BAKTERİLER RUH HALİMİZİ NASIL ETKİLİYOR?
James Gallagher
BBC Radyo 4
BBC Radyo 4
·
24 Nisan 2018
Bizleri insan yapan
aklımız, düşüncelerimiz ve duygularımız,
Ama yeni ortaya çıkan tartışmalı bir
anlayış, bağırsaklarımızdaki bakterilerin beynimizdeki değişimlerde 'görünmeyen
el' olduğunu iddia ediyor.
Bilim hala, her birimizde yaşayan
trilyonlarca bakterinin, yani mikrobiyomumuzun fiziksel sağlığımızı nasıl
etkilediğini anlamaya çalışıyor
Ama depresyon, otizm ve nörodejeneratif
hastalıklar bu küçük organizmalarla ilişkilendiriliyor.
Yüzyıllardır nasıl hissetiğimizin
sistemimize neler yaptığını biliyoruz. Bir sınav ya da iş görüşmesi öncesi
neler olduğunu düşünün. Şimdiyse bunun iki taraflı bir süreç olduğu söyleniyor.
Bir grup uzman, akıl sağlığını
iyileştirmek için "ruh hali mikroplarının" ya da
"psikobiyotiklerin" kullanıldığı bir devrimin eşiğinde olduklarını
inanıyor.
Bu yeni yaklaşımın fitilini yakan
araştırma Japonya'daki Kyushu Üniversitesi'nde yapıldı.
Araştırmacılar, mikrop ve bakterilerle
hiç karşılaşmamış, tamamen steril farelerin baskı altına girdiklerinde normal
fareleer kıyasla iki kat stres hormonu salgıladıklarını ortaya koydu.
Fareler, mikrop ve bakteriler dışında
birbirinin tamamen aynısıydı. Aradaki farkın mikroorganizmalardan kaynaklandığı
yönünde güçlü bir bulguydu.
Kanada'daki McMaster Üniversitesi'nden
Dr. Jane Foster "Mikropları ele alan ilk beyin uzmanları dalgasının
çalışmalarına döndük. Depresyon ve anksiyeteyi inceleyenler için gerçekten
etkileyici bir sonuç" dedi.
Çalışma, mikrobiyal tıbbın akıl
sağlığında kullanılabileceğine işaret eden ilk araştırmaydı.
Evrende bilinen en karmaşık nesne olan
beyin, bağırsaklardaki bakterilere nasıl tepki verebilir?
§
Bir yol, sindirim
sistemini beyne bağlayan bir bilgi otobanı diye anılan vagus siniri.
§
Bakteriler, aldığımız
gıdalardaki lifleri kısa zincir yağ asitlerine dönüştürüyor ve bunun tüm beden
üzerinde etkileri olabiliyor.
§
Mikrobiyom bağışıklık
sistemini etkiliyor, bağışıklık sistemi bazı beyin hastalıklarıyla da
ilişkilendiriliyor.
§
Bağırsak
bakterilerinin, sinir hücrelerindeki DNA'nın nasıl çalıştığını değiştiren
mikroRNA adlı genetik kod şeritleri kullandığına dair artan kanıtlar var.
Mikroplardan arındırılmış farelerle
davranışları ve hatta beyin yapılarının nasıl değiştiğini ilişkilendiren bir
dizi araştırma var.
Ancak faralerin tamamen steril
yetiştirilmiş olmasının gerçek dünyayla bir ilgisi yok. Çevremizde sürekli
mikroplarla temas ediyoruz ve hiçbirimiz tamamen mikropsuz değiliz.
Cork Üniversitesi Hastanesi'nden Prof.
Ted Dinan, depresyona gören hastalarının mikrobiyomlarında neler olduğunu
anlamaya çalışıyor.
Temel kural, sağlıklı bir mikrobiyomun
çeşitlilikler içermesi ve tüm vücüdumuzda yaşayan farklı türlerde
organizmalardan oluşması.
Prof. Dinan "Klinik depresyon
yaşayan birini sağlıklı biriyle kıyaslarsanız, mikrobiyomdaki çeşitliliğin
azalmış olduğunu görürsünüz. Depresyonun tek nedeninin bu olabileceğini
söylemiyorumk ama çok sayıda bireyde depresyonun ilk ortaya çıkmasında rol
oynadığına inanıyorum" diyor.
Dinan ayrıca, düşük lifli gıdalarla
beslenmek gibi bazı yaşam biçimlerinin, bizleri daha fazla tehdit altına
sokabileceğini söylüyor.
§
İnsan olduğumuzdan çok
mikrobuz - Vücudumuzdaki hücrelerin sadece yüzde 43'ü insan hücresi
§
Geriye kalan kısmını
mikrobiyomumuz oluşturuyor, bunlara bakteriler, virüsler, mantarlar ve tek
hücreli arkeler dahil.
§
İnsan genomu, gen adı
verilen ve bizi biz yapan 20 bin talimattan oluşuyor.
§
Ancak
mikrobiyomumuzdaki tüm genleri topladığımızda ortaya iki ila 20 milyon
mikrobiyal gen çıkıyor.
§
İkinci genom diye
bilinen bu gen topluluğu, alerji, obezite, uzun süreli sindirim sistemi
problemleri, Parkinson, kanser ilaçlarının işe yarayıp yaramaması ve hatta
depresyon ve otizmle ilişkili.
Bağırsak
mikrobiyomundaki dengesizliğin depresyonla bir şekile ilişkili olabilmesi merak
uyandıran bir konsept.
Dolayısıyla,
Cork Üniversitesi'nin APC Mikrobiyom Merkezi'ndeki uzmanlar, depresyondaki
hastalarının mikrobiyomlarını hayvanlara nakletmeye başladı.
Çalışma
sonucu, bakteriyle birlikte davranışı da naklettiğiniz anlaşıldı.
BBC'ye
konuşan Prof. John Cryan "Sadece mikrobiyom örnekleri alarak,
depresyondaki bir bireyin çok sayıda davranışını bir fareye taşıyabileceğinizi
gördüğümüzde çok şaşırdık" dedi.
Bu
davranışlar arasında anhedoni, yani insanların normalde keyifli bulduğu şeylere
ilgisini kaybetmesi de var.
Fareler içinse bu normalde içmeye
doyamadıkları şekerli suydu. Cryan "Depresyon yaşayan bireyin
mikrobiyomunu verdiğimizde artık şekerli suya aldırmıyorlardı" dedi.
Parkinson hastalığı konusundaki
araştırmalarda da mikrobiyomu, bağırsakları ve beyni birbiriyle ilişkilendiren
benzer kanıtlar ortaya çıktı.
Parkinson, net bir beyin rahatsızlığı.
Beyin hücreleri öldükçe, hastalar organları üzerindeki denetimlerini kaybediyor
ve karakteristik titreme hali ortaya çıkıyor.
Ancak Caltech'ten mikrobiyoloji uzmanı
Prof. Sarkis Mazmanyan, bağırsak bakterisinin oynadığı rolü araştıran
çalışmalar yapıyor.
Mazmanyan "Klasik beyin uzmanları,
beyindeki olayları bağırsağı araştırarak anlaşılabileceğinin söylenmesine
sapkınlık olarak bakar" diyor.
Mazmanyan, Parkinson hastası olanlar ve
olmayanların mikrobiyomları arasıntaki farkların "çok güçlü" olduğunu
söylüyor.
Genetik olarak Parkison hastalığına
yatkın hayvanlardaki çalışmalar, hastalığın ortaya çıkabilmesi için bağırsak
bakterilerinin gerekli olduğunu gösterdi.
Bu farelere bir Parkison hastasının
dışkısı nakledildiğinde de farelerde, sağlıklı bir bireyin dışkısını alan
farelere kıyasla "çok daha kötü" belirtiler tespit edildi.
Mazmanyan "Mikrobiyomdaki
değişiklikler, motor beceri belirtilerinin itici gücü gibi görünüyor. Bu konuda
çok heyecanlıyız çünkü yeni tedavilerde mikrobiyomu hedeflememizin önünü
açıyor" diyor.
Mikrobiyom ve beyin arasında ilişki
kuran araştırmalar daha çok yeni.
Ancak bu alanın öcüleri, heyecan verici
bir ihtimalin ufukta olduğunu söylüyor.
Mikroplar gerçekten beynimizi
etkiliyorsa, belki mikroplarımızı iyileştirebiliriz.
Psikiyatristlerin, hastalarının ruh
hallerini iyileştirmek için ruh hali mikropları veya psikobiyotikler reçete
ettiği belirtiliyor.
Los Angeles'teki California
Üniversitesi'nden Dr. Kirsten Tillisch "Bakteriyi değiştirirsek, verilen
tepkiyi de değiştirilebilir miyiz?" diye soruyor ve beyni hangi tür, hatta
hangi alt tür bakterilerin etkilediğini bulmak için çok daha büyük çalışmalar
gerektiğini anlatıyor.
Tillish ayrıca "Burada bir bağ
olduğu çok net. Heyecanlı ve hevesliyiz çünkü bu alanda çok etkili
tedavilerimiz olmadı" diyor.
Yayınlanma
tarihi: 12 Haziran 2018
http://ahmetrasimkucukusta.com/2018/06/12/yazilar/tip-yazilari/grip-tip-yazilari-yazilar/grip-otelinde-kalmanin-bedeli-3500-dolar/
Bu otelin eşi, örneği
dünyada yok.
12 güne kadar
yiyecekler de bedava olmak üzere kalıyorsunuz, otelde kütüphane ve çeşitli oyun
imkânları da var.
Bir sağlık sorununa
karşı hemşireler hizmetinizde.
Otelden ayrılırken
resepsiyona uğruyorsunuz ama para ödemek için değil.
Size teşekkür edilerek
3.500 dolar ödeniyor.
Bu otel “Hotel
Influenza” yani “Grip Oteli”!
Bu otelde Saint Louis
Üniversitesi araştırma bölümü uzmanları, gönüllüler üzerinde grip aşılarının
etkinliklerini denetliyor (1).
Misafirlerin bir
grubuna önce grip aşısı veya plasebo yapılıyor, daha sonra burun yoluyla grip
virüsü bulaştırılıyor.
Misafirler hem ateş,
burun akıntısı, hapşırma, öksürük gibi grip belirtileri bakımından takip
ediliyor hem de kanlarında ve solunum yolları salgılarında çeşitli araştırmalar
yapılıyor.
Amaç gribe karşı
etkili bir aşı geliştirmek!
Grip aşıları 70 seneden beri kullanılıyor
Grip aşıları 70
seneden beri kullanılıyor olmasına rağmen üzerindeki tartışmalar da bitmiyor.
Zaten bitmesi de
mümkün değil çünkü bunlar tamamen ticari bir mantıkla hazırlanıyor ve buna
karşı sesini yükseltenlerin sayısı üç beş kişiyi geçmiyor.
Gerçek bilim
adamlarının “Beyler, böyle aşı olmaz, siz kimi kandırıyorsunuz, bir insana
ömrü boyu her sene etkinliği bazen sıfır bile olan bir aşı yapılır mı?” diye
dünyayı ayağa kaldırması gerekirken, kimseden ses soluk çıkmadığı gibi tam
aksine teşvik ediliyor.
Aşılar sadece
üreticisi şirketlere yarıyor, kasalarını milyar dolarlarla dolduruyorlar.
Grip aşıları korumuyor
Her türlü algı
operasyonuna rağmen grip aşılarının etkili olmadıklarını saklamak artık mümkün
değil (2).
Daha önceki senelerde
koruyuculuğunun yüzde 90 mertebesinde olduğu bildirilen aşıların USA’ da geçen
seneki etkinliği daha önceki senelerde de olduğu gibi sadece yüzde 10-15 olarak
bulundu.
Buna rağmen de
utanmadan “Yüzde 10 koruma hiç korumamadan iyidir” diyebilen Amerikalı
bilim adamları var, nasıl bilim adamlarıysa!
Önce zarar verme!
Üniversitenin sağlık
hizmetleri etiği profesörlerinden Solomon Cargill’ in şu sözlerine dikkatinizi
çekiyorum:
“Benim için etik
bakımdan gerçek mesele eğer insanlara bir fayda sağlayamıyorsanız dikkatli
olmak ve onlara çok fazla zarar vermemek zorundasınız.
İnsanlar kendilerine ne yapıldığını bilmeli ve bunu özgürce seçebilmelidir.
Hiç kimseyi tedavisi olmayan kalıcı bir hastalığa maruz bırakmak
istemezsiniz”.
Peter Doshi de BMJ’ de
grip hastalığı ve grip aşısını şu veciz cümle ile tarif ediyor: “Pazarlanan
hastalığın pazarlanan aşısı”:
“Grip aşılarının
pompalanması günümüzdeki “en saldırgan halk sağlığı politikalarından
biridir” (3).
CIDRAP ve ona bağlı
Center of Excellence for Influenza Research and Surveillance’ ın müdürü Michael
T. Osterholm şunları söylüyor (4):
“Bu aşıyı aşırı
teşvik ettik ve abarttık. Yüceltildiği kadar korumuyor aslında. Hepsi bir
satış/pazarlama, halkla ilişkiler işi.
Bugünkü aşılara duyulan güvenin daha etkili aşıların bulunmasını sağlayacak
araştırmaların yapılmasını engellemesinden kaygı duyuyorum”.
Gelelim neticeye
İşe yaramaz grip aşılarına
bile methüsenalar düzen bilim adamlarının olduğu ve herkesin “paşa paşa
kollarını açıp aşılarını vurdurduğu” grip aşılarının etkinliğini araştırmanın,
hele de bunun için binlerce dolar saçmanın ne manası var anlamış değilim.
Halkın kafasında grip aşılarının
etkinliği hakkında soru işaretleri yaratacak, dolayısıyla halkı aşılardan
soğutacak ve toplum sağlığını olumsuz etkileyebilecek olan bu tür bir faaliyet
için Health and Human Services Secretary Alex Azar’ ı uyarıyorum.
Kaynaklar:
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar