EŞİNİZLE ARANIZDAKİ SIR
KURBANÜN NİSA
İzdivacın mesnun ve
cimaın âdemi hicab ve belki sebebi terakki olduğu budur ki hakikat ikidir.
Biri hakikati ilâhiyyeyi
faile ve biri hakikati kevniyei kabiledir ki hakikati ülâdan müessir ve
hakikat-i saniyeden müteessir ile tâbir olunur. Hakikati failei müessirinin
mazharı müzekkerlikdir ki sırrı kalemdir. Hakikati faile-i müteessirenin
mazharı müenneslikdir iki sırrı levhdir. Pes sırrı ilâhi bu iki hakikata
münhasırdır ki biri birinin âyinesidir. Ve bu kaide zevki kurbet ve vuslat olduğu
budur. Zira iki hakikatın bir birine taaşşuku vardır ki izdivaç ve muaneka ile
taaşşukda olan elem zail olur. Ve mültez ve mültezün bihin filhakika aynı
vahide olduğu sırrı mezkûru münafi değildir. Zira taayyüni zükuretle taayyüni
ünuset miyanında tefavüt vardır. Hakayıkın taaddüdü ise esmaye ve taayyünata
nazırdır. Ve illâ müsemma birdir. Ve sırrı failiyette sırrı 'kabiliyet dahi
vardır ki müzekkerin müennesden infialidir. Zira kadın tabiatı kevniye
suretidir ki cemii eşyanın medarıdır. Yani cemii eşya tabiat üzerine mebnidir.
Ve dünyadan acuz île tâbir olunduğu budur ki hakikati kevniye suretidir. Böyle
iken halkı âlem onun yüzünden münfail olmakda ve âlayişine aldanmaktadır. Ve
avreta serfuru etmek bütün dünyaya serfuru ve inkiyad etmek gibidir ki ol mâ'na
dan secde ile tâbir olunur. Nitekim haleti izdivacta müşaheddir ki şah ve keda
ve alâ ve edna ol halde sacid gibi olurlar Velâkin ehli müşahedenin secdesi
aynı vahideye göre ve ehli hicabın secdesi taayyüni hariciyeye nisbetledir.
Anın için avamı nâs cima-ı. şehveti tâbiiyeye ve havası nâs şuhudu ruhaniyeye
bina ederler ki biri nefsıyle ve diğeri hakla harekettir. Ve nikâhda sırrı
hakikat bulunmadıkça sıfah gibi olur. Bu cihetten mukallide taklid olunmaz.
Belki muhakkika taklid olunur. Yani sol kimsenin ki sülukten nisbeti sahih
olmaya ve belki mukallide müntehi ola. ana iradet dürüst olmaz. Ve illâ sifah
gibi olur. Ve bu makamın anlaşılması gamizdır. Hemen basireti açup can gözü
açık olanları göre gör.
Kurban : Yaklaşmak fiili
- Nisa: Kadın.
Günümüz Türkçesiyle
KADINLA ERKEĞİN CİMA’SI-
(YAKLAŞMASI)
Kadın ve erkeğin
evlenerek cinsel ilişkide bulunması sünnet ve terakki sebebi olduğu ve bu
ilişkiden mahrum kalmanın perdelenmeye neden oluşundaki hakikat ikidir.
Biri fail olan ilâhî hakikat ve diğeri yaratılmış
dünya hakikati mesabesindedir.
Birinci hakikati müessir
(etken) ve ikinci hakikati müteessir (etkilenen) ile açıklayabiliriz.
Fail olan ve etki eden
ilâhi hakikatin mazharı erkeklikdir ki sırrı kalemdir.
Müteessir olan yani
etkilen hakikati mazharı kadınlıktır ki, sırrı sayfadır.
Öyle ise bu ilâhî sır bu
iki hakikata münhasırdır ki biri birinin tecellisi olan ayna gibidir. Bu kaide
(husus) cinsel birleşmedeki birleşmede olduğu (ilişki) gibidir. Zira
iki hakikatın bir birine aşkı ve sevgisi vardır. Birleşmede, erkek
ve kadın kollarını birbirlerinin boyunlarına sarmak suretiyle kucaklaşarak
göğüsleri de birbirine temas ettirmesi ile aşktaki olan elem ve sıkıntıları
gider. Kadınla rahatlayıp ve lezzet alan erkek ile ve bu zevkin olmasını
sağlayan kadın hakikatte bir olduğu sırrını zikretmek yanlış değildir. Çünkü
erkekliğin ve kadınlığın görünüşünde farklılık vardır. Bu hakikatlerin çokluğu
ise isimler ve zuhur edişlerine göredir. Yoksa isimlendirilen, ad verilmiş olan
erkek kadın birdir. Faaliyetin (Uyanmanın) sırrında bir kabiliyet sırrı dahi
vardır ki erkeğin kadından etkilenmesi ve hareketlenmesidir. Zira kadın tabiatı
kâinatın suretidir ki bütün yaratılmış şeylerin sebebi etrafında döneceği
noktadır. Yani bütün eşya bu tabiat üzerine mebnidir. Dünyanın “ihtiyar
kadın” ile tâbir edilmesi kâinatın hakiki suretinin bu şekilde (yani
kadın) olmasındandır. Böyle iken insanlar onun yüzünden üzülmekte ve süsüne
aldanmaktadır.
Kadına baş eğmek,
dünyanın sözünü dinlemek, itaat ve bağlanmak gibidir. Burada baş eğme secde ile
tâbir olunur. Nitekim cinsel birleşme halindeki durum padişah ve dilencinin
(köle) durumu gibi rabbine (kadına) secde eden (erkek) kul gibidir. Fakat (bu
durum) müşahede ehli (hakikate ulaşmışın) secdesi bir olan ilâha ve hicabın
ehlinin (perdelenmiş dünya ehli) secdesi dışardan görülene yapılana
benzemektedir. Onun için insanların avamı cinsel birleşmeyi şehvetî (nefsani)
tabiatından, havas (seçkin ve sırra ermişlerin) ruhanî şehveti müşahede (tevhid
mertebesi) ederek yaparlar. Yani biri nefsiyle ve diğeri hakla (hakikatle)
harekettir.
Nikâhdaki hakikat sırrı
bulunmadıkça cinsel birleşme zina gibidir. Bu yönden talîdi cinsel birleşme
taklit olunmaz (çünkü zinaya benzer). Bu (hakikat) taklit etmekle de bulunmaz.
Belki hakikati taklit edilebilir. Yani bir kimsenin ki sülukten (manevi yetişmede)
nisbeti (yolu) sahih olmayabilir. Belki taklit ederek sonuca erdirse de, onun
bu isteği dürüst olmadığı gibi zina etmeye benzer. (Sahte veya nakıs
mürşidlerin elinde yetişenler)
Bu makamın anlaşılması
çok güçtür. Hemen basireti aydınlatıp, açıp can gözü açık olan kimseleri
görerek gör, (anlamaya çalış). (Manevi işlerde yükselmiş kişileri
bulmaya çalış.) ( sh. 216)
KADINLAR HAKKINDA BİR
MÜLÂHAZA
"Erkekler
kadınların uzun saçlı fakat kısa akıllı olduklarını zannederler. Çocukları
karınlarında taşıyan, sonra emziren ve büyüten kadınlar oldukları için onları
gözetmek elbette erkekler üzerine düşen bir vazifedir. Fakat erkeklerin bu
vazifelerinden dolayı kadınları kendilerinden aşağı görmeleri doğru mudur?
"İsmail Hakkı
Bursevi kaddese’llâhü sırrahu’l azîz erkekle kadın arasındaki farkı tespit
ederken kadınların hükümet riyasetinde bulunmaları iyi olamayacağını
söyledikten sonra şu mülâhazayı da söylemekten geri durmuyor:
(Velâkin kadın iki
nevidir: hakikî ve hükmî Şöyle ki reculiyeti nakıs ve mürüvveti kasır ve
siyasete gayri kadir olanlar dahi kadınlara mülhaktır. Anın için zahirde kadını
zapteden ve bâtında havayı nefsini söken kimse pek azdır- Ve hilafı dahi buna
kıyas oluna- Yine nice kadınlar vardır ki aklı kâmil ve tasarrufı tam ile rical
hükmündedir-
Şaire Zeyneb şöyle
diyor:
Zeyneb ko meyli zineti d
ün yay e zen gibi
Merdane vâr sade dil ol
terki ziver et.
Günümüz Türkçesiyle
(Lakin kadın iki
kısımdır: hakikî ve hükmî (gerçekten kadın-hükmen kadın)
Şöyle ki erkekliği
noksan ve insanlığı az ve siyasette kabiliyetsiz (geçinmeyi beceremeyen
erkekler) dahi kadınlar sınıfına dâhildir. Onun için zahirde kadını zapt eden
(ikna eden erkek) ve bâtında nefsin isteklerini gideren (tatmin) erkek pek
azdır. -Bunun tersini dahi buna kıyas edin-(Yani erkeği ikna edip ona hükümran
olan kadında pek azdır)
Yine nice kadınlar
vardır ki aklı kâmil ve tasarrufu tam ile erkek hükmündedir. Şaire Zeyneb şöyle
diyor:
Keşfet nikabını yeri göğü münevver et
Bu âlem anasırı firdevs-i enver et
Depret lebini cüşe getir hacz-i kevseri
Amber saçını çöz bu cinânı muattar et
Hattın berat verdi saba yeline dedi
Tez er Hatay'a Çin'i tamam et müsahhar et
Yâr yolunda âşk ile derdinden ölenin
Kim der sana ki hecr ile cânın mükedder et
Zeynep çü dost zülfü gibi tarümarsın
Divane olma şiirini divan ü defter et
Zeyneb ko meyli ziynet-i dünyaya zen gibi
Merdane var sade-dil ol
terk-i ziver it
***
(Zeyneb) aç peçeni yeri göğü aydınlat
Bu unsurlar âlemi Firdevs cenneti gibi nurlansın
Depret dudağını, kevser şarabını cüşa getir
Amber kokulu saçını çöz, bu cennetleri kokulandır
Yazın izin verdi sabah rüzgârına dedi ki;
Tez! Hatay'a oradan Çin'e var; hepsini sihirle
Yâr yolunda âşk ile derdinden ölenin
Kim der sana ki ayrılıkla ile cânın kederlendir
Zeyneb dostun saçları gibi darmadağınsın
Deli olma şiirini divanda topla ve deftere yaz
Zeyneb kadınlar gibi dünyaya ve süsüne meyli bırak
Erkekler gibi süsü terk
etmede sadık gönüllü ol
(Ruhül Mesneviden C- 2,
S- 197)- ( sh. 131)
Kaynak:
Mehmed Ali Aynî, Türk
Azizleri-1, Bursalı ve Ruh’ul-Beyan Müellifi İsmail Hakkı, Marifet
Basımevi,1944, İstanbul,
YORUM
Bu yazıda İsmail Hakkı
Bursevi kaddese’llâhü sırrahu’l azîz ledünni bir gerçeği ifşa etmektedir.
Fusus-ül Hikemin “Muhammed Fass”ında da bu konu benzer şekilde açıklanır. Bizim
burada söylemek istediğimiz mevzu ise karı kocanın birbiriyle
geçinememesinde “Rabb ile kulun” arasındaki ilişki ile eş
manada olmasıdır. Eğer bir erkek eşini sevmiyor ve ona katlanmıyorsa Allah
Teâlâ ile arasında bir kulluk sorunu olduğu; bir kadın da kocası ile geçinmiyor
ona sabretmiyorsa, bu da kadının çok noksanlık yaptığı ve yanlış hareket
ettiğini gösterir. Çünkü “rabb” makamının özelliklerinden biri
terbiye eden sahip çıkan demektir. Bu sebeple kadın yuvaya sahip çıkmalıdır.
Ayrıca buradan
çıkarılacak diğer bir sonuçlar
Bekâr kalmanın dinî bir
eksiklik olduğu; (evlenmek dinin yarısıdır)
Boşanmanın ne kadar
zararlı bir durum olduğu; (Boşanmak Allah
Teâlâ’nın hoş görmediği helallerden olması)
Erkek kadını boşama
hakkı yalnız zina halinde olduğu;
anlaşılmaktadır.
Evliliği huzursuzla
geçirenler bu yazıyı ibretle okumalıdır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar