Print Friendly and PDF

Molly Bloom

Bunlarada Bakarsınız

 


Bir Dağ Çiçeğiydim evet, Endülüs kızlarının yaptığı gibi saçıma bir gül taktığımda ya da kırmızı evet mi giysem,
Mağribi Duvarı'nın altında beni nasıl öptüğünde ve onu da öteki kadar düşündüm.
Sonra tekrar sorması için baktı evet dedim ve sonra evet diyebilir miyim diye sordu dağ çiçeğim ve önce ona sarıldım evet ve göğsümü hissedebilmesi için onu kendime çektim, tüm kokusu evet, kalbi çıldırıyordu ve evet, evet, yapacağım dedim.

Molly Bloom / Ulysses / James Joyce

(21 Nisan 1978'de Denver'da doğdu) - Amerikalı iş kadını , sporcu ve " Molly’nin Büyük Oyun: En seçkin poker oyununu organize eden 26 yaşındaki bir kadının Gerçek Hikayesi" kitabının da yazarı !"  

 Çocukluğundan beri Molly, uzun yıllardır kayak yapıyor ve Olimpiyat Oyunlarına gitmeyi hayal ediyor. Kız, aniden ciddi şekilde yaralandığında zaten profesyonel düzeyde çalışıyordu. Bu yüzden sporu bırakmak zorunda kaldı.

Bloom asi tavrını okulda ve üniversitede zaten gösterdi. Kanunla ilk çatışmasını 18 yaşında, üniversitede okurken bir pansiyonda oda kiralarken yaşadı. Bir noktada, bir şeylerin kökten değiştirilmesi gerekiyordu, bu yüzden mezun olduktan sonra Molly, garson olduğu Los Angeles'a taşındı.

Şans eseri patronunun büyük bir poker hayranı olduğu ortaya çıktı. Genç Molly ondan oyunun kurallarını öğrendi ve kumar dünyasına bağımlı hale geldi. Patron kısa sürede kızın ne kadar yetenekli olduğunu fark etti ve bir süre sonra ona küçük poker turnuvaları düzenlemesini söyledi. Biraz daha zaman geçti ve ortak oldular.



2007'de Molly, Molly Bloom Inc. adlı bir firma kurdu. Belgelere göre bir poker turnuvası şirketiymiş.

Aslında, poker oyunlarının yasadışı olarak süper yüksek bahislerle düzenlendiği bir yeraltı kulübüydü. Pokeri seven ve yüz binlerce doları çarçur etmeye gücü yeten herkes Viper Room kulübüne akın etti:

Film endüstrisindeki birçok ünlü, akşamlarını kağıt oynayarak geçirmeyi severdi. Ancak, herkes küçük bahislerle tatmin olamaz ve eğlence için oynayamaz. Böylece, Leonardo DiCaprio ve Matt Damon yalnızca yüksek bahislerle oynadılar ve çoğu zaman servet kaybettiler. Ünlü yapımcı Curtis bir keresinde bir gecede bir milyon dolar kaybetti ve ardından kalp krizi geçirdi.

Molly Bloom'un işyeri, bir gecede bir milyon değil, kaybetmeyi göze alabilen insanlar tarafından ziyaret edildi. Örneğin, 2 milyar doların üzerinde bir servete sahip bir işadamı olan Alec Gores, sık sık bir yeraltı poker kulübünü ziyaret etti. Başka bir dolar milyarderi Andrew Beale de Molly Bloom'un düzenli konuğuydu. Bu arada Beale, Doyle Brunson , Chip Reese, Phil Ivey gibi harika oyuncularla aynı masaya oturdu . Kulüp hakkında bilgi yaymak kesinlikle yasaktı.

Molly Bloom, işyerini New York'a taşıdıktan sonra, Nahmad-Trincher suç grubunun üyeleri onu ziyaret etmeye başladı. Büyük olasılıkla, Molly daha sonra tekrar tekrar bu insanların kulübüne girmesine izin vermesini diledi. Sonuçta, mafya tamamen kontrol edilemez ve tahmin edilemezdi. Grup, o zamanlar Ukrayna ve Rusya'nın yeraltı dünyasında büyük otoriteye sahip olan Taiwanchik ile yakın çalıştı.

Suç çetelerinin temsilcilerinin katıldığı oyunlar tam bir kaosla sonuçlanabilir. Trincher'ın oyunun ortasında masadan kalkıp, bazı oyunculara göre en az iki fahişenin onu beklediği ayrı bir odaya çekilmesi normaldi. Rakibin bu davranışı Molly'nin kulübüne gelen birçok ziyaretçiyi rahatsız etti.

Yeraltı poker kulübü Molly Bloom'un suçlu ziyaretçileri, özel servislerin, özellikle de FBI'ın ilgisini dikkatini çekmedi. Ne de olsa, bu kadar çok sayıda suçlu nadiren aynı anda tek bir yerde toplandı. Ancak, Molly'nin dürüst olmayan konukları çok geçmeden izlendiklerini öğrendiler ve poker kulübünü giderek daha az ziyaret etmeye başladılar. FBI ajanları da uyumadı, kuruma gelen her ziyaretçinin verilerini dikkatlice incelediler. Yakında poker oynarken büyük bir tutuklama oldu ve Molly Bloom'un kendisi de dahil olmak üzere kulüpte 30'dan fazla müdaviminin tutuklanmasına yol açtı. Ancak delil ve delil yetersizliğinden dolayı suçluların çoğu ya basitçe serbest bırakıldı ya da para cezası ve ertelenmiş cezalarla kurtuldu. Ancak bu baskın, Bloom poker kuruluşunun çöküşü anlamına geliyordu.

Birçok poker sever, yüksek bahis kelimesini Asyalı zenginlerin oyunuyla ilişkilendirir. Ancak, herkes en pahalı yeraltı kulüplerinden birinin kumar ünlülerini ve en tehlikeli suçluları poker masasında toplayan Molly Bloom's olduğunu bilmiyor.Çünkü oyun fahiş sınırlarda oynandı, kulüp ziyaretçilerinden bazılarının büyük miktarda para kaybetmesi şaşırtıcı değil. Molly'nin kendisine göre, işinin çöküşünün ana nedenlerinden biri buydu. Çok sayıda röportajdan birinde, bir servet kaybeden Ira Rubin adlı oyunculardan birinin FBI'a bir ipucu verdiğini ve bunun üzücü bir sona yol açtığını söyledi.

  Nisan 2013'te yasadışı yüksek bahisli poker turnuvaları düzenlemekle suçlandı .   Mayıs 2014'te Molly Bloom, kumar organizasyonuna karışmaktan suçlu bulundu. Bir yıl denetimli serbestlik, 1000 dolar para cezası ve 200 saat toplum hizmeti cezasına çarptırıldı   .

Bu bir devrin sonu oldu - tüm olaylardan sonra Molly geçmişi geride bırakmaya karar verdi. Ama bunu yapmanın o kadar kolay olmadığı ortaya çıktı. Bir noktada, "Molly'nin Oyunu" adını verdiği otobiyografik bir kitap yazmaya karar verdi. İçinde, yeraltı poker kulübüyle ilgili birçok ayrıntıyı açıkladı. Ve kapalı oyunlardaki birçok katılımcının kitaptaki bazı hikayeleri kurgusal bulmasına rağmen, Bloom'un çalışması bir sıçrama yaptı ve Aaron Sorkin kısa süre sonra romanın uyarlamasını üstlendi.

Molly röportajlarında artık sakin ve ölçülü bir hayat sürdüğünü söylüyor. Eski poker efsanesi şimdi 42 yaşında, evli ve kanunsuzluk yoluna geri dönmesi pek mümkün değil.

Film uyarlaması (film " Büyük Oyun ") adlı kitabında bir 'Molly'nin Oyunu' ile Jessica Chastain (yönettiği başrolünü Aaron Sorkin ) Aralık 2017 yılında piyasaya sürüldü .



Molly'nin Oyunu (2017) Molly's Game

"Poker şans oyunu değildir.
 Rulet şans oyunudur.
 Poker yetenek oyunudur."
Molly


140 dk

Yönetmen:Aaron Sorkin

Senaryo:Molly Bloom, Aaron Sorkin

Ülke: Çin, ABD Kanada

Tür:Biyografi, Suç, Dram

Vizyon Tarihi:01 Ocak 2018 (ABD)

Dil:İngilizce

Müzik:Daniel Pemberton

Nam-ı Diğer:Apuesta maestra

Oyuncular

Jessica Chastain

Idris Elba

Kevin Costner

Michael Cera

Joe Keery

Özet

Molly's Game, Molly Bloom'un gerçek hikayesinin anlatıldığı bir film. Molly, olimpik klasmanda yarışacak düzeyde bir kayakçıdır, aynı zamanda tam 10 sene boyunca tüm zamanların en yüksek meblağlı poker turnuvalarının organizatörlüğünü yapmıştır. Tabii bu turnuvaların tamamı illegaldir! Uzun bir takip ve araştırma sonucunda FBI'dan baskın yer ve tüm müşteri portföyü ortaya dökülür. Listede FBI'ın bile şoke olduğu isimler vardır. Hollywood yıldızları, sporcular, işdünyasının zirvesinden isimler, Rus oligarklar! Kimi ararsanız Molly'nin milyon dolarlık poker turnuvalarında adı geçmektedir. Düştüğü zor durumdan Molly'i kurtaracak tek bir kişi vardır, o da savunma avukatı!

Başarılı oyuncular Jessica Chastain ve Idris Elba'nın başrolde olduğu Molly's Game, Oscar sezonunda adından oldukça söz ettireceğe benziyor. Bu arada filmin senaryosu ve yönetmenliğini üstlenen isim, bir Hollywood efsanesi olan Aaron Sorkin!

Notlar

Cinemax: Genelde erotik filmler gösteren kanal.

Jackie Robinson: Efsane bir beyzbolcu.

TMZ: Magazin sitesi.

Adli elektronik tarama: Elektroniklere girip silinen dosyaları yasal yolla bulma işlemi.

Tilt: İrrite olup kötü oyun oynama.

Rodeo Caddesi: Los Angeles'ta bir cadde.

Gut-shot on the river (Nehirde bağırsaklarımdan vuruldum.): Gut-shot, straight için tek kartın eksik olması. River da ortada açılan son kart.

İki yol ormandan çıkmış...: Robert Frost'un Gidilmeyen Yol şiirinin kötü versiyonu.

Wheaties: Kutularında ünlü atletlerin fotoğraflarına yer veren mısır gevreği markası.

---Bazı poker terimleri---

Ante: Düğme sahibinin verdiği para. Big blind düğmesi tam para koyar, blind yarısı kadar koyar. Düğmeler her el saat yönünde el değiştirir.

Nuts: Matematiksel olarak olabilecek en iyi el.

Hole: Verilen ilk iki kart.

Flop: Ortaya açılan ilk üç kart.

Turn: Ortaya açılan dördüncü kart.

River: Ortaya açılan beşinci ve son kart.

Altyazı

Birkaç yıl önce 300 profesyonele tek soruluk bir anket yapıldı:

"Sporda olabilecek en kötü şey nedir?”

 diye.

 Kimisi 7. playoff maçında kaybetmek dedi.

 Ve gol!

 Bruins yedinci maçta kazanıyor!

 Kimisi dört maç yenilip dağılmak dedi.

 Kimisi Dünya Kupası'nı kaçırmak dedi.

 Guatemala elendi!

 Bazı Brezilyalılar Arjantin'e yenilmek dedi.

 Sadece Dünya Kupası'nda değil.

 Genel olarak, herhangi bir müsabakada.

 Ama birisi sporda olabilecek en kötü şeyin Olimpiyatlarda dördüncü olmak olduğunu söyledi.

 Bu gerçek bir hikayedir ve kendiminki hariç tüm isimleri değiştirdim.

 Sonradan göreceğiniz sebeplerden ötürü kimlikleri gizli tutmak için elimden geleni yaptım.

 Benim adım Molly Bloom ve şu anda Kuzey Amerika'da Kadınlar Serbest Stil Kayak'ta üçüncüyüm.

 Denver'ın iki saat kuzeyindeki Lovelan, Colorado'da büyüdüm.

 Colorado Üniversitesi'nden Siyaset Bilimi diplomam var.

 3. 9 ortalamayla en yüksek onur ile mezun oldum.

 Harvard Hukuk Fakültesi'ne giriş sınavının medyan puanı 169.

 Benim puanım 173'tü.

 Sıra 87 numarada.

 56 numara hazırlan.

 16 yıl boyunca kışın gittiği yere gittim ve en iyilerden eğitim aldım.

 Pazarları babamla çalışma yapmaya ayırmıştık.

 Bir sorun var.

 12 yaşındayken, ortada hiçbir sebep yokken sırtım patladı.

 - Güçlen biraz.

 - İyi tavsiye.

 Tavır da yapma.

 On dakika geçmeden bir ambulansın arkasındaydım.

 Bende hızlı başlangıç düzeyinde skolyoz denen bir şey vardı.

 Omurgam 63 derece eğikti.

 Yedi saatlik bir ameliyat olmam gerekti ve bu ameliyatta omurgam düzeltildi, kalçamdan kemik alındı, 11 omurum kaynaştırıldı ve kaynatılan bölgelere çelik çubuklar bağlandı.

 İyileşecek.

 Artık kaymasına izin vermezdim ama.

 Hele serbest stil asla.

 - Profesyonel kayak söz konusu bile olamaz.

 - Evet.

 Bir sene içinde ayağıma kayak geçirdim, 18 ay sonra Serbest Stil Kayak'a döndüm ve 20'inci doğum günümde ABD Kayak Takımı'ndaydım.

 Salt Lake City Olimpiyatları finalleri için son eleme turu.

 Burası Deer Vadisi'ndeki Champion Pisti.

 Rakım 2460 ve pist 52 derece.

 Yani piramitlerle aynı derece.

 Rüzgar saatte 30-40 kilometre arası ve soldan sağa esiyor.

 Yamacın tepesinde hava -19 derece ve önümde 17 kayakçı varken donmuş bir havuza iniş yapmaya çalışmak gibi olacak.

 Kiki çizgisinden saptı.

 Shannon'un ikinci inişi dengesizdi.

 Kiki Bandy ve Shannon Keebler'dan bahsediyor.

 En büyük iki rakibim.

 Final denemelerinde büyük puan kesintileri yaşadılar.

 Olimpiyat takımına girme fırsatı şimdi elimde.

 Git ve hallet.

 Salt Lake'de üç mükemmel yarış, hayatımın en iyi yarışlarını sergilersem Avusturyalıları ve İsviçrelileri geçip podyumda şans sahibi olabilirdim.

 Sonra hukuk fakültesi ve bir başlangıç: Girişimci kadınlara önayak olan bir temel.

 Babam yamacın dibinde telepatiyle çizgimi kontrol etmemi söylüyor.

 Çizgini kontrol et.

 Çizgimi kontrol ediyorum.

 Yarışmacı hazır.

 İyi kar temâsı, sakin bir gövde, bacaklar bitişik, iyi duruş, çizgiden sapma yok D-Spin'e hazırlanış ve kusursuz bir iniş.

 720 derece dönmeli ikinci hareketten önce bilmeniz gereken iki şey var.

 Bir: görüş netliği kötüyken, yani şimdi olduğu gibi yarışçıların derinlik algısı olması için hakemler piste çam dalları serperler.

 İki: Bağlarınızın sıkılığı DIN ayarı denen bir şeye göre belirlenir.

 Spora yeniyseniz DIN ayarlarınız iki ya da üçtür.

 Hafta sonları kayan deneyimli bir kayakçıysanız yedi ya da sekizdir.

 Benimki 15'ti.

 Anlayacağınız botlarım kayaklarıma kaynak edilmişti.

 Peki bu nasıl oldu?

 Karda donmuş bir çam dalı yüzünden oldu.

 Ve öyle on ikiden vurmuştum ki bağlarımın mandalını açıvermişti.

 O sırada bunun olma ihtimalini hesaplamaya vaktim yoktu çünkü maket oyuncak parçalarıyla tutturulmuş dijital olarak sağlamlaştırılmış omuriliğimin üstüne çakılmak üzereydim.

 - Geri çekilin!

 - Dikkat edin!

 - Açılın!

 - Geliyor!

 Bunların hiçbirinin pokerle alakası yok.

 Şu an bunlardan bahsediyorum çünkü sporda olabilecek en kötü şeyin Olimpiyatlarda dördüncü olmak diyen kişi sana diyorum, S..r git.

 Molly'nin Oyunu Çeviri: Timeless 12 Yıl Sonra 12 Yıl Sonra Batı Hollywood, Sabah 5:06 - Alo?

 - Molly Bloom?

 - Molly Bloom'la mı görüşüyorum?

 - Evet.

 Ben FBI'dan Özel Ajan Tomasino.

 Hakkınızda tutuklanma emri var.

 - Anlamadım?

 - Kapınızın önündeyiz ve dışarı çıkmanızı istiyoruz.

 Beni dinleyin.

 - Elleriniz görebileceğimiz bir yerde olsun.

 - Kimsiniz?

 Ben FBI'dan Özel Ajan Tomasino, Bayan Bloom.

 Kapınızı açmak için 30 saniyeniz var yoksa kırarak gireceğiz.

 Dediklerimi anladınız mı?

 Ellerini kaldır.

 Ellerini kaldır.

 - Bir hata olmuş.

 - Molly Bloom siz misiniz?

 - Evet ama- -

Bana doğru çok yavaşça yürüyün.

 - Gelin.

 Daha yavaş.

 - Ben Daha yavaş.

 Yavaşlayın.

 Evet, yürüyün.

 - Görmekte zorlanıyorum - Daha yavaş.

 gözlerimdeki flaştan dolayı.

 - Daha yavaş.

 Peki bayım.

 Ellerini duvara yapıştır.

 Kollarını ve bacaklarını aç.

 - Dairenizde kimse var mı?

 - Hayır bayım.

 - Dairenizde ateşli silah var mı?

 - Hayır bayım.

 Gidin.

 Yasadışı kumar işi yürütmekten tutuklanıyorsunuz.

 Anladınız mı?

 - Evet.

 - Anladığınızı söyleyin.

 Anlıyorum.

 Bir hata olmuş çünkü iki senedir oyun düzenlemedim.

 Bu kağıda bakmanızı istiyorum.

 En üstte yazanı okuyabiliyor musunuz?

 - Evet.

 - Orada yazanı okuyun bana.

 Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı Molly Bloom.

 Paramı favoriye basardım.

 Söyleyeceğim konseptler hakkında ne düşünüyorsun?

 Sormak istiyorum.

 - Evlilik.

 - Tuzak.

 - Toplum.

 - Tamamıyla bir şaka.

 İnsanlar.

 İyisi de kötüsü de var.

 Ama güvenmiyorum onlara.

 İnsanlara güvenmiyorum.

 Her sene doğum günlerimizde babam kardeşlerimi ve beni röportaja alırdı.

 Hayatındaki kahramanlar kimdir?

 Kime gerçek manada saygı duyuyorsun?

 - Kahramanım yok.

 - Kahramanın yok.

 Sizce kibirim nasıl?

 Yok.

 Çünkü kendime koyduğum hedeflere ulaşırsam olduğum kişi benim kahramanım olur.

 Ergen kız standartlarına göre bile mantık dışı olan öfkem özellikle bir şeye değildi.

 Sebebini öğrenmem için 22 sene daha geçmesi gerekiyordu.

 Deer Vadisi'ndeki büyük diskalifiyemden sonra hukuk fakültesinden önce bir sene ara vermeye karar verdim.

 Uzaklaşmam, kendimi gerçeklikten koparmam ve yeni bir plan bulmam gerekiyordu.

 Ben de Los Angeles'ı seçtim.

 Kayak takımından bir arkadaşım bir süre kanepesinde kalmama müsaade etti.

 Babam hukuk fakültesini ertelememi hoş görmedi ve yardım etmeyi reddetti.

 Bebek bakıcılığından biriktirdiğim 1700 dolarım vardı.

 Garsonluk işi bulana kadar o beni ayakta tutardı.

 Bir kariyerim olmuştu ve ondan emekli olmuştum bile.

 Bir süreliğine sıcak havada genç olmak istedim.

 Sanırım en başında da bunu istemiştim zaten.

 Hatırlaması zor artık.

 Hollywood'da Nacional Nightclub adında bir kulüpte içki servisi işi buldum.

 Küba temalı bir yerdi.

 Bu yüzden üniformam kamuflaj mini kot ve beyaz atletti.

 Organizatör, bilmem ne prodüktörü nerede oturuyorsa oraya giderdi.

 Bilmem ne dizayncısı, bilmem ne Lakers oyuncusu içmediği halde 100 bin dolarlık hesabı olan Bulgar milyarder Boris Lava'nın yanına.

 Benim işim müşterilere gerektiğinden fazla para harcatmaktı.

 - Bir şişe Sky alabilir miyiz?

 - Grey Goose hak eden tiplere benziyorsunuz.

 - Grey Goose hak eden tipler nasıl oluyormuş?

 - İlk olarak masalarında Grey Goose oluyor.

 Hızlıydı.

 Zekice.

 Peki, Grey Goose olsun.

 Az önce ek olarak 300 dolar daha harcadılar, toplamda hesapları 900 dolar oldu.

 8. 50 dolarlık bir votkaya hem de.

 Ama kulüp senden bir şişe almanı istemiyor.

 Beş şişe almanı istiyor.

 Mesela bu kızların mesleği kendilerine shot almana izin vermek.

 Çalışanlarına %1000'lik fiyattan bir pantolon alabilmek için Gap önünde uzun bir sırada beklemek gibi bir şeydi.

 Haftada bir gün mesaim vardı.

 Aileme kokteyl garsonu olduğumu söylemek istemedim.

 Hem o zamanlar fazladan para kazanma fırsatlarını hiç tepmedim.

 Asistan olarak ikinci bir iş buldum ve böylelikle Dean Keith'e çalışmaya başladım.

 Dean, Blackhues Yatırım'da bir ortaktı.

 Kulüpte daimi müşteriydi ve bir gece dedi ki İnsanlar seni seviyor gibi.

 Lisansüstü eğitim almak için maaş almaya ve hayat üzerine master yapmaya ne dersin?

 Senin bilgili olduğunu benim bilgisiz olduğumu nereden çıkardın?

 Ben burada daimiyim, sense burada garsonsun.

 Skor tabelası her şeyi söylüyor!

 Dean işimi şöyle açıkladı: Benim.

 Senin işin benim.

 Telefona baktım, kahve aldım, randevu ayarladım elektronik çizelge yaptım - O nedir?

 ve Dean'e elektronik çizelgenin ne olduğunu gösterdim.

 Elektronik çizelge.

 Ama kulüpte haftalık kazandığım 300 doların üstüne 450 dolar kazanıyordum.

 Arkadaşımın kanepesinden kurtulmama yetiyordu.

 Günün simitlerle başladığını hatırlıyorum.

 - Ben Molly.

 - Ofise gel.

 Gelirken simit al.

 Ne, şimdi mi?

 Dean, tam bir Hollywood numunesiydi.

 Borç batağında, meteliksizliğe yakın olan, meteliksiz olmadığını kanıtlamaya çalışan ve kaba olmak için elinden geleni yapan birisiydi.

 "KALDIR G..TÜNÜ"

Gerçekten elinden geleni yapıyordu.

 Kayakçı olduğumu kimseye söylememiştim ve Dean bunu dediğinde gülmemek zor olmuştu:

- Sana acele etmeyi öğreten olmadı mı?

 - Hayır.

 - Bunlar ne?

 - Simit.

 - Bluebell'den mi aldın bunları?

 - Evet.

 - Yolumun üstünde.

 - Ciddi misin?

 Evsiz barınağından alsaydın bari.

 S..ğimin bir evsiz barınağına girip şöyle bağırsan da olurmuş "Bu evsiz barınağından bir düzine simit istiyorum lütfen!

 " Sikik Bluebell'den simit yemiyorum Molly çünkü bunlar fakir simidi!

 - Simitlerini nereden almamı istersin?

 Unut simitleri.

 - Oldu.

 - Biraz kafanı çalıştır.

 - Tamamdır.

 - Bekle.

 Dediğim gibi, günüm simitlerle başlardı.

 Ama bu bir anda değişecekti.

 Haftalık poker oyunum Cobra Lounge'a taşındı.

 Yarın akşam ve ondan sonra her salı akşamı.

 Düzenlemeye yardım edeceksin.

 Bu isimleri ve numaraları al.

 Giriş için 10 bin nakit getirmelerini söyle.

 Anteler 50 ve 100.

 - Bir de Molly - Evet?

 Kimseye söyleme.

 Dean'i göz önünde bulundurursam Kuş beyinli olarak bulundururdum.

 Ama o not defterinde dünyadaki bazı en zengin ve ünlü insanların telefon numaralarıyla isimleri yazıyordu.

 Numaralarımı telefona yazdım ve basit bir mesaj yazdım.

 Yarın akşam Cobra Lounge'da bir oyun olacağı ve girişin 10 bin dolar olduğunu yazdım.

 Dokuz oyuncu da geleceklerini onayladı.

 Hepsi mesajı gönderişimden sonraki 90 saniye içinde.

 Cobra Lounge, Sunset Strip'in köşesinde kalıyor.

 En iyi günleri, bilinmeyen grupları dünyaya tanıtmakla meşhurdu.

 The Doors, The Beach Boys gibi.

 Benim tek bildiğim okul ve kayaktı.

 Entelektüelliğin, ihtiyacım olursa öğrenmesi kolay olacağını düşünmüştüm hep.

 Peynir tabağımın üstünde "Peynir: Büyük Michigan Eyaletinden" yazan bir etiket vardı.

 Profesyonel bir dağıtıcı olan Diego ben oraya vardığımda masayı kuruyordu.

 Google'dan "Poker oyuncuları ne tür müzikler dinlemeyi sever?”

 diye arattım.

 Sonra tek bir Kenny Rogers şarkısından bir liste yapmaya çalıştım.

 Barı düzenledim peynir tabağımı koydum ve kapının yanına geçip sadece listedeki isimleri kabul etme talimatı aldım.

 En iyi elbisemi giyiyordum.

 İki sene önce JC Penney'den 88 dolara aldığım elbisemi.

 Oyuncular gelmeye başladı.

 Kendimi Molly olarak tanıttım, Dean'in asistanı.

 Buyurun.

 İçki isteyip istemediklerini sordum ve hepsinden nakit olarak 10 bin dolar aldım.

 - Merhaba.

 - Merhaba.

 Ben Biliyorum.

 - Herkes geldi mi?

 - Evet.

 - Merhaba dostum.

 - S..r.

 Donuna kadar soyacağım seni.

 Zevksiz elbise, zevksiz ayakkabılar.

 Oynayalım!

 Diego masaya dokuz kart yaydı ve oyuncular sandalyeleri için kart seçti.

 - 11 ve 11.

 - 22.

 Biraz önce nakit 90 bin dolar saymayı tamamlamıştım.

 Aynı odada paylaştığım kişiler film yıldızları, yönetmenler Ve ödülün sahibi rapçiler, boksçular ve kodamanlardı.

 Sürekli rest giriyorlardı, sürekli giriş paralarını yakıyorlardı.

 - Buyurun, bol şans.

 - Teşekkürler.

 Bilmediğim her kelimeyi araştırdım.

 Flop, river, fourth street, tilt, cooler, ful, nuts kazanma serisi Girişlerin listesini tutuyor musun?

 - Evet.

 - Nerede?

 Kağıt hani?

 Elektronik çizelge.

 Girer böyle ibne!

 Rest.

 Oyun 3. 30'da bitti.

 Bittiğinde Dean şöyle bağırdı Hey!

 Haftaya davet edilmek istiyorsanız Molly'ye bahşiş verin.

 "Molly'ye bahşiş verin.”

 İçimden bir ses bundan hoşlanmamıştı.

 Teşekkürler.

 İçimden biliyordum ki patronunuz şöyle derse - Bir de Molly - Evet?

 Kimseye söyleme.

 gelecek vaat eden bir hukuk kariyerinin başlangıcı olamaz.

 Haftaya görüşürüz.

 Ama bunlar içimdeki sesti.

 Ben az önce 3,000 dolar kazanmıştım.

 - Ne okuyorsun?

 - Cadı Kazanı.

 - Okul için mi?

 - Babam ödev verdi.

 Salem'de kaç cadının yakıldığını biliyor musun?

 - Kaç?

 - Sıfır.

 Cadıları yakmadılar.

 Efsaneden ibaret.

 Cadıları astılar.

 Veya boğdular, ya da taşladılar.

 - Sen Molly Bloom'sun, değil mi?

 - Evet.

 - Fotoğraflarındaki gibi değilsin.

 - Hiçbirimiz değiliz.

 - Molly?

 - Evet.

 Charlie Jaffey.

 Bu kadar erken kabul ettiğiniz için tekrar teşekkür ederim.

 - Bu kızım Stella.

 - Tanıştık.

 Isabel seni okula götürmek için 45 dakika sonra burada olur.

 - Matematik ödevin bitti mi?

 - Evet.

 - Medeniyet?

 - Evet.

 Anladın mı?

 Bugün derste anlatabilir misin?

 Roma hukukunu anlatmanı istesem anlatabilir misin?

 - Evet.

 - Peki.

 Önce önemli sorulardan başlayalım.

 En son ne zaman uyudun?

 Bugün cuma.

 Salı sabahı saat 5'te FBI tarafından tutuklandım.

 Salı gününü Los Angeles Şehir Hapishanesi'nde geçirdim.

 Kaçma riskim minimum olarak görüldü kefaletim 100 bin dolar olarak belirlendi.

 Annem evini ipoteğe verip imzaladı.

 Çarşamba günü tahliye edildim ve bugün saat 10'da New York Güney Bölgesi'nde Federal Mahkeme'ye çağırıldım.

 Buradan.

 Kapıyı kapatır mısın?

 Çarşamba günü buraya geldim ve dün beş avukatla görüştüm.

 Otur şöyle.

 Hiçbirini tutmadın mı?

 - Üçü zaten tutulmuştu.

 - Evet, iddianamende 31 kişinin adı geçiyor.

 Ceza hukukçuları için Kara Cuma oldu.

 Diğer ikisinden ne haber?

 Birisi, paranın en sevdiği ikinci ödeme şekli olduğunu söyledi.

 - Tanıyorum onu.

 - Beşinci de tutulmuştu ama sizi önerdi.

 Neden?

 Savcı ofisinde çalışmış ve zerre şaibeli olmayan biri istediğimi söyledim.

 Beni tanıyor musun?

 Kızım tarafından bilgi verildi.

 Hakkında çok şey biliyor çünkü annesi bir aptal.

 - Annesi gazeteleri okuyor.

 - Evet, ben de okudum.

 Dün telefonda görüştükten sonra iddianameni okudum ve kitabını aldım.

 Henüz 112. sayfadayım ama Molly, ağır bir suç işleyip bundan bir kitap mı yazdın?

 Oyun düzenlemeyeli iki sene oluyor.

 Sonunu söylemek gibi olmasın ama hükumet o zaman oyunumu bastı ve yasadışı olduğunu iddia ederek tüm parama el koydu, kaldı ki param temizdi.

 Annemin Telluride'daki evinde yaşıyordum.

 Borçlarımı ödeyebileyim diye kitap yazdım.

 Kitap tanıtım turundan yeni döndüm ve baştan başlamak için Los Angeles'a taşındım.

 Los Angeles'ta aşağı yukarı sekiz sene mi oyun düzenledin?

 - Evet.

 - Hiç komisyon almadan?

 Evet.

 - Ve iki sene New York'ta oyun düzenledin?

 - Son altı ayında komisyon aldım.

 İlk 112 sayfada birtakım isimler veriyorsun.

 Anlamadım?

 Oyunlarında oynayan bazı film yıldızlarının isimlerini yazmışsın.

 Evet.

 Pokerin yazılı olmayan bir kuralına falan aykırı değil mi bu?

 Benim bu kadar uzak oturmam gerekiyor mu?

 Beni oradan duyabiliyor musunuz?

 Evet.

 Beni müvekkiliniz olarak kabul ediyor musunuz?

 Ücretim 250 bin dolar.

 250 bin doların var mı?

 Hayır, hiçbir şeyim yok.

 Peki ya kitabının satışı?

 Kitabım yok satmıyor ama sana ödemenin bir yolunu bulacağım Charlie.

 Beni istediğine sorabilirsin.

 Ne yazık ki sorabileceğim kişiler bir süre ortalıkta olmayacak.

 Salı sabahı yapılan operasyon eş zamanlı operasyondu.

 31 kişi aynı anda tutuklandı.

 600 gibi abartılı sayıda ajan ellerinde otomatik silahlarla New York ve Los Angeles'ta koordine darbe için bölgelere sevk edildi ve sen bir poker oyununda komisyon aldığın için mi ofisimde olduğunu söylüyorsun?

 - Evet.

 - İddianamendeki diğer isimleri gördün mü?

 Nicolas Koslovsky, Peter Druzhinsky, Peter Antonovich, Gershen kardeşler Rus mafyasının ne kadar içine girmiştin?

 Çünkü kitabında yazmıyor bunlar.

 Kızına neden Cadı Kazanı'nı okutuyorsun?

 Sıkılıp dedikodu yaptıklarında bir grup ergen kıza ne olduğunu görsün diye.

 Ben hiç okumadım.

 Birçok kişi 20.

 yüzyılın en iyi oyunu olarak görüyor.

 Birçok kişi öyle mi görüyormuş?

 - Ben şiddetçi suçluları savunmam.

 - Hayatımda kimsenin kılına zarar vermedim.

 - Arkadaşların vermiş.

 - İddianamedeki isimlerin %90'ını hiç duymadım.

 - Peki %10'unun?

 Bağlantılı olduklarını bilmiyordum.

 Kim olduklarını bilmiyordum.

 Sana bir şey soracağım.

 Kitabında Dean Keith dediğin karakter "fakir simidi" demedi, değil mi?

 Sanırım kim olduğunu biliyorum.

 Onunla çalışıp sonra bırakan bir gayrimenkul hukukçusu tanıyorum sanırım.

 "Zenci simidi" dedi, değil mi?

 Onun ismini söylemeyeceğim.

 O bu işin içinde değil.

 Ama bazı isimleri veriyordun.

 FBI beni neden oyun düzenlemeyi bıraktıktan iki sene sonra tutukluyor?

 Film yıldızlarının adını kitaba yazman için fazladan para verildi mi?

 Senin adamın ben değilim Molly.

 Sana bol şans dilerim ama bu benlik değil.

 Rusların kim olduğunu bilmiyordum.

 250 bin dolarını bulurum.

 Benim onun on katı alacağım var, sadece alması biraz sürer.

 Benim gibi en iyi davacılarımızı zaman zaman ACLU'ya Southern Poverty Law Center'a, gazi gruplarına ödünç veriyoruz ama ortaklarımı, şanslarını Poker Prensesi'nde denemeye ikna edebileceğimi sanmıyorum.

 - Poker Prensesi ismini kendim almadım.

 "Molly Bloom, kendine Poker Prensesi adını takan " Us Weekly mi o?

 Doğru olmayan bir şeyi basmaları onların huyu değil, haklısın ama doğru değil.

 Yaptıklarımı bir prensesin yapabileceğini düşünüyorsan yanılıyorsun.

 Hakkımda çok iyi düşüncelerin yok gibi ama ya hakkımdaki eksik, bilgisiz fikirlerinin yanlış olduğunu söylesem?

 - Şaşırırdım.

 - Evet, şaşırırdın.

 - Bana değil, bir reklamcıya ihtiyacın var.

 - Hayır, bana avukat lazım!

 Soruma cevap vermedin.

 En son ne zaman uyudun?

 Oldu biraz.

 Pekala.

 Bugünkü duruşmada yanında olacağım çünkü onu yalnız başına yapmamalısın.

 Yanına koruma vereceğim, yan kapıdan içeri sokacağım.

 Ruslara karşı ne kozun var bilmiyorum ama bunu Ruslar da bilmiyor.

 Ve Ruslar bir şey isterlerse hallederler.

 Dediklerimi anlıyor musun?

 Evet.

 Oldu sayılır.

 Kafanı yukarıda tutman gerek, tamam mı?

 Hep ileriye bakmalısın.

 Yere bakarsan kendini orada bulursun.

 Yere bakarsan kendini orada bulursun.

 Hazır mısın?

 Hadi.

 Babam Colorado Eyalet Üniversitesi'nde bir terapist ve psikoloji profesörü.

 Hayır!

 Hayır!

 Evindeki ikinci kural, akademik ve sportif mükemmellik seçeneğe bağlı değildi.

 Korkmamalısın, tamam mı?

 Defans oynama.

 İlk kural, tüm kuralları o koyar.

 - Baba, çok yoruldum.

 - Hayatım, yorulmuş bak.

 Sabah 6'dan beri buradayız.

 Dudakları morardı.

 - Yoruldun mu?

 - Evet.

 "Yorgun"un başka ne anlamı var?

 "Yorgun" kelimesinin eş anlamlısını söyle, arabaya gidelim.

 - Zayıf.

 - Aynen öyle.

 Hadi gidelim.

 Tekrar.

 Hukuk fakültesini bir sene daha ertelemeye karar verdim.

 Altı haftalık bahşişlerden sonra Barney's'e gidip beni ben olmaktan çıkaran bir elbise istedim.

 Kötü bir geceden sonra biten oyunları duymuştum.

 Bu oyunun devam etmesi ve oyuna değer getirmem gerekiyordu.

 İyi geceler Molly.

 Sağ ol.

 Yerimi sabitleştirmek istiyorsam takım kurmam gereken bir kişi olduğunu biliyordum.

 - On bin.

 - Pas.

 O da bu adamdı.

 - Oyunun daimileri ve misafirleri vardı.

 - Bop mu arttırıyor musun?

 Daimilerden dördü ünlü aktörlerdi.

 Onlardan birisine Oyuncu X diyeceğim.

 Rest giriyorum.

 Oyuncu X, kazanılan paranın alın teri paradan iki kat daha iyi olduğunu düşünüyordu.

 İnsanları yenip paralarını almak için yaşıyordu.

 Oyuncu X'in misafirlerden birinin kazanan elini çekilmeye ikna etmesi şöyle oldu.

 Yemin ederim Bana bak.

 Annemin üstüne yemin ederim elim senden iyi.

 Oyuncu X masadaki en iyi oyuncuydu ve bu akşam bu adam en kötüsüydü.

 Kartlarına bakıyor.

 İyi bir amatör bile matematiksel olarak bunun en iyi el olduğunu bilirdi.

 Pokerde buna "nuts" denir.

 Potta 47 bin dolar vardı ve misafirde nuts vardı ama kafası karışıyordu çünkü bir film yıldızı onunla konuşuyordu.

 Annemin hayatı üzerine diyorum, kafanı karıştırmıyorum.

 Niye bana söyleyesin ki?

 Ya kafanı karıştırıyorum, ya da oyuna yenisin, tüm gece elin kötü geldi flop'ta pas geçmeliydin ve daha fazla paranı bu şekilde kazanmak istemiyorumdur.

 İki tane kız var burada.

 Acele etme.

 - Pas.

 - Bok ye.

 Hayır!

 Balık, özel türden bir oyuncudur.

 Balığın parası vardır.

 Balık laçka oynar ve kolay kolay pas geçmez.

 Balık iyidir ama çok iyi değil.

 İyi geceler, koridorda görüşürüz dostum.

 Cobra Lounge, Dean Keith'in olabilir ama oyun Oyuncu X'e aitti.

 İnsanlar onunla oynadığını söyleyebilmek istiyordu.

 Tıpkı Başkan'ın uçağında uçtuklarını söylemek istedikleri gibi.

 İş güvenliğim ona balık getirmeme bağlıydı.

 Peki çok parası olan ama nasıl harcayacağını bilmeyen ve ünlülerle takılmayı seven insanları nereden bulacaktım?

 Pokerle ilgilendiklerini söylerlerse numaramı veriyorsunuz.

 Ben geçmişlerini araştıracağım.

 Oyun oynarlarsa ilk oynayışları için bin dolar, sonraki her oyunları için 500 dolar vereceğim.

 Bunların daimi oyuncular olduğundan mutlaka bahsedin.

 Doğru mu bu?

 Bu adamlar oynuyor mu?

 The Commerce Casino, 5.

 Otoyol'dan gidince Los Angeles'ın doğusunda ve kimse Monte Carlo'yla karıştıramaz.

 Masaları bir süre izler sonra dostane görünen bir kumarhane patronuna yaklaşırdım.

 8. Masa'daki üçüncü koltuğun kaybetmesine imkan yok.

 Masasında kazanabilen oyuncular varsa kaybeder.

 Cobra Lounge'daki oyunu biliyorsun, değil mi?

 - Evet.

 - Gönderdiğin her oyuncu için bin dolar.

 Onların kaybı senin kazancın.

 Profesyonel gönderme.

 Ben Molly.

 Poker benim truva atımdı ve beni en yüksek seviye finans teknoloji, siyaset, eğlence, sanata sokuyordu.

 Tek yapmam gereken dinlemekti.

 Sanat dünyasını birkaç sanat tüccarı kontrol ediyor.

 Çin'deki telekom şirketleri diğer sağlayıcılarla ortak olmak istiyor.

 Başkan 110 RBI'ı olan .

 320 ortalamalı bir kanata 30 milyon verebilir.

 Pazarı tek başlarına kontrol ediyorlar.

 Önemli olacak sanatçıları onlar seçiyorlar.

 Bu sezon 8'e 14 oynamış bir atıcıya 10 milyon vermek istemiyorlar ama.

 Gephardt kazanacak.

 Fiyatları onlar belirliyor.

 %70, 80, 90 fazladan fiyat koyuyorlar.

 Yeni bir şirket çıkmış herkes konuşuyor, adı da Twitter.

 Denetimsiz para, genelde nakit - Günleri sayılı.

 - Günleri sayılı.

 İşi daha ne kadar tutabilir bilmiyorum.

 - İşi bitti.

 - İşi bitti.

 Rest.

 İnsanlar bana amacımı sordu, nihai isteğim ne diye.

 O zamanlar bu soruya güler geçerdim.

 Ben şampiyon olarak yetiştirilmiştim.

 Hedefim kazanmaktı.

 Hangi konuda ve kime karşı?

 Bunlar detaydı.

 Artık kendi evim vardı.

 Alıyorum.

 Yeni bir araba.

 Ve bir ayakkabı kutusunda 17 bin dolar.

 Hukuk fakültesi bir sene daha bekleyebilirdi.

 Şimdi bugün şöyle olacak: Yargıç, davalılara iddianameyi okudunuz mu yoksa mahkeme okusun mu diye soracak.

 Sonra yargıç savunmanı soracak, sen "suçsuzum" diye cevaplayacaksın.

 Avukatın olmadığımı ama duruşmada senin adına bulunduğumu kayıtlara geçirttireceğim.

 Propria persona olarak.

 - "Propria persona" senin adına demek.

 - Evet.

 - Hayır, anlamı senin adına demek.

 - Senin adına çıkıyorum işte.

 "Propria persona"yla kendi adına çıkıyorsun, benim adıma değil.

 Gidince bakarım ama dediğim şu ki, avukatın değilim ve bunu kayıtlara da geçireceğim.

 Bizim yer şurası.

 Yargıcın iyi.

 İyi adamdır.

 Peki ya savcı?

 Günaydın Sayın Yargıç.

 Harrison Wellstone, Güney Bölgesi adına Yardımcı Federal Savcı.

 Dava vekili masasında bana Yardımcı Federal Savcı Eric Brennan ve FBI'dan Özel Ajan Deborah D'Angelo katılıyor.

 Teşekkürler.

 Sözlü önergeniz var mı?

 Yer değiştir.

 Avukatın bahsetmezse diye söylüyorum, bir daha yargıç önüne çıkacaksan kıyafetlerini tekrar düşünmek isteyebilirsin.

 Kendinin Cinemax versiyonuna dönmüşsün.

 Hükumet iki sene önce parama el koyunca tüm kıyafetlerimi sattım.

 Bu da tesadüfen en son oyun düzenlediğim zamana denk geliyor.

 - Ama sanırım bundan bahsetmiştim.

 - Peki.

 Tekrar değiş.

 Nicholas Siegel.

 - Davalı, iddianameyi okudu mu?

 - Evet Sayın Yargıç.

 - Avukatınla konuştun mu?

 - Evet.

 Tekrar değiş.

 - Savunmanız ne yönde?

 - Suçsuzum.

 Teşekkürler, oturabilirsiniz.

 Eski patronun, kitapta Dean Keith dediğin kişi, sana berbat davranmış.

 "Fakir simidi" diyerek niye onu koruyorsun ki?

 İnan bana o kadar önemsiz ki.

 Sohbet olsun diye dedim.

 Tekrar değiş.

 Savunmanız ne yönde?

 - Suçsuzum.

 - Buyurun oturun.

 Davalı no dört, Molly Bloom.

 Günaydın Sayın Yargıç.

 Charles Jaffey, davalı adına Bulunma amacım tamamen Sizi görmek güzel Bay Jaffey.

 Bugün bizimle mi olacaksınız?

 Bay Jaffey?

 Evet efendim.

 Bir dakika lütfen.

 - Yer değiş.

 - Ciddi misin?

 On katı alacağım var demiştin ofisimde.

 "Ücretim 250 bin dolar," dediğimde sen "Onun on katı alacağım var," demiştin.

 Evet.

 Avukat bey, bulunuş amacınızı kayıt altına almam lazım.

 Mahkemeden rica ediyorum Sayın Yargıç, bir dakika lütfen.

 Kredini uzattın, çaresiz durumdasın ve iki buçuk milyon alacağını mı bıraktın?

 - Mecburdum.

 - Alacağını satın almak isteyen olmadı mı?

 Herkes almak istedi.

 Ama şimdi bunun zamanı mı?

 Neden kıyafetlerini sattığın gibi alacağını da satmadın?

 - Satamadım.

 - Neden?

 Borcu nasıl alacaklarından emin olamadım.

 Bunu demenden korkuyordum.

 Avukat bey!

 Evet Sayın Yargıç, Charles Jaffey, davalı adına.

 - Sadece bu duruşma için mi?

 - Hayır, Molly Bloom'un avukatı olarak.

 İddianameyi okudu, avukatıyla konuştu, kendisine okunma hakkından feragat ediyor ve savunması suçlu olmadığı yönünde.

 Teşekkürler, oturabilirsiniz.

 Davalı no beş, Gilyard Kirshman.

 Kitabını okuyacağız artık.

 1930'lu yıllarda Matthew Robinson adında bir koşu yıldızı vardı.

 Matthew Robinson, 1936 Berlin Oyunları'nda 200 metrede Olimpik rekoru alt üst etti.

 Rekoru tam anlamıyla alt üst etti ve ikinci oldu.

 Birinci olan kişi Jesse Owens'tı.

 Jesse Owens daha sonra bir efsane oldu.

 Matthew Robinson, Pasadena'da bir beyaz orta okulunda hademe oldu.

 Aralarındaki fark bir saniyenin onda dördüydü.

 Bu yetmezmiş gibi Matthew Robinson'ın atlet olan bir kardeşi vardı.

 Adı Jackie'ydi.

 Benim de fazla başarılı iki kardeşim var.

 Ben Kuzey Amerika'da üçüncüyken kardeşim Jeremy dünyada birinciydi.

 Ben lise ikide İleri Derece Kimya alırken kardeşim Jordan dersi 12 yaşında falan alıyordu.

 Yetenekli bir öğrenci ve yetenekli bir kayakçıydım, evimin içi hariç.

 Büyüdükçe babamı kavgalara çekmeye başladım.

 Nedenin yaptığımı da bilmiyordum.

 Bugün okulda neler öğrendiniz?

 Sigmund Freud'un hem kadın düşmanı hem de bir aptal olduğunu ve onun insan psikolojisi teorilerine güvenen herkesin şarlatan olduğunu öğrendim.

 - Neden böyle dediğini anlamadım.

 - Okulda ne öğrendiğimi sordun.

 - Bayan Linwood'un dersinden mi bu?

 - Evet.

 Bilinçaltıyla ilgili olan çalışmalarından bahsetti mi?

 Rüya analizleri en fazla burçlar kadar güvenilir ama ilgimi çeken nokta kadın özgürlük hareketine karşı çıkışı oldu.

 Kadının hayatının, üretim fonksiyonundan ibaret olduğuna inanıyormuş.

 Yani banliyöde oturan orta sınıf beyaz kızların yüzyıllardır neden baskı altında olduğunun ayrıntılarına girdin.

 - Bayan Linwood bize sadece-

- Barbara Linwood erkekleri sevmiyor Molly.

 Sadece S.. sevmiyor baba, arada fark var.

 Molly.

 Masada bana böyle saygısızlık etme.

 Sana saygısızlık etmiyordum, Freud'a ediyordum.

 Hem alt tarafı mutfak masasındayız, İsimsiz Askerler Mezar Taşı'nda değil.

 Ben de profesyonel psikoloğum, şarlatan değilim.

 - Öylesin demedim.

 - Dedin, bir daha deme.

 - Bir daha da o şekilde konuşma.

 - Tamam.

 Hocalarını sallama, söylediklerine dikkat et ve mutfak masasına saygı duy.

 Seninle çelişmeye iznim olması için başka ne yapmam gerekiyor?

 Kendi paranı kazanıp kendi evinde oturup kendi yemeğini yemen.

 Üç senedir oyun düzenliyordum ve 58 bin dolar biriktirmiştim.

 Yeni oyuncular bulup geçmişlerini araştırıyordum, hesap tutuyordum çek alıp veriyordum hafta boyunca oyuncuların ihtiyaçlarını görüyor ve Dean Keith'e tam zamanlı olarak çalışıyordum.

 Kendisi ofis işini bırakırsam oyun işini de kaybedeceğimi söylemişti.

 - Görüyorum.

 - Dokuzlu sekizler.

 Ben de trip'i var sandım.

 River'a doğru yavaş oynuyordu sekizlerini iyi sakladı.

 Kötü şans.

 - Kasaya olan borcun-

- Borcumu biliyorum.

 Seninle konuşmak istiyorum.

 - Tamam.

 - Koridorda.

 Hile mi yapıyor?

 - Hayır.

 - Nereden anlayacaksın?

 - Anlardım.

 - Diego'yla ortak değiller mi?

 Hayır.

 Peki seninle ortak mı?

 52 kartlık bir destede yüz milyonlarca farklı kombinasyon var.

 Ama biriniz iki hafta üst üste kaybetsin ki hemen şüphelenmeye başlayın.

 Yapma ama.

 Sana ödemeyi bırakacağım.

 - O ne demek?

 - Asistanım olarak.

 - Beni kovuyor musun?

 - Kovmuyorum.

 Ödemeyi bırakacağım.

 Haftada bir oyundan para alıyorsun.

 Bana adil gelmedi.

 Ama sana 24 saat çalıştığım bir işim var.

 Ve o iş olmasaydı oyun da olmazdı.

 Anlıyor musun?

 Söylediğin kelimeleri anlıyorum ama anlamadığım-

- Bak.

 Her gün 24 saat.

 İkinci işimde çok para kazanıyorum diye bu işte para vermeyi bırakacaksın ve kabul etmezsem iki işi de kaybedeceğim çünkü "sana adil gelmedi" diye mi?

 İşler şu sıralar kötü.

 Gerçek dünyaya hoş geldin.

 Dinle beni.

 Bankalar sana borç veriyor ama vermemeliler.

 Kötü bir risksin ve onlar da biliyorlar.

 Kredilerindeki borç yönetimi %20'ye yakın.

 Aşırı fazla bu.

 Köprü kredisi olsa %20 anca kabul edilebilirlik sınırında olur.

 Ama mesela diyelim ki yedi ev inşa etmen on seneni alıyor.

 Ve hepsinin değeri inşa etmeden önceki değerinden düşük çünkü konut piyasası, gayrimenkul tarihinde ilk defa aşağı gidiyor ve işlerin kötü olmasının sebebi bu, bana haftalık 450 dolar vermen değil.

 - İş alimi mi oldun?

 - Ofisindeki tüm kağıtları okudum.

 Bahşişlerle binlerce dolar kazanıyorsun.

 Haftada 450 doları niye takıyorsun?

 Çünkü kuru temizlemeni bedavaya almak istemiyorum.

 Burada pazarlık edecek gücün yok.

 Maaş kesintisini reddedebilirsin ama o zaman oyundan olursun.

 Nakde çevir paramı.

 Bir plan yapmadan Dean'in elimden oyunu almasını beklemeyecektim.

 Ertesi sabah Four Seasons, Peninsula ve Beverly Hills'te rezervasyon yaptırdım.

 Süitin gecesi 5,200 dolardı.

 Masaya monteli bir Shuffle Master'a 17 bin dolar harcadım.

 Daha hızlı, daha güvenilir kart karma.

 Eller arası daha az boş zaman.

 Yiyecek Mr. Chow'dan getiriliyordu ve yan masalarda oyunculara açıktı.

 Macallan 18, Belvedere, 1942, Remy Martin ve bir '88 Lafite Rothschild vardı.

 İçkini çoktan ezberlemiş bir barmen tarafından servis ediliyordu.

 Tütünlükte Cohiba, Monte Cristo.

 Profesyonel bir stilist, avukatımın sonradan " kendimin Cinemax versiyonu" dediği bir şeye çevirdi.

 Tüm gecelerimi, geleceğinden emin olduğum bir telefona hazırlanarak geçirdim.

 - Alo?

 - Beni dinlemeni istiyorum çünkü bunu duyman şart.

 - Neredesin?

 Sana basit bir şey söyleyeceğim ve bunu anladığını söylemeni istiyorum.

 - Dean.

 - Sen önemsizsin, anladın mı?

 Kovuldun.

 İşinden, oyundan, kovuldun.

 Sebebini sorabilir miyim?

 - Kaç arkadaşımla yatıyorsun?

 - Hiçbiriyle yattığım yok.

 - Ben öyle duymadım.

 - Beni dinle, koruyucu elbiseyle bile- Sana bir tavsiye verebilir miyim?

 Şirret havandan, şu üstün havandan kurtul.

 Ve ofise gidip ben gelmeden pılını pırtını topla.

 - Molly sen misin?

 - Evet.

 - Ben Leah.

 Dean eşyalarını toplamamı istedi.

 - Teşekkür ederim.

 Listeyi onaylamam için akşamki oyuncuların numaralarını da almamı istedi.

 - Gerçekten üzgünüm.

 - Üzülme.

 Telefonum arabada kalmış.

 Aşağı inince numaraları mesaj atarım sana.

 Yeni asistana 310 bölge koduyla bir düzine rastgele numara gönderdim.

 Sonra akşamki oyunculara mesaj attım.

 Oyunun Four Seasons Otel, Süit 1401'e taşındığını söyledim.

 Mike?

 Beyler, bir dakika buraya bakabilir misiniz?

 Dean nerede?

 Bu süitte her salı günü bir oyun düzenleyeceğim.

 Bu akşam oynarsanız bir senelik koltuğunuz garanti.

 Cobra Lounge'da oynamayı tercih ederseniz gücenmece olmayacak.

 Oynayalım.

 Oyun artık benimdi.

 Kurumsallaşmıştım ve Molly Bloom Organizasyon Planlama doğmuştu.

 Vergilerimi ödedim, çalışanlarımı sigortalattım.

 Oyuncuların hiçbiriyle romantik veya cinsel ilişkim olmadı.

 Yoksa oyun dağılırdı.

 Bunlar henüz iyi kararlar verdiğim zamandandı.

 Hepsinin yasal olduğundan emin olmak için bir avukata danıştım.

 - Komisyon alıyor musun?

 - Hayır.

 O zaman kanunu çiğnemiyorsun.

 - Tavsiye verebilir miyim?

 - Lütfen.

 Bizim sektörde bir deyiş vardır.

 Kanunu çiğnerken kanunu çiğneme.

 Anlamadım?

 Uyuşturucu, fahişe, borçları toplaması için izbandut kullanmak yok.

 Ben öyle bir şey yapmıyorum.

 Az önce kanunu çiğnemediğimi söylediniz.

 Öyle de kalsın.

 Çünkü kanunu çiğnerken kanunu çiğnemek istemezsin.

 - Kanunu çiğniyor muyum?

 - Pek sayılmaz.

 Kesin bir cevabı vardır ama, değil mi?

 Kanunlar yazılı sonuçta.

 - Pottan komisyon alıyor musun?

 - Hayır.

 İşin süt kadar temiz.

 Oyunumun aldatıcı bir ekosistemi vardı.

 Bu adamlar istediklerini satın alabilirlerdi ama kazanmayı satın alamazlardı.

 Beni alamazdılar, kızları alamazdılar ve masada bir koltuk alamazdılar.

 Uğruna çalışman gereken bir kazanma kadar tatlı bir şey yoktur.

 Kazanmalar, kaybetmeler kırbaçlayıcıydı ve sonuna kadar gerçektiler.

 Tabii oyuncuların kumar bağımlısı olmasının da katkısı vardı.

 Bir saniye konuşabilir miyiz?

 Jay, ünlü bir adamsın.

 Dünyaca ünlü bir rock yıldızısın.

 - Fark ettiğini bilmiyordum.

 - Bana öyle e-postalar gönderemezsin.

 Büyütülecek bir şey değil.

 Alt tarafı hafta sonuna Cabo'ya davet ettim.

 Böyle bir e-postayı bundan sonra göndereceğin kişi ben olmayacağım, başkası olacak.

 - Ateşle oynuyorsun.

 - Sana aşık olduğumu söylüyorum ve sen şantaj yememden korkuyorsun.

 Daha çok aşık oluyorum.

 Aptal herif, şantaj yapmama gerek yok.

 O parayı TMZ'den de alırlar.

 Ve TMZ onlara istediklerini de verir- Doğru söyle, oyuncular arasında ilk benden mi aşk mektubu aldın?

 Seninki yedinci.

 Tamamı dijital ortamlardan geçti.

 Hayatının umumi bir cehenneme dönmesi için yalvarıyorsun.

 Cabo'ya gelmiyor musun şimdi?

 Karına ve çocuklarına bir iyilik yapıp bir limuzinle üstlerinden geçsene.

 - Benimle böyle konuşmana bayılıyorum.

 - Tanrım Aklıma bir şey geldi.

 - Ya?

 - Bahsi arttır.

 Kaça?

 Giriş 50 bin.

 Anteler 250-500.

 - %500'lük bir artış bu.

 - Evet.

 - Bence iyi bir fikir değil.

 - Biraz müsaade eder misiniz?

 Tabii.

 Haftada 100 bin kaybeden oyuncular yarım milyon kaybetmeye başlayacaklar.

 - Ve haftada 100 bin kazanan oyuncuların-

- Oynayacak kimsesi kalmayacak.

 Kimilerinin canı yanacak, kimileri canından olacak, kimileri oyunu bırakacak.

 Bu sistem yaşamaz.

 Oyunu kaybederiz.

 Yeni oyuncular bul.

 Anlamı, yeni balık bul.

 Tekrar oyuncu arayışına çıktım.

 İlk durak Donnie Silverman'dı.

 Donnie geçen seneki World Series of Poker'ı kazanmıştı ve oyunculardan biri aracılığıyla benimle iletişime geçti.

 Kafayı mı yedin?

 Donnie Silverman World Series of Poker'ı kazandı.

 İnternette var.

 Final masasında 11 eli oynamış.

 Bunların sekizinde eli nuts'tı.

 Ve bunların üçünde Üçünde, elde hâlâ dört oyuncu varken gelebilecek en iyi iki kart gelmiş.

 Şansı yaver gitti, elini korkak oynamıyor fevri davranıyor, oyunları hareketli geçiyor ve 12 milyon doları var.

 Poker oynamayı sevmiyorum aslında.

 Niye oynuyorsun?

 Hayat karartmayı seviyorum.

 Bir koltuk ver.

 - Bir sonraki oyuncu

- İyi akşamlar beyler.

 Brad Marion'du.

 Herkes Berbat Brad derdi çünkü oyunda emsali görülmemiş derecede kötüydü.

 Dünyada daha kötü bir oyuncu varsa Brad ona kaybetmenin bir yolunu bulurdu.

 - Maalesef koltuğum yok ama içki alabilirsin.

 - Yok, seni Brad'le tanıştırmaya gelmiştim.

 Pardon?

 Seni Brad Marion'la tanıştırmak istedim.

 Oynamak istiyor.

 - Bilgilerini ver, kontrol ederim.

 - Derrick ona kefil oluyor.

 "Derrick ona kefil oluyor," demek Brad'in ödemediği tüm kaybı Derrick karşılar demekti.

 Ne kadar olursa olsun.

 - Merhaba, Molly Bloom.

 - Brad Marion.

 - Memnun oldum.

 - Ben de.

 Ama ödeyebiliyordu, ödemesi de gerekiyordu.

 Çünkü asla pas geçmeme hatasını benimsemişti.

 Rest.

 Bu kadar para koymuşsun zaten, sonuna kadar git bari.

 Berbat Brad, petrol kontratı ticareti yapan bir fon için 700 milyon dolar toplamıştı.

 Her hafta oyuna geldi, 100 bin dolar kaybetti ve haftaya oynayabilmek için bana 5000 dolar bahşiş bırakırdı.

 İyiye gittiği de yoktu.

 Diğerleri onun üzerinden ziyafet çekiyordu.

 Elli daha alabilir miyim?

 - Biraz konuşabilir miyiz?

 - Tabii.

 - Brad, bu oyun sana göre olmayabilir.

 - Usta olmadığımı biliyorum.

 Evet, değilsin.

 On hafta sonundaki kayıpların.

 Ve kazancın sıfır.

 - İstatistiksel olarak anormal bu.

 - Evet, biliyorum.

 Beylerle oynamayı seviyorum.

 Fazla arkadaşım yok.

 Koltuğumu alma lütfen.

 - Daha fazla bahşiş verebilirim.

 - Hayır.

 Bahşişlerin son derece cömert.

 Ben sana birkaç kitap versem?

 Veya ders vermesi için bir profesyonel önersem?

 Olabilir.

 Bir düşüneyim.

 Tamam.

 Meğerse Berbat Brad ne yaptığını biliyormuş.

 Kendine müşteri buluyormuş.

 Oyunda 100 bin bırakıp fonu için dört milyon dolar alıyormuş.

 - Bu hafta ne bomba yapacak söylesene.

 - Ben değil.

 Ona sonra yine değineceğim ama önce Harlan Eustice.

 Oyuncu X, Harlan'la Commerce Casino'da tanıştığını ve oyun için iyi olacağını söyledi ama ben onun gördüğünü göremiyordum.

 Eli sıkıydı.

 Ellerin %64'ünde hole kartından sonra pas geçerdi.

 Parasının nereden geldiği belli değildi.

 Amatör güreş videoları ve başka düşük bütçe videolar yapardı.

 Ama işin en kötü tarafı, Harlan Eustice iyi bir kart oyuncusuydu.

 Oyuncu X, oyunda onu yenebilecek birini neden istesin ki?

 Bunun cevabını da sonradan öğrenecektim.

 - Yolculuk nasıldı?

 - Normal.

 L. A. ve New York arası biletleri nasıl alabiliyorsun?

 Kartımda 2 milyon puan var.

 Kartı aldılar ama ne hoştur ki puanlara dokunmadılar.

 Toplantıların vardı.

 L. A'de kitabın ve yaşam hakları konusunda toplantıların mı vardı?

 - Evet.

 - İlgi var mıydı?

 4 bin tane video poker makinesi bulunan bir şirket makinelerine yüzümü koymak istiyor.

 - Başka bir şey?

 - Treat Dergisi cömert bir teklif yaptı.

 Treat mi?

 Elit fotoğraf meraklıları için yeni bir dergi.

 - Çıplak poz vermeni mi istiyorlar?

 - Nisan ikramiyesi olacağım.

 - Kitabına ilgi var mıydı demek istedim.

 - Evet.

 - Teklif var mı?

 - Birkaç tane.

 Bir-iki.

 - Beş.

 - Cidden mi?

 - Evet.

 - Ee?

 Pas geçtim.

 Çaresizsin ve kitabını filme çevirmek isteyen beş teklifi geri mi çevirdin?

 - Paranı alacaksın Charlie.

 - Ben neden tek çıkış kapını elinin tersiyle ittiğini merak ediyorum.

 - Prensipte anlaşamadık.

 - Peki.

 - Başlayalım mı?

 - Seni bir gün çözeceğim.

 - Bulduklarını benimle de paylaş.

 - Bunu görüyor musun?

 Bu keşiftir.

 Bakalım neler keşfetmişiz.

 Burada Peter Druzhinsky Peter Antonovich ve Peter Slobo var.

 Üç Pete.

 Üç Peteler, kirli medikal klinik işi işletiyor ve efsanevi bir skalada sigorta sahtekarlığı ve posta/havale sahtekarlığı yapıyorlar.

 Burada Rachniana-Gershen Organizasyonu var.

 İllegal spor bahis işi yapan, senede yüzlerce milyon dolar cirosu olan küresel bir spor bahis organizasyonu bu.

 Burada Alexander Habib Organizasyonu var.

 Bu da illegal bir spor bahis organizasyonu ama bunu Shillel Habib adında bir sanat galerisi sahibi finanse ediyor veya herkesin kullandığı adla - Shelly.

 Bu da Rus mafyası.

 Ve bu üçünün iddianamedeki bağlantısı bir poker oyunu.

 Telefonlarımı mı dinliyorlarmış?

 - Hayır.

 - Çok şükür.

 Konuştuğun herkesin telefonlarını dinliyorlarmış.

 Peki.

 Plaza Hotel'de ve New York'un çeşitli yerlerinde komisyon aldığını onaylayan kanıtları var.

 Aynı zamanda Plaza Hotel'de ve New York'un çeşitli yerlerinde komisyon aldığını onaylayan gizli bir muhbirleri var.

 1955 nolu paragrafı ihlal etmişsin.

 ABD Ceza Kanunu'na göre yasa dışı kumar işi yürütmeyi yasaklayan yasayı.

 Ne yaptığını biliyor musun?

 Kitabın henüz iyi kısmı yaşanmadan kitap yazmayı bitirdin.

 Kendinden gerçekten keyif alıyorsun, değil mi?

 - Bir şey diyeyim Bu resmi beğenmiyorum.

 - Teşekkürler.

 Kuşu yiyip bunu kuşun ailesine anlatan bir kediye benziyorsun.

 Fotoğrafı yayınevi istedi, benim seçme hakkım olmadı.

 Kitabı beğendim.

 İyi hikaye, iyi anlatım.

 - Teşekkürler.

 - Tekrar anlatmanı istiyorum ama.

 En baştan ve bu sefer Rusları atlamadan.

 - Bir bardak su ister misin?

 - Viski tercih ederim.

 - Bir şey daha var.

 - Evet.

 Sabit disklerine ihtiyacım var.

 - Ne kadar eskiye dayanan?

 - Nasıl yani?

 Yeni bir bilgisayar aldığımda sabit disklerimi sakladım.

 Ciddi değilsin.

 Kimin ne borcu olduğu, oyuncuların elektronik çizelgeleri var orada.

 Ondan fazlası var.

 Şarj etmek için telefonunu bilgisayara taktığında bilgisayarın, tüm mesajlarının ve e-postalarının kopyasını alıyor.

 Bilgisayarımda, parçaladığım telefonlara yıllar önce gelen mesaj ve e-postalar mı var?

 Sabit disklerine adli elektronik tarama yapmak istiyorum.

 - Sağ ol ama gidip yok edeceğim onları.

 - Yapamazsın, onlar delil.

 Her birini patlatacağım.

 Patlayıcı kullanıp kalanları denize dökeceğim.

 - Ama bana var olduklarını söyledin.

 - Söylemediğimi farz edeceksin.

 - Yapamam.

 - Yaparsın.

 Zerre şaibeli olmayan bir avukat isteyen sendin.

 Yeni bilgi ortaya çıktı, şimdi bunun aptallık olduğunu anlıyorum.

 - Molly.

 - Sabit disk yok.

 Bu davayla gelen suçlara, sabit diskleri yok edip adaleti engellemeyi de eklersen inan bana hapse girersin.

 - O mesajlarda ne olduğunu anlamıyorsun.

 Sevgililerin olmuştur anlıyorum, belki utandırıcı olabilecek birkaç mesaj vardır.

 Sevgililerden gelen utandırıcı mesajlar umurumda değil.

 Zaten özel hayatımın halka açık olmayan bir kısmı kalmadı.

 Başkalarının hayatını karartacak mesajlar var.

 Kariyer bitirip aile yıkacak mesajlar var.

 O mesajlar halka açılırsa

 - Açılmayacaklar.

 - Açılırlarsa Açılmayacaklar.

 birçok kişi için sonuçları yıkıcı olur.

 - Ben avukatım.

 Yasal olarak - Hayır.

 - Dinle beni.

 Yasal olarak dışarıya bilgi sızdırmam- Birisi son yazılı ifademi National Enquirer'a sızdırmış Charlie.

 - Butterball mu?

 - Son avukatımın ismi Butterman'di ve o odadaki beş kişiden biriydi.

 Ama o ifadedeki bilgiler o mesajlardaki bilgilerin doğuracağı sonuçlara oranla devede Şimdi anladım.

 kulak kalır.

 Neden bazı kişilerin ismini verdiğini, bazılarınınkini vermediğini anlamıyordum.

 Birilerinin sana para verdiğini düşünüyordum.

 - Yanılıyormuşsun ama fark etmez artık.

 - Hayır, kitapta ismini verdiğin insanlar Berbat Brad ifadesinde ismi geçen insanlar.

 - Ve inanıyorsun ki - Biliyorum.

 biri bu ifadeyi sızdırdı.

 - Sattı.

 - Gazetelere.

 - Evet.

 - Butterbean bile yapmış olabilir.

 - Butterman.

 Ama kim olduğunu bilmiyorum.

 Jenny McCarthy'nin, oyuncu isimlerini verdiğin için seni pataklamasını izledim.

 Neden "Bu isimler zaten halka açık arşivlerde var," demedin?

 Bilmem.

 Mahkemeye çağırılmadığım için.

 Mesajlarla e-maillere dönebilir miyiz?

 Bu yüzden mi Hollywood'la prensip anlaşmazlığı yaşadın?

 Vermek istemediğin bilgiler istedikleri için mi?

 Seni tanımıyorum.

 Geçen sefer olan şey gene olursa geçen seferki olay bunun yanında Bu ne için?

 Geçen sene gönderdiğim tüm mesajlar ve e-postalar var içinde.

 Müvekkillerimi hapse sokacak birtakım deliller de dahil.

 Senin bilgilerin sızarsa, telefonumu en yüksek teklife satarsın.

 İşimden olur ve barodan kovulurum.

 Yani avukat-müvekkil gizliliğine bağlılığını göstermek için diğer müvekkillerinin gizliliğine ihanet ediyorsun.

 Bakmayacağını biliyorum.

 - Nereden biliyorsun?

 - Bilmiyorum.

 Colorado'ya gidip sonraki gün sabit disklerle burada olurum.

 Harlan Eustice, 24 saat sonra karısının 40.

 yaş günü şerefine vereceği parti için heyecanlıydı.

 Buffalo Club'ın tüm bahçesini tuttum.

 Yüz kişi gelecek.

 Kumamoto istiridyeleri, kar yengeci, ıstakozlar Gösteriş yapmak için söylemiyordu.

 Gerçekten karısı için vereceği parti için heyecanlıydı.

 Hiçbir şeyden haberi yok.

 Abisi ve yengesiyle yemeğe çıkıyoruz sanıyor.

 Ben Harlan'ı severdim.

 Ama Oyuncu X dışında kimse onu sevmiyordu.

 Eli sıkı oynardı, fazla hareket yaşatmazdı ve parasını hep iyi kullanırdı, yani ihtimalleri o kontrol ediyordu.

 - Göreceksen 5 bin.

 - Hayır.

 Bir diğer deyişle o poker oynarken diğerleri kumar oynuyordu.

 Ve kazanıyordu da.

 Gece yarısı olduğunda, Harlan giriş parası olan 50 binini üçe katlamıştı ama her şey tek elde yolundan çıktı.

 Böyle olur.

 Böyle tilt olursunuz.

 Harlan, masadaki en iyi oyuncu, çoğu masadaki en iyi oyuncu onca kişinin arasından Berbat Brad tarafından blöf yiyip galibiyetten olacaktı.

 Nasıl mı?

 Çünkü Harlan Brad'le daha önce oynamamıştı ve Brad'in berbat olduğunu bilmiyordu.

 Harlan'ın fulü var, üç dokuzlu.

 Brad'de hiçbir şey yok ama flop öncesi bahsi, tamamen yanlışlıkla iki papazı olduğu ihtimalini gösterdi.

 20 bin.

 Eğer doğruysa Brad'in daha iyi bir fulü var demekti.

 Brad 20 binlik çip sayıyor, yani görecek demek.

 Harlan, Brad arttırmak yerine görürse bu demek ki fulü yoktur ve iki yüksek çifte oynuyordur, muhtemelen papaz ve kız pairleri.

 Bahsi görmek yerine Brad pota 72 bin dolar götürüyor.

 Rest.

 Harlan, Brad'e bakıyor.

 Harlan'ın bildiği tüm ifade okuma yöntemleri, şah damarında hareketlilik, katı eller Brad bunların tersini yapıyor.

 Brad'in bahisleri, yani flopta arttırması, turn'de bopu arttırması ve river'da rest girmesi elinin büyük olmasını gösterdi.

 Tabii Harlan, Brad'in bunların anlamının ne olduğunu bilmediğini bilmiyordu.

 Ve iyi bir sportmen olan Harlan dedi ki Güzel bahis.

 Çekiliyorum.

 ve kazanan eli ileri götürdü.

 Brad de kartlarını atıyor ve birisinin yüzü dönüyor, Harlan görüyor ki Papaz setin yok muydu?

 Hiç papazım yoktu.

 Ortadaki hariç.

 İki çiftin mi vardı?

 Bir çiftim vardı, ortadaki dokuzlar.

 Harlan, aklından ne geçiyordu?

 Teşekkürler.

 Çok para bile değildi aslında.

 Harlan o el sadece 40 bin dolar kaybetmişti.

 Ama şalter bir kere atmıştı ve Harlan kan arayışındaydı.

 Herkesin kanı.

 Masada 112 binin var ve 50 bin daha mı istiyorsun?

 Yüz daha ver lütfen.

 Yüz bin için şurayı imzala.

 Saat 5 olduğunda Harlan yarım milyon zarardaydı.

 Pokere dair bildiği her şeyi terk etmiş, şımarık bir çocuk gibi oynuyordu.

 Her elde kazanmaya çalışıyordu.

 Yüz bin daha lütfen.

 - Bak dostum-

- Molly.

 Lütfen.

 Hadi.

 Yüz bin için şurayı imzala.

 Saat 6.

 Harlan'ın kan kaybettiğini söyleyen mesajlar etrafa yayılıyordu.

 Millet işten önce birkaç saat oynamak için geliyordu.

 Aylardır ona kaybediyorlardı.

 Herkes Harlan Eustice'den para koparmak istiyordu.

 Şimdi eve gidersen Sheila'nın partisinden önce birkaç saat uyuyabilirsin.

 Yakında.

 Gel biraz konuşalım seninle.

 Merhaba beyler.

 Buyurun kahve alın.

 Tilt oldun.

 Herkes biliyor.

 Kazanmak için ihtiyacın olan silahlar olmadan oynuyorsun.

 Haklısın.

 Teşekkürler.

 500 bin ver.

 Zararımı kapatayım bari.

 Bu cümle her kumarbazın ölüm ilanının ikinci cümlesi olmalı.

 "Bay Feldstein zararını kapatmaya çalışırken öldü.”

 Harlan hiç kapatamadı.

 Karısının doğum günü partisine de gitmedi.

 Karısı iki gün sonra boşanma davası açtı.

 Harlan'ı yere serecek son bir darbe daha gelecekti ama.

 Harlan, Avusturya kraliyet ailesinden Frederick adında biriyle teke tek kalmıştı.

 Görüyorum.

 Harlan'ın kız çifti vardı.

 Ekselanslarının as papazı vardı.

 Flop öncesi 65 biner koymuşlardı.

 Flop; kız, yedi ve yedi geldi.

 Harlan'ın gene fulü var.

 İki yedili üç kız.

 Önlerinde de üç bahis turu vardı.

 Kont'un hiçbir şeyi yok.

 - Rest.

 - Kont rest giriyor.

 Harlan'dan iki yedisi olduğunu düşünmesini istiyor.

 Görüyorum.

 "Hayır," diyor Harlan, "bir daha aynı tongaya düşmem," ve restini hemen görüyor.

 Masada 750 bin dolar var.

 Diego bir kartı kenara alıp turn'ü açıyor.

 Papaz.

 Otto von Bismarck'ın şimdi iki çifti var: papaz ve yedi çifti.

 İki çift, fulün yanında hiçbir şey.

 Ve bu aşamada kız fulünu yenebilecek tek el bir papaz fulü.

 Yüzbaşı Von Trapp, iki çiftle blöf yaptı ve river'da papaz ful açtı.

 Orospu çocuğu.

 Orospu çocuğu!

 S..r git hileci pezevenk!

 Alttan kart çeken parti sihirbazı seni!

 - Terasa çık hadi.

 - İki gündür aynı boku yiyorsun!

 - Hadi, hadi!

 - Parti sihirbazı.

 - İyi misin?

 - Evet, teşekkürler.

 - Ne oluyor?

 - Diego'dan özür dileyeceğim.

 Evet.

 Eve gidiyorsun, benim kararım.

 Duydun mu?

 Elimde yok.

 1. 2 milyon dolar.

 Elimde yok.

 Özür dilerim.

 Evine git.

 Çok özür dilerim.

 Sheila'ya doğruyu söylemelisin, tamam mı?

 Doğruyu söyle ona.

 Ne olduysa söyle.

 Sana yardım edeceğim.

 Bir toplantıya götüreceğim seni.

 Yarın buluşup para konusunu halledeceğiz.

 Harlan'la ertesi gün buluşmadık.

 Beni arayıp her şeyin yolunda olduğunu söyledi ve bir sonraki hafta 1. 2 milyon dolarlık bir banka çekiyle karşıma geldi.

 - Parayı nereden buldu?

 - Ben borç verdim.

 - Borç mu verdin?

 - Borcunu ödeyene dek kazancının %50'sini sonra da iki sene boyunca %50'sini alacağım.

 Kazancın %50'sini alıp kayıplara karışmayacak mısın?

 Evet.

 Bir kere belini bir daha düzeltemez.

 Ayrıca yaptığın faizcilik, haraççılık.

 İkinci olarak, bir oyuncudan pay alıp aynı masada oynayamazsın.

 İki senedir yapıyorum zaten.

 - Harlan'dan pay mı alıyordun?

 - Evet.

 - Tanrım.

 - Hile değil ya.

 - Hileye zemin hazırlıyor.

 - Anlat nasıl oluyormuş o.

 - Şaka mı yapıyorsun?

 - Lütfen anlatsana.

 Başka bir oyuncunun kazanmasından kâr sağlayınca mı?

 Bilerek kaybedeceğimi mi sanıyorsun?

 Kaybetsem bile kimin umurunda?

 Kartların gelince pas geçiyorsun.

 Sinek beş, kupa valesi.

 O hâlâ oyunda.

 - Sinek beşin sende olduğunu bilmesi işine-

- Ona işaret verdiğimi mi sanıyorsun?

 Bir daha olamaz diyorum.

 Beni tasvip etmiyorsun.

 Kişisel değil.

 Ben hariç oyundaki herkesle sohbet ettiğini görünce kişisel geliyor.

 JT'le içki içmek için geç saatlere kalıp Oscar'ını ziyaret ettin mi hiç?

 Sanırım arabasının kaputuna monteli.

 Bana ilgi duymadığını göstermek için ekstra çaba gösterince insan fark ediyor.

 Dean'e de aynısını yapmıştın.

 Bu adamlar benimle kart oynamak istiyor, seninle değil.

 Öyle de olsa-

- Oyundaki en büyük kazanan kim?

 - Sensin.

 İkinci en çok kazanan kim peki?

 - Bak-

- Sensin.

 Ne kadar kazanıyorsun?

 Gecelik on bin mi?

 Benim işim bu.

 Senin, krupiyenin, ve hizmetçilerin parasını toplayınca bu oyundan çok para alıyorsun.

 Oyuna getirdiğimden fazla değil.

 O on bin benim cebime girmeyen on bin demek.

 - Tekrar söylüyorum, benim param-

- Senin paran benim param.

 Öyle mi?

 Bence bahşişlerini limitlemeyi konuşmalıyız.

 Vergi kağıdında "müşterilerim" olarak geçen oyuncularla bir araya gelip ücretime limit koymayı mı konuşmayı istiyorsun?

 Aynen öyle.

 Amerika'nın en yakından izlenen anti tröst davası olur.

 Oracıkta, bir anda oyunu kaybetmiştim.

 Ertesi salı günü, oyun gecesiydi.

 Otele gideceğim zamanı kolladı ve bana biri mesaj gönderdi.

 Mesajda "Bugün Dave'de oynuyoruz.

 Gelmene gerek yok.”

 yazıyordu.

 Sonradan gelen telefonu henüz açmadan ne olduğunu biliyordum.

 Çok pis boku yedin.

 "Düşeylik" diye bir kelime yok.

 Kitabın 152. sayfasında L. A'deki oyunu kaybedip New York'a gelince şehrin düşeyliğini beğendiğini yazmışsın.

 - Var öyle bir kelime.

 - New York'a gelince tüm gece, iki gece süren oyunlardan, günlerce ayakta kalmaktan bahsetmişsin ama uyuşturucudan bahsetmemişsin.

 - Uyuşturucu da vardı.

 İki yıldır temizim.

 Kitabına eklememişsin.

 Amazon müşteri yorumun için sana 250 bin dolar vermiyorum.

 Şu ana kadar hiçbir şey vermedin.

 Sana "düşeysellik"in sözlük anlamını attım.

 Böyle bir kitabın avansı ne kadardır?

 Avans mı?

 Değişir.

 Yayınevine bazı şeylerin garantisini verirsen bir buçuk milyonun hazır.

 Satışlardan ve çeşitli şeylerden bu parayı ikiye katlarsın zaten.

 - Ne tür şeyler?

 - Gerçek isim kullanman gerek.

 - Eli.

 - Gittiğim Sturbucks'ın dışında bir adam var.

 Elinde bir "Vietnam Gazisi" tabelasıyla orada oturuyor, her sabah bir çeyreklik veriyorum.

 Şu anda ondan tek farkın senin bir hikayenin olması.

 Evsiz Vietnam gazisinin daha iyi bir hikayesi olduğundan yüzde bin eminim.

 Dişe dokunan tek bir şeyin var.

 Hikayeni yaz, sana bir buçuk milyonunu vereyim.

 Bu sadece kemik para.

 Ya büyük oyna ya da git annenin yanında yaşa.

 Hayatının geri kalanı boyunca.

 Peki ya Yayınevine şey desem Brad Marion ifadesinde geçen isimleri kullanacağımı söylesem?

 Dördünü birden mi?

 Berbat Brad'in söylediği isimleri kullanacağım, bu nasıl?

 Sekiz sene Hollywood'da, iki sene New York'ta dünyanın en özel, ihtişamlı ve çürümüş erkek alanını yürüttün.

 Şimdi yayınevi gerçek isimler konusunda ne cevap alacak?

 Avansım 35 bin dolardı.

 İlk olarak ufak bir rol düşüşü yapacağız.

 12 puandan 10 puana.

 Ufak rol düşüşü nedir?

 Savcıya, oyuncuların tuttuğu ve kovduğu bir çalışan olduğunu sunacağım.

 - İmkanı yok.

 - Bence imkanlarımız iyi.

 Hayır, imkanı yok sana izin veremem.

 - Neden?

 - Doğru değil.

 - Puan sistemini açıklayayım sana.

 - Sistemi biliyorum.

 Puanlar, savcının ceza ağırlığı tavsiyesine denk geliyor.

 Bazı faktörlere göre puan düşüşü oluyor.

 Mesela suç geçmişi var mı, ki benim yok.

 Veya davalının rolü düşük müydü, ki değildi.

 - İtimadını korumanın sırası mı sence?

 - Onu ben sıfırdan oluşturdum.

 Hayır, sen Cobra Lounge'daki oyuna kondun.

 Benim bahsettiğim New York oyunlarını sıfırdan oluşturdum.

 Kovulabilecek bir konumda değildim, onu sağlama aldım.

 Yani hayır.

 - Dinlemiyordum.

 - Rol düşüşü istemeni reddediyorum.

 Tüm kariyerimi hiçe sayma isteğini reddediyorum.

 - Ben de sallamıyorum.

 - Ben sıfırdan başarılı bir

- Çocuk yapmak istiyor musun?

 Bir aile kurmak ilgini çekiyor mu?

 Hem de çok.

 Puanını düşürmezsem ceza tavsiye rehberi 8 ile 12 yıl arası hapis diyor.

 Tabii bir de para aklamadan geçirecekleri puanlar var.

 - Para aklama mı?

 Ne-

- Rusların parasını çiple değiştirdiğin an.

 O paranın nereden geldiğini- Onların kim olduğunu ve o paranın nereden geldiğini bilmediğine inanacak 12 kişi bul bana.

 Bu kadar.

 Sen bir kokteyl garsonuydun.

 L. A. oyununu kaybettiğimde kendime abartılacak bir şey olmadığını söyledim.

 Bir macera ve güçlü insanlarla tanışmak için bir aracıydı zaten.

 Ve 200 bin dolardan fazla para biriktirmiştim.

 Ama bu geldiğini bildiğim utanma ve depresyona karşı hızlıca kurduğum zayıf bir tampondu.

 Bir gün bitecekti.

 Ama ona ben karar veririm sanmıştım.

 Oyun bana bir kimlik, saygı ve erişilmez bir yerde bir yer sağlamıştı ve bir göz kırpışı kadar sürede hepsi elimden alınmıştı.

 Önemsizdim ve bir gecede unutulmuştum.

 Oyunu kaybedeli iki hafta olmuştu ve biriyle görüşmek için randevu almıştım çünkü utanç ve depresyon erkeklerin adaletsiz kaprisi karşısındaki güçsüzlüğüme karşı kör edici öfkeye dönmüştü.

 Canımı sıkan kuralların olmamasıydı.

 Bu güç hamleleri, doğru veya yanlış tarafından kontrol edilmiyordu.

 Sadece ego ve gurur vardı.

 Sonuçları düşünülmeden yaratılan bencil hevesler vardı.

 Ne insaf, ne adalet vardı.

 Ve Oyuncu X'ten gelen kıkırdamalı, gülmeli telefon.

 Çok pis boku yedin.

 O yeşil perde veledine kaybedemezdim ve yenilgiyi kabul ettirmesi için bir terapist de istemiyordum.

 Yenilgiyi size ne kabul ettirir, biliyor musunuz?

 Kazanmak.

 Bir New York uçağına atladım.

 Wall Street, Madison Caddesi, Beşinci Cadde, The Dakota, The San Remo Oyuncular oradaydı, sadece kancaya yemi takacaktım.

 Bu sefer film yıldızlarım yoktu.

 Bu sefer Playboy modelleri kullandım.

 Bunlar sıradan modeller değillerdi.

 Jesse kart odalarında büyümüş Porto Rikolu bir afetti ve iyi de bir oyuncuydu.

 Ona bir pay verip, diğer oyunlara gizlice sokup büyük oyuncuları avlatabilirdim.

 Shelby kod yazmasını biliyordu ve TSA'den daha detaylı geçmiş taraması yapabiliyordu.

 Citibank'teki hesabın bu.

 Winston, Amerikan bir diplomatın kızıydı.

 Dokuz farklı ülkede yaşamıştı ve Suudi Kraliyet ailesinin yarısının e-postası vardı.

 Manhattan'daki en büyük oyun kimin?

 Teddy Chin'in ya da Tooty Tiscano'nun oluyor.

 - Ama bu Manhattan.

 - Nasıl yani?

 New York'taki en büyük oyun Brooklyn'de.

 Rus Yahudiler.

 Giriş 100 bin.

 Oyunu yöneten yok.

 Oynayıp parayı ödüyorlar.

 Kimseye film yıldızlarıyla aynı masaya oturacaklarını vaat edemezdik.

 Ama New York'ta Hollywood'da olmayan bir şey vardı.

 The Yankees.

 Ve bir Yankee vardı ki Amerika'daki herkes ona kaybetmek için sıraya girerdi.

 Adını sesli söyleme.

 Bir kokteyl mendiline yazın, mendili buruşturun ve bir bardak suya koyun ki mürekkebin çözülmesini görsünler.

 - Gerek var mı buna?

 - Hayır, hiç gerek yok.

 Oyunun başlayacağını ne zaman söyleyeceğiz?

 Şimdi açıklamayacağınız bir yerde altı aydır her hafta oynandığını söyleyin.

 Koltuk için bekleme sırası epey uzun ama Molly burada olacaktı, tanıştırayım.

 - Giriş 50 bin, anteler 500'e 1,000 mi?

 - Evet, giriş Mol?

 Giriş 50 bin mi?

 Hayır.

 Giriş 250 bin.

 - Çok ses yapacak ama.

 - Rodeo Caddesi'nden duyulacak kadar.

 Long Island'daki The Gold Coast Vanderbilt, Roosevelt Whitney, J.

 P. Morgan ve F. W. Woolworth gibi isimlere ev sahipliği yapmıştı.

 Giriş imkansız gibi ama Molly'yle konuşabilirim.

 Bu akşam East Hampton Yat Kulübü için kişi başı 10 bin dolar bağışlı renevasyon bağış etkinliği vardı.

 Molly burada bir yerlerde.

 Sizi tanıştırabilirim ama çok umutlanmayın derim.

 O kısmı doğruydu.

 Yat sahibi Hampton sakinleri için bir bağış etkinliği varsa benim işimde bunun adı zengin hedef kitlesiydi.

 Baştan söyleyeyim, giriş 250 bin dolar.

 250 bin mi?

 Neredeyse ikinci arabamın parası bu.

 Arkadaşların oyunlara geliyor mu?

 On oyunculuk ve yedi kişilik bekleme listesi kurmam sadece yedi haftamı aldı.

 Ve böyle ortamlarda bu, söylentileri uyandırmak için yeter de artardı.

 Sabah olduğunda kumarbazlar bu oyunla ilgili hikayeleri Londra'da, Tokyo'da, Dubai'de duyup başkalarına anlatacaktı.

 Rest.

 O sene sonunda 4 milyon 773 bin dolarlık gelir bildirimi yaptım.

 Her kuruşu temiz ve muhasebesi yapılmıştı.

 Dünyadaki en büyük oyun organizatörüydüm.

 Tamamı bahşişti.

 Hâlâ komisyon almamış yanlışlıkla Rus suç dünyasının üyelerini yanlışlıkla oyuna getirmemiştim.

 Başlangıçta ayakta kalmak için hap alıyordum.

 İlk önce Adderall.

 Sonra etkisini daha çabuk göstersin diye ezilmiş Adderall.

 Sonra kokain, Valium, Vicodin, Percocet, sonra yine Adderall.

 Bir çatı katı daire kiraladım ve spor bahisçileri için plazma TV kurdum.

 Düşük bahis oyunları çarşamba, perşembe ve cumaları benim evimdeydi.

 Salı akşamı büyük oyun The Plaza'daydı.

 Saat yedide krupiyeler gelir, masa kurulup cilalanır ve etrafında on sandalye tam 30 santim aralıklarla dizilirdi.

 Özel çip kullandım, krupiyelerim bir saat çalışıp bir saat mola veriyordu ve 12 saat sonra yerlerine yeni bir ekip geliyordu.

 Kumarhaneler, bazı kokuların insanların daha çok para koymasına sebep olduğunu keşfetmiş.

 Kumarhaneler bu kokuları havalandırmadan veriyordu.

 Ben özel mumlar yaptırmıştım.

 B adında yeni bir krupiye ile çalışıyordum.

 Beatrice'in kısaltması anlamında değil, isminin baş harfiydi.

 East Side'da kötü kart odalarında çalışıyordu ve arkadaş olmuştuk.

 Kendini frenle.

 Büyük oyuncular hızlı el sevmez.

 Kinayeli dağıtım, güzel.

 Yapman gerek.

 Yapmamak delilik olur.

 Sen de görüyorsundur.

 Dört-beş kez kazık yedin.

 Yüz binlerce dolar alacağın var.

 Bir daha esamesini okuyamayacağın para bu.

 B bunu uzun bir süredir öneriyordu.

 Bir hafta önceki bir olaydan ötürü tekrar lafını açmıştı.

 - Selam Cole.

 - Selam.

 - İçeri gel.

 - Sağ ol.

 Çekim hazır mı?

 Evet.

 - Burada.

 - Teşekkürler.

 Sana televizyonda bir şey gösterebilir miyim?

 - Biraz acelem vardı aslında.

 - Bir saniye sürer.

 Otursana.

 Bu geçen salının oyunu.

 Molly, millet kamera taktırdığını öğrenirse kafayı yerler.

 Evet.

 Yedinci koltuktaki sensin.

 Çip yığınına bak.

 - Aşağıda taksi bekliyor, hemen-

- Zamana bakalım, 01. 06. 01. 07'ye ilerletelim.

 01. 07'de eli Boosty'ye kaybediyorsun.

 - Bu ne böyle?

 - 01. 08.

 Çizelgeye göre 01. 06 ve 01. 08 arasında tekrar çip satın almamışsın.

 Ama şuna bak, çiplerin çoğalmış.

 - Açıklayabilirim, bu sadece-

- Biraz geri saralım.

 Burada krupiye değişikliği oluyor, ve burada da geliyor işte oldu.

 Salı günkü oyundan bu yüzden 57 bin dolar eksik çıkıyor.

 7-11 buzlu meyve suyu makinelerine güvenlik kamerası koyuyor.

 Her iki dakikada bir el değiştiren bir milyon dolarım var, beyinsiz herif.

 Masayı izlemediğimi mi düşünüyorsun?

 Rahat ol.

 - Borçlu olduğum insanlar var.

 - Biliyorum.

 - Niye emanet fonundan çekmiyorsun?

 - O kadar almak için ailemin izni lazım.

 Ve gebertirler beni.

 Nasıl olduğunu tahmin bile edemezsin.

 İnsanlar, emanet fonlu çocukların da bu ekonomide acı çektiğini bir türlü anlamıyor.

 - Yaptığımın yanlış olduğunu biliyorum.

 - Buna ulaşman çok sorgulama gerektirdi mi?

 - Demek istediğim-

- İlk olarak sahte çip yapan adamlar seni iyi kazıklıyor.

 Çiplerin içinde imza olduğunu biliyorlar.

 Hassas ağırlık, kızılötesi işaret.

 Nefes al.

 İkinci olarak bunu başkasının oyununda deneme.

 Çünkü yaparsan, öfkelerini benden çok daha farklı bir şekilde ifade ederler.

 Bana 57 bin dolar borcun var.

 Paramı aldığımda görüntüler senin olur ama o zamana kadar kimsenin oyununda oynamayacaksın.

 Salı akşamı olduğunda B yine başlamıştı.

 Çok açıktasın.

 Olacak mı değil ne zaman olacak meselesi.

 Patlayacaksın.

 Üstündeki risk inanılmaz.

 - Komisyon alsam oyun yasal olmaz.

 - Kendini sağlama almazsan da oyun var olmaz.

 Sen artık kasasın.

 Oyunu garanti ediyorsun.

 Devam ettirmek istemediğin bir el görürsen bana bak bana bir numara göster ve o kadarını masadan alırım.

 Çoğu organizatör sabit %5 alıyor.

 - Oyunda görüşürüz.

 - Görüşürüz.

 İki hafta sonra saat 2 civarında flop öncesi 1. 3 milyonluk bir pot vardı.

 - Görüyorum.

 - Beş oyuncu hâlâ oyundaydı.

 Umudum, flop'un dördünü korkutmasıydı.

 - 200 bin.

 - 100 bin daha arttırıyorum.

 - 300 binle görüyorsunuz efendim.

 - Görüyorum.

 Masada şimdi 2.

 1 milyon vardı.

 300 binle görüyorsunuz efendim.

 - 200 daha arttırıyorum.

 - 2. 6 milyon.

 Üç milyon.

 B haklıydı.

 Kredi uzatıyordum, büyük numaralar hem de.

 Zaten öncesinde Harlan Eustice içime Tanrı korkusu yerleştirmişti.

 Bir kez ödeyemeyecek olursam oyunun sonu olacaktı.

 Ben kasaydım.

 Kararı o kadar kısa sürede vermiştim.

 B de potun yüzde ikisini o kadar kısa sürede hesaplayıp masadan çekmişti.

 İşte o kadardı.

 ABD Ceza Kanunu 1955. paragrafı çiğneyip komisyon almıştım.

 Douglas Downey'i tanıştırma vakti geldi çünkü Downey bizi sona götürecek.

 Downey bir ayyaştı ve oyundan sonra ben hesap yaparken salonda kalıp takılırdı.

 Sarhoşken anlaşılması güç biriydi ve bir dedektif romanının adı gibi sohbet açılışları yapardı.

 - Şartların kurbanı.

 - Evet.

 Hayatımın Ünlü hayatımın - Hikayesi mi?

 - Hikayesi.

 Evliliğinden konuşurdu.

 Genç evlendim Mol.

 Genç ve aptalken evlendim.

 Flushing yerine Greenwich'de doğmuş olsam Daha iyi bir hayat isteğinden konuşurdu.

 New Canaan?

 Rye Country Day'e, Princeton'a gitsem Ne hayatım olurdu.

 Ne karım olurdu.

 Çapkının teki olurdum.

 Şartların kurbanıyım.

 - Mol, bunları bir sana söylüyorum.

 - İyi yapıyorsun.

 Oynadığı başka bir oyundan konuşurdu.

 Brooklyn oyunuydu.

 Tüm gece, tüm gün oynadıkları Brighton Beach oyunu.

 Demografisi Ruslar olan oyun.

 Oynamasına izin verdikleri tek İrlandalı benim.

 Mol, bunlar tanıdığım en pamuk gibi insanlar.

 Bir gece Douglas Downey oyunumda 80 bin kaybetti ve parası yoktu.

 - Winston, odayı boşaltabilir misin?

 - Tamam.

 Yarın görüşürüz.

 - Geçen hafta 190 bin kazanmıştın.

 - Teddy Chin ve Toddy'ye borcum var.

 - Peki.

 - Birkaç spor bahisçisine de.

 Ben kazananım.

 Kaybeden bir vücudun içindeki-

- Sus.

 - Tamam.

 Brooklyn'deki oyun Hakkında duyduklarım doğru mu?

 - Ne duydun ki?

 - Rusların cebinin derin olduğunu kötü, hareketli ve çabuk oynadıklarını, ceket kravat giydiklerini duydum.

 Hepsi doğru.

 Onlardan bazılarını buraya getirirsen 80 bin ödenene kadar oyunun bir parçası senin.

 Kaybeden diyecektim.

 - Kaybeden bir vücudun içindeki kazananım.

 - Evet.

 Anladım.

 - Bana oyuncu getirebilir misin?

 - Müsaade ettikleri tek İrlandalı benim.

 - Sana ne teklif ettiğimi anladın mı?

 - Hayır, bunu diyorum çünkü İrlandalısın ve oyununda oynamak istemeyebilirler.

 Müsaade ettikleri tek İrlandalı benim.

 Ben İrlandalı değilim.

 - Değil misin?

 - Değilim.

 - Molly Bloom?

 - James Joyce karakteriyle karıştırıyorsun.

 - İrlandalı olduğunu düşünmüştüm.

 - Değilim.

 Oyuncu getirebilir misin?

 - Meşhur bir kitap yok mu?

 - Douglas.

 Odaklan.

 Evet, James Joyce'un Ulysses adında bir kitabı var ve kitapta Molly Bloom adında bir karakter var ve bu yüzden İrlandalı olduğumu sanıyorsun ama geçelim artık bunu.

 Bana Brighton Beach'ten oyuncu getirebilir misin?

 İrlandalı değilsen nesin?

 Rus Yahudisiyim.

 Ertesi hafta yeni oyuncular geldi.

 İlk gelen Mike'tı.

 - Ben Jesse.

 - Mike Davidov.

 Mike'ın bir klinik zinciri vardı ve parayı elektronik olarak transfer etmişti bile.

 Sonra Gershen kardeşler, Illya ve Alexey.

 Çin'e çelik ihracatı işi yapıyorlardı.

 Alexey bir çantada nakit çeyrek milyon dolar getirdi.

 Bay Habib, iyi akşamlar.

 Ben Shelby.

 Ben de Shelly.

 Tek harf farkımız var.

 Ayrıca milyarderim.

 Seni çıplak görmüş olabilirim.

 Hayır.

 Hatırlardınız.

 Ve Shelly Habib.

 Habib ailesi, üç milyar dolarlık dünyadaki en büyük klasik sanat koleksiyonuna sahipti.

 Shelly de Madison Avenue'daki Helly Galeri'sinin başındaydı.

 Bu akşam için nakit bulamadım.

 Uyandığımda bankalar kapanmıştı.

 Geçici bir rehin olarak bunu kabul edersiniz diye umuyorum.

 - Orijinal bir Monet tablosu bu.

 - Duvardan aldım getirdim.

 - Elinizde Monet tablosuyla buraya geldiniz.

 - Şoförüm getirdi.

 Dışarıda güvenliğim var.

 Peki.

 Shelly, şimdi şöyle yapmanı istiyorum.

 Bu bilmem kaç milyonluk tabloyu - Yedi.

 - Yedi milyonluk tabloyu götürmeni istiyorum.

 Tamam.

 - Ve silahlı olduğunu varsaydığım güvenliğin kapının önünde duramaz.

 Bunu düzeltip gelirsen bu akşamki kredini bir buçuğa çıkarırım.

 - Çok güzel bir kadınsın.

 - Lütfen tabloya dikkat et.

 Her zaman.

 Mike, Illya, Alexey ve Shelly.

 Bunlar Doug Downey'nin bana getirdiği oyunculardı.

 Söylenildiği gibi elleri açıktı, hareketliydiler, müdavimlere kaybettiler ve parada sorun çıkarmadılar.

 Soranlar oldu, "Masandaki bazı oyuncuların, dünyadaki en karanlık en ölümcül, en yayılmış suç örgütlerinden biriyle bağlantılı olduklarını anlamanın bir yolu yok muydu?”

 diye.

 Hayır, yoktu.

 Rest giriyorum.

 Keşke daha iyi haberlerim olsaydı.

 Harrison Wellstone rol düşümünü kabul etmedi mi?

 - Etmedi.

 - Kokteyl garsonu olmadığıma inanmadı mı?

 - Hayır.

 - Tüh.

 Olmadığım için olabilir mi?

 Denedim en azından.

 Paramı ödemediğin hizmetim bu.

 Şimdi ne yapacağız?

 Hükumet, işbirliği yapacak şahit olarak seninle ilgileniyor.

 - Hadi ya?

 - Molly.

 - Kim tahmin ederdi bunu?

 - Biraz konuşalım.

 Kısa sürer çünkü onlara yardımı dokunacak hiçbir şey bilmiyorum.

 Rusları hapse atacak şeyler bilmiyorsun ama yardımı dokunacak şeyler biliyorsun.

 Federal dosyaların %97'sinin hiç duruşmaya gitmediğini biliyor muydun?

 Duruşmada suçlu bulunma ihtimali %1'den biraz fazla olsa bile.

 Duruşmaya gideceksen git ama sana üç buçuk milyon küsura mâl olur.

 Adalet Bakanlığı o kadarımın olmadığını biliyor çünkü tüm paramı müsaderede aldılar.

 Bunu da izinsiz yapabiliyorlar çünkü mülkümün suçsuzluk karinesi yok.

 Otomatik silahları bulunan tamamen gerekli ve amaçları gözümü korkutmak olmayan 17 ajan tarafından tutuklandıktan sonra avukat tutup ülkenin öbür ucunda mahkemeye çıkmam için iki gün verildi.

 Tutuklandığın andan itibaren her şeyin suçlu olduğunu kabul etmene zorlamak için yapıldığını söylüyorsan haklısın.

 O zaman nasıl yardım edebileceğimi söyle çünkü onlara gerçekten borçluyum.

 Borç demişken, Gelir Dairesi benden aldığı paraya vergi alacağı koydu.

 Şaka mı ya Neyse, bunlar önemli değil.

 Paramı almak vergi değildi.

 Paramı yine vermem gerekiyor yoksa tekrar alacaklar.

 - Bunlar önemli değil.

 - Söylenmesi gerekiyordu.

 Gerekmiyordu.

 Yani savcılarla işbirliği anlaşmasına girmekle ilgilenmiyorsun.

 Kötü birinin hüküm giymesine sebep olacak bir bilgim olsaydı kimsenin işbirliği yapmamı istemesine gerek olmazdı.

 Ama yok.

 Hiçbir şey bilmiyorum.

 Nada.

 Sıfır.

 Yani savcılara olan değerim Hollywood'a olan değerimle aynı.

 Ben New York Post'un duruşmayı yazmasından emin olmak için buradayım.

 Ben bilet satmak için varım.

 Yine de bir değerin var, bu yüzden bunu lehimize kullanıp sana daha iyi bir ceza koparabiliriz veya daha iyisi, dokunulmazlık alabiliriz.

 Ne var?

 Merhaba canım.

 - Selam Stella.

 - Selam.

 Gene sana ne yaptırıyor?

 Yaygın temaları olduğuna inandığı üç şiir üzerine bir makale.

 - Makale değil, iki paragraf.

 - Hangi üç şiir?

 - Yakın, Acele ve Duvarlar.

 - Biliyorum onları.

 Ortak temaları ne?

 - Tek kelimelik başlığı olan şeyler.

 - Şiir öğretmeye yeterli olduğuna emin misin?

 Bir dakika.

 Ve evet.

 Evden kaçmak istediğin zaman gelip benimle yaşayabilirsin.

 Sonra evi olmadığını görüp bana geri döneceksin.

 Güzel, harika.

 Bir şeyler atıştırıp ödevine bir toplantı odasında başlayabilirsin.

 Tamam, görüşürüz.

 Kafasına vuramayacağını söyleyen bir kanun yok.

 Öyle bir kanun var.

 Ona okumayı öğrettiğim ilk şey.

 Git hadi.

 - Babam bize fazladan görev verirdi.

 - Bir soru sorabilir miyim?

 Sence ona fazla mı yükleniyorum?

 L. A'ye ilk taşındığımda bir kızla tanıştım.

 22 yaşındaydı.

 Birisi, başkası aracılığıyla Londra'da onunla bir hafta sonu geçirmesini ayarladı.

 - Ne aldığını biliyor musun?

 - Bir hafta sonu için mi?

 Beş bin.

 Bir çanta.

 İstediği bir Chanel çanta.

 Stella'yla ne yapıyorsan iki katına çıkar.

 Tüm bu olaylarda baban nerede?

 Maddesel olarak mı?

 Colorado'da.

 - Sizinkiler hâlâ birlikteler mi?

 - Hayır.

 - Babanla yakın mısınız?

 - Hayır.

 Sana çok yüklenir miydi?

 Olimpiyatlardaki kızların kaçının talepkar babası var, biliyor musun?

 - Hepsinin mi?

 - Evet.

 - Ben de ona yüklendim.

 - Nasıl yani?

 Tokatlık bir çocuktum.

 Babaların umurunda olmaz ki.

 - Kavgalara girerdim.

 - Neden?

 Yalan söylüyordun!

 - Neden mi kavgalara girerdim?

 - Evet.

 Yüksek lisansını ben karşıladım.

 Çocukları ben büyüttüm.

 Her şeyi ben yaptım.

 Hayır.

 Hayır, sen beni dinle.

 Tek yaptığın beni aldatmak.

 Bana, çocuklara yalan söylemek.

 Karına ve çocuklarına yalan söylüyorsun.

 Bilmem.

 Bu arada, çiğnemekle suçlandığım yasa, 1955 kumarı şans oyunu olarak tanımlıyor.

 Evet.

 - Poker şans oyunu değildir.

 Rulet şans oyunudur.

 Poker yetenek oyunudur.

 Yine de yerinde olsam

- Hakkımda bilmek istedikleri her şeyi söyleyeceğim.

 Benim hakkımda.

 O kadar.

 Berbat Brad Marion'ı hatırlıyor musunuz?

 Sonradan öğrendik ki 700 milyon dolarlık serbest fonu gerçek değilmiş.

 Saadet zinciriymiş.

 Senelerdir yalan gelir bildiriyormuş.

 Menkul Kıymetler'e bile kayıtlı değilmiş.

 Ailesi, arkadaşları ve oyuncuların verdiği parayla birkaç Malibu sahil evi, araba dolu bir uçak hangarı içinde bir uçak olan uçak hangarı ve istediği hayatı satın almış Tutuklandığında bankada 740 doları vardı.

 Brad FBI'la işbirliği yaptı ve birçok konuda saatlerce ifade verdi.

 Üç sene önce ünlülerin takıldığı ve Molly Bloom diye bir kızın düzenlediği bir yeraltı poker oyununda nasıl 5. 2 milyon dolar kaybettiğini de anlattı.

 Onun hikayesine göre, onu yüksek bahisli bir oyunda oynamaya ben ikna etmişim.

 Seni Brad Marion'la tanıştırmak istedim.

 Ve benim yüzünden kumar bağımlısı olmuş.

 ve beni kumar bağımlısı etti.

 Brad, bu oyun sana göre olmayabilir.

 Kurtarabildikleri kadar parayı kurtarmak için federal iflas avukatları getirildi.

 Bana mahkeme celbi gönderildi ve yeminli ifadem için L. A'ye gittim.

 Listedeki isimlerin Brad Marion'la poker oynadığını onaylayabilir misiniz?

 Bu listeyi size Brad Marion mı verdi?

 Sizden oyununuzda bu isimlerin olduğunu ama oyunun bu isimlerle sınırlı olmadığını onaylamanızı istiyorum.

 Anlıyorum ama bu isimleri verenin ben olmadığını kayda geçmeye çalışıyorum.

 Bu isimler Brad Marion tarafından verildi.

 - Yemin altında - Evet.

 Liste doğrudur.

 L. A. oyuncularına ve bana bir seçim sunuldu.

 Açık mahkemede birbirimize karşı tanıklık edecektik ya da Brad'in saadet zinciri kurbanlarının kayıplarını telafi edecektik.

 Hükumete 500 bin dolarlık bir çek yazdım.

 Ve FBI'ın New York ofislerinden birinde birisi resmimi duvara iliştiriyordu.

 Haftada altı oyun düzenliyordum.

 Bazen bir gecede iki farklı yerde.

 O noktada artık uyuşturucu bağımlısıydım.

 Adderall, Ambien, Xanax, kokain, alkol, Valium, Ativan, Trazadone Beni birkaç gün ayakta tutup birkaç saat uyutacak her şey.

 Ama artık sadece ayakta kalmak için almıyordum.

 Olduğum yer karanlık ver yalnızdı.

 O kadar derin bir çukurdaydım ki asla çıkamayacağımı hissediyordum.

 Depresyon gibi gelmedi, daha şiddetliydi.

 Dejenereler için kurduğum dernekte yaşamaktan bıkmıştım.

 Açgözlülükten bıkmıştım.

 Kendiminkinden, onların değil.

 Herkesinkinden.

 Kafamın sürekli uçuk olmasından bıkmıştım.

 Gri bölgede yaşamaktan bıkmıştım.

 Kendimi tanıyamıyordum ve tanıdığım kadarına da tahammül edemiyordum.

 Bir gece oyundan sonra Douglas Downey bir polisiye başlığıyla söze girerek beni bir itirafla şaşırttı.

 Nehirde bağırsaklarımdan vuruldum.

 - Bir şey söylemek istiyorum.

 - Peki.

 - Ben bir şey söylemek istiyorum.

 - Peki.

 - Söyleyeceğim.

 - Güzel.

 Bir şiir var, ünlü bir

Dışarıya vurulmamış düşünceler hakkında bir şiir.

 İki yol ormandan çıkmış, Patlıyorlar mı?

 Bilmiyorum.

 Şiir sever misin?

 - Bir saniye öncesine kadar evet.

 Sana taksi-

- Ben sana aşığım.

 - Bu gerçek değil.

 - Bu kadar basit.

 Hep düşlerimde olan ve hâlâ düşlerimdeki

- Kes şunu.

 Dinle beni Douglas.

 Ben hepinizin düşlerindeki kadınım.

 Ben eşin zıttıyım.

 Kumarınızı destekliyorum.

 Modellerle size içki sunuyorum ve size istediğiniz zaman modellerle yatabileceğiniz algısını yaratıyorlar.

 Burası sizin için cennet.

 Circe kimdi biliyor musun?

 - Circe.

 - Teddy Chin'in oyununda mıydı?

 Hayır.

 Circe Teddy'nin oyununda oynamadı.

 Yunan sihir tanrıçasıydı.

 Erkeklere şarap ve ballı ziyafetler verip onları domuza çevirirdi.

 - Neden?

 - Harikulade bir soru.

 Ben sana asla öyle yapmam.

 Dediğimi hiç anlamamışsın ama olsun.

 - Molly

- Shelby ve Winston kapatacak.

 Haftaya görüşürüz.

 - Buyur.

 Sağ ol Randy.

 - Sağ ol Molly.

 - Günaydın.

 - Günaydın Pat.

 Pat şoförüm ve güvenliğimdi.

 - Direkt eve mi?

 - Evet.

 Birbirimiz hakkında gereğinden fazlasını bilmedik ama onu seviyordum.

 Arkadaştık.

 Eskiden profesyonel bir atlettim.

 - Bilmiyorum biliyor muydun.

 - Hangi spor?

 Kayak.

 Serbest stil.

 İyi miydin?

 Bilmiyorum.

 Pat benden bir iyilik istedi.

 New Jersey'de oynamak isteyen birkaç serbest fonu olan adam olduğunu ve benimle buluşma ayarlayabilirse Pat'e iyilik borcu olacaklarını söyledi.

 Kabul ettim ve toplantıyı bir perşembe günü saat 5'te Four Seasons barına ayarladım.

 Eğer samimilerse indirimli saatte, borsa kapanış zilinden sonra birilerini tanıyacaklardı.

 O kadar zeki olmama gerek yokmuş.

 Bunlar borsa elemanları değil Jersey Boys oyuncu kadrosundanmışlar.

 Bilinçli bir şekilde etrafa bakındılar, rahatsız oldukları hallerinden belliydi.

 Sert adamlar, güvensiz hissettiklerinde daha sert durmaya çalışırlar.

 Ne istediklerini tahmin edebiliyordum ve toplantıyı çabucak bitirecektim ama bunu Dombili Baykuş'a ve Secaucus Sal'e kaba olmadan yapacaktım.

 - Molly Bloom, memnun oldum.

 - John G.

 - Siz?

 - Paul.

 Nasıl içki alabiliriz?

 Diğer adamın ne istediğini hatırlamıyorum ama John G'nin içkisi aklıma kazındı.

 Garsona, Manhattan eliti arasında kendi başına idare edebileceğini söyler bir ifade takındı ve dedi ki Ben Appletini alacağım.

 - Peki.

 - Haftan nasıldı?

 Haftam mı?

 İyiydi, teşekkürler.

 Pat oyunla ilgilendiğinizi söyledi.

 Seninle ortak olmak istiyoruz.

 - Tooty'yle, Will'le - Teddy Chin'le konuştuk.

 Teddy Chin.

 Onlarla da çalışıyoruz.

 Hayatını kolaylaştırabiliriz.

 Kimse sana tüküremez.

 Kimse sana kazık atamaz.

 Teklif için teşekkür ederim ama Ben iyiyim.

 Borç defterim çok kalın değil.

 Güvende hissediyorum- Az önce yalan söyledin.

 Borç defterinin kalın olmadığını söylediğinde.

 Şu anda alacağın 2. 8 milyonun var.

 Araştırmamızı yapıyoruz.

 O para elinde olmalı çünkü senin paran.

 O para senin.

 Ve para elinde değilse kazancı cebinden ödemek zorundasın.

 Beyler, üzgünüm.

 Oyunum sadece yüksek bahisli dostane bir oyun.

 Tanıştığıma memnun oldum ama.

 Yapabileceğim bir şey olursa söylersiniz.

 İyilik yapmayı severim.

 İçkilerinizi kartımdan çekerler.

 Hafızamda bazı boşluklar var.

 Bir "olay" yaşadığınızda böyle olması normalmiş.

 Mesela apartmanıma girdiğimde nereden geldiğimi hatırlamıyorum.

 Sadece kapıcım Reggie'nin bana gelen paketler olduğunu söylediğini hatırlıyorum.

 Paket odasında size gelen bir şey var.

 - Yukarı getiririm.

 - Sağ ol.

 İki haftalık Noel ve yeni yıl tatilinin ilk gecesiydi.

 Planım banyo yapmak ve uyuşturucu almamaya çalışmaktı.

 Reggie paketlerimi getirdi.

 Yanlış eve geld- Dur.

 Bekle, param

- Çıtını çıkarma.

 - Anladın mı?

 - Param var.

 Hepsi nakit.

 - Nerede?

 - Kasada.

 - Kasa nerede?

 - Dolapta.

 Göster.

 Parayı ve mücevherleri bir çantaya koy.

 Altın külçeleri de.

 - Yapma ama.

 - Ağzını aç.

 Aç ağzını dedim.

 Yaptıkları bir teklif değildi.

 Bir öneri de değildi.

 Bu tek ikazın.

 Annen Telluride, Colorado'da yalnız yaşıyor.

 Değil mi?

 Değil mi?

 Değil mi Molly?

 - Artık orada oturmuyor.

 - Evet, oturuyor.

 Doktor çağıramazdım veya acile gidemezdim.

 Bana bir bakarlardı ve polisi ararlardı.

 Gözlerim şişik ve morarmıştı.

 Dudaklarım patlamış ve kanlıydı.

 Yüzümü hissedemiyordum.

 Buluşmayı Pat ayarlamıştı.

 Evimi onun aracılığıyla biliyorlardı.

 İki hafta boyunca dairemde oturup yüzümün iyileşmesini bekledim.

 Geleceğini bildiğim telefonu bekledim.

 Ama telefon hiç gelmedi.

 John G'den gelecek telefon neredeydi?

 "Belki fikrini değiştirmişsindir?”

 On gün sonra ilk kez kapımı açtım.

 İnsanlar Cabo'daki, St. Bart's'taki, South Beach'teki yeni yıllarından şehre dönüyordu.

 Telefonum "Yeni oyun ne zaman?”

 mesajlarıyla dolup taşıyordu.

 Ama John G'den ses yoktu.

 Sonra sekiz gün önceki New York Times'ın ilk sayfasında gördüm.

 "Mafya Temizlik Operasyonunda Yaklaşık 125 Gözaltı.”

 O adamlar ya dikkat çekmemeye çalışıyorlardı ya da gözaltındalardı.

 Bazen adalet yerini çabuk bulur.

 Yüzüm, kalan morlukları makyajla kapatacak kadar iyileşmişti.

 Bir haftalık oyun planladım.

 Alacağım olan 2. 8 milyonu almak için bir haftalık oyundan sonra bırakıyordum.

 Bir haftalık efsanevi oyunlar.

 Londra oyuncularından bazıları şehirdeydi ve Rusların Moskova'dan misafirleri vardı.

 Jesse ve Shelby Plaza'da oyunu çoktan başlatmıştı ve erken hareketlilik olduğunu bildiriyorlardı.

 Telefon çaldığında çıkmak üzereydim.

 Arayan Douglas Downey'di.

 Geliyorum Doug.

 Bekle.

 Molly, bekle.

 Banyoda saklanıyorum.

 Bana inanmanı istiyorum, tamam mı?

 Kimin banyosunda?

 İnanmalısın çünkü Süitte, Plaza'daki.

 Niye banyoda saklanıyorsun?

 Hakkında asla bir şey söylemem.

 Dedim ki, "Beyler, daha ileri gitmemi, başka yerleri gitmemi istiyorsanız giderim.

 Ama Molly olmaz, ona dokunamazsınız.

 Sadece Ruslar.”

 Sen sarhoşsun ve anlaşılman biraz güç.

 O yüzden oraya gelince görüşürüz.

 Ben Ben şey Menkul kıymetler dolandırıcılığından mahkemeye çağrılmıştım.

 Sabıkamdan silindi, bu yüzden bilmiyorsun.

 Menkul kıymetler dolandırıcılığı mı?

 Sana karşı dosya üretmelerine izin vermem.

 Onlara senin aleyhinde hiçbir şey vermem.

 Öyle yapacağıma yalan şahitlik yapmayı tercih ederim.

 Saçmalığın tekiydi.

 2006'daydı.

 Tutuklansaydın haberim olurdu.

 - Saçma sapan bir şeydi.

 - Doug.

 Dedim ki daha da ileri giderim.

 Başka yerlere giderim.

 Ama sen olmaz.

 Ben seni seviyorum.

 Doug, biraz kendine gel.

 Muhbirlik yaptığın için mi sabıkanı sildiler?

 Sana söylese miydim?

 Bu soru hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak.

 - Niye banyoda saklanıyorsun?

 - Hayatım boyunca Molly.

 Şunu bil ki seni korumaya çalışıyordum.

 Beş blok ötede FBI oyunumu basmıştı.

 Lobinin rüzgarlık giymiş adamlarla dolu olacağını bekliyordum ama değildi.

 - Bayan Bloom, ne zamandır göremiyorum sizi.

 - Evet.

 Taksi lazım mı?

 Yukarıya paketlerle gelmedin.

 Galiba Noel'den önce yeterince bahşiş bırakmadım.

 Sonra taksiye bindin, JFK'ye gittin ve annenin Denver'daki evine gittin.

 Telluride.

 Annem Telluride'da yaşıyor.

 Bu iki sene önceydi.

 Havaalanına giderken takside banka hesabımı kontrol ettim.

 4 milyonun biraz üzerinde bir miktar olması gerekiyordu ama yazan miktar sıfırdı ve Adalet Bakanlığı'yla irtibata geçmemi söyleyen bir not vardı.

 Ayrıca 28 günlük bir rehabilitasyon programına kaydolup iki senedir temiz olduğunu söylemek istiyorum.

 Umurumda değil.

 Yanında çalışan kadınlar fahişe miydi?

 Hayır efendim.

 - Hiç para karşılığı seks yapmadılar mı?

 - Hayır.

 - Siz hiç para karşılığı seks yaptınız mı?

 - Hayır.

 - Sanırım benimle konuşuyordu.

 - Yani hayır, bu soruyu cevaplamayacak.

 - Bu toplantının amacı-

- Biliyorum.

 - Bu toplantının amacı-

- Kayıt altında değiliz.

 - Yok öyle bir şey.

 - Odada katip görüyor musun?

 Kayıtçı olmadığı için kayıt altında değiliz ama aldığınız bilgileri istediğiniz gibi kullanabilirsiniz ve beleş bilgi vermeyeceğiz.

 Beş saattir şu masada oturmuş size doğru şeyi olanı yapmanızı söyleyecek imkanı kolluyorum ve müvekkilime de üç haftadır kendi çıkarlarına göre hareket etmesini yönünde yalvarıyorum.

 Bunların ikisi de bu kadar zor olmamalı.

 Bu toplantının amacı Molly Bloom'la tanışmanız ve benim gibi sizin de, basının onu tanıttığı gibi biri olmadığını görmeniz.

 Kötü tanıtımdan itham edilmiyor Charlie.

 Ve bu toplantının benim için amacı müvekkilinin hükumetle bazı kötü insanları hapse tıkması konusunda işbirliği yapmak istiyor mu diye görmek.

 - Hayır.

 - İşbirliği yapmak istemiyor musun?

 Hayır, para karşılığı seks yapmadım.

 Ortada bir kayıt var mı hâlâ emin değilim ama varsa bu da bulunsun istedim.

 Oyun organizatörlüğü kariyeriniz boyunca oyuncuları araştırmaya çok takıntılıymışsınız.

 Evet.

 Bağlantılı olduklarını bilmeden dört kişinin oyununuzda oynamasına izin verdiniz ama.

 Evet, bir de FBI muhbiri.

 Utanç verici bir durum.

 En sonda kafam yerinde değildi işimi yerine kötü getiriyordum.

 Rus mafyasıyla olan sınırlı tecrübemle söyleyeceğim kendilerini hemen Rus mafyası olarak tanıtmıyorlar.

 İtalyan mafyasıyla olan tecrübem- Bize yardımcı olun.

 - Size yardımı dokunacak bir şey bilmiyorum.

 - Biliyorsunuz.

 - Bilsem bile-

- Biliyorsunuz.

 İster boya verir, ister resim yaparsın.

 İster Druzhinsky'nin 100 bin dolarlık Patek Philippe takıp Phantom sürdüğünü söylersin.

 Illya Gershen'in bir çantada çeyrek milyon dolarla geldiğini ve Shelly'nin bir spor bahsinde ne kadar hareketli olduğunu söyleyebilirsin.

 Odanın içinde spor bahsi yapmak yasaktı.

 Dışarı çıkmak gerekiyordu.

 Yani kim ne kadar alıyor veya neye bahis- Yani şimdi de diyorsun ki spor bahisleri yaptıklarını biliyordun.

 Dışarı çıkmalarındaki amaç da bu zaten.

 Belki de gidip annelerini arıyorlardı.

 - Molly?

 - Evet efendim.

 Sana inanmıyorum.

 Mike Davidov'un telefon aralarında, sadece Davidov'un bak, ismin 19 kez geçiyor.

 "Molly lazım," "Molly bul," "Molly getir.”

 Adamın işi için önemli olduğun çok belli.

 Senin kadar bilgili ve zeki birinin bu işlerde parmağının olmadığına inanma- Uyuşturucudan bahsediyorlar.

 "Molly bul," "molly getir," "molly lazım " Uyuşturucudan bahsediyorlar, ekstazi.

 Ofisim iki sene boyunca seninkinin dibindeydi ve aptal şeyler yapmana tanık oldum ama hiçbir savcının, senin az önce yaptığın gibi boka bastığını görmedim.

 Bu konuşmanın fiziksel kanıtı olmadığı için ne kadar tanrı varsa şükretmelisin.

 - Bak - Sen bak Harry-

- Doğru olan şeyi yapmamı mı söyleyeceksin?

 - Bu kadın RICO suçlamasını hak etmiyor!

 Kafayı mı yediniz?

 Bir mafya davasında işi yok.

 Bir oyundan komisyon aldı, o kadar.

 İki sene önce yedi ay boyunca!

 Neden?

 Çünkü milyonlarla kredi verip almak için kas gücü kullanmak istemediği için.

 Bildiği gerçek hikâyeleri anlatarak birçok kez kendi çıkarına göre hareket etme fırsatı oldu.

 2007'ye dayanan adli elektronik taramalarım var.

 Mesajlar, e-postalar, film yıldızları, rock yıldızların, atletler milyarderler, açık seçik içerikler, bazıları evli çocuklu ve bu buzdağının ucu.

 ABD'nin Monako büyükelçisi olmaya ramak kalan adama ne demeli?

 Son dakikada iş adaylığından çekilmiş.

 Kim bilir neden.

 O biliyor.

 Üniversite çağındaki metresli CEO'lar büyük bir yatırım bankasının kıdemli başkan yardımcısının Molly'den oyuna işaretli deste koymasını istemesi bir film stüdyosunun başkanının bir film yıldızını fazla siyah bulması J. Edgar Hoover'ın Bobby'ye karşı bu kadar kozu yoktu!

 Bir çok satan yazıp hayatı boyunca rahat edebilirdi.

 Kebap iş.

 Elinde büyük kazanan piyango bileti var ve bozdurmuyor.

 Ofisin, sahip olduğu her dolara anayasa destekli ahlaksız bir hacizle el koydu ve üstüne bir de el koyduğunuz paraya vergi mi koydurttunuz?

 O strateji toplantılarında ben de bulundum.

 Belini büktünüz ki kendini savunacak imkanı olmasın.

 Şimdi "boya vererek" özgürlüğünü garanti altına alma imkanı var ve yine de yapmıyor.

 Bu kadın RICO ithamını hak etmiyor.

 Wheaties kutusuna çıkmayı hak ediyor.

 Yani evet Harrison, doğru olan şeyi yapmanı istiyorum.

 Ne üç Pete hakkında, ne Rachniana ne RGO, ne de sigorta sahtekarlığı hakkında bir şey biliyor.

 İkimiz toplamda bu yargıcın önüne 28 kez savcı olarak çıktık ve bir kez olsun ceza önerimizden başka ceza vermedi, şimdi de sapacak değil.

 Bu baskını üç senedir düzenlediğinizi biliyorum ve mafyacıların hapse girdiğini görmek istemeyen bir kişi yok.

 Buna, bir gangster tarafından ağzına silah dayanmış buradaki tek kişi de dahil.

 Şartlı tahliye, kamu hizmeti Veya daha iyisi, bu kadının tek yaptığının Amerika'daki her kumarhanenin yaptığı gibi poker oyunu düzenlemek olduğunu düşünün ve suçlamaları düşürün.

 Eklemek istediğiniz başka bir şey?

 Yok.

 Eklemek istediği başka bir şey yok.

 Sorun olmazsa Charlie'yle özel olarak konuşmak istiyorum.

 Evet.

 Bir saat gidip bir yemek yiyip ofisimde benimle buluşsana.

 - Efendim?

 - Sosisli mi istemiştiniz?

 Pretzel alacağım.

 Buyurun.

 Merhaba.

 Bir çift paten alacağım, 38 numara.

 Ama hiç param yok.

 Bunlar 800 dolarlık Chanel eldivenleri.

 Sizinle takas ederim.

 800 dolarlık mı?

 Ve ellerinizi 10 dolarlık eldiven kadar sıcak tutuyorlar.

 Hanımefendi, iyi misiniz?

 Bir şeyim yok.

 Elimdekilerden kurtuluyorum.

 Dikkatli olun.

 Yavaşlayın!

 Hanımefendi, yavaşlayın!

 Yakala beni.

 Yakala beni hadi Yavaşlayın!

 - Dizlerini bük.

 - Baba?

 İyi misiniz?

 Özür dilerim.

 - Kusura bakmayın.

 - Buzdan çıkarıyorum sizi.

 Nasıl gidiyor?

 New York'ta ne işin var?

 Buz pistinde olduğumu nereden biliyordun?

 - Ben zihin doktoruyum.

 - Baba ya New York'tayım çünkü sen New York'tasın.

 Anneni aradım, burada olduğunu söyledi.

 Bence büyütülecek bir şey değil ama gördüğüm kadarıyla ufak bir sinir bozukluğu yaşıyorsun.

 İlginç.

 Buna sebep olacak bir şey düşünemiyorum.

 Muhtemelen tutuklandığın ve bundan sonra ne olacağını bilmediğin için.

 İhtiyar, kinayeyi gerçekten sezemiyor musun?

 Sen seziyor musun?

 İç şunu.

 - Alkoliğim.

 İçemem ama hatırladığın için sa-

- Sıcak çikolata.

 Tamam.

 Şu anda bir otel barında olduğumuzu mu düşünüyorsun?

 Şampanya tepsili garsonlar görüyor musun?

 Nabzına bakmak istiyorum.

 - Nabız bulabildin mi?

 - Evet.

 Saatime hayran hayran bakıyordum.

 Isındığını görebiliyorum ama bu "her zamanki gibi sorumsuz davranışımı" savunacak manevi gücüm yok.

 Biliyorum, e-postanı aldım.

 Baban olarak hayatında beni istemediğini biliyorum ama isteyip istemediğin çok da umurumda değil.

 Ama burada baban olarak oturmuyorum.

 Baban yaşamış ya da ölmüş benim için önemsiz.

 Ben pahalı bir terapistim ve sana ücretsiz bir seans vermeye geldim.

 Şu anda ihtiyacım olanın bir terapist olduğunu mu sanıyorsun?

 Evet.

 Avukatımın ofisine dönme vaktim yaklaşıyor.

 Avukatını sevdin mi?

 Seni aradığımda para istemiyordum baba.

 Benim babama ihtiyacım vardı.

 Cebindeki akrep oraya ev kurmuş.

 Evet Tiny Tim, bir göl evinde büyüyüp dünyanın dört bir yanında kayak yaptın.

 - Bu işlerin zor muydu?

 - Ben gidiyorum.

 - Molly.

 - Gitmem gerek.

 Molly, otur şu banka.

 Üç senelik terapiyi üç dakikada yapacağız.

 Nasıl?

 Hastaların terapistlerden yüzlerce yıldır istediğini yapacağım.

 Cevap vereceğim.

 Neyin cevabı?

 Şununla başlayalım Neden 22'sinde altın kaplamalı özgeçmişi olan bir kadın poker oyunları düzenler?

 Neden tonla para kazanmayı mı seçtim?

 Bir durup düşüneyim.

 İstediğin her alanda başarılı olurdun, sen de biliyorsun.

 Hukuk fakültesine gitseydin şu an hukuk firman olurdu.

 Neden diğer yolu seçtin?

 Bilmiyorum.

 Uyuşturucu.

 Uyuşturucuya en sonda başladın.

 Onlar sorunun değil ilacındı.

 Güçlü erkekleri kontrol etmek içindi.

 Senin bağımlılığın, güçlü erkeklere karşı güç sahibi olmaktı.

 - Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?

 - Hayır.

 Böyle olduğuna eminim.

 Terapinin ilk yılını tamamlamış bulunuyorsun.

 - Ben bir fırsat gördüm.

 Sebebi sen değildin.

 - Sebebi sadece ben değildim.

 - Sebebi hiç sen değildin.

 - Öyleydi.

 İkinci sene, ikinci soru.

 - Sence iyi bir eş miydin?

 - Niye umursuyorsun ki?

 Umurumda çünkü annemle evliydin.

 Umurumda çünkü babam ciğersizin teki.

 Tebrikler, ikinci seneni tamamladın.

 Bu arada baban, bir üniversite profesörü maaşıyla üç çocuk büyüttü.

 Bunların biri iki kez Olimpiyatlara katıldı Philadelphia Eagles'a altıncı raunt draftinden seçildi ve lider bir yardımsever.

 .

 Diğeri Mass General'da kalp cerrahı ve üçüncüsü de sadece insan ilişkilerindeki yeteneğini kullanarak milyon dolarlık bir iş kurdu.

 - Federal mahkemede suçumu kabul edeceğim.

 - Kimse kusursuz değil.

 Burada demek istediğim birkaç şeyi doğru yapmışım.

 - Son soru.

 - Gitmem gerek.

 Son soru Mol.

 Cevap vereceğim ama sorman gerek.

 Sorman gerek.

 Neden beni kardeşlerim kadar sevmedin?

 Geldi işte.

 Sevdim.

 Bazen sadece sevmiyormuşum gibi göründü.

 - Sevmiyormuşsun gibi mi göründü?

 - Evet.

 Şimdi hakikaten saçmaladın.

 Neden Sadece öyle Neden Tamam, sütten çıkmış ak kaşık değildim.

 Karşılık verirdim.

 Bazı normal ergen kurallarını çiğnedim.

 Uyku saatinden sonra telefonla konuştum, izinsiz arabanı aldım - Ve McDonald's'a girdin.

 - Çocukları bu yüzden cezalandırırsın ama- McDonald's'tan bahsettim mi?

 "Arabaya servis" derken ne sandın?

 - Farklı birine döndün.

 Sesin, yüzün - Çünkü bildiğini biliyordum.

 Ne dediğini duymadım.

 Dedim ki, bildiğini biliyordum.

 Neyi bildiğimi biliyordun?

 Söyleyeceğim konseptler hakkında ne düşünüyorsun?

 Sormak istiyorum.

 - Evlilik.

 - Tuzak.

 Anneni aldattığımı.

 Bildiğini biliyordum.

 - Toplum.

 - Tamamıyla bir şaka.

 Hayır, 20 yaşına kadar bilmiyordum.

 - İnsanlar.

 - İnsanlara güvenmiyorum.

 Hayır, beş yaşından beri biliyordun.

 Beni arabamda gördün ve ne gördüğünü bilmiyordun.

 Kahramanım yok.

 Biliyordun canım.

 Bildiğini biliyordum ve böyle Utanca böyle tepki verdim.

 Sen de tepkini beni şiddetli şekilde hor görerek arabamı McDonald's'a çarparak gösterdin.

 Ve güçlü erkeklere karşı güç sahibi olmak isteyerek mi?

 Hayır.

 Onu seni kızdırmak için söylemiştim.

 - Tam bir-

- Bir çubuğa takıldın.

 Tamam mı?

 Yirmi sene önce bir çubuğa takıldın.

 Milyonda bir ihtimaldi.

 Bir çubuğa takıldın.

 Hatan buradaydı.

 Seansın buydu.

 Saatine göre para almayınca ne kadar da hızlı gidiyor insan.

 Ben senin babanım.

 Seni ne kadar sevdiğimi anlamaya çalışmak evrenin boyutunu düşünmeye çalışmak gibi olur.

 Ben senin dövüldüğünü kitabını okuyana dek bilmiyordum.

 Böyle öğrenmek çok zordu.

 Şunu bil ki yapanı bulacak birini tutacağım, sonra da onu öldürecek birini tutacağım.

 - Şakasını bile yapma.

 - Yapmıyorum zaten.

 - Kapkaççı değildi baba, mafyaydı bu.

 - İsterse Hamas'ın lideri olsun.

 Birisi sana elini uzattı ve bedelini ödeyecek.

 - Baba, ben iyiyim.

 - Bedelini ödeyecekler.

 Baba, ben iyiyim.

 Hayır, bedelini öde Gerçekten bir şey yok.

 - Biliyor muydun - Seni görmedim.

 Galaksinin merkezinin nasıl koktuğunu bildiğimizi biliyor muydun?

 Rom ve ahududu gibi kokuyor.

 Galaksinin merkezi etil formattan oluşuyor.

 Roma kokusunu ve ahududuya tadını veren gaz.

 - Bunları nereden biliyorsun?

 - Oyunlar esnasında internette gezindim.

 Sonra online ders almaya başladım.

 Astronomi diplomama 12 kredi uzaklıktayım.

 Kayıtlı olduğumu bile bilmiyordum.

 Bu akşam dediklerin için teşekkür etmek istedim.

 Stella'ydı.

 Avukatın olmamı isteyen.

 Kitabını okumuş.

 Çer çöp okumakla suçladım ama kitabı çok güzel savundu.

 Sonra seni savundu.

 Seni örnek alıyor.

 Ve bence yanlış yapmıyor.

 Yeni bir teklif var.

 - Nedir?

 - Sabit diskleri vermek.

 Anlamıyorum.

 Adli taranmış e-posta ve mesajları verip karşılığında- Karşılığında ne veriyor olabilirler?

 Hepsini yazdım, şey Paranı geri veriyorlar.

 Paranı faiziyle verecekler.

 Beş milyondan fazla bir miktar.

 En başta bu yüzden mi aldılar parayı?

 - Geri önerebilmek için mi?

 - Evet.

 Umurunda mı bilmiyorum ama mahkemeye gidersek bulunan adli taranmış bilgileri vermek zorunda kalırsın.

 Ama bu rızayla vermekten farklı.

 Evet ama alternatifin hapis olduğunda çok da rıza söz konusu değil.

 Önerecekleri ceza bu olacak, 42 ay.

 - Niye göz temasından kaçınıyorsun?

 - Sana bakıyorum.

 - Kabul etmem gerektiğini düşünüyorsun.

 - Seni hapisten kurtarmama izin vermelisin.

 - O sabit diskte ne olduğunu gördün.

 - Evet.

 Evet.

 - Biraz boyadan çok daha fazlası var.

 - Evet ama tam dokunulmazlık var.

 Tüm paranı da alacaksın.

 Mahkemeden çıktığı hali, girdiği halinden daha iyi olan ilk davalı olacaksın.

 Batan kariyerler olacak.

 Yıkılan yuvalar.

 - Eşler, iki yakadaki hayatlar-

- Zengin biri hapse girince parasını etrafa dağıtır.

 Avukatları nasıl halledeceğini bilirler.

 O parasını etrafa saçar.

 Senin hiç paran yok!

 Federal hapishanedeki kadın mahkum yapısı Bunlar finansal suçtan yatan insanlar değil.

 Bunlar uyuşturucu tacirleri.

 Gardiyanlar tarafından tecavüze uğruyorlar.

 Anonim olmayacaksın Molly.

 Bir hedef olacaksın!

 Çocuklar babalarının, "keşke çocuklarım olmasaydı" yazan mesajlarını okuyacaklar.

 - Bu adamlar-

- Bu adamlar nerede?

 Neden bunda yalnız başınasın?

 Arkadaşların nerede?

 Biri de çıkıp "Molly, sen hayatımı kurtarmak için elinden geleni yapıyorsun.

 Ben nasıl yardımcı olabilirim?

 Gel sana bir sandviç alayım," diyor mu?

 Neredeler Molly?

 Sırlarını sakladın.

 Kitabında tüm hikayeyi anlatmayarak koruduğun insanlar nerede?

 Brad Marion davasını hallederek, sana ait olan 5 milyonu almayarak hapse girerek Nereye kayboldu bu insanlar?

 Onların ismini korumuyorum Charlie, kendi ismimi koruyorum.

 Ne güzel.

 Ama isim hesabı yapacak lüksümüz yok.

 Anlaşmayı kabul etmek zorundasın.

 - Hayır.

 - Hapse girmeyeceksin, paranı alacaksın borçlarını ödeyeceksin, yeni bir hayat başlatacaksın.

 Olmaz.

 - Kitabında dört isim verdin diye kendini cezalandırma yöntemin mi bu?

 - Hayır.

 - Sen yanlış bir şey yapmadın.

 35 bin dolar için dört kişiyi ateşe attım Charlie.

 Savcıya yaptığın konuşmanda bu kısmı atladın.

 - Bunu bana söyleme.

 - Kumar bağımlılarını suiistimal ettim.

 Donnie Silverman, benim muhteşem keşfim masamda altı milyon kaybetti.

 - Molly, yapma.

 Florida'ya taşındı, yedek öğretmen işi buldu ve duşta kendini astı.

 - Bu senin hatan mı?

 Bu senin hatan değil!

 - Donnie Silverman öldü.

 Harlan Eustice, Nevada'da ölmüş olmayı dileyerek hapis yatıyor.

 - Ama kabul etmeme sebebim bu değil.

 - Kabul etmezlik yapmıyorsun.

 - Büyük büyük annemin ismi verilmiş bana.

 - Umurumda değil.

 - Molly Dubin Bloom - Tüm gece burada kalacağız benim adım.

 - ta ki sen Ta ki isminin kimsenin umurunda olmadığını anlayana dek!

 - Benim umurumda.

 - Neden?

 - İşte!

 - Neden?

 - İşte!

 - Sebebini söyle!

 Çünkü sadece ismim kaldı.

 Çünkü ismim bu benim.

 "Ve hiç başkası olmayacak.”

 Cadı Kazanı'nı şimdi mi okuyorsun?

 - Evet, hak veriyorum herkese.

 Çok iyiymiş.

 - Öyle.

 Mahkemeye gidip suçumu kabul etmek istiyorum.

 Ne anlaşma, ne bir takas.

 Emin misin bundan?

 Evet.

 Ayağa kalkın.

 Mahkeme başlamıştı.

 Yüksek Yargıç Dustin Foxman için ayağa kalktık ve avukatlar isimlerini söylediler.

 Yardımcı Federal Savcı Harrison Wellstone İş listesi okundu ve avukatlara formalite bilgiler verildi.

 Yargıcın önündeki kağıttan bana bir dizi sorular soruldu.

 - Tam adınız nedir?

 - Molly Dubin Bloom.

 Kaç yaşındasınız?

 Son 48 saat içinde herhangi bir uyuşturucu, ilaç, hap veya alkollü içki aldınız mı?

 Sudafed.

 Sudafed alma sebeplerinizin, bugün burada yaşanacaklara etki etmesi mümkün mü?

 Suçumu kabul etmeme izin vermesi için 87 soru sorulması gerekiyordu.

 Karşımızda açık bir zihinle mi bulunuyorsunuz Bayan Bloom?

 - Evet.

 - Şu an ne olduğunun farkında mısınız?

 - Evet.

 Anayasa ve ABD yasaları altında iddianamedeki suçlamalara karşı kendinizi savunma hakkınız var.

 Anladınız mı?

 Evet Sayın Yargıç.

 - Bunu anladınız mı?

 - Evet efendim.

 O duruşmada masum olduğunuz varsayılacak ve masumluğunuzu ispatlamanız istenmeyecek.

 - Bunu anladınız mı?

 - Evet efendim.

 Evet Sayın Yargıç.

 Evet efendim.

 Suçunuzu kabul ederseniz ve ben bunu kabul edersem temyize gitme ve saydığım diğer haklardan vazgeçeceksiniz.

 - Anladınız mı?

 - Evet efendim.

 Ceza Kanunu'nun 18.

 Madde 1955 ve 2'inci paragraflarını ihlal edecek şekilde 20 kez yasadışı kumar işletmeden suçlandığınızı anlıyor musunuz?

 Evet, anlıyorum.

 Size söylenen her şeyi anlayarak müdafaanıza geçmek istiyor musunuz?

 - Evet efendim.

 - Suçlamaya karşı müdafaanız ne yönde?

 Suçlu, Sayın Yargıç.

 Müdafaanız kayıtlara geçmiştir ve yerinize oturabilirsiniz.

 Ceza kısmına geçmeden önce avukatlarla biraz konuşmak istiyorum.

 Sonra bir şey oldu.

 Affedersiniz Bay Jaffey, sadece savcı beyleri kastetmiştim.

 Tabii efendim.

 Ne oluyor?

 Ne yapıyorlar?

 Bekle ve gör.

 Ne?

 Davalı ceza için ayağa kalksın lütfen.

 Elimizdeki bilgilere dayanarak bu mahkeme, hükumetin ceza önerisine katılmamaktadır.

 Bu mahkeme, Wall Street'e tükürük mesafesindedir.

 Bunu, oraya tükürmeye çalıştığımdan kişisel tecrübeyle biliyorum.

 Orada çalışan adam ve kadınlar öğle yemeğine kadar, davalının bu iddianamedeki suçlarından daha ciddi suçlar işleyecekler.

 Molly Bloom'u hapse atarak hem insanlara hem de adalete nasıl hizmet edilmiş olacağını anlamıyorum.

 Sanki bir menüden yemek söylüyormuş gibi basitti.

 Bayan Bloom, bu mahkeme sizi 200 saatlik kamu servisi bir senelik denetli şartlı tahliyeye, uyuşturucu testine ve 200 bin dolarlık bir ceza ödemeye mahkum ediyor.

 Bu dava sona ermiştir.

 Ve o kadardı.

 Kardeşlerimden ağlamalar, sarılmalar ve şakalar kimsenin Bloomlara bulaşamayacağına dair maço konuşma ve Noel mucizeleriyle alakalı bir ağırbaşlı konuşma geldi.

 Babamdan biftekler, biralar ve mahkemenin tam canlandırması geldi.

 Ve her şeyin ortasında her ne kadar minnettar olsanız da gerçeklik size bir gölge gibi sinsice yaklaşmaya başlar.

 Ve ilk defa şöyle düşünürsünüz "Ben şimdi ne yapacağım?”

 Hemen götürüyoruz.

 Tobogan veya sedye lazım.

 Ben bir suçluyum.

 35 yaşındayım, işsizim ve bir mafya davasında suçumu kabul ettim.

 Açılın!

 Çekilin.

 Hükumete, müsadereye konulmuş vergiden iki milyon ve 200 bin dolar ceza borcum var.

 Ve emin olun gelip alacaklar.

 Çeyrek milyon dolarlık bir hukuk faturam var.

 Bir iş görüşmesinde ne derdim bilmiyorum.

 Veya bir iş görüşmem hiç olur muydu.

 Bir daha oy kullanmama izin verilmeyecek.

 Değerlerini öğrenmemiz lazım.

 Bir de nedense Kanada'ya girmem yasak.

 Molly, duyuyor musun?

 Pelvisi stabil.

 Babası geldi.

 - LOA'yi ne durumda?

 - Kendine geliyor.

 - Bizi duyabiliyorsan gözlerini aç.

 - Kendine geldi.

 - Molly, bugün günlerden ne?

 - Kalkmaya çalışma.

 Hastaneye gitmen lazım.

 Bugün günlerden ne?

 - Baba, bir şeyim yok.

 - Hareket etme Molly.

 - Bırakın kolumu.

 - Kalkmaya mı çalışıyorsun?

 - Evet.

 - Kalkmak istiyor.

 Kameralarımız içeri giremiyor o yüzden bilemiyoruz Tracy'nin oradan yeni haberi var mı?

 - Hareket ediyor.

 - Hareket ediyormuş!

 - İyi olduğuna emin misin?

 - Evet.

 Hadi bakalım.

 Ayağa kaldırıldığını görüyoruz.

 Molly Bloom, dünya bir numarası Jeremy Bloom'un ablası.

 Yanında senelerdir koçu olan Ted Keene ve babası var.

 13 yaşındayken bir sakatlıktan çıkmıştı.

 O kadar yaklaşıp orada kaybetmenin psikolojik yükünü düşünmeden edemiyorsunuz.

 Bundan hayırlı bir şey çıktı mı?

 Pek sayılmaz.

 Ama çok teşvik edici bir şey öğrendim.

 Öldürmesi çok zorum.

 Bunu hiç atlatamayan insanlar tanıyoruz.

 Gördüğümüz genç kadın onlardan biri mi bilmiyoruz.

 Bir daha profesyonel olarak kaydığını görmeyebiliriz ama bence onu yine göreceğiz.

 Winston Churchill, başarıyı istekte azalma olmaksızın başarısızlıktan başarısızlığa ilerleme yeteneği olarak tanımlıyor.

 Galiba elimi bir türlü pas geçemiyorum.

 Geri dönecek.

 Şimdi kapıda Whitney Summerhill var, şu anda sıralamada 12'inci, hemen

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar