Ata'nın Ölüm Nedeni
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, Türkiye Mason
Cemiyeti’ni kapattırdığı için Yahudi Masonlar zehirledi.
Plan Kremlin’de yapıldı, Türkiye’de uygulandı…
Egenin ve Balkanların tanınmış kıdemli
komünist mübeşşiri Varnalı Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avram
Benaroyas, Yunan komünistlerin yayın organı Laiki Foni (Halkın Sesi) Gazetesi’nin
1 Ağustos 1948 tarihli nüshasında yazdığı anılarda şöyle dedi:
“1937 yılının ortalarında, ismini
açıklayamayacağım bir doktor, bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi
sinir organlarını zaafa düşürmek sureti ile indirdi.
Etrafında çember meydana getirdiğimiz Sarı
Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti.”
KATİLLER, İŞBİRLİKÇİLER KİMLERDİ?
Yunanistan’da yayımlanan –Laiki Metopo(halk
Cephesi) Gazetesinde yayımlanan dizi yazıda “Dr. Abrevaya ve Fischenger cidden
bu işte fedakarane çalıştılar” denilmektedir.
Bahsi geçen Abrevaya, Prof.Dr. Samuel Abrevaya
Marmaralı’dır.
Abrevaya, İzmir doğumlu olup, Paris’te tahsil
görmüştür.
Atatürk’ün ölümünden sonra Niğde
Milletvekilliği yapmıştır.
Prof. Dr. N.Fissenger, hükümet tarafından
Paris’ten getirilmiştir.
8 Eylül 1938 tarihinde bir gün önce yaptığı
muayeneye göre Prof.Dr. Ömer Neşet İrdelp ile birlikte düzenledikleri rapor
uzun yıllar sonra ortaya çıkmıştır.
Fissenger ayrı teşhiste bulunmasına rağmen
Atatürk’ün ölüm raporunda, diğer doktorlarla aynı görüşteymişçesine
yazılmıştır.
Muhtemelen Paris’ten getirilen ilaçların temin
yeriyle de ilgisi vardı.
SARI LİDER’İ ÖLDÜRME KARARI ALINIYOR
Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason
Avram Benaroyas Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı
sırasında öğrendi.
Sinirlerine hakim olamayarak şunları söyledi;
“O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle
kaldırılacaktır.
Mefkuremize imha edici darbe vuranların
akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!…”
Türkiye’nin ikinci Mason lideri Kimyager
Mustafa Hakkı Nalçacı, acilen Kremlin’e davet edildi.
Nalçacı Moskova’ya korkarak gitti.
Başına bir hal gelmesi halinde Kremlin’in
Çankaya’ya siyasi baskı yaparak serbest bırakılmasının sağlanmasını istedi.
Kremlin, Nalçacı’ya garanti verdi, verdiği
teminatlarla onu rahatlattı.
Kremlin’den aldığı taahhütlerle korkusu geçen
Nalçacı, işi ileri götürerek Atatürk’ün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet
başkanlığında bir hükümet kurulmasını istediyse de, Kremlin “gerici Mareşal
Çakmak’ın tabancasına hedef olunacağı” itirazı ile Nalçacı’yı frenledi.
Varnalı Bulgar Yahudisi Farmason Avram
Banaroyas ve Türkiye’deki masonları ikinci lideri Mustafa Hakkı Nalçacı Kremlin
yetkilileri ile toplantıdayken, yapılan konuşmaları Yunanlı gazeteci Apostolos
Grasoz, ünlü Sovyet despotu Laurenti Beria ile birlikte yan odada ses alma
cihazıyla takip ediyorlardı.
Bu konuda Avram Benaroyos,
“İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan
kaldırmayı düşündük.
Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani
oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine
göre esrar arz edecek ölüm’ kararına uyduk.
Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan
sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar.
Atatürk’te zaman zaman burun kanamaları, baş
dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye
başladı.” şeklinde yazdı.
Benaroyos 1 Ağustos 1948 tarihli Yunan Halkın
Sesi (-laiki foni) gazetesinde bunları yazarken, Yunanlı Gazeteci Apostolos
Grazos da Halk Cephesi (Laiki Metopo) gazetesinde 1-5 Eylül 1949 tarihlerinde
yazdığı seri yazıda şu görüşleri dile getirdi;
“Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek
için Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladık.
Bundan sonra yapılması elzem olan üç vazife
daha vardı.
Bunları seri olarak tatbik etmek icap ediyordu
ki; Doktor Abrayava ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar.
Bazı Avrupalı tıp dahileri, siroz
mütehassısları, Sari Lider’in hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk
hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimiz, meydana
getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı
Lider’in tedavinizde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.”
KİMLER MASONDU?
Atatürk’ü tedavi eden doktorlar arasında: Mim
Kemal Öke, Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı masonluğu alenen bilinenler
arasındadır.
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da masondu.
Devrin mason yöneticilerinden (Türkiye Locası)
Dr. İsmail Hurşit, Muhittin Osman Omay kapatma kararı tebliğ edilenler
arasındadır.
TEDAVİ EDEN DOKTORLAR
Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve
Prof.Dr. Nihad Reşad Belger Atatürk'ü tedavi
eden müdavi (sürekli) doktorlardı.
Prof.Dr. Akil Muhtar Özden,
Prof.Dr. Süreyya Hidayet Sertel,
Prof.Dr. Mim Kemal Öke (adı sürekli tedavi
edenler arasında da geçmektedir),
Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı,
Dr. Mehmet Kamil Berk,
Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ise
gerektiğinde sürekli doktorların danıştıkları danışman hekim olarak görev
yapmışlardır.
Sağlık Bakanı Dr. İ.Refik Saydam idi.
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr. Asım Arar
idi.
Bunların dışında, Paris'ten Prof.Dr. N.
Fissinger (3 defa),
Berlin’den Prof.Dr.Von Bergman,
Viyana’dan Prof.Dr. H. Epinger isimli üç
yabancı doktor da Atatürk'ün tedavisinde görev almışlardır.
ATATÜRK’ÜN HASTALIĞI… KONAN TEŞHİS VE
UYGULANAN TEDAVİ
Atatürk’ün hastalığı, konan teşhis ve
uygulanan tedavi Varnalı Yahudi Farmason Acram Benaroyas, Atatürk’e ilk darbeyi
1937 yılı ortalarında indirdiklerini söylerken, bundan birkaç ay sonra Aralık
1937'de Yalova’da Atatürk’ü resmen muayene eden Prof. Dr. Nihat Reşat Belger
ilk teşhisi “karaciğer üç parmak kadar büyümüş ve sertleşmiştir” diyerek koydu.
Oysa, Benaroyas’ın söylediği aylarda Atatürk
kaşıntıdan muzdaripti.
Çankaya’da bir akşam doktorun biri
kaşıntıların karınca ısırması sonucu olduğunu söyledi.
Atatürk, “Ben geceleri kaşınıyorum, karınca
yatak odama kadar girer mi?” diye sorunca, aynı doktor “evet” cevabını verdi.
Köşkte et yiyen cinsten küçük kırmızı
karıncaların varlığı söylentisi yayıldı.
Hatta böyle karıncalardan bulunduğu tespit
edildi.
Atatürk’ün İstanbul ve Yalova’da olduğu bir
sırada Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı Dr. Asım Arar’a telefon ederek “Köşkü karıncalar bastı, Atatürk
kaşıntıdan şikayetçi, bir çare bulun.” dedi.
Doktor ve diğer sıhhi personelden oluşan 8
kişilik karınca arama ekibinin çalışmalarını Dr. Nuri Refet Korur “evet kırmızı
renkte küçük karıncalar gördük” diye açıklamıştı.
İlgili mütehassıslar da; bu tip karıncaların
Çin’den Avrupa’ya geldiğini ve etle beslendiklerini söylemişlerdi.
Karınca hikayesini bilen Atatürk, Dr.
Velger’in karaciğerle ilgili teşhisini ve kaşıntının sebebinin bu olduğunu
duyunca şaşırmış, ama belli etmemişti.
Atatürk’ü yavaş yavaş öldürme planı hızla
işliyor, Atatürk’ün hastalığının teşhisi ile ilgili farklılıklar Atatürk’ün
ölüm raporlarına bile yansıyordu.
Atatürk’ün fenni rapora geçen hastalığı
“Alkole bağlı siroz” olarak tanımlandı.
Oysa aynı rapora imza atan doktorlardan Prof.
Dr. Neşet Ömer İrdelp, daha sonra “ bunu kati olarak kestirmek mümkün değil”
diyerek “hipertrofik siroz” tanısına yöneliyordu.
Yani alkole dayanmayan (sıtma) siroz,.
30 Temmuz 1938 Cumartesi günü Prof. Dr. Neşet
Ömer İrdelp, Atatürk’ün kalbinin kuvvetli olduğunu düşünürken, 4 gün sonra
kalbi kuvvetlendirici iğne yapılmasına karar veriyordu.
Dr. Asım Arar ise, Dünya Gazetesi’ndeki
mülakatında Atatürk’ün hastalığı ile ilgili olarak “karaciğer
kifayetsizliği”nden şüphelendiğini bu şüphesini “söylenmesi icap eden” kişilere
söylediğini, bu kişilerinse, böyle bir ihtimalin mevcut olmadığını
söylediklerini bunu üzerine ise kendisinin daha ileri gidemediğini söylüyordu.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza
Soyak’da, Dr. Arar’ın söylediği türden birinin Atatürk’ün çevresinde
bulunabileceğine inanmanın kendisi için güç olduğunu söylüyordu.
31 Temmuz 1938 günü Viyana’dan gelen Prof. Dr.
Eppinger Atatürk’e çiğ yemiş kürü uygulayarak bol bol kavun karpuz yedirmiş,
ertesi gün Almanya’dan getirilen Prof. Dr. Bergman’da Atatürk’e rendelenmiş
elma yedirtmiştir.
Daha sonra da bu iki doktor bir araya gelerek
damar tıkanıklığını düşünerek Atatürk’e Salygran şırıngası uygulamaya karar
vermişlerdir.
Aynı gün yapılan konsültasyonda bu Alman ve
Paris’ten getirilen Prof. Dr. Fissinger ise yukarıdaki doktorlardan farklı
olarak Afyon mürekkepleri ile şibih kalevilerin (alkoloid) verilmesini uygun
görüyordu.
Zehirlendiğini anlamıştı Atatürk, Afet İnan’a
yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu;
“Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların
yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir….
Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin
Fissinger’i getirtti.”
Kimler masondu?
Atatürk’ü tedavi eden doktorlar arasında Mim
Kemal Öke, Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı masonluğu alenen bilinenler
arasındadır.
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da masondu.
Devrin mason yöneticilerinden (Türkiye Locası)
Dr. İsmail Hurşit, Muhittin Osman Omay kapatma kararı tebliğ edilenler
arasındadır.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN SAĞLIĞI
20 yaşında geçici bir süre yakalandığı sıtma
hastalığının atlatılması yine aynı yılda bel soğukluğu hastalığı takip etti.
O yıllarda yaygın olan bu hastalık O’na
ilerideki yıllarda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde üroloji
kliniğini kurdurttu.
İdrar yollarındaki bu müzmin hastalığa
ilaveten, Anafartalar Savaşı sonlarında, 1916 yılında akciğer iltihabı
dolayısıyla ateşi yükselerek yatağa düştü.
2 yıl sonra Yıldırım Orduları Komutanı iken
böbrek ağrıları başladı.
Karlsbad Kaplıcaları’nda tedavi gördü.
1919 yılında Şişli’deki evinde bir süre
kulağından rahatsızlık geçiren Mustafa Kemal, aynı yıl 19 Mayıs’ta çıktığı
Samsun’da tekrar nükseden Böbrek ağrılarından dolayı 19 gün Havza
Kaplıcalarında kaldı.
Samsun’da iken tekrar sıtmaya yakalandı.
Aynı yılın son günlerinde, 27 Aralık’ta böbrek
ağrıları tekrar başladı.
1921 yılı Nisan’ında sol yanağından çıban
çıktı, daha sonra attan düşerek 3 kaburgası kırıldı.
Bu hali ile cepheye gitti.
1923 yılında ise ufak tefek kalp
rahatsızlıkları geçirdi.
1927 yılı Mayıs ayında göğüs ağrıları çekti.
Berlin ve Münih üniversiteleri tıp
fakültelerinin dahiliye klinik direktörleri Prof. Dr.Friedrivh Kraus ile Prof.
Dr. Ernest Von Remberg hükümet tarafından Türkiye’ye getirtilerek Atatürk’e
konsültasyon uygulattırıldı.
1936 yılı Kasım ayında üşütme sonucu ateşi
yükseldi, ama kısa sürede iyileşti.
1936 yılı sonuna kadar bunların dışında
Atatürk’ün başkaca ciddi bir sağlık sorunu olmadı.
Tedavi eden doktorlar Prof. Dr. Neşet Ömer
İrdelp ve Prof.Dr. Nihad Reşad Belger Atatürk’ü tedavi eden müdavi sürekli
doktorlardı.
Prof.Dr. Akil Muhtar Özden, Prof.Dr. Süreyya
Hidayet Sertel, Prof.Dr. Mim Kemal Öke ki adı sürekli tedavi edenler arasında
da geçmektedir, Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı, Dr. Mehmet Kamil Berk, Prof.
Dr. Mustafa Hayrullah Diker ise gerektiğinde sürekli doktorların danıştıkları
danışman hekim olarak görev yapmışlardır.
Sağlık Bakanı Dr. İ.Refik Saydam idi.
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr. Asım Arar
idi.
Bunların dışında, Paris’ten Prof.Dr. N. Fissinger
(3 defa), Berlin’den Prof.Dr.Von Bergman, Viyana’dan Prof.Dr. H. Epinger isimli
üç yabancı doktor da Atatürk’ün tedavisinde görev almışlardır.
ÖLÜM SEBEBİ ALKOL DEĞİL !
Atatürk’ün ölümünden sonra düzenlenen birinci
raporda ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması olarak gösterilirken,
İkinci raporda ise alkolle ilgili karaciğer iltihabı neden olarak
gösterilmiştir.
Bu çelişkiye rağmen ; Atatürk’e biopsi de
otopsi de yapılmamıştır.
Alkole bağlı siroz olabilmesi için en az 15
yıl süre ile günde en az 3 kadeh alkol alınması gerektiği bilinirken,
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı yıllarında hiç içki içmediği, daha sonraki yıllarda
da aşırı içki içmediği, karşısındakilere içirdiği söylenmektedir.
Salyrgan (civalı ilaç)’ın Atatürk’ün
tedavisinde “ajan tedavi ilacı” olarak kullanıldığı, aslında Mustafa Kemal
Atatürk’ün bu ilaçla ağır ağır zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştır.
Öte yandan Atatürk’ün daha evvel sıtma
geçirdiği bilinmesine rağmen karaciğer ve dalağı yıpratan Kinin ve Atebrin gibi
ilaçlar bol miktarda kullanılarak ölüm çabuklaştırılmıştır.
Sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesi’nden
Atatürk için 43 kutu kinin ilacının alınmış olması buna iyi bir örnektir.
Tarih 10 Kasım 1938.
Tüm Türkiye, Büyük Türk Devleti’nin kurucusu,
Millet’in Atası Mustafa Kemal’in ölüm haberi ile üzüntü içerisinde, keder
içerisinde!
Ama aynı kederi duymayan hainler, elbette ki
yaptıkları işten gurur duyarak, iğrenç emellerini büyüklerine anlatmakta…
Büyük Millet Meclisi’nde Atatürk’ün ölüm
raporu gündeme geldiğinde, 1935 yılında kapatılan ancak Meclis’ten tam olarak
arındırılamayan masonlar ortaya bir fikir atarlar:
“Efendim, gençlerimize terbiye olur, onun
alkol ve sigaradan öldüğünü duyuralım.” derler ve ortada doktor raporu varken
ne hikmetse bu böyle kabul edilir.
Bunun arkasından Yeşilay icad edilir, bu
olaylar da tarihteki yerini böylece alır.
İşte bu noktalar akla “acaba saklanan bir
gerçek mi vardır?” sorusunu akla getiriyor. Buradan yola çıkalım ve bu sır
perdesini aralamaya çalışalım…
Ceyhan Mumcu’nun 16.10.2005 tarihinde Mahiye
Morgül’e anlatımından;
“Bir deniz tabip albayının Atatürk’ün ölümü
hakkında yapmış olduğu bir doktora tezi var.
Orada Atatürk’e yanlış tedavi uygulandığı
anlatılmaktadır.
Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi.
Atatürk’e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı
“Kinin” yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroze dönüşmüştü.
Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadı
azamlarından doktor Mim Kemal Öke’dir.
Durumu iyice fenalaştıktan sonra yine bir
mason olan Celal Bayar yurtdışından bir doktor getirtir.
Yanlış tedavi yağıldığını, karaciğerin bu
yüzden iflas ettiğini rapor eden bu yabancı doktordur.
İstirahat için 2 ay kadar kaldığı Savarona’da
nemli sıcaktan durumu daha da kötüleşmiş, son günlerinde Dolmabahçe Sarayı’na
götürülmüştü.”
Şimdi biraz daha geriye dönelim.
Yıl 1935. Atatürk, Mahmut Esat Bozkurt’a
Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verir ve der ki;
“Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver,
gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve gurupça kapanmasına delalet et.
Seninde bu işde büyük şeref payın olacaktır.”
Böylece Bozkurt, Paşa’nın istediği şekilde bir
konuşma yaptı.
Meclis’teki masonları bir telaştır aldı.
Bunun üzerine Şükrü Kaya, Kazım Özalp, Mahzar
Germen Katib-i umumi Recep Pker’e yalvar yakar oldular.
Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye
çıkarak şu müjdeyi verdi: “Arkadaşlar; bugünden itibaren Türkiye’de Masonluk
kalmamıştır ve bütün localar kapanmıştır.”
Salon “KAHROLSUN YAHUDI USAKLARI!” sesleriyle
inliyordu.
Grup dağıldıktan sonra masonlar, doktor Mim
Kemal’i önüne katarak Atatürk’ün makamına çıkmışlar; “Efendim biz zaten
maiyet-i devletinizdeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız biz pervane
gibi etrafınızda dönüp dolaşırız” demişler.
Atatürk’te karşılık olarak; “Peki bir şey
soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa'da hangi locaya bağlısınız
ve metbuunuzun ismi nedir?” diye sormuş.
“Biz Cenova’ya tabiiz ve reisimiz de Barca
Mison Cenaplarıdır.” demişler.
Bunun üzerine Atatürk çok öfkelenmiş;
“HAYDİ DEFOLUN BURADAN, CEHENNEM OLUN GİDİN,
YAHUDI UŞAKLARI!
Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi,
ben sizin gibi, bir çıfıt Yahudiye uşak mı olacağım?
Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün
localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi
örfi’ye hepinizi verir ve astırırım!
Haydi defolun karşımdan! “ diyerek onları
kovmuştur!
Korkudan üç buçuk atan satılık masonlar durumu
İstanbul, İzmir ve Adana’ya bildirir ve sabah olmadan tüm localar kapanır.
Mustafa kemal Atatürk, yukarıda belirttiğimiz
konuşmaya ek olarak 10 Ekim 1935 tarihinde Ankara’da Çankaya köşkünde doktor
Mim Kemal Öke’ye hitaben şunları da ekliyordu:
“Mason cemiyetinin faaliyetini inkılaplarıma
muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm.
Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş
biliniz.
Ve bir daha diriltmeğe teşebbüs etmeyiniz”
demişti…
Ancak İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanlığı
sırasında kanun-u mahsusla localar kapanmadı diye Masonların müracaatı üzerine
tekrar localar açılıp faaliyete başladılar.
Ve 1952 de ise Atatürk'e sadık kaldığını
söyleyen ve onunla iftihar eden CELAL BAYAR da, Ahmet Gürkan’ın teklif ettiği
ve Masonların localarını kapatmak istediği kanun teklifini red ederek bu
suretle localarını kanunla pekiştirdi.
Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason
Avram Benorayas, Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı
sırasında öğrendi ve şunları söyledi;
“Türkiye”deki mason cemiyetinin Kemal Atatürk
tarafından kapatılarak faaliyetinin durdurulduğunu Moskova”da tarihi bir yerde
yoldaşlar arasında yapılan bir toplantıda işittiğim zaman, beynimden okla
vurulmuş gibi sersemledim.
Heyecandan şaşırmış bir halde, oradakilere
şaşkınlık içinde haykırdım:
“O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!
Mefkuremize imha edici darbe vuranların
akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!…”
Atatürk”ün âni bir dönüşle mason cemiyetini
kapatması bizi pek derin bir düşünceye sevk etmişti.
İlk anlarda Kemal Atatürkü silahla ortadan
kaldırmayı düşündük.
Çünkü o, felsefemizin Türkiyede yerleşme
imkânlarını ortadan kaldırmıştı.
Ancak doktorlarımız Atatürkün ölümünün ani
oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği “esrarangiz ve kendine
göre esrar arz edecek ölüm” kararına uyduk.
Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan
sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar.
Zamanla O’nun etrafında bir çember vücuda
getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize
teslim etti.
O zannetti ki; bütün muhalif ve muarızlarını
tasfiye ve bertaraf ettiği gibi masonları da tasfiyeye tabi tutmaya muvaffak
olacaktır.
Fakat asla!
Bu sebeple kendisinin de ortadan kaldırılması
son derece elzemdi.”
Localarını kapattığı için Atatürkü “ortadan
kaldırma” kararı alan mason-komünist ittifakı silahla öldürme riskini başarı
şansı yüzde 10”larda olduğu için tercih etmez.
Şimdi size yukarıda bahsettiğimiz Prof. Dr.
Bergman ve Prof. Dr. Eppinger’ın Atatürk’e verdikleri Salyrgan adlı ilacın
içeriğini kısaca anlatayım:
Salyrgan (civalı ilaç)”ın Atatürk”ün
tedavisinde “ajan tedavi ilacı” olarak kullanıldığı, aslında Mustafa Kemal
Atatürk”ün bu ilaçla ağır ağır zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştır.
Öte yandan Atatürk”ün daha evvel sıtma
geçirdiği bilinmesine rağmen karaciğer ve dalağı yıpratan Kinin ve Atebrin gibi
ilaçlar bol miktarda kullanılarak ölüm çabuklaştırılmıştır.
Sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesi”nden
Atatürk için 43 kutu kinin ilacının alınmış olması buna iyi bir örnektir.
ATATÜRK'ÜN TEDAVİSİ İÇİN DOKTOR SEÇİMİNİ KİM
YAPMIŞTIR?
Purinol adlı ilaç Atatürk’ün tedavisinde ne
kadar kullanılmıştır?
Bu ilacı imal eden Hakkı Bey, (Ruhsat
tarihinde soyadı kanunu daha çıkmamıştı.)
Mustafa Hakkı Nalçacı denen kimse midir?
Burun kanamalarından dolayı Atatürk’ü tedavi
eden Dr. Naki Yıldırım yerine Numune Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof.
Dr. Meyer’e görev verilmesine neden ihtiyaç duyulmuştur?
1938 Şubat ayında doktorların gelmesini uygun
bulmayan Atatürk’e rağmen Prof.Dr, Frank, Prof.Dr.Epinger hangi gerekçe ve
kimlerin tavsiyesi ile niçin getirilerek destursuz Atatürk’ün vücudu onlara
emanet edilmiştir?
Müsteşar Dr. Arar’ın yaptığı ilk teşhisi
bildirdiği ve kale almayan yetkililer kimlerdi?
Atatürk’e kaşıntıların sebebini karınca
ısırığı olarak teşhis eden ve Çankaya Köşkü’ne ziyaretçi olarak 1937 sonlarında
gelen doktor kimdi?
Ölüm anında Atatürk”ün ağzına su verdiği ölüm
raporunda belirtilen Dr.Kamil Berk ölüm raporunu niçin imzalamamıştır?
Atatürk, Dr. Nihat Reşed Belger’e daha önce
kendisini muayene eden Prof. Neşet Ömer İrdelp’in koyduğu teşhisi kontrol
ettirme ihtiyacı neden hissetmiştir?
Dr. Fissenger’in yazdığı reçeteleri hangi
eczacı yapmıştır?
Bu eczacı Mustafa HAKKI nalçacı mıydı?
Bahsi geçen yabancı doktorlar getirilmeseydi
Salyrgan şırıngasını Türk doktorlar uygularlar mıydı?
Sürekli doktorların bilgisi dışında Paris’ten
getirilen ilaçların sorumluluğu kime aittir?
(Paris’ten gelen ilacı bünye kabul etmemiş,
hasta daha da fenalaşmıştır.
24 Ağustos 1938¨deki bu tedavi işin dönüm
noktasıdır.
Atatürk, o tedaviden sonra “tamamiyle başka
şahsiyet olmuştum.
Çok tuhaf” diye Prof.Dr. İrdelp’e anlatıyor)
Paris”te ilaç alınan 54 Reu Faubourrg Sainet
Honere adresindeki firmanın Dr.Fissenger ile olan bağlantıları nedir?
Özel Kalem Müdürü göreviyle Atatürk’e Köşk’ü
karıncaların bastığına inandırmaya çalışan Süreyya Anderiman kimdir?
Atatürk”ün ölümün üzerine düzenlenen iki
rapordan; ilkinde teşhis karında toplanan sıvı, asit olarak belirtilirken,
ikinci raporda alkolle ilişkili karaciğer iltihabı denmesinin sebebi nedir?
Atatürk’ün tedavisi ile ilgili notları
olduğunu söyleyerek, bir gün hatıra yazacağını söyleyen Dr. Ömer İrdelp,
bahsettiği hatırayı niçin yazmamıştır?
Atatürk’e biopsi ve otopsi yaptırmama kararını
İçişleri Bakanı mason Şükrü Kaya mı vermiştir?
Atatürk”ün sıhhı hayatına ilişkin bilgiler
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı”nda nasıl kayıp olmuştur?
(Bakanlık 1976 yılında bilgi isteyen bir
profesöre “tüm aramalara karşın bulunamamıştır” cevabını vermişti)
1948 ve 1949 yılında Bulgar yahudisi Framason
Avam Benaroyas ve Yunan gazeteci Apostolos Grazos’un Yunan gazetelerinde yer
alan iddiaları üzerine Türkiye Cumhuriyeti hükümeti herhangi bir araştırma ve
girişimde bulunmuş mudur?
Yoksa, haberi dahi olmamış mıdır?
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar