul ettim.

 Buraya geldiğimde hap   içmişti.

 Onu kurtarmaya çalıştım ama ölmüştü.

 Yapabileceğim bir şey yoktu.

 Ben de ben de onu arabasına koyup tekne rampasını aldım.

 Onu gölün sularına bıraktım.

 Korkunç bir hata yaptım, biliyorum.

 Ama söyle Claire söyle, ne yapsaydım, her şeyi feda mı etseydim?

 Evliliğimizi hayatımı adadığım mesleğimi.

 Söyle Claire lütfen söyle, çünkü bunu geçmişte bırakabiliriz.

 Hayatımız devam edebilir, çok geç değil.

 Benden ne yapmamı istiyorsun?

 - Beni bağışlamanı istiyorum.

 Kızın cesedi çıkartılmalı.

 Alo?

 Ben Doktor Norman Spencer.

 Kayıp bir kişi hakkında, bilgi vermek   istiyorum.

 Madison Frank.

 Evet.

 Evime bir memur gönderir misiniz?

 Wallabay Lane, 15 numara.

 Köprüyü geçtikten sonra.

 Evet.

 Teşekkür ederim.

 Üzerimi değiştireceğim.

 Santral, hangi şehir?

 Sana yalvardım Claire.

 Yapma dedim.

 Ama peşini bırakmadın.

 Claire.

 Bunların olmasını ben de istemedim.

 Tek istediğim senin beni sevmen   benimle gurur duyman, mutlu olmandı.

 Kız Dekan'a gidecekti.

 Bizi mahvedecekti.

 Ben de bir kenarda   öylece durup bunların olmasına izin mi verecektim yani?

 Nasıl olduğunu tahmin edemezsin.

 Onu suyun altında tutmuş   hayatının kayışını izliyordum.

 Ama bana seçenek bırakmadı.

 Sen de öyle.

 Nasıl anladığını bir türlü kafam almıyordu.

 Önce bildiğini düşündüm.

 Hayalet hikayesini beni   tuzağa düşürmek için uydurduğunu sandım.

 Sonra buna inandığını fark   ettim.

 Pasif agresif bir sanat eseri.

 Seni tanıdığım anda tek istediğim hayatımın geri kalanını seninle   geçirmekti.

 Artık bu da olmayacak.

 Çok soğuk ha?

 Burada yatmış elektrik çarpmış numarası yaparken soğuktan   donacaktım neredeyse.

 Merhaba Coop.

 Nasılsın?

 Nasılsın oğlum?

 Gidip topunu alalım.

 Hadi.

 Hadi.

 Yürü.

 Jody, ben Norman, oradaysan açar mısın lütfen?

 Ben Norman dinle, Claire'le ben şiddetli bir kavga ettik.

 Bir iyilik yapar mısın?

 Ben geceyi laboratuarda geçireceğim, sabah   gidip ona bakar mısın?

 Onun için çok endişeleniyorum.

 Sağ ol.

 İlacın etkisi geçiyor galiba.

 Biliyor musun aslında bunun trajik bir tarafı da var.

 Kathleen'le ben daha da yakınlaşacağız.

 Ona her baktığımda seni göreceğim.

 Tanrım.

 Nedir bu?

 Lanet olsun!

 Yapma Norman!

 Yapma Norman!

 Çarpacağız!

 Hayır.

 Hayır!

 Açıl, açıl.

 Hadi.

 Norman sana yalvarıyorum.

 Kathleen'i düşün.

 Lütfen bunu  

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar