Gizli Gerçek (2000) What Lies Beneath
130 dk
Yönetmen:Robert Zemeckis
Senaryo:Clark Gregg, Sarah Kernochan
Ülke:ABD
Tür:Dram, Fantastik, Korku
Vizyon Tarihi:24 Kasım 2000 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Alan Silvestri
Oyuncular
Michelle Pfeiffer
Katharine Towne
Miranda Otto
James Remar
Harrison Ford
Özet
Dr. Norman Spencer ve karısı Claire yeni taşındıkları
evlerinde mutlu bir hayat sürmektedirler. Genetik uzmanı olan Norman, yeni bir
araştırma nedeniyle çok yoğun bir şekilde çalışmaktadır. Kızları da üniversite
için evden ayrıldığı için çok sıkılan Claire, tüm zamanını bahçe ile uğraşarak
ve bilgisayar başında geçirmeye başlar. Mutlu bir şekilde yaşamlarını
sürdürdükleri evlerinde açıklanması zor olan olaylar meydana gelmeye başlar.
Kapılar kendiliğinden açılmaya başlar ve yeni komşuları ortadan kaybolur.
Claire banyoda bazı hayaller görmekte ve bunların gerçek olduğuna inanmaktadır.
Norman ise bunların hepsinin sadece sinirsel bir çöküntüden ibaret olduğunu
düşünmektedir. Ve Claire kendini bilinmeyen bir varlıkla savaş halinde bulur.
Olayın sonucunda kendini büyük bir tehlike beklemektedir.
Altyazı
Günaydın güzel kızım.
Hadi kalk, yoksa
vaktinde çıkamayacağım.
Her şeyim hazır.
Hadi, sana vaffle
yapacağım.
Anne!
- Kathleen!
Böğürtlenli olsun!
Merhaba Cooper.
Sen de kahvaltı ister
misin, böğürtlenli vafflel ister misin?
Uslu oğlum.
Yine kavga ediyorlar.
Tanrım, bu iki etti.
Ne zaman taşınmışlardı?
Üç hafta oldu.
Soyadları neydi?
Fuer, galiba,
psikoloji bölümündenmiş, onların hepsi delidir.
Kathleen uyanık.
Sessiz oluruz.
Sessiz ve çabuk.
Sessiz olmak
istemiyorum.
Ne zaman gidecek?
- Norman Spencer!
Tamam.
Reddedilmeye
dayanamam, ben koşuya çıkıyorum.
Tatlım, iyi misin?
Evet.
Hadi Cooper trafiğe
yakalanmamak için 11'de çıkmamız gerek.
11'de çıkarız.
Biliyorsun, beni
canın istediğin zaman arayabilirsin.
Hayatım bu günün
geleceğini çok uzun zamandır biliyordum.
Norman var, yeni evimiz var, bahçe var, benim için endişelenmene
gerek yok.
Sadece, eğer - Gerçekten.
Tamam.
Anne, anne, anne Hadi.
- Gitmem gerek.
Hadi, gidelim, seni
buradan götüreyim yoksa seni de kaydedeceğim Claire.
Seni ararım.
- Tamam.
Hoşça kal.
- Güle güle.
Sık sık gel.
- Oldu.
Anneni ara.
- Ararım.
Beatris, çok memnun oldum.
- Ben de.
Birbirinize iyi
bakın, tamam mı?
- Onsuz bir tek bara
bile gitmeyeceğim.
Kendine dikkat et.
Tamam mı?
- Hoşça kal.
Bu kadar tutmam da
başarıdır.
Ne okuyorsun?
Değişik
organizmalardaki genetik tamir mekanizması.
Öyle mi?
Nasıl?
Harika.
Birkaç tane İsveçli
denizci hücre, bakire bir amigo hücresini
bölmeyi başardı.
- Az kaldı.
Eğer çalışman
gerekiyorsa.
- Yo, hayır.
Bitiyor Tamam, bitti.
İşte.
Nasıl gidiyor?
- Harika.
Kodu çözmeyi
başardık.
Hücresel şeyi mi?
- Bitmesine çok az
kaldı.
Sen çok akıllı bir
adamsın.
- Evet.
Madam Curry, Johnns
Solk, Norman Spencer.
Evet.
Sen nasılsın?
- İyiyim.
Sahi mi?
- Evet, iyiyim,
gerçekten.
İyi değilsen bile
gayet normal.
Doğrusunu istersen,
çok heyecanlıyım.
- Sahi mi?
Evet.
Hayatım düzene
girecek, kendime zaman ayıracağım.
Bize zaman ayıracağım.
Onu iyi yetiştirdin.
İyi bir kız oldu.
- Birlikte
yetiştirdik.
Artık baş başayız.
- Biliyorum.
Yorgun musun?
- Hayır.
Oyun oynamak ister
misin?
- Evet.
Tanrım!
Bu adam kadına ne
yapıyor?
- Herhalde
barışıyorlar.
Dur.
Pencere açık kalsın.
Onları bastırabilir
miyiz?
- Denemeye değer.
Şu akıllı Norman gibi
şeyleri bir daha söylesene.
Ve yüksek sesle konuş.
Matematikçi Doktor
Wendell James Spencer 77 yaşında öldü.
Sigorta talebi.
Merhaba?
Bakar mısınız?
Bayan Fuer?
Orada mısınız?
İyi misiniz?
O çok Artık bu kadarına dayanamıyorum.
Dayanamıyorum Çok korkuyorum.
- Ne, neden
korkuyorsunuz?
Bir anda ortadan
kaybolacakmışım gibi geliyor.
Yapabileceğim bir şey
var mı?
Size Sizinle tanışmadık bile.
Özür dilerim, evden
pek çıkmıyorum Bu çit çok Özür dilerim.
Buraya gelip bir
fincan çay içmek ister misiniz?
Aman Tanrım, döndü!
Kusura bakmayın,
lütfen söylediklerimi unutun.
Ben ne dediğimin
farkında değilim.
Sesi çok korkmuş
gibiydi.
- Neden?
Adamdan.
Herhalde.
- Böyle mi dedi?
Aşağı yukarı.
Oraya gitmek
istiyorum, dolaşıyormuşuz gibi oraya gidelim
Neden?
- Sadece kadını
görmek istiyorum.
Hayatım, bir anda
yeni komşularımızın bahçesine dalıp da onları suçlamaya hakkımız yok, zaten gece yine barışıp seks
olimpiyatlarıyla bizi uyutmazlar.
Norman, ya kadına bir
şey olursa, yani durmadan onu Hiçbir şey
olmayacak.
Tatlım insanlar tartışır.
İnsanlar kavga eder.
Bu bizi ilgilendirmez.
Bu gece çalışacağım.
- Biliyorum.
Bu konferans,
raporumu sunacağım ilk büyük toplantı, bütün dikkatimi ona vermem gerek.
Uzun zamandır bunu
bekliyorum.
Keşke kadının sesini
sen de duyabilseydin.
Bak ne diyeceğim.
Psikoloji bölümünden Harvey
Toones'u ararım ve adam hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışırım,
tamam mı?
Söz mü?
- Evet, söz.
Marry'nin yazlık
giysileri.
Hanımefendi!
Ne yapıyorsunuz?
- Seni arıyorum.
Sen ne yapıyorsun?
Yeni komşulara bu hoş
geldiniz sepetini vermeye gitmiştim.
Evde yoklar mı?
- Yoklar galiba.
Bu işi çok iyi
yapıyorsun.
- Aslında haftalar
önce yapmalıydım.
Ben komşularıma
birinin evime getirdiği şarapları veriyorum.
Kalacak mısın?
Hayır, sadece nasıl
olduğunu görmeye geldim.
İyiyim, iyiyim.
- Gerçekten mi?
Neden herkes bunu bu
kadar şaşırtıcı buluyor?
Çünkü son derece
yakın olduğun biricik kızın birkaç gün önce
üniversiteye gitti, ben olsam çok üzgün olurdum.
Evet.
Sen de zor bir yıl
geçirdin.
Taşınmak, yeni bir ev.
Bahçe.
Araba.
- Küçük bir hayal
kırıklığı.
Üzerinden bir yıl mı
geçti?
- Bu hafta doluyor.
Şimdi de Kathleen
gitti.
Çok gergin olmalısın.
Tamam.
Biraz gerginim.
Güzel.
Demek insansın.
Bu haftaki en zor
işim de, bahçe kulübü için güllerimin fotoğrafını
çekmek olacak aslında.
Tam vaktinde gelmişim,
değil mi?
Sana bir şey getirdim.
Tanrım.
Kamboçya mantar çayı,
yürek acılarına ve ruh çöküntülerine çok iyi geliyor.
Foryana sana
getirmemi önerdi.
Harika, sorunlarımı
medyumunla mı tartışıyorsun?
Hayır, hayır, o bir
medyum değil, çok aydınlanmış bir ruhu var.
Benim gibi.
Bu daha kötü,
dedikodumu yapıyorsun.
Değişik bir şey fark
ettin mi?
- Aman Tanrım,
almışsın!
Evet.
- Çok güzel.
Evet, nafaka harika
bir şeymiş.
Kocanı kaybediyorsun
araba alıyorsun.
Gençleri tavlamama
yardım edecek.
- Kesinlikle.
Harika.
Artık gitmem gerek.
Kendine iyi bak.
Çay için teşekkür
ederim.
Norman.
Norman.
Norman!
- Ne?
Ne?
Buraya gel!
Bunu görmen lazım.
Tanrım.
Ne oldu?
- Bak.
Ne Claire?
Ben sandım ki şeyi
gördüm, şeyi - Neyi?
Şeyi gördüm sandım - Yüce Tanrım.
Merhaba, Kathleen
orada mı?
Ne zaman döneceğini
biliyor musun?
Ona aradığımı söyler
misin?
Sağ ol Beatrice.
İlk kez orada yoktu.
Cooper topunu al!
Senin neyin var?
Cooper, o en sevdiğin
toptur.
Alo?
Merhaba, birkaç saat
daha burada kalmam gerekecek, kusura bakma.
Gelmemi istiyorsan
gelirim.
- Hayır, hayır, dert
değil.
Emin misin?
Claire?
- Kesinlikle, acele
etme.
Sonra görüşürüz, seni
seviyorum.
- Seni seviyorum,
hoşça kal.
Cooper!
Cooper!
İyi, dışarıda kal.
Pek çok farklı tür
kullanıyoruz ama şimdi Haloten'i kullandık.
Haloten mi?
Bu bir sakinleştirici
mi?
Geçici felç yapan bir
ilaç.
Bedeni felç ediyor
ama bilinci yerinde kalıyor.
Kişi hareket edemiyor
ama neler olduğunu biliyor.
Merhaba bayan Spencer.
- Merhaba Tedy.
Etkisi ne kadar
sürüyor?
- Yaklaşık 5 dakika
kadar.
Bazen 3.
Herkeste
kullanılabilir mi?
Evet.
Hastanın hareketsiz
kalmasını istediğiniz zamanlarda kullanabilirsiniz.
Claire.
- Merhaba.
Merhaba hayatım, ne
oldu, burada ne işin var?
İyi misin?
Ben, sesler duydum,
işini engellemek istemedim ama Sesler mi
duydun, nerede?
- Evde, çok korktum.
Polisi aradın mı?
- Hayır.
Ben yokken polisin
evi kontrol etmesini isteyeceğim.
Harika.
Karıma bakabilir
misiniz, bazı sesler duyuyor da.
Harika bir dedikodu.
Konferans için
buradan gittiğim zaman senin güvende olmanı istiyorum.
Güvendeyim,
güvendeyim, eminim o sesler bir şey değildi.
Tanrım.
Fuer'lar hakkında
bilgi aldın mı?
Evet.
Harvey adam zararsız
dedi, karıncayı bile incitmezmiş, Warren Fuer.
Peki ya karısı?
Ne demişti?
Bugün Chamway'le
tanıştım.
Hani şu sevdiğin
kitabı yazan.
Kimya bölümü için
bilgi vermeye gelmiş, Bob Shine da bizi tanıştırdı.
Buna bayılacaksın,
adam beni Spencer Serumu için tebrik etti.
Babanın öldüğünü bilmiyor
muymuş?
- Biliyordu.
Norman.
- Ne?
Bu konuda çok
hassassın.
- Hayır değilim.
Evet öylesin, hep
aşırı tepki gösteriyorsun.
Buna dikkat etmeliyim
değil mi?
Adı Mary miymiş?
Bayan Fuer'ın?
Warren ve Mary mi?
Evet Mary, evet.
Benim işlerim var.
Doktor Norman
Spencer, genetikteki Du Pont Sandalyesi'yle ödüllendirildi.
Kimse yok mu?
Bayan Fuer?
Yardım edebilir miyim?
Evet.
Ben Merhaba.
Ben Claire Spencer,
yan komşunuzum.
Memnun oldum.
Ben sadece uğrayıp,
mahallemize hoş geldiniz demek istemiştim.
Teşekkür ederim.
Ama uygunsuz bir zamanlama,
geç kalıyorum.
Eşiniz evde mi?
- Hayır, değil.
Peki ne zaman döner?
Gitmem gerek.
- Özür dilerim.
Çok memnun oldum.
Ne yapıyor?
- Yemek yiyor.
Tek başına.
Hazır yemek.
Bu kötü işte.
Dinle, arkadaşım
geldi.
Eğer adam seri katil
tatlısına başlarsa bana haber ver.
Mesela kadın parmağı
gibi.
Veririm.
- Hoşça kal.
Nereye gitti?
Lanet olsun.
Tanrım Claire!
Ne yapıyorsun sen?
- Ben, sadece, şeye Adamı gözetliyordun.
- Bay Fuer'ı gözetliyordum.
Neden giyinmedin?
- Giyinmek mi?
Stan'le akşam
yemeğine çıkacağız.
- Bu akşam mı?
Bu akşam.
Çok geç kalacağız.
- Sadece 5 dakika geç
çıkacağız.
Ne yani, adam
karısını mı öldürdü?
Bu kadar saçma mı
geliyor?
Kadın çok korkuyordu,
şimdi kapıyı açmıyor ama arabası
garajda duruyor.
Belki dışarıdadır, ya
da grip falan olmuştur.
Belki de uzaylılar tarafından kaçırılmıştır, her şey olabilir.
- Kimi arıyorsun?
Restoranı, geç
kalacağımızı bildireceğim.
Hayır, köprünün
ortasındayız, köprünün ortasındayken çekmez ki.
Köprünün ortasını
çoktan geçtik.
İşte.
Gördün mü?
İyi.
İçim rahatladı.
Merhaba Stan.
Merhaba Claire.
Norman.
Nasılsın Stan,
üzgünüm geciktik.
- Benim hatam.
Önemi yok, yeni
geldik.
- Yeni arkadaşın
nerede?
İşte buradayım.
Bu İleyna!
- Aman Tanrım, Claire!
Buna inanamıyorum.
Ama bu, inanamıyorum.
- Biz tanışıyoruz.
Norman.
Merhaba Norman,
memnun oldum, Claire, inanamıyorum.
Çok güzel
görünüyorsun.
Finli bir orkestra
şefimiz vardı.
Kadın mor bikiniyle dolaşırdı.
Ama yanmazdı.
Yanmazdı.
İkide bir Fince bir şeyler
söylerdi.
Claire.
Onu dürüst bir kadın
yaptım.
- Birinin yapması
gerekiyordu.
Ne zamandır
Vermont'tasın?
- Norman burada
büyümüş babası burada çalışıyordu.
- Bo Flin'i
hatırlıyor musun?
Hastanede Kalp Bölümü Başkanı'ydı onu kovdular.
- Öyle mi?
Neden?
Heighland nasıl?
- Onu üniversitede
bıraktım.
Stajyer bir kızla
gizli bir ilişki kurmaya başlamış.
Tanrım Claire
yaşlanıyoruz.
- Artık bu tür şeylere
göz yummuyorlar değil mi?
Yummazlar tabii.
En son kurban o oldu.
- En son ne zaman bir
araya gelmiştik?
New York'ta.
New York'ta.
- Elbette.
Şeyden sonraydı Michael öldükten sonra.
- Evet.
Michael kim?
- Marlov.
Claire'in ilk kocası.
- Evet.
Şu müzisyen.
- Evet.
Onunla birlikte
çalışırdık.
Claire'i çalarken
dinledin mi?
Hayır.
Hayır, Claire'in
solosu sırasında sahnede öylece
otururdum, ve gerçekten yanağımdan aşağı
yaşlar boşanırdı.
İnanılmaz çalar.
- Neden bıraktın?
Bir konserden sonraki
bir akşam, çok çekici, çok yakışıklı, çok
zeki bir bilim adamıyla tanıştım.
Ve üç ay sonra onunla
evlendim.
O zaman da Vermont'ta
mı oturuyordunuz?
Hayır, hayır,
Boston'da oturuyorduk - Sonra Norman'a burada
bir pozisyon teklif edildi.
- Pozisyonmuş.
Genetikte DuPont
Sandalyesi.
Anlıyorum, yani
burada babanın okulunda öğretmensin.
Şey, aslında artık
pek fazla öğretmenlik yapmıyorum.
Bir araştırma
projesini yönetiyorum.
Norman'ın babası
ölünce ona gölün kıyısında bulunan çok
eski evi miras bıraktı.
- Ve biz de onu
yeniledik.
Yepyeni bir ev yaptık.
- Yok canım.
Evet öyle.
- Yepyeni.
Evi görmen lazım, çok
güzel.
- Evet doğru.
Görürsün.
Perili.
- Olamaz.
Sahi mi?
Claire bazı sesler
duyuyor.
- Ne?
Neler duyuyorsun?
Ben, bilmiyorum, ben
bir takım sesler, fısıltılar duydum.
Bir çerçeve düştü.
Biliyor musun, ben bu
tür şeylere çok inanırım.
Öyle mi?
- Evet.
Bir dakika, kim
olduğunu düşünüyorsun?
Ben kim olduğunu
biliyorum.
Babam geliyor.
Evdeki şeyleri
değiştirdiğimiz için kızdı.
Claire?
Tanrım!
Ne oldu.
Sakin ol Claire.
Geçti.
Gelmeniz kimin
fikriydi?
Benim.
Onun.
Aslında ikimiz de Buraya gelmek istemiyordum.
Neden geldiniz?
- Çünkü benim için
endişeleniyordu.
Eşiniz mi?
- Evet.
Eminim kendi
hayatını huzur içinde yaşamak için sizin bana
Prozak ya da Lityum vermenizi ümit ediyordur.
Gerçekten böyle mi
düşünüyorsunuz?
- Hayır.
Peki ilaç kullanıyor
musunuz?
- Hayır, şey valyum.
Uyumak için.
Uyumakta zorluk mu
çekiyorsunuz?
- Bazen,
heyecanlandığımda.
Sadece geceleri mi heyecanlanıyorsunuz?
Hayır, sadece
geceleri valyum alıyorum.
Uyumak için.
Neden
heyecanlanıyorsunuz?
- Bilmem.
Peki eşiniz neden
endişelendi dersiniz?
Çünkü Bilmiyorum.
Çünkü Kathleen evden
gittiğinden beri, yani kızım üniversiteye
başladığından beri evde bazı Yani ben
neden bu kadar zor?
Tarçınlı şeker alın.
- Peki, teşekkür
ederim.
Çok zor.
Çünkü size
yabancıyım, ve sizin için kişisel olan şeylerden
bahsediyorsunuz.
Ayrıca çoğu insan
buraya ilk geldiğinde acaba onların
deli olduğunu mu düşünüyorum diye merak eder.
Merak etmeyin, karar
vermeden önce, en az üç seans görüşmemiz şart.
Bu şakaydı.
Çok güzelmiş, biraz
acı.
Evimde bir hayalet
var.
Küvetteki suya
yansıyan görüntüsünü, benimkinin yanında gördüm.
Neye benziyordu?
Bana benziyordu.
Ama onun gözleri
yeşildi.
Kim olduğunu biliyor
musunuz?
- Belki.
Ama şimdi söylemesem
daha iyi.
Peki.
Sizce ne yapmalıyım?
Onunla bağlantı kurun.
Bir şekilde iletişim kurun,
sizden ne istediğini öğrenin.
Ne yapayım yani,
gidip bir ruh çağırma tahtası mı alayım?
Vay canına.
Hayaletin bunu kullanmasını
mı bekliyoruz?
Burada duruyordu.
Onu burada görmüştüm.
O zaman mantıklı.
Bunu nereden buldun?
- Dükkandan aldım.
Bizim daire şeklinde
filan oturmamız gerekmiyor muydu, ne dersin?
O ne için?
Onu nereden buldun?
- Boş ver.
Ölü kadının terliğini
mi çaldın?
Ölen kadının bir
eşyasının olması gerekiyor tamam mı?
Kim demiş?
Onun üzerindeki kan
mı?
Bilmiyorum, sadece
parmaklarını üçgen şeklindeki tahtaya koy.
Peki Mary Fuer'ün ruhuyla iletişim kurmak Ne?
- İletişim kurmak.
Boş ver gitsin.
- Ne?
Hayır, bütün bunlar saçmalık
zaten.
Özür dilerim.
Tamam, kadının ilk
adı neydi?
Mary.
Fuer.
Mary Fuer, Mary Fuer.
Mary Fuer Mary Fuer'ün ruhuyla iletişim kurmak
istiyoruz.
Pek bir şey olmuyor.
Neydi o?
Işık oynuyor.
- Evet.
Şunu gördün mü?
- Evet.
Cooper!
Dinle şu yaptığımız
küçük seansı Norman'ın bilmesine gerek yok.
Sen söylemezsen ben
de söylemem.
Hayır, sadece o araba
kazasından beri, bana hassas, aklını yitirmiş bir kız gibi Küvette hayalet görürsen ne beklersin?
120'yle giderken bir
ağaca çarptın.
Norman çok korkmuştu.
Hepimiz korkmuştuk.
Ama bir kazaydı.
Üzerinden bir yıl geçti,
artık iyiyim.
Değil mi?
Tabii ki iyisin.
Sadece iyi bir medyum
değilsin o kadar.
Seni yarın ararım.
Biraz dinlen.
Daha birini
tavlayamadın mı?
- Bagajda bir tane
duruyor.
Güle güle.
Ne istiyorsun?
Biliyorsun.
İsminizin baş
harflerini yazın.
M, E, F.
M, E, F.
M, E, F.
M, E, F
O öldü.
- Kim öldü?
Kimin öldüğünü çok
iyi biliyorsun!
Claire, bu halin ne?
Beni dinle.
O kadını öldürdü ve ben
deli değilim!
Jody'yle ben banyoda
bir seans yaptık, ama hiçbir şey
olmadı, sonra banyoya döndüğümde oradaydı, oradaydı!
Ne?
Bir dakika.
Seans mı yaptınız?
Bana kızgın mısın?
- Ne?
Belki de meşgul
olmama kızıyorsundur.
- Hayır.
Bu rapora neler
yatırdığımı biliyorsun.
Benim için ne kadar
önemli olduğunu biliyorsun.
Neden bilmiyorum ama
beni sabote etmeye çalıştığını düşünüyorum.
Bana zarar vermeye mi
çalışıyorsun?
Hayır.
Norman, Norman, bunun
seninle ilgisi yok.
Bana bir şeyler
oluyor!
Bunun ödeşmekle ya da
ilgi görmek istemekle hiçbir ilgisi yok tamam mı?
Hoşuna gitse de
gitmese de evimizde bir şeyler oluyor anlıyor musun?
Claire.
Claire, dur.
Aşırı tepki
gösteriyorsun.
Bana nasıl tepki
göstereceğimi söyleme.
- Lütfen sesini
alçaltır mısın?
Alçaltmıyorum!
Belki de sen haklısın.
Belki de aklımı
yitiriyorum.
Ama ya yitirmemişsem?
Ya kadın öldüyse, ya
korkunç bir şekilde öldüyse?
Lütfen.
Bunu burada yapmasak
olur mu?
- Tanrım.
Sen!
Kendini akıllı
sanıyorsun, değil mi?
Paçayı kurtaracağını
sanıyorsun.
Ama onu öldürdüğünü
biliyorum, seni aşağılık, pis katil!
Kimi?
- Bana palavra sıkma!
Karını!
Özür dilerim, karımın
sinirleri çok bozuk.
- Hayatım.
Karımı öldürmedim.
İyi misiniz?
Hadi canım.
Gel.
Gidelim buradan.
Özür dilerim.
İyi misiniz?
- Evet, iyiyim,
iyiyim.
Az önce ne oldu?
Norman'ın yüzü
gözümün önüne geldi.
Benim için çok
korkmuştu.
Evliliğiniz nasıl?
İyi.
Gerçekten iyi.
Bizim de kötü zamanlarımız
oluyor tabii ama o harika bir koca ve
babadır.
Yani, tamam, işine
saplantı derecesinde bağlıdır, ve bazen
şey gibi olur sanki beni hiç görmüyormuş gibi.
Ya da ne bileyim
sanki bende bir sorun varmış gibi hissederim.
Bu hoş olmasa gerek.
Değil.
Tamam, peki, nereye
varmaya çalıştığınızı anlıyorum, ama evliliğim
gayet iyi.
Ben gerçekte
olmayan şeyleri gördüğüm tuhaf bir dönem
geçirdim, evet hepsi bu.
Hepsi bu.
Bunu halledelim, bunu
halletmeye hazırım.
Buna ihtiyaç
duyacağını düşündüm, sevgilerimle, Jody.
Bayan Spencer sizden
özür dilemek istiyorum.
O gün sizi çok
korkutmuştum.
Olanların size nasıl
göründüğünü düşününce anladım ve Lütfen,
sadece Claire Spencer.
- Marry Fuer.
Bir fincan kahve
ister misiniz?
- Hem de çok.
O gün çitin diğer
tarafında çok korkmuş gibiydiniz.
Bu da hayal değildi
herhalde.
- Hayır.
O kadar korktuğunuz
şey neydi?
Birinin sizi çok
tükettiği ve artık nefes alamadığınız duygusuna kapılır mısınız hiç?
O kişiyle birlikte olduğunuzda
hissettiğiniz tutku öyle büyüktür ki,
gittiği zaman fiziksel acı çekersiniz.
Tabii.
Nefes alamadım.
Ve paniğe kapıldım.
Birinin beni duyacağı aklıma gelmedi.
Onu terk etmeye çalıştım.
Providens'taki anneme gittim ama gecenin bir yarısı eşyalarımı
getirdi.
Yağmur yağıyordu.
Eve dönmem için
yalvardı.
Ruh hastası olduğumu düşünüyorsunuzdur.
Hayır.
Hayır.
Hayır düşünmüyorum.
Hemen çıkarız, birkaç
kişiyle konuşmam gerekiyor o kadar.
Gitmeden önce bütçe
için görüşmem lazım.
Templeton'ların ilk
isimleri neydi?
Louis, tatlım, Phil
ve Louis.
Merak etme, içeri
girdikten sonra rahatlarsın.
İyi akşamlar Phil.
- İşte geldiler.
Nasılsınız?
Merhaba.
- Merhaba.
Merhaba, seni tekrar görmek
ne güzel Louis.
Merhaba.
Yapmasana.
- Kusura bakma.
Beyaz şarap lütfen.
Teşekkür ederim.
Nasılsın hayatım?
- İyiyim, harika bir
parti.
Norman bana evi
nihayet bitirdiğinizi söyledi.
Neredeyse.
- Harika.
Bu kadar iyi olduğunu
görmek güzel.
Teşekkür ederim.
Evet, merak ediyordum.
Norman'ın geçen yılki
resepsiyonundan beri seni hiç görmedim.
Merak mı ettiniz?
Boş ver.
Yine eskisi gibi
merakımı yenemedim işte, kusura Sadece
neyi kast ettiğinizi anlamadım.
O akşam çok
öfkeliydin.
O partide.
DuPont Sandalyesi
partisinde.
Hatırlıyor musun?
Evet, partiyi
hatırlıyorum ama, tanrım.
Onu tamamen
unutmuştum, sizin kristalinizi kırmıştım.
Hayatım.
Ucuz bir şarap kadehinin
lafı mı olur?
Ama rengin bembeyaz
olmuştu, nefes alamıyordun.
Hayalet görmüş
gibiydin.
Kayıp kız.
Kayıp kız için
aramalar sürdürülüyor.
Madison Elizabeth.
M, E.
Frank.
Madison Elizabeth
Frank.
M, E, F.
Claire?
Merhaba.
Günaydın.
Her şey yolunda mı?
İyi misin?
Bunu hatırlıyor musun?
Bu geçen yıl kaybolan
kızdı.
- Onu tanır mıydın?
Hayır.
Claire sormaya
korkuyorum.
Bu nereye varacak?
Bu o.
Küvette gördüğüm
kadın bu.
- Hayalet mi?
Evet, hayalet, bayan
Fuer olduğunu sanıyordum ama değil.
Yeter artık.
- Bu kez kesin eminim.
Claire, yeter artık!
Kes şunu!
Bak, benim
anlayamadığım bir şeyler yaşadığını
biliyorum.
Senin yanında olmaya çalıştım
ama bu kadarı yeter Claire!
Yeter.
İstersen psikoloğa
birlikte gideriz.
Doktor Drayton'ı
ararım.
O zaman ne Claire?
Ne?
Bana ne yapacağımı
söyle.
Bu o.
O zaman şunu sorayım,
Bay Mc Kane miydi?
Mc Kane.
Hiçbir şey bulunamadı
mı, yani arabası ya da ?
Hayır, hiçbir şey.
Bakın çılgınlar gibi
yaşayan bir kızmış.
Üstü açık bir
Mustang'i varmış.
Arkadaşları,
Meksika'ya falan gitmiştir dedi.
Polis kayıtlarına, evden
kaçma olayı olarak geçti.
Annesi Madison
bölgesinde oturuyor.
Bayan Frank?
- Evet?
Adım Claire.
Sizinle Madison hakkında
konuşmak istiyordum.
Sadece kahve.
Onun haricindeki her
şey saçmalıktır.
- Evet.
Öğrenci olmak için
biraz yaşlı görünüyorsunuz.
Ben öğrenci değilim.
Bir partide
tanışmıştık.
Tam Madison'a göre bir
şey.
Öyle bir kızın nasıl
yüksek notlar aldığını hiç anlamıyordum.
Ama okumayı severdi.
Bazen kendini
günlerce odasına kilitler ve kitap
okurdu.
Küçükken onu özel
yetenekliler için olan okullardan birine
almak istediler.
Mady bunu hiç istememişti.
Kime benzedi
bilmiyorum.
Bana benzemediği
kesin.
Herhalde o zekayı
babasından aldı.
Bana babasından hiç bahsetmemişti.
Bahsetmemesi normal.
Babası gittiğinde 12
yaşındaydı.
Bir daha adını ağzına
almadı.
Sesi duymaya gerek
yok.
Yüzlerinden ne dedikleri
anlaşılıyor zaten.
Ama bazen yine de
açıyorum.
Evde birileri varmış
gibi geliyor.
Buraya neden geldiniz?
Bilmiyorum.
- Odasını görmek
ister misiniz?
Hep burs kazanırdı.
Princeton'dan da aldı.
Doğu yakasında kalmak
istedi.
Onunla gurur duyuyorsunuzdur.
Bunlar onun çekilen
son fotoğrafları.
Polis bunu
kullanmıştı.
Telefona bakayım.
Kusura bakmayın.
Claire?
Claire?
Merhaba Doktor
Spencer.
- Bayan Spencer.
Yasak meyve.
Senin için sakıncası
var mı?
Herhalde bu, artık
bana kızgın değilsin demek oluyor?
O kadar uzun boylu
değil.
Hey yavaş ol biraz Sana ne oldu böyle?
Ne oldu?
Biraz sert geldi.
- Ne zamandan beri?
Tanrım, ne yapı ?
Claire, bir dakika,
ben - Neden çeneni kapatmıyorsun
profesör?
Neden çeneni
kapatmıyorsun?
Neden çeneni
kapatmıyorsun?
Bence bir şeyden
şüphelenmeye başladı.
Kim?
Karın.
Kes şunu!
Biliyorsun yazmıştı.
- Ne yaptığını
sanıyorsun?
Biliyorum.
Oradaydım.
Kazadan hemen önce.
Şimdi hatırlıyorum.
Ne?
Kapıya geldiler.
Fısıltılar vardı.
Sizi aynada gördüm.
Oradaydınız.
O kadınla.
Bizim evimizde.
Claire beni dinle.
DuPont partisindeydi.
Bana bakıyordu.
O'ydu!
Hayatım.
Bu yüzden nefes
alamadım.
Bu yüzden kadehi
düşürdüm.
Tatlım Hayatım, dinle beni, bu geçen yıldı.
Sorunlarımız vardı.
Yani kahrolası bir
öğrenciyle mi yattın?
- Öyle demiyorum.
Dokunma bana.
Benden uzak dur.
Defol!
Hayır.
Sana defol dedim!
Tamam.
- Claire, lütfen.
Lütfen.
Senin için her şeyden
vazgeçtim.
- Claire, lütfen
yapma.
Hayatımı, müziğimi!
- Senden bırakmanı
istemedim ki.
Başka seçeneğim yoktu
ki!
Sen kusursuz babandan
daha iyi olmalıydın, bunun için de
kusursuz bir eş ve aile gerekiyordu!
Haksızlık ediyorsun,
tanıştığımızda turnelere çıkan ve çocuğu
olan yalnız bir kadındın, benimle tanışınca isteyerek bıraktın.
Ama sonra beni
suçladın ve tüm sevgini ona verdin!
Kime?
- Kathleen'e!
Onu bu işe karıştırma!
Ve sonra akıllı, genç
bir kadın beni çekici buldu tamam mi?
Sus artık!
Ve bir hata yaptım.
Kabul ediyorum, hata
ettim.
Bunu dinleyecek
değilim.
Claire!
Ondan ayrılmaya
çalıştım.
- Demek ki daha çok
çalışmalıymışsın!
Ben Edimont'a
gitmiştim.
- Edimont'a mı?
Evet, yedinci
karayolundan birkaç saat uzaklıkta olan küçük bir köydür.
Bir kahve içmek için
küçük bir kafeye girdim ve Norman'ın arkada
oturduğunu gördüm.
Ama yalnız değildi.
Yanında sarışın bir kadın vardı.
Yüzünü görmedim.
Başta aklıma bir şey
gelmedi merhaba demek için yürümeye
başladım.
Birden öyle bir kavga
etmeye başladılar ki olduğum yerde
kalakaldım.
Ondan birkaç gün sonra
sen kaza geçirdin.
Hastanede çalışan Stan'den bana garip bir telefon geldi.
O gün seninle olup olmadığımı kızgın olup olmadığını sordu,
sanki ağaca bilerek çarpmışsın gibi
soruyordu, ben de, Aman Tanrım, Claire öğrendi, diye düşündüm.
Ve hastaneye
geldiğimde Norman'ı gördüm.
Çok çaresiz
görünüyordu.
Seni kaybetmekten
korkuyordu.
Hiçbir şey
söyleyemedim.
Lütfen.
Benden nefret etme
Claire.
- Nefret etmiyorum.
Merhaba, ben Jody, şu
anda cevap veremiyorum, adınızı ve numaranızı
bırakın, belki ararım.
Jody, ben Norman.
Claire'i arıyorum, lütfen
ona eve dönmesini söyler misin?
Şimdi onunla
konuşamam.
Lütfen onu arayıp,
sabah döneceğimi söyler misin?
Ona bir şey sormam
gerekiyor.
Norman?
Norman?
Norman!
Aman Tanrım!
Norman!
Tansiyon kaç?
- 14'e 8.
Nabzı nasıl?
Normal atıyor, bir
terslik yok.
Ritim bozukluğu
görülmüyor.
Güzel.
Fonksiyonları normal,
göz bebekleri tepki veriyor.
Yine de sizi
hastaneye götürmek isterim efendim.
Ben iyiyim, gerçekten.
Doktor Powell, kalp
elektrosunun çekilmesini tavsiye ederim.
Ben hallederim.
Tamam, kağıtları
imzalamanız yeterli.
- Tamam.
Al.
- Sağ olun çocuklar.
Norman, yarın
hastaneye gelirsen kontrolleri yaparız.
Başın dönmeye
başlarsa Hastaneye gitmem.
Sakarlığım için ilaç
verecek değiller ya.
Özür dilerim.
İyi ki eve geldin.
Teşekkür ederim.
- Rica ederim.
Biliyor musun, o priz
sigortayı attırmasaydı Biliyorum,
biliyorum.
Merak etme Claire.
Bir süre evde
dinlensin olur mu?
Tamam.
Bu arada, bir dahaki
sefere küvetin yanında elektrikli bir
şey bulundurmayın.
Teşekkür ederim.
Geldiğiniz için sağ
olun.
Hoşça kal, beni ara
olur mu?
- Tamam.
Hoşça kal.
Dün gece seni aradım,
Jody'nin telesekreterine mesaj bıraktım.
Bir tek soruya cevap vermeni
istiyorum.
O kızın ortadan
kaybolmasıyla bir ilgin var mıydı?
Evet.
Onunla ilişkim vardı.
Ve ayrılmaya
çalıştığımda dengesizleşmeye başladı.
Buraya, eve bile
geldi.
Kendini öldürmekle
tehdit etti.
Ya da seni.
İkisini de yapacağını
sanmıyordum.
Ama sonra sonra kayboldu.
Bunu o yaptı Norman.
Seni öldürmeye
çalıştı.
- Claire.
Sen de söyledin ya, senin
ölmeni istiyormuş.
Yani bir hayalet
tarafından saldırıya mı uğradım?
Sen kendini
öldürmekle tehdit eden bir kızla ilişkiye girdin.
Şimdi de evimizde bir varlık var.
Genç, sarışın bir kız.
Anlamıyor musun?
Bunu o yaptı Norman.
O öldü.
Şimdi de sana zarar
vermeye çalışıyor.
Ya da ikimize birden.
- Öldüğünü bilmiyoruz
ki.
Tabii ki biliyoruz,
mantıklı gelen tek şey Tanrım.
Suç bende, onu buraya ben getirdim.
Madison'ın saçından bir bukleyi
çaldım ve Neden bahsediyorsun?
Nereden çaldın?
- Ve ona güç verdim.
Claire?
Bana hiçbir şey
saldırmadı.
Hayalet diye bir şey
yoktur.
Bir kazaydı, artık
iyiyim.
Senin suçun değil.
Beni dinliyor musun?
Evet.
Söyle o zaman.
Söyle.
Olanlar bir kazaydı.
Benim suçum değil.
Söyle Claire.
Benim gidip yatmam
lazım.
Dün gece hiç
uyuyamadım ve gidip biraz yatmam lazım.
Bir süre yalnız kalmak
istiyorum.
Merhaba Tady, benim.
Evet, benim.
Dinle, hani senin şu
normal ötesi olaylarla ilgilenen
psikolog arkadaşın vardı, Duke'ta oturuyordu, neydi adı?
Alodney, evet.
Onu arayıp, bugün
bana ulaşmasını söyler misin lütfen onunla
hemen konuşmam gerekiyor da.
- Tabii.
Alo?
Evet, benim.
Aradığınız için sağ olun.
O benim babamdı.
Evet birkaç yıl önce
vefat etti.
Evet, teşekkür ederim.
Bakın sizi aramamın
nedeni, nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum, bana çok yakın olan biri, bir çeşit varlıkla ya da ruhla
bağlantı içinde bağlantı içinde olduğuna
inanıyor ve Hayır.
Hayır, daha önce hiç böyle
şeyler görmezdi.
Benim sormak
istediğim şu, acaba bu tür şeyleri bilinç altından ya da tele kinetik bir bağlantı yoluyla görüyor
olması mümkün müdür?
Peki başka bir şey
olabilir mi?
Bunun belgeleri var
mı?
Sahi mi?
Affedersiniz, beni
daha sonra tekrar arasanız olur mu acaba?
Evet, çok iyi olur.
Teşekkür ederim.
Claire?
Claire!
Claire!
İyi misin Claire?
Örgü!
- Ne?
Örgü!
- Ne örgüsü, neden
bahsediyorsun?
Dur, neden
bahsediyorsun?
Bu mu?
Bunu mu soruyordun?
Nedir bu, nereden
buldun?
Bu onun, Madison'ın evinden
aldım.
Bu onun mu?
Bu Madison'ın saçı mı?
- Evet.
Ne düşünüyorsun?
- Gerçekten
bilmiyorum.
Norman?
Evet.
Sana inanıyorum.
Merhaba Cooper.
Çalıyorsun.
O gitti.
Nereden biliyorsun?
- Hissedebiliyorum.
Kitapçıdan
ısmarladığın kitabı aldım.
Yaptıklarım için
nasıl özür dileyeceğimi bilemiyorum.
Bana bir şans daha
verirsen yemin ederim hayatımın geri kalanını seni mutlu ederek geçireceğim.
Lütfen.
Yılın son tekne
gezisi.
Çok güzel değil mi?
Bir ara bir yerlere
gitmeye ne dersin hayatım?
Yatak, kahvaltı veren
bir yer buluruz.
Antikalara bakarız.
- Evet, uzun zamandır
yapmıyorduk.
Ademont'a gidelim.
- Ademont'a mı?
Evet, yedinci
karayolunun üzerindeki küçük bir köymüş, hoş bir yer olduğunu duydum.
Biliyor musun?
Hayır.
- Belki oraya
gidebiliriz.
Bu ne içindi?
- Hiç.
Tanrım.
Tanrım.
Bunun ne olduğunu
anlamıyorsun.
Öyle mi Norman?
O Madison'ın kolyesi.
Onu öldürdün, değil
mi?
Ben öldürmedim.
Ben kimseyi öldürmedim.
Tanrım Claire beni
dinle.
Eve geldiğimde çoktan
ölmüştü, sırf beni mahvetmek için
kendini burada öldürmüştü.
Beni aptal mı
sanıyorsun?
Kutuyu senin için
bahçeye bırakmıştı, bir de mektup vardı.
Mektubu yaktım,
kutuyu da göle attım.
Ondan bir hafta önce
DuPont partisine gelmişti.
Çok korkmuştum.
Israr edince onunla
burada buluşmayı kabul ettim.
Buraya geldiğimde hap içmişti.
Onu kurtarmaya çalıştım
ama ölmüştü.
Yapabileceğim bir şey
yoktu.
Ben de ben de onu
arabasına koyup tekne rampasını aldım.
Onu gölün sularına
bıraktım.
Korkunç bir hata
yaptım, biliyorum.
Ama söyle Claire
söyle, ne yapsaydım, her şeyi feda mı etseydim?
Evliliğimizi hayatımı
adadığım mesleğimi.
Söyle Claire lütfen
söyle, çünkü bunu geçmişte bırakabiliriz.
Hayatımız devam
edebilir, çok geç değil.
Benden ne yapmamı
istiyorsun?
- Beni bağışlamanı
istiyorum.
Kızın cesedi
çıkartılmalı.
Alo?
Ben Doktor Norman
Spencer.
Kayıp bir kişi
hakkında, bilgi vermek istiyorum.
Madison Frank.
Evet.
Evime bir memur
gönderir misiniz?
Wallabay Lane, 15
numara.
Köprüyü geçtikten
sonra.
Evet.
Teşekkür ederim.
Üzerimi
değiştireceğim.
Santral, hangi şehir?
Sana yalvardım Claire.
Yapma dedim.
Ama peşini bırakmadın.
Claire.
Bunların olmasını ben
de istemedim.
Tek istediğim senin beni
sevmen benimle gurur duyman, mutlu
olmandı.
Kız Dekan'a gidecekti.
Bizi mahvedecekti.
Ben de bir kenarda öylece durup bunların olmasına izin mi
verecektim yani?
Nasıl olduğunu tahmin
edemezsin.
Onu suyun altında
tutmuş hayatının kayışını izliyordum.
Ama bana seçenek
bırakmadı.
Sen de öyle.
Nasıl anladığını bir
türlü kafam almıyordu.
Önce bildiğini
düşündüm.
Hayalet hikayesini
beni tuzağa düşürmek için uydurduğunu sandım.
Sonra buna inandığını
fark ettim.
Pasif agresif bir
sanat eseri.
Seni tanıdığım anda
tek istediğim hayatımın geri kalanını seninle
geçirmekti.
Artık bu da olmayacak.
Çok soğuk ha?
Burada yatmış
elektrik çarpmış numarası yaparken soğuktan
donacaktım neredeyse.
Merhaba Coop.
Nasılsın?
Nasılsın oğlum?
Gidip topunu alalım.
Hadi.
Hadi.
Yürü.
Jody, ben Norman,
oradaysan açar mısın lütfen?
Ben Norman dinle,
Claire'le ben şiddetli bir kavga ettik.
Bir iyilik yapar
mısın?
Ben geceyi laboratuarda
geçireceğim, sabah gidip ona bakar
mısın?
Onun için çok
endişeleniyorum.
Sağ ol.
İlacın etkisi geçiyor
galiba.
Biliyor musun aslında
bunun trajik bir tarafı da var.
Kathleen'le ben daha
da yakınlaşacağız.
Ona her baktığımda seni
göreceğim.
Tanrım.
Nedir bu?
Lanet olsun!
Yapma Norman!
Yapma Norman!
Çarpacağız!
Hayır.
Hayır!
Açıl, açıl.
Hadi.
Norman sana
yalvarıyorum.
Kathleen'i düşün.
Lütfen bunu
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder