Aşk İstiyorsan Can Ver
— N —
Ey sevgilim,
ey sevgilim, ey aman nedir bilmeyen sevgilim. Ey dilberim, ey gönlümü alan, ey
bana mahrem olan, benim gamımı yiyen.
Ey
yeryüzünde bize ay olan, ey gece yarısında bize seher kesilen, ey tehlike
anında siperimiz, ey benim şekerler yağdıran bulutum.
Canımda ne
de güzel akıp durmadasın, derdime ne de güzel derman olmadasın. Ey benim dinim,
ey benim imanım, ey benim incilerle dolu denizim.
Ey gece
yolcularına meşale, ey deli âşıklara zincir olan, ey her kafilenin yöneldiği
kıble, ey kervanbaşım benim.
Hem yol
kesensin, hem kılavuz. Hem Ay’sın, hem Müşteri. Hem bu yandansın, hem o yandan.
Hem dayandığım bucaksın, hem güvendiğim yer.
*
Yusuf Peygamber gibi geliyor, müşteri
istiyorsun. Mısır’ımı, pazarımı ateşlere yakmaya geliyorsun sen.
*
Tur Dağı’mda Mûsa’sın, her hastama şifalar
veren İsa. Hem nurumun fevrine nursun, hem Ahmed-i Muhtâr’ımsın benim.
Hem zindanda
munissin bana, hem gülen devletlimsin. And olsun Tanrı’ya, bunların da yüz
mislisin, ey benim çok çok övdüğümden de fazla övüşe lâyık sevgilim.
Bana bu yana
sıçra diyorsun, diyorum ki: Nasıl geleyim tapına. Diyorsun ki: A benim düzenbazım,
a benim kulum, bahane bulmaya kalkışma.
Diyorum ki:
Padişahlara lâyık, sayıya sığmaz bir hazinesin. Diyor ki: Evet, fakat bedava
elde edilmez; can isterim, hem de ne can. Diyorum ki: Pekâlâ, hadi, hafiflet
yükümü.
*
Hazine istiyorsan baş koy, aşk istiyorsan
can ver; safa gir, geri dönme ey benim Hayder-i Kerrâr’ım.
A bağcı, a
bahçıvan, güz geldi, güz geldi; dallarda, yapraklarda gönül derdinin eserlerini
gör, nişanelerini seyret.
A bahçıvan,
dikkat et de dinle, ağaçların feryadını içercesine duy; her yanda dilsizce
ağlayıp feryat eden yüzlerce can var, yüzlerce can.
Gözler
sebepsiz yaşarmaz, dudaklar sebepsiz kurumaz, gönlünde bir dert olmadıkça
kimseciklerin yüzü safran gibi sararmaz, safran gibi sapsarı kesilmez.
Hasılı gam
kuzgunu geldi, hayıflanarak nerde gül bahçesi, nerde diye sorarak bahçeye ayak
bastı.
Nerde süsen,
nerde ağustos gülü, nerde selviliklerin lâleleri, nerde yasemin? Nerde çayırın,
çimenin yeşiller giyinen güzelleri, nerde erguvan, nerde erguvan?
Nerde meyvelerin dadıları, nerde bedava
bal, süt? Herkesin canı, ciğeri kupkuru, süte hasret çekip durmada.
*
Nerde işi gücü tatlı bülbül, nerde o kû, kû
diye öten üveyik kuşum benim?
Nerde güzeller gibi yakışıklı tavuslar, dudular nerde, dudular nerde? Adem gibi
bir buğday tanesi yediler de sanki cennet köşkünden ayrıldılar; bu sınama
yüzünden taçları başlarından uçtu, bu sınama yüzünden elbiseleri üstlerinden
döküldü. Gül bahçesi Adem gibi mahrumiyetlere düştü, hem ağlıyor, hem bekliyor;
bütün sözü de lûtuf ve kerem sahibinden ümit kesmeyin, ümit kesmeyin lûtuf ve
kerem sahibinden sözü.
Bütün
ağaçlar saf kurdular, hepsi de yaslı, siyah elbiseler giyinmiş. Bir yaprağa
bile sahip değiller, hiçbir şeycikleri kalmamış, bu sınanma yüzünden ağlayıp
feryat ediyorlar, feryat edip ağlıyorlar bu sınanma yüzünden.
Ey leylek,
ey köy ağası, lûtfet de bir cevap ver soruma, yere mi geçtin, yoksa göğe mi
çıktın, göğe mi?
A düşman
kuzgun dediler, o su gene akar gül bahçesine, âlem gene renkle, kokuyla dolar,
tıpkı cennetler gibi, cennetler gibi tıpkı.
A saçma
sapan söylenip duran kuzgun, üç aycağız dayan hele; sen körsün, senin inadına
gene dünyanın bayramı gelir, gelir gene bayramı dünyanın.
*
İsrâfîlimizin sesiyle kandilimiz
aydınlanır; o can güneşinden ayrılıp ölmüşken gene diriliriz, o güneşe benzeyen
merhametli canla gene hayat buluruz.
Ne vakte dek
sürecek bu inkâr, bu şüphe? Güzellik madenisin sen, tadın tuzun yerinde;
gözbebeği gibi merdivene muhtaç olmadan uç göğe, uç göğe bakış gibi
merdivensiz.
Canavara
benzeyen güz ölüyor, mezarını çiğner, tekmelersin elbet, bekçi bekçi, işte
şimdicek devlet sahibi doğuyor.
*
Ey sabah, aydınlat dünyayı, şu Hintlileri
uzaklaştır, zamanı ısıt, afsun oku, afsun oku.
*Ey işi gücü güzel Güneş, gene gel Hamel
burcuna, ne buz bırak, ne çamur, amberler saç, amberler.
Gül bahçesini
gülüşlerle doldur, dirilt o ölüleri, mahşeri de aydınlat, hem de şimdicek
apaçık, apaçık hem de şimdicek.
Tohumlar
hapisten kurtulmuş, biz de evlerin bucağından kurtulduk. Bahçe gayb âleminden
yüzlerce armağan getirmiş, yüzlerce armağan.
Gül bahçesi
yüzlerce güllerle dolar, dedikodu biter, zaman doğurmaya başlar, babalık eder
zaman, doğurtur.
Leylek, gök
gibi yüce köşkün üstüne, lek lek diye öterek senindir mülk, ey yardımı dilenen,
ey yardımı istenen diye öterek gelir, konar.
*
Bülbül berbat çalarak, üveyik kû, kû
diyerek, öbür kuşlar da civan bahtın, genç talihin çalgıcısı olarak gelirler.
Bu kıyametle
öylesine yüklüyüm ben ki söz söyleyemiyorum, keseceğim artık sözü, zaten
gönlümdeki düşünceleri anlatmaya da imkân yok, mümkün değil onları söze
getirmek.
*
Sus da dinle bahçeden, kuşlardan gelen yeni
haberleri babacığım; mekânsızlık âleminden uçarak bir oktur geldi.
Kaynak: Cilt 1
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar