Print Friendly and PDF

Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazının Hristiyanlık Açısından İncelenmesi

Bunlarada Bakarsınız

 

Hazırlayan: Hülya ÇETİN


ANA HATLARIYLA HIRİSTİYANLIK VE HZ. İSA

Hıristiyanlık, Hıristiyanların dinidir. Hıristiyanlar, Mesihe bağlı, ona inanan kimselerdir. Christos, İbranice Mesih sözünün yunancasıdır. Aslında christos, yağlanmış ve takdis edilmiş demektir.[1]

Hıristiyanlık günümüzden yaklaşık 2.000 yıl önce yaşayan Nasıralı İsa’nın çevresinde gelişen bir dindir. Hareketin doğuşu Yahudilikteki Mesiyanizm ümit ve inancına dayanır. Hz. İsa da İsrailoğullarını istikbalde bahşedilecek Tanrı’nın Krallığına hazırlamak üzere tebliğine başlamıştı. Onun tebliğleri ve varlığı dünyadan ayrılmasında sonra cemaata giren Pavlus’un karizmatik yorumlarıyla yeni bir yön kazanmış ve bugünkü Hıristiyanlığın temellerini oluşturmuştur.[2]

Hıristiyanlık Monoteist (Tek Tanrıcı) dinler içerisinde yer almasına rağmen, Hıristiyan monoteizmi açıklık arzetmez. Baba-Oğul-Ruh’ul-Kudüs üçlüsü içinde tek Tanrı kavramını kurmaya çalışır.[3]

Hz. İsa’nın yolundan giden ilk havarilerle başlayan Hıristiyanlık, önceleri bir cemaat inancından başka bir şey ifade etmiyordu. Hatta bu ilk toplum, daha çok Yahudi örf ve âdetlerine bağlı bir toplumdu.[4]

Kaynağını İncillerden alan Hıristiyanlık, Tanrının yanıbaşına, O’nun oğlu olan İsa’yı koymaktadır. Geleneksel Yahudi düşüncesine göre o Mesihtir; İsrail’i kurtarmak için Tanrı’nın gönderdiği insandır. Hıristiyan düşüncesine göre ise İsa; Meryem’den doğma Tanrısal bir varlıktır.[5]

Hz. İsa’nın kimliği konusunda mevcut kaynaklar, bize iki farklı İsa tipolojisi sunmaktadır. Bunlardan ilki, Miladî takvimin başlarında Filistin bölgesinde yaşayan tarihsel bir şahsiyet olan İsa’dır ki, bu figür araştırıcılara genellikle “Tarihsel İsa” ya da “Tarihin İsa’sı” diye isimlendirilir. Tarihsel İsa, Yahudi toplumu içerisinde doğan, bir Musevi olarak yaşamını sürdüren ve toplumdaki inançsızlıklara ahlâkî zafiyetlere karşı mücadele eden bir şahıs olarak dikkat çeker. Diğer figür ise Hıristiyan inancına konu olan, teslisin ikinci unsuru, ilahî Oğul İsa Mesih, bedenleşen kelâm olarak ilahî kurtarıcıdır.[6]

Hıristiyanlar onun Oğul olarak Tanrısal bir cevhere sahip olduğuna, insanların kurtuluşu için insan şeklinde tecessüd ettiğine, yeryüzünde hukuka bağlı bir insan şeklinde yaşayarak çile çektiğine ve insanlığın temizlenmesi için çarmıha gerilerek kendi kanını akıttığına inanırlar. Hıristiyanlara göre çarmıhta ölen Tanrı İsa mezara gömülmüş, ancak gömülüşünün üçüncü gününde mezardan çıkarak semaya yükselmiş ve orada Tanrısal krallığını ilan etmiştir.[7]

Hz. İsa’nın insan şeklinde bir ilâh olarak kabul edilmesi, Hz. İsa’daki ulûhiyet ile beşeriyetin münasebeti meselesini ortaya çıkarmıştır. M.S. 431’de Efes’te toplanan konsil Hz. İsa’da hem ulûhiyet hem de beşeri tabiatın birlikte var olduğunu kabul etmiştir. Ayrıca bu konsilde Hz. Meryem “Tanrı Annesi-Tanrı doğuran” (Teotokos) olarak kabul edilmiştir. M.S.451 Kadıköy Konsili’nde bu görüşler teyit edilmiştir. M.S. 680’de İstanbul’da toplanan III. İstanbul Konsili’nde Hz. İsa’daki bu iki tabiatın her birinin bir iradesi bulunduğu ilân edilerek, Hz. İsa’da iki iradenin varlığı kabul edilmiştir. Bu konsillerde alınan kararlar kiliseler tarafından bir dogma olarak kabul edilmiştir.[8]

A-Hıristiyanlığın Doğuşu ve Hz. İsa Zamanındaki Durumu

Hz. İsa’nın doğduğu yıllarda Filistin, Roma imparatorluğunun hâkimiyeti altında idi. Yahudiler, çeşitli mezheplere bölünmüş, dini konular çıkar meselesi olmuştu. Kudüs’teki, Kutsal mâbet ticaret yeri haline getirilmiş, şekilcilik samimiyeti boğmuştu. Tek Tanrı inanışına sahip Yahudiler, Putperest Romalılardan kurtulma yollarını aradı. Bunun için bir kurtarıcı, Mesih bekliyorlardı. Hz. İsa bu sırada ortaya 9 çıktı.[9]

Hz. İsa bir Yahudi Peygamberi olarak I. yüzyılda Filistin bölgesinde yaşamıştır. Onun İsrail oğullarına yönelik mesajı, kendisinden sonra havariler tarafından yorumlanarak, zamanla Yahudilikten ayrı Hıristiyanlık adında bir din olmuştu. Hıristiyan dininin inanç esaslarının oluşmasında da Hz. İsa’nın şahsiyeti ve misyonu önemli rol oynamıştı. Hz. İsa doğumu, hayatı ve ölümü ile hem yaşadığı dönemde hem de ölümünden yüzyıllar sonra bile adından en çok söz edilen şahsiyetlerden biri olarak tarihe damgasını vurmuştur.[10]

Hz. İsa’nın otuz yılı aşkın hayatı ve üç yıl gibi kısa süren görevi geçmişte birçok tartışma ve araştırma konusu olmuştur. Bu tartışma ve araştırma konuları; O’nun olağanüstü doğumu, tebliği sırasında birçok olağanüstü olayda rol oynaması, ölmesi ve mucizevî bir şekilde yeniden dirilmesi, Tanrı veya insan olmasıdır. Hıristiyan teologları bu kadar önemli bir şahsiyet olan Hz. İsa ve onun yaptıklarını inceleyen Kristoloji (Christology) adında bir ilim dalı bile oluşturmuşlardır.[11]

Dini ve sosyal açıdan ise fıkhî meselelerin yoğun bir biçimde tartışıldığı, Yahudi mezheplerinin ortaya çıktığı bir dönemdi. Yahudi din adamları genel olarak Sadukiler, Ferisiler ve Esseniler şeklinde mezheplere ayrılmıştı. Bu mezheplerin mensuplarının hepsi tek Tanrı’ya inanmakla beraber, geleneklere verdikleri değer bakımından birbirlerinden ayrılmaktaydı.[12] Sadukiler; Şeriatın yazılı metnine titizlikle bağlı olmakla beraber, tefsirleri ve yeniden dirilişi kabul etmiyordu. Bu grup toplumun en etkili ve en zengin kesimini oluşturuyordu.[13] Ferisiler; Şeriatın sıkı hükümlerine çok sayıda gelenek ve görenek ilave ediyor, Musa’ya ve Sinai Vahye kadar varan şifahi geleneklere önem veriyordu.[14] Bu bağlamda toplumun üst kesimlerinde ve büyük şehirlerde büyük bir ahlaki çöküntü yaşanmakta; yoksul, zayıf ve namuslu insanlar ezilmekteydi. Halkın büyük çoğunluğu Tanrı’nın kendilerini yalnız bırakmayacağı, Davut soyundan bir Mesih’in geleceği ve bütün insanları kurtaracağı, her şeyin düzeleceği ümidi ve beklentisi içindeydi.[15]

Bu dönem, eldeki kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla, özellikle yöneticilerle ve din adamlarıyla ilgili skandalların, siyasi ve ahlâkî suiistimallerin sıkça görüldüğü bir zaman dilimi olarak da dikkat çeker. Din adamları ve bilginleri hiyerarşisindeki menfaat kavgaları, dinî emir ve kuralların keyfi yorumlanması ve yöneticilerin dinî kurallara aykırı tutum ve tavırları, bunlardan rahatsız olan çeşitli kişilerce sıkça tenkit konusu yapılmaktaydı. Tarihsel kaynaklarda, kutsal kişiler ya da peygamberler olarak tanımlanan (ya da kendilerini böyle tanımlayan) bu şahıslar bazen insanlar arasında dolaşarak bazen de etraflarında oluşturdukları cemaatler aracılığıyla bu ahlâki ve siyasi bozulmuşluğa karşı mücadele ediyorlardı.[16] Çoğunluğu yüzeysel ve sınırlı kalan bu tür hareketlerin bir kısmı oldukça etkili olmuş ve geniş halk kitlelerini etrafında toplamıştır. Doğal olarak bu hareketlerin öncüleri de gerek siyasi yöneticileri gerekse topluma yön veren din adamları hiyerarşisini rahatsız etmiş, onların tepkisini çekmiştir.

Hz. İsa’nın Hayatı

Hz. İsa Filistin bölgesinde Kudüs şehrinin güneyindeki Beytlehem kasabasında dünyaya gelmiştir. Hıristiyan dünyası onun doğumunu miladi çağın başlangıcı olarak kabul etmiş ve miladi sıfır yılı onun doğum tarihi olarak kabul görmüştür.[17] Ancak son yüzyıllarda yapılan araştırmalar, bu tarihin yanlış olduğunu ve Hz. İsa’nın belirtilen tarihten dört veya altı yıl kadar önce (M.Ö.4 veya 6 yıl) dünyaya geldiğini göstermiştir.[18] Bu konuda Matta İncilindeki bilgiler[19] esas alınarak yapılan bir hesaplamaya göre, Hz. İsa, Kral Herod saltanatının son zamanlarında, yani M.Ö 4 yılında veya bundan bir iki yıl kadar önce doğmuştur. Luka’daki bilgilere dayanılarak yapılan bir hesaplamaya göre ise M.S. 6 yılında veya daha sonraki bir tarihte dünyaya gelmiştir. Ancak bu tarihin hem Luka’nın kendi bilgileriyle hem de Matta bilgileriyle çeliştiği ifade edilerek, Hz. İsa’nın doğum tarihinin M.Ö. 4 yılında veya bu tarihten iki veya üç yıllık kadar önce olduğunun tahmin edildiği bildirilmektedir.[20] Hz. İsa’nın doğum gününün belli olmadığı vurgulanarak, Noel denilen bu doğum gününün, dördüncü asırdan itibaren 25 Aralıkta kutlanıldığı belirtilmiştir.[21]

Hz. İsa’nın bakire Meryem’den mucize bir biçimde babasız doğduğu ve daha bebekliğinden itibaren farklı özellikler sergilediği İncillerde belirtilmektedir. Yeni Ahit’in Matta ve Luka İncillerine göre, Allah’ın Meleği Cebrail, Galile’nin Nâsıra şehrindeki nişanlı bir genç kız olan Meryem’e gelerek kendisinin Allah’ın dilemesiyle bir erkek çocuk doğuracağını; onun adının İsa olacağını, büyük olacağını, babası Davud’un tahtına oturup ebediyen saltanat süreceğini ve ona Yüce Allah’ın oğlu denileceğini haber vermiştir.[22] İncillere göre Hz. Meryem hamile kaldıktan sonra Zekeriya’nın evine yani akrabası Elizabet’in yanına gitmiş ve orada üç ay kaldıktan sonra evine dönmüştür.[23] Birkaç ay sonra Roma İmparatoru Augustus (M.Ö.7-M.S.14) Bütün imparatorluğun sayımının yapılmasını emretmiştir.[24] Buna göre herkesin nüfus kütüğüne yazılmak için kendi şehrine gitmesi gerekmiştir. Yusuf ve Meryem de kütüğe yazılmak için Galile’deki Nasıra şehrinden atalarının yurdu olan Beytlehem’e gitmişlerdir. Beytlehem’de handa yer bulamadıkları için bir ağılda kalmışlar ve burada iken İsa doğmuştur.[25]

İncillere göre İsa’nın doğumu esnasında mucizevî olaylar da olmuştur. Bu mucizevî olaylar etrafı bir ışık kaplaması; tabiatın ve bütün canlıların hareketsiz kalması, Hz. Meryem ve Yusuf’un ve çevredeki çobanların korkması, sancısız doğum olması ve meleklerin Allah’a hamd etmesi, doğan çocuğun gülmesi gibi çeşitli versiyonlarda anlatılmıştır.[26]

Yine İncillere göre Hz. İsa’nın doğumundan hemen sonra, şarktan müneccimler kral Hirodes’e gelerek, onun doğumunun alâmeti olan yıldızı gökte gördüklerini ve ona “Yahudilerin Kralı” olarak secde etmek istediklerini söylemişlerdir. Yahudilerin kralı olacak bir çocuğun doğacağını haber alan kral Hirodes ise, krallığının elinden alınacağı korkusuna kapılarak, yeni doğan çocuğu öldürmek için planlar yapmıştır. Hirodes bu sebeple adamlarını ve müneccimleri çağırarak yeni doğan çocuğun nerede olduğunu haber vermelerini, çünkü kendisinin de çocuğa secde etmek istediğini; bunun için Beytlehem’e gidip; çocuğu bulmalarını istemiştir. Müneccimler söyleneni yapıp Beytlehem’e gittiklerinde, çocuğu görmüş ve ona secde etmişlerdir. Fakat müneccimlere rüyalarında, “çocuğu gördüklerini krala bildirmemeleri” söylenmiş ve onlar da krala haber vermeden gizlice, farklı yollardan memleketlerine geri dönmüşlerdir.[27] Bu arada Meryem ile Yusuf’a yine rüyalarında “çocuğu alıp Mısır’a kaçmaları, izin verilinceye kadar da geri dönmemeleri” emredilmiştir. Hirodes, müneccimlerin geri dönmediğini görünce, kendisinin aldatılmış olduğunu düşünmüş ve çok kızmıştır. Bunun üzerine adamlarına Beytlehem ve civarındaki iki ve daha küçük yaştaki bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emretmiştir.[28] Kral Hirodes’in ölümünden sonra Meryem ve Yusuf İsa’yı alarak Mısır’dan Nasıra’ya dönmüşlerdir.[29]

Matta ve Luka İncillerinde Hz. İsa’nın doğumu sırasındaki olaylardan çocuğun Mısır’a götürülüşünden, tekrar Nasıra’ya getirilmesinden, onun büyüyüp geliştiğinden ve anne-babasının her yıl Fısıh Bayramı için Yeruşalim’e gittiğinden bahsedilmektedir. Bu olaylardan sonra Hz. İsa’nın küçükken herhangi bir öğrenim görmediği halde on iki yaşında iken mabette muallimlere ders verdiğinden söz edilmektedir. Hz. İsa’nın belli bir okula gitmediği İncil’deki şu ifadelerden anlaşılmaktadır: “Artık bayramın yarısı olunca, İsa mabede çıkıp öğretiyordu. İmdi Yahudiler şaşıp: Hiç öğretilmemiş olduğu halde, bu adam yazıları nasıl biliyor? dediler.[30] [31]

Yahya insanları suyla vaftiz yaparken; kendisinin beklenen kişi olmadığını ancak bu beklenenin de çok yakında geleceğini haber vermiş ve böylece zımnen Hz. İsa’yı müjdelemiştir. O kendisinin insanları suyla vaftiz ettiğini; gelecek olanın ise Ruhu’l-Kudüs ve ateşle vaftiz edeceğini haber vererek halkı bu büyük kurtarıcıya ve ,31

gelecek döneme hazırlamıştır.

Yahya bu şekilde tebliğini ve insanları vaftiz etmeyi sürdürürken Hz. İsa da Yahya tarafından vaftiz olunmak için Galile’nin Nâsıra şehrinden Erden’e gelmiştir. Fakat Yahya, İsa’yı kendisinden üstün biri olarak gördüğü için onu vaftiz etmekten kaçınmıştır. Ancak İsa, Yahya’nın itiraz etmesini dinlemeden vaftiz olmak için Ürdün nehrine girmiştir. Vaftiz olup sudan çıktığında, gök açılmış, Ruh’ul-Kudüs güvercin şeklinde inerek, omuzları üzerine konmuştur. Bu arada gökten “Sen benim oğlumsun, senden razıyım” diye bir ses duyulmuştur.[32] İnciller’in bir kısmına göre Hz. İsa’nın göreve başlaması, Yahya’nın zindana atılmasından sonra,[33] Yuhanna İncil’ine göre ise Yahya’nın tutuklanmasından öncedir.[34] Bu durum İnciller arasındaki bir çelişkiyi göstermektedir. Yahya, İncil’i vaaz ederken, dönemin Kralı Hirodes’i kardeşinin karısı Hirodiya’yla ilgili olayı ve kralın yapmış olduğu bütün kötülükleri yüzüne vurunca zindana atılmıştı.[35] Yahya zindana atıldıktan sonra İsa, Nâsıra’dan Galile’ye gitmiş ve “Vakit tamam oldu, ve Allah’ın melekûtu yakındır; tövbe edin ve İncil’e iman eyleyin diyerek” görevinin başladığını işaret etmiştir.[36] Hz. İsa göreve başladıktan sonra İblis tarafından denenmek üzere Kutsal Ruh tarafından çöle sevk edilmiştir. İsa çölde kırk gün boyunca oruç tutup kendini murâkabeye vermiştir. Bu kırk günün sonunda açlıktan zayıf düştüğünde ise İblis onunla uğraşmaya ve günaha sokmaya çalışmış, fakat başarılı olamamıştır. İsa onun bütün cazip tekliflerini reddetmiş, sonunda İblis onu bırakmak zorunda kalmıştır.[37]

Hz. İsa görevlendirildikten sonra ilk olarak Taberiye gölü kıyısındaki Kefernahum kasabında tebliğ faaliyetine başlamış; ardından faaliyetlerini Nâsıra da sürdürmenin daha iyi olacağını düşünerek, oraya gitmiştir. Ancak o, Nâsıralılarca sosyal statüsü yüksek olmayan, bir köylü çocuğu olarak görülmüş ve bu sebeple kabul edilmemiştir. Hz. İsa Nâsıra da kabul görmemesi üzerine Kefernahum’a geri dönerek görevini burada yapmaya çalışmıştır.[38] Bazı kaynaklarda Yahudi din adamlarının; kurban ve dini törenlerin uygulayıcısı olmaları sebebiyle toplumda itibar sahibi oldukları; bu işlerden belli bir gelir elde ettikleri belirtilmekte ve onların bu konumunu eleştirdiği için İsa’ya düşman oldukları ifade edilmektedir.[39]

Yahudi din adamlarının özellikle de Ferisi cemaati olmak üzere pek çok kişinin yoğun muhalefeti ile karşılaşmıştır. Ferisiler ve din adamları önceleri sadece İsa’yı gözlemiş; zaman geçtikçe onu tenkit etmeye, onunla münakaşa etmeye başlamışlardır. Sonra şeytanla işbirliği yaptığı, Yasayı çiğnediği ve Sebt yasaklarına muhalefet ettiği iddiasıyla onu suçlamışlardır.[40]

Hz. İsa din adamlarına ulaşamayınca mesajını halktan insanlara ulaştırmaya çalışmıştır. Ancak Yahudi din adamları, halktan ve devlet memurlarından bir kısım insanları aşağılamış ve onları günâhkar olarak nitelendirmiş olduklarından; İsa’nın bu adamlarla görüşmesini, onun günâhkarlarla düşüp kalkması olarak kabul etmişler ve onu bu konuda da eleştirmişlerdir.[41] İncillerden anlaşıldığı kadarıyla Hz. İsa mesajını halktan fakir, acı çeken, hasta insanlara ulaştırabilmiş; bunun yanında söylemleriyle mevcut siyasi ve dini otoritelere meydan okumuştur.

DAĞDAKİ VAAZLA İLGİLİ KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Dağdaki Vaazın Verildiği zamandaki dini ve siyasi durum

Hz. İsa öncesindeki dini ve siyasi duruma göz attığımızda şöyle bir tablo görürüz: Filistin bölgesi M.Ö.332’de Büyük İskender’in işgaliyle birlikte Yunan Medeniyeti’nin etkisini hissetmeye başlamıştı. M.Ö.63’ten itibaren ise Roma’ya bağlı bir Yahudi Krallığı haline geldi. Hz. İsa’nın doğduğu yıllarda bu krallığın başında “Büyük Hirodes” (M.Ö.37-M.S.4) vardı. Daha sonraki bazı gelişmeler sonucunda Yahuda ve Samireye’yi içine alan bölge Roma valilerince idare edilmeye başlandı. M.S. 26-36 yılları arasında görev yapmış olan ve İsa’nın idamını onaylayan Pontius Platus da bunlardan biridir. Bu idare tarzı içerisinde Yahudiler bir tür yargılama özerkliğine sahipti.[42] Özel mahkemeleri vardı. Ancak, idam cezası için valinin onayı gerekmektedir. Anlaşılan Roma, idaresi altındaki milletlere dini inanç konusunda belli bir özgür saha bırakmaktadır. Fakat otoritesine karşı tehdit olarak gördüğü eylemlere çok sert mukabelede bulunmaktadır. Bu şartlar altında Yahudilere belli düzeyde hoşgörü gösteren Putperest Roma ile, tarihleri siyasi mücadelelerle geçmiş ve dini anlayışları dünyevi hakimiyeti gerektiren “Tanrı’nın seçilmiş halkı”nın barış ve huzur içerisinde yaşamaları imkansız olmuştur. Yahudiler, boyun eğmek zorunda olsalar da, Roma egemenliğini hazmedemez durumdadırlar. Bekledikleri Mesih de -o gün Roma esaretinden bulundukları için- onları Romalıların elinden kurtaracak bir şahsiyettir.[43]

Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazını verdiği dönemde Filistin’in dini coğrafyasına baktığımızda, Yahudilik ve Putperestliğin bölgede hakim inançlar olduğunu görmekteyiz. Putperestler Roma Devletinin himayesi altındadır, ancak nüfus açısından bölge halkının çoğunluğu Yahudidir. Romalılar politeisttir. Böyle bir inançta bir takım gelenekler var olmakla birlikte, sınırları açıkça belli bir teolojik ve ritüel yapı söz konusu değildir. Hz.İsa öncesinde Yahudilik ise yekpare bir yapı arz etmez. Genel hatlarıyla bu yapı şu şekilde tasvir edilebilir: Mabed’i merkez edinmiş olan Ferisiler ve Sadukiler’den oluşan Yahudilik; Esseniler ve diğer vaftizci hareketler gibi Filistin-Ürdün bölgesinde yer alan ve merkezi Yahudilikten ayrı gruplar ile sentezci bir nitelikte olup, kendi inançları ile yerel ve kültürel bazı unsurları birleştirmiş olan Samiriler, yani Heretik Yahudilik.[44]

Hz. İsa’nın, hangi Yahudi akımı içerisinde doğup büyüdüğü hakkında farklı görüşler varsa da, onun hitap ettiği kesim Ortodoks Yahudilerdir. Bu Ortodoks Yahudiliğe inanç ve dini uygulamalar açısından baktığımızda şu hususlar dikkati çeker: Hz. İsa’nın yaşadığı döneme gelinceye dek Yahudilikte yerleşik bir akidenin, yani üzerinde genel mutabakat oluşmuş bir inanç sisteminin henüz var olmadığı anlaşılmaktadır[45] Bununla birlikte dönemin Yahudileri arasında Tevrat’ta ifadesini bulan bazı temel inanç unsurlarının varlığı muhakkaktır. Bunlardan en başta geleni Tanrı inancıdır. Dini hayatın merkezinde ise mabed vardır. Diğer yandan Yahudi “Kanun”u(Şeriatı) özellikle Ortodoks Yahudiliğin ana bünyesini oluşturan Ferisiler nezdinde hayati bir öneme sahiptir. Buna ilaveten, şimdi olduğu gibi, o dönemde de Yahudilik bu dünya ile son derece ilgili bir din görünümündedir. Öyle ki, bu dini asıl unsurları itibariyle tarihten ve siyasetten ayrı düşünmek neredeyse mümkün değildir.[46] Önemli dini fenomenler ya tamamen bu dünyaya yöneliktir ya da bunların bu dünyaya yönelik bir tarafı mevcuttur. Yahudi kutsal metinlerine baktığımızda da, çoğunlukla bir milletin dini ve siyasi mücadele tarihini görürüz. Rabb’in ve Hz. Musa’nın İsrailoğullarına telkinleri çoğunlukla bu dünyaya dairdir. İlahi ceza da mükâfat da bu dünyadadır. Rabbe itaat veya itaatsizlik, sonuçlarını net bir biçimde siyasi ve toplumsal planda gösterir. Meselâ, Hâkimler dönemi boyunca, İsrail oğulları başka ilahlara taptığında Rab öfkelenip onları diğer milletlerin eline verir. Pişman olup tekrar Rabb’e yöneldiklerinde onları esaretten kurtarır.[47]

Dağdaki Vaazın Muhatapları

Yeni Ahit’te yer alan ve Sinoptik İnciller olarak adlandırılan ilk üç İncil’de çarmıh hadisesi öncesi İsa’nın, mesajını, öncelikle içinde yaşadığı İsrail oğulları arasında yaymayı hedeflediği anlatılır. Örneğin Hz. İsa, Matta İnciline göre “Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim” der.[48] Ayrıca Hz. İsa talebelerinin de kendilerine öğrettiği mesajı İsrail halkı arasında yaymalarını ister: “ Hz. İsa, on ikileri şu buyrukla halkın arasına gönderdi: ‘Diğer uluslara ait yerlere gitmeyin. Samiriyelilere ait kentlerin de hiçbirine uğramayın. Bunun yerine, İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gidin. Gittiğiniz her yerde göklerin egemenliğinin yaklaştığını duyurun’[49] Böylelikle ikişerli gruplar halinde İsa’nın talebeleri, İsa’nın kendilerine öğrettiği mesajı yayarak köy köy dolaşmaya başladılar.[50]

Burada bizi ilgilendiren kısım ise; Hz. İsa Dağdaki Vaazını havarilerine ve kendisine inanan İsrail halkına yapmıştır. Dağdaki Vaazın muhatapları Hz. İsa’ya gönülden bağlı olan kimselerdi diyebiliriz. Çarmıh hadisesinden sonra bütün uluslara gitmeleri Dağdaki Vaazla doğrundan ilgili değildir. Dağdaki Vaazın özelde muhatapları havariler ve İsrail halkından Hz. İsa’ya inan kimselerdi.

Dağdaki Vaazın Metni

Hz. İsa’nın talebeleri ve hayranları karşısında dağın yamacına çıkarak yaptığı konuşma Hıristiyan ilahiyatında “Dağdaki Vaaz” olarak isimlendirilmiştir. Hz. İsa bu vaazında, Hıristiyanlığın önemle üzerinde durduğu ahlâki prensipleri ifade etmiştir. İsa’nın yaptığı bu konuşma Matta İncilinde ve Luka İncilinde geçmektedir.

“Ne mutlu ruhta fakir olanlara, çünkü göklerin egemenliği anlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı ’yı görecekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek. Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü göklerin egemenliği onlarındır.

Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle çoşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmettiler.”[51] [52]

“Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz tadını yitirirse, bir daha ona nasıl tuz tadı ”52 verilebilir? Artık dışarı atılıp ayak altında çiğnenmekten başka işe yaramaz.

Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez. Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine kandilliği koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar. Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler! ”

Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüğünden birini çiğner ve başkalarına öyle öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak. Size şunu söyleyeyim: Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisiler’inkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz! ”

“Atalarımıza, ‘adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz ben size diyorum ki, kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul’da yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir. Bu yüzden sunakta adak sunarken kardeşinin sana karşı bir şikayeti olduğunu anımsarsan, adağını orada, sunağın önünde bırak git önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun. Senden davacı olanla daha yoldayken çabucak anlaş. Yoksa o seni yargıca, yargıç da gardiyana teslim edebilir; sonunda da hapse atılabilirsin. Sana doğrusunu söyleyeyim, borcunun son kuruşunu ödemeden oradan asla çıkamazsın.”

“ ‘Zina etmeyeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur. Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir.

“ ‘Kim karısını boşarsa ona boşanma belgesi versin’ denmiştir. Ama ben size diyorum ki, karısını fuhuş dışında bir nedenle boşayan onu zinaya itmiş olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.”

“Yine atalarımıza, ‘yalan yere ant içmeyeceksin, ama Rab’bin önünde içtiğin antları yerine getireceksin ’ dendiğini duydunuz. Oysa ben size diyorum ki, hiç ant içmeyin: Ne gök üzerine, çünkü orası Tanrı ’nın tahtıdır; ne yer üzerine, çünkü orası Tanrı’nın tahtıdır; ne yer üzerine, çünkü orası O’nun ayak taburesidir; ne de Yeruşalim üzerine çünkü orası Büyük Kral’ın kentidir. Başınızın üzerine de ant içmeyin. Çünkü saçınızın tek telini ak ya da kara edemezsiniz. Evet’iniz evet, ‘hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytandandır.[53]

“ ‘Göze göz, dişe diş’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin.”[54]

“ ‘Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu? Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu? Bu nedenle, göksel Babanızın yetkin olduğu gibi siz de yetkin olun.”[55]

“Doğruluğunuzu insanların gözü önünde gösteriş amacıyla sergilemekten kaçının. Yoksa göklerdeki Babanız’dan ödül alamazsınız.

“Bu nedenle, birisine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. ikiyüzlüler, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz sadaka verirken, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. Öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın. Gizlice yapılanı gören Babanız sizi öldüllendirecektir.[56]

Dua ettiğiniz zaman ikiyüzlüler gibi olmayın. Onlar, herkes kendilerini görsün diye havralarda ve caddelerin köşe başlarında dikilip dua etmekten zevk alırlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Ama siz dua edeceğiniz zaman iç odanıza çekilip kapıyı örtün ve gizlide olan Babanız’a dua edin. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir. Dua ettiğinizde, Putperestler gibi boş sözler tekrarlayıp durmayın. Onlar söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar. Siz onlara benzemeyin! Çünkü Babanız nelere gereksinmeniz olduğunu siz daha O’ndan dilemeden önce bilir.

“Bunun için siz şöyle dua edin:

Göklerdeki Babamız,

Adın kutsal kılınsın.

Egemenliğin gelsin.

Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de

Senin isteğin olsun.

Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.

Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi,

Sen de bizim suçlarımızı bağışla.

Ayartılmamıza izin verme.

Bizi kötü olandan kurtar.

Çünkü egemenlik, güç ve yücelik

Sonsuzlara dek şenindir. Amin.

“Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel Babanız da sizin suçlarınızı bağışlar. Ama siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz.”[57]

Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanız’a oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.[58]

“Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. Burada güve ve pas onları yiyip bitirir, hırsızlar da girip çalarlar. Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip çalar. Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır.

“Bedenin ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa, bütün bedeniniz aydınlık olur. Gözünüz bozuksa, bütün bedeniniz karanlık olur. Buna göre, içinizdeki ‘ışık’ karanlıksa, ne korkunçtur o karanlık!

“Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edilip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı ’ya hem de paraya kulluk edemezsiniz.”[59] [60]

“Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyip ne içeceğiz? diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’ diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi? Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz? Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir? Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi.

Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar?

“Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz? Ne içeceğiz? ya da ‘Ne giyeceğiz? diyerek kaygılanmayın. Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir. O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine ,     ,,60

yeter.

“Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız. Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl, “izin ver, gözündeki çöpü çıkarayım” dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.[61]

Kutsal olanı köpeklere vermeyin. incilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler.”[62] [63]

“Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır. Hanginiz kendisinden ekmek isteyen oğluna taş verir? Ya da balık isterse yılan verir? Sizler kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, göklerdeki Babanız’ın, kendisinden dileyenlere güzel armağanlar vereceği çok daha kesin değil ■ ^63

mı?

insanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Çünkü Kutsal Yasa’nın ve peygamberlerin söylediği budur ”[64]

“Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.[65]

“Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır. Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanabilir mi? Bunun gibi, her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir. İyi ağaç kötü meyve kötü ağaç da iyi meyve veremez. iyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Böylece sahte peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız.[66]

“Bana ‘Ya Rab, ya Rab! ’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliğine girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam ’ın isteğini yerine getiren girecektir. O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı? O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar! Diyeceğim.”[67]

“İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı bir adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine kurulmuştur. Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç olur. ”[68]

İsa konuşmasını bitirince, halk O’nun öğretisine şaşıp kaldı. Çünkü onlara kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi öğretiyordu.[69]

Dağdaki Vaazın Yeni Antlaşmanın başlangıcına yakın bir yere konulmasının rastlantı eseri olmadığı belirtilerek Vaazın içeriğinde bir Hıristiyan’ın yapması gereken davranışın ve bulunması gereken karakterin özetlendiği dile getirilmiştir.[70] Vaazdaki prensiplerin Hz. İsa’nın krallığı zamanında insanları yönetmek için anayasa ya da yasalar sistemi olarak tasarlandığı belirtilmiştir.[71] Hz. İsa’yı Mesih Kral olarak kabul eden bütün insanlar için bu prensiplerin geçerli olacağı söylenmiştir. Hz. İsa’nın şu anda cennette krallık yaptığına inanılarak, Hz. İsa’yı yüreklerinde kral olarak kabul edenler için bu yasanın geçerli olduğu belirtilmiştir. Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar dönüşünde Dağdaki Vaazda ortaya konulan ilkelerin davranış kanunu olacağı kabul edilmiştir.[72] [73]

Dağdaki Vaazda İsa Mesih Karakteri ve İsa Mesih Yaklaşımları

Hıristiyanlıkta Mesih İnancı

Hıristiyan ilahiyatında İsa’ya verilen en önemli kristolojik unvan Mesih’tir. İsa Mesih, Hıristiyanlıkta dünyaya ve insanlığa yönelik Tanrısal iradenin açılımı ve Tanrı’nın kurtuluş planının ifadesidir. Mektuplarında Pavlus, Tanrı’nın sır olan planının ya da İsa’ya ilişkin “Mesih sırrının” kendisine açıklandığını ve kendisine açıklanan/bağışlanan bu sırrı insanlara bildirmekle görevlendirildiğini ••■i         -i . i* 73

söylemektedir.

Mesih yeryüzünde bedenleşen ve ölüp dirilen bir kurtarıcıdır. Onun ölüp dirilmesi, İsa Mesih’in ve şahsında bütün inanan insanlığın, yeryüzünün sonlu ve günahkar yaşamından ölümünü (bu yaşamı terk etmesini) ilahi alemin ebedi yaşantısına dirilmesini (ulaşmasını) sembolize etmektedir.[74] İsa Mesih, yeryüzündeki yaşamında, kurtuluşun konusu olan insanlara, önce kurtuluşun neyle mümkün olamayacağını göstermiş, daha sonra kendisinde bulunan Tanrısal ruhla ölümden dirilerek kurtuluşun ya da ebedi hayatın yolunu öğretmiştir.[75]

İsa Mesih’in bedenleşmesinin insanlık açışından önemi, iman ve sevgi ilkesi bağlamında kurtuluş planını yürürlüğe koymasıyla ilişkilidir. Mesih, bireysel olarak her insana “iman” olgusunun kurtuluş açısından değerini öğretmiş ve ebedi yaşama kavuşmanın yalnızca imanla (Mesih’e imanla) mümkün olduğunu ilan etmiştir.[76] Ayrıca Mesih, insanlar arasında “sevgi” (komşunu sev) ilkesinin önemini de vurgulamıştır. Kurtuluş için gerekli olan yeğane şey, Mesih hukukuna ya da Mesih’te mevcut olan “hayat ruhu hukukuna” bağlanmaktır.[77] Bunun yolu da Mesih’e iman ve sevgi ilkesini gözetmekten geçer. Mesih hukuku, insana sonsuz hayat bahşetmek; onu, günah-ölüm hukukundan ve “bu çağın yöneticilerinden” kurtararak temizlemektedir.[78] Bu çağın yöneticileri, günahkarların ölümü için hukuku kullanmışlardır; zira “ölümün dikeni günahtır; günah ise gücünü Tanrısal hukuktan almaktadır”[79] sözünü dikkate almışlardır.

İsa, Tanrısal Oğul’un, insanlığın kurtuluşu için bedenleşmiş halidir. “Görünmez Tanrı’nın görüntüsü, bütün yaratılışın ilk doğanı odur. Nitekim gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar, her şey onda yaratıldı. Her şey onun aracılığıyla ve onun için yaratıldı. Her şeyden önce var olan odur ve her şey varlığını onda sürdürmektedir.[80]

İsa Mesih, birey açısından, kişinin kurtarıcısı olarak kozmik bir öneme sahiptir. İnananlar topluluğu açısından ise cemaatin (kilisenin) başı, ruhu ve hayatıdır; başka bir ifadeyle cemaat Mesih’in vücudu olarak görülür.[81] Mesih, Tanrı’nın yüce kudreti, ilahi maksadın bir açılımı olmasının yanı sıra, “Tanrı’nın gücü ve hikmeti”dir.[82]

Mesih’in bedeni sembolizmi de dikkat çekicidir. O Mesih’e inanan ve bazı ritüelleri yerine getiren fertlerin, Mesih’e katıldığını ve O’nun bedeninin birer üyesi haline geldiklerini düşünmektedir: “Bedenlerinizin Mesih’in üyeleri olduğunu bilmiyor musunuz? Rab’le birleşen kişi, onunla tek bir beden olur”.[83] Pavlus, Mesih’e iman edenlerin Tanrı’dan kutsal ruhu aldıklarını, dolayısıyla onların bedenlerinin, içlerinde bulunan kutsal ruhun tapınağı olduğunu da ileri sürer.[84] Böylelikle ona göre, inananlar Mesih’le Mesih bedeninde birleşmekte, bir bütün oluşturmaktadır. İman ifadesi olan Kutsal Ruh’u içinde taşıyan her beden, nasıl bireysel birer tapınak ise, inananlar topluluğunun oluşturduğu cemaat de bir bütün olarak “Tanrı’nın tapınağı”[85] ve Mesih’in bedenidir[86] ve Mesih’e aittir.[87]

Hıristiyan geleneğinde Tanrı Oğlu İsa Mesih’in ileride melekler eşliğinde yeniden yeryüzüne gelmesi beklenir. Yeni Ahit’te, “... Yüce Tanrı ve kurtarıcımız olan İsa Mesih’in yücelik için gelmesini bekliyoruz”[88] denir. Mesih’in ikinci gelişine yönelik bu beklenti, Praousia inancı olarak adlandırılır. Yeryüzüne melekler eşliğinde gelecek olan Mesih, dirileri ve ölüleri yargılayacaktır. Mesih’in gelişiyle birlikte bütün yeryüzü yönetimleri fesh olunacak ve yalnızca Tanrısal hükümranlık hüküm sürecektir.[89] İnsanlara yönelik yargılama sonunda kötüler yok olacak; iyiler ise İsa Mesih’le birlikte yeryüzünde ölümsüzlük elbisesine bürünmüş vaziyette bin yıl yaşayıp bu sürenin sonunda onunla beraber ilahi aleme yükseleceklerdir.[90]

Yeni Ahit metinlerinden Vahiy kitabı, özellikle Mesih’in ikinci gelişi öncesinde gerçekleşmesi beklenen olaylara ayrıntılı bir yer verir. Burada, yeryüzünde çıkacak olan büyük çatışmalar, iyilerle kötüler arasında görülecek olan nihai savaş ve Mesih’en yeryüzüne inerek olaylara müdahale etmesi tasvir edilir.[91] Mesih’in ikinci gelişi, Pavlus döneminden itibaren Hıristiyanlarca beklenmektedir. Pavlus döneminden beri hemen her zaman diliminde Mesih’in gelişinin an meselesi olduğuna inanılmıştır.[92]

Dağdaki Vaazda İsa Mesih Yaklaşımları

Dağdaki Vaazda konu olarak Mesih’ten açıkça söz edilmediği halde Hz. İsa Mesih olarak konuştuğu için Vaazda konuşan Mesih’in niteliklerini anlayabilmek için Mesih karakterini analiz edeceğiz. Hz. İsa’nın Yahudi toplumu içinde nasıl algılandığını ve Mesih olarak kendisinden neler beklenildiğini açıklamaya çalışacağız.

Hz. İsa zamanındaki Yahudilikte yerleşik bir akide sistemi olmamasına rağmen, Yahudilerin genelinin sahip olduğu temel bir inanç çerçevesinin var olduğu bilinmektedir. Bu inancın ana unsurlarını; Tanrı, (Musa başta olmak üzere) diğer peygamberler, kutsal metinler, İsrail halkının seçilmişliği ve Mesih beklentisi oluşturmaktadır.[93] Öncelikle, Yahudilerin Mesih beklediği bir ortamda, beklenen Mesih olduğu iddiasıyla ortaya çıkan birinin bu inanç yapısına muhalif bir söylemde bulunması, en azından mantıksal olarak imkânsızdır. Nitekim İncillerde de Hz. İsa’nın, yukarıda saydığımız ana unsurlar açısından Yahudi inancıyla mutabık olduğu görülebilir.[94]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın halka tebliğ ettiği mesaj, başlıca üç husus etrafında yoğunlaşmaktaydı. Bunlardan ilki Tanrı’nın egemenliğine halkı davet etmesiydi. Tanrı’nın (ya da göklerin) egemenliği ise bir taraftan insanların Tanrı’ya iman ve onun emirlerine bağlanmakla yaşamlarında onun emrettiği yola girmelerini, bir taraftan ise yaklaşan hesap gününe inanmalarını ve ona hazırlık yapmalarını ifade etmekteydi. İsa’nın diğer temel mesajları ise, toplumdaki ahlaksızlıkların ve din istismarının tenkit edilmesiyle toplumdaki seçkinler/elit grubuyla din adamlarından kaynaklanan sosyal bozuklukların ve halkın üzerinde estirilen şiddet, sömürü ve terör düzeninin reddedilmesiydi.[95]

Tebliğ faaliyetlerinde bulunan Hz. İsa’yla ilgili olarak etrafındaki insanlarca yapılan birtakım değerlendirme ve adlandırmalarla karşılaşılmaktadır. Bunlar arasında en dikkate değer olanlar, onun bir “peygamber” ya da “Mesih” olduğu kanaatidir.[96] Bir başka değerlendirme ise onun “yeniden dirilen Yahya ya da Eski Ahit’te, “kasırgalar arasında ilahi âleme yükseldiği” ifade edilen[97] ve Musevi geleneğinde her an ortaya çıkıp hakkı ve hakikati temsil edeceği ve yoksulları gözeteceği düşünülen İlyas (İlya) olduğu yönündedir. Örneğin, İncillerden Markos, Yahya’nın öldürülmesinin ardından faaliyetlerini sürdüren İsa’ya ilişkin duyum ve söylentiler yaygınlaştığında, halkın İsa’nın kimliğiyle ilgili üç ihtimal ön plana çıkardığından söz eder. Bu ihtimallerden birincisi onun öldükten sonra yeniden dirilen Yahya, İkincisi İlyas ve üçüncüsü ise Eski Ahit peygamberleri gibi bir peygamber olduğu şeklindedir.[98]

İsa’nın öldükten sonra dirilen Yahya olarak değerlendirilmesi, büyük ihtimalle her iki şahsiyetin mesaj ve faaliyetleri arasındaki paralellikten kaynaklanmış olmalıdır. Diğer taraftan genelde halk onu “Galilee’nin Nasıra kentinden İsa peygamber” olarak tanımlamaktadır.[99] Halkın onu bir peygamber olarak görmesi, İncil metinlerinde başka yerlerde de geçer.[100] Hz. İsa’nın çeşitli mucizeler göstermesi, halk tarafından “Aramızdan büyük bir peygamber çıktı” şeklinde yorumlanır.[101] Ayrıca, Hz. İsa’nın yanında yer alan talebelerinin onu bir peygamber olarak gördüğünü ve Hz. İsa’nın kendisini de bir peygamber olarak ima eden 102 ifadeleri bulunmaktadır.[102]

Hz. İsa’nın bir Mesih olarak görülmesine dair rivayetler de dikkat çekicidir. Bazı talebelerinin ve etrafındaki insanların onu bir Mesih olarak nitelemesine rağmen bizzat onun kendisiyle ilgili böylesi bir isimlendirmede bulunmayarak ısrarla “insanoğlu” ifadesini kullandığı görülmektedir. Hz. İsa’nın Mesih unvanıyla ilişkisi konusunda üzerine en fazla konuşulan rivayet, İncillerde geçen Petrus’un Mesih’i nasıl tanıdığını anlatan bölümüdür.[103] Burada İsa’nın “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Sorusuna Petrus’un “Sen Mesih’in diye cevap vermesi işlenmektedir.

Diğer taraftan Hz. İsa’ya yönelik Mesih tanımlaması, onun Yahudilerin bekledikleri “Mesih Kral” olduğu kanaatinden kaynaklanmaktadır. Yahudilerin bekledikleri bu kurtarıcı figür, yalnızca dini ve ahlaki anlamda bir canlanmayı değil, aynı zamanda siyasi bağlamda bir değişimi de gerçekleştirecek olan kişidir.[104] Hz. İsa, etrafındaki insanlarca böylesi bir Mesih olarak görülmüştür. Nitekim İncilerde yer alan yargılanma sahnelerinde, yöneticilerce kendisine krallık iddiasında bulunduğu yönünde bir ithamın yapılması da bundan dolayıdır.[105] Öte yandan İncil metinlerinde İsa’nın kendisini İşaya ile ve Tanrı’nın İşaya’ya mesh etmesiyle kıyasladığı görülmektedir. Bu durumda onun, doğrudan kendisiyle ilgili olarak - Mesih unvanını kullanmasa da- İşaya peygamberin Tanrı tarafından mesh edilmesi (seçilmesi) gibi bir mesh edilmeden bahsettiği söylenebilir.[106] [107]

Bir Öğretmen Olarak İsa Mesih

Hz. İsa’nın öncelikle kendisini bir öğretmen olarak takdim ettiğinden bahsedildi. Hz. İsa’yı işitenlerin hem öğretisine hem de öğretme yoluna ve şekline 107 şaşıp kaldıkları belirtildi.

Hz. İsa risaletinin Yahudilik olmadığı fakat Hz. Musa’nın yasasını en belirgin şekilde tefsir ederek onun Tanrı’nın yasası olduğunu belirtti. Ayrıca Hz. İsa, belirli bir halkı ilgilendiren ahlak veya belirli bir yeri kapsayan bir öğreti olarak onu takdim etmediğinden söz etti.[108]

Yeni Ahit yorumcuları Hz. İsa’nın öğretisini anlamak için dil müfredatı üzerine araştırmalar yaptılar.Hz. İsa hiçbir zaman Yazıcılardan ders almadı, öğrenim görmedi.[109] Aksine Yahudi din adamlarının gelenek ve taklitlerinden ibaret olan öğretilerinin ruhunu ortaya çıkardı ve onları izaha çalıştı. Dağdaki Vaazda Hz. İsa Yahudi toplumunu sükûnete davet eden toplumsal yetkili biri gibi konuşmamıştı. Fakat Hz. İsa’nın söylemleri kimilerini memnun etmiş kimilerini de rahatsız etmişti. Hz. İsa’nın söylemleri ile Yazıcıların söylemleri farklıydı. Yazıcılar ve Ferisiler o günkü siyasi otoritenin gölgesinde konuştular. Hz. İsa ise; mutlak yetkinlikle konuştu.[110]

Hz. İsa öğretisinin Yazıcılar ve Ferisilerin öğretileriyle uyuşmadığını; aynı zamanda Yazıcılar ve Ferisilerin geleneklerine uymayan diğer Eski Ahit peygamberlerinin öğretisine de benzemediğini belirtti. Hz. İsa söylediği sözlerin Tanrı sözü olduğunu söyledi. “Benim öğretim benim değil, beni gönderenindir” diye açıkladı.[111] Hz. İsa, Eski Ahit peygamberleriyle kendi arasındaki farkın söylem farkı olduğunu dile getirdi. Peygamberler “Rab, şöyle buyuruyor” diyerek öğretilerine başlarken; Hz. İsa bu ibareyi kesinlikle hiç kullanmadı. Hz. İsa söze başlarken; “size doğrusunu söyleyeyim” ifadelerini kullandı. Hz. İsa’nın kendi ismi ve yetkinliği ile konuştuğuna vurgu yapıldığnı görmekteyiz.[112] [113] Böylece Hz. İsa yasayı sıradan tefsir eden biri olarak değil, yüksek bir öğretmen olarak kendini ortaya koydu. Kendi yüce şahsiyetiyle yetkinliğiyle yasa koyan öğütler veren sakındırmalar yapan ve vaadler •,•113 sunan bir öğretmen tablosu çizmiştir.

Hz. İsa sıradan bir yasa öğreticisi değildi. Fakat Eski Ahit dönemindeki Tevrat’ı öğrenmek için, öğrencilerin öğretmenlerinin etrafında toplandıkları geleneği aynen tekrar etmişti. Hz. İsa aynı zamanda Eski Yasa’nın da öğretmeni idi. Çünkü Hz. İsa Tevrat’ın gerçek manasına sahipti.[114]

Rab olarak İsa Mesih

Hıristiyanların İsa’ya verdikleri unvan ve sıfatlardan biri de Rab’dir. Hıristiyanlar, bu yetki ve otoritenin İsa’ya Tanrı tarafından ölümden diriltildiği zaman verildiğine inanırlar.[115] Bu unvan, İsa’nın Tanrı ile insanlar arasındaki tek aracı olduğuna işaret eder. Özellikle Pavlos’un mektuplarında Rab kelimesi sıkça kullanılır.[116] Hıristiyanlığa göre İsa, Rab sıfatıyla hesap gününde Tanrı’nın sağına oturup yargıç olarak insanları hesaba çekecektir.

Hz. İsa’ya “Rab” lakabının uygunluğunun, zorunlu olarak “Allah, Tanrı” anlamına gelmediği ifade edilmiştir. Yunancadan tercüme edilen “Rab” kelimesinin Yeni Ahit yorumlarında elastiki yapıya sahip olduğu ve her tarafa çekilebileceğine dikkat çekilmiştir.[117] Dolayısıyla bundan her zaman “ O, Rab’dır” , “Tanrıdır”, “Allahdır” anlamının çıkarılamayacağı söylenmiştir. Mesih için “O Rab”dır denildiğinde de kastedilen lakabın Tanrıya karşılık gelmediği dile getirilmiştir.[118]

Yeni Ahitteki söz dizininde “Rab” kelimesinin nasıl ilahlık ve efendilik manası taşıdığı hükmünün çıkarıldığı gösterildi. Mesala Hz. İsa’ya “Ey Rab, Ey Rab” diye çağırmalarının yorumunda[119] Hz. İsa bu lakabı kullanmalarını onlara söylemedi bilakis onlar bu lakabı Hz. İsa’nın adına ve şanına layık gördüler. Böylece Hz. İsa da bu lakabı kabul etti.[120]

Hz. İsa’nın etrafındaki insanların “Rab” lakabını kullanırken; asıl anlamına vakıf olmadıkları dile getirilmiştir. Onların “muhterem, efendi” anlamında zannedip kullandıkları belirtilmiştir. Yeni Ahit yorumlarında “Rab” kelimesinin kendisine itaat anlamı taşıdığı iddia edilmiştir.[121]

Kurtarıcı Olarak İsa Mesih

Hz. İsa’nın kurtuluş yolunu bildiği ve öğrettiği “Dağdaki Vaaz”da açıkça yansıtılmıştır. Hz. İsa, kimin müjdelenmiş mutlu kimin de perişan olduğunu açıklamıştı. Hz. İsa’nın mesajında daha fazla derinleşme sağlanabilirse onun sadece ahlaki ölçütler öğretmediği aynı zamanda bu mesajların kurtuluşun da anahtarı olduğu belirtilmiştir.[122]

Dağdaki Vaazında Hz. İsa’nın müjdelerinde ödüller dağıttığı ve egemenlik sözü verdiği görüldü. Bu müjdeler yaslılar ve yoksullar için gizli kurtuluş beratı taşıdığı iddia edildi.[123]

Hz. İsa halka seslenip şöyle demiştir: “Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur”.[124]

Hıristiyanlar vaad edilen kurtarıcı kişinin İsa olduğuna inanırlar. Katolik Hıristiyanlara göre Mesih İsa, acı çeken, ölen ve insanları kurtarmak için yeniden dirilmiş olan Kurtarıcı Mesihtir.[125] Ortodokslar ve Protestanlar da aynı inanca sahiptir.

Hıristiyan ilâhiyatında Oğul inancıyla birlikte ele alınan önemli bir öğreti de kefaret doktrinidir. Bu doktrinin özünü, Tanrı Oğlu İsa Mesih’in neden acı çekerek öldüğü ya da kurban edildiği sorusu ve bu soruya cevap olarak sunulan, İsa Mesih’in çarmıha gerilerek kurban edilmesinin insanların günahına bir kefaret olduğu inancı oluşturmaktadır.[126]

Pavlus’un Romalılara Mektubu’nda[127], çarmıh teolojisi kapsamında, acı çekerek ölen İsa Mesih’in Tanrı tarafından insanların günahlarının bağışlanması için bir kurban olarak sunulduğu ve bununla Tanrı’nın adaletini gösterdiği belirtilir. Buna göre İsa, insanların suçlarına karşılık, bir kefaret olarak ölmüş ve günahtan aklanmaları için yeniden dirilmiştir. İsa Mesih’in insanlık için ölmesi, Tanrı’nın insanlığa olan sevgisinin bir kanıtıdır. Zira Tanrı, kendi öz oğlunu kurban olarak göndermiş ve bizim için onu kendi elleriyle ölüme teslim etmiştir.[128]

Kefaret doktrini konusunda geleneksel Hıristiyan ilâhiyatında üç temel yorum ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi çarmıhta ölen ve sonra yeniden dirilen İsa’nın, “Muzaffer Mesih (Christus Victor)” olduğunu vurgulayan erken dönem Hıristiyanlarının yaygın kanaatidir.[129] Bu yorum kendi içerisinde iki farklı yaklaşım içermektedir. Bunlardan ilkine göre İsa Mesih, insanların ruhlarını tutsak etmiş ve onları günah ve ölüme bağımlı kılmış olan Şeytan’a (İblise) fidye olarak verilmiştir. Tanrı, Şeytan’ın, ruhlar üzerindeki bu egemenliğine son vermek için İsa’yı ona teslim etmiş ve Şeytan da onu çarmıhta öldürmüştür.[130] Her ne kadar böylelikle insan ruhları Şeytan’ın tahakkümünden kurtarılmış olsa da bu, görünürde kötülük güçlerinin açık bir zaferidir. Ancak İsa’nın yeniden dirilmesiyle Tanrı Şeytan’a karşı bir zafer elde etmiştir.[131] Christus Victor motifiyle ilgili ikinci anlayışa göre ise, Şeytan’la Tanrı arasında kainâtın yönetimi konusunda bir kozmik savaş cereyan etmektedir. Bu savaşta Tanrı’nın Oğlu önce şeytani güçlerle öldürülmüş, fakat sonradan yeniden dirilmesi üzerine Şeytan’a karşı kesin bir zafer kazanılmış ve böylece Tanrı’nın kâinatın yöneticisi olduğu açığa çıkmıştır.[132]

İsa’nın çarmıhta ölümüyle ilgili ikinci yorum tarzı ise, St. Anselm ve takipçileri tarafından geliştirilmiştir. Buna göre Adem’le birlikte ortaya çıkan insanın günahkarlığı Tanrı’yı rahatsız etmiş ve kâinata yönelik düzeni bozmuştur.[133] Dolayısıyla Tanrı’yı/Tanrısal iradeyi memnun etmek için ilâhi Oğul İsa Mesih’in insan suretinde ölümü gerekli hale gelmiştir. Bu “Tanrısal iradeyi memnun/tatmin etme” motifi, Protesten reformistlerce geliştirilerek farklı bir boyutta yeniden yorumlanmıştır.[134] Buna göre, Tanrı’yı tatmin için değil, günahın cezalandırılacağına dair Tanrısal yasanın gereğini ifa etmek için, İsa’nın ölümü söz konusu olmuştur. Böylelikle İsa, günahkârlar için ceazaya katlanmış, kendisini günahkârların yerine ölüme göndermiştir.[135]

İsa’nın çarmıhta ölümüyle ilgili üçüncü bir yorum tarzı ise, bu hadisenin etik yönünü vurgulamaktadır. Buna göre İsa’nın ölümü, Tanrı’nın inananlara yönelik sevgi aktivitesinin bir göstergesidir. Tanrı Hıristiyanlara olan sevgisini, en değerli varlığını, öz oğlunu, inananlar için ölüme göndermek suretiyle göstermiştir.[136]

İsa’nın acı çekerek çarmıha gerilmesi ve ölmesi, Hıristiyan geleneğinde anahtar bir öğretidir. Bu öğreti, kurtuluş anlayışı açısından, ilâhi Oğul İsa Mesih’in iki haydudun arasında çarmıha gerilerek ve acı çekerek ölmesi inancını merkez alan Hıristiyanlığın temel doktrinlerindendir.[137] Çarmıh teolojisi, özellikle Pavlus’un mektuplarında özenle işlenir. İlahi yasa, insanın kurtuluşu ve benzeri konularda anahtar bir kavram olarak kullanılır.[138] Çarmıhta ölme, Yeni Ahit metinlerinde Tanrısal irade tarafından takdir edilen bir olay olarak tanımlanır; zira İncil yazarlarına göre İsa daha tutuklanmadan önce, başına gelecek çarmıh hadisesinden haberdardır.[139] Esasen, İncil yazarlarınca kurtarıcı bir Tanrısal varlık olarak düşünüldüğü dikkate alındığında, bu durum gayet doğaldır.[140]

İsa’nın çarmıhta ölmesi, insanlık tarihinde bir devrin, hukuk ve günaha bağımlılık döneminin kapanmasının ve yeni bir devrin, yani iman ve sevgi aracılığıyla kurtuluş döneminin başlangıcını simgeler.[141] Zira böylece insanların aleyhine yürürlükte olan anlaşma, yani ilahi yasalara riayet etme yoluyla kurtuluş modeli ortadan kalkmıştır.[142] Tanrı’nın öz oğlu olan Mesih, “günahkâr insan suretinde günaha kurban olarak” gelip günahı insan benliğinde yargılamış[143] günahın gücünü kırabilmek amacıyla kendisinin hukuk tarafından bir günahkâr addedilip çarmıha gerilmesine razı olmuş ve ölümüyle insanları Tanrısal hukukun lanetinden (insanı günaha ve ölüme mâhkum eden ilâhi hukuk bağından) kurtarmıştır.[144] Kurbanlık kuzu olan Mesih, insanların günahtan kurtuluşu için kurban edilmiştir.[145] Mesih’in çarmıha çivilenip öldürülmesiyle Tanrı, kurallarıyla insanların aleyhine işleyen yazılı anlaşmayı (hukuku) da çarmıha çivileyip ortadan kaldırmış; böylece bu çağın yönetimlerinin ve hükümranlıklarının en güçlü silahını ellerinden alarak onları yenmiştir.[146]

İsa Mesih’in çarmıha gerilişi, hukukun insanı kurtaramadığının ilanıdır.[147] Hıristiyanlığın ilk ve en önemli ilâhiyatçısı Pavlus, hukukun kesinlikle insanları günahtan ve ölümden kurtarıp ölümsüzlüğe kavuşturamayacağını belirtmiştir.[148]

Musa’dan İsa dönemine kadar Tanrı, insanlara hukuk yoluyla kurtuluş reçetesini sunmuş; ancak hukuk vasıtasıyla günah ve ölümün üstesinden gelmek mümkün olmamıştır.[149] Günahı alt etmek bir tarafa, hukuk günaha neden olmuş, insanın günahkârlığını ortaya çıkarmıştır. Pavlus teolojisine göre, Mesih dönemine kadar kurtuluş için hukuka bağlılığı şart koşan Tanrı, bir bakıma insanlara, kurtuluşun neyle mümkün olamayacağını göstermeye çalışmıştır.[150] Pavlus’a göre hukukun öne çıktığı bu devir, insanlığın çocukluk ve kölelik dönemidir. Zamanı geldiğinde Tanrı insanları bu çocukluk/kölelik döneminden kurtarmak ve özgürlüğe kavuşturmak için kendi öz oğlunu hukuka bağlı bir kişi suretinde yeryüzüne göndermiştir.[151] Nitekim hukukun egemenliğinde doğan ve hukuka göre yaşayan Tanrı Oğlu İsa Mesih de hukuk tarafından günahkâr sayılmış ve çarmıha gerilerek ölüme mahkûm edilmiştir. İsa Mesih’in çarmıhta ölmesi, bu bağlamda insanlara verilen önemli mesajdır.[152] Zira bir bakıma bununla insanlara, “Bakın kurtuluş ümidiyle bağlandığınız hukuk, günah ve ölümü alt etmek şöyle dursun, Tanrı Oğlunu bile ölüme mahkum etmiştir” mesajı verilmektedir.[153] Pavlus, “Şayet kurtuluş hukuk aracılığıyla elde edilebilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu” diyerek[154], bu anlayışı dile getirmektedir.

Yeni Ahit metinleri, insanlığın kurtuluş tarihini iki aşamalı olarak ele alır: Birinci aşama, Musa ile başlayıp İsa Mesih’in çarmıhta ölümüyle sona eren Tanrısal hukuk dönemidir.[155] Bu dönemde Tanrı, insana hukuk yoluyla günahı ve kendi günahkar tabiatını tanıtmış; hukukun günah, günahın da ölüm doğurduğunu anlatmaya çalışmıştır.[156] Hukuk dönemi, Mesih’in gelişine daha da önemlisi haça gerilmesi birlikte Tanrısal hukuk da işlevini tamamlamıştır; zira çarmıhta Mesihin ölümü insanların kurtuluşu için bir kefaret olmuştur.[157] Mesih, insanları kötü çağdan kurtarmak için onların günahlarına karşılık kendisini feda etmiş;[158] insanları Tanrısal hukukun lanetinden kurtarmak için kendisinin hukuk tarafından günahkar addedilmesine razı olmuştur.[159] Aslında burada, hukuka bağlı olarak yaşamak suretiyle İsa’nın da lanet altında kaldığı vurgulanmaktadır. Çünkü Tanrısal hukukun gereklerini yapmış olmaya güvenenlerin hepsi lanet altındadır ve hiç kimse Tanrı katında hukuk yoluyla aklanıp kurtulamaz.[160] Ancak İsa Mesih, insanları lanetten kurtarmak için onlar uğruna lanetlenmeye katlanmış ve çarmıhta ölümü göze almıştır. Mesih, insanların kurtuluşu için çarmıhta kurban edilmiştir.[161]

Pavlus, Mesih’e iman edenlerin çarmıh aracılığıyla dünya için ölü olduklarını, dünyanın da onlar için ölü olduğunu söyler.[162] Bu ifadeyle, çarmıh hadisesiyle hukuk-günah-ölüm kısır döngüsüne mahkûm olan dünyanın öldüğünü ve insanların çarmıhta ölen Mesih’e iman yoluyla ölümsüzlüğe kavuştuklarını dile getirmektedir.[163]

Tanrıoğlu Olarak İsa Mesih

Hz. İsa Dağdaki Vaazda Tanrı hususunda kapsamlı bir öğreti sunmuştur.[164] O, yaratıcıdır. O diri olan Tanrıdır ki, güneşini doğurur ve yağmur yağdırır. O ki gökteki kuşları doyuran ve zambak tarlalarını giydirendir. İnsanı yaşam talepleriyle donatır. Fakat aynı zamanda insana kurtuluş yolunu ve doğruluk yasalarını Hz. İsa’nın dilinden sunandır.[165]

Hz. İsa öğrencilerine Tanrı hususunda konuşmasında ona şu sözüyle işaret etmekteydi:                                   “Göklerdeki babanız”. Hıristiyanları ise evlatları olarak ifade

etmekteydi. Hz. İsa rahmetinin belirmesini, Onun sevgisinden medet bekleme güveni içinde olmaları, ona gelip dua ile onda özdeşleşmelerini, salih ve samimi bağışlardan başka, verilen her şeyin boş olduğunu öğrencilerinin bilmesini istemiştir.[166]

Hz. İsa Tanrı’yı “Babamız” diyerek çağırıyordu. Bir defa da kendisine işaret ederek: “Göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren”[167] diye açıklamıştır. Öğrencilerine dua öğretirken de şöyle demiştir: “ Göklerdeki Babamız, adın kutsal kılınsın” Fakat asla Göksel babamız ifadesini öğrencilerinin kullanmasını öğütlememiştir.[168]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın Tanrı oğul ilişkisinden açıkça bahsedilmemiştir.[169]

Hıristiyanlarca İsa’ya aynı zamanda insanoğlu, sıfatı verilir. Onlara göre İsa Tanrı olduğu gibi aynı zamanda kamil bir insandır.[170]

Hıristiyanlara göre İsa görünmez Allah’ın suretidir. O, her insan gibi elleriyle çalışmış, aklıyla düşünmüş özgür iradesini kullanmış ve kalbiyle insanları sevmiştir. Onu bakire Meryem doğurmuştur. O insanlardan biri olarak kabul edilmiş ama günah işlemediğine inanılmıştır.[171] Çarmıha gerildiği zaman onun insan olduğu açıkça görülmüştür. Çünkü o, fiziki ve ruhi yönden büyük acı çekmiş, kamçılanmış ve sonunda çarmıha gerilip gerçekten ölmüştür.[172]

Buna mukabil Hıristiyanlara göre İsa tam bir insan kişiliğine sahip değildir. İsa ancak Tanrı’nın Oğlu olan bir insandır. Ne var ki ondan, ezelden sonsuza kadar Tanrı’nın Oğlu olan kişi diye söz edilir.[173]

Hıristiyan iman ikrarında Tanrı’nın biricik oğlu ve “Tanrı’dan Tanrı, ışıktan ışık ve hakiki Tanrı’dan hakiki Tanrı” olarak nitelenen Oğul, teslisin ikinci unsurunu oluşturmaktadır.[174] [175] Oğul’un cevher bakımından Tanrı’yla (Babayla) aynı tabiata sahip ve ezeli olarak Tanrı’dan sudur etmiş olduğuna inanılır. Ayrıca Yuhanna İnci’linin giriş kısmında açıkça vurgulandığı gibi, her şeyin onun sayesinde 175

yaratıldığı düşünülür.

Yeni Ahit derlendiği dönemde ve hemen sonrasında, Suriye, Filistin ve Anadolu’da “Tanrı oğlu” nitelemesini kullanan çeşitli kişilerin varlığı bilinmektedir. Örneğin Kilise Babası Origien, kendilerini Tanrı, Tanrı Oğlu ya da Tanrısal Ruh olarak adlandıran ve insanları kurtarmak istediklerini söyleyen çeşitli kişilerden bahsetmektedir.[176] Ayrıca çeşitli Apokrif metinlerde, Pavlus’un çağdaşı olan Simon Magus’un da Roma’da, kendisinin Tanrı Oğlu olduğunu iddia ettiği anlatılmaktadır.[177] Eski Mısır, Asur ve Babil’de Tanrıların soyundan geldiklerine inanan krallar ve yöneticiler için de bu unvan kullanılırdı.[178] Mısır firavunları kendilerini Tanrı Re’nin oğulları olarak görürlerdi. Yeni Ahit zamanında Roma İmparatorları için de bu unvanın (divi filius) kullanıldığı bilinmektedir.[179] Ancak bundan başka, doğrudan Tanrı’nın soyundan geldikleri düşünülmese bile, Yunan geleneğinde şu ya da bu şekilde Tanrısal güç sahibi olduğuna ya da mucize gösterdiğine inanılan kişiler de Tanrı Oğlu unvanıyla taltif edilmişlerdir. Örneğin, MS. 98’de ölen Tyanalı Apollonius, aslında insanları bir Tanrı’ya tapınmaya çağıran, mucizeler gösteren ve şifa dağıtan bir kişi olduğu ve kendisini “insanoğlu” diye adlandırdığı halde, taraftarlarınca “Tanrı oğlu” olarak nitelenmiştir.[180]

Hıristiyan inancında Oğul’un taşıdığı fonksiyonel özellikler açısından şu üç husus dikkat çekicidir: yaratılışta asli unsur olma, kurtarıcılık ve yargılayıcılık.[181] Bu özellikler doğrultusunda Yeni Ahit’te (özellikle Yuhanna İncili’nde ve Pavlus’un mektuplarında) Oğul ile ilişkili iki temel kavram olan kelam/söz ya da Logos ile Mesih üzerinde durulur. Oğul, yaratılışta asli unsur olmak bakımından kelamdır; kurtarıcılık ve yargılayıcılık özellikleri açısından da Mesih’tir.[182]

Yine Hıristiyan kutsal metinlerinde Baba ile Oğul arasında çeşitli açılardan karşılıklı ilişkilere dikkat çekilir. Bunların başta geleni Baba ile Oğul’un birliğidir.[183] Yuhanna, İsa Mesih’in Baba Tanrı ile birliğini, İncildeki İsa ile Filip arasında geçen konuşmada şöyle dile getirir:

“ Filip, “Rab, bize Baba’yı göster; bu bizim için yeterli olacaktır” dedi. İsa ona şöyle dedi: “Filip, bunca zamandır sizinle birlikteyim, daha beni tanımadın mı? Beni görmüş olan Baba’yı görmüştür. Sen nasıl, ‘Baba’yı bize göster’ diyorsun? Benim Baba’da, Baba’nın da bende olduğuna inanmıyor musun? Size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum, ama bende duran Baba, kendi işlerini yapıyor. Buna iman edin; ben Baba’dayım, Baba da bendedir.[184]

Ayrıca Baba ile Oğul arasında çeşitli ilahi nitelikler açısından da birliğin olduğu zaman zaman vurgulanır. Örneğin, Oğul’un da tıpkı Baba gibi, ölüleri diriltip onlara yaşam verdiği ifade edilir.[185] Yargılama konusunda Yuhanna İncili’nde bir yerde, Baba’nın kimseyi yargılamayacağı, tüm yargılama işini Oğul’a verdiği belirtilirken,[186] bir başka yerde “Çünkü ben yalnız değilim, ben ve beni gönderen Babayla yargılarız”[187] denilmektedir.

Görüldüğü gibi İsa’nın günümüz Hıristiyan teolojisi bağlamında Tanrı Oğlu olarak nitelemesine yönelik en açık ve vurgulu ifadeler, İnciller arasında gerek içeriği gerekse ait olduğu tarihi dönem itibariyle diğer üçünden (sinoptiklerden) ayrılan bu nedenle-farklılığını belirginleştirmek üzere- genellikle “Dördüncü İncil” diye adlandırılan Yuhanna’da yer alır.[188] Bu İncilde İsa, varlık öncesi mevcut olan (pre-existent) bir Tanrısal varlık olarak tanımlanır. “Başlangıçta logos (kelâm) vardı ve logos Tanrı’yla birlikteydi ve logos Tanrı’ydı”[189] ifadesiyle başlayan bu incile göre logos, ete-kemiğe bürünerek aramızda yaşadı[190] ve onun adı İsa Mesih’ti[191] “Kendisi Tanrı olan ve Tanrı’nın bağrında bulunan Oğul (İsa Mesih)”, böylelikle Tanrı’yı ifşa etti”[192] Yuhanna’ya göre, henüz İbrahim yokken pre-existent bir varlık olarak var olan[193] İsa, kendisini Oğul ya da bedenleşmiş ilahi Oğul, Tanrı’yı ise Baba’sı olarak takdim eder; “Ben Tanrı’nın oğluyum... öyle ki Baba’nın bende benim de Baba da olduğumu bilesiniz ve anlayasımz”.*Yuhanna, Oğul ifadesini özel bir anlamda kullanmaya özen gösterir: Tüm insanlar Tanrı’nın çocuklarıdır, ama oğulları değildir; Oğul olan (Tanrı’nın biricik/tek oğlu), yalnızca İsa Mesih’tir.[194] Yuhanna’ya göre İsa, Baba Tanrı ile ilişkisi dikkate alındığında, diğer insanlardan yalnızca işlevsellik bakımından değil, ontolojik açıdan da bir farklılık göstermektedir. Bu doğrultuda İsa, Baba ile kendisinin “bir” olduğunu[195] vurgulamakta; Yahudiler de, “insan olduğu halde kendisinin Tanrı olduğunu ileri sürmesi”[196] ve “Tanrı’nın kendi babası olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı’yla “eşit” hale getirmesi”[197] [198] nedeniyle onu yargılamaktadır.

Birçok Yeni Ahit araştırıcısı, İsa ile ilgili Yuhanna İncili’nde bu materyalin Sinoptik İnciller olarak da adlandırılan diğer üç Kanonik İncilden farklı olduğuna dikkat çekmekte ve Yuhanna İncili’nde görülen tarihsel gerçeklerden ziyade, İncil yazarı Yuhanna’nın da dahil olduğu Helenistik bir cemaatin görüşlerini yansıttığını 198 düşünmektedir.

Diğer taraftan İsa’nın, kendisiyle ilgili olarak Sinoptik İncillerde “Tanrı Oğlu” ifadesi kullanmamış olması dikkat çekicidir.[199] Sinoptik İncillerde “oğul” niteliğiyle ilgili en çarpıcı ifadeyi, İsa’nın vaftiz olması sahnesinde rastlanmaktadır. İncil yazarlarına göre, vaftiz olan İsa tam sudan çıkarken gökler yarılır; ruh, beyaz bir güvercin şeklinde İsa’nın üzerine doğru iner ve gökten,”Sen benim sevgili oğlumsun” diyen bir ses duyulur.[200] Ayrıca bu İncillerde birkaç yerde geçen “Tanrı Oğlu” ifadesi de İsa tarafından değil, etrafındaki çeşitli varlıklar ve kişiler tarafından kullanılmıştır. Bunlar arasında Şeytan[201], kötü ruhlar[202], cinli kimseler[203] ve diğer kişiler202 203 [204] yer alır. Ağızdan bu yönde bir söz çıkmadığı halde, bazıları onun kendisiyle ilgili böyle düşündüğünü iddia etmekteydiler; daha doğru bir ifadeyle bu iddia, kendisine yönelik bir suçlama mahiyetindeydi: “Tanrı onu seviyorsa, kurtarsın bakalım! Çünkü, Ben Tanrı’nın oğluyum” demişti.[205] “Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa’ya sövüyor, ‘Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Haydi, kurtar kendini! Tanrı’nın oğluysan, çarmıhtan in!’diyorlardı.[206] Öte yandan İsa’nın dirilen “Tanrı Oğlu” ifadesi, Dördüncü İncil’de (Yuhanna’da) açıkça yer alır: “Baba beni kendine ayırıp dünyaya gönderdi. Öyleyse Tanrı’nın oğluyum’ dediğim için bana nasıl küfür ediyorsun’ dersiniz?”[207] Bu durum, İnciller arasında en geç dönemde, Hıristiyan teolojisinin şekillenmiş olduğu bir ortamda derlenen Yuhanna’nın Hıristiyan akidesine yerleşen İlahi Oğul İsa Mesih inancını yansıtmasından kaynaklanmaktadır.[208] Bu yöndeki dönüşüm, yaratıcı ve bedenleşen kelâm ve kurtarıcı Mesih öğretilerinin savunulmasında baştan sonaYuhanna İncili’ne egemen olan Helenistik/Gnostik felsefi temada da gözlenebilir.[209]

5. Tanrı Olarak İsa Mesih

Yeni Ahit yorumlarında, Dağdaki Vaazda ilk sekiz müjdenin bu müjdelerin aslında son müjdeler olduğu dile getirilerek gaib zamiriyle geldiği ifade edildi. “Ne mutlu yumuşak huylulara... merhametli olanlara... barışı sağlayanlara” Fakat dokuzuncu müjdenin muhatap zamiriyle geldiği belirtildi.[210] “Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! “Sevinin sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmettiler.”[211] Bu müjdenin yorumunda; Dağdaki Vaazda Hz.İsa inananlara, peygamberlerin birbirlerine benzerliğinden bahsetti.[212] Hz. İsa kendisine inananları zulüm karşısında sabra davet etti. Hz. İsa kendisine inananlara peygamberlerin çektikleri zulümleri hatırlatarak ortak noktalarına işaret etti. Hz. İsa kendisine bağlı olanlara, Tanrı’nın peygamberleri gibi olduğunu vurguladı. Zorlayıcı bir yorum olsa da bu ifadelerin ardından Hz. İsa’nın kendisini Tanrı olarak ilan ettiği iddia edildi.[213] Diğer taraftan Luka da geçen ifade de Hz. İsa beni Ya Rab Ya Rab diye çağırıyorsunuz ama söylediklerimi yapmıyorsunuz demiştir.[214] Bu ifadelerin ardından Hz. İsa burada kendisine itaati Rabb’e itaat olarak algıladı, istedikleriyle amel edilmesini de Tanrı’nın isteği ve iradesi olarak itibar edilmesi olarak algıladı. Bu ibarelerin ardından kendisini de Tanrı mertebesine koyduğu iddia edildi.[215]

Hz. İsa son günün yargısından bahsetti. Hz. İsa kendisini dinleyenlere Tanrıdan yargılayıcı olarak bahsetmedi.[216] Hz. İsa Tanrı’nın kendisine dünyayı yargılama hakkı verdiğini söylemedi. Fakat Hz. İsa’nın söylediği sözlerden anlaşılan, yargı günü insanların kendi önünde duracağıdır. Hz. İsa, hüküm veren bir yargıç olarak algılandı.[217] Yorumlarda Hz. İsa’nın bu ifadelerle kendisini Tanrıyla eş tuttuğu iddia edildi.[218]

Hıristiyanlar İsa’ya Tanrı’nın Oğlu deyip İsa’nın ezeli ve yaratılmamış olduğuna inanırlar. Onlara göre “Tanrı tüm evreni Mesih İsa’da, Mesih İsa’nın aracılığıyla ve Mesih İsa için yaratmıştır. İsa Peder (Allah’ın kendisi) değildir. O’nu peder göndermiştir. İkisi ayrı kişilerdir. Sonsuza dek bir arada bulunacaklardır.[219]

Hıristiyanlığın en muhafazakar mezhebi olan Katolik inancına göre İsa gerçekten Tanrı’dır. O, ebedi Peder’in ebedi Kelamı ve Oğlu’dur. Bu husus, Hıristiyan inancının verdiği büyük bir müjde olarak kabul edilir.[220]

Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren bir kısım Hıristiyan din adamları, Hz. İsa’nın gerçekte Tanrı olmadığını, sadece bir peygamber olduğunu iddia etmişlerdir. Daha ilk dönemde ortaya çıkan bu tevhidci görüşlerin öncülüğünü İskenderiye Kilisesi papazı Aryüs ve onun takipçilerinin bu görüşleri resmi kilise tarafından sapıklık olarak nitelendirilmiş, bu görüşleri dile getirenler yakın takibe alınmış; bu nedenle kimileri sürgüne gönderilmiş, kimileri de öne sürdükleri fikirlerin bedelini canı ile ödemişlerdir. İlk devirlerde başlayan bu tartışmalar, daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir.[221] Pavlus da Şam vizyonu ile dirilen Rab İsa Mesih’i gördüğünü ve mesajını milletlere ulaştırmak üzere, onun tarafından görevlendirildiğini iddia eder. Pavlus’un ayrıcalığı, ilk dönem Hıristiyanların kaçındıkları ya hafiften bir göz attıkları ya da ruhsal anlayış temelinde çözmeye çalıştıkları Şeriat ve Yahudileri milletlerden ayırma meselesi üzerine düşünmesi ve onu çözüme kavuşturmasıdır. Bu özelliği ile Pavlus, ilk nesil kilise içindeki, tek teolog ve entelektüeldir.[222] Pavlus döneminde Hıristiyanlık yeni bir devre girmiş; teslis inancı ortaya atılmış, Mesih düşüncesi yani Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olarak insanlığı kurtaracağı kabul görmüştür.[223] Daha sonra ise Hz. Meryem’in Tanrı İsa’nın annesi olduğu iddia edilmiş ve 553 İstanbul konsilinde de iman esaslarına Kutsal Ruh kavramı ilave edilerek Hıristiyan inancının temeli olan teslis (üç Tanrı) fikri Hıristiyanlarca ortodoks inanç olarak yer almıştır.

DAĞDAKİ VAAZIN İMANLA İLGİLİ HÜKÜMLERİNİN İNCELENMESİ

Dağdaki Vaazdaki imanla ilgili meselelerin daha iyi anlaşılabilmesi için Hıristiyan inançlarını ana hatlarıyla sunmak istiyoruz. Hıristiyanlıkta vahiy ve kelam İsa’nın ete ve kemiğe dönüşmüş varlığıdır. İsa’nın kendisi vahiy ve kelamdır. Hıristiyanlıkta Hz. İsa’nın ölümü ve ölümden dirilen İsa’nın yorumu, doğum ve hayatından, vaazlarından çok daha önemlidir. Bunların yorumları Hıristiyan inanç esaslarının temellerini oluşturur.

Hıristiyanlık İnanç Esasları

Hıristiyanlar tarafından Tanrı olarak kabul edilen Hz. İsa, Hıristiyanlığın temelini oluşturmaktadır. Hıristiyanlık bütünüyle, onun gizemli doğumu, haçta ölümü ve sonra tekrar dirilmesi etrafında odaklanmaktadır. Bugünkü İnciller, Hz. İsa’nın gizemli hayatını ve sözlerini aktaran bir siyer kitabı niteliğindedir. İncilerde, Tevrat’ta ve Kuran’da olduğu gibi Allah’ın buyrukları yer almaz. Bu bakımdan, Hıristiyanlıkta Hz. İsa Allah’tan önce gelmektedir.[224] Hıristiyanlar, Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu olan bir Tanrı olarak görmüşlerdir. Onların inancına göre Hz. İsa kurtarıcı Tanrıdır. O, yalnızca bir peygamber değildir. Allah, insanları kurtarmak için onu insanların arasına göndermiştir. Haça gerilip öldürülmesi ile insanların günahına kefaret olmuştur. Onun kurtarıcı Tanrı’lığına inanıp vaftiz olan insanlar kurtuluşa ereceklerdir. Allah gibi bir Tanrı olan İsa, kıyamet gününde insanları yargılayacak, iyileri cennete kötüleri ise cehenneme gönderecektir.[225]

Günümüzde Hıristiyanlığın inanç esaslarının Hıristiyanlığın ilk birkaç yüzyılında şekillenmiş olduğu kabul edilir. İnanç ilkelerinin belirlenmesiyle Yeni Ahit metinlerinden oluşan kutsal literatürün ve çeşitli tarihlerde düzenlenen konsillerin önemli bir yeri vardır.[226] Pavlus, çeşitli bölgelerde yaşayan cemaatlerine yazdığı mektuplarda, savunduğu inanç esaslarını sıkça vurgulamış ve bu mektuplar daha sonra derlenen Yeni Ahit’in bel kemiğini oluşturmuştur. İncil yazarları Pavlus’un yorum ve fikirlerinden hareketle kendi metinlerini kaleme almışlar; ayrıca Resullerin işleri gibi diğer Yeni Ahit metinleri de bu bağlamda derlenmiştir.[227] Yeni Ahit metinleri içerisinde günümüz Hıristiyanlığının inanç esasları en açık biçimde Pavlus’un mektuplarıyla Yuhanna İncili’nde ifadesi bulunmaktadır.[228]

Hıristiyanlık monoteist bir dindir, İncillerde ve diğer mukaddes metinlerde bu anlayışı destekleyen ifadeler mevcuttur. Ancak yine aynı metinlerde ve kilisenin sahih kabul ettiği İncil metinlerinde İsa için "Tanrı'nın Oğlu" Allah için de "Baba" terimlerinin kullanıldığı görülmektedir. [229]

Hıristiyanlıktaki iman ikrarına giren esasların nelerden oluştuğu İncil metinlerinde açık bir şekilde yer almamakla beraber, bu prensiplerin ilk Havariler Konsili'nden itibaren tesbite başlandığı, son şeklini ise IV. ve V. yüzyıldaki konsillerde aldığı yaygın bir kanaat halindedir. Bununla beraber inançlar konusunda gerek kiliseler, gerek mezhepler arasında bazı ortak ana unsurlar bulunduğu gibi farklı anlayışlar da vardır. Günümüz Hıristiyanlarının da hemen büyük bir kesiminin kabul ettiği Havariler inanç sistemi [230] şu maddelerden oluşmaktadır:

Ben, Tanrı'ya Kudretli Baba'ya, 2- Biricik oğlu Rab İsa'ya,

İsa'nın Bakire Meryem ve Ruhul'-Kuds'ten doğduğuna,

Pilatus zamanında çarmıha gerilerek gömüldüğüne,

Ölüler arasından üçüncü gün dirildiğine,

Göklere yükseldiğine,

Baba'nın sağında oturduğuna,

Ölüleri ve dirileri yargılamak üzere oradan ineceğine,

Ruhu'l-Kuds'e,

Mukaddes Kilise'ye

Günahların bağışlanacağına,

Bedenin dirileceğine, inanırım.[231]

Hıristiyan Mukaddes Kitabı'nda "teslis" kelimesi veya O'na iman etmeye çağıran açık bir ifade mevcut değilse de İsa'nın , "Baba, Oğul ve Ruhu'l-Kudus ismiyle vaftiz eyleyin" [232] [233] şeklinde Havarilere emir verdiği bilinmektedir. Ancak ilk konsillerde bu konu tartışılmış, İznik Konsili (325) 'nde Ruhu'l-Kuds'ün Tanrılığı karara 233 bağlanmıştır.

. Hıristiyanlığın peygamber inancı ise; Hıristiyanlar, Eski Ahid’i kabul ettikleri için Hz. Musa, Davud, Süleyman gibi Eski Ahit’te adı geçen bütün peygamberlere inanırlar. Nitekim Yeni Ahit’te bu peygamberlere zaman zaman atıfta bulunulur.[234] Yine Hıristiyanlar, Yahudilerden farklı olarak Hz. Zekeriyya ve onun oğlu vaftizci Yahya’yı da peygamber olarak kabul ederler.

İncillerde iki kez İsa kendisinin peygamber olduğunu belirtir. Nitekim Markos incilinde şöyle denilir: “İsa onlara dedi: Bir peygamber kendi memleketinden, akrabaları arasından ve evinden başka bir yerde itibarsız değildir”.[235]

Bu konuya son vermeden önce Hıristiyanlıkta melek inancına birkaç cümle ile değinelim. Hıristiyanlıktaki melek inancının temeli onların masum ve ruhanî varlık oluşlarıdır. Ancak kilise bu ruhanî varlığı cisimlendirerek açıklamaktadır. Onlara göre melekler Allah'a yardımcı olmakla görevlidirler. Ancak bazı Hıristiyan mezheplerinde melekler, insanlar gibi günah işleyebilir olarak algılanmıştır. Onlardan bazılarına "Tanrı'nın Kızları" adı verilmiştir.[236]

Dağdaki Vaazda imanla ilgili üç noktaya vurgu yapılmıştır. Bunlardan birincisi

Göklerin Egemenliğine girebilmenin şartlarını taşıyan insanlara kurtuluş müjdelenmektedir. İkincisi Hz. İsa’nın, kıyamet gününde insanları yargılayacak, iyileri cennete kötüleri ise cehenneme gönderecektir. Dağdaki Vaazda imanla ilgili üçüncü vurgu ise; yalancı peygamberlere dikkat edilmesidir.

Dağdaki Vaazın İmanla İlgili Hükümlerinin Tahlili

Hz. İsa’nın halka yönelik temel mesajlarını üç ana noktada özetlemek mümkündür. Bunlardan ilki, insanları Tanrı’nın krallığına davet etmektir. Bu davet, Tanrı’nın emir ve yasaklarına bağlanmak suretiyle ana iman etmeyi ve yaklaşan hesap/yargı gününe karşı hazırlıklı olmayı içermektedir.[237] Temel mesajlardan ikincisi, Musa hukuku olarak da adlandırılan ilahi yasalara ya da haram ve helal kurullarına sıkı sıkıya bağlanmakla ilgilidir. Bu konuda Hz. İsa, hitap ettiği insanlara şöyle demektedir:

“Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüğünden birini çiğner ve başkalarına öyle öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak.”[238]

Hz. İsa’nın mesajları arasında öne çıkan üçüncü husus ise, toplumda özellikle din adamları ve yöneticilerle ilişkili olarak görülen ahlaksızlıklara karşı mücadeledir. Kendisi, yaşadığı dönemde toplumsal yapıya egemen olan sosyo-kültürel çöküşe karşı bizzat tavır almış, hukukun ve ahlakın önemini vurgulamıştır.[239] Bu dönemde toplumu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan özellikle Ferisi ve Saduki ileri gelenlerinden oluşan gruplar, hukuku da menfaatlerine göre yorumlayıp uygulamakta; dinsel inanç, beklenti ve makanları kişisel amaçlarına uygun şekilde anlayıp kullanmaktaydılar.[240] Ayrıca hem Yahya, hem de İsa ile ilgili hadiselerde görüldüğü gibi, toplumsal yapı, kendi otoritesine karşı oluşabilecek her türlü muhalefeti şiddetle bastırmaktan veya ortadan kaldırmaktan asla çekinmeyen bir siyasal mekanizmanın tahakkümü altında bulunuyordu. İşte Hz. İsa söz ve eylemleriyle bütün bu güç odaklarına karşı mücadele etmiştir.[241] Ve şöyle demiştir: “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez, Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz.”[242]

Göklerin Egemenliği

Hıristiyanlıkta Tanrı’nın egemenliği metafizik boyutlarıyla ele alınır. İnsanların bu egemenliği kabullenmeleri, Tanrı’ya inançla sağlanır; ahlaki ve dinsel niteliklere sahip olmak suretiyle inananlar Tanrı’nın krallığına katılırlar.[243] Hıristiyanlıkta Tanrı’nın krallığı Tanrı melekûtu veya göklerin melekûtu, aynı anlamı ifade etmektedir. Kısaca bu yeryüzünde Tanrı iradesinin gerçekleşmesidir. Hıristiyan ilahiyatına göre; Tanrısal krallığın tesisi için dünyanın sonunu beklenilmesi gerekecektir. Bu aynı zamanda son yargının başlama zamanı olacaktır.[244]

Hıristiyan geleneğinde Tanrı Oğlu İsa Mesih’in ileride melekler eşliğinde yeniden yeryüzüne gelmesi beklenir. Yeni Ahitte, “...Yüce Tanrı ve kurtarıcımız olan İsa Mesih’in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz”[245] denir. Mesih’in ikinci gelişine yönelik bu beklenti, Praousia inancı diye adlandırılır. Yeryüzüne melekler eşliğinde gelecek olan Mesih, dirileri ve ölüleri yargılayacaktır. Mesih’in gelişiyle birlikte bütün yeryüzü yönetimleri fesh olunacak ve yalnızca Tanrısal hükümranlık hüküm sürecektir. İnsanlara yönelik yargılama sonunda kötüler yok olacak; iyiler ise İsa Mesih’le birlikte yeryüzünde ölümsüzlük elbisesine bürünmüş vaziyette bin yıl yaşayıp bu sürenin sonunda onunla beraber ilahî âleme yükseleceklerdir.[246]

Dağdaki Vaazda sağlam gözle ile ilgili ifade, tek arzusu Tanrı’nın yolunda olan ve Hz. İsa’nın söylemlerini gerçekten kabul etmede istekli olan kişiye ait olacağıdır.[247] Böyle kişilerin tüm yaşamının ışıkla dolu olacağı dile getirildi. Hz. İsa’nın sözlerine inanır, dünyasal zenginliği terk eder, hazinelerini gökte biriktirir ve bunun tek gerçek güvenlik olduğunu bilirse, bir Hıristiyan için istenilen nokta olduğu vurgulandı.[248] Öte yandan, bozuk göz iki dünyada yaşamaya çalışan kişiye aittir. Dünyasal hazinelerini kaybetmek istemez, ama göksel hazineleri de olsun ister. Hz. İsa’nın söylemleri ona olanaksız ve uygulanamaz görünür.[249] Hem Tanrı hem de para için yaşamanın olanaksızlığı, burada efendiler ve köleler terimleriyle belirtildi. Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Biri kaçınılmaz olarak kişinin bağlılığında ve itaatinde başta gelecektir. Bu Tanrı ve para için de geçerlidir. Rakip talepleri gösterirler ve bir seçimin yapılmasının gerekliliğinden söz edilmiştir.[250] Tanrı’nın hakkının verilebilmesi için önceliğin Tanrı’ya verilmesi gerektiği belirtilerek; maddeciliğe dayanan yönetimin reddedilmesi veya geçici şeyler için Tanrı’nın hakkının geri plana atılmaması gerektiği söylenmektedir.[251] Hz. İsa daha sonra, O’nu Rab olarak kabul etmedikleri halde, O’nu kurtarıcı olarak tanıdıklarını söyleyen sahte kişilere karşı uyarıyor. İsa’yı Rab! Rab! diye çağıran herkes Göklerin Egemenliğine girecek değildir. Yalnızca Tanrı’nın isteğini yerine getirenler Göklerin Egemenliğe girecektir.[252] Tanrı’nın isteğini yerine getirmenin ilk adımı Rab İsa’ya iman etmektir.[253] Burada tekrar edelim. Hz. İsa’yı Mesih olarak kabul etmedikten sonra, yapılan şeylerin anlamsız olduğunu altını çizmek istiyoruz.

Hz. İsa Vaaz’ında “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır”[254] diyerek insanın ruhi yönüne hitap etmiş; ruhun maddenin esiri olmaması gerektiğini belirtti.[255] Vaazın devamında ise; “Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.”[256] [257] İfadesinde Hz. İsa; kendisi için Hristiyanların, acı çekeceğini söyledi. İsa’ya göre bütün peygamberler aynı eziyeti çekmişlerdir ve yeryüzüne tat verecek olanlar İsa’nın mesajını kabul edenlerdir. Bunun için İsa’nın talebelerinin mutlaka bu özellikleri 111                               A 1111        1                               111Z-v1          1     11                                          111    257

olmalıdır. Aydınlık da sadece bunlardır. Onların ışığı insanlara rehber olmalıdır.

İsa buyruklarını kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğ’inde büyük sayılacağını fakat buyruklarını yerine getirmeyenlerin Göklerin Egemenliğ’inde en küçük sayılıcağını[258] söylerken Yahudi şeriatını yıkmaya değil, yapmaya geldiğini; bu şeriat kurallarının dünyanın sonuna kadar devam edeceğini söyledi. Bunun için, en küçük emirleri bile değiştirmeyeceğini ifade etti.[259] Göklerin Egemenliği müjdesi dünyanın her yerinde tüm uluslara bir tanıklık olmak üzere duyurulacaktır. Göklerin Egemenliği müjdesi, Mesih’in Egemenliğ’inin, yeryüzünde kurmak için gelişinin ve kendisine iman edenlerin, sıkıntılarının ve çektikleri acıların, yine kendisinin bin yıllık Egemenliginde son bulacağı ve kendisine inananların feraha kavuşacakları müjdesini verdi.[260]

Hıristiyan düşüncesine göre insanlığın kurtuluşu için yeryüzüne gelen Mesih, semaya yükselip orada krallığını başlatmıştır. İnsanlığın kurtuluşunu tamamlayacağı ikinci gelişinde ise bu krallığını yeryüzüne yayacak ve kötülüğe ve inançsızlığa son verecektir.

Mesih’in ikinci gelişi, Pavlus döneminden itibaren Hıristiyanlarca beklenmektedir. Pavlus döneminden beri hemen hemen her zaman diliminde Mesih’in gelişinin an meselesi olduğuna inanılmıştır.[261] Örneğin Pavlus, cemaatine, Mesih’in gelişini göreceklerini söylemiştir.[262] Pavlus sonrası dönemde Orta Çağ’da ve günümüzde de bu geliş beklenmektedir. Özellikle Mesihçi ve Binyılcı öğretileri ön plana çıkaran mezhepler, temel kurgularını bu beklenti üzerine bina etmişlerdir.[263]

Yargı ve Cehennem

Yargılama üzerine olan bu bölümün, Rab’bin dünyasal zenginlikle ilgili söyleminin hemen ardından geldiği belirtildi.[264] Bu iki konu arasındaki ilişki önemlidir. Her şeyi bırakmış Hıristiyan için, zengin olan Hıristiyanı eleştirmek kolaydır.[265] Tam tersine ailenin gelecekteki gereksinimlerini sağlama görevini ciddiye alan Hıristiyanların son bölümdeki Hz. İsa’nın sözlerine harfi harfine itaat etmeyi yaşatma eğiliminde oldukları vurgulanmıştır.[266]

Başkalarını yargılamayın buyruğu aşağıdaki kısımları içermektedir. Güdülerin yargılanmaması gerektiği; onları yalnızca Tanrı’nın bilebileceği; dış görünüşe göre yargılama yapılmaması;[267] kendilerinden doğru ya da yanlış olan vicdanı tereddütleri olanları;[268] diğer bir inananın hizmetini[269] ve başka bir inanan hakkında kötü konuşarak yargılama yapılmaması[270] gerektiği vurgulandı.

Hz. İsa’nın yaşadığı dönemde Yahudiler, Tanrı’nın cinayeti yasakladığını ve katilin cezaya maruz kalacağını biliyorlardı. Bu yasak, Yasa verilmeden önce vardı[271] ve daha sonra Yasa ile birleştirildi.[272] “Ama ben size diyorum ki” sözleriyle Hz. İsa cinayet yasağına değişiklik getiriyor. Artık hiç kimse cinayet işlemediği için gurur bile duyamayacak çünkü Hz. İsa’nın söyleminde ortaya çıkan şudur ki; İsa’nın egemenliğinde cinayet işlemeyi bırakın, cinayet düşüncesi bile olmamalıydı.[273] Hz. İsa bu söyleminin ardından cinayete götürecek öfkenin üç yoluna vurgu yaparak inanan insanları uyarmaya çalıştı.[274] İlk durumdaki kişi nedensiz yere bir Hıristiyana öfkelenendir. Bu suçla suçlanan kişinin yargılama tehlikesi içinde olacağı ve mahkemeye götürülebileceğini ifade etti. Çoğu kişinin öfkeleri için geçerli bir neden bulduklarını fakat öfkenin yalnızca Tanrı’nın onuru tehlike de olduğu zaman ya da başka birine haksızlık yapıldığı zaman geçerli olabileceğini vurguladı. [275] “Başkasını yargılamayın ki siz de yargılanmayasınız. Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız. Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözünde ki merteği fark etmezsin? - Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl, ‘izin ver gözünde ki çöpü çıkarayım’ dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.”[276] Kişisel hataların hiçbir zaman misilleme olarak kullanılmaması gerektiği vurgulandı.Bir Hristiyanı aşağılamanın ise daha ciddi bir günah olduğu söylendi.[277] Hz. İsa’nın zamanında, insanları küçümseme ve hakaret sözcükleri olarak Raka sözcüğünü kullanırdı, bu sözcük Aramice bir terim olup “Boş Kafalı” anlamında kullanılırdı.[278] Bu sıfatı kullananlar bulundukları memlekette yargılanacakları en yüksek mahkeme olan Yüksel Kurul önüne çıkmak tehlikesi ile karşı karşıya kalacağı belirtildi.[279]

Eğer bir kişi başka birini, öfke ya da başka bir sebeple, gücendirirse, Tanrı’ya adakta bulunmasının bir yararı yoktur.[280] Rab adaktan memnun kalmaz. Gücendiren kişi hemen gidip hatasını düzeltirse o zaman adağı kabul edilir.[281]

Hz. İsa Dağdaki Vaazda, kavgacı ruha ve suçu kabul etmedeki isteksizliğe karşı uyarıyor. Davacıyla derhal anlaşmanın yargıca gitme riskinden daha iyi olduğu belirtiliyor. Aksi halde inananların kaybedeceğini söylüyor. Buradaki amacın belli olduğuna vurgu yapılıyor. Hatalı olanın, hatasını kabul etmede acele etmesi gerektiği ve durumu düzeltmesi gerektiği öğütleniyor.[282] Dağdaki Vaazda tövbe etmeden bekleyen Hıristiyanların, günahının (suçunun) sonunda kendisini yakalayacağı ve yalnızca durumu eski haline getirmekle kalmayıp karşılaşacağı cezalara katlanmak zorunda kalacağı ve yargıca gitmesi için acele edilmemesi öneriliyor.[283] Eğer yargıca gitmekte acele ederse; yasanın kendisini bulacağı ve sonunda zarar görebileceği vurgulanıyor.[284]

Hz. İsa’nın bu söyleminin bazı Hıristiyan gruplar tarafından yanlış anlaşıldığı önemle vurgulanıyor.[285] Burada ne olursa olsun her şeye boyun eğen bir Hıristiyan portresi çizilmemiştir .”Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız”.[286] [287] Fakat Hz. İsa Hıristiyanların anlayışsız olmasını istemiyor ayrıca Hz. İsa Dağdaki Vaazda Hıristiyanların eleştirel ya da muhakeme yeteneğini bırakması gerektiğini söylemiyor. Yeni Antlaşmada başkalarının öğretisiyle, hareketiyle ve durumuyla ilgili birçok yasal yargılama örnekleri mevcuttur. Buralara ek olarak, iyi ve kötü arasında ya da iyi ve en iyi arasında ayırım yapmak gibi birçok alanda Hıristiyanların 287

karar vermesi bekleniyor.

Hıristiyanların birbirlerine karşı davaları olursa, bu kişiler davalarını davaya karar verecek üyeler önünde halletmelidir.[288] Yerel kilisenin, üyelerinin ciddi günahlarını yargılaması gerektiği ve yargılama sonucu gereken ceza verilmelidir.[289] Hıristiyanların, öğretmenlerin ve vaizlerin, doktrin ve öğrettiklerini Tanrı’nın sözüyle yargılamalıdır.[290] Kilisedeki kişilerin, kimlerin topluluk gözetmeni ve görevlisi olmak için gerekli özellikleri taşıdığını bilmelidir.[291] Kimlerin ise, asi, yüreksiz ve zayıf olduğunun fark etmelidir.Hıristiyanlar Kutsal Kitap’taki söylemleri dikkate alarak yaşamaldır.[292] Dağdaki Vaazda Hz. İsa doğru olmayan yargılamanın aynı şekilde karşılık bulacağını söylüyor. “Başkasını nasıl yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız” Bu “ne ekersen onu biçersin” kuralının insan yaşamının her alanında geçerli olduğunun göstergesidir.[293] Hz. İsa, kişinin kendisindeki aynı hataları göz ardı ederek başkalarının küçük hatalarını görme eğiliminde olduğunu ortaya seriyor.[294] Durumun önemini belirtmek için amaçlı olarak abartılı bir dil kullanılıyor.[295] Gözünde mertek olan kişi durumunun farkına bile varmayarak, sık sık gözünde çöp olan başkasının hatasını gördüğü ifade edilmiştir. Kişinin kendisinde daha büyük hata varken, hatası olan bir başka kişiye yardım edebileceğini iddia etmesinin ikiyüzlülük olacağı dile getirilmiştir. Başkalarının hatalarını eleştirmeden önce kişinin kendi hatalarını düzeltme yolunu seçmesi gerektiği vurgulanmıştır.[296]

Hz. İsa öğrencilerini kutsal şeyleri köpeklere vermemeleri ya da İncileri domuzların önüne atmamaları için uyarmıştır.[297] Musa’nın Yasasında köpekler ve domuzlar murdar hayvanlardı ve burada bu terim kötü kişileri betimlemek için kullanıldı. Tanrısal gerçeklere tamamen küçümsemeyle yaklaşan ve İsa Mesih’in isteklerini içeren öğretime kötülük ve şiddetle karşılık verenlere, müjde verilmesi sonuçsuz kalacaktır.[298]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa; “Atalarımıza, adam öldürmeyeceksin, öldüren yargılanacak dediğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir.[299] diyerek öldürmenin değil hakaret etmenin bile cezayı gerektirdiğini vurgulamıştır.[300]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın önemli vurgularından birisi de, “Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Sen neden kardeşinin gözünde çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Kendi gözündeki mertek varken kardeşine nasıl, izin ver gözündeki çöpü çıkarayım dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün”[301] [302] ifadeleridir. Dağdaki Vaazın yedinci bölümünde, başkalarının kusurları ile meşgul olmayı insanların size ne yapmalarını istiyorsanız, onlara öyle yapmayı önermekte, 302 helake giden kapının geniş olduğunu hatırlatmaktadır.

“Öldürme!” vasiyetini “Sakın ha öldürme günahını yüklenme!” diye tercüme etmenin daha doğru olduğu İncil yorumlarında belirtilir. Hangi zaman ve durumun içinde olursa olsun bu vasiyet insanlığın öldürülmesini haram kılar. Ama öldürülmeyi gerektiren bir suçu yüklenmişse eğer, o zaman öldürmenin haramlığı ortadan kalkar.[303] [304]

Burada dikkat çekici bir İncil yorumuna değinmek istiyoruz. İdam hükmünü kaldıranlar eleştirilmektedir. Bırakın adam öldürmeyi kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse yargılanacaktır ibaresinden adam öldüren bir kimsenin mutlak suretle 304 yargılanması ve aynı cezaya çarptırılması istenmiştir.

Şartsız bir şekilde barış fikrini savunanlara karşı bir tepki belirtilmiştir. İnsanlığın öldürülmesini, ah vah ettiren olayları ve artık geriye döndürülmeyen işlerin oluştuğunun unutulmamasıdır.[305] Tanrının toplumlara gerçekleri getirdiği, ister bu devletin hükmü ile gerçekleşsin veya onu kapsayan bir şeyle gerçekleşsin, isterse devletin arasındaki diğer güçlerle gerçekleşsin ortaya konan kötülüklerin cezalandırılmadan ortada bırakılmasının sorumsuzluktur.[306]

Yazıcılar ve Ferisilerin, “adam öldürmeyeceksin öldüren yargılanacak dendiğini duydunuz ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır”[307] ifadesinin, uygulanışının sınırlandırılması konusunda epeyce uğraş verdikleri ileri sürülmüştür. Öldürme fiilinin, sadece kurban kanı akıtma anlamındadır. Bir insan öldürme fiilini gerçekleştirmekten uzak durursa; o zaman Tanrı’nın “öldürme!” emrini korumuştur.[308] İsa Mesih yasaların gerçek uygulanışını halka öğrettiklerini ve bu yüzden Ferisiler ve Yazıcılarla fikri anlamda ters düştüklerini dile getirmiştir.[309] Öldürme olayının öyle insanın kendi arzusuna göre değil, bundan daha derin konuları kapsamıştır. Mesih’in fikir, söz, iş, kızgınlık, sövmek gibi içine öldürmeyi de alan şeylerin hepsini kapsadığı ele alınmıştır.[310]

Kızgınlığın anlamı bazı tefsirlerde “ Kim ki kardeşine kızdı, onun yaptığı bu iş batıldır” ibaresini Yunancada bulunan tercümelerde batıl kelimesini bir sebep 11             11       1                                1               1,,1,111'-'                        1                                        ,311

olmaksızın kızılması durumunda o zaman yapılan işin batıl olduğu vurgulanmıştır.

Mesih’in kastettiği doğru tefsirin anlamının delillerle sabit olduğu söylenmiştir. Her kızgınlığın kötü olmadığı ifade edilmiştir. Bunun nedeni olarak da kutsal ve tertemiz Tanrı’nın kızgınlıklarının da olduğu dile getirilmiştir.[311] [312]

Yeni Ahit yorumlarında farklı yorumlara rastlanmıştır. Örneğin burada Luther’in işaret ettiği “Sevgi Kızgınlığı”na vurgu yapılmıştır.[313] Luther, hiçkimse hakkında kötülüğü dokunmayacak olan kızgınlık halinin önemini ve böyle bir tavrın hatalı olan kimseye fayda verdiğini ve hatayı ortadan kaldıracağını ifade etmiştir.[314] [315] Fakat Mesih’in işaret ettiği kızgınlık; hatalardan bilerek dönmeyenlere yapılan kızgınlıktır. Kibirliler, çirkin davranışlarında ısrarcı davrananlara, kinlerinden vazgeçmeyenlere ve intikam duygusunu bitirmeyenlere karşı olması gerektiğinin altı 315 çizilmiştir.

Hz. İsa Hıristiyanların birbirlerine Raca demesini yasaklamıştır. Bu Yunanca bir kelime ve anlamı da “ahmak, önemsiz şey” demektir. Yine “ey ahmak!” kelimesini de yasaklamıştır.[316] Raca kelimesi, insanın zekâsını dalgaya almaktır. Çünkü aklı olmayan anlamındadır. Birçok Yorumcu bu kelimeyi bu şekilde açıklamıştır.[317] Bunun yanında başka yorumcular da bu sözün “geri zekalı” anlamına geldiğini söylemişlerdir. Veya “düşüncesiz” anlamı da yükleyenler olmuştur. Veya “anlayışı kıt” diyenler de olmuştur. Hz. İsa’nın kendisi bizzat bunu ferisiler için kullanmıştır.[318]

Ahmak kelimesini Hz. İsa’nın kendi öğrencileri için de kullandığını görüyoruz.[319] Kutsal kitap da bazı zamanlar elçilerin gevşeyen okuyucularına aynı tarzda ayıplama yaptığına rastlamaktayız.[320] Bu kelimenin Hıristiyanların dini ve ahlaki noktada gevşeyenleri kınamak için kullanıldığı görülmektedir.[321] Eski Ahitte bu kelimenin Tanrı’nın varlığını inkar edenler için kullanıldığına rastlanılmaktadır. Ayrıca pis ve kötü işlere dalanlar için kullanıldığına dair kanıtlar vardır.[322]

“Kardeşine kızan her kimse, aslında bir kişi öldürmüştür”[323] ifadesini kızgınlık ve sövmenin ancak Tanrı’nın yoluna engel çıkaran insanlara uygulanabileceği belirtilmiştir. Kişinin kendi yolundaki engeller için kızgınlığının hiçbir şekilde kabul görmemesinden söz edilmiştir.[324]

Burada vurgulanmak istenen, “Kim öldürürse; hüküm ona uygulanır”[325] anlayışıdır. Hz. İsa bu söze şunları da eklemiştir. Bir neden olmaksızın kim öfkelenirse, ona da bu hüküm uygulanır.[326] Bu istenen uygulamanın gereken hükmünün Tanrı’nın hükmü olmasıdır. Yoksa insanlığın öfkelenmesinden dolayı onu yargılayacak ve cezaya çarptıracak bir hukuk kuralı, bir mahkeme kararının olamayacağıdır.[327] Bu ifadeleri açıklığa kavuşturan diğer açıklamalara da yer verelim. Sövmek, kötü davranışlarda bulunmak, toplumun mahkemesinin önüne sunduğu gibi; aynı zamanda Hıristiyanları cehennemin ateşine sunuyor.[328] [329] Bu iki durumda da, İsa Mesih inananlara işlenen suçların tabii sövmede dahil olmak üzere öldürmeye eşit tutuyor. Fakat onların cezasının; ilahi dinin cezası olduğu; bu cezanın 329

ise cehennem ateşi olduğunu açıklıyor.

Hz. İsa eğer kızgınlık ve sövmek bu kadar tehlikeli ise; veba hastalığından nasıl insanlar kaçıyorsa, bundan da insanların o kadar kaçınmak zorunda olduğunu bildirmiştir. Yeni Ahitte “Sunak sunarken kardeşinin sana karşı bir şikayeti olduğunu anımsarsan adağını orada sunağın önünde bırak git önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun” denilmektedir.[330] Yeni Ahit yorumcuları bu ifadeleri günümüze şu şekilde yorumlamışlardır: “Kilisede ibadetin ortasında bir anda kardeşinin üzülmesine neden olduğun bir konuyu hatırlarsan o esnada kiliseyi terk et ve ona git. İbadetin bitmesine kadar bekleme. Kardeşini ara ve ondan bağışlanma dile sonra da gel ve ibadetini Tanrı’ya sun.”[331]

Yeni Ahitteki ilk örnek, ”Sunakta adak sunarken kardeşinin sana karşı bir şikayeti olduğunu anımsarsan, adağını orada, sunağın önünde bırak, git önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun” ifadesi ibadet yerinden alınandır.[332] İkinci örnek “ Senden davacı olanla daha yoldayken çabucak anlaş yoksa o seni yargıca yargıç da gardiyana teslim edebilir; sonunda da hapse atılırsın” ifadesi ise mahkemeden alınandır.[333] İlk sunulan örnek kardeşliğe özeldir. İkincisi ise düşmanlığa özeldir. Fakat her iki durumda da örnekler birbirine benzemektedir. Bir tarafta bir kişi var kişilerin yaptığından dolayı ezaya uğramış buradan alınacak dersler aynıdır. Bu olaylar karşısında kişinin hemen konumunu belirlemesi gerekir.[334] İbadet esnasında bir kişiye üzüntü verildiği hatırlanırsa hemen ibadetinin kesilerek üzüntü verilen kişiye ulaşılması gerektiği ve o kişinin gönlünün alınması gerektiğidir.[335] Mahkemeye gidiş yolunda ise kişinin aklında bulunması gereken şeyin borcunu ödemek olduğudur.[336] [337]

Tanrı’nın nazarında öldürme işinden kaçınılması isteniyorsa, barış ve sevgi içinde yaşayabilmek için Tanrı’nın insanlığa sunduğu şeylerin yerine getirilmesi 337

gerekmektedir.

Hz. İsa kilise toplumunun her türlü kusur ve ayıptan uzak durmasını istemiştir. Tam aksine o diğer cemaatlerle gerilime yol açacak bazı hatalara veya ilişkilerde problemlere düşmeme üzerinde durmuştur. Hz. İsa toplumu düzeltmeye yönelik öğütler vermiştir.[338] [339]

Yorumlarda dikkatimizi çeken önemli hususlardan biri de, Tanrı’nın insanlara verdiği eleştiri hakkını kullanmama olarak algılanmasının yanlışlığı üzerinde durulmuştur. Burada yasaklananın yıkıcı eleştiri olduğu yapıcı eleştirinin ise Hıristiyanların hayatında gerekli olduğu vurgusu yapılmıştır. Yıkıcı eleştirinin temelinde kin ve nefretin olduğu belirtilmiştir. Pavlos: “Sen kimsin ki, başkasının ,,339 kulunu yargılıyorsun? Kulu haklı çıkaran da haksız çıkaran da efendisidir demiştir. Pavlos önemli bir noktaya temas etmiştir. O da insanın Tanrı olmadığı ve kendisi gbi insan olan arkadaşını yargılamayacağıdır. Tanrı’nın yargılama hak ve yetkisinin gasp etmenin Tanrı’nın rolü ile eğlenmek olduğu vurgusu yapılmıştır.[340]

“Yargılamayın” tavsiyesinin hatalara karşı kör olunması anlamına gelmediği söyleniyor. Tanrı, hayvanlardan farklı olarak insanlık tabiatının unutulmamasını istiyor. İnsanlara faydalı olmanın temel prensip olduğu vurgulanıyor.[341]

Yeni Ahit yorumlarında; yıkıcı eleştirinin, yani kendi hatası varken onu görmeden karşı tarafı eleştirmenin, Ferisilere ait bir durum olduğunun altı çizilmiştir. Bu özelliğin kişinin kendisini yüceltme, karşısındakini de hor görme politikası olduğu söylenmiştir. Hz. İsa, Ferisi ve vergi görevlisi örneğini vermiş ve Tanrıya güvenip kendi nefsi ile ona yönelenlerin mutlu, diğerlerinin ise hakir kılındıklarını söylemiştir.[342]

Hz. İsa, yargılamayı ve ikiyüzlülüğü yasaklamıştır. Fakat insanların birbirine göstereceği kardeşlik sorumluluğunun yerine getirilmesini istemiştir. Dağdaki Vaazda kişi kendi gözündeki merteği çıkarırsa kardeşine daha çok yardımcı olabileceği dile getiriliyor. Hıristiyanların birbirlerine yardımcı olmaları öğütleniyor.[343] Kısaca Hz. İsa kendi nefsini ıslah etmeyen, başka insanları ıslah etmeye kalkışamaz demektedir.

Aziz Yuhanna hatalı kişiye karşı davranışın altın kuralını şöyle ifade etmiştir: “ Kardeşini bir düşman veya azabı hak etmiş bir günahkarmış edasıyla değil, onu tedavi edecek bir doktormuşsun gibi ıslah et”.[344] Orta yolu bularak uygun bir şekilde kişilere yardımcı olunması öğütleniyor.

Hıristiyanların, gösteriş ve eleştiri ile diğer insanları nasıl yargılamaları istenmiyorsa; aynı şekilde hataları da görmemezlikten gelmeleri ve tüm insanların eşit olduğunun savunulmasının doğru olmadığı belirtilmiştir.[345]

Pavlus: “ Köpek kusmuğuna döner; domuz ise yıkandıktan sonra çamurda yuvarlanmaya gider.”[346] demiştir. Burada hatasından dönmeyen kişiler işaret edilmiştir. Onlar için ruhi ve ebedi değil ama bedeni ve hayvani bir hayat olduğu belirtilmiştir.Yahudiler, inanmayan diğer insanları “köpekler” diye isimlendirmiştir.[347]

Hz. İsa’nın önlerine incilerini atmamalarını istediği köpek ve domuzlar inanmayan kişiler değil bilakis İncil’in mucizelerini işiterek kabul etme fırsatı yakalamış oldukları halde bunu inatla kabul etmemiş olanlardır. Aziz Yuhanna da köpekler hakkında bu manada bir görüş belirterek şöyle demiştir: “ Onlar günah içinde yaşayan ve şifaya imkan bulamayan kişilerdir” Böyle kişilere İncili sunmanın, İncil’i alay konusu yapacağı vurgulanmıştır.[348] Hz. İsa Havarilerine, bu prensibi emretmiştir. Kendilerini dinlemeyen ve sözünü kabul etmeyen kişilerin evlerinden şehirlerinden ayaklarını tozunu silkerek çıkmalarını istemiştir.[349]

Yalancı Peygamberlik

İncillerde iki kez İsa kendisinin peygamber olduğunu belirtir. Nitekim Markos İncil’inde şöyle denilir: “İsa onlara dedi: Bir peygamber kendi memleketinden, akrabaları arasından ve evinden başka bir yerde itibarsız değildir”[350] Hz. İsa İncillerde her ne kadar peygamber olduğunu belirten ifadeler kullansada Hıristiyanlar O’nu Allah’ın oğlu olan bir Tanrı olarak görmüşlerdir. Onların inancına göre Hz. İsa kurtarıcı Tanrı’dır. O, yalnızca bir peygamber değildir. Allah, insanları kurtarmak için onu insanların arasına göndermiştir. Haça gerilip öldürülmesi ile insanların günahına kefaret olmuştur. Onun kurtarıcı Tanrılığına inanıp vaftiz olan insanlar kurtuluşa ereceklerdir. Allah gibi bir Tanrı olan İsa, kıyamet gününde insanları yargılayacak, iyileri cennete kötüleri ise cehenemme gönderecektir.[351]

Dağdaki Vaazda Yalancı Peygamberlerin ortaya çıkmasının her dönem kaçınılmaz olduğu dile getirildi.[352] İnsanlar gerçekten doğruyu aramaya yöneldikleri zaman, onlara daha kolay yol olduğunu iddia ederek inananları yolundan çevirmeye kalkanlar olacağına dikkat çekildi.[353] Gerçek inanan görüntüsü vererek ve Tanrı adına konuştuklarını ilan ederek kuzu postu içinde geldikleri ifade edilmiştir. Ama özde yırtıcı kurtlar oldukları, olgun olmayan, dengesiz ve kolay aldananları avlayan kötü ruhlu insanlar grubu olduğu ileri sürülmüştür.[354] “Onları, meyvelerinden tanıyacaksınız”.[355] Uçarı yaşamları ve yıkıcı söylemleri onları ele vermektedir. Bir ağaç ya da bitki meyvesini karakterine göre vermektedir. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanamayacağı belirtilmiştir. İyi ağacın iyi meyve verdiği, kötü ağacın ise; kötü meyve verdiği vurgulanmıştır. Bu kuralın, doğanın ve ruhsal yaşamın gerçekleri olduğu söylenmektedir.[356] Tanrı adına konuştuklarını söyleyenlerin yaşamlarının ve söylemlerinin Tanrı’nın sözüne göre sınanması gerektiği belirtilmiştir. “Eğer bu söze göre söylemezlerse, gerçek onlar için tan ışığı olmaz.[357] Sahte peygamberlerin sonunun ateşe atılmak ve “ani yıkım” olacağı belirtilmiştir.[358]

Hıristiyanlıkta Allah’la ilişki kuran veya Kutsal Ruh’un gücünün üzerinde taşıyan kişilerin peygamberlik yapabileceği belirtilmektedir.[359] Bunun için Kutsal Ruh’la dolarak peygamberlikte bulunulduğu,[360] gaibi bilenin peygamber olabileceği,[361] öleceğini bilenin peygamber olabileceği[362] şeklindeki yaklaşımları, Hıristiyan ilahiyatında, peygamberliğin olağanüstü bir güçle dolu olduğunu göstermektedir.[363]

Hz. İsa Vaazının son kısmında yalancı peygamberlere dikkat çekmiştir: “Sahte Peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır. Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanabilir mi? Bunun gibi, her iyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve veremez. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Böylece sahte peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız. Bana ‘Ya Rab ya Rab’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliğine girmeyecek. Ancak Göklerdeki Baba’mın isteğini yerine getiren girecektir. O gün birçokları bana diyecek ki, Ya Rab, Ya Rab biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla bir çok mucize yapmadık mı? O zaman bende onlara açıkça ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar! diyeceğim.[364]

Hz. İsa; Yalancı ve sahte din propagandacılarından kaçınmayı öğütlemiş, her Allah diyenin Göklerin Egemenliğine giremeyeceğini bildirmiştir.[365]

Yeni Ahit yorumlarında yalancı peygamberlerin, Hıristiyanları basit insanlar olarak gördüğü belirtilmiştir. Yalancı peygamberlerin en belirgin özelliğinin ise, sevgi perdesi altında saklamaya çalıştıkları kötü fikirlerdir. Onların sürekli takva ile gösteriş yaptıklarına ve ruhi bir dil kullandıklarına vurgu yapılmıştır. Bu yorumlara ek olarak teoloji fakültelerinde Profesör olmak ya da kilise de keşiş ve piskopos gibi rütbelere sahip olmanın çok önemli olmadığı söylenmiştir. Önemli olan fikirlerinin arka planıdır. Kurt fikirli mi yoksa kuzu fikirli mi asıl önemli olan şeyin bu olduğu dile getirilmiştir.[366]

Yalancı Peygamberlerin hakiki şahsiyetlerini, ahlaklarını ve gidişatlarını ortaya çıkaran Hz. İsa’ya benzeyip benzememesinden anlaşılır denilmiştir. Pavlus’un “Ruhun Meyvesi” diye bahsettiği şeyin bu olduğu söylenmiştir.[367]

Din öğreticilerinin sahte olup olmadıkları Hz. İsa da olan özelliklerin olup olmamasına göre karar verilebilir. Eğer bir din öğreticisinde emanet, sevgi, sabır, lutüf, iyilik ve iffetli gibi özellikler mevcutsa bu öğreticinin sahte olmadığının kanıtıdır.[368] İnsanın kalbinin nasıl olduğunu sözünden anlaşılır.Burada Hıristiy anlara düşen görevin; öğreticilerin söz ve davranışlarına bakmasıdır. “Doğru Öğreti”, imana, sevgiye ve fazilete götürür.[369] Sahte öğreticilerin özellikleri her zaman fark edilmeyebilir.Meyvenin olgunlaşması için zamana ihtiyaç olduğu gibi kendini din öğreticisi olarak sunan kişinin de nasıl bir anlayışa sahip olduğu ancak zamanl a anlaşılabilir.

Hıristiyanın, davetçi olarak, düzeltici ve İncil’i takdir edici özelliği olduğu ve İncil’i hafife alanları, isyancılar ve asilerle mücadele etmesi istenmiştir.[370] Ayrıca, Hıristiyan’ın koruyucu olarak, Tanrı’nın öğretilerini koruduğu, Hz. İsa’nın uyarılarına dikkat ettiği ve Hz. İsa’nın topluluğunu yok etmek isteyen, hakikatı bozan yalancı öğreticileri ayırt etmek için onlara karşı uyanık olduğu söylenmiştir.[371]

Hz. İsa’nın Hıristiyanları itaat ve isyan arasında önemli bir seçime yönlendirdiği dile getirilmiştir. Dağdaki Vaaz’ın son iki pasajının büyük bir benzerlik içinde olduğu belirtilmiştir. Vaazda Hz. İsa’nın öğretisini doğru bir şekilde kabul etme ya da bu öğretileri yanlış kabul ederek reddetme arasında başka yol olmadığından bahsedilmiştir. Ayrıca Vaazda gerçek itaat üzerinde durulduğu ve bunun dışında başka bir çözümün olmadığı açıklanmıştır. Dünya hayatında, yargı günü için Hz. İsa’ya ve öğretilerine bağlılığın önemi ve Hz. İsa’nın yolunda

şaşmadan ilerlemenin Hıristiyan’ın hedefleri arasında olması                                                                                                                                       gerektiği

<                                                     .      372

vurgulanmıştır.

Hz. İsa: “Niçin beni ‘Ya Rab, ya Rab’ diye çağırıyorsunuz da söylediklerimi yapmıyorsunuz”[372] [373] demiştir. Yeni Ahit yorumlarında buradaki en derin farkın “söz” ile “amel” arasında olduğu belirtilmiştir. Pavlus da “Rabbin adını anan herkes kötülükten uzak dursun”[374] demiştir. Dağdaki Vaazda Hz. İsa Hıristiyanlara samimi bir tavır ortaya koymalarını söylemiştir.

DAĞDAKİ VAAZIN İBADETLE İLGİLİ HÜKÜMLERİNİN İNCELENMESİ

Hıristiyanlıkta İbadet Esasları

İbadet deyince Hıristiyanlık’ta ilk akla gelen kilisedir. Çünkü ibadetler genellikle kiliselerde ve toplu olarak yapılır. Bütün ibadetler ve ayinler mutlaka bir din adamının yönetiminde yerine getirilir. Bu sebeple rahip takdisi sakramentine, yani din adamı yetiştirme konusuna çok yer verilmiştir.[375] Kilisede ve toplu olarak yapılan bu ibadetlerin yanında ferdi olarak yapılan dua ve oruç ta ibadetler arasında yer almaktadır.

İbadete çağrı, çanla olmaktadır. Hıristiyanlıkta ibadetleri günlük, haftalık ve yıllık yapılanlar olarak üçe ayırmamız mümkündür. Günlük olarak yapılanlar, genellikle sabah ve akşam rahip nezaretinde yapılmaktadır. Haftalık ibadetleri ise Pazar günü yapılır ve bu güne çok önem verilir. Çünkü Hz. İsa’nın mezardan pazar günü dirildiğine inanılır ve bugün kesinlikle kilisede değerlendirilir. O gün hiçbir iş yapılmaz, dünyevi işlerle meşgul olunmaz. Pazar tamamen Tanrı’ya ayrılmıştır. Vaftiz ve diğer manevi merasimler daima pazarları yapılır. Düğün törenleri ise dünyaya ait işlerden kabul edildiklerinden ikindiden sonra yapılır. Zira o vakit artık pazartesiye dâhil sayılır. Yıllık olarak yaptıkları ibadetlerin başında ise Noel Bayramı ile Paskalya Bayramı gelmektedir. Noel, Hz. İsa’nın doğum gününün hatırasına kutlanmaktadır. Paskalya ise Hıristiyanlar için Hz. İsa’nın ikinci gelişini simgelemektedir. Bu bayramda İsa’nın havarileriyle yediği son yemek, İsa’nın çarmıha gerilişi ve mezardan dirilişi gibi üç önemli olay hatırlanmaktadır. Meryem Ana Günü ve Haç Yortusu da büyük bayramlardan kabul edilmektedir.[376]

Yahudiliğin bir devamı niteliğinde ortaya çıkan Hıristiyanlık, Eski Ahid’i kendi kutsal kitabı olarak kabul etmesi nedeniyle İsrail oğulları’nın dini ibadet geleneğini benimsemiş, fakat bu ibadetleri yeniden yorumlamak suretiyle şekil itibariyle yeni bir kisvede devam ettirmiştir. Gerçekten, Hz. İsa’nın Matta İncilinde nakledilen “Ben şeriati ve peygamberleri iptale değil, bilakis tamamlamaya geldim”[377] sözleri dikkate alındığında, Hıristiyanlık başlangıçtan itibaren Eski Ahid geleneği ile olan bağlantısını teyid etmiştir. Bu durumda, Yahudiliğin temel ibadeti olan “kurban” ibadeti de şüphesiz Hıristiyanlıkta yine merkezi bir ibadet olmaya devam edecektir. Ancak, kurban ibadeti, yeni bir anlam kazanacak ve bütün bir Eski Ahid geleneği yeniden “Hz. İsa” merkez alınmak suretiyle yeniden anlamlandırılacaktır.

Her ne kadar İncillerde verilen bilgilere göre Hz. İsa, kurban ibadetine açıkça karşı çıkmamış olsa dahi, önemli olan şeriatın kurallarının harfiyen yerine getirilmesi değildir; onun ruhunun ve ahlaki boyutunun önemli olduğuna dair çeşitli vesilelerle söylediği sözler vardır.[378] Hatta şeriatın emirlerini hafife aldığı yönünde kendisine yöneltilen eleştirilere karşılık olarak, Eski Ahit’teki Hoşea kitabından alıntı yaparak, Allah’ın “Ben sizden dindarlık istiyorum, kurban değil!” sözünü aktardığı belirtilmektedir.[379] Ancak bu açıklamalar kurban ibadetinin Hıristiyanlıkta nasıl bir şekil aldığını yeterince izah etmemektedir. Bunun için, Hıristiyan ilahiyatının Pavlus sonrası alacağı yeni şekli, yani merkeze Tanrı’nın yerine “İsa Mesih”in konuşacağı paradigma değişimini anlamak gerekecektir.

Hıristiyanlıktaki kurban ibadetinin yeniden formülasyonunun Yahudilikteki kurban ibadetinin geçirdiği dönemle aynı zamanlara denk gelmesi ilginçtir. Gerçekten, Hz. İsa hayatta iken henüz Mabed Romalılar tarafından yıkılmadığı için, Mabed’de sunulan kurbanlar devam etmekte idi. Ancak Hz. İsa’dan kısa bir zaman sonra Mabed’in yıkılmasıyla, daha önce de işaret edildiği üzere, Yahudilikte kurban ibadetinin yerini “Tevrat”ın okunması alacaktır. Bu durumda, Yahudilikte kurbanın yerini nasıl Tanrı’nın sözü olan Tevrat aldıysa; erken dönem Hıristiyanlıkta da “Tanrı’nın Kelamı” (Logos) olarak kabul edilen “İsa Mesih” alacaktır. Buna göre, Tanrı’ya takdim edilen kurban, bir hayvan değil, bizzat İsa Mesih’in kendisidir. Mabed’de kutlanan günlük, haftalık ibadetlerin ve sunulan kurbanların yerini, İsa Mesih’in etini ve kanını temsil eden “ekmek-şarap” ayini alacaktır. Hatta öyle ki, Roger Arnaldez’in de dediği gibi Hıristiyanlık, bütün bir Eski Ahit tarihini ve İsrail oğulları tarihini İsa Mesih’e hazırlık ve ona işaret eden uygulamalar olarak yorumlayacak ve kabul edecektir.[380] Bu yüzden, söz konusu anlayışı merkeze alan Hıristiyanlığın bütün ibadetlerinin İsa Mesih’in kurban edilişi etrafında şekillendiğini söylemek doğru bir tespit olacaktır.

Dağdaki Vaazın İbadetle İlgili Hükümlerinin Tahlili

Hz. İsa’nın, Dağdaki Vaazına, Hıristiyanın müjdelerde belirtilen özelliklerini açıklamakla başladığı dile getirilmiştir. Daha sonra, bu müjdeler ışığında yaşaması karşılığında toplum içerisindeki sağlamlığını açıklamak için de onu tuz ve ışığa benzetmiştir. Sonra sözlerine Hıristiyan kişinin doğruluğunun Tanrı yasasını kabul etmesi ve hiçbir öğüdü görmemezlikten gelmemesi ve ilahi öğretiye hiçbir engel koymamasıyla da, din bilginleri ve Ferisilerin doğruluğundan daha üstün gelmesi gerektiğini ifade etmiştir.[381] [382] Hıristiyanın doğruluğu, sadece söz ve davranışlarla ortaya koyduğu sınırsız bir doğruluk değil, yüreğinde kaynayan, fikirlerinde ve müdafaasında ortaya çıkan bir doğruluk olması gerektiği belirtilmiştir. Bu doğruluğun Hıristiyanın içinde bulunup gizlilik içinde yaptığı bir doğruluk olduğu

382

vurgulanmıştır.

Hz. İsa’nın öğretisine uygun olan doğruluğun, dini ve ahlaki olmak üzere iki uzantısını kapsadığını anlamanın önemli olduğu söylenmiştir. Kimileri İnanan Hıristiyana gerekli olan şeyin genel ya da özel anlamda kiliseye gitmenin dini bir canlılık olduğunu söyler.[383] Bunların aksine takva ve sakınmayı terk ederek dinden soyutlanmış bir Hıristiyanlığı anlatma gayretinde olanların var olduğundan söz edilmiştir.[384] Onlara göre Tanrı’ya yapılan dua sanki dünyalık bir çağırma ya da komşularıyla günlük sıradan konuşmayı ifade etmektedir.[385] Fakat Hz. İsa İnananlara gerçek Hıristiyan kişinin doğruluğunun, iki hususu birlikte kapsadığını söylemiştir: Takva ve ahlak, Kilisede ve dünyada hizmet.[386]

Hz. İsa, Hıristiyanın doğruluğunun, kutsal yasaya uyan din bilginlerinin doğruluğundan daha fazla olması gerektiğini öğretmiştir. İtaatin yürekten olması ve sevginin, bazılarını sevmekle yetinen Putperestlerin din sevgisinden daha büyük olması gerektiğini söylemiştir. Hıristiyanın sevgisinin aynı zamanda düşmanlarını da kapsaması gerektiğini söylemiştir.[387]

Yeni Ahit, Hıristiyanların diğer insanlara benzemediğinden epeyce bahsetmektedir. Hz. İsa kendisine tabii olanları sözde kilisenin riyakâr vaziyetine bürünmemelerini, Hıristiyan bir toplum olmaya, bunu yaşantısında ve amellerinde dini kurumlardan üstün tutmaya ve büyük kilisenin ortasında küçük ama hakiki bir kilise kurmaya davet etmiştir.[388] Dindarlık yolunda ve ahlak hususunda en temel ihtilaf; “Hıristiyanın doğruluğunun”, soyut bir dış görünüşten ibaret değil, yüreğinin derinliğinde olması gerektiği vurgulanmıştır.[389]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa, iyi amellerini görmeleri için insanların gözleri önünde yapan hiristiyanları uyarmıştır. İlk anda bu vasiyet daha evvel geçmiş olan “Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanızı yüceltsinler!”[390] vasiyetiyle çelişiyor gibi görünmektedir.[391] İyi amellerde bulunma hususunda Dağdaki Vaazda iki metne rastlamaktayız. Her ikisinde de “Görsünler diye” ya da “Size baksınlar diye” lafızlarıyla ifade edilmiştir. İlk sözde Hıristiyanlara öğüt veren söylem, ikincisinde ise Hıristiyanları sakındıran söylemle karşılaşılır.[392] Bunun tahlilinin şu şekilde yapıldığı vurgulanmıştır. Bu söylemlerin temel anlamda çelişkili olmadığı sadece zahiri bir çelişki olduğu belirtilir.[393] Mesih iki muhtelif tabiatla konuşmuştur. Hz. İsa Hıristiyanlara, Tanrı’ya korkuyla baktıkları zaman;“ Bu ışığınız insanlar önünde öyle parlasın ki!” demelerini istemiş, gururlu olduğu bir anda ise “iyi amellerinizi insanların önünde yapmaktan sakının!”demiştir. Hıristiyanın ışığının yayılması için güzel amellerini açıktan yapması, takvasından dolayı da beliren amellerini gururlanmaması için gizliden yapmasının uygun olduğu açıklanmıştır.[394] Burada iki yorumu da kapsayan bir emir var oda “Tanrı’yı yücelmektir” O halde iyi amellerin insanların önünde yapmamanın nedeni insanları değil Tanrı’yı yüceltmek için olmalıdır. Güzel işlerin insanların önünde ışık gibi tutmanın nedeni ise Tanrı’nın şanını yüceltmek içindir.[395]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın “dinsel doğrulukla” ya da “iyilikle” ilgili sunduğu doğruluk, dua ve oruçtur. Bunlar da tüm dinlerde yapılması istenilen şeylerdir. Bununla Yahudilerin fakirlere yardım etmeleri, dua etmeleri, oruç tutmaları istenmiş ve huzurda bütün bunlardan hesaba çekileceklerdir. Hz. İsa da öğrencilerinden bu işleri yapmalarını istemiştir.[396]

Hz. İsa “ eğer dua ve yardım edersen ya da oruç tutarsan” diyerek cümlelerini kurmamıştır. Aksine iyilik yaptığında, dua ettiğinde veya oruç tuttuğunda[397] diyerek konuşmasına başlamıştır.[398] Burada Hz. İsa’nın sunduğu bu emirler Hıristiyanın Tanrı’ya, kendisine ve başkalarına karşı görevlerini ifade etmektedir. [399] Mesela yardım edilğinden dolayı fakir ve muhtaç kimselerin sevindirilmiş olmasının önemli olduğu söylenmiştir. Dua edilği zaman ise; Tanrı’nın rızasını dileyerek Tanrı’ya olan güvenin tam ortaya çıkmış olacağı vurgulanmıştır. Oruç tutulduğu zaman (Ruhi yükselmenin vesilesi olan, yemekten sakınma ile)nefsi yererek kişiliğini düzeltme noktasında fırsat yakalanabileceği söylenmiştir.[400] Hz. İsa öğrencilerine bu emirleri yerine getirip getirmediğini sormadı onlara nasıl ve neden uymaları gerektiğini öğretmiştir.[401]

Dua ve İhlas

Dua kelimesi, çağırmak, seslenmek ve istemek manasında kullanılır. Duanın ana hedefi, insanın Tanrı’ya halini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua, kişi ile Tanrı arasındaki diyalogdur. İbadetin aslını oluşturan dua, en kısa şekliyle, Tanrı’nın yardım ve merhametini kazanmak adına kişinin içinde bulunduğu duruma göre yakarışlarıdır. Dua, her yerde yapılabildiği halde tarih boyunca çeşitli dinlerde dua için özel mekanlar tespit edilmiş ve buralarda dua etmenin daha verimli 402 olacağı düşünülmüştür.

Hıristiyanlıkta ibadet, iki esasa dayanmaktadır ki onlardan biri duadır. Dua, kişisel istekleri içerdiği gibi Tanrı’ya tapınma, şükran ve başkaları için sunulan yalvarışları içeren bir ibadettir. Yine dua, bir yürek atılımı, göğe doğru çevrilen yalın bir bakış, sıkıntı içindeyken de mutlu iken de atılan minnet ve sevgi feryadıdır. Dua, ruhun Tanrı’ya doğru yükselişidir veya uygun dilekleri Tanrı’dan istemektir. İnsan her durumda Tanrı’ya sık sık yaklaşmak ve bu dünyada O’na hizmet etmek amacıyla yaşamak üzere teşvik edilmektedir. Ferdi duanın yanında toplu duaların da baştan savılmaması gereklidir. İlk kilisenin bulguladığı gibi toplu yalvarışlara karşılık olarak özel bir bereket sözü verilmektedir.[402] [403] Düzenli şekilde toplanıp dua eden imanlılar, kişisel olarak zayıf bir dua yaşamı sürdürseler bile, bir araya geldiklerinde yeni bir yaşam ve güçle kuşanmaktadırlar. Kutsal Yazı’nın vaadi, Tanrı’nın duaları işittiği ve yanıtlamaktan hoşlandığıdır. Yanıt her zaman istenilen gibi gelmeyebilir ancak en derin sevgiyle en iyi olanının verileceğine tam olarak güvenilmelidir.[404] Tüm bunlara ilaveten insanlardan istenen şey, duada samimi olmaktır ve nitekim bu konuda Dağdaki Vaaz şunu der: “Dua ettiğiniz zaman iki yüzlüler gibi olmayın. Onlar herkes kendilerini görsün diye havralarda ve cadde başlarında dikilip dua etmekten zevk alırlar. Dua ettiğinizde Putperestler gibi boş sözler tekrarlayıp durmayın. Onlar söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar. Siz onlara benzemeyin. Çünkü babanız nelere gereksinmeniz olduğunu siz daha ondan dilemeden önce bilir.”[405] Yine bir başka bölümde “dileyin size verilecek; arayın bulacaksınız. Kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır” denilmiştir.[406] Dua edildiğinde icabet edileceğine dair bir inanç mevcuttur. Ayrıca duanın daimi olarak yapılmasını isteyen şu ifadeler de bulunmaktadır: “İsa öğrencilere hiç usanmadan her zaman dua etmeleri gerektiğini belirten şu benzetmeyi anlattı: Kentin birinde Tanrı’dan korkmayan insana saygı duymayan bir yargıç varmış. Yine o kentte bir dul kadın varmış. Yargıca sürekli gidip ‘davacı olduğum kişiden hakkımı al’ diyormuş. Yargıç bir süre ilgisiz kalmış ama sonunda kendi kendine: ben her ne kadar Tanrı’dan korkmaz, insana saygı duymazsam da bu dul kadın beni rahatsız ettiği için onun hakkını alacağım yoksa tekrar tekrar gelip beni canımdan bezdirecek’ demiş. Rab şöyle devam etti: Adaletsiz yargıcın ne söylediğini duydunuz. Tanrı’da gece gündüz kendisine yakaran seçilmişlerin hakkını almayacak mı? Onları çok bekletecek mi? Size şunu söyleyeyim, onların hakkını tez alacaktır.”[407] Burada duanın sürekli yapılması ve kabul olmadığını düşünüp duadan vazgeçilmemesi istenmektedir.

Dua ile alakalı bir başka sözde ise Hz. İsa’nın öğrencilerine yaptığı tavsiyeden söz edilmektedir: “İsa, sabah erkenden dönerken yol kenarındaki bir incir ağacına yaklaştı. Ağaçta yapraktan başka bir şey bulamayınca ağaca: ‘Artık sonsuza dek meyven olmasın’ dedi. İncir ağacı hemen o anda kurudu. Öğrenciler bunu görünce şaşkına döndüler. Onlara İsa şu cevabı verdi: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, eğer imanınız olur da kuşku duymazsanız, yalnız incir ağacına olanı yapmakla kalmazsanız; şu dağa ‘kalk denize atıl’ derseniz, dediğiniz olacaktır. İman ederek dua ettiğinizde dilediğiniz her şeyi alacaksınız.”[408] Yine bu sözde de duanın mutlaka yapılması gerektiği, zira yapılan duaların boşa gitmeyeceği bildirilmiştir. Çünkü dua sırasında kabul edileceğine dair tam bir inanç gereklidir.[409] Yukarıda bahsettiğimiz metinler, duanın, Dağdaki Vaazda önemli bir yer tuttuğunu ve dolayısıyla duaya ne kadar önem verildiğini göstermektedir. Yine dini hayatlarında da önemli bir yer teşkil ettiğini görmekteyiz. Dua, Tanrı’ya ulaşma, O’nu tanıma ve vicdanın sesi olarak kabul edilmektedir. Duanın temelinde Allah’a güvenme ve yüce bir güce inanış vardır. Dağdaki Vaazda belirtilen ilkeler göz önüne alınarak Hıristiyanlıkta duanın belirli esaslar çerçevesinde yapılması ilk defa İznik Konsilinde kararlaştırılmış, daha sonra Vatikan tarafından bazı değişiklikler yapılarak son şekli verilmeye çalışılmıştır.[410] Ancak yine de Hıristiyanlıkta dua, belirli metinler şeklinde olmayıp kurallar dışına çıkmamak şartıyla isteğe bağlı bir durum arz eder. Aynı şekilde dua yapılması gereken vakit, kesin olarak belirli olmadığından ve Yahudilerin sabah ve akşam dua etmelerinden dolayı Hıristiyanlarda bu iki vakitte dua etmenin gerekliliği hükmünü çıkarmışlar ve bunu uygulamışlardır. Ancak dua için vakitler tam olarak tayin edilmeyince, devamlı olarak dua etmek tavsiye edilmektedir.[411]Genel olarak İncil’de, en güç anlarda,[412] dine davet yapılırken,[413]başkalarını kurtarmak adına[414] ve mucizeler gerçekleştirilirken yapılan[415] dualara değinilmiştir.

Dağdaki Vaazda Hz. İsa, öğrencilerini dua ettikleri zaman ikiyüzlü olmamaları için uyarıyor. Hıristiyanların dua ederken herkesin görüp dindarlıklarından etkilenmeleri için kasten ortalık yerlerde bulunmamalarını söylüyor.[416] Dua etmedeki tek güdü şöhret olma isteği ise o zaman Hz. İsa kazanılan şöhretin tek ödül olduğunu bildirmiştir.[417]

Dağdak Vaaz için yapılan yorumlarda açıkta duayı yasaklamanın aşırıya gitmek olacağı vurgulanmıştır. İlk kilise topluluğu toplu dua için bir araya gelmiştir.[418] Nerede dua edildiğinin çok önemli olmadığı söylenmiştir. Dua, hazır cümlelerin olduğu tekrarlanan boş sözleri içermemelidir. Kurtulmamış kişiler böyle dua edecektir.Ama Dağdaki Vaazda Hz. İsa, Tanrı’nın önemsiz söz kalabalığından etkilenmediğinin altını çizmiştir. Tanrı’nın, kişinin yüreğinin içindeki samimi ifadeyi duymak istediğini belirtmiştir.[419] Tanrı’nın insanların nelere gereksinimi olduğunu O’ndan daha dilemeden önce bilebildiğine göre[420] şöyle bir soru sorulmaktadır: “O zaman duaya niçin gerek var?” Bunun nedeninin dua da gereksinimlerin ve O’na bağlılığın kabul edildiğinin ifadesi olarak algılanmasıdır. Tanrı ile olan iletişimin temelinin bu nokta vardır.[421]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın bizzat kendisinin dua öğretmediği hatırlatılmaktadır. Sadece “Göklerdeki Babamız” diye başlayan duayı öğrettiği bunun dışında Hz. İsa’nın duayı anlatırken kendisine bağlı olanlara bir dua şekli öğretmeyip, öğrencilerinin kendi dualarını şekillendirmelerini istemiştir. Tanrı’nın bu sözcükleri aynen kullanmaları için vermediğini belirtmiştir. Çünkü ezbere dayanan tekrarlanan söz kalabalığının boş sözler olabileceği vurgulanmıştır.[422]

“Göklerdeki Babamız”[423] diyerek dua edilirken, Tanrı’ya evren üzerindeki egemenliğini ifade eden hitabın kullanıldığı belirtilmiştir.

“Adın Kutsal kılınsın”[424] diyerek dualara, hamtlara ve övgüyü hak eden Tanrı’ya tapınmayla başlanılması gerektiği vurgulanmıştır.

“Egemenliğin gelsin”- diyerek tapınmadan sonra, ilk olarak Tanrı’nın işinin ve amacının ilerlemesi için dua edilmesinin önemi belirtilmiştir. Özellikle Kurtarıcı Tanrı Rab İsa’nın yeryüzünde kuracağı egemenlik ve doğruluk içinde hüküm süreceği gün için dua edilmesi istenmiştir.[425]

Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Tanrı’ya tapınma, Tanrı’nın egemen yönetimi ve O’nun isteğinin yerine gelmesi gökteki gerçektir. Buradaki dua gökte olan bu durumun yeryüzünde olmasıdır.[426]

“Senin istediğin olsun”-bu ricayla Tanrı’nın en iyisini bildiği kabul edilerek ve kişi kendi isteğini Tanrı’ya teslim ederek sonucu Tanrı’ya bırakmasıdır. Aynı

zamanda Tanrı’nın isteğinin tüm dünyada kabul edilmesine duyulan özlemi ifade

• <•                       427

etmesidir.

“Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver”[427] [428] diyerek Tanrı’nın işini ilk sıraya koyduktan sonra, kişinin kendi gereksinimlerini dile getirmesine izin verilmiştir. Bu rica, ruhsal ve fiziksel açıdan günlük yiyecek için Tanrı’ya bağımlı olunduğunu göstermiştir.[429]

“Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi sen de suçlarımızı bağışla”[430] diyerek, Hıristiyanın günahının cezasının hukuki affını ifade etmeyeceği söylenmiştir. Bu affın Tanrı’nın oğluna iman etmeyle kazanılacağı belirtilmiştir. Eğer Hıristiyanlar kendilerine karşı suç isleyenleri affetmede isteksiz olurlarsa, kendi suçlarını karşılıksız bağışlayan Tanrı ile birlikte olmalarının imkansız olacağı belirtilmiştir.[431]

“Ayartılmamıza izin verme”[432] ifadesi Yakup 1/13’te Tanrı’nın kimseyi hiçbir zaman ayartmadığı ifadesiyle çelişki gibi görünebilir. Bununla birlikte, Tanrı, halkının sınanmasına ve denenmesine izin vermiştir. Bu ifade kişinin, ayartılmaya karşı gelmede ya da denenme altında dik durabilmede kendisine olan güvensizliği ortaya koymuştur. Korunma için tamamen Rabbe bağımlılığı kabul ettiği belirtilmiştir.[433]

“Kötü olandan bizi kurtar”, Tanrı’nın gücüyle günahtan uzak olmayı ümitsizce arzulayanların duasıdır. Kişinin yaşamındaki şeytanın ve günahın gücünden günlük kurtuluş için yüreğinin yakarmasıdır.[434]

Dağdaki Vaazın öğrettiklerini Hıristiyanın kendi gücüyle yaşayabileceğini düşünmenin, Hz. İsa’nın Hıristiyanları davet ettiği nitelikli yaşamı anlamada yetersiz olacağı belirtilmiştir. Bu tür yaşamın hikmeti ya da gücünün Hıristiyanlara Tanrı’dan verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.[435] İşte dilemek ve dilemeye devam etmek, aramak ve aramaya devam etmek, kapıyı çalmak ve kapıyı çalmaya devam etmek, için bir davetiyenin olduğunun her zaman hatırda tutulması istenmiştir. Hiristiyanın yaşamı için gerekli hikmet ve güç, bunlar için istekle devamlı dua edenlere verilecektir.[436] Örneğin, Mezmurlarda dua eden kişinin yaşamında itiraf etmediği günahın olmaması gerektiğini görüyoruz.[437]

Hıristiyanlar imanla,[438] ve Tanrı’nın isteğine boyun eğerek[439] dua etmelidir. Dua ısrarla[440] ve içtenlikle[441] sunulmalıdır.

Hıristiyan’ın genel inanışında daha azdan daha büyüğün tartışılması yapılır.[442] Eğer insan olan ana babalar çocuklarının dileklerini, onlar için en iyi olanıyla ödüllendirirlerse, göklerde olan Tanrı da çok daha güzel şeyler yapabilir.[443]

Hıristiyan Kutsal Kitabında Hz. İsa tarafından tavsiye edilmiş dini bir uygulama bulunmaz. Ancak, kalben dua edilmesi yer almıştır.[444] Hz. İsa Dağdaki Vaazında, cemaatine dua hususunda şöyle demiştir:

“Dua ettiğiniz zaman da ikiyüzlüler gibi olmayın, çünkü insanlar kendilerini görsünler diye havralarda ve köşe başlarında durup dua etmeyi severler. Doğrusu size derim: Onlar karşılıklarını aldılar. Fakat sen dua ettiğin zaman, kendi iç odana gir ve kapını kapayarak gizlide olan Babana dua et; gizlide gören Baba sana ödeyecektir. Dua ederken Putperestlerin ettiği gibi boş tekrarlar yapmayın; zira onlar sanırlar ki, çok söylemeleri ile işitecekler. Bundan dolayı, onlara benzemeyin; çünkü Babanız nelere ihtiyacınız olduğunu siz ondan dilemeden önce bilir.[445]

Bu cümlelerdende anlaşılacağı üzere dua konusunda Hz. İsa’nın telkinleri menfi ve müsbet olmak üzere iki şekildedir. Hz. İsa’nın cemaatine Putperestler ve Ferisiler gibi ibadet ve dua etmemelerini söylemesi dua hususundaki menfi telkini olarak, bir odaya kapanarak gizlilik içerisinde ibadet ve dua etmelerini emretmesi ise müsbet telkini olarak değerlendirilmiştir.[446] Hz. İsa riyakarlıktan kaçınmayı ve samimiyetle dua etmeyi öğütlemiştir. Hz. İsa burada dua eden iki kişiyi tanımlarken; birinin gösteriş yaptığından diğerinin ise dürüst olduğundan söz etmiştir. İkisinin dua etme usulünü ve ödüllerini karşılaştırmıştır.[447]

Hz.İsa’nın burada Ferisileri örnek vermesi Hıristiyanlığa gönül vermiş bütün Hıristiyanları kapsamaktadır. Hıristiyanların da Feriselere benzemesini istemediğinden sıklıkla vurgu yapmıştır. Feriselerin havralarda yaptıkları yanlışları Hıristiyanların kilisede yapmaması üzerinde durmuştur.[448]

Dağdaki Vaazda dua ile ilgili yorumlarda Hıristiyanın duasının gösteriş için olmaması gerektiği vurgulanıyor. Hz. İsa’nın “ Odana gir ve kapını kitle” ifadesinden yola çıkarak acılara, kalabalıklara, insanların gözlerine ve kişinin kendi gözlerine karşı kapıyı üzerine kilitlemesi gerektiği ifade ediliyor.[449]

Duayı insanların gözü önünde yapmaktan daha fazla ifsat eden, Tanrı huzurunda tek başına yapmaktan da daha fazla olgunlaştıracak bir şey yoktur. Dış görünüşle değil, kalple ve sadece dua edip karşılık bekleyen değil, dua için çırpınıp onun için dua eden olmalıdır. Hıristiyan duasının en önemli şeyi Tanrı’yı istemektir. “Ya Rab! İçimden bir ses duydum: “yüzümü ara!” dedin, işte yüzünü arıyorum.[450] Hıristiyanlar şükretmek için onu isterler. Yaratan O Tanrı’dır derler. Bir Hıristiyanın maksadının, Tanrı’nın huzurunda yakararak mütevazi ameli ile öz benliğini ve sevgisiyle Tanrı’ya ulaşmak olduğu belirtilmiştir.[451]

Yeni Ahit yorumlarında çok farklı yorumlarla karşılaşıyoruz. “Oda” olarak Yunancadan tercüme edilen kelimenin, aslında “Hücre” anlamına geldiği belirtilmiştir. Hücrenin ise, hazine ve mücevheratın saklandığı yer olduğu söylenmiştir. O halde bu sözden: “Orada, dua ederken Hıristiyanları bekleyen hazineler vardır” anlamı çıkabileceği vurgulanmıştır.[452]

Riya, dua da kaçınılması gereken tek günah olmadığı dua ederken boş sözleri tekrarlamanın da günah olduğu belirtiliyor. Yani anlamının düşünce ve gayesi olmayan boş tekrarlamalardır. Burada dikkat çekici bir ayrım da bulunulmuştur. Riya hatasının Feriselere ait bir iş olduğu, tekrarlamanın ise Putperestlere ait bir iş olduğu.[453] [454]

Riya; Tanırı’nın zatını kutsama değil, kendi nefsini yüceltmeye dönüştürmesi sebebiyle duanın maksadını kötüye kullanmaktır. Dua, gerçek anlamda kişinin Tanrı’ya yakınlığına vesile olması gereken bir vasıta olmasına rağmen, tekrarlama işi duanın tabiatını kötüye kullanmaktadır. Bu, bilinen birtakım somut kelimeleri tekrar 454

etmeye dönüşüyor.

Dağdaki Vaazda Hz. İsa kendi yolunu Hıristiyanlara açıklamak için, iki değişik yaşam tarzını karşılaştırarak olayı ele almaktadır. Bu yaşam tarzlarına sahip iki gruptan biri Ferisiler diğer ise Putperestlerdir. Hz. İsa, Ferisilerin takva işleri adı altında övünmeyi ve enaniyeti ortaya koyduklarını belirtti. Hz. İsa Putperestlerin ise boş ve anlamsız sözlerle Tanrı’ya dualarını eleştirdi.[455] Hz. İsa ise Tanrı’nın Hıristiyanlardan böyle bir tutum beklemediğini söyledi. Tanrı daima kendisine tabii olanları, din bilginlerinin ve dindarların asla ulaşamayacakları yüksek gayelere ulaşmaya çağırmıştır.[456] Hıristiyan’ın doğruluğu ve yardım severliğinin yüceliğini vurgulamış, Hıristiyanlığın (dilde en geniş mana ile) sevgisini ve en derin duasını (çünkü bizzat samimi anlamdadır) inanmayan toplumda gördüğü her şeyden daha üstün olduğunu ortaya koymuştur.[457]

Yorumların bir çoğunda “boş sözleri tekrarlamayın” ibaresinin, “batıl sözleri tekrar etmeyiniz”anlamında ele alındığı söylendi.[458] Hz. İsa soyut kelimelerin tekrarının değil, batıl ve boş sözlerin tekrarının doğru bir iş olmadığını açıkladı.[459] Bunun nedeni ise Hz. İsa her sözün tekrarından sakındırmamıştı. Aksine kendisi de dua hususunda tekrar yapmıştır. “Onları bırakıp tekrar uzaklaştı, yine aynı sözlerle üç kez dua etti”.[460] Yakarma ve sebatla dileme, isteme, Hz. İsa’nın dua için ortaya koyduğu meziyetlerdendir. Fakat burada yaptığı ayrım düşünmeden ve bezginlik veren sözleri ret etmiştir. Duada sarf edilen sözlerin kalpten ve zihinden geçirmeksizin ağızdan çıkması bir anlam sağlamaz. Yani kelimelerin seyri, sadece sözdedir, özde değildir.[461]

Hıristiyanların dua geleneklerinden bahsedilmiştir. Dua edenlerin parmaklarıyla sayı düğmesine basarak, hatta bazı kelimeleri tekrar eden, düşünceden yoksun bir tesbih aletiyle dua etmenin bu tesbih aletinin zihni bağlayıp, dua üzerinde yoğunlaşmaya yardımcı olmadığı gibi duanın gerçek anlamından yoksun bırakmıştır.[462]

İncillerde aynı şekilde tekrar ederek, dua eden kişinin, Tanrı’ya yaklaşma umuduyla ezberlediği bazı duaları sadece ağzıyla şifahen dua etmesi batıldır zira kalbi uzakta meşgul haldedir denir. Şifahi dualarda zihin başka yerlere dalmış haldeyken bile, “boş ibareler” tilavet edilmesi ve onu ruhsal-manevi ibarelerle önemsiz hale getirilmesi mümkündür. Hz. İsa’nın yasakladığı şey, zihinden geçirilmeden ağızdan çıkan duadır.[463]

Hz. İsa, duada buna benzer tekrarlama konusunda der ki; “Onlar söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar. Ey azıcık fikri olup inanmayan! Sözde duayla ve çok tekrarlanan kelimelerle yalvarmayı dahi istemeyen, hatta kullanılan kelime ve dua edilen saatler sayısınca, duaya icabeti tesis eden bu ilah kimdir? “Onlara benzemeyin!”[464] Hz. İsa’ya bağlı olanların böyle bir Tanrı’ya inanmadıkları belirtilmiştir. Hz. İsa: “Çünkü Babanız nelere gereksinmeniz olduğunu siz daha O’ndan dilemeden önce bilir” demektedir.[465] İhtiyaç duyulan şeyler arz edildiğinde Tanrı’nın gafil olmadığı icabet edilmesi durumda tereddüt etmeden istenileni vereceğidir. Çünkü Tanrı evlatlarını seven ve ihtiyaçlarını bilen babadır.[466]

Ferisilerin duaları riya dolu dualarsa, Putperestlerin duaları da sadece sözde dualar ise, Hıristiyanların dualarının riya ve sözde olmaktan uzak olması istenmiştir. Hıristiyanların duasının doğru hakiki ve samimi olması konusunda hem fikir vardır. Hz. İsa’nın duada istediği şeyin kalbi ve aklı da duada kullanmaktır.[467]

Duadan önce hikmetle davranılması gerektiği vurgulanmıştır. Tanrı’nın sıfatlarında bütünleşerek, umutlu bir zaman dilimi içinde bulunulduğunun idrak edilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.[468]

Dağdak Vaazda vurgulanan şey duada önce Tanrıda özelleşen “Adın, egemenliğin ve dileğin” etrafında olması gerektiğidir. Daha sonra ise şahsi ihtiyaçların ikinci dereceye konularak Tanrı huzurunda “Bize ver! Bizi bağışla! gibi dualarla istenilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Duada esas olanın önce Tanrı yüceliğini belirtmek olduğu sonra ise insanın ihtiyaçlarını dile getirilmesidir.[469]

İnsanların bu dünyadaki ölçütlerinin kendi nefislerini ve çıkarlarını ön planda tutmak olduğundan bahsedilmektedir. İnsanların tek önemsedikleri şeyin kendi adı ve sanın ne olduğu noktasına dikkat çekilmiştir.[470] Kişilerin kendileriyle alakalı şeyleri itina ile duyrulmasını istediklerini fakat şahıslarıyla alakalı olumsuz şeylere karşı da özel bir üslupla kendilerini savundukları ifade edilmiştir.[471] İnsanların kendi küçük egemenliklerine önem verdiklerini kendileri için, başkalarına karşı nüfuz ve tehakküm kurmak istedikleri belirtilmiştir.[472] İnsanları, kendi benliklerini doyurmak için duayı aracı olarak kullandıkları eleştirilmiştir.[473] Ve insanların bu kendi nefislerini ispatlama çabasını gerçekleştirmezse adeta başarısızlık ve üzüntü içinde kalacakları dile getirilmiştir.[474] Ancak dünyanın ahlaki ölçütlerinden farklı olan samimi Hıristiyanlık ahlakı ile yaşanan bir hayat; kişilerin isimlerini, memleketini ve iradelerinin öncelediklerini bir Hıristiyan için temsil etmemesidir. Çünkü öncelikli olan; Tanrı’nın adı, egemenliği ve onun dilemesidir.[475] Kutsal Kitapta geçen: “Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver” cümlesine Hristiyanlık geleneğinde farklı anlamlar yüklenmiştir. İlk Kilise babaları Hz. İsa’nın bu istekten bedene gıda veren maddi ekmeği kast etmediğini ileri sürdüler. Bunun nedeni olarak da bu gibi isteklerin Tanrı’nın yüceliği ile alakalı olan ilk üç istekten sonra gelmesinin münasip olamayacağını söylemişlerdir. Maddi ekmek isteme talebini -şiddetle maneviyata ihtiyaç duyulan halden alıkoyup- dünyalık maddiyata önem vermekten kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Burada ekmekten maksat manevi ekmek olup, mecaz bir taleptir dediler. Bazı İlk Kilise (Tertullian M.S.160-225) ve (Agustinus M.S 354-430 gibi) babaları bu görüşü benimsemişlerdir.[476] Agustinus ekmek isteme talebi hususunda üç görüş beyan etmiştir: 1- Hayatta ihtiyaç duyulan her şey olduğu, 2- Rabbin sofrası olduğu, 3- Ruhsal yemek (Gündelik kendisine uymamız gereken Tanrı vasiyetleridir). Bu üçüncü görüşte “gündelik ekmeğimizi ver” yorumu, “bedenimizin ihtiyaç duyduğu, zaruri yemeği veya Rabbin sofrası kast ediliyor” denilmiştir. Agustinus burada özetle şunu ifade ettiğini söylemiştir: “Ekmeğimizi; Rabbin beklenilen ekmeğine, o da Rabbin sofrasına, sofra da Tanrı sözüne delalet etmektedir.”[477] Fakat reformcuların çoğu bu talebin, maddi talep olduğu görüşüne varmışlardır. İlk Kilise Babalarının ve daha sonra bu görüşe katılan diğer insanları eleştirmişlerdir. Reformculara göre kilese babaların bu ekmek taleplerini “ Ruhani kalıba” dönüştürmeleri akla uygun düşmeyen bir görüş olarak algılanmıştır.[478] Martin Luther’in görüşü ise; bu, -ekmek isteği- hayatta kişiyi muhafaza edecek olan tüm önemli şeyler olabileceğidir. Yemek gibi bedensel sağlık, güzel hava, ev, eş çocuklar, barış ve esenlikle idare eden hükümet gibi işlerdir. Ayrıca Luther; Mesih’in burada ekmek ile hayatın refah ve lüksünü değil, zaruretlerini kast etmiş olabileceği görüşüne ulaşılabileceğinden söz etmiştir.[479]

Dua ile ilgili Hz. İsa’nın hırıstiyanlara bir anahtar sunduğu belirtilmiştir. Edilen duların bütünlük içinde ve kapsamlı olduğu belirtilmiştir. Bunların esasen insanı ihtiyaçlara vurgu yaptığı söylenmiştir. Bunlar, Maddi (gündelik ekmek), Manevi (suçların bağışlanması isteği), Ahlaki (kötü olandan kurtulma isteği) ihtiyaçları ifade eder.[480]

Riyakar olanların duasının enaniyet (bencillik) içerdiği belirtilmiştir. Hatta riyakar olan kişinin duasında her zaman kendi nefsi olduğu belirtilmektedir. Ancak Rabbani duanın (Hiristiyanın duasının) kendi nefsiyle değil, Tanrı’nın adıyla, egemenliğiyle, dilemesiyle meşgul olması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Hıristiyanın gerçek duasının, Tanrı’nın şanını yüceltmek olduğu söylenmiştir. Bundan dolayı kendi nefisleri için dua eden riyakarlara Hıristiyanın duasının ters düştüğü belirtilmiştir.[481]

Putperestlerin duasının ise düşünmeksizin anlamsız sözlerin lakırtı ve tekerlemesinden ibaret olduğu, ne söylediklerinin anlamına ne de içeriğine bakmaksızın lafkalabalığı yaptıkları belirtilmiştir. Ancak Tanrı’nın böyle bir dua istemediği belirtilmiştir. Hz. İsa inananların bütün ihtiyaçlarını tutarlı bir fikirle Tanrı’dan istemesini öğretmiştir. Hakiki Hıristiyanların duası ile sıradan olan duanın farkının ortaya konulduğu belirtilmiştir. Hakiki duanın merkezinde Tanrı vardır.[482] Böylece, çeşitli muhtelif dualar arasında bulunan en önemli farkın, dua edenin zihninde beliren Tanrı düşüncesi etrafında odaklandığı ortaya çıkmaktadır. Ferisilerin, diğer milletlerin, riyakarların ve Putperestlerin sözde inançlarında beliren en vahim hatanın, hayal ettikleri bir sahte Tanrı suretinin yattığıdır. Ferisilerin ve Putperestlerin kesinlikle Tanrı’yı merkeze almadıkları hususu eleştirilmiştir. Ferisilerin kendi nefislerini dikkate aldıkları, Putperestlerin ise maddiyata olan düşkünleri belirtilmiştir.[483]

Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazda ifade ettiği dua da samimiyet bilinmelidir.Eğer Tanrı iyilik vermiyorsa bildiği bir şey var demektir. Hıristiyanlara düşen görev, Tanrı’nın iradesini bilmeye çalışmaktır. İkinci olarak duaya boyun eğerek bir imana sahip olmayı gerektirir. Tanrı’nın iradesini bilmek başka, mesaja boyun eğmek başka bir şeydir. Çünkü boyun egme, Tanrı’nın iradesini kayıtsız olarak kullanacağına inanmaktan ibarettir. Son olarak dua, çok istemeyi gerektirir. Tanrı’nın dua’yı insanların yoğun isteklerine vesile olması için bahşettiği söylenmiştir.[484]

Dağdaki Vaazda dua da öncelikli olarak Tanrının adının yüceltilmesi olsa da ikinci aşamada kişilerin kendi isteklerini dile getirilmeside istenmişti.

Sadaka ve İhlâs

İnsanlara kendi emeği ile kazanma tavsiye edildikten sonra elde edilen malların da sadaka olarak verilmesi gerektiği emredilmektedir: “Mallarınızı satın, sadaka olarak verin. Kendinize eskimeyen keseler, göklerde tükenmeyen bir hazine edinin. Orada ne hırsız ona yaklaşır ne de güve onu yer. Hazineniz neredeyse yüreğinizde orada olacak.[485] İnsanlara, mallarını sadaka vermeye teşvik ederken verilen bu malların ihlâsla verilmesi ve bunları yaparken de gösterişe kaçılmaması emredilmektedir.

Vaazının bu kısmında, başkaları tarafından görülmek amacıyla doğru işlere başlanıldığının ifade edilmesi yapılan işi suçlamak olmadığı belirtilmiştir. Burada dikkati çeken önemli faktörün insanın içindeki o güdü olduğunun belirtilmesidir. Başkalarının görmesi güdüleyici faktörse o zaman tek ödül görülmektir, çünkü Tanrı ikiyüzlüleri ödüllendirmeyeceğini belirtmiştir.[486]

Dağdaki Vaazda İkiyüzlülerin, havralarda para ya da sokaklarda dilencilere sadaka vererek gürültülü bir şekilde dikkatleri üzerlerine çektiklerinden bahsedilmiştir.[487] Hz. İsa onların davranışını kısa bir ifadeyle açıklamıştır. “Onlar ödüllerini almışlardır” Onların tek ödülü yeryüzündeyken kazandıkları şöhrettir.[488]

Hz. İsa öğrencilerine : “Sol eliniz sağ elinizin yaptığını bilmesin” demiştir. Hz. İsa bu benzetmeyi hayır işlerinin şöhret kazanmak için değil, yalnızca Tanrı için yapılması gerektiğini vurgulamıştır.[489] Kişinin bütün bağışlarını kesinlikle isimsiz olarak yapması hemen hemen olanaksız olduğundan bu ifade, başkalarının herhangi bir armağanı görmesini yasakladığı anlamına gelmemektedir. Sadece herkesin görmesini sağlayarak bir şeyler verilmesinin doğru olmadağı söylenmiştir.[490]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa; insanların Göklerin Egemenliğine girebilmesi için cimriliği bırakıp, zenginliğiyle övünmeyip, sevdiklerini, mallarını kolayca bağışlayan insan olmasını istedi.[491] Hz. İsa Fakirlere şefkat edilmesi gerektiği konusunu sıkça vurguladı. Eski Ahit’te birçok öğreti vardır. Yunanca olan bu kelime (eleemosune) Arapçaya “sadaka” diye tercüme edildi ve (merhamet fiili) kast edildi.[492] Zira Tanrının da merhametli olduğu dile getirildi. Hz. İsa, Tanrı’ya şükretmeyenlere bile Tanrı’nın rızık verdiğini bildirdi. Hz. İsa, kendisine inananlardan, Tanrı nasıl kendisine karşı nankörlere merhamet ediyorsa, insanlarında Tanrı’ya benzeme noktasında merhametli olmasını istedi.[493]

Cömertlik tek başına yeterli değildir. Hz. İsa, nefsi müdafaaya ve yürek derinliğinde bulunan düşüncelere önem vermiştir. Hatta altıncı ve yedinci vasiyetlerde[494] cinayet ve zina suçlarının kalben de işlenebileceğini bildiriyor. Makul olmayan öfke kalben işlenen bir cinayet, nefsi arzularla bakmanın, kalben işlenen bir çeşit zina olduğunu bildiriyor.[495] Dağdaki Vaazda Hz. İsa,“Cömertlik” konusunda da, içimizden geçenlere önem veriyor. Asıl soru ellerimizin sunduğu değil, kalbimizden geçenlerdir.[496] Buna üç ihtimal verildiği belirtiliyor; ya insanların bizi övmesini umarız, ya da bu işleri gizli yaparak içimizden kendimizi överiz. Veya tamamen gizli tutarız. Asıl amaçlanan hedefin, Gökteki Babanın razı edilmesidir.[497]

Yahudi din âlimlerinin din bilginlerinin hatasının daima insanların övgüsüne mazhariyeti hedeflemiş olmaları gösteriliyor. “Birbirinizden övgüler kabul ediyor, ama tek olan Tanrı’nın övgüsünü kazanmaya çalışmıyorsunuz. Bu durumda nasıl iman edebilirsiniz? demiştir.[498] Yuhannada onlar hakkında: “Çünkü insandan gelen övgüyü, Tanrı’dan gelen övgüden daha çok seviyorlardı”[499] diye bahsediliyor. Eğer kişinin talebi insanların övgüsüne yönelik ise bunun boşa çıkacağı bildiriliyor. Hz. İsa böyle insanların yaptığı sadaka ve iyilikleri şiddetle kınıyor.[500]

Hz. İsa fakirlere sadaka vermeye giderken, önünde borazan çalan bir tellal eşliğinde parasını havra veya mabetteki sadaka sandığına koyan Yahudi din bilginlerinin halini tasvir etmiştir.[501]

Hz. İsa’nın “ikiyüzlü ve riyakâr” olarak kullandığı kelimelerin aslının Yunanca karşılığının “hupokrites” olduğu belirtilmiştir.[502] Bu kelimeyi şu anlamlarda da kullandığı dikkat çekmiştir: “konuşmacı veya oyuncu”.[503] İnsanlarla iç içe olduğu halde bir tiyatro sahnesinde rol yapan kendi kişiliğinden sıyrılıp başka bir kişiliğe bürünen, kendisini değil sanki başka biri olarak gördüğümüz şahısları tasvir etmek için kullanmıştır.[504] Bilindiği gibi tiyatroda oyuncu insanları aldatmaz ve onlara bir zarar gelmesine sebebiyet vermez. Sadece makul bir çerçevede rolünü icra eder. İzleyicilerde onun bir oyun olduğunu bilir ve gördüklerine aldanmazlar. İşte ikiyüzlüler (İlk asırda Tevrat’la amel ettiklerini ileri süren sözde hayırsever zengin tabaka) de ki problem, onların bile bile insanı aldatmalarıdır ki bu halleriyle “ikiyüzlü” tiyatro oyuncusuna benzemektedirler.[505] Bu gibi riyakâr kimse özel sahne kıyafetini çıkardığı zaman onun gerçek şahsiyetini göremeyiz. Onun rolü ve yaptığı davranışı, izleyenlerde gerçek olduğu izlenimini uyandırması yönüyle de tiyatro oyuncusunun rolünden farklıdır. Zira bu haliyle o insanların alkışlarına ve övgülerine mazhar olmak için bir tiyatro oyunu icra etmiştir.[506]

Dağdaki Vaazın yorumlarında çok önemli bir noktaya vurgu yapılmıştır. Ferisilerin yaptığı yanlıştan kurtulamayan Hıristiyanların aynı duruma düştüğü vurgulanmıştır. Hıristiyan dünyasının da kendisine öz eleştiri yapması gerektiği vurgulanmıştır. Kiliseye yardım yapanların amaçlarında kendi nefislerini ön plana çıkarmaksa bunun tam anlamıyla Ferisiler gibi olduğunun altı çizilmiştir.[507]

Yapılan yardımların insanların övgüsünü kazanmaksa onların bu övgü karşısında ücretlerini tam anlamıyla aldıkları vurgulanmıştır.[508]

Hz. İsa kendisine tabi olanlara, ferisilerin, muhtaçlara yardım ettikleri gibi davranmalarını yasaklamıştır. Yardım ve gizlilik hususunda Hıristiyanın takip edeceği yoldan bahsetmiş ve “sadaka verirken sadakanın gizli kalması için sağ elin ne yaptığını sol elin bilmesin” demiştir. Burada farklı bir yorum görülmüştür. Hz. İsa’nın sağ elin vermesini tercih etmesinin sebebi sağ elin güçlü olduğunu ifade etmiş olması gösterilmiştir.[509]

Hıristiyanca bir bağışın nasıl olması gerektiği belirtilmiştir. Yapılan sadakanın sadece başkasına bildirmemenin yeterli olmadığını insanın kendi nefsine bile haber vermemesi gerektiği söylenmiştir. Yani verilen sadakanın üzerinde sürekli düşünüp durulmaması gerektiği dile getirilmiştir. Çünkü kişinin nefsaniyet üzerine yoğunlaşması kişiyi bencil bir iyiliğe götüreceği vurgulanmıştır. Kötü kalbin kurnazlığı önünde insanların durabilmesi için ancak bağışların başkalarına karşı gizlilik çerçevesinde tutarak muhafaza etmekle olacağı belirtilmiştir.[510]

İnsanlara verilen yardımlardan salt mükafat beklemenin yanlış olduğunun altı çizilmiş.Yalnız hedefine ulaşması için tamamlayıcı olmasının umulduğu belirtilmiş.[511]

Sadaka verenin istediği tek mükâfat; muhtaçların ihtiyacını gidermesinden, açın doymasından, çıplağın giyinmesinden, hastanın iyileşmesinden, esirin hürriyetine kavuşmasından ve hata edenin hatasından dönmesinden duyduğu sevinçtir. Bu sevinç onun ruhuna işler. Bunun gibi bir de insanın ona mukabil başka bir mükâfat istemeyeceği, kendisini derin bir sevinçle kaplayan Tanrı’nın diğer insanlar arasından ona göstereceği özel bir sevgisi vardır.[512]

Hıristiyanların cömertliği, alkış beklentisiyle insanların önünde, sol elinin, sağ elinin cömertliğini övmemesi için kendi nefsinin önünde olması gerektiği vurgulanıyordu. Ancak kalbin gizliliğini bilen ve Hıristiyanları ödüllendirecek olan Tanrı’nın önünde olması gerekliliği belirtildi. O zaman “ Vermek, almaktan daha büyük mutluktur”[513] sözünün çok iyi anlaşılması ve idrak edilmesi gerekmekte idi.

Yeni Ahitte yer alan vermek almaktan daha büyük mutluluktur sözünü yine Yeni Ahitte yer alan bir olayla açıklayalım. Hz. İsa tapınakta bağış toplanan yerin karşısında oturmuş kutulara para atan halkı seyrediyordu. Birçok zengin kişi kutuya bol para attı. Yoksul bir dul kadın da geldi, birkaç kuruş değerinde iki bakır para attı. Hz. İsa öğrencilerini yanını çağırarak, “Size doğrusunu söyleyeyim, bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı. Çünkü ötekilerin hepsi, zenginliklerinden artanını attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, tümünü verdi”[514] demiştir. Ayrıca burada bağış yapanların da Tanrı tarafından izlenip gözetildiği vurgulandı. Tanrı’nın riyayı hoşnut görmediği asıl istediğinin doğruluk ve sadakat olduğunun altı çizildi. Tanrının huzurunda yapılan riyasız şeylerin bağışların duaların ve oruçların samimiyet kazanacağı ifade edildi.[515]

Oruç ve İhlâs

Kutsal Kitap, “dua ve oruç” ikilisinden çokça bahsettiği gibi, “tövbe ve oruç” ikilisini de öğretmektedir. Bunun her zaman dua edileceği zaman oruç tutulacağı anlamına gelmediği söylenmiştir.[516] Özel bir ödül ya da kazanım için Tanrı’ya sığınmak istenildiği bazı zamanlar geçerli olduğu vurgulanmıştır.[517] Sırtımızı gıdalara dönmemiz ve bizi meşgul eden her şeyi Tanrı ile bütünleşebilmemiz için terk etmemiz gerekir. Hz. Musa’nın halkıyla beraber Ahdi yenilediğinde oruç tuttuğu bildirilmektedir.[518] Kutsal Kitap’ın muhtelif yerlerinde oruçla ilgili ifadelere rastlamaktayız. “Yahuşafat Moavlılar ve Ammonluların ordularının kendilerine yaklaştığını görünce de oruç ilan ettiğini görüyoruz. Korkuya kapılan Yehoşafat Rab’be danışmaya karar verdi ve bütün Yahuda’da oruç ilan etti.[519] Ester Mordekay da hayatını tehlikeye atarak krala haber vermeden önce saraya girdiğinde kendisi için Yahudilerin toplanıp oruç tutmalarını talep etmiştir. Sus kenti halkının ve etraf halkının da kendisi için oruç tuttuklarına şahit olmaktayız: “Git Sus’taki Yahudileri topla; benim için oruç tutun; üç gün, üç gece hiçbir şey yemeyin, içmeyin. Hizmetçilerimle bende sizin gibi oruç tutacağız. Ardından, kurala aykırı olduğu halde kralın huzuruna çıkacağım; ölürsem ölürüm”[520] Haşavya’yı, Merarioğulları’ndan Yeşaya’yı ve kardeşleriyle oğullarını, toplam yirmi kişiyi de gönderdiklerinde Ezra onlara şöyle demiştir: “Tanrımızın önünde alçakgönüllü davranmak, O’ndan kendimiz, çocuklarımız, mallarımız için güvenli bir yolculuk dilemek üzere orada, Ahava Kanalı yanında oruç ilan ettim.”[521] Daha sonra Hz. İsa’nın açıktan yaptığı hizmeti esnasında oruç tuttuğuna şahit olmaktayız. “Bundan sonra İsa, iblis tarafından denenmek üzere Ruh aracılığıyla çöle götürüldü.”[522] “İsa kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı.[523] Barnaba ve Pavlus’un ilk Antakya ya yolculuk yaptıklarında da Antakya halkı sevinçten oruç tutmuşlardır.[524] Kutsal Kitapta geçen bu cümleler, bazı özel durumlarda özel dualara ihtiyaç duyduğumuzda oruç tutmaya gereksinim duyulduğunu açıkça göstermektedir.

Yahudilikte olduğu gibi Hıristiyanlıkta da oruç önemli bir ibadet olarak karşımıza çıkmaktadır. Mevcut İncillerde Hz. İsa’dan intikal eden bir oruçtan söz edilmemektedir. Ancak O’nun tuttuğu oruç, herhalde Yahudilerin geleneksel oruçları idi. İlk Hıristiyanlar, Çarşamba ve Cuma oruçları tutarlardı. Çarşamba orucu, Hz. İsa’nın ele veriliş günü, Cuma orucu ise Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği günü temsilen tutulurdu. Ferdi oruçlar, genellikle Kefaret oruçlarıdır. Özellikle büyük günahlar sebebiyle bazıları yıllarca oruç tutarlar. Bu belirli oruçlardan başka sağlık için 525 tutanlara da rastlanmaktadır.

Hıristiyanlıkta oruç ve perhiz genellikle aynı anlamda mütalaa edilmiştir. Maksat, vücuda belli dönemlerde eziyet etmek, kötü duyguları yok etmek, günah işlemiş olanları bu dünyada cezaya alıştırmaktır Oruçta esas, kişinin gururunun kırılması, günahına tövbe etmesidir. Zira oruç, insanın kendisi içindir. Değişmesi gereken Tanrı değil insanın kendisidir. Oruç tutarken kavga eden, kötülük işleyen insanlar kendi suçlarını görmemektedirler. Oruç ile insan, ailesinin, kültürünün, alışkanlıklarının ve yetişme şeklinin yönlendirdiği yanlışları fark etmeli, tövbe ile değişmeye çalışmalıdır.[525] [526] Hz. İsa’nın, oruçlu kimsenin ikiyüzlülükten sakınması ve orucunu Allah rızası için tutması gerektiği hakkında Dağdaki Vaazda şöyle dediğini görüyoruz: “Oruç tuttuğunuz zaman ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Gizlilik içinde yapılanı gören babanız sizi ödüllendirecektir.”[527] Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazında olan bu örnekte başkalarına oruç tuttuğunu gösteren bir insan, bir anlamda insanlar ne düşünür korkusu ya da onların övgüsünü kazanmak için tutmuş sayılır ve bunun da Tanrı’nın yanında değerinin olmadığını söyler. Oruç tutulurken de dikkat edilmesi istenen davranışlardan biridir.[528] Ayrıca mevcut İncillerde Hz. İsa’nın Şeytan tarafından sınanmak üzere Ruh tarafından çöle sevk edildiği ve bu durumda iken Hz. İsa’nın acıktığı vb. hususlar da yer almaktadır.[529] Hıristiyanlık’ta belli bir takım esaslara dayanmadan çeşitli sebeplerle aç kalmak, bazı dönemlerde oruç olarak kabul edilmiştir. Hıristiyanlık’ta oruç tutmayı gerektiren bazı konularda[530] vardır. Bunlar, evlilik, iş değiştirme, göç etmek, yeni bir vazifeye başlamak, tövbe etmek, sevinçli ya da üzüntülü anlarda, gururun kırılması gerektiği durumlarda, acizlikten kurtulmak için, Tanrı’dan kuvvet alınması istenmesi durumlarında tutulmaktadır.[531] [532] Yine Hıristiyanlık tarihine baktığımızda birkaç çeşit orucun mevcut olduğu görülmektedir. Bunların en önemlileri, bir gün, iki gün, birkaç gün ve birbiri arkasına devam eden kırk gün oruçlarıdır. Ancak Hıristiyanlıkta oruç, M. S. II. asırdan itibaren, şartları belirli hale getirilmiş bir ibadet haline döndürülmüş, daha ileriki asırlarda ise bugünkü halini almıştır. Bunlara ilave olarak Hıristiyan geleneğinde en önemli oruç, kaynaklara göre M.S. IV. yy.’dan itibaren ortaya çıkan Lent orucudur. Paskalyadan kırk gün önce başlayan bu oruç, Lent adını alan tövbe günlerinin bir bölümünü 532 oluşturmaktadır.

Oruç tutmak, fiziksel iştahı tatmin etmekten kaçınmak olarak açıklanmıştır. Bu bölümde ifade edildiği gibi gönüllü olarak da yapılabileceğinden ya da gönülsüz olarak da yapılabileceğinden söz edilmiştir.[533] Yeni Antlaşmada orucun, yas tutmayla[534] ve duayla[535] birlikte yapıldığından bahsedilmektedir. Orucun, kişiyi Tanrı’nın isteğini anlamada istekli kılacağı belirtilmiştir.[536]

Kurtuluş açısından orucun bir değeri yoktur; Hıristiyana Tanrı’nın önünde özel bir konum da sağlamaz. Ferisinin biri haftada iki kez oruç tutmakla övünmüştü; bununla birlikte, bu aradığı aklanmayı getirmemiştir.[537] Fakat bir Hıristiyan ruhsal egzersiz olarak gizlice oruç tutarsa, Tanrı görür ve ödüllendirir. Dağdaki Vaazda buyrulmamıştır ama ödül vaadiyle teşvik edilmiştir.[538] Kişinin sıkıntısını ve uyuşukluğunu alarak duanın yaşamına yardımcı olabileceği dile getirilmiştir. Ve kişiye özdenetimini sağlamada katkısının çok olduğu belirtilmiştir.[539] Oruç tutma, kişi ile Tanrı arasında olan bir konudur ve yalnızca O’nu memnun etme arzusuyla yapılması gerektiği bildirilmiştir. Dışardan zorlandığı zaman değerini yitirdiği ifade edilmiştir.[540]

Dağdaki Vaazda oruç konusunda Hz. İsa şöyle demiştir: “Ve oruç tuttuğun zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın; zira onlar oruç tuttuklarını insanlar görsünler diye, suratlarını asarlar. Doğrusu size derim: Onlar karşılıklarını aldılar. Fakat sen oruç tuttuğun zaman, başına yağ sür ve yüzünü yıka; ta ki, insanlar değil, gizli de olan Babana oruçlu görünesin ve gizlide gören Baban sana ödeyecektir.”[541] Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere Hz. İsa, oruç konusunda nasıl ve ne zaman tutulacağına dair hükümler koymamış sadece gösteriş için oruç tutulması, oruç tutanın yüzünü asmaması ve orucunun karşılığını Tanrı’dan beklemesi gibi bazı prensipleri tavsiye etmiştir. Hz. İsa’nın orucu konusunda hükümler koymaması, oruç hususunda kiliseye serbestlik tanıdığı fikrine yol açmış bu da orucun çeşitli kiliselerce farklı farklı anlaşılıp tutulmasına sebep olmuştur. Mesalâ, bazıları normal yiyeceğin üçte ikisini yemek suretiyle oruç tutmuş, bazıları muhtaçlara ve hayır cemiyetlerine yardım etmeyi oruç saymış, bazıları yumurta ve meyve yemekten kaçınmak suretiyle, bazıları sadece kuru ekmek yemek suretiyle yine bazıları da hayvani besinler yemeyip, nebati besinler yemeyi oruç tutmak olarak kabul 542 etmiştir.[542]

Ferisiler haftada iki defa oruç tutmuşlardır.[543] Bunlar Pazartesi ve Perşembe günleriydi. Yahya ve öğrencileri de düzenli olarak oruç tutarlardı. Belki iki günden de fazla tutarlardı. Fakat Hz. İsa’nın öğrencileri oruç tutmuyorlardı.[544] Hz. İsa kendisine uyanların oruç tutmasını umuyor ve nasıl oruç tutacaklarına dair öğretiler sunuyordu. Burada dikkat çekici bir eleştiri bulunmaktadır. Kutsal Kitapda insanların ihmal ettiği bir konunun bulunduğu ifade edilmiştir. Ve ihmal edilen bu konunun oruç olduğu dile getirilmiştir. Hıristiyanlığa bağlı olduklarını söyleyen bazı kişilerin böyle bir konu yokmuş gibi davranmalarının garip bir davranış olduğu vurgulanmıştır. Dua ve Sadaka konusunda gösterilen bu hassasiyetin oruçta gösterilmediğinden yakınılmıştır. Çok az inananın bu konuya riayet ettiği söylenmiştir. Özellikle İncil’e uyan, kalbi ve ruhu arındırmaya önem veren Hıristiyanların, aslında oruç gibi bedeni ibadetlere önem vermeyi kavrayamadıklarından söz edilmiştir.[545]

“Siyon’da boru çalın, oruç için gün belirleyin, özel bir toplantı yapın”[546] Kraliçe Ester’le birlikte daha önce kararlaştırdıkları gibi, Purim günlerini belirlenen tarihte kutlamalarını buyuruyordu. Bu kutlamalara kendilerininde, soylarından gelenlerin de katılmalarını, oruç tutma da ve ağıt yakmada belirlenen kurallara uymalarını istedi.[547] Hz. Musa’nın Şeriatı, büyük gün için kefaret orucu tutmayı emretmiştir. Eski halkın Babil topraklarını bırakıp döndükleri zaman, yılın muayyen günlerinde oruç tuttukları bilinmektedir. Fakat Hz. İsa’nın bunları kaldırdığı belirtmiştir.[548]

Hıristiyanlık tarihinde inançtan doğan ibadetlerin, kutsal kitapta geçen bazı emirlerin kilise tarihi ile açıklanabileceği vurgulanmıştır.[549]

Hz. İsa Dağdaki Vaazda orucun keyfiyetinden bahsetmiştir. Resullerin İşleri bölümünde, Yeni Ahit sayfalarında bazı elçilerin oruçları hususunda birçok işaret vardır. Hıristiyanlar, ne Eski Ahit geleneği olması itibariyle, Yeni Ahit onu kaldırmıştır ne de Geleneksel Kilisenin âdeti diye İncil Kiliseleri onu ret etmiştir.[550]

Dağdaki Vaazda oruç Tanrı sözünde bir emir olarak nefsi küçük düşürme ilişkisidir. Oruç ve benliği zelil görme, Tanrı huzurunda aynı görülmüştür.[551] Orucun tövbeyi işaret ettiği durumlardan bahsedilmiştir. İnsanlar kötülüklerinden ve hatalarından dolayı hüzne kapılır, ağlar ve oruç tutarlar. “Aynı ayın yirmi dördüncü günü İsrailliler toplandı. Hepsi oruç tutmuş, çul kuşanmış, başına toprak serpmişti”[552] “İsrail soyundan gelenler bütün yabancılardan ayrılmıştı. Günahlarını ve atalarının yaptığı kötülükleri ayakta itiraf ettiler.[553] Ninova halkı da Yunanlıların davetlerinden sonra çul kuşanmış, oruç tutmuşlardır. Danyel, halkının günahları için temizlenerek oruç dua ve yalvarışla Tanrı’ya yönelmiş, yardım dilemiştir.[554] Günümüzde de Hıristiyan dünyasında hataya düşüldüğü takdirde günahlarının affı için tövbe ile Tanrı’ya dönerek bunu ağlamayla yakarışla ve oruçla ifade etmeye çalışıldığı vurgulanmıştır.[555]

Yahya’nın öğrencileri gelip İsa’ya, Neden biz ve Ferisiler oruç tutuyoruz da senin öğrencilerin tutmuyor?” diye sordular. İsa şöyle karşılık verdi: “Güvey aralarındayken, davetliler yas tutar mı? Ama güveyin aralarından alınacağı günler gelecek, o zaman oruç tutacaklar”[556] Hz. İsa’nın bu öğretileri iki şekilde açıklanmıştır. Birincisi, Mesih manen aramızda mevcuttur. Bu kurtuluşumuzun sevinci dolayısıyla, o düğün sevincinden faydalanmamız anlamındadır. Fakat ikincisi ise; damadın bizden alınıp yükseltildiği görülür. Düğün töreni ertelenmiştir. Bu durum hezimet, zulüm, baskı ve hüzün zamanlarında tatbik edilebilir. “Burada güçlü olan Tanrı’nın huzurunda oruçla, ağlamakla hatalarımıza pişmanlık ve kırık bir kalp ile gururumuzu kırmak için yapılması” anlamlarına geldiği belirtilmiştir.[557]

Hıristiyan din anlayışında kişinin sadece tevazu ile Tanrı huzurunda durmadığı aynı zamanda gelecekte merhamet etmesi içinde kalben inanarak Tanrı önünde gururların kırılması gerektiği vurgulanmıştır. Bunun için de orucun Tanrı huzurunda gururların kırılması anlamını ifade ettiği söylenmiştir.[558]

Oruç için başka sebeplerde dile getirilmiştir. Açlık insan tabiatında var olan bir şeydir. Hırs ve iştah ise yine insanlarda bulunan zaaflardandır. Bundan dolayı orucu bedene uygulamadıkça, nefsi zapt etmenin anlamsız olacağı belirtilmiştir. Bunun da nefislerle uğraşmadıkça imkânsız olduğu söylenmiştir.[559] Pavlus, karşılaşma için hazırlanan bir sporcunun adeta fotoğrafını ortaya koyarak konuya bir bakış açısı getirmektedir. Karşılaşma da yarışabilmesi, bedenen hazır ve layık olabilmesi için de sürekli antreman yapmalıdır. Bu da onun antremanda yemekte ve uykuda kendisini dizginlemesini gerekli kılmaktadır.[560] Kim ki çalışmak istiyorsa, bu şekilde kendisini sakındırıp dengelemesi gerekmektedir. Hıristiyanda bu sporcu gibi nefsine sahip çıkması, bedenini de gözetmesi gerekmektedir.[561] Fakat bir çeşit nefsi tahrip edip Mazoşizm anlamına gelmez. Bir nevi kaba saba eski elbiseler giyip, tahtadan yapılmış yataklarda yatmak gibi yalan bir sufizm de değildir. Ferisilerin yaptığı gibi, insanların dikkatini çekme amaçlı bir şeyde değildir. Hıristiyanların bunları yapmaması gerektiği dikkate sunulmuştur.[562]

Dağdaki Vaazın yorumlarında orucun amacı insanların bedenlerinin cezalandırılması değildir. Çünkü bedenler Tanrı tarafından yaratılmıştır. Tanrı’ya itaatimizin gereği nefislerimizi güzelleştirmemiz gerekir. Oruç bilerek ve isteyerek gıda yemeklerden sakınmaktır. Oruç nefsin zapt edilmesi ve faziletçe gelişmeyi sağlayan bir vesiledir. [563]Dağdaki Vaazın farklı bir yorumunda da oruçla ilgili bir başka husus da dile getirilmiştir. Tutulan oruçların insanların iradesi ile tutulduğu ve oruç tutulan zamanda da yenilen ve içilen şeylerin başkalarıyla da paylaşılmasını sağlamaktır.[564]

Eyüp lokmasını yalnız yemediğini, yetim ve dul kadınlarla paylaştığını söylemektedir.[565] Tanrı Yeruşalimde gösteriş yapanların oruçlarını kınadığında o da kınamıştır. Çünkü onlar oruçlu oldukları günlerde nefislerini mutlu etmek için çabaladılar. İnsanları kendi çıkardıkları bu tür amelleriyle meşgul ettiler.[566] Yaptıkları işle, oruçları arasında bir ilişki kalmamıştı. Onlar yanlarında çalıştırdıkları işçilerin maddi ihtiyaçlarını da gözetmiyorlardı. Bu şekilde sevgi ve adalet olmaksızın bir dindarlık ortaya koymuşlardı. Tanrı onlara şöyle buyurdu: “Benim istediğim oruç, haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak, her türlü boyunduruğu kırmak değil mi? Yiyeceğinizi açla

paylaşmak değil mi? Barınaksız yoksulları evinize alır, çıplak gördüğünüzü giydirir, yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz ışığınız tan gibi ağaracak, çabucak şifa bulacaksınız. Doğruluğunuz önünüzden gidecek, Rabbin yüceliği artçınız olacak o zaman yardım çağrılarınızı Rab yanıtlayacak”[567] Hz. İsa’nın bu olaya temsili bir şekilde İncilde yer verdiği belirtilmiştir. “Zengin bir adam vardı. Mor, ince keten giysiler giyer, bolluk içinde her gün eğlenirdi. Her tarafı yara içinde olan Lazar adında yoksul bir adam bu zenginin kapısının önüne bırakılırdı; zenginin sofrasından düşen kırıntılarla karnını doyurmaya can atardı. Bir yandan da köpekler gelip onun yaralarını yalardı”[568] Bu olayda anlatılan iki kişinin de öldükten sonrası durumu için ifade edilenlere baktığımızda Lazar’ın diğer tarafta huzura kavuşturulduğu zengin adamın ise sıkıntı çektiğinden bahsedilmektedir. Zengin adamın dünyada yaşayan kardeşlerine bir uyarı gönderilmesini istediği çünkü kendi düştüğü duruma düşmesini istemediği belirtilmiştir.[569] Asrımızda da bu gibi durumlarla karşılaşıldığından bahsedilmiştir. Günümüzde ise televizyon ekranlarında dünyanın çeşitli ülkelerinde milyonlarca aç insanın bulunduğu dile getirilmiştir. Hıristiyanların fakirler için, haftada bir veya iki öğün yemek yememesi ve israftan kaçınılması sağlanabilir. İsraftan kaçınılıp bunların da fakirlere tahsis edildiği zamanda bu da bir çeşit Tanrı’nın razı olacağı oruç hükmüne geçeceği belirtilmiştir. Bu olay fakirlerle toplumsal bir mütabakat sağlama yoludur. Bu ortaya koyulan olgu yani oruç; ister tövbe için, ister dua için, ister nefsi olgunlaştırmak için, ister fakirlerle ortak bir toplum tesis etmek için olsun Kutsal Kitapta bunlarla ilgili delillere rastlamak mümkündür.[570]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa orucun Hıristiyanların hayatında müstesna yeri olduğunu vurgulamıştır. Orucu, sadaka verirken ve dua ederken gösterilen samimiyet hisleriyle ortaya koyulması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Gösteriş yapanların oruç tuttuğu gibi oruç tutulmaması gerektiği belirtilerek oruç tutanların kendi nefislerini düzeltme eğiliminde olmaları istenmiştir.[571]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa,öğrencilerini riyanın bir çeşidinden sakındırıp, diğer bir çeşidine döndürmek istememiştir. Hz. İsa saçı yağlama ve yüzü yıkamanın her gün yapılan bir iş olduğunu düşünüyordu. Oruç tutarkende her hal üzere normal olmak gerekir. Hiçbir insanın, onların oruç tuttuğunu bilmemesi esas kabul edilmiştir. Hz.İsa defalarca “gizlide iken seni gören baban, açıkça seni ödüllendirecektir”[572]demiştir. Çünkü orucun amacı nefisleri gururlandırmak değil, onu süslemektir. Kendi nefislerin övülmesi değil, Tanrı’ya karşı tevazuyu ve muhtaçların gözetildiğinin ifade edilmesi istenmektedir. Eğer hedefler bu davranışlar olursa istenilen amaca ulaşılabileceği vurgulanmıştır.[573]

Dağdaki Vaaz yorumlarının birçoğunda şu ifadeye rastlamaktayız. Hz. İsa iki çeşit takva örneği ortaya koymuştur: “Ferisilerin Takvası”, “Mesihilerin Takvası”. Ferisilerin takvası büyüklenmekten doğan gösteriş dolu bir takva olduğu insanlara övgüsünü sunduğunu, “Mesihilerin Takvası” ise gizlilik içinde olup tevazudan doğduğu ve mükâfatının da Tanrı’dan bekleyenleri kapsadığı ifade edilmiştir.[574] Gösteriş yapanların dindarlıklarının bozulmuş olmasına dikkat çekilmiştir. Duanın, yardımda bulunmanın ve orucun üstün değerler olduğunu görmüştür. Hıristiyanlar Tanrı’nın rızasını kazanmak için dua eder, diğer insanların rahatı için sadaka verir ve kendi benliğini güzelleştirmek için oruç tutar. Fakat gösteriş bu ibadetlerin samimiyetini bozar. Bunların ilan edilmesi kişinin riya ile gösterilmesi için birer vesile durumuna dönüşeceği vurgulanmıştır.[575]

İnsanların gözleri önünde sadaka verenler, oruç tutanlar ve dua edenler; bunların sadece övgü için yaptıkları dile getirilerek, zaten riyakar insanlarında, kişilerin dertleriyle değil, bilakis kendi nefisleri için gayret ettiklerinin altı çizilmiştir. Etraftaki insanların takdirini beklemenin asıl amacının kişinin kendi nefsi için olduğu belirtilmiştir. Kendi nefsinin hoşnut edilmesi olarak açıklanmıştır.[576]

Hz. İsa’nın önemle üzerinde durduğu en önemli konu bütün düşüncelerin Tanrı’ya yönlendirilmesi ve kişilerin nefislerini ön planda tutarak Tanrı’nın istediklerinin önüne geçirilmemesi gerektiğidir.[577]

Dağdaki Vaazın yorumunda gösteriş yapan insanları; rolünü oynamak için tiyatro sahnesinde duran kişilere benzetmiştir. Onların dindarlıklarının tiyatro sahnesinde duranlar gibi olduğu belirtilmiştir.[578] Hakiki Mesihçiliğin de tiyatro sahnesinde durmak gibi olduğu fakat bir tek seyircisinin olduğu bu seyircinin de Tanrı olduğu vurgulanmıştır.[579] Burada neden seyirci değişince hüküm değişmektedir gibi bir soru akla gelmektedir. Bunun açıklaması şu şekilde yapılmıştır: “Eğer emelimiz insanların bizi görmesi için ise; bu boş iştir. Fakat Tanrı’nın görmesi için yapılmışsa; Tanrı onu yüceltecek ve değer verecektir. Öyleyse seyircilerin doğru seçilmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır.[580] Eğer insanlara önem verilir veya kendi nefsinin seyirciliği yapılırsa; Hz. İsa’nın ortaya koyduğu doğruluktan ve samimiyetten uzaklaşılmış olacağı vurgulanmıştır.[581]

Ant İçme/Yemin

Musa’nın Yasası, Tanrı’nın adını kullanarak yalan yere ant içmeye karşı birkaç yasağı kapsar.[582] Tanrı’nın adıyla ant içmek, doğru söylediğine dair O’nun şahit olması demektir. Yahudilerin Tanrı’nın adıyla yalan yere ant içme uygunsuzluğundan sakınmak için gök, yer, Kudüs ya da kendi başlarını kullanarak yemin ettikleri dile getirilmiştir.[583]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa Yahudilerin, düpedüz iki yüzlülük yaparak Yasa’yı böyle aldatmalarını doğru bulmuyor ve normal konuşmalarda bile yemin etme ve ant içme şekillerini yasaklıyor. Tanrı’nın adıyla yemin etmekten sakınmaları için O’nun adının yerine başka isimleri bulmanın yalnız iki yüzlülük olmadığını, aynı zamanda boş bir iş olduğu söylüyor. Gök üzerine ant içmenin Tanrı’nın tahtıyla ant içmekle aynı değerde olduğu, Yer üzerine ant içmenin O’nun ayaklarının basamağıyla ant içmek olduğu Kudüs üzerine ant içmenin egemenliğin başkentiyle ant içmek olduğunu belirtiyor. Kişinin başının üzerine bile ant içmesini yasaklıyor çünkü her şeyin yaratıcısı Tanrı olduğu için kişinin böyle bir hakkı bile olmadığını söylüyor.[584]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa, Hıristiyanlar için ant içmenin gereksiz olduğunu belirtmiştir. Evet’i evet hayır’ı hayır olmalıdır. Bundan daha etkili bir dil kullanmanın, Şeytan’ın “kötü olanın” kişinin yaşamını yönlendirmesini kabul etmektir. Hıristiyanın, yalan söylemesinin uygun olacağı bir durum olmadığından bahsedilmiştir.[585] Bununla beraber, ant içmenin yasak olmadığı yerleride görüyoruz. Mahkemede Hz. İsa ant içmeyi yasaklamamıştır. Bizzat İsa kendisi Başkahin’in önünde yemin altında tanıklık eder.[586] Pavlus da yazdıklarının doğru oluşuna dair Tanrı’yı tanığı olarak adlandırarak andı kullanmıştır.[587]

Ferisilerin Hz.Musa’nın yasasını bozdukları ileri sürülmüştür. Hz. İsa’nın ise bu yasaları tekrar gerektiği anlama taşıdığı vurgulanmıştır. Buradaki yeminden kastedilen şey; kişinin yeminin de Tanrı’yı anmasıdır. Ta ki Tanrı, onun sözüne şahit olsun! Eğer yeminini yerine getirmezse kendisini cezalandırsın. Birçok zaman Hz. Musa, kötülük üzere yemin etme konusunda vaaz vermiştir. Tanrı’nın önünde söz veren her kimsenin verdiği sözü yerine getirmesinin gerekliğini anlatmıştı.[588]

Ferisilerin yemini iki kısma ayırdıkları ve halka bu şekilde bir açıklamada bulundukları ifade edilmiştir. Yalancı yemini; bu yeminin pislik ve inkâr içerdiğini söylemişlerdir.[589] Çünkü bu yeminin Tanrı’nın ismini kirlettiğini aktarmışlardır.[590] Bir diğer yeminin ise insanın karşısındakine verdiği sözden dönmesidir ki, bu yeminin diğeri gibi değerlendirilemeyeceğinden söz etmişlerdir.[591] Yemin konusunda kullanılması için kurallar oluşturuldu. İnsanlara yapılabilecek yeminleri kendilerince liste haline getirildi. Sonra döndüler ve dediler ki: Şüphesiz ki Tanrı’nın adı ile bağlı bulunan yeminin, mutlaka yemin eden kişi tarafından yerine getirilmesi gerekir. Fakat genel olarak insanın bir başkasına verdiği yemini yerine getirmemesinin sorun olmadığını ancak Tanrı adına bağlı olarak yemin etmişse o zaman o yemini yerine getirmesi gerekir demişlerdir.[592] Hz. İsa bu karışıklığın ortadan kaldırılması için, Feriseleri “kör kılavuzlar” diye çağırdı.[593] “Size yazıklar olsun! Vay başınıza geleceklere! Kim mabet üzerine yemin ederse; bir şey değildir. Fakat kim mabedin altını üzerine yemin ederse; borçlu olur diyorsunuz. Siz ey budalalar ve körler, hangisi daha büyüktür? Altın mı, yoksa altını mukaddes kılan mabet mi? Ve kim kesilen bir hayvan üzerine yemin ederse; bir şey değildir. Fakat kesilen hayvanın üzerindeki sunulana yemin ederse; borçlu olur diyorsunuz. Siz, ey körler! Hangisi daha büyüktür? Sunulan mı? Yoksa sunulanı mukaddes kılan kesim yeri mi? Şimdi kesilen ve kesim yapılan yere yemin eden, onun ve üstünde olan her şeyin üzerine yemin etmiş olur. Ve mabet üzerine yemin eden, onun üzerine ve içinde sakin olan üzerine yemin eder.”[594] Hz. İsa bunları dikkate alarak şunları söylemiştir: “Fakat ben diyorum ki: Hiç yemin etmeyin! Ne gök üzerine; Çünkü o, Tanrı’nın tahtıdır. Ne yer üzerine; çünkü onun ayaklarının basamağıdır. Ne de Yeruşalim üzerine; çünkü o büyük kralın şehridir. Başın üzerine de yemin etmeyeceksin! Çünkü sen bir tek bir saçı ak yahut kara edemezsin. Ancak Evetiniz, evet; Hayırınız, hayır olsun. Bunların dışındakiler kötülüktendir.”[595]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa, yeminde belirli sözlerin kullanımlarını kaldırdı. Ferisilerin koyduğu farkları da kaldırdığı gibi. Tanrı’nın adı kullanılarak yapılan yemin ve adı kullanılmadan yapılan yemin diye söylediler.[596] Eğer gökyüzüne yemin edersen, orası Tanrı’nın tahtıdır. Eğer yeryüzüne yemin edersen; orası O’nun ayaklarının basamağıdır. Eğer Yeruşalime yemin edersen; orası da büyük kral olan Tanrı’nın şehridir. Eğer başına yemin edersen; o da senin egemenliğindir. Bir başkasına ait değildir. Fakat her şeyden önce Tanrı’nın yarattıklarından bir tanesidir ve O’nun hükmü altındadır. Ve sende başındaki saçının doğal yaratılıştan gelen görüntüsünü bozmaya yeltenemezsin denilmektedir.[597]

Yemine eklenen bazı ibarelerin, yeminin durumunu değiştirmiştir.Yasalar için gerçek içerik verilen sözün yerine getirilmesidir.

Söylenen sözün yanında durulması gerekir. Verilen sözün arkasında durmak yemine gerek olmadığının göstergesidir.[598]

Yemin konusu Kutsal Kitapta farklı yerlerde müteaddit kereler tekrar edilmiştir. “Fakat her şeyden önce, kardeşlerim! Yemin etmeyin! Ne göğe, ne de yere, ne de başka bir şeye! Ama sizin evetiniz evet; hayırınız hayır olsun”[599] Hz. İsa’da bunların üzerine söz eklemek kötülük getirir diye belirtmiştir.

Yemin konusunda farklı bir diğer konu da bu yeminin kesin bir yasak olup olmadığı konusundaki tartışmalardır. Mahkemede, hakimin önünde, yemin ile karşılaşılırsa ne yapılmalıdır sorusunun cevabı yine kutsal kitaptan atıfla açıklanmıştır. Şüphesiz Mesih, Kâhinler(haham) başının yemin ederek cevaplamasını istediği soruları, cevaplamaktan çekinmedi. “Başkâhin ona: Hay olan Tanrı hakkı için sana yemin ettiririm. Eğer Tanrı’nın oğlu, Mesih isen söyle! dedi. İsa da ona: Söylediğin gibidir. Fakat sana derim şimdiden sonra insanoğlunun kudretin sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz dedi.”[600]

İnsanların “Mesih’in hayatına” ve “Cebrail meleğine ve gökteki bütün meleklere yemin ederim ki” veya “Kutsal kitaba yemin ederim ki”, ibareler kullanarak yemin etmelerin nedeni olarak sağlam görünmek ve kişinin kendisine bağlanmasını sağlamak olduğu belirtilmiştir.[601]

Hz. İsa döneminde yaşayan bir gurup Yahudiningerçekten barış elçileri olduğundan söz edilmiş onların sözlerinin herhangi bir yeminden daha doğru ve sağlam kabul edildiği vurgulandı. Ayrıca, yemin konusunda insanlara verdikleri duygunun kesinlikle yemin etmeyin olduğudur. Onlar yemini, yalan yere yeminden daha kötü sayarlardı. Eğer bir adam Tanrı’ya yemin etmeksizin sözüne güvenilmeyen birisi olarak görülüyorsa; bunların o adama itibar etmedikleri ve onu günahkâr bir kişi olarak saydıklarından söz edilmiştir.[602]

Tevekkül

Tevekkül, gerekli olan tedbirleri aldıktan sonra Tanrı’nın isteğine göre bir yaşam sürülmesidir. Hatta Hz. İsa, dünya zenginliğine önem verenleri, hırsızlar ve güveler için mal biriktirenler olarak tanımlamıştır.[603]

“Size şunu söylüyorum: “Ne yiyip ne içeceğiz?” diye canınız için “Ne giyeceğiz?” diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecek’ten daha önemli değil mi?” Bu paragrafta Hz. İsa, Hıristiyan’ın yaşamını yiyecek ve giyecek etrafında odaklaştırma eğiliminde olduğunu ve bundan dolayı yaşamın gerçek anlamını yitirdiğine dikkat çekiyor.[604] Sorunun daha çok bugün ne yenildiği ve ne giyildiği değil, daha şimdiden on, yirmi ve hatta otuz yıl sonra ne yenileceği ve ne giyileceğinin ortaya atılmasıdır. Gelecek için böyle kaygılanmanın günah olduğuna vurgu yapılmıştır. [605]Bu tip kaygıların, kişinin geleceğini güvence altına almaya uğraşırken değerli enerjisini boşa harcamasına neden olacağı, o zaman bunun fark edilmesinden önce yaşamı bitmiş ve yaratılmış olunan gerçek amacı kaçırmış olacağı söylenmektedir.[606] Tanrı’nın insanı kendi benzerliğinde yaratması yalnızca yemek yemesi için değil, daha büyük bir amaç için olduğunun altı çizilmiştir. O’nu sevmek, O’na tapınmak, O’na hizmet etmek ve O’nun dünyadaki işlerini temsil etmek için insanların yaratıldığına vurgu yapılmaktadır. Kişinin bedeni kendisine efendi değil köle olsun diye yaratıldığı vurgulanmıştır.[607]

Gökteki kuşlar örneğinde Tanrı’nın yarattıklarına nasıl baktığını Hz. İsa Hıristiyanlara özetliyor. İnanan bir Hıristiyan’ın kaygılanmasının ne kadar gereksiz olduğunu hem Dağdaki Vaazında Hz. İsa hem de Yeni Ahit yorumcuları öğretiyor. Kuşların ne ekip ne biçtikleri olmasına karşın, Tanrı’nın yine de onları doyurduğu
anlatılmıştır. Tanrı’nın yaratma açısından bir değere tabii tutulacaksa ve insanların yaratılmasının kuşlardan çok daha değerli olduğu düşünülürse, Hıristiyanın böyle gereksiz endişe duymasının yadırganacak bir durum olduğundan söz edilmiştir.608 Fakat bu söylemlerden bir Hıristiyanın gereksinimlerini sağlamak için çalışmasına gerek yok anlamının çıkarılmayacağı vurgulanmıştır. Pavlus şöyle der: “Çalışmak istemeyen yemek de yemesin![608] Bu uğraşlar, şimdiki gereksinimlerini sağlamanın gerekli kısmıdır. Hz. İsa burada, Tanrı’dan bağımsız gelecek güvencesini sağlamak için ambarlara yığma çabasını yasaklamıştır.[609]

Metin Kutusu: 614Matta 6:31-32.
Metin Kutusu: 608 Matta 6:26.

Gelecek kaygısı yalnızca Tanrı’ya saygısızlık değil, aynı zamanda da yararsızdır. Hz. İsa bunu şu soruyla gösterir. “Hangi biriniz kaygılanmakla boyunu bir arşın (yarım metre) uzatabilir”[610] Kısa boylu bir kişi kaygılanarak boyunu yarım metre uzatamaz. Bununla birlikte, göreceli olarak konuşursak, bu mahareti göstermek kişinin gelecekte ortaya çıkacak gereksinimlerinin karşılanması konusunda kaygılanmaktan çok daha kolaydır.[611] Daha sonra Hz. İsa gelecekle yeterli giysimizin olmayacağı kaygısının mantıksızlığıyla ilgileniyor. Kır zambakları ne çalışırlar, ne de ip eğirirler, yine de güzellikleri Süleyman’ın görkemli giysilerini geçer. Eğer Tanrı, kısa ömürlü olan ve yakılmak üzere ocağa atılan kır çiçekleri için böylesine mükemmel elbise sağlayabilirse kendisine tapınan ve hizmet eden halkına elbette ki bakacaktır.[612] Sonuç, gelecek için endişe ederek yiyecek, içecek ve giyecek elde etmeye uğraşmakla hayatımızı geçirmememiz gerektiğidir. Kurtulmamış Ulusların, yiyecek ve giyecek sanki tüm yaşammış gibi, maddi şeyleri delicesine biriktirmek için yaşadıkları ifade edilmiştir. Fakat Hıristiyanın temel gereksinimlerinin Göksel babası tarafından karşılanacağını bildiği için böyle duruma düşmemesi gerektiği vurgulanmıştır.614

Tanrı’nın “Sosyal Güvenlik” programının O’nun yolundan giderek Tanrı’ya tam bir teslimiyet içinde bulunulması olduğu belirtilmiştir.[613] Hz. İsa’nın mal-mülk edinmeyi yasaklamadığı belirtilmiştir. Ve Hz. İsa’nın getirdiği mesajında hiçbir yerinde özel mülkiyete yasak konulmadığının altı çizilmiştir. Kutsal Kitapta değişik durumlarda hayatın isteklerini karşılamak için tasarruf yapmayı ve bu tasarrufun bir türü olarak ortaya çıkan hayat güvencesini yasaklamamıştır. Kışın ihtiyaç duyacağı yiyeceği yazın biriktiren “karınca”yı övmüştür.[614] Tanrı’nın verdiği nimetlerin hor görülmemesi bilakis onlardan yararlanılması istenmiştir. Burada yasaklanan durumun bencilce davranarak biriktirmek olduğu söylenmiştir. İnsanın hayatını malından ibaret sayması ve kalbini bu hoşnut edici şeylere bağlaması eleştirilmiştir bunun cahilliğin göstergesi olduğu vurgulanmıştır.[615] Burada dikkat edilmesi gereken noktanın “Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin” ifadesinin tedbiri elden bırakma veya gelecek için iktisat yapmaya önem vermeme kastedilmemekte, mal- mülk biriktiren ve çok daha fazla biriktirmek isteyen cimrinin hırsına vurgu yapılmaktadır. Tanrı’nın bu hırsı gizli bir şirk olarak algıladığı belirtilmiştir.[616]

İnsanların İncili öğrenirken iki önemli tehlike ile karşı karşıya kaldıklarından söz edilmiştir. Bu tehlike ilki yalancı peygamberlerdir, ikincisi ise; kişinin güvenle yol almasını engelleyen hırstır.[617]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın “Gökteki Hazine” ile ne kastettiği tartışılmıştır. Kişinin kendi benliği haricindeki hiçbir şeyi beraberinde semaya götüremeyeceği için Hz. İsa’nın burada kastının Hıristiyanda bulunması gereken vasıflarla nefislerini donatarak Ona benzemesi olabileceği söylenmiştir. Pavlus’un ifade ettiği Gökteki Hazine iman, ümit ve sevgidir.[618] Bir başka bakış açısı ise yargı gününde bil müşahede İsa Mesih’i görmektir. Daha başka bir bakış açısı ise; ebedi bir hayatın elde edilmesi için kişinin varını yoğunu Mesih ve Hıristiyanlık için biriktirmesidir.[619]

Tanrı’nın isteme ile ilgili sözü, Hıristiyanın öncelikli isteği ile Putperestlerin öncelikli istekleri arasındaki önemli farkı ortaya koymaktadır.[620] Bu bölümün çoğunluk kısmı olumsuz amellerden bahsetmektedir. Tanrı üç defa “kaygılanmayın” sözünü kullanmaktadır.[621] Tanrının kaygılanmayı yasak ettiği şeyler ise yeme, içme ve giyinmedir.[622] Hz. İsa’nın düşünce ve tefekkürü yasakladığını iddia edenler olmuştur. Bu iddianın anlamsız olduğu Hz. İsa’nın Hırıstiyanlara gökteki kuşlara ve zambak ekinlerine bakmalarını istediği açıklanmaktadır. Tanrı’nın nasıl özenerek yarattığını düşünmelerini istemiştir. Bunun düşüncesizliğe davet olmadığının altı çizilmiştir.[623]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa gelecek için plan kurulmasına karşı çıkmamıştır.Hz. İsa, Hıristiyanın geleceği için tedbir almasının ve düşünmesinin men edilmediğini belirtmiştir. Fakat “kaygı ve endişe” den men ettiği dile getirilmiştir. Bu sözün anlamının; ayakaltına düşen tohumun çiğnenip gökteki kuşlara yem olacağı misali kötülere yem olunmaması ya da aynı şekilde iyi tohumun dikenlerin ortasına düşmesi ve hayat kaygısı sebebiyle boğulması olarak belirtilmiştir.[624] Pavlus ise; şu sözüyle Hıristiyanlara mesajını vermiştir: “Hiç kaygılanmayın; her konudaki dileklerinizi, Tanrı’ya dua edip yalvararak şükranla bildirin.”[625] Ayrıca başka bir ifade de ise; hikmetle geleceğe hazırlığın güzel bir şey olduğu fakat kaygı, sıkıntı, endişe ve nefse eziyetin ise yanlış bir iş olduğu söylenmiştir.[626]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa yiyecek ve giyecek konusunda kaygılananları “kıt imanlılar” diye isimlendirmiştir. Kaygı ve endişe yerine Tanrı’ya dayanılması gerektiği belirtilmiştir. Tanrı insanlara hayat bahşetmiştir. Bedenleri Tanrı yaratmıştır. Gerekli olan itinayı göstererek bedeni korumaktır. Kişi kendi nefsini yaratmamıştır. Dolayısıyla nefsini muhafaza edip yaşatmaya güç yetiremez. Tanrı insan hayatının birinci sorumlusu olarak kabul edilmiştir. Hayatı ve bedeni yaratan Tanrı, kişilerin yeme ve içmeleri için kolaylıklar gösterecektir.[627]

Tanrı her şeyi tertip ve düzene koymuştur. İnsana ancak çalışıp çabalaması düşmektedir. Hıristiyanların geçimlerini kazanmaktan men edilmedikleri söylenmiştir. Oturup çalışıp çabalamadan “Göksel babamız her şeyi uzatır” denilmesinin imkansız olduğu vurgulanmıştır.[628]

Yeni Ahit yorumlarında ifade edilen bir önemli husus da; insanlığın açlık sınırında olma sebepleri, Tanrı’nın insanlara yardımının noksanlığından kaynaklanmadığıdır. Bunun sebebinin insanların dağıtım ve paylaşım yönünde haksızlık yapmasıdır. Tanrı insanlara karada ve denizde yedirme ve giydirme hususunda mükemmel kaynaklar sunmuştur.[629]

İsa Mesih’e bağlı insanların sıkıntı çekmeden yaşaması imkansızdır.Fakat kaygı duymamak sıkıntısız bir yaşam anlamına gelmez.[630]

Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazda Hıristiyanlara verdiği mesajın temel noktası kişinin günü gününe yaşamayı öğrenmesidir.Günü anlamlı yaşayan insanların gelecek için de planlı ve programlı yaşamaya kolaylıkla ulaşabileceklerdir.[631]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa, kendisine Mesih olarak inanan insanların kişisel şeylere değil, ilahi gerçeklere önem verip kaygı duyabileceğini belirtti. Hz. İsa Hıristiyanlardan bedenin ihtiyaçları için endişe etmemelerini istedi. Hıristiyanların önceliğinin, Tanrı adı, egemenliği ve yüceliği olması gerektiğini altı söyledi.[632]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa, Hıristiyanın, Tanrının Egemenliğini ve yüceliğini arzu etmesi, özlemesi, hırsı ve kaygısının olmasını doğal karşılamıştır.Kişisel arzular için yasaklanan bu zaaflar Tanrı için olduğu zaman değer ifade etmiştir.[633]

Yeni Ahit yorumlarında;                             Tanrı’nın Egemenliğini istemenin en önemli

göstergesi İncil’i yaymak ve Mesih’te kurtuluşu istemektir. Ayrıca yorumlarda farklı bakış açısına rastlanılmıştır. Tanrı’nın Doğruluğunun, Tanrı’nın Egemenliğinden daha büyük bir daireyi kapsadığı iddia edilmiştir. Dağdaki Vaazda Tanrı kendisinin bizzat doğruluğun ilahı olduğunu vurgulamıştır. Tanrı sadece Kilise ve Hıristiyanlardan değil, bütün insanlıktan doğruluğu istemiştir.[634]

Tanrı Egemenliğini ve doğruluğunu istemenin öncelikli anlamı, Mesihçilik anlayışını vaaz etme sorumluluğunu toplumsal ve bireysel anlamda “Işık ve Tuz” un yaptığı gibi Hıristiyanlar tarafından üstlenilmesi gerektiği söylenmiştir.[635]

Hıristiyanların, gururla, kibirle kendi çıkar imparatorluğunu kurmak için değil, hayatının her safhasında her şeyden vazgeçerek Tanrı’nın yüceliğini en yükseklere koymak için çabalaması gerektiği vurgulanmıştır.[636]

Azimet Ve Ruhsat

Kutsal yasanın, “Göze göz, dişe diş” dediği belirtilir.[637] Bu yasanın hem cezalandırmak için bir buyruk olduğu hem de cezanın sınırı olduğu belirtilir. Cezanın suçu geçmemesinden söz edilir. Bununla beraber, Eski Antlaşmaya göre ceza yetkisiyle kişinin değil hükümetin yetkilendirildiği bildirilir.[638]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa misilleme yapmayı tamamen ortadan kaldırarak Yasa’nın ötesinde daha yüksek bir doğruluktan söz ettiği görülür. Öğrencilerine öç almanın yasal olduğu yerde, bundan vazgeçmelerini öğütlemiştir. Hz. İsa, öğrencilerine kötüye karşı direnmemeyi öğretmiştir. Sağ yanağına tokat atana, öbür yanağını da çevirmelerini söylemiştir. Mintanlarını almak isteyenlere abalarını da vermelerini önermiştir.[639]

Hz. İsa’nın bu söylemdeki son buyruğu, Hıristiyanlar açısından en zor yapabilecekleri bir söylem olduğu vurgusu yapılmıştır.”Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyenden yüz çevirmeyin.”[640] Kişilerin maddi şeylere olan düşkünlüğü ve malının elinden gideceği düşüncesi bu söylemden ürkebileceğini akıllara getirmiştir. Fakat Hıristiyanların, göksel hazineyi düşündüklerinde ve Hz. İsa’nın vaatlerini dikkate aldıklarında bu isteksiz tavırlarının ortadan kalkacağı belirtilmiştir.Bu ilkelere harfi harfine uymalarının daha kolay olacağından söz edilmiştir.[641] Hz. İsa’nın temel amacının, yardım isteyen bir kişinin gerçekten ihtiyacı olduğunun düşünülmesidir. Her durumda kişinin ihtiyacının doğru olup olmadığının bilinmesinin mümkün olmadığı belirtilerek ihtiyaç sahibi olduğunu söyleyen birisinin geri çevrilmemesi üzerinde durulmuştur. Çok sayıdaki sahte dilenciye yardım etmek gerçekten ihtiyacı olan birini geri çevirme riskinden daha iyi olduğunun altı çizilmiştir.[642]

Yeni Ahit yorumlarında, insani açıdan, Hz. İsa’nın olmasını istediği davranışların olanaksız olduğu bildirilmiştir.[643] Burada bir ayrıntıya yer verilmiştir ki bu davranışları ancak Kutsal Ruh tarafından kontrol edilen Hıristiyanın özverili bir yaşam sürebileceği yalnızca Kurtarıcı’nın yaşamının içinde yaşamasına izin veren bir Hıristiyanın alçaltılmaya[644], haksızlığa[645] ve güçlüğe[646] sevgiyle karşılık verebileceği anlatılmıştır. İşte “İki Bin Adım Müjdesi”nin bu olduğu belirtilmiştir.[647]

Dağdaki Vaazda geçen Göze göz dişe diş cümlesinde; günahsız suçsuz insanın hakkı yasayla koruma altına alınmıştır. Hz. İsa; şöyle bir yaklaşım sunmaktadır: Günahsız suçsuz olanın hakkı zaten yasayla koruma altına alınmıştır önemli olan dürüst, erdemli, alçak gönüllü başkalarını da düşünen bir karakter ortaya koyabilmektir.[648]

Hz. İsa, Hz. Musa’nın getirmiş olduğu ilkeleri daha da genişleterek, insanların yaşamlarını daha anlamlı hale getirmeye ve birbirlerini sevmeyi amaçlamıştır.[649]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa, Göklerin Egemenliğine girmenin yolunun kin ve nefretten uzak kalarak olacağını vurgulamıştır. Yine İsa, Yahudiliğin On Emirdeki öldürmeyeceksin emrini daha ileri götürerek, öldürme değil hakaret etmenin bile cezaya müstehak olacağını belirtmektedir.[650] Kul hakkının ve insanların gönlünü kazanmanın önemini belirten İsa, Tanrı’ya sunulan takdimelerden bunun daha önemli olduğunu belirtmektedir. Bunun için düşmanla dost olmanın yolları gösterilmiştir.[651]

Dağdaki Vaaz konusunda söylenen şeyin en üstü, zirvesi olarak bu ifadeler alınmıştır. Vaazın içinde bundan daha büyük bir sınırın bulunmadığının altı çizilmiştir.

Hz. İsa’dan geldiği söylenen bu söylemler, Yasa öğreticilerinden gelmiştir. Musa’nın Yasasında gelen ile de uyum göstermektedir. Hz. Musa’nın yasalarının okunması, hatırlanarak üzerinde düşünülmesi istenmiştir. Hz. Musa’nın ahlaki yasaların özetini Eski Ahitte verdiği belirtilmiştir.[652]

Hz. İsa’nın kendi zamanında bu vaazları verdiğini biliyoruz. Göze göz yasayı; Yahudilerin sonradan kendi başlarına esneterek değiştirdikleri yasalarda cezanın karşılığı olarak; 1- Maddi taviz verildiğinden 2- Mal cezasına çevrildiğinden bahsedilmiştir. Bu değişikliklerin Hz. İsa’dan önce tamamlandığı vurgulanmıştır.[653] Kutsal Kitapta insan kölesine vururda gözünü kör olmasına sebebiyet verirse ya da dişlerlerinden birini düşürürse; bunun bedeli olarak vuran adamın da gözünü ya da dişini kaybetmesinden bahsedilmiştir. (Bu o kölenin hak ettiği bir Yasadır, ama kölesi bunu kendi başına yapmaya güç yetiremez) Fakat Gözüne ya da dişine bedel olarak Kölenin sahibinin, köleyi hür bırakmasının zorunlu olduğundan bahsedilmiştir.[654]

Yazıcılar ve Ferisilerin “göze göz” maddesini uzattıkça uzattıklarından bahsedilmiş. Hâkimlerin uyguladığı bu hükümler, uyum sağlamayan kişisel ilişkileri kapsamaz. Bazıları da kişisel intikam peşine düşerek, kendilerince bu hükmü uygulamaya çalıştılar. Oysaki Yasa açıkça şunu söylemiştir: “Halkının çocuklarından intikam alma ve kin tutma!”[655] Emirlerin alt üst edilmek istendiğinden bahsedilmiş. Çünkü ilk başlangıçta da insanların değil, hâkimlerin bu hükmü uygulandığından söz edilmiştir. Yasada beşerin intikam almasının yasaklandığından söz edilmiştir.[656]

Mesih’in getirdiği yasada başlangıçta göze göz, dişe diş, hükmünü kaldırmadığı söylenmektedir. Çünkü başlangıçta hükümlerin adaletli ve doğru olduğundan söz edilmiştir. “Hükmetmeyin ki, hüküm olunmayasınız!”[657] Dağdaki Vaazda Hz. İsa başlangıçta bütün öğretilerin temelini ahiret günü için ilahi gerçeğinin üzerine kurmuştur. Hz. İsa dünya öğretileri ile kendi öğretisinin arasındaki bu açık delilleri güçlendirmek istedi. Şüphesiz bu başlangıç, beşeri mahkemeler ile Tanrı’nın dinine ve hesap gününe özeldir. Fakat bu yasaların inanan bir Hıristiyan’ın kişilik ilişkileriyle uyum sağlamadığından söz edilmiştir.[658] Öyle ki, Hz. İsa bu yasanın sevgi üzerine kurulması gerektiğinden, hâkimlerin adaleti üzerine kurulmamasından bahsetmiştir. İnanan bir Hıristiyan’ın görevinin hata yapıp da hatasını anlayanlara karşı intikam duygusu içinde olmamaları söylenmiştir.[659] Yaptığı hata ile de karşılık vermek olmamalıdır. Hatayı yapan kişiden intikam almadan ve bedelini talep etmeden kabul etmesi istenmiştir. “Kötülüğe direnmeyin”[660]

Yeni Ahit’in birçok yerinde direnmeyin ifadeleri ile karşılaşmaktayız. Direnme ifadesi Tanrı’ya karşı direnmedir. Ayrıca Tanrının isteğine karşıda direnmemedir[661] ve Tanrı’nın gerçeklerine[662] ve Tanrı’nın egemenliğine[663] karşı direnmemektir.

Kötülüğe karşı direnmenin önemli bir erdem olduğunun altı çizilmiştir. Ve kutsal kitabın muhtelif yerlerinde geçen ifadeler de “Kötülük, kötülük kuvveti elinde olandadır” denilmiştir. Çünkü İblise karşı direnilmesi öğütlenmiştir.[664]

İntikam duygusunun insanı egemenliği altına aldığını ve intikama hizmet ettirdiğini oysaki Hıristiyanın böyle bir hedefi ve amacının olmadığından bahsedilmiştir.[665]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın ifade ettiği sağ yanağına vurana sol yanağını çevir ifadesi insanlara gülünç gelebililir. Hz. İsa’nın buradaki vurma ifadesi ahlaki anlamda büyük bir olgunluğa vurgudur.[666]

Hz. İsa söylediği bu sözleri bu ölçütleri kendi nefsinde uygulandığının kanıtlarını kutsal kitapta görebiliyoruz. Eski Ahitte haber verildiği gibi: “Vuranlar için sırtım soldu, ikiye büküldü, yanağım gevşedi, sarktı ve yüzüm utanmaya ve tükürüğe karşı perde olmadı”[667] Hz. İsa’nın mahkemesi esnasında onun elçiliğinin herkese gerçek olduğunun gösterildiği ifade edilmiştir. Yahudi askerleri, O’na tükürmeye başladılar ve yüzünü tükürük kapladı. Ve Hz. İsa’yı yumrukluyorlardı. Ve O’na “hadi haber ver!” diyorlardı. Hizmetçiler O’nu tokatlıyorlardı. Sonra Romalı bir asker sıçradı ve elindeki dikenli tacı O’nun kafasına geçirdi. Ve Ona, omuzlarını ve sırtını çökerten bacaklarının gücünü bitiren, derin bir acı veren elbise giydirdiler. Kafasına kamışla vurarak, şöyle söyleyerek O’nunla alay ettiler: “ Ey Yahudilerin kralı selam sana!” Sonra dalgaya alarak dizlerinin önüne çökerttiler. Ona secde eder gibi yaptılar ve tükürdüler.[668] Hz. İsa ebedi gücünden dolayı, yapıcı olan nefsini sevgiyle doldurduğu sakinliğini koruduğu kendisine kötülük yapanlardan intikam almak istemediği bilakis onlara bitirinceye kadar dalgaya almalarını tamamlamalarına izin verdiği görülür.[669]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa zayıf, direnç gösteremeyen, düşkün bir insan nitelemesi ortaya koymamıştır.Mahkeme esnasında, kâhinlerin başkasının karşısında nefsini sınırlamayı bilmiştir.[670] Örnek olarak kendisine inananların önünde kuvvetli bir İsa Mesih modeli olmuştur. Nefsini tutup, başkalarına sevgi gösterdiği esnada kuvveti ortaya çıkmıştır. Hangi türden olursa olsun; herhangi bir şekilde intikam almamıştır. Hz. İsa’ya İnananlar için tek örnek Mesih’in tutumudur.[671]

Hz. İsa’nın sözü, burada, azgınları uyanık tutan, basit ucuz bir söz olarak algılanmalıdır. Çirkin bir söz veya istediğini vurdumduymaz bir şekilde yapan bir kişiden kaynaklanmış bir söz gibi alınmaması gerekiyor. Çünkü Hz. İsa, intikam almayı önlemek istemiştir. Kesinlikle emanetsizliği, rezaleti ve zulmü cesaretlendirmeyi istememiştir.[672]

Gerçek sevgi, önemli bir şekilde her insana ve topluma gösterilmelidir. Çünkü bu iki yapının, kötülüğü engelleme ve iyiliğin yayılması konusunda büyük etkisi vardır.[673]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa insanlara öylesine tevekkül anlayışı ile kötülüğe cesaretlenmenin sorumluluğunu öğretmemiştir. Özellikle intikamı duygusunun insanların zihinlerinden atılmasını istemiştir.“Direniş göstermeyin” vasiyetinin gerçek anlamı “intikam almayın” olmuştur.[674]

Bazı Yeni Ahit yorumcuları Dağdaki Vaazda “kötülüğe direniş göstermeyin” vasiyetini şüphesiz o her durumda barışa davet etmektir diye, yorumladılar.[675] Her durumda kuvvet uygulamaktan yasaklanmayı kendilerine itibar edindiler. Luther’in de bu tefsire katıldığı belirtilmiştir.[676] Luhther’in bu vasiyete dayanarak kendi kanını emen keneleri dahi öldürmediğini, kanını emmesine izin verildiği zikredilmiştir.[677]

Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazında olan bu öğretisine farklı anlamlar yükleyenler de olmuştur. Bu öğretinin ister kişilere olsun, ister hükümetlere olsun zorba davranışların hepsini yasakladığını vurguluyor.[678] Hz. İsa’nın öğretisinin temelinde direncin olmaması gerekiyor. Burada dikkat çekici bir diğer açıklama da Hz. İsa’nın hâkimlerin ve insanın kurduğu bütün müesseselerin tamamının ayakta kalmasına karşı olduğu ibaresidir.[679] Bunun nedeni olarak Hz. İsa’nın vasiyetlerine itaat edilmesi “bütün kötülerin kardeş olabileceği birbirleri ile barış içinde yaşayabileceklerine izin verileceği olarak değerlendirilmiştir. Böylece bütün mülkün Tanrı’ya ait olduğu anlaşılır denilmektedir.[680]

Vaaz’ın en önemli kazandırdığı kavramın “Sivil İtatsizlik” olmasıdır. Gandi buna örnek olarak gösterilmektedir. Gandi’nin gençlik yıllarında Dağdaki Vaazı okuyarak etkilendiğinden söz edilmiştir.[681] Hindistan’a döndüğünde ise bu inandığı değerleri hayata uyguladığından söz edilmiştir.[682] Gandi kendisi ve yanındakilerini direnç göstermeye zorlamayacaktı.“Medeni İsyanı” dediğimiz “Hakkın Gücü”, “Doğruluğun Gücüyle” kendisine karşı çıkanları kazanmaya çalıştığından bahsedilmiştir. “Kendi rızası ile acı yüklenmekle”, kendisini en büyük örnek yapmak istediği söylenmiştir. Gandi’nin sergilemiş olduğu davranış sonucunda kuvvetin zorla uygulanmasının nadir bir durum olacağı, cezaların biterek hapishanelerin okullara çevrildiğinden ve hâkimlerin barış sürecine girdiklerinden bahsedilmiştir.[683]

Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazdaki bu öğretisine karşın, Kutsal Kitap Hıristiyanlara devleti yönetenlerin vazifelerinin kötülük yapan kimseler üzerine olmasını ilan etmiştir. Devlet yöneticileri, Tanrı’nın kendilerine verdiği yasalardaki ceza hükmünü kötülük yapanlara uygularlarsa; İşte o zaman “kötülük yapan kimseden hak ettiği intikamı alan Tanrı’nın hizmetçisi” unvanını alabilecekleri belirtilmiştir.[684]

Devletin görevlerinin, içinde yaşayan fertlerin görevlerinden tamamen farklı olduğu dikkate sunulmuştur.[685] Pavlus’un sözünde kötülük fiilleri ile aynı hizada bulunan kişilerin durumları açıkça ortaya konmuştur. “Kötülüğe kötülük ile karşılık vereceğiz diye haddi aşmayın” Kendi içinizden olanlardan intikam almayın ey canlılar! Bilakis kızgınlığa yer verin (Yani Tanrı’nın kızgınlığına.) Çünkü şöyle yazılmıştır. Benim intikamım vardır ve onu ben alırım. Rab şöyle der: Senin düşmanın aç ise; onu doyur. Eğer susuz ise; ona su ver. Çünkü sen böyle yaparsan onun başında ateş koru toplarsın (yani o sana yaptığının karşısında utanır ve tövbe eder) Kötülük seni yenmesin! Bilakis sen kötülüğü iyilik ile yen![686]

Farklı bir Yeni Ahit yorumunda şu ayrım görülmüştür. Özellikle Sezar’ın hakkını Sezar’a Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya verin![687] cümlesinin açılımı şöyle yapılmıştır: Bu ayette iki mülkten söz edilmiştir. İlahi ve ruhi bir mülk (O Mesih’in egemenliği); dünyalık ve zamanlık bir mülk (dünyanın egemenliği) “Tanrı’nın sağ eli diye adlandırılan birinci mülkte; Hıristiyanlar, kişiler gibi yaşarlar. Fakat “ Tanrı’nın sol eli diye adlandırılan” ikinci mülkte; Hıristiyan, vatanından sorumlu bir memur gibi yaşar. Ve Hıristiyan’ın üzerine düşen (İster baba olsun, ister işinde başkan olsun, ister hâkim, ister yönetici olsun) kişiliği ve görevi konusunda doğru adımlar atması gerektiği vurgulanmıştır.[688]

Hz. İsa’ya bağlı olarak yaşayan bir kişinin bir dünya vatandaşı olarak devletin ona verdiği bütün vasıtalardan yararlanması istenmiştir. Başka ortamlarda gevşek davranabilen bir Hıristiyan’ın görevi esnasında (dünyadaki bir kişi olarak), bulunduğu ortamda kötülüğe direnç göstermesi gerektiği söylenmiştir.[689]

“Mesih’in egemenliğinin” kuralları; o her ihtimali taşır, bağışlanmayı taşır, kötülüğe karşı iyilik göstermeyi ister. Fakat başka bir açıdan “ Dünya’nın egemenliğinde” de zulmün, haksızlığın taşınması gerekmez. Bilakis buranın tersi olarak orada kötülüğün tersini ve onun cezasında bir savunma vardır. Bu insanın içinde bulunduğu konum ve görevi ile ilişkilidir. Mesih: “Her hangi bir kişinin kötülüğe karşı direnç göstermesi gerekmez! diye bir şey söylememiştir. Eğer böyle bir şey deseydi; o zaman bütün yasalar ve yöneticiler yok olur giderdi. Fakat Hz. İsa “Hıristiyanlara bunu yapmanız gerekmez!” demiştir.[690]

Hristiyanlara (Toplum içinde yaşayan kilise olarak); fiili veya niyet ile dahi olsa intikam almanın yakışmayacağı vurgulanmıştır. Fakat sorumlu bir hiristiyanın ister devlette isterse kiliside olsun Tanrı onu kötülükten intikam alma ve cezalandırma konusunda vekil tutmuştur serbest bırakmıştır, şahsi intikamı yasakladığının altı çizilmiştir.[691]

Hz. İsa’nın, adaletin ayakta durmasını asla yasaklamadığı söylenmiştir. O’nun yasakladığı şeyin; Hıristiyanın kendisi için kendi elleriyle intikam almasıdır. Göze göz yasasının uygulayıcısı hâkimler olduğu belirtilmiştir. Fakat Hıristiyanın şahsi intikam türünden ne varsa onları bitirmesi gerektiği söylenmektedir.[692]

Mesih’in şahsi intikam duygularına yer vermediği; eziyete eziyet ile karşılık vermediği fakat kişinin bu eziyeti kendisinin taşıması istenmekte. Şayet eziyete eziyet ile karşılık verilecek olursa iyiliğin karşısında kötülüğün üstün kılınacağı belirtilmiştir.[693]

Kötülüğe direnç gösterilmez ise o zaman kişilik zayıflıklarının tohumları ekilmeye başlanacağı vurgulanmıştır. Bazı ahlaki işlerde çöküntülerin ortaya çıkacağı siyasetin tamamıyla karışacağı barışın bozulacağı belirtilmiştir.[694] [695]

Hz. İsa’nın asla bir kişinin kendi başına kötülüğün failini durdurmasını97

istememiştir.

Zina Ve Boşanma

Hz.Musa’nın yasalarında, zinanın cezası ölüm idi. Ama bu hatanın karşılığı olan ölüm cezasının kesinlikle Hz. İsa döneminde tatbik edilmediği belirtilmiştir. Eski Ahit’te zinanın cezası ölüm idi. Yeni Ahit’te ise; zaten zinanın kendisi ölüm sayıldı. Hür olan eşlerin, eş olma sözlerinin ortaklığı vardı. Ama zina yapıldıktan sonra zaten bu ölür gider denilmektedir. Ayrıca İhanetin boşanmaya esas neden olmasına asla bir sorgulama yapılamayacağı ve itaraz edilemeyeceği belirtilmiştir.[696]

Dağdaki Vaazda Zina

Zina, evlilik öncesi ve evlilik dışında yapılan cinsel suçlardan biridir. Zina fiili kutsal inanışın dışında bir fiil olduğundan tek Tanrılı dinlerin hepsi onu çok ağır bir suç olarak kabul ederler ve zina suçunu işleyenlere ağır cezalar verirler.[697] Özellikle monoteist dinler meşru zeminde, yani nikâh ve evlilik şartıyla cinsel ilişkilere izin vermektedir. Böylece evlilik ve aile kurumu din tarafından özel koruma altına alınmaktadır. Bu sebeple zina ve aldatma yasaklanmaktadır.[698] [699] Semavi dinlerden Hıristiyanlığın Kutsal Kitabı olan Yeni Ahitte yer alan Dağdaki Vaaz, erkek ve kadının evli kalmak suretiyle doğru olanı yapacaklarını söylemiş ve bunun dışında yapılan fiillere ise sert bir şekilde karşı çıkmıştır. Çünkü ona göre evlilik dışındaki her türlü cinsel ilişki, haz veya şehvet almaya yönelik her teşebbüs, yasak olan eylemlerdir. Çünkü Hıristiyanlık, kadın ve erkeği tek beden olup Tanrı’ya itaat etmeleri için yaratmış, cinsellik yönünden münzevi perspektifli olan bir dindir. Bu yüzden amacı bedensel etkinliklere yönelik olan cinselliği, asla kabul etmez. Dağdaki Vaazda Tanrı, insanlara cinselliği sadece evli olmak şartıyla uygun görmüştür. Bunun dışında yapılan cinsel hareketleri veya birleşmeleri ise yasaklamıştır.

Zina, genel bir anlam içerir. Şehvet duymak, başkaların namusuna göz dikmek, kendi eşi dışında başka kişilerin eşleriyle cinsel birleşmeye girmek, Tanrı’nın yasakladığı kişiler veya şeylere karşı cinsi duygular beslemek veya onlarla cinsel temasa girmek ve bu minvalde evlilik dışı yapılan cinsel eylemlerin hepsi, zina kapsamına girer. Her türlü zinayı lanetlemek Dağdak Vaazda bir yeniliktir. İlk uygarlığın tüm yasaları gibi Tevrat da evli bir kadınla cinsel ilişki kurulması olarak tanımladığı zinayı, yasaklıyordu.[700] Dağdaki Vaaz, bu motif üstünde sıkça durmuş ve inananların bu tür hareketlerden uzak durmasını özellikle vurgulamıştır. “Zina etmeyeceksin dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur.”[701] Bu ifadelerde keskin bir zina tehdidi vardır. Zinanın şehvet kokan özelliği insanları kendinden geçirmektedir. Bakmak bile zina açısından ateşli bir tutkudur. Bu tutkuyla, kadınlara arzulu bakan kişilerin zinakar olduğu kuşkusuzdur. İsa bunu yapan kişinin yüreğinde, baktığı kadınla cinsel ilişkiye girdiğini söylemektedir.

Dağdaki Vaaza göre zina bir ahlaksızlıktır. Zina yapan kişi yükümlülüklerini yerine getirmiyor demektir. Evlilik sözleşmesi denilen bağı yaralamakta, diğer eşin hakkını zarara uğratmakta, evlilik kurumunu zedelemekte ve evliliğin temelini oluşturan sözleşmeyi ihmal etmektedir. Sürekli bir anne babaya ihtiyacı olan çocukların ve insan soyunun selametini tehlikeye düşürmektedir.[702] Bunun için Yeni Ahit’te cinselliğe ne zaman olumlu olarak bakıldıysa, bu olumluluk evlilik içinde değerlendirilmektedir. Dağdaki Vaazın bakış açısında evlilik sınırları dışındaki cinselliğin yaşanması söz konusu bile edilemez. Tanrı isteminde cinsellik yalnızca evlilik kurumu içinde görülmektedir. Çünkü bir araya gelen iki kişi ruhen ve bedenen tek beden olmuşlardır. İki kişinin bir beden olması ciddi bir olaydır. Cinsel birleşim, evlilik antlaşmasının bir işareti olarak gerçekleşmektedir. Tanrı öğretisine göre evlilik dışı cinsellik günahtır.[703] Bu durum Tanrı’nın birliğine ve çiftlerin tek beden olmasına aykırıdır. Bu yüzden evlilik dışı ilişki yerine Tanrı’nın istediği evlilik içi ilişkiler tercih edilmelidir. Diğer taraftan evlilik dışı ilişkide bulunan kadının, kötü olduğu düşünülürdü. Erkek başkasının karısıyla cinsel birleşmede bulunmadıkça, bu durum bir başkasının mülkiyetine tecavüz etme suçuydu, günahkâr sayılmazdı.[704] Burada erkek lehine bir tavır söz konusudur. Erkek, gözünü başka erkeklerin eşine göz çevirdiğinde o zaman yanlış yapmaktadır. Bu durumda erkek çok büyük bir günah sergilemektedir. Yuhanna İncil’i bu noktada zinayı doğru bir şekilde ifade etmektedir. “İsa ise zeytin Dağı’na gitti. Ertesi sabah erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk onun yanına geliyordu. O da oturup onlara öğretmeye başladı. Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya, öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı, dediler. Musa, Yasa’da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin? Bunları İsa’yı denemek amacıyla söylüyorlardı; onu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve içinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın, dedi. Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa doğrulup ona kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı? diye sordu. Kadın, hiçbiri, efendim, dedi. İsa, ben de seni yargılamıyorum, dedi. Git, artık bundan sonra günah işleme”.[705] Zina eylemi Yuhanna İncil’inin yukarıdaki bölümünde bir günah olarak kadına yüklenmiş fakat İsa kesin olmadan yapılan suçlamaların yersiz olduğunu dile getirmiştir. Böyle riskli bir günahın başkasına atılmasının tehlikeli olduğunu vurgulayan İncil, kesinlik taşımadan bir kadına zina iftirası atmanın doğru olmadığını belirtmektedir. Ayrıca önce iğneyi kendine sonra çuvaldızı başkasına batırmadan, başkasının günah işleyip işlemediğini bilmenin anlamsızlığına vurgu yapan İsa, önce bu hatayı yapanları yargılamak gerektiğini belirtmektedir.[706] Kadını suça iten nedenin erkekten kaynaklandığını belirtmek isteyen İsa’nın tavrını masumiyet açısından kadın lehine kullanması da ilginç bir durumdur. İsa Mesih’i neden sınamak istiyorlardı? Çünkü İsa Kutsal Yasa’nın söylediklerini başka bir bakış açısıyla insanlara açıklıyordu. Bu yüzden Kutsal Yasa’ya göre çok ciddi ve ölüm cezası gerektiren bir suçla karşısına gelerek ne yapacağını görmek istediler. Zina Tanrı’nın gözünde çok çirkin bir şeydi. Çünkü böylece Tanrı’nın yaratmış olduğu bedeni ve ruhu kirletiyordunuz. Zina aynı zamanda Tanrı’nın büyük saygı duyduğu evlilik kurumuna karşı işlenmiş büyük bir suçtu.[707] Bu yüzden İsa’nın bakış açısını bilmek ve böyle bir durum karşısındaki tavrını da görmek istediler. Evlilik dışı cinsel ilişki bedene bulaşan bir günahtır. Hıristiyanlık, bedenle günahı bir araya getirmekten çekinmeyen bir dindir. Bunu ilkçağlardan itibaren görmek mümkündür. Özellikle Yunan felsefesinin Platoncu geleneği ile Hıristiyan öğretiyi kaynaştırmaya çalışan, Hıristiyanlığın en büyük düşünürlerinden olan Saint Augustinus, itiraflarında beden ve günah arasındaki yakınlığı açıkça ortaya koymaktan çekinmemiştir.”Bana bedenin tutkularından, gözün tutkularından ve yaşamın gösterişçiliğinden kaçınmamı buyuruyorsun. Yasal olmayan cinsel ilişkileri yasakladın, evliliği onaylamana rağmen ondan daha iyi bir durumun var olduğunu söyledin”.[708] Burada görüldüğü gibi bedenle günah arasında ilişki kuran St. Augustinus, İsa’nın evliliği önermesine rağmen ondan daha iyi bir durum sunduğuna da itiraf etmektedir. St. Augustinus, Hıristiyanlıkta kadına karşı olumsuz bakışıyla tanınır. O insanın, daha dünyaya gelmeden önce ilk günahı işlemesinden dolayı, suçlu ve günahkâr olduğuna inanır. Bunun için kadına ve bedene günahkâr olarak bakar. Evlilik dışı cinsel ilişki tehlikeli ve yasak olduğundan bu yasak ilişki, insan bedenine bulaşan ve insanı kirleten bir hastalık olarak ifade edilmiştir. Bu hastalığa yakalanan kişi artık hem bedeninde hem de kalbinde bir çürümeyle karşı karşıyadır.[709]

Dağdaki Vaaz, Hıristiyanların bu kirliliği, bedenlerinden uzaklaştırmasını ister. Onun hükmü altına alınmayı Tanrı’ya ihanet sayar. “Bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin. Bedeninizin üyelerini haksızlığa araç ederek günaha sunmayın. Ölümden dirilenler gibi kendinizi Tanrı’ya adayın; bedeninizin üyelerini doğruluk araçları olarak Tanrı’ya sunun. Günah size egemen olmayacaktır. Çünkü kutsal Yasa’nın yönetimi altında değil, Tanrı’nın lütfu altındasınız”.[710] İmanlı kişi kendisini bedeninin tutkularına kaptırmaz aksine bedeni onun imanı için bir araçtır. Kim günahı bedeninde tutsak etmez ve onu azalarından atarsa, o yüceliğin yasasına ulaşır. Kutsal ilahın istediği günahsız ve şehvetsiz bir bedendir.[711]

Dağdaki Vaaz, yasaya uymayı evli kadının kocasına sadık kalmasına benzetir. Nasıl ki insan Tanrı’ya bağlılığını devam ettirip onu başka Tanrılarla aldatmazsa evli kadın da kocasına bağlılığında sadık kalmalıdır. Yoksa Tanrı’nın egemenliğinden çıkar ve zinanın kirliliğinde anlamsız kalır. Nitekim Yeni Ahit bunu şöyle izah eder: “Bilmez misiniz ki, ey kardeşler-Kutsal Yasa’yı bilenlere söylüyorum- yasa ancak insana yaşadığı sürece egemendir? Örneğin evli kadın, kocası yaşadıkça yasayla ona bağlıdır; kocası ölürse, onu kocasına bağlayan yasadan özgür olur. Buna göre kadın, kocası yaşarken başka bir erkekle ilişki kurarsa, zina etmiş sayılır. Ama kocası ölürse, kadın yasadan özgür olur. Şöyle ki, başka bir erkeğe varırsa, zina etmiş olmaz.[712] Evlilik süreci içerisinde kadın kocasına bağlıyken hiçbir şekilde zinaya yaklaşamaz. Fakat kocası öldükten sonra kadın yasadan özgür olur ve istediği kişiyle evlenebilir. Bu bakımdan kadın, hem kocasına hem de Tanrıya bağlılığını bildirerek evlilik dışı cinsel ilişkiye girmemelidir.[713]

Dağdaki Vaaz, insanın dizginlenemeyen arzu ve şehvet gerçeğine parmak basmıştır. “Ne mutlu denemeye dayanan kişiye! Denemeden başarıyla çıktığı zaman Rabbin kendisini sevenlere vaat ettiği yaşam tacını alacaktır. Ayartılan kişi, Tanrı beni ayartıyor demesin. Çünkü Tanrı kötülükle ayartılmadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz. Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak ayartılır. Sonra arzu gebe kalır ve günah doğurur. Günah olgulaşınca da ölüm getirir.[714] [715]

İsa bir anlamda günahtan uzaklaşıp kendisini saf bir şekilde Tanrı’nın huzuruna götüren kişileri mutlu sona kavuşan imanlılar olarak görmektedir. Bu kişilerin hiçbir günahın ayartmasının etkisinde kalmadan, denemeden başarıyla geçtiğini vurgulamaktadır. Ancak kendi kendisini günahla ayartanların ve Tanrı’nın ayartmasıyla ayartıldıklarını zannedenlerin denemeden geçemeyeceklerini ve günahkâr olarak öleceklerini belirtmektedir. Çünkü İsa Tanrı’nın hiçbir insanı günahla ayartmayacağını ve ancak kendilerinin günaha düşeceklerini

717 vurgulamaktadır.

Dağdaki Vaazda Tanrı’nın günahlar konusunda insanların iradesine karışmadığı ancak insanların kendi elleriyle bu bataklığa sürüklendiği, bakış açısı vardır. Onun bu bakış açısına göre, içinde şehvet ateşini gizleyen kimselerin yaptıkları günahı Tanrı’nın ayartması olarak kabul etmemeleri gerekir. Kişi içinde taşıdığı günah dolayısıyla kendisini arzulara kaptırır. Bunun neticesinde kendisini ayartmış olur.[716] Yeni Ahit, bu uyarıya dikkat çekerek inananlarını uyarır. Nitekim Petrus’un İkinci Mektubu’nda, kendisini ayartan insan tipinin özellikleri belirtilirken, onlar şöyle tarif edilir: “Gözleri zinayla doludur, günaha doymazlar. Kararsız kişileri ayartırlar”.[717] Görüldüğü üzere gözlerinden şehvet akan ve imanı konusunda karasızlık yaşayan kişiler kendisini, zinanın ayartıcılığına kaptırarak mahvederler. Dağdaki Vaaz, böyle kimselerin bir an önce Tanrı’nın yasalarının egemenliği altına girerek sakinleşmelerini ister. Günah yoluna düşüp kendisi ayartanların kurtuluş ümidi yok mudur? İsa günahtan kurtulmanın yolunu ise en açık biçimde şu şekilde ifade etmiştir: “Bu yolda yürüyenler için ayartma yoktur. Bu yol ise şeytandan uzak durup Tanrı’ya sığınmaktır. Ayık olun, uyanık olun. Düşmanınız İblis, kükreyen aslan gibi dolaşarak, yutabileceği birini arıyor”.[718] İşte günaha düşenlerin kurtuluş reçetesi şeytanın ayartmalarından olduğunca kaçınmaktır. Bunu yapan kişi eğer Tanrı’ya sığınırsa bu hastalıktan ebediyen kurtulmuş olmaktadır. Ancak bu şekilde kişi doğru yolu bulabilir.

Aslında günahsız olan Mesih bu konuda etkin rolünü ortaya koyarak inananları huzura kavuşturup onları günahtan kurtarmaya çalışmaktadır. “Mesih’in günahları kaldırmak için belirgin olduğunu biliyorsunuz. O’nda günah yoktur.[719] Mesih, günahsız olduğuna göre inananlar şeytanın ayartmasından kaçıp bir an önce ona sığınmalıdırlar. Çünkü denemeden geçip Tanrı’nın göğünün altında mutlu sona ulaşmanın tek yolu Dağdaki Vaaza göre şeytanın ayartmalarından kaçıp, İsa’ya ve dahası Tanrı’ya sığınmaktır. Ancak bu yolla Hıristiyanlar zinadan uzaklaşıp paklanabilirler.

Dağdaki Vaazda Hz. İsa cinsi hataların tarifini genişleterek zinaya gerçek anlamı yüklemiştir. Nasıl ki adam öldürmek kızgınlık düşüncelerini ve sövmek sözlerini kapsıyorsa; zinadan men etmek de aynı şekildedir. Şehvetli bakışların öldürülmesini ve zina hayallerini de fiili zinanın içine almıştır. Mümkünse sözlerin öldürülmesi istenmiştir.[720] Dağdaki Vaazda, mümkünse, kalplerimizle ve düşüncelerimizle zinadan yapılan şeylerden uzak durulması istenmiştir. “Kim ki bir kadına şehvet ile bakarsa; onunla kalbinde zina etmiş gibidir.[721]

İster evli ister evli olmasın Tanrı inananlara bir kadına şehvetle bakılmasını haram kılmıştır. Sadece bakmak ve şehvet arzusu ile bakmak arasındaki farkın anlaşılması istenmiştir.[722] Burada Tanrı’nın sözü, erkek veya kadınlara şehvetle bakan erkeler hakkındadır. Erkek veya kadınlar ister evli olsunlar ister bekâr, bunun önemli olmadığı vurgulanmıştır. Önemli olan zina ve Tanrı’nın yolundan çıkmadır denilmiştir. Kim bunun tersini iddia ederse de Hz. İsa’nın eleştirdiği Ferisileri temsil ediyor demektir denilmiştir[723]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın öğretisini çok iyi anlamak gerektiğinin üzerinde durulmuştur. Şehvetli bakışların anlamı kalpteki zina olduğu ifade edilmiştir. Çünkü kalbin ve gözün sağlam bir ilişkisi vardır.[724] “Gözlerimle antlaşma yaptım şehvetle bir kıza bakmamak için... Eğer gönlümü bir kadına kaptırdıysam”[725] Eğer Eyüp bu işleri yaparak bir günah yüklenmişse, hatalı olduğunu itiraf ediyor. Ve o zaman Tanrı’nın azabını hak ettiğini söylüyor. Fakat Eyüp’ün böyle işler asla yapmadığının altı çizilmiştir. Kalbine sahip olduğu ve gözlerimde eğdiği dile getirilmiştir.[726]

Günümüzde Hıristiyanların ihtiyaç duyduğu konunun bu olduğunun altı çizilmiştir. Aşağılık işler; bunu öne geçiren şey; zapt edilmeyen gözden çıkan bakışların aşağılık fikirlerle dolu bir kargoya dönüşmesidir.[727] Hayaller ve üretkenlik Tanrı’dan bir vergidir. (Tanrı’nın insan ile hayvanın arasını ayırt etmek için verdiği bir melekedir) Dünyanın bütün bilimleri ve yüksek insanlık yapıları, bu hayalden ve üretkenlikten kaynaklanmaktadır.[728] [729] Bununla birlikte zinaya düşenler çoğunlukta ise; onlar hayallerine ve üretkenliklerine izin vermişlerdir. Bu durum, içlerinde olan ,731 şehvetlerinin tutuşmasından kaynaklanmıştır.

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın gözünü çıkar, elini ayağını kes vasiyetinin hayatta bu şekilde kullanılması için söylemediği dile getirilmiştir. Bir benzetmeden ibaret olup hayatın amacının üzerinde düşünmeye sevk etmektir. Hz. İsa’nın burada kast ettiği şey vücut azalarından herhangi birisini kesip atmak değildir.[730] [731] Fakat yapılan 733

olayı aşağılamak için kullanılmıştır.

Hz. İsa’nın insanlara vermek istediği mesaj günümüzde de dikkate alınarak hayata geçirilmelidir. Gözler kötü şeyler izlemek istiyorsa buna dur denmesi gerektiği; ayaklar kötü yerlere gitmek istiyorsa buna dur denmesi gerektiği belirtilmiştir. Bunların genel kurallar olmadığı yapılması zorunlu kurallar olduğuna dikkat çekilmiştir.[732] [733] Gözleri, elleri, ayakları tökezleyenler kendilerine çok kuvvetli bir duruş almaları gerektiğinin altı çizilmiştir. Tökezlemeyenlerde kendilerini bu kötü şeylerden uzak tutmaya devam etmelerinin zorunlu olduğu yoksa onların tökezlemeyeceklerine dair bir garantilerinin bulunmadığının önemine vurgu 735 yapılmıştır.

Dağdaki Vaazda Boşanma

Boşanma, evliliğin sona erdirilmesi demektir.[734] Boşanma, Hıristiyanlıkta kabul edilmeyen bir durumdur. Dağdaki Vaaz, karı kocanın boşanmasından yana değildir. O, boşanmayı Tanrı’ya karşı bir saygısızlık olarak görür. Çünkü zaten cinselliğe karşı bir önyargısı olan ve verimli olup soyu sürdürmekten yana olan Hıristiyanlık için boşanma, gerçekten iç açıcı bir durum değildir. Bu, Hıristiyanlık için onursuz bir davranıştır. Bunun cezası büyüktür. Öyle ki boşanma neredeyse tek affedilmez günah olarak kabul edilmişti; böylece bu gizemli hata İsa tarafından Kutsal Ruh’a karşı işlenen günah olarak tanımlanmıştı.[735] Bu durumu Dağdaki Vaazda görmek mümkündür: “Kim karısını boşarsa ona boşanma belgesi versin, denmiştir. Ama ben size diyorum ki, karısını fuhuş dışında bir nedenle boşayan onu zinaya itmiş olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur”.[736] Evliliği sürdürmek temel gaye olmuştur. Boşanma fiilinin kendisi Dağdaki Vaaz için menfi bir anlam taşır. Kişi, ne evliliğinden vazgeçip boşanmalı ne de boşanmış bir kadına yaklaşmalıdır. Çünkü boşanma eylemiyle bir şekilde ilişkisi olan kişiler kirlidirler, zina etmişlerdir. Yeni Ahit, normal şekilde bir boşanmayı kabul etse bile yine gizli bir tiksintiyle bu fiile karşıdır. Bu surette boşanma, Kiliseye göre doğa yasasına karşı işlenmiş ciddi bir suçtur. Boşanma, eşler arasında ölünceye dek birlikte yaşamak üzere yapılmış olan sözleşmenin ihlali demektir. Ayrıca, boşanma evlilik sınırının işareti olan esenlik antlaşmasına hakarettir. Aslında yeniden evlenen eş açıkça ve sürekli zina durumunda sayılır.[737] Bu durumda kişi Tanrı’ya karşı çok büyük günah işlemektedir. O ya boşanmamalıydı ya da bekâr kalıp Tanrı’ya kendini adamalıydı. Hıristiyanlık, boşanmaya karşı gönülsüz olduğundan boşanan eşlere, yaptıkları bu olumsuz davranışlarından dolayı sert yaptırımlar getirmiştir.[738] Bunu Dağdaki Vaazda görmek mümkündür: “İsa’nın yanına gelen bazı Ferisiler, onu denemek amacıyla şunu sordular: Bir adamın herhangi bir nedenle karısını boşaması kutsal yasaya uygun mudur? İsa şu karşılığı verdi: Kutsal yazıları okumadınız mı? Yaratan başlangıçta insanları erkek ve dişi olarak yarattı. Şöyle dedi: Bu nedenle adam anne babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Şöyle ki onlar artık iki değil tek bedendir. O halde Tanrı’nın birleştirdiğini, insan ayırmasın. Ferisiler İsa’ya, öyleyse, dediler, Musa neden erkeğin boşanma belgesi verip karısını boşayabileceğini söyledi? İsa onlara: İnatçı olduğunuz için Musa karılarınızı boşanmanıza izin verdi, dedi. Başlangıçta bu böyle değildi. Ben size şunu söyleyeyim, karısını fuhuştan başka bir nedenle boşayıp başkasıyla evlenen, zina etmiş olur. Boşanan kadınla evlenen de zina etmiş olur. Öğrenciler, İsa’ya: Eğer erkekle karısı arsındaki ilişki buysa, hiç evlenmemek daha iyi, dediler. İsa onlara, herkes bu sözü kabul edemez, ancak Tanrı’nın güç verdiği kişiler kabul edebilir, dedi. Çünkü kimisi doğuştan hadımdır, kimisi insanlar tarafından hadım edilir kimisi de Göklerin Egemenliği uğruna kendisini hadım sayar. Bunu kabul edebilen etsin!”.[739] Bu pasaj çetrefilli gibi görünse de aslında ısrarla kadın ve erkeğin tek beden olmasını isteyen Dağdaki Vaazın, boşanmaya karşı menfi tavrını göstermektedir. Eğer kişi evlenecekse ya bu davranışına sadık kalıp boşanmayı asla aklından geçirmeyecektir ya da bekârlığı tercih edip evlenmeyecektir. Eğer kişi birinci seçeneği kabul ederse yani evlenmeyi kabul ederse o zaman Tanrı’nın yolundan ayrılmadan ona karşı görevlerini aksatmadan sanki evli değilmiş de sadece Tanrı’ya sürekli bağlılığını ifade eden bir münzeviymiş gibi davranacaktır. Boşanma eylemini gerçekleştirip zina yapmayacaktır.[740] Çünkü İsa’nın gözünde boşanmış biri zina yapmış olanla eşdeğerdir. Eğer kişi ikinci seçeneği tercih edip hiç evlenmezse o zaman sürekli Tanrı’ya itaat edecek ve onun yolundan çıkmayacaktır. O, evlenmese de olur. Çünkü burada asıl önemli olan Tanrı’ya karşı kayıtsızlığın olmamasıdır. Bunu gerçekleştiren ister evli olsun ister bekâr, medeni hali önemli değildir. Çünkü bunlar Tanrı’nın güç verdiği, onlara ışık olduğu kişilerdir. Gerekirse bunlar, evliyken bile hadımmış gibi davranıp kadınlarının evlilikte kendilerini Tanrı’nın yolundan ayırmasına izin vermezler. Bekârken de hiçbir cinsel şehvet duymadan Tanrı’nın kendilerine verdiği güçle yine Tanrı’ya hizmet ederler.[741]

Dağdaki Vaazda bulunan pasajlara benzer bir diğer ifade de boşanan adamın durumunu açıkça ortaya koyan Yeni Ahit’in Markos İncil’indeki metinlerdir. “Yanına gelen bazı Ferisiler onu denemek amacıyla, bir erkeğin, karısını boşaması Kutsal Yasa’ya uygun mudur? diye sordular. İsa karşılık olarak, Musa size ne buyurdu? dedi. Onlar, Musa, erkeğin bir boşanma belgesi yazarak karısını boşamasına izin vermiştir, dediler. İsa onlara, inatçı olduğunuz için Musa bu buyruğu yazdı, dedi. Tanrı, yaratılışın başlangıcından, insanları erkek ve dişi olarak yarattı. Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Şöyle ki; onlar artık iki değil, tek bedendir. O halde Tanrı’nın birleştirdiğini insanlar ayırmasın. Öğrencileri evde ona yine bu konuyla ilgili bazı sorular sordular. İsa onlara, karısını boşayıp başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur, dedi. Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen kadın da zina etmiş olur.”[742] Esasında, Dağdaki Vaazın karşı olduğu şeyin, evliliğin birleştirilmesinden çok boşanmanın ayırması olduğu görülecektir. Boşanan adam, başlangıçtaki yaratılış olayının tekliğine zarar vermiş olacaktır. Kadın ve erkek tek beden olmuş ve Tanrı’nın şahsında birlik olmuşlardır. Bu birliği boşanmayla bozan kişi Tanrı’ya karşı asilik yapmış olmaktadır. Çünkü Tanrı’nın birleştirdiği şeyi insanlar ayırmış olmakla zina etmiş oldular. Bu hataya düşmek istemeyen kadın, kocasına koca da karısına bağlı olmalı onu başkalarıyla aldatmamalı ve bu şekilde ikisi de zinadan kaçınmalıdır. Ayrıca ikisi de Kutsal birliğin amacına saygı göstermelidir.[743]

Dağdaki Vaazda İsa; “ Kim karısını boşar ve başkasıyla evlenirse, ona karşı zina eder. Kadın kocasını boşar, başkasıyla evlenirse zina eder” diyordu.[744] Boşanmayı zina derecesinde gören İsa, Dağdaki Vaazında şöyle bir ifade de bulunuyordu: “Karısını boşayıp başkasıyla evlenen zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur”.[745] [746] Aynı tema ve sürekli vurgulanan boşanma uyarısı aynı isteği dile getirmektedir; kadın ve koca evliliğe bağlı olmalıdır. Bu bağ koparsa kişi tehlikeye düşmektedir. Çünkü Hıristiyanlık, karısına sevgi göstermeyen kocanın veya kocasına sevgi göstermeyen kadının Tanrı’ya da sevgi göstermeyeceğini ifade etmektedir. Eğer eşler gerçek anlamda birbirlerine sevgi ve saygı çerçevesinde yaklaşırlarsa Tanrı bundan büyük memnuniyet duyacaktır. Ama eşlerin birbirine karşı besledikleri sevginin de ölçüsü yine Tanrı sevgisidir. Tek beden olan çiftler birbirlerini Tanrı’yı sevdiklerinden daha çok sevmeyeceklerdir. O zaman yanlış yola sapmış olurlar. Bu bağlamda boşanma zinayla eşdeğer tutulmuş 748 olmaktadır.

Boşanmada, Dağdaki Vaaz dikkate alınarak; İncil’in birçok yerinde şiddetle karşı çıkılan bir davranış olarak görülmekle birlikte Korintliler bölümünde yine kendisine karşı çıkılmış fakat burada evlenmeye karşı bir soğukluk da göze çarpmaktadır. Evlilik bir anlamda kocaya fazla ilgi göstermek yüzünden Tanrı’nın arka plana itilmesi olarak ifade edilmektedir. Ayrıca bu durumdan oldukça yakınılmaktadır. Bu ilginç ayrıntı ilginin en çok Tanrı’ya gösterilmesi için bir uyarıdır. “Karın varsa, boşanmayı isteme. Karın yoksa kendine eş arama. Ama evlenirsen günah işlemiş olmazsın. Bir kız da evlenirse günah işlemiş olmaz. Ne var ki evlenenler bu yaşamda sıkıntılarla karşılaşacak. Ben sizi bu sıkıntılardan esirgemek istiyorum. Kardeşler, şunu demek istiyorum: Zaman daralmıştır. Bundan sonra karısı olanlar karısı yokmuş gibi, yas tutanlar yas tutmuyormuş gibi, sevinenler sevinmiyormuş gibi, mal alanlar malları yokmuş gibi, dünyadan yararlananlar alabildiğine yararlanamıyormuş gibi olsun. Çünkü dünyanın şimdiki hali geçicidir. Kaygısız olmanızı istiyorum. Evli olmayan erkek, Rabbi nasıl hoşnut edeceğini düşünerek, Rabbin işleri için kaygılanır. Evli erkekse karısını nasıl hoşnut edeceğini düşünerek dünya işleri için kaygılanır. Böylece ilgisi bölünür. Evli olmayan kadın ya da kız hem bedence hem de ruhça kutsal olmak amacıyla rabbin işleri için kaygılanır. Evli kadınsa kocasını nasıl hoşnut edeceğini düşünerek dünya işleri için kaygılanır”.[747] Bunlar çok ilginç ve doğrusu şaşırtıcı pasajlardır. Bu kez evliliğe olmasa da olur, gözüyle bakılmaktadır. Bunlar, sanki evlenen kişiye artık evlendiği için zorunlu olarak katlanması gerektiğini vurgulayan ifadelerdir. Madem evlenmişse bir şey olmaz ama keşke evlenmeseydi, mealindeki bu ifadeler, Yeni Ahit’in belirsiz duruşunun ifadesidir. Ruhani bir bakış açısıyla hareket eden İsa, bekâr kadın ve erkeğin tavrını övmekte ve desteklemektedir. Çünkü onlar Tanrı’ya daha çok bağımlı kalabilirler. Oysaki evli kadın veya erkek birbirlerine ilgi gösterip Tanrı’yı unutacaklardır. Bunun önüne geçmek için İncil, inananlarını adeta bekârlığa özendirmektedir. Tabiî ki, bu da cinselliğin arka plana itilmesi ve Hıristiyanların dünya hayatından el etek çekip çileciliğe gömülmeleri anlamına gelmektedir. Buradan hareketle İncil’in cinsel ilişkiye olumsuz baktığını da çıkarabiliriz. Cinsel birleşmeyi ancak evlilikle kabul gören Hıristiyanlık, bunu gönül rahatlığıyla önermemektedir.[748] Çünkü Hıristiyanlık, gerçekten çileci ve asketik bir dindir. Özellikle rahip ve rahibeler münzevi hayatı yaşayarak kendilerini evlilikten uzak tutmuşlardır. Günümüzde bile evlenmeyen rahip ve rahibelerin varlığı bunu kanıtlamaktadır. Rahip ve rahibelerin evlenmemesi yani bir anlamda çilecilik (asketizm) ile ilintili bir kavramdır. Asketizm ise başka bir deyişle çilecilik, dünyevi olan her şeyi ret eden içeriğiyle bedenin denetlenmesinin en uç biçimidir. Dinsel anlamda kendini inkâr; yeryüzünden el etek çekmek; yeme içme ve diğer dünyevi

şeylerden uzak durarak dinsel disiplini sağlama metodudur.[749] Bir anlamda ruhbanlık gibi bir durum söz konusudur. Zaten ruhbanlığın kelime anlamı da korkmak demektir. Kendini arındırmak için nefsin zevklerinden kaçmaktır.[750]

Ruhbanlık, özellikle Hıristiyan dünyasında Dağdaki Vaazdan sonra oluşmuş ve günümüze değin var olan bir durumdur. Dağdaki Vaazda evlilikle ilgili olan pasajlar Hıristiyan dünyasında farklı şekillerde yorumlanmıştır. Ruhbanlık sınıfı da bu yorumlardan birisi olmuştur. Esasında Hıristiyan ruhbanlığı, evliliği ve aile hayatını fiilen haram kılarak, acımasızca nikâh bağlarını koparmıştır. Öyle ki IV. ve V. asırlarda “bekâr kalmak” en yüce ahlâkî erdemlerden biri olarak kabul ediliyordu.[751] Onlara göre iffetli olmanın anlamı, cinsel ilişkiden kaçınmak ve evlenmemekti. Hatta nikâhlı olsalar bile kadın-erkek ilişkisi onların iffet telakkilerine tersti. Çünkü pak ve temiz bir ruhsal terakki, nefsi öldürmeyi gerekli kıldığından, lezzet ve zevklerden uzak kalınmalıydı. Onlara göre, maddi istekleri yok etmek, insanın hayvanî arzularını öldürmek demekti.[752] Dolayısıyla lezzet ve günah aynı şeylerdi. Öyle ki, bir şeyden memnuniyet duymak, Tanrı’yı unutmak anlamına geliyordu. Bu yüzden bazı teologlar, gülmeyi ve tebessüm etmeyi dahi yasaklamıştır. Yine aynı nedenler dolayısıyla bir erkek ile kadının evlenmesi kötü bir fiil olarak kabul görüyordu. Rahipler için değil evlenmek, bir kadının yüzüne bakmak bile günahtı. Nitekim bir kimse evliya veya rahip olmak istiyorsa hanımını terk etmek zorundaydı.[753] Aynı husus erkekler gibi kadınların zihinlerine de yerleştirildi. Yani, şayet onlar da semavi saltanatın içine girmek istiyorlarsa, hiç evlenmemelidirler veya evli iseler kocalarından ayrılmalıdırlar. Bazı Hıristiyan düşünürler şöyle diyor: “Şayet bir kadın İsa uğruna bakire kalır ve ömrü boyunca evlenmezse, o artık İsa’nın gelini olur. O kadının annesi de Tanrı’nın yani İsa’nın kayınvalidesi olma şerefine erer.” Yine bazı teologlar, “İffetin kılıcıyla evliliğin ipini kesmek, bu yolun yolcusu için ilk şarttır” demektedir. Böyle bir talimatın evli bir kadın ile erkek üzerindeki ilk etkisi, onların mutlu evliliklerinin son bulması şeklinde tezahür etmekteydi.[754] Çünkü

Hıristiyanlıkta boşanmak söz konusu olmadığından, kadın ve erkek ayrı kalmak zorundaydı. Örneğin iki çocuk babası olan St. Nilus, ruhbanlığın etkisi altına girdiğinde, karısını ağlar bir halde bırakarak ondan ayrılmıştır. St. Amman zifaf gecesinde, karısına iffet üzerine vazetmiş ve sonunda her ikisi de hayatları boyunca ayrı yaşamak konusunda anlaşmışlardı. St. Abraham ise, daha ilk gece karısını bırakarak kaçmıştır. Aynı davranışı St. Alex de yapmıştır. Öyle ki Hıristiyanların 757

Aziz menkıbelerini anlatan kitapları, bu tür örneklerle doludur.

Evlilik, erkek ve kadın cinsinin bir araya gelişinin, bütünleşmesinin ve Tanrı’nın kutsal emrinin uygulanışının diğer adıdır. Kişinin hayat boyu sürmesi dileğiyle bir başkasıyla bütünleşmek istemesi, aynı çatı altında yaşamaya karar vermesi, insanlarda bulunan bir gereksinmedir. Evlilik, gerçekte iki ruhun, iki gönlün, iki bedenin birleşmesidir. Evlilik dostluk, arkadaşlık kaynağı, kişiyi yalnızlıktan kurtaran bir kurum, düzenli ve dengeli cinsel hayat kaynağı, ekonomik destek kaynağı, kişinin hayatında yeni bir bağ, yeni bir uyum gösterme nedenidir.[755] [756] Bu bağlamda o kutsal ve ulvidir. Semavi dinler onun süreklilik arz eden bir kurum olması için ona sıkı sıkıya sarılmışlardır. Evliliğe diğer semavi dinlere göre yeterli olmasa da önem veren dinlerden bir tanesi de, Hıristiyanlıktır. Hıristiyanlığın evliliğe önem verdiği ve özellikle İsa’nın Dağdaki Vaazda tavrının ilk dönemlerde evlilik lehine olduğu Yeni Ahit’te var olan bir gerçekliktir.[757] İsa, insanlar arasına girerken ilk mucizesini annesinin isteği üzerine bir düğünde davetliyken gerçekleştirdi. Kilise İsa’nın Kana’daki düğünde hazır bulunuşuna çok büyük önem vermektedir. Kilise, İsa’nın düğüne katılmasının evliliğin iyi bir şey olduğunu gösterdiği gibi, evliliğin de Mesih’in varlığını gösteren etkin bir işaret olduğunu kabul eder.[758]

Dağdaki Vaaza göre evlenme, belirli yaşa gelmiş bir kadın ile erkek arasında, Kutsal Kitap’a uyularak kurulan birliktir. Tanrı’nın insanı erkek ve kadın olarak yaratması, evlenmenin ilk kaynağı sayılır. Bu nedenle evlilik, bir Tanrı buyruğu, bir din görevi olarak nitelenir.[759] Bunun yeni Ahit’te de onaylandığını görebiliriz: “İsa şöyle dedi: Yaradan başlangıçtan insanları erkek ve dişi olarak yarattı. Şöyle dedi: Bu nedenle adam anne babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak”.[760] Buna göre doğan her Hıristiyan, esasında bir eş bularak ilahi birliğe katılmaktadır. Çünkü kişi dünya tek beden olarak gelmez. O diğer eşini bulup birlik olmak ister. Bu bir olmanın altında Tanrı’nın tekliğini ispatlama endişesi de olabilir. Çünkü kadın ve erkek, yalnız yaşamayıp tek vücut olduğunda Tanrı’nın yalnızlığı gibi yalnız kalmamış olmaktadırlar. Bu anlamda Dağdaki Vaazda kişinin anne babasını bırakıp karısına bağlanması esasında Tanrı’nın birliğinin kanıtlanmasıdır.[761]

Dağdaki Vaazda evlilik, hiçbir zaman medeni hal ile ilgili bir olay değildir. Hıristiyanlıkta evlilik, Tanrı’nın insanlığa sevgisini simgeleyen bir yaşam halidir. [762] Tanrı, insanı sevgiyle yarattığı gibi, sevmeyi bilmesini de istedi. Sevme eğilimi insanda doğuştan vardır. Tanrı, insanı erkek ve kadın olarak yarattıktan sonra onların birbirlerine karşı duyduğu sevgi, Tanrı’nın insana karşı duyduğu mutlak ve ebedi sevginin bir sureti olur. İşte Tanrı’nın kutsadığı bu sevgi de üretken olmak zorunda ve yaratılışın gizemi içinde gerçekleşmelidir.[763] Dolayısıyla Tanrı, erkek ve kadını birbiri için yaratarak sadece onları bedensel anlamda birliktelik için değil Tanrı’nın sevgisini simgeleştirmek için de yaratmıştır.

Dağdaki Vaazda evlilik Tanrı’nın sevgisinin bir göstergesidir. Kadın erkeğe, erkek kadına ve sonuçta ikisi de Tanrı’ya sevgisini bu yolla ifade eder. “Ne var ki Rab’de ne kadın erkekten ne de erkek kadından bağımsızdır. Çünkü kadın erkekten yaratıldığı gibi erkek de kadından doğar”.[764] Eşler, evliliğin zorunlu kıldığı karşılıklı kendilerinden bir şeyler verme vaadine her gün sadık kalarak birlikteliklerini durmadan pekiştirmelidirler. Bu insani birliktelik, evlilik sırrı ile verilen Mesih İsa’nın birlikteliği ile onaylanır, arıtılır ve tamamlanır.[765] Böylece eşler, İsa’ya olan saygılarını ve Tanrı’nın kutsallığını yüceltmiş olmaktadırlar. Sonuçta, evlilik kişinin bedenen ve daha başka şekillerde kendisini eşine tümüyle vermesini gerektirir. Cinsel ilişki, karşılıklı olarak kendini birbirine vermeyi betimler ve anlatılır. Böylece karşılıklı olarak kendini birbirine verme davranışı sona erdiğinde cinsel etkinlik bozulur.[766] Ayrıca evlilik kurumu ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Bu yüzden Hıristiyanlar Tanrı’nın suretinde birlikteliği gerçekleştirmeli ve onun kutsallığına sevgiyle evlenerek, güç katmalıdırlar.

Dağdaki Vaaza göre evlilik, iki insanın anlaşmasının kilise tarafından takdis edilmesi ve bunların kilise bünyesinde kutsal bir bağla hayatlarını birleştirmesidir. Evlilik kurumu, Mesih ile kilisenin birleşmesini simgelediği gibi Evharistiya ayininin de meyvesi olarak anlaşılmaktadır.[767] Evlilik, sıradan bir birliktelik değil, kilise ve Mesih’in kutsal bir bağla birleşmesinin simgesidir. Bu birleşmeden kadın ve erkek, meyveler üretebilir ve bu kutsal bağ inananların Tanrı’ya olan sevgisini arttırıp o bağı güçlü kılabilir. Dağdaki Vaaz evliliği basit bir ayin olarak algılamaz. Ona göre evlilik birliği, kozmik ritim ile birleşen ve bu bütünleşmeyle geçerlilik kazanan bir ayindir.[768]

Kadın ve erkeğin Tanrı’nın huzurunda bir araya gelişi, yer ile göğün bir araya gelişinin temsilidir. Burada evliliği simgeleyen kutsal gök ve yer kavramları vardır. Gök ve yer nasıl bir araya gelip bir evrenin bütününü ifade ederse karşı cinsler de bu bağ sayesinde bir araya gelip esasında kozmik bir bütünlük ortaya koymaktadır. Nitekim evlilik ayinlerinin de bir ilahi modeli vardır. İnsanların evliliği, kutsal evliliği, yani özellikle gök ve yer arasındaki birleşmeyi yeniden üretmektedir.[769] Bu birleşme, amacı ve anlamı özel olan bir birlikteliktir. Bunun sonucunda kutsal evlilik, dünya ve insanın yeniden doğumunun somut ve canlı ifadesi olarak algılanmalıdır. Bu cinsel birleşme teması gerçekten çok derin ve enteresandır. Böylece Dağdaki Vaaz da evliliği olacaksa eğer değerini önemli kılarak emretmektedir. Başka bir deyişle evliliği bedensel veya maddesel bir algılamadan çıkartıp ona manevi bir tat vermektedir. Bu bağlamda Dağdaki Vaazda evlilik birleşmek, tek olmaktan kurtulup bir bütün olmak şeklinde ifade bulmuştur. Nasıl Oğul, Baba ve Kutsal Ruh bir bütün oluşturuyorsa kadın ve erkek de Tanrı’nın huzurunda birleşerek bir birliği oluşturmakta ve bütünleşmeyi sembolize etmektedir.[770] Öyle ki İsa tarafından ortaya konulan evlilik birliği ve evliliğin çözülmezliği idealleri, diğer ideallerine paraleldir. İsa yalnızca şehvet eylemlerini değil, şehvetli hayalleri de eleştirdi.[771] Çünkü evlilikte amaç yalnızca haz almak değildir. Üremek ve birliği oluşturmak asıl yapılması gereken şeydir. Bu durumun bile manevi amaçları vardır. Tek beden olmak daha ulvi ve kutsal bir görevdir. Bu sebeple Dağdaki Vaaz sadece hazza ve şehvete yönelik birleşmeye çok sert bir şekilde karşı çıkmıştır. “Zina etmeyeceksin, dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur. Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir”.[772] Evlilikte birleşmenin bile bir amacı varken kadına sadece hazza yönelik yaklaşmak, yasak bir davranış olarak kabul edilmiştir. Dağdaki Vaaz, yalnızca zevk için kurulmuş evlilikleri onaylamaz. Kadın ve erkek, yatak odasına kapanıp haz almanın peşine düşmemelidir. Cinsel haz amaç değil, evlilikte yapılması gereken bir ritüeldir. Bunu amaç yapıp evliliği kutsal hedefinden saptırmak, Hıristiyanlığın tasvip etmediği bir davranıştır.

Dağdaki Vaazın evliliğe kutsal bir ayin olarak baktığı ve asıl amacın cinsel birleşmeye yönelik haz almak olmadığı Yeni Ahit’in diğer bölümlerinde de açıkça vurgulanan bir gerçektir. “Tanrının istediği şudur: Kutsal olmanız, fuhuştan kaçınmanız, her birinizin, Tanrı’yı tanımayan uluslar gibi şehvet tutkusuyla değil, kutsallık ve saygınlıkla kendine bir eş alması ve bu konuda haksızlık edip kardeşini aldatmamasıdır”.[773] Bu pasajda görüldüğü gibi kutsal amaca hizmet etmeyen her türlü cinsel teşebbüs, ret edilmektedir. Yeni Ahit, kişinin şehvet tutkusuyla değil sevgi temelli cinsel eylemde bulunmasını istemektedir. Fakat bu sevgi temelli cinsel ilişkinin sonucunda üremeye yönelik bir eylem olmalıdır.

Dağdaki Vaazda evliliğe İsa ve Kilise birliğinin sembolü olarak bakılmakta; bu sebeple evlilik kutsal ve çözülmez bir birliktelik kabul edilmektedir. Bununla birlikte evlenmeyip bekâr kalmak ve kendini Tanrı’ya adamak daha üstün görülen bir durumdur. Ayrıca evliliğin dinen geçerli olması için nikâhın kilisede gerçekleştirilmesi gerekir.[774]

Hz. Musa’nın yasası zinayı kesinlikle yasaklamıştır.[775] Bir kişinin bu buyruğu hiç çiğnememekte övünmesinin doğru olmadığı kişinin sadece fiili olarak zina yapmasa da zihninden geçirmesi de eleştirilmiştir. “Gözleri zinayla doludur”[776] denilmektedir. Kişinin dışarıdan saygın görünürken, aklının daima karışık kirli şeylerde olabileceği vurgusu yapılmıştır. Bu nedenle Hz. İsa öğrencilerine fiziksel hareketten kendilerini geri tutmalarının yetmeyeceğini hatırlatarak, iç saflık olması gerektiğini vurgulamıştır. Yasanın zina etmeyi yasakladığı vurgulanırken; Hz. İsa’nın arzuyu yasakladığı açıklanmıştır: “Bir kadına bakıp onu arzulayan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir”[777] denilmektedir. Yeni Ahit yorumcuları bu pasajın önemini şunları yazarak vurgulamıştır: “Eğer zinayı düşünür ya da yaparsanız cinsel dürtünüzü tatmin etmezsiniz; ateşi söndürmek için benzin dökersiniz” günah düşüncede başlar ve onu beslersek sonunda eyleme geçiririz”[778]

Lekesiz bir yaşam sürme düşüncesinin tam bir özdenetim gerektirdiği söylenmektedir. Bu nedenle Hz. İsa, günah işlemeye neden olan vücudun herhangi bir üyesinin, bu yaşamda yok olmasının, sonsuzluklar boyunca yok olacak hayattan daha iyi olacağını öğretti.[779] [780]

Boşanmanın hiçbir zaman Tanrı’nın insan için arzuladığı şey olmadığı belirtildi. O’nun ideali bir erkekle bir kadının evlilik birlikteliğinin yalnızca ölümle 782

sonuçlanmasıdır.

Kutsal Kitapta ifade edilen bir boşama türü de Tanrı’nın İsrail’i boşaması olarak gösterildi.[781] Çünkü halkın putlara tapmak için Tanrı’yı terk etmesi ve İsrail halkının Tanrı’ya sadık kalmaması Tanrı’nın boşama gerekçesi olarak gösterildi. Bu mecazi boşamanın da gerçek boşamanın tek nedeni olan sadakatsizlik, aldatma yani zina eden bir durumun ortaya çıkmasına vukuu bulması gibi bir nedene benzetildiğinden Tanrı’nın da kendisini aldatan halkını boşayabileceği söylendi.783 [782]

Hz. İsa eşlerden birisinin cinsel ahlaksızlık yapmasının dışında, boşanmanın yasak edilmiş olduğunu öğretti.[783]

Bazı araştırmacılar, İnanan bir Hıristiyan’ın inanmayan biri tarafından terk edilmesi durumunda boşanmanın kabul edilebileceğini Yeni Ahit’i kaynak göstererek uygun bulmuştur.[784] Pavlus, geride kalanın (terk edildiği için) özgür olduğunu bildirmiştir.[785] Bu açıklamalarda dikkati çeken önemli bir konunun İmanlı birisinin imanlı birisiyle olan birlikteliğinde boşanma izninin imanlı olmayan tarafından yapılabileceğine atıfta bulunulmuştur. Yani İnanan bir Hıristiyan İnanmayan birini zina dışında yine boşayamaz.[786]

Yeni Ahit yorumlarında boşanmayla ilgili farklı tartışmalar ortaya atıldı: “Kurtulmadan (Rab İsa’yı kabul etmeden) önce boşanmış olanlar ne olacak? “Rab İsa’ya gelmeden önceki buyruğa uymayan boşanmalar ve yeniden evlenmeler tamamen affedilmiş olan günahlar mıdır yoksa bu günahlar affedilemez mi? gibi sorularla bu tartışmalar yapıldı. Çoğu Yorumculara göre bu konu da hiçbir sorunun olmaması gerektiği vurgulandı.[787] Hz. İsa’yı kabul etmeden önce işlenmiş günahların kiliseye katılımları engellemeyeceği belirtildi.[788]

Yeni Ahit yorumlarında tartışılan bir diğer konu ise Kutsal Yazılara aykırı olan nedenlerle boşanıp yeniden evlenen Hıristiyanla ilgilidir. Kiliseye geri gelebilirler mi? Sorusunun yanıtı; zinanın fiziksel birliğin ilk hareketi mi yoksa devam eden durum mu olduğuna bakılması gerektiği tartışılmıştır. Eğer bu kişiler zina durumunda yaşıyorlarsa, o zaman yalnızca günahlarından tövbe etmekle kalmayıp beraber oldukları kişiden ayrılmaları gerektiği söylenmiştir.[789] [790]

Boşanma ve yeniden evlenme konusu Kutsal Kitap’ın en karmaşık konularından biridir. Ortaya çıkan bütün soruları yanıtlamak neredeyse imkânsızdır, fakat Kutsal yazıların bu konuda öğrettiklerini gözden geçirip, Hz. İsa’ya bağlı

792 olduklarını söyleyen kişilerin bu kurallara uyması istenmektedir.

DAĞDAKİ VAAZIN AHLAKLA İLGİLİ HÜKÜMLERİNİN TAHLİLİ

Genel Hatlarıyla Hıristiyanlıkta Ahlak

Hıristiyan ahlâkına göre iyi ve kötünün ne olduğunu belirleyen, Tanrı’nın yasasıdır. Ahlâkî iyilik, Hz. Îsâ tarafından açıklanmıştır. Tanrı, babadır; O, kendisine itaat edilmesini emreder; O’na itaat edilmelidir; çünkü O, insanlar için en iyi olanı bilir; insanlar O’na itaat etmezlerse, O’ndan uzaklaşmış, O’na karşı yabancılaşmış olurlar. Hıristiyan ahlâkının dayandığı temel kurallardan biri de, Yahudilik’te olduğu gibi, Tanrı’ya benzemektir. İnsanın Tanrı’ya benzemesinin anlamı, bütün varlıklar arasında, Tanrı’yla anlamlı bir iletişim kurabilme kapasitesinin yalnızca insana verilmiş olmasıdır. İnsanda var olan bu Tanrı’ya benzeme özelliği, insanın cesediyle ilgili özelliklerden değil, rûhuyla ilgili özelliklerden kaynaklanmaktadır.[791] Aynı zamanda bu benzeyiş, insanın diğer varlıklar üzerinde otorite sahibi bir yönetici olması ve insanın, bilgi, doğruluk ve kutsallık gibi özelliklere sahip olduğu anlamına gelmektedir. Hıristiyan ahlâkı, Tanrı’nın, kendi doğasını ve amacını, insanlığın yararına olmak üzere, Hz. İsâ’ya vahyetmesi inancından kaynaklanır; İnciller, Hıristiyan inancının ve ahlâkının en önemli dayanaklarıdır.[792]

Hıristiyan ahlâkını özetlemek için en çok kullanılan kelime, sevgi (agape)’dir Hıristiyan ahlâkında anahtar motif, Hz. Îsâ’nın sahsında vahyedilmiş olan Tanrı’nın sevgisine karşı içten gelen bir sorumluluk duygusudur; İncillerde zikredilen bir diğer motif de, mükâfat arzusu (Cennet) ve ceza korkusudur (Cehennem); fakat bu motif, ikincil bir öneme sahiptir; önemli olan, birincisidir; ödül ve ceza, birincinin bir yan ürünü gibi düşünülmelidir; ödül için çaba sarfedenler değil, sevgiden dolayı çaba sarfedenler ödüle ulaşacaklardır.[793]

Hıristiyan ahlâkı ile diger ahlâkî gelenekler arasındaki benzerlik, doğal hukuk anlayışının doğmasına neden olmuştur; bu anlayış, insanda mevcut olan temel ahlâkî esasları kendiliğinden fark edebilme özelliğine dayanır; buna göre insandaki vicdan duygusu, insanın aklı sâyesinde, doğru ile yanlış arasında ayırım yapabilme ve ahlâkî tercihlerde bulunabilme özelliğine sahiptir; bir mânâda vicdan, Tanrı’nın sesidir; fakat sunu da belirtmek gerekir ki, vicdan duygusuna duyulan güven sınırlıdır; zira bazen o, dış etkilerden dolayı insanı yanıltabilmektedir.[794]

Hıristiyanlıkta Eski Ahit geleneğinden hareketle Tanrı’nın suretinde yaratıldığı düşünülen insan bedeninin, Tanrı’nın bir mabedi olduğu anlayışı vardır.[795] Dolayısıyla bu mabedin temiz tutulması ve kirletilmemesi gerekir. Ahlaklı olmak, iyi olmanın şartıdır. Bu ise nesne, niyet ve koşullar açısından insan tutum ve davranışlarının iyi çerçevede gerçekleşmesini ifade etmektedir.[796] İyi ve ahlaklı olmak, tutkuların esiri olmamak, sağduyu, adalet, cesaret ve itidal gibi tam erdemlere sahip olmaktır. Hıristiyanlıkta bilgelik, akıllı olmak, öğüt, güç, bilgi, dindarlık ve Tanrı Korkusu Kutsal Ruh’un insana yönelik yedi armağanı olarak tanımlanır.[797]

Hıristiyan geleneğine göre İsa Mesih’in “Dağ Vaazı” olarak bilinen deyişleri,[798] Hıristiyan ahlakının temel özelliklerini içermektedir.[799] Burada doğruluk, merhametli olmak, temiz kalplilik, yumuşak huyluluk, barışseverlik, affedicilik; gösteriş, kibir ve ikiyüzlülükten uzak durma, insanların kusurlarından önce kendi kusurlarının farkında olma ve benzeri Hıristiyan yaşamına ilişkin temel kural ve değerler vurgulanır:[800]

“Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. Başkasını nasıl yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. Hangi ölçekle ölçerseniz, size de aynı ölçek uygulanacak. Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Senin gözünde mertek varken nasıl olur da kardeşine, “izin ver de gözündeki çöpü çıkarayım” dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi

gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi ..  ..                   803

görürsün.

Beni, “Rab! Rab!” diye çağıran herkes “Göklerin Egemenliği’ne girecek değildir. Ancak göklerde olan babamın isteğini yerine getiren girecektir. O gün birçokları bana diyecek ki “Rab! Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı? O zaman ben de onlara açıkça şöyle diyeceğim: “Ben sizi hiç tanımadım. Çekilin önümden, ey kötülük yapanlar![801] [802]

İnsanlarla ilişkiler açısından birçok dinde vurgulanan ve “altın kural” olarak adlandırılan “Başkalarının size nasıl davranmasını istiyorsanız siz de onlara öyle davranın” ilkesi, Hıristiyan kutsal kitabında da vurgulanmaktadır.[803]

“Dar Kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.[804] Yeni Ahit yorumlarında “Enli ve Geniş” yolun ahlaki ihmal, yüzeysellik, enaniyet, riyakarlık, yalan, hırslar, eleştiri ruhu ve katılaşmış kalp olduğu vurgusu yapılmıştır. Çünkü onun sınırları gerçekten açıktır. Bu yolun darlığının sebebi Hz. İsa’nın “ilahi ilan” diye adlandırılan Tanrı’nın sözünde bildirdiği kurallara sınır getirmesidir. Tabiki bu kurallar doğru ve düzgün kurallardır.[805] Dar kapıdan girebilmenin ölçütü hırsları, bencilliği, aşırı istekleri terk etmekle olacaktır.

Yeni Ahit yorumlarında rastladığımız bir açıklama dikkatimizi çekmiştir. İki yolun var olduğu bildirilmiştir. Bunlardan Birincisi çileli-dar yol, bu yol İsa Mesih’in yoludur. Hz. İsa’ya bağlı olanların yoludur. Diğer yol ise geniş yoldur. Bunun dışında orta yol yoktur denilmiştir.[806] Aynı şekilde iki kapının var olduğundan söz edilmiştir. Biri dar kapı diğeri ise geniş kapıdır bu kapılar dışında başka bir kapının olmadığı belirtilmiştir. Toplulukların “çok topluluk” ve “az topluluk” olarak ikiye ayrılacağı belirtilmiştir. Başka aralarında tarafsız bir topluluğun olmadığını söylemişlerdir. Bu yolculuğun ise ya “Helakla” ya da “Hayatla” sona ereceği bildirilmiştir. Üçüncü bir alternatif yoktur. İsa Mesih’in insanları bir taraf olmaları gerektiği noktasında uyardığı belirtilmiştir.[807] [808]

Bir Hıristiyan azizi olan Saint Augustin (354-430)’e göre bütün eylemlerimizin gâyesi, erdemdir; erdem de, akla uygun hareket ve ebedî mutluluğa götüren yasama sanatıdır. Ona göre, bu dünyada Hıristiyanlık’ın emirlerine inanan ve bu emirlere uygun bir şekilde yasayan insan, bu mutluluğa kavuşacaktır. Onun ahlâk anlayışı, 810 Hıristiyan unsurlarla Platoncu unsurların bir karışımı olarak kabul edilmektedir. Yeni Ahit yorumlarına göre, ahlâk yasası mutlaktır ve hiçbir şeye bağlı değildir; ahlâk yasası, Tanrı tarafından konduğu için iyi değildir, bilakis bu yasa iyi olduğu için Tanrı onu koymuştur; bir şey, Tanrı yasakladığı için kötü değil, kötü olduğu için Tanrı tarafından yasaklanmıştır. Bazı teologlara göre insan, Hz. Âdem’in islemiş olduğu günahtan dolayı, günahtan kaçınma ve iyilik işleme konusundaki özgürlüğünü kaybetmiş ve ilâhî iradenin elinde bir kukla haline gelmiştir.[809] Ona göre Tanrı’nın inâyeti (Latince’si: Charis; İngilizce’si: Grace) olmasa, hiç kimse Şeytan’ın tasallutundan kurtulamaz ve Hıristiyanlığa uygun bir hayat yasayamaz; ona göre ahlâkî hayat, sevgi (agape) kelimesiyle açıklanabilir. Hıristiyan düşünürlere göre doğal yasa, bizim doğa gereği eğilimli olduğumuz yasadır; vahyin doğaüstü yasası onu tamamlar, fakat onun yerini almaz; doğal insan, vahiy olmaksızın iyi olan şeyi bilebilir.[810] Bazı Hıristiyan kelamcılara göre akıl, doğru kullanıldığı takdirde bizi yanıltmaz; vahiy de, kaynağı Tanrı olduğu için bizi yanıltmaz; bu itibarla, akıl ve vahiy gerçeğinin, birbiriyle uyumlu olması zorunludur. Aquinas geleneğine bağlı olan Hıristiyan kelamcılar, ahlâkî ilkelerin gerçek kaynağı olarak Tanrı’yı görmekle beraber, insanın bu ilkeleri kendi aklıyla bilebilecegine inanırlar; onlara göre insan, vahiyden bağımsız olarak neyin iyi, neyin kötü olduğunu bulabilir.[811]

Dağdaki Vaazın Ahlakla İlgili Hükümlerinin Tahlili

Fakirlik

Ne mutlu ruhta yoksul olanlara![812] Bildirilen ilk bereketin ruhta yoksul olanları kapsadığı vurgulanıyor. Bu, doğal mizacı değil, kişinin bilinçli seçimini ve disiplinini işaret etmektedir.[813] Ruhta yoksul olanlar, çaresizliklerini kabul ederek Tanrı’nın her şeye gücünün yetmesini kabul edenler olarak algılanmıştır.[814] Ruhsal gereksinimlerini sezerler ve bunun Tanrı tarafından sağlanmasını isterler. İnsanın kendi kendine yetmesinin erdem olmadığını ve insanın kendisini yüceltmesinin kötü bir alışkanlık olduğu kabul edilerek Göklerin Egemenliğine girmenin şartlarından ilki 817 ruhta yoksul olanlara ayrılmıştır.[815]

Matta’nın birinci müjdesinin Yeni Ahit’in bütünlüğü içerisinde, yorumlanmasının gerektiği belirtilmiştir. “Mesakin” (yoksul olanlar), maddiyata 818 muhtaç olanlar, yani Tanrıdan başka çıkış yolu olmayanlar anlamına gelir.[816] Fakirliğinse başka bir manevi anlamı vardır. O da, Tanrının verdiğine itimat edip razı olan demektir. Meryem kendisini “yoksul” diye tanıtıp diyor ki: “Bu mazlum yakardı, nefsini arındırmaktan aciz ve çaresiz, Tanrıya yönelip hak edemediği kurtuluşu ondan istemektedir. Elçi Yeşeya ruhta yoksunluğun bu yönüne işaretle şöyle der: “Düşkünler yoksullar su arıyor ama yok. Diller kurumuş susuzluktan ben Rab onları yanıtlayacağım. Çıplak tepeler üzerinde ırmaklar, vadilerde su kaynakları yapacağın. Çölü havuza, kurak toprağı pınara çevireceğim.”[817] Tanrı “Alçak gönüllülere, ruhta ezik olanlara, sözünde titreyen kimseleri hiçbir zaman yalnız bırakmadığını, onların ödüllerinin farklı şekilde ortaya konulacağını vurgulamıştır.[818]

Hz. İsa’nın Nasıralılara: “Yüce ve görkemli olan sonsuzlukta yaşayan adı kutsal olan diyor ki; Yüksek ve kutsal yerde yaşadığım halde. Alçak gönüllülerle ezilenlerle birlikteyim. Yüreklerini sevindirmek için ezilenlerin yanındayım.”diyerek

kurtuluşun sevinçli müjdesini açıklamıştır. Zenginlik kişiyi madde düşkünlüğünün ortasında yer almaya zorlar. Zenginlik ve dünyalık yan yana bir arada bulunurken; r'i,ı,ı                               ,1       11’          -i     11     821

fakirlik ve takvada bir arada yol alır.

Hıristiyanların ruhta yoksul olabilmesi için; Tanrı önünde ruhsal yönde iflasını, fakirliğini ve acizliğini bilip ortaya koyması gerekmektedir. Çünkü bütün Hıristiyanların kutsal Tanrının gazabı altında açık günahkârlar olduğu dikkate sunulmuştur. Ancak İsa Mesih’i kabul edip, ahlaki olgunluğa erişenlerin durumunu ise Tanrı’nın inayeti ile Göklerin Egemenliğine kavuşacağı belirtilmiştir.[819] [820]

Hz. İsa’nın söyleminde ortaya koyduğu ilke; kişi kendi nefsini Tanrı önünde kurtulmuş olarak görmeyip: “Tanrım bana acı, ben hata ettim.” demesiyle kurtulmasının mümkün olacağını belirtmiştir. John Calvin’nin dediği gibi; Ruhta yoksul olan kişi, kendisinin hiçbir şey olmadığını ve tamamen Tanrı’nın rahmetine güvenen kimse olduğunu idrak edendir.” demiştir.[821]

Göklerin Egemenliğine girmenin Tanrı’nın bir lutfu olduğunun farkına varılması istenmektedir. Çünkü kurtuluş Tanrı’nın karşılıksız armağanıdır ki, bunu kimsenin kesinlikle kendi kazanımlarıyla hak edemeyeceği söylenmiştir.[822] Ancak çocukların çaresiz ağlayışları gibi Tanrıya yalvarış ve tam bir bağlılıkla mümkündür.[823] Dağdaki Vaazın başında, Hz. İsa ırki esaslar üzerine tesis edilen Yahudi yasalarını ret etmiştir.[824] Çünkü egemenlik yoksullarındır. Ne zenginler için ne de zorbalar için ne de gücüyle gururlanıp her şeye ulaşacağını iddia eden bir ordu içindir. Zira Hz. İsa döneminde amelleriyle zengin olduklarını sanan ve kendilerini güya nimete ulaştıran Tanrı’ya şükretmelerine rağmen Ferisiler bu egemenliğe giremediler.[825] Tanrı’nın egemenliğini kılıç ve kanla tesis edeceklerini iddia edenlerin de bu egemenliğe giremediği belirtilmiştir.[826] Fakat toplumun çıkarcıları, soyguncuları ve alçakları Tanrı’nın bu egemenliğine girebildiler. Çünkü fakirliklerini ve bir şeyler sunma hususundaki acizliklerini bildiler. Tanrı’ya yalvarışta bulunup rahmetini istemeye koyuldular. İşte oların çığlıkları dinlenip hesaba katılacaktır.[827]

Tanrı egemenliğini kabul etmenin zarureti, hep ruhta yoksul olmakla birlikte gerçekleşecektir. Tanrı ise zenginlerin ellerini hep boşa çıkaracağını belirtmiştir.[828] Dağdaki Vaazın yorumunda, “Egemenlik yolunda ilerlememiz ve yükselebilmemiz için tevazu ile alçalarak nefsimizi bağlamalıyız.” düsturunun benimsenmesi gerektiğinin altı çizilmiştir.[829]

Hüzün

“Ne mutlu Yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler”[830] Yaslı olanlara ne mutlu; teselli günü onları bekliyor, bu yaşamdaki olaylardan dolayı olan yası ifade etmiyor. Kişinin Tanrı’yla olan ilişkisinden dolayı yaşadığı üzüntüdür.[831] Dünyanın acısını ve günahını Tanrı’yla etkin bir şekilde paylaşmadır.[832] Bu nedenle bu, yalnızca kişinin kendi günahının üzüntüsü değil, ama dünyanın korkunç durumundan dolayı var olan üzüntüyü, Kurtarıcı’nın reddedilişini ve O’nun merhametinin reddedenlerin yok oluşunu da kapsar.[833] Yaslı olanlar, “ Tanrı, onların gözlerinden bütün yaşları silecek,[834] [835] bunun olacağı gün geldiğinde teselli edilecekler. İnananlar bu hayatta üzülüyorlar; İnanmayanlar için ise bugünün acısı yalnızca sonsuz

837

üzüntünün önceden alınan tadıdır.

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın bu müjdesini farklı cümle kalıplarıyla da ifade etmişlerdir: “Mutlu olmayanlara Ne Mutlu!” Burada ifade edilen “yaslı olma hali” acılardan hâsıl olmuş bir yas olmadığı, tövbe ile gelen bir hüzün olduğuna dikkat çekilmiştir.[836]

Hz. İsa’nın söyleminde manevi-ruhi ödüllere ulaşmanın yollarından bahsedilmiştir. Ruhta yaslı olmak ödüllere ulaşmanın yollarından biridir; Hz. İsa’nın sıkıntısını paylaşan ve onunla sözde ve özde birlikte olan Hıristiyanların teselli edilip, sıkıntılarının geçici olduğu vurgusu yapılmaktadır. Ve burada ifade edilen sıkıntılara katlanan inananlara Göklerin Egemenliği vaat edilmektedir.[837]

Hz. İsa’nın Dağdaki Vaaz’ında Hıristiyanca yaşamanın ölçütleri belirtilmiştir. Hz.İsa’nın düşüncesine uygun yaşamakla bu ölçütün sağlanabileceği dile getirilmiştir.[838] Her şeyin tamamen gülmek ve sevinmek olmadığı dile getirilmiştir. Bazı Hıristiyanların, gülümseyen bir yüz takınmaları, hep tebessümlü oluşlarıyla hayatı hep neşe ve şamata ile yaşamaktan ibaret olduğunu algılamalarının yanlış olduğu belirtilmiştir. “Ey şimdi gülenler vay halinize yas tutup ağlayacaksınız.”[839] Bu söylemlerden anlaşılan bir realiteden bahsedilmektedir: “Mesihçe-Hıristiyanca Ağlayış” diye adlandırılan bu olgunun varlığına bir kanıt olduğu söylenmiştir. Gerçekte ağlayanların az olduğundan bahsedilmiştir.[840]

Hz. İsa’nın başkalarının hatalarına ağladığı belirtilmiştir. Hz. İsa’nın kendisini kabul etmeyip reddeden halka ağladığı vurgusu yapılmıştır. Her asırda böyle takvalıların bulunduğu ifade edilmiştir.[841] Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın da Hıristiyanları dünyanın hatalarına ağlamaya çağırdığı vurgusu yaptığı söylenmiştir.. Ağlayan elçi olarak bilinen Yeremya’nın: “ Keşke başım pınar, Gözlerim bir gözyaşı kaynağı olsa! Halkımın öldürülenleri için ağlasam gece gündüz!”[842]dediği gibi. Yine Hz.Meryem’in Tanrı’ya “oluk oluk yaş akıyor gözlerinden Çünkü uymuyorlar yasana[843] dediği gibi Hıristiyanların da bu şuurda hareket etmesi gerektiğinden söz edilmiştir. Hezkiyal’in Yeruşalim Kenti’nin içinden geçerek, orada yapılan iğrenç şeylerden ötürü dövünüp ağlayanları işittiği gibi[844] yine, o günlerde kiliseyi rahatsız eden yalancı öğretmenlere Pavlus’un; iyi hallerinden dolayı birçoklarını sevinçle size anlatacaktım ama şimdi onları ağlayarak anlatıyorum. Onlar İsa Mesih’in
düşmanlarıdır847 dediği gibi ağlanılması gerektiği vurgusu yapılmıştır. Hıristiyanlardan istenen sadece başkalarının hatalarına ağlaması değil tabiî ki; kendi hatlarına da ağlaması gerektiği dikkatlere sunulmuştur.848 Kutsal Kitap’ta bunun örnekleri verilmiştir: Ezra’nın kendini Tanrı tapınağının önüne atıp günahlarını itiraf ederek ağladığını, ağlayarak kendini Tanrı’nın Tapınağı’nın önünde yere atan Ezra’nın dua edip günahlarını açıklamasından bahsedilmektedir.. Bu arada erkek, kadın, çocuk, İsrailliler’den çok büyük bir topluluk Ezra’nın çevresine toplandığından, onların da hıçkıra hıçkıra ağladığından849 bahsedilmiştir. Yine Pavlus’un, bağırarak hatasını itiraf ettiğinden: “Eyvah ben asi bir insanmışım! Bu ölü cesedimden beni kim uyandıracak?”[845] sözlerinden Hıristiyanların sadece başkaları için değil öncelik olarak kendileri içinde ağlamaları ve kendi ruh dünyalarını temize çıkarmaları gerektiği vurgulanmıştır.[846]

Hıristiyanların nida ederek üzerinde titredikleri şeyin daha çok nimet için olduğunu, günahı hafife alıp onu önemsemediklerine yeterince günahlarına üzülmediklerine dikkat çekilmektedir. Aynı şekilde nedametsiz tövbeyi inşa eden “Takva Hüznü” diye adlandırdığımız olgunun daha çok tetkik edilmesi 852 gerekmektedir.[847]

Metin Kutusu: 847	Filipililer 3:18.
848	Stott, J; TheMessage Of The Sermon On The Mount, s. 45.
849	Ezra 10:1.

Hatalarına eğilen Hıristiyanlar, o yaslılar yücelecek, taziz olunacaklardır. Fakat onları yüceltecek ve yaslarından çıkartacak olan yegâne şey, Tanrı’nın karşılıksız - bedava- bağışıdır. Muhakkak ki; “En büyük yücelik, feryat ile ağlayarak tövbe eden günahkârın af edildiğinin ilanıdır.[848]Burada Hıristiyanlara düşen Hz. İsa’nın sunduğu söylemleri takip etmek kişinin tüm bedenini ve ruhunu saran hata ve günahları için sürekli pişmanlık duyup günahlarının ve hatalarının farkına varıp hüznü elden bırakmamasıdır. Bu davranışın bile Göklerin Egemenliğine girebilmek için yeterli olmadığı belirtilmiştir.[849]

Yumuşak Huyluluk

“Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar”[850] üçüncü bereket ise yumuşak huylu olanlar hakkındadır: Onlar yeryüzünü miras alacaklardır. Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın üçüncü söylemine ancak Mesih’in ruhunu idrak edebilenlerin, yumuşak huylu ya da ılımlı olabileceği belirtilmiştir.[851] Yumuşak huyluluk, kişinin mütevazî konumunu kabul etmesini belirtir. Yumuşak huylu kişi kendi davasında ılımlı ve yumuşak olmasına rağmen Tanrı dava konusu olduğunda ya da başkalarını savunurken aslan gibi olabilir.[852] Yumuşak huylu olanların yeryüzünü miras almalarının zor olduğu; daha çok mallarına el konulacağı ve kötü muamele görecekleri ifade edilmiştir. Ama Mesih Kral olarak bin yıllık esenlik ve zenginlik içinde hüküm sürdüğü zaman gerçekten yeryüzünü miras alacakları dile getirilmiştir.[853] Dağdaki Vaazda ve Hz. İsa’nın diğer söylemlerinde önemli olan vurgu Mesih’in Kral olarak süreceği bin yıllık saltanatı sırasında zor durumda kalmış ve Hz. İsa’ya tam bağlılıkla O’na itaat etmiş kişilerin bu saltanat içinde yer alacağının müjdesinin verilmesidir.[854]

Arapçaya, “Vedig” (Yumuşak huylu) diye tercüme edilen, aslı Yunanca olan Praus kelimesi; “Mütevazî, akıllı, latif, yoldaş” gibi anlamlara gelmektedir.[855] Nefsi dizgin etmeksizin bu sıfatların gerçekleşmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Bu kelimeler Hz. İsa’nın yumuşak huylu, hidayet veren ve letafet sahibi olduğunun düşünülmesine vesile olmaktadır.[856] Kimileri Hz. İsa’yı zayıf görerek “yumuşak huylu” olmayı reddetmelerine karşın, Hz. İsa bizzat kendisinin yumuşak huylu ve mütevazî olduğunu açıklamıştır.[857] Pavlus da Hz. İsa’nın da “Yumuşak huylu ve hilm sahibi” oluşundan bahsetmiştir.[858] Fakat sahibine bu denli ödül ve ödülleri sunan yumuşak huyluluğun keyfiyeti ne istenirse onun yapılması pasif bir inanan modeli sunmamaktadır. Bilakis Hz. İsa’ya bağlı kendi nefsini kontrol altına alabilecek mekanizmayı oluşturmaya yönelik bir yumuşak huyluluk sunulmaktadır.[859]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa, müjdelerini açıklarken, yumuşak huyluluğu “yaslı olanlar” ile “doğruluğa acıkıp susayanların” arasında yer vermiş olmasının dikkat çekici bir yerleştirme olduğu vurgulanmıştır.[860] Hz İsa’nın kendisine bağlı olanlardan istediği yumuşak huyluluğunda bu aşamadan geçmesi gerektiği belirtilmiştir.[861] İnananların, hüzünlü olduğu bir dönemde ya da daha da geniş bir açıdan bakılacak olursa, kişilerin hüzünlü olduğu anda yumuşak huyluluk göstermesinin çok zor olduğu ifade edilmiştir.[862] [863] Bunu sağlayan bir Hıristiyanın böyle bir psikolojik sıkıntı içindeyken doğruluğuda düşünmesi Hıristiyan ilahiyatında tarif edilemez bir yerde olduğunu göstermektedir. Ve bu tür tavırları sergileyen bir Hıristiyanın İsa Mesih ile birlikte olmasının kaçınılmaz olduğunu ve ödülüne kimsenin paha biçemez olduğu 868 vurgusu sıklıkla anlatılmaktadır.

Yumuşak huylulukla ilgili daha farklı bir bakış açısı sunulmuştur. Bir Hıristiyanın kilisenin önünde; “Ben perişan ve günâhkarım” diye itirafta bulunmasının, onu mutlu edeceği ve bu itirafın, o Hıristiyanda büyük sorunlara yol açmayacağı belirtilmiştir.[864] Fakat kilise dışına çıktıktan sonra günahını itiraf eden o Hıristiyana bir şahıs gelip: “Sen perişan bir günahkarsın” diye bir söylemde bulunsa o Hıristiyan’ın takındığı tavır yumuşak huylu olup olmadığını belirlemede kanıt oluşturacağı söylenmiştir.[865] Sorulan sorudan rahatsızlık duyulmuşsa işte burada yumuşak huyluluğun gıyabında esasen riyayı kabul ettiği varsayılmıştır.[866] Hıristiyan ilahiyatçıları güzel bir üslupla bunu özetleyerek: “Yumuşak huyluluk, düşünce yapımızda ve yolumuzda beliren incelikleri, nefsimizde yaşayarak başkalarına karşı göstereceğimiz doğru bir zerafettir”[867] demişlerdir.

Yumuşak huylu kişilerin, Tanrı ve insanlar önünde güzel suretinden mahcup olan, insanlar tarafından üstün değerle mukabile edildiklerinde mahcubiyet duyan kimseler oldukları belirtilmiştir.[868] Bu da yumuşak huyluyu, ince ruhlu, mütevazî, hassas ve başkalarıyla olan ilişkilerinde hep sabırlı olmayı gerekli kılmaktadır.[869]

Hz. İsa’nın yumuşak huylu olanlar, yeryüzünü miras alacaklar söyleminin Hıristiyanlar arasında çok fazla itibar edilmediğinden söz edilmektedir.[870] Hıristiyanların bunun aksini düşündükleri dile getirilmektedir. Yumuşak huyluların bir şey kazanamayacaklarını herkesin onları kandırıp omuzlarına binebileceklerini, ayaklarıyla onları ezip geçebilecekleri düşünülmüştür denilmektedir.[871]

Eski Ahitte, kötülerin, iyi olanlara üstün geleceklerini düşünenler olduğu zaman, kutsanmış mütevazi Tanrı adamlarının ortaya özbenliklerini koydukları anlatılmıştır. Bu mezmur 37’de açıkça bahsedilmiştir. Mez 37:1’de kötülük edenlere kızıp üzülme suç işleyenlere özenme!” Mez 37:11’de de “Alçakgönüllüler ülkeyi miras olacak, derin bir huzurun zevkini tadacak.” Mez 37:22’de “ Rab’bin kutsadığı insanlar ülkeyi miras alacak, lanetlediği insanların kökü kazınacak. Mez. 37;34 Rab’be umut bağla, O’nun yolunu tut, Ülkeyi, miras almak üzere seni yükseltecektir. Kötülerin kökünün kazındığını göreceksin” ifadeleri tamamen günümüzde de uygulanabilirliği olan ilkeler olduğu vurgulanmıştır.[872] Kötülerin güç ve üstünlükleriyle iftihar ediyor olmaları, geçici bir süre için varolacağı belirtilmiştir. Sonunda kazanmalarının mümkün olmadığı belirtilmiştir.[873] Ak huylu olanların ve Hz. İsa’nın ortaya koymuş olduğu ilkelere bağlı olanların ise, geçici bir süre için sıkıntı içinde olsalar dahi ebedi sonsuzluk için İsa Mesih’le yaşayacaklar ve onunla kazanacaklarının altı çizilmiştir.[874] Mesih’e bağlı olmak kurulacak olan Tanrısal Krallıkta yer almasının garantisi olarak görülmektedir.”Benim adım uğruna evlerini kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakan herkes bunların yüz katını elde edecek ve sonsuz yaşamı miras alacak[875] denilmektedir.

İsa Mesih’in yolunun, bütün âlemin yolundan tamamen farklı bir yol olduğu söylenmektedir. Ve her Hıristiyan, hatta Pavlus bile “hiçbir mülk edinmediği halde” benliğini aşıp “her şeye sahip olduğunu”[876] gönül zenginliğiyle ortaya koymaktadır. “Nefsani Bencilliği inkar, âlemin efendisi olma yoludur.” denilmektedir.[877]

“Merhametin”, muhtaçlara şefkat göstermekle ortaya çıkan bir durum olduğu belirtilmiştir. Yorumlarda, merhamet kelimesi ile nimet kelimesini birbirinden ayırarak; Yunancada merhamet (eleos), hataların sebep olduğu sıkıntı, dert ve acılarda sürekli gördüğümüz acıma duygusunu ifade ettiği belirtilmiştir.[878] Nimet ise, Yunancada (charis) kelimesi, daima günah ve hatanın bizzat kendisi ile ilgili kullanılır.[879] Nimet müsemaha sunarken, merhamet yardım etme duygusunu öne çıkarmaktadır. Yine “merhamet”, yardım ettirir ve şifa verir, nimet ise temize çıkarır ve sakındırır” denilmiştir.[880]

Dağdaki Vaazda, İsa Mesih, merhamet edilmesi gerekenlerin kimler ve hangi özellikte kimseler olduğu konusunda bir açıklama ihtiyacı duymamıştır. Çünkü Tanrımız merhamet sahibidir. O halde egemenliğin çocukları da onun gibi “merhamet edenler” olmalıdır demiştir.[881]

Merhamete müstehak kimselerin, acımasız bir dünyada yaşadığı belirtilmiştir. İnsanların sapkınlığından ve acılarından kendini arındırmaya yeğlediğini iddia eden kilisenin bile dünyaya benzemesiyle çoğu zaman acımasız olduğu ifade edilmiştir.[882] Kilisenin kin ve intikamdan tat aldığını ama bağışlanmadan tat almadığının altı çizilmiştir.[883] Merhamet edenler müstesna, yorumların birçoğunda, “Ne mutlu merhamet edenlere! Çünkü merhametin kendisi onlara dönecek” şeklinde verilir. Bu gerçeğin şu sözde mevcut olduğu belirtilmiştir: “Eğer insanların hatalarını bağışlarsanız, aynı şekilde göksel babanız sizi bağışlayacaktır.[884]

Merhamet etmenin anlamı; merhamet edildiği için merhametin hak edildiği anlamı çıkmayacağı belirtilmiştir. Ya da Hıristiyanların birilerini bağışladığı için bağışlanacağı anlamına gelmediği belirtilmiştir.[885] Tövbe edilmediği müddetçe asla Tanrı rahmetine ulaşılmayacağı dikkatlere sunulmuştur.[886] Başkalarının hatalarına yönelikde merhamet edici olunmadığı sürecede, günahlarına tövbe ettiği iddiasının hiçbir şey ifade etmeyeceğine vurgu yapılmıştır.[887] Hıristiyanın başkalarını bağışlaması ile bağışı hak etmesi birbirini tamamlayan iki olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Başkalarına merhamet edilmesi de Hıristiyan’ın merhamet bulması anlamında diğer önemli iki olgu olarak belirtilmektedir. İşte bu, merhamet etmeyen kölenin misalinde İsa Mesih’in açıkladığı olaydır.[888]

Dağdaki Vaaz ışığında, “Merhamet edenlerin aynı zamanda “Yumuşak huylular” olduğu belirtildi. Yumuşak huylu olabilmenin en önemli ölçütünün; başkalarına karşı kişinin günâhkar ve hatalı davranışları bulunduğunu itiraf etmesinde nefsin zoruna gitmemesi gerektiği vurgulandı.[889] “Merhamet edenler” olunabilmesi için de, başkalarına günahlarını itiraf edenlere beraber olunup, onlara katılmanın gerekliliğinden söz edilmiştir. Çünkü daha önce günah işleyenlerde aynı şekilde günahlı olduklarını itiraf etmişlerdi.[890]

Doğruluk

“Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyrulacaklar”[891] diğer bereket doğruluğa acıkıp susayanlar üzerinedir; doyrulacakları vaat edilmektedir.[892] Bu kişilerin yaşamlarında doğruluğa tutkun oldukları; toplumda dürüstlüğü, doğruluğu ve adaleti görmeyi özledikleri; kilisede uygulanabilir kutsallığı aradıkları belirtildi.[893] Bu kişilerin Hz. İsa’nın gelecek olan egemenliğinde bol bol doyrulacakları ifade edildi. Onlar doyrulacaklar çünkü doğruluk hüküm sürecek ve çürüklük en yüksek manevi standart karşısında çökecektir.[894]

Bu ilke, Dağdaki Vaaz da genel olarak özel bir yer tutmakta ve önemli bir mesafe almaktadır. Tanrının doyurduğu acıkanlar ve susayanlar, işte o “Ruhta acıkıp susayanlar”dır. Bu ruhsal acıkma, saf özlemlerini maddiyata değil, maneviyata yönelten, Tanrı ulusunun sıfatlarından biridir. İnananların servet biriktirmeye dalan Putperestler gibi olmadığı belirtildi.[895]

Tanrı sözünde doğruluğun üç manası olduğuna vurgu yapıldı. Bunlar hukuki, ahlaki ve sosyal olmak üzere üç gruba ayrıldı.[896] Hukuki doğruluk kişinin kendisini temize çıkarmak için ortaya koyduğu davranışlar olarak ifade edildi.Pavlus, Yahudilerin doğruluk yolunda çabaladıklarını ancak ona ulaşmaya muvaffak olamadıklarını belirtti. Çünkü yanlış yolda çaba sarf ettiklerini dile getirdi. “Bizzat İsa Mesih’in kendisi olan Tanrı gerçeğine boyun eğmek yerine kendi nefisleri için doğruluğu sağlamlaştırmak istediler.[897]

Ahlaki doğruluğun Tanrı huzurunda rızaya ermişlerin, edindikleri yol, sıfat ve özelliklerinde ortaya çıkan doğruluk olduğu söylenmiştir. Mesih müjdelerin sonunda bunun Hıristiyanlar ile Ferisiler arasındaki karşılaştırmasını yapar.[898] Hz. İsa, Ferisilerin doğruluğunu, dışa dönük ve ayin tamamlama gibi adetlerde gözüken gösterişçi, şekliyatçı olduğunu, inananların doğruluğunu ise, içe dönük, kalpte ve düşüncede samimiyetle belirip, dışarıya akseden özellikte olduğunu vurgular. Bundan dolayı her Hıristiyan’ın ahlaki doğruluğa acıkıp susaması gerektiği vurgulanıyor.[899]

Sosyal Doğruluk ise; Kutsal Kitap’ta geçen doğruluk, (dürüst) sözünün, sadece Tanrı ile iyi ilişki anlamına veya ahlaki doğruluğun sadece başkalarına karşı gösterilen bir meziyet olma anlamına geldiğinin kabul edilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.[900] Esasen kitabı doğruluk, kişiye özel en büyük somut ilişkileri ifade etmekle beraber aynı zamanda Eski Ahit ve elçilerinin Hıristiyanlara öğrettikleri gibi toplumsal yardımlaşmayı da ifade etmektedir.[901] Böylelikle Hıristiyanlar zulm ve kahırdan insanı kurtarmayı, adaletle hükmedilmesini isterler. İnsan haklarının ilan edilmesini Hıristiyanların kendisi için nezih bir amel, evde ve aile içinde şerefli bir hayat sürdürmeyi istemelerinden söz edilmiştir.[902] Hıristiyanın, toplumsal hayatta doğruluğa acıkmış halde yaşaması gerektiğinden söz edilmiştir. Çünkü böyle bir yaşamın, doğru olan Tanrıyı razı edeceği belirtilmiştir.[903]

Luther, bu konuda şunları kaydeder: “Rab, sana çölde boşuna dönüp dolaş diye vasiyet etmedi. Bilakis çöldeyken oradan çıkmanı, ellerini, ayaklarını ve tüm bedenini sunmanı, sana ait ne varsa feda etmeni ve yapmaya güç yetireceğin her şeyi yapmanı istiyor. Böylece doğruluğa acıkıp susamaya seni muhtaç kılıyor. Bu hedeflerin gerçekleşmesini engelleyen olumsuzlukları reddederek, ne hakkı koruma ve kollamaktan başka bir şey ara, ne de önem ver! Eğer âlemi inançlı yapmaya güç yetiremiyorsan, en azından kendi çevreni inançlı yap.”[904]

Hıristiyanca yaşam için yüreklerden fışkıran sağlam manevi arzulardan daha büyük bir sır bulunamayacağı ifade edilmiştir. Kutsal Kitap, açlıktan doygunluğa tekrar tekrar dönüp vurgu yapar. “Çünkü O susamış canın susuzluğunu giderir, aç canı iyiliklerle doyurur.[905] [906] Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın ortaya koyduğu yaşam düzenini kurabilmenin ölçüsü olarak, özlem, hırs ve arzuların hastalıklı durumundan kurtarılması gerektiği belirtildi. Bundan dolayı geçmişteki hataların temizlenmesinin yetmeyeceği, aynı zamanda gelecekteki doğruluğa büyük bir özlem duyulması 911 gerektiği vurgulandı.

Bu dünya hayatında insanların ne açlığının ne de susuzluğunun tam anlamıyla son bulmasının mümkün olmadığı belirtildi. İnsanoğlunun doyunca açlık hissini unuttuğu hatırlatıldı. Acıktığı zamanda hemen doyurulmayı beklediği ifade edildi.[907] İsa Mesih, vereceği sudan kim içerse sonsuza kadar susamayacağını söyledi. Fakat bu susuzluk, sürekli içmeye devem edilmediği sürece doyuma ulaşmayacaktır. Hz. İsa şöyle yanıt verdi: “ Bu sudan içen her içen susayacak. Oysa benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim sudan içen de sonsuz yaşamda fışkıran bir pınar olacak.” Bayramın son ve en önemli günü İsa ayağa kalktı, yüksek sesle şöyle dedi: “Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin”, Kutsal Yazı’da dendiği gibi, bana iman edenin içinden diri su ırmakları akacaktır.[908] Hıristiyanların geçmişe bakarak ders çıkarıp, essiz bir gelecek için Hz. İsa’nın ortaya koyduğu ilkeler ışığında yaşaması gerektiğinin altı çizildi.[909]

Müjdelerde geçen açlık ve susuzlukla ilgili bütün sıfatlar, Mesih’in öğrencilerinin daimi özellikleridir. Tabi ki, “Onlar bundan sonra acıkmadılar ve susamadılar” diye bir sonuç çıkarılmasının doğru olmadığı belirtildi. Ancak Göklerin Egemenliğ’ini kazananların bunları görmesinin mümkün olacağı söylendi. Çünkü o zaman Mesih’in Hıristiyanları gözeteceği ve içlerinden diri su ırmakları akıtacağı vurgulandı.[910]

Özetle ifade edilirse; dört müjde Hıristiyanlara manevi derecelerin yollarını açıklıyor. Bu yolu, bir basamağın ardından diğerine çıkılması mümkün olan bir merdivene benzetirsek, Hıristiyanların ilk aşamada; “Ruh da yoksul” olmaları öğütlenmiştir.[911] Tanrı huzurunda ruhsal yoksunluğunu aczini ve iflasını itiraf ettikten sonra, (ruhsal fakirliğin üzerine) “Yas” çünkü Hıristayanlar olarak günahsız olmaları mümkün olmadığından, bu günahlarında insanın bozuk ve düşük tabiatından kaynaklandığı vurgulanmaktadır.[912] Aynı zamanda dünyada efendilik taslayıp ölümüne hatalar yapıldığı için yas tutulması gerektiği belirtilmiştir.[913] Bir sonra gelen üçüncü adım ise; “yumuşak huyluluktur.” İnleyerek itirafta bulunulması gereken ruhsal fakirliği kazanmak için başkalarına şefkat edebilmek için mütevazı olma hali, insanlara ve Tanrı’ya karşı edinilen yolun şekillenebilmesi için önemlidir.[914]

Sonra dördüncü adım: “Doğrulukta acıkıp susayanlar” Hıristiyanların bu sıfata sahip olması gerektiği vurgulandı. Eğer bu doğruluk terk edilirse Tanrı ve insanlar nezdinde ağlamanın ve itirafın hiçbir kıymeti olmayacağı belirtildi.[915] Unutulmaması gerekir ki günah ve hataları itiraf, Hıristiyanları doğrulukta acıkmaya götürecektir.[916]

Müjdelerin ikinci bölümünde ise (son dört müjde) Hıristiyanın duruşunu Tanrı ile olan konumu yönünden, insanlara olan ilişkilere çevirmektedir. “Merhamet edenler”, insanlar için merhameti ortaya koyuyorlar, “Barışı sağlayanlar”, insanın kardeşiyle barış içinde yaşamasını sağlıyorlar. Samimiyetin nişanesi “Yüreği temiz olanlar” ise ikinci bölümü teşkil etmektedir.[917]

Kalp Temizliği Ve Merhamet

“Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar, Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı’yı görecekler”[918] Merhametli olmanın etkin olarak şefkatli olmak anlamına geldiği vurgulanmıştır. Daha geniş anlamıyla ise kendi kendilerine yardım edemeyen çaresizlik içindeki kişilere yardım etmektir.[919] Tanrı, Hıristiyanların günahlarını, hakettikleri cezayı bağışlayarak ve İsa Mesih’e kurtarma işini yükleyerek, Mesih’e bağlı olanlara iyiliğini kanıtlayarak merhametini gösterdiği söylenmektedir.[920]Hıristiyanında şefkatli davranış da bulunması Tanrı’yı taklit ettiği ve Tanrı yolunda olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Dağdaki Vaazda Merhametli olanların merhamet bulacakları söylenmiştir.[921] Hıristiyan bir kişi merhametli olmamışsa merhamet bulamayacağı; merhametli olmayan bir Hıristiyanında armağanlardan mahrum kalacağı belirtilmiştir.[922] Yüreği temiz olanlara, Tanrı’yı görme güvencesi verilmiştir.[923] Güdüleri karışık olmayan, düşünceleri kutsal ve vicdanı temiz olan kişi, yüreği temiz olan kişi olarak tanımlanmıştır.[924] Tanrı’yı görecekler ifadesi birkaç şekilde anlaşılabilir. İlk olarak söz ve ruh birlikteliğiyle yüreği temiz olanlar tarafından Tanrı görülür. İkincisi İsa Rab’bin onlara doğaüstü bir görünüşünün, ya da görümünün görünmesidir. Sonra Tanrı’yı İsa’nın kişiliğinde geri geldiği zaman göreceklerdir. Diğeri ise Tanrı’yı sonsuzlukla göreceklerdir.[925] [926]

“Kalp” sözünün, Mesih’in talep ettiği yürek temizliğine işaret ettiği belirtilmiştir. “Ruhta” sözünün fakir ve yoksul olma manalarına atfedildiği gibi. “Ruhta yoksul olanlar” maddiyatta değil, maneviyatta yoksul olanlardır. “Yüreği temiz olanlar” ise; hava ve dış görünüşe değil, yürek temizliğine sahip olma ,931 anlamında kullanılmıştır.

Yeni Ahit yorumlarında “yürek temizliği”nin iç temizlik olduğuna vurgu yapılır. Ayinsel temizlikle açıklanabilen, ahlaki kirlilikten temizlenme anlamında olduğu açıklanmıştır.[927] Eski Ahitte bu düşünce birçok yerde tekrar eder. Özellikle Mezmuzlarda Hz. Davut şöyle der: “Rab’in dağına kim çıkabilir, kutsal yerinde kim durabilir? Elleri pak, yüreği temiz olan, gönlünü putlara kaptırmayan, yalan yere ant içmeyen” Rab kutsar böylesini, Kurtarıcısı Tanrı aklar onu.”[928] Tanrı, “Hakkı batıldan ayırmayı ister. Bunun için dua ederek: “ Ey Tanrı! Bende temiz bir yürek yarat” der. Madem sen gönülde sadakat istiyorsun. Bilgelik öğret bana yüreğimin derinliklerinde”, “Ey Tanrı, temiz bir yürek yarat, yeniden kararlı bir ruh var et içimde” ve “ Tanrı gerçekten İsrail’e, yüreği temiz olanlara karşı iyidir.[929]

Hz. İsa, bu konuyu Ferisilerle münakaşasında izah ederek onların iç ve dış gösterişlerinde aynı temizliğe önem vermeleri gerektiğini öğütler.[930] Rab ona şöyle dedi: “Siz Ferisiler, bardağın ve tabağın dışını temizlersiniz, ama içiniz açgözlülük ve kötülükle doludur” ve “Ey akılsızlar! Dışı yapanla içi yapan aynı değil mi? Ve “ Vay haline ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Bardağın ve çanağın dışını temizlersiniz, oysa bunların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur. Yine dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içten ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz” der.[931]

Martin Luther, dünyevi anlayış çerçevesinde içsel temizlik ile dışsal temizlik arasındaki ayrılığı açıklayarak yürek temizliğinin sadece dış gösterişi içinde olmakla değil aynı zamanda içsel kirlerden korunmaklada olacağı vurgusunu yapıyor.[932] Diyor ki : “Mesih yürek temizliğini, bir kimse mutfakta ateş yakıp isi ile orayı burayı karartarak kirletse bile yürek temizliğine sahip olmasını istiyordu.” Ve ekliyordu, “ Belki ayakkabıcı, demirci ya da normal bir işçi kirli elbiseler giyinmiş, kötü şekilde kokan ve dış görünüşü, tiksindiren biri olsun. Fakat içten Tanrı sözünü kalbinde taşıması ve ona itaat etmesiyle Tanrı huzurunda temiz ve misklenmiş olarak kabul edilir.[933]

Hıristiyanın içsel ve ahlaki yoğunlaşmayı dışa yansıtması, bu yansıtma gösteriş amacıyla değil kişinin olgun tavırlarının toplum tarafından fark edilmesi olarak dile getirildi.[934] Böyle bir tutumunda Dağdaki Vaazın tamamen ruhunu yansıttığı belirtildi.[935] Hz. İsa, yürek yardımını istemektedir. Bununla beraber “Temiz yüreklilik” sosyal hayatımızı belirler. Yürek temizliği konusunda “Kenetlenmiş yürek, parçalanıp uzuvlara ayrılmış olan benliğin tesirinden kurtulandır” diye ifade edilmiştir.

Hz. İsa temiz yürekli olabilmenin ölçütünü Dağdaki Vaazda geçen bir sözünde açıklamıştır: “ Bedenin ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa, bütün bedeniniz aydınlık olur.”[936] Hz. İsa’nın buradaki vurgusu kişinin yaşamının bir bütünlük arz ettiğidir. Bedenin her hangi bir yerindeki olumsuzluk insanın tüm bedenini etkilemesinde kaçınılmaz olduğu vurgulandı.[937]

Hz. İsa Mezmur 24/4 deki söyleminde tamamiyle samimiyete işaret etmektedir diyebiliriz:”Elleri pak, yüreği temiz olan, gönlünü putlara kaptırmayan, yalan yere ant içmeyendir. Temiz yürekli, Tanrı ile ilişkilerinde ve insanlar arasındaki münasebetlerde yalandan arınmış kimsedir. O, “Tamamen ihlâslıdır.”[938] [939] Tanrı huzurunda özel şeffaf bir hayata, insanlar nezdinde de umumi şeffaflığa sahiptir. Bu güzel düşünceler ve teslimiyetle kalbi derinliktedir. Yürek temizliği, aldatmaya, riyaya, kötülüğe ve fesatlığa benzemez. Bunların hepsi Hz. İsa’nın nazarında kerih 944 görülen şeylerdir.

İnsanlar için tam anlamıyla kalp temizliğinin olmadığını düşünenlerde olmuştur. Farklı Yeni Ahit yorumlarında bunlara rastlamaktayız. İnsanın tam ve mükemmel olmasının düşünülmesinin imkânsız olmasıdır.[940] Burada ayrıca kilise babalarının da dâhil edilerek Hz. İsa’nın dışında kalbi tamamen temiz ve ayıpsız olarak başka kişilerin bulunamasının imkansız olmasıdır.[941]

Barış

“Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek[942] Bu söylemde Hz. İsa uysal, sakin mizaçlı kişiler ya da barışı sevenler hakkında konuşmamıştır.[943] Dağdaki Vaazda Hz İsa etkin olarak barışı sağlamak için aracılık edenlere işaret ediyor.[944] Doğal yaklaşım, çekişmeyi gözlemci olarak seyretmektir. Tanrısal yaklaşım ise, barışı yaratmak için ağır hakarete ve kötü muameleye maruz kalınsa bile kişinin elinden geleni yapmaya çalışması olarak tanımlanmaktadır.[945]

Barışı sağlayanlara Tanrı oğulları denilecek olmasının her barışı sağlayanı kapsamadığı dile getirilmiştir.[946] İnananların, barışı sağlayarak, kendilerinin Tanrı oğulları olduklarını açıkça gösterecekleri ve bir gün Tanrı’nın da onları aile benzerliğini taşıyan kişiler olarak kabul edeceği belirtilmiştir.[947] [948]

“Temiz yürekliler” ile “Barışı sağlayanlar” arasında bulunan bağ ve düşünce zincirinin gayet tabii bir durum olduğu vurgulanmaktadır. Çünkü savaş sebeplerinden biri de hile ve desiselerdir. Ancak ihlâs ve samimiyet; barış ve esenlik 953 için olması gereken zaruretlerdir.

Bu müjde ışığında her Hıristiyanın toplumda ve kilisede barışı sağlayan olması önerilmektedir.[949] Mesih, “Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim.” Çünkü ben babayla oğlun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim”, “ İnsanın düşmanı kendi ev halkı olacak” Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir.”[950]diyorsa bununla kişinin kendi evine dahi savaşı zorunlu olarak getirdiğine vurgu yapmasındandır. Bir Hıristiyan Hz. İsa’ya layık olmak istiyorsa O’nu bütün kalbiyle sevmesi ve O’nu anne ve baba ve azizlere olan sevgisinin üstünde tutması gerektiğinden söz edilmiştir.[951]

Yeni Ahitte belirtildiği gibi, İsa Mesih ve elçilerin öğretilerinde ne savaşı başlatmayı ne de savaşa girişmenin gerekliliği görülebilir. Aksine barış tohumları ekmeye davet edildiği söylenebilir. “Tanrı bizi barışa çağırdı”[952] Hz. İsa’nın temel amacının bütün insanlarla beraber barış içinde yaşamaya çalışılmasıdır.[953]

Barışı sağlamanın ilahi bir iş olduğu söyledi. Çünkü barışın, esenlik olduğu vurgulandı. Barış ve esenliğin kaynağının ise Tanrı olduğu bildirildi. Pavlus bu kelimeyi, Tanrı’nın, Mesih ile ne yaptığını açıklamak için müjdede[954] kullanmıştır: “Mesih’in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak, yerdeki ve gökteki her şeyi O’nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.”[955] Hz. İsa’nın hedefinin; (Yahudi ve kabilelerin aksine) insanı ikiye ayırmaya çalışan zihniyete (sünnetli ve sünnetsiz diye) yeni bir insan olarak kendi nefsinde bu düşmanlığı yıktığı anlatıldı.[956] Hz. İsa’nın amacının iki topluluktan kendisinde yeni bir insan yaratarak esenliği sağlamak düşmanlığı çarmıhta öldürmek ve çarmıh aracığıyla bir bedende iki topluluğu Tanrı’yla barıştırmaktı.[957] Barışı sağlamakla ilgili, o özel “Tanrı oğulları” diye çağrılma ödülünün çok müthiş bir anlam ifade etti. Bunu Hz. İsa ileride[958] ilan edecektir. Şeytan düşmanlığın sahibidir. Tanrı ise barışı sever. Tanrı nasıl biricik oğluna barışı sağlamışsa şimdi de Hıristiyanlara, oğullarına aynı barışı sağlayacağı açıklandı.[959]

“Barış” ile “ateşkes” sözlerinin aynı anlamı taşımadığının altı önemle çizildi. Çünkü Tanrı barışının, çıkar karşılığında olmadığı belirtildi. Tanrı’nın Hıristiyanların barışını gerçekten değerli bir karşılıkla sağladığı bu karşılığın ise Hz. İsa’nın kanı olduğu vurgulandı. Bu iki sözün biri birine benzemesine rağmen anlamca büyük bir farklılığı ortaya koymaktadır.[960]

Barışı sağlamanın sorumluluk işi olduğu dile getirildi. Sürekli “ucuz nimet” ibaresi tekrarlanmaktadır.[961]

Barışla ilgili, acılarla yoğrulmuş şu dünyada birçok misal görmenin mümkün olduğu söylendi. Tanrı’nın İnsanlardan istediğinin sıradan bir bağışlama olmadığının altı çizildi.[962] Barış yapmanın hakiki anlamda Hz. İsa’nın yolunda atılacak bir adım olması gerektiğinin unutulmaması öğütlenmiştir. Ucuz bağışlamanın, ucuz barıştan ortaya çıkacağı belirtilti.[963] Ancak gerçek barışın ve bağışın çok pahalı hazîneleri olduğu vurgulandı.[964] Tanrı tövbe eden her Hıristiyanı bağışlayacağını müjdeledi.[965] Tanrı’nın Hıristiyanlardan isteği şu cümle de özetlenmiştir: “Yaşantınıza dikkat edin! Kardeşiniz günah işlerse, onu azarlayın; tövbe ederse, bağışlayın.”[966]

Ulaştığımız Hıristiyan kaynaklarında; bu konu bağlamında eleştirilen bir konu ise kiliselerin birlikte olmadığı eleştirisidir. Kiliselerin birleşmemesi ya da aralarında ortaya çıkan anlaşmazlıkları basit ve ucuz barışın yolları aranılarak yapıldığından çözümün ortaya çıkmamıştır.[967] Kiliselerin birliğinin, Hıristiyanların vazgeçilmez talebi olduğu söyleminin bulunması takdire şayan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.[968] Hz. İsa’nın, halkının kötülüklerden, felaketlerden korunmaları ve gerçekten yücelmeleri için dua ettiği gibi birliği içinde dua ettiği belirtildi.[969] Fakat birlik anlayışını sadece mukaddes öğretilere ve takip edilen yola atfedilip, kilise mensuplarının bu birlik anlayışı dışında tutulmuş olmasının düşünülemeyeceği vurgusu yapılmaktadır.[970] Burada yapılan vurgu eğer “ucuz(değersiz) bir birleşme varsa, o zaman orada “basit bir davet”in var olduğu iddiasıdır.[971] Öğrencisi ve çırağı olma bedeli ödenmedende İncil ile vaaz edildiğinin altı çizildi. Böyle bir davranışın ise; Hıristiyanın vaaz ve davetinde davasını değersiz kılmasına yol açacağı belirtildi. Bu da İncil’in basit, ucuz ve değersiz kılınıp, Hz. İsa’nın davasının tahrip edildiğinin göstergesi durumuna düşebileceği endişeleri dile getirildi.[972]

Zulüm

Bir sonraki mutluluk ise kendi hatalarından dolayı değil, ama doğruluk uğruna zulüm görenlerle ilgilidir. Doğru şeyler yaptıkları için acı çeken Hıristiyanlara Göklerin Egemenliği sözü verilmiştir.[973] [974] Onların doğruluğu Tanrısız dünyayı suçlar ve onun düşmanlığını ortaya çıkarır. İnsanlar doğru bir yaşamdan nefret ederler, çünkü dürüst olmayan yaşantılarının açığa çıkması korkusu insanları tedirgin 979 etmektedir.

Son gerçek mutluluk bir öncekinin tekrarı gibi görünmesine rağmen; aralarında bir fark var: Bir önceki maddenin konusu doğrulukta zülümdür; buradaki ise Mesih’e bağlılıktan ötürü olan zulümdür; Hz. İsa, öğrencilerinin kendisiyle olan birliktelikleri ve kendisine olan bağlılıklarından dolayı eziyet çekeceklerini biliyordu.[975] Tarih bunu doğrulamıştır. Dünyanın başlangıcından beri İsa’nın izleyicileri zulüm görmüştür. Hapse atılmıştır ve öldürülmüştür.[976] Mesih uğruna acı çekmek sevinç getiren bir ayrıcalık olarak algılanmıştır. Bundan dolayı büyük sıkıntıda peygamberlere yoldaş olan kişileri büyük bir ödül beklemektedir.[977]

Eski Antlaşmadaki Tanrı sözcülerinin zulme rağmen dayandıkları belirtilmiştir. Sadık kalarak cesur bir şekilde yaşayanların şimdiki neşeyi ve gelecekteki yüceliği paylaşacakları ifade edilmiştir.[978]

Gerçek mutluluk Hz. İsa’nın Egemenliğindeki ideal vatandaşın portresini sunar. Doğruluk[979], Barış[980] ve sevinç[981] üzerindeki vurguya dikkat edilmesi gerekmektedir. Pavlus da şunları ifade etmiştir: “Çünkü Tanrı’nın Egemenliği, yiyecek ve içecek sorunu değil, doğruluk, esenlik ve Kutsal Ruh’ta sevinçtir.[982]

Hıristiyanların Hz. İsa’nın öğretilerini anlatmaya çaba sarf ederken karşılaşacakları sıkıntıların kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir.[983] Bu sıkıntıların Hıristiyanların kendi hatalarından kaynaklanmadığı vurgusu yapılarak İsa uğruna çekilen bir sıkıntı olduğunun unutulmaması gerektiği vurgusu yapılmıştır.[984] “Doğruluk uğruna”[985] ya da “Mesih yüzünden”[986] çekilen sıkıntıların ödülünün çok büyük olduğu vurgusu yapılmıştır. Çekilen sıkıntıların İsa Mesih’in yolunda gidildiğinin göstergesi olarak kabul edilmesi vurgulanmıştır. Hz. İsa kendisinden öncede yaşayan peygamberlere zulmettiklerini belirtmiştir.[987] Burada dikkati çeken en önemli konunun çekilen bu sıkıntıyı sevinç içinde isyan etmeden ve Hz. İsa’nın Mesihliğini kabul ederek bir lütuf olduğunun düşünülmesi, kurulacak olan Tanrısal Krallıkta ödülün çok büyük olduğunun kabul edilmesidir.[988]

Zulme karşı, Hz. İsa’nın öğrencilerinden ortaya koymalarını istediği davranış “Sevinçle coşun!”[989] olmuştur. İnanmayanlar gibi intikam alma peşine düşülmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Çocuklar gibi somurtulmasını istememiştir.[990]

Hıristiyanların sevinmesi ve coşması, yani coşkuyla zıplaması istenmiştir. “O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür”[991]

“Gökteki ödülünüz büyük olacaktır”[992] sözünün Hz. İsa’ya tabii olmak yeryüzünde elde edilecek dünyalık şeyleri önemsemeyip Gökteki Egemenlikte yer almayı sağlamak olması gerektiği belirtilmiştir.[993]

Zulme uğramanın Hıristiyanın asaletine delalet ettiği dile getirilmiştir. İnananların zulme uğramasının asil bir silsileye uyanlarla birlikte oldukları belirtilmiştir. Çünkü Ancak zulmün ortasında bulunup sevince neden olan ana sebep; “benim için” sözüdür[994] ve Hz. İsa’ya olan sevgi ve samimiyetin ölçüsü olarak değerlendirilmiştir.[995]

Zulümle ilgili hitabın bu bölümde de, diğer bölümlerdeki gibi geldiğinin mülahaza edilmesinin önemli olduğu belirtilmiştir.[996] Hz. İsa’nın bu iki söyleminde farklılık olduğu belirtilmiştir.[997] Bu müjdenin (diğerlerinde olduğu gibi) gâip zamiriyle geldiği belirtilmiştir: “Ne mutlu! Doğruluk uğruna zulme uğrayanlara![998] Ancak muhatap zamiriyle de geldiği dikkatlere sunulmuştur; “Ne mutlu size!” Muhatap zamiriyle gelen müjdenin İsa Mesih yolunda olanların çekeceği sıkıntının değerinin paha biçilmez olduğu, sevinmeyi coşmayı gerektirecek bir durumun vukuu bulduğu belirtilmiştir.[999] Her Hıristiyanın zulme maruz kalabileceği belirtilmiştir. Hz. İsa’nın Hıristiyanlara: “Bana zulmettilerse, size de zulmedecekler. Benim sözüme uydularsa, sizinkine de uyacaklar. Bütün bunları size benim adımdan ötürü yapacaklar. Çünkü beni göndereni tanımıyorlar. Eğer gelmemiş ve onlara söylememiş olsaydım, günahları olmazdı; ama şimdi günahları için özürleri yoktur”[1000] mesajı gayet açıktır. Doğruluğa acıkanlar, doğruluğa acıktıkları için gözetileceklerdir. Yani Hz. İsa’ya tabii olanların her asırda böyle zulümle karşılaşacağının altı çizilmiştir. Fakat bu zulüm doğruluk uğruna ve İsa Mesih uğruna çekilen zulümdür.[1001]

Hıristiyanlara karşı düşmanlığın artmış olmasının şaşılacak bir durum olmadığı belirtildi. Asıl şaşılacak olan durumun zulüm ve sebatın olmamasıdır.[1002] Hüküm sahibi Tanrı’nın Dağdaki Vaazda bulunan şu sözünün hatırlatılması istenmiştir; “Bütün insanlar sizin için iyi sözler söyledikleri zaman Vay halinize! Çünkü onların ataları da sahte elçilere böyle davrandılar.”[1003] Bu söylemde dikkat çeken unsurun yalancı elçiler ortaya çıktığı zaman yüksek bir şöhretin yayılması olarak nitelendirilmiştir. Yüksek şöhretin yalancı elçilerin siması olduğuna vurgu yapılmıştır. Zulme uğramanın ise hakiki elçilerin belirleyici siması olduğu belirtilmiştir.[1004]

Hz. İsa’ya bağlı olmanın O’nun yolundan gitmenin manasının, acı çekilmesi olduğu vurgulandı. Çünkü acı çekilmesinin gerektiği söylenmektedir.[1005] Öğrenciliğin manası, acı çekmiş Mesih’e, gösterilen sevgidir. İnanan bir Hıristiyanın acı çekmeye çağrılmasının yadırganmaması gerektiği vurguladı. Bilakis acının nimetin nişanesi olduğu belirtilti ve gerçek sevinç olduğu tarif edildi.[1006]

Bu müjdeler, Hz. İsa’nın öğrencisinin Tanrı huzurunda dizleri üzerine çökmüş, ruh yoksulluğunu itiraf eden ve halinden dolayı hüzünlenen bir şekilde çekilmiş bir fotoğrafını önümüze açıklayıp koymaktadır.[1007] Bu onu tüm ilişkilerinde yumuşak huylu ve ince ruhlu yapmaktadır. Başkalarının onu bu fotoğrafta görmelerine müsaade ederek Tanrı huzurunda kendi nefsi için itirafta bulunma güvencesi veriyor, yine de bu halinden razı olup yetinmiyor. Çünkü o doğruluğa susayıp acıkıyor, nimet ve esenliğe ermeyi istiyor.[1008]

İsa Mesih’e bağlanan bir Hıristiyanın yapmış olduğu bütün bu iyiliklere rağmen kendisine teşekkür edecek birini bulamayacak olmasından söz edilmektedir. Tersine kendisine küfreden, direnen ve nefsini yenilendiği doğruluk uğruna ve hayatını feda eden Hz. İsa için, kendisine zulmedenlerin olacağı belirtilmektedir.[1009]

Hz. İsa’nın müjdelerinde, Hıristiyan olmayan dünya insanlarına karşı en yüksek değerde bir yol belirleyip ortaya koymaya çalıştığı belirtilmiştir. Hz. İsa kendisine tabii olanlardan ise; o değerlerin üzerinde bir yaşantıyla bu yolda yürümelerini istemiştir.[1010]

Her kim Hz. İsa’nın yolundan gitmek isteyen öğrenci olmak isterse; başta, en köklü bir yolla onun değer ve itibarını iade etmesi gerektiğinden sözedilmiştir.[1011]

Her müjdeyle beraber, Hz. İsa’ya inananlar ile diğer toplum arasındaki derinlik genişlemektedir. Hz. İsa’nın çağrısı onlardan daha fazla ve açıkça ayrılmalarıdır. Özelikle “Yas tutanlar” müjdesinde bunu görmekteyiz.[1012] Hz. İsa, dünya ile kenetlenmemeyi, onun günahlarına, gidişatına ve haz duydukları şeylerle, tüm değer ve ölçütleriyle keyiflenmemeyi emrediyor. Dünya düğün ediyorsa, inanların kenara çekilmeleri söylenmiştir. Çünkü inananlara gemi terasındaki bu sevinç çığlıklarının, gemi batarken acı çığlıkları olacağı bildirilmiştir. Dünyanın, gücün ve daha iyi bir istikbalin ilerleme hayalleri peşinde olduğu; Hıristiyanların ise dünyanın istikbali için üzüntü içinde olduğuna dikkat çekilmiştir. Çünkü kötü gidişatın bir sonu vardır. Ve sonunda yargılanacaklardır. Dünyanın, doğruluk için zulüm gören Hıristiyanlar seviyesine çıkmasının mümkün olmadığı vurgulanmıştır.[1013]

Komşu Sevgisi Ve Düşman Sevgisi

a-Komşu Sevgisi

Evrensel dünya dinlerinin hemen hepsinde ortak temel özellik olarak görülen, kişinin kendisi için istediği bir şeyi bir başkası için de istemesi ya da kendisi için istemediği şeyi bir başkası için de istememesi ilkesi[1014] Dağdaki Vaazda, insanın komşusunu sevmesi olarak tezahür etmektedir. Hıristiyanlıkta sevilmesi gereken varlıklar içerisinde gösterilen komşu en ön sıralarda gelmektedir. Komşunun sevilmesi konusundaki emir Kutsal Kitap’ta birçok defa tekrar edilmekte, inananlar komşuyu sevmeye davet edilmektedir.[1015] Komşuyu sevmek bazen kardeş sevgisi, bazen de birbirini sevmek olarak ifade edilmiştir. Dağdaki Vaazda komşuyu sevme emri yeni bir emir değildir. İsa’dan önce de Kutsal Kitap’ta komşuyu sevmek emredilmiştir. Zaten Mesih İsa da bunun yeni olduğunu söylememiştir. Ancak Mesih İsa yeni bir sevgi anlayışı ortaya koyarak komşuyu sevmeyi kendisinin, insanları sevmesi gibi algılanması gerektiğini bildirmiş, bu sevgi konusunda kendi sevgisini örnek göstermiştir. İsa’nın sevgi buyruğunda getirdiği yenilik, kendisinin oluşturduğu modeldir. İsa’nın insanlara olan sevgisi, insan sevgisinin en yüksek derecesi olmakla kalmamış, onun insanları sevmesi, Tanrı’nın onu sevmesi ile özdeşleştirilmiştir. Tanrı’nın İsa’ya olan sevgisi ile İsa’nın insanlara olan sevgisi de Tanrısal bir sevgi olarak görülmektedir.[1016]

Yeni Ahit yorumlarına göre, İsa’nın örnek alınmasını istediği ve ortaya koymuş olduğu sevgi anlayışında Allah ve insan sevgisi birleştirilmiştir. O’nun sevgi anlayışında Allah’a ve muhtaç olanlara, kurtulmak amacıyla sevgi ve hizmette bulunulmaz, tam tersine Allah’a ibadetler, yoksul ve muhtaçlara hizmet, Allah’ın insanlar için sağladığı kurtuluşa şükür için yerine getirilir.[1017]

Hıristiyanlıkta emir olarak verilen komşuyu sevme zorunluluğu, Tanrı’yı sevme zorunluluğuna benzer özelliğinden dolayı, insana verilen önemi ve değeri ayrıca vurguladığı ifade edilmektedir. Hıristiyanlara göre, Tanrı tarafından verilen böyle bir emir insanı yüceltmekte, ona çok yüce bir değer vermekte ve onu onurlandırmaktadır. Yeni Ahit yorumlarında insanın kardeşini sevme zorunluluğu ile Tanrı’yı sevme zorunluluğunu karşılaştırarak insanın onurunun büyüklüğüne dikkat çekmekte, insanın Tanrı gibi sevilmesi gerektiğini belirterek, bu sevginin toplum sevgisine dönüşeceğini iddia etmektedir.[1018]

Hıristiyanlıkta komşu sevgisi o kadar inanç konusu haline getirilmiştir ki, Hıristiyan sevgisi ve ona dayanan yaşam ele alınırken Tanrı sevgisi, kişinin kendine olan sevgisi ve komşuya olan sevgi arasında oluşturulan etkin ayrımlar, bazen ortadan kalkmaktadır. Nitekim Yeni Ahit yorumcularına’a göre, Tanrı Mesih İsa’da insanların komşusu olmuştur. İnsanlar Mesih İsa aracılığıyla, Tanrı’ya komşudan daha yakın olmuşlardır ve bu komşuluk devam etmektedir. Bu durumda insanlar O’nun evlatları olarak birbirlerinin kardeşleri olmaktadırlar. Tanrı’nın bu ailesinde komşuya olan bu sevgi, Mesih İsa’da bir kardeşe olan sevgiyi, Tanrısal yasamı paylasan ya da paylaşmaya çalışan birine duyulan sevgiyi oluşturur. Bundan dolayı komşuya olan sevgi, kişinin kendine olan uygun sevgisi ve Mesih İsa’da Tanrı’ya olan sevgi, tek bir sevgiye dönüşür.[1019]

Sevgi kavramının yapısından dolayı, hangi nesneye karşı sevgi beslenirse beslensin bu sevginin varlığını gösteren bazı işaretlerin bulunması gerekmektedir. Belirtisi, yani tezahürü olmayan bir sevginin varlığının anlaşılabilmesi mümkün değildir. Komşu sevgisinde de komşu, sevginin bir nesnesi konumunda olduğu için bu sevginin tezahürlerinin neler olduğunun tespit edilmesi Hıristiyanlıkta komşu sevgisinin anlaşılmasını sağlayacaktır. Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yer tutan II. Vatikan Konsül’ünde de, Allah’ın aşk gayesi içinde bütün insanları, bir tek aile kurmaya ve kardeşler gibi karşılıklı ilişkilere çağırdığı bildirilmiştir. Konsüle göre, insanın gerçek değeri ancak bu kardeşliği yaşadığı zaman anlaşılabilmektedir.[1020] Yeni Ahit yorumlarına göre, burada aşkın üstünlüğü ilave bir değer değil, kişideki temel cemaat boyutudur. Yani, kişinin çabası ile cemiyetin gelişmesi arasında bir bağımlılık söz konusudur. Yine bu kardeşlik sevgisi, düşmanlar da dahil olmak üzere, hiç kimseyi istisna etmeksizin her türlü insana saygı göstermeyi ifade etmektedir.[1021]

Yahudilikte önemli bir yere sahip olan “On Emir” komşu sevgisinin tezahürü olarak görülebilecek bir yapıya sahiptir. Bu emirlerde Tanrı öncelikle kendisinden başka ilahlar edinilmesini yasaklamaktadır. İlah edinme sadece güneşe, aya veya yıldızlara tapınmak olarak algılanmamalıdır. İnsanların düşüncelerinde, duygularında ve sevgilerinde Tanrı’nın önüne geçerek baş yeri alan Tanrı’dan başka her şey ilah edinilmiş demektir. Yine insanların kendilerine put yapmamalarının emredilmesi de Tanrı’nın, kendisinden başka sahte ilahları kabul etmeyeceğini ve insanların böyle yanlış bir inanışa saplanmamalarını istediğini göstermektedir. Tanrı’nın adını boş yere ağza almak da yapılan işlerle davranışların uyumsuzluğunu ifade etmektedir.[1022] Tanrı’ya inanan sözleriyle ve davranışlarıyla uyum içerisinde olmak durumundadır. Bunlardan sonra gelen emirler, toplumsal hayatı doğrudan ilgilendirmekte, komşu ve kardeş sevgisinin nasıl tezahür edeceğini göstermektedir. Sebt gününün kutsal kabul edilip tapınma için ayrılması, insanın kendi bedeninin de dinlenmesi için önem arz etmektedir. Anne-Babaya saygı gösterilmesi emri Tanrı’ya karşı görev olarak addedilmekte, aynı zamanda komşu ve kardeşlik sevgisinin bir tezahürü olarak algılanmaktadır. Adam öldürmeme, zina etmeme, hırsızlık yapmama, komşuya karşı yalan yere tanıklık yapmama, komşunun hiçbir şeyine göz dikmeme emirleri de açık bir şekilde komşu ve kardeşlik sevgisinin tezahürleri olarak görülmektedir.[1023]

Hıristiyanlığa göre komşuyu sevmenin öneminden dolayı On Emir’in son yedi buyruğunda bu konu ele alınmıştır. Komşuyu sevmek, Hıristiyan töresinin özeti gibi görülmektedir. Çünkü başkalarını seven Kutsal Yasa’yı yerine getirmiş olmaktadır.[1024]

Hıristiyan geleneğinde bu görüşler şöyle dile getirilmektedir: “On Emirde ilk olarak Tanrı’ya sevgiyle hizmet etmenin her şeyden önce geldiği bildirilir. İkincisi, Tanrı’nın bize bildirdiğine göre O’na hizmet etmek, kişinin komşusuna koşulsuz saygı göstermesini gerektirir. Bu saygı gerek kişinin eylemlerinde, gerekse düşünce ve sözlerinde belirgin olacaktır. Üçüncüsü, son iki emrin belirttiği gibi, bu gibi davranışlara yönelme, ne Tanrı sevgisiyle, ne de komşu saygısıyla bağdaşmaz. Demek ki, bu tür davranışlar her zaman ve her yerde yanlıştır. Hiçbir konumda yapılmaması gerekir.”[1025]

Hıristiyan inancında komşu sevgisini hâkim kılmak daha iyi bir dünyada yasamanın da gereği olarak kabul edilmektedir. İnsanların komşusuna karşı görevleri, birer sevgi görevleridir.[1026] Yine Hıristiyan inancına göre insanların başkalarını kendileri gibi sevmesi, onları sınırsız sevmeleri anlamına gelmektedir. Aç olduğunda, besin bulabilmek için her şeyi yapabilen, korkulu anlarında bu ruh halinden kurtulmak amacıyla her yolu deneyen insan, aynı şekilde aç olanları doyurmalı, ümitsizleri koruyup teselli etmeli, yorgunlara dinlenme imkânı vermelidir. İsa’nın her insanı kendisiyle özdeşleştirecek derecede sevdiğinin unutulmaması gerektiği vurgulanmıştır.[1027]

Düşman Sevgisi

Hıristiyanlık düşman sevgisi ifadesini ve inancını kullanarak belki de diğer ilahi dinlerden ve dünya üzerinde mensubu bulunan birçok dinden farklı bir inanç esası ortaya koymaktadır. Hiçbir dinde insanın düşmanı ile ilişkisi düşman sevgisi olarak ifade edilmemektedir. Bu bakımdan Hıristiyanlığın düşman sevgisi ile kastının ne olduğunun ve bu sevginin uygulama alanı bulabilme ihtimalinin ne olduğunun ortaya çıkarılmasının önemli olduğu kanaatindeyiz.

Dağdaki Vaazda sevilmesi emredilen nesnelerden biri de düşmanlardır. Kutsal Kitap’ta düşmanı sevme emri, insanlardan komşuyu sevmenin daha ileri bir aşamasının istenmesi tarzında ifade edilmektedir. Nitekim Dağdaki Vaazda bu konuyla ilgili su ifadeler yer almaktadır: “Komşunu sev, düşmanından nefret et denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin.”[1028] “Ama beni dinleyen sizlere sunu söylüyorum: düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin.[1029] “Verdiğinizi geri almak umudunda olduğunuz kişilere ödünç verirseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile verdikleri kadarını geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç verirler. Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, en yüce olanın oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir.”[1030]

Dağdaki Vaazda düşmanı sevme emri Hıristiyanlardan başka insanları sevmelerini istemektedir. Ancak bu emir, komşuyu sevmekten çok daha ileri seviyede bir davranışı bu dine inananlardan istemektedir. Hıristiyanlıkta düşmanı sevme emrini doğru olarak algılayabilmek için, düşman kelimesiyle kimlerin ifade edildiğini doğru olarak tespit etmek gerekmektedir. Kutsal Kitap’ta düşman olarak tanımlananlar genel anlamda bu dine inananlardan nefret eden kimseler, bu dine inananları baskı altına almaya çalışan kişi veya gruplar, Hıristiyanların, ellerinden kurtarılması gerektiği topluluklar, Hıristiyanlara iftira etmek için fırsat kollayan müfteriler şeklinde ifade edilmektedir.[1031] Bu konuda Yeni Ahit’te geçen ifadeler şöyledir: “Eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, kulu Davut’un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı; düşmanlarımızdan, bizden nefret edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu sağladı.[1032] “Nitekim bizi düşmanlarımızın elinden kurtaracağına ve ömrümüz boyunca kendi önünde kutsallık ve doğruluk içinde, korkusuzca kendisine tapınmamızı sağlayacağına dair atamız
İbrahim’e ant içerek söz vermişti.”1038 “Senin için öyle günler gelecek ki, düşmanların seni setlerle çevirecek, kuşatıp her yandan sıkıştıracaklar.”1039 “Bu nedenle, daha genç olan dulların evlenmelerini, çocuk yapmalarını, ev yönetmelerini ve düşmana herhangi bir iftira fırsatı vermemelerini isterim.”1040

Görüldüğü gibi Kutsal Kitap’ta Hıristiyanların düşmanları olarak sunulan kişiler genel anlamda onlara karşı tehdit oluşturan kişilerdir. Ancak Hıristiyanlığın tarihi gelişimine ve çeşitli uygulamalara bakıldığı zaman görülmektedir ki, Hıristiyanlığı kabul etmeyen herkes düşman tanımının içerisine alınmıştır. Bu düşmanlar Dağdaki Vaazda anlatılan ve her zaman Hıristiyanlara karşı tehdit oluşturanlardan çok İsa’nın çağrısının duyurulmasına ihtiyaçları olan kimselerdir. Bu kimselerden ‘düşman komşular’ seklinde bahsedilmesi böyle bir inancı açıkça göstermektedir.[1033]

Hıristiyanlıktaki Tanrı anlayışının Yahudiliğin Tanrı anlayışından farkı Hıristiyanlığın düşmana bakısında da etkili olmuştur. Erken dönemlerden itibaren Hıristiyan yazarlar ve ilahiyatçılar, Yahudi geleneğindeki yargılayan ve cezalandıran Tanrı anlayışına karşı Hıristiyanlığın seven, kurtaran ve bağışlayan bir Tanrı düşüncesini vurguladığını ileri sürmüşlerdir.[1034] Yine Tevrat’ta İsrail oğullarını intikam almaya, düşmanlarını kılıçtan geçirmeye çağıran ve İsrail oğulları merkezliliği esas alan Tanrı, Kutsal Kitap’ın Yeni Ahit bölümünde tüm uluslara yönelik sevgi hukuku ilkesini getirmektedir.[1035]


Metin Kutusu: Luka, 19:43.
1Tim 5:14.
Hıristiyanlıktaki böyle bir Tanrı anlayışının sonucu olarak da bu dinin mensupları düşmanlarına karşı düşmanca bir tutum ve tavır içinde olmaktan çok, onlara sevgi ile yaklaşmak durumundadırlar. Çünkü Tanrı’nın bile artık düşmanlara karşı tavrı değişmiştir. Sevgi kavramının sadece Hıristiyanlıkta değer verilen bir kavram olmadığı, tüm büyük dinlerin insanların ve toplumların birleştirilmesinde büyük önem verdiği bir değer olduğu çeşitli vesilelerle ifade edilmekte, sevginin sadece Hıristiyanlığa has bir anlayış olmadığı vurgulanmaktadır.[1036] Hıristiyan Teologlar, diğer insanları gerçek anlamda sevmenin yumuşak bir kalbe sahip olmayı gerektirdiğini, sert yürekli insanın hiçbir zaman gerçek anlamda sevemeyeceğini ve katı bir faydacılığa kapılacağını belirtmektedir. Düşmana karşı sevgi beslemenin insanın en zor gerçekleştirebileceği bir davranış olduğunu ifade eden teologlar, İsa’nın öğretileri içerisinde en zor uygulanacak emrin düşmanı sevme olduğunu belirtmektedir.[1037] Ancak ona göre bu zorluklara rağmen düşmanın sevilmesinin gerekliliği her zamankinden daha da önemli bir görünüm arz etmektedir. Çünkü ona göre modern toplum nefret yolunda hızlı bir yolculuk yapmaktadır. Bu yolculuğun sonu insanlığı imhaya götürecek kadar karanlık görünmektedir. Bundan dolayı Yeni Ahit yorumcularına göre, düşmanı sevmek bir ütopya olarak görülmemeli, bu emrin günlük hayatta uygulanması için çareler aranmalıdır.[1038]

Düşmanı sevmenin anlamı üzerindeki farklı anlayışlara çözüm bulma konusunda Yunan dilinde sevginin anlamını ifade edebilen farklı kelimelere başvurulmuş, sevmek ile hoşlanmak arasında da bir ayırım yapılmıştır. Belki de bu ayırım Hıristiyanların düşmana karşı beslemek zorunda olduğu sevgi duygusunu ve bunun gerektirdiği davranışları yerine getirememesine karşılık sunulmuş bir çözüm olarak görülebilir. Bu sorun teologlar tarafından Yunancaya başvurularak çözülmeye çalışılmıştır.[1039] Yunanca Eski Ahitte kullanılan eros, philia ve agape kelimeleri arasındaki farka dikkat çeken teologlar, İsa’nın insanlardan istediği sevginin eros veya philia değil agape olduğunu vurgulamaktadır. Ona göre, Philia sevmekle birlikte hoşlanmayı da gerektirirken agapede böyle bir zorunluluk yoktur. Bu durumda düşmandan hoşlanılmasa da sevilebilir sonucu ortaya çıkmaktadır.[1040]

Düşmana, ya da başkasına karşı beslenmesi gereken ve davranışlarla ifade edilmesi gereken sevginin tam olarak anlaşılabilmesi için bunun zıddı olarak ifade edilebilecek kavramların ve eylemlerin de zikredilmesi uygun olacaktır. Bir insana sevgi ile davranmanın karşısında kin, nefret ve şiddetle ortaya konulan davranışlar vardır. Bu duygularla gerçekleştirilen eylemler sevginin yokluğunu gösteren ölçütlerdir. Başka insanlara karşı duyulan kin, nefret ve şiddet eylemleri farklı zamanlarda, çeşitli şekillerde ve değişik sebeplerle ortaya çıkmaktadır.[1041] Kin, nefret ve şiddete dayalı eylemler bazen ekonomik, bazen dini, bazen ırksal, bazen de bunların hepsini ya da birkaçını içerisinde barındıran sebeplerle ortaya konulmaktadır. Günümüzde başka insanlara duyulan kinin temelinde kavim merkezciliğinin önemli bir konumda olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu kin ve nefretin sonucunda da şiddet eylemleri ortaya çıkmaktadır. Kavim merkezciliğin de kendisini diğer hemcinslerinden üstün olarak gören bir grup insanın düşüncesi olduğu ifade edilerek bu grubun diğer insanların niteliğini inkâr ettiğini, ya da onlara çok gerektiği zamanlarda daha aşağılık bir insanlık atfettiğini iddia etmektedir.[1042] “Esasen şiddet, dayandığı arka plan açısından çok yönlü ve kompleks bir yapıya sahiptir; yalnızca dinsel inanış ve tutumlarla ilgili değildir. Öyle ki dinsel görünümlü her şiddet eyleminin ya da tavrının ardında bile aslında (ya da aynı zamanda) politik, ekonomik ve benzeri nedenler tespit etmek mümkündür. Bununla birlikte din ve dinsel metinlerin, hangi nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın şiddeti meşrulaştırmada önemli bir fonksiyon üstlenmiş oldukları bir gerçektir.[1043]

Hıristiyanlıkta düşmanların sevilmesinin komşuyu sevme emrinde olduğu gibi bir inanç esası olarak algılanması ve kaynağını Dağdaki Vaazdan alıyor olması, Hıristiyanların düşmanın niçin sevilmesi gerektiği yolundaki sorulara cevap aramaya çalışmalarına engel olmamıştır. Bu sorular aynı zamanda Hıristiyanlıkta bir inanç esası olarak algılanan bu anlayışın pratik hayatta uygulanıp uygulanamayacağının sorgulanması anlamına da gelmektedir. Hıristiyanlıkta düşmanların neden sevilmesi gerektiği sorusuna Yeni Ahit yorumcuları, ilk neden olarak nefrete nefretle cevap vermenin, nefreti kat kat büyüteceğini, nefretin nefretle kovulamayacağını, onun ancak sevgi ile kovulabileceğini ifade ederek cevap vermektedir. Teologlara göre, nefret nefreti büyütür, şiddet şiddeti büyütür, sertlik sertliği büyütür.[1044] Teologlar, Dağdaki Vaazda Hıristiyanlıkta düşmanın sevilmesinin zorunlu olusunun bir başka nedeni de, nefretin insanın ruhunda yara izi bırakması ve kişiliğini parçalaması olarak görmektedir. Buna örnek olarak Hitler’in yaptığı katliamları göstermekte, zencilere uygulanan şiddet suçlarını da bu nefretin sonucu olarak görmektedir.[1045] Ona göre nefret, nefret edene de büyük zararlar veren bir duygudur ve tıpkı denetim altına alınmamış bir kanser gibidir. Nefret, kişiliği paslandırır, onun capcanlı tutarlılığını kemirir. Nefret insanın değerler sistemini, objektifliğini yok eder. Kişinin güzeli çirkin olarak, çirkini de güzel olarak tanımlamasına, doğruyu yanlışla, yanlısı da doğruyla karıştırmasına yol açar. Yeni Ahit yorumcularına göre, düşmanın sevilmesini gerektiren üçüncü bir neden de, bir düşmanı dost haline getirebilecek tek gücün sevgi olmasıdır.[1046] Dağdaki Vaazda düşmanı sevmenin gerekliliği, sevgi ve nefret arasındaki bu zıt ilişkiden kaynaklanan sebeplerin yanında, düşmanı sevmenin asıl sebebinin Tanrı ile insan arasındaki ilişkinin layıkıyla sağlanabilmesi için sergilenmesi gereken bir davranış olduğunun da unutulmaması gerektiğini vurgulamaktadır.[1047]

Nefretin de sevgi ile aynı ortamda bulunamayacağından yola çıkarsak, korku ile nefret arasında bir ilişkinin olabileceği düşüncesine ulaşabiliriz. Yeni Ahit yorumcularına göre nefretin kökü korkudadır, korku ve nefretin tek ilacı da sevgidir. Onlara göre dünyadaki savaşların baş nedeni de korkudur. O halde insanlar ve toplumlar arasında büyük bir yıkıma sebep olan, birçok insanın ölümüne, yaralanmasına, evsiz kalmasına, aç kalmasına kısaca insan için reva görülemeyecek bir yasama mahkûm olmasına sebep olan her türlü çatışmalar düşmanı sevmemekten kaynaklanmaktadır. Düşmanı sevmemek de ondan nefret etmekle aynı anlama gelmektedir. Nefretin kökü de insanların birbirinden korkmasına dayanmaktadır. İnsanlar düşmanlarını sevebilmeleri için öncelikle korkudan kurtulmalıdırlar.[1048]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın “Düşmanlarınız sevin” vaazını ele alarak bu konuda bir çok yorum yapana rastlanmıştır. Düşmanları sevmenin nedeni insanlığı adanışın ve ahlakın kuvvetini sahip olmak olarak anlatılmıştır. Ve sevginin düşmanı dosta çeviren tek kuvvet olduğu belirtilmiştir. Bir dönem Amerika da yapılan etnik ayrımcılıktan dolayı perişan içinde olan insanlar olduğundan bahsedilmiş. Fakat Hz. İsa’nın gerçek öğretisini algılayan ve hayatına uygulayan insanların bunlarla mücadele ederek, onların da özgürlüklerinin kazandıklarını düşmanlıklarını bu yolla yok ettikleri vurgulanmıştır.[1049]

Yasaların öğretisine mantıkla yaklaşmak, kendine göre sözler sarf etmek başlangıçta doğru bir şekilde gelen vasiyetlere cahilce bir yaklaşım olarak algılandı. Tanrı, halka hasattan arda kalanları iyi bir şekilde garip ve yoksullara, yani İsrail oğullarından olmayan kişilere terk etmelerini vasiyet etti. “ Yoksulu ve garibi terk!” müjdelerin sonunda; Tanrı, kendi yurtlarında oturan gariplere asla zulüm etmemelerini vasiyet etmiştir. “Sizin yanınıza inen, sizin içinizden bir vatandaş gibi size ait bir garip olmuştur ve onu kendi nefsini sevdiğin gibi seveceksin!”[1050] Rab Musa’ya “Yerin doğurduğu ve aranıza inene bir tek yasa uygulayın, ayırım yapmayın demiştir.[1051]

Metin Kutusu: 1058
1059
1060
1061
1062
Yeni Ahit Yorumcuları tarafından eleştirilen konunun, Hıristiyanların düşmanları ile ilgili düzenlenen diğer birçok vasiyetleri arka plana attıklarıdır.[1052] Bunlara örnekler verilmiştir: “Düşmanının bir öküzüne veya kaçkın bir eşeğine rast geldin yolda, onu hemen sahibine ver. Kin duyduğun bir adamın eşeğini gördün ve eşek yükün altında düşmüş. Sende onun dengini doğrulttun. O adam ile kesinlikle helalleşmen gerekir”[1053] Başka vasiyetlere vurgu yapılmıştır.: “Kardeşinin yola düşmüş öküzüne veya eşeğine bakma ve ondan gafil de kalma! Mutlaka kendisi ile beraber onları da kaldır.[1054] Kardeşin hayvanları ile düşmanın hayvanlarına davranışın aynı olması gerektiği söylenmiştir. Hz. İsa’nın temel ölçütünün kişinin kendi nefsi ile mücadelesinde Tanrı’ya dönük yönü ile bakabilmesini sağlamaktır.

Tanrı Kutsal Kitap da bir çok misallerle öğrettiklerinin anlaşılır olmasını kılmıştır. Pavlus’un sevginin anlamına dair birçok açıklamalarını oradan aldığını belirtmiştir.”Eğer düşmanın aç ise; onu ekmek ile doyur, Eğer susuz ise; ona su ver!”[1055]

Yazıcılar ve Ferisiler düşmanlara kötü davranmayla ilgili kitaptan deliller sunmuştur. Kenanlılara karşı İsraillerin savaşlarından veya düşmanları yeren Mezmurların bazı yerlerinden deliller getirmiştir. Fakat Yazıcılar ve Ferisilerin İsraillerin savaşını ve Mezmurlar bölümlerini anlamadıkları belirtilmektedir.[1056]

İsrail oğullarının savaşlarından bahsedilirken tarihteki tek kutsal savaş olduğunun altı çizilmiştir. Çünkü puta tapan insanların karşısında Tanrı’nın savaşı olduğu belirtilmiştir. Yoksa bu savaşların Hz. İsa’yı alçaltan savaşlar olmadığı söylenmiştir. Eğer öyle olsaydı, Tanrı’nın muamelesi ile bütün tarih içindeki halklar aşağılanırdı. Fakat burada şunun altını çizilmesi gerektiği belirtilmiştir günümüzde artık iman savaşlarının olmadığıdır.[1057] İnanan Hıristiyan’ların kötülere karşı kin besleyerek, nefret gücünün olmamasının gerektiği üzerinde durulmuştur.[1058]

Kötülük yapanların kötülük yapmalarına karşın yine insanların sevgisini göstermeleri dile getirilmiştir. Nasıl ki insanların Tanrı’nın emirlerini yerine getirmedikleri halde Tanrı’nın gazabını değil sevgisini bekledikleri gibi olması gerektiği söylenmiştir.[1059]

Düşmanlıkların ölçüsüne farklı açıdan yaklaşılmıştır. “Tam kin” denilen kinden bahsedilmiş. Bunun “adil ve barışa” götüren bir gazap olduğu vurgulanmıştır. Fakat bunun Tanrı’nın düşmanlarına duyulan bir gazabın göstergesi olduğunun altı çizilmiştir. İnsanın şahsi kininden farklı olduğu vurgulanmıştır. Böyle bir kinin derin, azgın ve intikamdan uzak olduğu belirtilmiştir. Böyle bir intikamın Tanrı’ya olan sevginin sonucu olduğunun altı çizilmiştir.[1060]

Tanrı adına duyulan kin saf ve kutsal kin olarak ele alınmıştır. Kötülüğe ve kötülere karşı olan durumdan kaynaklandığı belirtilmiştir. Burada çok önemli bir duruma vurgu yapılmıştır. Yasa uygulayıcıları, yakınına karşı duydukları sevgiden ötürü bu hükmü Tanrı adına değiştirmeleri düşünülemez. Aynı şekilde kişisel bir düşmanlıktan ötürüde vasiyet kılmalarının mümkün olmadığının altı çizilmiştir.[1061]

Dağdaki Vaazda Hz. İsa’nın “düşmanına kin beslemeyeceksin!” cümlesine yeni bir açılım getirerek fakat ben size derim ki “Düşmanlarınızı da sevin!” diyerek bu açılıma Kutsal kitapta destekleyici cümleler bize sunmuştur. Hıristiyan’ın birisini sevmesi için mutlaka kendi ırkından yada dininden olmasına gerek olmadığı bilakis herhangi bir bağının olmasının şart olmadığı ve hatta Hıristiyana silah ve bıçak çeken bir düşmanı dahi olsa tutumunun değişmemesi gerektiği belirtilmiştir.[1062]

Yeni Ahit yorumlarında farklı yorumlara rastlanılmıştır. “Yakın” ifadesi, Tanrı’nın dil kurallarında, “düşmanı da” kapsayacağının altı çizilmiştir. Yakın insandan kastedilen şeyin muhtaç insan olması dikkate sunulmuştur.[1063]

Hz. İsa’nın sözünde kastettiği şeyi insanların henüz anlamadığı belirtilmiştir. Burada bahsedilen sevginin gerçek sevginin öylesine soyut vicdani lütuflar olmadığıdır. Hz. İsa’nın bize sunduğu asıl sevginin hayata geçirilebilen mütevazi, uygulanabilen bir sevgi olduğundan söz edilmiştir.[1064] Sevgiyle yapılan işin öylesine geceleyin sevgiyle hayallere dalıp boş geçirilen vakitten çok fazla kıymetli olduğu vurgulanmıştır. Düşmanların hasımlarına nasıl zarar vereceğini planlarken, bir Hıristiyanın da “onları nasıl barışa getirebiliriz onları nasıl doğru yola iletebiliriz” düşüncesinin olması gerektiği söylenmiştir.[1065] Tanrı’nın Hıristiyanlardan istediği şeylerin de bu olduğu vurgulanmıştır. Hz. İsa’nın nefsini düşmanları için verdiğinin altı çizilerek böyle bir durumda da Hz. İsa’ya bağlı olan kişilerin de aynı davranışı sergilemesi gerektiği söylenmiştir.[1066]

Düşmanlara sevginin gösterilmesi gerektiği dile getirilmiştir. Ya da vasiyeti hayata geçirerek onlar adına Tanrı’ya yönlendirilebilecek durumda olunması gerektiği söylenmiştir. “Size lanet edenlere hayır dua edin! Velev ki düşmanlarınız, bizim başımıza çeşitli musibetler gelmesini isteseler ve bunun için uğraşsalar dahi! Onların bu yaptıklarının karşısında, gökyüzünün bütün ödüllerinin onların üzerine inmesinin istenilmesini ve bu şekilde onların döndürülmesi gerektiği söylenmiştir. “Size hakaret edenler hakkında onlara dua edin!”.[1067]

Yeni Ahit yorumlarının birçoğunda “hakaret edenlere yapılacak duanın” Mesih’e bağlılığın en doruk noktası olarak ifade edilmiştir.[1068]

Dua eden kişinin dua ettiği kişiye karşı sevgi besleyeceği vurgulanmıştır. İnsanın sevdiği kişiye dua ettiğinin altı çizilmiştir. Fakat düşmanlarımıza bu sevgiye ulaşmayı beklemeden dua etmemiz ve bu duada sürekli olunması gerektiği söylenmiştir. Hz. İsa’nın, kendisine eziyet verenlere de dua ettiğini, kullandığı “bağışla” fiili ile “Ey babacığım! Onları bağışla! Çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar”[1069] dediği ifade edilmiştir. Hz. İsa’nın kendisine eziyet verenlere dua ettiğini ve duasını çarmıha gerilinceye kadar da devam ettirdiği bu bağışlama olayına delil olduğu söylenmiştir. Katı çarmıh azaplarının dahi, Hz. İsa’nın düşmanları için dua etmesini engelleyemediği ifade edilmektedir. Hz. İsa’nın bu durumda bile dua etmesi Hıristiyan’lar için insanlar için örnek teşkil etmeli bağışlamanın ne kadar önemli bir fenomen olduğunun daima canlı tutulması gerektiği dikkate alınmalıdır.[1070]

Her insanın birbirini sevdiğinden söz edilmiştir. Ve bunun da kaçınılmaz olduğu vurgulanmıştır. Çölde yaşayan kabalık ve tamahkârlıkları ile bilinen ve insanlara eziyet veren bedevi guruplar bile birbirlerini sevmektedirler. Yahudilerin aşağıladıkları ve kendilerinden çok çektikleri puta tapan toplumlar dahi birbirlerini severler. Birbirlerine selam verirler. Fakat Hz. İsa’ya bağlı olanların insan sevgisi, yüksekliği, büyüklüğü ile beraber, tam bir sevgi olması gerekmektedir. Sevgideki bencillik kirlerinin arındırılması gerektiği vurgulanmıştır.[1071] Burada çok önemli bir noktaya temas edilmiştir. Hz. İsa’ya bağlı olanlar sadece birbirlerini severlerse kötülerden üstün olmaları beklenemez. Hz. İsa’ya bağlı olanlar sadece kız kardeşine selam verir, sadece erkek kardeşine selam verirse, inançsız insanlardan bir farkı kalmadığı ifade edilmiştir. Puta tapanlar da sadece kendilerine selam veriyorlar. Mesih’in sevgisinin kapsamlı olması gerektiği vurgulanmıştır daha doğrusu Mesih’e bağlı olduklarını iddia edenlerin bu sevgiyi göstermeleri söylenmiştir.[1072]

Hz. İsa’ya bağlı olan birisinin, insanlardan ayırt eden özellikleri olması gerektiği vurgulanmıştır. Bunun ise adetler üstü olması normal olmamasıdır. Normal işlerin üstünde olan bir tutum sergilemesi gerektiği vurgulanmıştır. Hz. İsa’nın ona inananlara örnek teşkil ettiği dile getirilmiştir.[1073]

Çarmıhta gerilen Hz. İsa ya yani Mesih’e bağlılığın sembolü O’nun sevgisidir. Mesih’e bağlananlara Nasara “Yardım Edenler = Hıristiyan” denilmiştir.[1074]

Hz. İsa’nın nitelediği yolun “mükemmel sevgi” yolu olduğu açığa çıkmaktadır. İnsanlara duyulan sevgi değil bilakis Tanrı’ya duyulan bir sevgi olduğundan bahsedilmiştir. “Sizler mükemmel olunuz! (buradaki “siz” kelimesi, Mesih’e bağlı olanları, bağlı olmayanlardan ayırt edici bir özelliktir.) Gökteki babanız nasıl mükemmelse siz de öyle olun![1075] Tarı’nın halkının, Tanrı’ya benzemesi gerektiği söylenmiştir. Bunun delili olarak Kutsal Kitapta geçen şu cümleler kanıt olarak gösterilmektedir. “İlahınız olan Rab benim, kendinizi kutsayın ki, kutsal olasınız. Çünkü ben kutsalım”[1076]

Hz. İsa’nın “Kutsallar” olmak için değil bilakis “Mükemmel” olunması için insanlara çağrıda bulunduğu söylenmiştir.[1077] Bu cümlede geçen “Mükemmel Kutsallığın” bu hayatın içine bina edilmesi gerektiği konusunda, bu hayatın içinde mutlak kemale ulaşmaya çok geniş bir hayal olarak bakıldığı dikkate sunulmuştur.[1078] “Dağdaki Vaaz”da Hz. İsa’nın sözlerine bakıldığı zaman, bağışlamanın büyük bir erdem olduğuna vurgu yapılmıştır.”Günahlarımızı bizim için bağışla” diye.[1079] İyiliğe duyulan açlık ve bağışlanma isteğinin, devamlı tarzda süren iki emir olduğunun altı çizilmiştir. Yani Hz. İsa’nın asla öğrencilerinin, bu hayatın içinde hata yapmaksızın, mükemmel olabileceklerini görmemiş ve bunu dile getirmemiştir.[1080]

Hz. İsa’nın kullandığı ve Aramice bir kelime olan “Gamira = Merhametli” kelimesi hakkında Yeni Ahit yorumcuları; “Dağdaki Vaaz” da basamaklar halinde yapılan ifadelerde denklik vardır demişlerdir. Buna, Luka İncilinde “Babanız nasıl merhametli ise; sizlerde merhametli olun”[1081] ifadesini örnek göstermişlerdir.

Yeni Ahit yorumlarında Hz. İsa’nın İntikam duygusunun ve kötülüğün iyiliğe üstün gelme planlarının ortadan kaldırılması için çaba sarf ettiğinden bahsedilmiştir. Kötülüğün iyiliğe başarılı olup üstün gelmesi, şeytanın işidir, iyiliğin iyiliğe başarılı olup üstün gelmesi insanın işidir. Ama iyiliğin kötülüğe başarılı olup üstün gelmesinin ise; İlahi bir iş olduğu vurgulanmıştır.[1082]

Hz. İsa Ferisileri kendi sevgi anlayışlarından ötürü çok tehlikeli kayıtlar koyduklarını söyledi. Hz. İsa Feriselerin yanlış sevgi anlayışı içinde olduklarını belirtti. Ferisilerin kendi dinleri dışında olan uluslara ve kendilerine hakaret edenlere asla yönelmediklerinden bahsetmiştir. Hala Ferisilerin ortaya koyduğu bu düşünce ruhunun yaygın bir şekilde devam ettiği belirtilmiştir. Bu ruhun ise intikam ve etnik ırkçılık ruhu olduğu bildirilmektedir.[1083] Hz. İsa kendi yolundan gidenlere aynı hataya düşmemeleri için uyardı.[1084] Etkin ırkçılığı ve intikamı bozup, sevgi elbisesini giyinmeye çağırdı insanları. Ta ki sevginin sağlam temeller üzerine oturmasını, merhametle dolu ve her şeyi kaplamasını, Tanrı’nın sevgisi gibi olması için 1093

kendisine uyanları bu sevgiye davet etti.

Hz. İsa’nın amacının içteki derin iyilik ve kalbin iyiliği olduğu vurgulanmaktadır. Yasayı uygulama konusunda Ferisilerin ayrım meydana getirdikleri dikkate sunulmuştur. Hz. İsa’ya bağlı olanlar için açlık ve susuzluğun hala devam ettiği söylenmiştir. Bu manasını verdiğimiz iyilik, kutsallık, emanet veya sevgi hayatıdır ve hepsi birbirine eşittir. Hz. İsa’ya bağlılığın temeli dünyaya benzemek için değildir. Bilakis göklerde olan Tanrı’ya benzemek olduğunun altı çizilmiştir.[1085] [1086]

DAĞDAKİ VAAZIN DİĞER HÜKÜMLERİNİN İNCELENMESİ

Şeriat Sorunu

Hz. Îsa ve Tevrat

Hz. Musa’nın M.Ö. XIII. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. On Emir Hz. Musa’ya Sina dağında vahyedilmekle beraber, On Emrin ihtiva ettiği hususlar, bütün peygamberlerin üzerinde ısararla durdukları konulardır. On Emir’de Yahudilere özel emirler de vardır. Fakat Allah birliği, hırsızlığın, zinanın, adam öldürmenin, komşunun malına ve kendisine göz dikmenin bütün ilahi dinlerde yasak olduğu çok önemli bir husustur. Bu yasaklar, özellikle Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta dikkat çekici bir şekilde takdim edilmiştir. Buna göre Yahudiliğin On Emri, ilahi dinlerin önerdiği evrensel ahlak ilkelerinden en önemlilerini içinde toplamıştır.[1087]

Hz. Îsâ Tevrat’ı kabul etmekle beraber,[1088] bu kabul Yahudi din adamlarının anladığı manada değildir. Aksine Hz. Îsâ dine, din adamlarından daha çok sarılmıştır. Hz. Îsâ’nın diğer Yahudi bilginlerinden farklı olan din anlayışı ve tebliğ metodu, Yahudilik üzerinde otorite sahibi olan kişilerin tepkisine sebep olmuştur.[1089] Hz. Îsâ, Matta’nın 5/18 ibâresinde ifade edildiği gibi ne havradan ayrı bir ibadethane kurmayı ne de günümüzdeki Hıristiyan mezheplerindeki ibadet şekillerini oluşturmayı düşünmüştür. O, hayatta kaldığı müddetçe Yahudileri tevhide[1090] ilahi hâkimiyete[1091] hak ile batıl arasındaki mücadeleye[1092] hak yolunda imtihanın lüzumlu olduğuna[1093] sabır ve metanete[1094] ahirete müteveccih yaşamaya[1095] ilahi hükümranlığa[1096] ve idarecileri halka hizmet etmeye davet etmiştir.[1097]

Dağdaki Vaazdaki “Sanmayın ki ben şeriatı yahut peygamberleri yıkmya geldim, ben yıkmaya değil, bilakis tamamlaya geldim.”1104 1105 [1098] Bu cümlenin yorum tarihi çok önemlidir. Çünkü, İsa Mesih Kilisesinde Yahudi şeriatının geçerli olup olmadığı, tamamen bu cümlenin anlaşılmasına ve kabulüne bağılıdır. Bu cümle ile Hıristiyanlığın, Yahudiliğe bağlanması muhtemeldi. Kilise bu soruya her zaman geçerli olabilecek, karmaşık bir çözüm yolu buldu. Buna göre İsa, Eski Ahit kanunlarını kısaltarak muhafaza etmiş ve yenilemişti. On Emir etrafında ibadet ve merasim kanunları devam ederken, ahlak kanunları gelişmiş oluyordu. Anlaşıldığı kadarıyla Hıristiyanlık, daha çok İsa’nın tutumunu kendisine prensip edinmiş, lâfza bağlı kalmamıştır.[1099]

Pavlus’un Hıristiyan Olması ve Kutsal Yasa

Pavlus Kilikya’nın Tarsus şehrine yerleşmiş bir Yahudi ailesinin çocuğudur. Şam ve Anadolu arasında geçiş köprüsü olan Tarsus, Yunanistan, İtalya, Frigya, Kapadokya, Şam, Kıbrıs, Fenike ve Mısır ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Bu bölge önemli ticaret yolları üzerinde bulunmasının bir sonucu olarak, değişik fikir ve cereyanların etkisi altında kalmıştı. Tarsus, bir mekan olarak bir doğu şehri olsa da bir çok noktada Yunanlaşmıştı. Okulları ve üniversiteleri tamamen yunan etkisi altında idi.[1100] Pavlus bu okullarda eğitim görmüş, özellikle Gameliel’in rahle-i tedrisinden geçmişti. Gameliel, aslen bir Ferisî olup aynı zamanda Sanhadrin mahkemesinin bir üyesi idi. Pavlus her ne kadar Kudüs’te yetişmemiş olsa da, Antakya ve İskenderiye’de belli bir Yahudi nüfusunun olması sebebiyle Yahudi geleneğine tamamen hâkimdi. Çünkü biz biliyoruz ki Yahudiliği çok iyi bilmesinin yanında, Yunan kültürü etkisinde yetişmiş olması onu farklı kılıyor ve her iki kültürü anlama noktasında ona büyük avantaj sağlıyordu.[1101]

Bir Yahudi olan Pavlus önceleri Yahudi-Hıristiyanlarına karşı bir tavır almıştır. Daha sonraları Şam yolunda gördüğü bir vizyonla Hıristiyanlığın sarsılmaz bir savunucusu olmuştur.[1102]

Hıristiyanlık, Pavlus’un Hıristiyan olması ile farklı bir mecraya kaymış oldu. Mesîhiler, Kurtarıcı Tanrı sırrı, Vaftiz ve Komünyon gibi değişik inançlar Hıristiyanlıkla bütünleşti. En sonunda kilise havradan ayrıldı. Ve Yahudi Mesîhçilerin Kudüs’teki Yahudilerle hiçbir noktada bağlılığı kalmadı.[1103]

Yukarıda da belirtildiği gibi Hz. Îsâ, “ Sanmayın ki ben şeraiti yahut peygamberleri yıkmaya geldim, ben yıkmaya değil fakat tamam etmeye geldim”[1104]; sözüyle Tevratı tasdik ettiğini ve Yahudi şeriatında bir kısım tamamlamalar yapmak için gönderildiğini söylemektedir. Pavlus’la beraber Hıristiyanlık, Yahudilerden bir çok konuda ayrılmıştır.

Havârîler ve Hıristiyan din adamları, İsa Mesih’in gelişiyle birlikte, kendilerinin artık Eski Antlaşmanın getirmiş olduğu kutsal yasanın altında olmadıklarını iddia etmişlerdir. Eski Antlaşmanın özellikle hukûkî konulardaki hükümleri, yiyecek-içeceklerle ilgili sınırlamaları, Sebt günüyle ilgili kurallar, antlaşma altında olusun bir sembolü olan sünnet olma geleneği vb. artık geçerli değildir. Pavlus’a göre yasanın var oluş amacı, insanın suç ve günahlarının ortaya çıkmasını ve insanda günah bilincinin oluşmasını sağlamaktır; yasa, İsa Mesih gelinceye kadar insanların eğiticisi olmuş; fakat İsa Mesîh gelince, söz konusu yasa ortadan kalkmıştır.[1105] İnsanlar artık yasaya uymak suretiyle değil, Mesih’e îmân etmek sûretiyle aklanacaklardır.İsa Mesih’e inananlar, kutsal yasanın değil, Tanrı’nın lütfu altındadırlar. Bundan sonra insanlar yaptıklarıyla değil, yalnızca îmân etmekle kurtulurlar. Herhangi bir tür iş veya çabayı sonsuz yaşamı elde edebilmek için bu îmâna eklemek, kurtuluşu lütufla alınan bir şey olmaktan çıkarır; çünkü kurtuluş, iyi işler yapmakla değil, sadece ve sadece îmân sonucu elde edilen bir şeydir, Öbür taraftan da şunu unutmamak gerekir ki bir insanın îmân ederek kurtulmuş olması, onu iyi işler yapmaya doğal olarak götürmelidir.[1106] Nitekim Eski Antlaşma’da zikredilen On Emir’in Sebt gününe dâir kural hariç olmak üzere dokuzu, uyulmaması durumunda dünyevî herhangi bir ceza öngörülmemesi gibi önemli bir farkla, Yeni Antlaşma’da da tekrarlanmıştır.[1107]

Hz. İsa’nın yalnızca yasayı ve peygamberlerin sözlerini desteklemekle kalmaz, onları genişletir ve daha derin anlamlar kazandırır. Pavlus da Eski Antlaşma’da geçen birçok ahlâkî ilkeyi, takip edilmesi gereken ilkeler olarak ileri sürmüştür. Hıristiyan ahlâkının aradığı erdem, kendini kurban etmektir; buna göre insanın ezelî hayattaki kurtuluşu için, bu dünyada kendini feda etmesi gerekir.[1108]

Hz. İsa Dağdaki Vaazında Tevrat kanunlarının esas gayesine götürmek istediğinden bahsetmiştir. Hz. İsa’nın gayesi, şeriatı bir takım fazlalıklar eklemek ve uygulamasını zorlaştırmak değildi. Günlük hayatın alışılmış kanunları ötesinde, Tanrı’nın hakiki isteklerine dikkat çekmek istiyordu. Hz. İsa, ne şeriatı fazlalaştırıyor ne de ruhtan uzak şekilsel uygulamasını istiyordu.[1109]

Şeriat Sorununa (Kutsal Yasa’ya) Dair Yorumlar

Kutsal Yasa’nın, Tanrı’nın Hz. Musa aracılığıyla İsrail halkına verdiği yasa sistemi olduğu söylendi. Kutsal Yasa’nın bütünün Mısırdan Çıkış, Levililer ve Yasanın Tekrarı’da görüldüğü, fakat Yasa’nın özünün bir bütün halinde On Emir’de toplandığı belirtildi.[1110]

Kutsal Yasa’nın kurtuluş aracı olarak verilmedi. Kurtuluşun İsa Mesih’e imanla olacağına dair Kutsal Kitap’ta birçok ibareye rastlanılmaktadır.[1111] Kutsal Yasa’nın insanlara günahkâr olduklarını göstermek[1112] için olduğu söylendi. Her çağdaki insan için geçerli ahlaki prensipler (kurallar) içermesine rağmen, İsrail halkına verilmişti.[1113] Tanrı, Kutsal Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimsenin aklanamayacağını belirtti. Ancak Kutsal Yasa ile günah bilincine varılacağını söyledi.[1114]

Kutsal Yasa’nın buyruklarından birini çiğneyen kişi bütün Yasa’yı çiğnediği anlamı taşıdığı söylenmiştir.[1115] İnsanlar Yasa’yı çiğnediklerinden dolayı günahın laneti altında oldukları dile getirildi. Tanrı’nın doğruluğu ve kutsallığı cezanın ödenmesini gerektirdi. İşte bu nedenle Hz. İsa’nın dünyaya geldiği; ölümüyle cezayı ödemek için kendisinin günahsız olmasına rağmen, Yasa’yı çiğneyenlerin suçlarını üzerine alarak öldüğü belirtildi. Hz. İsa Kutsal Yasa’yı da bir kenara atmadı. Bu nedenle Müjde’nin Yasa’yı yıkmadığı, Yasa’yı desteklediği ve Hz. İsa’nın kurtarıcı işiyle Yasa’nın taleplerini yerine getirdiği söylendi.[1116] Bu nedenle, İsa’ya güvenen kişi artık Yasa’nın altında değil; Hz. İsa’nın lûtfunun altında olduğu bildirildi.[1117] Yeni Ahit’te dikkat çeken bir diğer açıklamada Kutsal Yasa’nın amacının Hz. İsa gelmeden önce olduğu; Hz. İsa’nın gelmesiyle ve İsa Mesih’e imanla artık insanların bu Yasa denetiminin altında olmadığı vurgulandı. Yasa’nın cezasının yalnız bir kere ödenmesinden söz edildi, bu cezayı, Hz. İsa’nın ödediği ve Hıristiyanların ödemesine gerek olmadığı belirtildi. Bu durumda Yasa’nın Hıristiyanlar veya İsa Mesih’e bağlı olanlar için hükmünün olmadığı vurgulandı.[1118] Hz. İsa gelene kadar Yasa’nın bir öğretmen gibi olduğundan fakat kurtuluştan sonra bu öğretmene artık gerek kalmadığından söz edildi.[1119]

Hz. İsa’ya bağlı olanların; davranışını ceza korkusuyla değil de Hz. İsa’yı memnun etme arzusuyla biçimlenmesi gerektiğinden söz edildi. Hz. İsa’ya bağlı olduğunu söyleyenlerin en önemli kanıtının kendi yaşamlarında Hz. İsa’yı yaşamının yöneticisi olarak tayin etmesi olacağı söylenmektedir.[1120] Yeni Ahit’te çalmanın, başkalarının malına, namusuna göz dikmenin ya da cinayet işlemenin her zaman yanlış olduğu vurgulanmıştır. Yeni Antlaşmada On Emir’in dokuzunun Yasa olarak tekrarlandığı belirtilmiştir.[1121] Tekrarlanmayan tek emrin Sept Günü olduğudur. (Haftanın yedinci günü Cumartesi) Yeni Ahit’te Hıristiyanlara Sept Günü emrine uymaları hiçbir zaman öğretilmemiştir.[1122]

Yasa’nın görevinin kurtulmamış kişiler için sona ermediği dikkatlere sunulmuştur. “Yasa’yı özüne uygun biçimde kullanan biri için, Yasa’nın iyi olduğu” söylenmiştir.[1123] Yasa’nın yasal kullanımının günah bilgisini sağlamak ve tövbeye götürmek olduğu belirtilmiştir. Fakat Yasa’nın, kurtulmuş insanlar için olmadığı; Yasa’nın doğru insanlar için konmadığının altı çizilmiştir.[1124] Yasa’nın, yasa tanımayanlara, asilere, günâhkarlara, kutsallıktan yoksun olanlara, kutsala karşı saygısız olanlara, anne ya da babasını öldürenlere, katillere, fuhuş yapanlara, köle tüccarlarına, yalancılara, yalan yere ant içenlere, sağlam olan öğretiye karşıt olan ne varsa onların için konulduğu belirtilmektedir.[1125]

Yasa’nın gerektirdiği doğruluğun “doğal benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayanlarda”[1126] ortaya çıkacağı söylendi. Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazındaki öğretilerinin Yasa’nınkinden daha yüksek bir standart sergilediği iddia edildi. Yasa’nın “Öldürmeyin” dediğini Hz. İsa’nın “Nefret bile etmeyin” dediği dikkatimize sunuldu. Böylece Dağdaki Vaazın yalnızca Yasa’yı ve peygamberleri desteklemekle kalmadığı, onları genişlettiği ve onlara daha derin anlam kazandırdı.[1127]

Hz. İsa Tanrı’nın buyruklarını gevşetmeye olan doğal eğilimden söz etti. Bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmalarını öyle öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacağı; böyle kişilerin Göklerin Egemenliğine giremeyecekleri söylendi. Fakat Göklerin Egemenliğine girişin ön şartının İsa Mesih’e iman etmeyle olacağı vurgulandı.[1128]

Devrimci liderlerin birçoğunun geçmişle olan bağların hepsini kopardığı ve var olan geleneksel düzeni tanımadığı bilinmektedir. Hz. İsa’nın böyle olmadığı belirtildi. Hz. İsa, Hz.Musa’nın yasasını desteklediği ve yerine getirilmesi gerektiğinde ısrar ettiği dile getirildi.[1129] Hz. İsa Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldiğini ve her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir noktanın bile eksilmeyeceğini açıkça belirtti.[1130]

Hz İsa, küçük önemsiz görünen ayrıntılarda dâhil olmak üzere Kutsal Kitap’ın harfi harfine esinlenmiş olduğuna inanıyordu. Kutsal Yazılarda en küçük nokta bile önemsiz değildir.[1131] Hz İsa’nın Kutsal Yasa’nın hiçbir zaman sona ermeyeceğini söylemesi dikkat çekici bir konudur.[1132]

Pavlus Hz. İsa’nın Eski Ahit ile Yeni Ahit arasındaki ilişkiyi ele aldığını ve diğer taraftan da İncil ile yasalar arasındaki ilişkiyi ele aldığını iddia eder.[1133] Hz. İsa İncil ile yasa ilişkisini ele alamaz. Çünkü O’nun zamanında İncil de yoktu.

Mesih’in geldiği dönemde bir grup Hz. İsa’nın yasaları ve elçilerin getirdiğinin yapısını bozmaya geldiğini ortaya atmışlardı. Oysaki Hz. İsa Dağdaki Vaazda Eski Ahit’ten hiçbir şey bozmaya gelmediğini üzerine basarak vurguladı.[1134] Bu söylentilere inanan insanlar olmuştur. Mesih iddiasındaki yalancıların bozgunculuk yapmak için geldiği Kutsal Kitap ve farklı kitaplarda dile getirilmiştir.[1135]

Hz. İsa’nın yasayı değiştirmeye çalıştığına inananların gerekçeli bir nedeni vardı. Hz. İsa Cumartesi yasağını kaldırarak Cumartesi günü eli kurumuş bir adama şifa vermişti.[1136] Hz. İsa’nın tebliğine başladığı andan itibaren yaptığı çalışmalar ve ortaya koyduğu yetkinlik halkın eski inançlarını sarsmaya başlamıştı. Ve halk kendi arasında birbirlerine: “ Bu yeni öğretinin ne olduğunu” soruyordu.

Hz. İsa’nın getirdiği yasalar ile Musa’nın getirdiği yasaların arasındaki ilişki sorgulanmaya başlandı. Yasaları içeren yazılar onların önüne apaçık bir şekilde konmasına rağmen bunu sorgulamaya başladılar. Çünkü onlar “Yasaların öğreticileriydiler” ve açıklamalarını defterlere yazıyorlardı. Onun içindekilere itaat ediyorlardı ve boyun eğerek içindekileri öğrenip uygulamak istiyorlardı.[1137] Fakat bu itaat Hz. İsa’da açık bir şekilde ortaya çıkmamıştı. İnsanlar Hz. İsa’nın kendisinin yetkinliği konusunda söz söylüyorlardı. Çünkü Hz. İsa daha önceki elçilerin kullanmadığı sözleri kullanıyor ve yazılanlara uygun davranmıyordu.[1138] Bundan dolayı kulakları çınlatan kuvvetli sözleri insanların sözlük diline giriyordu: “Size gerçekleri söylüyorum! gibi ve o kendi ismi ve yetkinliği ile konuşuyordu. Onun bu Krallığını yüce kılan ne idi? Tanrı’nın yanında kutsal olan Musa’nın sultanlığından daha büyük bir yetkinlik mertebesi mi veriyordu kendisine? Bunlar kafalarda soru işareti uyandıran sorular olarak dile getiriliyordu.[1139]

Eski Ahit de inanç konularının öğretiminin önemli olduğu üzerinde durulmuş. Tevrat kelimesinin “yasalar bütünü” diye tercüme edildiği vurgulanmıştır.[1140] Yasalar bütünün ise her şeyi kapsayan öğretiler ve ilanlar olduğu söylenmektedir. Eski Ahit; Tanrı’yı, insanı, samimiyeti ve bunun dışındaki diğer bütün büyük öğretileri Hz. İsa’ya bağlı olanlara öğrettikleri dile getirilmiş fakat bu ilahi ilanlar Mesih’in şahsıyla, öğretisiyle ve ameliyle tamamlandığı cüzi ilan olduğunun altı çizilmiştir.[1141] Bunun anlamının şu cümlelerde özetlendiği dile getirilmiştir:“ Şüphesiz Eski Ahit; işte o tomurcuklanmaya yüz tutmuş İncil’dir. Fakat Yeni Ahit; işte o da çiçek açmış İncil’dir, Eski Ahit; işte o ottan kağıtlar üzerine yazılmış İncil’dir. Fakat Yeni Ahit; işte olgunlaşmış bir başağın hepsidir.[1142]

Eski Ahit de gelecek olan Elçilerin özelliklerinin içerdiği ister sözlü ister işaret yoluyla olsun Mesih’in günleri anlatılmış. Mesih’inde bu elçilik özelliklerini şahsında olgunluğa ulaştırıp gerçekleştirmiştir.[1143]

Bazı İncillerde ilk ibarenin apaçık hizmetlerden bahsettiği ifade edilmektedir. “Zamanı ve zaman içindeki durumları olgunluğa ulaştırdı”[1144]

Burada yorumlarda ulaştığımız diğer bir noktada Eski Ahit; Tanrı’nın ahlak yasalarını içerdiğidir. Fakat insanların bunu anlamadığı ve itaat etmediği Mesih’in onu olgunluğa eriştirip ona itaat edilmesini sağladı.[1145]

Hz.İsa Tanrı’nın emirlerini asla fazlalaştırmadığını sadece onları koruduğunu ve yasalara uymalarından daha fazlasını istemiştir.[1146]

Bir başka Yeni Ahit yorumunda da “Tanrı’nın insanlar için kıldığı iyiliği ilan edip duyurmak için, o yasaları olgunlaştırdı” ifadesi yer almaktadır.[1147]

Uzun asırlardır Mesih’e bağlı olduklarını söyleyen bazı grupların kendi fikirlerine kendi keyiflerine göre hareket ettikleri dile getirilmiştir. Bunların başında da Hıristiyan dünyası tarafından bidat ehli olarak adlandırılan Marcion’un geldiği ifade edilmiştir.[1148] (M.S. 2. asır) Eski Ahit’e dair ne varsa çıkardığını bununla birlikte Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazını da çıkardığı ileri sürülmüştür. Ve onu takip eden bir sürü takipçisi olduğu vurgulanmıştır. Bu iddialardan birisi de Hz. İsa’nın “ Ben geçmişlerin yasalarını ve elçilerini olgunlaştırmaya değil, bilakis bozmaya geldim” ibaresi olduğunu ortaya koymuşlardır.[1149]

Mesih’in geliş amacı yasaları tamamlamaktır.Bunun nedeni yasaların olgunlaşıncaya kadar Tanrı’nın yasalarının gelmeye devam etmesidir.[1150] Hz. İsa’nın bu konuda ifade ettiği cümleye bakalım: “Sizlere gerçekleri söylerim. Gökler ve yer yok oluncaya kadar, hiçbir harf kaybolmayacaktır. Hatta yasalardan en küçük bir noktayı dahi değiştirmeleri mümkün değildir. Ta ki her şey tamam oluncaya kadar”.[1151] Bu ifade edilen cümlede yasalardan bahsettiği dikkate sunulmuştur. Elçilerden bahsedilmediğinin altı çizilmiştir.[1152]

Elçilerden bahsedilmemiş olması elçilerin ihmal edildiği anlamına gelmediğini “Yasa” kelimesinin her şeyi içine alan bir kelime olduğu ifade edilmiştir.[1153]

Burada dikkatimizi çeken önemli noktalardan biriside artık bundan sonra Tarının yazılı yasalarına ihtiyaç duyulmamasıdır.Yeni Ahit yorumlarının birçoğunda yasanın tamamlanmış ve olgunlaşmasının başka yasaya gerek kalmamasının üzerine vurgu yapılması önemli bir unsur olduğunun göstergesidir.[1154]

Bir başka yorumda da Yasaların tamamlanması demek; yeni bir doğumun başlangıcı olduğu ikisinin de aynı vakitte olgunluğa ereceği ve her ikisinin de aynı esnada tamamlanıp, gerçekleşeceğinin vurgulanmasıdır.[1155]

Hz. İsanın bu vaazında en önemli noktalardan birisi de bu vaazda ortaya konan ilkelerin devamlılığın sağlamasını istemiş olmasıdır. Tanrının Egemenliğinin ve koyduğu yasalar arasındaki bağın bu şeklide anlaşılmasının gerektiğinin altını çizdiği söylenmektedir.[1156]

Tanrının Egemenliğinde kalmanın en önemli noktalarından birisinin de bu yasa içinde olan vasiyetlere bağlı kalınması gerektiğinin altı çizilmiştir. Mesih’in Egemenliğinde şerefli bir şekilde kalabilmek için ancak itaat derecesi ile bağlı kalınarak bunun yapılabileceği vurgulanmıştır.[1157]

Mesih’in ifadelerinin derin ahlaki yapılar olduğu dikkate sunulmaktadır. Ferisiler yasalara harfiyen uymaları konusunda verdikleri önem; dışta, şekilde görülen bir itaat ile ön plana çıkmaktadır.[1158] Fakat Mesih’in bundan daha derinini istediği vurgulanmıştır. Çünkü kendi başına şekiller yeterli değildir. Tanrının razı olacağı iyiliğin asıl olarak içte olan iyilik olduğu vurgulanmıştır.[1159]

Kalbin iyiliğinin asıl hedefinin elçilik ruhu olduğu vurgulanmıştır. Tanrı yasalarını şüphesiz Hz. İsa’ya bağlı olanların içine yerleştirmesi ruhuna işlemesi gerektiği vurgulanmıştır. Önemli bir nokta da “Ruh” ile “Yasalar” arasında ve“ iyilik” ile kalp arasında sağlam bir bağ olduğunun ifade edilmesidir.[1160] Ferisilerin yasaları dıştan gösterilmesinin ve bütün iyiliklerin böylece tam olacağını düşünmelerinin büyük bir yanılgı içerisinde olduklarının göstergesi olarak kabul edilmiştir.[1161]

Kalbin içsel iyiliğinin ortaya çıkması için itaatin gerekli olduğu dile getirilmiştir.[1162] Hıristiyanların iyilik anlayışının sadece Tanrı’nın ruhunu içlerinde barındırmakla olamayacağı bundan dolayı Ferisilerin iyiliğinden “çok derin ve çok büyük bir iyilik” olmadan Tanrı’nın egemenliğine girmenin mümkün olamayacağı vurgulanmıştır.[1163] Çünkü bu iyiliğin ikinci doğuma bir delil oluşturduğunu ikinci bir defa dirilmeyecek olan kimsenin, asla Tanrı’nın Egemenliğ’ine giremeyeceğinin altı 1172 çizilmiştir.[1164]

Çok büyük ve çok derin iyilikler konusunda Matta 5 de örnekler mevcuttur. Hz. İsa’nın söylemlerinin bozup kaldırmak için değil olgunlaştırmak için ortaya koyduğunu ayrıcı bu söylemlerin ahlak yasalarının devamı olduğu vurgulanmaktadır. Bu söylemlerin Yazıcılar ve Ferisilerin öngördüğü söylemden daha mükemmel bir söylem olduğuna dikkat çekilmiştir.[1165]

Yorumcuların birçoğu; Hz. İsa’nın eski ahlak yasalarına ters düştüğünü ve yeni ahlak yasaları ortaya attığını iddia ettiler. Burada üzerinde durulan önemli konu Mesih’in yasalara ters düşmediği Ferisilerin açıklamalarına ters düşmesinden dolayı bu şekilde Mesih’in zan altında kaldığının altı çizilmiştir.[1166] Mesih’in Yasalara ters düştüğünden söz konusu bile edilmesinin yanlış olacağı vurgulanmıştır.[1167] Çünkü Hz. İsa’nın yasaları teyit ettiğini ve doğruladığını belirtmişlerdir. Yasaların üstünlüğünü yüksek sesle haykırdığı ve yasalara gerçek tefsirler yaptığı ileri sürülmüştür.[1168]

Şüphesiz Hz. İsa’nın Yazıcıların ve Ferisilerin Yasadaki yaptıkları karşılaştırmaları nedeni ile Hz. İsa kendi değişik ama apaçık olan öğreti şeklini sunduğu ifade edilmektedir.[1169] Konan yasaların ışığında, Hz. İsa’nın dili ile “Şerh- açıklama” kelimesi bu konu için en uygun adlandırma olacağı vurgulanmıştır.[1170] Mesih’in konan yasaların asla değiştirme mücadelesi vermediğinden söz edilmektedir. Bunun nedeni olarak da Mesih’in Yahudi halkının önünde bir önder olduğundan bahsedilmiştir. Hz. İsa’nın asıl mücadelesinin Yasanın çevresinde dolaşan ve esasları alt üst eden tefsirle mücadele olduğu vurgulanmıştır.[1171]

Hz. İsa’nın kendi hayatında Tanrı’nın kıldığı yasaların yerini gösterdiğini ve öğrencilerine de o yasalardan neler verdiğini kuvvetli bir şekilde açıkladığı ifade edilmiştir. Hz. İsa’nın yasaları olgunlaştırarak, öğrencilerine de itaat etmeleri gerektiği noktasında vurgu yaptığı bildirilmektedir.[1172]

Yeni Ahit yorumlarının birçoğunda, dört İncil’den anlaşılması gerekenin, Mesih’in kesinlikle Musa’yı ve getirdiklerini ortadan kaldırmadığıdır.[1173] Yeni Ahit eskisini bozup ortadan kaldırmamıştır. İncil’in asla eski gelen yasaları bozup kaldırmadığını bilakis Mesih’e kılınan yasaların en gerçek tefsirlerin sunduğu ileri sürülmüştür ve diğer hatalı tefsirlerin ortadan kaldırdığının altı çizilmiştir.[1174]

Burada çıkan anlaşmazlıkların “Mesih’in İyiliği” ile “Ferisilerin İyiliği” arasında gidip geldiğinden söz edilmiştir.[1175]

Mesih’in yasaları veya elçilerin getirdiklerine ters düşmediğini bilakis onları olgunlaştırdığı ifade edilmiştir.[1176] Gerçek Mesih takipçilerininde, O’nun getirdiklerine uyum gösterdiği ve bu inancın yanında yer aldığından bahsetmişlerdir.

Yeni Ahit yorumlarının birçoğunda Yazıcılar ve Ferisilerin yaptıkları eleştirilmiştir. Onların yasaları insanların hayatında etkisini aza indirgemeye çaba

sarf ettiğine vurgu yapılmıştır. İnsanları basit ahlaki anlayışa sürükledikleri belirtilmiştir.[1177]

Dağdaki Vaazda Mesih’in dört vasiyet hakkında üç tane yoldan bahsettiği anlatılmıştır. “Öldürme!, Zina Yapma!, Yalan yere yemin etme!” dördüncüsü de zorunlu “düşmanını seveceksin”. Bu dört emrin Tanrı’dan apaçık bir şekilde geldiği yorumlanmıştır. Mesih’in iki şey hakkında da konuştuğundan bahsedilir bunlar : “Helaller ve Helal gibi izin verilmiş olanlar”. Helallerin konusunun boşanma olduğu dile getirilerek burada Tanrı’nın bu konuda bir vasiyette bulunmadığı söylenmiştir. Fakat belirli anlarda ve şartlarda onun kullanılabileceğine dair izin verdi. Helal gibi izin verilmiş olanlar ise “göze göz” gibi ceza ile ilgili konudur. Olayın meydana geldiği yerde buna izin verildiğinden söz edilmiştir.[1178]

Yazıcıların ve Ferisilerin yaptıkları işler de, yasalara itaati kolaylaştırmıştır. Onlar Yasaların içerdiği emirlere sınırlar getirmişlerdir. Yasaların uygulanışındaki gevşemeleri büyütmüşlerdir. Yasaların uygulanmasını istediği emirleri en az ölçülerde yazıya almaya başlamışlardır. Mesih onlara bu konuda ters düşmüştür. Çünkü O, konulmuş olan yasaların geriye eski haline getirilmesini istemiştir. Tanrı’nın yasalarındaki vasiyetlerin hiçbir eksiltme yönüne gidilmeden kabul edilmesini ve sınır getirilmeden tam bir itaat ile itaat edilmesini istemiştir.[1179]

Şüphesiz Yazıcılar ve Ferisiler, uygulanması farz kılınmış olan; “Öldürme! Zina Yapma! Yalan yere yemin etme! Emirlerini sınırlandırmışlardır. Ama Mesih bu sınırlandırma uygulayışını, bu fiilleri işlemeye götüren sebepleri ortaya koyarak kaldırmaya uğraşmıştır. Böylece bu bozuk uygulamanın savunulmasını men etmiştir. Onun için bu kötü uygulamanın bir kızgınlık ve şehvetten kaynaklandığını ortaya koymuştur.[1180]

Yazıcılar ve Ferisiler; Tanrı’nın adı geçen yalan yere yemin etme hariç vasiyetleri abluka altına aldılar. Akrabaları sevmek emrini de (cinsiyette ve dinde kendileri ile beraber olanlar diye ayrım yaptılar) abluka altına aldılar. Fakat Mesih şöyle dedi: “Şüphesiz insanın kendi nefsi için verilen şey ne ise onu koruması gerekmektedir. Fakat sevginin sınır olmadan bütün insanları kapsaması 1189

gerekmektedir.

Hz. İsa’nın sunduğu bu ihtilaflar ve açıklamalara hızlı bir başlangıç ve görüş açısı getirmiştir. Bu da asla ve kat’a Hz. İsa’nın Hz.Musa’nın getirdiklerini bozmamış ve yok etmemiş olmasıdır. Bilakis olaylar bunun tersine olmuştur.[1181] [1182] Asıl Hz.Musa’nın getirdiklerini bozanların Ferisiler olduğu vurgulanmıştır.[1183] Fakat Mesih, ahlak yasasının gerçek anlamlarını açıklamıştır. Taşıdığı bütün manalarıyla beraber bazılarını rahatsız etmesinden söz edilmiştir.[1184] Yazıcılar ve Ferisiler hangi konuları kısıtlamışsa Mesih’in o konuları genişlettiği ifade edilmektedir. Yazıcılar ve Ferisilerin hangi konularda da kendi arzularına göre istenilenin ötesinde gevşetme yapmışlarsa, onlara sınırlar koyduğundan yorumlarda bahsedilmiştir.[1185]

Hz. İsa’ya göre Hz.Musa’nın ortaya koyduğu yasalar, Tanrı’nın yasalarıydı. Ve Mesih onlara itaat etti. “Bu yasalar her asır için geçerlidir” dedi. Bundan dolayı yorumlarda Mesih’in Dağdaki Vaaz’ı üzerine “Mesih yeni bir yasa koymamıştır. Fakat O, Eski yasaları açıklayan güvenilir açıklayıcıdır” denilmiştir.[1186]

Ferisilerin yasaları sakladığını fakat Hz. İsa’nın yasalara heybetlerini ve güçlerini geri iade ettiği vurgulanmıştır.[1187]

Hz. İsa, Tanrı’nın koyduğu yasaları kabul etme konusunda asla itirazda bulunmamıştır. Bilakis onların yaptıklarının aksine aslının korunması için çok kuvvetli sözler ortaya koymuştur. Çünkü bu sözler Tanrı’nın yazılı olan sözünden bir parçadır. O, öğrencilerinden onun bu doğru ve derin yorumunu kabul etmelerini 1196 istemiştir.[1188]

Sağlam Temel Çürük Temel Benzetmesi/Metaforu

Hz. İsa, öğretisini itaat etmenin önemini gösteren bir benzetmeyle bitiriyor. Hz. İsa bu sözleri duymanın yeterli olmadığını; bunların uygulanması gerektiğini vurgulamıştır. Hz. İsa’nın buyruklarını duyup uygulayan insanın evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzediği söylenir. Yaşamını temel sağlam üzerine kuranların yağmurdan ya da rüzgardan etkilenmeyeceği belirtilmiştir.[1189]

Hz. İsa’nın sözlerini duyup da uygulamayan kişi, evini kum üzerinde kuran budala adama benzetilir. Böyle adamların zor zamanların fırtınasına karşı ayakta kalamayacakları ifade edilmiştir. Yağmurun yağması, yellerin esmesi evin çökmesine neden olacaktır çünkü atılan temelin çürük olması bunun en temel sebebidir.[1190]

Eğer bir kişi Dağdaki Vaazın kurallarına göre yaşarsa, dünyanın ona budala diyeceği; Hz. İsa’nın ise akıllı adam diyeceği belirtildi. Dünyanın görünüşüne göre yaşayan, bugün için yaşayan ve kendisi için yaşayan kişilerin kendilerine akıllı kişi olarak görmesinin hiçbir anlam ifade etmediği çünkü Hz. İsa’nın böyle insanlara budala dediği belirtildi.[1191] Müjdeyi açıklamak için akıllı ve budala kelimeleri kullanıldı. Akıllı adam Rab ve Kurtarıcı olarak bütün güvenini kayaya, İsa Mesih’e koyar. Budala adam ise tövbe etmeye razı olmaz ve kurtuluşunun tek ümidi İsa’yı reddeder. Fakat benzetmenin yorumu, kurtuluşun ötesinde olan Hz. İsa’ya iman ederek yaşamının uygulamalarına götürür.[1192]

Halkın İsa’nın öğretisiyle din bilginlerinin öğretisi arasındaki farkı anladığı belirtilmiştir. Hz. İsa’nın bir yetkiyle konuştuğunu; diğerlerinin konuşmalarının güçsüz olduğu Hz. İsa’nın konuşmalarının bir ses olduğu; diğerlerininkinin ise; bir yankıdan ibaret olduğu vurgulandı.[1193] “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer.” “Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine kurulmuştur.” Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama benzer.


“Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç


olur.”


1202


 


Hz. İsa Vaazdaki bu bölümde “işitme” ve “amel” hususunu dile getirmiştir. Hz. İsa “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes”[1202] [1203] ve aynı şekilde “Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes”[1204] diye bahseder. Sonra ise işitip de itaat edenler, isyan edenler arasındaki farkı ortaya koyar.

Hz. İsa inandıklarını söyleyen Hıristiyanların hakiki mi yoksa sözde mi bir inanca sahip olduklarının hemen fark edilemediğinden bahsetmiştir. Gerçeğini sahtesinden ayırmanın güç olduğunu vurguladı. Çünkü ikisi de Hz. İsa’ya bağlı Mesihi bir hayat kurdukları görüntüsü içinde bulunmaktalar. Burada dikkatimizi çeken önemli bir açıklama yapılmıştır. Hz. İsa’nın kendisine inanıp itiraf eden Hıristiyanları kendisine inanmayan ve itirafta bulunmayan Hıristiyan olmayanları hiçbir zaman karşılaştırmamıştır. Kendisine İnanan Hıristiyanları birbirleriyle karşılaştırmıştır.[1205]

Yeni Ahit yorumlarında Hz. İsa’nın Vaazın son iki bölümünde kendisini tanımanın veya sözle onu itiraf etmenin aslında en derin öneme sahip iki şey olmasına rağmen, Hz. İsa’ya hakiki itaatin yerini tutmayacağı vurgulandı. Asıl olanın Hz. İsa’nın öğretileri ile amel edilip edilmediğidir. Yakup’un Mektubunda akılla inanmanın tehlikesinden bahsederek:                                                                       “Akılla tanıma, kurtuluşu mümkün

kılmayacaktır” denilmiştir. Hıristiyanların ancak ameliyle kanıtladığı imanın, kişinin kurtuluş vesilesi olabileceği vurgulandı. “Tanrı sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun, yoksa kendinizi aldatmış olursunuz”[1206] Kilisenin, kendisine güvenen “mükemmel bir toplumun” varlığından bahsettiği söylendi.[1207]

Tuz Ve Işık Sembolü

Hz. İsa, Öğrencilerini tuza benzetti. Tuz günlük yaşamda neyse onlar da dünya için öyleydi; yiyeceğe tat verir, çürümenin yayılmasını önler, susuzluk yaratır. Bunun gibi öğrenciler de topluma cazibe katar, koruyucu olarak hizmet eder ve önceki İncilde geçen ifadelerde tanımlanan doğruluğu başkalarının da özlemesini sağlar. Tuz tadını yitirirse, ona tekrar nasıl tuz tadı verilebilir? Gerçek doğal tadı tekrar vermek mümkün değildir. Tadını bir kere kaybeden tuz bir şeye yaramaz. Ayak altında çiğnenir. Hz. İsa’ya bağlı olanların, vaazın bütününde ve gerçek mutluluk kısmında sıralanan öğrencilik terimlerini yaşayarak dünyanın tuzu olmak gibi önemli bir işi olduğu belirtilmiştir. Bu ruhsal gerçeği sergilemede başarısız olursa, insanların O’nun tanıklığını ayaklarının altında çiğnemelerinden söz edilmiştir. Dünyaya kendini tam olarak adamayan Hıristiyanın hor görüleceği söylenmiştir.[1208]

Hz. İsa Hıristiyanlara dünyanın ışığı olduğunu söylemiştir.[1209] Kendisinden “dünyanın ışığı”[1210] olarak söz etmiştir. Bu iki ifade arasında ilişki, İsa’nın ışığın kaynağı olduğunu göstermesidir; Hıristiyanlar O’nun ışığının yansımasıdır. Onların işlevi, tıpkı ayın güneşin görkemini yansıtması gibi O’nun için parlamaktır. Hıristiyan, tepenin üzerinde kurulan kent gibidir, çevrenin üstünde yükseltilmiştir ve karanlığın ortasında parlar. Mesih’in öğretisinin özelliklerini sergileyenlerin mutlak şekilde fark edilebilir olmasına vurgu yapılmıştır.[1211]

İnsanların kandili yakıp tahıl ölçeğinin altına koymadıkları söylenmiştir. Tersine kandilliğe koyarlar ki, oradanda evdekilerin hepsine ışık versin. Hz. İsa öğretisinin ışığının kişinin yalnız kendisi için değil, başkalarıyla paylaşılması için gerekli olduğunu söyledi. Hıristiyanın ışığının insanların önünde parlamasından bahsedildi. Hıristiyan’ın iyi işler yaparak göklerde olan Babayı yüceltmeleri istendi. Vurgu Hıristiyanın hizmeti üzerinedir. Mesih’in görüldüğü yaşamların insanları etkileme ve çekici olma noktasında ikna dolu sözcüklerden daha etkin olduğu ifade edildi.[1212]

Hz. İsa‘nın öne sürdüğü fikirleri çürütecek olanlara bu fırsatı vermediği vurgulandı. Onların azınlıkta olduklarını ifade ederek şöyle dedi: Şüphesiz bu dünya kiliseye baskı kuruyor”.[1213] Ama bütün bu baskılara rağmen, muhakkak ki kilisenin dünyadaki daveti, baskı ve zulmü yıkıp yok edeceği söylenmektedir. Bu konuda Hıristiyanların üzerine düşen şeyin, çirkinliğin ve yalancılığın karşısında sevgi ve doğruluğu insanlara sunması olarak belirtildi.[1214]

Hz. İsa, tabii şekilde gelişen etkileri sınırlandırır. Günlük hayat içinde tuz ve ışık için örneklemeler kullanmıştır. Tuz ve ışığın; fakir dahi olsalar her evde kullanıldığını söyledi.[1215]

Hz. İsa’nın tuz ve ışık ilgili sözlerine Yeni Ahit yorumcuları görüşler bildirmişlerdir. Tuz ve ışıktan daha faydalı bir şeyin olmadığını vurguladılar. Işığa duyulan ihtiyacın ise kesin ve açık olduğu söylendi. Tuza gelince; tuzun birçok kullanım alanlarının olduğundan yemeğe tat vermesinden yemeğin bozulmaması için kullanıldığına dikkat çekildi. İlk başlarda insanlar tuzun kullanım alanlarından azda olsa (Yemeğe karıştırılması gibi) bazıların biliyorlardı. Buzdolabının bulunmasından asırlar önce, tuzu etin korunmasında kullanıyorlardı. Et bozulmadan kıvamında duruyordu.[1216]

Hz. İsa da bu benzetmeleri kullanarak inananlara durumun önemini belirtti. İki tane bilinen şeyin benzerlikleri şüphesiz dünya ve kilisedir. İki tane birbirine ters, ayrı gibi duran şeyin bir araya toplanmasıdır.[1217]

Yeryüzünde yapılan birçok karanlık işlerle övünenlerin olduğu belirtilmiştir. Bu karanlığın içinde dünya, işte tadı olmayan bir bozgunculuk süreci içerisine girmiştir. Bu tadın geriye gelmesi için, Hıristiyanların tuzlarını artırmaları gerektiği vurgulanmıştır. Yoksa Tanrı’nın yanında dünyanın ve içindekilerin kabul görmesi, razı olunmasının mümkün olmadığı söylenmiştir.[1218]

Kilisenin gücüne atıf yapılmıştır. Hiç kimsenin bu yozlaşma ve yıkımın karşısında duramayacağı ancak bu dünyanın dışından gelen bir tuzla bunun mümkün olacağı anlatılmıştır. Bu konuda çalışması gerekenler çalışmalıdır. Kiliseninde diğer yandan bu amaca yönelmiş olanlar için var olduğu ifade edildi. O tuz gibidir durdurur veya en azından engel olur toplumun çığırından çıkıp başka yollara gitmesinin önünü keser ışık gibidir. Karanlığı ortadan kaldırmaya güç verebileceği dile getirildi.[1219]

Bu iki benzerliği derinlemesine düşündüğümüz zaman; aynı yolda yürüyen, birbirlerine bağlı iki mevzi olarak buluruz. Her ikisinin içinde Hz. İsa’nın davasının güçlendirecek deliller vardır. “Şüphesiz yeryüzünün tuzusunuz. Sizler dünyanın ışığısınız?”[1220] Sonra da bunların artısı olan şartlar takip eder ki, bunlar olmaksızın tuz ve ışık ile bir şey yapılması mümkün değildir“Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez. Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliğe koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar. Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler”[1221] [1222] Tuzun, tuz olma özelliğini korumak zorunda olduğu belirtildi. Işığın, ölçülerin, tartıların altına konulup orada kalmaması gerektiği vurgulandı. Tuzun, tuz olma özelliği kaybolursa hiçbir işe yaramayacağından, Işık da eğer gizlenirse hiçbir şeye fayda 1222 veremez.

Yeni Ahit Yorumcuları burada önemle ve açık bir şekilde belirtilen “sizler yeryüzünün tuzusunuz” ifadesine yorum getirmişlerdir. Topluluklardan her bir topluluk, hayatını diğerinden soyutlayarak yaşarsa dünyada bozulmaların olacağı belirtildi. Aynı balık ve et gibi insanlarında bozulacağının altı çizildi. İşte kilisenin bu bozulmaların önündeki tek engel olduğu iddia edildi.[1223]

Toplumdaki bozulmalara engel olmak için, Tanrı’nın başka şeyleri de kullandığı belirtildi. Tanrı bozulmalara engel olmak için kullandığı diğer şeylerden birincisinin devlet olduğu vurgulandı. Toplumdaki karanlığa ve anarşiye engel olarak var olması gerektiği belirtildi. Bu karanlığı aşmak için de yasalar oluştuğunu ve yasaların uyguladığını gösterdi. Tanrı’nın ikinci vesilesinin ise; ev olduğu belirtildi. Ev içinde eş ve çocuklar yani aile hayatının var olmasıdır. Toplumun sıhhat ve düzenine etkili iki kurumun birincisi devlet ikincisi ise ev olarak açıklanmıştır.[1224] [1225]

Tanrının koyduğu düzenlerden biri de Hıristiyanların faydalı, samimi, iyilik üzere olmaları ve kötülük üzere giden toplumun direncini kırmak için büyük bir 1225 kuvvete sahip olmaları gerekmektedir.

Hz. İsa’ya bağlı olanların bozgunculuğu giderenler olduğu iddia edildi. Onların dünyadaki en temiz ahlaka sahip olmaları gerektiği belirtildi. Sürekli ahlaki değerlerin zayıfladığı ve ahlaki ölçülerin değiştiği dünyada bu özelliğin aranan en önemli özellik olduğu fakat ahlak sahiplerinin giderek azaldığına vurgu yapıldı.[1226] [1227]

Tuzun etkisi, şarta bağlanmış bir etkidir. O şart şüphesiz tuzluluğun korunmasıdır. Yemek tuzu sabitliğini koruyan ve şiddetli kimyasal bileşkesi olan bir maddedir. Dıştan gelen her türlü muamelelere karşı etkisini yitirmez. Ancak içine çöpler, mikroplar karışırsa o zaman etkisini kaybeder. Zaten o esnada tuz olmaktan 1227 çıkar, zararlı bir maddeye dönüşür.

İşte Hz. İsa’ya bağlı olanlar da aynen böyledir. Onlara Rab şöyle demişti: “Sizin nefislerinizde mutlaka tuz olsun[1228] Hıristiyanların tuzu, mucizelerde anlatılan niteliklerdir. Ve o, Hz. İsa’ya tam bağımlı bir öğrencilik ile ancak sözler ve amellerde ortaya çıkar.[1229] Bu Hz. İsa’nın etki vermesi için gereklidir. Ve kişi bunu yapmasıyla Hz. İsa’ya bağlılığını korumuş olur. (Eğer Mesih gibi olacaksa) Aynen tuzun her şeye etkisini sürdürmesi için tuzluluk özelliğini koruması gibidir. Eğer Hıristiyanlar, Hıristiyan olmayanlara benzerlerse ve dünyanın kötülükleri ile kendilerini kirletirlerse; o zaman etkilerini tamamen yitirirler. Hıristiyan’ın içindeki etkisi, dünyanın tersine davranması ile ayakta durur. Asla dünyaya benzemesiyle değil.[1230]

Hz. İsa ikinci benzetmesi olan “sizler dünyanın ışığısınız” sözünü, konunun kuvvetlenmesi için söylemiştir. Ama bunun arkasından da şöyle söylemiştir: “O, dünyanın ışığı benim”[1231] [1232] Hz. İsa’ya inananın ışık olduğu çünkü Mesih’in onları aydınlattığından bahsedilir. Hz. İsa’ya bağlı olanların ışığı O’nun ışığının uzantısıdır. Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın ışığı ile bu dünyayı aydınlatabilir. Geceyi yıldızlar nasıl 1232 aydınlatıyorsa Hıristiyanlar da bu dünyayı öyle aydınlatabilir.

Hz. İsa bu ışığı, kesin bir dille şöyle nitelemiştir. “Bu sizin güzel işlerinizdir!” Yine bir sözünde: “ Sizin işlerinizi görsünler ve göklerde olan babanızı yüce sayarak ona hamt etsinler. “Burada güzel işler” tabiri geneli kapsayan bir tabirdir. Hz. İsa’nın her söylediğini ve yaptığını içine alır. Çünkü Hz. İsa’nın yolunda olan Hıristiyanın, insanların gözü önünde kendini açığa vurduğu hayat şekli, Hz. İsa’nın imanına işaret ettiği gibi Hz. İsa’nın yolundan çıkılmaması gerektiğini de dış dünyada temsil etmesi gerektiğini de bilmesi gerektiği vurgulandı.[1233]

“Işık” kelimesi, yazılı ve yaygın bir kelimedir. Ve o gerçeğe kılavuzluk eder. Hz. İsa’nın ve ona bağımlılık ışığının doğusu şüphesi konuşan bir şahitliği içine alır. Bundan dolayı geçmiş zamandaki elçiler hakkında gelen bilgiler, onların görevleri “toplumlar için birer ışık “ olmuşlardır. Onlar “ Rabbin kulu idiler” ve bu şekilde görevlerini tamamladılar. Ama Hz. İsa’nın şahsında böyle bir şey yoktur. O bütün dünyanın ışığıdır. Hz. İsa’nın şahitliği yükünü taşıyan Hıristiyanlarda, Hz. İsa gibi dünyanın ışığıdırlar. Güzel işler “İncil’deki bütün vaazlara uymayı kapsar. Öyle ki sürekli ışık olarak kalabilsin.[1234]

Şeriatın birinci ve ikinci bölümü diye iki fark oluşturulmuştur. Ve şöyle denilmektedir: “Muhakkak On Emir bizim Tanrıya yönelişimizin ve akrabalarımıza yönelişimizin sorumluluklarını bize bildirmekten ibarettir.”[1235]

En doğru imanın sürekli hatırda tutulması ve itiraf edilmesi gerekir. Kitap ile sürekli öğretim içinde olunması yeterli değildir. Samimiyetin delili ve Hıristiyanları değiştirecek olan kutsal ruhun istediği amelin de bu olduğudur. Fakat öğretim sadece imanın güzel göstergesi olup yeterli değildir. Bu güzellikleri sevgi ile doruğa ulaştırmalıdır.[1236]

Tanrı için olunması ve samimi olmanın yeterli olmadığı başkalarınada önem verilmesi zorunluluğu vurgulanmıştır. Güzel işlerlerdeki temel anlamın şefkatli bir dokunuş işi olması gerekmektedir. İnsanlar Tanrı’yı yüce sayarak hamd ederlerse o zaman kendilerine düşen görevin ne kadar kutsal olduğunun farkına varabilirler. Çünkü Hıristiyanların, kendilerini çağıran, yürüyen sevginin haberlerini bedenselleştirmek zorunda kişiler oldukları söylenmiştir. Eğer bedenleştirmezlerse; İncil’in doğruluğunu kaybederler. “ Tuz” ve “Işık” hakkındaki sözlerde olduğu gibi Tanrı’yı yüce saymış ve hamt etmiş olmazlar.[1237] [1238]

Hıristiyanların gerçeği görebilmeleri için Hıristiyan’ın üzerine düşen görev, içinde bulunan Hz. İsa’nın ışığını iyice özümseyip onu yayması ve dış dünyayı da 1238

aydınlatmasını sağlamaktır.

Hıristiyanlara düşen görevlerin Hz. İsa’nın önünde ders alan öğrenciler gibi olması gerektiğidir. Bilinen gerçeklerin hiçbir zaman gizlenemeyeceği ve yükseleceğidir. Veya gerçeklerin sürekli ayakta ve hayatta tutulduğu ölçüde başarılı olunacağıdır.[1239]

Hz. İsa’ya bağlılığın bütün toplumlara yayılması ve ayakta tutulması gerektiği vurgulandı. Bazı yorumcular şu ifadelere yer verdi: “Bizim görüşlerimizin, bakış açımızın dışından bir görüş getirmek, bizim davetimizi inkâr etmektir. Şu zamanımızda kendilerini gizlemeye çalışan Mesih toplumu, Mesih ile beraber yürüyüşünü durdurmuştur.” Merkez noktasının Hz. İsa olması şarttır. Gerçek ve açıklıkla Hz. İsa’ya bağlılık hayatını, bütün topluma yaşatılmalı ve bununla birlikte mucizelerin niteliklerini de yaşatılmasıdır. Hz. İsa’dan ötürü utanılmamalıdır.[1240]

Hz. İsa, tuz ve ışık benzetmesini hayatında çokça kullanmış ve bunu Hıristiyanlara öğretmiştir. Hıristiyanların Mesih’e bağlılık inancı ve yaymadaki sorumluluğu bundan dolayıdır.[1241]

Tuz ve Işık’tan Hıristiyanların alacağı dersler vardır.. Bu sembol ifadelerden ortaya çıkan yorumlara yer verilmesi gerekmektedir.

Hıristiyan olanlar ile olmayanlar arasında çok net bir farkın olduğu belirtilmiş. Kilise ile dünya arasında da farkın olduğuna vurgu yapıldı.[1242]

Hıristiyan olmayan bazı kişiler, kendilerini Mesih’in ahlakındanmış gibi yalancı bir süsün içine giriyorlar. Tabii ki bununla birlikte gerçekten Hıristiyan olanların, Hıristiyan olmayanlardan ayırt edilmesi gerekmektedir. Ama her iki taraf arasında da bir özlük mücadelesi devam etmektedir. Hıristiyan olanlar ile olmayanlar arasındaki fark; beyaz peynir ile tamamı tebeşir olan peynire benzeyen bir parçaya benzetilmiştir.[1243] Bir yönden bu iki şey arasındaki olay, ışık ile karanlık arasındaki fark gibidir. Diğer bir yöndende bozulmaktan koruyan tuz ile bozulmalar arasındaki fark gibidir. Eğer bir Hıristiyan bu farkı silmeye hatta daraltmaya çalışırsa; işte o zaman Hıristiyanlar, Tanrı’ya hizmet etmiş olmaz. Şüphesiz Hz. İsa’ya bağlılık “farklı bir şahsiyet örneğidir” denilmiştir. [1244]

Kilise bu konuyu en iyi anlayan ve yaşayan olmuştur. Ve hala üzerinden uzun bir zaman geçirmesine rağmen yaşamını sürdürmüştür. Ve bu süreç, istenilen ve en mutluya götüren ahlak ile şekillenmiştir.[1245]

Bu daveti Hz. İsa’nın Hıristiyanlara yaptığından dolayı Hıristiyanlara Mesih’e bağlılık açısından sorumluluk bilinci vermektedir. Bununda Hıristiyanlara verdiği konumdan kaynaklandığı belirtilmektedir. Özellikle bu davet esasen dünyanın batıp gittiğini gören ve bunu hisseden gençlerin üzerine düşmektedir. Şüphesiz insan topluluklarının konumu, isyana sürükleyici sorunlar haline gelmiştir. İnsanlarda bu sorunların önünde aciz, duygusuz, zayıflıklarından dolayı etkisini yitirmiş ve küçülmüş bir şekilde durmaktadır.[1246]

Hıristiyan burada Işık olarak ele alınmıştır. Işığın sürekli olarak etrafı aydınlatması vurgulanmıştır. Hangi durumda olunursa olunsun Hıristiyanın ışığını saklaması etik kabul edilmemiştir. Bu durumun ister hata ile ister ilgisizlikle olsun ister tembellikle olsun ister korkuyla olsun asla ışığını yitirmesi kabul edilemez.[1247]

Bu daveti Hz. İsa’nın Hıristiyanlara yapması nedeniyle Hıristiyanlara Mesih’e bağlılık sorumluk bilinci vermektedir. Özellikle bu davetin dünyanın batıp gittiğini gören ve hisseden gençlerin üzerine düştüğü vurgulanmaktadır.[1248]

Hıristiyanların kendilerini aciz ve zayıf kişiler olarak görmemeleri gerektiği vurgulandı. Çünkü her Hıristiyanın Hz. İsa ve O’nun öğretisine bağlı kalarak bu güce ulaşabileceği söylendi.[1249]

Hz. İsa’ya inananların bozulmuş ve kararmış olan bu global dünyada ihtiyaç duyduğu tuz ve ışığı İsa Mesih’te bulabileceği iddia edilmektedir. Kendi özüne uygun davranışlar sergileyen bir Hıristiyanın tuzun tadını ve yeryüzünün ışığını koruyabileceği belirtildi.[1250]

Tuz ve ışık birbirine bağlı ,ortak olan tek şeydir. Tuz ve ışığın ikisinin beraber gelip beraber yayıldıkları iddia edildi.[1251] [1252]

Tuz ve ışık ortaya koyduğu hizmetler bakımından farklı şeylerdir. Her birinde bulunan etki bir diğerinin tamamlayıcısıdır. Tuzun görevi, diğerlerine karşı muhalif olmanın istendiği asıl görevi ortaya koymaktır. Ve Tuz bozgunculuğu tamamen ortadan kaldırmaktadır. Ama ışığın görevi icabet etmekle ortaya çıkmaktadır. Çünkü 1252

Işık, karanlıkları aydınlatır.

Bu iki benzetme bir araya konulduğunda; Hz. İsa’nın bütün mesajlarında sosyal yapılanmalar ve oradaki işler ile dünyadaki yapılan öğütler arasındaki gerçek farkın ve alâkanın ayırt edilmiş olduğu görülür. Hıristiyanın bu dünyaya tuz ve ışık olması için Hıristiyanların arasında yayılan kötü alışkanlıktan uzak durması 1253

vurgulanmıştır.

Tuz olmanın temelini Pavlus Hıristiyanların önüne sermektedir. Romalılar yazılan mektubun ilkinin sonunda, kötülükleri sevmeleri sebebi ile tabiattaki Tanrı’nın apaçık haklarını yere çalmalarından dolayı toplumun içinde çirkinlik ve kötülük resimleri çizmişlerdir. Bütün dünyanın buna doğru bir zaman yarışı içine girdiğinden bahsedilmiştir. Bu nedenle kıymetinin ve değer ölçüsünün her zaman azalmaya ve düşmeye devam edeceği söylenmiştir. Bunun ise insanların Tanrı’yı hayatlarından kaldırmalarından kaynaklandığı iddia edilmiştir.[1253] [1254]

Tanrı Hıristiyanları bu dünyaya bozgunculuk işlerini ortadan kaldırmak için göndermiştir. Ve Hıristiyanların bu dünyaya iyice nüfuz ederek dünyayı ele geçirmeleri istenmektedir. Kese gibi duran güzel bir evin veya kurulu mahzenler gibi sarayların içinde kalınmaması öğütlenmektedir.[1255]

Çevredeki topluma Hz. İsa’yı bir heykel gibi işlenmesi dikkate sunulmuştur. Nasıl ki tuz ete işlendiğinde, eti bozulmaktan korursa insanlarında Hz. İsa’yı bilmeleri onu tanımaları bozulmalarını önlemeye yönelik olduğu vurgulanmıştır.[1256]

Bozulmuş olan bu dünyadan elini eteğini çeken bir grup ruhbanın kendilerine “ Işığın Çocukları” lakabını verdikleri belirtilmiştir. Onların ışıklarının dış dünyayı aydınlatmamasına rağmen kendilerine bu ismi vermelerinin manidar olduğu söylenmiştir. Böyle yaşayan toplulukların tuzlarının hiçbir faydası olmadığından bahsedilmiştir. Aynen kendilerine yakın bir denizin kıyısında bekleyen ve oradan alınmayan ve ondan hiç kimsenin haberinin olmadığı bir tuz yığını gibi kaldıkları iddia edilmiştir.[1257]

Hıristiyana düşen asıl görev tuzun tuz özelliğini korumasıdır o zaman ancak etkisini gösterebilir. Hıristiyan olanlarında İncil de olduğu gibi öğüt verilmesi isteniyorsa İncilin emrettiği gibi net olunmasına işaret edilmiştir.[1258]

Tuzun yaralara basılması istenmektedir. Başka yerlerde ve yörelerde de İncilin ortaya çıkarılması gerektiği vurgulanmıştır. Bunun Hıristiyanlar üzerine düşen bir görev olduğunun unutulmaması gerektiği üzerinde durulmuştur.[1259]

Gerçek tuzun dünyanın hatalarını, rezaletlerini ortaya koyup küçük düşürerek, en doğru kelimelerle, en açık bir biçimde gerçekleri ortaya koymaktır ki bu dünyada Hz. İsa’ya basit bir imandan başka bir şey kalmamışken, Hıristiyanın üzerine düşenin de bu olması gerektiği dile getirilmiştir.[1260]

Hz. İsa’nın getirdiği tuzun insanların sözlerinde ve amellerinde etkisini göstermesi gerekmektedir.Tanrı, devlet ve aileyi iki sosyal kurum olarak var etmiştir. Bunların Tanrı tarafından yaratılması şerlerin yok olması ve hayırlı ortamların ortaya çıkmasını sağlamalıdır.[1261]

Hz. İsa’ya bağlı olduklarını iddia edenlerin bu iki kurumu ayakta tutması gerekir.Bunun nedeni olarak adaletin sürekli olan yapısının koruması için bunun gerekliliği önemle vurgulandı.[1262]

Hastaya hangi ilacın kendisine iyi geldiği öğretilirse, önemide gösterilirse, hastalar ona göre tedavi olurlar. Toplumun içindeki hastalıkları tedavi yollarını isimlendirip onun üzerinde önemle durulmalıdır. Toplum ahlakını korumak ve konulan ölçüleri ayakta tutmak için bunun önemi vurgulanmıştır.[1263]

Daha faziletle toplumların inşası için adaletin yayılması yasaların hakkıyla ortaya konulması gerekmektedir. Tanrı’nın emirlerinin her uygulanışında Hıristiyanın hayatta kalacağı belirtilmiştir. Toplumun ve tuzun arasındaki bağında aynen Tanrı’yla Hıristiyanın arasındaki bağ gibi olması gerektiği vurgulanmıştır.[1264]

Toplumun hayatını güzelleştirmenin çaresi sadece toplumun dünyasını güzelleştirmekle gerçekleşmediği toplumda sevilen işlerin yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Sadece toplumlara ellerini yıkaması öğretilirse dünyalık bir hizmet yapılmış olacağı oysa Hıristiyana düşen görevin sadece dünyalık olmaması gerektiği daha derin ve anlamlı şeylerinde öğretilmesi gerektiği belirtilmiştir.[1265]

İnsanoğlunun nasıl bir durumda olursa olsun, onu yönlendirecek doğru yola iletecek belirli unsurlar olması gerekliliğinden söz edilmiştir. İnsanlığın bozuk gidişatını durdurabilme çabasının olması esaslı bir değişikliğe ihtiyacın olduğunun göstergesidir.[1266]

İncil ile amel edebilmenin yeni bir hayatın başlangıcı olarak ele alınması gerektiği belirtilmiştir Buradan “ Sizler dünyanın ışığısınız” İncil gerçeğini, derin, karanlık uçurumlara düşmüş artık kırılmaya yüz tutmakta olanlara yol gösteren bir nur olarak algılanmasından bahsedilmiştir.[1267]

İnsanoğlunun içinde bulunduğu zayıflıktan ancak İncil’den doğan ve yayılan apaçık bir ışıkla çıkılabileceği ifade edilmiştir.[1268]

Tuz ve Işık sembolünün doğru algılanması gerektiği üzerinde durulmuştur. Sadece tuz ya da sadece ışık olarak ele alınmaması söylenmiştir. İkisinden biri olmadan sadece biri ile yetinilmesi birine önem verilmesi doğru olarak algılanmamıştır. Bozuk kişinin ve şeyin tuza ihtiyacı olmaktadır. Karanlığın ise ışığa ihtiyacı olduğu söylenmiştir. Hz. İsa’nın Hıristiyanlar için ikisinide bir arada tutmasını ve ikisininde bir Hıristiyanda bulunması gereken özellikler olduğu belirtilmiştir. Yorumlarda Mesih’in bu emrini kayıtsız yerine getirilmesi vurgulanmıştır.[1269]

İngiltere’de “Işık Şölenleri” (Festival Of Light) diye oluşan bir kurumun olduğu anlatılmıştır. Ve bu kurumun gençleri birçok ahlak dışı, zina fahişelik gibi bozuklukların karşısında çalışmalarını sürdürdüğü ifade edilerek Işık sembolünün 1270 yerine getirilmeye çalışıldığı vurgulanmıştır.

Toplumun ahlaksal çöküş yaşanan yerlerinde Tanrı’nın kıldığı yasaların ve 1271 ahlak kurallarının uygulanması için davete çalışıldığı anlatılmaktadır.

Her Hıristiyanın tuz ve ışık olma yolunda sarf edilen çabadan asla utanmadan ve sıkılmadan devam etmesi gerektiği yoksa Tanrı’nın vermiş olduğu yaşam konusunda ayrılığa düşüleceği vurgulanmıştır.[1270] [1271] [1272]

Anne ve babadan gelen geleneksel yaşamla değil Mesih’in gösterdiği yaşamla hayat yaşanırsa anlam kazanacağı ifade edilmiştir. Mesih’in ahlakı ile ahlaklanmak gerektiği üzerinde durulmuştur.[1273]

Hz. İsa gören ile görmeyen kişinin ve onların ışık ve karanlıkta geçen hayatlarının karşılaştırmasını yapmıştır. Gözün bedenin ışığı olmasının mecâzi bir anlamı olduğu söylenmiştir. Tanrı’nın sözlerinde çokça rastlanılan şeyin göz olduğu ve gözün kalbi simgelediği belirtilmiştir.[1274]

SONUÇ

Ağırlıklı olarak Matta, kısmen de Luka İncilinde yer alan Hz. İsa’nın Dağdaki Vaazı Hıristiyanlık açısından çok büyük önem taşımaktadır. Söz konusu vaazda iman, ibadet ve ahlakla ilgili hususlar Hıristiyan dini anlayışının merkezinde yer almaktadır.

Vaazda, Hz. İsa’nın halka yönelik temel mesajlarını üç ana noktada özetlemek mümkündür: Bunlardan ilki, insanları Tanrı’nın Krallığına davet etmektir. Bu davet Tanrı’nın emir ve yasaklarına bağlanmak suretiyle ona iman etmeyi ve yaklaşan hesap/yargı gününe karşı hazırlıklı olmayı içermektedir. Temel mesajlardan ikincisi, Musa hukuku olarak da adlandırılan ilahî yasalara ya da haram ve helal kurallarına sıkı sıkıya bağlanmakla ilgilidir. Vaazda, Hz. İsa bu kurallara bağlılığı Matta, 5: 18-19 belirtmiştir.

Hz. İsa’nın mesajları arasında öne çıkan üçüncü husus ise, toplumda özellikle din adamları ve yöneticilerle ilişkili olarak görülen ahlâksızlıklara karşı mücadeledir. Kendisi, yaşadığı dönemde toplumsal yapıya egemen olan sosyokültürel çöküşe karşı bizzat tavır almış, hukukun ve ahlâkın önemini vurgulamıştır. Bu dönemde toplumu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan ve özellikle Ferisi ve Saduki ileri gelenlerinden oluşan gruplar, hukuku da menfaatlerine göre yorumlayıp uygulamakta; dinsel inanç, beklenti ve mekânları kişisel amaçlarına uygun şekilde anlayıp kullanmaktaydılar. Ayrıca hem Yahya hem de İsa ile ilgili hadiselerde görüldüğü gibi, toplumsal yapı, kendi otoritesine karşı oluşabilecek her türlü muhalefeti şiddetle bastırmaktan veya ortadan kaldırmaktan asla çekinmeyen bir siyasal mekanizmanın tahakkümü altında bulunuyordu. İşte Hz. İsa söz ve eylemleriyle bütün bu güç odaklarına karşı mücadele etmiştir.

Burada üzerinde durulan ana konu, şekil dindarlığından çok, iç ve deruni dindarlığın makbul olduğudur. Bütün dinlerin hedefi özle şekil arasındaki dengenin ve ahengin tesisidir.

Hz. İsa, önce insanın ruhi yönüne hitap etmiş; ruhun, maddenin esiri olmasının önüne geçmesinin önemini belirtmiştir. Bunun için vaazın ilk bölümünde ruhta fakir olanları, dertli olanları, yumuşak huylu olanları, mutluluğu isteyenleri, merhametli olanları, temiz kalpli olanları, barışçıları, barış için eziyet çekenleri övmüştür. İsa’ya göre bunlar, İsa’nın mesajını kabul edenlerin özellikleridir.

Hz. İsa vaazının ikinci bölümünde, mesajı kabul edenlerin, İsa için sıkıntı çekeceklerini, birçok felaketle karşılaşacaklarını ve buna göğüs gereceklerini ifade etmiştir. İsa’ya göre yeryüzüne tat verecek olanlar, İsa’nın mesajını kabul edenlerdir. İsa bütün bunları söylerken, Yahudi şeriatını yıkmaya değil, yapmaya geldiğini; bu şeriat kurallarının dünyanın sonuna kadar devam edeceğini belirtmiştir. Bunun için, en küçük emirleri bile değiştirmeyeceğini ifade etmiştir.. Yahudi dini grupları olan Yazıcılar ve Ferisilerden, Hıristiyan olanların amellerinin daha ileri olmasını talep etmektedir. Yine İsa, Yahudiliğin on emrindeki öldürmeyeceksin emrini daha ileri götürerek, öldürme değil, hakaret etmenin bile cezaya müstehak olacağını belirtmektedir. Kul hakkının ve insanların gönlünü kazanmanın önemini belirten İsa, bunun Tanrıya sunulan takdimelerden daha önemli olduğunu belirtmektedir. Bunun için düşmanla dost olmanın yolları gösterilmiştir.

İsa zinanın yasak olduğunu, ancak, bir kadına şehvetle bakan herkesin, yüreğinden zina ettiğini belirtmektedir. Bunun için şehvete götüren tüm yolların kapatılması gerektiğini belirtmektedir. Bu, herhangi bir uzvun kesilmesini gerektiriyorsa, onun yapılmasını istemektedir.

Dağdaki vaazın ilerleyen bölümlerinde İsa, boşanmaya, yalan yere yemine, kötülüğe karşı iyilik yapmaya, zâlime teslim olmaya, düşmanları sevmeye davet etmektedir. Yine İsa, riyakarlıktan kaçınmaya, samimiyetle dua etmeye, kanata, insanları bağışlamaya çağırmaktadır. Dağdaki vaazda İsa’nın birçok yerde üzerinde durduğu ana konu riyakarlıktır. Bunun için, oruç tuttuğunuzu, sadece Tanrı bilsin, surat asarak oruçlu olduğunuzu insanlara göstermeye çalışmayın demektedir.

İsa, Matta İncilinin VI. Bölümünün sonunda, hazineleri gökte biriktirin, yer yüzünde biriktirmeyin, kulluğu sadece Allah edin, siz “hem Allah’a ve zenginliğe kulluk edemezsiniz” demektedir.

Dağdaki vaazın VII. bölümünde, başkalarının kusurları araştırmak yerine kişinin kendi kusurlarını araştırmasını, insanlardan nasıl davranış bekleniyorsa, kişinin karşısındakine de öyle davranması gerektiği hatırlatılmaktadır.

Dağdaki vaazın son kısmında İsa, yalancı ve sahtekar din propagandacılarından kaçınmayı, her Allah diyenin göklerin egemenliğine giremeyeceğini, bu sözleri dinleyip de yapmayanın halinin, evini kum üzerine yapan budala biri gibi olacağını bildirerek sözlerini bitirmektedir.


KAYNAKÇA

Abbot, A.M; Jesus And God, Write Book Press, Ausburg, 2001.

Adam, Baki; Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, Meb Yayınları, İstanbul, 2004.

Adasal, Rasim; Normal Ve Anormal Cinsiyet Ve Evlilik, Doruk Yayınları, Ankara, 1975.

Adda, Farley; Look To The WorldReligions, Reading Publishers, London, 2005.

Adem, Neal; Church, Candy Puplisher, John Flex&Werner, New York, 1998.

Alex, K.J; The New Testament Commentary, Oxford University Press, New York, 1974.

Allison, Abel; The New Testament Commentary, James John Press, New York, 2005.

Amalados, Michel; The Christian Faith, Thelogies From Asia, Maryknell Orbis Book, 1994.

Armstrong, Karen; A History Of God From Abraham To The Present: The 4000 Year Quest For God, London, San Francisco, 1987.

Arnaldez, Roger; Trois Messagers Pour Un Seul Dieu, Paris, 1991.

Arslan, Hıdır; Tanrı Ve Kadın, Berlin Yayınları, İstanbul, 1999.

Ataurrahim, Muhammed; Bir İslâm Peygamberi Hz. Isâ, (çev.: Kürşat Demirci), İnsan Yayınları, İstanbul, 1994.

Augustinus, Saint; İtiraflar (Çev. D. Pamir,) Kaknüs Yayınları, İstanbul, 1999.

Aydın, Mahmut; Yahudi Bir Peygamberden Gentile Tanrı’ya: İsa’nın Tanrılaştırma Süreci” İslamiyât, C.3, Sayı 4,

Aydın, Mehmet; Hıristiyan Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005.

Aydın, Mehmet; Dinler Tarihine Giriş, Din Bilimleri Yayınları, Konya, 2002.

Aydın, Mehmet;“Hıristiyanlık”, İslam Ansiklopedisi, T.D.V.Yay., C.XVII, İstanbul, 1998

Aydın, Mehmet;Hristiyan Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsili, Selçuk üniversitesi yayınları, 1991.

Backus, Irena; The Church Fathers In The West, Harper Press, Leiden-New York,

1997.

Bajur, Goodwin; Marriage, Right Press, Pennsylvania, 1989.

Baker, W.Jagger; Live, Versty Press, London, 1991.

Barnet, Hillman.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, Wright Press, New York, 1953.

Bayraktar Mehmet; Bir Hıristiyan Doğması Teslis, Ankara Okulu Yayınları, 2007.

Beare, W.F; The Gospel According To Matthew, Cambridge, New York, 1981.

Benjamin, Oram.J; Christianity Extramarital Relationship, Quen Press, London,

1998.

Berktay, Fatmagül; Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın, MetisYayınları, İstanbul, 1996.

Bihlmeyer, K; Tuchle; H;. I ve IV. Yüzyıllarda Hıristiyanlık, Çev.: A.Göral, Güler Matbaası Yay., İstanbul, 1972.

Bireley, Robert; The Refashion Of Catholicism, The Catholic University Of America Press Washington, 1999.

Borb, Marcus; Jesus, A New Vision, New York, 1987.

Borb, Marcus; Jesus In Contemporary Scholarship, Trınıty Press International, Pennsylvania, 1994.

Bowden, John; Jesus: The Unanswered Questıons, Scm Press, London, 1988.

Bowden, John; Christ The Experience Of Jesus As Lord, Crossroad, New York, 1988.

Brill, E. J; The İdeal Of The Self-Goverining Church, Kobehnavn, New York,

1999.

Brooke, G.J; The Birth Of Jesus, T&T Clark, Edinburg, 2000.

Brown Raymond.E; The Birth Of Messiah, Image Books, New York, 1979.

Bucaille, Maurice; Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur’an, (Çev.:M. Ali Sönmez), Diyanet İsleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991.

Buckley, Mike.; Poorta, Sjoerd; Cinselliğin Doğası (Çev. A. Balçı), Bütün Dünya Kitaplığı, İstanbul, 2003.

Bultman, Rudolf; Theologie Des Neuen Testaments, J.C.B. Mohr Tübingen, Köln, 1980.

Burcke, Aaric.M; Peak Points In Life, Transaction Puplichers, London, 2000.

Burg, Halbart; Christentum Und Jesus, Harper Press International, New York 1999.

Cahili, Sowle.Lisa; Christian Ethics, The Pilgirim Press, New York, 1996.

Calbert, Omar; Paul’s World, Perlin Press, New York, 1997.

Calder, J.; Historic Church, Wentige Press, Oxford, 1998.

Çalışlar, Oral; İslam’da Kadın Ve Cinsellik, Afa Yayınları, İstanbul, 1991.

Candy, M.; “Sermon” Encyclopedia of Religion, Ed.: Mircea Eliade, Macmıllan Publishing Company,III, New York, 1987.

Canon, James; Fundamentals Of Catholic Dogma, Lynch Press, Englısh, 1955.

Cantril, Hadley; The Words Of The Lord Jesus, Ausburg, 1953.

Carpenter, H; Jesus, Oxford University Press, New York, 1980.

Casciolli, Luigi.; Mesih Masalı (Çev. Abdurrahman, Aydın), Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 2006.

Casey, P.Maurice; From Jewish Prophet To Gentile God, James Clark&Co New York, 1991

Chapman, Geoffrey.A; Catechism Of The Catholic Churc, Caseli Impront, London, 1994.

Cheyenne,Malka; New Testament Interpretation, The University Of New York Press, London, 1998.

Cilacı, Osman; “Dua” Mad., İslam Ansiklopedisi, C. IX, T.D.V.Yay., İstanbul, 1994. Comiskey,Andrew;Cinselliğin İyileştirilmesi (Çev. L. Kıran), Yeni YaşamYayınları, İstanbul, 2000.

Craknell, Kalen; The Christian Faith, London Epwort, London, 1995.

Cross, F. L.; The Oxford Dictionary Of The Christian Church, Oxford University Press, New York, 1985.

Crossan, John.Dominic; The Historical Jesus, Harpersan Francisco A Divition Of Harper Collins Puplischers, New York, 1992.

Cullmann,Oscar;The Christology Of The New Testament, London Scm Press, London, 1959.

Cuvillier, Armand; Felsefe Yazarlarından Seçilmiş Metinler, Çev: M. Mukadder Yakupoğlu, Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2003.

Çelik, Banu; Benim Adım Kadın, Haberci Yayınları, İstanbul, 2004.

Dacian, Parr; To Love Christ, Collewells İmprint, London, 2004.

Debbert, Mace; According To Paul, Christiantiy, Cambridge University Press, New York, 1934.

Deborah, H.Roberts; Love AndHate; Carolina Press; New York, 2006.

Dietrich,Donald.J; Human Rıghts And The Catholic Tradition, Transaction Puplishers, London, 2007.

Dodd, Carles.Harold; The Founder Of Christianity, Colins Press, London, 1971.

Dodd, Carles.Harold;Historical Tradition In The Fourth Gospel, Cambridge At The

University Press, London, 1963.

Dofers, H.Malvin; Christianity, Inter Press, Asburg, 2002.

Dominac, R; Fast “,New Religion Encyclopedia, The Washington Üniversity of America, C. X, Washington, 2004.

Doran, Robert; Birth Of A Worldview In Early Christianity In Its Jewish And Pagan Context, Westview Press, Oxford, 1995.

Druck, Lawson; Early Christian Doctrines, Mundi Press, London, 1977.

Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, Matthew, Mark And Luka, Candy Puplisher, Oxford, 1937.

Dufour, Xavier. Leon.; Dictionary Of The New Testament, Harper&Row Publishers, New York, 1983.

Eddrick, E; Jewish Sharia, Clapert Book Press; New York, 1998.

Eker, Engin; Evlilik Sorunları, N. Arat (Yay. Haz), Say Yayınları, İstanbul, 1993.

Eliade, Mircade; Dinler Tarihine Giriş (Çev. L. Arslan), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2003.

Eliade, Mircade; Dinsel İnançlar Ve Düşünceler Tarihi (Çev. A. Berktay), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2003.

Enochpowel, J; The Evolution Of The Gospel, Yale University Press, London, 1994.

Erbaş, Ali; Hıristiyan Ayinleri, Nun Yayıncılık, İstanbul, 1998.

Erbaş, Ali; Hıristiyanlıkta İbadet, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 2003.

Erbaş, Ali;.Hıristiyanlık, İnsan Yay., İstanbul, 2004.

Erbaş, Ali; Melekler Alemi, Nun Yayıncılık, İstanbul, 1998.

Erbaş, Ali; Noel ve Yılbaşının Dini ve Kültürel Boyutu", İlim ve Sanat, c. III-IV, sy. 46-47, İst. 1997, s. 143-153

Erhat, Azra; Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993.

Ericson, Talbert.H; Sin And Repentance, The Catholic University Of America Press, Washington, 2000.

Finkielkraut, Alain, Sevginin Bilgeliği, (Çev: Aysen Ekmekçi) Ayrıntı Yayınevi, İstanbul, 1995.

Fitzmyer, Joseph.A; Pauline Theology, Cassel Imprınt, New York, 1971.

Folder, M; “Prayer” , The Encyclopedia of Religion, C.: VII, Ed.: Mircea Eliade, Macmıllan Publishing Company, New York, 1987.

Fox, Emmet; The Sermon On The Mount, A Division Of Harper Collins Puplishers, New York, 1989.

Fuller, Gale; New Bible Commentary, Hower Press, London, 2002.

Funk, Robert; The Five Gospels, The Search For The Authentic Words Of Jesus, A Polebridge Press Book, New York, 1993.

Gardenia, Mace; God And Women, Cambridge University Press, New York, 1967.

Geoffrey, M; Catholicism, New Edition, New York, 1966.

Giddens, Anthony; Mahremiyetin Dönüşümü: Modern Toplumlarda Cinsellik, Aşk Ve Erotizm (Çev. İdris, Şahin), İstanbul Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994.

Golds; A;Understanding Of CivilDisobedience, Gandhi; James Press; Philadelphia, 1988.

Golf, T.; Paul Chirstian Understanding, Prage West İmprint, New York, 1994.

Gough, Michael; The Early Christians, Praeger Publishers, New York, 1961.

Grant, C; Altruism And Christian Ethichs, Cambridge University Press, New York, 2001.

Gred, Hal; The Historical Jesus, Hoover Press, New York, 1998.

Guenon, Rene; Hıristiyan Mistik Düşüncesi, (Çev. İsmail,Taşpınar), İnsan Yay., İstanbul, 2005.

Guthrie, Donald; New Bible Commentary, Reading Press, İngiltere, 1987.

Güç, Ahmet; Çeşitli Dinlerde Ve İslam’da Kurban, Düşünce Kitabevi Yay., İstanbul, 2003.

Güç, Ahmet; Dinlerde Mabed Ve İbadet, Ensar Yay., İstanbul, 2005.

Gündüz, Şinasi; Din Ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Konya, 1998.

Gündüz, Şinasi; Mitoloji Ve İnanç Arasında, Etüt Yay., Samsun, 1998.

Gündüz, Şinasi; Sâbiîler Son Gnostikler, Vadi Yay., Ankara, 1999.

Gündüz, Şinasi; Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2004.

Gündüz, Şinasi; Anadolu’da Paganizm, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2005.

Gündüz, Şinasi; Dinsel Şiddet, Etüt Yayınları, Samsun, 2002.

Gündüz, Şinasi; “İslam da Ötekinin Bilimi”, sayı 9-10, Tezkere, 1996.

Hackhell, Marco; Church Fathers, The Catholic University Of America Press, Washington, 1994.

Hadden, Rad; Religion AndMarriage, Brillent Varsty Press, Los Angales, 2002.

Hadon, Madison.G; MoralLaws; New York Universtiy Press; New York, 1998.

Hançerlioğlu, Orhan; İnanç Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993.

Hanner, E.; “Prayer Encyclopedia of Religion and Ethics, C.: XII, Ed.: James Hastings, Charles Scrıbner’s Sons, New York, 1951.

Hawley, John; Historicizing Christian Encounters With The Other, Macmillian Press Ltd, London, 1998.

Hector, Ike; According To Reformers In The New Testament Commentary, Cambridge At The University Press, London, 1963.

Heim, Max; Jesus, Judson Press, Philadelphia, 1985.

Heinz, M; Roman Catholic Church And Marriage, Berlin Well Press & Co, Berlin, 2006.

Hengel, Martin; Between Jesus And Paul, Wipe and Stock Publishers, London, 2003.

Herring, George; Introduction To The History Of Chirstianity, New York

Universıty Press, New York, 2006.

Hinnells, J. R; Jesus, The Penguin Dictionary of Religions, Printed by Clays Limited, England, 1984.

Holfen, Dacey; Judaism, Cambridge University Press, New York, 2001.

Holt, Brian; Jesus God Or The Son Of God?, Telway Publishing, New York, 2002.

Howard, Wilbert. Francis; The Fourt Gospel And The Mandaean Gnosticism, L&R, England, 1927.

Hurst, Lincoln.D; New Testament Theology, Clarendon Press, Oxford, 1994.

İannnitto, Lugi; Jacob, Xavier ve Hıdıroğlu, Nilay; Hıristiyan İnancı (Çev. Leyla, Alberti), Müjde Yayıncılık, İstanbul, 1994.

Işık, Hidayet; “Dini Kökeni Açısından Noel ve Yılbaşı” Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl, 1997, sayı.7. s.447

Ivan, J; Catholicism, Cambridge University Press, USA, 1999.

Jacaux, Adney.John; Christian Ethics, Kolberg A Book; Ausburg, 2004.

Jackson, Pablo; Marriage And Virginity, P&W Press, London, 2007.

Jacqudiny, Armondo.T; LoveEnemies, Fort American Press, USA, 2003.

Jacqueliny, Peter; Religious Marriage, Wender Bother Book Press, Ausburg, 2001.

James, E. O; 1951. “Water, Water-Gods (Pirimitive and Savage) “Encyclopedia of Religion and Ethics, C.: XII, Ed.: James Hastings, Charles Scrıbner’s Sons, New York. 1951.

Jomings, D; “Prayer” “Encyclopedia of Religion and Ethics, C.: X, Ed.: James Hastings, Charles Scrıbner’s Sons, New York, 1951.

Jomier, J.; Tevrat, İncil Ve Kur’an, (Çev: Sakib Yıldız) Dergah Yay.,İstanbul, 1980.

Katar, Mehmet; Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam’da Tövbe, Töre Yay., Ankara, 1997.

Kaya, Yalçın; Hıristiyanlık Ve Felsefesi, Tiglat Matb., İstanbul, 2000.

Kedrick, K; Saint Agustin And Understanding Of Religion, College Book Imprint, New York, 2004.

Keith, W; Ethics And Christianity, Humanities Press, New York, 1970.

Kelly, , John Norman Davidson; Early Christian Doctrines, Harper Collins Publishers, SanFrancisco, 1987.

Kendrick, Grahem; Tapınma, (Çev. Levent Kınran), İstanbul, 1996.

Kenna, S.M; “Pelagius And Pelagianis”, New Catholic Encyclopedia, The Catholic Üniversity of America, Washington, 2003.

Kenndy, A; New Bible Commentary, Cambridge University, New York, 2001.

Kennedy, A.George; New Testament Interpretation Through Rhetorical Criticism, The University Of Nort Carolina Press, London, 1983.

Kenneth, M; “Archangelmichae”, New Catholic Encyclopedia, C. XI, The Catholic Üniversity of America, Washington, 2004.

Kevin, J.D; Christian Faith AndSocial Action, Charles Press, England, 1987.

Kılıç, Hüseyin; Antikçağdan Günümüze Kadın Ve Cinsellik, Otopsi Yayınları, İstanbul, 2002.

Kılıç, Recep; Modern Batı Düşüncesinde Vahiy, AÜİF YAY. Ankara, 2002.

King, Martin Luther, Sevginin Gücü (Çev: Belkıs Çorakçı Dişbudak), Arda’s Yayınları, İzmir, 1991.

Kolber, Orvin; Jesus And Love, Human Press, London, 1996.

Kunger, R; The Five Gospel, Words Of Jesus, Polebridge Press, New York, 1996.

Kutsal Kitap; Yeni Çeviri, Ohan Matbacılık Ltd.Şti, İstanbul, 2001.

Kuzgun, Şaban; Dört İncil Yazılması Derlenmesi Muhtevası Farklılıkları Ve Çelişkileri, Ertem Matbaası, 2. Baskı, Ankara, 1996.

Lache, Bates; Jesus Christ And Modern Thought, Brulla Press, London, 2003.

Lapide, Pinchas; Ulrich, Luz; Jesus In Two Perspectives A Jewish-Christian Dialog, Lawrence Press, Ausburg, 1987.

Leeuwen, Van; A.T. Christianity In World History, Ediburgh House Pres, 1966.

Ludeman, Gerd; Heretics The Other Side Of Early Christianity, Scm Press, London, 1996.

Macquarric, John; Jesus Christ And Modern Thought, Scm Press, London, 1990.

Madrigal, Carlos.; İncil’in Vahiy Bölümünün Yorumu, Yeni Yasam Yayınları, İstanbul, 2000.

Malachi, Emil.N; The Birth Of Morality, Cambridge University Press, New York, 2001.

Mallcom, Adem John; The Writings Of St. Paul, Dominic Book Press, New York, 2003.

Manson, T.W; On Paul And John, Scm Press, London, 1963.

Manton; Joseph; Women And Religion, Alesion Press, New York, 1996.

Maxmial, Duke; Church And Marriage, Leuwen Press, London, 1998.

Mckay, Daniel; Christian Ethics, Company Books Press, New York, 1952.

Mckenzie, John. L.; Dictionary Of The Bible, Macmillan Publishing Company, New York, 1965.

Meeks, A.Wayne; The Writings Of St. Paul, Text Press, New York, 1990.

Mercer, S.A.B; “Water, Water-Gods (Babyloniany”, Encyclopedia of Religion and

Ethics, C.:XII, Ed.: James Hastings, Charles Scrıbner’s Sons, New York, 1951.

Meslin, M.; “Baptism” , The Encyclopedia of Religion, C.: II, Ed.: Mircea Eliade, Macmıllan Publishing Company, New York, 1987.

Michel, Thomas; Hıristiyan Tanrıbilimine Giriş, Orhan Basımevi Yay., İstanbul, 1992.

Milne, Bruce; Tanrı Öğretisi, (Çev: Levent Kınran), Yeni Yaşam Yay., İstanbul, 1995.

Mixocel, Jakob.W; Nuns And Virginity, Moders Press, Ausburg, 2000.

Mobre, John.H; Jesus The Jew, Bridge Press Book, New York, 2003.

Murphy, F.X.; “Creed” , New Catholic Encyclopedia, Washington 1967.

Neil, M; A History Of The Christian Mission, Penguin Books, London, 1964.

Neil, Stephen.W; The Interpretation Of The New Testament, Oxford University Press, New York, 1964.

Neville, Michel.T; Christianity AndLaw, Cambridge University Press, USA, 2007.

Newman, Wingon; Christian Law, Darwell Book Press, London, 2003.

Oberle, Martin.J; Divorce; Write Press, Ausburg, 1994.

Odell, Karl.M; Christian Living, Harper Press, New York, 1996.

Orland, Pell.K; Philosophy Of Life, Lorden Press, Washington, 2002.

Oswald, N; “Charity The Encyclopedia of Religion, C.: XIV, Ed.: Mircea Eliade, Macmıllan Publishing Company, New York, 1987.

Paçacı, Mehmet; Kur’an Ve Kitab-ı Mukkades’te Ahiret İnancı, Ay Işığı Yayınları İstanbul, 1994.

Palmer, Tayson; Law, Lıght Publications, Asburg, 2005.

Pamir, Dominik; Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, 1893 Filmcilik Ltd. Sti., İstanbul, 2000.

Parkin, John; The Target Audience Of Jesus, Cambridge University Press, New York, 2002.

Parrinder, Geoffrey; Dünya Dinlerinde Cinsellik (Çev. N. Elçi),Say Yayınları, İstanbul, 2003.

Paul, Tobia; The Rise Of Christ, T&V Press, London, 2000.

Peter, J; “Original Sin”, New Catholic Encyclopedia, C. X, The Catholic University of America, 2003.

Phanyk, T.Jan; Christianity And God, Theologial Press, London, 1998.

Pinker, A.Jagger; Ecclesiasticism, Lord Book Press, New York, 2001.

Pike, E.Royston, Encyclopedia of Religion and Religions, Apostles Creeds” Great Britain, 1951.

Price, L.J; Interpreting The New Testament, Holt American Press, New York, 1961. Radburt, H.Ulfred; Religion Give Up, Cambridge University Press, New York, 1992. Rader, E; “Noel “, New Catholic Encyclopedia, The Catholic Üniversity of America,

XI, Washington, 2004.

Ragnar, Ulmar; Christ’s Message, Pmc Press, Ausburg, 1979.

Ramsey, Ian.T; Christian Ethics And Contemporary Philosphy, Scm Press Ltd Blommsbury, London, 1966.

Raymond, M; “God”, New Catholic Encyclopedia, The Catholic Üniversity of America, C. XV, Washington, 2004.

Robert, G.Hamerton Kelly; The Gospel And Sacred, Fortpress, Ausburg, 1994.

Robert H.King; Tanrı’nın Anlamı, Çev. Temel Yeşilyurt, İstanbul,2001.

Rummel, Erika; Erasmus Annotations On The New Testament, University Of Toronto Buffalı, London, 1986.

Russel, Bertrand; Evlilik Ve Ahlak (Çev. Vasıf Eranus), Say Yayınları, İstanbul, 1993.

Ryken, Leland; The New Testament In Literary Criticism, Frederick Ungar Puplishing Co, New York, 1984.

Sager, Leal; The Christian Vision, Monex Press, London 1992.

Sakioğlu, Mehmet. U; Hz. İsa Nasıl Tanrılastırıldı?, Karakutu Yayınları, İstanbul 2006.

Sarıkçıoğlu; Ekrem; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Kardelen Kitabevi, Isparta, 1999.

Sarıkçıoğlu, Ekrem; Din Fenomenolojisi, Süleyman Demirel Üniversitesi Basımevi, Isparta 2002.

Schimmel, Annemarie; Dinler Tarihine Giriş, Kırkambar Yayınları, İstanbul, 1999. Schniller, J.P; Christ And Jesus, Theological Studies Press, Ausburg, 1976.

Scott, Charles Anderson; Christiantiy According To St.Paul, Cambridge University Press, New York, 1927.

Sharpe, Eric; Dinler Tarihinde 50 Anahtar Kavram, (Çev: Ahmet Güç), Arasta Yay., Bursa, 2000.

Sot, Michal; Batıda Aşk Ve Cinsellik “Hıristiyan Evliliğinin Oluşum Süreci” (Çev.

Gür), İletişim Yayınları, İstanbul, 1992.

Stendahl Krister, Paul Among Jews And Gentiles, by fortress Press, U.S.A, 1976.

Stock, Augustine; The Method And Message Of Matthew, The Liturgical Press Collegevilla, London, 1994.

Stott, John; The Message Of The Sermon On The Mount, İnterVarsty Press, Leicester, United Kingdom, 1984.

Stott, John. R; Basic Christiantiy, İnter-Varsity Press, London, 1977.

Strange, Rang; The Catholic Faith, Oxford Universityi Press, London, 1986.

Sutherland, Stewart.R; God, Jesus And Belief, Brill Press, New York, 1984.

Swinburne, Richard; The Christian God, Clarendon Press, Oxford, 1994.

Tamela, John; The Christology Of The New Testament, Colins Press, London, 1997.

Tarakçı, Muhammet; St. Thomas Aquinas, İz Yay., İstanbul, 2006.

Tarrin, Olin; TheLaw Of Christ, Cambridge University Press, New York, 1993.

Tex, Beal; Love And Divorce, Cambridge University, 1988.

Tillch, Paul; İmanın Dinamikleri, (Çev: Fahrullah Terkan, Salih Özer) Ankara

Okulu Yay., Ankara, 2000.

Tümer, Günay - Küçük, Abdurrahman; Dinler Tarihi, OcakYayınları, Ankara, 1997.

Ulrich, John.N; The God, New York Oxford University, 1992.

Urban, L; Christian Thought, New York Oxford Universtiy Press, New York, 1995.

Urke, Michel; Basic Christiantiy, Candy Puplicher, Oxford, 1976.

Ursula Wead; Christianity AndLove, Yale University Press, London, 1956.

Ünal, Asife; Hıristiyanlıkta Kadın Ve Aile Anlayışına Genel Bir Bakış, Dinler

Tarihi Araştırmaları. 3, 2002.

Vareck, U; Calvin’s Philosophy, Oxford University Press, New York, 2001.

Vermes, Geza; Jesus The Jew, Dominican Publications, Philadelphia, 1973.

Veyne, Paul; A History Of Private Life, The Belknap Pres of Harvard University, Cambridge, 1987.

Vorster, W,S; Speaking Of Jesus, Botha Press, Köln, 1999.

Wackny, Deke; Contact Jesus, Penguen Book Press, New York, 2001.

Wander, U; “Paskalya”, New Religion Encylopedia, Oxford Universtiy, Planen Press, New York, 1993.

Wayne Grudem; Hıristiyan İlahiyatı, (Çev. Levent Kınran), İstanbul, 2005.

Werner, Martin; Die Entstehung Des Christlichen Dogmas, Dargestell Auflage, Berlin, 1987.

Wesley, Yul; Understanding Of The Church Fathers, Families, Lynorda Press, London, 2002.

Williams, R; On Christıan Theology, Blackwell Publishing, USA, 2000.

Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, Brauer Press, London, 1975.

Witte, John; Christiantity AndLaw, Cambridge University Press, USA, 2008.

Woodhead, Linda; An Introduction To Christianity, Cambridge Universıty, USA, 2004.

Xenia, Jack.B; II. Vatikan The Council, Brewer Press, Oxford, 1987.

Yalom, Marilyn; Antik Çağlardan Günümüze Evli Kadının Tarihi (Çev. Zeynep

Yelçe ve Neşenur Domaniç), Çitlembik Yayınları, İstanbul, 2002.

Yancy, E; Martin Luther Interpretation Of The New Testament, Candy Puplisher,

Oxford, 1965.

Yapıcı, Asım; Ruh Sağlığı Ve Din, , Karahan Kitabevi, Adana, 2007.

Yates, K; Jesus And Modern Life, Thelogies Press, London, 2004.

Yıldırım, Suat; Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık, Diyanet İsleri Başkanlığı

Yayınları, Ankara, 1998.

Yule, T; The Five Gospel, Honnover Press; London, 2006.

Zachary, Adem; In Judaism Love, Blacderick Werner Puplishing Co, New York, 1999.

Zitelman, S; “St. Michael The Archangel”, Encyclopedia of Religion and Ethics, Ed.: James Hastings, Charles Scrıbner’s Sons, New York



[1]                 Gündüz, Ş; Hıristiyanlık, s.48-50, G.Tümer-A.Küçük; Dinler Tarihi, s.261

[2]                 Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s.293.

[3]                 G.Tümer-A.Küçük; Dinler Tarihi, s.262-263.

[4]                 Gündüz, Ş; Hıristiyanlık, s.24.

[5]                 Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s.307.

[6]                 Gündüz, Ş; Hıristiyanlık, s.17.

[7]                 Gough,M; The Early Christians, s. 78.

[8] Aydın, M; Hıristiyan Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, s.17-18, Aydın, M; Hristiyan Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsili, s.43-45, Tümer ,G - Küçük, A; Dinler Tarihi, s.254-255; Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s.238-239.

[9]                 Tümer, G - Küçük, A; Dinler Tarihi, s.268.

[10]                 Aydın, M; '“Yahudi Bir Peygamberden Gentile Tanrı ’ya: İsa ’nın Tanrılaştırma Süreci” s.47-74.

[11]                 Borb, M; Jesus, s.43; Brooke G.J; The Birth Of Jesus, s.78.

[12]                 Burg, H; Christentum und Jesus, s.85.

[13]                  Lapide, P - Ulrich, L; Jesus In Two Perspectives A Jewish-Christian Dialog, s.38.

[14]                  Burg, H; Christentum Und Jesus, s.102.

[15]                 Bihlmeyer, K -Tuchle, H; I ve IV. Yüzyıllarda Hıristiyanlık, s.7-8.

[16]                 Kevin, J.D; Christian Faith And Social Action, s.164.

[17]                 Thomas, M; Hıristiyan Tanrı Bilimine Giriş, s.58.

[18]                 Brown E.R; The Birth Of Messiah, s.204.

[19]Matta 2:1.

[20]                 Williams, R; On Christian Theology, s.67; Brown E.R, The Birth Of Messiah, s.208.

[21]  Işık, H; Dini Kökeni Açısından Noel Ve Yılbaşı, s. 45; Erbaş, A; Noel Ve Yılbaşının Dini Ve Kültürel Boyutu, s.46-47; Carpenter, H; Jesus, s. 19.

[22]                 Luka 1:25-34.

[23]                 Luka 1:56.

[24]                 Luka 2:1-2.

[25]                 Luka 2:1-7, Crossan, J.D; The Historical Jesus, s.19-20.

[26]                 Luka 2:8-20.

[27]                 Mattal',39, İannnitto, L; Jacob, X ve Hıdıroğlu, N; Hıristiyan İnancı, s.77.

[28]Matta 2:13-19.

[29]Matta 2:19-23.

[30]                 Yuhanna 7:14-15.

[31]                 Markos 1:4-9, Luka 3:15-17, İannnitto, L - Jacob, X ve Hıdıroğlu, N; Hıristiyan inancı, s.65.

[32]Markos 1:9-11, Luka 3:21-22,Matta 3:13-17.

[33]                 Matta4:12-17, Markos 1:14-15.

[34]                 Yuhanna 3:22-24, Katar,M; Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam’da Tövbe. s,92.

[35]                 Luka 3:18-20, Jomier, J; Tevrat, İncil ve Kur’an, s. 20.

[36] Matta 5:17, Markos 1:14-15, Jomier, J; Tevrat, İncil ve Kur’an, s. 22, İannnitto, L - Jacob, X ve Hıdıroğlu, N; Hıristiyan inancı., s. 85.

[37]          Matta 4:1-11, Luka 4:1-13, İannnitto, L - Jacob, X ve Hıdıroğlu, N; Hıristiyan inancı, s. 21-22, Jomier, J; Tevrat, İncil ve Kur’an, s.23-25.

[38]                 Carpenter, H; Jesus, s.79-80, Jomier, J;Tevrat, İncil ve Kur ’an, s.25.

[39]                 Jomier, J;Tevrat, İncil ve Kur’an., s.28.

[40]Markos 2:23-27, Markos 2:21-22.

[41]                 Matta 9:12, John, R; Basic Christianity, s.76.

[42]                 Gough, M; The Early Christians, s.130.

[43]                 Leeuwen, A.T; ChristianityIn WorldHistory, s.36-89.

[44]                 Gündüz Ş, “İslam da Ötekinin Bilimi”, s. 177-189.

[45] Vermes ,G; Jesus The Jew, s. 102-11; Doran, R; Birth Of A Worldview In Early In Its Jewish And Pagan Context, s.93-98.

[46]                 Holfen, D; Judaism., s.34-40; Bultman,R ; Theologie Des Neuen Testaments., s.93.

[47]                 Hakimler 1-20.

[48]                 Matta 15:24.

[49]                 Matta10:5-7.

[50]                 Markos 6:7; Luka 9:3-6.

[51]                 Matta 5:1-12, Luka 6:20-23.

[52]Matta 5:13, Luka 14:34-35.

[53] Matta 5:14-37.

[54]Matta 5:38-42, Luka 6:29-30.

[55]Matta 5:43-48, Luka 6:27-28, 32-36.

[56]Matta 6:1-4.

[57]                 Matta 6:5-15, Luka 11:2-4.

[58]                 Matta 6:16-18.

[59]Matta 6:19-24, Luka 12:33-36, Luka 16:13.

[60]Matta 6:25-34, Luka 12:22-31.

[61]                 Matta 7:1-5, Luka 6:37-38, 41-42.

[62]                 Matta 7:6.

[63]Matta 7:7-11, Luka 11:9-13.

[64]Matta 7:12.

[65]Matta 7:13-14, Luka 13:24.

[66]Matta 7:15-20, Matta 12:33-35, Luka 6:43-44.

[67]                 Matta 7:21-23.

[68]                 Matta 7:24-27, Luka 6:47-49.

[69]Matta 7:28-29.

[70] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.102; Fox, E; The Sermon On The Mount, s.73.

[71]                 Bultman, R; Theologie Des Neuen Testaments, s. 81-84.

[72]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.43.

[73] Efesliler 3:1-4, Koloseliler 4:1-4, Paçacı ,M; Kur’an ve Kitab-ı Mukkades’te Ahiret İnancı, s.310- 313.

[74]                 Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.154.

[75]                 Holt, B; Jesus God Or The Son Of God?, s.28.

[76]                 Geoffrey, M; Catholicism, s.17

[77]                 Cantril, H; The Words Of The Lord Jesus, s.78

[78]                 Romalılar 8:1-2

[79]                 İKorintliler 15:56.

[80]                 Koloseliler 1:15-17.

[81]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.80.

[82]                 İKorintliler 1:24.

[83]                 1Korintliler   6:15-17.

[84]                 İKorintliler 6:19.

[85]                 İKorintliler 3:16-17.

[86]                 Efesliler 1:23, İKorintliler 12:27.

[87]                 İKorintliler 3:23.

[88]                 Titus 2:13.

[89]                 Woodhead, L; An Introduciıon To Christianity, s.30; Crossan, J,D; The Historical Jesus, s.145.

[90]                 Werner, M; Die Entstehung Des Christlichen Dogmas, s.65; John,R; Basic Christianity, s, 92;

Geoffrey,M, Catholicism, s. 110.

[91]                 Heim, M; Jesus, s.77.

[92]                 Hengel, M; Between Jesus And Paul, s.48.

[93]                 Witte, J; ChristiantityAndLaw, s.189.

[94]                 Strange, R; The Catholic Faith, s.19.

[95] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.15; Fox, E; The Sermon On TheMount, s.34.

[96] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.27; Fox, E; The Sermon On The Mount., s.40.

[97]                 2Kral 2:11.

[98]                 Markos 6:4-15; Matta 16:14; Markos, 8:28; Luka 9:19.

[99]                 Matta 21:10-11.

[100]Markos 14:65, Matta 26:67-78, Luka 22:63-64.

[101]                 Luka 7:16, Matta 21:46.

[102]                 Luka 24:19.

[103]                Matta 8:27-30, Matta 16:13-20, Luka 9:18-21.

[104]                 Vermes, G; Jesus The Jew, s.87, Casey, P.M; From Jewish Prophet To Gentile God, s.193.

[105]                 Cullmann, O; The Christology Of The New Testament, s.18.

[106]                 Luka 4:18-19.

[107] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 241; Fox, E; The Sermon On The Mount, s. 87.

[108] Druck, L; Eearly Christian Doctrines, s. 162; Casey, P.M; From Jewish Prophet To Gentile God, s.67, Carpenter, H; Jesus, s.80.

[109]                 Yuhanna 7:15.

[110]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.242.

[111]                 Yuhanna7:16.

[112]                 Dodd, C.H; Historical Traditıon In The Fourth Gospel, s.94.

[113] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.242; Beare, W.F; The Gospel According To Matthew, s.290.

[114]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.245-246.

[115]                 Macquarric, J; Jesus In Modern Thouht, s. 72

[116]                 Meeks, A.W, The Writings Of St. Paul, s.115

[117]                 Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.46.

[118]                 Kunger, R; The Five Gospel, Words Of Jesus, s.190.

[119]Matta 7:21-23.

[120]                 John, R; Basic Christianity, s.453.

[121]                 Macquarric J; Jesus In Modern Thouht, s. 110; Neil, M, History Of The Christian Mission, s.76;

Neil, S.W, The Interpretation Of The New Testament, s.92.

[122]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount S.247.

[123]                 Hurst, L.D; New Testament Theology, s.183.

[124]                 Yuhanna 8:12.

[125]                 Strange,R; The Catholic Faith, s.192-195.

[126]                 Canon, J; Fundamentals Of Catholic Dogma, s. 149; Geoffrey,M; Catholicism, s.138.

[127]                 Romalılar 3:25-26.

[128]                 Romalılar 4:25; 5:8-10; 8:3,32.

[129]                 Gough, M; The Early Christians, s.26-30.

[130]                 Funk, R; The Five Gospels, s.94.

[131]                 Gough, M; The Early Christians, s.81.

[132]                 Werner, M; Die Entstehung Des Christlichen Dogmas, s.72.

[133]                 Gough, M; The Early Christians, s.36.

[134]                 Witte, J; Christiantity And Law; s.53; Macquarric,J; Jesus Christ And Modern Thought, s.78;

Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.106.

[135]                 Werner, M; Die Entstehung Des Christlichen Dogmas s. .84.

[136] Keith, W; Ethics And Christianity, s.164; Kennedy, A.G; New Testament İnterpretation Through Rhetorical Criticism, s.243.

[137]                 Herring, G; Introduction To The History Of Chirstianity, s.127.

[138]                 Scott, C.A; Christiantiy According To St. Paul, s.132.

[139]                 Urban, L; Christan Thoucht, s. 135.

[140]                 Scott, C.A; ChristiantiyAccording To St. Paul, s.130; Urban, Christan Thought, s.102; Keith, W;

Ethics And Christianity, s.176.

[141]                 Scott, C.A; ChristiantiyAccording To St. Paul, s. 187.

[142]                 Koloseliler 2:14.

[143]                 Romalılar 8:3.

[144]                 Galatyalılar 3:14; 1Korintliler 15:3.

[145]                 1Korintliler 5:7.

[146]                 Koloseliler 2:14-15.

[147]                 Strange, R; The Catholic Faith, s.157.

[148]                 Fitzmyer, J.A; Pauline Theology, s.69.

[149]                 Vermes, G; Jesus The New, s.73.

[150]                 Strange, R; The Catholic Faith, s.187-189.

[151]                 Galatyalılar 4:1-4.

[152]                 Enochpowel, J; The Evolution Of The Gospel, s.90.

[153]                 Fitzmyer, A.J; Pauline Theolog, s.125; Funk, R; The Five Gospels, s.93.

[154]                 Galatyalılara 2:21.

[155]                 Doran,R; Birth Of A Worldview In Early Christianity In Its Jewish And Pagan Context, s. 27.

[156]                 Fitzmyer, A.J; Pauline Theolog, s. 108.

[157]                 Brown, E,R; The Birth Of Messiah, s.86.

[158]                 Galatyalılar 1:4.

[159]                 Galatyalılar 3:4.

[160]                 Galatyalılar 3:10-11.

[161]                 İKorintliler 5:7.

[162]                 Galatyalılar 6:14-15.

[163]                 Bultman, R; Theologie Des Neuen Testaments, s.19.

[164]                 Borb, M; Jesus, s. 112.

[165]                 Holt,B; Jesus God Or The Son Of God?, s.139.

[166]                 Witte, J; Christiantity And Law, s.76.

[167]                Matta 7:21.

[168]                 Urban, L; Christan Thought, s.86.

[169]                 Vorster, W,S; Speaking Of Jesus, s.235.

[170]                 Sutherland, S,R; God, Jesus And Belief s.123.

[171]                 Williams, R; On Christian Theology, s.14.

[172]                 Phanyk, T.J; Christianity and God, s.87.

[173]                 Sakioğlu, M,U; Hz. İsa Nasıl Tanrılaştırıldı?, s.65-66.

[174]                 Strange, R; The Catholic Faith, s. 128.

[175]                 Dietrich, D.J; Human Rights And The Catholic Tradition, s.113.

[176]                 Chapman, G.A; Catechism Of The Catholic Churc, s.213.

[177]                 Druck, L; Early Christian Doctrines, s.71.

[178]                 Dodd, C.H; The Founder Of Christianity, s.316.

[179]                 Cullmann, O; The Christology Of The New Testament, s.421.

[180]                 Chapmen, G.A; Catechism Of The Catholic Churc, s.319.

[181]                 Swinburne, R; The Christian God, s.109.

[182] Cullman, O; The Christology Of The New Testament s.104; Druck, L; Early Christian Doctrines, s.208; Crossan, J.D; The Historical Jesus, s.184.

[183]                 Neil, M; A History Of The Christian Mission, s. 100.

[184]                 Yuhanna 14:8-11.

[185]                 Yuhanna 5:21.

[186]                 Yuhanna 5:22.

[187]                 Yuhanna 8:16.

[188]                 Beare, W.J; The Gospel According To Matthew’s, s.85.

[189]                 Yuhanna 1:1.

[190]                 Yuhanna 1:14.

[191]                 Yuhanna 1:17.

[192]                 Yuhanna 1:18.

[193]                 Yuhanna 8:58.

* Yuhanna İncilinde İsa hakkındaki “Oğul” ve “Tanrı Oğlu” ifadelerini en az 23 kez kullanır.

[194]                 Yuhanna 10:36-38.

[195]                 Yuhanna 10:30.

[196]                 Yuhanna 10:33.

[197]                 Yuhanna 5:18.

[198]                 Backus, I; The Church Fathers İn The West, s.37.

[199]                 Barnet, H.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.81

[200]                 Markos 1:9-11, Matta 3:16-17, Luka 3:21-22.

[201]                 Matta 4:3-6, Luka 4:3.

[202]                 Markos 3:11.

[203]Markos 5:7;8:29.

[204]                 Matta 14:33, 16:16, 26:63, 27:54; Markos 15:39.

[205]                 Matta 27:43.

[206]Matta 27:39-40.

[207]                 Yuhanna 10:36.

[208]                 Borb, M; Jesus, s.23.

[209]                 Howard, W.F; The Fourt Gospel And The Mandaean Gnosticism, s.13.

[210]                 Kunger,R; The Five Gospel, Word Of Jesus, s.37.

[211]                 Matta 5:11-12.

[212]                 Hurst, L.D; Nen Testament Theology, s.65.

[213]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.250.

[214]                 Luka 6:46.

[215]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.251.

[216]                 John, R; Basic Christianity, s.36.

[217]                 Kennedy, A.G; Nen Testament Interpretation Through Rhetorical Chriticism, s. 57.

[218]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.251.

[219]                 John, R; Basic Christianity, s.77; Williams, R; On Christian Theology, s. 117.

[220] Chapman, G.A; Catechism Of The Catholic Churc, s.119; Werner, M; Die Entstehung Des Christlichen Dogmas, s.209.

[221]                 Ataurrahim, M; Bir İslam Peygamberi, Hz. İsa , s.87-114.

[222]                 Stendahl K; Paul Among Jews and Gentiles, s.69-73.

[223]                 Gündüz ,Ş; Pavlus: Hıristiyanlığın Mimarı, s.35-48.

[224]                 Adam, B; Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, .s.75.

[225]                 Tümer, G - Küçük, A; Dinler Tarihi, s.73.

[226]                 Witte, J; ChristiantityAndLaw, s.37-38.

[227]                 Scott, C.A; Christiantiy According To St. Paul, s.71-80.

[228]                 Kunger,R; The Five Gospel,Words Of Jesus, s.90.

[229]                 G.Tümer-A.Küçük; Dinler Tarihi, s.281.

[230]                 Pike, E.R; “Apostles Creed, s.25., Gündüz, Ş; Din Ve İnanç Sözlüğü, s.162-163.

[231]                 Murphy, F.X; “Creed”, s.433., G.Tümer-A.Küçük; Dinler Tarihi, s.281

[232]                 Matta 28:19

[233]                 G.Tümer-A.Küçük; Dinler Tarihi, s.281.

[234]                  Matta 1:22, 2:17, 3:3, 24:15; Luka 4:27; Resullerin İşleri 1:16-19; 3:24

[235]                 Markos 6:4; Luka 3:33

[236]                 Erbaş, A; Melekler Alemi, s.132; Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s.230.

[237]                 Backus, I; The Church Fathers In The West, s. 114-119.

[238]                 Matta 5:18-19.

[239]                 Bowden, J; Jesus, s.1.80.

[240]                 John, R; Basic Christianity, s. 116.

[241]                 Armstrong, K; A History Of God From Abraham To The Present, s.111.

[242]Matta 6:24.

[243]                 Gündüz, Ş; Din ve İnanç Sözlüğü, s.59.

[244]                 Raymond, M; “God ”, XV, s.450-456.

[245]                 Titus 2:13.

[246]                 Borb, M; Jesus, s.221.

[247]                 Buckley, M- Poorta, S; Cinselliğin Doğası, s 70.

[248]                 Beare, W, F; The Gospel According To Matthew, s.139.

[249]                 Bireley, R; The Refashion Of Catholicism, s.57.

[250]                 Bultman, R; Theologie Des Neuen Testaments, s.90.

[251]                 Matta 6:24.

[252]                 Matta 7:21.

[253]                 Yuhanna 6:29.

[254]                 Matta 5:3.

[255]                 Bultman, R; Theologie Des Neuen Testaments, s.94.

[256]                 Matta 5/10.

[257]                 Bultman, R; Theologie Des Neuen Testaments, s.155

[258]                 Matta 5:17-20.

[259]                 Bultman, R; Theologie Des Neuen Testaments, s.157.

[260]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.152.

[261]                 Hengel, M; Between Jesus and Paul, s.32-40.

[262]                 Romalılar 15:20-21.

[263]                 Scott, C.A; Christiantiy According To St. Paul, s.132; Hengel, M; Between Jesus and Paul, s. 46­

48.

[264]                 Stock, A; The Method andMessage Of Matthew s.90.

[265]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.74.

[266]                 Stock, A; The Method andMessage Of Matthew, s.93-98.

[267]                 Yuhanna 7:24, Yakup 2:1-4.

[268]                 Romalılar 14/1-5.

[269]                 1Koloseliler 4:1-5.

[270]                 Yakup 4:11-12.

[271] “Kim insan kanı dökerse, kendi kanı da insan tarafından dökülecektir. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.” (Yaratılış 9:6.)

[272]                 Çıkış 20:13; Yasanın Tekrarı 5:17.

[273]                 Bultman, R; Theologie Des Neuen Testaments, s.179.

[274]                 Matta 5:21.

[275]                 Stock, A; The Method andMessage Of Matthew, s.112-114.

[276]Matta 7:1- 5.

[277]                 Stock, A; The Method andMessage Of Matthew, s.119.

[278]                 Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount, s.123.

[279]                 Matta 5:27.

[280]                 Neil, S.W; The Interpretation Of The New Testament, s.106.

[281]                 Matta 5:23-24.

[282]                 Price, L.J; Interpreting The New Testament, s.140-152.

[283]                 Neil, S.W; The Interpretation Of The New Testament., s. 109-110.

[284]                 Matta 5:25-26.

[285]                 Macquarric, J; Jesus, s. 457.

[286]Matta 7:1, Leeuwen, A.T; Christianity In WorldHistory, s.210-213.

[287] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 53-55; Price, L.J; Interpreting The New Testament, s. 111-113; Williams, R; On Christian Vision, s.90-99.

[288]                 1Korintliler 6:1-8.

[289]Matta 18:17; 1Koloseliler 5:9-13.

[290]Matta 7:15-10; 1 Koloseliler 14:29; 1 Yuhanna 4:1.

[291]                 1 Titus 3:1-13.

[292]                 1 Sel 5:14.

[293]                 Matta 7:2.

[294] Price, L.J; Interpreting The New Testament, s.113-114; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.81

[295]                 Williams, R; On Christian Vision ,s.112.

[296]Matta 7:3-5.

[297]                 Matta 7:6.

[298]                 Schniller, J.P; ChristAnd Jesus, s. 70

[299]                 Matta 5:21-23.

[300]                 Kunger,R; The Five Gospel, Words Of Jesus, s.93.

[301]                 Matta 7:1-5.

[302]                 Hurst, L.D; Yew Testament Theology, s.156.

[303] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.91; Hurst, L.D; New Testament Theology, s.162; Kunger,R; The Five Gospel, Words Of Jesus, s.94

[304] Macquamc, J; Jesus ChristIn Modern Thouht, s.210; Dodd, C.H; Historical Tradition In The Fourth Gospel, s. 65-68.

[305]                 Kunger,R; The Five Gospel, Words Of Jesus, s. 95-96

[306] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.92, Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s. 183.

[307]                 Matta 6:21-22.

[308]                 Hurst, L.D; New Testament Theology, s.171.

[309]                 Kennedy, A.G; New Testament Interpretation Through Rhetorical Chriticism, s. 285.

[310]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.82.

[311] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.110; Price, J; Interpreting The New Testament, s.114.

[312]                 Efesliler 4:26, 27 ; Yakup 1:19.

[313] Price, J; Interpreting The New Testament, s.139; Kennedy, A.G, New TestamentInterpretation Through Rhetorical Criticism, s.290-294.

[314]                 John, R; Basic Christianity, s.143.

[315]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 72-74.

[316] Ryken, L; The New Testaments In Literary Criticism, s.150; Ramsey, I.T; Christian Ethics And Contemporary Philosphy, s. 120-127.

[317]                 Funk, R; The Five Gospels, s.169; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 76-78.

[318] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount s. 79-80; Heim, M; Jesus, s. 159, Schniller,J.P; Christ and Jesus, s.87.

[319]Matta 23:17.

[320]                 İKorintliler 15:36; Galatyalılar 3:1; Yakup 2:20.

[321]                 Ramsey, I.T; Christian Ethics And Contemporary Philosphy, s. 128-129.

[322]                 Mezmurlar 14:1-4; 53:1-4.

[323]                 1Yuhanna 3:15.

[324]                 Kunger, R; The Five Gospel, Words Of Jesus, s. 146.

[325]                 Matta 5:21; Kunger, R; The Five Gospel, Words Of Jesus s.148.

[326]                 Matta 5:22.

[327]                 Neil, S.W; The Interpretation Of The New Testament, s. 130-132.

[328]                 Kunger, R; The Five Gospel, Words Of Jesus, s.149-150.

[329]                 Amalados, M; The Christian Faith, s. 90-98.

[330]Matta 5:23-24.

[331]                 Barnet, H.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.102.

[332]                 Matta 5:23.

[333]                 Matta 5:25.

[334]                 Beare, W.F; The GospelAccording ToMatthew, s.123.

[335]Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.49-57.

[336] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.94, Cantril,H; The Words Of The Lord Jesus, s. 83-84.

[337]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.87-89.

[338]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.192.

[339]                 Romalılar 14:4; Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount s.193.

[340]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.194.

[341]                 Stott, , J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.195.

[342]                 Luka 18:9, Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.196.

[343]                 Stott, ,  J;                                   The Message Of The Sermon          On          The Mount,                      s.197.

[344]                 Stott, ,  J;                                   The Message Of The Sermon          On          The Mount,                      s.198.

[345]                 Stott, ,  J;                                   The Message Of The  Sermon         On          The Mount,                      s.199.

[346]                 2.Petrus 2:22.

[347]                 Matta 15:26-27; Vahiy 22:15.

[348]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.200.

[349]                 Matta 10:14, Luka 10:10,11.

[350]Markos 6:4; Luka 3:33

[351]                 Kaya, Y; Hıristiyanlık ve Felsefesi, s.23

[352]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.93

[353]                 Beare, W, F; The Gospel According To Matthew, s.90.

[354]Matta 7:15; Funk, R; The Five Gospels, s.120-123.

[355] Matta 7:16.

[356]Matta 7:16-18, Kunger, R; The Five Gospels, s.184.

[357]                 Yeşeya 8:20; Hurst, L.D; New Testament Theology, s.140-142.

[358]                 Matta 7:19-20, 2 PE 2:1.

[359]                 Funk, R; The Five Gospels, s.87.

[360]                 Luka 1:67.

[361]                 Luka 22:67.

[362]                 Yuhanna 11:51.

[363]                 Funk, R; The Five Gospels, s.89.

[364]Matta 7:15-23.

[365] Gough, M; The Early Christians, s. 156; Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.75-77.

[366]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.221;

[367]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.222.

[368]                 Stott, J;  TheMessage Of The Sermon On TheMount, s.223.

[369]                 İPetrus 1:4-5; İPetrus 4:7; İPetrus 6:3; 2Petrus 3:16-17.

[370]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.224.

[371]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.225.

[372]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount ,s.229.

[373]                 Luka 6:46.

[374]                 2Titus 2:19.

[375]                 Erbaş, A; Hıristiyanlıkta İbadet, s.19-22

[376]                 Aydın, M; Hıristiyan Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, s.68.

3//Matta, 5:17-18.

[378]                 Matta 5:21-22; 12:1-5.

[379]                 Hoşea 6:6; Matta 12:7.

[380]                 Arnaldez, R; TroisMessagers Pour Un Seul Dieu, s. 16-17.

[381]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.118-123

[382]                 Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMoun., s.133.

[383]                 Fox, E; The Sermon On The Mount, s.78-86.

[384]                 Candy, M.; “Sermon” s.601-610.

[385]                 Witte, A; CommentaryOn The Synoptic Gospels, s.76.

[386]                 Fox; E; The Sermon On The Mount, s.87-88.

[387]                 Matta 5, Brill, E; The İdeal Of The Self-Goverining Church., s.90.

[388]                 Stock, A; The MethodAndMessage Of Matthew, s.80.

[389]                 Swinburne, R; The Christian God, s.209.

[390]                 Matta 5:16.

[391]                 Guthrie, D; New B ible Commentary, s.302.

[392]Matta 6:5, Matta 5:16.

[393]                 Guthrie, D; New Bible Commentary, s.320-322.

[394]                 Holt, B; Jesus God Or The Son Of God?, s.211.

[395]                 Cantril, H; The Words Of The Lord Jesus, s.134.

[396]                 Herring, G; Inroduction To The History Of Christianity, s.156.

[397]                 Matta 5:2,5, 16.

[398]                 Heim, M; Jesus, s. 107.

[399]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.413-415.

[400]                 Cullmann, O; The Christology Of The New Testament, s.129.

[401]                 Macquarric, J; Jesus ChristIn Modern Thouht, s. 120-23.

[402]                 Jomings, D; “Prayer” s.908-910.

[403]                 Folder, M; “Prayer” s. 109-115.

[404]                 Milne, B; Tanrı Öğretisi, s.259; Pamir ,D; Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri, s.580-624.

[405]                 Matta 6:9-13;7:7-11; Luka 11: 2-4.

[406]Matta 7:7; Luka 11: 9-13.

[407] Luka 18:1-6.

[408]Matta 21:21;Markos 11:12-14, 20-24; İKorintliler, 13:2.

[409]                 Milne, B; Tanrı Öğretisi, s.259.

[410]                 Cilacı, O “Dua”, IX, s.350.

[411]                 Yıldırım, S; Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, s.150-153.

[412]Matta 26:41; Luka 9:18-29; Luka 5:15-16.

[413]                 Markos 6:46; Luka 11:1.

[414]                 Luka 23:34; Luka 22:32.

[415]                 Matta 14:19-21.

[416]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.107.

[417]                 Matta 6:5.

[418]                 Resullerin İşleri 2:42, 12:12, 13:3, 14:23, 20:36.

[419]Matta 6:7; Stott, J; TheMessage Of The Sermon On The Mount, s.112-114.

[420]Matta 6:8.

[421] Fox, E; The Sermon On The Mount, s.98.

[422]Matta 6:9; Dodd, C.H; The Founder Of Christianity, s. 104.

[423] Matta 6:9.

[424]Matta 6:9.

[425] Druck, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.38-40; Fox, E; The Sermon On The Mount s.102; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.78-85.

[426]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.103-104.

[427]                 Matta 6:10; Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.109-110.

[428]                 Matta 6:11.

[429]                 Druck, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.27.

[430]Matta 6:12.

[431] Cullmann, O; The Christology Of The New Testament, s.104.

[432]Matta 6:13.

[433] Craknell, K; The Christian Faith, s.305; Woodhead, L; An Introduction To Christianity, s. 117­124.

[434]Matta 6:13; Neil, M; A History Of The ChristianMission, s .77.

[435] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 130-132; Fox, E; The Sermon On The Mount, s.98-109.

[436]Matta 7:7-12, Schniller, J.P; ChristAnd Jesus ,s.61.

[437]                 Mezmurlar 66:18.

[438]                 Yakup 1:6-8.

[439]                 1Yuhanna 5:14

[440]                 Luka 18:1-8.

[441]                 İbraniler 10:12.

[442]                 Kunger, R; The Five Gospel, s.56; Kennedy, A.G; New Testament Interpretation, s.209.

[443]                 Matta 7:11.

[444]                 Amadolos, M; The Christian Faith, s.75.

[445]                 Matta 6:5-8.

[446]                 Tümer, G - Küçük, A; Dinler Tarihi, s.448; John, R; Basic Christianity, s. 287.

[447]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.89.

[448]                 Kevin; J.D; Christian Faith and Social Action, s. 124.

[449]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 126.

[450]                 Mezmurlar 27:8.

[451]                 Leeuwen, A.T; Christianity In WorldHistory, s. 136-139.

[452]                 Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.98.

[453]                 Matta 6:7-10.

[454]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 147.

[455]                 Price, L.J; Interpreting The New Testament, s. 276

[456]                 Ulrich, J.N; The God, s. 118.

[457]                 Funk, R; The Five Gospels, s.167.

[458]                 Ramsey, I.T; Christian Ethics And Contemporary Philosphy, s.762.

[459]                 Schniller, J.P; Christ And Jesus, s.243.

[460]                 Matta 26:44.

[461] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.124; Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.134.

[462]                 Tamela, J; The Cristology Of The New Testament, s.90-92.

[463]                 Barnett, H.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.67.

[464]Matta 6:8.

[465]                 Matta 6:8.

[466]                 Urban, L; Christian Thought, s. 102.

[467]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.67; Kunger, R; The Five Gospel, s.114.

[468]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.78.

[469]                 Hanner, E.; “Prayer” C.: XII, s.561.

[470]                 Vorster, W.S; Speaking Of Jesus, s.209; Cheyenne, M; #ew Testamentİnterpretation, s.209.

[471]                 Cheyenne, M; Xew TestamentInterpretation,s. 348-350.

[472]                 Kevin; J.D; Christian Faith And Social Action, s.209.

[473]                 Allison, A; The New Testament Commentary, s.305.

[474]                 Morgan, D; The Christology Of The New Testament, s. 143-146.

[475]                 Kunger, R; The Five Gospel s.63; Stott, J; The Message OfThe Sermon On The Mount, s.113.

[476]                 Stott, J; The Message OfThe Sermon On The Mount, s.159.

[477]                 Edward, A; İnterpretation OfThe Churc Fathers, s. 120-123

[478]                 Hector, I; According To Reformers In The New Testament Commentary, s.159.

[479]                 Yancy, E; Martin Luther Interpretation Of The New Testament, s.264-270.

[480]                 Stott, J;                       The Message   Of The  Sermon        On          The        Mount, s.161.

[481]                 Stott, J;                       The Message   Of The  Sermon        On          The        Mount, s.162.

[482]                 Stott, J;                      The Message   Of The  Sermon        On          The        Mount,s.163.

[483]                 Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount, s.162-163.

[484]                 Romalılar 10:1, Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.204.

[485]                 Luka 12:33.

[486]                 Oswald, N; “Charity” C.: XIV, s.480-485.

[487]                 Carpenter, H; Jesus, s.139.

[488]                 Matta 6:2.

[489]Matta 6:3-4.

[490]                 Newman, W; Christian Law, s.509.

[491]                 Matta 19:16-30.

[492]                 Dodd, C.H; The Founder Of Christianity, s.157.

[493]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.114.

[494]                 Matta 6, 7.

[495]                 Tamela, J; The Christology Of The New Testament, s.352.

[496]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s. 125-128.

[497]                 Tamela, J; The Christology Of The New Testament, s.376-377.

[498]                 Yuhanna 5:44.

[499]                 Yuhanna 12:43.

[500]                 Tamela, J; The Christology Of The New Testament, s. 398.

[501]                 Dietrich, D.J; Human Rıghts And The Catholic Traiıtion, s.139-141.

[502]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s. 124.

[503]                 Barnett, H.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.132.

[504]                 Dodd, C.H; The Founder Of Christianity, s.197.

[505]                 Dodd, C.H; The Founder Of Christianity, s.201.

[506]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.187

[507]                 Barnett, H.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.141.

[508]                 John, R; Basic Christianity, s.78.

[509]                 Funk R; The Five Gospels, s.180; Neil, M; A History Of The Christian Mission, s. 234; Stott, J;

The Message Of The Sermon On The Mount, s. 58.

[510]                 John, R; Basic Christianity, s.80-81.

[511]                 Guthrie, D; New Bible Commentary, s.135-139.

[512]                 Kenndy, A; New Bible Commentary, s.188-189.

[513]                 Resullerin İşleri 20:35.

[514]                 Markos 12:41-44.

[515]                 Tamela, J; The Christology Of The New Testament, s.405-409.

[516]                 Dominac, R; “Fast”, X, s.506.

[517]                 Schniller, J.P; ChristAnd Jesus, s.302.

[518]                 Çıkış 24:18.

[519]                 2.Tarihler 20:1-4.

[520]                 Ester 4:16.

[521]                 Ezra 8:19-21.

[522]Matta 4:1.

[523]                 Matta 4:2.

[524]                 Resullerin İşleri 13:1-3.

[525] Aydın, M; “Hıristiyanlık”, C. XVII, s.351; Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s.107.

[526]                 Erbaş, A; Hıristiyanlıkta İbadet, s.53.

[527]                 Matta 7:16-18; Matta 9:14-17; Markos 2:18-22; Luka 7:33-38.

[528]                 Ali Erbaş, Hiristiyanlıkta İbadet, s.55.

[529]                 Matta 7 :1-11.

[530]                 Resullerin İşleri 27:3.

[531]                 Erbaş, A; Hıristiyanlıkta İbadet, s.56.

[532]                 Aydın, M; Hıristiyanlık, s.351.

[533]                 Resullerin İşleri 27:33, 2Koloseliler 11:27.

[534]Matta 9:14-15.

[535]                 Luka 2:37, Resullerin İşleri 14:23.

[536]                 Heim, M; Jesus, s. 110.

[537]                 Luka 18:12, 14.

[538]                 Ryken, L; The New Testament In Literary Criticism, s. 147-149.

[539]                 Allison, A; The New Testament Commentary, 190-197.

[540]                 Hector, I; According To Reformers In The New Testament Commentary s.701.

[541]                 Matta 6:16-18.

[542]                 Yıldırım, S; Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, s.153.

[543]                 Luka 18:12.

[544]Matta 9;14 Luka 5:33.

[545]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.144.

[546]                 Yoel 2:15.

[547]                 Ester 9:31.

[548]                 Mobre, J.H; Jesus The Jew, s.265-278.

[549]                 Calder, J.; Historic Church, s.104-119.

[550]                 Funk, R; The Five Gospels, s. 129.

[551]                 Mezmurlar 35:13; Yeşeya 58.

[552]                 Nehemya 9:1.

[553]                 Nehemya 9:2.

[554]                 Daniel 9:3.

[555]                 Mobre, J.H; Jesus The Jew, s.259.

[556]Matta 9:14-15.

[557]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.146.

[558]                 Calder, J; Historic Church, s.120-126.

[559]                 Enochpowel, J; The Evolution Of The Gospel, s.271.

[560]                 Golf, T.; Paul Chirstian Understanding, s.147-153.

[561]                 İKorintliler 9:24-28.

[562]                 Golf, T; Paul Chirstian Understanding, s.102-104.

[563]                 Cracknell, K; The Christion Faith, s.137.

[564]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.187.

[565]                 Eyüp 3:16.

[566]                 Yeşeya 58:1-3.

[567]                 Yeşeya 58:6-9.

[568]                 Luka 16:19-21.

[569]                 Luka 16:22-31.

[570]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.149.

[571]                 Barnett,H.G; Theİnterpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.170.

[572]Matta 6:4.

[573]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.147.

[574]                 Barnett,H.G; The İnterpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.187-188.

[575]                 Cantril, H; The Words Of The Lord Jesus, s. 119-120.

[576]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.140.

[577]                 Funk R; The Five Gospels, s. 100.

[578]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.142.

[579]                 Werner, M; Die Entstehung Des Christlichen Dogmas, s.161.

[580]                 Urban, L; Christian Thought, s.70.

[581]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s.183.

[582]                 Levililer 19:12, Sayılar 30:2, Yasanın Tekrarı 23:21.

[583]                 Lapide, P - Ulrich, L; Jesus In World History, s.163.

[584]Matta 5:33-36.

[585] Matta 5:37.

[586]Matta 26:63.

[587]                 2Koloseliler 1:23; Galatyalılar 1:20.

[588]                 Druck, L; Early Christian Doctionary Of The New Testament, s.190-197.

[589]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.120.

[590]                 Allison, A; The New Testament Commentary, s.85-86.

[591]                 Culmann, O; The Christology Of The New Testament, s.139.

[592]                 Allison, A; The New Testament Commentary, s.87.

[593]                 Matta 23:16.

[594]                 Matta 23:17-22.

[595]                 Matta 5:34-37.

[596]                 Werner, M; Die Entstehung Des Christlichen Dogmas, s.361.

[597]         Matta 23: 13-23; Leeuwen, A.T; Christianity In WorldHistory, s. 172; Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.146; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.107.

[598]                 Witte, J; Christiantity And Law, s. 86.

[599]                 Yakup 5:12.

[600]Matta 26:63-64.

[601]                 Leeuwen, A.T; ChristianityIn WorldHistory, s. 175.

[602]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 110.

[603]                 Matta, 6:19-24.

[604]                 Vorster, W.S; Speaking Of Jesus, s.89-90.

[605]                 Scott, C.A; Christiantiy According To St.Paul, s.168-172.

[606]                 Keith, W; Ethics And Christiannity, s.176.

[607]                 Matta 6:2; Keith, W; Ethics And Christiannity, s.178.

[608]                 2 Sel 3:10.

[609]                 Luka 12:16-21.

[610]                 Matta 6:27.

[611]                 Kennedy, A.G; New Testament İnterpretation Through Rhetorical Criticism, s.381.

[612]                 Matta 6:28-30.

[613]                 Hawley, J; Historicising Christian Encounters With The Other, s.310.

[614]                 Süleymanın Özdeyişleri 6:6.

[615]                 Luka 12:15.

[616]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.168.

[617]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.168.

[618]                 Romalılar 13:13.

[619]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.169.

[620]Matta 6:32-33.

[621]                 Matta 6:25, 31, 34.

[622]                 Matta 6:21.

[623]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.177.

[624]                 Luka 8:4, Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.177.

[625]                 Filipililer 4:6.

[626]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.117.

[627]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.178.

[628]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.180.

[629]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.181.

[630]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.182.

[631]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.182.

[632]                 Holt, B; Jesus God Or The Son Of God?, s.98.

[633]                 Stott, J; TheMessage Of The Sermon On The Mount, s.185.

[634] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.186; Lapide, P - Ulrich, L; Jesus In World History, s.187; Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.301-302.

[635]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.186.

[636]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.187.

[637]                 Çıkış 21:24, Levililer 24:20, Yasanın Tekrarı 19:21.

[638]Matta 5:38; Burg, H; Christentum Und Jesus s.139.

[639]                 Matta 5:38-42, Luka 6:29-39.

[640]                 Matta 5:42.

[641]                 Kevin; J.D; Christian Faith AndSocialAction, s.133.

[642]                 John, R; Basic Christianity, s.340-343.

[643]                 Herring, G; Introduction To The History Of Christianity, s.180.

[644]Matta 5:39.

[645]                 Matta 5:40.

[646]                 Matta 5:41.

[647]                 Herring, G; Introduction To The History Of Christianity, s. 189-190.

[648]                 Gred, H; The Historical Jesus, s.131.

[649]                 Guthrie, D; New Bible Commentary, s.232.

[650]                 Herring, G; Introduction To The History Of Christianity, 203-205.

[651]                 Borb, M; Jesus In Contemporary Scholarship, s.309.

[652]                 Çıkış 20.

[653]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.120.

[654]                 Çıkış 21:26-27.

[655]                 Levililer 19:18.

[656]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.122.

[657]Matta 7:1.

[658]                 Canon, J; Fundamentals Of Catholic Dogmas, s.314.

[659]                 Brill, E.J; The İdeal Of The Self-Goverining Church, s.169.

[660]Matta 5:39.

[661]                 Romalılar 9:19.

[662]                 2 Tim 3, 4:15: Resullerin İşleri 6:10 ve 13:8.

[663]                 Romalılar 13:2.

[664]                 1Petrus 5:9, Efesliler 6:13, Yakup 4:7.

[665]                 Grant, C; Altruism And Christian Ethichs, s.206.

[666]                 Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount, s.123.

[667]                 Yeşeya 50:6.

[668]                 Markos 14:65,15; 16-20.

[669] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.125; Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s. 106.

[670]                 Yuhanna 18:19-23.

[671]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.126.

[672]                 Heim, M; Jesus, s.101; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.127.

[673]                 Funk, R; The Five Gospels, s.86.

[674]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.126.

[675]                 Herring, G; Introduction To The History Of Christianity, s.180.

[676]                 Golf, T; Paul Chirstian Understanding, s.108.

[677]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.298.

[678]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.127.

[679]                 Hengel, M; Between Jesus And Paul, s.146.

[680] Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.287; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.128.

[681]                 Golds, A; Understanding Of Civil Disobedience, Gandhi, s.120-139.

[682] Golds, A; Understanding Of Civil Disobedience, Gandhi, s. 142; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.128.

[683] Golds, A; Understanding Of CivilDisobedience, Gandhi, s.145; Leeuwen, A.T; Christianity In World History, s.159.

[684]                 Romalılar 13:4.

[685]                 Manson, T.W; On Paul And John, s.413.

[686]                 Romalılar 12:17-21.

[687]                 Matta 22:21.

[688]                 Manson, T.W; On Paul And John, s.423.

[689]                 Borb, M; Jesus In Contemporary Scholarship, s.94-98.

[690] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.130; Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s. 108.

[691]                 Robert, H.K; Tanrı ’nın Anlamı, s. 114.

[692]                 Cantrill, H; The Words Of The Lord Jesus, s.172.

[693]                 İPetrus 2:23.

[694]                 Ramsey, I.T; Christian Ethics And Contemporary Philosphy, s.100.

[695]                 Funk; R; The Five Gospels, s191.

[696]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.151-154.

[697]                 Çalışlar, O; İslam’da Kadın Ve Cinsellik, s.89.

[698]                 Yapıcı, A; Ruh Sağlığı Ve Din, s.76.

[699]                 Pelatre, L; Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, s.367-389.

[700]                 Russel, B; Evlilik Ve Ahlak, s.34.

[701]                 Matta 5: 27- 28.

[702]                 Pelatre, L; Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, s.545.

[703] Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, 403-404; Woodhead, L; An Introduction To Christianity, s.340-342.

[704]                 Russel, B; Evlilik Ve Ahlak, s. 35.

[705]                 Yuhanna 8: 1- 11.

[706]                 Jacaux, A.J; Christian Ethics, s.421-434.

[707]                 Çelik, A; Benim Adım Kadın, s.25-26.

[708]                 Augustinus, S; İtiraflar; s.244.

[709]                 Gardenia, M; GodAnd Women, s.216; Wesley, Y; Understanding Of The Church Fathers, s.609-

613.

[710]                 Romalılar 6:12- 14.

[711]                 Gardenia, M; GodAnd Women, s.219.

[712]                 Romalılar 7:1- 3.

[713]                 Gardenia, M; GodAnd Women, s.220.

[714]                 Yakup 1:12- 15.

[715]                 Ericson, T.H; Sin AndRepentance, s.513-515.

[716]                 Ericson T.H; Sin AndRepentance, s.516.

[717]                 2 Petrus 2:14.

[718]                 İPetrus 5:8.

[719]                 1Yuhanna 3:5.

[720]                 Dietrich, D.J; Human Rights And The Catholic Tradition, s.93-94.

[721]                 Matta 5:28.

[722]                 Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.73; Ericson, T.H; Sin And Repentance, s.168.

[723]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.96

[724]                 Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.117.

[725]                 Eyüp 31: 1;7-9.

[726]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.96.

[727]                 Scott, C.A; Christianity According To St.Paul, s.87-89.

[728]                 Jacaux, A.J; Christian Ethics, s.307.

[729] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.197; Kunger, R; The Five Gospel, Words Of Jesus, s.116; Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.163.

[730]                 Witte, J; Christiantity And Law, s.798.

[731]                 Markos 8:34; Gal 5:24; Romalılar 8:13, Koloseliler 3:5.

[732]                 Cahill, S.L; Christian Ethics,s.308.

[733] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.602; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 99-100.

[734]                 Oberle, M.J; Divorce, s.123.

[735] Parrinder, G., Dünya Dinlerinde Cinsellik, s.296; Tex, P; Christianity, Adultery AndDivorce, s.412-143.

[736]                 Matta 5: 31- 32.

[737] Pelatre, L; Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, s.545; Ericson, T.H; Sin And Repentance, s.518- 520.

[738]                 Wesley,Y; Understanding Of The Church Fathers, s.506-510.

[739]                 Matta 19: 3- 12

[740]                 Benjamin, O.J; Christianity Extramarital Relationship, s.56-70.

[741]                 Oberle, M.J; Divorce, s.219-221; Tex, B; Love AndDivorce, s.420-425.

[742]                 Markos 10: 2-12.

[743]                 Tex, B; Love AndDivorce, 502-505.

[744]                 Kılıç, H; Antikçağdan Günümüze Kadın Ve Cinsellik, s. 146.

[745]                 Luka 16:18.

[746] Wesley,Y; Understanding Of The Church Fathers, s.613; Ericson, T.H; Sin And Repentance, s.341; Cahill, S.L; Christian Ethics, s.402.

[747]                 İKorintliler 7: 27-34.

[748]                 Wesley,Y; Understanding Of The Church Fathers, s.675-677.

[749]                 Gündüz, Ş; Mitoloji ve İnanç Arasında, s.43.

[750]                 Wesley,Y; Understanding Of The Church Fathers, s. 682-683.

[751]                 Jackson, P; Marriage and Virginity, s.218-220.

[752]                 Wackny, D; Contact Jesus, s.46-50.

[753]                 Maxmial, D; Church AndMarriage, s.302-303.

[754]                 Wackny, D; Contact Jesus, s.60-74; Maxmial, D; Church AndMarriage, s.305-308.

[755]                 Hackhell, M; Church Fathers, s.201-302.

[756]                 Eker, E; Evlilik Sorunları, s.87.

[757]                 Bajur, G; Marriage, s.403-408.

[758]                 Heinz, M; Catholic Church AndMarriage, s.389.

[759]                 Benjamin, O.J; Christiannity Extramarital Relationship, s.168.

[760]                 Matta 19: 4 -5.

[761]                 Gardienia, M, God And Women, s.608-610.

[762]                 Aydın, M; Hıristiyan Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, s. 73.

[763]                 Paletre, L; Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri, s. 386.

[764]                 İKorintliler 11: 11-12.

[765]                 Paletre, L; Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri,s.396.

[766]                 Hançerlioğlu, O; İnanç Ve Sözlüğü, s.228.

[767]                 Yıldırım, M; Yunanistan ve Ortodoks Kilisesi, s.143.

[768]                 Eliade, M; Ebedi Dönüş Mitosu, s.36.

[769]                 Eliade, M; Ebedi Dönüş Mitosu, s. 37.

[770]                 Bajur, G; Marriage, s.340-343.

[771]                 Parrinder, G; Dünya Dinlerinde Cinsellik, s.296.

[772]                 Matta 5:27- 30.

[773]                 Selanikliler 4:3-6.

[774]                 Ünal, A; Hıristiyanlıkta Kaden Ve Aile Anlayışına Genel Bir Bakış, s, 135.

[775]                 Çıkış 20:1; Yasanın Tekrarı 5:8.

[776]                 2Petrus 2:14.

[777]                 Matta 5:27-28.

[778]                 Witte, J; ChristiantityAndLaw, s. 403-405.

[779]                 Strange, R; The Catholic Faith, s.201-204.

[780]                 Romalılar 7:2-3.

[781]                 Yeremya 3:8.

[782]                 Tex, B; Love AndDivorce, s.80-85.

[783]                 Matta 5:31-32; Matta 19:9.

[784]                 İKorintliler 7:12-16.

[785]                 Mallcom, A.J; The Writings Of St.Paul, s.387.

[786]                 Wesley,Y; Understanding Of The Church Fathers, s.276.

[787]                 1Korintliler 6:11; Cullmann, O; The Christology Of The New Testament, s.300; Jackson, P;

Marriage And Virginity, s.87-88.

[788]                 Wesley,Y; Understanding Of The Church Fathers, s.277.

[789] Cullmann, O; The Christology Of The \ew Testament, 309-311; Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.539.

[790]                 Wackny,D; Contact Jesus, s.40-43.

[791]                 Radburt, H.U; Religion Give Up, s.80-87.

[792]                 Urban, L; Christian Thoucht, s.301-307.

[793]                 Hadon, M.G; Moral Laws, s.112-114.

[794]                 Radburt, H.U; Religion Give Up, s.302-303; Hadon, M.G;MoralLaws, s. 115-117.

[795]                 Cahill, S.L; Christian Ethics, s.302.

[796]                 Radburt, H.U; Religion Give Up, s.118-120.

[797]                 Hadon, M.G; MoralLaws, s. 118.

[798]                 Matta 5-7.

[799]                 Hadon, M.G; MoralLaws, s. 119.

[800]                 Radburt, H.U; Religion Give Up, s.122-123.

[801]                 Matta 7:1-5.

[802]                 Matta 7:21-23.

[803]                 Matta 7:12; Radburt, H.U; Religion Give Up, s.124-126.

[804]                 Matta7:13-14.

[805]                 Matta 11:30, Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.115.

[806]                 Malachi, E.N; The Birth Of Morality, s.201-204.

[807]                 Radburt, H.U; Religion Give Up, s.217.

[808]                 Kedrick, K; SaintAgustin And Understanding Of Religion, s.35-36.

[809]                 Radburt, H.U; Religion Give Up, s.218-219.

[810] Hadon, M.G; MoralLaws, s. 120; Eddrick, E; Jewish Sharia, s. 38-39; Radburt, H.U; Religion Give Up, s.220-221.

[811]                 Hadden,R; Religion AndMarriage, s. 168-169.

[812]Matta 5:3.

[813]                 Baker, W.J; Live, s. 20-22.

[814]                 Malachi, E.N; The Birth Of Morality, s.321.

[815]                 Baker,W.J; Live, s. 44.

[816]                 Sefanya 3:12.

[817]                 Yeşeya 41:17-18.

[818]                 Baker,W.J; Live, s.47-50.

[819]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.42.

[820]                 Baker,W.J; Live, s.70-71.

[821]                 Vareck, U; Calvin ’s Philosophy, s.67-69.

[822]                 Baker,W.J; Live, s.76.

[823]                 Vareck, U; Calvin ’s Philosophy, s.70.

[824]                 Yates, K; Jesus And Modern Life, s.83-87.

[825]                 Baker,W.J; Live, s.78-79.

[826]                 Yates, K; Jesus And Modern Life, s.89-92.

[827]                 Baker,W.J; Live, s.80; Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount, s.43.

[828]                 Luka 1:53.

[829]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.44; Yates, K; Jesus And Modern Life, s.94-

95.

[830]                 Matta 5:4.

[831]                 Yates, K; Jesus And Modern Life, s.100.

[832]                 Abbot, A.M; Jesus And God, s.24-30.

[833]                 Yates, K; Jesus And Modern Life, s.102.

[834]                 Koloseliler 4:/3.

[835]                 Abbot, A.M; Jesus And God, s.44-45.

[836]                 Burcke, A.M; Peak Points In Life, s.111-112.

[837]                 Abbot, A.M; Jesus And God, s.47-49.

[838]                 Burcke, A.M; PeakPoints In Life, s.114-115.

[839]                 Luka 6:25.

[840]                 Abbot, A.M; Jesus And God, s.58.

[841]                 Burcke, A.M; Peak Points In Life, s.117-118.

[842]                 Yeremya 9:1.

[843]                 Mezmurlar 119:136.

[844]                 Hezekiel 9:4.

[845]                 Romalılar 7:10.

[846]                 Burcke, A.M; Peak Points In Life, s.120-121.

[847]                 Korintliler 7:10.

[848]                 Stott, J; TheMessage Of The Sermon On The Mount, s.45.

[849]                 Abbot, A.M; Jesus And God, S.58-60.

5Matta 5:5.

[851]                 Matta 11:28-29.

[852]                 Burcke, A.M; PeakPointsIn Life, s.123-124.

[853]                 Odell, K.M; Christian Living, s.217.

[854]                 Burcke, A.M; Peak Points In Life, s.125-126.

[855]                 Odell, K.M; Christian Living, s.218-219.

[856]                 Burcke, A.M; PeakPoints In Life, s.125.

[857]                 Matta 11:29.

[858]                 2 Korintliler 10:1; Zekeriya 9:9.

[859]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 46.

[860]                 Odell, K.M; Christian Living, s.220-221.

[861]                 Burcke, A.M; Peak Points In Life, s.126-127.

[862]                 Odell, K.M; Christian Living, s.23-224.

[863]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 47.

[864]                 Odell, K.M; Christian Living, s.225-226.

[865]                 Burcke, A.M; Peak Points In Life, s.127-128.

[866]                 Odell, K.M; Christian Living, s.227-228.

[867]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.48.

[868]                 Odell, K.M; Christian Living, s.229-230.

[869]                 Burcke, A.M; Peak Points In Life, s.129-130.

[870]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.43-44.

[871]                 Odell, K.M; Christian Living, s.232-233.

[872]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.47-50.

[873]                 Burcke, A.M; Peak Points In Life, s.131-132.

[874]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.57-58.

[875]Matta 19:29; Burcke, A.M; PeakPointsIn Life, s.134-135.

[876]                 Koloseliler 6-10.

[877]                 Barnett, H.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.149-150.

[878]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.60-62.

[879]                 Odell, K.M; Christian Living, s.234-235.

[880]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.51.

[881]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.64-65.

[882]                 Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.58-60.

[883]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.67-70.

[884]Matta 6:14; Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.62-63.

[885]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, 72-77.

[886]                 Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.64-65.

[887]                 Odell, K.M; Christian Living, 235-236.

[888]                 Matta 18:21-35; Orland, P.K; Philosophy Of Life, s. 238.

[889]                 Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.67-68.

[890]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.52.

[891]                 Matta 5:6.

[892]                 Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.70-72.

[893]                 Amalados, M; The Christian Faith, s.249.

[894]                 Beare, W.F; The Gospel According To Matthew ,s.355-360.

[895]Matta 6:33.

[896]                 Beare, W.F; The Gospel According To Matthew, s.367-368.

[897]                 Romalılar 9:30, 10:4; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount ,s.48.

[898]                 Matta 20.

[899]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.49.

[900]                 Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.78-79.

[901]                 Burg, H; Christentum Und Jesus, s.57-62.

[902]                 Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.84.

[903]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 49.

[904]                 Manson, T.W; On Paul And John, s.82.

[905]                 Mezmurlar 107:9.

[906]                 Manson, T.W; On Paul And John, s.84.

[907]                 Vorster, W.S; Speaking Of Jesus, s.80.

[908]                 Yuhanna 4:13-14; Yuhanna 7 :37; Yuhanna 7:38.

[909]                 Manson, T.W; On Paul And John, s.85.

[910]                 Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.86-87.

[911]                 Mckay, D; Christian Ethics, s.23-24.

[912]                 Dodd, C.H; The Founder Of Christianity, s.190.

[913]                 Mckay, D; Christian Ethics, s.25.

[914]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.50.

[915]                 Mckay, D; Christian Ethics, s.26.

[916]                 Amalados, M; The Christian Faith, s.250-251.

[917]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.50.

[918]                 Matta 5:7-8.

[919]                 Mckay, D; Christian Ethics, s.45-46.

[920]                 Amalados, M; The Christian Faith, s.253-254.

[921]                 Mckay, D; Christian Ethics, s.47.

[922]                 Urke, M; Basic Christianity, s.411.

[923]                 Matta 5:8.

[924]                 Urke, M; Basic Christianity, s.413.

[925]                 Mckay, D; Christian Ethics, s.49.

[926]                 Urke, M; Basic Christianity, s.414-415.

[927] Neil, M; A History Of The ChristianMission, s.230-233; Culmann, O; The Christology Of The New Testament, s.102-104.

[928]                 Mezmurlar 24:3-5.

[929]                 Mezmurlar 51:6; 51:10; 73:1.

[930]                 Druck, L; Early Christian Doctionary Of The New Testament, s.532.

[931]                 Luka 11:39, Luka 11:40,Matta 23:25,Matta 23:28.

[932]                 Manson, T.W; On Paul And John, s.87-88.

[933]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.53; Manson, T.W; On Paul And John, s.89.

[934]                 Mckay, D; Christian Ethics, s.50; Urke, M; Basic Christianity, s.418.

[935]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 60.

[936]                 Matta 6:22.

[937]                 Urke, M; Basic Christianity, s.419-420.

[938]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s.535.

[939]                 Urke, M; Basic Christianity, s.421-422.

[940]                 Alex, K.J; The New Testamenet Commentary, s.241.

[941]                 Adem, N; Church, s.89.

[942]                 Matta 5:9.

[943]                 Urke, M; Basic Christianity, s.423.

[944]                 Alex, K.J; The New Testament Commentary, s.243.

[945]                 Pinker, A.J; Ecclesiasticism, s.145.

[946]                 Sager, L; The Christian Vision, s.36-37.

[947]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.245.

[948]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.55.

[949]                 Sager, L; The Christian Vision, s.40-43.

[950]                 Matta 10:34-37.

[951]                 Sager, L; The Christian Vision, s.44-45.

[952]                 1Korintliler 7:15.

[953]                 Sager, L; The Christian Vision, s.46.

[954]                 Manson, T.W; On Paul And John, s.90-92.

[955]                 Koloseliler 1:20.

[956]                 Sager, L; The Christian Vision, s.47-48.

[957]                 Efesliler 2:15.

[958]                 Matta 5:44-45.

[959]                 Barnett, H.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, 214.

[960]                 Sager, L; The Christian Vision, s.51-52.

[961]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s.275.

[962]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.247.

[963]                 Sager, L; The Christian Vision, s.53.

[964]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.248.

[965]                 Sager, L; The Christian Vision, s.54-55.

[966]                 Luka 17:3.

[967]                 Sager, L; The Christian Vision, s.56-57.

[968]                 Ivan, J; Catholicism, s.60-68.

[969]                 Lache, B; Jesus ChristIn Modern Thought, s.107-109.

[970]                 Ivan, J; Catholicism, s.311.

[971]                 Lache, B; Jesus ChristIn Modern Thought, s.48-54.

[972]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.56.

[973]                 Lache, B; Jesus Christ In Modern Thought, s.56-58.

[974]                 Matta 5:10.

[975]                 Sager,L; The Christian Vision, s.58-60.

[976]                 Matta 5:11, Lache, B; Jesus ChristInModern Thouht, 59.

[977]                 Matta 5:12.

[978]                 Orland, P.K; Philosophy Of Life, s.248.

[979]                 Matta 5:6.

[980]                 Matta 5:9.

[981]                 Matta 5:12.

[982]                 Romalılar 14:17.

[983]                 Calbert, O; Paul’s World, s.120-121.

[984]                 Sager, L; The Christian Vision, s.62-64..

[985]                 Matta 5:10.

[986]                 Matta 5:11.

[987]                 Calbert, O; Paul’s World, s. 123.

[988]                 Sager,L; The Christian Vision, s.65.

[989]                 Matta 5:12.

[990]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.76.

[991]                 Luka 6:23.

[992]                 Matta 5:12.

[993]                 Sager,L; The Christian Vision, s.67.

[994]Matta 5:11.

[995]                  Dacian, P; To Love Christ, s.74.

[996]                  Sager,L; The Christian Vision, s.68-69.

[997]                  Matta 5:10.

[998]Matta 5:11.

[999]                  Dacian, P; To Love Christ, s.78-80.

[1000]                 Yuhanna 15:18-25.

[1001]                 Dacian, P; To Love Christ, s.81-82.

[1002]                 Sager,L; The Christian Vision, s.79.

[1003]                Luka 6:26.

[1004]                 Dacian, P; To Love Christ, s.84.

[1005]                 Sager,L; The Christian Vision, s.80; Dacian, P; To Love Christ, s.85.

[1006]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.58.

[1007]                 Dacian, P; To Love Christ, s.88.

[1008]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 59.

[1009]                 Sager,L; The Christian Vision, s.81-82.

[1010]                 Sager,L; The Christian Vision, s.83.

[1011]                 Dacian, P; To Love Christ, s.92.

[1012]                 Sager,L; The Christian Vision, s.84-85.

[1013]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.45

[1014]                 Gündüz, Ş; Dinsel Şiddet, s.22.

[1015]Matta 5:43, 19:18,19, 22:39;Markos 12:31,33; Luka 10:27; Romalılar 13:10,19, 15:2; Efesliler 4:25; Yuhanna 13:34, 15:12,17; 1.Selanikliler 3:12, 4:9; 1Petrus,1:22, 4:8; 1.Yuhanna 3:11,23, 4:7; 2 Yuhanna, 1:5.

[1016]                 Ulrich, J.N; The God, s.202.

[1017]                 Robert, H.K; Tanrı ’nın Anlamı, s.123-131.

[1018]                 Cuvillier, A; Felsefe Yazarlarından Seçilmiş Metinler, s.671.

[1019]                 Schniller, J.P; ChristAnd Jesus, s.219.

[1020]                 Xenia, J.B; II. Vatikan The Council, s.109-121; Ursula W; Christianity AndLove, s.56-77.

[1021]                 Ulrich, J.N; The God, s. 204; Robert, H.K; Tanrı ’nın Anlamı, s. 134-136.

[1022]                 Zachary, A; In Judaism love, s.304-320.

[1023]                 Xenia, J.B; II. Vatikan The Council, s 123-127, Ursula, W; Christianity AndLove, s.90-98.

[1024]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.129.

[1025]       Zachary, A; In Judaism Love, s.320-322; Xenia, J.B; II. Vatikan The Council, s.128-130; Ursula, W; Christianity AndLove, s.102-104.

[1026]                 Ursula, W; ChristianityAndLove, s.108-109.

[1027]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.130.

[1028]                Matta 5:43,44.

[1029]                Luka 6:27,28.

[1030]                Luka 6:34,35.

[1031]                 Ursula, W; ChristianityAndLove, s.110-117; Schniller, J.P; ChristAnd Jesus, s.201-203.

[1032]                Luka 1:69-71.

[1033]                 King, M.L; Sevginin Gücü, s.68-69.

[1034]                 Gündüz, Ş; Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, s.34; Phanyk, T.J; Christianity And God, s.120-123.

[1035]                 Gündüz, Ş; Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, s.37.

[1036]                 Ursula, W; ChristianityAndLove, s.209-221; Xenia, J.B; II. Vatikan The Council, 97-101;

Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.301; Woodhead, L; An Introduction To Christianity, s.402-404.

[1037]       Ursula, W; Christianity AndLove, 230; Ryken, L; The New TestamentIn Literary Criticism, 101­108; Price, L.J; Interpreting The New Testament, s.76-78.

[1038] Thadeny, M; Commentary On The Synoptic Gospels, s.46-48; Wingate, A; Commentary On The Synoptic Gospels, s.250.

[1039]                 Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.302.

[1040] Tarrin, O; The Law Of Christ, s.60-65; Dodd, C.H; The Founder Of Christianity,s.118-120; Stock, A; The MethodAndMessage Of Matthew, s.72-77.

[1041]                 Deborah, H; Love AndHate, s.34-45.

[1042]                 Finkielkraut, A; Sevginin Bilgeliği, s.99.

[1043]                 Gündüz, Ş; Dinsel Şiddet, s.26.

[1044]                 Deborah, H; Love And Hate, s.65-66

[1045]                 Jacqudiny, A.T; Love Enemies, s.36-64.

[1046]                 Deborah, H; Love And Hate, s.70-72.

[1047]                 Jacqudiny, A.T; Love Enemies, s.66-73.

[1048]                 Jacqudiny, A.T; Love Enemies, s.74-77; Ursula, W; Christianity AndLove, s.240-247.

Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s.257.

Levililer 19:34.

Çıkış 12:49.

Yancy, E; Martin Luther Interpretation Of The New Testament, s.161-163.

Çıkış 23:4-5.

Yasanın Tekrarı 22:4.

[1055]                Romalılar 12:20.

[1056]                 Holfen, D; Judaism, s.58-62.

[1057]                 Kolber, O; Jesus AndLove, s.89-96.

[1058]                 Deborah, H; Love AndHate, s.73-74.

[1059]                 Kolber, O; Jesus AndLove, s.98-102.

[1060]                 Dofers, H.M; Christianity, s.186-188.

[1061]                 Koloselilerber, O; Jesus AndLove, s.97.

[1062]                Luka 10:29-37; Dofers, H.M; Christiannity, s.190.

[1063]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.112.

[1064]                 Deborah, H; Love AndHate, s.102; Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount, 113;

Ursula, W; Christianity And Love, s.201.

[1065]                 Tamela, J; The Christology Of The New Testament, s.97-105.

[1066]                Romalılar; 5:10.

[1067]                Matta 5:44; Luka 6:28.

[1068]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.112.

[1069]                Luka 23:34.

[1070] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.239; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.114; Neil, M; A History Of The Christian Mission, s.43.

[1071]                 Zachary, A; In Judasim Love, s. 104.

[1072] Barnett, H.G; The Interpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.149; Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist,s. 142; Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.115.

[1073]                 Macquarric, J; Jesus Christ In Modern Thouht, s.119

[1074] Ursula, W; ChristianityAndLove, s.287; Xenia, J.B; II. Vatikan The Council, s.87-88; Deborah, H; Love And Hate, s.92-96.

[1075]                Matta 5:48.

[1076]                Levililer 11:45-45, 19:2,20/7; 1Petrus 1:16.

[1077]                 Brillant ,C.W; Commentary On The New Testament, s.302-309.

[1078]                 Scott, C.A; Christiantiy According To St.Paul, s.128.

[1079]                Matta 6:12.

[1080]                 Brillant, C.W; Commentary On The New Testament, s.310-314.

[1081]       Luka 6:36, Funk, R; The Five Gospels, s.94; Barnett,H.G; The İnterpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.114.

[1082]                 Barnett,H.G; The İnterpretation Of St. Matthew’s Gospel, s. 117-118.

[1083]                 Hector, I; According To Reformers In The New Testament Commentary, s.134-141.

[1084]                 Barnett,H.G; The İnterpretation Of St. Matthew’s Gospel, s.120.

[1085] Drucker, M; Commentary On A Harmony Of The Evangelist, s.251, Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.115; Funk, R; The Five Gospels, s.84-85.

[1086]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.113-114.

[1087]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s. 3-7.

[1088]                Matta 5:18; Ataurrahim, M; Bir İslâm Peygamberi Hz. Îsâ, s. 22.

[1089]                Matta 2: 1-23.

[1090]                Markos 12:28-32.

[1091]Matta 6:9,10.

[1092]                Matta 10: 34-37.

[1093]                Matta 10: 38,39.

[1094]Matta 5/ 39-42.

[1095]                Matta 6:19,20.

[1096]                Matta 11/:28-30.

[1097]                Luka 22: 25,26.

[1098]Matta 5:17.

[1099]                 Sarıkçıoğlu, E; Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi., s.304.

[1100]                Resullerin İşleri 22:3.

[1101]                 Yıldınm,S; Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, 59-60; Calbert, O; Paul’s World, s124-126.

[1102]                 Resüllerin İşleri 7: 58; 8: 1-3.

[1103]                 Yıldınm,S; Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, s. 59-79.

[1104]Matta 5/:18; Yuhanna 14:16,17.

[1105]                 Scott, C.A; ChristiantiyAccording To St.Paul, s.302-304; Calbert, O; Paul’s World, s.130-132.

[1106]                 Debbert, M; According To Paul, Christiantiy, s.38-42.

[1107]                 Calbert, O; Paul’s World, s.133-134.

[1108] Vanne, O; Paul And Christiantiy, s.69-71; Calbert, O; Paul’s World, s.135; Gündüz, Ş; Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, s.78-79.

[1109] Stott, J; TheMessage Of The Sermon On TheMount, s.63; Stock, A; TheMethodAndMessage Of Matthew, s.90-92.

[1110]                 Çıkış 20:1-17.

[1111]                Resullerin İşleri 13:39; Romalılar 3:20; Galatyalılar 2:16,21; Gal 3:19.

[1112]                Romalılar 3:20, Romalılar 5:20, Romalılar 7:7; Koloseliler 15:56; Galatyalılar 3:19.

[1113]                Romalılar 2:14, 15.

[1114]                Romalılar 3:20.

[1115]                 Yakup 2:10.

[1116]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.57.

[1117]                Romalılar 6:14.

[1118]                 2 Korintliler 3:7-11.

[1119]                 Galatyalılar 3:24-25.

[1120]                 Yuhanna 13:15; Yuhanna 15:15; Efeslilere 5:1,2, 1Yuhanna 2:6, 1Yuhanna 3:16.

[1121]                 2 Timoteosa 3:16.

[1122]                 Neville, M.T; ChristianityAndLaw, s.56.

[1123]                 İTimoteos 1:8.

[1124]                 1 Timoteos 1:9.

[1125]                 Newman, W; Christian Law, s.34-38.

[1126]                Romalılar 8:4.

[1127]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.81-88; Newman, W; Christian Law, s.39-

40.

[1128]Matta 5:19; S.102.

[1129] Neville, M.T; ChristianityAndLaw, s.49-54.

[1130]Matta 5:17-18.

[1131]                 Newman, W; Christian Law, s.47.

[1132]                 Palmer, T; Law, s.78-80.

[1133]                 Newman, W; Christian Law, s.49-50.

[1134]Matta 7:12.

[1135] Palmer, T; Law, s.85-86.

[1136]Markos 2:23 3:6.

[1137]                 Palmer, T; Law, s.90.

[1138]                 Neville, M.T; ChristianityAndLaw, s.55-58.

[1139]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.79; Newman, W; Christian Law, s.55-56.

[1140]                 Neville, M.T; ChristianityAndLaw, s.60.

[1141]                 Paul, T; The Rise Of Christ, s. 80-83.

[1142]                 Newman, W; Christian Law, s.58; Neville, M.T; Christianity AndLaw, s.64.

[1143]                 Paul, T; The Rise Of Christ, s.85-87.

[1144]                Markos 1:15.

[1145]                 Paul, T; The Rise Of Christ, s.63.

[1146]                 Newman, W; Christian Law, s.59.

[1147]                 Paul, T; The Rise Of Christ,s.65.

[1148]                 Fuller, G; Yew Bible Commentary, s.340-344; Newman, W; Christian Law, s.62-63.

[1149]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.68-76.

[1150]Matta 5:17.

[1151]Matta 5:18.

[1152]                 Fuller, G; Yew Bible Commentary, s.64-65.

[1153]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.77-79.

[1154]                 Fuller, G; New Bible Commentary, s.66-68.

[1155]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.80-81.

[1156]                 Fuller, G; New Bible Commentary, s.72-74; Paul, T; The Rise Of Christ, s.71-72.

[1157]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.83.

[1158]                 Fuller, G; New Bible Commentary, s.75-76.

[1159]                 1Samuel 16:7.

[1160]                 Fuller, G; New Bible Commentary, s.84-85.

[1161]                 Paul, T; The Rise Of Christ, s.72-74.

[1162]                 Fuller, G; #ew Bible Commentary, s.87-88.

[1163]                 Paul, T; The Rise Of Christ, s.78-85.

[1164]                 Yuhanna 3:3,5.

[1165]                 Paul, T; The Rise Of Christ, s.88-89.

[1166]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.84-85.

[1167]                 Fuller, G; New Bible Commentary, s.89.

[1168]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.82.

[1169]                 Fuller, G; New Bible Commentary, s.90-91.

[1170]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.86.

[1171]                 Hengel, M; Between Jesus And Paul, s.45-50.

[1172]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.87.

[1173]                 Fuller, G; New Bible Commentary, s.92-93.

[1174]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.83.

[1175]                 Fuller, G; New Bible Commentary, s.94.

[1176]Matta 5:17.

[1177]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.88-89; Fuller, G; New Bible Commentary, s.96.

[1178]                 Tarrin, O; The Law Of Christ, s.49-58.

[1179]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.84-85.

[1180]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.86; Tarrin, O; The Law Of Christ, s.59-62.

[1181]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.90-93.

[1182]                 Fuller, G; New Bible Commentary, s.100.

[1183]                 Tarrin, O; The Law Of Christ, s.78.

[1184]                 Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.93-94

[1185]                 Tarrin, O; The Law Of Christ, s.79-80.

[1186]                 Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.86-87.

[1187]                 Tarrin, O; The Law Of Christ, s.89-90.

[1188]                 Fuller, G; Yew Bible Commentary, s.103.

[1189]                Matta 7:24-25, Heim, M; Jesus, s.103-104.

[1190]                Matta 7:26-27.

[1191]                 Yule, T; The Five Gospel, s.276-277.

[1192]                 Ragnar,U;Christ’sMessage, s.87-92.

[1193]                 Yule, T; The Five Gospel, s.279-280.

[1202]Matta 7:24-27.

[1203] Matta 7:24.

[1204]Matta 7:26.

[1205]         Ragnar, U; Christ’sMessage, .94-96.

[1206] Yakup 1:22-25, Yakup 2:14-20.

[1207]         Ragnar, U; Christ’sMessage, s.97-98.

[1208]         Matta 5:13, Herring, G; Introduction To The History Of Christianity, s.87-88.

[1209]         Matta 5:14.

[1210] Yuhanna 8:12, Yuhanna 12:35-36, 46.

[1211]         Ragnar, U; Christ’sMessage, s.100-101.

[1212]         Matta 5:15-16, Herring, G; Introduction To The History Of Christianity, s.89-90.

[1213]         Matta 5:10-12.

[1214]         Yule, T; The Five Gospel, s.281-282.

[1215] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.66.

[1216]         Yule, T; The Five Gospel, s.284-285.

[1217] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.68.

[1218]         Yule, T; The Five Gospel, s.286-287.

[1219]         Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.96-97.

[1220]         Matta 5:13.

[1221]         Matta 5:14-16.

[1222] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.69-70.

[1223]         Yule, T; The Five Gospel, s.288-289.

[1224]         Tarrin, O; The Law Of Christ, s.91-92.

[1225]         Yule, T; The Five Gospel, s.290-291.

[1226]         Palmer, T; Law, s.93.

[1227] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.71.

[1228]         Markos 9:50.

[1229]         Luka 14:34-35.

[1230]         Palmer, T; Law, s.96.

[1231] Yuhanna 8:12, 95.

[1232]         Filipililer 2:15.

[1233] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.72.

[1234] Yeşeya 42:6, 49:6, Resullerin İşleri 26:23;13:47.

[1235]         Yule, T; The Five Gospel, s. 291.

[1236]         Palmer, T; Law, s.98-100.

[1237] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.75.

[1238]         Palmer, T; Law, s.102-104.

[1239]         Yule, T; The Five Gospel, s.292-295

[1240]         Palmer, T; Law, s.106-108.

[1241]         Tarrin, O; The Law Of Christ, s. 94-96.

[1242]         Palmer, T; Law, s.109-110.

[1243]         Tarrin, O; The Law Of Christ, s.98-100

[1244] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.75

[1245]         Palmer, T; Law, s.110-111.

[1246]         Palmer, T; Law, s.112-113; Tarrin, O; The Law Of Christ, s.102-103

[1247]         Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.99-101

[1248]         Ragnar, U; Christ’sMessage, s..106

[1249]         Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.105.

[1250] Guthrie, D; New Bible Commentary, s.176.

[1251]  Tarrin, O; The Law Of Christ , s.105.

[1252] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.75-76.

[1253] Guthrie, D; Aew Bible Commentary, s.177-178.

[1254]         Adda, F; Look To The WorldReligions, s.64-66.

[1255]         Parkin, J; The TargetAudience Of Jesus, s.107-108.

[1256]         Adda, F; Look To The WorldReligions, s.68-70.

[1257]         Adda, F; Look To The WorldReligions, s.72-77.

[1258]         Ragnar, U; Christ’sMessage, s.110-111.

[1259]         Adda, F; Look To The WorldReligions, s.78-80.

[1260]         Ragnar, U; Christ’sMessage, s.112-113.

[1261]         Adda, F; Look To The WorldReligions, s.85-86.

[1262]         Ragnar, U; Christ’sMessage, s.117.

[1263]         Adda, F; Look To The WorldReligions, s.87-88.

[1264]         Heim, M; Jesus, s.34-37.

[1265]         Adda, F; Look To The WorldReligions, s.89-90.

[1266]         Yates, K; Jesus And Modern Life, s.83.

[1267]         Radburt, H.U; Religion Give Up, s.27-30.

[1268]         Yates, K; Jesus And Modern Life, s.84.

[1269] Stott, J; The Message Of The Sermon On The Mount, s.77; Yates, K; Jesus And Modern Life, s.93-

94.

[1270]         Ragnar, U; Christ’s Message, s. 118.

[1271]         Adda, F; Look To The World Religions, s.100-102.

[1272]         Ragnar, U; Christ’sMessage, s.119-121.

[1273]         Adda, F; Look To The WorldReligions, s.103-104.

[1274]         Yates, K; Jesus And Modern Life, s.98.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar