Print Friendly and PDF

Son Dalga (1977) The Last Wave

Bunlarada Bakarsınız

 

 


 106 dk

Yönetmen:

Peter Weir

Senaryo:Peter Weir, Tony Morphett, Petru Popescu

Ülke:Avustralya

Tür:Dram, Gizem, Gerilim

Vizyon Tarihi:01 Kasım 1977 (Fransa)

Dil:İngilizce, İtalyanca, Aboriginal

Müzik:Charles Wain

Nam-ı Diğer:Black Rain | The Last Wave

Oyuncular

 

    Richard Chamberlain

    Olivia Hamnett

    David Gulpilil

    Frederick Parslow

    Vivean Gray

Özet

Avustralya'nın yerlileri Aborijinler üzerine sıradışı bir yapım. bir uygarlık eleştirisi.

...sidneyli avukat richard chamberlain beş aborijinin cinayetten yargılandığı bir dava alır. avukat bazı gizemli rüyalar görmeye başlar, olaylar gelişir...

Altyazı

 Sonra sıra benim!

 Hiç bulut yok.

 Hiç bulut yok, bayan.

 Acele, çocuklar.

 Hemen içeri!

 Melanie?

 Melanie.

 Çocuklar, haydi!

 İçeri girin!

 Haydi.

 Haydi.

 Herkes otursun hemen.

 Oturun!

 Pekala.

 Oturun ve sakinleşin!

 Hepiniz, sakinleşin!

 Oturun!

 Wayne, şu bağırmayı kes.

 Doğaya tanıklık ediyoruz.

 Hepimizin bildiği gibi, Kasım'da asla yağmur yağmaz.

 Karl, oturur musun!

 - Bok!

 - Pencereden uzaklaş!

 - İyi geceler, Guido.

 - Ah, Bay Burton.

 Bay Burton.

 Üzgünüm.

 Üzgünüm.

 Neredeyse unutuyordum.

 Bayan Burton için bir sürprizim var.

 Annie çok beğenecek.

 - Kendi bahçemde yetiştirdim.

 - Öyle mi?

 - Evet.

 - Yani, daha sarı bir biber görmemiştim.

 - Teşekkür ederim.

 Teşekkür ederim.

 - Teşekkürler.

 Bak, şu lanet şeyi yoldan çeker misin?

 Ne yapıyorsun?

 - Hey, çek şunu!

 - Çek lanet şeyi!

 Bunu ne sandın?

 Burada park yapamazsın.

 Kapıyı aç!

 Kapıyı!

 Son 24 saat.

 Tuhaf bir fırtınadan sonra, Merkezi Avustralya'daki Milawee çöl kasabasına dolu yağdı  bölgede kaydedilen ilk dolu yağışı.

 İklim uzmanlarına göre bunun nedeni  güney kutup buzullarından gelen  olağandışı bir düşük basınç—

- Selam, Baba!

 - Selam, Sophie!

 Oo, ne güzel bir sürpriz.

 - Bugün o kadar yağmurluydu ki, okulda dışarı çıkıp oynayamadık.

 - Oo, gerçekten mi?

 Çok güzel.

 Bize okuldan bahset, Sophie.

 Ah, evet, ee, bugün pencereleri boyamaya başladık.

 - Pencereleri boyamaya mı?

 - Mm-hmm.

 Ne pencereleri?

 - Çok karanlık.

 - Ve güneş açınca, tüm bu farklı renkler görünür.

 - Bu hoş olmalı.

 - Sevgilim, Andrew bizi Çarşambaya yemeğe çağırdı.

 Biliyorum.

 Betty bu sabah telefon etti.

 Mmm.

 Öyle mi?

 - Evet.

 - Artık bana güvenmiyor.

 Şey, son kez olandan sonra-

- Grace, tatlım, Babana, izin verir misin, lütfen?

 Sorun ne?

 Annie!

 Ah, Tanrım!

 Yağmur yağıyor!

 Çocuklar, hemen yukarı!

 Haydi, sudan çıkın!

 Haydi.

 Haydi!

 Acele edin!

 - Ah!

 - Bu muslukları kim açık bıraktı?

 - Çocuklar siz mi açık bıraktınız bu muslukları?

 - Hayır.

 Ama, kendi kendilerine açılmazlar.

 Haydi.

 Dışarı, dışarı.

 Şu ıslak şeyleri çıkarın.

 Temizleyecek bir şeyler getireyim.

 Tanrım, halı!

 - Grace yine yataktan çıkmış mıydı?

 - Mm-hmm.

 Dave?

 - So-Sorun ne?

 Ne oldu?

 - Mmm?

 Bir rüyaydı.

 Sadece bir rüya, sevgilim.

 Sorun yok.

 Grace, kebap hazır!

 Al, Sophie.

 Diyor ki, "Ucuz deniz ürünü için kefal yapın.”

 - Biliyorum.

 Balık fiyatları korkunç.

 - Öyle mi?

 Mmm.

 Kefal bile pahalı.

 Biz hiç kefal yemeyiz.

 Ama şirketin o noktasındaki muhasebeci   bunu bilmek zorunda değildi.

 Şey, ee, dinle.

 Pazartesi bunun için Ed'le temas kurarım.

 Bu esas olarak bir vergilendirme sorunu.

 Sorun değil.

 Endişelenmeni anlıyorum.

 Sorun yok.

 Evet, Pazartesi görüşürüz.

 Hoşçakal.

 Siz avukatlar doktorlardan betersiniz.

 Yorgun görünüyorsun.

 Şey, ben, iyi uyuyamıyorum.

 - İşte sorunlar mı var?

 - Hayır.

 - Kötü rüyalar görüyorum.

 - Ciddi misin?

 - Evet.

 - Oh.

 Küçük bir çocukken bu kötü rüyaları görürdün.

 Kabuslar.

 Anneni çok endişelendirirdin.

 Ne tür rüyalar?

 Ah, bilmem.

 Bilinen-

- cadılar, hayaletler, rüzgar.

 Whoo!

 Bir gece hatırlıyorum, annenle evlendikten çok sonra değildi,  bana geldin ve geceleri uyumaya korktuğunu söyledin.

 çünkü, bu çok ciddi çocuğun açıklamasına göre, uyuduğun zaman, birileri gelip vücudunu çalarmış.

 Ne tür birileri olduğunu söyledim mi?

 - Bunu sordum, ve sen taksi sürücüleri dedin.

 - Taksi sürücüleri?

 Gece vardiyasında taksi sürücüleri insanların vücudunu çalıp  diğer bir dünyaya götürürler ve sabah geri getirirlermiş.

 Dedin ki, bu yüzden, sabah çok yorgun uyanıyormuştun.

 Vay!

 Yağıyor!

 Anne, başım dönüyor!

 - Öyle mi?

 - Evet.

 Aa.

 Haydi.

 Eşyalarımızı çaldın.

 Öleceksin!

 Tutun onu çocuklar!

 Araç 49, beş zanlı  bu konuyla bağlantılı olarak gözaltında şimdi karakola getiriliyorlar.

 Ağır ol!

 Gir içeri!

 Güçlü, sağlıklı bir gençmiş.

 Okşanmış.

 Bunu söyleyeyim sana.

 Normal Cumartesi gecesi olayından fazlası değil.

 Boyunda yaralanma.

 Biraz yüz bereleri.

 Ciğerlerde su.

 Fazla değil.

 Onu boğacak kadar olduğunu sanmıyorum.

 Öyleyse herifi ne öldürdü?

 - Kalbi çarpmaz oldu.

 - Vayy.

 Ee, bana bakma.

 Doktor sensin.

 Suçlama ne olacak?

 Tasarlamadan öldürme mi?

 Muhtemelen.

 Bunda bir iş var.

 Bir defasında bana bir bardak suyun bir koyunu boğmaya yeteceğini söylemiştin, değil mi?

 Öyleyse yarım bardak bir Aborijini boğar, değil mi?

 David!

 Telefon.

 Hukuksal Yardım bürosundan Don birşey veya neyse.

 - Ha, Don Fishburn.

 - Evet.

 Don, nasılsın?

 Şey, ben iyiyim.

 Teşekkürler.

 Pazar günümü nasıl berbat edeceksin?

 Şey, ben pek ceza davası almam.

 Bunu biliyorsun.

 Bunu biliyorum, ama Hukuksal Yardım'ı desteklediğini de biliyorum.

 Şey, evet, elbette Hukuksal Yardım'ı destekliyorum.

 Bana senin ismini öneren Sammy Damo idi  çünkü Aborijinlerle biraz deneyimin olduğunu söyledi.

 Hayır, Aborijinlerin olduğu hiçbir davada çalışmadım.

 bir toprak sorunu ile ilgili görüş vermiştim gerçi.

 Yarın bir araya gelsek, diyelim öğleden sonra 2:00 gibi, sadece şunu bir incelemeye?

 İçeri girer misiniz, lütfen?

 Tamam.

 Başlayalım.

 Tamam.

 Gerry, kardeşin nerede?

 Chris nerede?

 Şimdi, dinleyin, hepiniz.

 Yargıcı duydunuz.

 Başınız ciddi belada.

 Şimdi, nerede o?

 Doğruyu istiyorum.

 - Kaçmadı değil mi?

 - Chris bunu yapmaz.

 Benden ona söyleyin o veya herhangibiriniz David'e yanlış yaparsa, davayı bırakır, tamam mı?

 Pekala, bırakayım siz başlayın.

 - Teşekkürler.

 - Birşey değil.

 Ve siz herifler, randevularınıza gelin ha.

 Benim alanım şirket vergilendirilmesidir.

 Lütfen bana katlanın.

 Burada-

- Ah, oturun.

 Oturun.

 Burada  bir polis ifadesi var-

- polise sizin verdiğiniz bir ifade  uh  bulamıyacağım herhalde.

 Herneyse, diyor ki bir kavga etmişsiniz  Billy Corman ile, bir su birikintisine devirmişsiniz ve o boğulmuş.

 Bu, olan bu mu?

 - Gerry?

 - Biz yapmadık.

 Ne oldu?

 Billy öldü.

 Hepsi bu.

 Nasıl?

 Nasıl öldü?

 Çok içki.

 Kavga.

 Billy öldü.

 Benden bir şey saklıyorlar.

 - Bunu neden yapsınlar?

 - Bilmiyorum.

 Sadece bir his.

 Küçük şeyler.

 İçlerinden bir Billy'i az tanıdığını söyledi.

 Diğeri eski arkadaş olduklarını söyledi.

 Böyle şeyler.”Son kanıtlar Aborijinlerin burada 50,000 yıldan daha uzun süredir  bulunduğunu gösteriyor.”

 Birkaç siyah  sarhoş olur, kavga eder, birini öldürür.

 Basit görünüyor.

 Üç veya dört yıl alırlar.

 Belki kabile Aborijinidirler.

 Don şehirde hiç kabile halkı yok diyor.

 Belki yanılıyor.

 Sevgilim, bu insanlarla çalışıyor.

 Pekala, ben yatmaya gidiyorum.

 - Sen de gel.

 - Hayır.

 - Biraz daha çalışmalıyım.

 - Gerçek neden bu değil, değil mi?

 Endişen uyuyamamak.

 Tatlı rüyalar.

 Çok kahve içme.

 - İyi geceler.

 - İyi geceler.

 Evet, yağıyor, değil mi?

 Çok şiddetli.

 Babam tostumuza krema koyabileceğimizi söyledi.

 Ben pirinç çıtırları koyacağım.

 Neden bahsetti?

 Ne, ne, ne söyledi?

 Oh, birşeyler bildiğini söyledi-

- ee, birşeyleri olduğunu.

 Dedi ki, ee, zengin olabilirmişti.

 Sence ne tür şeyleri vardı?

 Ah  eski bir kanguru derisi?

 Bu heriflerin sarhoş olunca nasıl böbürlendiklerini bilirsin.

 Ona neden saldırdılar dersin?

 Diyemiyorum.

 Yapacak işim var.

 Aborijinlerin kendileri hakkında söyleyecek neyi var?

 Burada değeri olan şey yok.

 Bana birşey söylemiyorlar-

- önemi olan bir şey.

 Yani, onlardan birşey alamadın.

 Bilmiyorum.

 Güney Avustralyanın üstünde bir çöl bölgesindeki bir davayı okuyorum-

- bir kabile infazı.

 Adamlardan bazıları kabile sırlarından bahsediyorlarmış.

 Bir kadın kulak misafiri olmuş.

 Adamlardan biri bir şişeyi kırmış ve  kadının boğazını kesmiş.

 Sonra?

 Bırakılmışlar.

 - Piç!

 - Yargıç  onları kabile yaşlılarına teslim etmiş.

 Ee, bacaklarını üç kez mızraklamışlar, ve cezası bu olmuş.

 Evet.

 Şey, kabile yasası bakışı işe yarıyabilir  eğer bir kabile yöresinde kabile halkı sözkonusu ise.

 Ama burada değil.

 Bunlar şehir halkı.

 - Yanılıyor olabilirsin.

 - Ah, haydi, David!

 Sende olduğu görünen birkaç romantik düşünceyi gidermeliyim sanırım.

 Numara bir: Geleneksel Aborijin kültürü  sadece en kuzeyde saf kanlar arasında ayakta kalmıştır  ve çölün bazı bölgelerinde.

 En yakın kabile Aborijinleri Sydney'den bin mil uzakta yaşıyorlar.

 Numara iki: Şehirde Aborijin dediklerimiz  kültürel olarak şehirdeki düşkün beyazlardan hiç farklı değildirler.

 Dillerini mahvediyoruz  ve törenlerini, şarkılarını, danslarını  ve kabile yasalarını.

 Yapılacak tek şey-

- Suçu kabul etmek, daha başlangıçta.

 Hafif bir ceza alır, altı ay yatar sonra karı ve çocuklarına giderler.

 Yapabileceğimiz sadece bu.

 Bu Gerry.

 - Jacko.

 - Gerry.

 - Lindsay.

 - Lindsay.

 Ve Larry.

 Michael Zeadler.

 Bu davada temyiz avukatınız olacak.

 Selam.

 Ben Chris Lee.

 Pekala.

 Yardım etmek istiyorum, ve size yardım edeceğim.

 Ama önce, siz bana yardım etmelisiniz.

 O gece burada olan bazı şeyleri bilmeliyim, ve siz bana olanı tam olduğu gibi anlatmalısınız, tamam mı?

 Şimdi, ilk bilmem gereken tam olarak nerede durduğunuz.

 Yani bana söyler misiniz, lütfen?

 Bunun olduğu o gece nerede duruyordunuz?

 Babam geldi!

 Kuşuma bakabilirsin Baba.

 Adı Monty.

 - David, selam!

 - Ah, sevgilim, ee-

- Aborijinlerden biri yemeğe geliyor.

 - Bu gece mi?

 - Evet, düşündüm ki onu diğelerinden ayırırsam, bana dava hakkında bir yön verebilir.

 Arayamadığımiçin üzgünüm.

 - Kim o?

 Adınız ne?

 - Chris.

 Charlie burada mı?

 Bu Chris'e onu rüyanda gördüğünü söyledin mi?

 Evet, söyledim.

 Eee?

 Sadece başını salladı  sanki söylenen çok olağanmış gibi.

 Biliyor musun, ben bir dördüncü kuşak Avustralyalıyım.

 Şimdiye dek hiç bir Aborijinle tanışmadım.

 Bu Charlie.

 Pekala, girin.

 Girin, lütfen.

 Annie, ee, bu Chris.

 - Nasılsınız?

 - Ve Charlie.

 Selam, Charlie.

 Derhal yatağa dönün!

 Bağışlayın.

 İçerde bir içki içelim mi?

 Bira, şarap?

 Ne istersiniz?

 İngilizce konuşamaz.

 - Ah.

 - Ee, su iyi olur.

 Su.

 Evet, ee, hemen getireyim.

 Beraber birini getireceğini neden söylemedin?

 - Şey, bilmiyordum.

 - Peki, kim o?

 Bilmiyorum.

 Charlie akraban mı, Chris?

 - Bir ressamdır.

 - Oh.

 Ben de resim yaparım.

 Oradakiler bazı çalışmalarım.

 - Çok güzel.

 - Teşekkür ederim.

 Sen ve Charlie kabile mensubu musunuz?

 Şehirde kabile mensubu yok.

 Charlie?

 Ah, hayır, sevgilim.

 Onu görmek istediler.

 Ah.

 Bu üvey babam.

 Bir rahiptir.

 Ve annem.

 Ben küçük bir çocukken ölmüş.

 Annem ve babam öldü.

 Ah, bakalım.

 Daha eskiler.

 Bu büyükbabam.

 Ah, evet.

 İşte annemin büyükbabasının iki resmi.

 Sizin kabile  bölgeniz  nerede?

 - Kabile bölgem mi?

 - Ne kastediyor anlamadım.

 Ah, gündoğumu mu yoksa gün batımı mı?

 Gün doğumu.

 Güney Amerika.

 Orada doğdum.

 Neden o kadar ilgisini çekti annemin büyükbabası?

 Siz ilgisini çektiniz.

 Biz yasadan başka bir şey değiliz  atalarımızdan öğrendiğimiz.

 Ama elbette insanlar yasadan daha önemlidir?

 Hayır.

 Yasa daha önemlidir  sadece insan karşısında.

 Billy neden öldü?

 Ee, biraz kahve getireyim.

 Şeyler gördü, şeyleri aldı-

- dokunmaması gereken şeyleri.

 Ne tür şeyler?

 Sadece şeyler.

 Onları görebilir miyim?

 - Hayır.

 - Neden hayır?

 O zaman senin de ölmen gerekir.

 Beni görmenle ilgili bilgi istiyor.

 Çalışma odamdaydım, uyuyordum.

 Uyandım ve sen  koridorun karşısındaki odadaydın, duruyordun, elinde bir taş ile.

 Taşta ne vardı?

 Bir oyma.

 Ee  bir tür surat.

 Taşın bir köşesinde kan vardı.

 Ben ne gördüm?

 Bir rüya.

 Rüya nedir?

 Bir rüya  görme  duyma  konuşma gibidir.

 Şeyleri bilmenin yolu.

 Ne gibi?

 Sanki, eğer ailemin bir sorunu varsa, rüyada, bana bir mesaj gönderirler.

 - Rüyada mı?

 - Ve vücudum yoluyla.

 Vücudumun bir kısmı hareket eder  kardeşim beni çağırırsa.

 Sana bir rüya göstereyim.

 Rüya, gölgesidir  gerçek bir şeyin.

 Nedir?

 Selam, Chris.

 Hapishanede, küçük bir odadasındır  tüm gün ve tüm gece.

 Chris, Billy ne gördü bana söylemezsen sana yardım edemem.

 Hayır!

 anlamıyor musun bu benim için zor?

 Sizin insanlar beni bu yöne çekiyorsunuz.

 Daha güçlü bir şey beni engelliyor.

 - Hapse gireceksiniz, hepiniz.

 Ciddi derttesiniz.

 - Hayır!

 Senin başın dertte.

 Senin!

 Neden böyle dedin?

 Artık rüyalar nedir bilmiyorsun.

 Chris.

 Beni neden korumaya çalışıyorsun?

 Charlie?

 O nerede?

 Onunla konuşmak istiyorum.

 Burada değil.

 Uzağa gitti.

 Başka bir rüya gördüm.

 Rüyanda sırları görüyorsun.

 - Onları bilmek ölümdür.

 - Ne sırları?

 Chris, bana anlatırsan, seni çıkarabilirim.

 - İsa aşkına, birini öldürdünüz!

 - Beni dinle!

 Neden uzaklaşmıyorsun?

 Öleceksin!

 Bizi bırak!

 Çek git!

 Gidemem.

 Charlie bir baykuştur.

 Havada uçabilir.

 Çok şey yapabilir.

 Bir çok sihir.

 Gücü var.

 Ama sen—

 Sanırım sen olabilirsin  Mulkurul.

 O nedir?

 Sen farklı kabileden-

- başka bir dünyadan.

 Denizin karşısında  gün doğumundan.

 Mulkurul.

 Mulkurul.

 - Bay Zeadler.

 - Şu anda toplantıda.

 Rahatsız edilmemeli, Bay Burton.

 - David, sen neden—

 - Bu kabilesel.

 Ne kabilesel?

 Neden bahsediyorsun?

 Hayatım tehdit edildi.

 Bunların hepsi gizli bir kabile grubu mensubu.

 - Yaşlı bir adam var-

- Charlie-

- - Şehirde olmaz bu.”

Suçsuzluk" öne süreceğim.

 Sanırım onları kurtarabiliriz.

 Sanırım bir hata yapıyorsun.

 O zaman bırakmanı öneririm.

 Güzel  çünkü aptal durumuna düşmek istemem  veya onları düşürmek.

 Biliyor musun?

 Siyahlara karşı bu orta-sınıf himayeci tavrın beni isyan ettiriyor.

 On yılımın çoğunda, bu insanlarla çalıştım.

 sen oturup şirketlere vergi hilelerinden bir servet kazanırken.

 Ve sen kabile halkı hakkında bu aptalca, romantik saçmalıklarla geliyorsun.

 Evrakları büroma yolla.

 Billy Corman'ın kişisel eşyaları.

 Bu taşların fotoğrafını istiyorum.

 - Üzgünüm.

 Galeri kapalı.

 - Dr. Whitburn ile randevum var.

 Bunu daha önce gördüm.

 Rüyazamanından bir ruh.

 Aborijinler iki zaman formuna inanır-

- iki paralel etkinlik akıntısı.

 Biri günlük somut etkinlik sen ve benim sınırlı olduğumuz.

 Diğeri sonsuz bir ruhsal döngü

Rüyazamanı denen  gerçeğin kendisinden daha gerçek.

 Rüyazamanında olanlar  Aborijin toplumunun değerlerini, sembollerini ve yasalarını belirler.

 Olağandışı güçleri olan bazı kimseler Rüyazamanı ile temastadırlar.

 Nasıl?

 Rüyaları yoluyla.

 Kutsal objeleri içeren törenler yoluyla  bu taşlar gibi.

 Bu ruhun adı ne?

 Ah.

 Bunun adı kayıtlı bir kaç sözden biridir  bir zamanlar Sydney'de etken olan bir kabileden.

 - Şimdi tükenmiş olan, elbette.

 - Mulkurul mu?

 Mulkurul.

 Bu, gün doğumundan gelen bir ruh soyuna verilen bir isimdir  beraber kutsal objeler getirmişler  bu taşlar gibi.

 Bu kabile inanışında  Mulkurul kendisini olağanüstü ruhsal gücü olan kimseler yoluyla ifade ediyordu.

 Yani, bazen insan mıdırlar?

 Evet, yerel inanışa göre insanlar yoluyla davranıyorlardı.

 - Beyaz insanlar mı?

 - Hayır.

 İçtenlikle, hiçbirimizde ruhsal güçler olduğuna inanmıyorum  kabile halkının Mulkurul'dan beklediği ölçüde.

 Yani, bir Mulkurul'un inanılmaz sezgisel güçleri vardır.

 Genellikle bir devrin sonunda ortaya çıkarlar  doğanın kendini yenilemesi gerektiğinde.

 Çoğu ilkel kültürler, yaşamı devreler olarak görürler.

 Her devre bir tür kıyametle sona ere.

 Ve sonra yeniden doğum vardır.

 Ne tür bir kıyamet?

 Ah, genellikle bir doğal afet-

- bir donma, bir sel, büyük bir yağış.

 - Bu adamdan hoşlanmadım, Anne.

 - Ne adamı?

 Bu siyah adam.

 - Ne siyah adamı?

 - Sanırım bir büyücü.

 Beni dinle.

 Doğruca odana gitmeni istiyorum, Sophie'nin yanına git ve Baban dönene kadar orada kal, tamam mı?

 Git şimdi.

 Git şimdi.

 Bayan Burton?

 Orada mısınız?

 Merhaba, Bayan Burton.

 İyi misiniz?

 Evet, evet.

 İçeri gelin.

 - Sokakta kimseyi gördünüz mü?

 - Hayır.

 Neden?

 Birini mi bekliyorsunuz?

 Hayır, hayır.

 Sadece David'i.

 Artık aşağı gelebilir miyiz lütfen, Anne?

 Evet, elbette, tatlılarım.

 - Merhaba!

 Merhaba!

 - Merhaba!

 Merhaba!

 Haydi.

 Gidip bir çay içelim.

 Potter'lara gidiyoruz, Sue.

 Numaraları telefonun yanında.

 Tamam.

 Hey, annem gezisini iptal ettirdi.

 Havalarla mı neyle ilgiliymiş.

 Güney Pasifik'te kasırgalar.

 Yanlış mevsimdeler.

 - Gerçekten mi?

 - Yıldızlar nedeniyle mi dersiniz, Bayan Burton?

 Ne olduğunu bilmiyorum.

 Hayır, sadece herşey yolunda mı anlamak istedim.

 Hepsi bu.

 Ah, bu iyi.

 Zaten eve erken döneceğiz.

 Burada çok kirlilik var.

 Biliyor musunuz, çocukluğumdan bu yana havanın değiştiğine kani oldum.

 Buraya.

 Yani, Annie, bu günlerde David'i hiç görmüyorum.

 - Ben de görmüyorum.

 - Hep Redfern'de.

 Artık Potter, Davies ve Burton değiliz.

 Potter, Davies ve Aborijinleriz.

 İşte güneyden geliyor.

 Anne!

 Evet, sevgilim?

 Onları gördüm.

 Ne gördün?

 Melekler  pembe saten kaftanlarda.

 Ah, çok sevimli olmalılar, tatlım.

 Ve güzel bir ışık vardı.

 Neden yatmıyorsun, güzelim.

 Çok geç oldu.

 Sen ve Babamın döndüğünüze sevindim.

 Artık uyu.

 Ve pembe saten kaftanlarda, melekler etrafta yüzüyordu.

 Ve İsa oradaydı, Anne.

 İsa'yı seviyorum.

 O da seni seviyor.

 Ve seni seviyorum, Anne.

 Ve Babamı da seviyorum.

 Elbette seviyorsun.

 Şimdi yerine yat.

 Baba gelip sana büyük bir öpücük verecek.

 Annie!

 Sorun ne?

 Buradaydı.

 Yaşlı adam.

 - Ne diyorsun?

 - Sokakta bizi izliyordu, izliyordu-

- Sevgilim, neden bana söylemedin?

 Neden söyleme-

- Tanrı aşkına neden onlara yardım ediyorsun?

 Neden o kadar önemliler?

 Annie.

 Annie, Annie, Annie, Annie.

 Sevgilim, neden bana söylemedin?

 Çünkü artık seninle konuşamıyorum.

 Artık-

- Artık seni tanıyamıyorum.

 Park yeri çok.

 Gelin buraya.

 Volvo arabadaki genç adam ve Volkswagen'deki diğeri.

 Burada sizin için çok yer var.

 Gelin buraya  ve arabanıza yeni doğmuş bebek gibi bakarız.

 Ve yine, fiyatlarımız çok uygun.

 Gelmek ister misiniz?

 Ve lütfen gelin.

 Memnuniyetle  Bayanlar ve baylar, sizin için çok park yerimiz var.

 Hemen gelin ve arabanızı ceza yemeden bırakın.

 Ona bakarız, ve size teslim ederiz.

 Siz müşterileri çok istiyoruz çok, çok fazla.

 Gelin.

 Lütfen gelin.

 Ve Torana'daki genç adam, sizi de istiyoruz.

 Gelin.

 Yüzünüzü seviyoruz.

 Ve, elbette, kırsaldan gelen sevimli küçük bebekler.

 Ah, yanaklarında elmalar.

 Oh, kırsaldan elmaları da getirmişler.

 Bu gülen yüzleri görmek ne güzel.

 Charlie burada mı kalıyor?

 Onu görebilir miyim?

 İngilizce konuşuyor musun?

 Biraz kalır mısın?

 İngilizce biliyorum.

 Bazan İngilizce konuşurum.

 Bazan konuşmam.

 Evimin dışındaydın  dün.

 Karımı korkuttun.

 Ne istiyorsun?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Ne?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Bir balık mısın?

 Hayır.

 Bir yılan mısın?

 Bir insan mısın?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen kimsin?

 Sen Mulkurul musun?

 Evet.

 Bu mahkemede konuşma.

  bugün Sydney'in çoğu bölgesinde yağmakta.

 Şimdi, şehirdeki görüş kirlilik teorisinden yana görünüyor, ve belirtmeliyim ki ben de buna katılmaya eğilimliyim.

 CSIRO'ya başvurdum, ve bana dedikleri yağan şeyin esas bileşeni  petrol imiş.

 Güncel enerji krizine çözüm olabilir.

 Ama belki sizin ifade etmek istediğiniz bir görüşünüz vardır.”

 Avusturalya'nın sahip olduğu en güzel ve şaşırtıcı kaya resimlerini buldu.

 Mısır güneş tanrılarını hatırlatmalarıyla çok gizemliler.

 Sanrılar gerçek.

 Geldiğini duymadım.

 Çocuklar nerede?

 Anneme gönderdim.

 Sadece duruşmalar bitene kadar.

 Benim de gitmemi ister misin?

 Evet, senin de gitmeni istiyorum.

 Ah, David!

 Dinle, sevgilim  Çocukları almanı ve uzaklaşmanı istiyorum.

 Şehirden uzaklaş.

 Anlıyor musun?

 Ama ne var?

 Ben, henüz bilmiyorum.

 Ama korkuyorum, Annie.

 29 Kasım olayları gayet açık.

 Suçlanan, sarhoş durumdayken, Billy Corman'a saldırdı ve öldürdü.

 Şimdi Aborijin ve Avrupa kültürleri arasındaki  acıklı çatışmanın kararınızı gölgelemesine izin vermemelisiniz.

 Kararınız, beyaz adamın gelişine kadar bir kabile yasası sistemi altında  varolan bu ülkenin özgün sakinlerinden geriye kalan az sayıda kişiye  hepimizin duyduğu sempatiyi  kesinlikle yansıtmamalıdır.

 Kararınız bugün geçerli olan yasaya dayanmalıdır  tüm Avusturalyalılar üstünde ve onları koruyan.

 Ve suçlanan, Billy Corman'ı öldürerek, tüm yasaların en kutsalını çiğnedi.

 Tatlı suyun çok az miktarda ciğerlere girmesi  bir insanı saniyeler içinde öldürebilir.

 Ayni miktar deniz suyu genelde öldürücü olmaz.

 Maktulün boyun ve boğaz durumunu tarif eder misiniz?

 Ciddi yaralanma vardı, el ile boğulmaya uyumlu olarak.

 Dil kemiği sağlamdı, yani ölüm boğma nedeniyle değildi.

 Nedeni-

- - Boğulma.

 Benim görüşüme göre, maktül bir su birikintisine düştü veya itildi, ve bir kısmını yuttu.

 Başka soru yok.

 Doktor, ölüm nedenini saptamada  hiç zorluk çektiğiniz olur mu, özellikle karşınızda birkaç olasılık varsa?

 Evet.

 Bu dava, örneğin?

 Bu apaçık değildi.

 Ama yine de ölüm nedeninin boğulma olduğundan kesinlikle emin misiniz?

 Evet, eminim.

 Bu nedir biliyor musunuz, Doktor?

 Bir kemik.

 Bir Aborijin ölüm kemiği.

 Efendim, itiraz etmeliyim.

 Bir ilgi göremiyorum.

 Efendim, kemiğin ilgisi sanıyorum, devam ettikçe ortaya çıkacak.

 Pekala, Bay Burton, teminatınızla, devam edin.

 Böyle bir kemikle kabile büyücülerinin ne yaptığını biliyor musunuz?

 Şey, sanırım bu herkesin bildiği bir şey.

 Kurbana doğrultur bunu ve  kurban ölür.

 Tam olarak.

 Böyle bir kurbanın vücudunu inceleseniz, açık bir ölüm nedeni bulamamanız olası mıdır?

 Olasıdır.

 Size söylüyorum ki Billy Corman kabile büyüsü sonucu öldü.

 Hayır!

 Çünkü maktül kabile halkından değildi.

 Sırrınız suyla bağlantılı.

 Siyah yağmur, iklim.

 Bu değil mi?

 Söyle bana!

 Hepimizi etkiliyor, değil mi?

 Değil mi!

 Ben herşeyi bilmiyorum.

 Rüyalarım su hakkında.

 Rüyalarım beni korkutuyor, ve Charlie'yi korkutuyor.

 Sırrınızı mı rüyamda görüyorum?

 Chris  birşey, birisi bilmemi istiyor.

 Mulkurul bilmemi istiyor.

 Chris, seni  rüyamda gördüğümde, bana bir kutsal taş sundun.

 Sırrı bana sundun.

 Ölürüm!

 Sana duruşmada sorular soracağım.

 Beni yanıtlamalısın, doğru olarak.

 Vermek üzere olduğun ifadenin gerçek olacağına yemin ediyor musun, gerçeğin tümü ve sadece gerçek?

 Söyle, "Tanrım bana yardım et" Tanrım bana yardım et.

 Chris  sen bir kabile Aborijini misin?

 Soruyu yanıtlamalısınız, Bay Lee.

 Evet.

 Kabile bölgeniz neresi?

 Burası.

 Yani burada şehirde mi?

 - Evet.

 - İtiraz ediyorum, Efendim.

 - Reddedildi.

 Devam edin.

 - Bir bağlantı göremiyorum.

 Chris, bu koloni kurulduğu sırada, kabilenizde kaç kişi vardı?

 Birçok bin insan.

 Ve bugün kaç kişisiniz?

 Sadece birkaç.

 Şehire yakın kutsal alanlarınız var mı?

 Evet.

 Mağaralar mı?

 Evet.

 Kabilesel olmak ne demektir?

 Şeyler bilirsin-

- gizli şeyler.

 Bunlar kabile yasaları mıdır?

 Evet.

 Kabile yasasını çiğnersen ne olur?

 Cezalandırılırsın.

 Billy Corman kabilenizin bir üyesi miydi?

 - İtiraz etmeliyim, Efendim.

 Bu yönlendirici bir soru.

 - Reddedildi.

 Devam edin.

 Billy Corman kabilenizin bir üyesi miydi, Chris?

 - Öyle miydi?

 - Olmak istedi.

 - Ama daha geçmemişti.

 - Neden geçmemişti?

 Yasadan.

 Billy Corman kabile yasasını çiğnedi mi?

 Evet.

 Bunu nasıl yaptı?

 Şeyler mi gördü?

 Şeylere dokundu veya birşey mi çaldı?

 - Evet.

 - Ne?

 Taşlar mı?

 Bu taşlar mı?

 Bu taşlar kutsal mı?

 Chris, Billy'nin uğruna öldüğü sır nedir?

 Biri söylemeni men ediyor mu?

 Kemiği doğrultan kimse mi?

 Büyücü mü?

 Bunu protesto etmeliyim.

 İtiraz ediyorum, Efendim.

 - Bay Burton!

 - Yağmuru bilmemizi mi istiyor?

 - Bay Burton!

 - Buna itiraz etmeliyim!

 - Chris, bana yağmurdan bahset!

 - Bunu sen söylüyorsun!

 Artık taş yok!

 Artık kutsal şeyler yok, babalarımızın yaptıkları yok!

 Hala oluyor mu sanıyorsun?

 Hayır.

 Kafamı karıştırdın.

 Bu çok önceydi.

 Sarhoş olduk, kavga ettik  ve hepsi bu.

 Bay Burton, bu defa görmezden geliyorum, ama sizi uyarmalıyım  Yönettiğim hiçbir mahkemede  böyle davranışlara izin vermeyeceğim.

 Davayı kaybettin.

 Evet.

 Annie bu sabah telefon etti bana.

 Onu uzağa göndermişsin.

 David, sana ne oluyor?

 Başın dertte mi?

 Evet.

 Ama ne tür dert bilmiyorum.

 Dene ve bakış açını düzenle.

 Davayı kaybettin, ama dünyayı kaybetmedin.

 Kaybetmedim mi?

 Sahip olduğumu sandığım dünyayı kaybettim.

 Şimdi söylediğin şeyin bir anlamı olduğu dünyayı.

 Neden bana gizemler olduğunu söylemedin?

 David, benim tüm yaşamım bir gizem üstüneydi.

 Hayır!

 O kilisede durdun ve onları açıklayıp gönderdin!

 Baba, Ben bir tür, bir tür başkalığa alınıyorum  ve ne yapacağımı bilmiyorum.

 Rüyalarımızı kaybettik.

 Ve geri geliyorlar, ve biz anlamlarını bilmiyoruz.

 O gün  çocukluğunda gördüğün berbat rüyaları bana sorduğun zaman, onları hiç hatırlamıyor musun?

 Annen öldüğünde, tam bir ay öncesinden  bunu rüyanda gördün.

 Ve rüyanda gördüğün  gerçekleşti.

 Charlie!

 Charlie!

 - Merhaba, Baba.

 - Merhaba, Sophie.

 Ah, ne güzel bir sürpriz!

 Annen nerede?

 Üst katta.

 Charlie!

 Charlie!

 Seni götüreceğim!

 Şimdi!

 Acele et!

 Çabuk!

 Gidelim, lütfen.

 Haydi.

 Aşağı in.

 Acele et.

 Haydi.

 Bunu Mulkurul mu yaptı?

 Madayan!

 Bu bir kutsal yer.

 Rüyazamanından beri.

 Sonra beyaz adam geldi.

 Çok defalar, neredeyse buluyorlardı  bu şehir inşa edildiği zaman.

 Onları hep yanılttık.

 Ve şimdi, senin rüyan nedeniyle  ve benim de rüyam nedeniyle  seni buraya getirdim.

 Ama halkımın yasasını çiğnedim.

 Orada aşağıda  yılanın ilerisinde  aradığın şeyi bulacaksın.

 Git!

 Şimdi!

 Burada beni bekleyecek misin?

 Hayır.

 Halkıma dönüyorum.

 Rüyazamanına.

 Mulkurul.

 Siyah yağmur.

 Dolu.

 Bir dalga.

 Bir dalga.

 Bir dalganın geldiğini rahipler bildi.

 İkinci bir dalga.

 Bir takvim.

 Bir takvim.

 Bir takvim!

 Charlie!

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar