Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazının Hristiyanlık Açısından İncelenmesi
Hazırlayan: Hülya ÇETİN
ANA HATLARIYLA HIRİSTİYANLIK VE HZ. İSA
Hıristiyanlık,
Hıristiyanların dinidir. Hıristiyanlar, Mesihe bağlı, ona inanan kimselerdir.
Christos, İbranice Mesih sözünün yunancasıdır. Aslında christos, yağlanmış ve
takdis edilmiş demektir.[1]
Hıristiyanlık günümüzden
yaklaşık 2.000 yıl önce yaşayan Nasıralı İsa’nın çevresinde gelişen bir dindir.
Hareketin doğuşu Yahudilikteki Mesiyanizm ümit ve inancına dayanır. Hz. İsa da
İsrailoğullarını istikbalde bahşedilecek Tanrı’nın Krallığına hazırlamak üzere
tebliğine başlamıştı. Onun tebliğleri ve varlığı dünyadan ayrılmasında sonra
cemaata giren Pavlus’un karizmatik yorumlarıyla yeni bir yön kazanmış ve
bugünkü Hıristiyanlığın temellerini oluşturmuştur.[2]
Hıristiyanlık Monoteist
(Tek Tanrıcı) dinler içerisinde yer almasına rağmen, Hıristiyan monoteizmi
açıklık arzetmez. Baba-Oğul-Ruh’ul-Kudüs üçlüsü içinde tek Tanrı kavramını
kurmaya çalışır.[3]
Hz. İsa’nın yolundan
giden ilk havarilerle başlayan Hıristiyanlık, önceleri bir cemaat inancından
başka bir şey ifade etmiyordu. Hatta bu ilk toplum, daha çok Yahudi örf ve
âdetlerine bağlı bir toplumdu.[4]
Kaynağını İncillerden alan Hıristiyanlık, Tanrının yanıbaşına,
O’nun oğlu olan İsa’yı koymaktadır. Geleneksel Yahudi düşüncesine göre o
Mesihtir; İsrail’i kurtarmak için Tanrı’nın gönderdiği insandır. Hıristiyan
düşüncesine göre ise İsa; Meryem’den doğma Tanrısal bir varlıktır.[5]
Hz. İsa’nın kimliği konusunda mevcut kaynaklar, bize iki
farklı İsa tipolojisi sunmaktadır. Bunlardan ilki, Miladî takvimin başlarında
Filistin bölgesinde yaşayan tarihsel bir şahsiyet olan İsa’dır ki, bu figür
araştırıcılara genellikle “Tarihsel İsa” ya da “Tarihin İsa’sı” diye
isimlendirilir. Tarihsel İsa, Yahudi toplumu içerisinde doğan, bir Musevi
olarak yaşamını sürdüren ve toplumdaki inançsızlıklara ahlâkî zafiyetlere karşı
mücadele eden bir şahıs olarak dikkat çeker. Diğer figür ise Hıristiyan
inancına konu olan, teslisin ikinci unsuru, ilahî Oğul İsa Mesih, bedenleşen
kelâm olarak ilahî kurtarıcıdır.[6]
Hıristiyanlar onun Oğul olarak Tanrısal bir cevhere sahip
olduğuna, insanların kurtuluşu için insan şeklinde tecessüd ettiğine,
yeryüzünde hukuka bağlı bir insan şeklinde yaşayarak çile çektiğine ve
insanlığın temizlenmesi için çarmıha gerilerek kendi kanını akıttığına
inanırlar. Hıristiyanlara göre çarmıhta ölen Tanrı İsa mezara gömülmüş, ancak
gömülüşünün üçüncü gününde mezardan çıkarak semaya yükselmiş ve orada Tanrısal
krallığını ilan etmiştir.[7]
Hz. İsa’nın insan şeklinde
bir ilâh olarak kabul edilmesi, Hz. İsa’daki ulûhiyet ile beşeriyetin
münasebeti meselesini ortaya çıkarmıştır. M.S. 431’de Efes’te toplanan konsil
Hz. İsa’da hem ulûhiyet hem de beşeri tabiatın birlikte var olduğunu kabul
etmiştir. Ayrıca bu konsilde Hz. Meryem “Tanrı Annesi-Tanrı doğuran” (Teotokos)
olarak kabul edilmiştir. M.S.451 Kadıköy Konsili’nde bu görüşler teyit
edilmiştir. M.S. 680’de İstanbul’da toplanan III. İstanbul Konsili’nde Hz.
İsa’daki bu iki tabiatın her birinin bir iradesi bulunduğu ilân edilerek, Hz.
İsa’da iki iradenin varlığı kabul edilmiştir. Bu konsillerde alınan kararlar
kiliseler tarafından bir dogma olarak kabul edilmiştir.[8]
A-Hıristiyanlığın Doğuşu ve Hz. İsa Zamanındaki Durumu
Hz. İsa’nın doğduğu yıllarda Filistin, Roma
imparatorluğunun hâkimiyeti altında idi. Yahudiler, çeşitli mezheplere
bölünmüş, dini konular çıkar meselesi olmuştu. Kudüs’teki, Kutsal mâbet ticaret
yeri haline getirilmiş, şekilcilik samimiyeti boğmuştu. Tek Tanrı inanışına
sahip Yahudiler, Putperest Romalılardan kurtulma yollarını aradı. Bunun için
bir kurtarıcı, Mesih bekliyorlardı. Hz. İsa bu sırada ortaya 9 çıktı.[9]
Hz. İsa bir Yahudi Peygamberi olarak I. yüzyılda Filistin
bölgesinde yaşamıştır. Onun İsrail oğullarına yönelik mesajı, kendisinden sonra
havariler tarafından yorumlanarak, zamanla Yahudilikten ayrı Hıristiyanlık
adında bir din olmuştu. Hıristiyan dininin inanç esaslarının oluşmasında da Hz.
İsa’nın şahsiyeti ve misyonu önemli rol oynamıştı. Hz. İsa doğumu, hayatı ve
ölümü ile hem yaşadığı dönemde hem de ölümünden yüzyıllar sonra bile adından en
çok söz edilen şahsiyetlerden biri olarak tarihe damgasını vurmuştur.[10]
Hz. İsa’nın otuz yılı aşkın hayatı ve üç yıl gibi kısa süren
görevi geçmişte birçok tartışma ve araştırma konusu olmuştur. Bu tartışma ve
araştırma konuları; O’nun olağanüstü doğumu, tebliği sırasında birçok
olağanüstü olayda rol oynaması, ölmesi ve mucizevî bir şekilde yeniden
dirilmesi, Tanrı veya insan olmasıdır. Hıristiyan teologları bu kadar önemli
bir şahsiyet olan Hz. İsa ve onun yaptıklarını inceleyen Kristoloji
(Christology) adında bir ilim dalı bile oluşturmuşlardır.[11]
Dini ve sosyal açıdan ise fıkhî meselelerin yoğun bir biçimde
tartışıldığı, Yahudi mezheplerinin ortaya çıktığı bir dönemdi. Yahudi din
adamları genel olarak Sadukiler, Ferisiler ve Esseniler şeklinde mezheplere
ayrılmıştı. Bu mezheplerin mensuplarının hepsi tek Tanrı’ya inanmakla beraber,
geleneklere verdikleri değer bakımından birbirlerinden ayrılmaktaydı.[12] Sadukiler; Şeriatın yazılı
metnine titizlikle bağlı olmakla beraber, tefsirleri ve yeniden dirilişi kabul
etmiyordu. Bu grup toplumun en etkili ve en zengin kesimini oluşturuyordu.[13] Ferisiler; Şeriatın sıkı
hükümlerine çok sayıda gelenek ve görenek ilave ediyor, Musa’ya ve Sinai Vahye
kadar varan şifahi geleneklere önem veriyordu.[14]
Bu bağlamda toplumun üst kesimlerinde ve büyük şehirlerde büyük bir ahlaki
çöküntü yaşanmakta; yoksul, zayıf ve namuslu insanlar ezilmekteydi. Halkın
büyük çoğunluğu Tanrı’nın kendilerini yalnız bırakmayacağı, Davut soyundan bir
Mesih’in geleceği ve bütün insanları kurtaracağı, her şeyin düzeleceği ümidi ve
beklentisi içindeydi.[15]
Bu dönem, eldeki
kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla, özellikle yöneticilerle ve din adamlarıyla
ilgili skandalların, siyasi ve ahlâkî suiistimallerin sıkça görüldüğü bir zaman
dilimi olarak da dikkat çeker. Din adamları ve bilginleri hiyerarşisindeki
menfaat kavgaları, dinî emir ve kuralların keyfi yorumlanması ve yöneticilerin
dinî kurallara aykırı tutum ve tavırları, bunlardan rahatsız olan çeşitli
kişilerce sıkça tenkit konusu yapılmaktaydı. Tarihsel kaynaklarda, kutsal
kişiler ya da peygamberler olarak tanımlanan (ya da kendilerini böyle
tanımlayan) bu şahıslar bazen insanlar arasında dolaşarak bazen de etraflarında
oluşturdukları cemaatler aracılığıyla bu ahlâki ve siyasi bozulmuşluğa karşı
mücadele ediyorlardı.[16] Çoğunluğu yüzeysel ve sınırlı kalan bu tür hareketlerin bir kısmı
oldukça etkili olmuş ve geniş halk kitlelerini etrafında toplamıştır. Doğal
olarak bu hareketlerin öncüleri de gerek siyasi yöneticileri gerekse topluma
yön veren din adamları hiyerarşisini rahatsız etmiş, onların tepkisini
çekmiştir.
Hz. İsa Filistin bölgesinde Kudüs şehrinin güneyindeki
Beytlehem kasabasında dünyaya gelmiştir. Hıristiyan dünyası onun doğumunu miladi
çağın başlangıcı olarak kabul etmiş ve miladi sıfır yılı onun doğum tarihi
olarak kabul görmüştür.[17] Ancak son yüzyıllarda yapılan
araştırmalar, bu tarihin yanlış olduğunu ve Hz. İsa’nın belirtilen tarihten
dört veya altı yıl kadar önce (M.Ö.4 veya 6 yıl) dünyaya geldiğini
göstermiştir.[18] Bu konuda Matta İncilindeki
bilgiler[19] esas alınarak yapılan bir
hesaplamaya göre, Hz. İsa, Kral Herod saltanatının son zamanlarında, yani M.Ö 4
yılında veya bundan bir iki yıl kadar önce doğmuştur. Luka’daki bilgilere dayanılarak
yapılan bir hesaplamaya göre ise M.S. 6 yılında veya daha sonraki bir tarihte
dünyaya gelmiştir. Ancak bu tarihin hem Luka’nın kendi bilgileriyle hem de
Matta bilgileriyle çeliştiği ifade edilerek, Hz. İsa’nın doğum tarihinin M.Ö. 4
yılında veya bu tarihten iki veya üç yıllık kadar önce olduğunun tahmin
edildiği bildirilmektedir.[20] Hz. İsa’nın doğum gününün
belli olmadığı vurgulanarak, Noel denilen bu doğum gününün, dördüncü asırdan
itibaren 25 Aralıkta kutlanıldığı belirtilmiştir.[21]
Hz. İsa’nın bakire Meryem’den mucize bir biçimde babasız
doğduğu ve daha bebekliğinden itibaren farklı özellikler sergilediği İncillerde
belirtilmektedir. Yeni Ahit’in Matta ve Luka İncillerine göre, Allah’ın Meleği
Cebrail, Galile’nin Nâsıra şehrindeki nişanlı bir genç kız olan Meryem’e
gelerek kendisinin Allah’ın dilemesiyle bir erkek çocuk doğuracağını; onun
adının İsa olacağını, büyük olacağını, babası Davud’un tahtına oturup ebediyen
saltanat süreceğini ve ona Yüce Allah’ın oğlu denileceğini haber vermiştir.[22] İncillere göre Hz. Meryem
hamile kaldıktan sonra Zekeriya’nın evine yani akrabası Elizabet’in yanına
gitmiş ve orada üç ay kaldıktan sonra evine dönmüştür.[23]
Birkaç ay sonra Roma İmparatoru Augustus (M.Ö.7-M.S.14) Bütün imparatorluğun
sayımının yapılmasını emretmiştir.[24]
Buna göre herkesin nüfus kütüğüne yazılmak için kendi şehrine gitmesi
gerekmiştir. Yusuf ve Meryem de kütüğe yazılmak için Galile’deki Nasıra
şehrinden atalarının yurdu olan Beytlehem’e gitmişlerdir. Beytlehem’de handa
yer bulamadıkları için bir ağılda kalmışlar ve burada iken İsa doğmuştur.[25]
İncillere göre İsa’nın doğumu esnasında mucizevî olaylar da
olmuştur. Bu mucizevî olaylar etrafı bir ışık kaplaması; tabiatın ve bütün
canlıların hareketsiz kalması, Hz. Meryem ve Yusuf’un ve çevredeki çobanların
korkması, sancısız doğum olması ve meleklerin Allah’a hamd etmesi, doğan
çocuğun gülmesi gibi çeşitli versiyonlarda anlatılmıştır.[26]
Yine İncillere göre Hz. İsa’nın doğumundan hemen sonra,
şarktan müneccimler kral Hirodes’e gelerek, onun doğumunun alâmeti olan yıldızı
gökte gördüklerini ve ona “Yahudilerin Kralı” olarak secde etmek istediklerini
söylemişlerdir. Yahudilerin kralı olacak bir çocuğun doğacağını haber alan kral
Hirodes ise, krallığının elinden alınacağı korkusuna kapılarak, yeni doğan
çocuğu öldürmek için planlar yapmıştır. Hirodes bu sebeple adamlarını ve
müneccimleri çağırarak yeni doğan çocuğun nerede olduğunu haber vermelerini,
çünkü kendisinin de çocuğa secde etmek istediğini; bunun için Beytlehem’e
gidip; çocuğu bulmalarını istemiştir. Müneccimler söyleneni yapıp Beytlehem’e
gittiklerinde, çocuğu görmüş ve ona secde etmişlerdir. Fakat müneccimlere
rüyalarında, “çocuğu gördüklerini krala bildirmemeleri” söylenmiş ve onlar da
krala haber vermeden gizlice, farklı yollardan memleketlerine geri
dönmüşlerdir.[27] Bu arada Meryem ile Yusuf’a
yine rüyalarında “çocuğu alıp Mısır’a kaçmaları, izin verilinceye kadar da geri
dönmemeleri” emredilmiştir. Hirodes, müneccimlerin geri dönmediğini görünce,
kendisinin aldatılmış olduğunu düşünmüş ve çok kızmıştır. Bunun üzerine
adamlarına Beytlehem ve civarındaki iki ve daha küçük yaştaki bütün erkek
çocuklarının öldürülmesini emretmiştir.[28]
Kral Hirodes’in ölümünden sonra Meryem ve Yusuf İsa’yı alarak Mısır’dan
Nasıra’ya dönmüşlerdir.[29]
Matta ve Luka İncillerinde Hz. İsa’nın doğumu sırasındaki
olaylardan çocuğun Mısır’a götürülüşünden, tekrar Nasıra’ya getirilmesinden,
onun büyüyüp geliştiğinden ve anne-babasının her yıl Fısıh Bayramı için
Yeruşalim’e gittiğinden bahsedilmektedir. Bu olaylardan sonra Hz. İsa’nın küçükken
herhangi bir öğrenim görmediği halde on iki yaşında iken mabette muallimlere
ders verdiğinden söz edilmektedir. Hz. İsa’nın belli bir okula gitmediği
İncil’deki şu ifadelerden anlaşılmaktadır: “Artık bayramın yarısı olunca, İsa
mabede çıkıp öğretiyordu. İmdi Yahudiler şaşıp: Hiç öğretilmemiş olduğu halde,
bu adam yazıları nasıl biliyor? dediler.[30]
[31]
Yahya insanları suyla
vaftiz yaparken; kendisinin beklenen kişi olmadığını ancak bu beklenenin de çok
yakında geleceğini haber vermiş ve böylece zımnen Hz. İsa’yı müjdelemiştir. O
kendisinin insanları suyla vaftiz ettiğini; gelecek olanın ise Ruhu’l-Kudüs ve
ateşle vaftiz edeceğini haber vererek halkı bu büyük kurtarıcıya ve ,31
gelecek döneme
hazırlamıştır.
Yahya bu şekilde tebliğini ve insanları vaftiz etmeyi
sürdürürken Hz. İsa da Yahya tarafından vaftiz olunmak için Galile’nin Nâsıra
şehrinden Erden’e gelmiştir. Fakat Yahya, İsa’yı kendisinden üstün biri olarak
gördüğü için onu vaftiz etmekten kaçınmıştır. Ancak İsa, Yahya’nın itiraz
etmesini dinlemeden vaftiz olmak için Ürdün nehrine girmiştir. Vaftiz olup
sudan çıktığında, gök açılmış, Ruh’ul-Kudüs güvercin şeklinde inerek, omuzları
üzerine konmuştur. Bu arada gökten “Sen benim oğlumsun, senden razıyım” diye
bir ses duyulmuştur.[32] İnciller’in bir kısmına göre
Hz. İsa’nın göreve başlaması, Yahya’nın zindana atılmasından sonra,[33] Yuhanna İncil’ine göre ise
Yahya’nın tutuklanmasından öncedir.[34]
Bu durum İnciller arasındaki bir çelişkiyi göstermektedir. Yahya, İncil’i vaaz
ederken, dönemin Kralı Hirodes’i kardeşinin karısı Hirodiya’yla ilgili olayı ve
kralın yapmış olduğu bütün kötülükleri yüzüne vurunca zindana atılmıştı.[35] Yahya zindana atıldıktan sonra
İsa, Nâsıra’dan Galile’ye gitmiş ve “Vakit tamam oldu, ve Allah’ın melekûtu
yakındır; tövbe edin ve İncil’e iman eyleyin diyerek” görevinin başladığını
işaret etmiştir.[36] Hz. İsa göreve
başladıktan sonra İblis tarafından denenmek üzere Kutsal Ruh tarafından çöle
sevk edilmiştir. İsa çölde kırk gün boyunca oruç tutup kendini murâkabeye
vermiştir. Bu kırk günün sonunda açlıktan zayıf düştüğünde ise İblis onunla
uğraşmaya ve günaha sokmaya çalışmış, fakat başarılı olamamıştır. İsa onun
bütün cazip tekliflerini reddetmiş, sonunda İblis onu bırakmak zorunda
kalmıştır.[37]
Hz. İsa görevlendirildikten sonra ilk olarak Taberiye gölü
kıyısındaki Kefernahum kasabında tebliğ faaliyetine başlamış; ardından
faaliyetlerini Nâsıra da sürdürmenin daha iyi olacağını düşünerek, oraya
gitmiştir. Ancak o, Nâsıralılarca sosyal statüsü yüksek olmayan, bir köylü
çocuğu olarak görülmüş ve bu sebeple kabul edilmemiştir. Hz. İsa Nâsıra da
kabul görmemesi üzerine Kefernahum’a geri dönerek görevini burada yapmaya
çalışmıştır.[38] Bazı kaynaklarda Yahudi din
adamlarının; kurban ve dini törenlerin uygulayıcısı olmaları sebebiyle toplumda
itibar sahibi oldukları; bu işlerden belli bir gelir elde ettikleri
belirtilmekte ve onların bu konumunu eleştirdiği için İsa’ya düşman oldukları
ifade edilmektedir.[39]
Yahudi din adamlarının özellikle de Ferisi cemaati olmak üzere
pek çok kişinin yoğun muhalefeti ile karşılaşmıştır. Ferisiler ve din adamları
önceleri sadece İsa’yı gözlemiş; zaman geçtikçe onu tenkit etmeye, onunla
münakaşa etmeye başlamışlardır. Sonra şeytanla işbirliği yaptığı, Yasayı
çiğnediği ve Sebt yasaklarına muhalefet ettiği iddiasıyla onu suçlamışlardır.[40]
Hz. İsa din adamlarına ulaşamayınca mesajını
halktan insanlara ulaştırmaya çalışmıştır. Ancak Yahudi din adamları, halktan
ve devlet memurlarından bir kısım insanları aşağılamış ve onları günâhkar
olarak nitelendirmiş olduklarından; İsa’nın bu adamlarla görüşmesini, onun
günâhkarlarla düşüp kalkması olarak kabul etmişler ve onu bu konuda da
eleştirmişlerdir.[41]
İncillerden anlaşıldığı kadarıyla Hz. İsa mesajını halktan fakir, acı çeken,
hasta insanlara ulaştırabilmiş; bunun yanında söylemleriyle mevcut siyasi ve
dini otoritelere meydan okumuştur.
DAĞDAKİ VAAZLA İLGİLİ KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Dağdaki Vaazın Verildiği zamandaki dini ve
siyasi durum
Hz. İsa öncesindeki dini ve siyasi duruma göz attığımızda
şöyle bir tablo görürüz: Filistin bölgesi M.Ö.332’de Büyük İskender’in
işgaliyle birlikte Yunan Medeniyeti’nin etkisini hissetmeye başlamıştı.
M.Ö.63’ten itibaren ise Roma’ya bağlı bir Yahudi Krallığı haline geldi. Hz.
İsa’nın doğduğu yıllarda bu krallığın başında “Büyük Hirodes” (M.Ö.37-M.S.4)
vardı. Daha sonraki bazı gelişmeler sonucunda Yahuda ve Samireye’yi içine alan
bölge Roma valilerince idare edilmeye başlandı. M.S. 26-36 yılları arasında
görev yapmış olan ve İsa’nın idamını onaylayan Pontius Platus da bunlardan
biridir. Bu idare tarzı içerisinde Yahudiler bir tür yargılama özerkliğine
sahipti.[42] Özel mahkemeleri vardı. Ancak,
idam cezası için valinin onayı gerekmektedir. Anlaşılan Roma, idaresi altındaki
milletlere dini inanç konusunda belli bir özgür saha bırakmaktadır. Fakat
otoritesine karşı tehdit olarak gördüğü eylemlere çok sert mukabelede
bulunmaktadır. Bu şartlar altında Yahudilere belli düzeyde hoşgörü gösteren
Putperest Roma ile, tarihleri siyasi mücadelelerle geçmiş ve dini anlayışları
dünyevi hakimiyeti gerektiren “Tanrı’nın seçilmiş halkı”nın barış ve huzur
içerisinde yaşamaları imkansız olmuştur. Yahudiler, boyun eğmek zorunda olsalar
da, Roma egemenliğini hazmedemez durumdadırlar. Bekledikleri Mesih de -o gün
Roma esaretinden bulundukları için- onları Romalıların elinden kurtaracak bir
şahsiyettir.[43]
Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazını verdiği dönemde Filistin’in dini
coğrafyasına baktığımızda, Yahudilik ve Putperestliğin bölgede hakim inançlar
olduğunu görmekteyiz. Putperestler Roma Devletinin himayesi altındadır, ancak
nüfus açısından bölge halkının çoğunluğu Yahudidir. Romalılar politeisttir.
Böyle bir inançta bir takım gelenekler var olmakla birlikte, sınırları açıkça
belli bir teolojik ve ritüel yapı söz konusu değildir. Hz.İsa öncesinde
Yahudilik ise yekpare bir yapı arz etmez. Genel hatlarıyla bu yapı şu şekilde
tasvir edilebilir: Mabed’i merkez edinmiş olan Ferisiler ve Sadukiler’den
oluşan Yahudilik; Esseniler ve diğer vaftizci hareketler gibi Filistin-Ürdün
bölgesinde yer alan ve merkezi Yahudilikten ayrı gruplar ile sentezci bir
nitelikte olup, kendi inançları ile yerel ve kültürel bazı unsurları
birleştirmiş olan Samiriler, yani Heretik Yahudilik.[44]
Hz. İsa’nın, hangi Yahudi akımı içerisinde
doğup büyüdüğü hakkında farklı görüşler varsa da, onun hitap ettiği kesim
Ortodoks Yahudilerdir. Bu Ortodoks Yahudiliğe inanç ve dini uygulamalar
açısından baktığımızda şu hususlar dikkati çeker: Hz. İsa’nın yaşadığı döneme
gelinceye dek Yahudilikte yerleşik bir akidenin, yani üzerinde genel mutabakat
oluşmuş bir inanç sisteminin henüz var olmadığı anlaşılmaktadır[45] Bununla birlikte dönemin
Yahudileri arasında Tevrat’ta ifadesini bulan bazı temel inanç unsurlarının
varlığı muhakkaktır. Bunlardan en başta geleni Tanrı inancıdır. Dini hayatın
merkezinde ise mabed vardır. Diğer yandan Yahudi “Kanun”u(Şeriatı)
özellikle Ortodoks Yahudiliğin ana bünyesini oluşturan Ferisiler nezdinde
hayati bir öneme sahiptir. Buna ilaveten, şimdi olduğu gibi, o dönemde de
Yahudilik bu dünya ile son derece ilgili bir din görünümündedir. Öyle ki, bu
dini asıl unsurları itibariyle tarihten ve siyasetten ayrı düşünmek neredeyse
mümkün değildir.[46] Önemli dini fenomenler ya tamamen bu dünyaya yöneliktir ya da
bunların bu dünyaya yönelik bir tarafı mevcuttur. Yahudi kutsal metinlerine
baktığımızda da, çoğunlukla bir milletin dini ve siyasi mücadele tarihini
görürüz. Rabb’in ve Hz. Musa’nın İsrailoğullarına telkinleri çoğunlukla bu
dünyaya dairdir. İlahi ceza da mükâfat da bu dünyadadır. Rabbe itaat veya
itaatsizlik, sonuçlarını net bir biçimde siyasi ve toplumsal planda gösterir.
Meselâ, Hâkimler dönemi boyunca, İsrail oğulları başka ilahlara taptığında Rab
öfkelenip onları diğer milletlerin eline verir. Pişman olup tekrar Rabb’e
yöneldiklerinde onları esaretten kurtarır.[47]
Yeni Ahit’te yer alan ve Sinoptik İnciller olarak adlandırılan
ilk üç İncil’de çarmıh hadisesi öncesi İsa’nın, mesajını, öncelikle içinde
yaşadığı İsrail oğulları arasında yaymayı hedeflediği anlatılır. Örneğin Hz.
İsa, Matta İnciline göre “Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına
gönderildim” der.[48] Ayrıca Hz. İsa talebelerinin
de kendilerine öğrettiği mesajı İsrail halkı arasında yaymalarını ister: “ Hz.
İsa, on ikileri şu buyrukla halkın arasına gönderdi: ‘Diğer uluslara ait
yerlere gitmeyin. Samiriyelilere ait kentlerin de hiçbirine uğramayın. Bunun
yerine, İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gidin. Gittiğiniz her yerde
göklerin egemenliğinin yaklaştığını duyurun’”[49]
Böylelikle ikişerli gruplar halinde İsa’nın talebeleri, İsa’nın kendilerine
öğrettiği mesajı yayarak köy köy dolaşmaya başladılar.[50]
Burada bizi ilgilendiren kısım ise; Hz. İsa
Dağdaki Vaazını havarilerine ve kendisine inanan İsrail halkına yapmıştır.
Dağdaki Vaazın muhatapları Hz. İsa’ya gönülden bağlı olan kimselerdi
diyebiliriz. Çarmıh hadisesinden sonra bütün uluslara gitmeleri Dağdaki Vaazla
doğrundan ilgili değildir. Dağdaki Vaazın özelde muhatapları havariler ve
İsrail halkından Hz. İsa’ya inan kimselerdi.
Hz. İsa’nın talebeleri ve
hayranları karşısında dağın yamacına çıkarak yaptığı konuşma Hıristiyan
ilahiyatında “Dağdaki Vaaz” olarak isimlendirilmiştir. Hz. İsa bu vaazında,
Hıristiyanlığın önemle üzerinde durduğu ahlâki prensipleri ifade etmiştir.
İsa’nın yaptığı bu konuşma Matta İncilinde ve Luka İncilinde geçmektedir.
“Ne mutlu ruhta fakir olanlara, çünkü
göklerin egemenliği anlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli
edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras
alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar.
Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği
temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı ’yı görecekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara!
Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek. Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere!
Çünkü göklerin egemenliği onlarındır.
Benim yüzümden insanlar
size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü
söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle çoşun! Çünkü göklerdeki
ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmettiler.”[51]
[52]
“Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz tadını
yitirirse, bir daha ona nasıl tuz tadı ”52 verilebilir? Artık dışarı atılıp ayak altında
çiğnenmekten başka işe yaramaz.
Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan
kent gizlenemez. Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine
kandilliği koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar. Sizin ışığınız insanların
önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı
yüceltsinler! ”
Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin
sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil,
tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan,
her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile
yok olmayacak. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüğünden birini çiğner ve
başkalarına öyle öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu
buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde
büyük sayılacak. Size şunu söyleyeyim: Doğruluğunuz din bilginleriyle
Ferisiler’inkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz! ”
“Atalarımıza, ‘adam öldürmeyeceksin.
Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz ben size diyorum ki, kim kardeşine
aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul’da yargılanacaktır. Kim kardeşine
ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir. Bu yüzden sunakta adak sunarken
kardeşinin sana karşı bir şikayeti olduğunu anımsarsan, adağını orada, sunağın
önünde bırak git önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun. Senden davacı
olanla daha yoldayken çabucak anlaş. Yoksa o seni yargıca, yargıç da gardiyana
teslim edebilir; sonunda da hapse atılabilirsin. Sana doğrusunu söyleyeyim,
borcunun son kuruşunu ödemeden oradan asla çıkamazsın.”
“ ‘Zina etmeyeceksin’ dendiğini
duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam,
yüreğinde o kadınla zina etmiş olur. Eğer sağ gözün günah işlemene neden
olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun
cehenneme atılmasından iyidir. Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu
kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme
gitmesinden iyidir.
“ ‘Kim karısını boşarsa ona boşanma
belgesi versin’ denmiştir. Ama ben size diyorum ki, karısını fuhuş dışında bir
nedenle boşayan onu zinaya itmiş olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina
etmiş olur.”
“Yine atalarımıza, ‘yalan yere ant
içmeyeceksin, ama Rab’bin önünde içtiğin antları yerine getireceksin ’
dendiğini duydunuz. Oysa ben size diyorum ki, hiç ant içmeyin: Ne gök üzerine,
çünkü orası Tanrı ’nın tahtıdır; ne yer üzerine, çünkü orası Tanrı’nın
tahtıdır; ne yer üzerine, çünkü orası O’nun ayak taburesidir; ne de Yeruşalim
üzerine çünkü orası Büyük Kral’ın kentidir. Başınızın üzerine de ant içmeyin.
Çünkü saçınızın tek telini ak ya da kara edemezsiniz. Evet’iniz evet,
‘hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytandandır.[53]
“ ‘Göze göz, dişe diş’ dendiğini
duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir
tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davacı olup mintanınızı
almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin
adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri
çevirmeyin.”[54]
“ ‘Komşunu seveceksin, düşmanından
nefret edeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı
sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları
olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğurur;
yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi
sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu?
Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz?
Putperestler de öyle yapmıyor mu? Bu nedenle, göksel Babanızın yetkin olduğu
gibi siz de yetkin olun.”[55]
“Doğruluğunuzu insanların gözü önünde
gösteriş amacıyla sergilemekten kaçının. Yoksa göklerdeki Babanız’dan ödül
alamazsınız.
“Bu nedenle, birisine sadaka verirken
bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. ikiyüzlüler, insanların övgüsünü kazanmak
için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar
ödüllerini almışlardır. Siz sadaka verirken, sol eliniz sağ elinizin ne
yaptığını bilmesin. Öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın. Gizlice yapılanı
gören Babanız sizi öldüllendirecektir.[56]
Dua ettiğiniz zaman ikiyüzlüler gibi
olmayın. Onlar, herkes kendilerini görsün diye havralarda ve caddelerin köşe
başlarında dikilip dua etmekten zevk alırlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar
ödüllerini almışlardır. Ama siz dua edeceğiniz zaman iç odanıza çekilip kapıyı örtün
ve gizlide olan Babanız’a dua edin. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi
ödüllendirecektir. Dua ettiğinizde, Putperestler gibi boş sözler tekrarlayıp
durmayın. Onlar söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar. Siz
onlara benzemeyin! Çünkü Babanız nelere gereksinmeniz olduğunu siz daha O’ndan
dilemeden önce bilir.
“Bunun için
siz şöyle dua edin:
Göklerdeki
Babamız,
Adın kutsal
kılınsın.
Egemenliğin
gelsin.
Gökte olduğu
gibi, yeryüzünde de
Senin isteğin
olsun.
Bugün bize
gündelik ekmeğimizi ver.
Bize karşı
suç işleyenleri bağışladığımız gibi,
Sen de bizim
suçlarımızı bağışla.
Ayartılmamıza
izin verme.
Bizi kötü
olandan kurtar.
Çünkü
egemenlik, güç ve yücelik
Sonsuzlara
dek şenindir. Amin.
“Başkalarının suçlarını bağışlarsanız,
göksel Babanız da sizin suçlarınızı bağışlar. Ama siz başkalarının suçlarını
bağışlamazsanız, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz.”[57]
Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi
surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine
perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini
almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın.
Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanız’a oruçlu görünesiniz. Gizlilik
içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.[58]
“Yeryüzünde kendinize hazineler
biriktirmeyin. Burada güve ve pas onları yiyip bitirir, hırsızlar da girip
çalarlar. Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne
pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip çalar. Hazineniz neredeyse,
yüreğiniz de orada olacaktır.
“Bedenin ışığı gözdür.
Gözünüz sağlamsa, bütün bedeniniz aydınlık olur. Gözünüz bozuksa, bütün
bedeniniz karanlık olur. Buna göre, içinizdeki ‘ışık’ karanlıksa, ne korkunçtur
o karanlık!
“Hiç kimse iki efendiye
kulluk edemez. Ya birinden nefret edilip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp
öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı ’ya hem de paraya kulluk edemezsiniz.”[59]
[60]
“Bu nedenle size şunu
söylüyorum: ‘Ne yiyip ne içeceğiz? diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’ diye
bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli
değil mi? Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek
biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha
değerli değil misiniz? Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir?
Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne
bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün
görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi.
Bugün var olup yarın
ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok
daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar?
“Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz? Ne içeceğiz? ya da ‘Ne giyeceğiz?
diyerek kaygılanmayın. Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel
Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. Siz öncelikle O’nun
egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da
verilecektir. O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun.
Her günün derdi kendine , ,,60
yeter.
“Başkasını yargılamayın
ki, siz de yargılanmayasınız. Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız.
Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız. Sen neden kardeşinin
gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Kendi gözünde
mertek varken kardeşine nasıl, “izin ver, gözündeki çöpü çıkarayım” dersin?
Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki
çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.[61]
Kutsal olanı köpeklere
vermeyin. incilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla
çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler.”[62] [63]
“Dileyin,
size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her
dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır. Hanginiz kendisinden ekmek
isteyen oğluna taş verir? Ya da balık isterse yılan verir? Sizler kötü yürekli
olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, göklerdeki
Babanız’ın, kendisinden dileyenlere güzel armağanlar vereceği çok daha kesin
değil ■ ^63
mı?
insanların size nasıl davranmasını
istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Çünkü Kutsal Yasa’nın ve
peygamberlerin söylediği budur ”[64]
“Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren
kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren
kapı, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.[65]
“Sahte peygamberlerden sakının! Onlar
size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır. Onları
meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir
toplanabilir mi? Bunun gibi, her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü
meyve verir. İyi ağaç kötü meyve kötü ağaç da iyi meyve veremez. iyi meyve
vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Böylece sahte peygamberleri
meyvelerinden tanıyacaksınız.[66]
“Bana ‘Ya Rab, ya Rab! ’ diye seslenen
herkes Göklerin Egemenliğine girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam ’ın isteğini
yerine getiren girecektir. O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab!
Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı?
Senin adınla birçok mucize yapmadık mı? O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç
tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar! Diyeceğim.”[67]
“İşte bu sözlerimi duyup uygulayan
herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı bir adama benzer. Yağmur yağar, seller
basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine
kurulmuştur. Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran
budala adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev
yıkılır; yıkılışı da korkunç olur. ”[68]
İsa konuşmasını bitirince, halk O’nun öğretisine şaşıp kaldı.
Çünkü onlara kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi öğretiyordu.[69]
Dağdaki Vaazın Yeni Antlaşmanın başlangıcına
yakın bir yere konulmasının rastlantı eseri olmadığı belirtilerek Vaazın
içeriğinde bir Hıristiyan’ın yapması gereken davranışın ve bulunması gereken
karakterin özetlendiği dile getirilmiştir.[70]
Vaazdaki prensiplerin Hz. İsa’nın krallığı zamanında insanları yönetmek
için anayasa ya da yasalar sistemi olarak tasarlandığı belirtilmiştir.[71] Hz. İsa’yı Mesih Kral olarak
kabul eden bütün insanlar için bu prensiplerin geçerli olacağı söylenmiştir.
Hz. İsa’nın şu anda cennette krallık yaptığına inanılarak, Hz. İsa’yı yüreklerinde kral olarak kabul edenler için bu yasanın geçerli
olduğu belirtilmiştir. Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar dönüşünde Dağdaki Vaazda
ortaya konulan ilkelerin davranış kanunu olacağı kabul edilmiştir.[72] [73]
Dağdaki Vaazda İsa
Mesih Karakteri ve İsa Mesih Yaklaşımları
Hıristiyan ilahiyatında İsa’ya verilen en önemli kristolojik
unvan Mesih’tir. İsa Mesih, Hıristiyanlıkta dünyaya ve insanlığa yönelik
Tanrısal iradenin açılımı ve Tanrı’nın kurtuluş planının ifadesidir.
Mektuplarında Pavlus, Tanrı’nın sır olan planının ya da İsa’ya ilişkin “Mesih
sırrının” kendisine açıklandığını ve kendisine açıklanan/bağışlanan bu sırrı
insanlara bildirmekle görevlendirildiğini ••■i -i
. i* 73
söylemektedir.
Mesih yeryüzünde bedenleşen ve ölüp dirilen bir kurtarıcıdır.
Onun ölüp dirilmesi, İsa Mesih’in ve şahsında bütün inanan insanlığın,
yeryüzünün sonlu ve günahkar yaşamından ölümünü (bu yaşamı terk etmesini) ilahi
alemin ebedi yaşantısına dirilmesini (ulaşmasını) sembolize etmektedir.[74] İsa Mesih, yeryüzündeki
yaşamında, kurtuluşun konusu olan insanlara, önce kurtuluşun neyle mümkün
olamayacağını göstermiş, daha sonra kendisinde bulunan Tanrısal ruhla ölümden
dirilerek kurtuluşun ya da ebedi hayatın yolunu öğretmiştir.[75]
İsa Mesih’in bedenleşmesinin insanlık açışından önemi, iman ve
sevgi ilkesi bağlamında kurtuluş planını yürürlüğe koymasıyla ilişkilidir.
Mesih, bireysel olarak her insana “iman” olgusunun kurtuluş açısından değerini
öğretmiş ve ebedi yaşama kavuşmanın yalnızca imanla (Mesih’e imanla) mümkün olduğunu
ilan etmiştir.[76] Ayrıca Mesih,
insanlar arasında “sevgi” (komşunu sev) ilkesinin önemini de vurgulamıştır.
Kurtuluş için gerekli olan yeğane şey, Mesih hukukuna ya da Mesih’te mevcut
olan “hayat ruhu hukukuna” bağlanmaktır.[77]
Bunun yolu da Mesih’e iman ve sevgi ilkesini gözetmekten geçer. Mesih hukuku,
insana sonsuz hayat bahşetmek; onu, günah-ölüm hukukundan ve “bu çağın
yöneticilerinden” kurtararak temizlemektedir.[78]
Bu çağın yöneticileri, günahkarların ölümü için hukuku kullanmışlardır; zira
“ölümün dikeni günahtır; günah ise gücünü Tanrısal hukuktan almaktadır”[79] sözünü dikkate almışlardır.
İsa, Tanrısal Oğul’un, insanlığın kurtuluşu için bedenleşmiş
halidir. “Görünmez Tanrı’nın görüntüsü, bütün yaratılışın ilk doğanı odur.
Nitekim gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar,
egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar, her şey onda yaratıldı. Her şey onun
aracılığıyla ve onun için yaratıldı. Her şeyden önce var olan odur ve her şey
varlığını onda sürdürmektedir.[80]
İsa Mesih, birey açısından, kişinin kurtarıcısı olarak kozmik
bir öneme sahiptir. İnananlar topluluğu açısından ise cemaatin (kilisenin)
başı, ruhu ve hayatıdır; başka bir ifadeyle cemaat Mesih’in vücudu olarak
görülür.[81] Mesih, Tanrı’nın yüce kudreti,
ilahi maksadın bir açılımı olmasının yanı sıra, “Tanrı’nın gücü ve hikmeti”dir.[82]
Mesih’in bedeni sembolizmi de dikkat çekicidir. O Mesih’e
inanan ve bazı ritüelleri yerine getiren fertlerin, Mesih’e katıldığını ve
O’nun bedeninin birer üyesi haline geldiklerini düşünmektedir: “Bedenlerinizin
Mesih’in üyeleri olduğunu bilmiyor musunuz? Rab’le birleşen kişi, onunla tek
bir beden olur”.[83] Pavlus, Mesih’e iman edenlerin
Tanrı’dan kutsal ruhu aldıklarını, dolayısıyla onların bedenlerinin, içlerinde
bulunan kutsal ruhun tapınağı olduğunu da ileri sürer.[84]
Böylelikle ona göre, inananlar Mesih’le Mesih bedeninde birleşmekte, bir
bütün oluşturmaktadır. İman ifadesi olan Kutsal Ruh’u içinde taşıyan her beden,
nasıl bireysel birer tapınak ise, inananlar topluluğunun oluşturduğu cemaat de
bir bütün olarak “Tanrı’nın tapınağı”[85]
ve Mesih’in bedenidir[86] ve Mesih’e aittir.[87]
Hıristiyan geleneğinde Tanrı Oğlu İsa Mesih’in ileride
melekler eşliğinde yeniden yeryüzüne gelmesi beklenir. Yeni Ahit’te, “... Yüce
Tanrı ve kurtarıcımız olan İsa Mesih’in yücelik için gelmesini bekliyoruz”[88] denir. Mesih’in ikinci
gelişine yönelik bu beklenti, Praousia inancı olarak adlandırılır. Yeryüzüne
melekler eşliğinde gelecek olan Mesih, dirileri ve ölüleri yargılayacaktır.
Mesih’in gelişiyle birlikte bütün yeryüzü yönetimleri fesh olunacak ve yalnızca
Tanrısal hükümranlık hüküm sürecektir.[89]
İnsanlara yönelik yargılama sonunda kötüler yok olacak; iyiler ise İsa Mesih’le
birlikte yeryüzünde ölümsüzlük elbisesine bürünmüş vaziyette bin yıl yaşayıp bu
sürenin sonunda onunla beraber ilahi aleme yükseleceklerdir.[90]
Yeni Ahit metinlerinden
Vahiy kitabı, özellikle Mesih’in ikinci gelişi öncesinde gerçekleşmesi beklenen
olaylara ayrıntılı bir yer verir. Burada, yeryüzünde çıkacak olan büyük
çatışmalar, iyilerle kötüler arasında görülecek olan nihai savaş ve Mesih’en
yeryüzüne inerek olaylara müdahale etmesi tasvir edilir.[91] Mesih’in ikinci gelişi, Pavlus döneminden itibaren
Hıristiyanlarca beklenmektedir. Pavlus döneminden beri hemen her zaman
diliminde Mesih’in gelişinin an meselesi olduğuna inanılmıştır.[92]
Dağdaki Vaazda İsa Mesih Yaklaşımları
Dağdaki Vaazda konu olarak Mesih’ten açıkça söz edilmediği
halde Hz. İsa Mesih olarak konuştuğu için Vaazda konuşan Mesih’in niteliklerini
anlayabilmek için Mesih karakterini analiz edeceğiz. Hz. İsa’nın Yahudi toplumu
içinde nasıl algılandığını ve Mesih olarak kendisinden neler beklenildiğini
açıklamaya çalışacağız.
Hz. İsa zamanındaki Yahudilikte yerleşik bir akide sistemi
olmamasına rağmen, Yahudilerin genelinin sahip olduğu temel bir inanç çerçevesinin
var olduğu bilinmektedir. Bu inancın ana unsurlarını; Tanrı, (Musa başta olmak
üzere) diğer peygamberler, kutsal metinler, İsrail halkının seçilmişliği ve
Mesih beklentisi oluşturmaktadır.[93] Öncelikle, Yahudilerin Mesih
beklediği bir ortamda, beklenen Mesih olduğu iddiasıyla ortaya çıkan birinin bu
inanç yapısına muhalif bir söylemde bulunması, en azından mantıksal olarak
imkânsızdır. Nitekim İncillerde de Hz. İsa’nın, yukarıda saydığımız ana
unsurlar açısından Yahudi inancıyla mutabık olduğu görülebilir.[94]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın halka tebliğ ettiği mesaj, başlıca
üç husus etrafında yoğunlaşmaktaydı. Bunlardan ilki Tanrı’nın egemenliğine
halkı davet etmesiydi. Tanrı’nın (ya da göklerin) egemenliği ise bir taraftan
insanların Tanrı’ya iman ve onun emirlerine bağlanmakla yaşamlarında onun
emrettiği yola girmelerini, bir taraftan ise yaklaşan hesap gününe inanmalarını
ve ona hazırlık yapmalarını ifade etmekteydi. İsa’nın diğer temel mesajları
ise, toplumdaki ahlaksızlıkların ve din istismarının tenkit edilmesiyle
toplumdaki seçkinler/elit grubuyla din adamlarından kaynaklanan sosyal
bozuklukların ve halkın üzerinde estirilen şiddet, sömürü ve terör düzeninin
reddedilmesiydi.[95]
Tebliğ faaliyetlerinde bulunan Hz. İsa’yla
ilgili olarak etrafındaki insanlarca yapılan birtakım değerlendirme ve
adlandırmalarla karşılaşılmaktadır. Bunlar arasında en dikkate değer olanlar,
onun bir “peygamber” ya da “Mesih” olduğu kanaatidir.[96]
Bir başka değerlendirme ise onun “yeniden dirilen Yahya ya da Eski Ahit’te,
“kasırgalar arasında ilahi âleme yükseldiği” ifade edilen[97]
ve Musevi geleneğinde her an ortaya çıkıp hakkı ve hakikati temsil edeceği ve
yoksulları gözeteceği düşünülen İlyas (İlya) olduğu yönündedir. Örneğin,
İncillerden Markos, Yahya’nın öldürülmesinin ardından faaliyetlerini sürdüren
İsa’ya ilişkin duyum ve söylentiler yaygınlaştığında, halkın İsa’nın kimliğiyle
ilgili üç ihtimal ön plana çıkardığından söz eder. Bu ihtimallerden birincisi
onun öldükten sonra yeniden dirilen Yahya, İkincisi İlyas ve üçüncüsü ise Eski
Ahit peygamberleri gibi bir peygamber olduğu şeklindedir.[98]
İsa’nın öldükten sonra
dirilen Yahya olarak değerlendirilmesi, büyük ihtimalle her iki şahsiyetin
mesaj ve faaliyetleri arasındaki paralellikten kaynaklanmış olmalıdır. Diğer
taraftan genelde halk onu “Galilee’nin Nasıra kentinden İsa peygamber” olarak
tanımlamaktadır.[99] Halkın onu bir peygamber
olarak görmesi, İncil metinlerinde başka yerlerde de geçer.[100]
Hz. İsa’nın çeşitli mucizeler göstermesi, halk tarafından “Aramızdan büyük bir
peygamber çıktı” şeklinde yorumlanır.[101]
Ayrıca, Hz. İsa’nın yanında yer alan talebelerinin onu bir peygamber olarak
gördüğünü ve Hz. İsa’nın kendisini de bir peygamber olarak ima eden 102 ifadeleri bulunmaktadır.[102]
Hz. İsa’nın bir Mesih olarak görülmesine dair
rivayetler de dikkat çekicidir. Bazı talebelerinin ve etrafındaki insanların
onu bir Mesih olarak nitelemesine rağmen bizzat onun kendisiyle ilgili böylesi
bir isimlendirmede bulunmayarak ısrarla “insanoğlu” ifadesini kullandığı
görülmektedir. Hz. İsa’nın Mesih unvanıyla ilişkisi konusunda üzerine en fazla
konuşulan rivayet, İncillerde geçen Petrus’un Mesih’i nasıl tanıdığını anlatan
bölümüdür.[103] Burada İsa’nın “Siz benim kim
olduğumu biliyor musunuz? Sorusuna Petrus’un “Sen Mesih’in diye cevap vermesi
işlenmektedir.
Diğer taraftan Hz. İsa’ya yönelik Mesih
tanımlaması, onun Yahudilerin bekledikleri “Mesih Kral” olduğu kanaatinden
kaynaklanmaktadır. Yahudilerin bekledikleri bu kurtarıcı figür, yalnızca dini
ve ahlaki anlamda bir canlanmayı değil, aynı zamanda siyasi bağlamda bir
değişimi de gerçekleştirecek olan kişidir.[104]
Hz. İsa, etrafındaki insanlarca böylesi bir Mesih olarak görülmüştür. Nitekim
İncilerde yer alan yargılanma sahnelerinde, yöneticilerce
kendisine krallık iddiasında bulunduğu yönünde bir ithamın yapılması da bundan
dolayıdır.[105] Öte yandan İncil metinlerinde İsa’nın kendisini İşaya ile ve
Tanrı’nın İşaya’ya mesh etmesiyle kıyasladığı görülmektedir. Bu durumda onun,
doğrudan kendisiyle ilgili olarak - Mesih unvanını kullanmasa da- İşaya
peygamberin Tanrı tarafından mesh edilmesi (seçilmesi) gibi bir mesh edilmeden
bahsettiği söylenebilir.[106] [107]
Hz. İsa’nın öncelikle
kendisini bir öğretmen olarak takdim ettiğinden bahsedildi. Hz. İsa’yı
işitenlerin hem öğretisine hem de öğretme yoluna ve şekline 107 şaşıp kaldıkları
belirtildi.
Hz. İsa risaletinin Yahudilik olmadığı fakat Hz. Musa’nın
yasasını en belirgin şekilde tefsir ederek onun Tanrı’nın yasası olduğunu
belirtti. Ayrıca Hz. İsa, belirli bir halkı ilgilendiren ahlak veya belirli bir
yeri kapsayan bir öğreti olarak onu takdim etmediğinden söz etti.[108]
Yeni Ahit yorumcuları Hz. İsa’nın öğretisini
anlamak için dil müfredatı üzerine araştırmalar yaptılar.Hz. İsa hiçbir zaman
Yazıcılardan ders almadı, öğrenim görmedi.[109]
Aksine Yahudi din adamlarının gelenek ve taklitlerinden ibaret olan
öğretilerinin ruhunu ortaya çıkardı ve onları izaha çalıştı. Dağdaki Vaazda Hz.
İsa Yahudi toplumunu sükûnete davet eden toplumsal yetkili biri gibi
konuşmamıştı. Fakat Hz. İsa’nın söylemleri kimilerini memnun etmiş kimilerini
de rahatsız etmişti. Hz. İsa’nın söylemleri ile Yazıcıların söylemleri
farklıydı. Yazıcılar ve Ferisiler o günkü siyasi otoritenin gölgesinde
konuştular. Hz. İsa ise; mutlak yetkinlikle konuştu.[110]
Hz. İsa öğretisinin Yazıcılar
ve Ferisilerin öğretileriyle uyuşmadığını; aynı zamanda Yazıcılar ve
Ferisilerin geleneklerine uymayan diğer Eski Ahit peygamberlerinin öğretisine
de benzemediğini belirtti. Hz. İsa söylediği sözlerin Tanrı sözü olduğunu
söyledi. “Benim öğretim benim değil, beni gönderenindir” diye açıkladı.[111] Hz. İsa, Eski Ahit
peygamberleriyle kendi arasındaki farkın söylem farkı olduğunu dile getirdi.
Peygamberler “Rab, şöyle buyuruyor” diyerek öğretilerine başlarken; Hz. İsa bu
ibareyi kesinlikle hiç kullanmadı. Hz. İsa söze başlarken; “size doğrusunu
söyleyeyim” ifadelerini kullandı. Hz. İsa’nın kendi ismi ve yetkinliği ile
konuştuğuna vurgu yapıldığnı görmekteyiz.[112]
[113] Böylece Hz. İsa yasayı
sıradan tefsir eden biri olarak değil, yüksek bir öğretmen olarak kendini
ortaya koydu. Kendi yüce şahsiyetiyle yetkinliğiyle yasa koyan öğütler veren
sakındırmalar yapan ve vaadler •,•113 sunan bir öğretmen tablosu çizmiştir.
Hz. İsa sıradan bir yasa öğreticisi değildi.
Fakat Eski Ahit dönemindeki Tevrat’ı öğrenmek için, öğrencilerin
öğretmenlerinin etrafında toplandıkları geleneği aynen tekrar etmişti. Hz. İsa
aynı zamanda Eski Yasa’nın da öğretmeni idi. Çünkü Hz. İsa Tevrat’ın gerçek
manasına sahipti.[114]
Hıristiyanların İsa’ya verdikleri unvan ve
sıfatlardan biri de Rab’dir. Hıristiyanlar, bu yetki ve otoritenin İsa’ya Tanrı
tarafından ölümden diriltildiği zaman verildiğine inanırlar.[115] Bu unvan, İsa’nın Tanrı ile
insanlar arasındaki tek aracı olduğuna işaret eder. Özellikle Pavlos’un
mektuplarında Rab kelimesi sıkça kullanılır.[116]
Hıristiyanlığa göre İsa, Rab sıfatıyla hesap gününde Tanrı’nın sağına oturup
yargıç olarak insanları hesaba çekecektir.
Hz. İsa’ya “Rab” lakabının uygunluğunun, zorunlu olarak
“Allah, Tanrı” anlamına gelmediği ifade edilmiştir. Yunancadan tercüme edilen
“Rab” kelimesinin Yeni Ahit yorumlarında elastiki yapıya sahip olduğu ve her
tarafa çekilebileceğine dikkat çekilmiştir.[117]
Dolayısıyla bundan her zaman “ O, Rab’dır” , “Tanrıdır”, “Allahdır” anlamının
çıkarılamayacağı söylenmiştir. Mesih için “O Rab”dır denildiğinde de kastedilen
lakabın Tanrıya karşılık gelmediği dile getirilmiştir.[118]
Yeni Ahitteki söz dizininde “Rab” kelimesinin nasıl ilahlık ve
efendilik manası taşıdığı hükmünün çıkarıldığı gösterildi. Mesala Hz. İsa’ya
“Ey Rab, Ey Rab” diye çağırmalarının yorumunda[119]
Hz. İsa bu lakabı kullanmalarını onlara söylemedi bilakis onlar bu lakabı Hz.
İsa’nın adına ve şanına layık gördüler. Böylece Hz. İsa da bu lakabı kabul
etti.[120]
Hz. İsa’nın etrafındaki
insanların “Rab” lakabını kullanırken; asıl anlamına vakıf olmadıkları dile
getirilmiştir. Onların “muhterem, efendi” anlamında zannedip kullandıkları
belirtilmiştir. Yeni Ahit yorumlarında “Rab” kelimesinin kendisine itaat anlamı
taşıdığı iddia edilmiştir.[121]
Hz. İsa’nın kurtuluş yolunu bildiği ve öğrettiği “Dağdaki
Vaaz”da açıkça yansıtılmıştır. Hz. İsa, kimin müjdelenmiş mutlu kimin de
perişan olduğunu açıklamıştı. Hz. İsa’nın mesajında daha fazla derinleşme
sağlanabilirse onun sadece ahlaki ölçütler öğretmediği aynı zamanda bu
mesajların kurtuluşun da anahtarı olduğu belirtilmiştir.[122]
Dağdaki Vaazında Hz. İsa’nın müjdelerinde ödüller dağıttığı ve
egemenlik sözü verdiği görüldü. Bu müjdeler yaslılar ve yoksullar için gizli
kurtuluş beratı taşıdığı iddia edildi.[123]
Hz. İsa halka seslenip şöyle demiştir: “Ben dünyanın ışığıyım.
Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur”.[124]
Hıristiyanlar vaad edilen kurtarıcı kişinin İsa olduğuna
inanırlar. Katolik Hıristiyanlara göre Mesih İsa, acı çeken, ölen ve insanları
kurtarmak için yeniden dirilmiş olan Kurtarıcı Mesihtir.[125]
Ortodokslar ve Protestanlar da aynı inanca sahiptir.
Hıristiyan ilâhiyatında Oğul inancıyla birlikte ele alınan
önemli bir öğreti de kefaret doktrinidir. Bu doktrinin özünü, Tanrı Oğlu İsa
Mesih’in neden acı çekerek öldüğü ya da kurban edildiği sorusu ve bu soruya
cevap olarak sunulan, İsa Mesih’in çarmıha gerilerek kurban edilmesinin
insanların günahına bir kefaret olduğu inancı oluşturmaktadır.[126]
Pavlus’un Romalılara Mektubu’nda[127],
çarmıh teolojisi kapsamında, acı çekerek ölen İsa Mesih’in Tanrı tarafından
insanların günahlarının bağışlanması için bir kurban olarak sunulduğu ve
bununla Tanrı’nın adaletini gösterdiği belirtilir. Buna göre İsa, insanların
suçlarına karşılık, bir kefaret olarak ölmüş ve günahtan aklanmaları için
yeniden dirilmiştir. İsa Mesih’in insanlık için ölmesi, Tanrı’nın insanlığa
olan sevgisinin bir kanıtıdır. Zira Tanrı, kendi öz oğlunu kurban olarak
göndermiş ve bizim için onu kendi elleriyle ölüme teslim etmiştir.[128]
Kefaret doktrini konusunda geleneksel Hıristiyan ilâhiyatında
üç temel yorum ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi çarmıhta ölen ve sonra
yeniden dirilen İsa’nın, “Muzaffer Mesih (Christus Victor)” olduğunu vurgulayan
erken dönem Hıristiyanlarının yaygın kanaatidir.[129]
Bu yorum kendi içerisinde iki farklı yaklaşım içermektedir. Bunlardan ilkine
göre İsa Mesih, insanların ruhlarını tutsak etmiş ve onları günah ve ölüme
bağımlı kılmış olan Şeytan’a (İblise) fidye olarak verilmiştir. Tanrı,
Şeytan’ın, ruhlar üzerindeki bu egemenliğine son vermek için İsa’yı ona teslim
etmiş ve Şeytan da onu çarmıhta öldürmüştür.[130]
Her ne kadar böylelikle insan ruhları Şeytan’ın tahakkümünden kurtarılmış olsa
da bu, görünürde kötülük güçlerinin açık bir zaferidir. Ancak İsa’nın yeniden
dirilmesiyle Tanrı Şeytan’a karşı bir zafer elde etmiştir.[131]
Christus Victor motifiyle ilgili ikinci anlayışa göre ise, Şeytan’la Tanrı
arasında kainâtın yönetimi konusunda bir kozmik savaş cereyan etmektedir. Bu
savaşta Tanrı’nın Oğlu önce şeytani güçlerle öldürülmüş, fakat sonradan yeniden
dirilmesi üzerine Şeytan’a karşı kesin bir zafer kazanılmış ve böylece
Tanrı’nın kâinatın yöneticisi olduğu açığa çıkmıştır.[132]
İsa’nın çarmıhta ölümüyle ilgili ikinci yorum tarzı ise, St.
Anselm ve takipçileri tarafından geliştirilmiştir. Buna göre Adem’le birlikte
ortaya çıkan insanın günahkarlığı Tanrı’yı rahatsız etmiş ve kâinata yönelik
düzeni bozmuştur.[133] Dolayısıyla
Tanrı’yı/Tanrısal iradeyi memnun etmek için ilâhi Oğul İsa Mesih’in insan
suretinde ölümü gerekli hale gelmiştir. Bu “Tanrısal iradeyi memnun/tatmin
etme” motifi, Protesten reformistlerce geliştirilerek farklı bir boyutta
yeniden yorumlanmıştır.[134] Buna göre, Tanrı’yı tatmin
için değil, günahın cezalandırılacağına dair Tanrısal yasanın gereğini ifa
etmek için, İsa’nın ölümü söz konusu olmuştur. Böylelikle İsa, günahkârlar için
ceazaya katlanmış, kendisini günahkârların yerine ölüme göndermiştir.[135]
İsa’nın çarmıhta ölümüyle ilgili üçüncü bir yorum tarzı ise,
bu hadisenin etik yönünü vurgulamaktadır. Buna göre İsa’nın ölümü, Tanrı’nın
inananlara yönelik sevgi aktivitesinin bir göstergesidir. Tanrı Hıristiyanlara
olan sevgisini, en değerli varlığını, öz oğlunu, inananlar için ölüme göndermek
suretiyle göstermiştir.[136]
İsa’nın acı çekerek çarmıha gerilmesi ve ölmesi, Hıristiyan
geleneğinde anahtar bir öğretidir. Bu öğreti, kurtuluş anlayışı açısından,
ilâhi Oğul İsa Mesih’in iki haydudun arasında çarmıha gerilerek ve acı çekerek
ölmesi inancını merkez alan Hıristiyanlığın temel doktrinlerindendir.[137] Çarmıh teolojisi, özellikle
Pavlus’un mektuplarında özenle işlenir. İlahi yasa, insanın kurtuluşu ve
benzeri konularda anahtar bir kavram olarak kullanılır.[138]
Çarmıhta ölme, Yeni Ahit metinlerinde Tanrısal irade tarafından takdir edilen
bir olay olarak tanımlanır; zira İncil yazarlarına göre İsa daha tutuklanmadan
önce, başına gelecek çarmıh hadisesinden haberdardır.[139]
Esasen, İncil yazarlarınca kurtarıcı bir Tanrısal varlık olarak düşünüldüğü
dikkate alındığında, bu durum gayet doğaldır.[140]
İsa’nın çarmıhta ölmesi, insanlık tarihinde bir devrin, hukuk
ve günaha bağımlılık döneminin kapanmasının ve yeni bir devrin, yani iman ve
sevgi aracılığıyla kurtuluş döneminin başlangıcını simgeler.[141] Zira böylece insanların
aleyhine yürürlükte olan anlaşma, yani ilahi yasalara riayet etme yoluyla
kurtuluş modeli ortadan kalkmıştır.[142]
Tanrı’nın öz oğlu olan Mesih, “günahkâr insan suretinde günaha kurban olarak”
gelip günahı insan benliğinde yargılamış[143]
günahın gücünü kırabilmek amacıyla kendisinin hukuk tarafından bir günahkâr
addedilip çarmıha gerilmesine razı olmuş ve ölümüyle insanları Tanrısal hukukun
lanetinden (insanı günaha ve ölüme mâhkum eden ilâhi hukuk bağından)
kurtarmıştır.[144] Kurbanlık kuzu
olan Mesih, insanların günahtan kurtuluşu için kurban edilmiştir.[145] Mesih’in çarmıha
çivilenip öldürülmesiyle Tanrı, kurallarıyla insanların aleyhine işleyen yazılı
anlaşmayı (hukuku) da çarmıha çivileyip ortadan kaldırmış; böylece bu çağın
yönetimlerinin ve hükümranlıklarının en güçlü silahını ellerinden alarak onları
yenmiştir.[146]
İsa Mesih’in çarmıha gerilişi, hukukun insanı kurtaramadığının
ilanıdır.[147] Hıristiyanlığın
ilk ve en önemli ilâhiyatçısı Pavlus, hukukun kesinlikle insanları günahtan ve
ölümden kurtarıp ölümsüzlüğe kavuşturamayacağını belirtmiştir.[148]
Musa’dan İsa dönemine kadar Tanrı, insanlara hukuk yoluyla
kurtuluş reçetesini sunmuş; ancak hukuk vasıtasıyla günah ve ölümün üstesinden
gelmek mümkün olmamıştır.[149] Günahı alt etmek bir tarafa,
hukuk günaha neden olmuş, insanın günahkârlığını ortaya çıkarmıştır. Pavlus
teolojisine göre, Mesih dönemine kadar kurtuluş için hukuka bağlılığı şart
koşan Tanrı, bir bakıma insanlara, kurtuluşun neyle mümkün olamayacağını
göstermeye çalışmıştır.[150] Pavlus’a göre hukukun öne
çıktığı bu devir, insanlığın çocukluk ve kölelik dönemidir. Zamanı geldiğinde
Tanrı insanları bu çocukluk/kölelik döneminden kurtarmak ve özgürlüğe
kavuşturmak için kendi öz oğlunu hukuka bağlı bir kişi suretinde yeryüzüne
göndermiştir.[151] Nitekim hukukun egemenliğinde
doğan ve hukuka göre yaşayan Tanrı Oğlu İsa Mesih de hukuk tarafından günahkâr
sayılmış ve çarmıha gerilerek ölüme mahkûm edilmiştir. İsa Mesih’in çarmıhta
ölmesi, bu bağlamda insanlara verilen önemli mesajdır.[152]
Zira bir bakıma bununla insanlara, “Bakın kurtuluş ümidiyle bağlandığınız
hukuk, günah ve ölümü alt etmek şöyle dursun, Tanrı Oğlunu bile ölüme mahkum
etmiştir” mesajı verilmektedir.[153] Pavlus, “Şayet kurtuluş hukuk
aracılığıyla elde edilebilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu” diyerek[154], bu anlayışı dile
getirmektedir.
Yeni Ahit metinleri, insanlığın kurtuluş tarihini iki aşamalı
olarak ele alır: Birinci aşama, Musa ile başlayıp İsa Mesih’in çarmıhta
ölümüyle sona eren Tanrısal hukuk dönemidir.[155]
Bu dönemde Tanrı, insana hukuk yoluyla günahı ve kendi günahkar tabiatını
tanıtmış; hukukun günah, günahın da ölüm doğurduğunu anlatmaya çalışmıştır.[156] Hukuk dönemi, Mesih’in
gelişine daha da önemlisi haça gerilmesi birlikte Tanrısal hukuk da işlevini
tamamlamıştır; zira çarmıhta Mesihin ölümü insanların kurtuluşu için bir
kefaret olmuştur.[157] Mesih, insanları kötü çağdan
kurtarmak için onların günahlarına karşılık kendisini feda etmiş;[158] insanları Tanrısal hukukun
lanetinden kurtarmak için kendisinin hukuk tarafından günahkar addedilmesine
razı olmuştur.[159] Aslında burada, hukuka bağlı
olarak yaşamak suretiyle İsa’nın da lanet altında kaldığı vurgulanmaktadır.
Çünkü Tanrısal hukukun gereklerini yapmış olmaya güvenenlerin hepsi lanet
altındadır ve hiç kimse Tanrı katında hukuk yoluyla aklanıp kurtulamaz.[160] Ancak İsa Mesih, insanları
lanetten kurtarmak için onlar uğruna lanetlenmeye katlanmış ve çarmıhta ölümü
göze almıştır. Mesih, insanların kurtuluşu için çarmıhta kurban edilmiştir.[161]
Pavlus, Mesih’e iman
edenlerin çarmıh aracılığıyla dünya için ölü olduklarını, dünyanın da onlar
için ölü olduğunu söyler.[162] Bu ifadeyle, çarmıh hadisesiyle hukuk-günah-ölüm kısır döngüsüne
mahkûm olan dünyanın öldüğünü ve insanların çarmıhta ölen Mesih’e iman yoluyla
ölümsüzlüğe kavuştuklarını dile getirmektedir.[163]
Hz. İsa Dağdaki Vaazda Tanrı hususunda kapsamlı bir öğreti
sunmuştur.[164] O, yaratıcıdır. O diri olan
Tanrıdır ki, güneşini doğurur ve yağmur yağdırır. O ki gökteki kuşları doyuran
ve zambak tarlalarını giydirendir. İnsanı yaşam talepleriyle donatır. Fakat
aynı zamanda insana kurtuluş yolunu ve doğruluk yasalarını Hz. İsa’nın dilinden
sunandır.[165]
Hz. İsa
öğrencilerine Tanrı hususunda konuşmasında ona şu sözüyle işaret etmekteydi: “Göklerdeki
babanız”. Hıristiyanları ise evlatları olarak ifade
etmekteydi. Hz. İsa rahmetinin belirmesini, Onun sevgisinden
medet bekleme güveni içinde olmaları, ona gelip dua ile onda özdeşleşmelerini,
salih ve samimi bağışlardan başka, verilen her şeyin boş olduğunu
öğrencilerinin bilmesini istemiştir.[166]
Hz. İsa Tanrı’yı “Babamız” diyerek çağırıyordu. Bir defa da
kendisine işaret ederek: “Göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren”[167] diye açıklamıştır.
Öğrencilerine dua öğretirken de şöyle demiştir: “ Göklerdeki Babamız, adın
kutsal kılınsın” Fakat asla Göksel babamız ifadesini öğrencilerinin
kullanmasını öğütlememiştir.[168]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın Tanrı oğul ilişkisinden açıkça
bahsedilmemiştir.[169]
Hıristiyanlarca İsa’ya aynı zamanda insanoğlu, sıfatı verilir.
Onlara göre İsa Tanrı olduğu gibi aynı zamanda kamil bir insandır.[170]
Hıristiyanlara göre İsa görünmez Allah’ın suretidir. O, her
insan gibi elleriyle çalışmış, aklıyla düşünmüş özgür iradesini kullanmış ve
kalbiyle insanları sevmiştir. Onu bakire Meryem doğurmuştur. O insanlardan biri
olarak kabul edilmiş ama günah işlemediğine inanılmıştır.[171]
Çarmıha gerildiği zaman onun insan olduğu açıkça görülmüştür. Çünkü o, fiziki ve
ruhi yönden büyük acı çekmiş, kamçılanmış ve sonunda çarmıha gerilip gerçekten
ölmüştür.[172]
Buna mukabil Hıristiyanlara göre İsa tam bir insan kişiliğine
sahip değildir. İsa ancak Tanrı’nın Oğlu olan bir insandır. Ne var ki ondan,
ezelden sonsuza kadar Tanrı’nın Oğlu olan kişi diye söz edilir.[173]
Hıristiyan iman ikrarında
Tanrı’nın biricik oğlu ve “Tanrı’dan Tanrı, ışıktan ışık ve hakiki Tanrı’dan
hakiki Tanrı” olarak nitelenen Oğul, teslisin ikinci unsurunu oluşturmaktadır.[174] [175]
Oğul’un cevher bakımından Tanrı’yla (Babayla) aynı tabiata sahip ve ezeli
olarak Tanrı’dan sudur etmiş olduğuna inanılır. Ayrıca Yuhanna İnci’linin giriş
kısmında açıkça vurgulandığı gibi, her şeyin onun sayesinde 175
yaratıldığı düşünülür.
Yeni Ahit derlendiği dönemde ve hemen sonrasında, Suriye,
Filistin ve Anadolu’da “Tanrı oğlu” nitelemesini kullanan çeşitli kişilerin
varlığı bilinmektedir. Örneğin Kilise Babası Origien, kendilerini Tanrı, Tanrı
Oğlu ya da Tanrısal Ruh olarak adlandıran ve insanları kurtarmak istediklerini
söyleyen çeşitli kişilerden bahsetmektedir.[176]
Ayrıca çeşitli Apokrif metinlerde, Pavlus’un çağdaşı olan Simon Magus’un da
Roma’da, kendisinin Tanrı Oğlu olduğunu iddia ettiği anlatılmaktadır.[177] Eski Mısır, Asur ve Babil’de
Tanrıların soyundan geldiklerine inanan krallar ve yöneticiler için de bu unvan
kullanılırdı.[178] Mısır firavunları kendilerini
Tanrı Re’nin oğulları olarak görürlerdi. Yeni Ahit zamanında Roma İmparatorları
için de bu unvanın (divi filius) kullanıldığı bilinmektedir.[179] Ancak bundan başka, doğrudan
Tanrı’nın soyundan geldikleri düşünülmese bile, Yunan geleneğinde şu ya da bu
şekilde Tanrısal güç sahibi olduğuna ya da mucize gösterdiğine inanılan kişiler
de Tanrı Oğlu unvanıyla taltif edilmişlerdir. Örneğin, MS. 98’de ölen Tyanalı
Apollonius, aslında insanları bir Tanrı’ya tapınmaya çağıran, mucizeler
gösteren ve şifa dağıtan bir kişi olduğu ve kendisini “insanoğlu” diye
adlandırdığı halde, taraftarlarınca “Tanrı oğlu” olarak nitelenmiştir.[180]
Hıristiyan inancında Oğul’un taşıdığı fonksiyonel özellikler
açısından şu üç husus dikkat çekicidir: yaratılışta asli unsur olma,
kurtarıcılık ve yargılayıcılık.[181] Bu özellikler doğrultusunda
Yeni Ahit’te (özellikle Yuhanna İncili’nde ve Pavlus’un mektuplarında) Oğul ile
ilişkili iki temel kavram olan kelam/söz ya da Logos ile Mesih üzerinde
durulur. Oğul, yaratılışta asli unsur olmak bakımından kelamdır; kurtarıcılık
ve yargılayıcılık özellikleri açısından da Mesih’tir.[182]
Yine Hıristiyan kutsal metinlerinde Baba ile Oğul arasında
çeşitli açılardan karşılıklı ilişkilere dikkat çekilir. Bunların başta geleni
Baba ile Oğul’un birliğidir.[183] Yuhanna, İsa Mesih’in Baba
Tanrı ile birliğini, İncildeki İsa ile Filip arasında geçen konuşmada şöyle
dile getirir:
“ Filip, “Rab, bize Baba’yı göster; bu bizim için yeterli
olacaktır” dedi. İsa ona şöyle dedi: “Filip, bunca zamandır sizinle
birlikteyim, daha beni tanımadın mı? Beni görmüş olan Baba’yı görmüştür. Sen
nasıl, ‘Baba’yı bize göster’ diyorsun? Benim Baba’da, Baba’nın da bende
olduğuna inanmıyor musun? Size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum,
ama bende duran Baba, kendi işlerini yapıyor. Buna iman edin; ben Baba’dayım,
Baba da bendedir.[184]
Ayrıca Baba ile Oğul arasında çeşitli ilahi nitelikler
açısından da birliğin olduğu zaman zaman vurgulanır. Örneğin, Oğul’un da tıpkı
Baba gibi, ölüleri diriltip onlara yaşam verdiği ifade edilir.[185] Yargılama konusunda Yuhanna
İncili’nde bir yerde, Baba’nın kimseyi yargılamayacağı, tüm yargılama işini
Oğul’a verdiği belirtilirken,[186] bir başka yerde “Çünkü ben
yalnız değilim, ben ve beni gönderen Babayla yargılarız”[187]
denilmektedir.
Görüldüğü gibi İsa’nın günümüz Hıristiyan
teolojisi bağlamında Tanrı Oğlu olarak nitelemesine yönelik en açık ve vurgulu
ifadeler, İnciller arasında gerek içeriği gerekse ait olduğu tarihi dönem
itibariyle diğer üçünden (sinoptiklerden) ayrılan bu nedenle-farklılığını
belirginleştirmek üzere- genellikle “Dördüncü İncil” diye adlandırılan
Yuhanna’da yer alır.[188] Bu İncilde İsa, varlık öncesi
mevcut olan (pre-existent) bir Tanrısal varlık olarak tanımlanır. “Başlangıçta logos
(kelâm) vardı ve logos Tanrı’yla birlikteydi ve logos Tanrı’ydı”[189] ifadesiyle başlayan bu incile
göre logos, ete-kemiğe bürünerek aramızda yaşadı[190]
ve onun adı İsa Mesih’ti[191] “Kendisi Tanrı
olan ve Tanrı’nın bağrında bulunan Oğul (İsa Mesih)”, böylelikle Tanrı’yı ifşa
etti”[192] Yuhanna’ya göre, henüz
İbrahim yokken pre-existent bir varlık olarak var olan[193]
İsa, kendisini Oğul ya da bedenleşmiş ilahi Oğul, Tanrı’yı ise Baba’sı olarak
takdim eder; “Ben Tanrı’nın oğluyum... öyle ki Baba’nın bende benim de Baba da
olduğumu bilesiniz ve anlayasımz”.*Yuhanna, Oğul ifadesini özel bir anlamda
kullanmaya özen gösterir: Tüm insanlar Tanrı’nın çocuklarıdır, ama oğulları
değildir; Oğul olan (Tanrı’nın biricik/tek oğlu), yalnızca İsa Mesih’tir.[194] Yuhanna’ya göre
İsa, Baba Tanrı ile ilişkisi dikkate alındığında, diğer insanlardan yalnızca
işlevsellik bakımından değil, ontolojik açıdan da bir farklılık göstermektedir.
Bu doğrultuda İsa, Baba ile kendisinin “bir” olduğunu[195]
vurgulamakta; Yahudiler de, “insan olduğu halde kendisinin Tanrı olduğunu
ileri sürmesi”[196] ve “Tanrı’nın kendi babası
olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı’yla “eşit” hale getirmesi”[197] [198]
nedeniyle onu yargılamaktadır.
Birçok Yeni Ahit
araştırıcısı, İsa ile ilgili Yuhanna İncili’nde bu materyalin Sinoptik İnciller
olarak da adlandırılan diğer üç Kanonik İncilden farklı olduğuna dikkat
çekmekte ve Yuhanna İncili’nde görülen tarihsel gerçeklerden ziyade, İncil
yazarı Yuhanna’nın da dahil olduğu Helenistik bir cemaatin görüşlerini
yansıttığını 198 düşünmektedir.
Diğer taraftan İsa’nın, kendisiyle ilgili
olarak Sinoptik İncillerde “Tanrı Oğlu” ifadesi kullanmamış olması dikkat
çekicidir.[199] Sinoptik İncillerde “oğul”
niteliğiyle ilgili en çarpıcı ifadeyi, İsa’nın vaftiz olması sahnesinde
rastlanmaktadır. İncil yazarlarına göre, vaftiz olan İsa tam sudan çıkarken
gökler yarılır; ruh, beyaz bir güvercin şeklinde İsa’nın üzerine doğru iner ve
gökten,”Sen benim sevgili oğlumsun” diyen bir ses duyulur.[200]
Ayrıca bu İncillerde birkaç yerde geçen “Tanrı Oğlu” ifadesi de İsa tarafından
değil, etrafındaki çeşitli varlıklar ve kişiler tarafından kullanılmıştır.
Bunlar arasında Şeytan[201], kötü ruhlar[202], cinli kimseler[203] ve diğer kişiler202
203 [204]
yer alır. Ağızdan bu yönde bir söz çıkmadığı halde, bazıları onun kendisiyle
ilgili böyle düşündüğünü iddia etmekteydiler; daha doğru bir ifadeyle bu iddia,
kendisine yönelik bir suçlama mahiyetindeydi: “Tanrı onu seviyorsa, kurtarsın
bakalım! Çünkü, Ben Tanrı’nın oğluyum” demişti.[205] “Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa’ya sövüyor, ‘Hani sen
tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Haydi, kurtar kendini! Tanrı’nın
oğluysan, çarmıhtan in!’diyorlardı.[206] Öte yandan İsa’nın dirilen “Tanrı Oğlu” ifadesi, Dördüncü
İncil’de (Yuhanna’da) açıkça yer alır: “Baba beni kendine ayırıp dünyaya
gönderdi. Öyleyse Tanrı’nın oğluyum’ dediğim için bana nasıl küfür ediyorsun’
dersiniz?”[207] Bu durum, İnciller arasında en geç dönemde, Hıristiyan
teolojisinin şekillenmiş olduğu bir ortamda derlenen Yuhanna’nın Hıristiyan
akidesine yerleşen İlahi Oğul İsa Mesih inancını yansıtmasından
kaynaklanmaktadır.[208] Bu yöndeki dönüşüm, yaratıcı ve bedenleşen kelâm ve kurtarıcı
Mesih öğretilerinin savunulmasında baştan sonaYuhanna İncili’ne egemen olan
Helenistik/Gnostik felsefi temada da gözlenebilir.[209]
Yeni Ahit yorumlarında, Dağdaki Vaazda ilk sekiz müjdenin bu
müjdelerin aslında son müjdeler olduğu dile getirilerek gaib zamiriyle geldiği
ifade edildi. “Ne mutlu yumuşak huylulara... merhametli olanlara... barışı
sağlayanlara” Fakat dokuzuncu müjdenin muhatap zamiriyle geldiği belirtildi.[210] “Benim yüzümden insanlar size
sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri
zaman ne mutlu size! “Sevinin sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz
büyüktür. Sizden önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmettiler.”[211] Bu müjdenin yorumunda;
Dağdaki Vaazda Hz.İsa inananlara, peygamberlerin birbirlerine benzerliğinden
bahsetti.[212] Hz. İsa kendisine inananları
zulüm karşısında sabra davet etti. Hz. İsa kendisine inananlara peygamberlerin
çektikleri zulümleri hatırlatarak ortak noktalarına işaret etti. Hz. İsa
kendisine bağlı olanlara, Tanrı’nın peygamberleri gibi olduğunu vurguladı.
Zorlayıcı bir yorum olsa da bu ifadelerin ardından Hz. İsa’nın kendisini Tanrı
olarak ilan ettiği iddia edildi.[213]
Diğer taraftan Luka da geçen ifade de Hz. İsa beni Ya Rab Ya Rab diye
çağırıyorsunuz ama söylediklerimi yapmıyorsunuz demiştir.[214]
Bu ifadelerin ardından Hz. İsa burada kendisine itaati Rabb’e itaat olarak
algıladı, istedikleriyle amel edilmesini de Tanrı’nın isteği ve iradesi olarak
itibar edilmesi olarak algıladı. Bu ibarelerin ardından kendisini de Tanrı
mertebesine koyduğu iddia edildi.[215]
Hz. İsa son günün yargısından bahsetti. Hz. İsa kendisini
dinleyenlere Tanrıdan yargılayıcı olarak bahsetmedi.[216]
Hz. İsa Tanrı’nın kendisine dünyayı yargılama hakkı verdiğini söylemedi. Fakat
Hz. İsa’nın söylediği sözlerden anlaşılan, yargı günü insanların kendi önünde
duracağıdır. Hz. İsa, hüküm veren bir yargıç olarak algılandı.[217] Yorumlarda Hz. İsa’nın bu
ifadelerle kendisini Tanrıyla eş tuttuğu iddia edildi.[218]
Hıristiyanlar İsa’ya Tanrı’nın Oğlu deyip İsa’nın ezeli ve
yaratılmamış olduğuna inanırlar. Onlara göre “Tanrı tüm evreni Mesih İsa’da,
Mesih İsa’nın aracılığıyla ve Mesih İsa için yaratmıştır. İsa Peder (Allah’ın
kendisi) değildir. O’nu peder göndermiştir. İkisi ayrı kişilerdir. Sonsuza dek
bir arada bulunacaklardır.[219]
Hıristiyanlığın en muhafazakar mezhebi olan Katolik inancına
göre İsa gerçekten Tanrı’dır. O, ebedi Peder’in ebedi Kelamı ve Oğlu’dur. Bu
husus, Hıristiyan inancının verdiği büyük bir müjde olarak kabul edilir.[220]
Hıristiyanlığın ilk
yıllarından itibaren bir kısım Hıristiyan din adamları, Hz. İsa’nın gerçekte
Tanrı olmadığını, sadece bir peygamber olduğunu iddia etmişlerdir. Daha ilk
dönemde ortaya çıkan bu tevhidci görüşlerin öncülüğünü İskenderiye Kilisesi
papazı Aryüs ve onun takipçilerinin bu görüşleri resmi kilise tarafından
sapıklık olarak nitelendirilmiş, bu görüşleri dile getirenler yakın takibe
alınmış; bu nedenle kimileri sürgüne gönderilmiş, kimileri de öne sürdükleri
fikirlerin bedelini canı ile ödemişlerdir. İlk devirlerde başlayan bu
tartışmalar, daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir.[221]
Pavlus da Şam vizyonu ile dirilen Rab İsa Mesih’i gördüğünü ve mesajını
milletlere ulaştırmak üzere, onun tarafından görevlendirildiğini iddia eder.
Pavlus’un ayrıcalığı, ilk dönem Hıristiyanların kaçındıkları ya hafiften bir
göz attıkları ya da ruhsal anlayış temelinde çözmeye çalıştıkları Şeriat ve
Yahudileri milletlerden ayırma meselesi üzerine düşünmesi ve onu çözüme kavuşturmasıdır.
Bu özelliği ile Pavlus, ilk nesil kilise içindeki, tek teolog ve
entelektüeldir.[222] Pavlus döneminde
Hıristiyanlık yeni bir devre girmiş; teslis inancı ortaya atılmış, Mesih
düşüncesi yani Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olarak insanlığı kurtaracağı kabul
görmüştür.[223] Daha sonra ise Hz. Meryem’in
Tanrı İsa’nın annesi olduğu iddia edilmiş ve 553 İstanbul konsilinde de iman
esaslarına Kutsal Ruh kavramı ilave edilerek Hıristiyan inancının temeli olan
teslis (üç Tanrı) fikri Hıristiyanlarca ortodoks inanç olarak yer almıştır.
DAĞDAKİ VAAZIN İMANLA İLGİLİ HÜKÜMLERİNİN İNCELENMESİ
Hıristiyanlar tarafından Tanrı olarak kabul edilen Hz. İsa,
Hıristiyanlığın temelini oluşturmaktadır. Hıristiyanlık bütünüyle, onun gizemli
doğumu, haçta ölümü ve sonra tekrar dirilmesi etrafında odaklanmaktadır.
Bugünkü İnciller, Hz. İsa’nın gizemli hayatını ve sözlerini aktaran bir siyer
kitabı niteliğindedir. İncilerde, Tevrat’ta ve Kuran’da olduğu gibi Allah’ın
buyrukları yer almaz. Bu bakımdan, Hıristiyanlıkta Hz. İsa Allah’tan önce
gelmektedir.[224] Hıristiyanlar, Hz. İsa’yı
Allah’ın oğlu olan bir Tanrı olarak görmüşlerdir. Onların inancına göre Hz. İsa
kurtarıcı Tanrıdır. O, yalnızca bir peygamber değildir. Allah, insanları
kurtarmak için onu insanların arasına göndermiştir. Haça gerilip öldürülmesi
ile insanların günahına kefaret olmuştur. Onun kurtarıcı Tanrı’lığına inanıp
vaftiz olan insanlar kurtuluşa ereceklerdir. Allah gibi bir Tanrı olan İsa,
kıyamet gününde insanları yargılayacak, iyileri cennete kötüleri ise cehenneme
gönderecektir.[225]
Günümüzde Hıristiyanlığın inanç esaslarının
Hıristiyanlığın ilk birkaç yüzyılında şekillenmiş olduğu kabul edilir. İnanç
ilkelerinin belirlenmesiyle Yeni Ahit metinlerinden oluşan kutsal literatürün
ve çeşitli tarihlerde düzenlenen konsillerin önemli bir yeri vardır.[226] Pavlus, çeşitli bölgelerde
yaşayan cemaatlerine yazdığı mektuplarda, savunduğu inanç esaslarını sıkça
vurgulamış ve bu mektuplar daha sonra derlenen Yeni Ahit’in bel kemiğini
oluşturmuştur. İncil yazarları Pavlus’un yorum ve fikirlerinden hareketle kendi
metinlerini kaleme almışlar; ayrıca Resullerin işleri gibi diğer Yeni Ahit
metinleri de bu bağlamda derlenmiştir.[227]
Yeni Ahit metinleri içerisinde günümüz Hıristiyanlığının inanç esasları en açık
biçimde Pavlus’un mektuplarıyla Yuhanna İncili’nde ifadesi bulunmaktadır.[228]
Hıristiyanlık monoteist bir
dindir, İncillerde ve diğer mukaddes metinlerde bu anlayışı destekleyen
ifadeler mevcuttur. Ancak yine aynı metinlerde ve kilisenin sahih kabul ettiği
İncil metinlerinde İsa için "Tanrı'nın Oğlu" Allah için de "Baba"
terimlerinin kullanıldığı görülmektedir. [229]
Hıristiyanlıktaki iman
ikrarına giren esasların nelerden oluştuğu İncil metinlerinde açık bir şekilde
yer almamakla beraber, bu prensiplerin ilk Havariler Konsili'nden itibaren
tesbite başlandığı, son şeklini ise IV. ve V. yüzyıldaki konsillerde aldığı
yaygın bir kanaat halindedir. Bununla beraber inançlar konusunda gerek
kiliseler, gerek mezhepler arasında bazı ortak ana unsurlar bulunduğu gibi
farklı anlayışlar da vardır. Günümüz Hıristiyanlarının da hemen büyük bir
kesiminin kabul ettiği Havariler inanç sistemi [230]
şu maddelerden oluşmaktadır:
Ben, Tanrı'ya
Kudretli Baba'ya, 2- Biricik oğlu Rab İsa'ya,
İsa'nın Bakire
Meryem ve Ruhul'-Kuds'ten doğduğuna,
Pilatus
zamanında çarmıha gerilerek gömüldüğüne,
Ölüler
arasından üçüncü gün dirildiğine,
Ölüleri ve
dirileri yargılamak üzere oradan ineceğine,
Bedenin dirileceğine, inanırım.[231]
Hıristiyan Mukaddes
Kitabı'nda "teslis" kelimesi veya O'na iman etmeye çağıran açık bir
ifade mevcut değilse de İsa'nın , "Baba, Oğul ve Ruhu'l-Kudus ismiyle
vaftiz eyleyin" [232] [233]
şeklinde Havarilere emir verdiği bilinmektedir. Ancak ilk konsillerde bu konu
tartışılmış, İznik Konsili (325) 'nde Ruhu'l-Kuds'ün Tanrılığı karara 233 bağlanmıştır.
. Hıristiyanlığın peygamber inancı ise;
Hıristiyanlar, Eski Ahid’i kabul ettikleri için Hz. Musa, Davud, Süleyman gibi
Eski Ahit’te adı geçen bütün peygamberlere inanırlar. Nitekim Yeni Ahit’te bu
peygamberlere zaman zaman atıfta bulunulur.[234]
Yine Hıristiyanlar, Yahudilerden farklı olarak Hz. Zekeriyya ve onun oğlu
vaftizci Yahya’yı da peygamber olarak kabul ederler.
İncillerde iki kez İsa
kendisinin peygamber olduğunu belirtir. Nitekim Markos incilinde şöyle denilir:
“İsa onlara dedi: Bir peygamber kendi memleketinden, akrabaları arasından ve
evinden başka bir yerde itibarsız değildir”.[235]
Bu konuya son vermeden önce Hıristiyanlıkta melek inancına
birkaç cümle ile değinelim. Hıristiyanlıktaki melek inancının temeli onların
masum ve ruhanî varlık oluşlarıdır. Ancak kilise bu ruhanî varlığı
cisimlendirerek açıklamaktadır. Onlara göre melekler Allah'a yardımcı olmakla
görevlidirler. Ancak bazı Hıristiyan mezheplerinde melekler, insanlar gibi
günah işleyebilir olarak algılanmıştır. Onlardan bazılarına "Tanrı'nın
Kızları" adı verilmiştir.[236]
Dağdaki Vaazda imanla
ilgili üç noktaya vurgu yapılmıştır. Bunlardan birincisi
Göklerin Egemenliğine girebilmenin şartlarını
taşıyan insanlara kurtuluş müjdelenmektedir. İkincisi Hz. İsa’nın, kıyamet
gününde insanları yargılayacak, iyileri cennete kötüleri ise cehenneme
gönderecektir. Dağdaki Vaazda imanla ilgili üçüncü vurgu ise; yalancı
peygamberlere dikkat edilmesidir.
Dağdaki Vaazın İmanla İlgili Hükümlerinin
Tahlili
Hz. İsa’nın halka yönelik temel mesajlarını üç ana noktada
özetlemek mümkündür. Bunlardan ilki, insanları Tanrı’nın krallığına davet
etmektir. Bu davet, Tanrı’nın emir ve yasaklarına bağlanmak suretiyle ana iman
etmeyi ve yaklaşan hesap/yargı gününe karşı hazırlıklı olmayı içermektedir.[237] Temel mesajlardan ikincisi,
Musa hukuku olarak da adlandırılan ilahi yasalara ya da haram ve helal
kurullarına sıkı sıkıya bağlanmakla ilgilidir. Bu konuda Hz. İsa, hitap ettiği
insanlara şöyle demektedir:
“Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak
için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size
doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden,
Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak. Bu nedenle,
bu buyrukların en küçüğünden birini çiğner ve başkalarına öyle öğretirse,
Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir
ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak.”[238]
Hz. İsa’nın mesajları arasında öne çıkan
üçüncü husus ise, toplumda özellikle din adamları ve yöneticilerle ilişkili
olarak görülen ahlaksızlıklara karşı mücadeledir. Kendisi, yaşadığı dönemde
toplumsal yapıya egemen olan sosyo-kültürel çöküşe karşı bizzat tavır almış,
hukukun ve ahlakın önemini vurgulamıştır.[239]
Bu dönemde toplumu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan
özellikle Ferisi ve Saduki ileri gelenlerinden oluşan gruplar, hukuku da
menfaatlerine göre yorumlayıp uygulamakta; dinsel inanç, beklenti ve makanları
kişisel amaçlarına uygun şekilde anlayıp kullanmaktaydılar.[240]
Ayrıca hem Yahya, hem de İsa ile ilgili hadiselerde görüldüğü gibi, toplumsal
yapı, kendi otoritesine karşı oluşabilecek her türlü muhalefeti şiddetle
bastırmaktan veya ortadan kaldırmaktan asla çekinmeyen bir siyasal mekanizmanın
tahakkümü altında bulunuyordu. İşte Hz. İsa söz ve eylemleriyle bütün bu güç
odaklarına karşı mücadele etmiştir.[241]
Ve şöyle demiştir: “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez,
Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür.
Siz Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz.”[242]
Hıristiyanlıkta Tanrı’nın egemenliği metafizik boyutlarıyla
ele alınır. İnsanların bu egemenliği kabullenmeleri, Tanrı’ya inançla sağlanır;
ahlaki ve dinsel niteliklere sahip olmak suretiyle inananlar Tanrı’nın
krallığına katılırlar.[243] Hıristiyanlıkta Tanrı’nın
krallığı Tanrı melekûtu veya göklerin melekûtu, aynı anlamı ifade etmektedir.
Kısaca bu yeryüzünde Tanrı iradesinin gerçekleşmesidir. Hıristiyan ilahiyatına
göre; Tanrısal krallığın tesisi için dünyanın sonunu beklenilmesi gerekecektir.
Bu aynı zamanda son yargının başlama zamanı olacaktır.[244]
Hıristiyan geleneğinde Tanrı Oğlu İsa Mesih’in ileride
melekler eşliğinde yeniden yeryüzüne gelmesi beklenir. Yeni Ahitte, “...Yüce
Tanrı ve kurtarıcımız olan İsa Mesih’in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz”[245] denir. Mesih’in ikinci
gelişine yönelik bu beklenti, Praousia inancı diye adlandırılır. Yeryüzüne
melekler eşliğinde gelecek olan Mesih, dirileri ve ölüleri yargılayacaktır.
Mesih’in gelişiyle birlikte bütün yeryüzü yönetimleri fesh olunacak ve yalnızca
Tanrısal hükümranlık hüküm sürecektir. İnsanlara yönelik yargılama sonunda
kötüler yok olacak; iyiler ise İsa Mesih’le birlikte yeryüzünde ölümsüzlük
elbisesine bürünmüş vaziyette bin yıl yaşayıp bu sürenin sonunda onunla beraber
ilahî âleme yükseleceklerdir.[246]
Dağdaki Vaazda sağlam gözle ile ilgili ifade, tek arzusu
Tanrı’nın yolunda olan ve Hz. İsa’nın söylemlerini gerçekten kabul etmede
istekli olan kişiye ait olacağıdır.[247]
Böyle kişilerin tüm yaşamının ışıkla dolu olacağı dile getirildi. Hz. İsa’nın
sözlerine inanır, dünyasal zenginliği terk eder, hazinelerini gökte biriktirir
ve bunun tek gerçek güvenlik olduğunu bilirse, bir Hıristiyan için istenilen
nokta olduğu vurgulandı.[248] Öte yandan, bozuk göz iki
dünyada yaşamaya çalışan kişiye aittir. Dünyasal hazinelerini kaybetmek
istemez, ama göksel hazineleri de olsun ister. Hz. İsa’nın söylemleri ona
olanaksız ve uygulanamaz görünür.[249]
Hem Tanrı hem de para için yaşamanın olanaksızlığı, burada efendiler ve köleler
terimleriyle belirtildi. Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Biri kaçınılmaz
olarak kişinin bağlılığında ve itaatinde başta gelecektir. Bu Tanrı ve para
için de geçerlidir. Rakip talepleri gösterirler ve bir seçimin yapılmasının
gerekliliğinden söz edilmiştir.[250] Tanrı’nın hakkının
verilebilmesi için önceliğin Tanrı’ya verilmesi gerektiği belirtilerek;
maddeciliğe dayanan yönetimin reddedilmesi veya geçici şeyler için Tanrı’nın
hakkının geri plana atılmaması gerektiği söylenmektedir.[251]
Hz. İsa daha sonra, O’nu Rab olarak kabul etmedikleri halde, O’nu kurtarıcı
olarak tanıdıklarını söyleyen sahte kişilere karşı uyarıyor. İsa’yı Rab! Rab!
diye çağıran herkes Göklerin Egemenliğine girecek değildir. Yalnızca Tanrı’nın
isteğini yerine getirenler Göklerin Egemenliğe girecektir.[252]
Tanrı’nın isteğini yerine getirmenin ilk adımı Rab İsa’ya iman etmektir.[253] Burada tekrar edelim. Hz.
İsa’yı Mesih olarak kabul etmedikten sonra, yapılan şeylerin anlamsız olduğunu
altını çizmek istiyoruz.
Hz. İsa
Vaaz’ında “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği
onlarındır”[254] diyerek insanın ruhi yönüne
hitap etmiş; ruhun maddenin esiri olmaması gerektiğini belirtti.[255] Vaazın devamında ise; “Ne
mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.”[256] [257]
İfadesinde Hz. İsa; kendisi için Hristiyanların, acı çekeceğini söyledi. İsa’ya
göre bütün peygamberler aynı eziyeti çekmişlerdir ve yeryüzüne tat verecek
olanlar İsa’nın mesajını kabul edenlerdir. Bunun için İsa’nın talebelerinin
mutlaka bu özellikleri 111 A
1111 1 111Z-v1 1 11 111 257
olmalıdır.
Aydınlık da sadece bunlardır. Onların ışığı insanlara rehber olmalıdır.
İsa buyruklarını kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse,
Göklerin Egemenliğ’inde büyük sayılacağını fakat buyruklarını yerine
getirmeyenlerin Göklerin Egemenliğ’inde en küçük sayılıcağını[258] söylerken Yahudi şeriatını
yıkmaya değil, yapmaya geldiğini; bu şeriat kurallarının dünyanın sonuna kadar
devam edeceğini söyledi. Bunun için, en küçük emirleri bile değiştirmeyeceğini
ifade etti.[259] Göklerin Egemenliği müjdesi
dünyanın her yerinde tüm uluslara bir tanıklık olmak üzere duyurulacaktır.
Göklerin Egemenliği müjdesi, Mesih’in Egemenliğ’inin, yeryüzünde kurmak için
gelişinin ve kendisine iman edenlerin, sıkıntılarının ve çektikleri acıların,
yine kendisinin bin yıllık Egemenliginde son bulacağı ve kendisine inananların
feraha kavuşacakları müjdesini verdi.[260]
Hıristiyan düşüncesine göre insanlığın kurtuluşu için
yeryüzüne gelen Mesih, semaya yükselip orada krallığını başlatmıştır.
İnsanlığın kurtuluşunu tamamlayacağı ikinci gelişinde ise bu krallığını
yeryüzüne yayacak ve kötülüğe ve inançsızlığa son verecektir.
Mesih’in ikinci gelişi,
Pavlus döneminden itibaren Hıristiyanlarca beklenmektedir. Pavlus döneminden
beri hemen hemen her zaman diliminde Mesih’in gelişinin an meselesi olduğuna
inanılmıştır.[261] Örneğin Pavlus, cemaatine, Mesih’in gelişini göreceklerini
söylemiştir.[262] Pavlus sonrası dönemde Orta Çağ’da ve günümüzde de bu geliş
beklenmektedir. Özellikle Mesihçi ve Binyılcı öğretileri ön plana çıkaran
mezhepler, temel kurgularını bu beklenti üzerine bina etmişlerdir.[263]
Yargılama üzerine olan bu bölümün, Rab’bin dünyasal
zenginlikle ilgili söyleminin hemen ardından geldiği belirtildi.[264] Bu iki konu arasındaki ilişki
önemlidir. Her şeyi bırakmış Hıristiyan için, zengin olan Hıristiyanı
eleştirmek kolaydır.[265] Tam tersine ailenin
gelecekteki gereksinimlerini sağlama görevini ciddiye alan Hıristiyanların son
bölümdeki Hz. İsa’nın sözlerine harfi harfine itaat etmeyi yaşatma eğiliminde
oldukları vurgulanmıştır.[266]
Başkalarını yargılamayın buyruğu aşağıdaki kısımları
içermektedir. Güdülerin yargılanmaması gerektiği; onları yalnızca Tanrı’nın
bilebileceği; dış görünüşe göre yargılama yapılmaması;[267]
kendilerinden doğru ya da yanlış olan vicdanı tereddütleri olanları;[268] diğer bir inananın hizmetini[269] ve başka bir inanan hakkında
kötü konuşarak yargılama yapılmaması[270]
gerektiği vurgulandı.
Hz. İsa’nın yaşadığı dönemde Yahudiler, Tanrı’nın cinayeti
yasakladığını ve katilin cezaya maruz kalacağını biliyorlardı. Bu yasak, Yasa
verilmeden önce vardı[271] ve daha sonra Yasa ile
birleştirildi.[272] “Ama ben size diyorum ki”
sözleriyle Hz. İsa cinayet yasağına değişiklik getiriyor. Artık hiç kimse
cinayet işlemediği için gurur bile duyamayacak çünkü Hz. İsa’nın söyleminde
ortaya çıkan şudur ki; İsa’nın egemenliğinde cinayet işlemeyi bırakın, cinayet
düşüncesi bile olmamalıydı.[273] Hz. İsa bu söyleminin
ardından cinayete götürecek öfkenin üç yoluna vurgu yaparak inanan insanları uyarmaya
çalıştı.[274] İlk durumdaki kişi nedensiz
yere bir Hıristiyana öfkelenendir. Bu suçla suçlanan kişinin yargılama
tehlikesi içinde olacağı ve mahkemeye götürülebileceğini ifade etti. Çoğu
kişinin öfkeleri için geçerli bir neden bulduklarını fakat öfkenin yalnızca
Tanrı’nın onuru tehlike de olduğu zaman ya da başka birine haksızlık yapıldığı
zaman geçerli olabileceğini vurguladı. [275]
“Başkasını yargılamayın ki siz de yargılanmayasınız. Çünkü nasıl yargılarsanız
öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız. Sen
neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözünde ki merteği fark
etmezsin? - Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl, ‘izin ver gözünde ki
çöpü çıkarayım’ dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o
zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.”[276] Kişisel hataların hiçbir
zaman misilleme olarak kullanılmaması gerektiği vurgulandı.Bir Hristiyanı
aşağılamanın ise daha ciddi bir günah olduğu söylendi.[277]
Hz. İsa’nın zamanında, insanları küçümseme ve hakaret sözcükleri olarak Raka
sözcüğünü kullanırdı, bu sözcük Aramice bir terim olup “Boş Kafalı” anlamında
kullanılırdı.[278] Bu sıfatı kullananlar
bulundukları memlekette yargılanacakları en yüksek mahkeme olan Yüksel Kurul
önüne çıkmak tehlikesi ile karşı karşıya kalacağı belirtildi.[279]
Eğer bir kişi başka birini, öfke ya da başka bir sebeple,
gücendirirse, Tanrı’ya adakta bulunmasının bir yararı yoktur.[280] Rab adaktan memnun kalmaz.
Gücendiren kişi hemen gidip hatasını düzeltirse o zaman adağı kabul edilir.[281]
Hz. İsa Dağdaki Vaazda, kavgacı ruha ve suçu kabul etmedeki
isteksizliğe karşı uyarıyor. Davacıyla derhal anlaşmanın yargıca gitme
riskinden daha iyi olduğu belirtiliyor. Aksi halde inananların kaybedeceğini
söylüyor. Buradaki amacın belli olduğuna vurgu yapılıyor. Hatalı olanın,
hatasını kabul etmede acele etmesi gerektiği ve durumu düzeltmesi gerektiği
öğütleniyor.[282] Dağdaki Vaazda tövbe etmeden
bekleyen Hıristiyanların, günahının (suçunun) sonunda kendisini yakalayacağı ve
yalnızca durumu eski haline getirmekle kalmayıp karşılaşacağı cezalara
katlanmak zorunda kalacağı ve yargıca gitmesi için acele edilmemesi öneriliyor.[283] Eğer yargıca gitmekte acele
ederse; yasanın kendisini bulacağı ve sonunda zarar görebileceği vurgulanıyor.[284]
Hz. İsa’nın bu söyleminin
bazı Hıristiyan gruplar tarafından yanlış anlaşıldığı önemle vurgulanıyor.[285] Burada ne olursa olsun her
şeye boyun eğen bir Hıristiyan portresi çizilmemiştir .”Başkasını yargılamayın
ki, siz de yargılanmayasınız”.[286] [287]
Fakat Hz. İsa Hıristiyanların anlayışsız olmasını istemiyor ayrıca Hz.
İsa Dağdaki Vaazda Hıristiyanların eleştirel ya da muhakeme yeteneğini
bırakması gerektiğini söylemiyor. Yeni Antlaşmada başkalarının öğretisiyle,
hareketiyle ve durumuyla ilgili birçok yasal yargılama örnekleri mevcuttur.
Buralara ek olarak, iyi ve kötü arasında ya da iyi ve en iyi arasında ayırım
yapmak gibi birçok alanda Hıristiyanların 287
karar vermesi bekleniyor.
Hıristiyanların birbirlerine karşı davaları
olursa, bu kişiler davalarını davaya karar verecek üyeler önünde halletmelidir.[288] Yerel kilisenin, üyelerinin
ciddi günahlarını yargılaması gerektiği ve yargılama sonucu gereken ceza
verilmelidir.[289] Hıristiyanların,
öğretmenlerin ve vaizlerin, doktrin ve öğrettiklerini Tanrı’nın sözüyle
yargılamalıdır.[290] Kilisedeki kişilerin,
kimlerin topluluk gözetmeni ve görevlisi olmak için gerekli özellikleri
taşıdığını bilmelidir.[291] Kimlerin ise, asi, yüreksiz
ve zayıf olduğunun fark etmelidir.Hıristiyanlar Kutsal Kitap’taki söylemleri
dikkate alarak yaşamaldır.[292] Dağdaki Vaazda Hz. İsa doğru
olmayan yargılamanın aynı şekilde karşılık bulacağını söylüyor. “Başkasını
nasıl yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız” Bu “ne ekersen onu
biçersin” kuralının insan yaşamının her alanında geçerli olduğunun göstergesidir.[293] Hz. İsa, kişinin kendisindeki
aynı hataları göz ardı ederek başkalarının küçük hatalarını görme eğiliminde
olduğunu ortaya seriyor.[294] Durumun önemini belirtmek
için amaçlı olarak abartılı bir dil kullanılıyor.[295]
Gözünde mertek olan kişi durumunun farkına bile varmayarak, sık sık gözünde çöp
olan başkasının hatasını gördüğü ifade edilmiştir. Kişinin kendisinde daha
büyük hata varken, hatası olan bir başka kişiye yardım edebileceğini iddia
etmesinin ikiyüzlülük olacağı dile getirilmiştir. Başkalarının hatalarını
eleştirmeden önce kişinin kendi hatalarını düzeltme yolunu seçmesi gerektiği
vurgulanmıştır.[296]
Hz. İsa öğrencilerini kutsal şeyleri köpeklere
vermemeleri ya da İncileri domuzların önüne atmamaları için uyarmıştır.[297] Musa’nın Yasasında köpekler
ve domuzlar murdar hayvanlardı ve burada bu terim kötü kişileri betimlemek için
kullanıldı. Tanrısal gerçeklere tamamen küçümsemeyle yaklaşan ve İsa Mesih’in
isteklerini içeren öğretime kötülük ve şiddetle karşılık verenlere, müjde
verilmesi sonuçsuz kalacaktır.[298]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa; “Atalarımıza, adam
öldürmeyeceksin, öldüren yargılanacak dediğini duydunuz. Ama ben size diyorum
ki, kardeşine öfkelenen yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem
ateşini hak edecektir.[299] diyerek öldürmenin
değil hakaret etmenin bile cezayı gerektirdiğini vurgulamıştır.[300]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın
önemli vurgularından birisi de, “Başkasını yargılamayın ki, siz de
yargılanmayasınız. Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Sen neden
kardeşinin gözünde çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin?
Kendi gözündeki mertek varken kardeşine nasıl, izin ver gözündeki çöpü
çıkarayım dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman
kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün”[301]
[302] ifadeleridir. Dağdaki Vaazın
yedinci bölümünde, başkalarının kusurları ile meşgul olmayı insanların size ne
yapmalarını istiyorsanız, onlara öyle yapmayı önermekte, 302 helake giden kapının geniş
olduğunu hatırlatmaktadır.
“Öldürme!” vasiyetini “Sakın ha öldürme günahını yüklenme!”
diye tercüme etmenin daha doğru olduğu İncil yorumlarında belirtilir. Hangi
zaman ve durumun içinde olursa olsun bu vasiyet insanlığın öldürülmesini haram
kılar. Ama öldürülmeyi gerektiren bir suçu yüklenmişse eğer, o zaman öldürmenin
haramlığı ortadan kalkar.[303] [304]
Burada dikkat çekici bir
İncil yorumuna değinmek istiyoruz. İdam hükmünü kaldıranlar eleştirilmektedir.
Bırakın adam öldürmeyi kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse
yargılanacaktır ibaresinden adam öldüren bir kimsenin mutlak suretle 304 yargılanması ve aynı cezaya
çarptırılması istenmiştir.
Şartsız bir şekilde barış fikrini savunanlara karşı bir tepki
belirtilmiştir. İnsanlığın öldürülmesini, ah vah ettiren olayları ve artık
geriye döndürülmeyen işlerin oluştuğunun unutulmamasıdır.[305]
Tanrının toplumlara gerçekleri getirdiği, ister bu devletin hükmü ile
gerçekleşsin veya onu kapsayan bir şeyle gerçekleşsin, isterse devletin
arasındaki diğer güçlerle gerçekleşsin ortaya konan kötülüklerin
cezalandırılmadan ortada bırakılmasının sorumsuzluktur.[306]
Yazıcılar ve Ferisilerin, “adam
öldürmeyeceksin öldüren yargılanacak dendiğini duydunuz ama ben size diyorum
ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır”[307]
ifadesinin, uygulanışının sınırlandırılması konusunda epeyce uğraş verdikleri ileri
sürülmüştür. Öldürme fiilinin, sadece kurban kanı akıtma anlamındadır. Bir
insan öldürme fiilini gerçekleştirmekten uzak durursa; o zaman Tanrı’nın
“öldürme!” emrini korumuştur.[308] İsa Mesih yasaların gerçek
uygulanışını halka öğrettiklerini ve bu yüzden Ferisiler ve Yazıcılarla fikri
anlamda ters düştüklerini dile getirmiştir.[309]
Öldürme olayının öyle insanın kendi arzusuna göre değil, bundan daha derin
konuları kapsamıştır. Mesih’in fikir, söz, iş, kızgınlık, sövmek gibi içine
öldürmeyi de alan şeylerin hepsini kapsadığı ele alınmıştır.[310]
Kızgınlığın anlamı
bazı tefsirlerde “ Kim ki kardeşine kızdı, onun yaptığı bu iş batıldır”
ibaresini Yunancada bulunan tercümelerde batıl kelimesini bir sebep 11 11 1 1 1,,1,111'-' 1 ,311
olmaksızın kızılması durumunda o zaman yapılan işin batıl olduğu
vurgulanmıştır.
Mesih’in kastettiği doğru tefsirin anlamının delillerle sabit
olduğu söylenmiştir. Her kızgınlığın kötü olmadığı ifade edilmiştir. Bunun
nedeni olarak da kutsal ve tertemiz Tanrı’nın kızgınlıklarının da olduğu dile
getirilmiştir.[311] [312]
Yeni Ahit yorumlarında farklı
yorumlara rastlanmıştır. Örneğin burada Luther’in işaret ettiği “Sevgi
Kızgınlığı”na vurgu yapılmıştır.[313]
Luther, hiçkimse hakkında kötülüğü dokunmayacak olan kızgınlık halinin önemini
ve böyle bir tavrın hatalı olan kimseye fayda verdiğini ve hatayı ortadan
kaldıracağını ifade etmiştir.[314] [315]
Fakat Mesih’in işaret ettiği kızgınlık; hatalardan bilerek dönmeyenlere
yapılan kızgınlıktır. Kibirliler, çirkin davranışlarında ısrarcı davrananlara,
kinlerinden vazgeçmeyenlere ve intikam duygusunu bitirmeyenlere karşı olması
gerektiğinin altı 315 çizilmiştir.
Hz. İsa Hıristiyanların birbirlerine Raca
demesini yasaklamıştır. Bu Yunanca bir kelime ve anlamı da “ahmak, önemsiz şey”
demektir. Yine “ey ahmak!” kelimesini de yasaklamıştır.[316]
Raca kelimesi, insanın zekâsını dalgaya almaktır. Çünkü aklı olmayan
anlamındadır. Birçok Yorumcu bu kelimeyi bu şekilde açıklamıştır.[317] Bunun yanında başka
yorumcular da bu sözün “geri zekalı” anlamına geldiğini söylemişlerdir. Veya
“düşüncesiz” anlamı da yükleyenler olmuştur. Veya “anlayışı kıt” diyenler de
olmuştur. Hz. İsa’nın kendisi bizzat bunu ferisiler için kullanmıştır.[318]
Ahmak kelimesini Hz. İsa’nın kendi öğrencileri için de
kullandığını görüyoruz.[319] Kutsal kitap da bazı zamanlar
elçilerin gevşeyen okuyucularına aynı tarzda ayıplama yaptığına rastlamaktayız.[320] Bu kelimenin Hıristiyanların
dini ve ahlaki noktada gevşeyenleri kınamak için kullanıldığı görülmektedir.[321] Eski Ahitte bu kelimenin
Tanrı’nın varlığını inkar edenler için kullanıldığına rastlanılmaktadır. Ayrıca
pis ve kötü işlere dalanlar için kullanıldığına dair kanıtlar vardır.[322]
“Kardeşine kızan her kimse, aslında bir kişi öldürmüştür”[323] ifadesini kızgınlık ve
sövmenin ancak Tanrı’nın yoluna engel çıkaran insanlara uygulanabileceği
belirtilmiştir. Kişinin kendi yolundaki engeller için kızgınlığının hiçbir
şekilde kabul görmemesinden söz edilmiştir.[324]
Burada vurgulanmak
istenen, “Kim öldürürse; hüküm ona uygulanır”[325]
anlayışıdır. Hz. İsa bu söze şunları da eklemiştir. Bir neden olmaksızın
kim öfkelenirse, ona da bu hüküm uygulanır.[326]
Bu istenen uygulamanın gereken hükmünün Tanrı’nın hükmü olmasıdır. Yoksa
insanlığın öfkelenmesinden dolayı onu yargılayacak ve cezaya çarptıracak bir
hukuk kuralı, bir mahkeme kararının olamayacağıdır.[327]
Bu ifadeleri açıklığa kavuşturan diğer açıklamalara da yer verelim. Sövmek,
kötü davranışlarda bulunmak, toplumun mahkemesinin önüne sunduğu gibi; aynı
zamanda Hıristiyanları cehennemin ateşine sunuyor.[328]
[329] Bu iki durumda da, İsa Mesih
inananlara işlenen suçların tabii sövmede dahil olmak üzere öldürmeye eşit
tutuyor. Fakat onların cezasının; ilahi dinin cezası olduğu; bu cezanın 329
ise cehennem ateşi olduğunu açıklıyor.
Hz. İsa eğer kızgınlık ve sövmek bu kadar tehlikeli ise; veba
hastalığından nasıl insanlar kaçıyorsa, bundan da insanların o kadar kaçınmak
zorunda olduğunu bildirmiştir. Yeni Ahitte “Sunak sunarken kardeşinin sana
karşı bir şikayeti olduğunu anımsarsan adağını orada sunağın önünde bırak git
önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun” denilmektedir.[330] Yeni Ahit yorumcuları bu
ifadeleri günümüze şu şekilde yorumlamışlardır: “Kilisede ibadetin ortasında
bir anda kardeşinin üzülmesine neden olduğun bir konuyu hatırlarsan o esnada
kiliseyi terk et ve ona git. İbadetin bitmesine kadar bekleme. Kardeşini ara ve
ondan bağışlanma dile sonra da gel ve ibadetini Tanrı’ya sun.”[331]
Yeni Ahitteki ilk örnek, ”Sunakta adak sunarken kardeşinin
sana karşı bir şikayeti olduğunu anımsarsan, adağını orada, sunağın önünde
bırak, git önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun” ifadesi ibadet
yerinden alınandır.[332] İkinci örnek “ Senden davacı
olanla daha yoldayken çabucak anlaş yoksa o seni yargıca yargıç da gardiyana
teslim edebilir; sonunda da hapse atılırsın” ifadesi ise mahkemeden alınandır.[333] İlk sunulan örnek kardeşliğe
özeldir. İkincisi ise düşmanlığa özeldir. Fakat her iki durumda da örnekler
birbirine benzemektedir. Bir tarafta bir kişi var kişilerin yaptığından dolayı
ezaya uğramış buradan alınacak dersler aynıdır. Bu olaylar karşısında kişinin
hemen konumunu belirlemesi gerekir.[334]
İbadet esnasında bir kişiye üzüntü verildiği hatırlanırsa hemen
ibadetinin kesilerek üzüntü verilen kişiye ulaşılması gerektiği ve o kişinin
gönlünün alınması gerektiğidir.[335] Mahkemeye gidiş yolunda ise
kişinin aklında bulunması gereken şeyin borcunu ödemek olduğudur.[336] [337]
Tanrı’nın
nazarında öldürme işinden kaçınılması isteniyorsa, barış ve sevgi içinde
yaşayabilmek için Tanrı’nın insanlığa sunduğu şeylerin yerine getirilmesi 337
gerekmektedir.
Hz. İsa kilise toplumunun her türlü kusur ve
ayıptan uzak durmasını istemiştir. Tam aksine o diğer cemaatlerle gerilime yol
açacak bazı hatalara veya ilişkilerde problemlere düşmeme üzerinde durmuştur.
Hz. İsa toplumu düzeltmeye yönelik öğütler vermiştir.[338]
[339]
Yorumlarda dikkatimizi çeken
önemli hususlardan biri de, Tanrı’nın insanlara verdiği eleştiri hakkını
kullanmama olarak algılanmasının yanlışlığı üzerinde durulmuştur. Burada
yasaklananın yıkıcı eleştiri olduğu yapıcı eleştirinin ise Hıristiyanların
hayatında gerekli olduğu vurgusu yapılmıştır. Yıkıcı eleştirinin temelinde kin
ve nefretin olduğu belirtilmiştir. Pavlos: “Sen kimsin ki, başkasının ,,339 kulunu yargılıyorsun?
Kulu haklı çıkaran da haksız çıkaran da efendisidir demiştir. Pavlos önemli bir
noktaya temas etmiştir. O da insanın Tanrı olmadığı ve kendisi gbi insan olan
arkadaşını yargılamayacağıdır. Tanrı’nın yargılama hak ve yetkisinin gasp
etmenin Tanrı’nın rolü ile eğlenmek olduğu vurgusu yapılmıştır.[340]
“Yargılamayın” tavsiyesinin hatalara karşı kör
olunması anlamına gelmediği söyleniyor. Tanrı, hayvanlardan farklı olarak
insanlık tabiatının unutulmamasını istiyor. İnsanlara faydalı olmanın temel
prensip olduğu vurgulanıyor.[341]
Yeni Ahit yorumlarında; yıkıcı eleştirinin,
yani kendi hatası varken onu görmeden karşı tarafı eleştirmenin, Ferisilere ait
bir durum olduğunun altı çizilmiştir. Bu özelliğin kişinin kendisini yüceltme,
karşısındakini de hor görme politikası olduğu söylenmiştir. Hz. İsa, Ferisi ve
vergi görevlisi örneğini vermiş ve Tanrıya güvenip kendi nefsi ile ona yönelenlerin
mutlu, diğerlerinin ise hakir kılındıklarını söylemiştir.[342]
Hz. İsa, yargılamayı ve ikiyüzlülüğü yasaklamıştır. Fakat
insanların birbirine göstereceği kardeşlik sorumluluğunun yerine getirilmesini
istemiştir. Dağdaki Vaazda kişi kendi gözündeki merteği çıkarırsa kardeşine
daha çok yardımcı olabileceği dile getiriliyor. Hıristiyanların birbirlerine
yardımcı olmaları öğütleniyor.[343] Kısaca Hz. İsa kendi nefsini
ıslah etmeyen, başka insanları ıslah etmeye kalkışamaz demektedir.
Aziz Yuhanna hatalı kişiye karşı davranışın altın kuralını
şöyle ifade etmiştir: “ Kardeşini bir düşman veya azabı hak etmiş bir
günahkarmış edasıyla değil, onu tedavi edecek bir doktormuşsun gibi ıslah et”.[344] Orta yolu bularak uygun bir
şekilde kişilere yardımcı olunması öğütleniyor.
Hıristiyanların, gösteriş ve eleştiri ile diğer insanları
nasıl yargılamaları istenmiyorsa; aynı şekilde hataları da görmemezlikten
gelmeleri ve tüm insanların eşit olduğunun savunulmasının doğru olmadığı
belirtilmiştir.[345]
Pavlus: “ Köpek kusmuğuna döner; domuz ise yıkandıktan sonra
çamurda yuvarlanmaya gider.”[346] demiştir. Burada hatasından
dönmeyen kişiler işaret edilmiştir. Onlar için ruhi ve ebedi değil ama bedeni
ve hayvani bir hayat olduğu belirtilmiştir.Yahudiler, inanmayan diğer insanları
“köpekler” diye isimlendirmiştir.[347]
Hz. İsa’nın önlerine
incilerini atmamalarını istediği köpek ve domuzlar inanmayan kişiler değil
bilakis İncil’in mucizelerini işiterek kabul etme fırsatı yakalamış oldukları
halde bunu inatla kabul etmemiş olanlardır. Aziz Yuhanna da köpekler hakkında
bu manada bir görüş belirterek şöyle demiştir: “ Onlar günah içinde yaşayan ve
şifaya imkan bulamayan kişilerdir” Böyle kişilere İncili sunmanın, İncil’i alay
konusu yapacağı vurgulanmıştır.[348] Hz. İsa Havarilerine, bu prensibi emretmiştir. Kendilerini
dinlemeyen ve sözünü kabul etmeyen kişilerin evlerinden şehirlerinden
ayaklarını tozunu silkerek çıkmalarını istemiştir.[349]
İncillerde iki kez İsa kendisinin peygamber
olduğunu belirtir. Nitekim Markos İncil’inde şöyle denilir: “İsa onlara dedi:
Bir peygamber kendi memleketinden, akrabaları arasından ve evinden başka bir
yerde itibarsız değildir”[350] Hz. İsa İncillerde
her ne kadar peygamber olduğunu belirten ifadeler kullansada Hıristiyanlar O’nu
Allah’ın oğlu olan bir Tanrı olarak görmüşlerdir. Onların inancına göre Hz. İsa
kurtarıcı Tanrı’dır. O, yalnızca bir peygamber değildir. Allah, insanları
kurtarmak için onu insanların arasına göndermiştir. Haça gerilip öldürülmesi
ile insanların günahına kefaret olmuştur. Onun kurtarıcı Tanrılığına inanıp
vaftiz olan insanlar kurtuluşa ereceklerdir. Allah gibi bir Tanrı olan İsa,
kıyamet gününde insanları yargılayacak, iyileri cennete kötüleri ise cehenemme
gönderecektir.[351]
Dağdaki Vaazda Yalancı
Peygamberlerin ortaya çıkmasının her dönem kaçınılmaz olduğu dile getirildi.[352] İnsanlar gerçekten doğruyu
aramaya yöneldikleri zaman, onlara daha kolay yol olduğunu iddia ederek
inananları yolundan çevirmeye kalkanlar olacağına dikkat çekildi.[353] Gerçek inanan görüntüsü
vererek ve Tanrı adına konuştuklarını ilan ederek kuzu postu içinde geldikleri
ifade edilmiştir. Ama özde yırtıcı kurtlar oldukları, olgun olmayan, dengesiz
ve kolay aldananları avlayan kötü ruhlu insanlar grubu olduğu ileri
sürülmüştür.[354] “Onları, meyvelerinden
tanıyacaksınız”.[355] Uçarı yaşamları ve yıkıcı
söylemleri onları ele vermektedir. Bir ağaç ya da bitki meyvesini karakterine
göre vermektedir. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir
toplanamayacağı belirtilmiştir. İyi ağacın iyi meyve verdiği, kötü ağacın ise;
kötü meyve verdiği vurgulanmıştır. Bu kuralın, doğanın ve ruhsal yaşamın
gerçekleri olduğu söylenmektedir.[356]
Tanrı adına konuştuklarını söyleyenlerin yaşamlarının ve söylemlerinin
Tanrı’nın sözüne göre sınanması gerektiği belirtilmiştir. “Eğer bu söze göre
söylemezlerse, gerçek onlar için tan ışığı olmaz.[357]
Sahte peygamberlerin sonunun ateşe atılmak ve “ani yıkım” olacağı
belirtilmiştir.[358]
Hıristiyanlıkta Allah’la ilişki kuran veya Kutsal Ruh’un
gücünün üzerinde taşıyan kişilerin peygamberlik yapabileceği belirtilmektedir.[359] Bunun için Kutsal Ruh’la
dolarak peygamberlikte bulunulduğu,[360]
gaibi bilenin peygamber olabileceği,[361]
öleceğini bilenin peygamber olabileceği[362]
şeklindeki yaklaşımları, Hıristiyan ilahiyatında, peygamberliğin olağanüstü bir
güçle dolu olduğunu göstermektedir.[363]
Hz. İsa Vaazının son kısmında yalancı peygamberlere dikkat
çekmiştir: “Sahte Peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek
yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır. Onları meyvelerinden tanıyacaksınız.
Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanabilir mi? Bunun gibi,
her iyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve veremez. İyi meyve vermeyen her
ağaç kesilip ateşe atılır. Böylece sahte peygamberleri meyvelerinden
tanıyacaksınız. Bana ‘Ya Rab ya Rab’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliğine
girmeyecek. Ancak Göklerdeki Baba’mın isteğini yerine getiren girecektir. O gün
birçokları bana diyecek ki, Ya Rab, Ya Rab biz senin adınla peygamberlik
etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla bir çok mucize
yapmadık mı? O zaman bende onlara açıkça ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun
benden, ey kötülük yapanlar! diyeceğim.[364]
Hz. İsa; Yalancı ve sahte din propagandacılarından kaçınmayı
öğütlemiş, her Allah diyenin Göklerin Egemenliğine giremeyeceğini bildirmiştir.[365]
Yeni Ahit yorumlarında yalancı peygamberlerin, Hıristiyanları
basit insanlar olarak gördüğü belirtilmiştir. Yalancı peygamberlerin en
belirgin özelliğinin ise, sevgi perdesi altında saklamaya çalıştıkları kötü
fikirlerdir. Onların sürekli takva ile gösteriş yaptıklarına ve ruhi bir dil
kullandıklarına vurgu yapılmıştır. Bu yorumlara ek olarak teoloji
fakültelerinde Profesör olmak ya da kilise de keşiş ve piskopos gibi rütbelere
sahip olmanın çok önemli olmadığı söylenmiştir. Önemli olan fikirlerinin arka
planıdır. Kurt fikirli mi yoksa kuzu fikirli mi asıl önemli olan şeyin bu
olduğu dile getirilmiştir.[366]
Yalancı Peygamberlerin hakiki şahsiyetlerini, ahlaklarını ve
gidişatlarını ortaya çıkaran Hz. İsa’ya benzeyip benzememesinden anlaşılır
denilmiştir. Pavlus’un “Ruhun Meyvesi” diye bahsettiği şeyin bu olduğu
söylenmiştir.[367]
Din öğreticilerinin sahte olup olmadıkları Hz. İsa da olan
özelliklerin olup olmamasına göre karar verilebilir. Eğer bir din öğreticisinde
emanet, sevgi, sabır, lutüf, iyilik ve iffetli gibi özellikler mevcutsa bu
öğreticinin sahte olmadığının kanıtıdır.[368]
İnsanın kalbinin nasıl olduğunu sözünden anlaşılır.Burada Hıristiy anlara düşen
görevin; öğreticilerin söz ve davranışlarına bakmasıdır. “Doğru Öğreti”, imana,
sevgiye ve fazilete götürür.[369] Sahte öğreticilerin
özellikleri her zaman fark edilmeyebilir.Meyvenin olgunlaşması için zamana
ihtiyaç olduğu gibi kendini din öğreticisi olarak sunan kişinin de nasıl bir
anlayışa sahip olduğu ancak zamanl a anlaşılabilir.
Hıristiyanın, davetçi olarak, düzeltici ve İncil’i takdir
edici özelliği olduğu ve İncil’i hafife alanları, isyancılar ve asilerle
mücadele etmesi istenmiştir.[370] Ayrıca, Hıristiyan’ın
koruyucu olarak, Tanrı’nın öğretilerini koruduğu, Hz. İsa’nın uyarılarına
dikkat ettiği ve Hz. İsa’nın topluluğunu yok etmek isteyen, hakikatı bozan
yalancı öğreticileri ayırt etmek için onlara karşı uyanık olduğu söylenmiştir.[371]
Hz. İsa’nın Hıristiyanları itaat ve isyan arasında önemli bir
seçime yönlendirdiği dile getirilmiştir. Dağdaki Vaaz’ın son iki pasajının
büyük bir benzerlik içinde olduğu belirtilmiştir. Vaazda Hz. İsa’nın öğretisini
doğru bir şekilde kabul etme ya da bu öğretileri yanlış kabul ederek reddetme
arasında başka yol olmadığından bahsedilmiştir. Ayrıca Vaazda gerçek itaat
üzerinde durulduğu ve bunun dışında başka bir çözümün olmadığı açıklanmıştır.
Dünya hayatında, yargı günü için Hz. İsa’ya ve öğretilerine bağlılığın önemi ve
Hz. İsa’nın yolunda
şaşmadan
ilerlemenin Hıristiyan’ın hedefleri arasında olması gerektiği
< . 372
vurgulanmıştır.
Hz. İsa: “Niçin beni ‘Ya Rab, ya Rab’ diye
çağırıyorsunuz da söylediklerimi yapmıyorsunuz”[372]
[373] demiştir. Yeni Ahit
yorumlarında buradaki en derin farkın “söz” ile “amel” arasında olduğu
belirtilmiştir. Pavlus da “Rabbin adını anan herkes kötülükten uzak dursun”[374] demiştir. Dağdaki Vaazda Hz.
İsa Hıristiyanlara samimi bir tavır ortaya koymalarını söylemiştir.
DAĞDAKİ VAAZIN İBADETLE İLGİLİ HÜKÜMLERİNİN İNCELENMESİ
Hıristiyanlıkta
İbadet Esasları
İbadet deyince Hıristiyanlık’ta ilk akla gelen kilisedir.
Çünkü ibadetler genellikle kiliselerde ve toplu olarak yapılır. Bütün ibadetler
ve ayinler mutlaka bir din adamının yönetiminde yerine getirilir. Bu sebeple
rahip takdisi sakramentine, yani din adamı yetiştirme konusuna çok yer
verilmiştir.[375] Kilisede ve toplu olarak
yapılan bu ibadetlerin yanında ferdi olarak yapılan dua ve oruç ta ibadetler
arasında yer almaktadır.
İbadete çağrı, çanla olmaktadır. Hıristiyanlıkta ibadetleri
günlük, haftalık ve yıllık yapılanlar olarak üçe ayırmamız mümkündür. Günlük
olarak yapılanlar, genellikle sabah ve akşam rahip nezaretinde yapılmaktadır.
Haftalık ibadetleri ise Pazar günü yapılır ve bu güne çok önem verilir. Çünkü
Hz. İsa’nın mezardan pazar günü dirildiğine inanılır ve bugün kesinlikle
kilisede değerlendirilir. O gün hiçbir iş yapılmaz, dünyevi işlerle meşgul
olunmaz. Pazar tamamen Tanrı’ya ayrılmıştır. Vaftiz ve diğer manevi merasimler
daima pazarları yapılır. Düğün törenleri ise dünyaya ait işlerden kabul
edildiklerinden ikindiden sonra yapılır. Zira o vakit artık pazartesiye dâhil sayılır.
Yıllık olarak yaptıkları ibadetlerin başında ise Noel Bayramı ile Paskalya
Bayramı gelmektedir. Noel, Hz. İsa’nın doğum gününün hatırasına kutlanmaktadır.
Paskalya ise Hıristiyanlar için Hz. İsa’nın ikinci gelişini simgelemektedir. Bu
bayramda İsa’nın havarileriyle yediği son yemek, İsa’nın çarmıha gerilişi ve
mezardan dirilişi gibi üç önemli olay hatırlanmaktadır. Meryem Ana Günü ve Haç
Yortusu da büyük bayramlardan kabul edilmektedir.[376]
Yahudiliğin bir devamı niteliğinde ortaya çıkan Hıristiyanlık,
Eski Ahid’i kendi kutsal kitabı olarak kabul etmesi nedeniyle İsrail
oğulları’nın dini ibadet geleneğini benimsemiş, fakat bu ibadetleri yeniden
yorumlamak suretiyle şekil itibariyle yeni bir kisvede devam ettirmiştir.
Gerçekten, Hz. İsa’nın Matta İncilinde nakledilen “Ben şeriati ve peygamberleri
iptale değil, bilakis tamamlamaya geldim”[377]
sözleri dikkate alındığında, Hıristiyanlık başlangıçtan itibaren Eski Ahid
geleneği ile olan bağlantısını teyid etmiştir. Bu durumda, Yahudiliğin temel
ibadeti olan “kurban” ibadeti de şüphesiz Hıristiyanlıkta yine merkezi bir
ibadet olmaya devam edecektir. Ancak, kurban ibadeti, yeni bir anlam kazanacak
ve bütün bir Eski Ahid geleneği yeniden “Hz. İsa” merkez alınmak suretiyle
yeniden anlamlandırılacaktır.
Her ne kadar İncillerde verilen bilgilere göre Hz. İsa, kurban
ibadetine açıkça karşı çıkmamış olsa dahi, önemli olan şeriatın kurallarının
harfiyen yerine getirilmesi değildir; onun ruhunun ve ahlaki boyutunun önemli
olduğuna dair çeşitli vesilelerle söylediği sözler vardır.[378]
Hatta şeriatın emirlerini hafife aldığı yönünde kendisine yöneltilen
eleştirilere karşılık olarak, Eski Ahit’teki Hoşea kitabından alıntı yaparak,
Allah’ın “Ben sizden dindarlık istiyorum, kurban değil!” sözünü aktardığı
belirtilmektedir.[379] Ancak bu açıklamalar kurban
ibadetinin Hıristiyanlıkta nasıl bir şekil aldığını yeterince izah
etmemektedir. Bunun için, Hıristiyan ilahiyatının Pavlus sonrası alacağı yeni
şekli, yani merkeze Tanrı’nın yerine “İsa Mesih”in konuşacağı paradigma
değişimini anlamak gerekecektir.
Hıristiyanlıktaki kurban ibadetinin yeniden
formülasyonunun Yahudilikteki kurban ibadetinin geçirdiği dönemle aynı
zamanlara denk gelmesi ilginçtir. Gerçekten, Hz. İsa hayatta iken henüz Mabed
Romalılar tarafından yıkılmadığı için, Mabed’de sunulan kurbanlar devam etmekte
idi. Ancak Hz. İsa’dan kısa bir zaman sonra Mabed’in yıkılmasıyla, daha önce de
işaret edildiği üzere, Yahudilikte kurban ibadetinin yerini “Tevrat”ın okunması
alacaktır. Bu durumda, Yahudilikte kurbanın yerini nasıl Tanrı’nın sözü olan
Tevrat aldıysa; erken dönem Hıristiyanlıkta da “Tanrı’nın Kelamı” (Logos)
olarak kabul edilen “İsa Mesih” alacaktır. Buna göre, Tanrı’ya takdim edilen
kurban, bir hayvan değil, bizzat İsa Mesih’in kendisidir. Mabed’de kutlanan
günlük, haftalık ibadetlerin ve sunulan kurbanların yerini, İsa Mesih’in etini ve kanını temsil eden “ekmek-şarap” ayini
alacaktır. Hatta öyle ki, Roger Arnaldez’in de dediği gibi Hıristiyanlık, bütün
bir Eski Ahit tarihini ve İsrail oğulları tarihini İsa Mesih’e hazırlık ve ona
işaret eden uygulamalar olarak yorumlayacak ve kabul edecektir.[380] Bu yüzden, söz konusu anlayışı merkeze alan Hıristiyanlığın bütün
ibadetlerinin İsa Mesih’in kurban edilişi etrafında şekillendiğini söylemek
doğru bir tespit olacaktır.
Dağdaki Vaazın İbadetle İlgili Hükümlerinin
Tahlili
Hz. İsa’nın, Dağdaki
Vaazına, Hıristiyanın müjdelerde belirtilen özelliklerini açıklamakla başladığı
dile getirilmiştir. Daha sonra, bu müjdeler ışığında yaşaması karşılığında
toplum içerisindeki sağlamlığını açıklamak için de onu tuz ve ışığa
benzetmiştir. Sonra sözlerine Hıristiyan kişinin doğruluğunun Tanrı yasasını
kabul etmesi ve hiçbir öğüdü görmemezlikten gelmemesi ve ilahi öğretiye hiçbir
engel koymamasıyla da, din bilginleri ve Ferisilerin doğruluğundan daha üstün
gelmesi gerektiğini ifade etmiştir.[381]
[382] Hıristiyanın doğruluğu,
sadece söz ve davranışlarla ortaya koyduğu sınırsız bir doğruluk değil,
yüreğinde kaynayan, fikirlerinde ve müdafaasında ortaya çıkan bir doğruluk
olması gerektiği belirtilmiştir. Bu doğruluğun Hıristiyanın içinde bulunup
gizlilik içinde yaptığı bir doğruluk olduğu
382
vurgulanmıştır.
Hz. İsa’nın öğretisine uygun olan doğruluğun, dini ve ahlaki
olmak üzere iki uzantısını kapsadığını anlamanın önemli olduğu söylenmiştir.
Kimileri İnanan Hıristiyana gerekli olan şeyin genel ya da özel anlamda
kiliseye gitmenin dini bir canlılık olduğunu söyler.[383]
Bunların aksine takva ve sakınmayı terk ederek dinden soyutlanmış bir
Hıristiyanlığı anlatma gayretinde olanların var olduğundan söz edilmiştir.[384] Onlara göre Tanrı’ya yapılan
dua sanki dünyalık bir çağırma ya da komşularıyla günlük sıradan konuşmayı
ifade etmektedir.[385] Fakat Hz. İsa İnananlara
gerçek Hıristiyan kişinin doğruluğunun, iki hususu birlikte kapsadığını
söylemiştir: Takva ve ahlak, Kilisede ve dünyada hizmet.[386]
Hz. İsa, Hıristiyanın doğruluğunun, kutsal yasaya uyan din
bilginlerinin doğruluğundan daha fazla olması gerektiğini öğretmiştir. İtaatin
yürekten olması ve sevginin, bazılarını sevmekle yetinen Putperestlerin din
sevgisinden daha büyük olması gerektiğini söylemiştir. Hıristiyanın sevgisinin
aynı zamanda düşmanlarını da kapsaması gerektiğini söylemiştir.[387]
Yeni Ahit, Hıristiyanların diğer insanlara benzemediğinden
epeyce bahsetmektedir. Hz. İsa kendisine tabii olanları sözde kilisenin riyakâr
vaziyetine bürünmemelerini, Hıristiyan bir toplum olmaya, bunu yaşantısında ve
amellerinde dini kurumlardan üstün tutmaya ve büyük kilisenin ortasında küçük
ama hakiki bir kilise kurmaya davet etmiştir.[388]
Dindarlık yolunda ve ahlak hususunda en temel ihtilaf; “Hıristiyanın
doğruluğunun”, soyut bir dış görünüşten ibaret değil, yüreğinin derinliğinde
olması gerektiği vurgulanmıştır.[389]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa, iyi amellerini görmeleri için
insanların gözleri önünde yapan hiristiyanları uyarmıştır. İlk anda bu vasiyet
daha evvel geçmiş olan “Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi
işlerinizi görerek göklerdeki Babanızı yüceltsinler!”[390]
vasiyetiyle çelişiyor gibi görünmektedir.[391]
İyi amellerde bulunma hususunda Dağdaki Vaazda iki metne rastlamaktayız. Her
ikisinde de “Görsünler diye” ya da “Size baksınlar diye” lafızlarıyla ifade
edilmiştir. İlk sözde Hıristiyanlara öğüt veren söylem, ikincisinde ise
Hıristiyanları sakındıran söylemle karşılaşılır.[392]
Bunun tahlilinin şu şekilde yapıldığı vurgulanmıştır. Bu söylemlerin
temel anlamda çelişkili olmadığı sadece zahiri bir çelişki olduğu belirtilir.[393] Mesih iki muhtelif tabiatla
konuşmuştur. Hz. İsa Hıristiyanlara, Tanrı’ya korkuyla baktıkları zaman;“ Bu
ışığınız insanlar önünde öyle parlasın ki!” demelerini istemiş, gururlu olduğu
bir anda ise “iyi amellerinizi insanların önünde yapmaktan sakının!”demiştir.
Hıristiyanın ışığının yayılması için güzel amellerini açıktan yapması,
takvasından dolayı da beliren amellerini gururlanmaması için gizliden
yapmasının uygun olduğu açıklanmıştır.[394]
Burada iki yorumu da kapsayan bir emir var oda “Tanrı’yı yücelmektir” O halde
iyi amellerin insanların önünde yapmamanın nedeni insanları değil Tanrı’yı
yüceltmek için olmalıdır. Güzel işlerin insanların önünde ışık gibi tutmanın nedeni
ise Tanrı’nın şanını yüceltmek içindir.[395]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın “dinsel doğrulukla” ya da
“iyilikle” ilgili sunduğu doğruluk, dua ve oruçtur. Bunlar da tüm dinlerde
yapılması istenilen şeylerdir. Bununla Yahudilerin fakirlere yardım etmeleri,
dua etmeleri, oruç tutmaları istenmiş ve huzurda bütün bunlardan hesaba
çekileceklerdir. Hz. İsa da öğrencilerinden bu işleri yapmalarını istemiştir.[396]
Hz. İsa “ eğer dua ve yardım edersen ya da oruç tutarsan”
diyerek cümlelerini kurmamıştır. Aksine iyilik yaptığında, dua ettiğinde veya
oruç tuttuğunda[397] diyerek konuşmasına
başlamıştır.[398] Burada Hz. İsa’nın sunduğu bu
emirler Hıristiyanın Tanrı’ya, kendisine ve başkalarına karşı görevlerini ifade
etmektedir. [399] Mesela yardım edilğinden
dolayı fakir ve muhtaç kimselerin sevindirilmiş olmasının önemli olduğu
söylenmiştir. Dua edilği zaman ise; Tanrı’nın rızasını dileyerek Tanrı’ya olan
güvenin tam ortaya çıkmış olacağı vurgulanmıştır. Oruç tutulduğu zaman (Ruhi
yükselmenin vesilesi olan, yemekten sakınma ile)nefsi yererek kişiliğini
düzeltme noktasında fırsat yakalanabileceği söylenmiştir.[400]
Hz. İsa öğrencilerine bu emirleri yerine getirip getirmediğini sormadı onlara
nasıl ve neden uymaları gerektiğini öğretmiştir.[401]
Dua kelimesi, çağırmak,
seslenmek ve istemek manasında kullanılır. Duanın ana hedefi, insanın Tanrı’ya
halini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua, kişi ile Tanrı
arasındaki diyalogdur. İbadetin aslını oluşturan dua, en kısa şekliyle,
Tanrı’nın yardım ve merhametini kazanmak adına kişinin içinde bulunduğu duruma
göre yakarışlarıdır. Dua, her yerde yapılabildiği halde tarih boyunca çeşitli
dinlerde dua için özel mekanlar tespit edilmiş ve buralarda dua etmenin daha
verimli 402 olacağı
düşünülmüştür.
Hıristiyanlıkta ibadet, iki esasa dayanmaktadır ki onlardan
biri duadır. Dua, kişisel istekleri içerdiği gibi Tanrı’ya tapınma, şükran ve
başkaları için sunulan yalvarışları içeren bir ibadettir. Yine dua, bir yürek
atılımı, göğe doğru çevrilen yalın bir bakış, sıkıntı içindeyken de mutlu iken
de atılan minnet ve sevgi feryadıdır. Dua, ruhun Tanrı’ya doğru yükselişidir
veya uygun dilekleri Tanrı’dan istemektir. İnsan her durumda Tanrı’ya sık sık
yaklaşmak ve bu dünyada O’na hizmet etmek amacıyla yaşamak üzere teşvik
edilmektedir. Ferdi duanın yanında toplu duaların da baştan savılmaması
gereklidir. İlk kilisenin bulguladığı gibi toplu yalvarışlara karşılık olarak
özel bir bereket sözü verilmektedir.[402]
[403] Düzenli şekilde toplanıp dua
eden imanlılar, kişisel olarak zayıf bir dua yaşamı sürdürseler bile, bir araya
geldiklerinde yeni bir yaşam ve güçle kuşanmaktadırlar. Kutsal Yazı’nın vaadi,
Tanrı’nın duaları işittiği ve yanıtlamaktan hoşlandığıdır. Yanıt her zaman
istenilen gibi gelmeyebilir ancak en derin sevgiyle en iyi olanının verileceğine
tam olarak güvenilmelidir.[404] Tüm bunlara
ilaveten insanlardan istenen şey, duada samimi olmaktır ve nitekim bu konuda
Dağdaki Vaaz şunu der: “Dua ettiğiniz zaman iki yüzlüler gibi olmayın. Onlar
herkes kendilerini görsün diye havralarda ve cadde başlarında dikilip dua
etmekten zevk alırlar. Dua ettiğinizde Putperestler gibi boş sözler tekrarlayıp
durmayın. Onlar söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar. Siz
onlara benzemeyin. Çünkü babanız nelere gereksinmeniz olduğunu siz daha ondan
dilemeden önce bilir.”[405] Yine bir başka bölümde
“dileyin size verilecek; arayın bulacaksınız. Kapıyı çalın, size açılacaktır.
Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır” denilmiştir.[406] Dua edildiğinde icabet
edileceğine dair bir inanç mevcuttur. Ayrıca duanın daimi olarak yapılmasını
isteyen şu ifadeler de bulunmaktadır: “İsa öğrencilere hiç usanmadan her zaman
dua etmeleri gerektiğini belirten şu benzetmeyi anlattı: Kentin birinde
Tanrı’dan korkmayan insana saygı duymayan bir yargıç varmış. Yine o kentte bir
dul kadın varmış. Yargıca sürekli gidip ‘davacı olduğum kişiden hakkımı al’
diyormuş. Yargıç bir süre ilgisiz kalmış ama sonunda kendi kendine: ben her ne
kadar Tanrı’dan korkmaz, insana saygı duymazsam da bu dul kadın beni rahatsız
ettiği için onun hakkını alacağım yoksa tekrar tekrar gelip beni canımdan
bezdirecek’ demiş. Rab şöyle devam etti: Adaletsiz yargıcın ne söylediğini
duydunuz. Tanrı’da gece gündüz kendisine yakaran seçilmişlerin hakkını
almayacak mı? Onları çok bekletecek mi? Size şunu söyleyeyim, onların hakkını
tez alacaktır.”[407] Burada duanın sürekli
yapılması ve kabul olmadığını düşünüp duadan vazgeçilmemesi istenmektedir.
Dua ile alakalı bir başka sözde ise Hz. İsa’nın öğrencilerine
yaptığı tavsiyeden söz edilmektedir: “İsa, sabah erkenden dönerken yol
kenarındaki bir incir ağacına yaklaştı. Ağaçta yapraktan başka bir şey
bulamayınca ağaca: ‘Artık sonsuza dek meyven olmasın’ dedi. İncir ağacı hemen o
anda kurudu. Öğrenciler bunu görünce şaşkına döndüler. Onlara İsa şu cevabı
verdi: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, eğer imanınız olur da kuşku duymazsanız,
yalnız incir ağacına olanı yapmakla kalmazsanız; şu dağa ‘kalk denize atıl’
derseniz, dediğiniz olacaktır. İman ederek dua ettiğinizde dilediğiniz her şeyi
alacaksınız.”[408] Yine bu sözde de duanın
mutlaka yapılması gerektiği, zira yapılan duaların boşa gitmeyeceği
bildirilmiştir. Çünkü dua sırasında kabul edileceğine dair tam bir inanç
gereklidir.[409] Yukarıda bahsettiğimiz
metinler, duanın, Dağdaki Vaazda önemli bir yer tuttuğunu ve dolayısıyla duaya
ne kadar önem verildiğini göstermektedir. Yine dini hayatlarında da önemli bir
yer teşkil ettiğini görmekteyiz. Dua, Tanrı’ya ulaşma, O’nu tanıma ve vicdanın
sesi olarak kabul edilmektedir. Duanın temelinde Allah’a güvenme ve yüce bir
güce inanış vardır. Dağdaki Vaazda belirtilen ilkeler göz önüne alınarak
Hıristiyanlıkta duanın belirli esaslar çerçevesinde yapılması ilk defa İznik
Konsilinde kararlaştırılmış, daha sonra Vatikan tarafından bazı değişiklikler
yapılarak son şekli verilmeye çalışılmıştır.[410]
Ancak yine de Hıristiyanlıkta dua, belirli metinler şeklinde olmayıp kurallar
dışına çıkmamak şartıyla isteğe bağlı bir durum arz eder. Aynı şekilde dua
yapılması gereken vakit, kesin olarak belirli olmadığından ve Yahudilerin sabah
ve akşam dua etmelerinden dolayı Hıristiyanlarda bu iki vakitte dua etmenin
gerekliliği hükmünü çıkarmışlar ve bunu uygulamışlardır. Ancak dua için
vakitler tam olarak tayin edilmeyince, devamlı olarak dua etmek tavsiye
edilmektedir.[411]Genel olarak İncil’de, en güç
anlarda,[412] dine davet yapılırken,[413]başkalarını kurtarmak adına[414] ve mucizeler
gerçekleştirilirken yapılan[415] dualara değinilmiştir.
Dağdaki Vaazda Hz. İsa, öğrencilerini dua ettikleri zaman
ikiyüzlü olmamaları için uyarıyor. Hıristiyanların dua ederken herkesin görüp
dindarlıklarından etkilenmeleri için kasten ortalık yerlerde bulunmamalarını
söylüyor.[416] Dua etmedeki tek güdü şöhret
olma isteği ise o zaman Hz. İsa kazanılan şöhretin tek ödül olduğunu
bildirmiştir.[417]
Dağdak Vaaz için yapılan yorumlarda açıkta duayı yasaklamanın
aşırıya gitmek olacağı vurgulanmıştır. İlk kilise topluluğu toplu dua için bir
araya gelmiştir.[418] Nerede dua edildiğinin çok
önemli olmadığı söylenmiştir. Dua, hazır cümlelerin olduğu tekrarlanan boş
sözleri içermemelidir. Kurtulmamış kişiler böyle dua edecektir.Ama Dağdaki
Vaazda Hz. İsa, Tanrı’nın önemsiz söz kalabalığından etkilenmediğinin altını
çizmiştir. Tanrı’nın, kişinin yüreğinin içindeki samimi ifadeyi duymak
istediğini belirtmiştir.[419] Tanrı’nın insanların nelere
gereksinimi olduğunu O’ndan daha dilemeden önce bilebildiğine göre[420] şöyle bir soru sorulmaktadır:
“O zaman duaya niçin gerek var?” Bunun nedeninin dua da gereksinimlerin ve O’na
bağlılığın kabul edildiğinin ifadesi olarak algılanmasıdır. Tanrı ile olan
iletişimin temelinin bu nokta vardır.[421]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın bizzat kendisinin dua öğretmediği
hatırlatılmaktadır. Sadece “Göklerdeki Babamız” diye başlayan duayı öğrettiği
bunun dışında Hz. İsa’nın duayı anlatırken kendisine bağlı olanlara bir dua
şekli öğretmeyip, öğrencilerinin kendi dualarını şekillendirmelerini
istemiştir. Tanrı’nın bu sözcükleri aynen kullanmaları için vermediğini
belirtmiştir. Çünkü ezbere dayanan tekrarlanan söz kalabalığının boş sözler
olabileceği vurgulanmıştır.[422]
“Göklerdeki Babamız”[423]
diyerek dua edilirken, Tanrı’ya evren üzerindeki egemenliğini ifade eden
hitabın kullanıldığı belirtilmiştir.
“Adın Kutsal kılınsın”[424]
diyerek dualara, hamtlara ve övgüyü hak eden Tanrı’ya tapınmayla başlanılması
gerektiği vurgulanmıştır.
“Egemenliğin gelsin”- diyerek tapınmadan sonra, ilk olarak
Tanrı’nın işinin ve amacının ilerlemesi için dua edilmesinin önemi
belirtilmiştir. Özellikle Kurtarıcı Tanrı Rab İsa’nın yeryüzünde kuracağı
egemenlik ve doğruluk içinde hüküm süreceği gün için dua edilmesi istenmiştir.[425]
Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Tanrı’ya tapınma, Tanrı’nın
egemen yönetimi ve O’nun isteğinin yerine gelmesi gökteki gerçektir. Buradaki
dua gökte olan bu durumun yeryüzünde olmasıdır.[426]
“Senin istediğin olsun”-bu ricayla Tanrı’nın en iyisini
bildiği kabul edilerek ve kişi kendi isteğini Tanrı’ya teslim ederek sonucu
Tanrı’ya bırakmasıdır. Aynı
zamanda
Tanrı’nın isteğinin tüm dünyada kabul edilmesine duyulan özlemi ifade
• <• 427
etmesidir.
“Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver”[427]
[428] diyerek Tanrı’nın işini ilk
sıraya koyduktan sonra, kişinin kendi gereksinimlerini dile getirmesine izin
verilmiştir. Bu rica, ruhsal ve fiziksel açıdan günlük yiyecek için Tanrı’ya
bağımlı olunduğunu göstermiştir.[429]
“Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi sen de
suçlarımızı bağışla”[430] diyerek, Hıristiyanın
günahının cezasının hukuki affını ifade etmeyeceği söylenmiştir. Bu affın
Tanrı’nın oğluna iman etmeyle kazanılacağı belirtilmiştir. Eğer Hıristiyanlar
kendilerine karşı suç isleyenleri affetmede isteksiz olurlarsa, kendi suçlarını
karşılıksız bağışlayan Tanrı ile birlikte olmalarının imkansız olacağı
belirtilmiştir.[431]
“Ayartılmamıza izin verme”[432]
ifadesi Yakup 1/13’te Tanrı’nın kimseyi hiçbir zaman ayartmadığı ifadesiyle
çelişki gibi görünebilir. Bununla birlikte, Tanrı, halkının sınanmasına ve denenmesine
izin vermiştir. Bu ifade kişinin, ayartılmaya karşı gelmede ya da denenme
altında dik durabilmede kendisine olan güvensizliği ortaya koymuştur. Korunma
için tamamen Rabbe bağımlılığı kabul ettiği belirtilmiştir.[433]
“Kötü olandan bizi kurtar”, Tanrı’nın gücüyle günahtan uzak
olmayı ümitsizce arzulayanların duasıdır. Kişinin yaşamındaki şeytanın ve
günahın gücünden günlük kurtuluş için yüreğinin yakarmasıdır.[434]
Dağdaki Vaazın öğrettiklerini Hıristiyanın kendi gücüyle
yaşayabileceğini düşünmenin, Hz. İsa’nın Hıristiyanları davet ettiği nitelikli
yaşamı anlamada yetersiz olacağı belirtilmiştir. Bu tür yaşamın hikmeti ya da
gücünün Hıristiyanlara Tanrı’dan verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.[435] İşte dilemek ve dilemeye
devam etmek, aramak ve aramaya devam etmek, kapıyı çalmak ve kapıyı çalmaya
devam etmek, için bir davetiyenin olduğunun her zaman hatırda tutulması
istenmiştir. Hiristiyanın yaşamı için gerekli hikmet ve güç, bunlar için
istekle devamlı dua edenlere verilecektir.[436]
Örneğin, Mezmurlarda dua eden kişinin yaşamında itiraf etmediği günahın
olmaması gerektiğini görüyoruz.[437]
Hıristiyanlar imanla,[438]
ve Tanrı’nın isteğine boyun eğerek[439]
dua etmelidir. Dua ısrarla[440] ve içtenlikle[441] sunulmalıdır.
Hıristiyan’ın genel inanışında daha azdan daha büyüğün
tartışılması yapılır.[442] Eğer insan olan
ana babalar çocuklarının dileklerini, onlar için en iyi olanıyla
ödüllendirirlerse, göklerde olan Tanrı da çok daha güzel şeyler yapabilir.[443]
Hıristiyan Kutsal Kitabında Hz. İsa tarafından tavsiye edilmiş
dini bir uygulama bulunmaz. Ancak, kalben dua edilmesi yer almıştır.[444] Hz. İsa Dağdaki Vaazında,
cemaatine dua hususunda şöyle demiştir:
“Dua ettiğiniz zaman da ikiyüzlüler gibi olmayın, çünkü
insanlar kendilerini görsünler diye havralarda ve köşe başlarında durup dua
etmeyi severler. Doğrusu size derim: Onlar karşılıklarını aldılar. Fakat sen
dua ettiğin zaman, kendi iç odana gir ve kapını kapayarak gizlide olan Babana
dua et; gizlide gören Baba sana ödeyecektir. Dua ederken Putperestlerin ettiği
gibi boş tekrarlar yapmayın; zira onlar sanırlar ki, çok söylemeleri ile
işitecekler. Bundan dolayı, onlara benzemeyin; çünkü Babanız nelere ihtiyacınız
olduğunu siz ondan dilemeden önce bilir.[445]
Bu cümlelerdende anlaşılacağı üzere dua konusunda Hz. İsa’nın
telkinleri menfi ve müsbet olmak üzere iki şekildedir. Hz. İsa’nın cemaatine
Putperestler ve Ferisiler gibi ibadet ve dua etmemelerini söylemesi dua
hususundaki menfi telkini olarak, bir odaya kapanarak gizlilik içerisinde
ibadet ve dua etmelerini emretmesi ise müsbet telkini olarak değerlendirilmiştir.[446] Hz. İsa riyakarlıktan
kaçınmayı ve samimiyetle dua etmeyi öğütlemiştir. Hz. İsa burada dua eden iki
kişiyi tanımlarken; birinin gösteriş yaptığından diğerinin ise dürüst
olduğundan söz etmiştir. İkisinin dua etme usulünü ve ödüllerini karşılaştırmıştır.[447]
Hz.İsa’nın burada Ferisileri örnek vermesi Hıristiyanlığa
gönül vermiş bütün Hıristiyanları kapsamaktadır. Hıristiyanların da Feriselere
benzemesini istemediğinden sıklıkla vurgu yapmıştır. Feriselerin havralarda
yaptıkları yanlışları Hıristiyanların kilisede yapmaması üzerinde durmuştur.[448]
Dağdaki Vaazda dua ile ilgili yorumlarda Hıristiyanın duasının
gösteriş için olmaması gerektiği vurgulanıyor. Hz. İsa’nın “ Odana gir ve
kapını kitle” ifadesinden yola çıkarak acılara, kalabalıklara, insanların
gözlerine ve kişinin kendi gözlerine karşı kapıyı üzerine kilitlemesi gerektiği
ifade ediliyor.[449]
Duayı insanların gözü önünde yapmaktan daha fazla ifsat eden,
Tanrı huzurunda tek başına yapmaktan da daha fazla olgunlaştıracak bir şey
yoktur. Dış görünüşle değil, kalple ve sadece dua edip karşılık bekleyen değil,
dua için çırpınıp onun için dua eden olmalıdır. Hıristiyan duasının en önemli
şeyi Tanrı’yı istemektir. “Ya Rab! İçimden bir ses duydum: “yüzümü ara!” dedin,
işte yüzünü arıyorum.[450] Hıristiyanlar
şükretmek için onu isterler. Yaratan O Tanrı’dır derler. Bir Hıristiyanın
maksadının, Tanrı’nın huzurunda yakararak mütevazi ameli ile öz benliğini ve
sevgisiyle Tanrı’ya ulaşmak olduğu belirtilmiştir.[451]
Yeni Ahit yorumlarında çok farklı yorumlarla karşılaşıyoruz.
“Oda” olarak Yunancadan tercüme edilen kelimenin, aslında “Hücre” anlamına
geldiği belirtilmiştir. Hücrenin ise, hazine ve mücevheratın saklandığı yer
olduğu söylenmiştir. O halde bu sözden: “Orada, dua ederken Hıristiyanları
bekleyen hazineler vardır” anlamı çıkabileceği vurgulanmıştır.[452]
Riya, dua da kaçınılması gereken tek günah olmadığı dua
ederken boş sözleri tekrarlamanın da günah olduğu belirtiliyor. Yani anlamının
düşünce ve gayesi olmayan boş tekrarlamalardır. Burada dikkat çekici bir ayrım
da bulunulmuştur. Riya hatasının Feriselere ait bir iş olduğu, tekrarlamanın
ise Putperestlere ait bir iş olduğu.[453]
[454]
Riya; Tanırı’nın zatını
kutsama değil, kendi nefsini yüceltmeye dönüştürmesi sebebiyle duanın maksadını
kötüye kullanmaktır. Dua, gerçek anlamda kişinin Tanrı’ya yakınlığına vesile
olması gereken bir vasıta olmasına rağmen, tekrarlama işi duanın tabiatını
kötüye kullanmaktadır. Bu, bilinen birtakım somut kelimeleri tekrar 454
etmeye dönüşüyor.
Dağdaki Vaazda Hz. İsa kendi yolunu Hıristiyanlara
açıklamak için, iki değişik yaşam tarzını karşılaştırarak olayı ele almaktadır.
Bu yaşam tarzlarına sahip iki gruptan biri Ferisiler diğer ise Putperestlerdir.
Hz. İsa, Ferisilerin takva işleri adı altında övünmeyi ve enaniyeti ortaya
koyduklarını belirtti. Hz. İsa Putperestlerin ise boş ve anlamsız sözlerle
Tanrı’ya dualarını eleştirdi.[455] Hz. İsa ise Tanrı’nın
Hıristiyanlardan böyle bir tutum beklemediğini söyledi. Tanrı daima kendisine
tabii olanları, din bilginlerinin ve dindarların asla ulaşamayacakları yüksek
gayelere ulaşmaya çağırmıştır.[456] Hıristiyan’ın doğruluğu ve
yardım severliğinin yüceliğini vurgulamış, Hıristiyanlığın (dilde en geniş mana
ile) sevgisini ve en derin duasını (çünkü bizzat samimi anlamdadır) inanmayan
toplumda gördüğü her şeyden daha üstün olduğunu ortaya koymuştur.[457]
Yorumların bir çoğunda “boş sözleri tekrarlamayın” ibaresinin,
“batıl sözleri tekrar etmeyiniz”anlamında ele alındığı söylendi.[458] Hz. İsa soyut kelimelerin
tekrarının değil, batıl ve boş sözlerin tekrarının doğru bir iş olmadığını
açıkladı.[459] Bunun nedeni ise
Hz. İsa her sözün tekrarından sakındırmamıştı. Aksine kendisi de dua hususunda
tekrar yapmıştır. “Onları bırakıp tekrar uzaklaştı, yine aynı sözlerle üç kez
dua etti”.[460] Yakarma ve sebatla dileme,
isteme, Hz. İsa’nın dua için ortaya koyduğu meziyetlerdendir. Fakat burada
yaptığı ayrım düşünmeden ve bezginlik veren sözleri ret etmiştir. Duada sarf
edilen sözlerin kalpten ve zihinden geçirmeksizin ağızdan çıkması bir anlam
sağlamaz. Yani kelimelerin seyri, sadece sözdedir, özde değildir.[461]
Hıristiyanların dua geleneklerinden bahsedilmiştir. Dua
edenlerin parmaklarıyla sayı düğmesine basarak, hatta bazı kelimeleri tekrar
eden, düşünceden yoksun bir tesbih aletiyle dua etmenin bu tesbih aletinin
zihni bağlayıp, dua üzerinde yoğunlaşmaya yardımcı olmadığı gibi duanın gerçek
anlamından yoksun bırakmıştır.[462]
İncillerde aynı şekilde tekrar ederek, dua eden kişinin,
Tanrı’ya yaklaşma umuduyla ezberlediği bazı duaları sadece ağzıyla şifahen dua
etmesi batıldır zira kalbi uzakta meşgul haldedir denir. Şifahi dualarda zihin
başka yerlere dalmış haldeyken bile, “boş ibareler” tilavet edilmesi ve onu
ruhsal-manevi ibarelerle önemsiz hale getirilmesi mümkündür. Hz. İsa’nın
yasakladığı şey, zihinden geçirilmeden ağızdan çıkan duadır.[463]
Hz. İsa, duada buna benzer tekrarlama konusunda der ki; “Onlar
söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar. Ey azıcık fikri olup
inanmayan! Sözde duayla ve çok tekrarlanan kelimelerle yalvarmayı dahi
istemeyen, hatta kullanılan kelime ve dua edilen saatler sayısınca, duaya
icabeti tesis eden bu ilah kimdir? “Onlara benzemeyin!”[464]
Hz. İsa’ya bağlı olanların böyle bir Tanrı’ya inanmadıkları belirtilmiştir. Hz.
İsa: “Çünkü Babanız nelere gereksinmeniz olduğunu siz daha O’ndan dilemeden
önce bilir” demektedir.[465] İhtiyaç duyulan şeyler arz
edildiğinde Tanrı’nın gafil olmadığı icabet edilmesi durumda tereddüt etmeden
istenileni vereceğidir. Çünkü Tanrı evlatlarını seven ve ihtiyaçlarını bilen
babadır.[466]
Ferisilerin duaları riya dolu dualarsa, Putperestlerin duaları
da sadece sözde dualar ise, Hıristiyanların dualarının riya ve sözde olmaktan
uzak olması istenmiştir. Hıristiyanların duasının doğru hakiki ve samimi olması
konusunda hem fikir vardır. Hz. İsa’nın duada istediği şeyin kalbi ve aklı da
duada kullanmaktır.[467]
Duadan önce hikmetle davranılması gerektiği vurgulanmıştır.
Tanrı’nın sıfatlarında bütünleşerek, umutlu bir zaman dilimi içinde
bulunulduğunun idrak edilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.[468]
Dağdak Vaazda vurgulanan şey duada önce Tanrıda özelleşen
“Adın, egemenliğin ve dileğin” etrafında olması gerektiğidir. Daha sonra ise
şahsi ihtiyaçların ikinci dereceye konularak Tanrı huzurunda “Bize ver! Bizi
bağışla! gibi dualarla istenilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Duada esas olanın
önce Tanrı yüceliğini belirtmek olduğu sonra ise insanın ihtiyaçlarını dile
getirilmesidir.[469]
İnsanların bu dünyadaki ölçütlerinin kendi nefislerini ve
çıkarlarını ön planda tutmak olduğundan bahsedilmektedir. İnsanların tek
önemsedikleri şeyin kendi adı ve sanın ne olduğu noktasına dikkat çekilmiştir.[470] Kişilerin kendileriyle
alakalı şeyleri itina ile duyrulmasını istediklerini fakat şahıslarıyla alakalı
olumsuz şeylere karşı da özel bir üslupla kendilerini savundukları ifade
edilmiştir.[471] İnsanların kendi küçük
egemenliklerine önem verdiklerini kendileri için, başkalarına karşı nüfuz ve
tehakküm kurmak istedikleri belirtilmiştir.[472]
İnsanları, kendi benliklerini doyurmak için duayı aracı olarak kullandıkları
eleştirilmiştir.[473] Ve insanların bu kendi
nefislerini ispatlama çabasını gerçekleştirmezse adeta başarısızlık ve üzüntü
içinde kalacakları dile getirilmiştir.[474]
Ancak dünyanın ahlaki ölçütlerinden farklı olan samimi Hıristiyanlık ahlakı ile
yaşanan bir hayat; kişilerin isimlerini, memleketini ve iradelerinin
öncelediklerini bir Hıristiyan için temsil etmemesidir. Çünkü öncelikli olan;
Tanrı’nın adı, egemenliği ve onun dilemesidir.[475]
Kutsal Kitapta geçen: “Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver” cümlesine
Hristiyanlık geleneğinde farklı anlamlar yüklenmiştir. İlk Kilise babaları Hz. İsa’nın
bu istekten bedene gıda veren maddi ekmeği kast etmediğini ileri sürdüler.
Bunun nedeni olarak da bu gibi isteklerin Tanrı’nın yüceliği ile alakalı olan
ilk üç istekten sonra gelmesinin münasip olamayacağını söylemişlerdir. Maddi
ekmek isteme talebini -şiddetle maneviyata ihtiyaç duyulan halden alıkoyup-
dünyalık maddiyata önem vermekten kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Burada
ekmekten maksat manevi ekmek olup, mecaz bir taleptir dediler. Bazı İlk Kilise
(Tertullian M.S.160-225) ve (Agustinus M.S 354-430 gibi) babaları bu görüşü
benimsemişlerdir.[476] Agustinus ekmek isteme talebi
hususunda üç görüş beyan etmiştir: 1- Hayatta ihtiyaç duyulan her şey olduğu,
2- Rabbin sofrası olduğu, 3- Ruhsal yemek (Gündelik kendisine uymamız gereken
Tanrı vasiyetleridir). Bu üçüncü görüşte “gündelik ekmeğimizi ver” yorumu,
“bedenimizin ihtiyaç duyduğu, zaruri yemeği veya Rabbin sofrası kast ediliyor”
denilmiştir. Agustinus burada özetle şunu ifade ettiğini söylemiştir:
“Ekmeğimizi; Rabbin beklenilen ekmeğine, o da Rabbin sofrasına, sofra da Tanrı
sözüne delalet etmektedir.”[477] Fakat reformcuların çoğu bu
talebin, maddi talep olduğu görüşüne varmışlardır. İlk Kilise Babalarının ve
daha sonra bu görüşe katılan diğer insanları eleştirmişlerdir. Reformculara
göre kilese babaların bu ekmek taleplerini “ Ruhani kalıba” dönüştürmeleri akla
uygun düşmeyen bir görüş olarak algılanmıştır.[478]
Martin Luther’in görüşü ise; bu, -ekmek isteği- hayatta kişiyi muhafaza
edecek olan tüm önemli şeyler olabileceğidir. Yemek gibi bedensel sağlık, güzel
hava, ev, eş çocuklar, barış ve esenlikle idare eden hükümet gibi işlerdir.
Ayrıca Luther; Mesih’in burada ekmek ile hayatın refah ve lüksünü değil,
zaruretlerini kast etmiş olabileceği görüşüne ulaşılabileceğinden söz etmiştir.[479]
Dua ile ilgili Hz. İsa’nın hırıstiyanlara bir anahtar sunduğu
belirtilmiştir. Edilen duların bütünlük içinde ve kapsamlı olduğu
belirtilmiştir. Bunların esasen insanı ihtiyaçlara vurgu yaptığı söylenmiştir.
Bunlar, Maddi (gündelik ekmek), Manevi (suçların bağışlanması isteği), Ahlaki
(kötü olandan kurtulma isteği) ihtiyaçları ifade eder.[480]
Riyakar olanların duasının enaniyet (bencillik) içerdiği
belirtilmiştir. Hatta riyakar olan kişinin duasında her zaman kendi nefsi
olduğu belirtilmektedir. Ancak Rabbani duanın (Hiristiyanın duasının) kendi
nefsiyle değil, Tanrı’nın adıyla, egemenliğiyle, dilemesiyle meşgul olması
gerektiğine vurgu yapılmıştır. Hıristiyanın gerçek duasının, Tanrı’nın şanını
yüceltmek olduğu söylenmiştir. Bundan dolayı kendi nefisleri için dua eden
riyakarlara Hıristiyanın duasının ters düştüğü belirtilmiştir.[481]
Putperestlerin duasının ise düşünmeksizin anlamsız sözlerin
lakırtı ve tekerlemesinden ibaret olduğu, ne söylediklerinin anlamına ne de
içeriğine bakmaksızın lafkalabalığı yaptıkları belirtilmiştir. Ancak Tanrı’nın
böyle bir dua istemediği belirtilmiştir. Hz. İsa inananların bütün
ihtiyaçlarını tutarlı bir fikirle Tanrı’dan istemesini öğretmiştir. Hakiki
Hıristiyanların duası ile sıradan olan duanın farkının ortaya konulduğu
belirtilmiştir. Hakiki duanın merkezinde Tanrı vardır.[482]
Böylece, çeşitli muhtelif dualar arasında bulunan en önemli farkın, dua
edenin zihninde beliren Tanrı düşüncesi etrafında odaklandığı ortaya
çıkmaktadır. Ferisilerin, diğer milletlerin, riyakarların ve Putperestlerin
sözde inançlarında beliren en vahim hatanın, hayal ettikleri bir sahte Tanrı
suretinin yattığıdır. Ferisilerin ve Putperestlerin kesinlikle Tanrı’yı merkeze
almadıkları hususu eleştirilmiştir. Ferisilerin kendi nefislerini dikkate
aldıkları, Putperestlerin ise maddiyata olan düşkünleri belirtilmiştir.[483]
Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazda ifade ettiği dua da samimiyet
bilinmelidir.Eğer Tanrı iyilik vermiyorsa bildiği bir şey var demektir.
Hıristiyanlara düşen görev, Tanrı’nın iradesini bilmeye çalışmaktır. İkinci
olarak duaya boyun eğerek bir imana sahip olmayı gerektirir. Tanrı’nın
iradesini bilmek başka, mesaja boyun eğmek başka bir şeydir. Çünkü boyun egme,
Tanrı’nın iradesini kayıtsız olarak kullanacağına inanmaktan ibarettir. Son
olarak dua, çok istemeyi gerektirir. Tanrı’nın dua’yı insanların yoğun
isteklerine vesile olması için bahşettiği söylenmiştir.[484]
İnsanlara kendi emeği ile kazanma tavsiye edildikten sonra
elde edilen malların da sadaka olarak verilmesi gerektiği emredilmektedir:
“Mallarınızı satın, sadaka olarak verin. Kendinize eskimeyen keseler, göklerde
tükenmeyen bir hazine edinin. Orada ne hırsız ona yaklaşır ne de güve onu yer.
Hazineniz neredeyse yüreğinizde orada olacak.”[485]
İnsanlara, mallarını sadaka vermeye teşvik ederken verilen bu malların ihlâsla
verilmesi ve bunları yaparken de gösterişe kaçılmaması emredilmektedir.
Vaazının bu kısmında, başkaları tarafından görülmek amacıyla
doğru işlere başlanıldığının ifade edilmesi yapılan işi suçlamak olmadığı
belirtilmiştir. Burada dikkati çeken önemli faktörün insanın içindeki o güdü
olduğunun belirtilmesidir. Başkalarının görmesi güdüleyici faktörse o zaman tek
ödül görülmektir, çünkü Tanrı ikiyüzlüleri ödüllendirmeyeceğini belirtmiştir.[486]
Dağdaki Vaazda İkiyüzlülerin, havralarda para ya da sokaklarda
dilencilere sadaka vererek gürültülü bir şekilde dikkatleri üzerlerine
çektiklerinden bahsedilmiştir.[487] Hz. İsa onların davranışını
kısa bir ifadeyle açıklamıştır. “Onlar ödüllerini almışlardır” Onların tek
ödülü yeryüzündeyken kazandıkları şöhrettir.[488]
Hz. İsa öğrencilerine : “Sol eliniz sağ elinizin yaptığını
bilmesin” demiştir. Hz. İsa bu benzetmeyi hayır işlerinin şöhret kazanmak için
değil, yalnızca Tanrı için yapılması gerektiğini vurgulamıştır.[489] Kişinin bütün bağışlarını
kesinlikle isimsiz olarak yapması hemen hemen olanaksız olduğundan bu ifade,
başkalarının herhangi bir armağanı görmesini yasakladığı anlamına
gelmemektedir. Sadece herkesin görmesini sağlayarak bir şeyler verilmesinin
doğru olmadağı söylenmiştir.[490]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa; insanların Göklerin Egemenliğine
girebilmesi için cimriliği bırakıp, zenginliğiyle övünmeyip, sevdiklerini,
mallarını kolayca bağışlayan insan olmasını istedi.[491]
Hz. İsa Fakirlere şefkat edilmesi gerektiği konusunu sıkça vurguladı. Eski
Ahit’te birçok öğreti vardır. Yunanca olan bu kelime (eleemosune) Arapçaya
“sadaka” diye tercüme edildi ve (merhamet fiili) kast edildi.[492] Zira Tanrının da merhametli
olduğu dile getirildi. Hz. İsa, Tanrı’ya şükretmeyenlere bile Tanrı’nın rızık
verdiğini bildirdi. Hz. İsa, kendisine inananlardan, Tanrı nasıl kendisine
karşı nankörlere merhamet ediyorsa, insanlarında Tanrı’ya benzeme noktasında merhametli
olmasını istedi.[493]
Cömertlik tek başına yeterli değildir. Hz. İsa, nefsi
müdafaaya ve yürek derinliğinde bulunan düşüncelere önem vermiştir. Hatta
altıncı ve yedinci vasiyetlerde[494] cinayet ve zina suçlarının
kalben de işlenebileceğini bildiriyor. Makul olmayan öfke kalben işlenen bir
cinayet, nefsi arzularla bakmanın, kalben işlenen bir çeşit zina olduğunu
bildiriyor.[495] Dağdaki Vaazda Hz.
İsa,“Cömertlik” konusunda da, içimizden geçenlere önem veriyor. Asıl soru
ellerimizin sunduğu değil, kalbimizden geçenlerdir.[496]
Buna üç ihtimal verildiği belirtiliyor; ya insanların bizi övmesini umarız, ya
da bu işleri gizli yaparak içimizden kendimizi överiz. Veya tamamen gizli
tutarız. Asıl amaçlanan hedefin, Gökteki Babanın razı edilmesidir.[497]
Yahudi din âlimlerinin din bilginlerinin hatasının daima
insanların övgüsüne mazhariyeti hedeflemiş olmaları gösteriliyor.
“Birbirinizden övgüler kabul ediyor, ama tek olan Tanrı’nın övgüsünü kazanmaya
çalışmıyorsunuz. Bu durumda nasıl iman edebilirsiniz? demiştir.[498] Yuhannada onlar hakkında:
“Çünkü insandan gelen övgüyü, Tanrı’dan gelen övgüden daha çok seviyorlardı”[499] diye bahsediliyor. Eğer
kişinin talebi insanların övgüsüne yönelik ise bunun boşa çıkacağı
bildiriliyor. Hz. İsa böyle insanların yaptığı sadaka ve iyilikleri şiddetle
kınıyor.[500]
Hz. İsa fakirlere sadaka vermeye giderken, önünde borazan
çalan bir tellal eşliğinde parasını havra veya mabetteki sadaka sandığına koyan
Yahudi din bilginlerinin halini tasvir etmiştir.[501]
Hz. İsa’nın “ikiyüzlü ve riyakâr” olarak kullandığı
kelimelerin aslının Yunanca karşılığının “hupokrites” olduğu belirtilmiştir.[502] Bu kelimeyi şu anlamlarda da
kullandığı dikkat çekmiştir: “konuşmacı veya oyuncu”.[503]
İnsanlarla iç içe olduğu halde bir tiyatro sahnesinde rol yapan kendi
kişiliğinden sıyrılıp başka bir kişiliğe bürünen, kendisini değil sanki başka
biri olarak gördüğümüz şahısları tasvir etmek için kullanmıştır.[504] Bilindiği gibi tiyatroda
oyuncu insanları aldatmaz ve onlara bir zarar gelmesine sebebiyet vermez.
Sadece makul bir çerçevede rolünü icra eder. İzleyicilerde onun bir oyun
olduğunu bilir ve gördüklerine aldanmazlar. İşte ikiyüzlüler (İlk asırda
Tevrat’la amel ettiklerini ileri süren sözde hayırsever zengin tabaka) de ki
problem, onların bile bile insanı aldatmalarıdır ki bu halleriyle “ikiyüzlü”
tiyatro oyuncusuna benzemektedirler.[505]
Bu gibi riyakâr kimse özel sahne kıyafetini çıkardığı zaman onun gerçek
şahsiyetini göremeyiz. Onun rolü ve yaptığı davranışı, izleyenlerde gerçek
olduğu izlenimini uyandırması yönüyle de tiyatro oyuncusunun rolünden
farklıdır. Zira bu haliyle o insanların alkışlarına ve övgülerine mazhar olmak
için bir tiyatro oyunu icra etmiştir.[506]
Dağdaki Vaazın yorumlarında çok önemli bir noktaya vurgu
yapılmıştır. Ferisilerin yaptığı yanlıştan kurtulamayan Hıristiyanların aynı
duruma düştüğü vurgulanmıştır. Hıristiyan dünyasının da kendisine öz eleştiri
yapması gerektiği vurgulanmıştır. Kiliseye yardım yapanların amaçlarında kendi
nefislerini ön plana çıkarmaksa bunun tam anlamıyla Ferisiler gibi olduğunun
altı çizilmiştir.[507]
Yapılan yardımların insanların övgüsünü kazanmaksa onların bu
övgü karşısında ücretlerini tam anlamıyla aldıkları vurgulanmıştır.[508]
Hz. İsa kendisine tabi olanlara, ferisilerin, muhtaçlara
yardım ettikleri gibi davranmalarını yasaklamıştır. Yardım ve gizlilik
hususunda Hıristiyanın takip edeceği yoldan bahsetmiş ve “sadaka verirken
sadakanın gizli kalması için sağ elin ne yaptığını sol elin bilmesin” demiştir.
Burada farklı bir yorum görülmüştür. Hz. İsa’nın sağ elin vermesini tercih
etmesinin sebebi sağ elin güçlü olduğunu ifade etmiş olması gösterilmiştir.[509]
Hıristiyanca bir bağışın nasıl olması gerektiği
belirtilmiştir. Yapılan sadakanın sadece başkasına bildirmemenin yeterli
olmadığını insanın kendi nefsine bile haber vermemesi gerektiği söylenmiştir.
Yani verilen sadakanın üzerinde sürekli düşünüp durulmaması gerektiği dile
getirilmiştir. Çünkü kişinin nefsaniyet üzerine yoğunlaşması kişiyi bencil bir
iyiliğe götüreceği vurgulanmıştır. Kötü kalbin kurnazlığı önünde insanların
durabilmesi için ancak bağışların başkalarına karşı gizlilik çerçevesinde
tutarak muhafaza etmekle olacağı belirtilmiştir.[510]
İnsanlara verilen yardımlardan salt mükafat beklemenin yanlış
olduğunun altı çizilmiş.Yalnız hedefine ulaşması için tamamlayıcı olmasının
umulduğu belirtilmiş.[511]
Sadaka verenin istediği tek mükâfat; muhtaçların ihtiyacını
gidermesinden, açın doymasından, çıplağın giyinmesinden, hastanın
iyileşmesinden, esirin hürriyetine kavuşmasından ve hata edenin hatasından
dönmesinden duyduğu sevinçtir. Bu sevinç onun ruhuna işler. Bunun gibi bir de
insanın ona mukabil başka bir mükâfat istemeyeceği, kendisini derin bir
sevinçle kaplayan Tanrı’nın diğer insanlar arasından ona göstereceği özel bir
sevgisi vardır.[512]
Hıristiyanların cömertliği, alkış beklentisiyle insanların
önünde, sol elinin, sağ elinin cömertliğini övmemesi için kendi nefsinin önünde
olması gerektiği vurgulanıyordu. Ancak kalbin gizliliğini bilen ve
Hıristiyanları ödüllendirecek olan Tanrı’nın önünde olması gerekliliği
belirtildi. O zaman “ Vermek, almaktan daha büyük mutluktur”[513] sözünün çok iyi anlaşılması
ve idrak edilmesi gerekmekte idi.
Yeni Ahitte yer alan
vermek almaktan daha büyük mutluluktur sözünü yine Yeni Ahitte yer alan bir
olayla açıklayalım. Hz. İsa tapınakta bağış toplanan yerin karşısında oturmuş
kutulara para atan halkı seyrediyordu. Birçok zengin kişi kutuya bol para attı.
Yoksul bir dul kadın da geldi, birkaç kuruş değerinde iki bakır para attı. Hz.
İsa öğrencilerini yanını çağırarak, “Size doğrusunu söyleyeyim, bu yoksul dul
kadın kutuya herkesten daha çok para attı. Çünkü ötekilerin hepsi,
zenginliklerinden artanını attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, varını
yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, tümünü verdi”[514] demiştir. Ayrıca burada bağış yapanların da Tanrı tarafından
izlenip gözetildiği vurgulandı. Tanrı’nın riyayı hoşnut görmediği asıl
istediğinin doğruluk ve sadakat olduğunun altı çizildi. Tanrının huzurunda
yapılan riyasız şeylerin bağışların duaların ve oruçların samimiyet kazanacağı
ifade edildi.[515]
Kutsal Kitap, “dua ve
oruç” ikilisinden çokça bahsettiği gibi, “tövbe ve oruç” ikilisini de
öğretmektedir. Bunun her zaman dua edileceği zaman oruç tutulacağı anlamına
gelmediği söylenmiştir.[516] Özel bir ödül ya da kazanım
için Tanrı’ya sığınmak istenildiği bazı zamanlar geçerli olduğu vurgulanmıştır.[517] Sırtımızı gıdalara dönmemiz
ve bizi meşgul eden her şeyi Tanrı ile bütünleşebilmemiz için terk etmemiz
gerekir. Hz. Musa’nın halkıyla beraber Ahdi yenilediğinde oruç tuttuğu
bildirilmektedir.[518] Kutsal Kitap’ın muhtelif
yerlerinde oruçla ilgili ifadelere rastlamaktayız. “Yahuşafat Moavlılar ve
Ammonluların ordularının kendilerine yaklaştığını görünce de oruç ilan ettiğini
görüyoruz. Korkuya kapılan Yehoşafat Rab’be danışmaya karar verdi ve bütün
Yahuda’da oruç ilan etti.[519] Ester Mordekay da hayatını
tehlikeye atarak krala haber vermeden önce saraya girdiğinde kendisi için
Yahudilerin toplanıp oruç tutmalarını talep etmiştir. Sus kenti halkının ve
etraf halkının da kendisi için oruç tuttuklarına şahit olmaktayız: “Git
Sus’taki Yahudileri topla; benim için oruç tutun; üç gün, üç gece hiçbir şey
yemeyin, içmeyin. Hizmetçilerimle bende sizin gibi oruç tutacağız. Ardından,
kurala aykırı olduğu halde kralın huzuruna çıkacağım; ölürsem ölürüm”[520] Haşavya’yı,
Merarioğulları’ndan Yeşaya’yı ve kardeşleriyle oğullarını, toplam yirmi kişiyi
de gönderdiklerinde Ezra onlara şöyle demiştir: “Tanrımızın önünde alçakgönüllü
davranmak, O’ndan kendimiz, çocuklarımız, mallarımız için güvenli bir yolculuk
dilemek üzere orada, Ahava Kanalı yanında oruç ilan ettim.”[521]
Daha sonra Hz. İsa’nın açıktan yaptığı hizmeti esnasında oruç tuttuğuna şahit
olmaktayız. “Bundan sonra İsa, iblis tarafından denenmek üzere Ruh aracılığıyla
çöle götürüldü.”[522] “İsa kırk gün kırk gece oruç
tuttuktan sonra acıktı.”[523] Barnaba ve Pavlus’un ilk
Antakya ya yolculuk yaptıklarında da Antakya halkı sevinçten oruç tutmuşlardır.[524] Kutsal Kitapta geçen bu
cümleler, bazı özel durumlarda özel dualara ihtiyaç duyduğumuzda oruç tutmaya
gereksinim duyulduğunu açıkça göstermektedir.
Yahudilikte olduğu gibi
Hıristiyanlıkta da oruç önemli bir ibadet olarak karşımıza çıkmaktadır. Mevcut
İncillerde Hz. İsa’dan intikal eden bir oruçtan söz edilmemektedir. Ancak O’nun
tuttuğu oruç, herhalde Yahudilerin geleneksel oruçları idi. İlk Hıristiyanlar,
Çarşamba ve Cuma oruçları tutarlardı. Çarşamba orucu, Hz. İsa’nın ele veriliş
günü, Cuma orucu ise Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği günü temsilen tutulurdu.
Ferdi oruçlar, genellikle Kefaret oruçlarıdır. Özellikle büyük günahlar
sebebiyle bazıları yıllarca oruç tutarlar. Bu belirli oruçlardan başka sağlık
için 525 tutanlara da
rastlanmaktadır.
Hıristiyanlıkta oruç ve perhiz genellikle aynı
anlamda mütalaa edilmiştir. Maksat, vücuda belli dönemlerde eziyet etmek, kötü
duyguları yok etmek, günah işlemiş olanları bu dünyada cezaya alıştırmaktır
Oruçta esas, kişinin gururunun kırılması, günahına tövbe etmesidir. Zira oruç,
insanın kendisi içindir. Değişmesi gereken Tanrı değil insanın kendisidir. Oruç
tutarken kavga eden, kötülük işleyen insanlar kendi suçlarını görmemektedirler.
Oruç ile insan, ailesinin, kültürünün, alışkanlıklarının ve yetişme şeklinin
yönlendirdiği yanlışları fark etmeli, tövbe ile değişmeye çalışmalıdır.[525] [526]
Hz. İsa’nın, oruçlu kimsenin ikiyüzlülükten sakınması ve orucunu Allah rızası
için tutması gerektiği hakkında Dağdaki Vaazda şöyle dediğini görüyoruz: “Oruç
tuttuğunuz zaman ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını
insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size
doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Gizlilik içinde yapılanı
gören babanız sizi ödüllendirecektir.”[527]
Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazında olan bu örnekte başkalarına oruç tuttuğunu
gösteren bir insan, bir anlamda insanlar ne düşünür korkusu ya da onların
övgüsünü kazanmak için tutmuş sayılır ve bunun da Tanrı’nın yanında değerinin
olmadığını söyler. Oruç tutulurken de dikkat edilmesi istenen davranışlardan
biridir.[528] Ayrıca mevcut İncillerde Hz.
İsa’nın Şeytan tarafından sınanmak üzere Ruh tarafından çöle sevk edildiği ve
bu durumda iken Hz. İsa’nın acıktığı vb. hususlar da yer almaktadır.[529] Hıristiyanlık’ta belli bir
takım esaslara dayanmadan çeşitli sebeplerle aç kalmak, bazı dönemlerde oruç
olarak kabul edilmiştir. Hıristiyanlık’ta oruç tutmayı gerektiren bazı
konularda[530] vardır. Bunlar, evlilik, iş
değiştirme, göç etmek, yeni bir vazifeye başlamak, tövbe etmek, sevinçli ya da
üzüntülü anlarda, gururun kırılması gerektiği durumlarda, acizlikten kurtulmak
için, Tanrı’dan kuvvet alınması istenmesi durumlarında tutulmaktadır.[531] [532]
Yine Hıristiyanlık tarihine baktığımızda birkaç çeşit orucun mevcut olduğu
görülmektedir. Bunların en önemlileri, bir gün, iki gün, birkaç gün ve birbiri
arkasına devam eden kırk gün oruçlarıdır. Ancak Hıristiyanlıkta oruç, M. S. II.
asırdan itibaren, şartları belirli hale getirilmiş bir ibadet haline
döndürülmüş, daha ileriki asırlarda ise bugünkü halini almıştır. Bunlara ilave
olarak Hıristiyan geleneğinde en önemli oruç, kaynaklara göre M.S. IV. yy.’dan
itibaren ortaya çıkan Lent orucudur. Paskalyadan kırk gün önce başlayan bu oruç,
Lent adını alan tövbe günlerinin bir bölümünü 532 oluşturmaktadır.
Oruç tutmak, fiziksel iştahı tatmin etmekten
kaçınmak olarak açıklanmıştır. Bu bölümde ifade edildiği gibi gönüllü olarak da
yapılabileceğinden ya da gönülsüz olarak da yapılabileceğinden söz edilmiştir.[533] Yeni Antlaşmada orucun, yas
tutmayla[534] ve duayla[535]
birlikte yapıldığından bahsedilmektedir. Orucun, kişiyi Tanrı’nın isteğini
anlamada istekli kılacağı belirtilmiştir.[536]
Kurtuluş açısından orucun bir değeri yoktur;
Hıristiyana Tanrı’nın önünde özel bir konum da sağlamaz. Ferisinin biri haftada
iki kez oruç tutmakla övünmüştü; bununla birlikte, bu aradığı aklanmayı
getirmemiştir.[537] Fakat bir Hıristiyan ruhsal
egzersiz olarak gizlice oruç tutarsa, Tanrı görür ve ödüllendirir. Dağdaki
Vaazda buyrulmamıştır ama ödül vaadiyle teşvik edilmiştir.[538]
Kişinin sıkıntısını ve uyuşukluğunu alarak duanın yaşamına yardımcı olabileceği
dile getirilmiştir. Ve kişiye özdenetimini sağlamada katkısının çok olduğu
belirtilmiştir.[539] Oruç tutma, kişi ile Tanrı
arasında olan bir konudur ve yalnızca O’nu memnun etme arzusuyla yapılması
gerektiği bildirilmiştir. Dışardan zorlandığı zaman değerini yitirdiği ifade
edilmiştir.[540]
Dağdaki Vaazda oruç konusunda
Hz. İsa şöyle demiştir: “Ve oruç tuttuğun zaman, ikiyüzlüler gibi surat
asmayın; zira onlar oruç tuttuklarını insanlar görsünler diye, suratlarını
asarlar. Doğrusu size derim: Onlar karşılıklarını aldılar. Fakat sen oruç
tuttuğun zaman, başına yağ sür ve yüzünü yıka; ta ki, insanlar değil, gizli de
olan Babana oruçlu görünesin ve gizlide gören Baban sana ödeyecektir.”[541] Bu cümlelerden de
anlaşılacağı üzere Hz. İsa, oruç konusunda nasıl ve ne zaman tutulacağına dair
hükümler koymamış sadece gösteriş için oruç tutulması, oruç tutanın yüzünü
asmaması ve orucunun karşılığını Tanrı’dan beklemesi gibi bazı prensipleri
tavsiye etmiştir. Hz. İsa’nın orucu konusunda hükümler koymaması, oruç
hususunda kiliseye serbestlik tanıdığı fikrine yol açmış bu da orucun çeşitli
kiliselerce farklı farklı anlaşılıp tutulmasına sebep olmuştur. Mesalâ,
bazıları normal yiyeceğin üçte ikisini yemek suretiyle oruç tutmuş, bazıları
muhtaçlara ve hayır cemiyetlerine yardım etmeyi oruç saymış, bazıları yumurta
ve meyve yemekten kaçınmak suretiyle, bazıları sadece kuru ekmek yemek
suretiyle yine bazıları da hayvani besinler yemeyip, nebati besinler yemeyi
oruç tutmak olarak kabul 542 etmiştir.[542]
Ferisiler haftada iki defa oruç tutmuşlardır.[543] Bunlar Pazartesi ve Perşembe
günleriydi. Yahya ve öğrencileri de düzenli olarak oruç tutarlardı. Belki iki
günden de fazla tutarlardı. Fakat Hz. İsa’nın öğrencileri oruç tutmuyorlardı.[544] Hz. İsa kendisine uyanların
oruç tutmasını umuyor ve nasıl oruç tutacaklarına dair öğretiler sunuyordu.
Burada dikkat çekici bir eleştiri bulunmaktadır. Kutsal Kitapda insanların
ihmal ettiği bir konunun bulunduğu ifade edilmiştir. Ve ihmal edilen bu konunun
oruç olduğu dile getirilmiştir. Hıristiyanlığa bağlı olduklarını söyleyen bazı
kişilerin böyle bir konu yokmuş gibi davranmalarının garip bir davranış olduğu
vurgulanmıştır. Dua ve Sadaka konusunda gösterilen bu hassasiyetin oruçta
gösterilmediğinden yakınılmıştır. Çok az inananın bu konuya riayet ettiği
söylenmiştir. Özellikle İncil’e uyan, kalbi ve ruhu arındırmaya önem veren
Hıristiyanların, aslında oruç gibi bedeni ibadetlere önem vermeyi
kavrayamadıklarından söz edilmiştir.[545]
“Siyon’da boru çalın, oruç için gün belirleyin, özel bir
toplantı yapın”[546] Kraliçe Ester’le
birlikte daha önce kararlaştırdıkları gibi, Purim günlerini belirlenen tarihte
kutlamalarını buyuruyordu. Bu kutlamalara kendilerininde, soylarından
gelenlerin de katılmalarını, oruç tutma da ve ağıt yakmada belirlenen kurallara
uymalarını istedi.[547] Hz. Musa’nın Şeriatı, büyük
gün için kefaret orucu tutmayı emretmiştir. Eski halkın Babil topraklarını
bırakıp döndükleri zaman, yılın muayyen günlerinde oruç tuttukları
bilinmektedir. Fakat Hz. İsa’nın bunları kaldırdığı belirtmiştir.[548]
Hıristiyanlık tarihinde inançtan doğan ibadetlerin, kutsal
kitapta geçen bazı emirlerin kilise tarihi ile açıklanabileceği vurgulanmıştır.[549]
Hz. İsa Dağdaki Vaazda orucun keyfiyetinden bahsetmiştir.
Resullerin İşleri bölümünde, Yeni Ahit sayfalarında bazı elçilerin oruçları
hususunda birçok işaret vardır. Hıristiyanlar, ne Eski Ahit geleneği olması
itibariyle, Yeni Ahit onu kaldırmıştır ne de Geleneksel Kilisenin âdeti diye
İncil Kiliseleri onu ret etmiştir.[550]
Dağdaki Vaazda oruç Tanrı sözünde bir emir olarak nefsi küçük
düşürme ilişkisidir. Oruç ve benliği zelil görme, Tanrı huzurunda aynı
görülmüştür.[551] Orucun tövbeyi işaret ettiği
durumlardan bahsedilmiştir. İnsanlar kötülüklerinden ve hatalarından dolayı
hüzne kapılır, ağlar ve oruç tutarlar. “Aynı ayın yirmi dördüncü günü
İsrailliler toplandı. Hepsi oruç tutmuş, çul kuşanmış, başına toprak serpmişti”[552] “İsrail soyundan gelenler
bütün yabancılardan ayrılmıştı. Günahlarını ve atalarının yaptığı kötülükleri
ayakta itiraf ettiler.[553] Ninova halkı da Yunanlıların
davetlerinden sonra çul kuşanmış, oruç tutmuşlardır. Danyel, halkının günahları
için temizlenerek oruç dua ve yalvarışla Tanrı’ya yönelmiş, yardım dilemiştir.[554] Günümüzde de Hıristiyan
dünyasında hataya düşüldüğü takdirde günahlarının affı için tövbe ile Tanrı’ya
dönerek bunu ağlamayla yakarışla ve oruçla ifade etmeye çalışıldığı
vurgulanmıştır.[555]
Yahya’nın öğrencileri gelip İsa’ya, Neden biz ve Ferisiler oruç
tutuyoruz da senin öğrencilerin tutmuyor?” diye sordular. İsa şöyle karşılık
verdi: “Güvey aralarındayken, davetliler yas tutar mı? Ama güveyin aralarından
alınacağı günler gelecek, o zaman oruç tutacaklar”[556]
Hz. İsa’nın bu öğretileri iki şekilde açıklanmıştır. Birincisi, Mesih manen
aramızda mevcuttur. Bu kurtuluşumuzun sevinci dolayısıyla, o düğün sevincinden
faydalanmamız anlamındadır. Fakat ikincisi ise; damadın bizden alınıp
yükseltildiği görülür. Düğün töreni ertelenmiştir. Bu durum hezimet, zulüm,
baskı ve hüzün zamanlarında tatbik edilebilir. “Burada güçlü olan Tanrı’nın
huzurunda oruçla, ağlamakla hatalarımıza pişmanlık ve kırık bir kalp ile
gururumuzu kırmak için yapılması” anlamlarına geldiği belirtilmiştir.[557]
Hıristiyan din anlayışında kişinin sadece tevazu ile Tanrı
huzurunda durmadığı aynı zamanda gelecekte merhamet etmesi içinde kalben
inanarak Tanrı önünde gururların kırılması gerektiği vurgulanmıştır. Bunun için
de orucun Tanrı huzurunda gururların kırılması anlamını ifade ettiği söylenmiştir.[558]
Oruç için başka sebeplerde dile getirilmiştir. Açlık insan
tabiatında var olan bir şeydir. Hırs ve iştah ise yine insanlarda bulunan
zaaflardandır. Bundan dolayı orucu bedene uygulamadıkça, nefsi zapt etmenin
anlamsız olacağı belirtilmiştir. Bunun da nefislerle uğraşmadıkça imkânsız
olduğu söylenmiştir.[559] Pavlus, karşılaşma için
hazırlanan bir sporcunun adeta fotoğrafını ortaya koyarak konuya bir bakış
açısı getirmektedir. Karşılaşma da yarışabilmesi, bedenen hazır ve layık
olabilmesi için de sürekli antreman yapmalıdır. Bu da onun antremanda yemekte
ve uykuda kendisini dizginlemesini gerekli kılmaktadır.[560]
Kim ki çalışmak istiyorsa, bu şekilde kendisini sakındırıp dengelemesi
gerekmektedir. Hıristiyanda bu sporcu gibi nefsine sahip çıkması, bedenini de gözetmesi
gerekmektedir.[561] Fakat bir çeşit nefsi tahrip
edip Mazoşizm anlamına gelmez. Bir nevi kaba saba eski elbiseler giyip,
tahtadan yapılmış yataklarda yatmak gibi yalan bir sufizm de değildir.
Ferisilerin yaptığı gibi, insanların dikkatini çekme amaçlı bir şeyde değildir.
Hıristiyanların bunları yapmaması gerektiği dikkate sunulmuştur.[562]
Dağdaki Vaazın yorumlarında orucun amacı insanların
bedenlerinin cezalandırılması değildir. Çünkü bedenler Tanrı tarafından
yaratılmıştır. Tanrı’ya itaatimizin gereği nefislerimizi güzelleştirmemiz
gerekir. Oruç bilerek ve isteyerek gıda yemeklerden sakınmaktır. Oruç nefsin
zapt edilmesi ve faziletçe gelişmeyi sağlayan bir vesiledir. [563]Dağdaki Vaazın farklı bir
yorumunda da oruçla ilgili bir başka husus da dile getirilmiştir. Tutulan
oruçların insanların iradesi ile tutulduğu ve oruç tutulan zamanda da yenilen
ve içilen şeylerin başkalarıyla da paylaşılmasını sağlamaktır.[564]
Eyüp lokmasını yalnız yemediğini, yetim ve dul kadınlarla
paylaştığını söylemektedir.[565] Tanrı Yeruşalimde gösteriş
yapanların oruçlarını kınadığında o da kınamıştır. Çünkü onlar oruçlu oldukları
günlerde nefislerini mutlu etmek için çabaladılar. İnsanları kendi çıkardıkları
bu tür amelleriyle meşgul ettiler.[566]
Yaptıkları işle, oruçları arasında bir ilişki kalmamıştı. Onlar
yanlarında çalıştırdıkları işçilerin maddi ihtiyaçlarını da gözetmiyorlardı. Bu
şekilde sevgi ve adalet olmaksızın bir dindarlık ortaya koymuşlardı. Tanrı
onlara şöyle buyurdu: “Benim istediğim oruç, haksız yere zincire, boyunduruğa
vurulanları salıvermek, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak, her türlü boyunduruğu
kırmak değil mi? Yiyeceğinizi açla
paylaşmak değil mi? Barınaksız yoksulları
evinize alır, çıplak gördüğünüzü giydirir, yakınlarınızdan yardımınızı
esirgemezseniz ışığınız tan gibi ağaracak, çabucak şifa bulacaksınız.
Doğruluğunuz önünüzden gidecek, Rabbin yüceliği artçınız olacak o zaman yardım
çağrılarınızı Rab yanıtlayacak”[567] Hz. İsa’nın bu olaya temsili
bir şekilde İncilde yer verdiği belirtilmiştir. “Zengin bir adam vardı. Mor,
ince keten giysiler giyer, bolluk içinde her gün eğlenirdi. Her tarafı yara
içinde olan Lazar adında yoksul bir adam bu zenginin kapısının önüne
bırakılırdı; zenginin sofrasından düşen kırıntılarla karnını doyurmaya can
atardı. Bir yandan da köpekler gelip onun yaralarını yalardı”[568] Bu olayda anlatılan iki
kişinin de öldükten sonrası durumu için ifade edilenlere baktığımızda Lazar’ın
diğer tarafta huzura kavuşturulduğu zengin adamın ise sıkıntı çektiğinden
bahsedilmektedir. Zengin adamın dünyada yaşayan kardeşlerine bir uyarı
gönderilmesini istediği çünkü kendi düştüğü duruma düşmesini istemediği
belirtilmiştir.[569] Asrımızda da bu gibi
durumlarla karşılaşıldığından bahsedilmiştir. Günümüzde ise televizyon
ekranlarında dünyanın çeşitli ülkelerinde milyonlarca aç insanın bulunduğu dile
getirilmiştir. Hıristiyanların fakirler için, haftada bir veya iki öğün yemek
yememesi ve israftan kaçınılması sağlanabilir. İsraftan kaçınılıp bunların da
fakirlere tahsis edildiği zamanda bu da bir çeşit Tanrı’nın razı olacağı oruç hükmüne
geçeceği belirtilmiştir. Bu olay fakirlerle toplumsal bir mütabakat sağlama
yoludur. Bu ortaya koyulan olgu yani oruç; ister tövbe için, ister dua için,
ister nefsi olgunlaştırmak için, ister fakirlerle ortak bir toplum tesis etmek
için olsun Kutsal Kitapta bunlarla ilgili delillere rastlamak mümkündür.[570]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa
orucun Hıristiyanların hayatında müstesna yeri olduğunu vurgulamıştır. Orucu,
sadaka verirken ve dua ederken gösterilen samimiyet hisleriyle ortaya koyulması
gerektiğine dikkat çekilmiştir. Gösteriş yapanların oruç tuttuğu gibi oruç
tutulmaması gerektiği belirtilerek oruç tutanların kendi nefislerini düzeltme
eğiliminde olmaları istenmiştir.[571]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa,öğrencilerini riyanın bir çeşidinden
sakındırıp, diğer bir çeşidine döndürmek istememiştir. Hz. İsa saçı yağlama ve
yüzü yıkamanın her gün yapılan bir iş olduğunu düşünüyordu. Oruç tutarkende her
hal üzere normal olmak gerekir. Hiçbir insanın, onların oruç tuttuğunu
bilmemesi esas kabul edilmiştir. Hz.İsa defalarca “gizlide iken seni gören
baban, açıkça seni ödüllendirecektir”[572]demiştir.
Çünkü orucun amacı nefisleri gururlandırmak değil, onu süslemektir. Kendi
nefislerin övülmesi değil, Tanrı’ya karşı tevazuyu ve muhtaçların
gözetildiğinin ifade edilmesi istenmektedir. Eğer hedefler bu davranışlar
olursa istenilen amaca ulaşılabileceği vurgulanmıştır.[573]
Dağdaki Vaaz yorumlarının birçoğunda şu ifadeye
rastlamaktayız. Hz. İsa iki çeşit takva örneği ortaya koymuştur: “Ferisilerin
Takvası”, “Mesihilerin Takvası”. Ferisilerin takvası büyüklenmekten doğan
gösteriş dolu bir takva olduğu insanlara övgüsünü sunduğunu, “Mesihilerin
Takvası” ise gizlilik içinde olup tevazudan doğduğu ve mükâfatının da Tanrı’dan
bekleyenleri kapsadığı ifade edilmiştir.[574]
Gösteriş yapanların dindarlıklarının bozulmuş olmasına dikkat
çekilmiştir. Duanın, yardımda bulunmanın ve orucun üstün değerler olduğunu
görmüştür. Hıristiyanlar Tanrı’nın rızasını kazanmak için dua eder, diğer
insanların rahatı için sadaka verir ve kendi benliğini güzelleştirmek için oruç
tutar. Fakat gösteriş bu ibadetlerin samimiyetini bozar. Bunların ilan edilmesi
kişinin riya ile gösterilmesi için birer vesile durumuna dönüşeceği
vurgulanmıştır.[575]
İnsanların gözleri önünde sadaka verenler, oruç tutanlar ve
dua edenler; bunların sadece övgü için yaptıkları dile getirilerek, zaten
riyakar insanlarında, kişilerin dertleriyle değil, bilakis kendi nefisleri için
gayret ettiklerinin altı çizilmiştir. Etraftaki insanların takdirini beklemenin
asıl amacının kişinin kendi nefsi için olduğu belirtilmiştir. Kendi nefsinin
hoşnut edilmesi olarak açıklanmıştır.[576]
Hz. İsa’nın önemle üzerinde durduğu en önemli konu bütün
düşüncelerin Tanrı’ya yönlendirilmesi ve kişilerin nefislerini ön planda
tutarak Tanrı’nın istediklerinin önüne geçirilmemesi gerektiğidir.[577]
Dağdaki Vaazın yorumunda
gösteriş yapan insanları; rolünü oynamak için tiyatro sahnesinde duran kişilere
benzetmiştir. Onların dindarlıklarının tiyatro sahnesinde duranlar gibi olduğu
belirtilmiştir.[578] Hakiki Mesihçiliğin de tiyatro sahnesinde durmak gibi olduğu
fakat bir tek seyircisinin olduğu bu seyircinin de Tanrı olduğu vurgulanmıştır.[579] Burada neden seyirci değişince hüküm değişmektedir gibi bir soru
akla gelmektedir. Bunun açıklaması şu şekilde yapılmıştır: “Eğer emelimiz
insanların bizi görmesi için ise; bu boş iştir. Fakat Tanrı’nın görmesi için
yapılmışsa; Tanrı onu yüceltecek ve değer verecektir. Öyleyse seyircilerin
doğru seçilmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır.[580] Eğer insanlara önem verilir veya kendi nefsinin seyirciliği
yapılırsa; Hz. İsa’nın ortaya koyduğu doğruluktan ve samimiyetten uzaklaşılmış
olacağı vurgulanmıştır.[581]
Musa’nın Yasası, Tanrı’nın adını kullanarak yalan yere ant
içmeye karşı birkaç yasağı kapsar.[582]
Tanrı’nın adıyla ant içmek, doğru söylediğine dair O’nun şahit olması demektir.
Yahudilerin Tanrı’nın adıyla yalan yere ant içme uygunsuzluğundan sakınmak için
gök, yer, Kudüs ya da kendi başlarını kullanarak yemin ettikleri dile
getirilmiştir.[583]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa Yahudilerin, düpedüz iki yüzlülük
yaparak Yasa’yı böyle aldatmalarını doğru bulmuyor ve normal konuşmalarda bile
yemin etme ve ant içme şekillerini yasaklıyor. Tanrı’nın adıyla yemin etmekten
sakınmaları için O’nun adının yerine başka isimleri bulmanın yalnız iki
yüzlülük olmadığını, aynı zamanda boş bir iş olduğu söylüyor. Gök üzerine ant
içmenin Tanrı’nın tahtıyla ant içmekle aynı değerde olduğu, Yer üzerine ant
içmenin O’nun ayaklarının basamağıyla ant içmek olduğu Kudüs üzerine ant
içmenin egemenliğin başkentiyle ant içmek olduğunu belirtiyor. Kişinin başının
üzerine bile ant içmesini yasaklıyor çünkü her şeyin yaratıcısı Tanrı olduğu
için kişinin böyle bir hakkı bile olmadığını söylüyor.[584]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa, Hıristiyanlar için ant içmenin
gereksiz olduğunu belirtmiştir. Evet’i evet hayır’ı hayır olmalıdır. Bundan
daha etkili bir dil kullanmanın, Şeytan’ın “kötü olanın” kişinin yaşamını
yönlendirmesini kabul etmektir. Hıristiyanın, yalan söylemesinin uygun olacağı
bir durum olmadığından bahsedilmiştir.[585]
Bununla beraber, ant içmenin yasak olmadığı yerleride görüyoruz. Mahkemede Hz.
İsa ant içmeyi yasaklamamıştır. Bizzat İsa kendisi Başkahin’in önünde yemin
altında tanıklık eder.[586] Pavlus da yazdıklarının doğru
oluşuna dair Tanrı’yı tanığı olarak adlandırarak andı kullanmıştır.[587]
Ferisilerin Hz.Musa’nın yasasını bozdukları ileri sürülmüştür.
Hz. İsa’nın ise bu yasaları tekrar gerektiği anlama taşıdığı vurgulanmıştır.
Buradaki yeminden kastedilen şey; kişinin yeminin de Tanrı’yı anmasıdır. Ta ki
Tanrı, onun sözüne şahit olsun! Eğer yeminini yerine getirmezse kendisini
cezalandırsın. Birçok zaman Hz. Musa, kötülük üzere yemin etme konusunda vaaz
vermiştir. Tanrı’nın önünde söz veren her kimsenin verdiği sözü yerine
getirmesinin gerekliğini anlatmıştı.[588]
Ferisilerin yemini iki kısma ayırdıkları ve halka bu şekilde
bir açıklamada bulundukları ifade edilmiştir. Yalancı yemini; bu yeminin pislik
ve inkâr içerdiğini söylemişlerdir.[589]
Çünkü bu yeminin Tanrı’nın ismini kirlettiğini aktarmışlardır.[590] Bir diğer yeminin
ise insanın karşısındakine verdiği sözden dönmesidir ki, bu yeminin diğeri gibi
değerlendirilemeyeceğinden söz etmişlerdir.[591]
Yemin konusunda kullanılması için kurallar oluşturuldu. İnsanlara yapılabilecek
yeminleri kendilerince liste haline getirildi. Sonra döndüler ve dediler ki:
Şüphesiz ki Tanrı’nın adı ile bağlı bulunan yeminin, mutlaka yemin eden kişi
tarafından yerine getirilmesi gerekir. Fakat genel olarak insanın bir başkasına
verdiği yemini yerine getirmemesinin sorun olmadığını ancak Tanrı adına bağlı
olarak yemin etmişse o zaman o yemini yerine getirmesi gerekir demişlerdir.[592] Hz. İsa bu karışıklığın
ortadan kaldırılması için, Feriseleri “kör kılavuzlar” diye çağırdı.[593] “Size yazıklar olsun! Vay
başınıza geleceklere! Kim mabet üzerine yemin ederse; bir şey değildir. Fakat
kim mabedin altını üzerine yemin ederse; borçlu olur diyorsunuz. Siz ey
budalalar ve körler, hangisi daha büyüktür? Altın mı, yoksa altını mukaddes
kılan mabet mi? Ve kim kesilen bir hayvan üzerine yemin ederse; bir şey
değildir. Fakat kesilen hayvanın üzerindeki sunulana yemin ederse; borçlu olur
diyorsunuz. Siz, ey körler! Hangisi daha büyüktür? Sunulan mı? Yoksa sunulanı
mukaddes kılan kesim yeri mi? Şimdi kesilen ve kesim yapılan yere yemin eden,
onun ve üstünde olan her şeyin üzerine yemin etmiş olur. Ve mabet üzerine yemin
eden, onun üzerine ve içinde sakin olan üzerine yemin eder.”[594] Hz. İsa bunları dikkate
alarak şunları söylemiştir: “Fakat ben diyorum ki: Hiç yemin etmeyin! Ne gök
üzerine; Çünkü o, Tanrı’nın tahtıdır. Ne yer üzerine; çünkü onun ayaklarının
basamağıdır. Ne de Yeruşalim üzerine; çünkü o büyük kralın şehridir. Başın
üzerine de yemin etmeyeceksin! Çünkü sen bir tek bir saçı ak yahut kara
edemezsin. Ancak Evetiniz, evet; Hayırınız, hayır olsun. Bunların dışındakiler
kötülüktendir.”[595]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa, yeminde belirli sözlerin
kullanımlarını kaldırdı. Ferisilerin koyduğu farkları da kaldırdığı gibi.
Tanrı’nın adı kullanılarak yapılan yemin ve adı kullanılmadan yapılan yemin
diye söylediler.[596] Eğer gökyüzüne yemin edersen,
orası Tanrı’nın tahtıdır. Eğer yeryüzüne yemin edersen; orası O’nun ayaklarının
basamağıdır. Eğer Yeruşalime yemin edersen; orası da büyük kral olan Tanrı’nın
şehridir. Eğer başına yemin edersen; o da senin egemenliğindir. Bir başkasına
ait değildir. Fakat her şeyden önce Tanrı’nın yarattıklarından bir tanesidir ve
O’nun hükmü altındadır. Ve sende başındaki saçının doğal yaratılıştan gelen
görüntüsünü bozmaya yeltenemezsin denilmektedir.[597]
Yemine eklenen bazı ibarelerin, yeminin durumunu
değiştirmiştir.Yasalar için gerçek içerik verilen sözün yerine getirilmesidir.
Söylenen sözün yanında durulması gerekir. Verilen sözün
arkasında durmak yemine gerek olmadığının göstergesidir.[598]
Yemin konusu Kutsal Kitapta farklı yerlerde müteaddit kereler
tekrar edilmiştir. “Fakat her şeyden önce, kardeşlerim! Yemin etmeyin! Ne göğe,
ne de yere, ne de başka bir şeye! Ama sizin evetiniz evet; hayırınız hayır
olsun”[599] Hz. İsa’da bunların üzerine
söz eklemek kötülük getirir diye belirtmiştir.
Yemin konusunda farklı bir diğer konu da bu yeminin kesin bir
yasak olup olmadığı konusundaki tartışmalardır. Mahkemede, hakimin önünde,
yemin ile karşılaşılırsa ne yapılmalıdır sorusunun cevabı yine kutsal kitaptan
atıfla açıklanmıştır. Şüphesiz Mesih, Kâhinler(haham) başının yemin ederek
cevaplamasını istediği soruları, cevaplamaktan çekinmedi. “Başkâhin ona: Hay
olan Tanrı hakkı için sana yemin ettiririm. Eğer Tanrı’nın oğlu, Mesih isen
söyle! dedi. İsa da ona: Söylediğin gibidir. Fakat sana derim şimdiden sonra
insanoğlunun kudretin sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini
göreceksiniz dedi.”[600]
İnsanların “Mesih’in hayatına” ve “Cebrail meleğine ve gökteki
bütün meleklere yemin ederim ki” veya “Kutsal kitaba yemin ederim ki”, ibareler
kullanarak yemin etmelerin nedeni olarak sağlam görünmek ve kişinin kendisine
bağlanmasını sağlamak olduğu belirtilmiştir.[601]
Hz. İsa döneminde yaşayan bir gurup
Yahudiningerçekten barış elçileri olduğundan söz edilmiş onların sözlerinin
herhangi bir yeminden daha doğru ve sağlam kabul edildiği vurgulandı. Ayrıca,
yemin konusunda insanlara verdikleri duygunun kesinlikle yemin etmeyin
olduğudur. Onlar yemini, yalan yere yeminden daha kötü
sayarlardı. Eğer bir adam Tanrı’ya yemin etmeksizin sözüne güvenilmeyen birisi
olarak görülüyorsa; bunların o adama itibar etmedikleri ve onu günahkâr bir kişi
olarak saydıklarından söz edilmiştir.[602]
Tevekkül, gerekli olan tedbirleri aldıktan sonra Tanrı’nın
isteğine göre bir yaşam sürülmesidir. Hatta Hz. İsa, dünya zenginliğine önem
verenleri, hırsızlar ve güveler için mal biriktirenler olarak tanımlamıştır.[603]
“Size şunu söylüyorum: “Ne yiyip ne içeceğiz?” diye canınız
için “Ne giyeceğiz?” diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden
de giyecek’ten daha önemli değil mi?” Bu paragrafta Hz. İsa, Hıristiyan’ın
yaşamını yiyecek ve giyecek etrafında odaklaştırma eğiliminde olduğunu ve
bundan dolayı yaşamın gerçek anlamını yitirdiğine dikkat çekiyor.[604] Sorunun daha çok bugün ne
yenildiği ve ne giyildiği değil, daha şimdiden on, yirmi ve hatta otuz yıl
sonra ne yenileceği ve ne giyileceğinin ortaya atılmasıdır. Gelecek için böyle
kaygılanmanın günah olduğuna vurgu yapılmıştır. [605]Bu
tip kaygıların, kişinin geleceğini güvence altına almaya uğraşırken değerli
enerjisini boşa harcamasına neden olacağı, o zaman bunun fark edilmesinden önce
yaşamı bitmiş ve yaratılmış olunan gerçek amacı kaçırmış olacağı
söylenmektedir.[606] Tanrı’nın insanı kendi
benzerliğinde yaratması yalnızca yemek yemesi için değil, daha büyük bir amaç
için olduğunun altı çizilmiştir. O’nu sevmek, O’na tapınmak, O’na hizmet etmek
ve O’nun dünyadaki işlerini temsil etmek için insanların yaratıldığına vurgu
yapılmaktadır. Kişinin bedeni kendisine efendi değil köle olsun diye
yaratıldığı vurgulanmıştır.[607]
Gökteki kuşlar örneğinde Tanrı’nın yarattıklarına nasıl
baktığını Hz. İsa Hıristiyanlara özetliyor. İnanan bir Hıristiyan’ın
kaygılanmasının ne kadar gereksiz olduğunu hem Dağdaki Vaazında Hz. İsa hem de
Yeni Ahit yorumcuları öğretiyor. Kuşların ne ekip ne biçtikleri olmasına
karşın, Tanrı’nın yine de onları doyurduğu
anlatılmıştır. Tanrı’nın yaratma açısından bir değere tabii tutulacaksa ve
insanların yaratılmasının kuşlardan çok daha değerli olduğu düşünülürse,
Hıristiyanın böyle gereksiz endişe duymasının yadırganacak bir durum olduğundan
söz edilmiştir.608 Fakat bu söylemlerden bir Hıristiyanın
gereksinimlerini sağlamak için çalışmasına gerek yok anlamının çıkarılmayacağı
vurgulanmıştır. Pavlus şöyle der: “Çalışmak istemeyen yemek de yemesin![608] Bu uğraşlar, şimdiki
gereksinimlerini sağlamanın gerekli kısmıdır. Hz. İsa burada, Tanrı’dan
bağımsız gelecek güvencesini sağlamak için ambarlara yığma çabasını
yasaklamıştır.[609]
Gelecek kaygısı yalnızca Tanrı’ya saygısızlık değil, aynı zamanda da
yararsızdır. Hz. İsa bunu şu soruyla gösterir. “Hangi biriniz kaygılanmakla
boyunu bir arşın (yarım metre) uzatabilir”[610]
Kısa boylu bir kişi kaygılanarak boyunu yarım metre uzatamaz. Bununla birlikte,
göreceli olarak konuşursak, bu mahareti göstermek kişinin gelecekte ortaya
çıkacak gereksinimlerinin karşılanması konusunda kaygılanmaktan çok daha
kolaydır.[611] Daha sonra Hz. İsa gelecekle
yeterli giysimizin olmayacağı kaygısının mantıksızlığıyla ilgileniyor. Kır
zambakları ne çalışırlar, ne de ip eğirirler, yine de güzellikleri Süleyman’ın
görkemli giysilerini geçer. Eğer Tanrı, kısa ömürlü olan ve yakılmak üzere ocağa
atılan kır çiçekleri için böylesine mükemmel elbise sağlayabilirse kendisine
tapınan ve hizmet eden halkına elbette ki bakacaktır.[612]
Sonuç, gelecek için endişe ederek yiyecek, içecek ve giyecek elde etmeye
uğraşmakla hayatımızı geçirmememiz gerektiğidir. Kurtulmamış Ulusların, yiyecek
ve giyecek sanki tüm yaşammış gibi, maddi şeyleri delicesine biriktirmek için
yaşadıkları ifade edilmiştir. Fakat Hıristiyanın temel gereksinimlerinin Göksel
babası tarafından karşılanacağını bildiği için böyle duruma düşmemesi gerektiği
vurgulanmıştır.614
Tanrı’nın “Sosyal Güvenlik” programının O’nun yolundan giderek
Tanrı’ya tam bir teslimiyet içinde bulunulması olduğu belirtilmiştir.[613] Hz. İsa’nın mal-mülk edinmeyi
yasaklamadığı belirtilmiştir. Ve Hz. İsa’nın getirdiği mesajında hiçbir yerinde
özel mülkiyete yasak konulmadığının altı çizilmiştir. Kutsal Kitapta değişik
durumlarda hayatın isteklerini karşılamak için tasarruf yapmayı ve bu
tasarrufun bir türü olarak ortaya çıkan hayat güvencesini yasaklamamıştır.
Kışın ihtiyaç duyacağı yiyeceği yazın biriktiren “karınca”yı övmüştür.[614] Tanrı’nın verdiği nimetlerin
hor görülmemesi bilakis onlardan yararlanılması istenmiştir. Burada yasaklanan
durumun bencilce davranarak biriktirmek olduğu söylenmiştir. İnsanın hayatını
malından ibaret sayması ve kalbini bu hoşnut edici şeylere bağlaması
eleştirilmiştir bunun cahilliğin göstergesi olduğu vurgulanmıştır.[615] Burada dikkat edilmesi
gereken noktanın “Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin” ifadesinin
tedbiri elden bırakma veya gelecek için iktisat yapmaya önem vermeme
kastedilmemekte, mal- mülk biriktiren ve çok daha fazla biriktirmek isteyen
cimrinin hırsına vurgu yapılmaktadır. Tanrı’nın bu hırsı gizli bir şirk olarak
algıladığı belirtilmiştir.[616]
İnsanların İncili öğrenirken iki önemli tehlike ile karşı
karşıya kaldıklarından söz edilmiştir. Bu tehlike ilki yalancı peygamberlerdir,
ikincisi ise; kişinin güvenle yol almasını engelleyen hırstır.[617]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın “Gökteki Hazine” ile ne kastettiği
tartışılmıştır. Kişinin kendi benliği haricindeki hiçbir şeyi beraberinde
semaya götüremeyeceği için Hz. İsa’nın burada kastının Hıristiyanda bulunması
gereken vasıflarla nefislerini donatarak Ona benzemesi olabileceği
söylenmiştir. Pavlus’un ifade ettiği Gökteki Hazine iman, ümit ve sevgidir.[618] Bir başka bakış açısı ise
yargı gününde bil müşahede İsa Mesih’i görmektir. Daha başka bir bakış açısı
ise; ebedi bir hayatın elde edilmesi için kişinin varını yoğunu Mesih ve
Hıristiyanlık için biriktirmesidir.[619]
Tanrı’nın isteme ile ilgili sözü, Hıristiyanın öncelikli
isteği ile Putperestlerin öncelikli istekleri arasındaki önemli farkı ortaya
koymaktadır.[620] Bu bölümün çoğunluk kısmı
olumsuz amellerden bahsetmektedir. Tanrı üç defa “kaygılanmayın” sözünü
kullanmaktadır.[621] Tanrının kaygılanmayı yasak
ettiği şeyler ise yeme, içme ve giyinmedir.[622]
Hz. İsa’nın düşünce ve tefekkürü yasakladığını iddia edenler olmuştur. Bu
iddianın anlamsız olduğu Hz. İsa’nın Hırıstiyanlara gökteki kuşlara ve zambak
ekinlerine bakmalarını istediği açıklanmaktadır. Tanrı’nın nasıl özenerek
yarattığını düşünmelerini istemiştir. Bunun düşüncesizliğe davet olmadığının
altı çizilmiştir.[623]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa gelecek için plan kurulmasına karşı
çıkmamıştır.Hz. İsa, Hıristiyanın geleceği için tedbir almasının ve
düşünmesinin men edilmediğini belirtmiştir. Fakat “kaygı ve endişe” den men
ettiği dile getirilmiştir. Bu sözün anlamının; ayakaltına düşen tohumun
çiğnenip gökteki kuşlara yem olacağı misali kötülere yem olunmaması ya da aynı
şekilde iyi tohumun dikenlerin ortasına düşmesi ve hayat kaygısı sebebiyle
boğulması olarak belirtilmiştir.[624]
Pavlus ise; şu sözüyle Hıristiyanlara mesajını vermiştir: “Hiç kaygılanmayın;
her konudaki dileklerinizi, Tanrı’ya dua edip yalvararak şükranla bildirin.”[625] Ayrıca başka bir ifade de
ise; hikmetle geleceğe hazırlığın güzel bir şey olduğu fakat kaygı, sıkıntı,
endişe ve nefse eziyetin ise yanlış bir iş olduğu söylenmiştir.[626]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa yiyecek ve giyecek konusunda
kaygılananları “kıt imanlılar” diye isimlendirmiştir. Kaygı ve endişe yerine
Tanrı’ya dayanılması gerektiği belirtilmiştir. Tanrı insanlara hayat
bahşetmiştir. Bedenleri Tanrı yaratmıştır. Gerekli olan itinayı göstererek
bedeni korumaktır. Kişi kendi nefsini yaratmamıştır. Dolayısıyla nefsini
muhafaza edip yaşatmaya güç yetiremez. Tanrı insan hayatının birinci sorumlusu
olarak kabul edilmiştir. Hayatı ve bedeni yaratan Tanrı, kişilerin yeme ve
içmeleri için kolaylıklar gösterecektir.[627]
Tanrı her şeyi tertip ve düzene koymuştur. İnsana ancak
çalışıp çabalaması düşmektedir. Hıristiyanların geçimlerini kazanmaktan men
edilmedikleri söylenmiştir. Oturup çalışıp çabalamadan “Göksel babamız her şeyi
uzatır” denilmesinin imkansız olduğu vurgulanmıştır.[628]
Yeni Ahit yorumlarında ifade edilen bir önemli husus da;
insanlığın açlık sınırında olma sebepleri, Tanrı’nın insanlara yardımının
noksanlığından kaynaklanmadığıdır. Bunun sebebinin insanların dağıtım ve
paylaşım yönünde haksızlık yapmasıdır. Tanrı insanlara karada ve denizde
yedirme ve giydirme hususunda mükemmel kaynaklar sunmuştur.[629]
İsa Mesih’e bağlı insanların sıkıntı çekmeden yaşaması
imkansızdır.Fakat kaygı duymamak sıkıntısız bir yaşam anlamına gelmez.[630]
Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazda Hıristiyanlara verdiği mesajın
temel noktası kişinin günü gününe yaşamayı öğrenmesidir.Günü anlamlı yaşayan
insanların gelecek için de planlı ve programlı yaşamaya kolaylıkla
ulaşabileceklerdir.[631]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa, kendisine Mesih olarak inanan
insanların kişisel şeylere değil, ilahi gerçeklere önem verip kaygı
duyabileceğini belirtti. Hz. İsa Hıristiyanlardan bedenin ihtiyaçları için
endişe etmemelerini istedi. Hıristiyanların önceliğinin, Tanrı adı, egemenliği
ve yüceliği olması gerektiğini altı söyledi.[632]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa, Hıristiyanın, Tanrının Egemenliğini ve
yüceliğini arzu etmesi, özlemesi, hırsı ve kaygısının olmasını doğal
karşılamıştır.Kişisel arzular için yasaklanan bu zaaflar Tanrı için olduğu
zaman değer ifade etmiştir.[633]
Yeni
Ahit yorumlarında; Tanrı’nın
Egemenliğini istemenin en önemli
göstergesi İncil’i yaymak ve Mesih’te kurtuluşu istemektir.
Ayrıca yorumlarda farklı bakış açısına rastlanılmıştır. Tanrı’nın Doğruluğunun,
Tanrı’nın Egemenliğinden daha büyük bir daireyi kapsadığı iddia edilmiştir.
Dağdaki Vaazda Tanrı kendisinin bizzat doğruluğun ilahı olduğunu vurgulamıştır.
Tanrı sadece Kilise ve Hıristiyanlardan değil, bütün insanlıktan doğruluğu
istemiştir.[634]
Tanrı Egemenliğini ve doğruluğunu istemenin öncelikli anlamı,
Mesihçilik anlayışını vaaz etme sorumluluğunu toplumsal ve bireysel anlamda
“Işık ve Tuz” un yaptığı gibi Hıristiyanlar tarafından üstlenilmesi gerektiği
söylenmiştir.[635]
Hıristiyanların, gururla,
kibirle kendi çıkar imparatorluğunu kurmak için değil, hayatının her safhasında
her şeyden vazgeçerek Tanrı’nın yüceliğini en yükseklere koymak için çabalaması
gerektiği vurgulanmıştır.[636]
Kutsal yasanın, “Göze göz, dişe diş” dediği belirtilir.[637] Bu yasanın hem cezalandırmak
için bir buyruk olduğu hem de cezanın sınırı olduğu belirtilir. Cezanın suçu
geçmemesinden söz edilir. Bununla beraber, Eski Antlaşmaya göre ceza yetkisiyle
kişinin değil hükümetin yetkilendirildiği bildirilir.[638]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa misilleme yapmayı tamamen ortadan
kaldırarak Yasa’nın ötesinde daha yüksek bir doğruluktan söz ettiği görülür.
Öğrencilerine öç almanın yasal olduğu yerde, bundan vazgeçmelerini
öğütlemiştir. Hz. İsa, öğrencilerine kötüye karşı direnmemeyi öğretmiştir. Sağ
yanağına tokat atana, öbür yanağını da çevirmelerini söylemiştir. Mintanlarını
almak isteyenlere abalarını da vermelerini önermiştir.[639]
Hz. İsa’nın bu söylemdeki son buyruğu, Hıristiyanlar açısından
en zor yapabilecekleri bir söylem olduğu vurgusu yapılmıştır.”Sizden bir şey
dileyene verin, sizden ödünç isteyenden yüz çevirmeyin.”[640]
Kişilerin maddi şeylere olan düşkünlüğü ve malının elinden gideceği düşüncesi
bu söylemden ürkebileceğini akıllara getirmiştir. Fakat Hıristiyanların, göksel
hazineyi düşündüklerinde ve Hz. İsa’nın vaatlerini dikkate aldıklarında bu
isteksiz tavırlarının ortadan kalkacağı belirtilmiştir.Bu ilkelere harfi
harfine uymalarının daha kolay olacağından söz edilmiştir.[641]
Hz. İsa’nın temel amacının, yardım isteyen bir kişinin gerçekten ihtiyacı
olduğunun düşünülmesidir. Her durumda kişinin ihtiyacının doğru olup
olmadığının bilinmesinin mümkün olmadığı belirtilerek ihtiyaç sahibi olduğunu
söyleyen birisinin geri çevrilmemesi üzerinde durulmuştur. Çok sayıdaki sahte
dilenciye yardım etmek gerçekten ihtiyacı olan birini geri çevirme riskinden
daha iyi olduğunun altı çizilmiştir.[642]
Yeni Ahit yorumlarında, insani açıdan, Hz. İsa’nın olmasını
istediği davranışların olanaksız olduğu bildirilmiştir.[643]
Burada bir ayrıntıya yer verilmiştir ki bu davranışları ancak Kutsal Ruh
tarafından kontrol edilen Hıristiyanın özverili bir yaşam sürebileceği yalnızca
Kurtarıcı’nın yaşamının içinde yaşamasına izin veren bir Hıristiyanın
alçaltılmaya[644], haksızlığa[645] ve güçlüğe[646] sevgiyle karşılık
verebileceği anlatılmıştır. İşte “İki Bin Adım Müjdesi”nin bu olduğu
belirtilmiştir.[647]
Dağdaki Vaazda geçen Göze göz dişe diş cümlesinde; günahsız
suçsuz insanın hakkı yasayla koruma altına alınmıştır. Hz. İsa; şöyle bir
yaklaşım sunmaktadır: Günahsız suçsuz olanın hakkı zaten yasayla koruma altına
alınmıştır önemli olan dürüst, erdemli, alçak gönüllü başkalarını da düşünen
bir karakter ortaya koyabilmektir.[648]
Hz. İsa, Hz. Musa’nın getirmiş olduğu ilkeleri daha da
genişleterek, insanların yaşamlarını daha anlamlı hale getirmeye ve
birbirlerini sevmeyi amaçlamıştır.[649]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa, Göklerin Egemenliğine girmenin yolunun
kin ve nefretten uzak kalarak olacağını vurgulamıştır. Yine İsa, Yahudiliğin On
Emirdeki öldürmeyeceksin emrini daha ileri götürerek, öldürme değil hakaret
etmenin bile cezaya müstehak olacağını belirtmektedir.[650]
Kul hakkının ve insanların gönlünü kazanmanın önemini belirten İsa, Tanrı’ya
sunulan takdimelerden bunun daha önemli olduğunu belirtmektedir. Bunun için
düşmanla dost olmanın yolları gösterilmiştir.[651]
Dağdaki Vaaz konusunda söylenen şeyin en üstü, zirvesi olarak
bu ifadeler alınmıştır. Vaazın içinde bundan daha büyük bir sınırın
bulunmadığının altı çizilmiştir.
Hz. İsa’dan geldiği söylenen bu söylemler, Yasa
öğreticilerinden gelmiştir. Musa’nın Yasasında gelen ile de uyum
göstermektedir. Hz. Musa’nın yasalarının okunması, hatırlanarak üzerinde
düşünülmesi istenmiştir. Hz. Musa’nın ahlaki yasaların özetini Eski Ahitte
verdiği belirtilmiştir.[652]
Hz. İsa’nın kendi zamanında bu vaazları verdiğini biliyoruz.
Göze göz yasayı; Yahudilerin sonradan kendi başlarına esneterek değiştirdikleri
yasalarda cezanın karşılığı olarak; 1- Maddi taviz verildiğinden 2- Mal
cezasına çevrildiğinden bahsedilmiştir. Bu değişikliklerin Hz. İsa’dan önce
tamamlandığı vurgulanmıştır.[653] Kutsal Kitapta
insan kölesine vururda gözünü kör olmasına sebebiyet verirse ya da
dişlerlerinden birini düşürürse; bunun bedeli olarak vuran adamın da gözünü ya
da dişini kaybetmesinden bahsedilmiştir. (Bu o kölenin hak ettiği bir Yasadır,
ama kölesi bunu kendi başına yapmaya güç yetiremez) Fakat Gözüne ya da dişine
bedel olarak Kölenin sahibinin, köleyi hür bırakmasının zorunlu olduğundan
bahsedilmiştir.[654]
Yazıcılar ve Ferisilerin “göze göz” maddesini uzattıkça
uzattıklarından bahsedilmiş. Hâkimlerin uyguladığı bu hükümler, uyum sağlamayan
kişisel ilişkileri kapsamaz. Bazıları da kişisel intikam peşine düşerek,
kendilerince bu hükmü uygulamaya çalıştılar. Oysaki Yasa açıkça şunu
söylemiştir: “Halkının çocuklarından intikam alma ve kin tutma!”[655] Emirlerin alt üst edilmek
istendiğinden bahsedilmiş. Çünkü ilk başlangıçta da insanların değil,
hâkimlerin bu hükmü uygulandığından söz edilmiştir. Yasada beşerin intikam
almasının yasaklandığından söz edilmiştir.[656]
Mesih’in getirdiği yasada başlangıçta göze göz, dişe diş,
hükmünü kaldırmadığı söylenmektedir. Çünkü başlangıçta hükümlerin adaletli ve
doğru olduğundan söz edilmiştir. “Hükmetmeyin ki, hüküm olunmayasınız!”[657] Dağdaki Vaazda Hz. İsa
başlangıçta bütün öğretilerin temelini ahiret günü için ilahi gerçeğinin
üzerine kurmuştur. Hz. İsa dünya öğretileri ile kendi öğretisinin arasındaki bu
açık delilleri güçlendirmek istedi. Şüphesiz bu başlangıç, beşeri mahkemeler
ile Tanrı’nın dinine ve hesap gününe özeldir. Fakat bu yasaların inanan bir
Hıristiyan’ın kişilik ilişkileriyle uyum sağlamadığından söz edilmiştir.[658] Öyle ki, Hz. İsa bu yasanın
sevgi üzerine kurulması gerektiğinden, hâkimlerin adaleti üzerine
kurulmamasından bahsetmiştir. İnanan bir Hıristiyan’ın görevinin hata yapıp da
hatasını anlayanlara karşı intikam duygusu içinde olmamaları söylenmiştir.[659] Yaptığı hata ile
de karşılık vermek olmamalıdır. Hatayı yapan kişiden intikam almadan ve
bedelini talep etmeden kabul etmesi istenmiştir. “Kötülüğe direnmeyin”[660]
Yeni Ahit’in birçok yerinde direnmeyin ifadeleri ile
karşılaşmaktayız. Direnme ifadesi Tanrı’ya karşı direnmedir. Ayrıca Tanrının
isteğine karşıda direnmemedir[661] ve Tanrı’nın
gerçeklerine[662] ve Tanrı’nın egemenliğine[663] karşı direnmemektir.
Kötülüğe karşı direnmenin önemli bir erdem olduğunun altı
çizilmiştir. Ve kutsal kitabın muhtelif yerlerinde geçen ifadeler de “Kötülük,
kötülük kuvveti elinde olandadır” denilmiştir. Çünkü İblise karşı direnilmesi
öğütlenmiştir.[664]
İntikam duygusunun insanı egemenliği altına aldığını ve
intikama hizmet ettirdiğini oysaki Hıristiyanın böyle bir hedefi ve amacının
olmadığından bahsedilmiştir.[665]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın ifade ettiği sağ yanağına vurana
sol yanağını çevir ifadesi insanlara gülünç gelebililir. Hz. İsa’nın buradaki
vurma ifadesi ahlaki anlamda büyük bir olgunluğa vurgudur.[666]
Hz. İsa söylediği bu sözleri bu ölçütleri kendi nefsinde
uygulandığının kanıtlarını kutsal kitapta görebiliyoruz. Eski Ahitte haber
verildiği gibi: “Vuranlar için sırtım soldu, ikiye büküldü, yanağım gevşedi,
sarktı ve yüzüm utanmaya ve tükürüğe karşı perde olmadı”[667]
Hz. İsa’nın mahkemesi esnasında onun elçiliğinin herkese gerçek olduğunun
gösterildiği ifade edilmiştir. Yahudi askerleri, O’na tükürmeye başladılar ve yüzünü
tükürük kapladı. Ve Hz. İsa’yı yumrukluyorlardı. Ve O’na “hadi haber ver!”
diyorlardı. Hizmetçiler O’nu tokatlıyorlardı. Sonra Romalı bir asker sıçradı ve
elindeki dikenli tacı O’nun kafasına geçirdi. Ve Ona, omuzlarını ve sırtını
çökerten bacaklarının gücünü bitiren, derin bir acı veren elbise giydirdiler.
Kafasına kamışla vurarak, şöyle söyleyerek O’nunla alay ettiler: “ Ey
Yahudilerin kralı selam sana!” Sonra dalgaya alarak dizlerinin önüne
çökerttiler. Ona secde eder gibi yaptılar ve tükürdüler.[668]
Hz. İsa ebedi gücünden dolayı, yapıcı olan nefsini sevgiyle doldurduğu
sakinliğini koruduğu kendisine kötülük yapanlardan intikam almak istemediği
bilakis onlara bitirinceye kadar dalgaya almalarını tamamlamalarına izin
verdiği görülür.[669]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa zayıf, direnç gösteremeyen, düşkün bir
insan nitelemesi ortaya koymamıştır.Mahkeme esnasında, kâhinlerin başkasının
karşısında nefsini sınırlamayı bilmiştir.[670]
Örnek olarak kendisine inananların önünde kuvvetli bir İsa Mesih modeli
olmuştur. Nefsini tutup, başkalarına sevgi gösterdiği esnada kuvveti ortaya
çıkmıştır. Hangi türden olursa olsun; herhangi bir şekilde intikam almamıştır.
Hz. İsa’ya İnananlar için tek örnek Mesih’in tutumudur.[671]
Hz. İsa’nın sözü, burada, azgınları uyanık tutan, basit ucuz
bir söz olarak algılanmalıdır. Çirkin bir söz veya istediğini vurdumduymaz bir
şekilde yapan bir kişiden kaynaklanmış bir söz gibi alınmaması gerekiyor. Çünkü
Hz. İsa, intikam almayı önlemek istemiştir. Kesinlikle emanetsizliği, rezaleti
ve zulmü cesaretlendirmeyi istememiştir.[672]
Gerçek sevgi, önemli bir şekilde her insana ve topluma
gösterilmelidir. Çünkü bu iki yapının, kötülüğü engelleme ve iyiliğin yayılması
konusunda büyük etkisi vardır.[673]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa insanlara öylesine tevekkül anlayışı
ile kötülüğe cesaretlenmenin sorumluluğunu öğretmemiştir. Özellikle intikamı
duygusunun insanların zihinlerinden atılmasını istemiştir.“Direniş göstermeyin”
vasiyetinin gerçek anlamı “intikam almayın” olmuştur.[674]
Bazı Yeni Ahit yorumcuları Dağdaki Vaazda “kötülüğe direniş
göstermeyin” vasiyetini şüphesiz o her durumda barışa davet etmektir diye,
yorumladılar.[675] Her durumda kuvvet
uygulamaktan yasaklanmayı kendilerine itibar edindiler. Luther’in de bu tefsire
katıldığı belirtilmiştir.[676] Luhther’in bu vasiyete
dayanarak kendi kanını emen keneleri dahi öldürmediğini, kanını emmesine izin
verildiği zikredilmiştir.[677]
Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazında olan bu öğretisine farklı
anlamlar yükleyenler de olmuştur. Bu öğretinin ister kişilere olsun, ister
hükümetlere olsun zorba davranışların hepsini yasakladığını vurguluyor.[678] Hz. İsa’nın öğretisinin
temelinde direncin olmaması gerekiyor. Burada dikkat çekici bir diğer açıklama
da Hz. İsa’nın hâkimlerin ve insanın kurduğu bütün müesseselerin tamamının
ayakta kalmasına karşı olduğu ibaresidir.[679]
Bunun nedeni olarak Hz. İsa’nın vasiyetlerine itaat edilmesi “bütün kötülerin
kardeş olabileceği birbirleri ile barış içinde yaşayabileceklerine izin
verileceği olarak değerlendirilmiştir. Böylece bütün mülkün Tanrı’ya ait olduğu
anlaşılır denilmektedir.[680]
Vaaz’ın en önemli kazandırdığı kavramın “Sivil İtatsizlik”
olmasıdır. Gandi buna örnek olarak gösterilmektedir. Gandi’nin gençlik
yıllarında Dağdaki Vaazı okuyarak etkilendiğinden söz edilmiştir.[681] Hindistan’a döndüğünde ise bu
inandığı değerleri hayata uyguladığından söz edilmiştir.[682]
Gandi kendisi ve yanındakilerini direnç göstermeye zorlamayacaktı.“Medeni
İsyanı” dediğimiz “Hakkın Gücü”, “Doğruluğun Gücüyle” kendisine karşı çıkanları
kazanmaya çalıştığından bahsedilmiştir. “Kendi rızası ile acı yüklenmekle”,
kendisini en büyük örnek yapmak istediği söylenmiştir. Gandi’nin sergilemiş
olduğu davranış sonucunda kuvvetin zorla uygulanmasının nadir bir durum
olacağı, cezaların biterek hapishanelerin okullara çevrildiğinden ve hâkimlerin
barış sürecine girdiklerinden bahsedilmiştir.[683]
Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazdaki bu öğretisine karşın, Kutsal
Kitap Hıristiyanlara devleti yönetenlerin vazifelerinin kötülük yapan kimseler
üzerine olmasını ilan etmiştir. Devlet yöneticileri, Tanrı’nın kendilerine
verdiği yasalardaki ceza hükmünü kötülük yapanlara uygularlarsa; İşte o zaman
“kötülük yapan kimseden hak ettiği intikamı alan Tanrı’nın hizmetçisi” unvanını
alabilecekleri belirtilmiştir.[684]
Devletin görevlerinin, içinde yaşayan fertlerin görevlerinden
tamamen farklı olduğu dikkate sunulmuştur.[685]
Pavlus’un sözünde kötülük fiilleri ile aynı hizada bulunan kişilerin durumları
açıkça ortaya konmuştur. “Kötülüğe kötülük ile karşılık vereceğiz diye haddi
aşmayın” Kendi içinizden olanlardan intikam almayın ey canlılar! Bilakis kızgınlığa
yer verin (Yani Tanrı’nın kızgınlığına.) Çünkü şöyle yazılmıştır. Benim
intikamım vardır ve onu ben alırım. Rab şöyle der: Senin düşmanın aç ise; onu
doyur. Eğer susuz ise; ona su ver. Çünkü sen böyle yaparsan onun başında ateş
koru toplarsın (yani o sana yaptığının karşısında utanır ve tövbe eder) Kötülük
seni yenmesin! Bilakis sen kötülüğü iyilik ile yen![686]
Farklı bir Yeni Ahit yorumunda şu ayrım görülmüştür. Özellikle
Sezar’ın hakkını Sezar’a Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya verin![687]
cümlesinin açılımı şöyle yapılmıştır: Bu ayette iki mülkten söz edilmiştir.
İlahi ve ruhi bir mülk (O Mesih’in egemenliği); dünyalık ve zamanlık bir mülk
(dünyanın egemenliği) “Tanrı’nın sağ eli diye adlandırılan birinci mülkte;
Hıristiyanlar, kişiler gibi yaşarlar. Fakat “ Tanrı’nın sol eli diye
adlandırılan” ikinci mülkte; Hıristiyan, vatanından sorumlu bir memur gibi
yaşar. Ve Hıristiyan’ın üzerine düşen (İster baba olsun, ister işinde başkan
olsun, ister hâkim, ister yönetici olsun) kişiliği ve görevi konusunda doğru
adımlar atması gerektiği vurgulanmıştır.[688]
Hz. İsa’ya bağlı olarak yaşayan bir kişinin bir dünya
vatandaşı olarak devletin ona verdiği bütün vasıtalardan yararlanması
istenmiştir. Başka ortamlarda gevşek davranabilen bir Hıristiyan’ın görevi
esnasında (dünyadaki bir kişi olarak), bulunduğu ortamda kötülüğe direnç
göstermesi gerektiği söylenmiştir.[689]
“Mesih’in egemenliğinin” kuralları; o her ihtimali taşır,
bağışlanmayı taşır, kötülüğe karşı iyilik göstermeyi ister. Fakat başka bir
açıdan “ Dünya’nın egemenliğinde” de zulmün, haksızlığın taşınması gerekmez.
Bilakis buranın tersi olarak orada kötülüğün tersini ve onun cezasında bir
savunma vardır. Bu insanın içinde bulunduğu konum ve görevi ile ilişkilidir.
Mesih: “Her hangi bir kişinin kötülüğe karşı direnç göstermesi gerekmez! diye
bir şey söylememiştir. Eğer böyle bir şey deseydi; o zaman bütün yasalar ve
yöneticiler yok olur giderdi. Fakat Hz. İsa “Hıristiyanlara bunu yapmanız
gerekmez!” demiştir.[690]
Hristiyanlara (Toplum içinde yaşayan kilise olarak); fiili
veya niyet ile dahi olsa intikam almanın yakışmayacağı vurgulanmıştır. Fakat
sorumlu bir hiristiyanın ister devlette isterse kiliside olsun Tanrı onu
kötülükten intikam alma ve cezalandırma konusunda vekil tutmuştur serbest
bırakmıştır, şahsi intikamı yasakladığının altı çizilmiştir.[691]
Hz. İsa’nın, adaletin ayakta durmasını asla yasaklamadığı
söylenmiştir. O’nun yasakladığı şeyin; Hıristiyanın kendisi için kendi
elleriyle intikam almasıdır. Göze göz yasasının uygulayıcısı hâkimler olduğu
belirtilmiştir. Fakat Hıristiyanın şahsi intikam türünden ne varsa onları
bitirmesi gerektiği söylenmektedir.[692]
Mesih’in şahsi intikam duygularına yer vermediği; eziyete
eziyet ile karşılık vermediği fakat kişinin bu eziyeti kendisinin taşıması
istenmekte. Şayet eziyete eziyet ile karşılık verilecek olursa iyiliğin
karşısında kötülüğün üstün kılınacağı belirtilmiştir.[693]
Kötülüğe direnç gösterilmez ise o zaman kişilik
zayıflıklarının tohumları ekilmeye başlanacağı vurgulanmıştır. Bazı ahlaki
işlerde çöküntülerin ortaya çıkacağı siyasetin tamamıyla karışacağı barışın
bozulacağı belirtilmiştir.[694] [695]
Hz. İsa’nın asla bir kişinin kendi başına kötülüğün failini durdurmasını97
Hz.Musa’nın yasalarında, zinanın cezası ölüm idi. Ama bu
hatanın karşılığı olan ölüm cezasının kesinlikle Hz. İsa döneminde tatbik
edilmediği belirtilmiştir. Eski Ahit’te zinanın cezası ölüm idi. Yeni Ahit’te
ise; zaten zinanın kendisi ölüm sayıldı. Hür olan eşlerin, eş olma sözlerinin
ortaklığı vardı. Ama zina yapıldıktan sonra zaten bu ölür gider denilmektedir.
Ayrıca İhanetin boşanmaya esas neden olmasına asla bir sorgulama yapılamayacağı
ve itaraz edilemeyeceği belirtilmiştir.[696]
Zina, evlilik öncesi ve evlilik dışında yapılan cinsel suçlardan biridir. Zina fiili kutsal inanışın dışında bir fiil olduğundan tek Tanrılı dinlerin hepsi onu çok ağır bir suç olarak kabul ederler ve zina suçunu işleyenlere ağır cezalar verirler.[697] Özellikle monoteist dinler meşru zeminde, yani nikâh ve evlilik şartıyla cinsel ilişkilere izin vermektedir. Böylece evlilik ve aile kurumu din tarafından özel koruma altına alınmaktadır. Bu sebeple zina ve aldatma yasaklanmaktadır.[698] [699] Semavi dinlerden Hıristiyanlığın Kutsal Kitabı olan Yeni Ahitte yer alan Dağdaki Vaaz, erkek ve kadının evli kalmak suretiyle doğru olanı yapacaklarını söylemiş ve bunun dışında yapılan fiillere ise sert bir şekilde karşı çıkmıştır. Çünkü ona göre evlilik dışındaki her türlü cinsel ilişki, haz veya şehvet almaya yönelik her teşebbüs, yasak olan eylemlerdir. Çünkü Hıristiyanlık, kadın ve erkeği tek beden olup Tanrı’ya itaat etmeleri için yaratmış, cinsellik yönünden münzevi perspektifli olan bir dindir. Bu yüzden amacı bedensel etkinliklere yönelik olan cinselliği, asla kabul etmez. Dağdaki Vaazda Tanrı, insanlara cinselliği sadece evli olmak şartıyla uygun görmüştür. Bunun dışında yapılan cinsel hareketleri veya birleşmeleri ise yasaklamıştır.
Zina, genel bir anlam içerir. Şehvet duymak, başkaların
namusuna göz dikmek, kendi eşi dışında başka kişilerin eşleriyle cinsel
birleşmeye girmek, Tanrı’nın yasakladığı kişiler veya şeylere karşı cinsi
duygular beslemek veya onlarla cinsel temasa girmek ve bu minvalde evlilik dışı
yapılan cinsel eylemlerin hepsi, zina kapsamına girer. Her türlü zinayı
lanetlemek Dağdak Vaazda bir yeniliktir. İlk uygarlığın tüm yasaları gibi
Tevrat da evli bir kadınla cinsel ilişki kurulması olarak tanımladığı zinayı,
yasaklıyordu.[700] Dağdaki Vaaz, bu motif
üstünde sıkça durmuş ve inananların bu tür hareketlerden uzak durmasını
özellikle vurgulamıştır. “Zina etmeyeceksin dendiğini duydunuz. Ama ben size
diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş
olur.”[701] Bu ifadelerde keskin bir zina
tehdidi vardır. Zinanın şehvet kokan özelliği insanları kendinden
geçirmektedir. Bakmak bile zina açısından ateşli bir tutkudur. Bu tutkuyla,
kadınlara arzulu bakan kişilerin zinakar olduğu kuşkusuzdur. İsa bunu yapan
kişinin yüreğinde, baktığı kadınla cinsel ilişkiye girdiğini söylemektedir.
Dağdaki Vaaza göre zina bir ahlaksızlıktır. Zina yapan kişi
yükümlülüklerini yerine getirmiyor demektir. Evlilik sözleşmesi denilen bağı
yaralamakta, diğer eşin hakkını zarara uğratmakta, evlilik kurumunu zedelemekte
ve evliliğin temelini oluşturan sözleşmeyi ihmal etmektedir. Sürekli bir anne
babaya ihtiyacı olan çocukların ve insan soyunun selametini tehlikeye
düşürmektedir.[702] Bunun için Yeni Ahit’te
cinselliğe ne zaman olumlu olarak bakıldıysa, bu olumluluk evlilik içinde
değerlendirilmektedir. Dağdaki Vaazın bakış açısında evlilik sınırları dışındaki
cinselliğin yaşanması söz konusu bile edilemez. Tanrı isteminde cinsellik
yalnızca evlilik kurumu içinde görülmektedir. Çünkü bir araya gelen iki kişi
ruhen ve bedenen tek beden olmuşlardır. İki kişinin bir beden olması ciddi bir
olaydır. Cinsel birleşim, evlilik antlaşmasının bir işareti olarak
gerçekleşmektedir. Tanrı öğretisine göre evlilik dışı cinsellik günahtır.[703] Bu durum Tanrı’nın birliğine
ve çiftlerin tek beden olmasına aykırıdır. Bu yüzden evlilik dışı ilişki yerine
Tanrı’nın istediği evlilik içi ilişkiler tercih edilmelidir. Diğer taraftan
evlilik dışı ilişkide bulunan kadının, kötü olduğu düşünülürdü. Erkek
başkasının karısıyla cinsel birleşmede bulunmadıkça, bu durum bir başkasının
mülkiyetine tecavüz etme suçuydu, günahkâr sayılmazdı.[704]
Burada erkek lehine bir tavır söz konusudur. Erkek, gözünü başka
erkeklerin eşine göz çevirdiğinde o zaman yanlış yapmaktadır. Bu durumda erkek
çok büyük bir günah sergilemektedir. Yuhanna İncil’i bu noktada zinayı doğru
bir şekilde ifade etmektedir. “İsa ise zeytin Dağı’na gitti. Ertesi sabah
erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk onun yanına geliyordu. O da oturup
onlara öğretmeye başladı. Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış
bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya, öğretmen, bu kadın tam
zina ederken yakalandı, dediler. Musa, Yasa’da bize böyle kadınların
taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin? Bunları İsa’yı denemek amacıyla
söylüyorlardı; onu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş,
parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine
doğruldu ve içinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın, dedi. Sonra yine eğildi,
toprağa yazmaya başladı. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere,
birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde
duruyordu. İsa doğrulup ona kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?
diye sordu. Kadın, hiçbiri, efendim, dedi. İsa, ben de seni yargılamıyorum,
dedi. Git, artık bundan sonra günah işleme”.[705]
Zina eylemi Yuhanna İncil’inin yukarıdaki bölümünde bir günah olarak kadına
yüklenmiş fakat İsa kesin olmadan yapılan suçlamaların yersiz olduğunu dile
getirmiştir. Böyle riskli bir günahın başkasına atılmasının tehlikeli olduğunu
vurgulayan İncil, kesinlik taşımadan bir kadına zina iftirası atmanın doğru
olmadığını belirtmektedir. Ayrıca önce iğneyi kendine sonra çuvaldızı başkasına
batırmadan, başkasının günah işleyip işlemediğini bilmenin anlamsızlığına vurgu
yapan İsa, önce bu hatayı yapanları yargılamak gerektiğini belirtmektedir.[706] Kadını suça iten nedenin
erkekten kaynaklandığını belirtmek isteyen İsa’nın tavrını masumiyet açısından
kadın lehine kullanması da ilginç bir durumdur. İsa Mesih’i neden sınamak
istiyorlardı? Çünkü İsa Kutsal Yasa’nın söylediklerini başka bir bakış açısıyla
insanlara açıklıyordu. Bu yüzden Kutsal Yasa’ya göre çok ciddi ve ölüm cezası
gerektiren bir suçla karşısına gelerek ne yapacağını görmek istediler. Zina
Tanrı’nın gözünde çok çirkin bir şeydi. Çünkü böylece Tanrı’nın yaratmış olduğu
bedeni ve ruhu kirletiyordunuz. Zina aynı zamanda Tanrı’nın büyük saygı duyduğu
evlilik kurumuna karşı işlenmiş büyük bir suçtu.[707]
Bu yüzden İsa’nın bakış açısını bilmek ve böyle bir durum karşısındaki tavrını
da görmek istediler. Evlilik dışı cinsel ilişki bedene bulaşan bir günahtır.
Hıristiyanlık, bedenle günahı bir araya getirmekten çekinmeyen bir dindir. Bunu
ilkçağlardan itibaren görmek mümkündür. Özellikle Yunan felsefesinin Platoncu
geleneği ile Hıristiyan öğretiyi kaynaştırmaya çalışan, Hıristiyanlığın en
büyük düşünürlerinden olan Saint Augustinus, itiraflarında beden ve günah
arasındaki yakınlığı açıkça ortaya koymaktan çekinmemiştir.”Bana bedenin
tutkularından, gözün tutkularından ve yaşamın gösterişçiliğinden kaçınmamı
buyuruyorsun. Yasal olmayan cinsel ilişkileri yasakladın, evliliği onaylamana
rağmen ondan daha iyi bir durumun var olduğunu söyledin”.[708]
Burada görüldüğü gibi bedenle günah arasında ilişki kuran St. Augustinus,
İsa’nın evliliği önermesine rağmen ondan daha iyi bir durum sunduğuna da itiraf
etmektedir. St. Augustinus, Hıristiyanlıkta kadına karşı olumsuz bakışıyla
tanınır. O insanın, daha dünyaya gelmeden önce ilk günahı işlemesinden dolayı,
suçlu ve günahkâr olduğuna inanır. Bunun için kadına ve bedene günahkâr olarak
bakar. Evlilik dışı cinsel ilişki tehlikeli ve yasak olduğundan bu yasak
ilişki, insan bedenine bulaşan ve insanı kirleten bir hastalık olarak ifade
edilmiştir. Bu hastalığa yakalanan kişi artık hem bedeninde hem de kalbinde bir
çürümeyle karşı karşıyadır.[709]
Dağdaki Vaaz, Hıristiyanların bu kirliliği, bedenlerinden
uzaklaştırmasını ister. Onun hükmü altına alınmayı Tanrı’ya ihanet sayar.
“Bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik
sürmesine izin vermeyin. Bedeninizin üyelerini haksızlığa araç ederek günaha
sunmayın. Ölümden dirilenler gibi kendinizi Tanrı’ya adayın; bedeninizin
üyelerini doğruluk araçları olarak Tanrı’ya sunun. Günah size egemen
olmayacaktır. Çünkü kutsal Yasa’nın yönetimi altında değil, Tanrı’nın lütfu
altındasınız”.[710] İmanlı kişi kendisini
bedeninin tutkularına kaptırmaz aksine bedeni onun imanı için bir araçtır. Kim
günahı bedeninde tutsak etmez ve onu azalarından atarsa, o yüceliğin yasasına
ulaşır. Kutsal ilahın istediği günahsız ve şehvetsiz bir bedendir.[711]
Dağdaki Vaaz, yasaya uymayı evli kadının kocasına sadık
kalmasına benzetir. Nasıl ki insan Tanrı’ya bağlılığını devam ettirip onu başka
Tanrılarla aldatmazsa evli kadın da kocasına bağlılığında sadık kalmalıdır.
Yoksa Tanrı’nın egemenliğinden çıkar ve zinanın kirliliğinde anlamsız kalır.
Nitekim Yeni Ahit bunu şöyle izah eder: “Bilmez misiniz ki, ey kardeşler-Kutsal
Yasa’yı bilenlere söylüyorum- yasa ancak insana yaşadığı sürece egemendir?
Örneğin evli kadın, kocası yaşadıkça yasayla ona bağlıdır; kocası ölürse, onu
kocasına bağlayan yasadan özgür olur. Buna göre kadın, kocası yaşarken başka
bir erkekle ilişki kurarsa, zina etmiş sayılır. Ama kocası ölürse, kadın
yasadan özgür olur. Şöyle ki, başka bir erkeğe varırsa, zina etmiş olmaz.[712] Evlilik süreci içerisinde
kadın kocasına bağlıyken hiçbir şekilde zinaya yaklaşamaz. Fakat kocası
öldükten sonra kadın yasadan özgür olur ve istediği kişiyle evlenebilir. Bu
bakımdan kadın, hem kocasına hem de Tanrıya bağlılığını bildirerek evlilik dışı
cinsel ilişkiye girmemelidir.[713]
Dağdaki Vaaz, insanın dizginlenemeyen arzu ve şehvet gerçeğine
parmak basmıştır. “Ne mutlu denemeye dayanan kişiye! Denemeden başarıyla
çıktığı zaman Rabbin kendisini sevenlere vaat ettiği yaşam tacını alacaktır.
Ayartılan kişi, Tanrı beni ayartıyor demesin. Çünkü Tanrı kötülükle ayartılmadığı
gibi kendisi de kimseyi ayartmaz. Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak
ayartılır. Sonra arzu gebe kalır ve günah doğurur. Günah olgulaşınca da ölüm
getirir.[714] [715]
İsa bir anlamda günahtan
uzaklaşıp kendisini saf bir şekilde Tanrı’nın huzuruna götüren kişileri mutlu
sona kavuşan imanlılar olarak görmektedir. Bu kişilerin hiçbir günahın
ayartmasının etkisinde kalmadan, denemeden başarıyla geçtiğini vurgulamaktadır.
Ancak kendi kendisini günahla ayartanların ve Tanrı’nın ayartmasıyla
ayartıldıklarını zannedenlerin denemeden geçemeyeceklerini ve günahkâr olarak
öleceklerini belirtmektedir. Çünkü İsa Tanrı’nın hiçbir insanı günahla
ayartmayacağını ve ancak kendilerinin günaha düşeceklerini
717 vurgulamaktadır.
Dağdaki Vaazda Tanrı’nın günahlar konusunda insanların
iradesine karışmadığı ancak insanların kendi elleriyle bu bataklığa
sürüklendiği, bakış açısı vardır. Onun bu bakış açısına göre, içinde şehvet
ateşini gizleyen kimselerin yaptıkları günahı Tanrı’nın ayartması olarak kabul
etmemeleri gerekir. Kişi içinde taşıdığı günah dolayısıyla kendisini arzulara
kaptırır. Bunun neticesinde kendisini ayartmış olur.[716]
Yeni Ahit, bu uyarıya dikkat çekerek inananlarını uyarır. Nitekim Petrus’un
İkinci Mektubu’nda, kendisini ayartan insan tipinin özellikleri belirtilirken,
onlar şöyle tarif edilir: “Gözleri zinayla doludur, günaha doymazlar. Kararsız
kişileri ayartırlar”.[717] Görüldüğü üzere gözlerinden
şehvet akan ve imanı konusunda karasızlık yaşayan kişiler kendisini, zinanın
ayartıcılığına kaptırarak mahvederler. Dağdaki Vaaz, böyle kimselerin bir an
önce Tanrı’nın yasalarının egemenliği altına girerek sakinleşmelerini ister.
Günah yoluna düşüp kendisi ayartanların kurtuluş ümidi yok mudur? İsa günahtan
kurtulmanın yolunu ise en açık biçimde şu şekilde ifade etmiştir: “Bu yolda
yürüyenler için ayartma yoktur. Bu yol ise şeytandan uzak durup Tanrı’ya
sığınmaktır. Ayık olun, uyanık olun. Düşmanınız İblis, kükreyen aslan gibi
dolaşarak, yutabileceği birini arıyor”.[718]
İşte günaha düşenlerin kurtuluş reçetesi şeytanın ayartmalarından olduğunca
kaçınmaktır. Bunu yapan kişi eğer Tanrı’ya sığınırsa bu hastalıktan ebediyen
kurtulmuş olmaktadır. Ancak bu şekilde kişi doğru yolu bulabilir.
Aslında günahsız olan Mesih bu konuda etkin rolünü ortaya
koyarak inananları huzura kavuşturup onları günahtan kurtarmaya çalışmaktadır.
“Mesih’in günahları kaldırmak için belirgin olduğunu biliyorsunuz. O’nda günah
yoktur.[719] Mesih, günahsız olduğuna göre
inananlar şeytanın ayartmasından kaçıp bir an önce ona sığınmalıdırlar. Çünkü
denemeden geçip Tanrı’nın göğünün altında mutlu sona ulaşmanın tek yolu Dağdaki
Vaaza göre şeytanın ayartmalarından kaçıp, İsa’ya ve dahası Tanrı’ya
sığınmaktır. Ancak bu yolla Hıristiyanlar zinadan uzaklaşıp paklanabilirler.
Dağdaki Vaazda Hz. İsa cinsi hataların tarifini genişleterek
zinaya gerçek anlamı yüklemiştir. Nasıl ki adam öldürmek kızgınlık
düşüncelerini ve sövmek sözlerini kapsıyorsa; zinadan men etmek de aynı
şekildedir. Şehvetli bakışların öldürülmesini ve zina hayallerini de fiili
zinanın içine almıştır. Mümkünse sözlerin öldürülmesi istenmiştir.[720] Dağdaki Vaazda, mümkünse,
kalplerimizle ve düşüncelerimizle zinadan yapılan şeylerden uzak durulması
istenmiştir. “Kim ki bir kadına şehvet ile bakarsa; onunla kalbinde zina etmiş
gibidir.[721]
İster evli ister evli olmasın Tanrı inananlara bir kadına
şehvetle bakılmasını haram kılmıştır. Sadece bakmak ve şehvet arzusu ile bakmak
arasındaki farkın anlaşılması istenmiştir.[722]
Burada Tanrı’nın sözü, erkek veya kadınlara şehvetle bakan erkeler hakkındadır.
Erkek veya kadınlar ister evli olsunlar ister bekâr, bunun önemli olmadığı
vurgulanmıştır. Önemli olan zina ve Tanrı’nın yolundan çıkmadır denilmiştir.
Kim bunun tersini iddia ederse de Hz. İsa’nın eleştirdiği Ferisileri temsil
ediyor demektir denilmiştir[723]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın öğretisini çok iyi anlamak
gerektiğinin üzerinde durulmuştur. Şehvetli bakışların anlamı kalpteki zina
olduğu ifade edilmiştir. Çünkü kalbin ve gözün sağlam bir ilişkisi vardır.[724] “Gözlerimle antlaşma yaptım
şehvetle bir kıza bakmamak için... Eğer gönlümü bir kadına kaptırdıysam”[725] Eğer Eyüp bu işleri yaparak
bir günah yüklenmişse, hatalı olduğunu itiraf ediyor. Ve o zaman Tanrı’nın
azabını hak ettiğini söylüyor. Fakat Eyüp’ün böyle işler asla yapmadığının altı
çizilmiştir. Kalbine sahip olduğu ve gözlerimde eğdiği dile getirilmiştir.[726]
Günümüzde Hıristiyanların
ihtiyaç duyduğu konunun bu olduğunun altı çizilmiştir. Aşağılık işler; bunu öne
geçiren şey; zapt edilmeyen gözden çıkan bakışların aşağılık fikirlerle dolu
bir kargoya dönüşmesidir.[727] Hayaller ve üretkenlik
Tanrı’dan bir vergidir. (Tanrı’nın insan ile hayvanın arasını ayırt etmek için
verdiği bir melekedir) Dünyanın bütün bilimleri ve yüksek insanlık yapıları, bu
hayalden ve üretkenlikten kaynaklanmaktadır.[728]
[729] Bununla birlikte zinaya
düşenler çoğunlukta ise; onlar hayallerine ve üretkenliklerine izin
vermişlerdir. Bu durum, içlerinde olan ,731 şehvetlerinin tutuşmasından kaynaklanmıştır.
Dağdaki Vaazda Hz.
İsa’nın gözünü çıkar, elini ayağını kes vasiyetinin hayatta bu şekilde
kullanılması için söylemediği dile getirilmiştir. Bir benzetmeden ibaret olup
hayatın amacının üzerinde düşünmeye sevk etmektir. Hz. İsa’nın burada kast
ettiği şey vücut azalarından herhangi birisini kesip atmak değildir.[730] [731]
Fakat yapılan 733
olayı aşağılamak için
kullanılmıştır.
Hz.
İsa’nın insanlara vermek istediği mesaj günümüzde de dikkate alınarak hayata
geçirilmelidir. Gözler kötü şeyler izlemek istiyorsa buna dur denmesi
gerektiği; ayaklar kötü yerlere gitmek istiyorsa buna dur denmesi gerektiği
belirtilmiştir. Bunların genel kurallar olmadığı yapılması zorunlu kurallar
olduğuna dikkat çekilmiştir.[732] [733]
Gözleri, elleri, ayakları tökezleyenler kendilerine çok kuvvetli bir duruş
almaları gerektiğinin altı çizilmiştir. Tökezlemeyenlerde kendilerini bu kötü
şeylerden uzak tutmaya devam etmelerinin zorunlu olduğu yoksa onların
tökezlemeyeceklerine dair bir garantilerinin bulunmadığının önemine vurgu 735
yapılmıştır.
Boşanma, evliliğin sona erdirilmesi demektir.[734] Boşanma, Hıristiyanlıkta
kabul edilmeyen bir durumdur. Dağdaki Vaaz, karı kocanın boşanmasından yana
değildir. O, boşanmayı Tanrı’ya karşı bir saygısızlık olarak görür. Çünkü zaten
cinselliğe karşı bir önyargısı olan ve verimli olup soyu sürdürmekten yana olan
Hıristiyanlık için boşanma, gerçekten iç açıcı bir durum değildir. Bu,
Hıristiyanlık için onursuz bir davranıştır. Bunun cezası büyüktür. Öyle ki
boşanma neredeyse tek affedilmez günah olarak kabul edilmişti; böylece bu
gizemli hata İsa tarafından Kutsal Ruh’a karşı işlenen günah olarak tanımlanmıştı.[735] Bu durumu Dağdaki Vaazda
görmek mümkündür: “Kim karısını boşarsa ona boşanma belgesi versin, denmiştir.
Ama ben size diyorum ki, karısını fuhuş dışında bir nedenle boşayan onu zinaya
itmiş olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur”.[736] Evliliği sürdürmek temel gaye
olmuştur. Boşanma fiilinin kendisi Dağdaki Vaaz için menfi bir anlam taşır.
Kişi, ne evliliğinden vazgeçip boşanmalı ne de boşanmış bir kadına
yaklaşmalıdır. Çünkü boşanma eylemiyle bir şekilde ilişkisi olan kişiler
kirlidirler, zina etmişlerdir. Yeni Ahit, normal şekilde bir boşanmayı kabul
etse bile yine gizli bir tiksintiyle bu fiile karşıdır. Bu surette boşanma,
Kiliseye göre doğa yasasına karşı işlenmiş ciddi bir suçtur. Boşanma, eşler
arasında ölünceye dek birlikte yaşamak üzere yapılmış olan sözleşmenin ihlali
demektir. Ayrıca, boşanma evlilik sınırının işareti olan esenlik antlaşmasına
hakarettir. Aslında yeniden evlenen eş açıkça ve sürekli zina durumunda
sayılır.[737] Bu durumda kişi Tanrı’ya
karşı çok büyük günah işlemektedir. O ya boşanmamalıydı ya da bekâr kalıp
Tanrı’ya kendini adamalıydı. Hıristiyanlık, boşanmaya karşı gönülsüz olduğundan
boşanan eşlere, yaptıkları bu olumsuz davranışlarından dolayı sert yaptırımlar
getirmiştir.[738] Bunu Dağdaki Vaazda görmek
mümkündür: “İsa’nın yanına gelen bazı Ferisiler, onu denemek amacıyla şunu
sordular: Bir adamın herhangi bir nedenle karısını boşaması kutsal yasaya uygun
mudur? İsa şu karşılığı verdi: Kutsal yazıları okumadınız mı? Yaratan
başlangıçta insanları erkek ve dişi olarak yarattı. Şöyle dedi: Bu nedenle adam
anne babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Şöyle ki
onlar artık iki değil tek bedendir. O halde Tanrı’nın birleştirdiğini, insan
ayırmasın. Ferisiler İsa’ya, öyleyse, dediler, Musa neden erkeğin boşanma
belgesi verip karısını boşayabileceğini söyledi? İsa onlara: İnatçı olduğunuz
için Musa karılarınızı boşanmanıza izin verdi, dedi. Başlangıçta bu böyle
değildi. Ben size şunu söyleyeyim, karısını fuhuştan başka bir nedenle boşayıp
başkasıyla evlenen, zina etmiş olur. Boşanan kadınla evlenen de zina etmiş
olur. Öğrenciler, İsa’ya: Eğer erkekle karısı arsındaki ilişki buysa, hiç
evlenmemek daha iyi, dediler. İsa onlara, herkes bu sözü kabul edemez, ancak
Tanrı’nın güç verdiği kişiler kabul edebilir, dedi. Çünkü kimisi doğuştan
hadımdır, kimisi insanlar tarafından hadım edilir kimisi de Göklerin Egemenliği
uğruna kendisini hadım sayar. Bunu kabul edebilen etsin!”.[739]
Bu pasaj çetrefilli gibi görünse de aslında ısrarla kadın ve erkeğin tek beden
olmasını isteyen Dağdaki Vaazın, boşanmaya karşı menfi tavrını göstermektedir.
Eğer kişi evlenecekse ya bu davranışına sadık kalıp boşanmayı asla aklından
geçirmeyecektir ya da bekârlığı tercih edip evlenmeyecektir. Eğer kişi birinci
seçeneği kabul ederse yani evlenmeyi kabul ederse o zaman Tanrı’nın yolundan
ayrılmadan ona karşı görevlerini aksatmadan sanki evli değilmiş de sadece
Tanrı’ya sürekli bağlılığını ifade eden bir münzeviymiş gibi davranacaktır.
Boşanma eylemini gerçekleştirip zina yapmayacaktır.[740]
Çünkü İsa’nın gözünde boşanmış biri zina yapmış olanla eşdeğerdir. Eğer kişi
ikinci seçeneği tercih edip hiç evlenmezse o zaman sürekli Tanrı’ya itaat
edecek ve onun yolundan çıkmayacaktır. O, evlenmese de olur. Çünkü burada asıl
önemli olan Tanrı’ya karşı kayıtsızlığın olmamasıdır. Bunu gerçekleştiren ister
evli olsun ister bekâr, medeni hali önemli değildir. Çünkü bunlar Tanrı’nın güç
verdiği, onlara ışık olduğu kişilerdir. Gerekirse bunlar, evliyken bile
hadımmış gibi davranıp kadınlarının evlilikte kendilerini Tanrı’nın yolundan
ayırmasına izin vermezler. Bekârken de hiçbir cinsel şehvet duymadan Tanrı’nın
kendilerine verdiği güçle yine Tanrı’ya hizmet ederler.[741]
Dağdaki Vaazda bulunan pasajlara benzer bir
diğer ifade de boşanan adamın durumunu açıkça ortaya koyan Yeni Ahit’in Markos
İncil’indeki metinlerdir. “Yanına gelen bazı Ferisiler onu denemek amacıyla,
bir erkeğin, karısını boşaması Kutsal Yasa’ya uygun mudur? diye sordular. İsa
karşılık olarak, Musa size ne buyurdu? dedi. Onlar, Musa, erkeğin bir boşanma belgesi
yazarak karısını boşamasına izin vermiştir, dediler. İsa onlara, inatçı
olduğunuz için Musa bu buyruğu yazdı, dedi. Tanrı, yaratılışın başlangıcından,
insanları erkek ve dişi olarak yarattı. Bu nedenle adam annesini babasını
bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Şöyle ki; onlar artık iki
değil, tek bedendir. O halde Tanrı’nın birleştirdiğini insanlar ayırmasın.
Öğrencileri evde ona yine bu konuyla ilgili bazı sorular sordular. İsa onlara,
karısını boşayıp başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur, dedi.
Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen kadın da zina etmiş olur.”[742] Esasında, Dağdaki Vaazın
karşı olduğu şeyin, evliliğin birleştirilmesinden çok boşanmanın ayırması
olduğu görülecektir. Boşanan adam, başlangıçtaki yaratılış olayının tekliğine
zarar vermiş olacaktır. Kadın ve erkek tek beden olmuş ve Tanrı’nın şahsında
birlik olmuşlardır. Bu birliği boşanmayla bozan kişi Tanrı’ya karşı asilik
yapmış olmaktadır. Çünkü Tanrı’nın birleştirdiği şeyi insanlar ayırmış olmakla
zina etmiş oldular. Bu hataya düşmek istemeyen kadın, kocasına koca da karısına
bağlı olmalı onu başkalarıyla aldatmamalı ve bu şekilde ikisi de zinadan
kaçınmalıdır. Ayrıca ikisi de Kutsal birliğin amacına saygı göstermelidir.[743]
Dağdaki Vaazda İsa; “ Kim
karısını boşar ve başkasıyla evlenirse, ona karşı zina eder. Kadın kocasını
boşar, başkasıyla evlenirse zina eder” diyordu.[744]
Boşanmayı zina derecesinde gören İsa, Dağdaki Vaazında şöyle bir ifade de
bulunuyordu: “Karısını boşayıp başkasıyla evlenen zina etmiş olur. Kocasından
boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur”.[745]
[746] Aynı tema ve sürekli
vurgulanan boşanma uyarısı aynı isteği dile getirmektedir; kadın ve koca
evliliğe bağlı olmalıdır. Bu bağ koparsa kişi tehlikeye düşmektedir. Çünkü
Hıristiyanlık, karısına sevgi göstermeyen kocanın veya kocasına sevgi
göstermeyen kadının Tanrı’ya da sevgi göstermeyeceğini ifade etmektedir. Eğer
eşler gerçek anlamda birbirlerine sevgi ve saygı çerçevesinde yaklaşırlarsa
Tanrı bundan büyük memnuniyet duyacaktır. Ama eşlerin birbirine karşı
besledikleri sevginin de ölçüsü yine Tanrı sevgisidir. Tek beden olan çiftler
birbirlerini Tanrı’yı sevdiklerinden daha çok sevmeyeceklerdir. O zaman yanlış
yola sapmış olurlar. Bu bağlamda boşanma zinayla eşdeğer tutulmuş 748 olmaktadır.
Boşanmada, Dağdaki Vaaz
dikkate alınarak; İncil’in birçok yerinde şiddetle karşı çıkılan bir davranış
olarak görülmekle birlikte Korintliler bölümünde yine kendisine karşı çıkılmış
fakat burada evlenmeye karşı bir soğukluk da göze çarpmaktadır. Evlilik bir anlamda
kocaya fazla ilgi göstermek yüzünden Tanrı’nın arka plana itilmesi olarak ifade
edilmektedir. Ayrıca bu durumdan oldukça yakınılmaktadır. Bu ilginç ayrıntı
ilginin en çok Tanrı’ya gösterilmesi için bir uyarıdır. “Karın varsa, boşanmayı
isteme. Karın yoksa kendine eş arama. Ama evlenirsen günah işlemiş olmazsın.
Bir kız da evlenirse günah işlemiş olmaz. Ne var ki evlenenler bu yaşamda
sıkıntılarla karşılaşacak. Ben sizi bu sıkıntılardan esirgemek istiyorum.
Kardeşler, şunu demek istiyorum: Zaman daralmıştır. Bundan sonra karısı olanlar
karısı yokmuş gibi, yas tutanlar yas tutmuyormuş gibi, sevinenler sevinmiyormuş
gibi, mal alanlar malları yokmuş gibi, dünyadan yararlananlar alabildiğine
yararlanamıyormuş gibi olsun. Çünkü dünyanın şimdiki hali geçicidir. Kaygısız
olmanızı istiyorum. Evli olmayan erkek, Rabbi nasıl hoşnut edeceğini düşünerek,
Rabbin işleri için kaygılanır. Evli erkekse karısını nasıl hoşnut edeceğini
düşünerek dünya işleri için kaygılanır. Böylece ilgisi bölünür. Evli olmayan
kadın ya da kız hem bedence hem de ruhça kutsal olmak amacıyla rabbin işleri
için kaygılanır. Evli kadınsa kocasını nasıl hoşnut edeceğini düşünerek dünya
işleri için kaygılanır”.[747] Bunlar çok ilginç ve doğrusu
şaşırtıcı pasajlardır. Bu kez evliliğe olmasa da olur, gözüyle bakılmaktadır.
Bunlar, sanki evlenen kişiye artık evlendiği için zorunlu olarak katlanması
gerektiğini vurgulayan ifadelerdir. Madem evlenmişse bir şey olmaz ama keşke
evlenmeseydi, mealindeki bu ifadeler, Yeni Ahit’in belirsiz duruşunun
ifadesidir. Ruhani bir bakış açısıyla hareket eden İsa, bekâr kadın ve erkeğin
tavrını övmekte ve desteklemektedir. Çünkü onlar Tanrı’ya daha çok bağımlı
kalabilirler. Oysaki evli kadın veya erkek birbirlerine ilgi gösterip Tanrı’yı
unutacaklardır. Bunun önüne geçmek için İncil, inananlarını adeta bekârlığa
özendirmektedir. Tabiî ki, bu da cinselliğin arka plana itilmesi ve
Hıristiyanların dünya hayatından el etek çekip çileciliğe gömülmeleri anlamına
gelmektedir. Buradan hareketle İncil’in cinsel ilişkiye olumsuz baktığını da
çıkarabiliriz. Cinsel birleşmeyi ancak evlilikle kabul gören Hıristiyanlık,
bunu gönül rahatlığıyla önermemektedir.[748]
Çünkü Hıristiyanlık, gerçekten çileci ve asketik bir dindir. Özellikle rahip ve
rahibeler münzevi hayatı yaşayarak kendilerini evlilikten uzak tutmuşlardır.
Günümüzde bile evlenmeyen rahip ve rahibelerin varlığı bunu kanıtlamaktadır.
Rahip ve rahibelerin evlenmemesi yani bir anlamda çilecilik (asketizm) ile
ilintili bir kavramdır. Asketizm ise başka bir deyişle çilecilik, dünyevi olan
her şeyi ret eden içeriğiyle bedenin denetlenmesinin en uç biçimidir. Dinsel
anlamda kendini inkâr; yeryüzünden el etek çekmek; yeme içme ve diğer dünyevi
şeylerden uzak durarak dinsel disiplini sağlama metodudur.[749] Bir anlamda ruhbanlık gibi
bir durum söz konusudur. Zaten ruhbanlığın kelime anlamı da korkmak demektir.
Kendini arındırmak için nefsin zevklerinden kaçmaktır.[750]
Ruhbanlık, özellikle
Hıristiyan dünyasında Dağdaki Vaazdan sonra oluşmuş ve günümüze değin var olan
bir durumdur. Dağdaki Vaazda evlilikle ilgili olan pasajlar Hıristiyan
dünyasında farklı şekillerde yorumlanmıştır. Ruhbanlık sınıfı da bu yorumlardan
birisi olmuştur. Esasında Hıristiyan ruhbanlığı, evliliği ve aile hayatını
fiilen haram kılarak, acımasızca nikâh bağlarını koparmıştır. Öyle ki IV. ve V.
asırlarda “bekâr kalmak” en yüce ahlâkî erdemlerden biri olarak kabul
ediliyordu.[751] Onlara göre iffetli olmanın
anlamı, cinsel ilişkiden kaçınmak ve evlenmemekti. Hatta nikâhlı olsalar bile
kadın-erkek ilişkisi onların iffet telakkilerine tersti. Çünkü pak ve temiz bir
ruhsal terakki, nefsi öldürmeyi gerekli kıldığından, lezzet ve zevklerden uzak
kalınmalıydı. Onlara göre, maddi istekleri yok etmek, insanın hayvanî
arzularını öldürmek demekti.[752] Dolayısıyla lezzet ve günah
aynı şeylerdi. Öyle ki, bir şeyden memnuniyet duymak, Tanrı’yı unutmak anlamına
geliyordu. Bu yüzden bazı teologlar, gülmeyi ve tebessüm etmeyi dahi
yasaklamıştır. Yine aynı nedenler dolayısıyla bir erkek ile kadının evlenmesi
kötü bir fiil olarak kabul görüyordu. Rahipler için değil evlenmek, bir kadının
yüzüne bakmak bile günahtı. Nitekim bir kimse evliya veya rahip olmak istiyorsa
hanımını terk etmek zorundaydı.[753] Aynı husus erkekler gibi
kadınların zihinlerine de yerleştirildi. Yani, şayet onlar da semavi saltanatın
içine girmek istiyorlarsa, hiç evlenmemelidirler veya evli iseler kocalarından
ayrılmalıdırlar. Bazı Hıristiyan düşünürler şöyle diyor: “Şayet bir kadın İsa
uğruna bakire kalır ve ömrü boyunca evlenmezse, o artık İsa’nın gelini olur. O
kadının annesi de Tanrı’nın yani İsa’nın kayınvalidesi olma şerefine erer.”
Yine bazı teologlar, “İffetin kılıcıyla evliliğin ipini kesmek, bu yolun
yolcusu için ilk şarttır” demektedir. Böyle bir talimatın evli bir kadın ile
erkek üzerindeki ilk etkisi, onların mutlu evliliklerinin son bulması şeklinde
tezahür etmekteydi.[754] Çünkü
Hıristiyanlıkta boşanmak
söz konusu olmadığından, kadın ve erkek ayrı kalmak zorundaydı. Örneğin iki
çocuk babası olan St. Nilus, ruhbanlığın etkisi altına girdiğinde, karısını
ağlar bir halde bırakarak ondan ayrılmıştır. St. Amman zifaf gecesinde,
karısına iffet üzerine vazetmiş ve sonunda her ikisi de hayatları boyunca ayrı
yaşamak konusunda anlaşmışlardı. St. Abraham ise, daha ilk gece karısını
bırakarak kaçmıştır. Aynı davranışı St. Alex de yapmıştır. Öyle ki
Hıristiyanların 757
Aziz menkıbelerini anlatan kitapları, bu tür örneklerle doludur.
Evlilik, erkek ve kadın cinsinin bir araya gelişinin,
bütünleşmesinin ve Tanrı’nın kutsal emrinin uygulanışının diğer adıdır. Kişinin
hayat boyu sürmesi dileğiyle bir başkasıyla bütünleşmek istemesi, aynı çatı
altında yaşamaya karar vermesi, insanlarda bulunan bir gereksinmedir. Evlilik,
gerçekte iki ruhun, iki gönlün, iki bedenin birleşmesidir. Evlilik dostluk,
arkadaşlık kaynağı, kişiyi yalnızlıktan kurtaran bir kurum, düzenli ve dengeli
cinsel hayat kaynağı, ekonomik destek kaynağı, kişinin hayatında yeni bir bağ,
yeni bir uyum gösterme nedenidir.[755]
[756] Bu bağlamda o kutsal ve
ulvidir. Semavi dinler onun süreklilik arz eden bir kurum olması için ona sıkı
sıkıya sarılmışlardır. Evliliğe diğer semavi dinlere göre yeterli olmasa da
önem veren dinlerden bir tanesi de, Hıristiyanlıktır. Hıristiyanlığın evliliğe
önem verdiği ve özellikle İsa’nın Dağdaki Vaazda tavrının ilk dönemlerde
evlilik lehine olduğu Yeni Ahit’te var olan bir gerçekliktir.[757] İsa, insanlar arasına
girerken ilk mucizesini annesinin isteği üzerine bir düğünde davetliyken
gerçekleştirdi. Kilise İsa’nın Kana’daki düğünde hazır bulunuşuna çok büyük
önem vermektedir. Kilise, İsa’nın düğüne katılmasının evliliğin iyi bir şey
olduğunu gösterdiği gibi, evliliğin de Mesih’in varlığını gösteren etkin bir
işaret olduğunu kabul eder.[758]
Dağdaki Vaaza göre evlenme, belirli yaşa gelmiş bir kadın ile
erkek arasında, Kutsal Kitap’a uyularak kurulan birliktir. Tanrı’nın insanı
erkek ve kadın olarak yaratması, evlenmenin ilk kaynağı sayılır. Bu nedenle
evlilik, bir Tanrı buyruğu, bir din görevi olarak nitelenir.[759] Bunun yeni Ahit’te de
onaylandığını görebiliriz: “İsa şöyle dedi: Yaradan başlangıçtan insanları
erkek ve dişi olarak yarattı. Şöyle dedi: Bu nedenle adam anne babasını bırakıp
karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak”.[760]
Buna göre doğan her Hıristiyan, esasında bir eş bularak ilahi birliğe
katılmaktadır. Çünkü kişi dünya tek beden olarak gelmez. O diğer eşini bulup
birlik olmak ister. Bu bir olmanın altında Tanrı’nın tekliğini ispatlama
endişesi de olabilir. Çünkü kadın ve erkek, yalnız yaşamayıp tek vücut
olduğunda Tanrı’nın yalnızlığı gibi yalnız kalmamış olmaktadırlar. Bu anlamda
Dağdaki Vaazda kişinin anne babasını bırakıp karısına bağlanması esasında
Tanrı’nın birliğinin kanıtlanmasıdır.[761]
Dağdaki Vaazda evlilik, hiçbir zaman medeni hal ile ilgili bir
olay değildir. Hıristiyanlıkta evlilik, Tanrı’nın insanlığa sevgisini
simgeleyen bir yaşam halidir. [762] Tanrı, insanı
sevgiyle yarattığı gibi, sevmeyi bilmesini de istedi. Sevme eğilimi insanda
doğuştan vardır. Tanrı, insanı erkek ve kadın olarak yarattıktan sonra onların
birbirlerine karşı duyduğu sevgi, Tanrı’nın insana karşı duyduğu mutlak ve
ebedi sevginin bir sureti olur. İşte Tanrı’nın kutsadığı bu sevgi de üretken
olmak zorunda ve yaratılışın gizemi içinde gerçekleşmelidir.[763] Dolayısıyla Tanrı, erkek ve
kadını birbiri için yaratarak sadece onları bedensel anlamda birliktelik için
değil Tanrı’nın sevgisini simgeleştirmek için de yaratmıştır.
Dağdaki Vaazda evlilik Tanrı’nın sevgisinin bir göstergesidir.
Kadın erkeğe, erkek kadına ve sonuçta ikisi de Tanrı’ya sevgisini bu yolla
ifade eder. “Ne var ki Rab’de ne kadın erkekten ne de erkek kadından
bağımsızdır. Çünkü kadın erkekten yaratıldığı gibi erkek de kadından doğar”.[764] Eşler, evliliğin zorunlu
kıldığı karşılıklı kendilerinden bir şeyler verme vaadine her gün sadık kalarak
birlikteliklerini durmadan pekiştirmelidirler. Bu insani birliktelik, evlilik
sırrı ile verilen Mesih İsa’nın birlikteliği ile onaylanır, arıtılır ve
tamamlanır.[765] Böylece eşler, İsa’ya olan
saygılarını ve Tanrı’nın kutsallığını yüceltmiş olmaktadırlar. Sonuçta, evlilik
kişinin bedenen ve daha başka şekillerde kendisini eşine tümüyle vermesini
gerektirir. Cinsel ilişki, karşılıklı olarak kendini birbirine vermeyi betimler
ve anlatılır. Böylece karşılıklı olarak kendini birbirine verme davranışı sona
erdiğinde cinsel etkinlik bozulur.[766]
Ayrıca evlilik kurumu ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Bu
yüzden Hıristiyanlar Tanrı’nın suretinde birlikteliği gerçekleştirmeli ve onun
kutsallığına sevgiyle evlenerek, güç katmalıdırlar.
Dağdaki Vaaza göre evlilik, iki insanın anlaşmasının kilise
tarafından takdis edilmesi ve bunların kilise bünyesinde kutsal bir bağla
hayatlarını birleştirmesidir. Evlilik kurumu, Mesih ile kilisenin birleşmesini
simgelediği gibi Evharistiya ayininin de meyvesi olarak anlaşılmaktadır.[767] Evlilik, sıradan bir
birliktelik değil, kilise ve Mesih’in kutsal bir bağla birleşmesinin
simgesidir. Bu birleşmeden kadın ve erkek, meyveler üretebilir ve bu kutsal bağ
inananların Tanrı’ya olan sevgisini arttırıp o bağı güçlü kılabilir. Dağdaki
Vaaz evliliği basit bir ayin olarak algılamaz. Ona göre evlilik birliği, kozmik
ritim ile birleşen ve bu bütünleşmeyle geçerlilik kazanan bir ayindir.[768]
Kadın ve erkeğin Tanrı’nın huzurunda bir araya
gelişi, yer ile göğün bir araya gelişinin temsilidir. Burada evliliği
simgeleyen kutsal gök ve yer kavramları vardır. Gök ve yer nasıl bir araya
gelip bir evrenin bütününü ifade ederse karşı cinsler de bu bağ sayesinde bir
araya gelip esasında kozmik bir bütünlük ortaya koymaktadır. Nitekim evlilik
ayinlerinin de bir ilahi modeli vardır. İnsanların evliliği, kutsal evliliği,
yani özellikle gök ve yer arasındaki birleşmeyi yeniden üretmektedir.[769] Bu birleşme, amacı ve anlamı
özel olan bir birlikteliktir. Bunun sonucunda kutsal evlilik, dünya ve insanın
yeniden doğumunun somut ve canlı ifadesi olarak algılanmalıdır. Bu cinsel
birleşme teması gerçekten çok derin ve enteresandır. Böylece Dağdaki Vaaz da
evliliği olacaksa eğer değerini önemli kılarak emretmektedir. Başka bir deyişle
evliliği bedensel veya maddesel bir algılamadan çıkartıp ona manevi bir tat
vermektedir. Bu bağlamda Dağdaki Vaazda evlilik birleşmek, tek olmaktan
kurtulup bir bütün olmak şeklinde ifade bulmuştur. Nasıl Oğul, Baba ve Kutsal
Ruh bir bütün oluşturuyorsa kadın ve erkek de Tanrı’nın huzurunda birleşerek
bir birliği oluşturmakta ve bütünleşmeyi sembolize etmektedir.[770] Öyle ki İsa tarafından ortaya
konulan evlilik birliği ve evliliğin çözülmezliği idealleri, diğer ideallerine
paraleldir. İsa yalnızca şehvet eylemlerini değil, şehvetli hayalleri de
eleştirdi.[771] Çünkü evlilikte amaç yalnızca
haz almak değildir. Üremek ve birliği oluşturmak asıl yapılması gereken şeydir.
Bu durumun bile manevi amaçları vardır. Tek beden olmak daha ulvi ve kutsal bir
görevdir. Bu sebeple Dağdaki Vaaz sadece hazza ve şehvete yönelik birleşmeye
çok sert bir şekilde karşı çıkmıştır. “Zina etmeyeceksin, dendiğini duydunuz.
Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o
kadınla zina etmiş olur. Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar
at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme
atılmasından iyidir. Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at.
Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden
iyidir”.[772] Evlilikte birleşmenin bile
bir amacı varken kadına sadece hazza yönelik yaklaşmak, yasak bir davranış
olarak kabul edilmiştir. Dağdaki Vaaz, yalnızca zevk için kurulmuş evlilikleri
onaylamaz. Kadın ve erkek, yatak odasına kapanıp haz almanın peşine düşmemelidir.
Cinsel haz amaç değil, evlilikte yapılması gereken bir ritüeldir. Bunu amaç
yapıp evliliği kutsal hedefinden saptırmak, Hıristiyanlığın tasvip etmediği bir
davranıştır.
Dağdaki Vaazın evliliğe
kutsal bir ayin olarak baktığı ve asıl amacın cinsel birleşmeye yönelik haz
almak olmadığı Yeni Ahit’in diğer bölümlerinde de açıkça vurgulanan bir
gerçektir. “Tanrının istediği şudur: Kutsal olmanız, fuhuştan kaçınmanız, her
birinizin, Tanrı’yı tanımayan uluslar gibi şehvet tutkusuyla değil, kutsallık
ve saygınlıkla kendine bir eş alması ve bu konuda haksızlık edip kardeşini
aldatmamasıdır”.[773] Bu pasajda görüldüğü gibi
kutsal amaca hizmet etmeyen her türlü cinsel teşebbüs, ret edilmektedir. Yeni
Ahit, kişinin şehvet tutkusuyla değil sevgi temelli cinsel eylemde bulunmasını
istemektedir. Fakat bu sevgi temelli cinsel ilişkinin sonucunda üremeye yönelik
bir eylem olmalıdır.
Dağdaki Vaazda evliliğe İsa ve Kilise birliğinin sembolü
olarak bakılmakta; bu sebeple evlilik kutsal ve çözülmez bir birliktelik kabul
edilmektedir. Bununla birlikte evlenmeyip bekâr kalmak ve kendini Tanrı’ya
adamak daha üstün görülen bir durumdur. Ayrıca evliliğin dinen geçerli olması
için nikâhın kilisede gerçekleştirilmesi gerekir.[774]
Hz. Musa’nın yasası zinayı kesinlikle yasaklamıştır.[775] Bir kişinin bu buyruğu hiç
çiğnememekte övünmesinin doğru olmadığı kişinin sadece fiili olarak zina
yapmasa da zihninden geçirmesi de eleştirilmiştir. “Gözleri zinayla doludur”[776] denilmektedir.
Kişinin dışarıdan saygın görünürken, aklının daima karışık kirli şeylerde
olabileceği vurgusu yapılmıştır. Bu nedenle Hz. İsa öğrencilerine fiziksel
hareketten kendilerini geri tutmalarının yetmeyeceğini hatırlatarak, iç saflık
olması gerektiğini vurgulamıştır. Yasanın zina etmeyi yasakladığı
vurgulanırken; Hz. İsa’nın arzuyu yasakladığı açıklanmıştır: “Bir kadına bakıp
onu arzulayan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir”[777] denilmektedir. Yeni Ahit
yorumcuları bu pasajın önemini şunları yazarak vurgulamıştır: “Eğer zinayı
düşünür ya da yaparsanız cinsel dürtünüzü tatmin etmezsiniz; ateşi söndürmek
için benzin dökersiniz” günah düşüncede başlar ve onu beslersek sonunda eyleme
geçiririz”[778]
Lekesiz bir yaşam sürme düşüncesinin tam bir özdenetim
gerektirdiği söylenmektedir. Bu nedenle Hz. İsa, günah işlemeye neden olan vücudun
herhangi bir üyesinin, bu yaşamda yok olmasının, sonsuzluklar boyunca yok
olacak hayattan daha iyi olacağını öğretti.[779]
[780]
Boşanmanın
hiçbir zaman Tanrı’nın insan için arzuladığı şey olmadığı belirtildi. O’nun
ideali bir erkekle bir kadının evlilik birlikteliğinin yalnızca ölümle 782
sonuçlanmasıdır.
Kutsal Kitapta ifade edilen bir boşama türü de Tanrı’nın
İsrail’i boşaması olarak gösterildi.[781]
Çünkü halkın putlara tapmak için Tanrı’yı terk etmesi ve İsrail halkının
Tanrı’ya sadık kalmaması Tanrı’nın boşama gerekçesi olarak gösterildi. Bu
mecazi boşamanın da gerçek boşamanın tek nedeni olan sadakatsizlik, aldatma
yani zina eden bir durumun ortaya çıkmasına vukuu bulması gibi bir nedene
benzetildiğinden Tanrı’nın da kendisini aldatan halkını boşayabileceği
söylendi.783 [782]
Hz. İsa eşlerden birisinin cinsel ahlaksızlık yapmasının
dışında, boşanmanın yasak edilmiş olduğunu öğretti.[783]
Bazı araştırmacılar, İnanan bir Hıristiyan’ın inanmayan biri
tarafından terk edilmesi durumunda boşanmanın kabul edilebileceğini Yeni Ahit’i
kaynak göstererek uygun bulmuştur.[784]
Pavlus, geride kalanın (terk edildiği için) özgür olduğunu bildirmiştir.[785] Bu açıklamalarda dikkati
çeken önemli bir konunun İmanlı birisinin imanlı birisiyle olan birlikteliğinde
boşanma izninin imanlı olmayan tarafından yapılabileceğine atıfta
bulunulmuştur. Yani İnanan bir Hıristiyan İnanmayan birini zina dışında yine
boşayamaz.[786]
Yeni Ahit yorumlarında boşanmayla ilgili farklı tartışmalar
ortaya atıldı: “Kurtulmadan (Rab İsa’yı kabul etmeden) önce boşanmış olanlar ne
olacak? “Rab İsa’ya gelmeden önceki buyruğa uymayan boşanmalar ve yeniden
evlenmeler tamamen affedilmiş olan günahlar mıdır yoksa bu günahlar affedilemez
mi? gibi sorularla bu tartışmalar yapıldı. Çoğu Yorumculara göre bu konu da
hiçbir sorunun olmaması gerektiği vurgulandı.[787]
Hz. İsa’yı kabul etmeden önce işlenmiş günahların kiliseye katılımları
engellemeyeceği belirtildi.[788]
Yeni Ahit yorumlarında tartışılan bir diğer konu ise Kutsal
Yazılara aykırı olan nedenlerle boşanıp yeniden evlenen Hıristiyanla ilgilidir.
Kiliseye geri gelebilirler mi? Sorusunun yanıtı; zinanın fiziksel birliğin ilk
hareketi mi yoksa devam eden durum mu olduğuna bakılması gerektiği
tartışılmıştır. Eğer bu kişiler zina durumunda yaşıyorlarsa, o zaman yalnızca
günahlarından tövbe etmekle kalmayıp beraber oldukları kişiden ayrılmaları
gerektiği söylenmiştir.[789] [790]
Boşanma ve yeniden evlenme konusu Kutsal Kitap’ın en karmaşık konularından
biridir. Ortaya çıkan bütün soruları yanıtlamak neredeyse imkânsızdır, fakat
Kutsal yazıların bu konuda öğrettiklerini gözden geçirip, Hz. İsa’ya bağlı
792 olduklarını
söyleyen kişilerin bu kurallara uyması istenmektedir.
DAĞDAKİ VAAZIN AHLAKLA İLGİLİ HÜKÜMLERİNİN TAHLİLİ
Genel Hatlarıyla Hıristiyanlıkta Ahlak
Hıristiyan ahlâkına göre iyi ve kötünün ne olduğunu
belirleyen, Tanrı’nın yasasıdır. Ahlâkî iyilik, Hz. Îsâ tarafından
açıklanmıştır. Tanrı, babadır; O, kendisine itaat edilmesini emreder; O’na
itaat edilmelidir; çünkü O, insanlar için en iyi olanı bilir; insanlar O’na
itaat etmezlerse, O’ndan uzaklaşmış, O’na karşı yabancılaşmış olurlar.
Hıristiyan ahlâkının dayandığı temel kurallardan biri de, Yahudilik’te olduğu
gibi, Tanrı’ya benzemektir. İnsanın Tanrı’ya benzemesinin anlamı, bütün
varlıklar arasında, Tanrı’yla anlamlı bir iletişim kurabilme kapasitesinin
yalnızca insana verilmiş olmasıdır. İnsanda var olan bu Tanrı’ya benzeme
özelliği, insanın cesediyle ilgili özelliklerden değil, rûhuyla ilgili
özelliklerden kaynaklanmaktadır.[791]
Aynı zamanda bu benzeyiş, insanın diğer varlıklar üzerinde otorite sahibi bir
yönetici olması ve insanın, bilgi, doğruluk ve kutsallık gibi özelliklere sahip
olduğu anlamına gelmektedir. Hıristiyan ahlâkı, Tanrı’nın, kendi doğasını ve
amacını, insanlığın yararına olmak üzere, Hz. İsâ’ya vahyetmesi inancından kaynaklanır;
İnciller, Hıristiyan inancının ve ahlâkının en önemli dayanaklarıdır.[792]
Hıristiyan ahlâkını özetlemek için en çok
kullanılan kelime, sevgi (agape)’dir Hıristiyan ahlâkında anahtar motif, Hz.
Îsâ’nın sahsında vahyedilmiş olan Tanrı’nın sevgisine karşı içten gelen bir
sorumluluk duygusudur; İncillerde zikredilen bir diğer motif de, mükâfat arzusu
(Cennet) ve ceza korkusudur (Cehennem); fakat bu motif, ikincil bir öneme
sahiptir; önemli olan, birincisidir; ödül ve ceza, birincinin bir yan ürünü
gibi düşünülmelidir; ödül için çaba sarfedenler değil, sevgiden dolayı çaba
sarfedenler ödüle ulaşacaklardır.[793]
Hıristiyan ahlâkı ile diger ahlâkî gelenekler arasındaki
benzerlik, doğal hukuk anlayışının doğmasına neden olmuştur; bu anlayış,
insanda mevcut olan temel ahlâkî esasları kendiliğinden fark edebilme
özelliğine dayanır; buna göre insandaki vicdan duygusu, insanın aklı sâyesinde,
doğru ile yanlış arasında ayırım yapabilme ve ahlâkî tercihlerde bulunabilme
özelliğine sahiptir; bir mânâda vicdan, Tanrı’nın sesidir; fakat sunu da
belirtmek gerekir ki, vicdan duygusuna duyulan güven sınırlıdır; zira bazen o,
dış etkilerden dolayı insanı yanıltabilmektedir.[794]
Hıristiyanlıkta Eski Ahit geleneğinden hareketle Tanrı’nın
suretinde yaratıldığı düşünülen insan bedeninin, Tanrı’nın bir mabedi olduğu
anlayışı vardır.[795] Dolayısıyla bu
mabedin temiz tutulması ve kirletilmemesi gerekir. Ahlaklı olmak, iyi olmanın
şartıdır. Bu ise nesne, niyet ve koşullar açısından insan tutum ve
davranışlarının iyi çerçevede gerçekleşmesini ifade etmektedir.[796] İyi ve ahlaklı olmak,
tutkuların esiri olmamak, sağduyu, adalet, cesaret ve itidal gibi tam erdemlere
sahip olmaktır. Hıristiyanlıkta bilgelik, akıllı olmak, öğüt, güç, bilgi,
dindarlık ve Tanrı Korkusu Kutsal Ruh’un insana yönelik yedi armağanı olarak
tanımlanır.[797]
Hıristiyan geleneğine göre İsa Mesih’in “Dağ Vaazı” olarak
bilinen deyişleri,[798] Hıristiyan ahlakının temel
özelliklerini içermektedir.[799] Burada doğruluk, merhametli
olmak, temiz kalplilik, yumuşak huyluluk, barışseverlik, affedicilik; gösteriş,
kibir ve ikiyüzlülükten uzak durma, insanların kusurlarından önce kendi
kusurlarının farkında olma ve benzeri Hıristiyan yaşamına ilişkin temel kural
ve değerler vurgulanır:[800]
“Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız.
Başkasını nasıl yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. Hangi
ölçekle ölçerseniz, size de aynı ölçek uygulanacak. Sen neden kardeşinin
gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Senin gözünde
mertek varken nasıl olur da kardeşine, “izin ver de gözündeki çöpü çıkarayım”
dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi
gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki
çöpü çıkarmak için daha iyi .. .. 803
görürsün.
Beni, “Rab! Rab!” diye çağıran herkes “Göklerin Egemenliği’ne
girecek değildir. Ancak göklerde olan babamın isteğini yerine getiren
girecektir. O gün birçokları bana diyecek ki “Rab! Rab! Biz senin adınla
peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok
mucize yapmadık mı? O zaman ben de onlara açıkça şöyle diyeceğim: “Ben sizi hiç
tanımadım. Çekilin önümden, ey kötülük yapanlar![801]
[802]
İnsanlarla ilişkiler açısından birçok dinde vurgulanan ve
“altın kural” olarak adlandırılan “Başkalarının size nasıl davranmasını
istiyorsanız siz de onlara öyle davranın” ilkesi, Hıristiyan kutsal kitabında
da vurgulanmaktadır.[803]
“Dar Kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol
enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol
çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.”[804]
Yeni Ahit yorumlarında “Enli ve Geniş” yolun ahlaki ihmal, yüzeysellik,
enaniyet, riyakarlık, yalan, hırslar, eleştiri ruhu ve katılaşmış kalp olduğu
vurgusu yapılmıştır. Çünkü onun sınırları gerçekten açıktır. Bu yolun
darlığının sebebi Hz. İsa’nın “ilahi ilan” diye adlandırılan Tanrı’nın sözünde
bildirdiği kurallara sınır getirmesidir. Tabiki bu kurallar doğru ve düzgün
kurallardır.[805] Dar kapıdan girebilmenin
ölçütü hırsları, bencilliği, aşırı istekleri terk etmekle olacaktır.
Yeni Ahit yorumlarında rastladığımız bir açıklama dikkatimizi
çekmiştir. İki yolun var olduğu bildirilmiştir. Bunlardan Birincisi çileli-dar
yol, bu yol İsa Mesih’in yoludur. Hz. İsa’ya bağlı olanların yoludur. Diğer yol
ise geniş yoldur. Bunun dışında orta yol yoktur denilmiştir.[806] Aynı şekilde iki kapının var
olduğundan söz edilmiştir. Biri dar kapı diğeri ise geniş kapıdır bu kapılar
dışında başka bir kapının olmadığı belirtilmiştir. Toplulukların “çok topluluk”
ve “az topluluk” olarak ikiye ayrılacağı belirtilmiştir. Başka aralarında
tarafsız bir topluluğun olmadığını söylemişlerdir. Bu yolculuğun ise ya
“Helakla” ya da “Hayatla” sona ereceği bildirilmiştir. Üçüncü bir alternatif
yoktur. İsa Mesih’in insanları bir taraf olmaları gerektiği noktasında uyardığı
belirtilmiştir.[807] [808]
Bir
Hıristiyan azizi olan Saint Augustin (354-430)’e göre bütün eylemlerimizin
gâyesi, erdemdir; erdem de, akla uygun hareket ve ebedî mutluluğa götüren
yasama sanatıdır. Ona göre, bu dünyada Hıristiyanlık’ın emirlerine inanan ve bu
emirlere uygun bir şekilde yasayan insan, bu mutluluğa kavuşacaktır. Onun ahlâk
anlayışı, 810 Hıristiyan
unsurlarla Platoncu unsurların bir karışımı olarak kabul edilmektedir. Yeni
Ahit yorumlarına göre, ahlâk yasası mutlaktır ve hiçbir şeye bağlı değildir;
ahlâk yasası, Tanrı tarafından konduğu için iyi değildir, bilakis bu yasa iyi
olduğu için Tanrı onu koymuştur; bir şey, Tanrı yasakladığı için kötü değil,
kötü olduğu için Tanrı tarafından yasaklanmıştır. Bazı teologlara göre insan,
Hz. Âdem’in islemiş olduğu günahtan dolayı, günahtan kaçınma ve iyilik işleme
konusundaki özgürlüğünü kaybetmiş ve ilâhî iradenin elinde bir kukla haline
gelmiştir.[809] Ona göre Tanrı’nın inâyeti
(Latince’si: Charis; İngilizce’si: Grace) olmasa, hiç kimse Şeytan’ın
tasallutundan kurtulamaz ve Hıristiyanlığa uygun bir hayat yasayamaz; ona göre
ahlâkî hayat, sevgi (agape) kelimesiyle açıklanabilir. Hıristiyan düşünürlere
göre doğal yasa, bizim doğa gereği eğilimli olduğumuz yasadır; vahyin doğaüstü
yasası onu tamamlar, fakat onun yerini almaz; doğal insan, vahiy olmaksızın iyi
olan şeyi bilebilir.[810] Bazı Hıristiyan kelamcılara
göre akıl, doğru kullanıldığı takdirde bizi yanıltmaz; vahiy de, kaynağı Tanrı
olduğu için bizi yanıltmaz; bu itibarla, akıl ve vahiy gerçeğinin, birbiriyle
uyumlu olması zorunludur. Aquinas geleneğine bağlı olan Hıristiyan kelamcılar,
ahlâkî ilkelerin gerçek kaynağı olarak Tanrı’yı görmekle beraber, insanın bu
ilkeleri kendi aklıyla bilebilecegine inanırlar; onlara göre insan, vahiyden
bağımsız olarak neyin iyi, neyin kötü olduğunu bulabilir.[811]
Dağdaki
Vaazın Ahlakla İlgili Hükümlerinin Tahlili
Ne mutlu ruhta yoksul
olanlara![812] Bildirilen ilk bereketin
ruhta yoksul olanları kapsadığı vurgulanıyor. Bu, doğal mizacı değil, kişinin
bilinçli seçimini ve disiplinini işaret etmektedir.[813]
Ruhta yoksul olanlar, çaresizliklerini kabul ederek Tanrı’nın her şeye gücünün
yetmesini kabul edenler olarak algılanmıştır.[814]
Ruhsal gereksinimlerini sezerler ve bunun Tanrı tarafından sağlanmasını
isterler. İnsanın kendi kendine yetmesinin erdem olmadığını ve insanın
kendisini yüceltmesinin kötü bir alışkanlık olduğu kabul edilerek Göklerin
Egemenliğine girmenin şartlarından ilki 817 ruhta yoksul olanlara ayrılmıştır.[815]
Matta’nın birinci müjdesinin
Yeni Ahit’in bütünlüğü içerisinde, yorumlanmasının gerektiği belirtilmiştir.
“Mesakin” (yoksul olanlar), maddiyata 818 muhtaç olanlar, yani Tanrıdan başka çıkış yolu olmayanlar
anlamına gelir.[816] Fakirliğinse başka
bir manevi anlamı vardır. O da, Tanrının verdiğine itimat edip razı olan
demektir. Meryem kendisini “yoksul” diye tanıtıp diyor ki: “Bu mazlum yakardı,
nefsini arındırmaktan aciz ve çaresiz, Tanrıya yönelip hak edemediği kurtuluşu
ondan istemektedir. Elçi Yeşeya ruhta yoksunluğun bu yönüne işaretle şöyle der:
“Düşkünler yoksullar su arıyor ama yok. Diller kurumuş susuzluktan ben Rab
onları yanıtlayacağım. Çıplak tepeler üzerinde ırmaklar, vadilerde su
kaynakları yapacağın. Çölü havuza, kurak toprağı pınara çevireceğim.”[817] Tanrı “Alçak gönüllülere,
ruhta ezik olanlara, sözünde titreyen kimseleri hiçbir zaman yalnız
bırakmadığını, onların ödüllerinin farklı şekilde ortaya konulacağını
vurgulamıştır.[818]
Hz. İsa’nın Nasıralılara: “Yüce ve görkemli
olan sonsuzlukta yaşayan adı kutsal olan diyor ki; Yüksek ve kutsal yerde
yaşadığım halde. Alçak gönüllülerle ezilenlerle birlikteyim. Yüreklerini
sevindirmek için ezilenlerin yanındayım.”diyerek
kurtuluşun sevinçli
müjdesini açıklamıştır. Zenginlik kişiyi madde düşkünlüğünün ortasında yer
almaya zorlar. Zenginlik ve dünyalık yan yana bir arada bulunurken; r'i,ı,ı ,1 11’ -i 11 821
fakirlik ve takvada bir arada yol alır.
Hıristiyanların ruhta yoksul olabilmesi için; Tanrı önünde
ruhsal yönde iflasını, fakirliğini ve acizliğini bilip ortaya koyması
gerekmektedir. Çünkü bütün Hıristiyanların kutsal Tanrının gazabı altında açık
günahkârlar olduğu dikkate sunulmuştur. Ancak İsa Mesih’i kabul edip, ahlaki
olgunluğa erişenlerin durumunu ise Tanrı’nın inayeti ile Göklerin Egemenliğine
kavuşacağı belirtilmiştir.[819] [820]
Hz. İsa’nın söyleminde ortaya koyduğu ilke; kişi kendi nefsini
Tanrı önünde kurtulmuş olarak görmeyip: “Tanrım bana acı, ben hata ettim.”
demesiyle kurtulmasının mümkün olacağını belirtmiştir. John Calvin’nin dediği
gibi; Ruhta yoksul olan kişi, kendisinin hiçbir şey olmadığını ve tamamen
Tanrı’nın rahmetine güvenen kimse olduğunu idrak edendir.” demiştir.[821]
Göklerin Egemenliğine girmenin Tanrı’nın bir lutfu olduğunun
farkına varılması istenmektedir. Çünkü kurtuluş Tanrı’nın karşılıksız
armağanıdır ki, bunu kimsenin kesinlikle kendi kazanımlarıyla hak edemeyeceği
söylenmiştir.[822] Ancak çocukların çaresiz
ağlayışları gibi Tanrıya yalvarış ve tam bir bağlılıkla mümkündür.[823] Dağdaki Vaazın başında, Hz.
İsa ırki esaslar üzerine tesis edilen Yahudi yasalarını ret etmiştir.[824] Çünkü egemenlik
yoksullarındır. Ne zenginler için ne de zorbalar için ne de gücüyle gururlanıp
her şeye ulaşacağını iddia eden bir ordu içindir. Zira Hz. İsa döneminde
amelleriyle zengin olduklarını sanan ve kendilerini güya nimete ulaştıran
Tanrı’ya şükretmelerine rağmen Ferisiler bu egemenliğe giremediler.[825] Tanrı’nın egemenliğini kılıç
ve kanla tesis edeceklerini iddia edenlerin de bu egemenliğe giremediği
belirtilmiştir.[826] Fakat toplumun çıkarcıları,
soyguncuları ve alçakları Tanrı’nın bu egemenliğine girebildiler. Çünkü
fakirliklerini ve bir şeyler sunma hususundaki acizliklerini bildiler. Tanrı’ya
yalvarışta bulunup rahmetini istemeye koyuldular. İşte oların çığlıkları
dinlenip hesaba katılacaktır.[827]
Tanrı egemenliğini kabul
etmenin zarureti, hep ruhta yoksul olmakla birlikte gerçekleşecektir. Tanrı ise
zenginlerin ellerini hep boşa çıkaracağını belirtmiştir.[828] Dağdaki Vaazın yorumunda, “Egemenlik yolunda
ilerlememiz ve yükselebilmemiz için tevazu ile alçalarak nefsimizi
bağlamalıyız.” düsturunun benimsenmesi gerektiğinin altı çizilmiştir.[829]
“Ne mutlu Yaslı olanlara!
Çünkü onlar teselli edilecekler”[830]
Yaslı olanlara ne mutlu; teselli günü onları bekliyor, bu yaşamdaki olaylardan
dolayı olan yası ifade etmiyor. Kişinin Tanrı’yla olan ilişkisinden dolayı
yaşadığı üzüntüdür.[831] Dünyanın acısını ve günahını
Tanrı’yla etkin bir şekilde paylaşmadır.[832]
Bu nedenle bu, yalnızca kişinin kendi günahının üzüntüsü değil, ama dünyanın
korkunç durumundan dolayı var olan üzüntüyü, Kurtarıcı’nın reddedilişini ve
O’nun merhametinin reddedenlerin yok oluşunu da kapsar.[833]
Yaslı olanlar, “ Tanrı, onların gözlerinden bütün yaşları silecek,[834] [835]
bunun olacağı gün geldiğinde teselli edilecekler. İnananlar bu hayatta
üzülüyorlar; İnanmayanlar için ise bugünün acısı yalnızca sonsuz
837
üzüntünün önceden alınan tadıdır.
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın bu müjdesini farklı
cümle kalıplarıyla da ifade etmişlerdir: “Mutlu olmayanlara Ne Mutlu!” Burada
ifade edilen “yaslı olma hali” acılardan hâsıl olmuş bir yas olmadığı, tövbe
ile gelen bir hüzün olduğuna dikkat çekilmiştir.[836]
Hz. İsa’nın söyleminde manevi-ruhi ödüllere
ulaşmanın yollarından bahsedilmiştir. Ruhta yaslı olmak ödüllere ulaşmanın
yollarından biridir; Hz. İsa’nın sıkıntısını paylaşan ve onunla sözde ve özde
birlikte olan Hıristiyanların teselli edilip, sıkıntılarının geçici olduğu
vurgusu yapılmaktadır. Ve burada ifade edilen sıkıntılara katlanan inananlara
Göklerin Egemenliği vaat edilmektedir.[837]
Hz. İsa’nın Dağdaki Vaaz’ında Hıristiyanca
yaşamanın ölçütleri belirtilmiştir. Hz.İsa’nın düşüncesine uygun yaşamakla bu
ölçütün sağlanabileceği dile getirilmiştir.[838]
Her şeyin tamamen gülmek ve sevinmek olmadığı dile getirilmiştir. Bazı
Hıristiyanların, gülümseyen bir yüz takınmaları, hep tebessümlü oluşlarıyla
hayatı hep neşe ve şamata ile yaşamaktan ibaret olduğunu algılamalarının yanlış
olduğu belirtilmiştir. “Ey şimdi gülenler vay halinize yas tutup
ağlayacaksınız.”[839] Bu söylemlerden
anlaşılan bir realiteden bahsedilmektedir: “Mesihçe-Hıristiyanca Ağlayış” diye
adlandırılan bu olgunun varlığına bir kanıt olduğu söylenmiştir. Gerçekte
ağlayanların az olduğundan bahsedilmiştir.[840]
Hz. İsa’nın başkalarının hatalarına ağladığı belirtilmiştir.
Hz. İsa’nın kendisini kabul etmeyip reddeden halka ağladığı vurgusu
yapılmıştır. Her asırda böyle takvalıların bulunduğu ifade edilmiştir.[841] Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın da
Hıristiyanları dünyanın hatalarına ağlamaya çağırdığı vurgusu yaptığı
söylenmiştir.. Ağlayan elçi olarak bilinen Yeremya’nın: “ Keşke başım pınar,
Gözlerim bir gözyaşı kaynağı olsa! Halkımın öldürülenleri için ağlasam gece
gündüz!”[842]dediği gibi. Yine Hz.Meryem’in
Tanrı’ya “oluk oluk yaş akıyor gözlerinden Çünkü uymuyorlar yasana[843] dediği gibi Hıristiyanların
da bu şuurda hareket etmesi gerektiğinden söz edilmiştir. Hezkiyal’in Yeruşalim
Kenti’nin içinden geçerek, orada yapılan iğrenç şeylerden ötürü dövünüp
ağlayanları işittiği gibi[844] yine, o günlerde kiliseyi
rahatsız eden yalancı öğretmenlere Pavlus’un; iyi hallerinden dolayı
birçoklarını sevinçle size anlatacaktım ama şimdi onları ağlayarak anlatıyorum.
Onlar İsa Mesih’in
düşmanlarıdır847 dediği gibi ağlanılması gerektiği vurgusu
yapılmıştır. Hıristiyanlardan istenen sadece başkalarının hatalarına ağlaması
değil tabiî ki; kendi hatlarına da ağlaması gerektiği dikkatlere sunulmuştur.848
Kutsal Kitap’ta bunun örnekleri verilmiştir: Ezra’nın kendini Tanrı tapınağının
önüne atıp günahlarını itiraf ederek ağladığını, ağlayarak kendini Tanrı’nın
Tapınağı’nın önünde yere atan Ezra’nın dua edip günahlarını açıklamasından
bahsedilmektedir.. Bu arada erkek, kadın, çocuk, İsrailliler’den çok büyük bir
topluluk Ezra’nın çevresine toplandığından, onların da hıçkıra hıçkıra
ağladığından849 bahsedilmiştir. Yine Pavlus’un, bağırarak hatasını
itiraf ettiğinden: “Eyvah ben asi bir insanmışım! Bu ölü cesedimden beni kim
uyandıracak?”[845] sözlerinden Hıristiyanların
sadece başkaları için değil öncelik olarak kendileri içinde ağlamaları ve kendi
ruh dünyalarını temize çıkarmaları gerektiği vurgulanmıştır.[846]
Hıristiyanların nida ederek
üzerinde titredikleri şeyin daha çok nimet için olduğunu, günahı hafife alıp
onu önemsemediklerine yeterince günahlarına üzülmediklerine dikkat çekilmektedir.
Aynı şekilde nedametsiz tövbeyi inşa eden “Takva Hüznü” diye adlandırdığımız
olgunun daha çok tetkik edilmesi 852
gerekmektedir.[847]
Hatalarına eğilen Hıristiyanlar, o yaslılar yücelecek, taziz olunacaklardır.
Fakat onları yüceltecek ve yaslarından çıkartacak olan yegâne şey, Tanrı’nın
karşılıksız - bedava- bağışıdır. Muhakkak ki; “En büyük yücelik, feryat ile
ağlayarak tövbe eden günahkârın af edildiğinin ilanıdır.[848]Burada
Hıristiyanlara düşen Hz. İsa’nın sunduğu söylemleri takip etmek kişinin tüm bedenini
ve ruhunu saran hata ve günahları için sürekli pişmanlık duyup günahlarının ve
hatalarının farkına varıp hüznü elden bırakmamasıdır. Bu davranışın bile
Göklerin Egemenliğine girebilmek için yeterli olmadığı belirtilmiştir.[849]
“Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras
alacaklar”[850] üçüncü bereket ise
yumuşak huylu olanlar hakkındadır: Onlar yeryüzünü miras alacaklardır. Dağdaki
Vaazda Hz. İsa’nın üçüncü söylemine ancak Mesih’in ruhunu idrak edebilenlerin,
yumuşak huylu ya da ılımlı olabileceği belirtilmiştir.[851]
Yumuşak huyluluk, kişinin mütevazî konumunu kabul etmesini belirtir. Yumuşak
huylu kişi kendi davasında ılımlı ve yumuşak olmasına rağmen Tanrı dava konusu
olduğunda ya da başkalarını savunurken aslan gibi olabilir.[852]
Yumuşak huylu olanların yeryüzünü miras almalarının zor olduğu; daha çok
mallarına el konulacağı ve kötü muamele görecekleri ifade edilmiştir. Ama Mesih
Kral olarak bin yıllık esenlik ve zenginlik içinde hüküm sürdüğü zaman
gerçekten yeryüzünü miras alacakları dile getirilmiştir.[853]
Dağdaki Vaazda ve Hz. İsa’nın diğer söylemlerinde önemli olan vurgu Mesih’in
Kral olarak süreceği bin yıllık saltanatı sırasında zor durumda kalmış ve Hz.
İsa’ya tam bağlılıkla O’na itaat etmiş kişilerin bu saltanat içinde yer
alacağının müjdesinin verilmesidir.[854]
Arapçaya, “Vedig” (Yumuşak huylu) diye tercüme
edilen, aslı Yunanca olan Praus kelimesi; “Mütevazî, akıllı, latif, yoldaş”
gibi anlamlara gelmektedir.[855] Nefsi dizgin etmeksizin bu
sıfatların gerçekleşmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Bu kelimeler Hz.
İsa’nın yumuşak huylu, hidayet veren ve letafet sahibi olduğunun düşünülmesine
vesile olmaktadır.[856] Kimileri Hz. İsa’yı zayıf
görerek “yumuşak huylu” olmayı reddetmelerine karşın, Hz. İsa bizzat kendisinin
yumuşak huylu ve mütevazî olduğunu açıklamıştır.[857]
Pavlus da Hz. İsa’nın da “Yumuşak huylu ve hilm sahibi” oluşundan bahsetmiştir.[858] Fakat sahibine bu denli ödül
ve ödülleri sunan yumuşak huyluluğun keyfiyeti ne istenirse onun yapılması
pasif bir inanan modeli sunmamaktadır. Bilakis Hz. İsa’ya bağlı kendi nefsini
kontrol altına alabilecek mekanizmayı oluşturmaya yönelik bir yumuşak huyluluk
sunulmaktadır.[859]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa,
müjdelerini açıklarken, yumuşak huyluluğu “yaslı olanlar” ile “doğruluğa acıkıp
susayanların” arasında yer vermiş olmasının dikkat çekici bir yerleştirme
olduğu vurgulanmıştır.[860] Hz İsa’nın kendisine bağlı
olanlardan istediği yumuşak huyluluğunda bu aşamadan geçmesi gerektiği
belirtilmiştir.[861] İnananların,
hüzünlü olduğu bir dönemde ya da daha da geniş bir açıdan bakılacak olursa,
kişilerin hüzünlü olduğu anda yumuşak huyluluk göstermesinin çok zor olduğu
ifade edilmiştir.[862] [863]
Bunu sağlayan bir Hıristiyanın böyle bir psikolojik sıkıntı içindeyken
doğruluğuda düşünmesi Hıristiyan ilahiyatında tarif edilemez bir yerde olduğunu
göstermektedir. Ve bu tür tavırları sergileyen bir Hıristiyanın İsa Mesih ile
birlikte olmasının kaçınılmaz olduğunu ve ödülüne kimsenin paha biçemez olduğu 868 vurgusu sıklıkla
anlatılmaktadır.
Yumuşak huylulukla ilgili daha farklı bir
bakış açısı sunulmuştur. Bir Hıristiyanın kilisenin önünde; “Ben perişan ve
günâhkarım” diye itirafta bulunmasının, onu mutlu edeceği ve bu itirafın, o
Hıristiyanda büyük sorunlara yol açmayacağı belirtilmiştir.[864]
Fakat kilise dışına çıktıktan sonra günahını itiraf eden o Hıristiyana bir
şahıs gelip: “Sen perişan bir günahkarsın” diye bir söylemde bulunsa o
Hıristiyan’ın takındığı tavır yumuşak huylu olup olmadığını belirlemede kanıt
oluşturacağı söylenmiştir.[865] Sorulan sorudan rahatsızlık
duyulmuşsa işte burada yumuşak huyluluğun gıyabında esasen riyayı kabul ettiği
varsayılmıştır.[866] Hıristiyan ilahiyatçıları
güzel bir üslupla bunu özetleyerek: “Yumuşak huyluluk, düşünce yapımızda ve
yolumuzda beliren incelikleri, nefsimizde yaşayarak başkalarına karşı
göstereceğimiz doğru bir zerafettir”[867]
demişlerdir.
Yumuşak huylu kişilerin, Tanrı ve insanlar önünde güzel
suretinden mahcup olan, insanlar tarafından üstün değerle mukabile
edildiklerinde mahcubiyet duyan kimseler oldukları belirtilmiştir.[868] Bu da yumuşak huyluyu, ince
ruhlu, mütevazî, hassas ve başkalarıyla olan ilişkilerinde hep sabırlı olmayı
gerekli kılmaktadır.[869]
Hz. İsa’nın yumuşak huylu olanlar, yeryüzünü miras alacaklar
söyleminin Hıristiyanlar arasında çok fazla itibar edilmediğinden söz
edilmektedir.[870] Hıristiyanların
bunun aksini düşündükleri dile getirilmektedir. Yumuşak huyluların bir şey
kazanamayacaklarını herkesin onları kandırıp omuzlarına binebileceklerini,
ayaklarıyla onları ezip geçebilecekleri düşünülmüştür denilmektedir.[871]
Eski Ahitte, kötülerin, iyi olanlara üstün geleceklerini
düşünenler olduğu zaman, kutsanmış mütevazi Tanrı adamlarının ortaya
özbenliklerini koydukları anlatılmıştır. Bu mezmur 37’de açıkça bahsedilmiştir.
Mez 37:1’de kötülük edenlere kızıp üzülme suç işleyenlere özenme!” Mez 37:11’de
de “Alçakgönüllüler ülkeyi miras olacak, derin bir huzurun zevkini tadacak.”
Mez 37:22’de “ Rab’bin kutsadığı insanlar ülkeyi miras alacak, lanetlediği
insanların kökü kazınacak. Mez. 37;34 Rab’be umut bağla, O’nun yolunu tut,
Ülkeyi, miras almak üzere seni yükseltecektir. Kötülerin kökünün kazındığını
göreceksin” ifadeleri tamamen günümüzde de uygulanabilirliği olan ilkeler
olduğu vurgulanmıştır.[872] Kötülerin güç ve
üstünlükleriyle iftihar ediyor olmaları, geçici bir süre için varolacağı belirtilmiştir.
Sonunda kazanmalarının mümkün olmadığı belirtilmiştir.[873]
Ak huylu olanların ve Hz. İsa’nın ortaya koymuş olduğu ilkelere bağlı olanların
ise, geçici bir süre için sıkıntı içinde olsalar dahi ebedi sonsuzluk için İsa
Mesih’le yaşayacaklar ve onunla kazanacaklarının altı çizilmiştir.[874] Mesih’e bağlı olmak kurulacak
olan Tanrısal Krallıkta yer almasının garantisi olarak görülmektedir.”Benim
adım uğruna evlerini kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da
topraklarını bırakan herkes bunların yüz katını elde edecek ve sonsuz yaşamı
miras alacak”[875] denilmektedir.
İsa Mesih’in yolunun, bütün âlemin yolundan tamamen farklı bir
yol olduğu söylenmektedir. Ve her Hıristiyan, hatta Pavlus bile “hiçbir mülk
edinmediği halde” benliğini aşıp “her şeye sahip olduğunu”[876]
gönül zenginliğiyle ortaya koymaktadır. “Nefsani Bencilliği inkar, âlemin
efendisi olma yoludur.” denilmektedir.[877]
“Merhametin”, muhtaçlara şefkat göstermekle ortaya çıkan bir
durum olduğu belirtilmiştir. Yorumlarda, merhamet kelimesi ile nimet kelimesini
birbirinden ayırarak; Yunancada merhamet (eleos), hataların sebep olduğu
sıkıntı, dert ve acılarda sürekli gördüğümüz acıma duygusunu ifade ettiği
belirtilmiştir.[878] Nimet ise, Yunancada (charis)
kelimesi, daima günah ve hatanın bizzat kendisi ile ilgili kullanılır.[879] Nimet müsemaha sunarken,
merhamet yardım etme duygusunu öne çıkarmaktadır. Yine “merhamet”, yardım
ettirir ve şifa verir, nimet ise temize çıkarır ve sakındırır” denilmiştir.[880]
Dağdaki Vaazda, İsa Mesih, merhamet edilmesi gerekenlerin kimler
ve hangi özellikte kimseler olduğu konusunda bir açıklama ihtiyacı duymamıştır.
Çünkü Tanrımız merhamet sahibidir. O halde egemenliğin çocukları da onun gibi
“merhamet edenler” olmalıdır demiştir.[881]
Merhamete müstehak kimselerin, acımasız bir dünyada yaşadığı
belirtilmiştir. İnsanların sapkınlığından ve acılarından kendini arındırmaya
yeğlediğini iddia eden kilisenin bile dünyaya benzemesiyle çoğu zaman acımasız
olduğu ifade edilmiştir.[882] Kilisenin kin ve
intikamdan tat aldığını ama bağışlanmadan tat almadığının altı çizilmiştir.[883] Merhamet edenler müstesna,
yorumların birçoğunda, “Ne mutlu merhamet edenlere! Çünkü merhametin kendisi
onlara dönecek” şeklinde verilir. Bu gerçeğin şu sözde mevcut olduğu
belirtilmiştir: “Eğer insanların hatalarını bağışlarsanız, aynı şekilde göksel
babanız sizi bağışlayacaktır.[884]
Merhamet etmenin anlamı; merhamet edildiği için merhametin hak
edildiği anlamı çıkmayacağı belirtilmiştir. Ya da Hıristiyanların birilerini
bağışladığı için bağışlanacağı anlamına gelmediği belirtilmiştir.[885] Tövbe edilmediği müddetçe
asla Tanrı rahmetine ulaşılmayacağı dikkatlere sunulmuştur.[886]
Başkalarının hatalarına yönelikde merhamet edici olunmadığı sürecede,
günahlarına tövbe ettiği iddiasının hiçbir şey ifade etmeyeceğine vurgu
yapılmıştır.[887] Hıristiyanın başkalarını
bağışlaması ile bağışı hak etmesi birbirini tamamlayan iki olgu olarak
karşımıza çıkmaktadır. Başkalarına merhamet edilmesi de Hıristiyan’ın merhamet
bulması anlamında diğer önemli iki olgu olarak belirtilmektedir. İşte bu,
merhamet etmeyen kölenin misalinde İsa Mesih’in açıkladığı olaydır.[888]
Dağdaki Vaaz ışığında,
“Merhamet edenlerin aynı zamanda “Yumuşak huylular” olduğu belirtildi. Yumuşak
huylu olabilmenin en önemli ölçütünün; başkalarına karşı kişinin günâhkar ve
hatalı davranışları bulunduğunu itiraf etmesinde nefsin zoruna gitmemesi
gerektiği vurgulandı.[889] “Merhamet edenler” olunabilmesi için de, başkalarına günahlarını
itiraf edenlere beraber olunup, onlara katılmanın gerekliliğinden söz
edilmiştir. Çünkü daha önce günah işleyenlerde aynı şekilde günahlı olduklarını
itiraf etmişlerdi.[890]
“Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar
doyrulacaklar”[891] diğer bereket doğruluğa
acıkıp susayanlar üzerinedir; doyrulacakları vaat edilmektedir.[892] Bu kişilerin
yaşamlarında doğruluğa tutkun oldukları; toplumda dürüstlüğü, doğruluğu ve
adaleti görmeyi özledikleri; kilisede uygulanabilir kutsallığı aradıkları
belirtildi.[893] Bu kişilerin Hz. İsa’nın
gelecek olan egemenliğinde bol bol doyrulacakları ifade edildi. Onlar
doyrulacaklar çünkü doğruluk hüküm sürecek ve çürüklük en yüksek manevi
standart karşısında çökecektir.[894]
Bu ilke, Dağdaki Vaaz da genel olarak özel bir yer tutmakta ve
önemli bir mesafe almaktadır. Tanrının doyurduğu acıkanlar ve susayanlar, işte
o “Ruhta acıkıp susayanlar”dır. Bu ruhsal acıkma, saf özlemlerini maddiyata
değil, maneviyata yönelten, Tanrı ulusunun sıfatlarından biridir. İnananların
servet biriktirmeye dalan Putperestler gibi olmadığı belirtildi.[895]
Tanrı sözünde doğruluğun üç manası olduğuna vurgu yapıldı.
Bunlar hukuki, ahlaki ve sosyal olmak üzere üç gruba ayrıldı.[896] Hukuki doğruluk kişinin
kendisini temize çıkarmak için ortaya koyduğu davranışlar olarak ifade
edildi.Pavlus, Yahudilerin doğruluk yolunda çabaladıklarını ancak ona ulaşmaya
muvaffak olamadıklarını belirtti. Çünkü yanlış yolda çaba sarf ettiklerini dile
getirdi. “Bizzat İsa Mesih’in kendisi olan Tanrı gerçeğine boyun eğmek yerine
kendi nefisleri için doğruluğu sağlamlaştırmak istediler.[897]
Ahlaki doğruluğun Tanrı huzurunda rızaya ermişlerin,
edindikleri yol, sıfat ve özelliklerinde ortaya çıkan doğruluk olduğu
söylenmiştir. Mesih müjdelerin sonunda bunun Hıristiyanlar ile Ferisiler
arasındaki karşılaştırmasını yapar.[898]
Hz. İsa, Ferisilerin doğruluğunu, dışa dönük ve ayin tamamlama gibi adetlerde
gözüken gösterişçi, şekliyatçı olduğunu, inananların doğruluğunu ise, içe
dönük, kalpte ve düşüncede samimiyetle belirip, dışarıya akseden özellikte
olduğunu vurgular. Bundan dolayı her Hıristiyan’ın ahlaki doğruluğa acıkıp
susaması gerektiği vurgulanıyor.[899]
Sosyal Doğruluk ise; Kutsal Kitap’ta geçen
doğruluk, (dürüst) sözünün, sadece Tanrı ile iyi ilişki anlamına veya ahlaki
doğruluğun sadece başkalarına karşı gösterilen bir meziyet olma anlamına
geldiğinin kabul edilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.[900] Esasen kitabı doğruluk,
kişiye özel en büyük somut ilişkileri ifade etmekle beraber aynı zamanda Eski
Ahit ve elçilerinin Hıristiyanlara öğrettikleri gibi toplumsal yardımlaşmayı da
ifade etmektedir.[901] Böylelikle Hıristiyanlar zulm
ve kahırdan insanı kurtarmayı, adaletle hükmedilmesini isterler. İnsan
haklarının ilan edilmesini Hıristiyanların kendisi için nezih bir amel, evde ve
aile içinde şerefli bir hayat sürdürmeyi istemelerinden söz edilmiştir.[902] Hıristiyanın, toplumsal
hayatta doğruluğa acıkmış halde yaşaması gerektiğinden söz edilmiştir. Çünkü
böyle bir yaşamın, doğru olan Tanrıyı razı edeceği belirtilmiştir.[903]
Luther, bu konuda şunları kaydeder: “Rab, sana
çölde boşuna dönüp dolaş diye vasiyet etmedi. Bilakis çöldeyken oradan çıkmanı,
ellerini, ayaklarını ve tüm bedenini sunmanı, sana ait ne varsa feda etmeni ve
yapmaya güç yetireceğin her şeyi yapmanı istiyor. Böylece doğruluğa acıkıp
susamaya seni muhtaç kılıyor. Bu hedeflerin gerçekleşmesini engelleyen
olumsuzlukları reddederek, ne hakkı koruma ve kollamaktan başka bir şey ara, ne
de önem ver! Eğer âlemi inançlı yapmaya güç yetiremiyorsan, en azından kendi
çevreni inançlı yap.”[904]
Hıristiyanca yaşam için
yüreklerden fışkıran sağlam manevi arzulardan daha büyük bir sır bulunamayacağı
ifade edilmiştir. Kutsal Kitap, açlıktan doygunluğa tekrar tekrar dönüp vurgu
yapar. “Çünkü O susamış canın susuzluğunu giderir, aç canı iyiliklerle doyurur.[905] [906]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın ortaya koyduğu yaşam düzenini kurabilmenin ölçüsü
olarak, özlem, hırs ve arzuların hastalıklı durumundan kurtarılması gerektiği
belirtildi. Bundan dolayı geçmişteki hataların temizlenmesinin yetmeyeceği,
aynı zamanda gelecekteki doğruluğa büyük bir özlem duyulması 911 gerektiği vurgulandı.
Bu dünya hayatında insanların ne açlığının ne de susuzluğunun tam
anlamıyla son bulmasının mümkün olmadığı belirtildi. İnsanoğlunun doyunca açlık
hissini unuttuğu hatırlatıldı. Acıktığı zamanda hemen doyurulmayı beklediği
ifade edildi.[907] İsa Mesih,
vereceği sudan kim içerse sonsuza kadar susamayacağını söyledi. Fakat bu
susuzluk, sürekli içmeye devem edilmediği sürece doyuma ulaşmayacaktır. Hz. İsa
şöyle yanıt verdi: “ Bu sudan içen her içen susayacak. Oysa benim vereceğim
sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim sudan içen de sonsuz yaşamda
fışkıran bir pınar olacak.” Bayramın son ve en önemli günü İsa ayağa kalktı,
yüksek sesle şöyle dedi: “Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin”, Kutsal
Yazı’da dendiği gibi, bana iman edenin içinden diri su ırmakları akacaktır.[908] Hıristiyanların geçmişe
bakarak ders çıkarıp, essiz bir gelecek için Hz. İsa’nın ortaya koyduğu ilkeler
ışığında yaşaması gerektiğinin altı çizildi.[909]
Müjdelerde geçen açlık ve susuzlukla ilgili bütün sıfatlar,
Mesih’in öğrencilerinin daimi özellikleridir. Tabi ki, “Onlar bundan sonra
acıkmadılar ve susamadılar” diye bir sonuç çıkarılmasının doğru olmadığı
belirtildi. Ancak Göklerin Egemenliğ’ini kazananların bunları görmesinin mümkün
olacağı söylendi. Çünkü o zaman Mesih’in Hıristiyanları gözeteceği ve
içlerinden diri su ırmakları akıtacağı vurgulandı.[910]
Özetle ifade edilirse; dört müjde Hıristiyanlara manevi
derecelerin yollarını açıklıyor. Bu yolu, bir basamağın ardından diğerine
çıkılması mümkün olan bir merdivene benzetirsek, Hıristiyanların ilk aşamada;
“Ruh da yoksul” olmaları öğütlenmiştir.[911]
Tanrı huzurunda ruhsal yoksunluğunu aczini ve iflasını itiraf ettikten sonra,
(ruhsal fakirliğin üzerine) “Yas” çünkü Hıristayanlar olarak günahsız olmaları
mümkün olmadığından, bu günahlarında insanın bozuk ve düşük tabiatından
kaynaklandığı vurgulanmaktadır.[912] Aynı zamanda dünyada
efendilik taslayıp ölümüne hatalar yapıldığı için yas tutulması gerektiği
belirtilmiştir.[913] Bir sonra gelen üçüncü adım
ise; “yumuşak huyluluktur.” İnleyerek itirafta bulunulması gereken ruhsal
fakirliği kazanmak için başkalarına şefkat edebilmek için mütevazı olma hali,
insanlara ve Tanrı’ya karşı edinilen yolun şekillenebilmesi için önemlidir.[914]
Sonra dördüncü adım: “Doğrulukta acıkıp susayanlar”
Hıristiyanların bu sıfata sahip olması gerektiği vurgulandı. Eğer bu doğruluk
terk edilirse Tanrı ve insanlar nezdinde ağlamanın ve itirafın hiçbir kıymeti
olmayacağı belirtildi.[915] Unutulmaması gerekir ki günah
ve hataları itiraf, Hıristiyanları doğrulukta acıkmaya götürecektir.[916]
Müjdelerin ikinci
bölümünde ise (son dört müjde) Hıristiyanın duruşunu Tanrı ile olan konumu
yönünden, insanlara olan ilişkilere çevirmektedir. “Merhamet edenler”, insanlar
için merhameti ortaya koyuyorlar, “Barışı sağlayanlar”, insanın kardeşiyle
barış içinde yaşamasını sağlıyorlar. Samimiyetin nişanesi “Yüreği temiz olanlar”
ise ikinci bölümü teşkil etmektedir.[917]
“Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet
bulacaklar, Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı’yı görecekler”[918] Merhametli olmanın etkin
olarak şefkatli olmak anlamına geldiği vurgulanmıştır. Daha geniş anlamıyla ise
kendi kendilerine yardım edemeyen çaresizlik içindeki kişilere yardım etmektir.[919] Tanrı,
Hıristiyanların günahlarını, hakettikleri cezayı bağışlayarak ve İsa Mesih’e
kurtarma işini yükleyerek, Mesih’e bağlı olanlara iyiliğini kanıtlayarak
merhametini gösterdiği söylenmektedir.[920]Hıristiyanında
şefkatli davranış da bulunması Tanrı’yı taklit ettiği ve Tanrı yolunda
olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Dağdaki Vaazda Merhametli
olanların merhamet bulacakları söylenmiştir.[921]
Hıristiyan bir kişi merhametli olmamışsa merhamet bulamayacağı;
merhametli olmayan bir Hıristiyanında armağanlardan mahrum kalacağı
belirtilmiştir.[922] Yüreği temiz olanlara,
Tanrı’yı görme güvencesi verilmiştir.[923]
Güdüleri karışık olmayan, düşünceleri kutsal ve vicdanı temiz olan kişi, yüreği
temiz olan kişi olarak tanımlanmıştır.[924]
Tanrı’yı görecekler ifadesi birkaç şekilde anlaşılabilir. İlk olarak söz ve ruh
birlikteliğiyle yüreği temiz olanlar tarafından Tanrı görülür. İkincisi İsa Rab’bin
onlara doğaüstü bir görünüşünün, ya da görümünün görünmesidir. Sonra Tanrı’yı
İsa’nın kişiliğinde geri geldiği zaman göreceklerdir. Diğeri ise Tanrı’yı
sonsuzlukla göreceklerdir.[925] [926]
“Kalp” sözünün, Mesih’in
talep ettiği yürek temizliğine işaret ettiği belirtilmiştir. “Ruhta” sözünün
fakir ve yoksul olma manalarına atfedildiği gibi. “Ruhta yoksul olanlar”
maddiyatta değil, maneviyatta yoksul olanlardır. “Yüreği temiz olanlar” ise;
hava ve dış görünüşe değil, yürek temizliğine sahip olma ,931 anlamında kullanılmıştır.
Yeni Ahit yorumlarında “yürek temizliği”nin iç temizlik
olduğuna vurgu yapılır. Ayinsel temizlikle açıklanabilen, ahlaki kirlilikten
temizlenme anlamında olduğu açıklanmıştır.[927]
Eski Ahitte bu düşünce birçok yerde tekrar eder. Özellikle Mezmuzlarda Hz.
Davut şöyle der: “Rab’in dağına kim çıkabilir, kutsal yerinde kim durabilir?
Elleri pak, yüreği temiz olan, gönlünü putlara kaptırmayan, yalan yere ant
içmeyen” Rab kutsar böylesini, Kurtarıcısı Tanrı aklar onu.”[928] Tanrı, “Hakkı batıldan ayırmayı
ister. Bunun için dua ederek: “ Ey Tanrı! Bende temiz bir yürek yarat” der.
Madem sen gönülde sadakat istiyorsun. Bilgelik öğret bana yüreğimin
derinliklerinde”, “Ey Tanrı, temiz bir yürek yarat, yeniden kararlı bir ruh var
et içimde” ve “ Tanrı gerçekten İsrail’e, yüreği temiz olanlara karşı iyidir.[929]
Hz. İsa, bu konuyu Ferisilerle münakaşasında izah ederek
onların iç ve dış gösterişlerinde aynı temizliğe önem vermeleri gerektiğini
öğütler.[930] Rab ona şöyle dedi: “Siz
Ferisiler, bardağın ve tabağın dışını temizlersiniz, ama içiniz açgözlülük ve
kötülükle doludur” ve “Ey akılsızlar! Dışı yapanla içi yapan aynı değil mi? Ve
“ Vay haline ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Bardağın ve çanağın
dışını temizlersiniz, oysa bunların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur. Yine
dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içten ikiyüzlülük ve kötülükle
dolusunuz” der.[931]
Martin Luther, dünyevi anlayış çerçevesinde içsel temizlik ile
dışsal temizlik arasındaki ayrılığı açıklayarak yürek temizliğinin sadece dış
gösterişi içinde olmakla değil aynı zamanda içsel kirlerden korunmaklada
olacağı vurgusunu yapıyor.[932] Diyor ki : “Mesih
yürek temizliğini, bir kimse mutfakta ateş yakıp isi ile orayı burayı
karartarak kirletse bile yürek temizliğine sahip olmasını istiyordu.” Ve
ekliyordu, “ Belki ayakkabıcı, demirci ya da normal bir işçi kirli elbiseler
giyinmiş, kötü şekilde kokan ve dış görünüşü, tiksindiren biri olsun. Fakat
içten Tanrı sözünü kalbinde taşıması ve ona itaat etmesiyle Tanrı huzurunda
temiz ve misklenmiş olarak kabul edilir.[933]
Hıristiyanın içsel ve ahlaki yoğunlaşmayı dışa yansıtması, bu
yansıtma gösteriş amacıyla değil kişinin olgun tavırlarının toplum tarafından
fark edilmesi olarak dile getirildi.[934]
Böyle bir tutumunda Dağdaki Vaazın tamamen ruhunu yansıttığı belirtildi.[935] Hz. İsa, yürek yardımını
istemektedir. Bununla beraber “Temiz yüreklilik” sosyal hayatımızı belirler.
Yürek temizliği konusunda “Kenetlenmiş yürek, parçalanıp uzuvlara ayrılmış olan
benliğin tesirinden kurtulandır” diye ifade edilmiştir.
Hz. İsa temiz yürekli olabilmenin ölçütünü Dağdaki Vaazda
geçen bir sözünde açıklamıştır: “ Bedenin ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa, bütün
bedeniniz aydınlık olur.”[936] Hz. İsa’nın buradaki vurgusu
kişinin yaşamının bir bütünlük arz ettiğidir. Bedenin her hangi bir yerindeki
olumsuzluk insanın tüm bedenini etkilemesinde kaçınılmaz olduğu vurgulandı.[937]
Hz. İsa Mezmur 24/4 deki
söyleminde tamamiyle samimiyete işaret etmektedir diyebiliriz:”Elleri
pak, yüreği temiz olan, gönlünü putlara kaptırmayan, yalan yere ant içmeyendir.
Temiz yürekli, Tanrı ile ilişkilerinde ve insanlar arasındaki münasebetlerde
yalandan arınmış kimsedir. O, “Tamamen ihlâslıdır.”[938]
[939] Tanrı huzurunda özel şeffaf
bir hayata, insanlar nezdinde de umumi şeffaflığa sahiptir. Bu güzel düşünceler
ve teslimiyetle kalbi derinliktedir. Yürek temizliği, aldatmaya, riyaya,
kötülüğe ve fesatlığa benzemez. Bunların hepsi Hz. İsa’nın nazarında kerih 944 görülen şeylerdir.
İnsanlar için tam
anlamıyla kalp temizliğinin olmadığını düşünenlerde olmuştur. Farklı Yeni Ahit
yorumlarında bunlara rastlamaktayız. İnsanın tam ve mükemmel olmasının
düşünülmesinin imkânsız olmasıdır.[940] Burada ayrıca kilise babalarının da dâhil edilerek Hz. İsa’nın
dışında kalbi tamamen temiz ve ayıpsız olarak başka kişilerin bulunamasının
imkansız olmasıdır.[941]
“Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara
Tanrı oğulları denecek[942] Bu söylemde Hz. İsa uysal,
sakin mizaçlı kişiler ya da barışı sevenler hakkında konuşmamıştır.[943] Dağdaki Vaazda Hz İsa etkin
olarak barışı sağlamak için aracılık edenlere işaret ediyor.[944] Doğal yaklaşım, çekişmeyi
gözlemci olarak seyretmektir. Tanrısal yaklaşım ise, barışı yaratmak için ağır
hakarete ve kötü muameleye maruz kalınsa bile kişinin elinden geleni yapmaya
çalışması olarak tanımlanmaktadır.[945]
Barışı sağlayanlara Tanrı oğulları denilecek olmasının her
barışı sağlayanı kapsamadığı dile getirilmiştir.[946]
İnananların, barışı sağlayarak, kendilerinin Tanrı oğulları olduklarını açıkça
gösterecekleri ve bir gün Tanrı’nın da onları aile benzerliğini taşıyan kişiler
olarak kabul edeceği belirtilmiştir.[947]
[948]
“Temiz yürekliler” ile
“Barışı sağlayanlar” arasında bulunan bağ ve düşünce zincirinin gayet tabii bir
durum olduğu vurgulanmaktadır. Çünkü savaş sebeplerinden biri de hile ve
desiselerdir. Ancak ihlâs ve samimiyet; barış ve esenlik 953 için olması gereken
zaruretlerdir.
Bu müjde ışığında her Hıristiyanın toplumda ve kilisede barışı
sağlayan olması önerilmektedir.[949] Mesih, “Yeryüzüne barış
getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim.” Çünkü ben
babayla oğlun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya
geldim”, “ İnsanın düşmanı kendi ev halkı olacak” Annesini ya da babasını beni
sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden
çok seven bana layık değildir.”[950]diyorsa bununla kişinin kendi
evine dahi savaşı zorunlu olarak getirdiğine vurgu yapmasındandır. Bir
Hıristiyan Hz. İsa’ya layık olmak istiyorsa O’nu bütün kalbiyle sevmesi ve O’nu
anne ve baba ve azizlere olan sevgisinin üstünde tutması gerektiğinden söz edilmiştir.[951]
Yeni Ahitte belirtildiği gibi, İsa Mesih ve elçilerin
öğretilerinde ne savaşı başlatmayı ne de savaşa girişmenin gerekliliği
görülebilir. Aksine barış tohumları ekmeye davet edildiği söylenebilir. “Tanrı
bizi barışa çağırdı”[952] Hz. İsa’nın temel amacının
bütün insanlarla beraber barış içinde yaşamaya çalışılmasıdır.[953]
Barışı sağlamanın ilahi bir iş olduğu söyledi. Çünkü barışın,
esenlik olduğu vurgulandı. Barış ve esenliğin kaynağının ise Tanrı olduğu
bildirildi. Pavlus bu kelimeyi, Tanrı’nın, Mesih ile ne yaptığını açıklamak
için müjdede[954] kullanmıştır: “Mesih’in
çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak, yerdeki ve
gökteki her şeyi O’nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.”[955] Hz. İsa’nın hedefinin;
(Yahudi ve kabilelerin aksine) insanı ikiye ayırmaya çalışan zihniyete
(sünnetli ve sünnetsiz diye) yeni bir insan olarak kendi nefsinde bu düşmanlığı
yıktığı anlatıldı.[956] Hz. İsa’nın amacının iki
topluluktan kendisinde yeni bir insan yaratarak esenliği sağlamak düşmanlığı
çarmıhta öldürmek ve çarmıh aracığıyla bir bedende iki topluluğu Tanrı’yla
barıştırmaktı.[957] Barışı sağlamakla ilgili, o
özel “Tanrı oğulları” diye çağrılma ödülünün çok müthiş bir anlam ifade etti.
Bunu Hz. İsa ileride[958] ilan edecektir. Şeytan
düşmanlığın sahibidir. Tanrı ise barışı sever. Tanrı nasıl biricik oğluna
barışı sağlamışsa şimdi de Hıristiyanlara, oğullarına aynı barışı sağlayacağı
açıklandı.[959]
“Barış” ile “ateşkes” sözlerinin aynı anlamı taşımadığının
altı önemle çizildi. Çünkü Tanrı barışının, çıkar karşılığında olmadığı
belirtildi. Tanrı’nın Hıristiyanların barışını gerçekten değerli bir karşılıkla
sağladığı bu karşılığın ise Hz. İsa’nın kanı olduğu vurgulandı. Bu iki sözün
biri birine benzemesine rağmen anlamca büyük bir farklılığı ortaya koymaktadır.[960]
Barışı sağlamanın sorumluluk işi olduğu dile getirildi.
Sürekli “ucuz nimet” ibaresi tekrarlanmaktadır.[961]
Barışla ilgili, acılarla yoğrulmuş şu dünyada birçok misal
görmenin mümkün olduğu söylendi. Tanrı’nın İnsanlardan istediğinin sıradan bir
bağışlama olmadığının altı çizildi.[962]
Barış yapmanın hakiki anlamda Hz. İsa’nın yolunda atılacak bir adım olması
gerektiğinin unutulmaması öğütlenmiştir. Ucuz bağışlamanın, ucuz barıştan
ortaya çıkacağı belirtilti.[963] Ancak gerçek barışın ve
bağışın çok pahalı hazîneleri olduğu vurgulandı.[964]
Tanrı tövbe eden her Hıristiyanı bağışlayacağını müjdeledi.[965]
Tanrı’nın Hıristiyanlardan isteği şu cümle de özetlenmiştir: “Yaşantınıza
dikkat edin! Kardeşiniz günah işlerse, onu azarlayın; tövbe ederse,
bağışlayın.”[966]
Ulaştığımız Hıristiyan
kaynaklarında; bu konu bağlamında eleştirilen bir konu ise kiliselerin birlikte
olmadığı eleştirisidir. Kiliselerin birleşmemesi ya da aralarında ortaya çıkan
anlaşmazlıkları basit ve ucuz barışın yolları aranılarak yapıldığından çözümün
ortaya çıkmamıştır.[967] Kiliselerin birliğinin, Hıristiyanların vazgeçilmez talebi olduğu
söyleminin bulunması takdire şayan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.[968] Hz. İsa’nın, halkının kötülüklerden, felaketlerden korunmaları ve
gerçekten yücelmeleri için dua ettiği gibi birliği içinde dua ettiği
belirtildi.[969] Fakat birlik anlayışını sadece mukaddes öğretilere ve takip
edilen yola atfedilip, kilise mensuplarının bu birlik anlayışı dışında tutulmuş
olmasının düşünülemeyeceği vurgusu yapılmaktadır.[970] Burada yapılan vurgu eğer “ucuz(değersiz) bir birleşme varsa, o
zaman orada “basit bir davet”in var olduğu iddiasıdır.[971] Öğrencisi ve çırağı olma bedeli ödenmedende İncil ile vaaz
edildiğinin altı çizildi. Böyle bir davranışın ise; Hıristiyanın vaaz ve
davetinde davasını değersiz kılmasına yol açacağı belirtildi. Bu da İncil’in
basit, ucuz ve değersiz kılınıp, Hz. İsa’nın davasının tahrip edildiğinin
göstergesi durumuna düşebileceği endişeleri dile getirildi.[972]
Bir sonraki mutluluk ise
kendi hatalarından dolayı değil, ama doğruluk uğruna zulüm görenlerle
ilgilidir. Doğru şeyler yaptıkları için acı çeken Hıristiyanlara Göklerin
Egemenliği sözü verilmiştir.[973] [974]
Onların doğruluğu Tanrısız dünyayı suçlar ve onun düşmanlığını ortaya çıkarır.
İnsanlar doğru bir yaşamdan nefret ederler, çünkü dürüst olmayan yaşantılarının
açığa çıkması korkusu insanları tedirgin 979 etmektedir.
Son gerçek mutluluk bir öncekinin tekrarı gibi görünmesine
rağmen; aralarında bir fark var: Bir önceki maddenin konusu doğrulukta
zülümdür; buradaki ise Mesih’e bağlılıktan ötürü olan zulümdür; Hz. İsa,
öğrencilerinin kendisiyle olan birliktelikleri ve kendisine olan
bağlılıklarından dolayı eziyet çekeceklerini biliyordu.[975]
Tarih bunu doğrulamıştır. Dünyanın başlangıcından beri İsa’nın izleyicileri
zulüm görmüştür. Hapse atılmıştır ve öldürülmüştür.[976]
Mesih uğruna acı çekmek sevinç getiren bir ayrıcalık olarak algılanmıştır.
Bundan dolayı büyük sıkıntıda peygamberlere yoldaş olan kişileri büyük bir ödül
beklemektedir.[977]
Eski Antlaşmadaki Tanrı sözcülerinin zulme rağmen dayandıkları
belirtilmiştir. Sadık kalarak cesur bir şekilde yaşayanların şimdiki neşeyi ve
gelecekteki yüceliği paylaşacakları ifade edilmiştir.[978]
Gerçek mutluluk Hz. İsa’nın Egemenliğindeki ideal vatandaşın
portresini sunar. Doğruluk[979], Barış[980] ve sevinç[981]
üzerindeki vurguya dikkat edilmesi gerekmektedir. Pavlus da şunları ifade
etmiştir: “Çünkü Tanrı’nın Egemenliği, yiyecek ve içecek sorunu değil,
doğruluk, esenlik ve Kutsal Ruh’ta sevinçtir.[982]
Hıristiyanların Hz. İsa’nın öğretilerini anlatmaya çaba sarf ederken
karşılaşacakları sıkıntıların kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir.[983] Bu sıkıntıların
Hıristiyanların kendi hatalarından kaynaklanmadığı vurgusu yapılarak İsa uğruna
çekilen bir sıkıntı olduğunun unutulmaması gerektiği vurgusu yapılmıştır.[984] “Doğruluk uğruna”[985] ya da “Mesih yüzünden”[986] çekilen sıkıntıların ödülünün
çok büyük olduğu vurgusu yapılmıştır. Çekilen sıkıntıların İsa Mesih’in yolunda
gidildiğinin göstergesi olarak kabul edilmesi vurgulanmıştır. Hz. İsa
kendisinden öncede yaşayan peygamberlere zulmettiklerini belirtmiştir.[987] Burada dikkati çeken en
önemli konunun çekilen bu sıkıntıyı sevinç içinde isyan etmeden ve Hz. İsa’nın
Mesihliğini kabul ederek bir lütuf olduğunun düşünülmesi, kurulacak olan
Tanrısal Krallıkta ödülün çok büyük olduğunun kabul edilmesidir.[988]
Zulme karşı, Hz. İsa’nın öğrencilerinden ortaya koymalarını
istediği davranış “Sevinçle coşun!”[989]
olmuştur. İnanmayanlar gibi intikam alma peşine düşülmemesi gerektiğini
vurgulamıştır. Çocuklar gibi somurtulmasını istememiştir.[990]
Hıristiyanların sevinmesi ve coşması, yani coşkuyla zıplaması
istenmiştir. “O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz
büyüktür”[991]
“Gökteki ödülünüz büyük olacaktır”[992]
sözünün Hz. İsa’ya tabii olmak yeryüzünde elde edilecek dünyalık şeyleri
önemsemeyip Gökteki Egemenlikte yer almayı sağlamak olması gerektiği
belirtilmiştir.[993]
Zulme uğramanın Hıristiyanın asaletine delalet ettiği dile
getirilmiştir. İnananların zulme uğramasının asil bir silsileye uyanlarla
birlikte oldukları belirtilmiştir. Çünkü Ancak zulmün ortasında bulunup sevince
neden olan ana sebep; “benim için” sözüdür[994]
ve Hz. İsa’ya olan sevgi ve samimiyetin ölçüsü olarak değerlendirilmiştir.[995]
Zulümle ilgili hitabın bu bölümde de, diğer bölümlerdeki gibi
geldiğinin mülahaza edilmesinin önemli olduğu belirtilmiştir.[996] Hz. İsa’nın bu iki söyleminde
farklılık olduğu belirtilmiştir.[997]
Bu müjdenin (diğerlerinde olduğu gibi) gâip zamiriyle geldiği belirtilmiştir:
“Ne mutlu! Doğruluk uğruna zulme uğrayanlara![998]
Ancak muhatap zamiriyle de geldiği dikkatlere sunulmuştur; “Ne mutlu
size!” Muhatap zamiriyle gelen müjdenin İsa Mesih yolunda olanların çekeceği
sıkıntının değerinin paha biçilmez olduğu, sevinmeyi coşmayı gerektirecek bir
durumun vukuu bulduğu belirtilmiştir.[999]
Her Hıristiyanın zulme maruz kalabileceği belirtilmiştir. Hz. İsa’nın
Hıristiyanlara: “Bana zulmettilerse, size de zulmedecekler. Benim sözüme
uydularsa, sizinkine de uyacaklar. Bütün bunları size benim adımdan ötürü
yapacaklar. Çünkü beni göndereni tanımıyorlar. Eğer gelmemiş ve onlara
söylememiş olsaydım, günahları olmazdı; ama şimdi günahları için özürleri
yoktur”[1000] mesajı gayet açıktır.
Doğruluğa acıkanlar, doğruluğa acıktıkları için gözetileceklerdir. Yani Hz.
İsa’ya tabii olanların her asırda böyle zulümle karşılaşacağının altı
çizilmiştir. Fakat bu zulüm doğruluk uğruna ve İsa Mesih uğruna çekilen
zulümdür.[1001]
Hıristiyanlara karşı düşmanlığın artmış olmasının şaşılacak
bir durum olmadığı belirtildi. Asıl şaşılacak olan durumun zulüm ve sebatın
olmamasıdır.[1002] Hüküm sahibi Tanrı’nın
Dağdaki Vaazda bulunan şu sözünün hatırlatılması istenmiştir; “Bütün insanlar
sizin için iyi sözler söyledikleri zaman Vay halinize! Çünkü onların ataları da
sahte elçilere böyle davrandılar.”[1003]
Bu söylemde dikkat çeken unsurun yalancı elçiler ortaya çıktığı zaman yüksek
bir şöhretin yayılması olarak nitelendirilmiştir. Yüksek şöhretin yalancı
elçilerin siması olduğuna vurgu yapılmıştır. Zulme uğramanın ise hakiki
elçilerin belirleyici siması olduğu belirtilmiştir.[1004]
Hz. İsa’ya bağlı olmanın O’nun yolundan gitmenin manasının, acı
çekilmesi olduğu vurgulandı. Çünkü acı çekilmesinin gerektiği söylenmektedir.[1005] Öğrenciliğin
manası, acı çekmiş Mesih’e, gösterilen sevgidir. İnanan bir Hıristiyanın acı
çekmeye çağrılmasının yadırganmaması gerektiği vurguladı. Bilakis acının
nimetin nişanesi olduğu belirtilti ve gerçek sevinç olduğu tarif edildi.[1006]
Bu müjdeler, Hz. İsa’nın öğrencisinin Tanrı huzurunda dizleri
üzerine çökmüş, ruh yoksulluğunu itiraf eden ve halinden dolayı hüzünlenen bir
şekilde çekilmiş bir fotoğrafını önümüze açıklayıp koymaktadır.[1007] Bu onu tüm ilişkilerinde
yumuşak huylu ve ince ruhlu yapmaktadır. Başkalarının onu bu fotoğrafta
görmelerine müsaade ederek Tanrı huzurunda kendi nefsi için itirafta bulunma
güvencesi veriyor, yine de bu halinden razı olup yetinmiyor. Çünkü o doğruluğa
susayıp acıkıyor, nimet ve esenliğe ermeyi istiyor.[1008]
İsa Mesih’e bağlanan bir Hıristiyanın yapmış olduğu bütün bu
iyiliklere rağmen kendisine teşekkür edecek birini bulamayacak olmasından söz
edilmektedir. Tersine kendisine küfreden, direnen ve nefsini yenilendiği
doğruluk uğruna ve hayatını feda eden Hz. İsa için, kendisine zulmedenlerin
olacağı belirtilmektedir.[1009]
Hz. İsa’nın müjdelerinde, Hıristiyan olmayan dünya insanlarına
karşı en yüksek değerde bir yol belirleyip ortaya koymaya çalıştığı belirtilmiştir.
Hz. İsa kendisine tabii olanlardan ise; o değerlerin üzerinde bir yaşantıyla bu
yolda yürümelerini istemiştir.[1010]
Her kim Hz. İsa’nın yolundan gitmek isteyen öğrenci olmak
isterse; başta, en köklü bir yolla onun değer ve itibarını iade etmesi gerektiğinden
sözedilmiştir.[1011]
Her müjdeyle beraber, Hz. İsa’ya inananlar ile
diğer toplum arasındaki derinlik genişlemektedir. Hz. İsa’nın çağrısı onlardan
daha fazla ve açıkça ayrılmalarıdır. Özelikle “Yas tutanlar” müjdesinde bunu
görmekteyiz.[1012] Hz. İsa, dünya ile
kenetlenmemeyi, onun günahlarına, gidişatına ve haz duydukları şeylerle, tüm
değer ve ölçütleriyle keyiflenmemeyi emrediyor. Dünya düğün ediyorsa, inanların
kenara çekilmeleri söylenmiştir. Çünkü inananlara gemi terasındaki bu sevinç
çığlıklarının, gemi batarken acı çığlıkları olacağı bildirilmiştir. Dünyanın,
gücün ve daha iyi bir istikbalin ilerleme hayalleri peşinde olduğu;
Hıristiyanların ise dünyanın istikbali için üzüntü içinde olduğuna dikkat
çekilmiştir. Çünkü kötü gidişatın bir sonu vardır. Ve sonunda
yargılanacaklardır. Dünyanın, doğruluk için zulüm gören Hıristiyanlar
seviyesine çıkmasının mümkün olmadığı vurgulanmıştır.[1013]
Komşu Sevgisi Ve Düşman Sevgisi
Evrensel dünya dinlerinin hemen hepsinde ortak temel özellik
olarak görülen, kişinin kendisi için istediği bir şeyi bir başkası için de
istemesi ya da kendisi için istemediği şeyi bir başkası için de istememesi
ilkesi[1014] Dağdaki Vaazda, insanın
komşusunu sevmesi olarak tezahür etmektedir. Hıristiyanlıkta sevilmesi gereken
varlıklar içerisinde gösterilen komşu en ön sıralarda gelmektedir. Komşunun
sevilmesi konusundaki emir Kutsal Kitap’ta birçok defa tekrar edilmekte,
inananlar komşuyu sevmeye davet edilmektedir.[1015]
Komşuyu sevmek bazen kardeş sevgisi, bazen de birbirini sevmek olarak ifade
edilmiştir. Dağdaki Vaazda komşuyu sevme emri yeni bir emir değildir. İsa’dan
önce de Kutsal Kitap’ta komşuyu sevmek emredilmiştir. Zaten Mesih İsa da bunun
yeni olduğunu söylememiştir. Ancak Mesih İsa yeni bir sevgi anlayışı ortaya
koyarak komşuyu sevmeyi kendisinin, insanları sevmesi gibi algılanması
gerektiğini bildirmiş, bu sevgi konusunda kendi sevgisini örnek göstermiştir.
İsa’nın sevgi buyruğunda getirdiği yenilik, kendisinin oluşturduğu modeldir.
İsa’nın insanlara olan sevgisi, insan sevgisinin en yüksek derecesi olmakla
kalmamış, onun insanları sevmesi, Tanrı’nın onu sevmesi ile
özdeşleştirilmiştir. Tanrı’nın İsa’ya olan sevgisi ile İsa’nın insanlara olan
sevgisi de Tanrısal bir sevgi olarak görülmektedir.[1016]
Yeni Ahit yorumlarına göre, İsa’nın örnek alınmasını istediği
ve ortaya koymuş olduğu sevgi anlayışında Allah ve insan sevgisi
birleştirilmiştir. O’nun sevgi anlayışında Allah’a ve muhtaç olanlara,
kurtulmak amacıyla sevgi ve hizmette bulunulmaz, tam tersine Allah’a ibadetler,
yoksul ve muhtaçlara hizmet, Allah’ın insanlar için sağladığı kurtuluşa şükür
için yerine getirilir.[1017]
Hıristiyanlıkta emir olarak verilen komşuyu sevme zorunluluğu,
Tanrı’yı sevme zorunluluğuna benzer özelliğinden dolayı, insana verilen önemi
ve değeri ayrıca vurguladığı ifade edilmektedir. Hıristiyanlara göre, Tanrı
tarafından verilen böyle bir emir insanı yüceltmekte, ona çok yüce bir değer
vermekte ve onu onurlandırmaktadır. Yeni Ahit yorumlarında insanın kardeşini
sevme zorunluluğu ile Tanrı’yı sevme zorunluluğunu karşılaştırarak insanın
onurunun büyüklüğüne dikkat çekmekte, insanın Tanrı gibi sevilmesi gerektiğini
belirterek, bu sevginin toplum sevgisine dönüşeceğini iddia etmektedir.[1018]
Hıristiyanlıkta komşu sevgisi o kadar inanç konusu haline
getirilmiştir ki, Hıristiyan sevgisi ve ona dayanan yaşam ele alınırken Tanrı
sevgisi, kişinin kendine olan sevgisi ve komşuya olan sevgi arasında
oluşturulan etkin ayrımlar, bazen ortadan kalkmaktadır. Nitekim Yeni Ahit
yorumcularına’a göre, Tanrı Mesih İsa’da insanların komşusu olmuştur. İnsanlar
Mesih İsa aracılığıyla, Tanrı’ya komşudan daha yakın olmuşlardır ve bu komşuluk
devam etmektedir. Bu durumda insanlar O’nun evlatları olarak birbirlerinin
kardeşleri olmaktadırlar. Tanrı’nın bu ailesinde komşuya olan bu sevgi, Mesih
İsa’da bir kardeşe olan sevgiyi, Tanrısal yasamı paylasan ya da paylaşmaya
çalışan birine duyulan sevgiyi oluşturur. Bundan dolayı komşuya olan sevgi,
kişinin kendine olan uygun sevgisi ve Mesih İsa’da Tanrı’ya olan sevgi, tek bir
sevgiye dönüşür.[1019]
Sevgi kavramının yapısından dolayı, hangi nesneye karşı sevgi
beslenirse beslensin bu sevginin varlığını gösteren bazı işaretlerin bulunması
gerekmektedir. Belirtisi, yani tezahürü olmayan bir sevginin varlığının
anlaşılabilmesi mümkün değildir. Komşu sevgisinde de komşu, sevginin bir
nesnesi konumunda olduğu için bu sevginin tezahürlerinin neler olduğunun tespit
edilmesi Hıristiyanlıkta komşu sevgisinin anlaşılmasını sağlayacaktır.
Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yer tutan II. Vatikan Konsül’ünde de, Allah’ın
aşk gayesi içinde bütün insanları, bir tek aile kurmaya ve kardeşler gibi
karşılıklı ilişkilere çağırdığı bildirilmiştir. Konsüle göre, insanın gerçek
değeri ancak bu kardeşliği yaşadığı zaman anlaşılabilmektedir.[1020] Yeni Ahit
yorumlarına göre, burada aşkın üstünlüğü ilave bir değer değil, kişideki temel
cemaat boyutudur. Yani, kişinin çabası ile cemiyetin gelişmesi arasında bir
bağımlılık söz konusudur. Yine bu kardeşlik sevgisi, düşmanlar da dahil olmak
üzere, hiç kimseyi istisna etmeksizin her türlü insana saygı göstermeyi ifade
etmektedir.[1021]
Yahudilikte önemli bir yere sahip olan “On Emir” komşu
sevgisinin tezahürü olarak görülebilecek bir yapıya sahiptir. Bu emirlerde
Tanrı öncelikle kendisinden başka ilahlar edinilmesini yasaklamaktadır. İlah
edinme sadece güneşe, aya veya yıldızlara tapınmak olarak algılanmamalıdır.
İnsanların düşüncelerinde, duygularında ve sevgilerinde Tanrı’nın önüne geçerek
baş yeri alan Tanrı’dan başka her şey ilah edinilmiş demektir. Yine insanların
kendilerine put yapmamalarının emredilmesi de Tanrı’nın, kendisinden başka
sahte ilahları kabul etmeyeceğini ve insanların böyle yanlış bir inanışa
saplanmamalarını istediğini göstermektedir. Tanrı’nın adını boş yere ağza almak
da yapılan işlerle davranışların uyumsuzluğunu ifade etmektedir.[1022] Tanrı’ya inanan
sözleriyle ve davranışlarıyla uyum içerisinde olmak durumundadır. Bunlardan
sonra gelen emirler, toplumsal hayatı doğrudan ilgilendirmekte, komşu ve kardeş
sevgisinin nasıl tezahür edeceğini göstermektedir. Sebt gününün kutsal kabul edilip
tapınma için ayrılması, insanın kendi bedeninin de dinlenmesi için önem arz
etmektedir. Anne-Babaya saygı gösterilmesi emri Tanrı’ya karşı görev olarak
addedilmekte, aynı zamanda komşu ve kardeşlik sevgisinin bir tezahürü olarak
algılanmaktadır. Adam öldürmeme, zina etmeme, hırsızlık yapmama, komşuya karşı
yalan yere tanıklık yapmama, komşunun hiçbir şeyine göz dikmeme emirleri de
açık bir şekilde komşu ve kardeşlik sevgisinin tezahürleri olarak
görülmektedir.[1023]
Hıristiyanlığa göre komşuyu sevmenin öneminden dolayı On
Emir’in son yedi buyruğunda bu konu ele alınmıştır. Komşuyu sevmek, Hıristiyan
töresinin özeti gibi görülmektedir. Çünkü başkalarını seven Kutsal Yasa’yı
yerine getirmiş olmaktadır.[1024]
Hıristiyan geleneğinde bu görüşler şöyle dile getirilmektedir:
“On Emirde ilk olarak Tanrı’ya sevgiyle hizmet etmenin her şeyden önce geldiği
bildirilir. İkincisi, Tanrı’nın bize bildirdiğine göre O’na hizmet etmek,
kişinin komşusuna koşulsuz saygı göstermesini gerektirir. Bu saygı gerek
kişinin eylemlerinde, gerekse düşünce ve sözlerinde belirgin olacaktır.
Üçüncüsü, son iki emrin belirttiği gibi, bu gibi davranışlara yönelme, ne Tanrı
sevgisiyle, ne de komşu saygısıyla bağdaşmaz. Demek ki, bu tür davranışlar her
zaman ve her yerde yanlıştır. Hiçbir konumda yapılmaması gerekir.”[1025]
Hıristiyan inancında komşu
sevgisini hâkim kılmak daha iyi bir dünyada yasamanın da gereği olarak kabul
edilmektedir. İnsanların komşusuna karşı görevleri, birer sevgi görevleridir.[1026] Yine Hıristiyan inancına göre insanların
başkalarını kendileri gibi sevmesi, onları sınırsız sevmeleri anlamına
gelmektedir. Aç olduğunda, besin bulabilmek için her şeyi yapabilen, korkulu
anlarında bu ruh halinden kurtulmak amacıyla her yolu deneyen insan, aynı
şekilde aç olanları doyurmalı, ümitsizleri koruyup teselli etmeli, yorgunlara
dinlenme imkânı vermelidir. İsa’nın her insanı kendisiyle özdeşleştirecek
derecede sevdiğinin unutulmaması gerektiği vurgulanmıştır.[1027]
Hıristiyanlık düşman sevgisi ifadesini ve inancını kullanarak
belki de diğer ilahi dinlerden ve dünya üzerinde mensubu bulunan birçok dinden
farklı bir inanç esası ortaya koymaktadır. Hiçbir dinde insanın düşmanı ile
ilişkisi düşman sevgisi olarak ifade edilmemektedir. Bu bakımdan
Hıristiyanlığın düşman sevgisi ile kastının ne olduğunun ve bu sevginin
uygulama alanı bulabilme ihtimalinin ne olduğunun ortaya çıkarılmasının önemli
olduğu kanaatindeyiz.
Dağdaki Vaazda sevilmesi emredilen nesnelerden biri de
düşmanlardır. Kutsal Kitap’ta düşmanı sevme emri, insanlardan komşuyu sevmenin
daha ileri bir aşamasının istenmesi tarzında ifade edilmektedir. Nitekim
Dağdaki Vaazda bu konuyla ilgili su ifadeler yer almaktadır: “Komşunu sev,
düşmanından nefret et denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki,
düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin.”[1028] “Ama beni dinleyen sizlere
sunu söylüyorum: düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın,
size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin.”[1029] “Verdiğinizi geri almak
umudunda olduğunuz kişilere ödünç verirseniz, bu size ne övgü kazandırır?
Günahkârlar bile verdikleri kadarını geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç
verirler. Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık
beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, en yüce olanın oğulları
olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir.”[1030]
Dağdaki Vaazda düşmanı sevme emri Hıristiyanlardan başka
insanları sevmelerini istemektedir. Ancak bu emir, komşuyu sevmekten çok daha
ileri seviyede bir davranışı bu dine inananlardan istemektedir. Hıristiyanlıkta
düşmanı sevme emrini doğru olarak algılayabilmek için, düşman kelimesiyle
kimlerin ifade edildiğini doğru olarak tespit etmek gerekmektedir. Kutsal
Kitap’ta düşman olarak tanımlananlar genel anlamda bu dine inananlardan nefret
eden kimseler, bu dine inananları baskı altına almaya çalışan kişi veya
gruplar, Hıristiyanların, ellerinden kurtarılması gerektiği topluluklar,
Hıristiyanlara iftira etmek için fırsat kollayan müfteriler şeklinde ifade
edilmektedir.[1031] Bu konuda Yeni Ahit’te geçen
ifadeler şöyledir: “Eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından
bildirdiği gibi, kulu Davut’un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı;
düşmanlarımızdan, bizden nefret edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu
sağladı.”[1032] “Nitekim bizi
düşmanlarımızın elinden kurtaracağına ve ömrümüz boyunca kendi önünde kutsallık
ve doğruluk içinde, korkusuzca kendisine tapınmamızı sağlayacağına dair atamız
İbrahim’e ant içerek söz vermişti.”1038 “Senin için öyle günler
gelecek ki, düşmanların seni setlerle çevirecek, kuşatıp her yandan
sıkıştıracaklar.”1039 “Bu nedenle, daha genç olan dulların
evlenmelerini, çocuk yapmalarını, ev yönetmelerini ve düşmana herhangi bir
iftira fırsatı vermemelerini isterim.”1040
Görüldüğü gibi Kutsal Kitap’ta Hıristiyanların düşmanları
olarak sunulan kişiler genel anlamda onlara karşı tehdit oluşturan kişilerdir.
Ancak Hıristiyanlığın tarihi gelişimine ve çeşitli uygulamalara bakıldığı zaman
görülmektedir ki, Hıristiyanlığı kabul etmeyen herkes düşman tanımının
içerisine alınmıştır. Bu düşmanlar Dağdaki Vaazda anlatılan ve her zaman
Hıristiyanlara karşı tehdit oluşturanlardan çok İsa’nın çağrısının
duyurulmasına ihtiyaçları olan kimselerdir. Bu kimselerden ‘düşman komşular’
seklinde bahsedilmesi böyle bir inancı açıkça göstermektedir.[1033]
Hıristiyanlıktaki Tanrı anlayışının Yahudiliğin Tanrı
anlayışından farkı Hıristiyanlığın düşmana bakısında da etkili olmuştur. Erken
dönemlerden itibaren Hıristiyan yazarlar ve ilahiyatçılar, Yahudi geleneğindeki
yargılayan ve cezalandıran Tanrı anlayışına karşı Hıristiyanlığın seven,
kurtaran ve bağışlayan bir Tanrı düşüncesini vurguladığını ileri sürmüşlerdir.[1034] Yine Tevrat’ta İsrail
oğullarını intikam almaya, düşmanlarını kılıçtan geçirmeye çağıran ve İsrail
oğulları merkezliliği esas alan Tanrı, Kutsal Kitap’ın Yeni Ahit bölümünde tüm
uluslara yönelik sevgi hukuku ilkesini getirmektedir.[1035]
Hıristiyanlıktaki böyle bir Tanrı
anlayışının sonucu olarak da bu dinin mensupları düşmanlarına karşı düşmanca
bir tutum ve tavır içinde olmaktan çok, onlara sevgi ile yaklaşmak
durumundadırlar. Çünkü Tanrı’nın bile artık düşmanlara karşı tavrı değişmiştir.
Sevgi kavramının sadece Hıristiyanlıkta değer verilen bir kavram olmadığı, tüm
büyük dinlerin insanların ve toplumların birleştirilmesinde büyük önem verdiği
bir değer olduğu çeşitli vesilelerle ifade edilmekte, sevginin sadece
Hıristiyanlığa has bir anlayış olmadığı vurgulanmaktadır.[1036] Hıristiyan Teologlar, diğer
insanları gerçek anlamda sevmenin yumuşak bir kalbe sahip olmayı gerektirdiğini,
sert yürekli insanın hiçbir zaman gerçek anlamda sevemeyeceğini ve katı bir
faydacılığa kapılacağını belirtmektedir. Düşmana karşı sevgi beslemenin insanın
en zor gerçekleştirebileceği bir davranış olduğunu ifade eden teologlar,
İsa’nın öğretileri içerisinde en zor uygulanacak emrin düşmanı sevme olduğunu
belirtmektedir.[1037] Ancak ona göre bu zorluklara
rağmen düşmanın sevilmesinin gerekliliği her zamankinden daha da önemli bir
görünüm arz etmektedir. Çünkü ona göre modern toplum nefret yolunda hızlı bir
yolculuk yapmaktadır. Bu yolculuğun sonu insanlığı imhaya götürecek kadar
karanlık görünmektedir. Bundan dolayı Yeni Ahit yorumcularına göre, düşmanı
sevmek bir ütopya olarak görülmemeli, bu emrin günlük hayatta uygulanması için
çareler aranmalıdır.[1038]
Düşmanı sevmenin anlamı
üzerindeki farklı anlayışlara çözüm bulma konusunda Yunan dilinde sevginin
anlamını ifade edebilen farklı kelimelere başvurulmuş, sevmek ile hoşlanmak
arasında da bir ayırım yapılmıştır. Belki de bu ayırım Hıristiyanların düşmana
karşı beslemek zorunda olduğu sevgi duygusunu ve bunun gerektirdiği
davranışları yerine getirememesine karşılık sunulmuş bir çözüm olarak
görülebilir. Bu sorun teologlar tarafından Yunancaya başvurularak çözülmeye
çalışılmıştır.[1039] Yunanca Eski Ahitte
kullanılan eros, philia ve agape kelimeleri arasındaki farka dikkat çeken
teologlar, İsa’nın insanlardan istediği sevginin eros veya philia değil agape
olduğunu vurgulamaktadır. Ona göre, Philia sevmekle birlikte hoşlanmayı da
gerektirirken agapede böyle bir zorunluluk yoktur. Bu durumda düşmandan
hoşlanılmasa da sevilebilir sonucu ortaya çıkmaktadır.[1040]
Düşmana, ya da başkasına karşı beslenmesi gereken ve
davranışlarla ifade edilmesi gereken sevginin tam olarak anlaşılabilmesi için
bunun zıddı olarak ifade edilebilecek kavramların ve eylemlerin de zikredilmesi
uygun olacaktır. Bir insana sevgi ile davranmanın karşısında kin, nefret ve
şiddetle ortaya konulan davranışlar vardır. Bu duygularla gerçekleştirilen
eylemler sevginin yokluğunu gösteren ölçütlerdir. Başka insanlara karşı duyulan
kin, nefret ve şiddet eylemleri farklı zamanlarda, çeşitli şekillerde ve
değişik sebeplerle ortaya çıkmaktadır.[1041]
Kin, nefret ve şiddete dayalı eylemler bazen ekonomik, bazen dini, bazen
ırksal, bazen de bunların hepsini ya da birkaçını içerisinde barındıran
sebeplerle ortaya konulmaktadır. Günümüzde başka insanlara duyulan kinin
temelinde kavim merkezciliğinin önemli bir konumda olduğuna dikkat
çekilmektedir. Bu kin ve nefretin sonucunda da şiddet eylemleri ortaya
çıkmaktadır. Kavim merkezciliğin de kendisini diğer hemcinslerinden üstün
olarak gören bir grup insanın düşüncesi olduğu ifade edilerek bu grubun diğer
insanların niteliğini inkâr ettiğini, ya da onlara çok gerektiği zamanlarda
daha aşağılık bir insanlık atfettiğini iddia etmektedir.[1042] “Esasen şiddet,
dayandığı arka plan açısından çok yönlü ve kompleks bir yapıya sahiptir;
yalnızca dinsel inanış ve tutumlarla ilgili değildir. Öyle ki dinsel görünümlü
her şiddet eyleminin ya da tavrının ardında bile aslında (ya da aynı zamanda)
politik, ekonomik ve benzeri nedenler tespit etmek mümkündür. Bununla birlikte
din ve dinsel metinlerin, hangi nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın şiddeti
meşrulaştırmada önemli bir fonksiyon üstlenmiş oldukları bir gerçektir.[1043]
Hıristiyanlıkta düşmanların sevilmesinin komşuyu sevme emrinde
olduğu gibi bir inanç esası olarak algılanması ve kaynağını Dağdaki Vaazdan
alıyor olması, Hıristiyanların düşmanın niçin sevilmesi gerektiği yolundaki
sorulara cevap aramaya çalışmalarına engel olmamıştır. Bu sorular aynı zamanda Hıristiyanlıkta
bir inanç esası olarak algılanan bu anlayışın pratik hayatta uygulanıp
uygulanamayacağının sorgulanması anlamına da gelmektedir. Hıristiyanlıkta
düşmanların neden sevilmesi gerektiği sorusuna Yeni Ahit yorumcuları, ilk neden
olarak nefrete nefretle cevap vermenin, nefreti kat kat büyüteceğini, nefretin
nefretle kovulamayacağını, onun ancak sevgi ile kovulabileceğini ifade ederek
cevap vermektedir. Teologlara göre, nefret nefreti büyütür, şiddet şiddeti
büyütür, sertlik sertliği büyütür.[1044]
Teologlar, Dağdaki Vaazda Hıristiyanlıkta düşmanın sevilmesinin zorunlu
olusunun bir başka nedeni de, nefretin insanın ruhunda yara izi bırakması ve
kişiliğini parçalaması olarak görmektedir. Buna örnek olarak Hitler’in yaptığı
katliamları göstermekte, zencilere uygulanan şiddet suçlarını da bu nefretin
sonucu olarak görmektedir.[1045] Ona göre nefret,
nefret edene de büyük zararlar veren bir duygudur ve tıpkı denetim altına
alınmamış bir kanser gibidir. Nefret, kişiliği paslandırır, onun capcanlı
tutarlılığını kemirir. Nefret insanın değerler sistemini, objektifliğini yok
eder. Kişinin güzeli çirkin olarak, çirkini de güzel olarak tanımlamasına,
doğruyu yanlışla, yanlısı da doğruyla karıştırmasına yol açar. Yeni Ahit
yorumcularına göre, düşmanın sevilmesini gerektiren üçüncü bir neden de, bir
düşmanı dost haline getirebilecek tek gücün sevgi olmasıdır.[1046] Dağdaki Vaazda düşmanı
sevmenin gerekliliği, sevgi ve nefret arasındaki bu zıt ilişkiden kaynaklanan
sebeplerin yanında, düşmanı sevmenin asıl sebebinin Tanrı ile insan arasındaki
ilişkinin layıkıyla sağlanabilmesi için sergilenmesi gereken bir davranış
olduğunun da unutulmaması gerektiğini vurgulamaktadır.[1047]
Nefretin de sevgi ile
aynı ortamda bulunamayacağından yola çıkarsak, korku ile nefret arasında bir
ilişkinin olabileceği düşüncesine ulaşabiliriz. Yeni Ahit yorumcularına göre
nefretin kökü korkudadır, korku ve nefretin tek ilacı da sevgidir. Onlara göre
dünyadaki savaşların baş nedeni de korkudur. O halde insanlar ve toplumlar
arasında büyük bir yıkıma sebep olan, birçok insanın ölümüne, yaralanmasına,
evsiz kalmasına, aç kalmasına kısaca insan için reva görülemeyecek bir yasama
mahkûm olmasına sebep olan her türlü çatışmalar düşmanı sevmemekten
kaynaklanmaktadır. Düşmanı sevmemek de ondan nefret etmekle aynı anlama
gelmektedir. Nefretin kökü de insanların birbirinden korkmasına dayanmaktadır.
İnsanlar düşmanlarını sevebilmeleri için öncelikle korkudan kurtulmalıdırlar.[1048]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın “Düşmanlarınız sevin” vaazını ele
alarak bu konuda bir çok yorum yapana rastlanmıştır. Düşmanları sevmenin nedeni
insanlığı adanışın ve ahlakın kuvvetini sahip olmak olarak anlatılmıştır. Ve
sevginin düşmanı dosta çeviren tek kuvvet olduğu belirtilmiştir. Bir dönem
Amerika da yapılan etnik ayrımcılıktan dolayı perişan içinde olan insanlar
olduğundan bahsedilmiş. Fakat Hz. İsa’nın gerçek öğretisini algılayan ve
hayatına uygulayan insanların bunlarla mücadele ederek, onların da
özgürlüklerinin kazandıklarını düşmanlıklarını bu yolla yok ettikleri
vurgulanmıştır.[1049]
Yasaların öğretisine mantıkla yaklaşmak, kendine göre sözler
sarf etmek başlangıçta doğru bir şekilde gelen vasiyetlere cahilce bir yaklaşım
olarak algılandı. Tanrı, halka hasattan arda kalanları iyi bir şekilde garip ve
yoksullara, yani İsrail oğullarından olmayan kişilere terk etmelerini vasiyet
etti. “ Yoksulu ve garibi terk!” müjdelerin sonunda; Tanrı, kendi yurtlarında
oturan gariplere asla zulüm etmemelerini vasiyet etmiştir. “Sizin yanınıza
inen, sizin içinizden bir vatandaş gibi size ait bir garip olmuştur ve onu
kendi nefsini sevdiğin gibi seveceksin!”[1050]
Rab Musa’ya “Yerin doğurduğu ve aranıza inene bir tek yasa uygulayın, ayırım
yapmayın demiştir.[1051]
Yeni Ahit Yorumcuları tarafından
eleştirilen konunun, Hıristiyanların düşmanları ile ilgili düzenlenen diğer
birçok vasiyetleri arka plana attıklarıdır.[1052]
Bunlara örnekler verilmiştir: “Düşmanının bir öküzüne veya kaçkın bir
eşeğine rast geldin yolda, onu hemen sahibine ver. Kin duyduğun bir adamın
eşeğini gördün ve eşek yükün altında düşmüş. Sende onun dengini doğrulttun. O
adam ile kesinlikle helalleşmen gerekir”[1053]
Başka vasiyetlere vurgu yapılmıştır.: “Kardeşinin yola düşmüş öküzüne veya
eşeğine bakma ve ondan gafil de kalma! Mutlaka kendisi ile beraber onları da
kaldır.[1054] Kardeşin hayvanları ile
düşmanın hayvanlarına davranışın aynı olması gerektiği söylenmiştir. Hz.
İsa’nın temel ölçütünün kişinin kendi nefsi ile mücadelesinde Tanrı’ya dönük
yönü ile bakabilmesini sağlamaktır.
Tanrı Kutsal Kitap da bir çok misallerle öğrettiklerinin
anlaşılır olmasını kılmıştır. Pavlus’un sevginin anlamına dair birçok
açıklamalarını oradan aldığını belirtmiştir.”Eğer düşmanın aç ise; onu ekmek
ile doyur, Eğer susuz ise; ona su ver!”[1055]
Yazıcılar ve Ferisiler düşmanlara kötü davranmayla ilgili
kitaptan deliller sunmuştur. Kenanlılara karşı İsraillerin savaşlarından veya
düşmanları yeren Mezmurların bazı yerlerinden deliller getirmiştir. Fakat
Yazıcılar ve Ferisilerin İsraillerin savaşını ve Mezmurlar bölümlerini
anlamadıkları belirtilmektedir.[1056]
İsrail oğullarının savaşlarından bahsedilirken tarihteki tek
kutsal savaş olduğunun altı çizilmiştir. Çünkü puta tapan insanların karşısında
Tanrı’nın savaşı olduğu belirtilmiştir. Yoksa bu savaşların Hz. İsa’yı alçaltan
savaşlar olmadığı söylenmiştir. Eğer öyle olsaydı, Tanrı’nın muamelesi ile bütün
tarih içindeki halklar aşağılanırdı. Fakat burada şunun altını çizilmesi
gerektiği belirtilmiştir günümüzde artık iman savaşlarının olmadığıdır.[1057] İnanan Hıristiyan’ların
kötülere karşı kin besleyerek, nefret gücünün olmamasının gerektiği üzerinde
durulmuştur.[1058]
Kötülük yapanların kötülük yapmalarına karşın yine insanların
sevgisini göstermeleri dile getirilmiştir. Nasıl ki insanların Tanrı’nın
emirlerini yerine getirmedikleri halde Tanrı’nın gazabını değil sevgisini
bekledikleri gibi olması gerektiği söylenmiştir.[1059]
Düşmanlıkların ölçüsüne farklı açıdan yaklaşılmıştır. “Tam
kin” denilen kinden bahsedilmiş. Bunun “adil ve barışa” götüren bir gazap
olduğu vurgulanmıştır. Fakat bunun Tanrı’nın düşmanlarına duyulan bir gazabın
göstergesi olduğunun altı çizilmiştir. İnsanın şahsi kininden farklı olduğu
vurgulanmıştır. Böyle bir kinin derin, azgın ve intikamdan uzak olduğu
belirtilmiştir. Böyle bir intikamın Tanrı’ya olan sevginin sonucu olduğunun
altı çizilmiştir.[1060]
Tanrı adına duyulan kin saf ve kutsal kin olarak ele
alınmıştır. Kötülüğe ve kötülere karşı olan durumdan kaynaklandığı
belirtilmiştir. Burada çok önemli bir duruma vurgu yapılmıştır. Yasa
uygulayıcıları, yakınına karşı duydukları sevgiden ötürü bu hükmü Tanrı adına
değiştirmeleri düşünülemez. Aynı şekilde kişisel bir düşmanlıktan ötürüde
vasiyet kılmalarının mümkün olmadığının altı çizilmiştir.[1061]
Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın “düşmanına kin beslemeyeceksin!”
cümlesine yeni bir açılım getirerek fakat ben size derim ki “Düşmanlarınızı da
sevin!” diyerek bu açılıma Kutsal kitapta destekleyici cümleler bize sunmuştur.
Hıristiyan’ın birisini sevmesi için mutlaka kendi ırkından yada dininden
olmasına gerek olmadığı bilakis herhangi bir bağının olmasının şart olmadığı ve
hatta Hıristiyana silah ve bıçak çeken bir düşmanı dahi olsa tutumunun
değişmemesi gerektiği belirtilmiştir.[1062]
Yeni Ahit yorumlarında farklı yorumlara rastlanılmıştır.
“Yakın” ifadesi, Tanrı’nın dil kurallarında, “düşmanı da” kapsayacağının altı
çizilmiştir. Yakın insandan kastedilen şeyin muhtaç insan olması dikkate
sunulmuştur.[1063]
Hz. İsa’nın sözünde kastettiği şeyi insanların henüz
anlamadığı belirtilmiştir. Burada bahsedilen sevginin gerçek sevginin öylesine
soyut vicdani lütuflar olmadığıdır. Hz. İsa’nın bize sunduğu asıl sevginin
hayata geçirilebilen mütevazi, uygulanabilen bir sevgi olduğundan söz
edilmiştir.[1064] Sevgiyle yapılan işin
öylesine geceleyin sevgiyle hayallere dalıp boş geçirilen vakitten çok fazla
kıymetli olduğu vurgulanmıştır. Düşmanların hasımlarına nasıl zarar vereceğini
planlarken, bir Hıristiyanın da “onları nasıl barışa getirebiliriz onları nasıl
doğru yola iletebiliriz” düşüncesinin olması gerektiği söylenmiştir.[1065] Tanrı’nın Hıristiyanlardan
istediği şeylerin de bu olduğu vurgulanmıştır. Hz. İsa’nın nefsini düşmanları
için verdiğinin altı çizilerek böyle bir durumda da Hz. İsa’ya bağlı olan
kişilerin de aynı davranışı sergilemesi gerektiği söylenmiştir.[1066]
Düşmanlara sevginin gösterilmesi gerektiği dile getirilmiştir.
Ya da vasiyeti hayata geçirerek onlar adına Tanrı’ya yönlendirilebilecek
durumda olunması gerektiği söylenmiştir. “Size lanet edenlere hayır dua edin!
Velev ki düşmanlarınız, bizim başımıza çeşitli musibetler gelmesini isteseler
ve bunun için uğraşsalar dahi! Onların bu yaptıklarının karşısında, gökyüzünün
bütün ödüllerinin onların üzerine inmesinin istenilmesini ve bu şekilde onların
döndürülmesi gerektiği söylenmiştir. “Size hakaret edenler hakkında onlara dua
edin!”.[1067]
Yeni Ahit yorumlarının birçoğunda “hakaret edenlere yapılacak
duanın” Mesih’e bağlılığın en doruk noktası olarak ifade edilmiştir.[1068]
Dua eden kişinin dua ettiği kişiye karşı sevgi besleyeceği
vurgulanmıştır. İnsanın sevdiği kişiye dua ettiğinin altı çizilmiştir. Fakat
düşmanlarımıza bu sevgiye ulaşmayı beklemeden dua etmemiz ve bu duada sürekli
olunması gerektiği söylenmiştir. Hz. İsa’nın, kendisine eziyet verenlere de dua
ettiğini, kullandığı “bağışla” fiili ile “Ey babacığım! Onları bağışla! Çünkü
onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar”[1069]
dediği ifade edilmiştir. Hz. İsa’nın kendisine eziyet verenlere dua ettiğini ve
duasını çarmıha gerilinceye kadar da devam ettirdiği bu bağışlama olayına delil
olduğu söylenmiştir. Katı çarmıh azaplarının dahi, Hz. İsa’nın düşmanları için
dua etmesini engelleyemediği ifade edilmektedir. Hz. İsa’nın bu durumda bile
dua etmesi Hıristiyan’lar için insanlar için örnek teşkil etmeli bağışlamanın
ne kadar önemli bir fenomen olduğunun daima canlı tutulması gerektiği dikkate
alınmalıdır.[1070]
Her insanın birbirini sevdiğinden söz edilmiştir. Ve bunun da
kaçınılmaz olduğu vurgulanmıştır. Çölde yaşayan kabalık ve tamahkârlıkları ile
bilinen ve insanlara eziyet veren bedevi guruplar bile birbirlerini
sevmektedirler. Yahudilerin aşağıladıkları ve kendilerinden çok çektikleri puta
tapan toplumlar dahi birbirlerini severler. Birbirlerine selam verirler. Fakat
Hz. İsa’ya bağlı olanların insan sevgisi, yüksekliği, büyüklüğü ile beraber,
tam bir sevgi olması gerekmektedir. Sevgideki bencillik kirlerinin
arındırılması gerektiği vurgulanmıştır.[1071]
Burada çok önemli bir noktaya temas edilmiştir. Hz. İsa’ya bağlı olanlar sadece
birbirlerini severlerse kötülerden üstün olmaları beklenemez. Hz. İsa’ya bağlı
olanlar sadece kız kardeşine selam verir, sadece erkek kardeşine selam verirse,
inançsız insanlardan bir farkı kalmadığı ifade edilmiştir. Puta tapanlar da sadece
kendilerine selam veriyorlar. Mesih’in sevgisinin kapsamlı olması gerektiği
vurgulanmıştır daha doğrusu Mesih’e bağlı olduklarını iddia edenlerin bu
sevgiyi göstermeleri söylenmiştir.[1072]
Hz. İsa’ya bağlı olan birisinin, insanlardan ayırt eden
özellikleri olması gerektiği vurgulanmıştır. Bunun ise adetler üstü olması
normal olmamasıdır. Normal işlerin üstünde olan bir tutum sergilemesi gerektiği
vurgulanmıştır. Hz. İsa’nın ona inananlara örnek teşkil ettiği dile
getirilmiştir.[1073]
Çarmıhta gerilen Hz. İsa ya yani Mesih’e bağlılığın sembolü
O’nun sevgisidir. Mesih’e bağlananlara Nasara “Yardım Edenler = Hıristiyan”
denilmiştir.[1074]
Hz. İsa’nın nitelediği yolun “mükemmel sevgi” yolu olduğu
açığa çıkmaktadır. İnsanlara duyulan sevgi değil bilakis Tanrı’ya duyulan bir
sevgi olduğundan bahsedilmiştir. “Sizler mükemmel olunuz! (buradaki “siz”
kelimesi, Mesih’e bağlı olanları, bağlı olmayanlardan ayırt edici bir
özelliktir.) Gökteki babanız nasıl mükemmelse siz de öyle olun![1075] Tarı’nın halkının, Tanrı’ya
benzemesi gerektiği söylenmiştir. Bunun delili olarak Kutsal Kitapta geçen şu
cümleler kanıt olarak gösterilmektedir. “İlahınız olan Rab benim, kendinizi
kutsayın ki, kutsal olasınız. Çünkü ben kutsalım”[1076]
Hz. İsa’nın “Kutsallar” olmak için değil bilakis “Mükemmel”
olunması için insanlara çağrıda bulunduğu söylenmiştir.[1077] Bu cümlede geçen “Mükemmel
Kutsallığın” bu hayatın içine bina edilmesi gerektiği konusunda, bu hayatın
içinde mutlak kemale ulaşmaya çok geniş bir hayal olarak bakıldığı dikkate
sunulmuştur.[1078] “Dağdaki Vaaz”da Hz. İsa’nın
sözlerine bakıldığı zaman, bağışlamanın büyük bir erdem olduğuna vurgu
yapılmıştır.”Günahlarımızı bizim için bağışla” diye.[1079] İyiliğe duyulan açlık ve
bağışlanma isteğinin, devamlı tarzda süren iki emir olduğunun altı çizilmiştir.
Yani Hz. İsa’nın asla öğrencilerinin, bu hayatın içinde hata yapmaksızın,
mükemmel olabileceklerini görmemiş ve bunu dile getirmemiştir.[1080]
Hz. İsa’nın kullandığı ve Aramice bir kelime olan “Gamira =
Merhametli” kelimesi hakkında Yeni Ahit yorumcuları; “Dağdaki Vaaz” da
basamaklar halinde yapılan ifadelerde denklik vardır demişlerdir. Buna, Luka
İncilinde “Babanız nasıl merhametli ise; sizlerde merhametli olun”[1081] ifadesini örnek
göstermişlerdir.
Yeni Ahit yorumlarında Hz. İsa’nın İntikam duygusunun ve
kötülüğün iyiliğe üstün gelme planlarının ortadan kaldırılması için çaba sarf
ettiğinden bahsedilmiştir. Kötülüğün iyiliğe başarılı olup üstün gelmesi,
şeytanın işidir, iyiliğin iyiliğe başarılı olup üstün gelmesi insanın işidir.
Ama iyiliğin kötülüğe başarılı olup üstün gelmesinin ise; İlahi bir iş olduğu
vurgulanmıştır.[1082]
Hz. İsa Ferisileri kendi
sevgi anlayışlarından ötürü çok tehlikeli kayıtlar koyduklarını söyledi. Hz.
İsa Feriselerin yanlış sevgi anlayışı içinde olduklarını belirtti. Ferisilerin
kendi dinleri dışında olan uluslara ve kendilerine hakaret edenlere asla
yönelmediklerinden bahsetmiştir. Hala Ferisilerin ortaya koyduğu bu düşünce
ruhunun yaygın bir şekilde devam ettiği belirtilmiştir. Bu ruhun ise intikam ve
etnik ırkçılık ruhu olduğu bildirilmektedir.[1083]
Hz. İsa kendi yolundan gidenlere aynı hataya düşmemeleri için uyardı.[1084] Etkin ırkçılığı ve intikamı
bozup, sevgi elbisesini giyinmeye çağırdı insanları. Ta ki sevginin sağlam
temeller üzerine oturmasını, merhametle dolu ve her şeyi kaplamasını, Tanrı’nın
sevgisi gibi olması için 1093
kendisine uyanları bu sevgiye davet etti.
Hz. İsa’nın amacının
içteki derin iyilik ve kalbin iyiliği olduğu vurgulanmaktadır. Yasayı uygulama
konusunda Ferisilerin ayrım meydana getirdikleri dikkate sunulmuştur. Hz.
İsa’ya bağlı olanlar için açlık ve susuzluğun hala devam ettiği söylenmiştir.
Bu manasını verdiğimiz iyilik, kutsallık, emanet veya sevgi hayatıdır ve hepsi
birbirine eşittir. Hz. İsa’ya bağlılığın temeli dünyaya benzemek için değildir.
Bilakis göklerde olan Tanrı’ya benzemek olduğunun altı çizilmiştir.[1085] [1086]
DAĞDAKİ VAAZIN DİĞER HÜKÜMLERİNİN İNCELENMESİ
Hz. Musa’nın M.Ö. XIII. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir.
On Emir Hz. Musa’ya Sina dağında vahyedilmekle beraber, On Emrin ihtiva ettiği
hususlar, bütün peygamberlerin üzerinde ısararla durdukları konulardır. On
Emir’de Yahudilere özel emirler de vardır. Fakat Allah birliği, hırsızlığın,
zinanın, adam öldürmenin, komşunun malına ve kendisine göz dikmenin bütün ilahi
dinlerde yasak olduğu çok önemli bir husustur. Bu yasaklar, özellikle
Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta dikkat çekici bir şekilde takdim edilmiştir.
Buna göre Yahudiliğin On Emri, ilahi dinlerin önerdiği evrensel ahlak
ilkelerinden en önemlilerini içinde toplamıştır.[1087]
Hz. Îsâ Tevrat’ı kabul etmekle beraber,[1088] bu kabul Yahudi din
adamlarının anladığı manada değildir. Aksine Hz. Îsâ dine, din adamlarından
daha çok sarılmıştır. Hz. Îsâ’nın diğer Yahudi bilginlerinden farklı olan din
anlayışı ve tebliğ metodu, Yahudilik üzerinde otorite sahibi olan kişilerin
tepkisine sebep olmuştur.[1089] Hz. Îsâ, Matta’nın 5/18
ibâresinde ifade edildiği gibi ne havradan ayrı bir ibadethane kurmayı ne de
günümüzdeki Hıristiyan mezheplerindeki ibadet şekillerini oluşturmayı
düşünmüştür. O, hayatta kaldığı müddetçe Yahudileri tevhide[1090] ilahi hâkimiyete[1091] hak ile batıl
arasındaki mücadeleye[1092] hak yolunda imtihanın
lüzumlu olduğuna[1093] sabır ve metanete[1094] ahirete müteveccih yaşamaya[1095] ilahi hükümranlığa[1096] ve idarecileri halka hizmet
etmeye davet etmiştir.[1097]
Dağdaki Vaazdaki “Sanmayın
ki ben şeriatı yahut peygamberleri yıkmya geldim, ben yıkmaya değil, bilakis
tamamlaya geldim.”1104 1105 [1098]
Bu cümlenin yorum tarihi çok önemlidir. Çünkü, İsa Mesih Kilisesinde Yahudi
şeriatının geçerli olup olmadığı, tamamen bu cümlenin anlaşılmasına ve kabulüne
bağılıdır. Bu cümle ile Hıristiyanlığın, Yahudiliğe bağlanması muhtemeldi.
Kilise bu soruya her zaman geçerli olabilecek, karmaşık bir çözüm yolu buldu.
Buna göre İsa, Eski Ahit kanunlarını kısaltarak muhafaza etmiş ve yenilemişti.
On Emir etrafında ibadet ve merasim kanunları devam ederken, ahlak kanunları
gelişmiş oluyordu. Anlaşıldığı kadarıyla Hıristiyanlık, daha çok İsa’nın
tutumunu kendisine prensip edinmiş, lâfza bağlı kalmamıştır.[1099]
Pavlus’un Hıristiyan Olması ve Kutsal Yasa
Pavlus Kilikya’nın Tarsus şehrine yerleşmiş
bir Yahudi ailesinin çocuğudur. Şam ve Anadolu arasında geçiş köprüsü olan
Tarsus, Yunanistan, İtalya, Frigya, Kapadokya, Şam, Kıbrıs, Fenike ve Mısır
ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Bu bölge önemli ticaret yolları üzerinde
bulunmasının bir sonucu olarak, değişik fikir ve cereyanların etkisi altında
kalmıştı. Tarsus, bir mekan olarak bir doğu şehri olsa da bir çok noktada
Yunanlaşmıştı. Okulları ve üniversiteleri tamamen yunan etkisi altında idi.[1100] Pavlus bu okullarda eğitim
görmüş, özellikle Gameliel’in rahle-i tedrisinden geçmişti. Gameliel, aslen bir
Ferisî olup aynı zamanda Sanhadrin mahkemesinin bir üyesi idi. Pavlus her ne
kadar Kudüs’te yetişmemiş olsa da, Antakya ve İskenderiye’de belli bir Yahudi
nüfusunun olması sebebiyle Yahudi geleneğine tamamen hâkimdi. Çünkü biz
biliyoruz ki Yahudiliği çok iyi bilmesinin yanında, Yunan kültürü etkisinde
yetişmiş olması onu farklı kılıyor ve her iki kültürü anlama noktasında ona
büyük avantaj sağlıyordu.[1101]
Bir Yahudi olan Pavlus önceleri Yahudi-Hıristiyanlarına karşı
bir tavır almıştır. Daha sonraları Şam yolunda gördüğü bir vizyonla
Hıristiyanlığın sarsılmaz bir savunucusu olmuştur.[1102]
Hıristiyanlık, Pavlus’un Hıristiyan olması ile farklı bir
mecraya kaymış oldu. Mesîhiler, Kurtarıcı Tanrı sırrı, Vaftiz ve Komünyon gibi
değişik inançlar Hıristiyanlıkla bütünleşti. En sonunda kilise havradan
ayrıldı. Ve Yahudi Mesîhçilerin Kudüs’teki Yahudilerle hiçbir noktada bağlılığı
kalmadı.[1103]
Yukarıda da belirtildiği gibi Hz. Îsâ, “ Sanmayın ki ben
şeraiti yahut peygamberleri yıkmaya geldim, ben yıkmaya değil fakat tamam
etmeye geldim”[1104]; sözüyle Tevratı tasdik
ettiğini ve Yahudi şeriatında bir kısım tamamlamalar yapmak için gönderildiğini
söylemektedir. Pavlus’la beraber Hıristiyanlık, Yahudilerden bir çok konuda
ayrılmıştır.
Havârîler ve Hıristiyan din adamları, İsa Mesih’in gelişiyle
birlikte, kendilerinin artık Eski Antlaşmanın getirmiş olduğu kutsal yasanın
altında olmadıklarını iddia etmişlerdir. Eski Antlaşmanın özellikle hukûkî konulardaki
hükümleri, yiyecek-içeceklerle ilgili sınırlamaları, Sebt günüyle ilgili
kurallar, antlaşma altında olusun bir sembolü olan sünnet olma geleneği vb.
artık geçerli değildir. Pavlus’a göre yasanın var oluş amacı, insanın suç ve
günahlarının ortaya çıkmasını ve insanda günah bilincinin oluşmasını
sağlamaktır; yasa, İsa Mesih gelinceye kadar insanların eğiticisi olmuş; fakat
İsa Mesîh gelince, söz konusu yasa ortadan kalkmıştır.[1105] İnsanlar artık yasaya uymak
suretiyle değil, Mesih’e îmân etmek sûretiyle aklanacaklardır.İsa Mesih’e
inananlar, kutsal yasanın değil, Tanrı’nın lütfu altındadırlar. Bundan sonra
insanlar yaptıklarıyla değil, yalnızca îmân etmekle kurtulurlar. Herhangi bir
tür iş veya çabayı sonsuz yaşamı elde edebilmek için bu îmâna eklemek, kurtuluşu
lütufla alınan bir şey olmaktan çıkarır; çünkü kurtuluş, iyi işler yapmakla
değil, sadece ve sadece îmân sonucu elde edilen bir şeydir, Öbür taraftan da
şunu unutmamak gerekir ki bir insanın îmân ederek kurtulmuş olması, onu iyi
işler yapmaya doğal olarak götürmelidir.[1106]
Nitekim Eski Antlaşma’da zikredilen On Emir’in Sebt gününe dâir kural hariç
olmak üzere dokuzu, uyulmaması durumunda dünyevî herhangi bir ceza
öngörülmemesi gibi önemli bir farkla, Yeni Antlaşma’da da tekrarlanmıştır.[1107]
Hz. İsa’nın yalnızca yasayı ve peygamberlerin sözlerini
desteklemekle kalmaz, onları genişletir ve daha derin anlamlar kazandırır.
Pavlus da Eski Antlaşma’da geçen birçok ahlâkî ilkeyi, takip edilmesi gereken
ilkeler olarak ileri sürmüştür. Hıristiyan ahlâkının aradığı erdem, kendini
kurban etmektir; buna göre insanın ezelî hayattaki kurtuluşu için, bu dünyada
kendini feda etmesi gerekir.[1108]
Hz. İsa Dağdaki Vaazında
Tevrat kanunlarının esas gayesine götürmek istediğinden bahsetmiştir. Hz.
İsa’nın gayesi, şeriatı bir takım fazlalıklar eklemek ve uygulamasını
zorlaştırmak değildi. Günlük hayatın alışılmış kanunları ötesinde, Tanrı’nın
hakiki isteklerine dikkat çekmek istiyordu. Hz. İsa, ne şeriatı fazlalaştırıyor
ne de ruhtan uzak şekilsel uygulamasını istiyordu.[1109]
Şeriat
Sorununa (Kutsal Yasa’ya) Dair Yorumlar
Kutsal Yasa’nın, Tanrı’nın Hz. Musa aracılığıyla İsrail
halkına verdiği yasa sistemi olduğu söylendi. Kutsal Yasa’nın bütünün Mısırdan
Çıkış, Levililer ve Yasanın Tekrarı’da görüldüğü, fakat Yasa’nın özünün bir
bütün halinde On Emir’de toplandığı belirtildi.[1110]
Kutsal Yasa’nın kurtuluş aracı olarak verilmedi. Kurtuluşun
İsa Mesih’e imanla olacağına dair Kutsal Kitap’ta birçok ibareye
rastlanılmaktadır.[1111] Kutsal Yasa’nın insanlara
günahkâr olduklarını göstermek[1112]
için olduğu söylendi. Her çağdaki insan için geçerli ahlaki prensipler
(kurallar) içermesine rağmen, İsrail halkına verilmişti.[1113] Tanrı, Kutsal Yasa’nın
gereklerini yapmakla hiç kimsenin aklanamayacağını belirtti. Ancak Kutsal Yasa
ile günah bilincine varılacağını söyledi.[1114]
Kutsal Yasa’nın buyruklarından birini çiğneyen kişi bütün
Yasa’yı çiğnediği anlamı taşıdığı söylenmiştir.[1115]
İnsanlar Yasa’yı çiğnediklerinden dolayı günahın laneti altında oldukları dile
getirildi. Tanrı’nın doğruluğu ve kutsallığı cezanın ödenmesini gerektirdi.
İşte bu nedenle Hz. İsa’nın dünyaya geldiği; ölümüyle cezayı ödemek için
kendisinin günahsız olmasına rağmen, Yasa’yı çiğneyenlerin suçlarını üzerine
alarak öldüğü belirtildi. Hz. İsa Kutsal Yasa’yı da bir kenara atmadı. Bu
nedenle Müjde’nin Yasa’yı yıkmadığı, Yasa’yı desteklediği ve Hz. İsa’nın
kurtarıcı işiyle Yasa’nın taleplerini yerine getirdiği söylendi.[1116] Bu nedenle, İsa’ya güvenen
kişi artık Yasa’nın altında değil; Hz. İsa’nın lûtfunun altında olduğu
bildirildi.[1117] Yeni Ahit’te
dikkat çeken bir diğer açıklamada Kutsal Yasa’nın amacının Hz. İsa gelmeden
önce olduğu; Hz. İsa’nın gelmesiyle ve İsa Mesih’e imanla artık insanların bu
Yasa denetiminin altında olmadığı vurgulandı. Yasa’nın cezasının yalnız bir
kere ödenmesinden söz edildi, bu cezayı, Hz. İsa’nın ödediği ve Hıristiyanların
ödemesine gerek olmadığı belirtildi. Bu durumda Yasa’nın Hıristiyanlar veya İsa
Mesih’e bağlı olanlar için hükmünün olmadığı vurgulandı.[1118] Hz. İsa gelene kadar
Yasa’nın bir öğretmen gibi olduğundan fakat kurtuluştan sonra bu öğretmene
artık gerek kalmadığından söz edildi.[1119]
Hz. İsa’ya bağlı olanların; davranışını ceza korkusuyla değil
de Hz. İsa’yı memnun etme arzusuyla biçimlenmesi gerektiğinden söz edildi. Hz.
İsa’ya bağlı olduğunu söyleyenlerin en önemli kanıtının kendi yaşamlarında Hz.
İsa’yı yaşamının yöneticisi olarak tayin etmesi olacağı söylenmektedir.[1120] Yeni Ahit’te çalmanın,
başkalarının malına, namusuna göz dikmenin ya da cinayet işlemenin her zaman
yanlış olduğu vurgulanmıştır. Yeni Antlaşmada On Emir’in dokuzunun Yasa olarak
tekrarlandığı belirtilmiştir.[1121] Tekrarlanmayan tek emrin
Sept Günü olduğudur. (Haftanın yedinci günü Cumartesi) Yeni Ahit’te
Hıristiyanlara Sept Günü emrine uymaları hiçbir zaman öğretilmemiştir.[1122]
Yasa’nın görevinin kurtulmamış kişiler için sona ermediği
dikkatlere sunulmuştur. “Yasa’yı özüne uygun biçimde kullanan biri için,
Yasa’nın iyi olduğu” söylenmiştir.[1123]
Yasa’nın yasal kullanımının günah bilgisini sağlamak ve tövbeye götürmek olduğu
belirtilmiştir. Fakat Yasa’nın, kurtulmuş insanlar için olmadığı; Yasa’nın
doğru insanlar için konmadığının altı çizilmiştir.[1124] Yasa’nın, yasa
tanımayanlara, asilere, günâhkarlara, kutsallıktan yoksun olanlara, kutsala
karşı saygısız olanlara, anne ya da babasını öldürenlere, katillere, fuhuş
yapanlara, köle tüccarlarına, yalancılara, yalan yere ant içenlere, sağlam olan
öğretiye karşıt olan ne varsa onların için konulduğu belirtilmektedir.[1125]
Yasa’nın gerektirdiği doğruluğun “doğal benliğe göre değil,
Ruh’a göre yaşayanlarda”[1126] ortaya çıkacağı söylendi.
Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazındaki öğretilerinin Yasa’nınkinden daha yüksek bir
standart sergilediği iddia edildi. Yasa’nın “Öldürmeyin” dediğini Hz. İsa’nın
“Nefret bile etmeyin” dediği dikkatimize sunuldu. Böylece Dağdaki Vaazın
yalnızca Yasa’yı ve peygamberleri desteklemekle kalmadığı, onları genişlettiği
ve onlara daha derin anlam kazandırdı.[1127]
Hz. İsa Tanrı’nın buyruklarını gevşetmeye olan doğal eğilimden
söz etti. Bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle
yapmalarını öyle öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacağı; böyle
kişilerin Göklerin Egemenliğine giremeyecekleri söylendi. Fakat Göklerin
Egemenliğine girişin ön şartının İsa Mesih’e iman etmeyle olacağı vurgulandı.[1128]
Devrimci liderlerin birçoğunun geçmişle olan bağların hepsini
kopardığı ve var olan geleneksel düzeni tanımadığı bilinmektedir. Hz. İsa’nın
böyle olmadığı belirtildi. Hz. İsa, Hz.Musa’nın yasasını desteklediği ve yerine
getirilmesi gerektiğinde ısrar ettiği dile getirildi.[1129] Hz. İsa Kutsal Yasa’yı ya da
peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldiğini ve her
şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir noktanın bile
eksilmeyeceğini açıkça belirtti.[1130]
Hz İsa, küçük önemsiz görünen ayrıntılarda dâhil olmak üzere
Kutsal Kitap’ın harfi harfine esinlenmiş olduğuna inanıyordu. Kutsal Yazılarda
en küçük nokta bile önemsiz değildir.[1131]
Hz İsa’nın Kutsal Yasa’nın hiçbir zaman sona ermeyeceğini söylemesi dikkat
çekici bir konudur.[1132]
Pavlus Hz. İsa’nın Eski Ahit ile Yeni Ahit arasındaki ilişkiyi
ele aldığını ve diğer taraftan da İncil ile yasalar arasındaki ilişkiyi ele
aldığını iddia eder.[1133] Hz. İsa İncil ile yasa
ilişkisini ele alamaz. Çünkü O’nun zamanında İncil de yoktu.
Mesih’in geldiği dönemde bir grup Hz. İsa’nın yasaları ve
elçilerin getirdiğinin yapısını bozmaya geldiğini ortaya atmışlardı. Oysaki Hz.
İsa Dağdaki Vaazda Eski Ahit’ten hiçbir şey bozmaya gelmediğini üzerine basarak
vurguladı.[1134] Bu söylentilere inanan
insanlar olmuştur. Mesih iddiasındaki yalancıların bozgunculuk yapmak için
geldiği Kutsal Kitap ve farklı kitaplarda dile getirilmiştir.[1135]
Hz. İsa’nın yasayı değiştirmeye çalıştığına inananların
gerekçeli bir nedeni vardı. Hz. İsa Cumartesi yasağını kaldırarak Cumartesi
günü eli kurumuş bir adama şifa vermişti.[1136]
Hz. İsa’nın tebliğine başladığı andan itibaren yaptığı çalışmalar ve ortaya
koyduğu yetkinlik halkın eski inançlarını sarsmaya başlamıştı. Ve halk kendi
arasında birbirlerine: “ Bu yeni öğretinin ne olduğunu” soruyordu.
Hz. İsa’nın getirdiği yasalar ile Musa’nın getirdiği yasaların
arasındaki ilişki sorgulanmaya başlandı. Yasaları içeren yazılar onların önüne
apaçık bir şekilde konmasına rağmen bunu sorgulamaya başladılar. Çünkü onlar
“Yasaların öğreticileriydiler” ve açıklamalarını defterlere yazıyorlardı. Onun
içindekilere itaat ediyorlardı ve boyun eğerek içindekileri öğrenip uygulamak
istiyorlardı.[1137] Fakat bu itaat Hz. İsa’da
açık bir şekilde ortaya çıkmamıştı. İnsanlar Hz. İsa’nın kendisinin yetkinliği
konusunda söz söylüyorlardı. Çünkü Hz. İsa daha önceki elçilerin kullanmadığı
sözleri kullanıyor ve yazılanlara uygun davranmıyordu.[1138] Bundan dolayı kulakları
çınlatan kuvvetli sözleri insanların sözlük diline giriyordu: “Size gerçekleri
söylüyorum! gibi ve o kendi ismi ve yetkinliği ile konuşuyordu. Onun bu
Krallığını yüce kılan ne idi? Tanrı’nın yanında kutsal olan Musa’nın
sultanlığından daha büyük bir yetkinlik mertebesi mi veriyordu kendisine?
Bunlar kafalarda soru işareti uyandıran sorular olarak dile getiriliyordu.[1139]
Eski Ahit de inanç konularının öğretiminin önemli olduğu
üzerinde durulmuş. Tevrat kelimesinin “yasalar bütünü” diye tercüme edildiği
vurgulanmıştır.[1140] Yasalar bütünün
ise her şeyi kapsayan öğretiler ve ilanlar olduğu söylenmektedir. Eski Ahit;
Tanrı’yı, insanı, samimiyeti ve bunun dışındaki diğer bütün büyük öğretileri
Hz. İsa’ya bağlı olanlara öğrettikleri dile getirilmiş fakat bu ilahi ilanlar
Mesih’in şahsıyla, öğretisiyle ve ameliyle tamamlandığı cüzi ilan olduğunun
altı çizilmiştir.[1141] Bunun anlamının şu
cümlelerde özetlendiği dile getirilmiştir:“ Şüphesiz Eski Ahit; işte o
tomurcuklanmaya yüz tutmuş İncil’dir. Fakat Yeni Ahit; işte o da çiçek açmış
İncil’dir, Eski Ahit; işte o ottan kağıtlar üzerine yazılmış İncil’dir. Fakat
Yeni Ahit; işte olgunlaşmış bir başağın hepsidir.[1142]
Eski Ahit de gelecek olan Elçilerin özelliklerinin içerdiği
ister sözlü ister işaret yoluyla olsun Mesih’in günleri anlatılmış. Mesih’inde
bu elçilik özelliklerini şahsında olgunluğa ulaştırıp gerçekleştirmiştir.[1143]
Bazı İncillerde ilk ibarenin apaçık hizmetlerden bahsettiği
ifade edilmektedir. “Zamanı ve zaman içindeki durumları olgunluğa ulaştırdı”[1144]
Burada yorumlarda ulaştığımız diğer bir noktada Eski Ahit;
Tanrı’nın ahlak yasalarını içerdiğidir. Fakat insanların bunu anlamadığı ve
itaat etmediği Mesih’in onu olgunluğa eriştirip ona itaat edilmesini sağladı.[1145]
Hz.İsa Tanrı’nın emirlerini asla fazlalaştırmadığını sadece
onları koruduğunu ve yasalara uymalarından daha fazlasını istemiştir.[1146]
Bir başka Yeni Ahit yorumunda da “Tanrı’nın insanlar için
kıldığı iyiliği ilan edip duyurmak için, o yasaları olgunlaştırdı” ifadesi yer
almaktadır.[1147]
Uzun asırlardır Mesih’e bağlı olduklarını söyleyen bazı
grupların kendi fikirlerine kendi keyiflerine göre hareket ettikleri dile
getirilmiştir. Bunların başında da Hıristiyan dünyası tarafından bidat ehli
olarak adlandırılan Marcion’un geldiği ifade edilmiştir.[1148] (M.S. 2. asır) Eski Ahit’e
dair ne varsa çıkardığını bununla birlikte Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazını da
çıkardığı ileri sürülmüştür. Ve onu takip eden bir sürü takipçisi olduğu
vurgulanmıştır. Bu iddialardan birisi de Hz. İsa’nın “ Ben geçmişlerin
yasalarını ve elçilerini olgunlaştırmaya değil, bilakis bozmaya geldim” ibaresi
olduğunu ortaya koymuşlardır.[1149]
Mesih’in geliş amacı yasaları tamamlamaktır.Bunun nedeni
yasaların olgunlaşıncaya kadar Tanrı’nın yasalarının gelmeye devam etmesidir.[1150] Hz. İsa’nın bu konuda ifade
ettiği cümleye bakalım: “Sizlere gerçekleri söylerim. Gökler ve yer yok
oluncaya kadar, hiçbir harf kaybolmayacaktır. Hatta yasalardan en küçük bir
noktayı dahi değiştirmeleri mümkün değildir. Ta ki her şey tamam oluncaya
kadar”.[1151] Bu ifade edilen cümlede
yasalardan bahsettiği dikkate sunulmuştur. Elçilerden bahsedilmediğinin altı
çizilmiştir.[1152]
Elçilerden bahsedilmemiş olması elçilerin ihmal edildiği
anlamına gelmediğini “Yasa” kelimesinin her şeyi içine alan bir kelime olduğu
ifade edilmiştir.[1153]
Burada dikkatimizi çeken önemli noktalardan biriside artık
bundan sonra Tarının yazılı yasalarına ihtiyaç duyulmamasıdır.Yeni Ahit
yorumlarının birçoğunda yasanın tamamlanmış ve olgunlaşmasının başka yasaya
gerek kalmamasının üzerine vurgu yapılması önemli bir unsur olduğunun
göstergesidir.[1154]
Bir başka yorumda da Yasaların tamamlanması demek; yeni bir
doğumun başlangıcı olduğu ikisinin de aynı vakitte olgunluğa ereceği ve her
ikisinin de aynı esnada tamamlanıp, gerçekleşeceğinin vurgulanmasıdır.[1155]
Hz. İsanın bu vaazında en önemli noktalardan birisi de bu
vaazda ortaya konan ilkelerin devamlılığın sağlamasını istemiş olmasıdır.
Tanrının Egemenliğinin ve koyduğu yasalar arasındaki bağın bu şeklide anlaşılmasının
gerektiğinin altını çizdiği söylenmektedir.[1156]
Tanrının Egemenliğinde kalmanın en önemli noktalarından
birisinin de bu yasa içinde olan vasiyetlere bağlı kalınması gerektiğinin altı
çizilmiştir. Mesih’in Egemenliğinde şerefli bir şekilde kalabilmek için ancak
itaat derecesi ile bağlı kalınarak bunun yapılabileceği vurgulanmıştır.[1157]
Mesih’in ifadelerinin derin ahlaki yapılar olduğu dikkate
sunulmaktadır. Ferisiler yasalara harfiyen uymaları konusunda verdikleri önem;
dışta, şekilde görülen bir itaat ile ön plana çıkmaktadır.[1158] Fakat Mesih’in bundan daha
derinini istediği vurgulanmıştır. Çünkü kendi başına şekiller yeterli değildir.
Tanrının razı olacağı iyiliğin asıl olarak içte olan iyilik olduğu
vurgulanmıştır.[1159]
Kalbin iyiliğinin asıl hedefinin elçilik ruhu olduğu
vurgulanmıştır. Tanrı yasalarını şüphesiz Hz. İsa’ya bağlı olanların içine
yerleştirmesi ruhuna işlemesi gerektiği vurgulanmıştır. Önemli bir nokta da
“Ruh” ile “Yasalar” arasında ve“ iyilik” ile kalp arasında sağlam bir bağ
olduğunun ifade edilmesidir.[1160] Ferisilerin yasaları dıştan
gösterilmesinin ve bütün iyiliklerin böylece tam olacağını düşünmelerinin büyük
bir yanılgı içerisinde olduklarının göstergesi olarak kabul edilmiştir.[1161]
Kalbin içsel iyiliğinin
ortaya çıkması için itaatin gerekli olduğu dile getirilmiştir.[1162] Hıristiyanların iyilik
anlayışının sadece Tanrı’nın ruhunu içlerinde barındırmakla olamayacağı bundan
dolayı Ferisilerin iyiliğinden “çok derin ve çok büyük bir iyilik” olmadan
Tanrı’nın egemenliğine girmenin mümkün olamayacağı vurgulanmıştır.[1163] Çünkü bu iyiliğin ikinci
doğuma bir delil oluşturduğunu ikinci bir defa dirilmeyecek olan kimsenin, asla
Tanrı’nın Egemenliğ’ine giremeyeceğinin altı 1172 çizilmiştir.[1164]
Çok büyük ve çok derin iyilikler konusunda Matta 5 de örnekler
mevcuttur. Hz. İsa’nın söylemlerinin bozup kaldırmak için değil olgunlaştırmak
için ortaya koyduğunu ayrıcı bu söylemlerin ahlak yasalarının devamı olduğu
vurgulanmaktadır. Bu söylemlerin Yazıcılar ve Ferisilerin öngördüğü söylemden
daha mükemmel bir söylem olduğuna dikkat çekilmiştir.[1165]
Yorumcuların birçoğu; Hz. İsa’nın eski ahlak
yasalarına ters düştüğünü ve yeni ahlak yasaları ortaya attığını iddia ettiler.
Burada üzerinde durulan önemli konu Mesih’in yasalara ters düşmediği
Ferisilerin açıklamalarına ters düşmesinden dolayı bu şekilde Mesih’in zan
altında kaldığının altı çizilmiştir.[1166]
Mesih’in Yasalara ters düştüğünden söz konusu bile edilmesinin yanlış olacağı
vurgulanmıştır.[1167] Çünkü Hz. İsa’nın yasaları
teyit ettiğini ve doğruladığını belirtmişlerdir. Yasaların üstünlüğünü yüksek
sesle haykırdığı ve yasalara gerçek tefsirler yaptığı ileri sürülmüştür.[1168]
Şüphesiz Hz. İsa’nın Yazıcıların ve Ferisilerin Yasadaki
yaptıkları karşılaştırmaları nedeni ile Hz. İsa kendi değişik ama apaçık olan
öğreti şeklini sunduğu ifade edilmektedir.[1169]
Konan yasaların ışığında, Hz. İsa’nın dili ile “Şerh- açıklama” kelimesi bu
konu için en uygun adlandırma olacağı vurgulanmıştır.[1170] Mesih’in konan
yasaların asla değiştirme mücadelesi vermediğinden söz edilmektedir. Bunun
nedeni olarak da Mesih’in Yahudi halkının önünde bir önder olduğundan
bahsedilmiştir. Hz. İsa’nın asıl mücadelesinin Yasanın çevresinde dolaşan ve
esasları alt üst eden tefsirle mücadele olduğu vurgulanmıştır.[1171]
Hz. İsa’nın kendi hayatında Tanrı’nın kıldığı yasaların yerini
gösterdiğini ve öğrencilerine de o yasalardan neler verdiğini kuvvetli bir
şekilde açıkladığı ifade edilmiştir. Hz. İsa’nın yasaları olgunlaştırarak,
öğrencilerine de itaat etmeleri gerektiği noktasında vurgu yaptığı
bildirilmektedir.[1172]
Yeni Ahit yorumlarının birçoğunda, dört İncil’den anlaşılması
gerekenin, Mesih’in kesinlikle Musa’yı ve getirdiklerini ortadan
kaldırmadığıdır.[1173] Yeni Ahit eskisini bozup
ortadan kaldırmamıştır. İncil’in asla eski gelen yasaları bozup kaldırmadığını
bilakis Mesih’e kılınan yasaların en gerçek tefsirlerin sunduğu ileri
sürülmüştür ve diğer hatalı tefsirlerin ortadan kaldırdığının altı çizilmiştir.[1174]
Burada çıkan anlaşmazlıkların “Mesih’in İyiliği” ile
“Ferisilerin İyiliği” arasında gidip geldiğinden söz edilmiştir.[1175]
Mesih’in yasaları veya elçilerin getirdiklerine ters
düşmediğini bilakis onları olgunlaştırdığı ifade edilmiştir.[1176] Gerçek Mesih
takipçilerininde, O’nun getirdiklerine uyum gösterdiği ve bu inancın yanında
yer aldığından bahsetmişlerdir.
Yeni Ahit yorumlarının birçoğunda Yazıcılar ve Ferisilerin
yaptıkları eleştirilmiştir. Onların yasaları insanların hayatında etkisini aza
indirgemeye çaba
sarf ettiğine vurgu yapılmıştır. İnsanları basit ahlaki
anlayışa sürükledikleri belirtilmiştir.[1177]
Dağdaki Vaazda Mesih’in dört vasiyet hakkında üç tane yoldan
bahsettiği anlatılmıştır. “Öldürme!, Zina Yapma!, Yalan yere yemin etme!”
dördüncüsü de zorunlu “düşmanını seveceksin”. Bu dört emrin Tanrı’dan apaçık
bir şekilde geldiği yorumlanmıştır. Mesih’in iki şey hakkında da konuştuğundan
bahsedilir bunlar : “Helaller ve Helal gibi izin verilmiş olanlar”. Helallerin
konusunun boşanma olduğu dile getirilerek burada Tanrı’nın bu konuda bir
vasiyette bulunmadığı söylenmiştir. Fakat belirli anlarda ve şartlarda onun
kullanılabileceğine dair izin verdi. Helal gibi izin verilmiş olanlar ise “göze
göz” gibi ceza ile ilgili konudur. Olayın meydana geldiği yerde buna izin
verildiğinden söz edilmiştir.[1178]
Yazıcıların ve Ferisilerin yaptıkları işler de, yasalara
itaati kolaylaştırmıştır. Onlar Yasaların içerdiği emirlere sınırlar
getirmişlerdir. Yasaların uygulanışındaki gevşemeleri büyütmüşlerdir. Yasaların
uygulanmasını istediği emirleri en az ölçülerde yazıya almaya başlamışlardır.
Mesih onlara bu konuda ters düşmüştür. Çünkü O, konulmuş olan yasaların geriye
eski haline getirilmesini istemiştir. Tanrı’nın yasalarındaki vasiyetlerin
hiçbir eksiltme yönüne gidilmeden kabul edilmesini ve sınır getirilmeden tam
bir itaat ile itaat edilmesini istemiştir.[1179]
Şüphesiz Yazıcılar ve Ferisiler, uygulanması farz kılınmış olan;
“Öldürme! Zina Yapma! Yalan yere yemin etme! Emirlerini sınırlandırmışlardır.
Ama Mesih bu sınırlandırma uygulayışını, bu fiilleri işlemeye götüren sebepleri
ortaya koyarak kaldırmaya uğraşmıştır. Böylece bu bozuk uygulamanın
savunulmasını men etmiştir. Onun için bu kötü uygulamanın bir kızgınlık ve
şehvetten kaynaklandığını ortaya koymuştur.[1180]
Yazıcılar ve Ferisiler;
Tanrı’nın adı geçen yalan yere yemin etme hariç vasiyetleri abluka altına
aldılar. Akrabaları sevmek emrini de (cinsiyette ve dinde kendileri ile beraber
olanlar diye ayrım yaptılar) abluka altına aldılar. Fakat Mesih şöyle dedi:
“Şüphesiz insanın kendi nefsi için verilen şey ne ise onu koruması
gerekmektedir. Fakat sevginin sınır olmadan bütün insanları kapsaması 1189
gerekmektedir.
Hz. İsa’nın sunduğu bu ihtilaflar ve açıklamalara hızlı bir
başlangıç ve görüş açısı getirmiştir. Bu da asla ve kat’a Hz. İsa’nın
Hz.Musa’nın getirdiklerini bozmamış ve yok etmemiş olmasıdır. Bilakis olaylar
bunun tersine olmuştur.[1181] [1182]
Asıl Hz.Musa’nın getirdiklerini bozanların Ferisiler olduğu vurgulanmıştır.[1183] Fakat Mesih, ahlak yasasının
gerçek anlamlarını açıklamıştır. Taşıdığı bütün manalarıyla beraber bazılarını
rahatsız etmesinden söz edilmiştir.[1184]
Yazıcılar ve Ferisiler hangi konuları kısıtlamışsa Mesih’in o konuları
genişlettiği ifade edilmektedir. Yazıcılar ve Ferisilerin hangi konularda da
kendi arzularına göre istenilenin ötesinde gevşetme yapmışlarsa, onlara
sınırlar koyduğundan yorumlarda bahsedilmiştir.[1185]
Hz. İsa’ya göre Hz.Musa’nın ortaya koyduğu yasalar, Tanrı’nın
yasalarıydı. Ve Mesih onlara itaat etti. “Bu yasalar her asır için geçerlidir”
dedi. Bundan dolayı yorumlarda Mesih’in Dağdaki Vaaz’ı üzerine “Mesih yeni bir
yasa koymamıştır. Fakat O, Eski yasaları açıklayan güvenilir açıklayıcıdır”
denilmiştir.[1186]
Ferisilerin yasaları sakladığını fakat Hz. İsa’nın yasalara
heybetlerini ve güçlerini geri iade ettiği vurgulanmıştır.[1187]
Hz. İsa, Tanrı’nın koyduğu yasaları kabul
etme konusunda asla itirazda bulunmamıştır. Bilakis onların yaptıklarının
aksine aslının korunması için çok kuvvetli sözler ortaya koymuştur. Çünkü bu
sözler Tanrı’nın yazılı olan sözünden bir parçadır. O, öğrencilerinden onun bu
doğru ve derin yorumunu kabul etmelerini 1196 istemiştir.[1188]
Sağlam Temel Çürük Temel Benzetmesi/Metaforu
Hz. İsa, öğretisini itaat etmenin önemini gösteren bir
benzetmeyle bitiriyor. Hz. İsa bu sözleri duymanın yeterli olmadığını; bunların
uygulanması gerektiğini vurgulamıştır. Hz. İsa’nın buyruklarını duyup uygulayan
insanın evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzediği söylenir. Yaşamını
temel sağlam üzerine kuranların yağmurdan ya da rüzgardan etkilenmeyeceği
belirtilmiştir.[1189]
Hz. İsa’nın sözlerini duyup da uygulamayan kişi, evini kum
üzerinde kuran budala adama benzetilir. Böyle adamların zor zamanların
fırtınasına karşı ayakta kalamayacakları ifade edilmiştir. Yağmurun yağması,
yellerin esmesi evin çökmesine neden olacaktır çünkü atılan temelin çürük
olması bunun en temel sebebidir.[1190]
Eğer bir kişi Dağdaki Vaazın kurallarına göre yaşarsa,
dünyanın ona budala diyeceği; Hz. İsa’nın ise akıllı adam diyeceği belirtildi.
Dünyanın görünüşüne göre yaşayan, bugün için yaşayan ve kendisi için yaşayan
kişilerin kendilerine akıllı kişi olarak görmesinin hiçbir anlam ifade etmediği
çünkü Hz. İsa’nın böyle insanlara budala dediği belirtildi.[1191] Müjdeyi açıklamak için
akıllı ve budala kelimeleri kullanıldı. Akıllı adam Rab ve Kurtarıcı olarak
bütün güvenini kayaya, İsa Mesih’e koyar. Budala adam ise tövbe etmeye razı
olmaz ve kurtuluşunun tek ümidi İsa’yı reddeder. Fakat benzetmenin yorumu,
kurtuluşun ötesinde olan Hz. İsa’ya iman ederek yaşamının uygulamalarına
götürür.[1192]
Halkın İsa’nın öğretisiyle din bilginlerinin öğretisi
arasındaki farkı anladığı belirtilmiştir. Hz. İsa’nın bir yetkiyle konuştuğunu;
diğerlerinin konuşmalarının güçsüz olduğu Hz. İsa’nın konuşmalarının bir ses
olduğu; diğerlerininkinin ise; bir yankıdan ibaret olduğu vurgulandı.[1193] “İşte bu sözlerimi duyup
uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer.” “Yağmur yağar,
seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine
kurulmuştur.” Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran
budala adama benzer.
“Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar.
Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç
olur.” |
1202 |
Hz. İsa Vaazdaki bu bölümde “işitme” ve “amel” hususunu dile
getirmiştir. Hz. İsa “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes”[1202] [1203]
ve aynı şekilde “Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes”[1204] diye bahseder. Sonra ise
işitip de itaat edenler, isyan edenler arasındaki farkı ortaya koyar.
Hz. İsa inandıklarını söyleyen Hıristiyanların hakiki mi yoksa
sözde mi bir inanca sahip olduklarının hemen fark edilemediğinden bahsetmiştir.
Gerçeğini sahtesinden ayırmanın güç olduğunu vurguladı. Çünkü ikisi de Hz.
İsa’ya bağlı Mesihi bir hayat kurdukları görüntüsü içinde bulunmaktalar. Burada
dikkatimizi çeken önemli bir açıklama yapılmıştır. Hz. İsa’nın kendisine inanıp
itiraf eden Hıristiyanları kendisine inanmayan ve itirafta bulunmayan
Hıristiyan olmayanları hiçbir zaman karşılaştırmamıştır. Kendisine İnanan
Hıristiyanları birbirleriyle karşılaştırmıştır.[1205]
Yeni
Ahit yorumlarında Hz. İsa’nın Vaazın son iki bölümünde kendisini tanımanın veya
sözle onu itiraf etmenin aslında en derin öneme sahip iki şey olmasına rağmen,
Hz. İsa’ya hakiki itaatin yerini tutmayacağı vurgulandı. Asıl olanın Hz.
İsa’nın öğretileri ile amel edilip edilmediğidir. Yakup’un Mektubunda akılla
inanmanın tehlikesinden bahsederek: “Akılla
tanıma, kurtuluşu mümkün
kılmayacaktır”
denilmiştir. Hıristiyanların ancak ameliyle kanıtladığı imanın, kişinin
kurtuluş vesilesi olabileceği vurgulandı. “Tanrı sözünü yalnız duymakla
kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun, yoksa kendinizi aldatmış olursunuz”[1206] Kilisenin, kendisine güvenen “mükemmel bir
toplumun” varlığından bahsettiği söylendi.[1207]
Hz. İsa, Öğrencilerini tuza benzetti. Tuz günlük yaşamda neyse
onlar da dünya için öyleydi; yiyeceğe tat verir, çürümenin yayılmasını önler,
susuzluk yaratır. Bunun gibi öğrenciler de topluma cazibe katar, koruyucu
olarak hizmet eder ve önceki İncilde geçen ifadelerde tanımlanan doğruluğu
başkalarının da özlemesini sağlar. Tuz tadını yitirirse, ona tekrar nasıl tuz
tadı verilebilir? Gerçek doğal tadı tekrar vermek mümkün değildir. Tadını bir
kere kaybeden tuz bir şeye yaramaz. Ayak altında çiğnenir. Hz. İsa’ya bağlı
olanların, vaazın bütününde ve gerçek mutluluk kısmında sıralanan öğrencilik
terimlerini yaşayarak dünyanın tuzu olmak gibi önemli bir işi olduğu
belirtilmiştir. Bu ruhsal gerçeği sergilemede başarısız olursa, insanların
O’nun tanıklığını ayaklarının altında çiğnemelerinden söz edilmiştir. Dünyaya
kendini tam olarak adamayan Hıristiyanın hor görüleceği söylenmiştir.[1208]
Hz. İsa Hıristiyanlara dünyanın ışığı olduğunu söylemiştir.[1209] Kendisinden “dünyanın ışığı”[1210] olarak söz etmiştir. Bu iki
ifade arasında ilişki, İsa’nın ışığın kaynağı olduğunu göstermesidir;
Hıristiyanlar O’nun ışığının yansımasıdır. Onların işlevi, tıpkı ayın güneşin
görkemini yansıtması gibi O’nun için parlamaktır. Hıristiyan, tepenin üzerinde
kurulan kent gibidir, çevrenin üstünde yükseltilmiştir ve karanlığın ortasında
parlar. Mesih’in öğretisinin özelliklerini sergileyenlerin mutlak şekilde fark
edilebilir olmasına vurgu yapılmıştır.[1211]
İnsanların kandili yakıp tahıl ölçeğinin altına koymadıkları
söylenmiştir. Tersine kandilliğe koyarlar ki, oradanda evdekilerin hepsine ışık
versin. Hz. İsa öğretisinin ışığının kişinin yalnız kendisi için değil,
başkalarıyla paylaşılması için gerekli olduğunu söyledi. Hıristiyanın ışığının
insanların önünde parlamasından bahsedildi. Hıristiyan’ın iyi işler yaparak
göklerde olan Babayı yüceltmeleri istendi. Vurgu Hıristiyanın hizmeti
üzerinedir. Mesih’in görüldüğü yaşamların insanları etkileme ve çekici olma
noktasında ikna dolu sözcüklerden daha etkin olduğu ifade edildi.[1212]
Hz. İsa‘nın öne sürdüğü fikirleri çürütecek olanlara bu
fırsatı vermediği vurgulandı. Onların azınlıkta olduklarını ifade ederek şöyle
dedi: Şüphesiz bu dünya kiliseye baskı kuruyor”.[1213]
Ama bütün bu baskılara rağmen, muhakkak ki kilisenin dünyadaki daveti, baskı ve
zulmü yıkıp yok edeceği söylenmektedir. Bu konuda Hıristiyanların üzerine düşen
şeyin, çirkinliğin ve yalancılığın karşısında sevgi ve doğruluğu insanlara
sunması olarak belirtildi.[1214]
Hz. İsa, tabii şekilde gelişen etkileri sınırlandırır. Günlük hayat
içinde tuz ve ışık için örneklemeler kullanmıştır. Tuz ve ışığın; fakir dahi
olsalar her evde kullanıldığını söyledi.[1215]
Hz. İsa’nın tuz ve ışık ilgili sözlerine Yeni Ahit yorumcuları
görüşler bildirmişlerdir. Tuz ve ışıktan daha faydalı bir şeyin olmadığını
vurguladılar. Işığa duyulan ihtiyacın ise kesin ve açık olduğu söylendi. Tuza
gelince; tuzun birçok kullanım alanlarının olduğundan yemeğe tat vermesinden
yemeğin bozulmaması için kullanıldığına dikkat çekildi. İlk başlarda insanlar
tuzun kullanım alanlarından azda olsa (Yemeğe karıştırılması gibi) bazıların
biliyorlardı. Buzdolabının bulunmasından asırlar önce, tuzu etin korunmasında
kullanıyorlardı. Et bozulmadan kıvamında duruyordu.[1216]
Hz. İsa da bu benzetmeleri kullanarak inananlara durumun
önemini belirtti. İki tane bilinen şeyin benzerlikleri şüphesiz dünya ve
kilisedir. İki tane birbirine ters, ayrı gibi duran şeyin bir araya
toplanmasıdır.[1217]
Yeryüzünde yapılan birçok karanlık işlerle övünenlerin olduğu
belirtilmiştir. Bu karanlığın içinde dünya, işte tadı olmayan bir bozgunculuk
süreci içerisine girmiştir. Bu tadın geriye gelmesi için, Hıristiyanların
tuzlarını artırmaları gerektiği vurgulanmıştır. Yoksa Tanrı’nın yanında
dünyanın ve içindekilerin kabul görmesi, razı olunmasının mümkün olmadığı söylenmiştir.[1218]
Kilisenin gücüne atıf yapılmıştır. Hiç
kimsenin bu yozlaşma ve yıkımın karşısında duramayacağı ancak bu dünyanın
dışından gelen bir tuzla bunun mümkün olacağı anlatılmıştır. Bu konuda
çalışması gerekenler çalışmalıdır. Kiliseninde diğer yandan bu amaca yönelmiş
olanlar için var olduğu ifade edildi. O tuz gibidir durdurur veya en azından
engel olur toplumun çığırından çıkıp başka yollara gitmesinin önünü keser ışık
gibidir. Karanlığı ortadan kaldırmaya güç verebileceği dile getirildi.[1219]
Bu iki benzerliği
derinlemesine düşündüğümüz zaman; aynı yolda yürüyen, birbirlerine bağlı iki
mevzi olarak buluruz. Her ikisinin içinde Hz. İsa’nın davasının güçlendirecek
deliller vardır. “Şüphesiz yeryüzünün tuzusunuz. Sizler dünyanın ışığısınız?”[1220] Sonra da bunların artısı
olan şartlar takip eder ki, bunlar olmaksızın tuz ve ışık ile bir şey yapılması
mümkün değildir“Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez. Kimse
kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliğe koyar;
evdekilerin hepsine ışık sağlar. Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın
ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler”[1221] [1222]
Tuzun, tuz olma özelliğini korumak zorunda olduğu belirtildi. Işığın,
ölçülerin, tartıların altına konulup orada kalmaması gerektiği vurgulandı.
Tuzun, tuz olma özelliği kaybolursa hiçbir işe yaramayacağından, Işık da eğer
gizlenirse hiçbir şeye fayda 1222
veremez.
Yeni Ahit Yorumcuları burada önemle ve açık
bir şekilde belirtilen “sizler yeryüzünün tuzusunuz” ifadesine yorum getirmişlerdir.
Topluluklardan her bir topluluk, hayatını diğerinden soyutlayarak yaşarsa
dünyada bozulmaların olacağı belirtildi. Aynı balık ve et gibi insanlarında
bozulacağının altı çizildi. İşte kilisenin bu bozulmaların önündeki tek engel
olduğu iddia edildi.[1223]
Toplumdaki bozulmalara engel olmak için, Tanrı’nın başka
şeyleri de kullandığı belirtildi. Tanrı bozulmalara engel olmak için kullandığı
diğer şeylerden birincisinin devlet olduğu vurgulandı. Toplumdaki karanlığa ve
anarşiye engel olarak var olması gerektiği belirtildi. Bu karanlığı aşmak için
de yasalar oluştuğunu ve yasaların uyguladığını gösterdi. Tanrı’nın ikinci
vesilesinin ise; ev olduğu belirtildi. Ev içinde eş ve çocuklar yani aile
hayatının var olmasıdır. Toplumun sıhhat ve düzenine etkili iki kurumun
birincisi devlet ikincisi ise ev olarak açıklanmıştır.[1224] [1225]
Tanrının koyduğu düzenlerden
biri de Hıristiyanların faydalı, samimi, iyilik üzere olmaları ve kötülük üzere
giden toplumun direncini kırmak için büyük bir 1225 kuvvete sahip olmaları gerekmektedir.
Hz. İsa’ya bağlı olanların bozgunculuğu giderenler olduğu
iddia edildi. Onların dünyadaki en temiz ahlaka sahip olmaları gerektiği
belirtildi. Sürekli ahlaki değerlerin zayıfladığı ve ahlaki ölçülerin değiştiği
dünyada bu özelliğin aranan en önemli özellik olduğu fakat ahlak sahiplerinin
giderek azaldığına vurgu yapıldı.[1226]
[1227]
Tuzun etkisi, şarta bağlanmış
bir etkidir. O şart şüphesiz tuzluluğun korunmasıdır. Yemek tuzu sabitliğini
koruyan ve şiddetli kimyasal bileşkesi olan bir maddedir. Dıştan gelen her
türlü muamelelere karşı etkisini yitirmez. Ancak içine çöpler, mikroplar
karışırsa o zaman etkisini kaybeder. Zaten o esnada tuz olmaktan 1227 çıkar, zararlı bir maddeye
dönüşür.
İşte Hz. İsa’ya bağlı olanlar da aynen
böyledir. Onlara Rab şöyle demişti: “Sizin nefislerinizde mutlaka tuz olsun[1228] Hıristiyanların tuzu,
mucizelerde anlatılan niteliklerdir. Ve o, Hz. İsa’ya tam bağımlı bir
öğrencilik ile ancak sözler ve amellerde ortaya çıkar.[1229] Bu Hz. İsa’nın etki vermesi
için gereklidir. Ve kişi bunu yapmasıyla Hz. İsa’ya bağlılığını korumuş olur.
(Eğer Mesih gibi olacaksa) Aynen tuzun her şeye etkisini sürdürmesi için
tuzluluk özelliğini koruması gibidir. Eğer Hıristiyanlar, Hıristiyan
olmayanlara benzerlerse ve dünyanın kötülükleri ile kendilerini kirletirlerse;
o zaman etkilerini tamamen yitirirler. Hıristiyan’ın içindeki etkisi, dünyanın
tersine davranması ile ayakta durur. Asla dünyaya benzemesiyle değil.[1230]
Hz. İsa ikinci benzetmesi
olan “sizler dünyanın ışığısınız” sözünü, konunun kuvvetlenmesi için söylemiştir.
Ama bunun arkasından da şöyle söylemiştir: “O, dünyanın ışığı benim”[1231] [1232]
Hz. İsa’ya inananın ışık olduğu çünkü Mesih’in onları aydınlattığından
bahsedilir. Hz. İsa’ya bağlı olanların ışığı O’nun ışığının uzantısıdır.
Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın ışığı ile bu dünyayı aydınlatabilir. Geceyi
yıldızlar nasıl 1232 aydınlatıyorsa
Hıristiyanlar da bu dünyayı öyle aydınlatabilir.
Hz. İsa bu ışığı, kesin bir dille şöyle nitelemiştir. “Bu
sizin güzel işlerinizdir!” Yine bir sözünde: “ Sizin işlerinizi görsünler ve
göklerde olan babanızı yüce sayarak ona hamt etsinler. “Burada güzel işler”
tabiri geneli kapsayan bir tabirdir. Hz. İsa’nın her söylediğini ve yaptığını
içine alır. Çünkü Hz. İsa’nın yolunda olan Hıristiyanın, insanların gözü önünde
kendini açığa vurduğu hayat şekli, Hz. İsa’nın imanına işaret ettiği gibi Hz.
İsa’nın yolundan çıkılmaması gerektiğini de dış dünyada temsil etmesi
gerektiğini de bilmesi gerektiği vurgulandı.[1233]
“Işık” kelimesi, yazılı ve yaygın bir kelimedir. Ve o gerçeğe
kılavuzluk eder. Hz. İsa’nın ve ona bağımlılık ışığının doğusu şüphesi konuşan
bir şahitliği içine alır. Bundan dolayı geçmiş zamandaki elçiler hakkında gelen
bilgiler, onların görevleri “toplumlar için birer ışık “ olmuşlardır. Onlar “
Rabbin kulu idiler” ve bu şekilde görevlerini tamamladılar. Ama Hz. İsa’nın
şahsında böyle bir şey yoktur. O bütün dünyanın ışığıdır. Hz. İsa’nın şahitliği
yükünü taşıyan Hıristiyanlarda, Hz. İsa gibi dünyanın ışığıdırlar. Güzel işler
“İncil’deki bütün vaazlara uymayı kapsar. Öyle ki sürekli ışık olarak
kalabilsin.[1234]
Şeriatın birinci ve ikinci bölümü diye iki fark
oluşturulmuştur. Ve şöyle denilmektedir: “Muhakkak On Emir bizim Tanrıya
yönelişimizin ve akrabalarımıza yönelişimizin sorumluluklarını bize
bildirmekten ibarettir.”[1235]
En doğru imanın sürekli hatırda tutulması ve itiraf edilmesi
gerekir. Kitap ile sürekli öğretim içinde olunması yeterli değildir.
Samimiyetin delili ve Hıristiyanları değiştirecek olan kutsal ruhun istediği
amelin de bu olduğudur. Fakat öğretim sadece imanın güzel göstergesi olup
yeterli değildir. Bu güzellikleri sevgi ile doruğa ulaştırmalıdır.[1236]
Tanrı için olunması ve samimi olmanın yeterli olmadığı
başkalarınada önem verilmesi zorunluluğu vurgulanmıştır. Güzel işlerlerdeki
temel anlamın şefkatli bir dokunuş işi olması gerekmektedir. İnsanlar Tanrı’yı
yüce sayarak hamd ederlerse o zaman kendilerine düşen görevin ne kadar kutsal
olduğunun farkına varabilirler. Çünkü Hıristiyanların, kendilerini çağıran,
yürüyen sevginin haberlerini bedenselleştirmek zorunda kişiler oldukları
söylenmiştir. Eğer bedenleştirmezlerse; İncil’in doğruluğunu kaybederler. “
Tuz” ve “Işık” hakkındaki sözlerde olduğu gibi Tanrı’yı yüce saymış ve hamt
etmiş olmazlar.[1237] [1238]
Hıristiyanların
gerçeği görebilmeleri için Hıristiyan’ın üzerine düşen görev, içinde bulunan
Hz. İsa’nın ışığını iyice özümseyip onu yayması ve dış dünyayı da 1238
aydınlatmasını sağlamaktır.
Hıristiyanlara düşen görevlerin Hz. İsa’nın önünde ders alan
öğrenciler gibi olması gerektiğidir. Bilinen gerçeklerin hiçbir zaman
gizlenemeyeceği ve yükseleceğidir. Veya gerçeklerin sürekli ayakta ve hayatta
tutulduğu ölçüde başarılı olunacağıdır.[1239]
Hz. İsa’ya bağlılığın bütün toplumlara yayılması ve ayakta
tutulması gerektiği vurgulandı. Bazı yorumcular şu ifadelere yer verdi: “Bizim
görüşlerimizin, bakış açımızın dışından bir görüş getirmek, bizim davetimizi
inkâr etmektir. Şu zamanımızda kendilerini gizlemeye çalışan Mesih toplumu,
Mesih ile beraber yürüyüşünü durdurmuştur.” Merkez noktasının Hz. İsa olması
şarttır. Gerçek ve açıklıkla Hz. İsa’ya bağlılık hayatını, bütün topluma
yaşatılmalı ve bununla birlikte mucizelerin niteliklerini de yaşatılmasıdır.
Hz. İsa’dan ötürü utanılmamalıdır.[1240]
Hz. İsa, tuz ve ışık benzetmesini hayatında çokça kullanmış ve
bunu Hıristiyanlara öğretmiştir. Hıristiyanların Mesih’e bağlılık inancı ve
yaymadaki sorumluluğu bundan dolayıdır.[1241]
Tuz ve Işık’tan Hıristiyanların alacağı dersler vardır.. Bu
sembol ifadelerden ortaya çıkan yorumlara yer verilmesi gerekmektedir.
Hıristiyan olanlar ile olmayanlar arasında çok net bir farkın
olduğu belirtilmiş. Kilise ile dünya arasında da farkın olduğuna vurgu yapıldı.[1242]
Hıristiyan olmayan bazı kişiler, kendilerini Mesih’in
ahlakındanmış gibi yalancı bir süsün içine giriyorlar. Tabii ki bununla
birlikte gerçekten Hıristiyan olanların, Hıristiyan olmayanlardan ayırt
edilmesi gerekmektedir. Ama her iki taraf arasında da bir özlük mücadelesi
devam etmektedir. Hıristiyan olanlar ile olmayanlar arasındaki fark; beyaz
peynir ile tamamı tebeşir olan peynire benzeyen bir parçaya benzetilmiştir.[1243] Bir yönden bu iki şey
arasındaki olay, ışık ile karanlık arasındaki fark gibidir. Diğer bir yöndende
bozulmaktan koruyan tuz ile bozulmalar arasındaki fark gibidir. Eğer bir
Hıristiyan bu farkı silmeye hatta daraltmaya çalışırsa; işte o zaman Hıristiyanlar,
Tanrı’ya hizmet etmiş olmaz. Şüphesiz Hz. İsa’ya bağlılık “farklı bir şahsiyet
örneğidir” denilmiştir. [1244]
Kilise bu konuyu en iyi anlayan ve yaşayan olmuştur. Ve hala
üzerinden uzun bir zaman geçirmesine rağmen yaşamını sürdürmüştür. Ve bu süreç,
istenilen ve en mutluya götüren ahlak ile şekillenmiştir.[1245]
Bu daveti Hz. İsa’nın Hıristiyanlara yaptığından dolayı
Hıristiyanlara Mesih’e bağlılık açısından sorumluluk bilinci vermektedir.
Bununda Hıristiyanlara verdiği konumdan kaynaklandığı belirtilmektedir.
Özellikle bu davet esasen dünyanın batıp gittiğini gören ve bunu hisseden
gençlerin üzerine düşmektedir. Şüphesiz insan topluluklarının konumu, isyana
sürükleyici sorunlar haline gelmiştir. İnsanlarda bu sorunların önünde aciz,
duygusuz, zayıflıklarından dolayı etkisini yitirmiş ve küçülmüş bir şekilde
durmaktadır.[1246]
Hıristiyan burada Işık olarak ele alınmıştır. Işığın sürekli
olarak etrafı aydınlatması vurgulanmıştır. Hangi durumda olunursa olunsun
Hıristiyanın ışığını saklaması etik kabul edilmemiştir. Bu durumun ister hata
ile ister ilgisizlikle olsun ister tembellikle olsun ister korkuyla olsun asla
ışığını yitirmesi kabul edilemez.[1247]
Bu daveti Hz. İsa’nın Hıristiyanlara yapması nedeniyle
Hıristiyanlara Mesih’e bağlılık sorumluk bilinci vermektedir. Özellikle bu
davetin dünyanın batıp gittiğini gören ve hisseden gençlerin üzerine düştüğü
vurgulanmaktadır.[1248]
Hıristiyanların kendilerini aciz ve zayıf kişiler olarak
görmemeleri gerektiği vurgulandı. Çünkü her Hıristiyanın Hz. İsa ve O’nun
öğretisine bağlı kalarak bu güce ulaşabileceği söylendi.[1249]
Hz. İsa’ya inananların bozulmuş ve kararmış olan bu global
dünyada ihtiyaç duyduğu tuz ve ışığı İsa Mesih’te bulabileceği iddia
edilmektedir. Kendi özüne uygun davranışlar sergileyen bir Hıristiyanın tuzun
tadını ve yeryüzünün ışığını koruyabileceği belirtildi.[1250]
Tuz ve ışık birbirine bağlı ,ortak olan tek şeydir. Tuz ve
ışığın ikisinin beraber gelip beraber yayıldıkları iddia edildi.[1251] [1252]
Tuz ve ışık ortaya
koyduğu hizmetler bakımından farklı şeylerdir. Her birinde bulunan etki bir
diğerinin tamamlayıcısıdır. Tuzun görevi, diğerlerine karşı muhalif olmanın
istendiği asıl görevi ortaya koymaktır. Ve Tuz bozgunculuğu tamamen ortadan
kaldırmaktadır. Ama ışığın görevi icabet etmekle ortaya çıkmaktadır. Çünkü 1252
Işık, karanlıkları aydınlatır.
Bu iki benzetme bir araya
konulduğunda; Hz. İsa’nın bütün mesajlarında sosyal yapılanmalar ve oradaki
işler ile dünyadaki yapılan öğütler arasındaki gerçek farkın ve alâkanın ayırt
edilmiş olduğu görülür. Hıristiyanın bu dünyaya tuz ve ışık olması için
Hıristiyanların arasında yayılan kötü alışkanlıktan uzak durması 1253
vurgulanmıştır.
Tuz olmanın temelini Pavlus Hıristiyanların önüne sermektedir.
Romalılar yazılan mektubun ilkinin sonunda, kötülükleri sevmeleri sebebi ile
tabiattaki Tanrı’nın apaçık haklarını yere çalmalarından dolayı toplumun içinde
çirkinlik ve kötülük resimleri çizmişlerdir. Bütün dünyanın buna doğru bir
zaman yarışı içine girdiğinden bahsedilmiştir. Bu nedenle kıymetinin ve değer
ölçüsünün her zaman azalmaya ve düşmeye devam edeceği söylenmiştir. Bunun ise
insanların Tanrı’yı hayatlarından kaldırmalarından kaynaklandığı iddia
edilmiştir.[1253] [1254]
Tanrı Hıristiyanları bu dünyaya bozgunculuk işlerini ortadan
kaldırmak için göndermiştir. Ve Hıristiyanların bu dünyaya iyice nüfuz ederek
dünyayı ele geçirmeleri istenmektedir. Kese gibi duran güzel bir evin veya
kurulu mahzenler gibi sarayların içinde kalınmaması öğütlenmektedir.[1255]
Çevredeki topluma Hz. İsa’yı bir heykel gibi işlenmesi dikkate
sunulmuştur. Nasıl ki tuz ete işlendiğinde, eti bozulmaktan korursa
insanlarında Hz. İsa’yı bilmeleri onu tanımaları bozulmalarını önlemeye yönelik
olduğu vurgulanmıştır.[1256]
Bozulmuş olan bu dünyadan elini eteğini çeken bir grup
ruhbanın kendilerine “ Işığın Çocukları” lakabını verdikleri belirtilmiştir.
Onların ışıklarının dış dünyayı aydınlatmamasına rağmen kendilerine bu ismi
vermelerinin manidar olduğu söylenmiştir. Böyle yaşayan toplulukların
tuzlarının hiçbir faydası olmadığından bahsedilmiştir. Aynen kendilerine yakın
bir denizin kıyısında bekleyen ve oradan alınmayan ve ondan hiç kimsenin
haberinin olmadığı bir tuz yığını gibi kaldıkları iddia edilmiştir.[1257]
Hıristiyana düşen asıl görev tuzun tuz özelliğini korumasıdır
o zaman ancak etkisini gösterebilir. Hıristiyan olanlarında İncil de olduğu
gibi öğüt verilmesi isteniyorsa İncilin emrettiği gibi net olunmasına işaret
edilmiştir.[1258]
Tuzun yaralara basılması istenmektedir. Başka yerlerde ve
yörelerde de İncilin ortaya çıkarılması gerektiği vurgulanmıştır. Bunun
Hıristiyanlar üzerine düşen bir görev olduğunun unutulmaması gerektiği üzerinde
durulmuştur.[1259]
Gerçek tuzun dünyanın hatalarını, rezaletlerini ortaya koyup
küçük düşürerek, en doğru kelimelerle, en açık bir biçimde gerçekleri ortaya
koymaktır ki bu dünyada Hz. İsa’ya basit bir imandan başka bir şey kalmamışken,
Hıristiyanın üzerine düşenin de bu olması gerektiği dile getirilmiştir.[1260]
Hz. İsa’nın getirdiği tuzun insanların sözlerinde ve
amellerinde etkisini göstermesi gerekmektedir.Tanrı, devlet ve aileyi iki
sosyal kurum olarak var etmiştir. Bunların Tanrı tarafından yaratılması
şerlerin yok olması ve hayırlı ortamların ortaya çıkmasını sağlamalıdır.[1261]
Hz. İsa’ya bağlı olduklarını iddia edenlerin bu iki kurumu
ayakta tutması gerekir.Bunun nedeni olarak adaletin sürekli olan yapısının
koruması için bunun gerekliliği önemle vurgulandı.[1262]
Hastaya hangi ilacın kendisine iyi geldiği öğretilirse,
önemide gösterilirse, hastalar ona göre tedavi olurlar. Toplumun içindeki
hastalıkları tedavi yollarını isimlendirip onun üzerinde önemle durulmalıdır.
Toplum ahlakını korumak ve konulan ölçüleri ayakta tutmak için bunun önemi
vurgulanmıştır.[1263]
Daha faziletle toplumların inşası için adaletin yayılması
yasaların hakkıyla ortaya konulması gerekmektedir. Tanrı’nın emirlerinin her
uygulanışında Hıristiyanın hayatta kalacağı belirtilmiştir. Toplumun ve tuzun
arasındaki bağında aynen Tanrı’yla Hıristiyanın arasındaki bağ gibi olması
gerektiği vurgulanmıştır.[1264]
Toplumun hayatını güzelleştirmenin çaresi sadece toplumun
dünyasını güzelleştirmekle gerçekleşmediği toplumda sevilen işlerin yapılması
gerektiği vurgulanmıştır. Sadece toplumlara ellerini yıkaması öğretilirse
dünyalık bir hizmet yapılmış olacağı oysa Hıristiyana düşen görevin sadece
dünyalık olmaması gerektiği daha derin ve anlamlı şeylerinde öğretilmesi
gerektiği belirtilmiştir.[1265]
İnsanoğlunun nasıl bir durumda olursa olsun, onu yönlendirecek
doğru yola iletecek belirli unsurlar olması gerekliliğinden söz edilmiştir.
İnsanlığın bozuk gidişatını durdurabilme çabasının olması esaslı bir
değişikliğe ihtiyacın olduğunun göstergesidir.[1266]
İncil ile amel edebilmenin yeni bir hayatın başlangıcı olarak
ele alınması gerektiği belirtilmiştir Buradan “ Sizler dünyanın ışığısınız”
İncil gerçeğini, derin, karanlık uçurumlara düşmüş artık kırılmaya yüz tutmakta
olanlara yol gösteren bir nur olarak algılanmasından bahsedilmiştir.[1267]
İnsanoğlunun içinde bulunduğu zayıflıktan ancak İncil’den
doğan ve yayılan apaçık bir ışıkla çıkılabileceği ifade edilmiştir.[1268]
Tuz ve Işık sembolünün doğru algılanması gerektiği üzerinde
durulmuştur. Sadece tuz ya da sadece ışık olarak ele alınmaması söylenmiştir.
İkisinden biri olmadan sadece biri ile yetinilmesi birine önem verilmesi doğru
olarak algılanmamıştır. Bozuk kişinin ve şeyin tuza ihtiyacı olmaktadır.
Karanlığın ise ışığa ihtiyacı olduğu söylenmiştir. Hz. İsa’nın Hıristiyanlar
için ikisinide bir arada tutmasını ve ikisininde bir Hıristiyanda bulunması
gereken özellikler olduğu belirtilmiştir. Yorumlarda Mesih’in bu emrini
kayıtsız yerine getirilmesi vurgulanmıştır.[1269]
İngiltere’de “Işık Şölenleri”
(Festival Of Light) diye oluşan bir kurumun olduğu anlatılmıştır. Ve bu kurumun
gençleri birçok ahlak dışı, zina fahişelik gibi bozuklukların karşısında
çalışmalarını sürdürdüğü ifade edilerek Işık sembolünün 1270 yerine getirilmeye çalışıldığı
vurgulanmıştır.
Toplumun ahlaksal çöküş
yaşanan yerlerinde Tanrı’nın kıldığı yasaların ve 1271 ahlak kurallarının uygulanması için davete
çalışıldığı anlatılmaktadır.
Her Hıristiyanın tuz ve ışık olma yolunda sarf edilen çabadan
asla utanmadan ve sıkılmadan devam etmesi gerektiği yoksa Tanrı’nın vermiş
olduğu yaşam konusunda ayrılığa düşüleceği vurgulanmıştır.[1270] [1271]
[1272]
Anne ve babadan gelen geleneksel yaşamla değil Mesih’in
gösterdiği yaşamla hayat yaşanırsa anlam kazanacağı ifade edilmiştir. Mesih’in
ahlakı ile ahlaklanmak gerektiği üzerinde durulmuştur.[1273]
Hz. İsa gören ile görmeyen kişinin ve onların
ışık ve karanlıkta geçen hayatlarının karşılaştırmasını yapmıştır. Gözün
bedenin ışığı olmasının mecâzi bir anlamı olduğu söylenmiştir. Tanrı’nın
sözlerinde çokça rastlanılan şeyin göz olduğu ve gözün kalbi simgelediği
belirtilmiştir.[1274]
SONUÇ
Ağırlıklı olarak Matta,
kısmen de Luka İncilinde yer alan Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazı Hıristiyanlık
açısından çok büyük önem taşımaktadır. Söz konusu vaazda iman, ibadet ve
ahlakla ilgili hususlar Hıristiyan dini anlayışının merkezinde yer almaktadır.
Vaazda, Hz. İsa’nın halka
yönelik temel mesajlarını üç ana noktada özetlemek mümkündür: Bunlardan ilki,
insanları Tanrı’nın Krallığına davet etmektir. Bu davet Tanrı’nın emir ve
yasaklarına bağlanmak suretiyle ona iman etmeyi ve yaklaşan hesap/yargı gününe
karşı hazırlıklı olmayı içermektedir. Temel mesajlardan ikincisi, Musa hukuku
olarak da adlandırılan ilahî yasalara ya da haram ve helal kurallarına sıkı
sıkıya bağlanmakla ilgilidir. Vaazda, Hz. İsa bu kurallara bağlılığı Matta, 5:
18-19 belirtmiştir.
Hz. İsa’nın mesajları
arasında öne çıkan üçüncü husus ise, toplumda özellikle din adamları ve
yöneticilerle ilişkili olarak görülen ahlâksızlıklara karşı mücadeledir.
Kendisi, yaşadığı dönemde toplumsal yapıya egemen olan sosyokültürel çöküşe
karşı bizzat tavır almış, hukukun ve ahlâkın önemini vurgulamıştır. Bu dönemde
toplumu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan ve özellikle Ferisi
ve Saduki ileri gelenlerinden oluşan gruplar, hukuku da menfaatlerine göre
yorumlayıp uygulamakta; dinsel inanç, beklenti ve mekânları kişisel amaçlarına
uygun şekilde anlayıp kullanmaktaydılar. Ayrıca hem Yahya hem de İsa ile ilgili
hadiselerde görüldüğü gibi, toplumsal yapı, kendi otoritesine karşı oluşabilecek
her türlü muhalefeti şiddetle bastırmaktan veya ortadan kaldırmaktan asla
çekinmeyen bir siyasal mekanizmanın tahakkümü altında bulunuyordu. İşte Hz. İsa
söz ve eylemleriyle bütün bu güç odaklarına karşı mücadele etmiştir.
Burada üzerinde durulan
ana konu, şekil dindarlığından çok, iç ve deruni dindarlığın makbul olduğudur.
Bütün dinlerin hedefi özle şekil arasındaki dengenin ve ahengin tesisidir.
Hz. İsa, önce insanın
ruhi yönüne hitap etmiş; ruhun, maddenin esiri olmasının önüne geçmesinin
önemini belirtmiştir. Bunun için vaazın ilk bölümünde ruhta fakir olanları,
dertli olanları, yumuşak huylu olanları, mutluluğu isteyenleri, merhametli
olanları, temiz kalpli olanları, barışçıları, barış için eziyet çekenleri
övmüştür. İsa’ya göre bunlar, İsa’nın mesajını kabul edenlerin özellikleridir.
Hz. İsa vaazının ikinci
bölümünde, mesajı kabul edenlerin, İsa için sıkıntı çekeceklerini, birçok
felaketle karşılaşacaklarını ve buna göğüs gereceklerini ifade etmiştir. İsa’ya
göre yeryüzüne tat verecek olanlar, İsa’nın mesajını kabul edenlerdir. İsa
bütün bunları söylerken, Yahudi şeriatını yıkmaya değil, yapmaya geldiğini; bu
şeriat kurallarının dünyanın sonuna kadar devam edeceğini belirtmiştir. Bunun
için, en küçük emirleri bile değiştirmeyeceğini ifade etmiştir.. Yahudi dini
grupları olan Yazıcılar ve Ferisilerden, Hıristiyan olanların amellerinin daha
ileri olmasını talep etmektedir. Yine İsa, Yahudiliğin on emrindeki
öldürmeyeceksin emrini daha ileri götürerek, öldürme değil, hakaret etmenin
bile cezaya müstehak olacağını belirtmektedir. Kul hakkının ve insanların
gönlünü kazanmanın önemini belirten İsa, bunun Tanrıya sunulan takdimelerden
daha önemli olduğunu belirtmektedir. Bunun için düşmanla dost olmanın yolları
gösterilmiştir.
İsa zinanın yasak
olduğunu, ancak, bir kadına şehvetle bakan herkesin, yüreğinden zina ettiğini
belirtmektedir. Bunun için şehvete götüren tüm yolların kapatılması gerektiğini
belirtmektedir. Bu, herhangi bir uzvun kesilmesini gerektiriyorsa, onun
yapılmasını istemektedir.
Dağdaki vaazın ilerleyen
bölümlerinde İsa, boşanmaya, yalan yere yemine, kötülüğe karşı iyilik yapmaya,
zâlime teslim olmaya, düşmanları sevmeye davet etmektedir. Yine İsa,
riyakarlıktan kaçınmaya, samimiyetle dua etmeye, kanata, insanları bağışlamaya
çağırmaktadır. Dağdaki vaazda İsa’nın birçok yerde üzerinde durduğu ana konu
riyakarlıktır. Bunun için, oruç tuttuğunuzu, sadece Tanrı bilsin, surat asarak
oruçlu olduğunuzu insanlara göstermeye çalışmayın demektedir.
İsa, Matta İncilinin VI.
Bölümünün sonunda, hazineleri gökte biriktirin, yer yüzünde biriktirmeyin,
kulluğu sadece Allah edin, siz “hem Allah’a ve zenginliğe kulluk edemezsiniz”
demektedir.
Dağdaki vaazın VII.
bölümünde, başkalarının kusurları araştırmak yerine kişinin kendi kusurlarını
araştırmasını, insanlardan nasıl davranış bekleniyorsa, kişinin karşısındakine
de öyle davranması gerektiği hatırlatılmaktadır.
Dağdaki vaazın son
kısmında İsa, yalancı ve sahtekar din propagandacılarından kaçınmayı, her Allah
diyenin göklerin egemenliğine giremeyeceğini, bu sözleri dinleyip de yapmayanın
halinin, evini kum üzerine yapan budala biri gibi olacağını bildirerek
sözlerini bitirmektedir.
Abbot,
A.M; Jesus And God, Write Book Press, Ausburg, 2001.
Adam, Baki; Karşılaştırmalı
Dinler Tarihi, Meb Yayınları, İstanbul, 2004.
Adasal, Rasim; Normal
Ve Anormal Cinsiyet Ve Evlilik, Doruk Yayınları, Ankara, 1975.
Adda, Farley; Look
To The WorldReligions, Reading Publishers, London, 2005.
Adem, Neal; Church,
Candy Puplisher, John Flex&Werner, New York, 1998.
Alex, K.J; The New
Testament Commentary, Oxford University Press, New York, 1974.
Allison, Abel; The
New Testament Commentary, James John Press, New York, 2005.
Amalados, Michel; The
Christian Faith, Thelogies From Asia, Maryknell Orbis Book, 1994.
Armstrong, Karen; A
History Of God From Abraham To The Present: The 4000 Year Quest For God,
London, San Francisco, 1987.
Arnaldez, Roger; Trois
Messagers Pour Un Seul Dieu, Paris, 1991.
Arslan, Hıdır; Tanrı
Ve Kadın, Berlin Yayınları, İstanbul, 1999.
Ataurrahim, Muhammed; Bir
İslâm Peygamberi Hz. Isâ, (çev.: Kürşat Demirci), İnsan Yayınları,
İstanbul, 1994.
Augustinus, Saint; İtiraflar
(Çev. D. Pamir,) Kaknüs Yayınları, İstanbul, 1999.
Aydın, Mahmut; “Yahudi
Bir Peygamberden Gentile Tanrı’ya: İsa’nın Tanrılaştırma Süreci” İslamiyât,
C.3, Sayı 4,
Aydın, Mehmet; Hıristiyan
Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara, 2005.
Aydın, Mehmet; Dinler
Tarihine Giriş, Din Bilimleri Yayınları, Konya, 2002.
Aydın, Mehmet;“Hıristiyanlık”,
İslam Ansiklopedisi, T.D.V.Yay., C.XVII, İstanbul, 1998
Aydın, Mehmet;Hristiyan
Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsili,
Selçuk üniversitesi yayınları, 1991.
Backus, Irena; The Church Fathers In The West,
Harper Press, Leiden-New York,
1997.
Bajur, Goodwin; Marriage, Right Press, Pennsylvania,
1989.
Baker, W.Jagger; Live, Versty Press, London, 1991.
Barnet, Hillman.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel,
Wright Press, New York, 1953.
Bayraktar Mehmet; Bir Hıristiyan Doğması Teslis,
Ankara Okulu Yayınları, 2007.
Beare, W.F; The Gospel According To Matthew,
Cambridge, New York, 1981.
Benjamin, Oram.J; Christianity Extramarital Relationship,
Quen Press, London,
1998.
Berktay, Fatmagül; Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın,
MetisYayınları, İstanbul, 1996.
Bihlmeyer, K; Tuchle; H;. I ve IV. Yüzyıllarda Hıristiyanlık,
Çev.: A.Göral, Güler Matbaası Yay., İstanbul, 1972.
Bireley, Robert; The Refashion Of Catholicism, The
Catholic University Of America Press Washington, 1999.
Borb, Marcus; Jesus, A New Vision, New York, 1987.
Borb, Marcus; Jesus In Contemporary Scholarship,
Trınıty Press International, Pennsylvania, 1994.
Bowden, John; Jesus: The Unanswered Questıons, Scm
Press, London, 1988.
Bowden, John; Christ The Experience Of Jesus As Lord,
Crossroad, New York, 1988.
Brill, E. J; The İdeal Of The Self-Goverining Church,
Kobehnavn, New York,
1999.
Brooke, G.J; The Birth Of Jesus, T&T Clark,
Edinburg, 2000.
Brown Raymond.E; The Birth Of Messiah, Image Books, New
York, 1979.
Bucaille, Maurice; Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur’an,
(Çev.:M. Ali Sönmez), Diyanet İsleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
Buckley, Mike.; Poorta, Sjoerd; Cinselliğin Doğası (Çev. A.
Balçı), Bütün Dünya Kitaplığı, İstanbul, 2003.
Bultman, Rudolf; Theologie Des Neuen Testaments,
J.C.B. Mohr Tübingen, Köln, 1980.
Burcke, Aaric.M; Peak Points In Life, Transaction
Puplichers, London, 2000.
Burg, Halbart; Christentum Und Jesus, Harper Press
International, New York 1999.
Cahili, Sowle.Lisa; Christian Ethics, The Pilgirim
Press, New York, 1996.
Calbert, Omar; Paul’s World, Perlin Press, New York,
1997.
Calder, J.; Historic Church, Wentige Press, Oxford,
1998.
Çalışlar, Oral; İslam’da Kadın Ve Cinsellik, Afa
Yayınları, İstanbul, 1991.
Candy, M.; “Sermon” Encyclopedia of Religion, Ed.: Mircea
Eliade, Macmıllan Publishing Company,III, New York, 1987.
Canon, James; Fundamentals Of Catholic Dogma, Lynch
Press, Englısh, 1955.
Cantril, Hadley; The Words Of The Lord Jesus,
Ausburg, 1953.
Carpenter, H; Jesus, Oxford University Press, New
York, 1980.
Casciolli, Luigi.; Mesih Masalı (Çev. Abdurrahman, Aydın),
Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 2006.
Casey, P.Maurice; From Jewish Prophet To Gentile God,
James Clark&Co New York, 1991
Chapman, Geoffrey.A; Catechism Of The Catholic Churc,
Caseli Impront, London, 1994.
Cheyenne,Malka; New Testament Interpretation, The
University Of New York Press, London, 1998.
Cilacı, Osman; “Dua” Mad., İslam Ansiklopedisi, C. IX,
T.D.V.Yay., İstanbul, 1994. Comiskey,Andrew;Cinselliğin İyileştirilmesi
(Çev. L. Kıran), Yeni YaşamYayınları, İstanbul, 2000.
Craknell, Kalen; The
Christian Faith, London Epwort, London, 1995.
Cross, F. L.; The
Oxford Dictionary Of The Christian Church, Oxford University
Press, New York, 1985.
Crossan, John.Dominic; The
Historical Jesus, Harpersan Francisco A Divition Of Harper Collins
Puplischers, New York, 1992.
Cullmann,Oscar;The
Christology Of The New Testament, London Scm Press, London,
1959.
Cuvillier, Armand; Felsefe
Yazarlarından Seçilmiş Metinler, Çev: M. Mukadder Yakupoğlu,
Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2003.
Çelik, Banu; Benim
Adım Kadın, Haberci Yayınları, İstanbul, 2004.
Dacian, Parr; To
Love Christ, Collewells İmprint, London, 2004.
Debbert, Mace; According To Paul, Christiantiy,
Cambridge University Press, New York, 1934.
Deborah, H.Roberts; Love AndHate; Carolina Press; New
York, 2006.
Dietrich,Donald.J; Human Rıghts And The Catholic Tradition,
Transaction Puplishers, London, 2007.
Dodd, Carles.Harold; The Founder Of Christianity,
Colins Press, London, 1971.
Dodd, Carles.Harold;Historical Tradition In The Fourth Gospel,
Cambridge At The
University Press, London, 1963.
Dofers, H.Malvin; Christianity, Inter Press, Asburg, 2002.
Dominac, R; “Fast “,New Religion Encyclopedia, The
Washington Üniversity of America, C. X, Washington, 2004.
Doran, Robert; Birth Of A Worldview In Early Christianity In Its
Jewish And Pagan Context, Westview Press, Oxford, 1995.
Druck, Lawson; Early Christian Doctrines, Mundi Press,
London, 1977.
Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, Matthew, Mark
And Luka, Candy Puplisher, Oxford, 1937.
Dufour, Xavier. Leon.; Dictionary Of The New Testament,
Harper&Row Publishers, New York, 1983.
Eddrick, E; Jewish Sharia, Clapert Book Press; New York,
1998.
Eker, Engin; Evlilik Sorunları, N. Arat (Yay. Haz),
Say Yayınları, İstanbul, 1993.
Eliade, Mircade; Dinler Tarihine Giriş (Çev. L. Arslan),
Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2003.
Eliade, Mircade; Dinsel İnançlar Ve Düşünceler Tarihi (Çev.
A. Berktay), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2003.
Enochpowel, J; The Evolution Of The Gospel, Yale University
Press, London, 1994.
Erbaş, Ali; Hıristiyan Ayinleri, Nun Yayıncılık,
İstanbul, 1998.
Erbaş, Ali; Hıristiyanlıkta İbadet, Ayışığı
Kitapları, İstanbul, 2003.
Erbaş, Ali;.Hıristiyanlık, İnsan Yay., İstanbul,
2004.
Erbaş, Ali; Melekler Alemi, Nun Yayıncılık, İstanbul,
1998.
Erbaş, Ali; “Noel ve Yılbaşının Dini ve Kültürel Boyutu",
İlim ve Sanat, c. III-IV, sy. 46-47, İst. 1997, s. 143-153
Erhat, Azra; Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 1993.
Ericson, Talbert.H; Sin And Repentance, The Catholic
University Of America Press, Washington, 2000.
Finkielkraut, Alain, Sevginin Bilgeliği, (Çev: Aysen
Ekmekçi) Ayrıntı Yayınevi, İstanbul, 1995.
Fitzmyer, Joseph.A; Pauline Theology, Cassel Imprınt,
New York, 1971.
Folder, M; “Prayer” , The Encyclopedia of Religion, C.: VII,
Ed.: Mircea Eliade, Macmıllan Publishing Company, New York, 1987.
Fox, Emmet; The Sermon On The Mount, A Division Of
Harper Collins Puplishers, New York, 1989.
Fuller, Gale; New Bible Commentary, Hower Press,
London, 2002.
Funk, Robert; The Five Gospels, The Search For The
Authentic Words Of Jesus, A Polebridge Press Book, New York, 1993.
Gardenia, Mace; God And Women, Cambridge University
Press, New York, 1967.
Geoffrey, M; Catholicism, New Edition, New York,
1966.
Giddens, Anthony; Mahremiyetin Dönüşümü: Modern Toplumlarda
Cinsellik, Aşk Ve Erotizm (Çev. İdris, Şahin), İstanbul Ayrıntı
Yayınları, İstanbul, 1994.
Golds; A;Understanding Of CivilDisobedience, Gandhi;
James Press; Philadelphia, 1988.
Golf, T.; Paul Chirstian Understanding, Prage West
İmprint, New York, 1994.
Gough, Michael; The Early Christians, Praeger
Publishers, New York, 1961.
Grant, C; Altruism And Christian Ethichs, Cambridge
University Press, New York, 2001.
Gred, Hal; The Historical Jesus, Hoover Press, New
York, 1998.
Guenon, Rene; Hıristiyan Mistik Düşüncesi, (Çev.
İsmail,Taşpınar), İnsan Yay., İstanbul, 2005.
Guthrie, Donald; New Bible Commentary, Reading Press,
İngiltere, 1987.
Güç, Ahmet; Çeşitli Dinlerde Ve İslam’da Kurban,
Düşünce Kitabevi Yay., İstanbul, 2003.
Güç, Ahmet; Dinlerde Mabed Ve İbadet, Ensar Yay.,
İstanbul, 2005.
Gündüz, Şinasi; Din Ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları,
Konya, 1998.
Gündüz, Şinasi; Mitoloji Ve İnanç Arasında, Etüt
Yay., Samsun, 1998.
Gündüz, Şinasi; Sâbiîler Son Gnostikler, Vadi Yay., Ankara,
1999.
Gündüz, Şinasi; Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, Ankara
Okulu Yay., Ankara, 2004.
Gündüz, Şinasi; Anadolu’da Paganizm, Ankara Okulu
Yay., Ankara, 2005.
Gündüz, Şinasi; Dinsel Şiddet, Etüt Yayınları,
Samsun, 2002.
Gündüz, Şinasi; “İslam da Ötekinin Bilimi”, sayı
9-10, Tezkere, 1996.
Hackhell, Marco; Church Fathers, The Catholic
University Of America Press, Washington, 1994.
Hadden, Rad; Religion AndMarriage, Brillent Varsty
Press, Los Angales, 2002.
Hadon, Madison.G; MoralLaws; New York Universtiy
Press; New York, 1998.
Hançerlioğlu, Orhan; İnanç Sözlüğü, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 1993.
Hanner, E.; “Prayer” Encyclopedia of Religion and
Ethics, C.: XII, Ed.: James Hastings, Charles Scrıbner’s Sons, New York, 1951.
Hawley, John; Historicizing Christian Encounters With The Other,
Macmillian Press Ltd, London, 1998.
Hector, Ike; According To Reformers In The New Testament Commentary,
Cambridge At The University Press, London, 1963.
Heim, Max; Jesus, Judson Press, Philadelphia, 1985.
Heinz, M; Roman Catholic Church And Marriage, Berlin
Well Press & Co, Berlin, 2006.
Hengel, Martin; Between Jesus And Paul, Wipe and
Stock Publishers, London, 2003.
Herring, George; Introduction To The History Of Chirstianity,
New York
Universıty Press, New York, 2006.
Hinnells, J. R; Jesus, The Penguin Dictionary of
Religions, Printed by Clays Limited, England, 1984.
Holfen, Dacey; Judaism, Cambridge University Press,
New York, 2001.
Holt, Brian; Jesus God Or The Son Of God?, Telway
Publishing, New York, 2002.
Howard, Wilbert. Francis; The Fourt Gospel And The Mandaean
Gnosticism, L&R, England, 1927.
Hurst, Lincoln.D; New Testament Theology, Clarendon
Press, Oxford, 1994.
İannnitto, Lugi; Jacob, Xavier ve Hıdıroğlu, Nilay; Hıristiyan
İnancı (Çev. Leyla, Alberti), Müjde Yayıncılık, İstanbul, 1994.
Işık, Hidayet; “Dini
Kökeni Açısından Noel ve Yılbaşı” Selçuk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Yıl, 1997, sayı.7. s.447
Ivan, J; Catholicism,
Cambridge University Press, USA, 1999.
Jacaux, Adney.John; Christian
Ethics, Kolberg A Book; Ausburg, 2004.
Jackson, Pablo; Marriage
And Virginity, P&W Press, London, 2007.
Jacqudiny, Armondo.T; LoveEnemies,
Fort American Press, USA, 2003.
Jacqueliny, Peter; Religious
Marriage, Wender Bother Book Press, Ausburg, 2001.
James, E. O; 1951. “Water,
Water-Gods (Pirimitive and Savage) “Encyclopedia of Religion and
Ethics, C.: XII, Ed.: James Hastings, Charles Scrıbner’s Sons, New York. 1951.
Jomings, D; “Prayer”
“Encyclopedia of Religion and Ethics, C.: X, Ed.: James Hastings, Charles
Scrıbner’s Sons, New York, 1951.
Jomier, J.; Tevrat,
İncil Ve Kur’an, (Çev: Sakib Yıldız) Dergah Yay.,İstanbul, 1980.
Katar, Mehmet; Hıristiyanlık,
Yahudilik ve İslam’da Tövbe, Töre Yay., Ankara, 1997.
Kaya, Yalçın; Hıristiyanlık
Ve Felsefesi, Tiglat Matb., İstanbul, 2000.
Kedrick, K; Saint
Agustin And Understanding Of Religion, College Book Imprint, New York,
2004.
Keith, W; Ethics
And Christianity, Humanities Press, New York, 1970.
Kelly, , John Norman
Davidson; Early Christian Doctrines, Harper Collins
Publishers, SanFrancisco, 1987.
Kendrick, Grahem; Tapınma,
(Çev. Levent Kınran), İstanbul, 1996.
Kenna, S.M; “Pelagius
And Pelagianis”, New Catholic Encyclopedia, The Catholic
Üniversity of America, Washington, 2003.
Kenndy, A; New
Bible Commentary, Cambridge University, New York, 2001.
Kennedy, A.George; New
Testament Interpretation Through Rhetorical Criticism, The
University Of Nort Carolina Press, London, 1983.
Kenneth, M; “Archangelmichae”,
New Catholic Encyclopedia, C. XI, The Catholic Üniversity of America, Washington,
2004.
Kevin, J.D; Christian
Faith AndSocial Action, Charles Press, England, 1987.
Kılıç, Hüseyin; Antikçağdan
Günümüze Kadın Ve Cinsellik, Otopsi Yayınları, İstanbul, 2002.
Kılıç, Recep; Modern Batı Düşüncesinde Vahiy, AÜİF
YAY. Ankara, 2002.
King, Martin Luther, Sevginin Gücü (Çev: Belkıs
Çorakçı Dişbudak), Arda’s Yayınları, İzmir, 1991.
Kolber, Orvin; Jesus And Love, Human Press, London,
1996.
Kunger, R; The Five Gospel, Words Of Jesus,
Polebridge Press, New York, 1996.
Kutsal Kitap; Yeni Çeviri, Ohan Matbacılık Ltd.Şti,
İstanbul, 2001.
Kuzgun, Şaban; Dört İncil Yazılması Derlenmesi Muhtevası
Farklılıkları Ve Çelişkileri, Ertem Matbaası, 2. Baskı, Ankara,
1996.
Lache, Bates; Jesus Christ And Modern Thought, Brulla
Press, London, 2003.
Lapide, Pinchas; Ulrich, Luz; Jesus In Two Perspectives A
Jewish-Christian Dialog, Lawrence Press, Ausburg, 1987.
Leeuwen, Van; A.T. Christianity In World History,
Ediburgh House Pres, 1966.
Ludeman, Gerd; Heretics The Other Side Of Early Christianity,
Scm Press, London, 1996.
Macquarric, John; Jesus Christ And Modern Thought, Scm
Press, London, 1990.
Madrigal, Carlos.; İncil’in Vahiy Bölümünün Yorumu,
Yeni Yasam Yayınları, İstanbul, 2000.
Malachi, Emil.N; The Birth Of Morality, Cambridge
University Press, New York, 2001.
Mallcom, Adem John; The Writings Of St. Paul, Dominic Book
Press, New York, 2003.
Manson, T.W; On Paul And John, Scm Press, London,
1963.
Manton; Joseph; Women And Religion, Alesion Press,
New York, 1996.
Maxmial, Duke; Church And Marriage, Leuwen Press,
London, 1998.
Mckay, Daniel; Christian Ethics, Company Books Press,
New York, 1952.
Mckenzie, John. L.; Dictionary Of The Bible, Macmillan
Publishing Company, New York, 1965.
Meeks, A.Wayne; The Writings Of St. Paul, Text Press,
New York, 1990.
Mercer, S.A.B; “Water, Water-Gods (Babyloniany”,
Encyclopedia of Religion and
Ethics, C.:XII, Ed.: James Hastings, Charles Scrıbner’s Sons, New York,
1951.
Meslin, M.; “Baptism” , The Encyclopedia of Religion,
C.: II, Ed.: Mircea Eliade, Macmıllan Publishing Company, New York, 1987.
Michel, Thomas; Hıristiyan
Tanrıbilimine Giriş, Orhan Basımevi Yay., İstanbul, 1992.
Milne, Bruce; Tanrı
Öğretisi, (Çev: Levent Kınran), Yeni Yaşam Yay., İstanbul, 1995.
Mixocel, Jakob.W; Nuns
And Virginity, Moders Press, Ausburg, 2000.
Mobre, John.H; Jesus
The Jew, Bridge Press Book, New York, 2003.
Murphy, F.X.; “Creed”
, New Catholic Encyclopedia, Washington 1967.
Neil, M; A History
Of The Christian Mission, Penguin Books, London, 1964.
Neil, Stephen.W; The
Interpretation Of The New Testament, Oxford University Press,
New York, 1964.
Neville, Michel.T; Christianity
AndLaw, Cambridge University Press, USA, 2007.
Newman, Wingon; Christian
Law, Darwell Book Press, London, 2003.
Oberle, Martin.J; Divorce;
Write Press, Ausburg, 1994.
Odell, Karl.M; Christian
Living, Harper Press, New York, 1996.
Orland, Pell.K; Philosophy Of Life, Lorden Press,
Washington, 2002.
Oswald, N; “Charity” The Encyclopedia of Religion,
C.: XIV, Ed.: Mircea Eliade, Macmıllan Publishing Company, New York, 1987.
Paçacı, Mehmet; Kur’an Ve Kitab-ı Mukkades’te Ahiret İnancı,
Ay Işığı Yayınları İstanbul, 1994.
Palmer, Tayson; Law, Lıght Publications, Asburg,
2005.
Pamir, Dominik; Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri,
1893 Filmcilik Ltd. Sti., İstanbul, 2000.
Parkin, John; The Target Audience Of Jesus, Cambridge
University Press, New York, 2002.
Parrinder, Geoffrey; Dünya Dinlerinde Cinsellik (Çev. N.
Elçi),Say Yayınları, İstanbul, 2003.
Paul, Tobia; The Rise Of Christ, T&V Press, London,
2000.
Peter, J; “Original Sin”, New Catholic Encyclopedia,
C. X, The Catholic University of America, 2003.
Phanyk, T.Jan; Christianity And God, Theologial
Press, London, 1998.
Pinker, A.Jagger; Ecclesiasticism, Lord Book Press,
New York, 2001.
Pike, E.Royston,
Encyclopedia of Religion and Religions, “Apostles Creeds” Great
Britain, 1951.
Price, L.J; Interpreting The New Testament, Holt
American Press, New York, 1961. Radburt, H.Ulfred; Religion Give Up,
Cambridge University Press, New York, 1992. Rader, E; “Noel “,
New Catholic Encyclopedia, The Catholic Üniversity of America,
Ragnar, Ulmar; Christ’s
Message, Pmc Press, Ausburg, 1979.
Ramsey, Ian.T; Christian
Ethics And Contemporary Philosphy, Scm Press Ltd Blommsbury,
London, 1966.
Raymond, M; “God”,
New Catholic Encyclopedia, The Catholic Üniversity of America, C. XV,
Washington, 2004.
Robert, G.Hamerton Kelly;
The Gospel And Sacred, Fortpress, Ausburg, 1994.
Robert H.King; Tanrı’nın
Anlamı, Çev. Temel Yeşilyurt, İstanbul,2001.
Rummel, Erika; Erasmus
Annotations On The New Testament, University Of Toronto Buffalı,
London, 1986.
Russel, Bertrand; Evlilik
Ve Ahlak (Çev. Vasıf Eranus), Say Yayınları, İstanbul, 1993.
Ryken, Leland; The
New Testament In Literary Criticism, Frederick Ungar Puplishing Co, New
York, 1984.
Sager, Leal; The
Christian Vision, Monex Press, London 1992.
Sakioğlu, Mehmet. U; Hz.
İsa Nasıl Tanrılastırıldı?, Karakutu Yayınları, İstanbul 2006.
Sarıkçıoğlu; Ekrem; Başlangıçtan
Günümüze Dinler Tarihi, Kardelen Kitabevi, Isparta, 1999.
Sarıkçıoğlu, Ekrem; Din
Fenomenolojisi, Süleyman Demirel Üniversitesi Basımevi, Isparta
2002.
Schimmel, Annemarie; Dinler
Tarihine Giriş, Kırkambar Yayınları, İstanbul, 1999. Schniller,
J.P; Christ And Jesus, Theological Studies Press, Ausburg,
1976.
Scott, Charles Anderson; Christiantiy
According To St.Paul, Cambridge University Press, New York,
1927.
Sharpe, Eric; Dinler
Tarihinde 50 Anahtar Kavram, (Çev: Ahmet Güç), Arasta Yay.,
Bursa, 2000.
Sot, Michal; Batıda Aşk Ve Cinsellik “Hıristiyan Evliliğinin Oluşum
Süreci” (Çev.
Gür), İletişim Yayınları, İstanbul, 1992.
Stendahl Krister, Paul Among Jews And Gentiles, by fortress
Press, U.S.A, 1976.
Stock, Augustine; The Method And Message Of Matthew,
The Liturgical Press Collegevilla, London, 1994.
Stott, John; The Message Of The Sermon On The Mount,
İnterVarsty Press, Leicester, United Kingdom, 1984.
Stott, John. R; Basic Christiantiy, İnter-Varsity
Press, London, 1977.
Strange, Rang; The Catholic Faith, Oxford Universityi
Press, London, 1986.
Sutherland, Stewart.R; God, Jesus And Belief, Brill
Press, New York, 1984.
Swinburne, Richard; The Christian God, Clarendon
Press, Oxford, 1994.
Tamela, John; The Christology Of The New Testament,
Colins Press, London, 1997.
Tarakçı, Muhammet; St. Thomas Aquinas, İz Yay.,
İstanbul, 2006.
Tarrin, Olin; TheLaw Of Christ, Cambridge University
Press, New York, 1993.
Tex, Beal; Love And Divorce, Cambridge University, 1988.
Tillch, Paul; İmanın Dinamikleri, (Çev: Fahrullah
Terkan, Salih Özer) Ankara
Okulu Yay., Ankara, 2000.
Tümer, Günay - Küçük, Abdurrahman; Dinler Tarihi,
OcakYayınları, Ankara, 1997.
Ulrich, John.N; The God, New York Oxford University,
1992.
Urban, L; Christian Thought, New York Oxford
Universtiy Press, New York, 1995.
Urke, Michel; Basic Christiantiy, Candy Puplicher, Oxford,
1976.
Ursula Wead; Christianity AndLove, Yale University
Press, London, 1956.
Ünal, Asife; Hıristiyanlıkta Kadın Ve Aile Anlayışına Genel Bir
Bakış, Dinler
Tarihi Araştırmaları. 3, 2002.
Vareck, U; Calvin’s Philosophy, Oxford University
Press, New York, 2001.
Vermes, Geza; Jesus The Jew, Dominican Publications,
Philadelphia, 1973.
Veyne, Paul; A History Of Private Life, The Belknap
Pres of Harvard University, Cambridge, 1987.
Vorster, W,S; Speaking Of Jesus, Botha Press, Köln,
1999.
Wackny, Deke; Contact Jesus, Penguen Book Press, New
York, 2001.
Wander, U; “Paskalya”, New Religion Encylopedia,
Oxford Universtiy, Planen Press, New York, 1993.
Wayne Grudem; Hıristiyan
İlahiyatı, (Çev. Levent Kınran), İstanbul, 2005.
Werner, Martin; Die
Entstehung Des Christlichen Dogmas, Dargestell Auflage, Berlin,
1987.
Wesley, Yul; Understanding
Of The Church Fathers, Families, Lynorda Press, London, 2002.
Williams, R; On
Christıan Theology, Blackwell Publishing, USA, 2000.
Wingate, A; Commentary
On The Synoptic Gospels, Brauer Press, London, 1975.
Witte, John; Christiantity
AndLaw, Cambridge University Press, USA, 2008.
Woodhead, Linda; An
Introduction To Christianity, Cambridge Universıty, USA, 2004.
Xenia, Jack.B; II.
Vatikan The Council, Brewer Press, Oxford, 1987.
Yalom, Marilyn; Antik
Çağlardan Günümüze Evli Kadının Tarihi (Çev. Zeynep
Yelçe ve Neşenur
Domaniç), Çitlembik Yayınları, İstanbul, 2002.
Yancy, E; Martin
Luther Interpretation Of The New Testament, Candy Puplisher,
Oxford, 1965.
Yapıcı, Asım; Ruh
Sağlığı Ve Din, , Karahan Kitabevi, Adana, 2007.
Yates, K; Jesus And
Modern Life, Thelogies Press, London, 2004.
Yıldırım, Suat; Mevcut
Kaynaklara Göre Hristiyanlık, Diyanet İsleri Başkanlığı
Yayınları, Ankara, 1998.
Yule, T; The Five
Gospel, Honnover Press; London, 2006.
Zachary, Adem; In
Judaism Love, Blacderick Werner Puplishing Co, New York, 1999.
Zitelman, S; “St.
Michael The Archangel”, Encyclopedia of Religion and Ethics,
Ed.: James Hastings, Charles Scrıbner’s Sons, New York
[1] Gündüz, Ş; Hıristiyanlık,
s.48-50, G.Tümer-A.Küçük; Dinler Tarihi, s.261
[2] Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan
Günümüze Dinler Tarihi, s.293.
[3] G.Tümer-A.Küçük; Dinler
Tarihi, s.262-263.
[4] Gündüz, Ş; Hıristiyanlık,
s.24.
[5] Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan
Günümüze Dinler Tarihi, s.307.
[6] Gündüz, Ş; Hıristiyanlık,
s.17.
[7] Gough,M;
The Early Christians, s. 78.
[8] Aydın, M; Hıristiyan Kaynaklara Göre
Hıristiyanlık, s.17-18, Aydın, M; Hristiyan Genel Konsilleri ve II.
Vatikan Konsili, s.43-45, Tümer ,G - Küçük, A; Dinler Tarihi,
s.254-255; Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi,
s.238-239.
[9] Tümer, G - Küçük, A; Dinler
Tarihi, s.268.
[10] Aydın, M; '“Yahudi Bir
Peygamberden Gentile Tanrı ’ya: İsa ’nın Tanrılaştırma Süreci” s.47-74.
[11] Borb, M; Jesus, s.43;
Brooke G.J; The Birth Of Jesus, s.78.
[12] Burg, H; Christentum und Jesus, s.85.
[13] Lapide, P - Ulrich, L; Jesus
In Two Perspectives A Jewish-Christian Dialog, s.38.
[14] Burg, H; Christentum Und
Jesus, s.102.
[15] Bihlmeyer, K -Tuchle, H; I
ve IV. Yüzyıllarda Hıristiyanlık, s.7-8.
[16] Kevin, J.D; Christian Faith
And Social Action, s.164.
[17] Thomas, M; Hıristiyan Tanrı Bilimine Giriş,
s.58.
[18] Brown E.R; The Birth Of
Messiah, s.204.
[19]Matta 2:1.
[20] Williams, R; On Christian
Theology, s.67; Brown E.R, The Birth Of Messiah, s.208.
[21] Işık, H; Dini Kökeni Açısından Noel Ve Yılbaşı,
s. 45; Erbaş, A; Noel Ve Yılbaşının Dini Ve Kültürel Boyutu, s.46-47;
Carpenter, H; Jesus, s. 19.
[22] Luka 1:25-34.
[23] Luka 1:56.
[24] Luka 2:1-2.
[25] Luka 2:1-7, Crossan,
J.D; The Historical Jesus, s.19-20.
[26] Luka 2:8-20.
[27] Mattal',39, İannnitto,
L; Jacob, X ve Hıdıroğlu, N; Hıristiyan İnancı, s.77.
[28]Matta 2:13-19.
[29]Matta 2:19-23.
[30] Yuhanna 7:14-15.
[31] Markos 1:4-9, Luka
3:15-17, İannnitto, L - Jacob, X ve Hıdıroğlu, N; Hıristiyan inancı,
s.65.
[32]Markos 1:9-11, Luka
3:21-22,Matta 3:13-17.
[33] Matta4:12-17, Markos
1:14-15.
[34] Yuhanna 3:22-24,
Katar,M; Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam’da Tövbe. s,92.
[35] Luka 3:18-20, Jomier, J;
Tevrat, İncil ve Kur’an, s. 20.
[36] Matta 5:17, Markos 1:14-15,
Jomier, J; Tevrat, İncil ve Kur’an, s. 22, İannnitto, L - Jacob, X ve
Hıdıroğlu, N; Hıristiyan inancı., s. 85.
[37] Matta 4:1-11, Luka
4:1-13, İannnitto, L - Jacob, X ve Hıdıroğlu, N; Hıristiyan inancı, s.
21-22, Jomier, J; Tevrat, İncil ve Kur’an, s.23-25.
[38] Carpenter, H; Jesus,
s.79-80, Jomier, J;Tevrat, İncil ve Kur ’an, s.25.
[39] Jomier, J;Tevrat, İncil ve
Kur’an., s.28.
[40]Markos 2:23-27, Markos
2:21-22.
[41] Matta 9:12, John, R; Basic
Christianity, s.76.
[42] Gough, M; The Early
Christians, s.130.
[43] Leeuwen, A.T; ChristianityIn
WorldHistory, s.36-89.
[44] Gündüz Ş, “İslam da Ötekinin Bilimi”, s.
177-189.
[45] Vermes ,G; Jesus The Jew, s. 102-11;
Doran, R; Birth Of A Worldview In Early In Its Jewish And Pagan Context,
s.93-98.
[46] Holfen, D; Judaism.,
s.34-40; Bultman,R ; Theologie Des Neuen Testaments., s.93.
[47] Hakimler 1-20.
[48] Matta 15:24.
[49] Matta10:5-7.
[50] Markos 6:7; Luka 9:3-6.
[51] Matta 5:1-12, Luka
6:20-23.
[52]Matta 5:13, Luka
14:34-35.
[53] Matta 5:14-37.
[54]Matta 5:38-42, Luka
6:29-30.
[55]Matta 5:43-48, Luka
6:27-28, 32-36.
[56]Matta 6:1-4.
[57] Matta 6:5-15, Luka
11:2-4.
[58] Matta 6:16-18.
[59]Matta 6:19-24, Luka
12:33-36, Luka 16:13.
[60]Matta 6:25-34, Luka
12:22-31.
[61] Matta 7:1-5, Luka
6:37-38, 41-42.
[62] Matta 7:6.
[63]Matta 7:7-11, Luka
11:9-13.
[64]Matta 7:12.
[65]Matta 7:13-14, Luka
13:24.
[66]Matta 7:15-20, Matta
12:33-35, Luka 6:43-44.
[67] Matta 7:21-23.
[68] Matta 7:24-27, Luka
6:47-49.
[69]Matta 7:28-29.
[70] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.102; Fox, E; The Sermon On The Mount, s.73.
[71] Bultman, R; Theologie Des
Neuen Testaments, s. 81-84.
[72] Wingate, A; Commentary On
The Synoptic Gospels, s.43.
[73] Efesliler 3:1-4, Koloseliler
4:1-4, Paçacı ,M; Kur’an ve Kitab-ı Mukkades’te Ahiret İnancı, s.310-
313.
[74] Neil, M; A History Of The
Christian Mission, s.154.
[75] Holt, B; Jesus God Or The
Son Of God?, s.28.
[76] Geoffrey, M; Catholicism,
s.17
[77] Cantril, H; The Words Of The
Lord Jesus, s.78
[78] Romalılar 8:1-2
[79] İKorintliler 15:56.
[80] Koloseliler 1:15-17.
[81] Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels,
s.80.
[82] İKorintliler 1:24.
[83] 1Korintliler 6:15-17.
[84] İKorintliler 6:19.
[85] İKorintliler 3:16-17.
[86] Efesliler 1:23, İKorintliler
12:27.
[87] İKorintliler 3:23.
[88] Titus 2:13.
[89] Woodhead, L; An Introduciıon
To Christianity, s.30; Crossan, J,D; The Historical Jesus, s.145.
[90] Werner, M; Die Entstehung
Des Christlichen Dogmas, s.65; John,R; Basic Christianity, s, 92;
Geoffrey,M, Catholicism, s. 110.
[91] Heim, M; Jesus, s.77.
[92] Hengel, M; Between Jesus And
Paul, s.48.
[93] Witte, J; ChristiantityAndLaw,
s.189.
[94] Strange, R; The Catholic Faith, s.19.
[95] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.15; Fox, E; The Sermon On TheMount, s.34.
[96] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.27; Fox, E; The Sermon On The Mount., s.40.
[97] 2Kral 2:11.
[98] Markos 6:4-15; Matta
16:14; Markos, 8:28; Luka 9:19.
[99] Matta 21:10-11.
[100]Markos 14:65, Matta
26:67-78, Luka 22:63-64.
[101] Luka 7:16, Matta
21:46.
[102] Luka 24:19.
[103] Matta 8:27-30, Matta
16:13-20, Luka 9:18-21.
[104] Vermes, G; Jesus The Jew,
s.87, Casey, P.M; From Jewish Prophet To Gentile God, s.193.
[105] Cullmann, O; The Christology
Of The New Testament, s.18.
[106] Luka 4:18-19.
[107] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s. 241; Fox, E; The Sermon On The Mount, s. 87.
[108] Druck, L; Eearly Christian Doctrines, s. 162; Casey, P.M; From
Jewish Prophet To Gentile God, s.67, Carpenter, H; Jesus, s.80.
[109] Yuhanna 7:15.
[110] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.242.
[111] Yuhanna7:16.
[112] Dodd, C.H; Historical
Traditıon In The Fourth Gospel, s.94.
[113] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.242; Beare, W.F; The Gospel According To Matthew, s.290.
[114] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.245-246.
[115] Macquarric, J; Jesus In
Modern Thouht, s. 72
[116] Meeks, A.W, The Writings Of
St. Paul, s.115
[117] Neil, M; A History Of The
Christian Mission, s.46.
[118] Kunger, R; The Five Gospel,
Words Of Jesus, s.190.
[119]Matta 7:21-23.
[120] John, R; Basic Christianity,
s.453.
[121] Macquarric J; Jesus In
Modern Thouht, s. 110; Neil, M, History Of The Christian Mission,
s.76;
Neil, S.W, The Interpretation Of The New Testament,
s.92.
[122] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount S.247.
[123] Hurst, L.D; New Testament
Theology, s.183.
[124] Yuhanna 8:12.
[125] Strange,R; The Catholic
Faith, s.192-195.
[126] Canon, J; Fundamentals Of
Catholic Dogma, s. 149; Geoffrey,M; Catholicism, s.138.
[127] Romalılar 3:25-26.
[128] Romalılar 4:25; 5:8-10;
8:3,32.
[129] Gough, M; The Early
Christians, s.26-30.
[130] Funk, R; The Five Gospels,
s.94.
[131] Gough, M; The Early
Christians, s.81.
[132] Werner, M; Die Entstehung
Des Christlichen Dogmas, s.72.
[133] Gough, M; The Early
Christians, s.36.
[134] Witte, J; Christiantity And
Law; s.53; Macquarric,J; Jesus Christ And Modern Thought, s.78;
Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.106.
[135] Werner, M; Die Entstehung
Des Christlichen Dogmas s. .84.
[136] Keith, W; Ethics And Christianity,
s.164; Kennedy, A.G; New Testament İnterpretation Through Rhetorical
Criticism, s.243.
[137] Herring, G; Introduction To
The History Of Chirstianity, s.127.
[138] Scott, C.A; Christiantiy
According To St. Paul, s.132.
[139] Urban, L; Christan Thoucht,
s. 135.
[140] Scott, C.A; ChristiantiyAccording
To St. Paul, s.130; Urban, Christan Thought, s.102; Keith, W;
Ethics And Christianity, s.176.
[141] Scott, C.A; ChristiantiyAccording
To St. Paul, s. 187.
[142] Koloseliler 2:14.
[143] Romalılar 8:3.
[144] Galatyalılar 3:14; 1Korintliler
15:3.
[145] 1Korintliler 5:7.
[146] Koloseliler 2:14-15.
[147] Strange, R; The Catholic
Faith, s.157.
[148] Fitzmyer, J.A; Pauline
Theology, s.69.
[149] Vermes, G; Jesus The New,
s.73.
[150] Strange, R; The Catholic
Faith, s.187-189.
[151] Galatyalılar 4:1-4.
[152] Enochpowel, J; The Evolution
Of The Gospel, s.90.
[153] Fitzmyer, A.J; Pauline
Theolog, s.125; Funk, R; The Five Gospels, s.93.
[154] Galatyalılara 2:21.
[155] Doran,R; Birth Of A
Worldview In Early Christianity In Its Jewish And Pagan Context, s. 27.
[156] Fitzmyer, A.J; Pauline
Theolog, s. 108.
[157] Brown, E,R; The Birth Of
Messiah, s.86.
[158] Galatyalılar 1:4.
[159] Galatyalılar 3:4.
[160] Galatyalılar 3:10-11.
[161] İKorintliler 5:7.
[162] Galatyalılar 6:14-15.
[163] Bultman, R; Theologie Des Neuen Testaments, s.19.
[164] Borb, M; Jesus, s. 112.
[165] Holt,B; Jesus God Or The Son
Of God?, s.139.
[166] Witte, J; Christiantity And
Law, s.76.
[167] Matta 7:21.
[168] Urban, L; Christan Thought,
s.86.
[169] Vorster, W,S; Speaking Of
Jesus, s.235.
[170] Sutherland, S,R; God, Jesus
And Belief s.123.
[171] Williams, R; On Christian
Theology, s.14.
[172] Phanyk, T.J; Christianity
and God, s.87.
[173] Sakioğlu, M,U; Hz. İsa Nasıl
Tanrılaştırıldı?, s.65-66.
[174] Strange, R; The Catholic
Faith, s. 128.
[175] Dietrich, D.J; Human Rights
And The Catholic Tradition, s.113.
[176] Chapman, G.A; Catechism Of
The Catholic Churc, s.213.
[177] Druck, L; Early Christian
Doctrines, s.71.
[178] Dodd, C.H; The Founder Of
Christianity, s.316.
[179] Cullmann, O; The Christology
Of The New Testament, s.421.
[180] Chapmen, G.A; Catechism Of
The Catholic Churc, s.319.
[181] Swinburne, R; The Christian
God, s.109.
[182] Cullman, O; The Christology Of The New Testament s.104;
Druck, L; Early Christian Doctrines, s.208; Crossan, J.D; The
Historical Jesus, s.184.
[183] Neil, M; A History Of The
Christian Mission, s. 100.
[184] Yuhanna 14:8-11.
[185] Yuhanna 5:21.
[186] Yuhanna 5:22.
[187] Yuhanna 8:16.
[188] Beare, W.J; The Gospel
According To Matthew’s, s.85.
[189] Yuhanna 1:1.
[190] Yuhanna 1:14.
[191] Yuhanna 1:17.
[192] Yuhanna 1:18.
[193] Yuhanna 8:58.
* Yuhanna İncilinde İsa hakkındaki “Oğul” ve “Tanrı
Oğlu” ifadelerini en az 23 kez kullanır.
[194] Yuhanna 10:36-38.
[195] Yuhanna 10:30.
[196] Yuhanna 10:33.
[197] Yuhanna 5:18.
[198] Backus, I; The Church
Fathers İn The West, s.37.
[199] Barnet, H.G; The
Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.81
[200] Markos 1:9-11, Matta
3:16-17, Luka 3:21-22.
[201] Matta 4:3-6, Luka
4:3.
[202] Markos 3:11.
[203]Markos 5:7;8:29.
[204] Matta 14:33, 16:16, 26:63, 27:54; Markos
15:39.
[205] Matta 27:43.
[206]Matta 27:39-40.
[207] Yuhanna 10:36.
[208] Borb, M; Jesus, s.23.
[209] Howard, W.F; The Fourt
Gospel And The Mandaean Gnosticism, s.13.
[210] Kunger,R; The Five Gospel,
Word Of Jesus, s.37.
[211] Matta 5:11-12.
[212] Hurst, L.D; Nen Testament
Theology, s.65.
[213] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.250.
[214] Luka 6:46.
[215] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.251.
[216] John, R; Basic Christianity,
s.36.
[217] Kennedy, A.G; Nen Testament
Interpretation Through Rhetorical Chriticism, s. 57.
[218] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.251.
[219] John, R; Basic Christianity,
s.77; Williams, R; On Christian Theology, s. 117.
[220] Chapman, G.A; Catechism Of The Catholic
Churc, s.119; Werner, M; Die Entstehung Des Christlichen Dogmas,
s.209.
[221] Ataurrahim, M; Bir İslam
Peygamberi, Hz. İsa , s.87-114.
[222] Stendahl K; Paul Among Jews
and Gentiles, s.69-73.
[223] Gündüz ,Ş; Pavlus:
Hıristiyanlığın Mimarı, s.35-48.
[224] Adam, B; Karşılaştırmalı
Dinler Tarihi, .s.75.
[225] Tümer, G - Küçük, A; Dinler
Tarihi, s.73.
[226] Witte, J; ChristiantityAndLaw,
s.37-38.
[227] Scott, C.A; Christiantiy
According To St. Paul, s.71-80.
[228] Kunger,R; The Five
Gospel,Words Of Jesus, s.90.
[229] G.Tümer-A.Küçük; Dinler
Tarihi, s.281.
[230] Pike, E.R; “Apostles Creed,
s.25., Gündüz, Ş; Din Ve İnanç Sözlüğü, s.162-163.
[231] Murphy, F.X; “Creed”,
s.433., G.Tümer-A.Küçük; Dinler Tarihi, s.281
[232] Matta 28:19
[233] G.Tümer-A.Küçük; Dinler
Tarihi, s.281.
[234] Matta 1:22, 2:17, 3:3,
24:15; Luka 4:27; Resullerin İşleri 1:16-19; 3:24
[235] Markos 6:4; Luka
3:33
[236] Erbaş, A; Melekler Alemi,
s.132; Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s.230.
[237] Backus, I; The Church
Fathers In The West, s. 114-119.
[238] Matta 5:18-19.
[239] Bowden, J; Jesus,
s.1.80.
[240] John, R; Basic Christianity,
s. 116.
[241] Armstrong, K; A History Of
God From Abraham To The Present, s.111.
[242]Matta 6:24.
[243] Gündüz, Ş; Din ve İnanç
Sözlüğü, s.59.
[244] Raymond, M; “God ”, XV,
s.450-456.
[245] Titus 2:13.
[246] Borb, M; Jesus, s.221.
[247] Buckley, M- Poorta, S; Cinselliğin Doğası, s
70.
[248] Beare, W, F; The Gospel
According To Matthew, s.139.
[249] Bireley, R; The Refashion Of
Catholicism, s.57.
[250] Bultman, R; Theologie Des
Neuen Testaments, s.90.
[251] Matta 6:24.
[252] Matta 7:21.
[253] Yuhanna 6:29.
[254] Matta 5:3.
[255] Bultman, R; Theologie Des
Neuen Testaments, s.94.
[256] Matta 5/10.
[257] Bultman, R; Theologie Des
Neuen Testaments, s.155
[258] Matta 5:17-20.
[259] Bultman, R; Theologie Des
Neuen Testaments, s.157.
[260] Wingate, A; Commentary On
The Synoptic Gospels, s.152.
[261] Hengel, M; Between Jesus and
Paul, s.32-40.
[262] Romalılar 15:20-21.
[263] Scott, C.A; Christiantiy
According To St. Paul, s.132; Hengel, M; Between Jesus and Paul, s.
46
48.
[264] Stock, A; The Method
andMessage Of Matthew s.90.
[265] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.74.
[266] Stock, A; The Method
andMessage Of Matthew, s.93-98.
[267] Yuhanna 7:24, Yakup
2:1-4.
[268] Romalılar 14/1-5.
[269] 1Koloseliler 4:1-5.
[270] Yakup 4:11-12.
[271] “Kim insan kanı dökerse, kendi kanı da insan
tarafından dökülecektir. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.” (Yaratılış
9:6.)
[272] Çıkış 20:13; Yasanın
Tekrarı 5:17.
[273] Bultman, R; Theologie Des
Neuen Testaments, s.179.
[274] Matta 5:21.
[275] Stock, A; The Method
andMessage Of Matthew, s.112-114.
[276]Matta 7:1- 5.
[277] Stock, A; The Method
andMessage Of Matthew, s.119.
[278] Stott, J; TheMessage Of The
Sermon On TheMount, s.123.
[279] Matta 5:27.
[280] Neil, S.W; The
Interpretation Of The New Testament, s.106.
[281] Matta 5:23-24.
[282] Price, L.J; Interpreting The
New Testament, s.140-152.
[283] Neil, S.W; The
Interpretation Of The New Testament., s. 109-110.
[284] Matta 5:25-26.
[285] Macquarric, J; Jesus, s.
457.
[286]Matta 7:1, Leeuwen,
A.T; Christianity In WorldHistory, s.210-213.
[287] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s. 53-55; Price, L.J; Interpreting The New Testament, s.
111-113; Williams, R; On Christian Vision, s.90-99.
[288] 1Korintliler 6:1-8.
[289]Matta 18:17; 1Koloseliler
5:9-13.
[290]Matta 7:15-10; 1
Koloseliler 14:29; 1 Yuhanna 4:1.
[291] 1 Titus 3:1-13.
[292] 1 Sel 5:14.
[293] Matta 7:2.
[294] Price, L.J; Interpreting The New Testament,
s.113-114; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.81
[295] Williams, R; On Christian
Vision ,s.112.
[296]Matta 7:3-5.
[297] Matta 7:6.
[298] Schniller, J.P; ChristAnd
Jesus, s. 70
[299] Matta 5:21-23.
[300] Kunger,R; The Five Gospel,
Words Of Jesus, s.93.
[301] Matta 7:1-5.
[302] Hurst, L.D; Yew Testament
Theology, s.156.
[303] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.91;
Hurst, L.D; New Testament Theology, s.162; Kunger,R; The Five Gospel,
Words Of Jesus, s.94
[304] Macquamc, J; Jesus ChristIn Modern Thouht,
s.210; Dodd, C.H; Historical Tradition In The Fourth Gospel, s. 65-68.
[305] Kunger,R; The Five Gospel,
Words Of Jesus, s. 95-96
[306] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.92, Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,
s. 183.
[307] Matta 6:21-22.
[308] Hurst, L.D; New Testament
Theology, s.171.
[309] Kennedy, A.G; New Testament
Interpretation Through Rhetorical Chriticism, s. 285.
[310] Wingate, A; Commentary On
The Synoptic Gospels, s.82.
[311] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The
Evangelist, s.110; Price, J; Interpreting The New Testament, s.114.
[312] Efesliler 4:26, 27 ; Yakup
1:19.
[313] Price, J; Interpreting The New Testament, s.139; Kennedy,
A.G, New TestamentInterpretation Through Rhetorical Criticism,
s.290-294.
[314] John, R; Basic Christianity,
s.143.
[315] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 72-74.
[316] Ryken, L; The New Testaments In Literary Criticism, s.150;
Ramsey, I.T; Christian Ethics And Contemporary Philosphy, s. 120-127.
[317] Funk, R; The Five Gospels,
s.169; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 76-78.
[318] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount s. 79-80; Heim, M; Jesus, s. 159, Schniller,J.P; Christ and
Jesus, s.87.
[319]Matta 23:17.
[320] İKorintliler 15:36; Galatyalılar
3:1; Yakup 2:20.
[321] Ramsey, I.T; Christian
Ethics And Contemporary Philosphy, s. 128-129.
[322] Mezmurlar 14:1-4;
53:1-4.
[323] 1Yuhanna 3:15.
[324] Kunger, R; The Five Gospel,
Words Of Jesus, s. 146.
[325] Matta 5:21; Kunger, R; The
Five Gospel, Words Of Jesus s.148.
[326] Matta 5:22.
[327] Neil, S.W; The
Interpretation Of The New Testament, s. 130-132.
[328] Kunger, R; The Five Gospel,
Words Of Jesus, s.149-150.
[329] Amalados, M; The Christian
Faith, s. 90-98.
[330]Matta 5:23-24.
[331] Barnet, H.G; The
Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.102.
[332] Matta 5:23.
[333] Matta 5:25.
[334] Beare, W.F; The
GospelAccording ToMatthew, s.123.
[335]Drucker, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist, s.49-57.
[336] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.94, Cantril,H; The Words Of The Lord Jesus, s. 83-84.
[337] Wingate, A; Commentary On
The Synoptic Gospels, s.87-89.
[338] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.192.
[339] Romalılar 14:4; Stott,
J; TheMessage Of The Sermon On TheMount s.193.
[340] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.194.
[341] Stott, , J; The Message Of
The Sermon On The Mount, s.195.
[342] Luka 18:9, Stott, J; The
Message Of The Sermon On The Mount, s.196.
[343] Stott, , J; The
Message Of The Sermon On The
Mount, s.197.
[344] Stott, , J; The Message
Of The Sermon On The Mount, s.198.
[345] Stott, , J; The
Message Of The Sermon On The
Mount, s.199.
[346] 2.Petrus 2:22.
[347] Matta 15:26-27; Vahiy
22:15.
[348] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.200.
[349] Matta 10:14, Luka
10:10,11.
[350]Markos
6:4; Luka 3:33
[351] Kaya, Y; Hıristiyanlık ve
Felsefesi, s.23
[352] Drucker, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist, s.93
[353] Beare, W, F; The Gospel
According To Matthew, s.90.
[354]Matta 7:15; Funk, R; The
Five Gospels, s.120-123.
[355] Matta 7:16.
[356]Matta 7:16-18, Kunger,
R; The Five Gospels, s.184.
[357] Yeşeya 8:20; Hurst, L.D;
New Testament Theology, s.140-142.
[358] Matta 7:19-20, 2 PE 2:1.
[359] Funk, R; The Five Gospels,
s.87.
[360] Luka 1:67.
[361] Luka 22:67.
[362] Yuhanna 11:51.
[363] Funk, R; The Five Gospels,
s.89.
[364]Matta 7:15-23.
[365] Gough, M; The Early Christians, s. 156;
Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.75-77.
[366] Stott, J; The Message Of
The Sermon On The Mount, s.221;
[367] Stott, J; The Message Of
The Sermon On The Mount, s.222.
[368] Stott, J; TheMessage Of
The Sermon On TheMount, s.223.
[369] İPetrus 1:4-5; İPetrus
4:7; İPetrus 6:3; 2Petrus 3:16-17.
[370] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.224.
[371] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.225.
[372] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount ,s.229.
[373] Luka 6:46.
[374] 2Titus 2:19.
[375] Erbaş, A; Hıristiyanlıkta
İbadet, s.19-22
[376] Aydın, M; Hıristiyan
Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, s.68.
[378] Matta 5:21-22; 12:1-5.
[379] Hoşea 6:6; Matta
12:7.
[380] Arnaldez, R; TroisMessagers
Pour Un Seul Dieu, s. 16-17.
[381] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.118-123
[382] Stott, J; TheMessage Of The
Sermon On TheMoun., s.133.
[383] Fox, E; The Sermon On The
Mount, s.78-86.
[384] Candy, M.; “Sermon”
s.601-610.
[385] Witte, A; CommentaryOn The
Synoptic Gospels, s.76.
[386] Fox; E; The Sermon On The
Mount, s.87-88.
[387] Matta 5, Brill, E; The
İdeal Of The Self-Goverining Church., s.90.
[388] Stock, A; The
MethodAndMessage Of Matthew, s.80.
[389] Swinburne, R; The Christian
God, s.209.
[390] Matta 5:16.
[391] Guthrie, D; New B ible
Commentary, s.302.
[392]Matta 6:5, Matta
5:16.
[393] Guthrie, D; New Bible
Commentary, s.320-322.
[394] Holt, B; Jesus God Or The
Son Of God?, s.211.
[395] Cantril, H; The Words Of The Lord Jesus,
s.134.
[396] Herring, G; Inroduction To
The History Of Christianity, s.156.
[397] Matta 5:2,5, 16.
[398] Heim, M; Jesus, s. 107.
[399] Wingate, A; Commentary On
The Synoptic Gospels, s.413-415.
[400] Cullmann, O; The Christology
Of The New Testament, s.129.
[401] Macquarric, J; Jesus
ChristIn Modern Thouht, s. 120-23.
[402] Jomings, D; “Prayer”
s.908-910.
[403] Folder, M; “Prayer” s.
109-115.
[404] Milne, B; Tanrı Öğretisi,
s.259; Pamir ,D; Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri, s.580-624.
[405] Matta 6:9-13;7:7-11; Luka
11: 2-4.
[406]Matta 7:7; Luka
11: 9-13.
[407] Luka 18:1-6.
[408]Matta 21:21;Markos
11:12-14, 20-24; İKorintliler, 13:2.
[409] Milne, B; Tanrı Öğretisi,
s.259.
[410] Cilacı, O “Dua”, IX,
s.350.
[411] Yıldırım, S; Mevcut
Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, s.150-153.
[412]Matta 26:41; Luka
9:18-29; Luka 5:15-16.
[413] Markos 6:46; Luka
11:1.
[414] Luka 23:34; Luka
22:32.
[415] Matta 14:19-21.
[416] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.107.
[417] Matta 6:5.
[418] Resullerin İşleri 2:42,
12:12, 13:3, 14:23, 20:36.
[419]Matta 6:7; Stott, J; TheMessage
Of The Sermon On The Mount, s.112-114.
[420]Matta 6:8.
[421] Fox, E; The Sermon On The
Mount, s.98.
[422]Matta 6:9; Dodd, C.H; The
Founder Of Christianity, s. 104.
[423] Matta 6:9.
[424]Matta 6:9.
[425] Druck, M; Commentary On A Harmony Of The
Evangelist, s.38-40; Fox, E; The Sermon On The Mount s.102; Stott,
J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.78-85.
[426] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.103-104.
[427] Matta 6:10; Wingate, A; Commentary
On The Synoptic Gospels, s.109-110.
[428] Matta 6:11.
[429] Druck, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist, s.27.
[430]Matta 6:12.
[431] Cullmann, O; The
Christology Of The New Testament, s.104.
[432]Matta 6:13.
[433]
Craknell, K; The Christian Faith, s.305; Woodhead, L; An Introduction
To Christianity, s. 117124.
[434]Matta 6:13; Neil, M;
A History Of The ChristianMission, s .77.
[435]
Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 130-132; Fox, E; The
Sermon On The Mount, s.98-109.
[436]Matta 7:7-12,
Schniller, J.P; ChristAnd Jesus ,s.61.
[437] Mezmurlar 66:18.
[438] Yakup 1:6-8.
[439] 1Yuhanna 5:14
[440] Luka 18:1-8.
[441] İbraniler 10:12.
[442] Kunger, R; The Five Gospel,
s.56; Kennedy, A.G; New Testament Interpretation, s.209.
[443] Matta 7:11.
[444] Amadolos, M; The Christian
Faith, s.75.
[445] Matta 6:5-8.
[446] Tümer, G - Küçük, A; Dinler
Tarihi, s.448; John, R; Basic Christianity, s. 287.
[447] Wingate, A; Commentary On
The Synoptic Gospels, s.89.
[448] Kevin; J.D; Christian Faith
and Social Action, s. 124.
[449] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 126.
[450] Mezmurlar 27:8.
[451] Leeuwen, A.T; Christianity
In WorldHistory, s. 136-139.
[452] Neil, M; A History Of The
Christian Mission, s.98.
[453] Matta 6:7-10.
[454] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 147.
[455] Price, L.J; Interpreting The
New Testament, s. 276
[456] Ulrich, J.N; The God, s.
118.
[457] Funk, R; The Five Gospels,
s.167.
[458] Ramsey, I.T; Christian Ethics And Contemporary
Philosphy, s.762.
[459] Schniller, J.P; Christ And
Jesus, s.243.
[460] Matta 26:44.
[461] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.124; Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.134.
[462] Tamela, J; The Cristology Of
The New Testament, s.90-92.
[463] Barnett, H.G; The
Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.67.
[464]Matta 6:8.
[465] Matta 6:8.
[466] Urban, L; Christian Thought,
s. 102.
[467] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.67; Kunger, R; The Five Gospel, s.114.
[468] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.78.
[469] Hanner, E.; “Prayer” C.:
XII, s.561.
[470] Vorster, W.S; Speaking Of
Jesus, s.209; Cheyenne, M; #ew Testamentİnterpretation, s.209.
[471] Cheyenne, M; Xew
TestamentInterpretation,s. 348-350.
[472] Kevin; J.D; Christian Faith
And Social Action, s.209.
[473] Allison, A; The New
Testament Commentary, s.305.
[474] Morgan, D; The Christology
Of The New Testament, s. 143-146.
[475] Kunger, R; The Five Gospel
s.63; Stott, J; The Message OfThe Sermon On The Mount, s.113.
[476] Stott, J; The Message OfThe
Sermon On The Mount, s.159.
[477] Edward, A; İnterpretation
OfThe Churc Fathers, s. 120-123
[478] Hector, I; According To
Reformers In The New Testament Commentary, s.159.
[479] Yancy, E; Martin Luther
Interpretation Of The New Testament, s.264-270.
[480] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.161.
[481] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.162.
[482] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount,s.163.
[483] Stott, J; TheMessage Of The
Sermon On TheMount, s.162-163.
[484] Romalılar 10:1, Stott,
J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.204.
[485] Luka 12:33.
[486] Oswald, N; “Charity” C.:
XIV, s.480-485.
[487] Carpenter, H; Jesus,
s.139.
[488] Matta 6:2.
[489]Matta 6:3-4.
[490] Newman, W; Christian Law,
s.509.
[491] Matta 19:16-30.
[492] Dodd, C.H; The Founder Of
Christianity, s.157.
[493] Wingate, A; Commentary On
The Synoptic Gospels, s.114.
[494] Matta 6, 7.
[495] Tamela, J; The Christology
Of The New Testament, s.352.
[496] Drucker, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist,s. 125-128.
[497] Tamela, J; The Christology
Of The New Testament, s.376-377.
[498] Yuhanna 5:44.
[499] Yuhanna 12:43.
[500] Tamela, J; The Christology
Of The New Testament, s. 398.
[501] Dietrich, D.J; Human Rıghts
And The Catholic Traiıtion, s.139-141.
[502] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The
Evangelist, s. 124.
[503] Barnett, H.G; The
Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.132.
[504] Dodd, C.H; The Founder Of
Christianity, s.197.
[505] Dodd, C.H; The Founder Of
Christianity, s.201.
[506] Wingate, A; Commentary On
The Synoptic Gospels, s.187
[507] Barnett, H.G; The
Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.141.
[508] John, R; Basic Christianity,
s.78.
[509] Funk R; The Five Gospels,
s.180; Neil, M; A History Of The Christian Mission, s. 234; Stott, J;
The Message
Of The Sermon On The Mount, s. 58.
[510] John, R; Basic Christianity,
s.80-81.
[511] Guthrie, D; New Bible
Commentary, s.135-139.
[512] Kenndy, A; New Bible
Commentary, s.188-189.
[513] Resullerin İşleri 20:35.
[514] Markos 12:41-44.
[515] Tamela, J; The Christology
Of The New Testament, s.405-409.
[516] Dominac, R; “Fast”, X,
s.506.
[517] Schniller, J.P; ChristAnd
Jesus, s.302.
[518] Çıkış 24:18.
[519] 2.Tarihler 20:1-4.
[520] Ester 4:16.
[521] Ezra 8:19-21.
[522]Matta 4:1.
[523] Matta 4:2.
[524] Resullerin İşleri
13:1-3.
[525] Aydın, M; “Hıristiyanlık”, C. XVII,
s.351; Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s.107.
[526] Erbaş, A; Hıristiyanlıkta
İbadet, s.53.
[527] Matta 7:16-18; Matta
9:14-17; Markos 2:18-22; Luka 7:33-38.
[528] Ali Erbaş, Hiristiyanlıkta
İbadet, s.55.
[529] Matta 7 :1-11.
[530] Resullerin İşleri 27:3.
[531] Erbaş, A; Hıristiyanlıkta
İbadet, s.56.
[532] Aydın, M; Hıristiyanlık,
s.351.
[533] Resullerin İşleri 27:33,
2Koloseliler 11:27.
[534]Matta 9:14-15.
[535] Luka 2:37, Resullerin
İşleri 14:23.
[536] Heim, M; Jesus, s. 110.
[537] Luka 18:12, 14.
[538] Ryken, L; The New Testament
In Literary Criticism, s. 147-149.
[539] Allison, A; The New
Testament Commentary, 190-197.
[540] Hector, I; According To
Reformers In The New Testament Commentary s.701.
[541] Matta 6:16-18.
[542] Yıldırım, S; Mevcut
Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, s.153.
[543] Luka 18:12.
[544]Matta 9;14 Luka
5:33.
[545] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.144.
[546] Yoel 2:15.
[547] Ester 9:31.
[548] Mobre, J.H; Jesus The Jew,
s.265-278.
[549] Calder, J.; Historic Church,
s.104-119.
[550] Funk, R; The Five Gospels,
s. 129.
[551] Mezmurlar 35:13; Yeşeya
58.
[552] Nehemya 9:1.
[553] Nehemya 9:2.
[554] Daniel 9:3.
[555] Mobre, J.H; Jesus The Jew,
s.259.
[556]Matta 9:14-15.
[557] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.146.
[558] Calder, J; Historic Church,
s.120-126.
[559] Enochpowel, J; The Evolution
Of The Gospel, s.271.
[560] Golf, T.; Paul Chirstian
Understanding, s.147-153.
[561] İKorintliler 9:24-28.
[562] Golf, T; Paul Chirstian
Understanding, s.102-104.
[563] Cracknell, K; The Christion
Faith, s.137.
[564] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The
Evangelist, s.187.
[565] Eyüp 3:16.
[566] Yeşeya 58:1-3.
[567] Yeşeya 58:6-9.
[568] Luka 16:19-21.
[569] Luka 16:22-31.
[570] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.149.
[571] Barnett,H.G; Theİnterpretation
Of St. Matthew’s Gospel, s.170.
[572]Matta 6:4.
[573] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.147.
[574] Barnett,H.G; The
İnterpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.187-188.
[575] Cantril, H; The Words Of The
Lord Jesus, s. 119-120.
[576] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.140.
[577] Funk R; The Five Gospels,
s. 100.
[578] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.142.
[579] Werner, M; Die Entstehung
Des Christlichen Dogmas, s.161.
[580] Urban, L; Christian Thought,
s.70.
[581] Drucker, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist,s.183.
[582] Levililer 19:12, Sayılar
30:2, Yasanın Tekrarı 23:21.
[583] Lapide, P - Ulrich, L; Jesus
In World History, s.163.
[584]Matta 5:33-36.
[585] Matta 5:37.
[586]Matta 26:63.
[587] 2Koloseliler 1:23; Galatyalılar 1:20.
[588] Druck, L; Early Christian
Doctionary Of The New Testament, s.190-197.
[589] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.120.
[590] Allison, A; The New
Testament Commentary, s.85-86.
[591] Culmann, O; The Christology
Of The New Testament, s.139.
[592] Allison, A; The New
Testament Commentary, s.87.
[593] Matta 23:16.
[594] Matta 23:17-22.
[595] Matta 5:34-37.
[596] Werner, M; Die Entstehung
Des Christlichen Dogmas, s.361.
[597] Matta 23: 13-23; Leeuwen, A.T; Christianity In
WorldHistory, s. 172; Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The
Evangelist, s.146; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount,
s.107.
[598] Witte, J; Christiantity And
Law, s. 86.
[599] Yakup 5:12.
[600]Matta 26:63-64.
[601] Leeuwen, A.T; ChristianityIn
WorldHistory, s. 175.
[602] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 110.
[603] Matta, 6:19-24.
[604] Vorster, W.S; Speaking Of
Jesus, s.89-90.
[605] Scott, C.A; Christiantiy
According To St.Paul, s.168-172.
[606] Keith, W; Ethics And
Christiannity, s.176.
[607] Matta 6:2; Keith, W; Ethics
And Christiannity, s.178.
[608] 2 Sel 3:10.
[609] Luka 12:16-21.
[610] Matta 6:27.
[611] Kennedy, A.G; New Testament
İnterpretation Through Rhetorical Criticism, s.381.
[612] Matta 6:28-30.
[613] Hawley, J; Historicising
Christian Encounters With The Other, s.310.
[614] Süleymanın Özdeyişleri
6:6.
[615] Luka 12:15.
[616] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.168.
[617] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.168.
[618] Romalılar 13:13.
[619] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.169.
[620]Matta 6:32-33.
[621] Matta 6:25, 31, 34.
[622] Matta 6:21.
[623] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.177.
[624] Luka 8:4, Stott, J; The
Message Of The Sermon On The Mount, s.177.
[625] Filipililer 4:6.
[626] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.117.
[627] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.178.
[628] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.180.
[629] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.181.
[630] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.182.
[631] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.182.
[632] Holt, B; Jesus God Or The
Son Of God?, s.98.
[633] Stott, J; TheMessage Of The
Sermon On The Mount, s.185.
[634] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.186;
Lapide, P - Ulrich, L; Jesus In World History, s.187; Neil, M; A
History Of The Christian Mission, s.301-302.
[635] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.186.
[636] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.187.
[637] Çıkış 21:24, Levililer
24:20, Yasanın Tekrarı 19:21.
[638]Matta 5:38; Burg, H; Christentum
Und Jesus s.139.
[639] Matta 5:38-42, Luka
6:29-39.
[640] Matta 5:42.
[641] Kevin; J.D; Christian Faith
AndSocialAction, s.133.
[642] John, R; Basic Christianity,
s.340-343.
[643] Herring, G; Introduction To
The History Of Christianity, s.180.
[644]Matta 5:39.
[645] Matta 5:40.
[646] Matta 5:41.
[647] Herring, G; Introduction To The History Of
Christianity, s. 189-190.
[648] Gred, H; The Historical
Jesus, s.131.
[649] Guthrie, D; New Bible
Commentary, s.232.
[650] Herring, G; Introduction To
The History Of Christianity, 203-205.
[651] Borb, M; Jesus In
Contemporary Scholarship, s.309.
[652] Çıkış 20.
[653] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.120.
[654] Çıkış 21:26-27.
[655] Levililer 19:18.
[656] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.122.
[657]Matta 7:1.
[658] Canon, J; Fundamentals Of
Catholic Dogmas, s.314.
[659] Brill, E.J; The İdeal Of The
Self-Goverining Church, s.169.
[660]Matta 5:39.
[661] Romalılar 9:19.
[662] 2 Tim 3, 4:15: Resullerin
İşleri 6:10 ve 13:8.
[663] Romalılar 13:2.
[664] 1Petrus 5:9, Efesliler
6:13, Yakup 4:7.
[665] Grant, C; Altruism And Christian Ethichs,
s.206.
[666] Stott, J; TheMessage Of The
Sermon On TheMount, s.123.
[667] Yeşeya 50:6.
[668] Markos 14:65,15; 16-20.
[669] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.125; Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s.
106.
[670] Yuhanna 18:19-23.
[671] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.126.
[672] Heim, M; Jesus, s.101;
Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.127.
[673] Funk, R; The Five Gospels,
s.86.
[674] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.126.
[675] Herring, G; Introduction To
The History Of Christianity, s.180.
[676] Golf, T; Paul Chirstian
Understanding, s.108.
[677] Drucker, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist, s.298.
[678] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.127.
[679] Hengel, M; Between Jesus And
Paul, s.146.
[680] Neil, M; A History Of The Christian Mission,
s.287; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.128.
[681] Golds, A; Understanding Of Civil Disobedience,
Gandhi, s.120-139.
[682] Golds, A; Understanding Of Civil
Disobedience, Gandhi, s. 142; Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.128.
[683] Golds, A; Understanding Of
CivilDisobedience, Gandhi, s.145; Leeuwen, A.T; Christianity In World
History, s.159.
[684] Romalılar 13:4.
[685] Manson, T.W; On Paul And
John, s.413.
[686] Romalılar 12:17-21.
[687] Matta 22:21.
[688] Manson, T.W; On Paul And
John, s.423.
[689] Borb, M; Jesus In
Contemporary Scholarship, s.94-98.
[690] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.130; Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s.
108.
[691] Robert, H.K; Tanrı ’nın
Anlamı, s. 114.
[692] Cantrill, H; The Words Of The Lord Jesus,
s.172.
[693] İPetrus 2:23.
[694] Ramsey, I.T; Christian Ethics And Contemporary
Philosphy, s.100.
[695] Funk; R; The Five Gospels,
s191.
[696] Drucker, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist, s.151-154.
[697] Çalışlar, O; İslam’da Kadın
Ve Cinsellik, s.89.
[698] Yapıcı, A; Ruh Sağlığı Ve
Din, s.76.
[699] Pelatre, L; Katolik Kilisesi
Din ve Ahlak İlkeleri, s.367-389.
[700] Russel, B; Evlilik Ve Ahlak,
s.34.
[701] Matta 5: 27- 28.
[702] Pelatre, L; Katolik Kilisesi
Din ve Ahlak İlkeleri, s.545.
[703] Wingate, A; Commentary On The Synoptic
Gospels, 403-404; Woodhead, L; An Introduction To Christianity,
s.340-342.
[704] Russel, B; Evlilik Ve Ahlak,
s. 35.
[705] Yuhanna 8: 1- 11.
[706] Jacaux, A.J; Christian
Ethics, s.421-434.
[707] Çelik, A; Benim Adım Kadın,
s.25-26.
[708] Augustinus, S; İtiraflar;
s.244.
[709] Gardenia, M; GodAnd Women,
s.216; Wesley, Y; Understanding Of The Church Fathers, s.609-
613.
[710] Romalılar 6:12- 14.
[711] Gardenia, M; GodAnd Women,
s.219.
[712] Romalılar 7:1- 3.
[713] Gardenia, M; GodAnd Women,
s.220.
[714] Yakup 1:12- 15.
[715] Ericson, T.H; Sin
AndRepentance, s.513-515.
[716] Ericson T.H; Sin
AndRepentance, s.516.
[717] 2 Petrus 2:14.
[718] İPetrus 5:8.
[719] 1Yuhanna 3:5.
[720] Dietrich, D.J; Human Rights
And The Catholic Tradition, s.93-94.
[721] Matta 5:28.
[722] Neil, M; A History Of The
Christian Mission, s.73; Ericson, T.H; Sin And Repentance, s.168.
[723] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.96
[724] Wingate, A; Commentary On
The Synoptic Gospels, s.117.
[725] Eyüp 31: 1;7-9.
[726] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.96.
[727] Scott, C.A; Christianity
According To St.Paul, s.87-89.
[728] Jacaux, A.J; Christian
Ethics, s.307.
[729] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.197; Kunger, R; The Five Gospel, Words Of Jesus, s.116;
Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.163.
[730] Witte, J; Christiantity And
Law, s.798.
[731] Markos 8:34; Gal
5:24; Romalılar 8:13, Koloseliler 3:5.
[732] Cahill, S.L; Christian
Ethics,s.308.
[733] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.602;
Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 99-100.
[734] Oberle, M.J; Divorce,
s.123.
[735] Parrinder, G., Dünya Dinlerinde Cinsellik,
s.296; Tex, P; Christianity, Adultery AndDivorce, s.412-143.
[736] Matta 5: 31- 32.
[737] Pelatre, L; Katolik Kilisesi Din ve Ahlak
İlkeleri, s.545; Ericson, T.H; Sin And Repentance, s.518- 520.
[738] Wesley,Y; Understanding Of
The Church Fathers, s.506-510.
[739] Matta 19: 3- 12
[740] Benjamin, O.J; Christianity
Extramarital Relationship, s.56-70.
[741] Oberle, M.J; Divorce,
s.219-221; Tex, B; Love AndDivorce, s.420-425.
[742] Markos 10: 2-12.
[743] Tex, B; Love AndDivorce, 502-505.
[744] Kılıç, H; Antikçağdan
Günümüze Kadın Ve Cinsellik, s. 146.
[745] Luka 16:18.
[746] Wesley,Y; Understanding Of The Church Fathers, s.613;
Ericson, T.H; Sin And Repentance, s.341; Cahill, S.L; Christian
Ethics, s.402.
[747] İKorintliler 7: 27-34.
[748] Wesley,Y; Understanding Of
The Church Fathers, s.675-677.
[749] Gündüz, Ş; Mitoloji ve İnanç
Arasında, s.43.
[750] Wesley,Y; Understanding Of
The Church Fathers, s. 682-683.
[751] Jackson, P; Marriage and
Virginity, s.218-220.
[752] Wackny, D; Contact Jesus,
s.46-50.
[753] Maxmial, D; Church
AndMarriage, s.302-303.
[754] Wackny, D; Contact Jesus,
s.60-74; Maxmial, D; Church AndMarriage, s.305-308.
[755] Hackhell, M; Church Fathers,
s.201-302.
[756] Eker, E; Evlilik Sorunları,
s.87.
[757] Bajur, G; Marriage,
s.403-408.
[758] Heinz, M; Catholic Church
AndMarriage, s.389.
[759] Benjamin, O.J; Christiannity
Extramarital Relationship, s.168.
[760] Matta 19: 4 -5.
[761] Gardienia, M, God And Women,
s.608-610.
[762] Aydın, M; Hıristiyan
Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, s. 73.
[763] Paletre, L; Katolik Kilisesi
Din Ve Ahlak İlkeleri, s. 386.
[764] İKorintliler 11: 11-12.
[765] Paletre, L; Katolik Kilisesi
Din Ve Ahlak İlkeleri,s.396.
[766] Hançerlioğlu, O; İnanç Ve
Sözlüğü, s.228.
[767] Yıldırım, M; Yunanistan ve
Ortodoks Kilisesi, s.143.
[768] Eliade, M; Ebedi Dönüş
Mitosu, s.36.
[769] Eliade, M; Ebedi Dönüş
Mitosu, s. 37.
[770] Bajur, G; Marriage,
s.340-343.
[771] Parrinder, G; Dünya Dinlerinde Cinsellik,
s.296.
[772] Matta 5:27- 30.
[773] Selanikliler 4:3-6.
[774] Ünal, A; Hıristiyanlıkta
Kaden Ve Aile Anlayışına Genel Bir Bakış, s, 135.
[775] Çıkış 20:1; Yasanın Tekrarı
5:8.
[776] 2Petrus 2:14.
[777] Matta 5:27-28.
[778] Witte, J; ChristiantityAndLaw,
s. 403-405.
[779] Strange, R; The Catholic
Faith, s.201-204.
[780] Romalılar 7:2-3.
[781] Yeremya 3:8.
[782] Tex, B; Love AndDivorce,
s.80-85.
[783] Matta 5:31-32; Matta
19:9.
[784] İKorintliler 7:12-16.
[785] Mallcom, A.J; The Writings
Of St.Paul, s.387.
[786] Wesley,Y; Understanding Of
The Church Fathers, s.276.
[787] 1Korintliler 6:11;
Cullmann, O; The Christology Of The New Testament, s.300; Jackson, P;
Marriage And Virginity, s.87-88.
[788] Wesley,Y; Understanding Of
The Church Fathers, s.277.
[789] Cullmann, O; The Christology Of The \ew Testament, 309-311;
Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.539.
[790] Wackny,D; Contact Jesus,
s.40-43.
[791] Radburt, H.U; Religion Give
Up, s.80-87.
[792] Urban, L; Christian Thoucht,
s.301-307.
[793] Hadon, M.G; Moral Laws,
s.112-114.
[794] Radburt, H.U; Religion Give
Up, s.302-303; Hadon, M.G;MoralLaws, s. 115-117.
[795] Cahill, S.L; Christian
Ethics, s.302.
[796] Radburt, H.U; Religion Give
Up, s.118-120.
[797] Hadon, M.G; MoralLaws,
s. 118.
[798] Matta 5-7.
[799] Hadon, M.G; MoralLaws,
s. 119.
[800] Radburt, H.U; Religion Give
Up, s.122-123.
[801] Matta 7:1-5.
[802] Matta 7:21-23.
[803] Matta 7:12; Radburt,
H.U; Religion Give Up, s.124-126.
[804] Matta7:13-14.
[805] Matta 11:30, Stott, J; The
Message Of The Sermon On The Mount, s.115.
[806] Malachi, E.N; The Birth Of Morality,
s.201-204.
[807] Radburt, H.U; Religion Give
Up, s.217.
[808] Kedrick, K; SaintAgustin And Understanding Of
Religion, s.35-36.
[809] Radburt, H.U; Religion Give
Up, s.218-219.
[810] Hadon, M.G; MoralLaws, s. 120; Eddrick,
E; Jewish Sharia, s. 38-39; Radburt, H.U; Religion Give Up,
s.220-221.
[811] Hadden,R; Religion
AndMarriage, s. 168-169.
[812]Matta 5:3.
[813] Baker, W.J; Live, s.
20-22.
[814] Malachi, E.N; The Birth Of
Morality, s.321.
[815] Baker,W.J; Live, s. 44.
[816] Sefanya 3:12.
[817] Yeşeya 41:17-18.
[818] Baker,W.J; Live,
s.47-50.
[819] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.42.
[820] Baker,W.J; Live,
s.70-71.
[821] Vareck, U; Calvin ’s
Philosophy, s.67-69.
[822] Baker,W.J; Live, s.76.
[823] Vareck, U; Calvin ’s
Philosophy, s.70.
[824] Yates, K; Jesus And Modern
Life, s.83-87.
[825] Baker,W.J; Live,
s.78-79.
[826] Yates, K; Jesus And Modern
Life, s.89-92.
[827] Baker,W.J; Live, s.80;
Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount, s.43.
[828] Luka 1:53.
[829] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.44; Yates, K; Jesus And Modern Life, s.94-
95.
[830] Matta 5:4.
[831] Yates, K; Jesus And Modern
Life, s.100.
[832] Abbot, A.M; Jesus And God,
s.24-30.
[833] Yates, K; Jesus And Modern
Life, s.102.
[834] Koloseliler 4:/3.
[835] Abbot, A.M; Jesus And God,
s.44-45.
[836] Burcke, A.M; Peak Points In
Life, s.111-112.
[837] Abbot, A.M; Jesus And God,
s.47-49.
[838] Burcke, A.M; PeakPoints In
Life, s.114-115.
[839] Luka 6:25.
[840] Abbot, A.M; Jesus And God,
s.58.
[841] Burcke, A.M; Peak Points In
Life, s.117-118.
[842] Yeremya 9:1.
[843] Mezmurlar 119:136.
[844] Hezekiel 9:4.
[845] Romalılar 7:10.
[846] Burcke, A.M; Peak Points In
Life, s.120-121.
[847] Korintliler 7:10.
[848] Stott, J; TheMessage Of The
Sermon On The Mount, s.45.
[849] Abbot, A.M; Jesus And God,
S.58-60.
[851] Matta 11:28-29.
[852] Burcke, A.M; PeakPointsIn
Life, s.123-124.
[853] Odell, K.M; Christian
Living, s.217.
[854] Burcke, A.M; Peak Points In
Life, s.125-126.
[855] Odell, K.M; Christian
Living, s.218-219.
[856] Burcke, A.M; PeakPoints In
Life, s.125.
[857] Matta 11:29.
[858] 2 Korintliler 10:1; Zekeriya
9:9.
[859] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 46.
[860] Odell, K.M; Christian
Living, s.220-221.
[861] Burcke, A.M; Peak Points In
Life, s.126-127.
[862] Odell, K.M; Christian
Living, s.23-224.
[863] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 47.
[864] Odell, K.M; Christian
Living, s.225-226.
[865] Burcke, A.M; Peak Points In
Life, s.127-128.
[866] Odell, K.M; Christian
Living, s.227-228.
[867] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.48.
[868] Odell, K.M; Christian
Living, s.229-230.
[869] Burcke, A.M; Peak Points In
Life, s.129-130.
[870] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.43-44.
[871] Odell, K.M; Christian
Living, s.232-233.
[872] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.47-50.
[873] Burcke, A.M; Peak Points In
Life, s.131-132.
[874] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.57-58.
[875]Matta 19:29; Burcke,
A.M; PeakPointsIn Life, s.134-135.
[876] Koloseliler 6-10.
[877] Barnett, H.G; The
Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.149-150.
[878] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.60-62.
[879] Odell, K.M; Christian
Living, s.234-235.
[880] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.51.
[881] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.64-65.
[882] Pinker, A.J; Ecclesiasticism,
s.58-60.
[883] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.67-70.
[884]Matta 6:14; Pinker,
A.J; Ecclesiasticism, s.62-63.
[885] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, 72-77.
[886] Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.64-65.
[887] Odell, K.M; Christian
Living, 235-236.
[888] Matta 18:21-35; Orland,
P.K; Philosophy Of Life, s. 238.
[889] Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.67-68.
[890] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.52.
[891] Matta 5:6.
[892] Pinker, A.J; Ecclesiasticism,
s.70-72.
[893] Amalados, M; The Christian
Faith, s.249.
[894] Beare, W.F; The Gospel
According To Matthew ,s.355-360.
[895]Matta 6:33.
[896] Beare, W.F; The Gospel
According To Matthew, s.367-368.
[897] Romalılar 9:30, 10:4;
Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount ,s.48.
[898] Matta 20.
[899] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.49.
[900] Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.78-79.
[901] Burg, H; Christentum Und
Jesus, s.57-62.
[902] Pinker, A.J; Ecclesiasticism,
s.84.
[903] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 49.
[904] Manson, T.W; On Paul And
John, s.82.
[905] Mezmurlar 107:9.
[906] Manson, T.W; On Paul And
John, s.84.
[907] Vorster, W.S; Speaking Of
Jesus, s.80.
[908] Yuhanna 4:13-14; Yuhanna
7 :37; Yuhanna 7:38.
[909] Manson, T.W; On Paul And
John, s.85.
[910] Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.86-87.
[911] Mckay, D; Christian Ethics, s.23-24.
[912] Dodd, C.H; The Founder Of
Christianity, s.190.
[913] Mckay, D; Christian Ethics,
s.25.
[914] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.50.
[915] Mckay, D; Christian Ethics,
s.26.
[916] Amalados, M; The Christian
Faith, s.250-251.
[917] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.50.
[918] Matta 5:7-8.
[919] Mckay, D; Christian Ethics, s.45-46.
[920] Amalados, M; The Christian
Faith, s.253-254.
[921] Mckay, D; Christian Ethics,
s.47.
[922] Urke, M; Basic Christianity,
s.411.
[923] Matta 5:8.
[924] Urke, M; Basic Christianity,
s.413.
[925] Mckay, D; Christian Ethics,
s.49.
[926] Urke, M; Basic Christianity,
s.414-415.
[927] Neil, M; A History Of The ChristianMission, s.230-233;
Culmann, O; The Christology Of The New Testament, s.102-104.
[928] Mezmurlar 24:3-5.
[929] Mezmurlar 51:6; 51:10;
73:1.
[930] Druck, L; Early Christian
Doctionary Of The New Testament, s.532.
[931] Luka 11:39, Luka
11:40,Matta 23:25,Matta 23:28.
[932] Manson, T.W; On Paul And
John, s.87-88.
[933] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.53; Manson, T.W; On Paul And John, s.89.
[934] Mckay, D; Christian Ethics,
s.50; Urke, M; Basic Christianity, s.418.
[935] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 60.
[936] Matta 6:22.
[937] Urke, M; Basic Christianity,
s.419-420.
[938] Drucker, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist,s.535.
[939] Urke, M; Basic Christianity,
s.421-422.
[940] Alex, K.J; The New
Testamenet Commentary, s.241.
[941] Adem, N; Church, s.89.
[942] Matta 5:9.
[943] Urke, M; Basic Christianity,
s.423.
[944] Alex, K.J; The New Testament
Commentary, s.243.
[945] Pinker, A.J; Ecclesiasticism,
s.145.
[946] Sager, L; The Christian
Vision, s.36-37.
[947] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.245.
[948] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.55.
[949] Sager, L; The Christian
Vision, s.40-43.
[950] Matta 10:34-37.
[951] Sager, L; The Christian
Vision, s.44-45.
[952] 1Korintliler 7:15.
[953] Sager, L; The Christian
Vision, s.46.
[954] Manson, T.W; On Paul And
John, s.90-92.
[955] Koloseliler 1:20.
[956] Sager, L; The Christian
Vision, s.47-48.
[957] Efesliler 2:15.
[958] Matta 5:44-45.
[959] Barnett, H.G; The
Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, 214.
[960] Sager, L; The Christian
Vision, s.51-52.
[961] Drucker, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist,s.275.
[962] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.247.
[963] Sager, L; The Christian
Vision, s.53.
[964] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.248.
[965] Sager, L; The Christian
Vision, s.54-55.
[966] Luka 17:3.
[967] Sager, L; The Christian
Vision, s.56-57.
[968] Ivan, J; Catholicism,
s.60-68.
[969] Lache, B; Jesus ChristIn
Modern Thought, s.107-109.
[970] Ivan, J; Catholicism, s.311.
[971] Lache, B; Jesus ChristIn
Modern Thought, s.48-54.
[972] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.56.
[973] Lache, B; Jesus Christ In
Modern Thought, s.56-58.
[974] Matta 5:10.
[975] Sager,L; The Christian
Vision, s.58-60.
[976] Matta 5:11, Lache, B; Jesus
ChristInModern Thouht, 59.
[977] Matta 5:12.
[978] Orland, P.K; Philosophy Of
Life, s.248.
[979] Matta 5:6.
[980] Matta 5:9.
[981] Matta 5:12.
[982] Romalılar 14:17.
[983] Calbert, O; Paul’s World, s.120-121.
[984] Sager, L; The Christian
Vision, s.62-64..
[985] Matta 5:10.
[986] Matta 5:11.
[987] Calbert, O; Paul’s World, s.
123.
[988] Sager,L; The Christian
Vision, s.65.
[989] Matta 5:12.
[990] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.76.
[991] Luka 6:23.
[992] Matta 5:12.
[993] Sager,L; The Christian
Vision, s.67.
[994]Matta 5:11.
[995] Dacian, P; To Love Christ,
s.74.
[996] Sager,L; The Christian
Vision, s.68-69.
[997] Matta 5:10.
[998]Matta 5:11.
[999] Dacian, P; To Love Christ,
s.78-80.
[1000] Yuhanna 15:18-25.
[1001] Dacian, P; To Love Christ,
s.81-82.
[1002] Sager,L; The Christian Vision, s.79.
[1003] Luka 6:26.
[1004] Dacian, P; To Love Christ,
s.84.
[1005] Sager,L; The Christian
Vision, s.80; Dacian, P; To Love Christ, s.85.
[1006] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.58.
[1007] Dacian, P; To Love Christ,
s.88.
[1008] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 59.
[1009] Sager,L; The Christian
Vision, s.81-82.
[1010] Sager,L; The Christian Vision, s.83.
[1011] Dacian, P; To Love Christ,
s.92.
[1012] Sager,L; The Christian
Vision, s.84-85.
[1013] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.45
[1014] Gündüz, Ş; Dinsel Şiddet,
s.22.
[1015]Matta
5:43, 19:18,19, 22:39;Markos 12:31,33; Luka 10:27; Romalılar
13:10,19, 15:2; Efesliler 4:25; Yuhanna 13:34, 15:12,17; 1.Selanikliler
3:12, 4:9; 1Petrus,1:22, 4:8; 1.Yuhanna 3:11,23, 4:7; 2 Yuhanna,
1:5.
[1016] Ulrich, J.N; The God,
s.202.
[1017] Robert, H.K; Tanrı ’nın
Anlamı, s.123-131.
[1018] Cuvillier, A; Felsefe
Yazarlarından Seçilmiş Metinler, s.671.
[1019] Schniller, J.P; ChristAnd
Jesus, s.219.
[1020] Xenia, J.B; II. Vatikan The
Council, s.109-121; Ursula W; Christianity AndLove, s.56-77.
[1021] Ulrich, J.N; The God, s.
204; Robert, H.K; Tanrı ’nın Anlamı, s. 134-136.
[1022] Zachary, A; In Judaism love,
s.304-320.
[1023] Xenia, J.B; II. Vatikan The
Council, s 123-127, Ursula, W; Christianity AndLove, s.90-98.
[1024] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.129.
[1025] Zachary, A; In Judaism Love, s.320-322; Xenia, J.B;
II. Vatikan The Council, s.128-130; Ursula, W; Christianity AndLove,
s.102-104.
[1026] Ursula, W; ChristianityAndLove,
s.108-109.
[1027] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.130.
[1028] Matta 5:43,44.
[1029] Luka 6:27,28.
[1030] Luka 6:34,35.
[1031] Ursula, W; ChristianityAndLove,
s.110-117; Schniller, J.P; ChristAnd Jesus, s.201-203.
[1032] Luka 1:69-71.
[1033] King, M.L; Sevginin Gücü, s.68-69.
[1034] Gündüz, Ş; Pavlus
Hıristiyanlığın Mimarı, s.34; Phanyk, T.J; Christianity And God,
s.120-123.
[1035] Gündüz, Ş; Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, s.37.
[1036] Ursula, W; ChristianityAndLove,
s.209-221; Xenia, J.B; II. Vatikan The Council, 97-101;
Wingate, A; Commentary On The Synoptic
Gospels, s.301; Woodhead, L; An Introduction To Christianity,
s.402-404.
[1037] Ursula, W; Christianity AndLove, 230; Ryken, L; The
New TestamentIn Literary Criticism, 101108; Price, L.J; Interpreting
The New Testament, s.76-78.
[1038] Thadeny, M; Commentary On The Synoptic Gospels, s.46-48;
Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.250.
[1039] Drucker, M; Commentary On A
Harmony Of The Evangelist, s.302.
[1040] Tarrin, O; The Law Of Christ, s.60-65; Dodd, C.H; The
Founder Of Christianity,s.118-120; Stock, A; The MethodAndMessage Of
Matthew, s.72-77.
[1041] Deborah, H; Love AndHate,
s.34-45.
[1042] Finkielkraut, A; Sevginin
Bilgeliği, s.99.
[1043] Gündüz, Ş; Dinsel Şiddet,
s.26.
[1044] Deborah, H; Love And Hate, s.65-66
[1045] Jacqudiny, A.T; Love
Enemies, s.36-64.
[1046] Deborah, H; Love And Hate,
s.70-72.
[1047] Jacqudiny, A.T; Love
Enemies, s.66-73.
[1048] Jacqudiny, A.T; Love
Enemies, s.74-77; Ursula, W; Christianity AndLove, s.240-247.
[1055] Romalılar 12:20.
[1056] Holfen, D; Judaism, s.58-62.
[1057] Kolber, O; Jesus AndLove, s.89-96.
[1058] Deborah, H; Love AndHate,
s.73-74.
[1059] Kolber, O; Jesus AndLove,
s.98-102.
[1060] Dofers, H.M; Christianity,
s.186-188.
[1061] Koloselilerber, O; Jesus
AndLove, s.97.
[1062] Luka 10:29-37; Dofers,
H.M; Christiannity, s.190.
[1063] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.112.
[1064] Deborah, H; Love AndHate,
s.102; Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount, 113;
Ursula, W; Christianity And Love, s.201.
[1065] Tamela, J; The Christology
Of The New Testament, s.97-105.
[1066] Romalılar; 5:10.
[1067] Matta 5:44; Luka
6:28.
[1068] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.112.
[1069] Luka 23:34.
[1070] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.239;
Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.114; Neil, M; A
History Of The Christian Mission, s.43.
[1071] Zachary, A; In Judasim Love,
s. 104.
[1072] Barnett, H.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel,
s.149; Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s. 142;
Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.115.
[1073] Macquarric, J; Jesus Christ
In Modern Thouht, s.119
[1074] Ursula, W; ChristianityAndLove, s.287; Xenia, J.B; II.
Vatikan The Council, s.87-88; Deborah, H; Love And Hate, s.92-96.
[1075] Matta 5:48.
[1076] Levililer 11:45-45,
19:2,20/7; 1Petrus 1:16.
[1077] Brillant ,C.W; Commentary On
The New Testament, s.302-309.
[1078] Scott, C.A; Christiantiy
According To St.Paul, s.128.
[1079] Matta 6:12.
[1080] Brillant, C.W; Commentary On
The New Testament, s.310-314.
[1081] Luka 6:36, Funk, R; The Five Gospels, s.94;
Barnett,H.G; The İnterpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.114.
[1082] Barnett,H.G; The
İnterpretation Of St. Matthew’s Gospel, s. 117-118.
[1083] Hector, I; According To
Reformers In The New Testament Commentary, s.134-141.
[1084] Barnett,H.G; The
İnterpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.120.
[1085] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.251,
Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.115; Funk, R; The
Five Gospels, s.84-85.
[1086] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.113-114.
[1087] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s. 3-7.
[1088] Matta 5:18; Ataurrahim,
M; Bir İslâm Peygamberi Hz. Îsâ, s. 22.
[1089] Matta 2: 1-23.
[1090] Markos 12:28-32.
[1091]Matta 6:9,10.
[1092] Matta 10: 34-37.
[1093] Matta 10: 38,39.
[1094]Matta 5/ 39-42.
[1095] Matta 6:19,20.
[1096] Matta 11/:28-30.
[1097] Luka 22: 25,26.
[1098]Matta 5:17.
[1099] Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan
Günümüze Dinler Tarihi., s.304.
[1100] Resullerin İşleri 22:3.
[1101] Yıldınm,S; Mevcut Kaynaklara
Göre Hıristiyanlık, 59-60; Calbert, O; Paul’s World, s124-126.
[1102] Resüllerin İşleri 7: 58; 8:
1-3.
[1103] Yıldınm,S; Mevcut Kaynaklara
Göre Hıristiyanlık, s. 59-79.
[1104]Matta 5/:18; Yuhanna
14:16,17.
[1105] Scott, C.A; ChristiantiyAccording
To St.Paul, s.302-304; Calbert, O; Paul’s World, s.130-132.
[1106] Debbert, M; According To
Paul, Christiantiy, s.38-42.
[1107] Calbert, O; Paul’s World,
s.133-134.
[1108] Vanne, O; Paul And Christiantiy, s.69-71; Calbert, O; Paul’s
World, s.135; Gündüz, Ş; Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, s.78-79.
[1109] Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount, s.63; Stock,
A; TheMethodAndMessage Of Matthew, s.90-92.
[1110] Çıkış 20:1-17.
[1111] Resullerin İşleri 13:39; Romalılar
3:20; Galatyalılar 2:16,21; Gal 3:19.
[1112] Romalılar 3:20, Romalılar
5:20, Romalılar 7:7; Koloseliler 15:56; Galatyalılar 3:19.
[1113] Romalılar 2:14, 15.
[1114] Romalılar 3:20.
[1115] Yakup 2:10.
[1116] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.57.
[1117] Romalılar 6:14.
[1118] 2 Korintliler 3:7-11.
[1119] Galatyalılar 3:24-25.
[1120] Yuhanna 13:15; Yuhanna
15:15; Efeslilere 5:1,2, 1Yuhanna 2:6, 1Yuhanna 3:16.
[1121] 2 Timoteosa 3:16.
[1122] Neville, M.T; ChristianityAndLaw,
s.56.
[1123] İTimoteos 1:8.
[1124] 1 Timoteos 1:9.
[1125] Newman, W; Christian Law,
s.34-38.
[1126] Romalılar 8:4.
[1127] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.81-88; Newman, W; Christian Law, s.39-
40.
[1128]Matta 5:19; S.102.
[1129] Neville, M.T; ChristianityAndLaw,
s.49-54.
[1130]Matta 5:17-18.
[1131] Newman, W; Christian Law,
s.47.
[1132] Palmer, T; Law, s.78-80.
[1133] Newman, W; Christian Law,
s.49-50.
[1134]Matta 7:12.
[1135] Palmer, T; Law,
s.85-86.
[1136]Markos 2:23 3:6.
[1137] Palmer, T; Law, s.90.
[1138] Neville, M.T; ChristianityAndLaw,
s.55-58.
[1139] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.79; Newman, W; Christian Law, s.55-56.
[1140] Neville, M.T; ChristianityAndLaw,
s.60.
[1141] Paul, T; The Rise Of Christ, s. 80-83.
[1142] Newman, W; Christian Law,
s.58; Neville, M.T; Christianity AndLaw, s.64.
[1143] Paul, T; The Rise Of Christ,
s.85-87.
[1144] Markos 1:15.
[1145] Paul, T; The Rise Of Christ,
s.63.
[1146] Newman, W; Christian Law,
s.59.
[1147] Paul, T; The Rise Of
Christ,s.65.
[1148] Fuller, G; Yew Bible
Commentary, s.340-344; Newman, W; Christian Law, s.62-63.
[1149] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.68-76.
[1150]Matta 5:17.
[1151]Matta 5:18.
[1152] Fuller, G; Yew Bible
Commentary, s.64-65.
[1153] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.77-79.
[1154] Fuller, G; New Bible
Commentary, s.66-68.
[1155] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.80-81.
[1156] Fuller, G; New Bible
Commentary, s.72-74; Paul, T; The Rise Of Christ, s.71-72.
[1157] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.83.
[1158] Fuller, G; New Bible
Commentary, s.75-76.
[1159] 1Samuel 16:7.
[1160] Fuller, G; New Bible
Commentary, s.84-85.
[1161] Paul, T; The Rise Of Christ, s.72-74.
[1162] Fuller, G; #ew Bible
Commentary, s.87-88.
[1163] Paul, T; The Rise Of Christ, s.78-85.
[1164] Yuhanna 3:3,5.
[1165] Paul, T; The Rise Of Christ, s.88-89.
[1166] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.84-85.
[1167] Fuller, G; New Bible
Commentary, s.89.
[1168] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.82.
[1169] Fuller, G; New Bible Commentary,
s.90-91.
[1170] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.86.
[1171] Hengel, M; Between Jesus And
Paul, s.45-50.
[1172] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.87.
[1173] Fuller, G; New Bible
Commentary, s.92-93.
[1174] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.83.
[1175] Fuller, G; New Bible
Commentary, s.94.
[1176]Matta 5:17.
[1177] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.88-89; Fuller, G; New Bible Commentary,
s.96.
[1178] Tarrin, O; The Law Of
Christ, s.49-58.
[1179] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.84-85.
[1180] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.86; Tarrin, O; The Law Of Christ, s.59-62.
[1181] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.90-93.
[1182] Fuller, G; New Bible
Commentary, s.100.
[1183] Tarrin, O; The Law Of
Christ, s.78.
[1184] Parkin, J; The
TargetAudience Of Jesus, s.93-94
[1185] Tarrin, O; The Law Of
Christ, s.79-80.
[1186] Stott, J; The Message Of The
Sermon On The Mount, s.86-87.
[1187] Tarrin, O; The Law Of
Christ, s.89-90.
[1188] Fuller, G; Yew Bible
Commentary, s.103.
[1189] Matta 7:24-25, Heim, M; Jesus,
s.103-104.
[1190] Matta 7:26-27.
[1191] Yule, T; The Five Gospel,
s.276-277.
[1192] Ragnar,U;Christ’sMessage,
s.87-92.
[1193] Yule, T; The Five Gospel,
s.279-280.
[1202]Matta 7:24-27.
[1203] Matta 7:24.
[1204]Matta 7:26.
[1205] Ragnar, U; Christ’sMessage,
.94-96.
[1206] Yakup 1:22-25, Yakup 2:14-20.
[1207] Ragnar, U; Christ’sMessage,
s.97-98.
[1208] Matta 5:13, Herring, G; Introduction
To The History Of Christianity, s.87-88.
[1209] Matta 5:14.
[1210] Yuhanna 8:12, Yuhanna 12:35-36,
46.
[1211] Ragnar, U; Christ’sMessage,
s.100-101.
[1212] Matta 5:15-16, Herring, G;
Introduction To The History Of Christianity, s.89-90.
[1213] Matta 5:10-12.
[1214] Yule, T; The Five Gospel,
s.281-282.
[1215] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.66.
[1216] Yule, T; The Five Gospel,
s.284-285.
[1217] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.68.
[1218] Yule, T; The Five Gospel, s.286-287.
[1219] Parkin, J; The TargetAudience Of
Jesus, s.96-97.
[1220] Matta 5:13.
[1221] Matta 5:14-16.
[1222] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.69-70.
[1223] Yule, T; The Five Gospel,
s.288-289.
[1224] Tarrin, O; The Law Of Christ,
s.91-92.
[1225] Yule, T; The Five Gospel,
s.290-291.
[1226] Palmer, T; Law, s.93.
[1227] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.71.
[1228] Markos 9:50.
[1229] Luka 14:34-35.
[1230] Palmer, T; Law, s.96.
[1231] Yuhanna 8:12, 95.
[1232] Filipililer 2:15.
[1233] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.72.
[1234] Yeşeya 42:6, 49:6, Resullerin İşleri
26:23;13:47.
[1235] Yule, T; The Five Gospel, s.
291.
[1236] Palmer, T; Law, s.98-100.
[1237] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.75.
[1238] Palmer, T; Law, s.102-104.
[1239] Yule, T; The Five Gospel,
s.292-295
[1240] Palmer, T; Law, s.106-108.
[1241] Tarrin, O; The Law Of Christ, s.
94-96.
[1242] Palmer, T; Law, s.109-110.
[1243] Tarrin, O; The Law Of Christ,
s.98-100
[1244] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.75
[1245] Palmer, T; Law, s.110-111.
[1246] Palmer, T; Law, s.112-113;
Tarrin, O; The Law Of Christ, s.102-103
[1247] Parkin, J; The TargetAudience Of
Jesus, s.99-101
[1248] Ragnar, U; Christ’sMessage,
s..106
[1249] Parkin, J; The TargetAudience Of
Jesus, s.105.
[1250] Guthrie, D; New Bible Commentary, s.176.
[1251] Tarrin, O; The Law Of Christ , s.105.
[1252] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.75-76.
[1253] Guthrie, D; Aew Bible Commentary,
s.177-178.
[1254] Adda, F; Look To The WorldReligions,
s.64-66.
[1255] Parkin, J; The TargetAudience Of
Jesus, s.107-108.
[1256] Adda, F; Look To The WorldReligions,
s.68-70.
[1257] Adda, F; Look To The WorldReligions,
s.72-77.
[1258] Ragnar, U; Christ’sMessage,
s.110-111.
[1259] Adda, F; Look To The WorldReligions,
s.78-80.
[1260] Ragnar, U; Christ’sMessage,
s.112-113.
[1261] Adda, F; Look To The WorldReligions,
s.85-86.
[1262] Ragnar, U; Christ’sMessage,
s.117.
[1263] Adda, F; Look To The WorldReligions,
s.87-88.
[1264] Heim, M; Jesus, s.34-37.
[1265] Adda, F; Look To The WorldReligions,
s.89-90.
[1266] Yates, K; Jesus And Modern Life,
s.83.
[1267] Radburt, H.U; Religion Give Up,
s.27-30.
[1268] Yates, K; Jesus And Modern Life,
s.84.
[1269] Stott, J; The Message Of The Sermon On The
Mount, s.77; Yates, K; Jesus And Modern Life, s.93-
94.
[1270] Ragnar, U; Christ’s Message, s.
118.
[1271] Adda, F; Look To The World
Religions, s.100-102.
[1272] Ragnar, U; Christ’sMessage,
s.119-121.
[1273] Adda, F; Look To The WorldReligions,
s.103-104.
[1274] Yates, K; Jesus And Modern Life,
s.98.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar