Kapkaranlık Bir ABD Tablosu
Modern Bir Taşra Kara Filmi
Hazırlayan:
Viktor APALAÇİ
78
yaşında üretkenliğini sürdüren William Friedkin, konusunu bir tiyatro oyunundan
alan filmde, kapkaranlık bir ABD tablosu çiziyor. Vahşi Teksas kırsalında,
Amerikan aile değerlerinin paramparça edildiği, yozlaşmanın ve suç
eğilimlerinin tavan yaptığı film, sert yapısı ve tavizsiz yorumuyla iz
bırakıyor. En küçük ahlak kırıntısından ve etik kaygıdan yoksun yapısıyla, film
ideal Amerikan ailesi kavramını ters yüz ediyor. Oyuncu kadrosu müthiş
Modern
bir taşra kara filmi
‘Şeytan
/ The Exorcist’, ‘Kanun Kuvveti’ / French Connection gibi başyapıtlarından
tanıdığımız, Oscarlı yönetmen William Friedkin, ‘Katil Joe / Killer Joe’ ile,
78 yaşında üretkenliğini sürdürdüğünü, formunu koruduğunu gösteriyor.
Konusunu
bir tiyatro oyunundan alan film, kapkaranlık bir ABD tablosu çizerken,
Amerikan taşrasına ürpertici ve acımasız bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Vahşi
Teksas kırsalında, Amerikan aile değerlerinin paramparça edildiği, yozlaşmanın
ve suç eğilimlerinin tavan yaptığı bu taşra kara filmi, sert yapısı ve
tavizsiz yorumu ile iz bırakıyor.
İnişli
– çıkışlı, 45 yıllık sinema kariyerinde, cinayet, uyuşturucu, kadın düşmanlığı
ile suç dünyasını yorulmadan işlemeyi sürdüren William Friedkin, kusursuz
sinema dili ve sağlam tekniği ile Hollywood’un gözde veteran yönetmeni
olmuştur.
5
yıl önce yaptığı ‘Böcek / Bug’daki, tiyatro yazarı Tracy Letts ile işbirliğini
Friedkin, ‘Katil Joe’da da sürdürüyor. Amerikan kırsalında, bir aile içi
hesaplaşmasını ve bir cinayeti, film insanın tüylerini diken diken eden sert
bir uslupla anlatıyor.
Modern
toplumda, ahlaki değerlerin günümüz materyalizmine yenik düştüğünü gösteren
film, en küçük ahlak kırıntısından ve etik kaygıdan yoksun yapısıyla, ideal
Amerikan ailesi kavramını ters yüz ediyor.
Kokain
bağımlısı annesi Adele’in kendisinden çaldığı ‘mal’ın bedelini uyuşturucu
mafyasına ödemediği takdirde, öldürüleceğini bilen, küçük torbacı Chris (Emile
Hirsch), annesinin hayat sigortasındaki 50 bin dolara göz koyuyor.
Chris’i
güzel kızı Dottie’yi (Juno Temple) ve kocasını (Thomas Haden Church) terk
ederek, genç sevgilisine kaçan anneden ailenin tüm bireyleri nefret etmektedir.
NE AİLE AMA
Chris’in,
part time kiralık katillik yapan, kasabanın polisi Joe’yu (Matthew Mc
Conaughey) annesini öldürmesi için görevlendirmesine aileden itiraz eden kimse
çıkmıyor. Evde sürekli çırılçıplak dolanan seksi metresinin (Gina Gershon)
sözünden dışarı çıkmayan, geri zekalı ve boynuzlu baba, uykusunda gezen, saf,
naif yeniyetme kızı Dottie, bu canice planın bir parçası olmayı kabul ediyor.
Zira bölüşülecek hayat sigortası ile cepleri ilk kez para görecektir.
Prensip
olarak ücretini (!) peşin alan, ‘para peşin, kırmızı meşinci’ Joe’nun 25 bin
dolar istemesiyle cinayet planı yatar gibi oluyor. Ancak Joe’nun seksi taze
Dottie’yi farketmesiyle iş tatlıya bağlanıyor, aile genç kızın Joe’nun seks
kölesi olmasını kabul ediyor.
Para
bulma derdine düşen, uyumlu Amerikan ailesi resmini paramparça eden fakir bir
taşra ailesinin öyküsünü, oldukça sert ve açık seçik bir uslupla anlatan
William Friedkin, tavizsiz yorumuyla, izleyiciyi sarsma hedefine ulaşıyor.
Baştan
sona ilgiyi ayakta tutan, aksamayan bir tempoda, filmini ustalıkla kuran
yönetmen, senaryoda beceriyle çizilmiş yan karakterlere de hakkını veriyor.
KAN, ŞİDDET,
PORNO İÇİÇE
Sigortadan
para gelene kadar, kiralik katil Joe’nin cinsel arzularını gideren saf Dottie,
ipliği pazara çıkan kenar mahalle aşiftesi, seks objesi üvey anne, esen rüzgara
göre yön değiştiren, bir baltaya sap olamamış, boynuzlu aile reisi, rehine
aldığı 16 yaşındaki bir kıza sonraları aşık olacağını hesaplayamayan,
profesyonel katil – eyyamcı polis Joe, mafyaya olan 6 bin dolarlık borcunu
ödemediğinde başına gelecekleri bilen
çaresiz – çulsuz, torbacı Chris.
Film
bu karakterleri, insan ruhunun karanlık labirentlerinde bizleri geziye götüren
gizemli bir coğrafyada anlatıyor. Oyuncu kadrosu müthiş: Matthew McConaughey
kariyerinin en iyi oyununu çıkarırken, iki genç oyuncu Emile Hirsch ile Juno
Temple harikalar yaratıyorlar.
Evin
reisini, Adele’in parasını yiyen jigolo Rex’le boynuzlayan seksi üvey annede
Gina Gershon, kendisine eldiven gibi uyan ezeli vamp kompozisyonunda çok
başarılı.
William
Friedkin, konunun iki ana kişisini, kokain bağımlısı anne Adele ile genç
sevgilisi Rex’i hiç göstermeden öyküyü anlatma becerisini gösteriyor.
Kan
ve şiddetten geçilmeyen film açık seçik sahneleriyle de dikkati çekiyor. Joe’nin üvey anneye
tavuk buduyla pornomsu sekans unutulacak gibi değil.
https://www.salom.com.tr/arsiv/haber-84846-modern_bir_tasra_kara_filmi.html
Katil Joe (2011) Killer Joe
102 dk
Yönetmen:William Friedkin
Senaryo:Tracy Letts
Ülke:ABD
Tür:Suç, Dram, Gerilim
Vizyon Tarihi:09 Kasım 2012 (Türkiye)
Oyuncular
Matthew McConaughey
Emile Hirsch
Juno Temple
Thomas Haden Church
Gina Gershon
Özet
Uyuşturucu satıcısı olan Chris'in annesi, ondan gizlice
uyuşturucu zulasını çalar. Chris'in canını kurtarması için en kısa zamanda 6000
dolar bulması gerekmektedir. Babası Ansel'e akıl danışan Chris annesinin hayatı
üzerine bir plan yapar. Herkesin nefret ettiği üvey annesinin yüklü miktarda
bir hayat poliçesi vardır; alabildikleri takdirde bu para hem hepsini zengin
etmeye ve hem Chris'in borcunu ödemeye yetecektir. Tek sorun Sharla'nın hayatta
olmasıdır! Hem polis olan hem de kiralık katillikle hayatını kazanan Joe
Cooper, Sharla'yı öldürmeyi kabul eder. Ama prensip olarak 25000 dolar da nakit
ister. Tam plan parasızlıktan yatmak üzereyken olan biteni uzaktan seyreden
Chris'in kız kardeşi Dottie'yi fark eder. Başta parası karşılığında rehine
aldığı kıza daha sonra git gide aşık olacağını ise hesaba katmamıştır
Altyazı
Dottie!
Dottie, lanet olası,
uyan!
Kes sesini, T-Bone.
Dottie, kahrolası, aç
şu kapıyı.
T-Bone, kes sesini.
Dottie!
Uyan!
Dottie!
Aç şu lanet olası
kapıyı!
Dottie!
Çık artık şu yataktan!
Hemen!
Dottie aç kapıyı!
Dottie!
Dottie, lütfen kapıyı
aç.
Dottie!
Dottie, işemem lazım.
Uyan, benim.
Lanet olsun.
Bekle!
- Aç şu lanet kapıyı!
- Geliyorum.
Bir saniye.
Kes sesini!
Üstüne bir şeyler
giy, Tanrı aşkına.
Kim olduğunu
bilmiyordum.
Lanet olsun.
Kapa şu kahrolası
kapıyı!
Kapıyı çalanın kim
olduğunu bilmiyorsan, bu şekilde mi açarsın?
Daha önce görmediğin
bir şey değil.
Dallas'ın yarısı
görmüştür şimdiye kadar.
Kes sesini.
Babam burada mı?
Uyuyor.
Dottie burada ama,
değil mi?
- Adele evden mi
kovdu seni?
- Hayır, babamla bir
şey konuşmam lazım.
Neden kovdu seni?
Vurdun mu gene yoksa?
Hayır vurmadım.
Üstüne bir şeyler
giyer misin, lütfen?
- Amma mızmızlandın
ya.
- Suratımın
karşısında kıllarını görmek dikkatimi
dağıtıyor.
Tamam!
Tanrım!
Lanet olsun!
Rahatına bak.
Ne yaptın, yonca mı
doğradın buna?
Nereden buldun bu
boku?
Senden satın aldım.
Bu o mu?
Ne yapıyorsun burada?
Adele evden kovmuş.
Ne olmuş yani?
Bırak da kendi anlatsın.
Kalacak bir yere
ihtiyacım var, tamam mı?
Neden kovdu seni?
Uzun hikâye.
Sharla, bana bir bira
getir.
Ne yaptın, dövdün mü
yoksa yine?
Hayır, lanet olsun.
Dövmedim.
Daha önce dövmediğin
anlamına gelmez.
Bu seni hiç
ilgilendirmez, Sharla.
- Burası benim evim,
tamam mı?
- Sakin olun.
Çıplak karının
ukalalıklarını mı çekeceğim bir de?
- Çıplak değilim.
Burada böyle
dolaşmasına niye izin veriyorsun ki?
- Nasıl yani?
- Saat gecenin bir
yarısı olmuş.
Kapıyı şeyini gözüme sokacak
gibi açıyor.
Elimi uzatıp
tokalaşacağım neredeyse.
- Ağzını topla!
- Kim olduğunu
bilmiyormuş.
- Mesele o değil,
lanet olası.
Dottie üvey annesinin
amcığını görsün istemiyorum.
Bu kadar yeter.
Ben yatıyorum.
Yeterince saçmalık
işittim.
İyi geceler.
Seni bok herif.
Öldüreceğim lan seni.
- Kesin!
- Tatlı rüyalar!
- öldüreceğim!
- Lanet olsun.
- Dikkat et de
tahtakuruları ısırmasın.
- Otumu devirdin!
Bu gecelik burada
kalabilir!
İstediğim kadar
kalırım, benim bileceğim iş!
Daha fazla kalırsa canını
yakarım, ona göre!
- Yatağa kızgın girme.
- İyi geceler!
S..tir!
- Uykunda ölme sakın!
- Lanet olası gerzek!
Ne yapıyorsun sen?
- Köpek kulübesinde
yatacağım senin yüzünden.
- Üstüne bir pantolon
giy.
Seninle konuşmam
lazım.
- Bunun için pantolon
mu giymem gerek?
- Dışarı çıkacağız.
- Dışarı çıkmam ben.
- Gizli bir iş
konuşacağız.
Fısıldayarak anlat
öyleyse!
Üzerine bir pantolon
giy.
- Hayır.
- Lanet olsun.
Bana 6.000 dolar
lazım, yoksa birileri beni öldürecek.
Kasabayı hemen terk
etsen iyi olur.
- 1.000 dolar falan
versen.
- Yok ki.
1.000 dolarla onları
oyalarım en azından.
Chris, yok diyorum.
Annem olmasa bu işe
hiç bulaşmazdım.
Sonra da beni evden
kovuyor, iyi mi?
Vurdun ona, değil mi?
Lanet olsun, hayır!
Söyledim sana,
vurmadım.
Neden kovdu öyleyse
seni?
Buzdolabına doğru
ittim onu.
Kokainimden
yürütmüştü.
Hadi oradan.
Adele kokain
kullanmaz.
O kahrolası Rex'e
sattı, ya da verdi.
Mal gitmiş.
Yerini tek bilen de
oydu.
Sonra bu gece tıkır
tıkır işleyen arabasıyla eve geldi.
Hangi araba?
Altın Cadillac'la mı?
Dalga geçiyorsun
benimle.
- O boktan şey
yıllardır çalışmıyordu.
- Ne dedim ben sana?
Yani kokainim uçtu ve
bu herifler de beni öldürmek istiyor.
Kendi annem, Tanrı
aşkına!
Yani?
- Ne?
- Parayı verecek
misin?
- Hayır.
- Lanet olsun.
Mahvoldum.
Hayatta 1.000
dolarım olmadı ki benim.
- Peki, peki 15.000
doların olsun ister misin?
- Tanrım.
Bir dinle beni.
Hep aynı hikâye.
Çiftlikten ne haber?
Çiftiliği bulaştırma
şimdi.
Ben çok daha kolay bir
şeyden bahsediyorum.
İyi bir şey çıksa
bari.
Joe Cooper'ı biliyor
musun?
- Hayır.
- Bir aynasız.
Dedektif daha doğrusu.
Peki.
Ek bir iş daha
yapıyor.
Ne yapıyor?
Katil.
Adam öldürüyor.
Evet?
Yani?
Annemin 50.000
dolarlık hayat sigortası var.
Bana öyle bakma.
Peki sigortadan kim Ne denir ona?
İntifa hakkı sahibi.
- Dottie.
- Dottie mi?
- Hepsi mi?
50.000 doların tamamı
mı?
- Evet.
Bana hiçbir şey
bırakmadı mı?
Tabii ki bırakmadı.
Niye bıraksın ki?
Eski kocasıyım.
Senden nefret ediyor
baba, biliyorsun.
Böyle bir iş kaça
patlar peki?
20 alıyor diye duydum.
Bin mi?
Tanrım.
Bu öyle pazarlık
yapabileceğimiz bir iş değil.
Yakalanmamaya değer
bence.
Katil Joe işinin ehli
bir profesyonel.
İşi düzgün bitirir.
Nereden biliyorsun?
Kim anlattı sana?
Boşver onu.
Onunla anlaşıp işi
bedavaya yapmasını isteyeceğim.
Sonra da sigorta
parasından pay vereceğim.
Peki, adamın parasını
verdikten sonra elimizde 30 bin kalacak.
- 30 bin.
- Dörde böleceğiz.
- Üçe böleceğiz.
- Nasıl olacak?
- Sen, ben, Dottie.
Sharla ne olacak?
Ne olmuş Sharla'ya.
O da pay alacak.
Hayır almayacak.
Aileden değil ki.
Adele'den daha uzun
zamandır karım.
Para azalacak.
Senin paran azalacak.
Seninki de çoğalacak.
Ailenin babası benim.
Onu bulan da benim.
Benim eski karım o.
Senin ya da
Dottie'nin değil.
Tamam, peki, dörde
böleriz.
Hiçbir şeye kabul
demedim, tamam mı?
Burada cinayetten
bahsediyoruz.
Burada durup kafamı
sallayacak değilim.
Bir de şöyle düşün.
Kimseye bir faydası
oldu mu o kadının?
Ne demek istiyorsun?
Annem öldüğünde kimin
umurunda olacak?
Evet.
Rex'in.
O puşt, nefes alan
her şeyi becerir.
- Umursamayacak demek
değil.
- Aksine hoşuna gider.
Annemin ona nasıl
davrandığını bir görsen.
Muhtemelen bana
davrandığı gibi.
Dottie için hangisi
daha iyi sence?
O istediği Amazon
okuluna gitmesi için 10 bin dolarının olması mı yoksa en az bir 20 yıl daha alkololik
ihtiyar, çirkin ve dırdırcı bir anneyle
uğraşması mı?
- Haklı bir nokta.
- Kesinlikle.
Dottie bu
konuştuklarımızı bilmediği sürece ona
bir iyilik yapmış oluruz sadece.
Evet.
Ne yapıyorsunuz
burada?
Annemla kavga ettik.
Bütün bu şehri sen mi
inşa ettin?
Evet.
Tabii.
Her bir tuğlasını.
Düğünde duymuştum.
Ödümü koparttı.
Bu uyurgezerlik işi beni
çok korkutuyor.
Evet, çok kötüleşti.
Her gece oluyor
neredeyse.
Birisiyle çıkıyor mu?
Boşuna heveslenme.
Bana sorarsan o hâlâ Anlarsın işte.
Ne?
Bakire mi?
Adamı bir arayayım.
Bir toplantı
ayarlayıp, konuşalım herifle.
Hiçbir şeye şimdi
karar vermek zorunda değiliz.
- Tamam.
- Tamam, güzel.
Annemi öldürmeyi
planladığınızı duydum.
Bence çok iyi bir
fikir.
Bak, gördün mü?
Burada cinayetten
bahsediyoruz.
Zor bir işe benziyor.
Kimsin sen?
Ben Joe Cooper.
Joe Cooper.
Ödümü koparttın.
Özür dilerim.
Affımı diliyorum.
Kapıyı çaldım aslında
ama televizyonun sesi çok yüksekti duymadın.
Ben de içeri girmeye
karar verdim.
Sorun değil.
Zor görünüyor.
Televizyondan
öğrenmeye çalışmak.
Bir öğretmen lazım
sana.
Ben Joe Cooper.
Saat 10.
30'da burada Chris'le buluşacaktım.
Burada değil.
Biraz erken geldim.
O da genellikle
gecikir.
Bir fincan kahve
istesem zahmet olur mu?
Elbette.
Otur, ben de ceketini
alayım.
Adını sorabilir miyim?
Dottie.
Merhaba, Dottie.
Merhaba.
Ne?
Nesin sen?
Yani ne iş yaparsın?
Dedektifim.
Öyle mi?
Magnum gibi mi yani?
Hayır.
O özel dedektif.
Ben Dallas Polis
Teşkilatı'ndayım.
- O gerçek değil
zaten.
- Hayır.
Ben gerçeğim.
Öyle dizilerdeki gibi
bir iş olmadığını okudum, araba takipleri falan.
Bir sürü evrak işi.
Hatta bazı polisler
hayatları boyunca silahlarını ateşlemezmiş.
Muhtemelen doğrudur.
- Sen hiç kullandın
mı silahını?
- Tabii.
Kimseyi vurdun mu
peki?
- Evet.
- Kimi?
Tanımazsın.
Öldüler mi?
Evet, öldüler.
Vay canına.
Yaşadığın en heyecan
verici olay neydi?
Bir seferinde bir eve
girmiştim.
Ve arka taraftan bir
yerlerden korkunç çığlıklar yükseliyordu.
Ve ortalık tamamen
karanlıktı.
Ben de çığlık
seslerini izleyerek arkada bir yatak odasına vardım.
Neyle karşılacağımı
bilmiyordum.
Evet.
Kapıyı açtım, ve
birden bire çok iri yarı şişman bir
adam üzerime çullandı.
- Bağırıyor, tekme
atıyor, tırmalıyordu.
- Aman Tanrım.
Mesele şu ki ondan başka da kimse yoktu odada.
Adam da bana zarar
vermek istemiyordu aslında.
Yardım etmemi
istiyordu.
Neden?
Kız arkadaşıyla
kavgaya tutuşmuş.
Çünkü kadının bir
başkasıyla ilişkisi varmış.
Adam da ona bir ders
vermek istemiş.
Bana öyle dedi.
"Ona ders
vermek için".
Cinsel organını
çakmak gazına bulayıp, ateşe vermiş.
İnanabiliyor musun?
Gerçek.
Zavallı, sefil
gerzek sevgilisine ders vermek için
kendi cinsel organını yakmış.
Herhalde yaptığını
gösterdi ona.
Kadın atlatabilmiş
midir acaba?
- Adam iyi miydi peki?
- Hayır.
Hayır, iyi değildi.
Cinsel organını
yakmış.
Benim de teyzem
kendisini yakmıştı.
Öyle mi?
İsteyerek değil gerçi.
Üzerinde uzun, dantel
bir elbise varmış.
Ve ucunu fırına
sıkıştırmış.
Ateşi söndürene kadar
ölmüştü.
Gerçekten mi?
Ailede en çok ona
benzediğimi söylerler.
Adı Vivah'dı.
Çok güzel bir isim,
değil mi?
Ama hiç evlenmemişti
sanırım.
Telefona bakmayacak
mısın?
Seni arıyorlar.
Babam işten çıkamadı.
Bizimle Bob'un
yerinde buluşabilir misin?
Konuşabileceğimiz
özel bir yeri var mı?
Yan tarafta
kullanılmayan bir bilardo salonu var.
Harry Hines'ı geçer
geçmez.
En iyisi Dottie'yi de
getir, o sana yolu gösterir.
Yeniden plan
değişikliği yapma ama.
Cidden özür dilerim.
Biraz daha gürültü
çıkarabilir misin?
Kıçımı öp!
Orospu çocuğu.
Annemi mi
öldüreceksin?
Bilmiyorum.
- Neden sordun?
- Merak ettim sadece.
Çok küçükken annem
beni öldürmeye kalkmıştı.
Kendisini küçük
bebeğinden daha çok önemsediği için yüzüme yastık kapattı.
Beni bir annenin,
bebeğini sevmesi gerektiği gibi sevmedi hiç.
Sonra benden
kurtulduğunu sanıp çok mutlu oldu.
Ben de hiçbir zaman
ondan daha iyi birisine dönüşemedim.
Ama benden
kurtulamamıştı.
Beni ona geri
yollayamadı.
Hastalandım sadece.
Kötü oldum bir süre.
O da üzüldü öyle
olduğum için.
Ve hep öyle olacağım
için.
Nereden biliyorsun
bunu?
Neyi?
Annenin seni
öldürmeye çalıştığını?
Çünkü hatırlıyorum.
Bu babam Ansel.
Ansel.
Bira ister misin?
Hayır, teşekkür
ederim.
Dinle.
Çok fazla vaktim yok
Tamam, hemen konuya girelim.
Sakıncası yoksa.
Pekâlâ, öncelikle babam ve ben daha önce hiç böyle bir şey
yapmadık.
Yapmak istemiyoruz
aslında ama yapılması gerekiyor.
Bunun benimle bir
ilgisi yok.
Pekâlâ.
Efendim bizim yerimize konuya siz girseniz ve
sormamız gereken soruları söyleseniz.
- Çok basit.
Size sunacağım hizmet
için bana bir ödeme yapacaksınız.
Onun günlük
programını, alışkanlıklarını bana anlatacaksınız.
Ben de ona göre
hareket edeceğim.
Ne yapacağım
konusunda size detay vermeyeceğim çünkü
ne kadar az şey bilirseniz hepimiz için
o kadar iyi olur.
Pekâlâ.
Şimdi, uyulmasında
ısrar ettiğim bazı kurallarım var.
- lsrar.
- Tamam, peki.
Yakalanırsanız, bu
suçla ilişkiniz olduğu anlaşılırsa hiçbir
koşul altında benim kimliğimi ya da bağlantımı açıklamayacaksınız.
Tabii, elbette.
Bu kuralı çiğneyecek
olursanız öldürülürsünüz.
Anladınız mı?
- Ben - Bu konuyu çok net anlamanız gerek.
Anlıyorum.
Sen anlıyor musun?
Evet.
Benim ücretim, 25.000
dolardır.
Peşin ve nakit.
İstisna olmaz.
- 25 mi?
- Evet, efendim.
- 20 dememiş miydin?
- Bana 20 denmişti.
25.
Bir sorun mu var?
25 sorun değil.
Sorunumuz o değil.
Sorununuz nedir peki?
Sorun avansı peşin
ödemek.
- İstisna olmaz.
- Efendim,
açıklayayım.
Bu işe kalkışmamızın
baş sebebi annemin yüklü bir miktar sigortasının
oluşu.
Genellikle öyledir.
Biz de doğrusu,
ödemeyi sigorta alacağımızı tahsil
ettikten sonra Bakın, bu konu tartışmaya
açık değil.
- Sohbetimiz sona
ermiştir.
- Lütfen, bu Sen bu işi ne sanıyorsun?
"BirAnlaşma
Yapalım" mı?
Burada ciddi bir iş
yapıyoruz evlat.
- Bunun farkındayım.
- Hayır, pek
sanmıyorum.
Seni ciddiye
almıyorum.
Öyle ya da böyle bu
iş yapılacak.
Konuşmamız bitmiştir.
Sizinle hiç
tanışmadım.
Siz de benimle
tanışmadınız.
Tabii başka bir avans
ihtimalini hiç konuşmadık.
Nasıl yani?
Bana nasıl
ulaşacağını biliyorsun.
Kız ilgilenirse beni ara.
Kız kardeşimden mi
söz ediyorsun yoksa?
O senin kız kardeşin
mi?
Tanrım.
Avans derken neyi
kastetti?
Ne kastedecek?
Dottie'yi kastetti.
Ama avans ne ki?
Ne kadar aptalsın sen
ya?
Bu kadar aptal mısın
gerçekten?
- Sözlerine dikkat et!
- Ne yapacaksın, baba?
Bir şey düşünmemiz
lazım.
- Kendimiz öldürelim!
- Birini mi
öldüreceksin?
Saati bile
söyleyemiyorsun!
Peki, sen ne
öneriyorsun çok bilmiş?
Her şeyi tamamen
unutabiliriz.
Ya da belki ona Dottie'yi verebiliriz.
Belki de kıza iyi gelir.
Saçmalama, kimse
görecek değil onları.
Niye bu kadar
korkuyorsun ki?
Hiçbirinde yüzün
görünmüyor nasıl olsa.
Şahsi görüşme mi?
İki büyük sucuklu
pizza, lütfen.
AVM'nin arkasındaki o
fotoğrafçıda.
Çok endişeleniyorsun.
Alt tarafı suratı
sivilceli küçük bir kız hayatında daha
hiçbir şey görmemiş.
O kadar büyüğünü
görmemiş en azından.
Kaçta alacaksın beni?
8:30 mu?
O saate kadar ne
yapacağım peki?
Dur biraz, Jenny.
Yemek için biraz para
alabilir miyim?
Jenny, mesaim bitince
seni ararım.
Olmaz.
Benim Evet.
Evet, ben de.
Bu akşam için ne
pişireceksin?
- Fırında bir şey
yapacağım işte.
- Salata yapacak
mısın?
Sana birkaç dolar
daha vereyim.
Kendine yeni bir
elbise al.
- Yemeğe misafir
geliyor.
- Güzel giyinmemiz mi
lazım?
Elbise sana çok
yakışıyor bence.
Telefondaki sevgilin
miydi?
Ne demek istiyorsun?
Sevgilin değil miydi
o?
- Evliyim ben aptal.
- Babama söylemem.
Neden bahsettiğini
bilmiyorum.
Jenny ile
konuşuyordum, eski okul arkadaşım.
Buyrun.
Siyah zeytin istemem
demiştim.
Bir tane daha yap,
zeytinsiz.
Ara veriyorum.
- Ye.
- Yakışıklı mı?
Böyle konuşmayı bırak.
Sevgili dediğin
yakışıklı olmalı.
Üçüncü sınıfta bir
sevgilim olmuştu.
Kimseye söylemedim.
Adı Marshall'dı ve
şişmandı.
Beni seviyordu.
Daha çok dışarı
çıkmalısın.
Çıktığımızı kimse
bilmiyordu.
Teneffüslerde
görüşmezdik, yemekte yanyana oturmazdık Birbirimize not yazmazdık ve beni eve
bırakmazdı.
Ne zaman
görüşüyordunuz?
Okulda, sınıfta.
Yalnız demek istedim.
Yalnız görüşmezdik
hiç.
- Hiç mi?
- Sırrımız açığa
çıkardı o zaman.
Birlikte zaman
geçirmediyseniz çıktığınızı nereden
biliyordunuz?
Biliyorduk işte.
Bu konuda konuşsaydık başka bir şeye dönüşürdü ama gerçekti.
Ne gerçekti?
Aşk.
Birbirimizi
seviyorduk.
Hiç konuşmadıysanız, seni
sevdiğini nereden biliyorsun?
Çünkü beni saf bir
aşkla seviyordu.
Yani öylesi pek kalmadı artık herhalde.
Joe değil mi?
Jeo geliyor.
Jeo da kim?
Hatırlamıyorum.
Bakışları yakıyor.
Ne?
Tanıştın mı onunla?
Nasıl biri?
Bir hocadan kung fu
dersi almam gerektiğini söyledi.
Öyle mi?
Ve ona kahve yapmamı
istedi.
- Nasıl biri?
- Bilmem.
Mehaba, Ansel.
Jenny meselesini unut
tamam mı?
Eski bir arkadaşım ve onun yüzünden babanla dalaşmak
istemiyorum.
Anladın mı?
Yakışıklı bir sevgili
bulmalısın.
Benden mi
bahsediyorsunuz?
- Kulakların çınladı
herhalde.
- Hayır, efendim.
Dottie'ye yeni bir
elbisenin çok yakışacağını söylüyordum.
Evet.
İstersen birlikte Thrifty'ye
gidelim sana güzel bir elbise alalım, olur
mu?
Herkes şık mı
giyinecek?
Evet hepimiz şık
giyineceğiz.
Bana biraz para
verebilir misin?
Biramız kalmamış.
Cüzdanım aşağıda.
Kıza Joe ile başbaşa
kalacaklarını ne zaman söyleyeceksin?
- Anlar o.
- Söylemen lazım.
Bu kız başkaları gibi
değil.
Lanet olsun!
Sen, ben ya da Chris gibi
mantık yürütemez o.
Niye bu kadar
endişeleniyorsun?
Daha önce hiç
randevusu olmadı.
- Randevu değil ki bu.
- Onun için randevuya
en yakın şey bu.
Tanımadığı şişko bir
çocuğu saymazsan.
Ne şişko çocuğu?
Şu kızla konuş yoksa her şeyi berbat edeceksin.
- Ne söylemem
gerekiyor?
- Anlat işte her
şeyi, Tanrı aşkına.
Niye bu kadar
zorlaştırıyorsun işi?
- Neyi anlatayım?
- Durumu.
Joe'nun bu gece neden
geldiğini söyle.
- Bu konuya nasıl
geleceğim ki?
- Kendisinden ne beklendiğini bilmezse adamı hayal
kırıklığına uğratabilir.
Onu Thrifty'ye göürüyorum
ya işte.
Bira parası ne olacak?
Sharla.
Şişko çocuk kim?
Umarım yedeğin vardır.
Baba?
Baba.
Hey.
Şu haline bak.
Film yıldızlarına
benzemişsin.
Dön bakayım.
Dön şöyle bir.
Evet, tam bir film
yıldızı.
Tuhaf hissediyorum.
Öyle deme.
Çok güzel
görünüyorsun.
Popom çok büyük.
Sana küçük bir sır
vereyim.
- Erkekler büyük
popoları sever.
- Hayır, sevmezler.
Kendimden biliyorum.
Sharla'nın poposu
büyük değil.
Hele biraz vakit
geçsin.
Sen niye giyinmedin
hâlâ?
Çünkü ben yemeğe
kalmayacağım.
Nasıl yani?
Chris'le benim
halletmemiz gereken bir iş var.
Chris nerede?
Yani yemekte sadece sen
ve Joe olacaksınız.
- Üzerimi değişeyim.
- Hayır.
Hayır.
- Hayır, tatlım.
- Evet, değişeyim.
Dottie eminim Joe
seni böyle güzel gördüğünde çok sevinecek.
- Evet, ben gidip - Dinle, tatlım.
Dottie!
- Sakin ol.
Dottie!
- Bırak beni, üzerimi
değişmem lazım!
- Dottie, bekle!
- Değişmeliyim!
Üzerimi
değiştirmeliyim!
Değiştirmem lazım.
Dottie, sakın yüzüme
kapıyı kapama!
Üzerimi
değiştirmeliyim!
Lanet olsun!
Dur biraz, seni küçük
kaltak.
- Ne oluyor burada?
- Ne oluyor!
Ne oluyor dedim.
- Elbisesini
çıkartmak istiyor.
- Ee?
Böyle güzel
görünmüyor mu?
Bırak değiştirsin
istiyorsa.
Ne istiyorsan onu giy.
- Böyle güzel değil
mi ama?
- Bırak değiştirsin
üstünü, baba!
Bırak değiştirsin!
- Dur bir saniye.
- Hey.
Bırak değiştirsin.
Değiştirsin.
Ne yapıyorsunuz
burada?
Çıkıyoruz.
- Bunu konuşmuştuk.
- Tamam, zorlama,
çıkıyoruz işte.
Doğru ufaklık,
zorlama.
Bazı konularda
anlaştık.
Ve ben de detaylara önem
verilmesini isterim.
Çıkalım, baba.
Anladın mı?
Evet.
Aferin.
Kız nerede?
Üzerini değiştiriyor.
Keşke önce Sharla ile
tanışsaydı.
Onunla çıksaydı, hiç
umurumda olmazdı.
Karım hakkında
konuşuyorsun, gerizekalı.
Evet, öyle.
Dottie?
Benim, Joe Cooper.
Artık yalnızız.
Çıkmak istemiyorsun,
anlarım.
İçeride istediğin
kadar kalabilirsin.
Yemek güzel kokuyor.
Keşke ilk randevular ya
da yemekler hakkında fıkra bilseydim,
ama bilmiyorum.
Belki aklıma gelir.
Belki de gelmez.
Lee Hazelwood.
Oklahoma Muskogee'den.
Lee Hazelwood
hakkında da fıkra bilmiyorum.
Oklahoma hakkında da.
Gerçi Oklahoma komik
bir yer galiba.
Oklahoma'ya bakarak
büyüdüm ben.
Kızıl Nehir'in güney
kıyısından.
Ben çocukken, Teksas
ve Oklahoma arasındaki sınır tam nehrin
ortasından geçerdi.
Kuzeyden olta
atarsan, Oklahoma balığı yakalardın.
Ben Teksas balığı
tutardım.
Ama zaman içinde
nehrin bizim kısmını da onlara verdik.
Şimdi hepsi Oklahoma'ya
ait.
Güney kıyısı.
Yeni sınır orası
artık.
Neden böyle yaptık
bilmiyorum.
Ama çok kızıyorum.
Sanki evimizin
verandasını onlara vermişiz gibi
geliyor.
- Nasılsın?
- İyi.
Nasıl olduğumu merak
ediyor musun?
Nasılsın?
İyiyim, teşekkür ederim.
Güzel görünüyorsun.
Teşekkürler.
Üstümü değiştirdim.
Yemekte sadece
ikimizin olacağını bilmiyordum.
Birinin sana
söylemesi gerekirdi.
Söylediler.
Şimdi.
Ne giymiştin?
Bir elbise.
Görmek isterdim.
Bakışların yakıyor.
Anlamadım.
Dottie, bana
güveniyor musun?
Pek değil.
Güzel.
Çok güzel.
Bakireyim.
Biliyorum.
- Ton balığı yemeği.
- Evet.
- Servis edebilir
miyim?
- Lütfen.
Teşekkür ederim.
Elbiseni görmeyi çok
isterdim.
İyi değildi.
Yine de görebilir
miyim?
Annemi nasıl öldüreceksin?
Bu konu yemek için pek
uygun değil, Dottie.
Zehirleyeceksen uygun
olur.
Vakayı soruşturan
dedektif de sen mi olacaksın?
Herhalde olmam.
Ama bazen.
Sorun olur mu?
Konserve bu.
Evler de öyle.
Evet.
Kardeşimi severim.
Annemle babamın
boşandıkları zamanı hatırlıyorum.
Annem bize açıkladı.
Sarhoştu o sırada.
"Babanızı
sevmiyorum artık," dedi.
"Asla da
sevmedim.
" Ben de anlamsız bir şeyler bağırdım.
Evden kaçıp bahçeye
çıktım.
Chris yanıma geldi.
Hiçbir şey söylemedi.
Sadece gelip üzerime
uzandı.
Vücudunu böyle uzattı.
Ve ben susana kadar
üzerimde yattı.
Dottie.
Bir daha da hiç o
konuyu açmadık.
Elbiseyi getir.
- Şimdi mi?
- Evet.
Bunu benim için
giymek istemez misin?
Ben değilim ki bu.
Giymediğin zaman
değilsin.
- Bir sevgilim vardı
benim.
- Giy haydi.
Peki.
Nereye gidiyorsun?
- Elbiseyi giyecektim.
- Sana giy dedim.
Giyecektim.
Burada.
Giydiğini görmek
istiyorum.
Dur.
Çoraplarını çıkar.
Sütyenini çıkar.
Külodunu da çıkar.
Bebekler Elbiseyi giy.
Gel buraya.
Tam arkama.
Elini pantolonumdan
içeri sok.
Hissediyor musun bunu?
Evet.
Nasıl bir his?
Hatırlamıyorum.
Kaç yaşındasın şimdi?
12.
Ben de.
Benimle yer değiştir.
Erkek arkadaşın?
- Marshall.
- Marshall.
Şişmandı.
Ama beni saf bir
aşkla severdi.
Bizim sırrımızdı.
Kimse yok.
Haydi!
8. yarışta 5 numaralı
ata 1.000 dolar.
"Aklımdasın"
6. sırada.
Mango, Cliff, Rick'in
Kahvesi çok arkalarda da Bella Luna.
Bir kilometreden az
kaldı ve atlar dönemeçte.
Betty Boo burun
farkıyla önde gidiyor.
Sallanan Tekerlek
hâlâ önde gidiyor.
Yasal Statü ve
Sevimli Suret sekizinci direğin hemen dışından
atağa kalktılar.
Hadi, 5.
Kavalye pistin
ortasından sıkı bir depara kalktı.
Baba, Mike hemen
ardında.
- Haydi, 5. haydi.
5.
haydi!
- İçeriden girmeye
çalışıyor.
- Geliyor - Lanet pislik.
Ama Sevimli Suret şu
anda liderliği ele geçirdi!
- Geriye düştü!
- Müthiş bir bitiriş.
- Geriye düştü!
İnanılacak gibi değil
ama Sevimli Suret imkansızı başardı!
Böylece yarış bugün 1'e
17 ganyan vermiş oldu.
Lanet olası, pislik!
- Hey.
- Vakit doldu
kardeşim.
Üç hafta önce
fazladan bir hafta süre istemiştin, kardeşim.
- Bir planın olduğunu
söylemiştin.
- Hayır, dinle, seni
aradım.
- Saat 11:00'de
aradım.
- Bu mu plan?
Haydi ama, dostum Merak etme para çok yakında geliyor.
Orospu çocuğu!
Orospu çocuğu!
Seni orospu çocuğu!
Nereye gidiyorsun?
Bok herif!
Al bakalım, al
bakalım!
Chris.
Selam, Digger.
Nasılsın, evlat?
Gayet iyi.
Sen nasılsın?
Ortadan hallice.
Tansiyon işte.
İlaç alıyor musun?
Evet, hepsini.
Tuz yok, stres yok.
Ama tabii Amy o leziz
kızarmış tavukları yapınca karşı duramıyorum.
Amy nasıl?
Şu sıralar pek iyi
sayılmaz.
Dumpling'i
hatırlarsın, şu yaşlı Bluetick avcı köpeğimizi.
Tabii hatırlıyorum.
Evet.
Onu dün uyutmak zorunda
kaldık.
- Yapma ya.
- Evet.
Birkaç hafta önce de
müthiş bir parti verdik ama sen kaçırdın.
Doğumgününü
kaçırdığım için kusura bakma.
Doğumgünümü kaçırman
bir şey değil.
Keşke partiyi
kaçırmasaydın.
O gün kaç kişi
gelmişti, G-Man?
200 falandı.
Yok canım, o kadar da
değil.
- 150 civarı vardı
ama.
- Atıyorsun.
Kaçırdığıma üzüldüm.
Evet, güzel partiydi.
Bol bol mangal yaptık.
G- Man akordiyon bile
çaldı.
Doğru.
- O kız da orada
değil miydi?
- Hangi kız?
Hani şu sürekli Chris'in
kıçında dolaşan kız.
Neydi lan adı?
Koca memeleri var
hani.
- Arlene mi?
- Arlene.
Evet, Arlene.
Ona dikkat et, evlat.
Sana fazla o kız.
Bence Arlene mangal
olayına dikkat etsin yoksa kapılardan
sığmayacak.
Lanet olsun,
güldürdün beni.
Dinle, şimdi çocuklar
seni bir güzel pataklayacak.
Birkaç gün içinde de paramı
ödesen iyi edersin yoksa seni güzelce
bantlayıp tabutla 3 metre derine gömerim.
Amy'ye selamını
iletirim.
Çok hoşuna gidecek.
Seni çok seviyor.
- Yat yere!
- Özür dilerim!
Özür dilerim!
- Sakin ol.
- Tanrım, ne oldu?
- S..tir!
- Chris!
Lanet olsun.
Kötü görünüyorsun.
Seni yakaladılar
anlaşılan.
Baba!
Elimi kırdılar galiba!
Yüzüne ne yaptılar?
- Hastaneye gidelim
mi?
- Gitmesi lazım.
- Ne oldu sana?
- Dayak yedim!
Islak bir bez versene.
Yüzünü falan mı
tekmelediler?
Digger Soames denen orospu
çocuğu mu yaptı bunu?
Söyledikleri her şeyi
yaptılar mı?
Ölmesini isteselerdi,
ölmüştü.
- Burnun kırılmış.
- Hepsi o mu?
Ne dediler sana?
Ne dediklerini
sanıyorsun?
- Paralarını
istiyorlar herhalde.
- Yok ya!
Bira ister misin?
Nerede yakaladılar
seni?
Bahis dükkânında.
Bill orada mıydı?
Bilmiyorum.
Neden?
Bana 10 papel borcu
var da.
Yatağa gidiyorum ben.
Haydi, Ansel.
Hastaneye gitmeliyiz.
Hayır, o iyi.
Biraz hırpalanmış
sadece.
- Ansel, gel haydi.
- Tamam öyleyse.
Biz giriyoruz.
Dottie, git sen de.
İyi geceler, Chris.
Bir ilerleme
kaydettin mi, bilmek istiyorum.
İcabına bakıyorum.
Evet, tabii.
Günlerdir kız
kardeşimi beceriyorsun ve annem de her
zamankinden daha sağlıklı.
İşi bırakmamı mı
istiyorsun?
Söylemen yeter.
Ne zaman yapmayı
planlıyorsun?
Bu gece.
Gerçekten mi?
Yarın gideceksin o
zaman, öyle mi?
Hayır, hayır.
Avans paraya
karşılıktı.
Paramı alana kadar
gitmiyorum.
Bu hoşuma gitmedi.
Umurumda değil.
Seni kız kardeşimin yakınında
istemiyorum.
Umurumda değil.
Peki anlaşma iptal
dersem?
O zaman şimdi giderim
ve beni bir daha görmezsin.
Karar senin.
Kime borcun var senin?
Sana söylemem.
Digger Soames mu?
Nereden biliyorsun?
Ödemeyecek olursan neyle
tehdit etti seni?
Onu da mı biliyorsun?
Yapar.
Cinayet işleyenleri
tutuklamak değil mi senin işin?
Digger'ı severim.
Yap.
- Bay Tim.
- Selam, Joe.
Joe.
Joe.
Tanrıya şükür.
Buraya
yetişemeyeceğim, geç kalacağım diye çok korktum.
Tanrıya şükür.
Dinle.
İşi durdurmamız lazım.
Tamam mı?
Hayatım boyunca başım
çok belaya girdi ama hiç böyle bir şey yapmadım.
Özür dilerim, vaktini
boşa harcamak istemezdim.
Yani, o karıdan
nefret edyorum tabii, hep nefret ettim.
Ama yapamam işte, anladın
mı?
Fakat asıl mesele,
Dottie.
Kız kardeşim kimseye
bir şey yapmadı.
Onu bırakmalısın,
yoksa gözünün içine bakamayacağım artık.
Onunla birlikte
olamazsın, buna izin veremem.
Ne yapıyorsun?
Nereye gidiyorsun?
Atla.
Lanet olsun.
S..tir!
Bir ara bir çiftlik
kurmuştum.
Öyle bir hayat
yaşamak istediğimi sanıyordum.
Kendim için
çalışayım, açık havada olayım, kırda yaşayayım, ot televizyon.
Tek istediğim buydu.
Bir tavşan çiftliği
kurdum.
Ellerimle kurdum.
Kereste, kümes teli, su
şişeleri, tavşanlar.
Çok severdim o küçük
piçleri.
Bok kokarlar ve sürekli
çiftleşirler ama çok uysal hayvanlardır.
Bir sıçan, kokarca ya
da öyle bir şey dadandı ağıla sonra.
Kuduz başladı, hava
da sıcaktı zaten.
Birbirlerini
parçaladılar.
Gözleri döndü.
Ağızlarından köpükler
saçıyor ve bağırıyorlardı.
Tavşan bağırtısını
bilir misin?
Küçük kızlarınkine
benziyor.
Çok rahatsız ediciydi.
Para kazanmak için
esrar satmaya başladım.
O işi daha iyi
biliyordum çünkü.
Ama o herifin
parasını ödeyemiyorum ve ödemek de istemiyorum.
Gitmelisin artık, Joe.
Kız kardeşimi rahat
bırakmalısın.
Ne oluyor?
Tanrım.
Yavaş.
- Ayaklarını yere koy.
- Tamam.
- Tamam mı?
- Oldu.
Şunu bagaja koy ve
kapat.
lşık tut bana.
- Seyrediyordum ama,
Chris.
- Dinle.
- Bir şey
seyrediyordum.
- Biliyorum.
- Devamını merak
ediyorum!
- Kuşu yakalayamıyor,
tamam mı?
- Sürekli aynı şey
olup duruyor.
- Öyle mi?
Dinle, tatlım.
Olan biteni
bildiğinin farkındayım.
Sana açıklamama gerek
yok.
Bu işin böyle
sonuçlanacağını bilseydim başka türlü davranırdım.
Hayır.
Ne oldu?
Tanrı aşkına.
S..tir.
- Herkese günaydın.
- Günaydın.
Günaydın.
Eşinin kızlık soyadı
neydi, Ansel?
Dosya için lazım.
Tabii, efendim.
Rogers.
Adele Carolyn Rogers.
- Duruşma olacak mı?
- Hayır.
Hayır.
- Joe işini biliyor.
- Hiç mahkemeye
çıkmadım.
Gazetedeki fotoğrafı
gördün mü?
Arabasını?
Joe işini iyi biliyor.
Otopsi bile
yapamadılar.
Geriye pek bir şey
kalmamıştı.
- Nasıl gitti?
- Gidelim buradan.
- Orospu çocuğu.
- Mesele nedir?
Dottie'nin önünde
konuşmayacağım.
O ne olduğunu biliyor.
- Onun önünde
konuşmayacağım.
- Sigortacıda ne oldu?
Dottie'nin önünde
konuşmayacağım!
Parayı ödemiyorlar,
değil mi?
- Baba?
- Ansel, sakin ol.
- Baba?
- Ansel!
Olay çıkarma!
Adele'in poliçesinden
kim bahsetmişti sana?
Rex!
Rex söylemişti.
Laf arasında
bahsetmişti.
Tanrı aşkına ne oldu
söyler misin?
Ne zaman?
- Sohbet ederken.
- Nasıl değil, ne
zaman?
Birkaç hafta önce.
Annemle büyük bir
kavga etmiştik.
- Tanrım.
- Söyledim sana, Ansel.
- Ne oldu.
- En başında söyledim
sana.
- Kes sesini!
- Bana kes sesini
deme!
- İşi berbat eden ben
değilim.
- Ne oldu, baba?
Evimize gelip herkese
ne yapacağını söylüyorsun.
Nasıl 100 bin dolar
alacağımızı.
Lanet olsun, bana
hemen söyle!
Para Dottie'ye
kalmıyormuş.
- Rex'e kalıyormuş!
- Anlamıyorum.
- O kadar zor değil.
- Açıkla bana.
Dottie hiç para
almayacak.
- Parayı Rex alacak.
- Dur biraz.
Dottie 50.
000 doları alamayacak, evlat!
Rex!
Rex!
50.000 doları Rex
alacak.
- Doğru olamaz bu.
Hayır olamaz.
- Evet, doğru!
- Git Filpatrick'le
sen konuş!
- Bana öyle söylendi.
Çünkü o öyle dedi!
Rex öyle söyledi!
Rex annemin
sevgilisiydi.
Kapa çeneni, Dottie!
Bana öyle söyledi.
- Yalan söylemiş.
Ne sanıyordun?
- Neden yalan söylesin
ki?
Hayır.
Böyle bir şey
yapacağımı bilemezdi.
Kim sana Katil
Joe'dan bahsetti?
Tanrım.
- Sana söyledim.
Söyledim mi?
- Evet.
Aman Tanrım.
Boku yedim.
Lanet olası, orospu
çocuğu!
Sana inanmıyorum.
Tanrım.
İnansan iyi edersin!
Ne kadar çabuk
inanmaya başlarsan, Katil Joe'nun parasını bulmak için o kadar çabuk harekete geçersin!
- Gitmemiz lazım.
- Bir de Digger
Soames var tabii.
- Gitmemiz lazım
dedim.
- Neden?
Cenaze yarım saat
sonra.
Siz gidin.
Benim bir şeyler
düşünmem lazım.
Keşke düşünsen.
Sen düşününce,
hepimiz için daha iyi oluyor.
Joe nerede?
Geri gelecek, değil
mi?
Evet.
- Geri gelecek.
- Tabii, geri gelecek.
Gidelim haydi.
Anneni toprağa
vereceğiz.
- Dottie'yi ben
alırım.
- Dottie!
Evet, biz geliyoruz.
Bayan Smith,
cehennemin kapılarını tütsülemeniz bittiyse
Hey, Chris.
Bize bir iyilik yap.
Git kendini öldür.
Kötü müsün?
Evet.
Dünyada olmamam
gerekiyormuş gibi hissediyorum.
Eskiden dizlerinle
yaptığın gösterileri hatırlıyor musun?
Yatakta yatardık, sonra
sen bir fener alıp, dizlerini yukarı kaldırıdın.
Bir dizine güneş
gözlüğü diğerine de bir şapka yerleştirirdin.
Evet.
Gösteri yapardın.
"Dünyadaki En
Harika Gösteri," derdin.
Öyle mi?
Şu andan itibaren
zaman içinde ve sonsuza kadar.
Ne maceralar ne molalar ne de ateşkesler söyleyebileceğinden bir fazlası sonsuzluğa ve uzaya kadar uzanır.
Amin.
Hiçbir şey pişmanlıktan
kötü değildir.
Kanser bile.
Köpekbalığına yem
olmak bile.
Hiçbiri.
Joe geri geliyor,
değil mi?
Çünkü Ben gidiyorum.
- Belki - Benimle gelmeni istiyorum.
Nereye?
Meksika'ya.
Hayır, daha uzağa.
Peru'ya.
Güney Amerika'ya.
- Nasıl gideceğiz
oraya?
- Arabayla.
Arabayla gidebiliriz.
- Chris - Teksas'ı seviyor musun?
Çünkü sanki çok güzel
bir yermiş gibi bahsediyorlar hep aslında
bir sürü cahil aptalın yaşadığı bir yer burası.
Yürüyecek çok fazla
yol var!
- Sıcak ama.
- Gidelim haydi.
Gidelim buradan.
- Şimdi.
- Cenazeye mi?
Eğer bu işi
yapacaksak hemen harekete geçmeliyiz.
- Joe'yu görmeliyim.
- Hayır, Dottie.
Onu görmem lazım.
Joe'yu görürsek Hemen
Peru'ya gitmeliyiz.
O zaman sen yalnız
git, çünkü Joe'yu görmem lazım!
Seninle bir anlaşma
yapalım.
Cenazeye gidelim, sonra
Joe'yu görürsün.
Bir numara
yapmayacağım, söz.
Yemin et.
Yemin ederim.
Joe'ya Peru'ya
gittiğimizi söyleyemezsin, tamam mı?
Ona veda edemezsin,
hemen olmaz.
Tamamdır.
Babamla Sharla'ya da
söyleyemezsin çünkü şu anda bana
kızgınlar ve yolculuğumuzu berbat edebilirler.
Anlıyorum.
Heyecanlı mısın?
Gitmek istiyor musun?
Ben hep heyecanlıyım.
Yapabiliriz.
Bunu becerebiliriz.
Birisi beni
kızdırmazsa tabii.
Rex gelme zahmetinde
bile bulunmadı.
Orospu çocuğu.
Kulağını aç bana.
Bir an önce götür
beni.
Kurtulmam için destek
ol bana.
Merhametine
sığınıyorum mutlulukla.
Sen ki dertlerimi
dinledin.
Ruhumun
derinliklerini gördün.
Ve düşmanın elinde
bile sesimi duydun.
Tanrı'nın evine
adım atığımda oradaydın.
Bana merhamet et,
yüce Tanrım.
Öldüğümde
unutulacağım artık.
Adele Carolyn Rogers
Smith'i sonsuz yolculuğuna uğurlamak için toplandık.
Christopher ve
Dorothy'nin sevgi dolu anneleri.
Ailesine ve topluma
bağlı bir birey.
Merhaba, Rex.
Ellerini arabaya koy.
- Lanet olası g.. - Her neyse.
Dottie!
Biziz!
KFC'den tavuk aldık.
Aç mısın?
Dottie!
Chris!
- Bana bir bira
versene.
- Burada değil.
- Merhaba, Joe.
- Dottie burada mı?
Uyuyor.
- Chris nerede?
- Bilmiyorum.
Tavuk ister misin?
KFC'den tavuk aldık.
Evet, lütfen.
Tabii, alabilirsin.
Fırının üstünde.
Sen getirsene, tatlım.
Olur.
Beyaz mı siyah mı?
But.
Bira ister misin?
Evet, lütfen.
Şu masaya koyarmısın,
lütfen.
Teşekkürler.
Nedense cenazeler
insanı acıktırıyor.
Açlıktan ölüyorum.
- Sigortayı duydun mu?
- Sharla.
- Evet, duydum.
- Ne diyeceğimi
bilmiyorum.
Bir şey demene gerek
yok.
Senin suçun değil ki.
- Evet, ama - Chris.
Chris çok salak, işi berbat
edeceğini söyleyebilirdim.
- Neden söylemedin o
halde?
- Neden mi?
Lafın gelişi öyle
diyor.
Nasıl yani?
Yani "Chris'in
işi berbat edeceğini söyleyebilirdim," derken.
Böyle bir"lafın
gelişi" duymadım.
- Öyle ama işte,
gerçekten.
- O küçük piçi hiç
sevmedim zaten.
Sevmedin mi?
İşe yaramaz biri.
Güvenilmezin teki.
- Hiç
anlaşamamışlardır.
- O sadece kendini
düşünür.
- Haksızlık etme.
- Haksızlık falan
değil.
Doğru.
Ona bakarsan herkes sadece
kendini düşünür.
- Tevekkeli değil.
- Ne tevekkeli değil?
Chris'in bu şekilde
olması tevekkeli değil.
- Ne yaptım ben şimdi?
- Kapa çeneni.
Rex gibi bir salak
tarafından kandırılmak için ne kadar aptal olmak lazım?
- Rex mi?
- Evet, Rex.
- Ne olmuş Rex'e?
- Dedim ki Rex gibi bir salak tarafından kandırılmak
için ne kadar aptal olmak lazım?
- Evet, ne dediğini
duydum.
- Bana Rex'ten
bahsetsene.
- Adele'in sevgilisi
Rex.
Sevgilisiydi.
Adele'in sevgilisiydi.
Bana Rex'ten bahset.
- Ne bilmek
istiyorsun?
- Sen değil.
- Sen.
- Ne?
Sen.
Bana Rex'ten bahset.
Ne demek istiyorsun?
Adamı tanıyorsun,
değil mi?
Yani tanışmıştınız.
- Evet, elbette.
- Bana ondan bahset.
Ne demek istediğini
anlamadım.
Uzun boylu mu, şişman
mı?
Çinli mi?
Nerede çalışır?
Kaç yaşındadır?
Kulakları sarkık
mıdır?
Başkalarına benzemez
mi?
Bana Rex'i anlat.
Rex Gerçekten bunu hiç anlamadım.
Anlaşmamızdan kim
bahsetti sana?
Ne anlaşması?
Bu aileyle benim
aramdaki anlaşma.
- Ansel.
- Neden?
Çünkü o benim karım,
Joe.
- Size sormadım,
bayım.
- Peki.
- Neden söyledi sana?
- Dediği gibi, onun
karısıyım.
O paradan sen de pay
alacak mıydın?
- Elbette.
- Neden?
Çünkü, dediği gibi,
onun karısıyım.
Ansel'e yapmaması
yolunda telkinde bulundun mu?
Hayır.
Neden?
Chris'in işi berbat edeceğini
söyleyebilirdin.
Beni ilgilendirmez.
Ama öyle, değil mi?
Yani, seni de
ilgilendirir.
Ne demek istiyorsun?
Paradan pay alacaksan seni de ilgilendirir, değil mi?
Yani, bilmem ki.
Yine de Ansel'e,
kocana, yapmamasını söylemedin.
Ben de paradan almak
istedim, tamam mı?
Yani eğer Chris
becerebilirse Ansel'in parasını mı
bölüşecektiniz yoksa dördünüz de eşit
pay mı alacaktınız?
- Bunu konuşmadık.
- Eminim
konuşmuşsundur.
Zeki bir kadınsın.
Dörtte birini alırım
diye düşünmüştüm.
Üçte birin yarısını
değil yani.
- Hayır, dörtte biri.
- Altıda biri yerine.
Altıda biri.
Hayır, dörtte biri.
Yani benim ücretim
ödendikten sonra paranın geri kalanı eşit
olarak dörde bölünecekti.
- 25.000 dolar.
- Evet, evet.
- Senin paran
çıktıktan sonra.
- Herkese eşit pay
yani.
Bu dört eşit pay kaça
gelecekti?
- Hesaplamadım.
- O zaman benimle
birlikte hesapla şimdi.
Sigorta parayı
karşıladı.
Filpatrick Ansel'e
bir çek verdi.
Dottie'ye.
Çek Dottie'ye
verilecekti.
Doğru.
En iyi ihtimalle
Dottie'ye.
Bak, parayı
alamayacaksak bunu niye yapıyoruz, anlamıyorum!
Sadece beni izle,
oldu mu?
- Ansel çeki alıyor - Dottie.
- Dottie.
- Çek 100.000 dolarsa sana 25 ödüyoruz - Ne kadar?
- 25.
Peki poliçe ne
kadarlıktı?
Ne kadarsa işte.
Ne kadardı?
- 50.000.
- İşte o kadar.
- 50 eksi senin 25.
- Evet, eksi benim 25.
Ama sen 100 dedin,
değil mi?
Evet, her ne kadarsa
eksi senin paran.
Hayır ama sen 100
dedin.
- Evet, her ne
kadarsa.
- Çek 100.000
dolarlıktı.
- Ne kadarsa işte.
- Ama sen 100 dedin.
Her ne kadarsa eksi
senin 25.
Yanılıyor, Joe.
50 olacak.
Tamam mı?
Öyle mi?
Evet.
Cristopher Lee Dehşet
Oteli'nde tüm bir kovanı açığa
çıkarırken cadıları izlemek için bizden ayrılmayın.
George Raft maratonu
için bizimle kalın.
Whistle Stop'la
başlıyoruz.
S..tir.
Haydi ama.
Öyle, değil mi?
Hayır.
Dur bir dakika!
Kaza eseri ölümlerde poliçe
ikiye katlanıyor.
Doğru, Fitpatrick
öyle dedi bu sabah.
Değil mi Ansel?
- Hayır.
- Evet, galiba öyle
dedi.
Ansel.
Öyle mi dedi?
- Hayır.
- Bence dedi.
Yani - 50 değil.
- Hayır.
100.000.
- Dediğim gibi, ne
kadarsa işte.
- Ne kadarsa.
- Ne demeye
getiriyorsun sen?
- Nasıl yani?
- Bir hata yaptım,
tamam mı?
- Evet yaptın.
50 ya da 100 dedim.
Her ne kadarsa.
Şunu yapmayın lütfen.
Chris umurumda değil
demiştin.
Doğru, değil.
Rex için de aptalın
teki dedin.
Evet, öyle.
Ve çek de 100.000
dolarlıktı dedin.
Ya da her ne kadarsa!
- Merak ettiğim şey
şu - Ne demeye getiriyorsun?
S..tir be.
Kimin çükü bu?
Nereden buldun
bunları?
Ansel'in çükü değil
bu.
Bu senin çükün mü,
Ansel?
Hayır.
Evet aşkım, senin.
Sarhoştun.
Peki ya bu?
Hayır.
Bu?
Bak emin ol.
Sarhoştun belki de.
Hayır.
Kimin çükü peki?
Kes şunu artık.
- Erkek arkadaşın
olmalı.
- Yapma lütfen!
- Erkek arkadaşın,
Rex.
- Lütfen artık.
O Salak.
Tüm parayı alacak
kişi.
- Bilmiyordum!
- 100.000'in hepsini.
Kes artık!
Yemin ederim bunlardan
haberim yoktu.
Sen bunların farkında
mıydın, Ansel?
- Hiç bir zaman
farkında olmam.
- Tabii.
Kimin peki?
Seni orospu çocuğu!
Hakaret etmeye gerek
yok.
Ben sana hakaret
etmedim.
Burada misafirim.
Nazik ol biraz.
Şimdi.
Kimin bu küçük çük?
Yalan söyleme sakın.
Yalan söylersen, söylediğin
son yalan olur.
- Rex.
Rex'in.
- Rex mi?
Kim?
- Rex!
- Doğru.
Ansel, lütfen!
Ansel şu sıralar sana
pek yardım etmeye gönüllü değil herhalde.
Değil mi, Ansel?
Hayır, değilim.
Aslına bakarsan Ansel
olduğu yerde çok rahat görünüyor.
Evet, bayım.
Ben de öyle düşünmüştüm.
- Bırak beni orospu
çocuğu!
- Hakaret konusunda
ne demiştim sana?
Paranı vereceğiz.
Yemin ediyorum.
Ne kadar istersen
vereceğiz!
Korkarım bu imkansız.
Hayır, değil.
Rex bu öğleden sonra
anlaşmayı yaptı.
Ne?
Gitmeden önce bana
verdi.
100 bin dolar.
- Yüce Tanrım.
- Nereye gitti?
Bir değeri yok tabii.
Çek Rex'e yazılmış.
Nereye gittiğini
söyledi mi?
- Yorum yapacak
durumda değildi.
- Anlamıyorum.
Sorsaydın ya nereye Ben onunla
konuşur Yeni bir sevgili lazım sana.
Bir süreliğine senin
sevgilin olurum.
Yerde kal.
Yerde kal dedim.
Bana bak.
Em şunu.
Git kendini…!
Bir daha küfür
edersen yüzünü keser, kendi yüzüme
maske yaparım.
Anladın mı?
Ansel!
Kendi çukurunu kazdın.
Doğru.
Şimdi de içine gir.
Em şimdi.
Lütfen.
Yüzünü giymemi ister
misin?
Em haydi.
Yavaş ol.
Yavaş.
Evet, işte böyle.
İşte böyle.
İşte başlıyoruz.
Çok güzel.
Hey!
Hey!
Ne düşünüyorsun?
Düşünmüyorum!
İkiniz de beni iyi
dinleyin şimdi.
Bu aileye bir hizmet
sundum.
Karşılığının da tam
olarak ödenmesini istiyorum.
Sigortadaki bir
yanlış anlaşma yüzünden hizmetlerim
için hiç nakit para alamayacağım.
Bu haksızlık.
Mazeret ya da suçlama
duymak istemiyorum.
Hepinizi eşit
derecede sorumlu tutuyorum.
Ellerini uzat ve
kıçımı tut.
Ellerini uzat ve
kıçımı tut.
İşte böyle.
Kavra iyice.
İşte böyle.
Neyse ki ileriyi
düşünecek kadar şanslıydım.
Hizmetlerim için bir
avans aldım.
Ben kendi sözümü
tuttuğuma göre ve param da gelmediğine
göre o avans benimdir artık.
Bana aittir.
Buradan giderken de yanımda
götüreceğim.
Çok iyisin bu konuda.
İnle lütfen.
Chris benimle avans
konusunda aynı fikirde değil.
Onu götürmek için bu
gece buraya gelecek.
Bunu yapmasına izin veremem.
Bu aile onun bunu
yapmasına izin veremez!
Gitmemiz gerek.
Boğuluyorum burada.
Onlarla birlikte
kalamam artık.
Beni anladınız mı?
Hepinizi öldürürüm!
Eğer bu aile Chris'in
buradan gitmesine izin verirse hepinizi
domuz gibi boğazlarım!
Buna inanıyor musunuz?
Sizden yardım
istiyorum.
Yardım edecek misiniz?
Ansel?
Evet, efendim.
Çok güzel bir
kadınsın.
Öyle, değil mi Ansel?
O kadar düşünmedim.
Hayır!
Yanlış cevap!
Çok güzel bir kadın.
İşte bu güzel.
Sence de değil mi?
Yavaş.
Şimdi - Mutfağı toplamanı istiyorum.
- Peki.
Sonra da güzel bir
sofra kurup düzgün bir yemek yapacaksın.
Tamam mı?
Sandalyeyi al.
Hepimiz akşam yemeği
için sofraya oturalım.
- Tamam.
Sadece dördümüz.
Anladın mı?
Bak bana.
Sadece aile.
Al o sandalyeyi.
Nasılsın bakalım?
- O resimleri nereden
buldun?
- Bunun hiç bir önemi
yok.
Herhalde.
Tüm yaptığı herifin
çükünü emip senin paranı çalmaktı.
Daha kötü de
olabilirdi.
Nasıl?
Yani Hayır, daha kötüsü olamazdı herhalde.
Dinle.
Git karınla biraz
vakit geçir.
Sharla.
Evet?
İyi misin?
Evet, iyiyim Ansel.
Emin misin?
Evet, eminim.
Peki.
Kes sesini, T-Bone!
Selam, evlat.
- Dottie burada mı?
- Yatak odasında.
Tanrıya şükür,
açlıktan ölüyorum.
Joe'dan haber var mı?
O da yatak odasında.
Siz yediniz mi?
Selam, Chris.
Ufaklık.
Eve gelmişsin.
Selam, Joe.
Para meselesini
duydum.
İşlerin yolunda
gitmediğine üzüldüm.
- Evet ben de.
- Dünya dönüyor, sen
ne dersen de.
Hayat kimseyi
dinlemez.
Evet, öyle.
Bu böyle biline,
değil mi?
Yemek yiyelim mi?
Tatlım.
Harika kokuyor.
Chris?
Ansel?
Kızarmış tavuk yemez
misin?
- Ben o kadar aç
değilim.
- Sen de bize
katılmalısın, Ansel.
Hep birlikte.
Chris sen de şuraya
otur.
İşte böyle.
Olması gerektiği gibi.
Herkes otursun.
Sharla, sen de otur.
Teşekkürler.
Çok güzel.
Kim dua etmek ister?
Dottie?
Duayı sen eder misin?
Sevgili Tanrım, yemek
için sana teşekkür ederiz.
Burada hep birlikte
ve güvende olduğumuz için teşekkürler.
Annemin öldüğüne çok
üzüldük.
Umarız ona cennetinde
bir yer verirsin.
Yaptığımız tüm
yanlışlar için bizi affet.
Biz de cennetinde bir
yer istiyoruz.
Yüce İsa'nın adına,
"Amin".
Amin.
Çok güzeldi.
Teşekkürler.
Yiyelim haydi.
Sharla, bize içecek
bir şeyler versene.
Chris'e de bir tabak
getir lütfen.
- Beyaz ve siyah mı?
- Evet, lütfen.
Ansel, patates
salatasını dağıtmaya başla istersen.
Patates salatası da.
- Patates salatasına
bayılırım.
- Ve patates salatası.
Buzlu çay.
Ev yapımı mı, Sharla?
- Bana sadece bir
kaşık.
- Evet, öyle.
Dottie'ye biraz
patates salatası koyar mısın?
Evet, başla bakalım, daha
istersen sonra veririz.
Harika.
Başlayabilir miyim?
- Evet,
başlayabilirsin.
Sharla, beyaz mı,
siyah mı?
- Fark etmez.
Patates salatası
ister misin?
Evet, lütfen.
- Sharla, patates
salatası?
- Hayır, sağ ol.
- Sharla, maskaran
akmış.
- S..tir.
Dinleyin.
Bir haberim var.
Herhalde fark
etmişsinizdir Dottie ve ben birlikte çok
zaman geçiriyoruz.
İşin aslı birbirimize
aşık olduk.
Ve size açıklamaktan
gurur duyuyorum, kendisine evlenme teklif ettim.
O da kabul etti.
- Değil mi, tatlım?
- Evet.
- Kendi adıma ne
kadar mutlu - Sus.
Kadeh kaldıralım.
Müstakbel eşime.
Ne zaman olacak peki
tüm bunlar?
Bu leziz yemekten
hemen sonra gidiyoruz.
Öyle mi?
Evet.
Kızkardeşimi
alamazsın, Joe.
Ne demek istiyorsun,
Chris?
Buna izin veremem
diyorum.
Kardeşimle
evlenmeyeceksin.
- Buna sen karar
veremezsin.
- Sen sus.
- Bana sus deme.
- Bir laf daha
edersen babalık kafanı kopartırım senin.
Chris kızkardeşini ne kadar sevdiğini anlıyorum.
Ama bırak da minik
kuş yuvadan uçsun artık.
Pekâlâ bunu tartışmayacağım.
O benim kızkardeşim.
Onu yanıma alıyorum.
Buradan gidiyoruz.
Buna Dottie karar
versin istersen.
O bu konuda konuşamaz.
- Bence konuşabilir.
- Yanılıyorsun.
Dottie git eşyalarını
getir.
Dottie yerinde kal.
Dottie.
Yerinde kal.
Dottie.
Dottie, otur.
Dottie.
Dottie git eşyalarını
al, hemen.
- Dottie.
- Dottie.
Dottie.
Aferin.
Dottie!
O benim avansım.
Anlaşma iptal.
Avcunu yalayacaksın
bu sefer.
- Biliyorsun ki seni
öldürürüm.
- Git kendini becer.
Otur yerine, Joe.
- Dottie, git
eşyalarını getir!
- Dottie olduğun
yerde kal.
- Her şey yoluna
girecek.
- Dottie, git
eşyalarını getir.
Durun!
Durun!
- Öldür onu, Joe!
- Durun!
Joe!
Evet!
Kes şunu Joe!
Öldür onu!
Öldür onu Joe!
- Tuttum onu Joe!
- Kes şunu Joe!
- Öldür onu!
- Canını çıkar onun!
- Tanrım!
Aman Tanrım.
- İndir onu!
- Tanrım.
Kızmaya başlıyorum!
Dottie.
Tanrım!
Dottie!
- Dottie!
- Dottie!
- Sakin ol.
- Yapma, Dottie,
Dottie!
- Silahı indir.
- Bir bebeğim olacak.
Bebek mi?
- Bebek mi?
- Lütfen beni öldürme!
Bebek mi?
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar