Print Friendly and PDF

Günahkar Rahibeler (2002) The Magdalene Sisters

Bunlarada Bakarsınız

 

İrlanda Magdalene Manastırı 



Yazan: Müslime KARABATAK

Şimdilerde Türkiye’nin de 125. olduğu Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda 141 ülke içinde en iyi 8. sırada yer alan İrlanda’nın kirli çamaşırlarını dökelim mi biraz?

Rengine göre değil, kirine göre yükseltmemiz gerekiyor suyun sıcaklığını, yoksa İrlanda’nın bu kirli tarihi temizlenecek gibi değil.

Konumuz İrlanda’da en az 70 yıllık bir tarihi olan ve sonuncusu 1996’da kapatılan, 2011 yılında Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite’nin soruşturulmasını istediği ve parlamentoya sunulan 1000 sayfalık bir rapordan sonra 2013 senesinde İrlanda Başbakanı Enda Kenny’nin küçük bir özür dilemekten başka bir şey yapmadığı Magdalen Çamaşırhaneleri’nde zorunlu çalıştırılan kadınlar.

Bu Neyin Tövbesi?

Bu arada belirtelim hemen, bu sadece İrlanda’nın ya da Katolik kilisesinin değil aynı zamanda Birleşik Krallık, Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’nın ve Protestan kurumların da kirli tarihi. Magdalen Kurumları’nın en eskisinin Ortaçağ İngiltere’sinde 1758’de kurulduğu biliniyor. İrlanda’da ilk kez bir Protestan sığınağı olarak 1765’te kurulmuş. Tarihçilere göre 1800’lerin sonunda İngiltere’de 300’den fazla, İrlanda’da da en az 41 Magdalen kurumu vardı. Bu kurumlar bazen sığınma evi, bazen ıslahevi olarak adlandırılmış, bazen de hiçbir ismi olmaksızın ayan beyan işletilmiş. Bu ilk Magdalen Kurumları’nın en temel özelliği fuhuş yapan kadınların ya da “yapma ihtimali olan” bekar annelerin buralara gönderilmeleriydi.

Magdalen ismi İncil mitolojisindeki Mary Magdalene’den (Magdalalı Meryem) gelir. Öncesinde fuhuş yaptığı iddia edilen bu kadın, Hristiyanlıkla tanışmasından sonra tövbe etmiştir. Bu yüzden bu kurumlara “tövbenin simgesi” Magdalen ismi verildi. Zamanla bu kurumlar İrlanda’nın Magdalen Çamaşırhaneleri’ne dönüştü.

Kimsesiz, Yoksul, İstenmeyen Kadınlar

İrlanda, İngiltere’den bağımsızlığını 1922’de kazandıktan sonra yeni Magdalenlar açmamış, ancak var olanları da kapatmak yerine kilise ve devlet adına kullandı. 1922’den önce bu çamaşırhanelerde çalıştırılan kadınların sayısının 30 binin üzerinde, bu tarihten sonra ise 10 bin civarında olduğu düşünülüyor.

Zamanla buralarda çalıştırılan kadınların profili de değişti: Biletsiz trene binmek gibi küçük suçlar işlediği için gözaltında tutulanlar, mahkemeye çıkarılmayı bekleyenler, evsiz olduğu için polis tarafından getirilenler, çocuk ıslahevlerinin gönderdikleri hatta psikiyatri hastanelerinden, sosyal hizmet kurumlarından, belediyelerin sığınma evlerinden ve yine Katolik rahibelerin işlettiği bekar annelerin kaldığı Anne Çocuk Evleri’nden gönderilenlerle birlikte aileleri tarafından gönderilen çoğu 20’li yaşlarda kadınlar... Yani toplumun kimsesiz, en yoksul, hatta en istenmeyen kadınları…

Sayıları 10 olan bu çamaşırhaneleri, devletle işbirliği halindeki Katolik cemaatler yürütmeye başladı. Bu cemaatlar rahibeler tarafından işletiliyor ve “topluma kazandırmak amacıyla kadın ve çocuklara dini eğitim verilen yerler” olarak görülüyordu. Ancak, devletin bilgisiyle çalıştırılan bu çamaşırhanelerin uyguladığı sistem, topluma kazandırmaktan çok, bireyleri toplumdan soyutluyordu. Ve hepsi oradaydı: Askeriye, emniyet güçleri, mahkeme, hastaneler, belediye hizmetleri, eğitim kurumları yani devletin her türlü kurumunun bu çamaşırhanelerle ilişkisi vardı. Örneğin, çamaşırhaneden kaçan bir kadın, polisler tarafından hızla yakalanıp getiriliyordu.

‘Hapisten Bile Beterdi’

Rahibelerin işlettiği bu çamaşırhaneleri İrlanda’nın endüstri tarihi olarak turizm broşürlerinde göremezsiniz belki ama kadınların Katolik Kilisesi’ne ücretsiz çalıştırıldıkları bu yerler kadın emeğinin sömürüsünün bir simgesidir. Kimi 7 ay kimi 5 yıl kalan bu kadınlar, zorunlu olarak çalıştırılıyor, emeğinin karşılığını alamıyorlardı ama din görevlileri onların emekleriyle kasalarını büyütüyordu.

Magdalen Çamaşırhaneleri’nde kalmış ve şimdi bu kurumların gerçekte nasıl bir yer olduğunu gözler önüne sermek için uğraşanların anıları ortak. Çok küçük yaşlarda rahip/rahibelerin, polislerin ya da ailelerinin onları buralara yerleştirdiğini, sabahtan akşama kadar ücretsiz çalıştırıldıklarını, yetkililer tarafından zorbaca davranıldığını, yemekleri kendileri yapmasına rağmen aç bırakıldıklarını anlatıyorlar. Hepsinin ortak sözü ise; “Hapisten bile beterdi.”

Kazandılar Ama Esir Kız Kardeşlerini Unuttular

Magdalen Çamaşırhaneleri’nde zorla hapsedilip çalıştırılan kadınların dışında ücretli olarak başka çamaşırhanelerde çalışan kadınların hayatlarına da bakmak gerekir.

Zaten yıkama ve ütü buharları arasında sıcak bir yerde çalışmaktan aşırı yorgun bir şekilde yaklaşık 13 saat ayakta çalışmaları yetmiyormuş gibi diğer ülkelerde aynı işi yapan işçilerden ya da tütün işinde çalışan kadınlardan bile daha düşük ücret alıyorlardı. Yani Magdalen Çamaşırhaneleri’nde kadınlar köle gibi çalıştırılırken, diğer çamaşırhanelerde çalıştırılan kadınlar kölelerden biraz daha iyi durumdaydı.

2. Dünya Savaşı sona ermeden hemen önce, 1945’te, iş yükü kat be kat artan çamaşırhane işçisi kadınlar, yıllardır talepleri olan ücretli izin için, İrlanda Kadın İşçiler Sendikası öncülüğünde greve çıktılar. Hastanelerde çalışanlar dışında tüm çamaşırhane işçileri, özellikle de otellerde çalışanlar greve yoğun katıldı. Talepleri şunlardı: Yeterli dinlenme zamanları, insanca yaşanabilir bir ücret ve insani çalışma koşulları. Kararlıydılar, talepleri karşılanana kadar geri adım atmayacaklardı. Kazandılar da. 1946’da ücretli iki haftalık izin haklarını kazandılar.

Ama ne yazık ki çamaşırhane işçisi kadınların grevi, Magdalen Çamaşırhaneleri’nde esir gibi çalıştırılan kadınları görmemiş ve onların kurtuluşlarına bir şey katmadı. Eğer talepleri onları da kapsasaydı, belki İrlanda devletinin bu Ortaçağ düzenini işçi kadınlar yıkacaktı.



Günahkar Rahibeler (2002)  The Magdalene Sisters

114 dk

Yönetmen:Peter Mullan

Senaryo:Peter Mullan

Ülke:İrlanda , İngiltere

Tür:Dram

Vizyon Tarihi:01 Ağustos 2003 (Türkiye)

Dil:İngilizce, Latin

Müzik:Craig Armstrong

Web Sitesi:Miramax [us]

Çekim Yeri:Dumfries & Galloway, Scotland, Birleşik Krallık

Oyuncular

Geraldine   McEwan

Anne-Marie   Duff

Nora-Jane   Noone

Dorothy   Duffy

Eileen   Walsh

Tüm Kadro

Özet

1964'te İrlanda'da 3 genç kız, aileleri ve kilise tarafından acımasız ve insanlıkdışı Magdalene Manastırı'na gönderilirler. Burada suçlarının cezasını çekeceklerdir. Suçları bekar bir kadın olmak, güzel olmak, saf olmak, çok zeki olmak ya da sessiz kalmak istemeyen bir tecavüz kurbanı olmaktır.

Günahları için çalışmaları gereklidir... Yılda 364 gün ve karın tokluğuna! Üstelik başlarına hiç ummadıkları şeyler gelecektir.

Genç kızlar, bu mezalim karşısında isyan ederler. Ama köleden başka bir şey olmadıkları bu cehennemde, zafer kazanmaları mümkün müdür? En ufak bir umut ışığı olmayan ortamda, hiddetin kemirdiği genç bedenlerin tek hayali firar etmektir.

İddialara göre filmde anlatılanlar hiç de gerçekdışı değil. İrlanda'da son Magdalene Manastırı sadece 6 yıl önce 1996'da kapatıldı.

2002 Venedik Festivali'nde skandal yaratan film, ve yönetmeni Peter Mullan, Vatikan'da tüm şimşekleri üzerine çekti.

Altyazı

Dublin İrlanda 1964

Bana göstermek istediğin ne?

 Haydi Kevin, sır ne?

 Ne yaptığını sanıyorsun?

 Ben aşağı geri dönüyorum.

 Kevin dur!

 Hayır Kevin, utan kendinden!

 Sen benim kuzenimsin.

 Baban sonra ne der?

 Hayır lütfen.

 Lütfen dur.

 Lütfen Kevin.

 Lütfen!

 Sana yalvarıyorum.

 Lütfen kes şunu!

 Hayır dur.

 Lütfen yapma.

 Sen.

 Kalk.

 Giyin.

 Çabuk ol.

 Aşağıya gelmeni istiyorum.

 Neler oluyor?

 Bilmiyorum.

 Baba!

 Margaret nereye gidiyor?

 Anne!

 Peder Doyle Margaret'i nereye götürüyor?

 Nerede o lanet fırça?

 - Nerede o?

 - Çekilin.

 Bunu söylemeyeceğim.

 Tamam Sonia.

 Yüzüne gaz çıkar.

 - Bunu yapmam.

 - Yap.

 Seninki daha kötü kokuyor.

 Bunu yapmayı aklından bile geçirme.

 Tanrım.

 Bunu nasıl yaparsın?

 Fırça nerede?

 Al kahrolası şeyi.

 Sıra bende.

 - Daha 18 oldu.

 İki kere daha var.

 - 20 oldu.

 - Ben sayıyorum.

 - Kavga etmeyi kesmezseniz kendim yaparım.

 Güzel olmak bir günah değil mi?

 Hayır.

 Meryem Ana'ya bakın.

 Çok güzel öyle değil mi?

 Günah olan kibirliliktir.

 Senin adın ne, güzel kız?

 Bernadette.

 Bernadette çok güzel bir isim.

 - Büyükannemin adı.

 Onu çok severim.

 - Bize bir öpücük verecek misin?

 - Olmaz.

 - O zaman bacaklarına bakmamıza izin ver.

 - Pardon?

 - Bize biraz bacak göster.

 - Haydi.

 - Bize biraz bacaktan biraz daha fazlasını göster.

 - Hep okul bahçelerinin etrafında mı dolaşırsınız?

 - Hangimizi beğendin?

 - Beni beğeniyor musun?

 - Nasıl beğensin?

 Çok şişkosun.

 - Bir de bana bak.

 - Haydi oradan!

 Pekala, bu kadar yeter.

 Gidin yoksa güvenliği çağırırım.

 Ne dırdırcı biri değil mi?

 - Bize bir öpücük ver.

 - Utanmaz.

 Neden olmasın?

 - Ben o tarz bir kız değilim.

 - Geçen gün öyle dememiştin ama.

 Bize bir öpücük vermeyecek misin?

 - Bize naz yapıyor.

 - Sen çok güzel bir kuşsun Bernadette.

 Çok güzel, öyle değil mi?

 Minik şapkasına bak.

 Anne.

 Lütfen ona bir kez bakar mısın?

 O senin torunun.

 Anne, üzgün olduğumu söyledim.

 Yaptığımın bir günah olduğunu biliyorum.

 Ama ona bir bak Anne.

 Yapmadığı bir şey için onu suçlayamazsın.

 Seni ve babamı utandırdığımı biliyorum.

 Ama ona bir bak Anne.

 Anne bir şey söyler misin?

 Her hangi bir şey.

 Nasılsın baba?

 Otur Rose.

 Adım Peder Doonigan.

 St Joan's Evlat Edinme Derneği'ndenim.

 Babanla birlikte durumunu tartıştık.

 İkimiz de çocuğu evlatlık vermenin onun için daha iyi olacağını düşünüyoruz.

 Evlilik dışı doğan bir çocuk piçtir.

 Hayatını toplum dışına itilmiş bir şekilde yaşamasını, toplumun saygıdeğer   bireyleri tarafından reddedilmesini ve hor görülmesini ister misin Rose?

 İşlediğin günah çok ağır bir biçimde cezalandırılmalı.

 Biliyorum Peder.

 Gerçekten çok üzgünüm.

 Bu çocuğun senin günahlarının cezasını çekmesini ister misin?

 Hayır Peder.

 Yüksek sesle Rose, seni duyamadım.

 - Hayır Peder.

 - Öyleyse onun daha iyi bir hayatı hakkettiği fikrine katılıyorsun.

 Katolik bir evde, sevgi dolu bir anne ve babayla büyümeli.

 Şurayı imzala.

 Şimdi  Ben bebeği alırken sen burada babanla kal.

 - Onu şimdi mi alacaksınız?

 - Ona bağlanmak istemezsin değil mi Rose?

 Bebeği gördün mü Baba?

 Çok güzel.

 Ona fikrimi değiştirdiğimi söyleyeceğim.

 Fikrimi değiştiremez miyim?

 Formları yırtamaz mıyız?

 Ona baktın mı Anne?

 Çok güzel değil mi?

 O çok güzel.

 Bebeğim!

 Bebeğimi istiyorum!

 Fikrimi değiştirdim!

 Lütfen Baba, durdur onları!

 Lütfen Baba, bebeğimi almalarına izin verme.

 Lütfen Baba.

 Lütfen Baba.

 GÜNAHKAR RAHİBELER

Onları şuraya koyun ve bekleyin.

 Rahibe Bridget sizinle görüşecek.

 İçeri girin.

 Burada, Magdalena'da felsefemiz çok basittir.

 Dua, temizlik ve çok çalışma ile   yolunu kaybedenler, tekrar kurtarıcımız İsa'nın yolunu bulabilirler.

 Magdalena Manastırı'nın Baş Azizesi Mary Magdalena   en günahkar insanlardan biriydi.

 Yoldan çıkmışlara ve şehvet dolu olanlara etini satıyordu.

 Kurtuluşa ancak günahlarının cezasını çekerek ulaştı.

 Kendini, yeme ve uyku da dahil, bedenin bütün zevklerinden mahrum bıraktı.

 İnsanın dayanabileceğinin çok ötesinde şartlarda çalıştı.

 Böylece ruhunu Tanrı'ya sunabildi ve   cennetin kapılarından içeri girerek sonsuz yaşama kavuştu.

 Çamaşırhanemizde sadece giysiler ve çarşaflar yok.

 Bunlar kendi ruhunuzu temizleyebilmeniz ve işlediğiniz günahların   lekelerini çıkarabilmeniz için dünyasal simgeler.

 Burada kefaretini ödeyerek kendinizi kurtarabilir ve   Tanrı'nın izniyle ebedi lanetten kurtulabilirsiniz.

 Kahvaltı altıda.

 Dua altı buçukta.

 Çalışma yedide başlıyor.

 - Öğle yemeği ise 

- Affedersiniz Rahibe.

 Sanırım ben gitmeliyim.

 Babam bana çok kızmıştı 

Sakın bir daha sözümü kesme kızım.

 Söz kesmenin kötü bir davranış olduğunu kimse sana söylemedi mi?

 Yoksa erkeklerle sürterken bunu dinleyecek vaktin olmadı mı?

 - Öyle mi?

 - Hayır Rahibe.

 Yoksa aptal mısın?

 Sorun bu mu?

 Aptal mısın?

 Eğer gitmeniz gerekirse bunun ne zaman olacağına ben karar veririm.

 Rahatlıkla söyleyebilirim ki buna daha çok uzun zaman var.

 Adın ne?

 - Margaret, Rahibe.

 - Margaret ne?

 Maguire.

 - Seninki?

 - Rose Dunne.

 Burada bir Rose var.

 İkinci adın ne?

 - İkinci adım yok Rahibe.

 - Doğum kağıdında olmayabilir.

 Ama ailen bir iki isim düşünmüştür.

 - Kiliseye kabul adın ne?

 - Patricia.

 Öyleyse senin adın Patricia.

 - Teşekkür ederim Rahibe.

 - Teşekkür ederim Rahibe.

 Ya senin?

 - Bernadette Haffie.

 - St. Attracta'dan mı?

 Evet Rahibe.

 - Bunu nereden biliyorum?

 - Bilmiyorum Rahibe.

 Acaba Okul Müdürü McLounghlin yakın arkadaşım ve bana o mu söyledi?

 Yoksa tecrübelerimden dolayı ahlaksız bir kadını görünce tanıyor muyum?

 Bilmiyorum Rahibe.

 Bir günde iki aptal.

 Eminim bunu zaman içinde öğreniriz öyle değil mi?

 Şimdi benimle gelin.

 - İyi günler.

 - İyi günler.

 Sen benimle gel.

 Sen şuraya.

 Sen de şöyle gel.

 Babamız, onun Oğlu ve Kutsal Ruh adına.

 Amin.

 Tanrı'nın sevgisiyle beni buraya getiren   Tanrı'nın sevgili meleği.

 Bu gece başucumda ol.

 Beni aydınlat, koru ve bana kılavuzluk et.

 Amin.

 Babamız, onun Oğlu ve Kutsal Ruh adına.

 Amin.

 Şimdi yatağa kızlar.

 Affedersin.

 Beni tuvalete götürebilir misin lütfen?

 Tabii.

 İyi misin?

 Çok acıyor.

 Neresi?

 Burası.

 Çok acıyor.

 Sanırım bayılacağım.

 Dokunma.

 Sütün mü sıkıştı?

 Bilmiyorum.

 Sanırım öyle.

 Sakın dokunma yoksa her tarafa akar.

 Eğer akıtırsan rahibeler çılgına dönerler.

 En iyisi acıya katlanman.

 Birkaç gün içinde geçer.

 Yatağınıza dönseniz iyi olur.

 İkinizin yakınlaştığını görürlerse derinizi yüzerler.

 Herkes yataktan kalksın.

 Haydi.

 Çabuk olun.

 Una O'Connor'ı gören oldu mu?

 Dün gece bir şey duyan var mı?

 Onun gittiğini göreniniz oldu mu?

 Kahvaltı.

 Tek bir Tanrı'ya inanıyorum.

 Cenneti ve dünyayı yaratan her şeye kadir Babamıza.

 Görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısına.

 Tek bir Efendimiz var.

 Tanrı'nın oğlu Yüce İsa.

 Zamanın başlangıcından önce Tanrı'dan doğdu.

 Tanrı'dan Tanrı, ışık ışıktan, gerçek Tanrı gerçek Tanrı'dan.

 O Tanrı tarafından yapılmadı, Tanrı'dan oldu.

 Diğer bütün her şey onun tarafından yapıldı.

 Biz insanların kurtuluşu için   cennetten geldi.

 Kutsal Ruh'un gücü ile   Meryem Ana tarafından dünyaya getirildi.

 Bizim iyiliğimiz için.

 Bu kadar yeter!

 Babamıza ve onun oğluna   tapar ve yüceltiriz.

 Peygamberler aracılığı ile konuşan odur.

 Sadece Katolik Kilisesi'ne inanırım.

 Onları çok yakından takip edeceğim.

 Biliyor musunuz Rahibe?

 Ben 40 yıldır burada çalışıyorum.

 Ben vaizlerin yakalarını yıkamam.

 Kızlara sorabilirsin.

 Ben onları yıkamam.

 Ne yani, senin işini de mi ben yapacağım?

 - İstersen değiş tokuş yapabiliriz.

 - Defol.

 Sende hiç kanlı bir şey var mı?

 Kızların çoğu kanlılardan nefret eder.

 Benim için fark etmez.

 İşte.

 Senin için bunu yıkarım.

 Kızların çoğu bunları sıcak suya basarlar.

 Söylüyorum ama beni dinlemiyorlar.

 Önce soğuk suya basmak gerekiyor.

 Biraz tuz.

 Sonra böyle çitilersin.

 Sana inanıyorum.

 Siz ikiniz ne konuşuyorsunuz?

 Konuşmak yasak!

 Rahibe!

 Konuşuyorlardı.

 Oysa bunu yapamazlar.

 - Doğru mu Rahibe?

 - Evet Katy.

 Konuşmak yasak.

 Neden bahsediyordunuz?

 Ona bunları nasıl yıkaması gerektiğini anlatıyordum.

 Yüce İsa ve Meryem Ana adına, çek onları benim önümden.

 İğrençsin, bunu biliyor muydun?

 Şimdi işinize dönün.

 40 yıldır burada çalışıyorum.

 Bütün küçük hilelerinizi bilirim.

 Gözüm üzerinizde olacak.

 Dinleyin beni.

 Şu kaçan kız yüzünden zavallı Rahibe Augusta'nın başı belada.

 O nedenle benden onun yerine bakmamı istediler.

 Zavallının sinirleri çok bozuk.

 Onlara öğüt veriyorum Rahibe!

 Evet.

 Onlara öğüt veriyorum.

 Sizin sorununuz bu işte.

 Çok bencilsiniz.

 Zavallı bir rahibenin başının belada olması umurunuzda değil.

 Umurunuzda bile değil.

 Gece nöbetinde uyuya kalmış.

 Şimdi ise Afrika'da cüzamlılarla çalışacak.

 Elinin parmakları düşebilir.

 Ayak parmakları düşebilir.

 Burnunu bile kaybedebilir.

 Çıkıntı olan her şey düşüyor.

 İşinize devam edin.

 Tembel kız.

 İşini yap.

 - Buradan kaçmalıyız.

 - Sessiz olun!

 Lütfen!

 Hayır!

 Lütfen!

 - Lütfen Baba!

 Üzgünüm!

 - Bu mu?

 Burada mıydın?

 Ölene kadar burada kalacaksın seni sürtük!

 Sadece eve dönmek istedim Baba!

 Sadece eve dönmek istedim!

 Buradan nefret ediyorum!

 Sana ne söyledim?

 Sana ne söyledim?

 Sana ne söyledim?

 Senin evin yok.

 Annen de yok, baban da yok.

 Bizi öldürdün sürtük!

 İkimizi de öldürdün!

 Bir daha kaçarsan, yemin ederim seni sakat bırakırım!

 Bay O'Connor.

 Artık eve gitseniz iyi olur.

 Biz Una'ya bakarız.

 Ne bakıyorsunuz sürtükler?

 Tanrı sizi korusun Rahibe.

 Lütfen beni burada bırakma Baba!

 Lütfen beni burada bırakma!

 Şimdi yat Una.

 Seninle sabah görüşeceğiz.

 Şimdi   hepiniz yatın.

 Uyuyun.

 Burada çalışanların hepsi fahişe ve sürtük mü?

 Onlara bakma, onlarla konuşma.

 Anladın mı?

 Tanrım.

 Günaydın.

 Seni arayan biri var.

 Kız kardeşim.

 O da küçük oğlum.

 Benim küçük oğlum.

 Ne kocaman değil mi?

 Gördüğün en kocaman çocuk değil mi?

 Sadece iki yaşında ama kocaman.

 Meryem Ana, sen ve   Aziz Christopher   Aziz Christopher   ve Yüce Tanrım   bu çocuğu koruyun.

 Onu ve herkesi koruyun.

 Siz ikiniz!

 Oyalanmayı bırakın!

 Spastik misin?

 Hayır sadece dost yüzümü gösteriyorum.

 Öyleyse o dost yüzünü kıçına sok.

 Tanrım.

 Bana sizin erkeklere çok düşkün olduğunuzu söylediler.

 Haklılar değil mi?

 Burada olmanızın nedeni erkeklerle birlikte olmanız.

 Külodunuzu çıkarmayı seviyorsunuz.

 Küçük oğlunun adı ne?

 Bilmiyorum.

 Benim adımı sorsana.

 Adın ne?

 Crispina.

 "Kıvırcık saçlı kız" demek.

 Rahibe Bridget taktı.

 Aletimi ağzına alırsan iki şilin veririm.

 Şu yaptığına bak, seni deli kaltak!

 Bebeğim doğduğunda onu kız kardeşime verdiler.

 Buraya gelmesi yasak.

 Benimle konuşması da.

 Bu nedenle adını bilmiyorum.

 Ama dünyanın en zengin kadını olan teyzem, ikimize de bundan verdi.

 Kız kardeşim   onu bazen kapıya getirir.

 Biz de bununla konuşuruz.

 Bu bir   kutsal bir   kutsal

 Affedersiniz Rahibe, neydi o kelime?

 - O kelime aklıma gelmiyor Rahibe.

 - Konuşmak yok.

 İşine dön.

 İşine dön dedim.

 Bir daha söylemeyeceğim.

 Telefon!

 Evet.

 İşte bu bir telefon!

 Telefon kelimesini hep unutuyorum.

 Hemen Rahibe Bridget'i görmek istiyorum.

 Burada bekleyin.

 Siz ikiniz kurallara karşı gelmişsiniz.

 Üzgünüm Rahibe.

 Ben sadece sizinle görüşmek istedim Rahibe.

 İstemedin kızım, talep ettin.

 Sana bir şey talep etme hakkını kim verdi?

 Ben sadece neden burada olduğumu merak ediyorum Rahibe.

 Bir suç işlemedim.

 Hiçbir erkekle birlikte olmadım.

 Bu tamamen doğru.

 Ama isterdin değil mi?

 - Ben iyi bir kızım Rahibe.

 - Hayır.

 Sen kaba ve aptalsın.

 Bu nedenle erkekler senden hoşlanıyorlar.

 Bu kadar aptal olman parmaklarını içine sokmalarını kolaylaştırıyor.

 Doğru mu Crispina?

 Evet Rahibe.

 Ne dedim ben?

 - Bilmiyorum Rahibe.

 - Bütün erkekler günahkardır.

 Bu nedenle de baştan çıkarılmaya müsaittirler.

 Tanrı'yı seven ülkelerde, erkekleri kendilerinden kurtarmak için   tahrik unsuru yok edilir.

 Beni anlıyor musun kızım?

 Evet Rahibe.

 Sana sormadım.

 Sizi anlıyorum Rahibe.

 Emin misin?

 Birden fazla hecesi olan bir sözcük kullandın.

 Sizi anlıyorum Rahibe.

 İtaatsizliğe göz yumulamaz.

 Duvara dönün.

 Şimdi ikiniz de işinizin başına dönün.

 Una.

 Sen aklını mı kaçırdın?

 O saçların artık sana bir faydası yok.

 Onları paketleyip O'Brien'a satarız.

 Parasını da zenci bebeklere veririz.

 Pekala.

 Saçların bu haldeyken bir daha kaçmazsın öyle değil mi?

 Peki nereye gideceksin?

 Dublin'de bir kuzenim var.

 Kuaförlük yapıyor.

 Onu sadece bir kez gördüm ama bana yardım edeceğine eminim.

 Benimle gelmek ister misin?

 Neden?

 Bunları hak etmek için ne yaptık?

 Esir değiliz.

 Suçlu değiliz.

 Ne yaptık?

 Çocuk doğurmak suç değil ki.

 Evlenmeden çocuk doğurmak ölümcül bir günah.

 Dünyadaki hiçbir ölümcül günah burayı haklı çıkaramaz.

 Ama sana söylüyorum.

 Buradan kurtulabilmek için her günahı işleyebilirim.

 - Pekiz biz evlenecek miyiz?

 - Ne?

 - Birlikte kaçabiliriz.

 - Nereye gideriz?

 İngiltere ya da Amerika olabilir.

 - Paran var mı?

 - Param varmış gibi görünüyor muyum?

 Maaşını biriktirebileceğini düşünmüştüm.

 Buraya gazete ilanıyla gelmedim.

 - Bir ücret alıyor olmalısın diye düşünmüştüm.

 - Hiçbir şey almıyoruz.

 Evet?

 Evet ne?

 - Birlikte kaçmak.

 - Nasıl birlikte kaçabiliriz?

 Paramız yok.

 Gidecek yerimiz yok.

 Ayrıca seni doğru dürüst tanımıyorum bile.

 Tamam, bakabilirsin.

 Ama dokunmaya kalkarsan dişlerini kırarım.

 Bu baca değil.

 Sende arka kapının anahtarları var mı?

 Hayır.

 Seamus'da var.

 - Alabilir misin?

 - Sanırım.

 Öyleyse al ve bu akşam getir.

 Bu akşam mı?

 - Evet.

 - Tanrım!

 Cennetteki sevgili Tanrım!

 Oh Tanrım!

 Burada olacağına dair bana söz vermelisin.

 - Tamam.

 - Eğer gelmezsen beni öldürürler.

 Söz veriyorum.

 Benden uzak dur.

 Sana bakmak bile istemiyorum.

 Sen çok iğrenç bir kızsın.

 Evleneceğiz.

 Gerçekten.

 Bunu nasıl yapacaksınız?

 Seninle asla evlenmez.

 Evlenecek.

 Ama eğer söylersen buradan çıkamam ve evlenemem.

 O zaman bir günahkar olurum.

 Günahkar olmamı istemezsin.

 Hayır.

 Bak   Rahibe Bridget'e senin iğrenç olduğunu söyleyeceğim.

 Böylece seni hep burada tutacaklar.

 Sen de cennete gidebileceksin çünkü bütün günahlarının cezasını çekmiş olacaksın.

 - Lütfen.

 - Bu çok iyi değil mi?

 Lütfen ona söyleme.

 Çok çalışırım.

 Bütün günahlarım için dua ederim.

 Lütfen ona söyleme.

 Söylemek zorundayım.

 İyi.

 Söylersen ben de kendimi öldürürüm.

 Bunun ne demek olduğunu biliyorsun.

 Doğruca cehenneme giderim ve sen de oraya gelirsin.

 Tanrı'nın gözünde benim gibi bir katil olacaksın.

 Hayır.

 Hayır, öyle değil.

 Bu doğru değil.

 Bu saçmalık.

 Bu çılgınlık.

 Kapıyı aç.

 Kapıyı aç.

 Brendan.

 Brendan, benim.

 Lütfen kapıyı aç.

 Bu çılgınlık.

 Daha adını bile bilmiyorum.

 Bernadette.

 Adım Bernadette.

 Lütfen kapıyı aç.

 Benim yaptığımı anlarlar.

 Bunu biliyorsun değil mi?

 İşimi ve her şeyimi kaybederim.

 Erkek kardeşim rahibelerden elma çaldığı için altı yıldır hapiste.

 Bana ne kadar verirler?

 - Üzgünüm.

 Bunu yapamam.

 - Brendan.

 Brendan, beni burada bırakma!

 Üzgünüm.

 En azından şu kahrolası kapıyı aç!

 Ben onu tutarım.

 Dur!

 Dur!

 Dur!

 Buraya gel.

 Acıyor değil mi?

 Kıpırdama.

 Gözlerini aç kızım.

 Gerçek yüzünü görmeni istiyorum.

 Kibir ve küstahlığın gitti.

 Artık özgürsün.

 Doğru ve yanlış, iyi ve kötü arasında seçim yapmakta özgürsün.

 Ruhunun derinliklerine bak.

 Orada saf ve iyi olanı bul ve onu Tanrı'ya sun.

 Ancak o zaman kurtuluşa ulaşabilirsin.

 Amin.

 Amin.

 Tamam.

 Yeter.

 Yemekten önce biraz egzersiz yapmak gibisi yoktur.

 Bazılarınızın patatesi kesmesi gerektiğini söylemeliyim.

 Kollar yanlara!

 Frances, hiç fark etmemiştim.

 Göğüslerin sadece küçük değil   aynı zamanda uçları da yokmuş.

 Gördün mü?

 Doğal olamazlar değil mi?

 Öyleyse hepimiz aynı fikirdeyiz.

 Frances en küçük göğüslere sahip.

 Peki kiminki en büyük?

 Ben Patricia'nınkiler derim.

 Hayır.

 Onun arka tarafı büyük.

 Arkanı dön Patricia.

 Gördün mü?

 Onun arkası büyük.

 Patricia, sen de inşaat işçisi poposu var.

 Birkaç dövme yaptırsan kendini inşaat işçisi diye yutturabilirsin.

 En büyük göğüsler kesinlikle Cecilia'da.

 Kendini alkışla Cecilia.

 Aferin kızım.

 En büyük göğüsleri, en küçük göğüsleri ve en büyük popoyu seçtik.

 Şimdi en kıllıyı seçmek kaldı.

 Crispina, öne çık.

 Bernadette, sen de öne çık.

 Yan yana durun.

 Crispina, ellerini oradan çek.

 Bernadette, oranda kafandakinden daha çok kıl var.

 Ama kazanan   Crispina.

 Crispina.

 Sen kazandın.

 Neden ağlıyorsun?

 Bilmiyorum Rahibe.

 Ben de öyle.

 Bu bir oyun.

 Elbiselerinizi giyin haydi.

 Çay saati.

 Hayatımın her günü sana ait Tanrım.

 Her hareketim   sadece seni onurlandırmak için yapılmalı.

 Şu andan itibaren, onları senin kutsal kalbine sunuyorum.

 Böylece bütün hareketlerimi senin ihtişamına adıyorum Tanrım.

 Bu nedenle, mümkün olduğunca mükemmel bir şekilde davranacağım.

 İlahi Kurtarıcım   sana layık olmayan davranışlarla 

Ne oluyor orada?

 Crispina, ne yapıyorsun?

 Bilmiyorum Rahibe.

 - Çok ateşi var Rahibe.

 - Öyleyse yatağına götür.

 Gel haydi.

 Üzgünüm Rahibe.

 Sizi rahatsız ettim.

 Özür dilerim Rahibe.

 Sana sunduklarımın değerini azaltacak olan her şeyi reddediyorum.

 Tüm kibirlilik ve bencilliği reddediyorum.

 Yüce Tanrım, bu günü senin merhametinle başlamama, sürdürmeme ve bitirmeme   sadece seni memnun etme amacı taşımama izin ver.

 Amin.

 Sanırım öleceğim.

 Ölmeyeceksin.

 Sadece ateşin var.

 Belki grip olmuşsundur.

 - Gripten ölebilirsin.

 - Gripten yaşlılar ölür, gençler değil.

 Crispina, bütün gece burada mı yattın?

 Crispina, yatağını mı ıslattın?

 Hayatımda bunu yapmadım.

 Hatta küçükken bile.

 Peki ne oldu?

 Yatak sırılsıklam.

 Tanrı'ya şükür diğer tarafa geçmemiş.

 Yoksa rahibelere haber vermemiz gerekirdi.

 Bunu istemezsin değil mi?

 Şunu tutar mısın?

 Şimdilik elbisenle uyumak zorundasın.

 Ben aşağı inip temiz çarşaf getirmeye çalışacağım.

 - Ben yaparım.

 - Yap o zaman.

 Geri döneceğim.

 Ne oldu?

 Neyin var?

 Kutsal madalyonum kaybolmuş.

 Aziz Christopher.

 Onu kaybettim!

 Sakin ol ve elbisenin içine bak.

 Ben yerlere bakarım.

 Aziz Christopher'ım nerede?

 - Bilmiyorum.

 - Tanrım bana yardım et!

 Crispina tamam.

 Lütfen sakinleş ve yatağına yat.

 Yemekhanede düşmüş olmalı.

 Ben gidip onu bulayım.

 Sen orada sessizce yat.

 Geri döneceğim.

 Gidip onu senin için bulacağım.

 Durumu iyi değil.

 O iyi değil.

 Ne?

 Crispina?

 Crispina, ne yapıyorsun?

 Aziz Christopher'ımı asla bulamayacaksın.

 Bulacağım.

 - Oradan in ve yatağına git.

 - Bu benim cezam.

 Ne için cezan?

 Söz veriyorum onu bulacağım.

 Şimdi in oradan.

 Haydi.

 Uzan.

 Eğer gripten ölürsem, bu benim yüzünden olmayacak.

 Elbette senin yüzünden olmayacak.

 Neyse, zaten gripten ölmeyeceksin.

 Ama ya ölürsem?

 Şimdi uslu duracak mısın?

 Evet.

 İşe geri dönmeliyim.

 Kalk.

 Uyan.

 Haydi.

 Haydi Bernie.

 Onu yukarı kaldırmaya çalışmalıyız.

 Ayaklarından tutun!

 Kaldırın!

 Kaldırın!

 Crispina, tekmelemeyi keser misin?

 Hareket etmemeye çalış.

 - Nefes alamıyor.

 - Çıkar onu.

 - Hareketsiz dur Crispina.

 - Gevşet.

 Deniyorum ama çok sıkı.

 - Gevşet şunu!

 - Çok sıkı!

 Öylece tutun.

 Hiç kıpırdatmayın.

 Neredeyse tamam.

 Yukarı kaldır.

 Crispina, neden kendini öldürmek istedin?

 Bu, böyle bir yerde sormak için aptalca bir soru.

 Neden?

 Gripten ölmek istemiştim ama bana ölmeyeceğimi söyledin.

 Ama kendini öldürmeye çalışmamalısın.

 Bu en büyük günah.

 Doğruca cehenneme gidersin.

 - Bugün oğlunu gördüm.

 - Oğlumu mu?

 - Nasıl görünüyordu?

 - Çok tatlı.

 Ama sen orada olmadığın için üzgündü.

 - Seni özlemiş.

 - İşte.

 Eğer seni bir daha göremezse ne kadar üzüleceğini düşün.

 Ben yatmaya gidiyorum.

 Burası zaman zaman ümitsizliğe kapılmamıza neden oluyor.

 Ama bir gün buradan çıkacak ve  -  küçük oğlunla oynayabileceksin.

 - Ne zaman?

 Bilmiyorum.

 Öyleyse neden bunu söylüyorsun?

 - Çünkü doğru.

 - Öyleyse zamanını da söyle ona.

 Gelecek hafta mı?

 Gelecek ay mı?

 - Gelecek yüzyıl mı?

 - Tam olarak zamanını bilmiyorum.

 Sadece onun kendini öldürmesini engellemeye çalışıyorum.

 Ne yaptığını biliyorum.

 Ama neden yaptığını bilmiyorum.

 - Aziz Christopher'ımı kaybettim Peder.

 - Çabuk ol.

 Geç kalacağım.

 Una O'Connor kendini manastıra adamaya karar verdi.

 Birçoğunuzun bildiği gibi   bu genç bir tövbekarın tarikatımız için yağabileceği en önemli şeylerden biri.

 Dünyanın tahriklerine ve kötülüklerine sırtını döndü.

 Öleceği güne kadar burada Tanrı'nın ışığıyla kalacak.

 Bu adanmışlığı ve geldiği günden bu yana geçirmiş olduğu değişim   hepiniz tarafından fark edilmiş olmalı.

 Teşekkür ederiz Una.

 Babamız, onun oğlu ve Kutsal Ruh adına.

 Amin.

 - Tanrı sizinle olsun.

 - Sizinle de olsun.

 Tanrım beni yargıla ve amaçlarımı kutsal olmayanlardan ayır.

 Beni kötü ve yanlış insanlardan uzak tut.

 Pekala.

 İkiniz birden geri gelin.

 Şimdi, gelirken bol bol konuşun.

 Tamam.

 Yürüyün.

 - İşte böyle.

 Şimdi gülümseyin.

 - Çok güzel bir gün Rahibe.

 Ona bahçedeki çiçekleri göster.

 Çiçeklere bakın.

 Rahatlayın.

 Sadece kendiniz olun.

 Doğal davranmaya çalışın.

 O Tanrı'nın adamı değil.

 Neyin peşindesin?

 Binmek istiyor musun, istemiyor musun?

 Öyleyse neden beni durdurdun?

 Sen buradansın değil mi?

 Tanrım, artık delileri de alıyorlar demek.

 Haydi!

 Haydi!

 - Tanrım bize merhamet et.

 - Tanrım bize merhamet et.

 - İsa bize merhamet et.

 - İsa bize merhamet et.

 - Tanrım bize merhamet et.

 - Tanrım bize merhamet et.

 - İsa sesimizi duy.

 - İsa sesimizi duy.

 - Tanrım, cennetin babası.

 - Aziz Christopher'ımı bulacağını söylemiştin  Öyle söylemiştin.

 - Tanrım, Kutsal Ruh.

 - Tutamayacağın sözler vermemelisin.

 - Bize merhamet et.

 - Kutsal Meryem.

 - Bizim için dua et.

 - Tanrı'nın Kutsal Annesi.

 Bizim için dua et.

 - Bakirelerin Bakiresi.

 - Bernadette buradan biri almıştır diyor.

 - İlahi Annemiz.

 - Onu benden saklıyorlar.

 Bizim için dua et.

 - En iffetli Anne.

 - Onu bulacağını söylemiştin.

 - Söz verdin.

 - Lekelenmemiş Anne.

 Peder Fitzroy hakkında söylediğini rahibelere söyleyebilirim.

 - Hayranlık verici Anne.

 - Bizim için dua et.

 Yaratıcımızın Annesi.

 - Bizim için dua et.

 - Kurtarıcımızın Annesi.

 - Bizim için dua et.

 - En saf bakire.

 - Bizim için dua et.

 - En saygıdeğer bakire.

 Bizim için dua et.

 Yatağıma ne yaptın?

 Aziz Christopher'ım.

 Buldun onu!

 Tanrı seni korusun.

 Seni pis hırsız!

 Tanrım, kes şunu!

 Tanrı aşkına, yeter!

 Sen adi bir kaltaksın.

 Bunu biliyorsun.

 Sen pis bir hırsızsın.

 Crispina'nın Aziz Christopher'ı onun yatağının altındaydı.

 Şu kızın sahip olduğu tek şey oydu ve sen onu aldın!

 Aziz Christopher'ımı buldun.

 Teşekkür ederim.

 Anlamıyor musun?

 O çalmış.

 Evet ama sen onu buldun.

 Alçakça bir şey yaptığını düşünen tek kişi ben miyim?

 Hepiniz cehennemin dibine gidin!

 Neden?

 Çünkü yeterince acı çekmemişti.

 Biz tövbekarız.

 Unuttun mu?

 Acı çekmemiz gerekiyor.

 Şimdi bırak uyuyayım.

 Haydi gelin kızlar!

 Bir insanın kendini ispat etmesine izin verin.

 Ekmekten yemesine ve kaseden içmesine izin verin.

 Çünkü değersiz bir şekilde yiyen ve içen biri   kendini yargılıyordur.

 - Bu Tanrı'nın sözü.

 - Tanrı'ya şükürler olsun.

 Aziz John'a göre Kutsal Kitap'tan bir bölüm.

 Tanrı'ya şükürler olsun.

 O zaman İsa, Yahudi topluluğuna şöyle dedi; "Benim bedenim et, kanım içecek olsun.

 Etimden yiyen ve kanımdan içen benim içimdedir ve ben de onun içinde.

 Yaşayan baba   dedi ki " Rahibe, ne oluyor bilmiyorum.

 Bana yardım edebilir misiniz?

 Neyim var bilmiyorum.

 Bakın, her tarafımda var.

 Otur yerine.

 Otur Crispina.

 Otur.

 Çok canım yanıyor.

 Crispina.

 Özür dilerim.

 Geçmiyor.

 Lütfen.

 - Sen Tanrı'nın adamı değilsin.

 - Otur yerine.

 - Sen Tanrı'nın adamı değilsin.

 - Otur yerine.

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 - Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 - Crispina.

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 - Otur yerine.

 - Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 - Crispina.

 - Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 - Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 - Crispina.

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 - Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 - Crispina.

 Sen Tanrı'nın adamı değilsin!

 Crispina.

 Kalk haydi.

 Crispina.

 Gel haydi.

 Kalk haydi.

 İşte böyle.

 Aferin sana.

 - Nereye gidiyoruz?

 - Seni Mount Vernon Hastanesi'ne gönderiyorum.

 - Orada sana buradan daha iyi bakarlar.

 - Mount Vernon mu?

 Evet öyle.

 Gel haydi.

 - Mount Vernon deliler için.

 - Haydi kızım.

 Haydi.

 Gitmek istemiyorum.

 - Hayır.

 Ben deli değilim.

 - Gel haydi Crispina.

 - Hayır.

 Hayır.

 Kalmak istiyorum.

 - Bana zorluk çıkarma.

 - Gerçeği söylüyor Rahibe.

 - Ben iyiyim.

 Burada kalacağım.

 - Gitmek istemiyorum.

 - Ne dedin sen?

 Hiçbir şey Rahibe.

 - Bir şey söyledin.

 Neydi o?

 - Aklım karıştı da.

 Aklın mı karıştı?

 Doğru.

 Crispina.

 Gel haydi.

 - Crispina, seni götürmelerine izin ver.

 - Hayır!

 Sen çok iyisin.

 Yapma kızım!

 - Crispina.

 - Hayır!

 - Kes şunu kızım.

 Sakin ol!

 - Yardım edin!

 - Yardım edin!

 - Bırak onu!

 Bırak!

 Bir şey yok Crispina.

 Gürültü yapmayı keser misin?

 - Hayır!

 - Seni götürmelerine izin ver Crispina.

 Onu hemen götürün buradan.

 Ben buradayım Crispina.

 Her şey yolunda.

 Götürün onu.

 Götürün hemen.

 Rahibe hayır!

 Lütfen!

 Hayır!

 Lütfen Rahibe!

 Hayır!

 İtiraf etmenin ruha iyi geldiğini söylerler.

 Ben de Başpiskopos, Bay Lannigan, Bayan Lannigan ve   siz rahibelerin huzurunda bir itirafta bulunmak istiyorum.

 Bazılarınızın bunu şok edici bulacağınıza dair sizi uyarmak isterim.

 Hatırlamadığım kadar uzun yıllardır   benim gizli bir aşkım var.

 Aslına bakarsanız, birden de fazla.

 13 yaşından beri aşığım.

 Filmlere.

 Bu doğru.

 Beni babam götürürdü.

 O zamanlar sesiz filmler vardı.

 O komedi filmlerini severdi, bense Westernleri.

 Eğer manastıra girip hayatımı Tanrı'ya adamazsam   bir kovboy olacağımı söylediğim gün annemin yüzünü hiç unutamam.

 Neyse ki Tanrı beni çağırdı.

 Ama o eski filmleri asla unutamadım.

 Efendimiz İsa'nın doğum gününü kutladığımız bugün   Dublin'in en saygıdeğer işadamlarından biri olan Bay Lannigan   bir projektör ve bir film getirdi.

 Bizim için.

 Ne harika değil mi?

 Şimdi sizin gibi   ben de filmin ne olduğunu bilmiyorum ama Western olmadığını biliyorum.

 Doğru mu Bay Lannigan?

 Benim zamanımdan bu yana filmler çok değişti.

 Tıpkı modern dünyada olduğu gibi kötülükler azaldı.

 Kendisi çok iyi bir insan olan Başpiskopos   bugünkü filmi bizler için seçti.

 Rahibe Jude, ışıkları söndürür müsünüz lütfen?

 Azize Mary'nin Çanları Hayattan kaçmak için rahibe olunmaz Patsy.

 Bir şeyler kaybettiğin için olmazsın.

 Bir şeyler bulduğun için olursun.

 Peder Donnelly'den Rahibe Briget için bir mektup getirdim.

 Sevgili Tanrım   kalbimdeki bütün kırgınlıkları yok et.

 Lütfen.

 Her şeyde varolan kutsal iradeyi görmem için bana yardım et.

 Lütfen.

 Lütfen bana yardım et.

 Oraya giremezsiniz.

 Harika.

 Harika.

 Ne kadar güzel bir film.

 Bence hepimiz Başpiskopos'a bir teşekkür oyu borçluyuz.

 Teşekkür ederiz.

 Teşekkür ederiz.

 Ne var?

 Ablam Margaret Maguire ile ilgili bir mektup getirdim.

 Peder Joseph Donnelly'den.

 Ben kardeşi Eamonn.

 - Eamonn.

 - Margaret Maguire.

 Haydi gel.

 Gidiyoruz.

 Sorun ne?

 Yürüsene.

 Rahibe Jude, ışıkları açar mısınız lütfen?

 Şimdi yatakhanelerinize dönün.

 Bu kadar basit olduğuna inanabiliyor musunuz?

 Birden kardeşiniz ortaya çıkıyor ve  - Buna inanabiliyor musunuz?

 - Margaret, çabuk olur musun?

 Sakın bana ne yapacağımı söyleme!

 Asla bana ne yapacağımı söylemeye kalkma!

 Dört sene boyunca hangi cehennemdeydin?

 Sen neden bahsediyordun?

 Büyüyordum.

 Yeterince hızlı büyümemişsin değil mi?

 İzin verir misiniz lütfen Rahibe?

 Şaka yapıyor olmalısın kızım.

 Gerçekten buradaki insanlardan birinin, erkek kardeşin yanında olsa da olmasa da   senin gibi biri için yana çekileceğini umuyorsan eğer   böyle bir küstahlığı en acımasız şekilde cezalandırırım.

 En acımasız şekilde.

 Buradan kıpırdamayacağım Rahibe.

 İyi.

 Öyleyse bizimle birlikte kalırsın.

 Cennetin adıyla kutsandığı Tanrım.

 Cennette olduğu gibi dünyada da senin krallığın hüküm sürecek.

 - Biz devam edelim.

 - Bize günlük ekmeğimizi ver.

 Bize karşı günah işleyenleri affettiğimiz gibi sen de bizim günahlarımızı affet.

 Bizi tahriklerden ve kötülüklerden uzak tut.

 - Affedersiniz Rahibe.

 - Evet Katy?

 Bugün kendimi pek iyi hissetmiyorum Rahibe.

 Bir bardak su iç.

 Peki Rahibe.

 Yüce Tanrı adına.

 Sana ölmek üzere olduğumu söylediler mi?

 Beni hastaneye göndermek istediler.

 Ama ben burada rahibeler ve arkadaşlarımla birlikte kalmak istedim.

 Annemi tanıyordun değil mi?

 Neler mırıldanıyorsun seni yaşlı cadı?

 O her zaman bana karşı çok nazikti.

 Babam 

Babam her zaman yumuşak başlı olduğumu söylerdi.

 Ama annem her zaman çok nazikti.

 Çok güzel bir sesi vardı öyle değil mi?

 Kaldır kafanı.

 Bana askerlerin yanına gitmememi söylemişti.

 Bana söylemişti.

 O 16 Ekim'de   doğdu.

 Ona Freddy adını verdim.

 Annemin beni almaya geleceğini düşünmüştüm.

 Ama çok kalabalıktık.

 Çok fakirdik.

 Annem bana rahibelerle ve arkadaşlarımla mutlu olacağımı bildiğini söyledi.

 Gitme.

 Gitme.

 Lütfen beni yalnız bırakma.

 Rahibeler beni yalnız bırakmanı istemezler.

 Beni yalnız bırakırsan rahibelere söylerim.

 Rahibeler sadece işlerin yapılmasını isterler.

 Yoksa hala bunu anlamadın mı?

 Rahibelerin umurunda değilsin.

 Benim de öyle.

 Neden hepimize bir iyilik yapıp   çabucak ölmüyorsun?

 İşte.

 Şimdi ofise gelirseniz gerekli işlemleri yaparız.

 Gel.

 Rahatsız ettiğim için özür dilerim Rahibe ama size bir şey sormak istiyorum.

 Yakında oğlumun doğum günü var.

 Ve   ben acaba ona bir kart gönderebilir miyim diye merak ediyordum.

 Nerede olduğunu bana söyleyemeyeceğinizi biliyorum.

 Ama kartı size verirsem   belki ona bakan kişiye gönderebilirsiniz diye düşündüm.

 Bir anahtarı bulmama yardım etmeni istiyorum.

 Bu büyüklükte, gümüş.

 Şuranın.

 Haydi.

 Aramaya başla.

 Sadece bir doğum günü kartı Rahibe.

 Adımı bile yazmayacağım.

 - Kimden geldiğini anlamayacak.

 - Bu çok aptalca olmaz mı?

 Bir çocuğa kart göndereceksin ve o kimden geldiğini bilmeyecek.

 Bir çocuğun doğum gününü kim bu şekilde karıştırmak ister ki?

 - Ama ben onun annesiyim Rahibe.

 - Sen onun annesi değilsin.

 Anne onu yatağa yatıran, hasta olduğunda bakan, besleyen eğiten kişidir.

 Sen bunları yapmadın.

 Yapmadığın bir şey için hak iddia edebilir misin?

 - Hayır Rahibe.

 - Öyleyse bu kadar aptal olma ve   lanet olası anahtarı ara.

 Bu şeyi hiç istemedim.

 Bisküvi kutuları yeterince iyiydi.

 O anahtarı ayrı bir zincire takmalıydım.

 Bütün para orada.

 Bütün para.

 Buldun mu?

 Hayır Rahibe.

 Üzgünüm Rahibe.

 Bak, o tatlı hanım orada.

 Ona söylememişler.

 O burada değil.

 Onu bir sene kadar önce götürdüler.

 Size söylemiş olmaları gerekirdi.

 - Onu buradan götürdüler.

 - Patricia!

 Sen hala ölmedin mi?

 Hakkettiğin şeye kavuştun.

 Ben sadece 

Affedersiniz Rahibe.

 - Katys öldü.

 - Huzur içinde yatsın.

 Bu dayağı unutma kızım.

 Eğer dışarıdan biriyle bir daha konuşursan   bir ay boyunca her gün böyle dövülürsün.

 Şimdi   ikiniz de   işinizin başına dönün.

 İkimiz de burada yaşlanıp öleceğiz.

 Hiç kimse beni almaya gelmeyecek.

 Seni de öyle.

 Hayatımın sonuna kadar böyle hissetmek istemiyorum.

 Sonumun onlar gibi olmasını istemiyorum.

 Hazır mısın?

 Ne için?

 - Gitmeliyiz.

 - Nereye?

 Dışarı.

 Sen aklını mı kaçırdın?

 Bana yaptığına bir bak.

 Hem de sadece biriyle konuştuğum için.

 Eğer kaçarken yakalarsa kim bilir neler yapar.

 Önemi yok.

 Nasılsa yapacak.

 Nedenli ya da nedensiz.

 Onun için fark etmez.

 Gitmeliyiz.

 Şimdi gitmeliyiz.

 - Ana kapının anahtarı neye benziyor?

 - Büyük siyah bir anahtar.

 Anahtarı bana ver.

 Seni  Anahtarı bırakın Rahibe.

 Hayır.

 Bırak!

 Anahtarı bırak Rahibe.

 Bırak seni lanet olası kaltak!

 Bırak!

 Bırak yoksa bunu boğazına saplarım!

 Bırak.

 Buraya gelin!

 Buraya gelin!

 - Buraya gelin!

 - Ondan uzak dur!

 Sakın arkamızdan gelmeyi düşünmeyin.

 Orada kalın!

 Giysiler, para ve her şey için çok teşekkür ederim.

 Bir iş bulur bulmaz geri ödeyeceğim.

 Söz veriyorum.

 Güle güle Patricia.

 - Adım Rose.

 - Rose.

 Teşekkür ederiz.

 Başının çaresine bakabilecek misin?

 Biletimi aldım.

 Her şey yoluna girecek.

 Liverpool İngiltere'de değil mi?

 Evet.

 Sanırım.

 Peki ya sen?

 Seni aramak için güvenlikleri gönderecektir.

 Bana dokunamazlar.

 Kuaför kalfasıyım.

 Bu beni saygıdeğer yapıyor.

 Eğer saygıdeğer biriysen sana dokunamazlar.

 Sana yazacağım.

 Harika.

 İyi şanslar.

 Bernadette kısa süre sonra İskoçya'ya yerleşti.

 Orada kendi kuaför salonunu açtı.

 Üç kere evlenip boşandı.

 Şimdi yalnız yaşıyor.

 Rose evlendi ve iki kızı oldu.

 1996 yılında, ondan alınmasından   33 yıl sonra oğlunu buldu.

 1998'deki ölümüne kadar dindar biri olarak yaşadı.

 Her Eve Gerekli Margaret, Donegal'e yerleşti ve ilkokul öğretmeni oldu.

 Şu anda Müdür Yardımcısı.

 Hiç evlenmedi.

 Crispina, gerçek adıyla Harriet, 1971 'de anoreksiden öldü.

 Öldüğünde 24 yaşındaydı.

 İrlanda'da da bulunan Magdelena Bakım Evleri'nde   30 bin kadar kadının tutulduğu tahmin ediliyor.

 Son çamaşırhane 1996 yılında kapatıldı.

||

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar