Print Friendly and PDF

Ey Sevgili Miraçtan Dönmeseydin Ne Olurdu Halimiz

Bunlarada Bakarsınız





 

Bugüne kadar Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin Miraç hadisesini algılarken hata yaptığımız düşünüyorum. Bu olay aslında rahmet peygamberinin dünyayı terki- bir nevi ruhunu Allah Teâlâ'ya teslim edişi idi. Yani İdris aleyhisselâm gibi dönüşü olmayabilirdi.

Büyük mutasavvıf İmâm-ı Rabbânî kuddise sırruhu'l-âlî miracı şöyle anlatıyor:

"O'nun (salla’llâhu aleyhi ve sellem) mirac gecesinde Rabbini görmesi, dünyada değil, âhirette vaki olmuştur.

Çünkü O (salla’llâhu aleyhi ve sellem), miraç gecesi mekân-zaman dairelerinin dışına çıkınca ve imkân âleminin darlığından kurtulunca ezel ve ebedi bir an olarak buldu, başlangıç ve sonu bir nokta olarak gördü..." (C. I, 283. mektup).

Hüzün senesi dediğimiz olaylar zincirinde [Hz. Ebu Talib'in ve annemiz Hz. Hatice aleyhisselâmın vefatları akabinde] Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem için Mekke'deki hayat çekilmez olmuştu. Hz. Ebû Talib’in sağlığında Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve selleme yaklaşamayanlar, bir canavara dönüşmüşlerdi. Yüzüne tükürüyorlar, öldüresiye dövüyorlar, Mescid-i Harâm’da boğmaya çalışıyorlar, secdede iken üzerine deve işkembesi koyuyorlar, yapılmadık işkence, edilmedik hakaret bırakmıyorlardı. Efendimizin bir nevi kolu kanadı kırılmış, Mekke'de yapayalnız kalmıştı.

"Ben mağlubum, ben mağlubum, Yüce arkadaşım yardımın nerde?" diyerek üzgün halini tarif edemiyordu.

Acıları tarif edilmeyecek bir vukuat yeri Taif'te bu ahvalin tuzu biberi oldu. Tâif halkı misafir gelen Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemi taşladı. Öyleki geçtiği yolun iki tarafına dizilip taşlar yağdırdılar. Efendimiz yaralanmış,  bastığı zaman toprağı incitmeyen mübarek ayakları kanamaya başlamış, düşe kalka kurtulmaya çalışıyordu. Hiçbir zaman olmamış gibi toprak o gün yarılıp O'na sarılmak için Rabbinden izin istemişti.Efendimiz, düştüğünde zalimler kollarından tutup kaldırıyor, yürümeye zorluyorlar ve O yürüyünce taş yağmuru yeniden başlatıyorlardı. Birde  kahkaha ile gülmeleri yok mu, acıların en acısı..

Yanında yol arkadaşı evlatlığı Zeyd b. Harise ile yaşadıkları bu acı hadise den sonra Efendimiz;

“Ya Rabbi! Kuvvet ve kudretimin en zayıf hâliyle, elimdeki çare ve vasıtaların en basitiyle, insanların gözünde ifade ettiğim değersizliğimle Sana yalvarıyor, Sana sığınıyorum.

Ey merhametlilerin en merhametlisi!

Sen zulme uğramış tüm mazlumların Rabbisin. Sen benim de Rabbimsin.

Beni kimlerin eline bırakıyorsun?

Bana kaba ve sert davranan bir yabancıya mı, yoksa bana üstün kılacağın bir düşmana mı?

 

Eğer Sen bana dargın değilsen, başıma gelen eziyet ve işkencelere aldırmam. Ancak Senden gelecek bir himaye ve koruma çok daha hoştur. Öfke ve gazabına uğramaktan; karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini düzene koyan Zâtının nuruna sığınırım!

Sadece Sana sığınır ve Senin rızanı dilerim.

Senden başka kuvvet ve kudret yoktur!”

Dediğinde Cebrail aleyhisselâm geldi. Taif halkının helak olmaları için izin istedi. Efendimiz bu zor durum halinde dahi, bu cezaya razı olmadı.

Hadise uzundur. Efendimiz umutla geri Mekke'ye döndü. Mekkeliler onu içeri almadılar. Hiçbir dayanağı kalmayan Efendimiz son olarak ‘amca’ diye hitap ettiği hala müşriklerden olan Nevfeloğullarının lideri Mut’im b. Adiyy’e kendisini himaye etmesi için haber gönderdi. Mut’im b. Adiyy, oğullarıyla birlikte silahlanarak derhal harekete geçti ve Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellemi Mekke’ye getirdiler. Ne var ki, hayat tadını kaybetmiş, Efendimiz çok üzgün bir kapı açılmasını bekliyordu.

Bu zaman aralığında her şey bitsin dercesine Allah Teâlâ kulunu katına çağırdı. Aslında bu gidiş bir ayrılığın gidişi idi. İnsanlığın rahmeti gidiyordu. Melekler ve âlem ayrılığın korkusu hissettiler.

Ya geri dönmezse?

Evet Allah Teâlâ'nın sevgilisi geri dönmezse, ne olacaktı?

Allah Teâlâ kulunu koruyamayacak ve zalimlerin eline mi bırakacaktı? 

-Sevgilimi alın getirin, emr-i fermanı herşeyi alt üst etmişti.Cebrail aleyhisselâm o anda hayatının en dehşetli günlerini yaşıyordu. Efendimizi hazırladı, huzara kadar arkadaşlık etti ve götürdü. Efendimize Has odanın bilmediğimiz yerleri açıldı.

Konuşuldu, kalbin dahi duymadığı bir derinlikte.

Mâhasal ol anda doksan bin kelâm

Sebk idüp bulduktan encâm ü hitâm

Allah Teâlâ, Efendimizden izin istedi.

-Sevgilim seni daha göndermek istemiyorum.Efendimiz:

-Aman Ya Rabbi! Ümmetim ne olacak. Beni seven daha doğmamış kullar var, onlar ne olacak dedi?

-Seni üzdükleri zaman ben üzülüyorum, sana zarar verdikleri zaman ben zarar görüyorum.

-Ya Rabbî, takdir ettiğin ve ruhu var olup beni seven sonradan doğacak kulların ne olacak?  Bu geliş kapısı kapanmasın ben ve ümmetim sana kulluk ederiz. Niyaz ederiz. Namaz kılarız.

……


-Elli vakit olsun, sık sık görüşmemiz olur, bu niyazla.

Allah Teâlâ'yı razı eden Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem dönüşte Hz. Musa aleyhisselâm ile görüştü. Ümmetini düşünen nebiye hayranlıkla

-Nasıl olsa, geri dönüş için izin verildi, namaz konusunda bir müracaatta bulun, ümmetin buna takat getiremez, belki,  dedi.

Sonunda beş vakit hediyesi ile Allah Teâlâ'yı razı eden Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem dünyaya geri döndü. 

İnsanlar beş vakti Allah Teâlâ emretti zannediyorlar. Hayır, Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem Allah Teâlâyı razı etmek ve dünyaya bizim için geri dönebilmek için bedel olarak istedi.

Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem dünyada üç şey sevdirildi dediklerinden biri olan namazı herkesten daha fazla kıldı.

Gözümün nuru diye övdüğü namazla hayatını yaşadı, son gidişinde de ise isteği "namaz kılın"oldu.

Ey Miraç,  bizi sevgilimizden ayırmadın. Bedel olsun diye hediyeni her gün bu anı anmak için beş defa namazı eda etmeye çalışıyoruz.

Ya Rasûlu'llâh! (salla’llâhu aleyhi ve sellem)

Sana minnetimiz sonsuzdur.

Eğer göklerden dönmeseydin, varlık âleminde bugün bizler olmayacaktık.

Sana teşekkür ediyoruz.

 




Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar