Ebu Hüreyre radiya’llâhü anh
Nedeni Mide
Alıntı
İslam tarihinin en
tartışmalı kişisi, en muamma adamı Ebu Hüreyre’dir. Esas adı meçhuldür. Tarihi
kaynaklar, adıyla ilgili, yeri – yurduyla ilgili tam otuz tane farklı görüş
bildirirler. En Nevevî, bu görüşlerden en sağlamının, adının “Abdullah b. Sahr”
olabileceğini ifade eder. (Biz, “Abdurrahman” olarak öğrenmiştik. Biliyorsunuz
ki, Araplarda kişinin ismi tek isim olarak söylenmez, soyunu-sopunu bildiren
(soyadı yerini tutan) “İbn/oğlu” gibi ifadeler ile söylenir. O nedenle Ebu
Hüreyre’nin soyu – sopu meçhuldür. O, sonradan aldığı künyesini “Ebu
Hüreyre/Kediciğin babası” künyesiyle kendisini tanıtmıştır. Adını, esas
kimliğini kimseye dememiştir. Bizlere, ona “Ebu Hüreyre” künyesini Rasulüllah
efendimizin verdiği öğretilirdi. Halbuki tarihi kaynaklarda, bu künyeye nasıl
sahip olduğunu kendisinin şöyle anlattığı yer alıyor: “Ailemin sürüsünü
otlatırdım. Küçük bir kedim vardı. Geceleri onu bir ağacın üzerine koyar,
gündüzleri de yanıma alıp oynardım. Bu yüzden bana “Ebu Hüreyre/Kedicik Babası”
lakabını taktılar.” Ebu Hüreyre’nin adı mechul olduğu gibi geçmişi de
mechuldür. Geçmişine ait tek bilinen kendi ağzından anlattıklarıdır: “Karın
tokluğuna başkalarına çalışan, kedisiyle oynayan fakir bir adam” olduğudur.
İbn-i Kuteybe, el Meârif adlı eserinde, onun Yemen kabilelerinden, Devs
kabilesinden, Ezdî’lerin bir oymağından olduğunu yazar. Hz. Ömer’in onu
azarlarken “Seni Devs kabilesine geri gönderirim.” deyişinden de bunun doğru
olabileceği anlaşılıyor.
Hicretin yedinci yılında
Rasülüllah efendimiz Hayber gazvesinde iken Medine’ye gelmiştir. (Bazıları
Hayber seferinde Müslüman olduğunu yazarlarsa da bu gerçeğe aykırıdır.)
Peygamber Efendimiz Hayber seferinden döndüğü sırada o Medine’de idi. Hayber
ganimetleri Medine’deki sefere çıkmamış fakirlere de verilmişti. O ganimetten
Ebu Hüreyre de pay aldı. Fakirliğinden dolayı Eshâb-ı Suffe’ye katıldı. Eshab-ı
Suffe’de yer alma ve Rasülüllah ile beraber olma nedeninin sevgi, hidâyet ve
ilim olmayıp sırf aç karnını doyurmak olduğunu söylerdi. Konuyla ilgili, İbn-i
Hanbel, (Şeyhân’da rivâyetler mevcuttur) Müslim’in bir rivâyetinde şöyle der:
“Ben, karın tokluğuna Rasülüllah’a hizmet eden zavallı bir adamdım.” Kendisi
obur biriydi. Zamanlı zamansız Ashabın evine karnını doyurtmak için dalardı.
Sahabenin bir çoğu bu yüzden ondan nefret ederdi. Kendini besleyenlere
medhiyeler düzerdi. Konu, Buhâri ve Tirmizi’de genişçe yer alır. Rasülüllah
efendimiz O’na: “Gittiğin yere sık gitme. Ara sıra ziyaret et, daha çok
sevilirsin.” diye nasihat etmiştir. Bu tarz bir nasihat Ebu Hüreyre dışında
hiç kimseye yapılmamıştır. Tirmizi’deki şu olay, konuyu daha da açar sanırım:
“Cafer b. Ebi Talip onu himaye ederdi. Onu doyururdu. Onun için O, Ca’fer’i
sahabenin en faziletlisi olarak anlatırdı. Yani Ca’fer’i Ebu Bekr, Ömer, Osman
ve Ali’den üstün tutardı.” Bu konuyla ilgili hadis kitaplarında Ebu Hüreyre’nin
“Allah Rasülünden sonra kimse Ca’fer b. Ebi Talip gibi ayakkabı giymemiş,
deveye binmemiş ve toprağı çiğnememiştir.” dediği yer almaktadır.
Oburluğu yüzünden iyi yemeklerin kokusunu hemen alır, yemek için Muaviye gibi
zenginlerin sofrasını seçerdi. Muaviye’nin Mazira yemeği onun çok hoşuna
giderdi. Bu nedenle kendisine “Şeyh-ul Mazira” lakabı bile takılmıştı.
Maziracılığı ile ilgili hakkında bir çok hicviyeler yazılmıştır. Bediüzzeman el
Hemedânî maziracılığı ile ilgili kitabında bir bölüm açmış, uzun uzun konuyu
irdeleyip, iğneli sözler söylemiştir. Mazira yemeği Muaviye’nin pek meşhur
bir yemeğidir. Bununla kendisine taraftar toplardı. Lezzet ve şehvet
düşkünleri bununla taraftar yapılırdı. Aşağıda dökümanda göreceğiniz gibi
mazira karşılığı kendisini satanlardan birisi de Ebu Hüreyre idi. Ze
Mahşeri’nin Esas-ül Belağa adlı eserinde, Ebu Nuaym’ın El Hılye adlı eserinde,
İbn-i Kesir’de, es-Seâlibî’nin kayıtlarında, bu hususlar ile ilgili Ebu
Hüreyre’nin kendi itirafları yer alır. Ebu Hüreyre’nin biyografisini yazanlar
onun şakayı, şakalaşmayı sevdiğini yazarlar. Mervan b. Hakem onu Medine’de
kendi yerine bıraktığı zamanlar, başına hurma lifinden bir halka takılı bulunan
bir eşeğe biner Medine sokaklarında gezerdi. Sokakta birilerini görünce “
Yoldan çekilin, yoldan çekilin, Emir geliyor!” diye bağırırdı. Bol hadis
rivâyetiyle çevrede sempati toplamaya çalışırdı. Ama o kadar çok düşük ve
hatalı konuşurdu ki herkes onunla alay ederdi. Ebu Rafi’nin nakillerine göre,
çevresinden birisi ona gelip: “Ya Ebâ Hüreyre! Rasülüllah efendimiz benim
elbise hakkında bir şey söyledi mi?” diye sorar. O da: “Ebu-l Kâsim şöyle,
şöyle …. dedi.” diye bir şeyler uyduruverirdi. Halbuki çevresindekiler onunla
dalga geçmekteydiler. Ne yazık ki bu şaklabanlıklar sonradan ciddiye alındı.
Ciddi ve doğruymuş gibi Rasülüllaha mal edildi. Hadis-i şerif diye kitaplarda
yer aldı.
Çeşitli kaynaklar Ebu
Hüreyre’ye ait 3574 rivâyetin varlığını söylerler. Buhârî bunların 446 sını
kitabına almıştır. Onun çok hadis rivâyeti Hz. Ömer’i endişeye düşürmüş, elindeki çubukla
sırtına vurarak: “Ey Eba Hüreyre, fazla hadis rivâyet ediyorsun.
Rasülüllah’a yalan isnat etmenden korkuyorum.” demiştir. Bundan bir müddet
sonra da, hadis rivâyetine son vermezse kendisini Devs yurduna sürgün edeceğini
ihtar etmiştir. (İbn-i Asâkir) Bundan sonra Ömer sağ olduğu müddetçe Ebu
Hüreyre hadis rivâyetini durdurmuştur. Ömer öldükten sonra tekrar yine
faaliyete geçmiştir. Ara sıra “Ömer ölünceye kadar “Allah rasülü şöyle
dedi.” diyemedik. Ömer sağ olsaydı bu hadisleri size rivâyet edebilir
miydim? Vallahi, asla. Çünkü o takdirde Ömer’in sopasının sırtımı okşayacağını
kesin olarak biliyorum. Ömer, “Kur’ân ile ilgilenin. O, Allah’ın kelamıdır.”
derdi” diye yakınırdı. Ebu Hüreyre, helalı haram, haramı helal yapmadıkça
rivâyette bulunmanın bir sakıncasının olmadığını ileri sürerdi. Örnekleri
Tehâvî’de mevcuttur.
Tedlis: Ravinin görmediği,
dinlemediği, çağdaşı olmasına rağmen hiç karşılaşmadığı birinin adını
kullanarak, ondan duymuş gibi hadis rivâyet edilmesidir. Hadis ilminde bunun
bir çok türü incelenir. Neticede hepsi mutlak surette kötülenmiştir. Konunun
uzmanlarından Şu’be, “Zina yapmam benim için Tedlis yapmamdan daha iyidir.”,
“Tedlis yalanın kardeşidir.” derdi. Tüm hadis kitaplarında Ebu Hüreyre’nin
tedlis yaptığı belirtilir. Ayrıca “Rasülüllah’tan duyduğu ile Ka’b’dan duyduğunu
birbirine karıştıran birisidir” diye tanınır. Ebu Hüreyre itham edilen ilk ravi
olma özelliğne sahiptir. Hz. Aişe, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali Ebu
Hüreyre’yi yalancılıkla itham etmişlerdir. Bu hususla ilgili Mustafa Sadık Er
Rafiî tarafından Ebu Hüreyre hakkında müstekıl bir kitap yazılmış, yalan
rivâyetleri tek tek sayılıp, hepsinin analizi yapılmıştır. Hz. Aişe, duyduğu
Ebu Hüreyre’nin bir yalanıyla ilgili haber yollamış, yalan söylememesini ihtar
etmiştir. Buna karşı Ebu Hüreyre, “ Ayşe, elinde ayna – tarak, ayna karşısında
süslenirken ben Rasülüllah ile beraberdim. Ondan hadis öğreniyordum.” diyerek
kendini küstahça savunmaya çalışmıştır. Hz. Aişe işin üstüne gidince “Ben onu
Rasülüllah’tan değil, el Fazl b. el Abbas’tan duymuştum.” demiştir. O günlerde
ise el Fazl hayatta değildi. ( Hakikatler böyle olmasına rağmen, maalesef, bir
çok yerde Hz. Aişe’nin Ebu Hüreyre’yi övdüğü yazılmıştır.) Hz. Ali
Kerremallâhü veçhe Ebu Hüreyre için, “ Dikkat edin, o insanların en
yalancısıdır.” derdi.
Zübeyr radiya’llâhü anh.
onun rivâyetlerini duyunca “doğru söylemiş veya yalan söylemiş” derdi. Ebu
Hüreyre’nin yalan rivâyetlerinin dökümü burada mümkün değil. İmam Ebu Yusuf’un
şu anlatımıyla bu meseleyi bağlayalım: “Ebu Hanife’ye şöyle dedim: Bize
Rasülüllah’ın hadisi geliyor ve kıyasımızla çelişiyor. Bunu ne yaparız?” Dedi
ki: “ Eğer o hadisi sika raviler aktarmışsa onu alır, re’yi terk ederiz.” Dedim
ki: Ebu Bekr ve Ömer radiya’llâhü anhüma’ların rivâyeti hakkında ne dersin?”
Dedi ki: “O ikisinden iyisini nereden bulacaksın!” Dedim ki: “Peki Ali ve
Osman?” Dedi ki: Aynı şekilde.” Bütün sahabeyi saymaya başladığımı görünce
şöyle dedi: “Bazı adamların dışında sahabenin tümü âdildir.” İstisnalardan
olarak, Ebu Hüreyre ve Enes b. Malik’i zikretti.” İbrahim en Nehaî, es Sevrî,
Ebu Şâme, Ebu Ca’fer el İskafî, İbn-ül Esir, Âmidi Ebu Hüreyre rivâyetlerinin
red edilmesi hususunda ittifak etmişlerdir.
Ebu Hüreyre
ile büyük kâhin, haham Ka’b-ül Ahbar ilişkisi:
Hadis bilginleri, hadis kitaplarında “Sahabenin Tabiundan Rivâyeti” veya “
Büyüklerin Küçüklerden Nakli” başlığı altında özel bir konuyu işlerler. Ve bu Bab’da Ebu
Hüreyre, Muaviye, Enes ve daha bir çoklarının kâhin Ka’b-ül Ahbar’dan bir çok
rivâyette bulunduklarını açıklamışlardır. Bu rivâyetçilerin içinde Ebu Hüreyre,
Ka’b’dan en fazla etkilenen kişiydi. Ka’b ince zekasıyla onu uyutmuş, Yahudi
hurâfe ve kültürünü, Tevrat cümlelerini, Yahudi mişnâlarını ona
yutturmuştur. Ebu Hüreyre’nin biyografisini yazanlardan ez- Zehebî şunu
rivâyet eder: Ka’b Ebu Hüreyre hakkında şöyle dermiş: “Okumadığı halde
Tevrat’ın muhtevasını Ebu Hüreyre kadar iyi bilen birini daha görmedim.” Ebu
Hüreyre okur yazar değildi. Arapça metinleri de okuyamazdı. Peki İbranice olan
Tevrat’ı tüm mutevâsıyla nasıl bilebilmekteydi!!! Ebu Hüreyre rivâyetleri incelenince,
rivâyetlerin İbranî, İsraîl kökenli hurâfeler olduğu görülür. Ki bunları Ka’b
ona empoze edip ona söyletmiştir. “Hadislerde İsrâiliyât” adı altındaki
incelemelerde hepsini görebilirsiniz, bulabilirsiniz.
Ebu Hüreyre
ve Emeviler:
Bundan evvelki
açıklamalarımızda, Ebu Hüreyre’nin Peygamber efendimizin yanında karnını
doyurabilmek amacıyla bulunduğunu kendi ifadeleri doğrultusunda zikretmiştik.
Rasülüllah salla’llâhü aleyhi ve sellem, Ebu Bekr ve Ömer dönemlerinden sonra
Müslümanlar arasında Emevi-Abbasi sürtüşmeleri dediğimiz gruplaşma günleri
yaşandı. O dönemde Ebu Hüreyre tam kendine uygun gruba; Muâviye grubuna
yanaştı. Eski aç, çıplak, fakir Ebu Hüreyre burada ipek, atlas urbalara,
maziralara, köşklere kavuşturuldu. Lord oldu, baron oldu.
Hatta hatta Bisr b.
Artae tarafından Medine-i Münevvere’ye vâli bile yapıldı. Mervan b. Hakem de
ara sıra Medine’ye niyabeten vali olarak bırakırdı Ebu Hüreyre’yi. Kendisine
geniş geniş araziler verildi. El Atik’te bir köşk inşa edilip kendisine teslim
edildi. Dahası da var: Yoksul günlerinde yanlarında karın tokluğuna hizmet
ettiği Atabe b. Gazvan’ın kızı Büsre bnt. Gazvan ile evlendirildi.
Bu evliliği ile ilgili
çok seviyesiz, çok terbiyesiz laflar etmiştir. Ki ne insanlığa sığar ne
Müslümanlığa. Teferrüat İbn-i Sa’d’da mevcuttur. Dileyen araştırsın. Peki
bütün bu nimetlere Ebu Hüreyre nasıl sahip oldu?
Ebu Hüreyre’nin tek
sermayesi, Hz. Ali ve taraftarlarını kötüleyen, eleştiren, Muaviye ve
taraftarlarını öven hadisler söylemesidir. Hz. Osman bile onun rivâyetleri
karşılığı onbin dirhem ödülle ödüllendirdi. Şöyle ki: Hz. Osman’ın kuşatma
altındaki evine gitmiş Hz. Osman ile görüşmeye izin istedi. Kendisine izin
verilince şöyle dedi: “Allah Rasülünü şöyle derken duydum. “ Siz benden sonra
fitne ve ayrılıkla karşılaşacaksınız.” Orada bulunanlardan biri: “Bize kimi
tavsiye edersin ey Allah’ın Rasülü!” dedi. O zaman Rasülüllah şöyle dedi:
“-Osman’a işaret ederek-
Size emin kişiyi ve arkadaşlarını tavsiye ederim.”
Hz. Osman Kur’ân
nüshalarını çoğalttırdığı zaman Ebu Hüreyre O’na varıp şöyle dedi: “Doğru
yaptın ve başardın. Şahit olurum ki, Rasülüllah’ı şöyle derken duydum: “Ümmetimden
beni ençok sevenler, benden sonra gelip beni görmedikleri halde iman eden ve
asılı kağıttakilerle amel edenlerdir…” Çok geçmeden mushafları teksir
ettiğini gördüm.” İşte bu rivayetler Hz. Osman’ın çok hoşuna gitmiş ve
Ebu Hüreyre’ye onbin dirhem verilmesini emretmiştir. Bunlar, Ebu Hüreyre’nin
nasıl bir idare-i maslahatçı olduğunu gösterir.
Muaviye ile
ilgili rivayetleri:
“Allah Rasülü Muaviye’ye
bir ok verdi ve şöyle dedi: “Bu oku al ve cennette beni bununla karşıla!”
“Allah vahyini üç kişiye
emanet etti. Ben, Cebrail ve Muâviye.”
“Eminler üçtür: Cebrail,
Ben ve Muaviye.”
Sürekli olarak, toplumda
Muaviye’ye destek verip, halkı, Emevi vâlilerine istedikleri zekat ve sadakayı
vermeye teşvik ederdi. Onlara küfretmekten, onları kötülemekten sakındırırdı.
Ebu Ca’fer el İskafî,
A’meş Ebu Hüreyre’nin Hz. Ali Kerremallâhü veçhe aleyhinde uydurduğu bir çok
hadisi zikreder.
Bunlardan,
“ Rasülüllah buyurdu ki:
Her nebinin bir haremi vardır. Benim haremim Ayr ve Sevr dağları hudunca
Medine’dir. Kim burada bir kötülük yaparsa Allah’ın, meleklerin ve tüm
insanların laneti onun üzerine olsun.”
Ve ben Allah’ı şahit
tutarım ki, Ali orada kötülük yapmıştır.”
rivâyeti Muaviye’ye
aktarılınca, kendisini mükafatlandırmış ve tazimde bulunarak Medine emirliğini
ona vermiştir. Görüldüğü üzere Ebu Hüreyre artık eski ashab-ı suffe’den biri
olan Ebu Hüreyre değildir. O lorddur, barondur. Ebu Hüreyre’nin Ka’bül Ahbar
tesirli İsrâiliyât’a ait rivâyetleri ve Emevi dalkavukluğu içeren rivâyetleri
toplandığında ciltlerle kitaplar oluşur.
İşte Ebu Hüreyre bu
kişidir. O sahabenin avamından birisidir. Ne Mühacirdir, ne Ensardan biridir ne
de bu muhteremlere ihsan ile ( iyi düşünüp iyi davranmakla) uyan birisidir.
Şimdiye kadar bize davulun sesi uzaktan hep hoş gelmiştir. O, Müslümanlara
zarar vermiş, yüce dinimizin içerisine hurâfelerin girmesine vesile olmuş
birisidir. İnşâallah tevbe etmiştir. Dileriz Rabbimiz tevbesini kabul
eder. Bu özellikleri dikkate alındığında Ebu Hüreyre’yi Enfal suresinin
103. âyeti ve de diğer Sahabe-i Kiramı öven âyetler (Hadid suresi 10. Fetih
suresi 18, Ali Imran 110) kapsamında almak hem yanlış olur, hem dürüst sahabeye
haksızlık olur. Bize de yakışmaz. Siz Tevbe suresinin tamamını okuyunuz Orada
Peygamber fendimizin çevresine çöreklenmiş Münafıklardan bahsedilir. Onlar
deşifre edilmez; “sen onları bilmezsin biz biliriz.” buyurur Rabbimiz. Kimdir
onlar, bilir misiniz? Onlar, bizlerin “Sahabe-i Kiram efendilerimiz ve
radıyallahü anhüm” dediklerimizden bazılarıdır.
Uyumayalım!
---
. O dönemlerde bu tip
rivayetlerin uydurulması ve uydurtulması Müslümanların lanetine uğramış
Ümeyyeoğulları’nın kendilerine duyulan lanet ve nefreti bertaraf edebilmek için
başvurdukları sinsi bir yöntem idi. Birilerinin avukatlığına soyunmanın
hiç gereği yok. Biz dinimize sahip çıkalım. Dine zarar verenlere değil.
Kesinlikle kişileri dinimizden daha değerli bir konuma getirmeyelim.
…
İstersen üstünlüğü tartışılmaz mübarek
sahabelerden gelen rivâyetlerin sayısına bir göz atalım:
Hz. Ebu Bekr: Toplam 142
rivâyet. Buhârî bunların sadece 22 sini eserine almıştır. Hz. Ömer: (İbn-i
Hazm’ın tespitlerine göre) elli civarında rivâyet.
Hz. Osman: Buhârî’de
dokuz, Müslim’de beş rivâyet.
Hz. Ali: (Süyutî’ye
göre) elli sekiz. (İbn-i Hazm’a göre) elli kadar. Buhârî ve Müslim’de bunların
yirmi kadarı yer alır.
Hz. Zübeyr: Buhârî’de
dokuz, Müslim’de bir rivayet.
Hz. Talha: Buharî’de
dört rivayet.
Hz. Ubeyd b. Ka’b: Buhârî’de
sekiz rivayet.
Hz. Selman-ı Farisi
Buhârî’de dört, Müslim’de üç rivayet.
(Alıntı)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar