Nazi Karakterli Düşünce Biçimleri
ENGELLİLERİN ÖLDÜRÜLMESİ
Adolf Hitler’e göre savaş zamanı "iyileşme olasılığı olmayan hastaların ortadan kaldırılması için en iyi zamandı". Birçok Alman kendilerinin "üstün ırk" kavramı için yeterli niteliklere sahip olmayan bireylerin hatırlatılmasını istemiyordu. Fiziksel ya da zihinsel olarak engelli olanlar, toplum için "yararsız", genetik Ari saflığına yönelik bir tehdit, sonuç olarak da yaşamaya layık olmayanlar olarak görülüyordu. II. Dünya Savaşı’nın başında zihinsel ve fiziksel engelli kişiler ile akıl hastaları, Nazilerin "T–4" ya da "ötenazi" olarak adlandırdıkları program kapsamında öldürülmek üzere hedef olarak belirlendi.
"Ötenazi" programı, öldürülecek engellilerin ya da akıl hastalarının belirlenmesi için hastaların kurumlardaki tıbbî dosyalarını inceleyecek olan pek çok Alman doktorun işbirliğini gerektiriyordu. Doktorlar ayrıca öldürme eylemlerinin gözetimini de üstlendi. Ölüme mahkûm edilen hastalar Almanya ve Avusturya’daki altı kuruma gönderilerek burada özel olarak inşa edilmiş gaz odalarında öldürüldü. Engelli bebekler ve küçük çocuklar da iğne ile ölümcül dozda ilaç verilerek ya da aç bırakılarak öldürüldü. Kurbanların cesetleri krematoryum adı verilen büyük fırınlarda yakılıyordu.
1941’deki halk protestolarına karşın Nazi liderliği, bu programı savaş boyunca gizlice devam ettirdi. 1940 ve 1945 yılları arasında 200.000 civarında engelli insan öldürüldü.
T–4 programı, Nazilerin 1941 ve 1942’de açacağı, gaz odalarının olduğu kamplarda Yahudilerin, Romanların (Çingenelerin) ve diğerlerinin kitle hâlinde öldürülmesine bir model oluşturdu. Program ayrıca bu kamplarda çalışan SS üyelerine de eğitim alanı olarak hizmet etti.
Önemli Tarihler
EKİM 1939
HİTLER ENGELLİLERİN ÖLDÜRÜLMESİ EMRİNİ VERDİ
Adolf Hitler, Nazilerin "yaşamaya layık" bulmadığı Almanların sistemli bir şekilde öldürülmesini kapsayan "ötenazi" programının başlatılması emrini verdi. Bu emir savaşın başlangıcından (1 Eylül 1939) itibaren geçerliydi. Önce, hastanelerde doktorların ve personelin hastaları ihmal etmesi istendi. Bu şekilde hastalar açlıktan ve hastalıktan ölüyordu. Daha sonra, "danışman" gruplar hastaneleri ziyaret ederek, kimlerin öleceğini belirledi. Bu hastalar Büyük Almanya’daki çeşitli "ötenazi" ölüm merkezlerine gönderilerek, öldürücü iğnelerle ya da gaz odalarında öldürüldü.
3 AĞUSTOS 1941
KATOLİK PİSKOPOS ÖTENAZİYİ KINADI
1941’e gelindiğinde, sözde gizli olan "ötenazi" programı, Almanya’da genel olarak bilinir hâle gelmişti. Münster Piskoposu Clemens August Graf von Galen, 3 Ağustos 1941’de halka yaptığı vaazında öldürme eylemlerini kınadı. Başka tanınmış isimler ve ruhban sınıfı da bu öldürme eylemlerine karşı çıktı.
24 AĞUSTOS 1941
HİTLER "ÖTENAZİ" ÖLDÜRME EYLEMLERİNİN SONA ERDİRİLMESİNİ RESMEN EMRETTİ
"Ötenazi" öldürme eylemleri konusunda kamuoyunun tırmanan tenkitleri, Adolf Hitler’in programı bitirme emrini vermesine neden oldu. Çeşitli "ötenazi" ölüm merkezlerindeki gaz odaları kaldırıldı. Bu tarihe kadar, fiziksel ya da zihinsel engelli yaklaşık 70.000 Alman ve Avusturyalı hasta öldürülmüştü. "Ötenazi" programı resmî olarak sonlandırılmış olsa da, fiziksel ya da zihinsel engellilerin “özel durumlarda” gizlice öldürülmesine devam edildi.
https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/the-murder-of-the-handicapped
AŞAĞIDAKİ FİLMDE İŞLENEN KONUDA BİR ŞEKİLDE BU TÜRE GİRER
Sır (2012) The Tall
Man 106 dk
Yönetmen:
Pascal Laugier
Senaryo:
Pascal Laugier
Ülke:
ABD Kanada, Fransa
Tür:
Suç, Dram, Korku
Vizyon Tarihi:
07 Eylül 2012 (Türkiye)
Dil:
İngilizce
Müzik:
Todd Bryanton
Oyuncular
Jessica
Biel
Jodelle
Ferland
Stephen
McHattie
William B. Davis
Samantha
Ferris
Özet
Jessica Biel'in Cold Rock
kasabasında görev yapan Julia isimli bir hemşireyi canlandırdığı film, kasabada
yaşayan çocukların teker teker kaybolmasıyla başlıyor. Zamanla çocukları kaçıranın
sırlarla dolu, esrarengiz, uzun boylu dev bir adam olduğu kulaktan kulağa
yayılmaya başlıyor. Fakat Julia dedikodulara ve efsanelere değil, sadece
gerçeklere inanan biridir. Bir dedektifle ortak çalışmaya başlayan ve bu
gizemli adamın kimliğini ortaya çıkarmak için hayatını ortaya koyan Julia,
aradığı cevabı bulabilecek ve kasabaya huzuru geri getirebilecek midir?
İşkence Odası (Martyrs) filminin yönetmeni Pascal Laugier'in başrolünde Jessica Biel'in yer aldığı yeni korkusu The Tall Man'de Jessica Biel'e Jodelle Ferland ve Stephen McHattie eşlik ediyor.
Altyazı
Amerika'da her yıl 800 binden
fazla kayıp çocuk vakası bildiriliyor.
Çoğu birkaç gün içinde bulunur.
Ama diğer 1.000 tanesi hiçbir iz bırakmadan
kaybolur.
- Hiçbir şey bulamadık.
- Ne yapacağız peki?
- Polis kordonu çek.
- Kimse girip çıkmayacak!
- Ama başka girişler de var.
O zaman iyi görünmesini sağla.
Nasılsınız, bayan Denning?
Onu bulamadık.
Ne onu ne de diğerlerini.
36 SAAT ÖNCESİ
Kasabamız 6 yıldır ölü.
Başlangıçta madenin kapatılmasını suçladık.
İşsizlik.
Parasızlık
Ve diğer her şeyden yoksunluk.
Ama sonra Cold Rock'a suçlayacak daha kötü bir
şey geldi.
Kasabamızı daha da yok eden kötü bir şey.
O sabah hiç kimse Cold Rock davasının bir
sonuca varacağını bilmiyordu.
- Sokak ortasında içki içme, Crawley.
- Sokak var da biz mi görmüyoruz!
Julia!
Julia, yardımına ihtiyacımız var!
- Ne oldu?
- Bilmiyorum, birden durduk yere çığlık atmaya
başladı.
- Ne kadardır bu durumda?
- Hiçbir fikrim yok.
- Yüce Tanrım!
- Bilmiyor muydun?
Bunun için hazırlıklı değilim, Tracy.
İt!
Evet.
İyi gidiyorsun.
İyi gidiyorsun.
İyi, çok iyi.
Kasılmalar tekrar başladığında parmaklarımın
olduğu yere it.
Parmaklarımın olduğu yere doğru it.
Ikın ve it!
Ikın!
Ikın.
Güzel, ıkın.
Ikın.
İyi gidiyorsun, iyi gidiyorsun.
İyi gidiyorsun.
Çok iyi, çok iyi.
Şimdi tekrar yap.
Haydi.
İşte böyle.
İşte geliyor, işte geliyor.
Aferin kızıma, işte bu kadar!
Pekala.
Çocuk ters, bu demek ki ilk önce ayaklar çıkacak
ama sorun değil.
Sorun değil.
- Senden tüm kuvvetinle ıkınmanı istiyorum.
Kuvvetlice ıkın.
- Evet, yapabilirsin.
- Benim için tüm kuvvetinle ıkın.
- Haydi, yapalım şunu.
Ikın!
Ikın, Carol!
Başardın.
İşte oldu, işte oldu.
Başardın.
Neden ses çıkarmıyor?
- Bebek iyi.
O iyi.
Bir şeyciği yok.
- Çıkar onu buradan.
Aferin.
Aferin benim kızıma.
- İyi iş çıkardın.
- Ama ya bebek - Biliyorum, canım benim.
Julia ona çok ama çok iyi bakacak.
Sana söz veriyorum.
Haydi, bebek.
Haydi, uyan.
Aç gözlerini.
Haydi, aç gözlerini.
Nefes al.
Nefes al.
Yapabilirsin.
Başarabilirsin.
Haydi, nefes al.
Haydi, şimdi.
Nefes al.
Nefes al.
Benim için bak.
Haydi.
Haydi.
Tamam.
Haydi.
Nefes al.
Yapabilirsin.
Haydi, yapabilirsin.
Aç gözlerini.
Pekala.
Söylemiştim sana.
Merhaba.
Bir oğlunuz oldu.
Hastane olmaz, Julia.
- Monitörde izleme altına alınmalı, Tracy.
- Hayır, olmaz.
Stephen
O şerefsiz kızlarımdan hoşlandığını asla gizlemiyordu.
Cümbüş kovboy çizmeleriyle üstü çıplak ve
ukalaca adeta bir horoz gibi her daim
onların önünde dolanıyordu.
Onlara her zaman tavsiyelerde bulunur, hayatla
ilgili dersler verirdim gel gör ki
Carol hepsinden çaktı.
Farkına vardın mı peki?
Hayır, ne yazık ki, hayır.
Eğer farkına varsaydım, onu vururdum ve dıkşın dıkşın "Elveda,
kovboy".
Kurtul ondan.
Bu bizim sorunumuz; başkasının değil, Julia.
Hastane olmaz.
Orada size hiçbir şey için soru sorulmayacak.
Hayır, unut bunu.
Carol'a bu utancı yaşatmayacağım.
Daha 18 yaşında bile değil.
Kendi sorunumuzla kendimiz ilgileneceğiz.
Cold Rock'da bazen istenmeyen çocuklar doğar.
Çoğu aile çocuklarına sevgiyle değil, mecbur
oldukları için bakıyorlardı.
Kulağa hüzünlü gelebilir ama bu sadece
sağduyuydu.
Zira söz konusu çocuklar olduğunda, başlarına
bundan daha kötü şeyler geliyordu.
İstekli ya da isteksiz, kız ya da erkek fark
etmez bazıları hiçbir iz bırakmadan kayboldular.
Cold Rock'da çocukları kaçıran bir şey geldi.
Öylesine korkunç ve tehditkâr bir şey ki, kasabadakiler ona bir isim taktılar.
Bundan birkaç dakika önce odasındaydı.
Ve geri döndüğümde - O gitmişti.
Gitmişti işte.
Ne bir ses, ne de bir çığlık vardı.
Hiçbir şey yoktu.
Yalnızca
Dışarı çıkmıştım ve o gitmişti.
- Orada olabilmeyi isterdim.
- Aklım almıyordu.
Onu sokağın her yerinde aradım ama hiçbir yerde
bulamadım.
Paniğe kapıldım ve düşünebildiğim tek şey Uzun Boylu Adam'dı.
- O bir şeytan.
- Ne biçim bir insan başkalarının çocuklarını
kaçırır ki?
- Uzun Boylu Adam'dan mı bahsediyorsunuz?
- Hayır, bu bir efsane.
Öyle biri yok.
- Öyle biri var.
Şu ana kadar gördüğüm tek Uzun Boylu Adam çocukların
te ötede yaptıkları bostan korkuluğudur.
- Eğer kasabamız zengin olsaydı, bütün ordu burada onları arıyor olurdu.
İki kez gece onu ormana girerken görmüştüm.
Tam şuradaki köprüden sıvışmaya çalışıyordu sanki.
- Burası çok büyük bir yer.
Burada gizlenebileceği çok fazla yer var.
UZUN BOYLU ADAM (nam-ı diğer:
SIR)
Neden bahsediyorsun sen?
Başka ne olabilir ki?
Tabii ki, bir sübyancı.
- Çocuklara zarar vermeyi seven türden bir g.tveren.
- Tek söylemek istediğim Söylediğin şeyler saçmalık, Chestnut.
O ne bir öcü, ne bir şeytan, ne de şu kocakarı
hikayesi saçmalıklarından biri.
Uzun Boylu Adam'mış hadi oradan.
Herifin bir adı var ve onu elektrikli
sandalyeye oturttuğumuzda diğer herkes
gibi o da altına sıçacak.
Bu konuda amma çok şey biliyorsun demek ha,
Douglas?
Bana bir kahve daha, Beth.
Arkada oturmuş bize hayat hikayeni anlatışını
dinliyordum.
Tek söylediğim, işinin hayalet avlamak olmadığı,
haksız mıyım?
- Dikkate aldım.
- Sadece sohbet etmeye çalışıyorum.
Şerefe.
Tabii.
Bayanlar ve baylar.
- Kara Şövalye geri döndü.
- Sabah geldi.
Bu onun dördüncü kahvesiydi.
Bana bir küçük boy koyu kahve, şekersiz olsun.
Her zamanki gibi arabasında sabahı etmesi
gerekiyor.
- Merhaba, arkadaşlar.
- Merhaba, Julia.
Boş devriyeleriyle oyalanmaya başlayacak, peki
ya ne için?
- Dodd'tan mı bahsediyorsun?
- Sherlock Holmes'den bahsediyorum.
Adam saat gibi.
Son kaçırılmadan bu yana 2 ay geçti.
Yenisinin kaçırılması an meselesi.
- Dodd, yeniden işin başında.
- Bu neyi değiştirecek değil mi Julia?
Kasabanın zaten işi bitmiş.
- Evet, moraller bir hayli bozuk.
- Sen onu bir de bana sor.
- Bayan Johnson.
- Kadın bitik.
- Onu uzun zamandır görmemiştim.
Tanrım, evvelkinden bile kötü gözüküyor.
Bir fincan kahveye hayır demezdi sanırım.
Büyük ikramiye çıkmış piyango biletine de
hayır demezdi hani.
Bu sizin için, bayan Johnson, Trish gönderdi.
İstemiyor musunuz?
İyi gelirdi.
Dün gece oğlumun doğumunu kutladığım için pek
ayık olmamış olabilirim ama bir hemşire
sipariş etmediğimi biliyorum.
- Sana da günaydın, Steven.
- Ne arıyorsun burada?
- İşleri yoluna koymaya çalışıyorum.
Öyle mi?
Sen kim olduğunu zannediyorsun?
- Kim olduğumu biliyorum.
- Ne demek şimdi bu?
Seninle konuşuyorum!
- Ne var?
Bana da mı vurmak istiyorsun?
Bizim işimize burnunu sokma.
Carol'ı gerçekten önemsiyorum.
- Bilmem mi, motoruna önem verdiğin gibi.
- Üslubunu sevmiyorum.
Huzur içinde yatsın, kocan yeri
doldurulamayacak işler yaptı.
Ne de olsa o bir doktordu, sen ise sadece bir
hemşire.
Bebek bezi değiştirmeye devam et ve kendi
işine bak.
- Merhaba, Tracy.
- Merhaba, buyur, geç otur.
- Teşekkürler.
Sevimli yer elması nasıl bakalım?
İyi aslında.
Onları Seattle'daki kız kardeşimin yanına
gönderdim.
Orada büyük bir evi var ve gereken her şey
ellerinin altında Az çok bizden daha iyi
durumdalar.
- Carol seyahat edecek durumda değil, Tracy.
Ama sağ salim vardılar oraya.
Dinle, Julia, benim hala şu veya bu şekilde hayatımı
kazanmam gerekiyor, anlıyor musun?
45 dakika sonra Kaslo'da bir iş görüşmem var.
İyi iş, iyi maaş, bahşişler de iyi.
Bütün gün burada durup Carol'a yardım edemem.
Beni anlamalısın.
- Seni anlıyorum.
- Yo, valla var ya, ileriye bakmam lazım, Julia.
- Seni anlıyorum, Tracy.
Hakikaten.
- Sana kahve falan yapmamı ister misin?
- O hala burada mı?
Evet, burada.
Bu konuda bana biraz zaman tanı.
O kadar basit değil.
Geçinmesi zor biri.
Güven bana, bu işi bana bırak.
- Peki ya Jenny?
Annen Kaslo'ya gitti.
İşte.
Sağ ol.
Son zamanlarda pek konuşma terapisi yapmıyorsun
değil mi?
O adamla ne konuşabilirim ki?
Denyonun teki.
Pekala.
Ben yanındayım.
Haydi, konuş bakalım.
Neden sürekli saçının ardına gizleniyorsun?
Çok güzelsin.
Demek ona sen de inanıyorsun ha?
ONU gördüm.
Eski bir efsane gibiydi Peri masallarından ya da eski bir şarkıdan fırlamış biri şey.
İnsanlar sürekli Uzun Boylu Adam'dan bahsediyordu, çünkü herkes ondan korkuyordu.
Sıradaki çocuğu kaçırmasından korkuyorlardı.
Tekrar kaçırdığında ise insanlar kaçırılanın kendi çocukları olmadığı
için şükrediyorlardı.
Böyle düşünerek kendilerini suçlu
hissediyorlardı ama suçluluk duyguları hızlıca
geçiyordu.
Herkesin ilgilenecek kendi sorunları vardır.
İyi ya da kötü olduklarından değil, sadece bu
böyle gelmiş böyle gidiyor.
- Selam.
- Selam.
- Bu günlük bitirdin mi?
- Evet.
- Arabada birkaç paket daha var.
- Peki.
- Her şey yolunda mı?
- Evet.
Eve dönmeni iple çekiyor.
- Gerçekten mi?
- Evet.
Girin.
Merhaba, tatlım.
Bu harika bir şarkı.
- Christine, bugün beni çok özlediğini söyledi.
- Hı-hı.
Ben de seni özledim.
- Bütün gün ne yaptın?
- Kabartma tozu ile bir volkan yaptık.
- Patlattın mı peki?
- Evet.
- Nasıl yaptın bunu?
Kabartma tozunu sirkeyle karıştırdık ve yedi
iklim dört bucak havaya uçtu.
- Bil bakalım bu akşam ne yiyeceğiz?
- Ne?
- Brüksel Lahanası.
Akşam yemeği yarım saate hazır!
Tamam!
Bu nedir?
- O bir goril.
- Nerede yaşar?
Avustralya’da yaşar.
Öyle mi dersin?
Belki de balta girmemiş bir yerde yaşıyor
olabilir.
Bu balık kale hendeğimizde yaşayabilir ve
sularımızı koruyabilir, böylece kimse
kaleye yaklaşamaz ve herkesi yer.
Bomba!
Sayılarla olan numaranı göster ona.
Ona sayılarla ilgili bir numara öğrettim.
- Aklında bir sayı tut.
- Tamam.
- İkiye katla.
- Bekle, yavaş ol biraz.
- Tamam, aklından bir sayı tut.
- İkiye katla.
- Tamam.
- 6 ekle.
- Tamam.
Yarıya böl.
Yani 2'ye böl.
Şimdi ilk tuttuğun sayıyı çıkar, kalan sayı 3.
Biliyorum!
Biliyorum!
Her seferinde işe yarıyor!
Haydi bakalım, dostum.
İşte böyle.
- Yarın yine mi iştesin?
- Evet.
Ama daha erken gelmeye çalışacağım.
- Döndüğünde yine oynayabilecek miyiz?
Söz veriyorum.
İyi geceler, David.
- Ne yaptınız bugün?
- Bana ne yaptığımızı değil, benden ne
istediğini sor.
- Ne istedi?
- T ile başlayan şeyi istedi.
- Televizyon.
- Peki sen ne dedin?
Ona televizyonun büyük şirketler tarafından insanları yozlaştırmak için
kullanılan beyin yıkayan şeytani bir
alet olduğunu söyledim.
- İyi demişsin.
- Sağ ol.
Çizgi filmleri izlemek için bir televizyon almamı istedi benden.
- Sen ne cevap verdin?
- Duymamış gibi yaptım.
- Doğru.
Elbette.
- Bugün Tracy ile görüştüm.
- Peki ya bebek?
- Seattle'a göndermişler.
- Hiç şaşırmadım.
Steven'ı da gördüm.
Bana kocam kadar değerim olmadığını söyledi.
- Buna da hiç şaşırmadım.
- Tuhaf yani
Onun bir parçasıymış gibi davranıyorlar.
Kasabadakiler için anlamı buydu değil mi?
Onlara yardım ediyordu.
- Yardım etmeye çalıştı.
- Gerçek bir evliyaydı.
Bu konuda konuşmaktan yoruldum.
Hep bu konunun bahsini açıyorum, üzgünüm.
- Buyurunuz.
- Allah'ım sen büyüksün!
Sevdiğini biliyorsun.
Bundan emin değilim.
- Ne kadar koyayım?
- Birazcık.
Bu bende deli gibi baş ağrısı yapacak.
- İç bir yudum, unutursun her şeyi.
Bunu içebilir miyim bilmiyorum.
Bu gerçekten
Ben iyiyim.
Turp gibiyim hem de.
Pekala, kitapçık Neredesin?
Ve Pavlus dedi ki: "Çünkü herkes günah
işledi ve tanrının yüceliğinden yoksun kaldı.
" Hepimiz lanetlendik!
Hepimiz cehennemi boylayacağız!
Bu konuda yapabileceğiniz bir şey yok.
Sizin için mümkün olan tek kurtuluş Yüce
İsa'nın kanıdır.
- Christine?
- Yüce kurtarıcımız İsa Mesih.
Geçen hafta, uçakla Memphis'den Orlando'ya yol
alırken yanımda oturan inayetli bey bana
dönüp şöyle dedi: "Papaz efendi, sevabımı insanlardan eksik etmem, aileme
bakarım." "Arkadaşlarımı kollarım." Dosdoğru gözlerinin içine
baktım ve dedim ki: "Fevkaladenin fevkinde." "Bunu, cehenneme
gittiğinde, Şeytan'a anlat sen!"
Aman Tanrım!
Christine!
Ne olduğunu söyle bana?
David?
David?
David?
David!
David?
Pekala Bana
ne olduğunu anlat?
David!
David!
Dur!
Dur!
David, David
buradaki temel müşkülat azimsizliktir.
Bir çocuk iz bırakmadan kaybolduğunda davanın kapanması hak getire.
- Bu sinir bozucu bir durum.
Güya biri
David!
David!
Bayan Denning?
Hay anasını!
Bayan Denning?
Durun size yardım edeyim.
Kalkabilecek misiniz?
Yüzbaşı, isteğiniz alındı.
Merkez destek gönderiyor.
Şu an Seattle'dan iki araç yola çıktı.
Yaklaşık varış süresi, 2 saat.
Tekrarlıyorum: 2 saat.
Dodd, yoldayım.
Şu anda otobandayım.
O aradığımız adamdı değil mi?
Ben de yoldayım, Yüzbaşı.
Elimden geldiğince hızlı sürüyorum.
Yakalayacağız o piç kurusunu.
Gel, iyi olacaksın.
Düzeleceksin.
Hay aksi.
- Burada acil bir durum var.
- Yüce Tanrım.
Julia, ne oldu sana?
Onu yolda buldum.
Bunu yapan g.tveren hala orada bir yerde.
İşte, tut.
Seninle gelmemi ister misin?
Hayır, sen burada kalıp bir ambulans çağır ve
ona göz kulak ol.
Emin misin?
Her şey yoluna girecek.
Tamam.
Hey Ona
biraz huzur verin.
Evet, rahat bırakın biraz.
- Yaralı mısın canım?
- Ne oldu, Julia?
Yok bir şey.
Her şey yolunda.
Burada bekle.
Birazdan dönerim.
Git elini yüzünü temizle.
Senin için ofisime bir havlu ve temiz
kıyafetler bıraktım.
İşini bitirdiğinde, belki bana neler olduğunu
anlatabilirsin.
Teşekkürler.
- bu da
neydi böyle bilmiyorum, Douglas.
- İyi düşün, Şerif.
Emekliliğini düşün.
Ne kadar zaman kaldı?
8 ay mı?
Pittsville'deki karakola haber vermemiz
gerekiyor.
Evet, orduya da haber verelim hazır elin
değmişken.
- Böyle olmaması gerekiyordu.
- Bu yüzden maden ocağına gitmelisin.
Neler çevirdiğini bilmem gerekiyor.
- Hayret bir şey!
İkimiz de aynı
kazanda kaynıyoruz, kardeşim.
Bana kardeş
ayakları çekme, yavşak.
Biraz düşüneyim.
İzin ver düşüneyim!
- Tamam, düşün sen.
"Pittsville yakınlarında kaybolan küçük
kızla ilgili hiçbir iz yok" "Polis günlerdir 3 yaşındaki kız çocuğunu
arıyor" "Bir çocuk daha evinden kayboldu." Çocuğun resimlerine
bakıyor.
Söylüyorum size, bir şeylerden şüphelendi.
- Ne yapacağız?
- Gidip getireyim onu bari.
- Yerinde kal.
Otur.
Hay s..eyim!
Kaçmış!
- Sürtük ormana kaçmış!
- Haydi.
İhtiyacınız olanları yanınıza alın!
Steven, senden şu gurubu alıp ormana girmeni
istiyorum.
- Onu bulursan, bana getiriyorsun.
- Bulacağım onu.
Aptalca bir şey yapmayın!
Onu yakalayın ve benim yanıma getirin!
Seni onu bana bırak o halde.
Hala düşünmeye mi ihtiyacın var, koca oğlan?
- Haydi, bu yoldan.
- Haydi, millet, gidelim!
Uzağa gitmiş olamaz!
Durduralım onu.
Şerif, Kimball konuşuyor, Seattle'daki federallerden
şimdi haber geldi.
Destek gönderiyorlar ve Dodd'ın aradığımız
adamın peşindeymişe benziyor.
Bundan haberiniz var mı?
Şerif, beni duydunuz mu?
Şerif, beni duyuyor musunuz?
Şerif -
Evet, duyuyorum seni, hıyar!
İki dandik arabam ve bi' işe yaramaz yardımcım
ile benden nasıl işimi yapmamı
bekliyorlar?
Hayır, hayır Evinde değil.
Ormanda saklanıyor.
Onu yakalayacaklar.
Sen burada kal.
Seni sonra ararım.
Bu biraz uygunsuz.
Işık okuyucuma sadık kalmalıyım.
Fren roketini tut.
Geliyorum!
Bu kim olabilir acaba?
Selam, Poinsy, mutlu Noel.
Yaa, bay Felix!
Bunun gibi bir günde dışarıda ne işiniz var?
Kıpırdamayın.
Sizi anlayamıyorum, bay Felix!
Haydi, içeri geçelim.
Sizi buzunuzu çözecek bir yere koyacağım.
David?
David.
Anneciğim!
Her şey geçti, meleğim.
Her şey yolunda.
O beni korkutuyor.
Her şey geçti, bebeğim.
Her şey geçti.
Onu sakinleştirmem bir saatimi aldı.
Yalnızca beni tanıması için.
Öz oğlu onu tanımayınca bir anne nasıl
hisseder, bilir misin?
Beyni yıkanmış çocuğun.
Onu terk ettiğimi söylemişsin.
Neyin peşindesin lan?
Dün gece
neredeyse her gece olduğu gibi oğlumu
kaçıran şerefsizi bulmak için ormana gittim.
Uzun Boylu Adam.
Yaşlı bayan Ashcroft gece vakti onu iki kez
gördüğünü söyledi.
Ve ben de yürüdüm Yürüdüm
Ve sonra tesadüfen senin evine geldim.
Buna ister şans ister sezgi de.
Ama oğlum oradaydı.
Orada olduğuna inanamıyordum.
Kafamda dönüp dolaşıp duruyordu ve bir anlam vermeye çalışıyordum.
Hayal mi görmüştüm?
Trish'in yanına gittim.
Trish de tıpkı kaybolan diğer çocuklarda olduğu
gibi, onun için bir sunak hazırladı.
Dört mum yakıp onun geri dönmesi için dua
okudu.
Trish ile konuştuğunda, o insanı dinler.
Benim deli olduğumu hiç düşünmedi.
Gördüğüm ilk o değildi.
Göz göze geldiğimiz vakit delirmediğimi
anladım.
Beni böyle gördüğün yetmiyor muydu?
Bir de gelmiş üstüne kahve ikram ettin.
Tüm o sahte masumiyetinle ve meleksi yüzünle.
Endişeli miydin?
Suçluluk duydun mu?
Ya da çocuğunu çaldığın kadına kahve ikram
eden dünyanın görüp görebileceği en
alaycı Sürtüksün sen.
Gitmeni bekledim.
Lokantanın boşalmasını bekledim.
İlk başta Trish bana inanmadı.
Buradaki insanlar sana güveniyorlar, Julia
Denning.
Ama şüphe duymaya başlayana kadar konuşmaya devam ettim.
Bu şüpheler arttı, ta ki yeterli olana kadar.
Ona oğlumu geri alacağımı söyledim.
O da bana: Julia'nın evine zorla mı
gireceksin, diye sordu.
Eğer oğlum orada değilse, beni kendi elleriyle
tımarhaneye götürebileceğini söyledim.
Trish benden ya da diğerlerinden haber
beklemek için lokantayı bütün gece açık
tutmaya karar verdi.
Ama o gece gelen ben değildim.
Seni pencerede oğlumla gördüğümde, polisi
aramayı düşündüm.
Ama onlara güvenmiyorum.
Şimdiye dek benim için yaptıkları tek şey, beni
evimden atmak oldu.
Umurlarında değil.
Beni oğlumla yaşamak için zorladıkları yere
bak.
Sen oğlumu kaçırdın, tıpkı diğerlerini
kaçırdığın gibi.
Neredeler?
Diğer çocuklar nerede?
Julia, bana diğer çocuklara ne yaptığını söyle yoksa yemin ederim ölürsün.
Onları Uzun Boylu Adam'a verdim.
Kim o?
Bilmiyor musun?
Bütün kasaba onu konuşuyor.
Benimle oyun oynama, Julia.
Kim o?
O herkesin konuştuğu kişi.
Anneciğim?
Buraya gel, meleğim.
Artık sana zarar veremez.
Julia, oğlumun gözlerinin içine bak ve onu
kandırdığını söyle.
Senin için hiçbir şey ifade etmediğini söyle.
Bunu senden duymalı.
David!
David!
Hayır.
Bırak beni!
Hayır.
Bunu yapmayı nereden öğrendin?
Bölge sakinleri bu akşamın cevaplarını biliyor
olabilirler.
Polis telsizleri oldukça meşgul doğrusu.
Trafikte bir hayli artış olduğu gözümüzden
kaçmadı.
FBI kasabada ve muhabirimiz Amy Wilkinson şu
anda orada.
Amy, beni duyabiliyor musun?
Evet, duyuyorum seni, David.
Alo.
Merhabalar.
Evet, görünen o ki olaylar nihayet
gerçekleşmeye başlıyor - Başardın.
- O asla oraya geri dönmeyecek.
- Ne oldu?
- Vaktimiz yok.
Yakında tüm kasaba tepemize çöker.
Her şey bitti.
Evine dön, Jenny.
Evine git ve kimseye bir şey söyleme.
Christine'in ONU aradığına eminim.
Geçen akşam bize gösterdiğin şu sayı
numarasını hatırlıyor musun?
Aklından bir sayı tutuyorsun bir sayıyla çarpıyorsun, sonra 6 ekliyorsun
ve daima geriye 3 kalır.
Beni ONA götür.
Neden bahsettiğini bilmiyorsun.
İyi bir numara ve her zaman işe yarardı.
Sadece nasıl yaptığını hatırlamıyorum.
Nasıl yapılıyordu?
Lütfen benden bunu yapmamı isteme.
Bunu kaldıramazsın, inan bana.
O gece yemekte Brüksel Lahanası vardı, hatırlıyor
musun?
Hangi rakamı tutarsan tut
Sonuç her zaman 3'tür.
Jenny biliyor.
Haftalardır beni izliyormuş.
- Ama bu imkansız.
- Keyfimize baktık ve dikkatsizleştik.
- Ne kadarını biliyor?
Onunla buluşmak istiyor.
Onu aşağıya indir ve buradan gidelim.
Onu bırakıp gideceğiz değil mi?
Bana burada kalmayacağını söyle.
Hayır!
Seni eski yolda bekliyorum.
Christine.
Tabii ki, hala buradasın.
Ona ismini ve adresini verdim.
Muhtemelen gelir.
Fakat Jenny, eğer kimseye bir şey söylesen, o
kesin gelir ama başka bir amaçla.
Senin hayal bile edemeyeceğin şeyler yapar.
Şimdi git buradan.
Julia!
- Aç kapıyı, sürtük!
- Sus da ben konuşayım.
- Julia, aç şu lanet kapıyı!
- İçeri zorla girmeyeceğiz.
Pekala, polisler yolda!
- Sen öldün, sürtük!
Karşında polisleri bulursun, anlıyor musun?
Aç kapıyı!
Her şey yoluna girecek.
Çık dışarı sadece.
Sürtük dışarı çıkmaya korkuyor!
Arka kapıyı kontrol et!
Herkes toplansın, Julia'yı dışarı çekeceğiz!
Julia!
İn aşağıya, sürtük!
İyi misiniz?
- Yahu Campbell, sana onu pencereden uzak
tutmanı söylemiştim.
- Üzgünüm, Şerif.
Çekin onu pencerenin oradan.
Onu paramparça etmek istiyorlar.
Haydi, gidelim.
Teğmen, çok fazlalar.
Daha fazla beklemeyeceğiz.
Dümdüz bakarak yürü.
Şerif Yardımcısı, siz sağında kalın.
Kapıdan çıktığımızda - Burası.
- dümdüz
devam etmeni Allah kahretsin.
Gidelim haydi.
Başını eğik tut ve yere bak.
Göz göze gelme.
Doğruca arabaya gideceğiz.
Tek kelime etme ve cevap verme.
Haydi gidelim.
Gebereceksin!
Yavrumu öldürdün!
Çocuğumu kaçırdın!
Haydi gidelim!
Yürü, yürü, yürü!
Başınızı aşağıda tutun, bayan Denning.
Eğilin!
Birinci ekip ikinci katta mı?
Ne küçük bir atölye!
Baksana.
Bir maden kuyusu.
Allah'ım sen büyüksün.
Evin bu kuyunun üzerine inşa edildiğini
biliyor muydun?
Her yer tünel kaynıyor.
100 km²'den fazla olmalı.
İşimiz zor olacak.
- Bizim için kötü haber, Chestnut.
- Bütün bölge bu gravyer peyniri üzerinde
duruyor.
- Hı-hı.
Çocuklar burada bir yerlerde ise onları bulmamız için 100 adama ve 20 yıla ihtiyacımız
olurdu, eğer buradalarsa.
Ormana ulaşmak için tünelleri bir geçit olarak
kullanmadığını ne biliyoruz?
Sanmam.
Herkese ihtiyacım var.
Onları buraya çağır.
Fenerlere ihtiyacımız olacak.
- Hiçbir şey bulamadık.
- Ne yapacağız peki?
- Polis kordonu çek.
Kimse girip çıkmayacak!
Nasılsınız, bayan Denning?
Onu bulamadık.
Ne onu ne de diğerlerini.
Bana, bunun
Bana, anne-babalara söylemem gereken şeyin bu olduğunu söyleme.
Kazmaya devam et Hallettiniz mi?
Pekala Haber
aldığıma göre, kocanız kasabanın saygın insanlarından biriymiş, bayan Danning.
Evet, öyleydi.
Aranızda büyük bir yaş farkı vardı, öyle değil
mi?
Evet.
1992 yılından ne zamana kadar Cold Rock'da
doktorluk yaptı?
Sonuna kadar.
Ölümüne kadar.
Kasabadakilerle olan ilişkisini tarif eder
misiniz?
O halkı bir arada tutardı.
O zamanlar Cold Rock saygın bir kasabaydı.
Bu saygınlığı kazanmasına o yardım etti.
Devam edin
Ve sonra maden kapandı.
Ahlaki çöküş
yaşandı.
Bunun bedelini
çocukların ödediğini göremeden ölmüştü.
- Çocuklar mı?
- Korkunç acılar çekiyorlardı.
Bu konuda bir şey yapmam gerekiyordu.
Bunu biraz daha ayrıntılı izah edebilir
misiniz, bayan Denning?
Onları bir odada ardı ardına mı tuttunuz?
Kitaplar, oyuncaklar; müzik ve diğer bir sürü güzel şeyle dolu gerçek
bir çocuk odasında.
Peki ya Christine?
Siz evde yokken çocuklara mı bakıyordu?
Evet.
Zahir, David'in annesine, çocukları
Uzun Boylu Adam dediğiniz birine verdiğinizi
söylemişsiniz.
Bu ismi ona Cold Rock'daki insanlar verdi.
Bayan Denning, adı her neyse, çocukları verdiğiniz biri var mı?
Hayır.
Her şeyi tek başınıza mı yaptınız?
Evet.
Bayan Denning, sizin hiçbir zaman çocuğunuz olmayacaktı
değil mi?
Çocuğumuz olmuyordu.
Bayan Denning, Pittsville'deki tüm o çocukları siz mi
kaçırdınız?
Evet.
Onları siz mi sakladınız?
Bayan Denning, çocuklar öldü mü?
Onları öldürdünüz mü?
Onları öldürdünüz mü, bayan Denning?
Bayan Denning?
Cold Rock, ABD
Pittsville ili Washington eyaleti.
Kapalı maden
Okul yok Uçsuz bucaksız ormanlar ve
labirent şeklinde tüneller.
Belki de bu, kayıp 18 çocuğu aramak için olası
en kötü yerdir.
Son kurbanın adı: David Johnson.
Nasılsınız, bayan Johnson?
- İdare ediyorum.
- Bu iyi.
Buyurun.
Oturun.
Onunla zıtlaşmanızı istemiyoruz.
Ona bir anne olarak hitap etmenizi istiyoruz.
Anlıyor musunuz beni?
Evet.
En ufak bir söz ya da soru içine kapanmasına sebep
olursa, hiçbir şey öğrenemeyiz.
Çocuklar hakkında hiçbir iz bulamadık ve artık
bizimle konuşmuyor.
Bayan Johnson, bunu yapamayacağınızı düşünüyorsanız, bana
söyleyin.
Yapmaya hazırım.
Belli bir konu üzerine yoğunlaşmayın.
Onunla alelade konuşun ve dinleyin.
Huyuna gitmeye çalışın.
Farkında olmadan bize bilgi verebilir.
Anladınız mı beni?
Neden burada olduğunuzu biliyorum.
Bazı cevaplar istiyorsunuz.
Evet.
Daha iyi hissetmenizi sağlayacak bir sözüm yok.
Julia.
Böyle yaşayamam.
Bu olanları düşünmeden edemiyorum.
Onu çok özlüyorum.
Ona duyduğum özlem dayanılmaz.
Hep onu düşünüyorum ve onun nerede olduğunu
merak ediyorum.
Anlıyorum.
Anladığını sanmıyorum, Julia.
İnan bana, anlıyorum.
Onların hepsine tek tek annelik ettim.
Onlara ihtiyaçları olan her şeyi verdim.
Bir çöplükte yaşadığımı, bir işim
olmadığını ve perişan bir hayat sürdüğümü
biliyorum, Julia ama buna rağmen onun
uğruna ölürdüm.
Her yerde aynı.
Hüsran ve acı.
Bu bir döngü.
Döngü mü?
Buraya gelmemeliydiniz.
Nasıl bir döngü?
Sistem bozulmuş.
İşlemiyor.
Geri dönmenin imkanı yok.
Destek de yok.
Bu dünyanın her
yerinde böyle.
En iyisi pes etmek.
Ben sizden
farklı biri değilim, bayan Johnson, sadece
sizden daha fazla görmüş geçirmiş biriyim.
Mesele, iyi veya kötü bir insan olmak değil, mesele
bununla nasıl başa çıktığındır.
Bizler sınırlanmışız ama her
çocuğun gözleri potansiyel ve umutla
doludur ve biz de onlardaki bu
potansiyeli önemsemeli ve geliştirmelerinde
yardımcı olmalıyız ama bunu yapmıyoruz.
Bunun yerine aynı
hataları yapmaya devam ediyoruz.
Çocukların
ebeveynleri gibi beli bükük ve amaçsız büyümelerine izin veriyoruz.
Bu korkunç döngüyü
durdurmamız gerekiyor.
Önceliğimiz bu olmalı ama değil işte.
İşte benim yapmaya
çalıştığım da bu.
İşte her yerde
yaptığım bu.
Peki neyi değiştirdim?
Hiçbir şeyi.
Evet, onlara baktım, yardım ettim, kucakladım Bir şeyleri değiştirdiğimi sanarak, bir fark
yarattığımı sanarak.
Ama gerçek bir değişim istediğimizde, bürokratlar: "Hayır, bunu
yapamazsınız" "Prosedür var" dediler.
Fakiri daha fakir,
çocukları mutsuz yapan siyasileri ve sistemi her sorgulayışımızda bize "Hayır, bunu yapamazsınız.
Prosedür var" dediler.
Böylece döngü durmadan devam eder çocuklar acı çekmeyi sürdürür ve hiç kimse
bu konuda bir şey yapmaz.
Ve böyle gelmiş böyle geçer dünya.
Tanrım, sözlerimle size işkence ediyorum.
Bitirdiysen eğer soracağım iki soruya cevap verir misin?
Cold Rock'daki aileler çocuklarının yaşayıp yaşamadıklarını
bilmeliler.
Hayır.
Hepsine birden bakamazdım.
Nerede onlar?
Ormanda
Tünellerde
Her yerde.
Selam, bebek katili.
Aynen öyle.
Geberttim seni, sürtük!
Sen benimsin, sürtük!
Beni iyi dinle, canım!
- Onu geri getirmeyeceğim.
- Ne senin, ne de ablanın sözü geçer.
- Anladın mı?
- Olmaz.
Ne demek, olmaz?
Olmaz, kız kardeşim ve ben bu konuda
hemfikiriz.
Ablanın ne söylediği s..imde değil!
En kısa sürede Carol'ı evde istiyorum!
- Sessini alçalt, Jenny'i uyandıracaksın.
- İstediğim kadar bağırırım lan!
Sarhoşsun sen.
Bunu yarın konuşuruz.
Hayır!
Hayır, yarın falan konuşmayacağız.
Kız kardeşini arayacaksın ulan!
Carol buraya dönecek!
A, istediğin bu mu?
Sert konuşmak mı istiyorsun?
Sana vurmamı mı istiyorsun?
Sana sert davranmamı mı istiyorsun ha?
Sert mi istiyorsun?
- Şu s..tiğim çeneni ne zaman kapalı tutacağını
bilmiyorsun!
- Anne!
Baba!
Çekil git!
Dayak mı istiyorsun?
Yo, tatlım.
İn üstümden, bücür.
İt oğlu it!
Buraya gel, tatlım.
Buraya gel.
Ona dokunma.
Ona bir daha dokunayım deme!
Bu sefer ıskalamadın, balım.
İyi vuruştu.
Dingil seni.
Sert oynamak mı istiyorsun?
Sert olacağım.
- Üstüme gelme.
- O halde dediğimi yap.
Dediğimi yap.
Sakın bir daha evladıma el kaldırma!
Sakın bir daha kızıma vurayım deme!
Çocuk aşırı tepki gösteriyor!
Jenny!
Neredesin, Jenny?
Geri dön, tatlım!
Her şey yolunda.
Muhakkak hayal ettiğin gibi biri değilim ama sen de bebek değilsin, tatlım.
Beni bir dakika burada bekleyebilir misin?
Evet, her şey yolunda gidecek.
Öyle olmalı.
Bizi ilgilendirdi kadarıyla, Jenny Weaver
artık bir ölü.
Vera Parker-Leigh ile tanışın.
Ona özenle bakın.
Saha zabitimin onu uygun bir geçişe
hazırlamaya imkanı olmadı.
İlk birkaç hafta çok dikkatli olun.
Davranışları hala şüpheli olabilir ve bizi ele
verebilir.
Hayır, hanımefendi.
- Lütfen, ısrar ediyorum.
Paranızı istemiyorum.
Bu kızı kurtaran kadınlar, bunun bedelini ağır
ödedi.
Biri öldü,
diğeri ise bir daha gün yüzü göremeyecek.
Biliyorum.
Onu haberlerde gördüm.
Paranız, yaptıkları fedakarlığa karşı bir
hakarettir.
- Jenny sonuncusu mu?
- Evet, en azından bu ekip için.
Bayan Parker-Leigh Bu sizin gibi başkaları da mı var demek
oluyor?
BİRKAÇ AY SONRA
Nasılsın, Tracy?
Sizi görmeyi beklemiyordum.
Jenny'i henüz bulamadık.
Chestnut da elinden geleni yapıyor olsa gerek.
Davaya adamlarımdan birini görevlendirdim.
- Teşekkürler.
- Julia'ya ne oldu?
- Şey Savcılık
bu öğlen hakkında ölüm cezası isteyecek
ama kabul edeceklerini sanmıyorum.
Çocukları nereye gömdüğünü söylemeye karar
verirse diye.
Benim Jenny'mi onun kaçırmadığı aşikar.
Senin Jenny'in kendi kaçtı ve ben de onu bulacağım.
Peki.
Sık dişini, Tracy.
Bunu 25 yıldır yapıyorum.
Evet, seni anlıyorum.
İlk annem iyi bir kadındı
Çalışkan, cömert sevecen
Konuşurduk, paylaştırdık, gülerdik ama sonra hepsi kesildi.
Artık hayallerini, acılarını ve hayatındaki erkekleri konuşamıyorduk.
İlk annem beni severdi ve ben de onu severdim.
Arkanı kolla!
Benimsin sen.
İkinci annem bana kısa süre baktı.
Sıklıkla onu düşünüyorum.
Onun, son çocuğu tünelde eşine verdiği anı düşünmeye çalıştım.
- Sen öldün, sürtük!
- Onunla kaçması için yalvarmış mıydı?
Ya da birinin geride kalıp olanların bedelini
ödemesi, ki o birinin canavarı oynaması
ve sırlarını koruması gerektiği
konusunda ikisi de hem fikir miydi?
Onun iyi bir insan olup olmadığını halen emin
değilim ikinci annem beni severdi ve
ben de onu severdim.
Üçüncü annem beni daha büyük bir
dünyaya hazırlıyor.
O, bilginin her kapıyı açtığını söyler.
Bu yüzden daima odaklanıyor, gözlemliyor ve çok çalışıyorum.
- Vera, tatlım.
Söylediği her şeyi dinliyorum çünkü onu memnun
olmasını istiyorum.
Üçüncü annem beni seviyor, ben de onu
seviyorum.
- Resim dersine geç kalacaksın.
- Hemen çıkıyorum.
Dünyam değişti.
Onun kurallarına uymaya çalışıyorum.
Yeni annem bu dünyanın çok güzel olduğunu
söyler.
Bana dişimi sıkmamı, böyle iyi gittiğimi ve günün birinde her şeye alışacağımı söyler.
Jeffrey.
Jeffrey, haydi!
Haydi, hayatım.
Geç kalacağız.
Ben diğerleri gibi değilim.
Onlar kim olduklarını unutmuş ama ben unutamam.
Her sabah pes edip eve geri dönme düşüncesiyle
uyanıyorum.
Ama sonra tam da böyle bir hayat istediğimi
hatırlıyorum.
İstedim ve gerçekleştirdim.
Böylesi daha iyi olsa gerek, öyle değil mi?
Öyle değil mi?
Öyle değil mi?
Pascal Laugier'nin diğer filmlerine de bi' göz
atmanızı tavsiye ederim.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar