Print Friendly and PDF

Ermenilerin Suriye’ye Nakli Sürgün mü, Soykırım mı ?




Uzun yıllar Ermeni Diasporasının yürüttüğü etkin propaganda nedeniyle, bugün dünyada geniş bir kitle, Ermeni soykırım iddialarını benimsemektedir. Türkiye'de yapılan araştırmalar ve buna bağlı olarak sürdürülen bilgilendirme çalışmaları, gerek aydın kesim, gerekse kamuoyununda olması gereken bir düzeyde değildir. Özellikle AB'nin Türkiye'ye tarih vermesiyle başlayan baskılar, Ermeni soykırım iddialarını Türkiye’nin gündemine taşımış ve Türk Tarih Kurumu'nun gerçekleştirdiği yabancı arşivlerdeki araştırmaların sonuçları, belli bir ölçüde, iddiaların geçersizliği konusunda, somut delillerin kamuoyuna sunulmasını sağlamıştır. Buna karşılık dünya kamuoyunun, yıllardır sürdürülen Ermeni diasporasının propagandası sonucunda, “soykırım yapıldığını” kabul etmesi ve hattâ bazı ülkelerin tarih ders kitaplarına soykırımının girmiş olması, gelecekte daha geniş kitlenin, karşımızda yer almasına yol açacaktır. Ermenilerle bilimsel alanda kurulmak istenen dialog da, özellikle Ermenilerin bilimsel tartışmayı kabul etmemesi nedeniyle gerçekleşememekte, durum her geçen gün daha da vahim hale gelmektedir. Meselâ 2004 yılında merkezi Viyana'da bulunan Viyana Ermeni-Türk Platformu'nun her iki ülke bilim adamlarını bir araya getirme teşebbüsü, Temmuz 2004'te 100’er belge değişimi gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, Ermeni tarafının, muhtemelen Türk tarafınca verilen dosyanın Ermeni iddialarını çürütecek nitelikte olması dolayısıyla, toplantıdan son anda vazgeçmesi üzerine başarısızlıkla neticelenmiştir. Keza aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Erdoğan'ın, her iki ülke tarihçileri tarafından konunun araştırılması teklifi de Ermenilerce reddedilmiştir. Bu durum göstermektedir ki Ermeniler, bilimsel platformda sorunun tartışılmasını, ellerinde iddialarını kanıtlayabilecek delileri olmadığı için kabul etmemektedirler. Bu durumda yeni yöntemler belirlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Yaptığımız araştırmalarda, yukarıda da bir kısmı açıklandığı gibi Osmanlı yönetimi, günümüzdeki tabiriyle soykırım olarak kabul edilebilecek hiçbir uygulamada bulunmamıştır. Esasen tehcirin, hukuken 1948 öncesini kapsamamasının ötesinde, bu tarihte esas anlamını bulan Yahudi soykırımıyla da hiçbir benzer yanı bulunmamaktadır. Ayrıca Ermeniler dahil, hiç kimsenin soykırım olduğunu ortaya koyabilecek bir belgesi de yoktur. Zaten bugüne kadar böyle bir belgenin yayınlanmamış olması da bunu göstermektedir. Buna karşılık Osmanlı Arşivi’nce yayınlanan belgelerde, asıl Türklerin katliama uğradıkları ortaya çıkmaktadır. Bu durum, yabancı arşivlerdeki nüfus istatistikleri ile de teyid edilmektedir. Bu istatistiklerdeki 1914 nüfusu ile 1919 sonrası nüfusu karşılaştırıldığında, Türk veya müslüman nüfusta büyük bir azalma görülmektedir. Buna karşılık 1,5 milyon Ermeninin öldürüldüğü iddiaları, bu nüfus istatistikleriyle gülünç hale gelmektedir. Zira hemen bütün istatistikler Ermenilerin Osmanlı Devleti'ndeki toplam nüfusunu ortalama 1,5 milyon olarak tespit etmektedir ve savaş sonrasında bu nüfusun en az 1.200,000’i halen yaşamaktadır.
Bütün bunlara karşılık şurası muhakkaktır ki, bilimsel çalışmaların geçerlik kazanabilmesi için, siyasî otoritelerin desteklerine ve girişimde bulunmalarına ihtiyaç vardır. Zira artık propaganda yöntemiyle dünyayı ikna etmemiz mümkün görünmemektedir. Bu nedenle dünyayı şaşırtacak bir çıkış yapılması, bugüne kadar Ermenilerce kazanılan dünya kamuoyunu düşünmeye sevkedecektir. Meselâ siyasî, hukukî ve diplomasi açısından iyi bir değerlendirme yapılıp strateji belirlendikten sonra, TBMM'nin doğrudan Birleşmiş Milletler veya uygun görülecek uluslararası bir kuruluşa, taraf ülkelerin bilim adamlarından (Türk, Ermeni, Fransız, İngiliz, Amerikalı, Rus ve Alman) oluşacak bir komisyon kurulması ve konunun, ilgili tüm arşivlerin de açılarak bu komisyonca incelenmesi teklif edilebilir. Teklifte, bilhassa, olayların 1915’te, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından önce meydana geldiği, dolayısıyla devlet olarak iddiaların muhatabının Türkiye olamayacağı, ancak o tarihlerde gerçekleşen olayların sadece insanî boyutlarda Türkiye’yi ilgilendirdiği, yapılacak araştırmanın, dayanaksız iddialarla bir toplumu karalamaya çalışan ve bu yüzden haksız olarak siyasî baskılara maruz kalan taraf olarak istendiği vurgulanabilir. Böyle bir teklifin muhtemelen %100'e yakın bir ihtimalle reddedilmesi söz konusudur. Zira arşivlerin açılması, başta Fransa olmak üzere, pek çok devletin Ermeni sorunundaki vebalini, onlarla gizli anlaşmalarını, yönlendirmelerini, silah yardımlarını ve hattâ Osmanlı Devleti'ne karşı yürüttükleri politikalarda Ermenileri kendi çıkarlarına nasıl âlet ettiklerini de ortaya çıkaracaktır. Teklifin reddi halinde Türkiye, konunun artık gündeminden çıktığını ve bundan böyle hiçbir şekilde bu tür iddialara muhatap olmayacağını açıklayabilir. Teklifin kabul edilmesi durumunda ise, bugüne kadar çeşitli parlamentolarca onaylanmış "soykırım" suçlamaları, dolaylı olarak reddedilmiş olacaktır. 
Araştırmalardan çıkacak sonuç ise, her iki tarafın, savaş ortamı içinde birbirlerini katlettikleri, devlet tarafından plânlanmış bir katliamın olmadığı, hukukî boyutta olayların soykırım olarak adlandırılmaması gerektiği, 1915’te Ermenilerin ve Türklerin başlarına gelenlerden dolayı üzüntü duyulduğu vurgulanabilir.

Yusuf HALAÇOĞLU

Not: İnsanın aklına gelmiyorda değil..acaba Suriye mültecileri sürgün edilen Ermenilerin çocukları mı? Bir araştırma konusu...

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar