Biz İnsanlar, (We the Living)
AYN RAND, "We The Living" BİZ İNSANLAR
(Yaşamak İstiyorum) ÜZERİNDEN “BEN” –“BİZ” KİMLİĞİ
Ayn Rand, asıl adıyla
Alişya Rosenbaum , 2 Şubat 1905'te Rusya'da, St. Petersburg'da doğdu. Altı
yaşında kendi kendine okumayı öğrendi ve iki yıl sonra bir Fransız çocuk
dergisinde ilk hayâlî kahramanını keşfetti. Bu ona hayatı boyunca örnek olacak
başlıca kişiydi. Dokuz yaşında roman yazarı olmaya karar verdi. Mistisizme ve
kollektivist Rus kültürüne karşı çıktı ve Walter Scott ve özellikle beğendiği
yazar olan Victor Hugo ile tanıştıktan sonra kendisini Avrupalı bir yazar
olarak görmeye başladı. Yüksek öğrenim yıllarında desteklediği Kerensky'nin
iktidara gelişine ve başından beri yanlış ve tehlikeli gördüğü Bolşevik
Devrimi'ne tanık oldu. Savaştan kaçarak ailesiyle birlikte Kırım'a yerleşti ve
orada yükseköğrenimini tamamladı. Son komünist zaferi babasının eczanesine
haciz getirdi ve yoksulluk dönemi başladı.Ailesi Kırım'dan döndüğünde, o
felsefe ve tarih üzerinde araştırma yapmak üzere Petrograd Üniversitesi'ne
girdi. 1924'te mezun olurken, hakkında soruşturma başlatıldı, üniversite
dağıldı ve komünistler üniversite yönetimini devraldı. Hayatının giderek
kötüleşmesine rağmen onun en çok hoşlandığı şey Batı film ve oyunlarıydı.
Filmlere olan hayranlığı sebebiyle, 1924'te oyun yazarı olarak Sinema Sanatları
Enstitüsü'ne girdi.
1925'lerin sonuna doğru Birleşik
Devletleri ziyaret etmek için Sovyet Rusya'dan ayrılmaya karar verdi. Sovyet
makamlarına ziyaretinin kısa olacağını söylemesine rağmen Rusya'ya bir daha
asla dönmemeye kararlıydı. 1926'nın Şubat ayında New York'a vardı. Şikago'da
altı hafta geçirdi, vizesini uzattırıp oyun yazarı olarak kariyerine devam
etmek üzere Hollywood'a gitti. Hollywood'daki ikinci gününde DeMill onu
stüdyosunun kapısında beklerken gördü ve Kralların Kralı film setindeki işleri
yürütmeyi teklif ederek, iş ve avans verdi. Böylece Ayn Rand metin okuyucusu
oldu. Bir sonraki hafta stüdyoda 1929 yılında evlendiği aktör Frank O'Connor'la tanıştı. Frank'ın ölümü ile sona eren evlilikleri 50 yıl sürdü.
Oyun yazarlığı dışında çeşitli
işlerde birkaç yıl çalıştıktan sonra bir film stüdyosunda vestiyer olarak
çalıştı ve Kırmızı Piyon adlı oyun metnini 1932 yılında Universal Stüdyolarına
sattı. İlk romanı olan "We The Living"
BİZ İNSANLAR (Yaşamak İstiyorum) 1933'te tamamladı.
Otobiyografik yönü ağır basan
romanda baskıcı komünist rejimin bireylerin hak ve hürriyetlerine müdahalesi
anlatılır. Rus ihtilali olduktan sonra, yönetim düzeninin
kötü yanlarını en küçük ayrıntısına kadar incelemiştir. Romanda, sürgün
cezasına çarptırılanların ölümü, hapishane köşelerinde çürüyen insanların
dramı büyük bir ustalıkla anlatılmıştır. Bunun yanı sıra diktatörlükle idare
edilen ülkelerde, yaşamın kısıtlı bir şekilde ve zor koşullar içinde
sürdürülmesini yoğun bir sosyal hayat görüntüsü altında bireyin özel hayatının
yok oluşu gözler önüne koyan Ayn Rand, kendine özgü bir anlatımla verir.
(We the Living) (Yaşamak İstiyorum) BİZ İNSANLAR’da Kira ve
Leo aşkların en güzelini yaşıyorlar. Soğuk karlı kış günlerinde mutluluk ateşi
onları sanki ısıtıyor, bazen de ufacık bir odanın içinde umutsuzlukla. sessiz...
saatlerce... birbirlerine bakıyorlardı Amaçları, tedirginlikleri, istedikleri
neydi?
Kira küçük bir kızken bile hiç durmadan kan görmüştü...
Büyüdü, güzel narin, cazibeli genç kız olmuştu... Ama bembeyaz karların
üzerinde ufak kan izleri vardı...
(We the Living) (Yaşamak İstiyorum) BİZ İNSANLAR’ı okurken
Kira ve Leo’ nun aşklarından başka hiç bir şey tanımadıklarına sizler de şahit
olacaksınız.
Rand'ın bu romanı yayınevleri
tarafından reddedildi. Yıllar sonra Amerika'da Macmillian ve İngiltere'de
Cassell adlı yayımcılar tarafından (1936) yayınlandı.
BİZ İNSANLAR, radyoda da oynadı ve bütün yurtta büyük bir
ilgi uyandırdı.
KİTAPTAN ALINTI
Leningrad
işçileri kırmızı bayrağa sarılı bir tabutun arkasında yürümekteydi.
Sıralar,
hiç sonu gelmeyen bir merdivenin basamakları gibi sıralar dolusu bir sürü
insan, bayrak ve pankartlar Nevsky’den Alexander III heykelini takiben
Başbakanlık duvarlarının yanına doğru ilerliyordu. Binlerce insan teessürle
yürüyor dalgalanan bir sürü bayrak ölüye sanki son tazimini ifa ediyordu.
Kızıl
Ordu askerleri haki kumaştan bir kale duvarı gibi sıralarda bir sürü dik, kaba
omuz ve karları ezen çizmeleriyle ilerliyor, bu askerlerin her birinin
kasketinin üstünde bir kızıl yıldız var. Başlarında kızıl bir bayrağın üstünde
şu harfler yazılı:
ÖLMÜŞ
BİR YOLDAŞA EBEDÎ HAŞMET
Putilovsky
fabrikası işçileri kızıl bir bayrağın altında düz ve bozulmaz sıralar halinde
ilerliyordu. Bayrakta şu sözler yazılıydı.
“O
İŞÇİ SINIFINDAN GELDİ.
HAYATINI
DÜNYA İŞÇİLERİNİN REFAHI İÇİN VAKFETTİ.
DÜNYA
PROLETERY AL ARI BU EBEDİYETE İNTİKAL ETMİŞ KAHRAMANA ŞÜKRANLARINI ARZEDER.”
Teknoloji
Enstitüsü öğrencileri de sıralar halinde korteji takip ediyordu. Siyah kepli
erkek talebeler, kırmızı eşarplı kızlar, omuzları dik, gözleri ciddî ve sakin
cenazeyi takip ediyorlar. Onlar da bir pankart taşıyorlardı.
Parti
mensupları siyah deri ceketleriyle sanki birer rahip gibi ciddî ve kederli bir
ifadeyle cenazeyi takip ediyorlar, üstlerinde yürüyüşleri kadar dümdüz bir
pankart var. Pankart kırmızı üstüne siyah harflerle yazılmış bir ibare taşıyor:
“KOMÜNİST
PARTİSİ HER BİR FERDİNİN HAYATINI DÜNYA İHTİLÂLİ UĞRUNA FEDAYA HAZIRDIR.”
Petrograd
şehrindeki her fabrika, her kulüp, her idare her birlik ve en ufak parti
hücreleri bile temsilci yollamıştı törene. Kırmızı eşarplar, siyah kepler ve
karları ezen binlerce ayak, Nevsky Meydanında üç millik bir kortej meydana
getirmişti. Nevsky Meydanının gri renkteki duvarları cenaze törenine iştirak
eden insan seline sanki bir nehir şeddi vazifesini görüyor ve bu insan şeddi
granitleşmiş karların üstünde akıp duruyordu.
Tabutu
askerî bir bando takip ediyor, pirinçden imal edilmiş mızıkalar siyah krepe
sarılmıştı ve bando «Bir Şehit Gibi Öldün» şarkısını çalıyordu.
Bundan
senelerce evvel çarın jandarmalarından gizli, karanlık ve havasız hapishane
hücrelerinde, Sibirya’nın buz tutmuş hapishane yollarında, hürriyet mücadelesi
için çarpışan insanların hafızasından bir şarkı doğmuştu. İsimsiz kahramanlar
için zincir şakırtılarının eşliğinde fısıltılarla söylenen bir şarkıydı. Ne bir
bestekârı ne bir kopyesi basılmamıştı ama her tarafta söyleniyordu. İhtilâl bu
şarkıyı şehirlerdeki her müzik dükkânına sokmuş ve her Komünistin cenaze
töreninde bando refakatinde söylenilen bir şarkı olmuştu. İhtilâl, yaşayanlara
«Enternasyonalle» i ve ölülere de bu şarkıyı getirmişti. Yeni Cumhuriyetin
cenaze marşı olmuştu bu.
Leningrad
işçileri açık tabutun arkasından giderken şimdi bu şarkıyı söylemekteydi:
Bir
şehit gibi öldün
Bizim
bu mukadder kavgamızda
Şerefini,
hayatını, hürriyetini.
Her
şeyinle kendini sevdiğin insanlara verdin
Müzik
ümidin bile ötesinde bir ümitsizlikle başlıyor, vecde yakın bir haykırışla
yükseliyordu. Fakat bu haykırışta ne bir keder, ne de bir sevinç değil, burada
sadece bir askerî selâm vardı.
Ayaklar
karda ilerliyor, bando ve mızıkanın sesi gümleyerek toprağı inletiyor, saflar
boyunca ilerleyen bu insanlar kederli bir hava içinde ilerliyordu.
İstibdat
yok olacak insanlar yaşayacak,
Hür, mesut
ve bahtiyar
Elveda
kardeşimiz
Sen
şerefli ve cesur yolculuğunun
Sonuna
geldin.
Bütün
bu asker, işçi ve talebe teşekküllerinin çok ötesinde hiç bir pankart filân
taşımadan törene öylece iştirak etmiş bir sürü insan kalabalığının içinde,
gözleri çok uzaktaki tabuta sabit nazarlarla bakan genç bir kadın yürüyordu.
Bütün üstüne giydiği yünlerin içinde yine de her tarafı buz kesilmişti. Bileklerinden
ellerine doğru olan kısım mor bir renk almıştı. Genç kadının yüzünde hiç bir
ifade yoktu ama gözlerinden şaşırmış bir mâna okumak kabildi.
Yanından
yürüyen hiç kimse ona dikkat etmiyordu. Ama törenin başlangıcında biri onun mevcudiyetini
fark etmişti. Kadın işçilerin saflarını idare eden Yoldaş Sonia yerini almak
için hızla yanından geçerken birden durup yüksek sesle «Yoldaş Argounova siz
burda ha? Doğrusu burda bulunması lâzım gelen en sonuncu insan siz
olmalıydınız,» demişti.
Kira
hiç cevap vermedi.
Yanından
kırmızı eşarplı bir kaç kadın geçerken biri diğerlerine onu işaret ederek
ötekilere bir şeyler fısıldamış, ve diğerleri de kıkırdamaya başlamıştı.
Kira
ileriye doğru bakarak ilerliyordu. Etrafındakiler «Bir Şehit Gibi Öldün»
şarkısını söylüyordu. Genç kadın ağzını bile açmadı.
Erkek
şapkası giymiş buruşuk yüzlü bir kadın yanındaki arkadaşına «Mashka,
kooperatifden bu hafta un aldın mı?» diye fısıldadı.
«Ya,
tabiî, kart başına iki kilo. Bitmeden git al.»
«Yoo,
veriyorlar mı?»
Bir
kadın çürük dişlerini gıcırdatarak «Allah kahretsin bunları. O Allahın
cezası yürüyüşlerinden birini tam da tertip edecek günü seçtiler.» diye
mırıldanıyordu.
«…
Dün iki saat kuyrukta bekledim ama yine de soğan alamadım.» «Dounka, ay çiçeği
yağını unutma kooperatifden almaya sakın…»
«Eğer
biri bunları vurmazsa bunlar kendileri intihar ediyorlar. Bizleri böyle
yürütmek için…»
İhtilâl şehitliği Nevanın kıyısında,
şehrin göbeğinde yarım mil uzunluğunda bir sahaya yayılmış ve Petrogradın sanki
bir keli gibi çıplak bir durum arz ediyordu. Bir kenarını Yaz Sarayının demir
bahçe parmaklıkları çevrelemişti ve bu parmaklıkların ardında çıplak düz beyaz
bir arazide tek tük siyah ağaçlar yükseliyordu.
İhtilâlden önce burası Mars Arazisi adıyla tanınır ve askerî
merasimlerde gri üniformalı bir sürü asker bu arazide resmigeçit yaparlardı. Bu
arazinin tam ortasına ihtilâlden hemen sonra pembe granitten ufak bir abide
dikilmişti. Bu abide bu geniş sahada kaybolmuş gibiydi adeta. Abidenin hemen
yakınına 1917
Şubatında sokaklarda can veren ilk şehitler gömülmüştü. -1917
Şubatından bu yana daha bir çok granit lahit bu sahaya dikilmiş ve buraya
gömülenlerin bir çoğu, ihtilâl hükümeti için bir gösteri yürüyüşü vesilesi
teşkil eden zevat «İhtilâl Şehidi» şerefini alarak buraya gömülmeye
başlanmıştı.
Pavel Syrov kırmızı bir granit
yığının üstüne çıktı. Yeni siyah ceketi ve pantolonuyla, ayağındaki uzun
çizmeleriyle gökyüzünün griliği içinde uçuşan sarı saçlarıyla gayet heybetli
bir hali vardı. Hiç hareketsiz kendisine bakmakta olan kalabalığa doğru
ellerini uzatarak konuşmaya başladı.
«Yoldaşlar» diye söze başladı.
Pavel Syerov’un sesi önünde duran binlerce kişinin kulaklarında gürledi.
«Bu gün burada müşterek bir kederle, şimdi aramızdan ebediyen
giden bir kahramana son vazifemizi ifa için toplandık. Çok büyük bir adam
kaybettik. Çok büyük bir askerdi o, size esefle bildiririm ki, buraya
toplananlar içinde bu acıyı en fazla hissedenlerden biri de benim. Onun en
yakın arkadaşıydım ve bu imtiyazımı şimdi sizlerle paylaşmalıyım. Andrei
Taganov meşhur bir insan değildi. Fakat o şeref ve centilmenlikle sade tek bir
ünvanı taşıdı. Komünist unvanıydı bu. İşçi kademelerinden gelmiş bir insandı.
Çocukluğu Proleteryanın en aşağı kademelerindeki en yorucu işlerle geçti.
Onunla ben, ikimiz beraber büyüdük, ve uzun seneler, Putulovsky Fabrikasında
birlikte işçi olarak çalıştık. Birlikte Partiye girdik. Bu ihtilâlden çok
evvelki bir devreye aittir. O zamanlar parti kartı Sibirya için bir bilet veya
Çarın cellâtmın karşısında yer almak için en kolay bir şeydi. Yoldaş Taganov’la
ikimiz, o 1917
Ekiminin en civcivli zamanlarında omuz omuza sokaklarda döğüştük. Kızıl Orduda
birlikte vazife gördük, ihtilâl sonrası devresindeyse, Taganov bir parti
mensubu olarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine sakin, mütevazi ve
fedakârane yardımlarda bulundu. İşte bu işinde de şehit düştü. Ölümüyle
hissettiğimiz bu keder, ayni zamanda yaptıklarını düşünerek de bir sevince dönebilir.
O öldü, ama vazifesi, yâni bizlerin vazifeleri devam ediyor. “İnsanlar teker
teker ölürler ama. Kolektivizm ilelebet yaşıyacaktır.”
[Kolektivizm her insanın bağımlılık vurgulayan herhangi bir
felsefi, politik, dinsel, ekonomik ve sosyal bakış açısı. Kolektivizm insan
doğasına bireycilik ters (aynı şekilde yüksek bağlamda kültür düşük bağlamda
kültür ters olarak var) gibi var olan bir temel kültür öğesidir, ve bireysel
hedefler ve uyumun önemi üzerinde olan grubun öncelikli hedeflerini vurgulayan sosyal
gruplar (örneğin tanımlandığı ne özel bağlamında bir "grup içi",
gibi). Kolektivistleri genellikle topluluk, toplum ya da ulus odaklanmak. Bu
kullanılan ve devlet ve tarih boyunca siyasi, ekonomik ve eğitim felsefeleri
çok farklı ve çeşitli türde bir öğe olarak kullanılmıştır. Çoğu toplumlarda
kolektivizm ve bireycilik hem elementler içerir.]
Sovyetlerin ve Komünist
Partisinin liderliği altında, hür işçilerin hâkim olacağı bir dünyaya doğru
cesaret ve güvenle yürüyoruz. İşte o zaman işçiler Kapitalist memleketlerde
olduğu gibi bir esir muamelesi görmeyecekler. Bu da bizim ehemmiyetsiz kaygılarımızdan,
kederlerimizden ve hattâ hayatımızdan da daha önemlidir. Proleterien
Cemiyetinin Ebedi Kolektivizmi her şeyin üstündedir. Andrei Taganov öldü, ama
bizler yaşıyoruz. Hayat ve zafer bizimdir. İstikbal bizimdir.»
Alkışlar, şehrin ta uzaklardaki evlerinden, yaz sarayının
bahçesine kadar yayıldı. Kırmızı bayraklar tutan eller çılgınca alkışlıyordu bu
sözleri. Alkışlar kesilip gözler kırmızı granit taşa çevrildiği zaman Pavel
Syerov’un indiği, onun yerine Victor Dunaev’in kıvırcık siyah saçlarının
altında parlayan gözlerit bembeyaz dişlerini gösteren bir gülüşle
kalabalığa baktığı görüldü. Genç, dinamik ve kuvvetli bir sesle konuşmasına
başladı
«Yoldaşlarım! Bu gün burada bir adam şerefine toplanmış
bulunuyoruz. Fakat bu muazzam Proleterya Kolektivizminin, yanında bir insanın
mevcudiyeti hiç bir şey değildir. Eğer bu insan ferdiyetin ötesinde daha yüksek
bir sembolün temsilcilerinden biri olmasaydı, şu an biz de burada olmazdık.
Yoldaşlarım bu bir cenaze töreni değil, fakat bir doğum gününün tesididir! (kutlama) Bizler şu anda bir yoldaşın ölümünü değil fakat yeni
bir insaniyetin doğuşunu tesid (kutlama) ediyoruz. Bu yeni insaniyetin
ilk fertlerinden biriydi, Taganov. Yoldaşlarım, Sovyetler yeni bir insan nesli
ortaya çıkarıyorlar. Bu yeni nesil eski dünyayı korkutuyor. Zira bu yeni
neslimizin standardları nelerdir? İlk ve en mühimi bizler lügatimizden bir
kelime attık. İNŞER DİLLERİNDEKİ EN TEHLİKELİ, EN FENA VE EN SİNSİ
KELİMESİ OLAN «BEN» İ ATTIK. ARTIK O BİZE YARAMAZ.
İSTİKBALDEKİ SLOGANIMIZ «BİZ» OLACAKTIR. Kalblerimizde eski canavar «bencilliğin» yerini kollektivizm
almıştır. Şahsî kudret, şahsî gurur ve şahsi servetin üstüne çıktık artık.
Altın para ve altın madalya hevesinde değiliz artık. En büyük idealimiz
kollektivizme yardım etmektir. Yegâne hedefimiz için çalışmaktır. Bu gün burada
öğrenip, sınırlarımız dışındaki düşmanlarımıza vereceğimiz ders nedir öyleyse?
Bir parti yoldaşının Kolletivizm uğruna canını feda etmesi.
Hükmeden bir Partinin kanunları uğruna kendi fertlerinin feda edilişi.
Etrafınızdaki dünyaya bir bakın, yoldaşlarım iktidara geçmek için birbirlerini
arkadan bıçaklayan Kapitalist dünyanın o şişman, gözü doymaz vekillerine bir
bakın. Sonra da sizleri idare edenlere bir bakın. Proleterya ve Kollektivizm
uğruna her türlü fedakârlığı yapmaktan sakınmayan bu insanları bir gözünüzün
önüne getirin. Eğer bunu yaparsanız benim, Komünist Partisi politika dünyasının
en dürüst, korkusuz ve idealistik bir topluluğudur sözümü, haklı bulacaksınız!»
Alkışlar sanki Peter Paul Kalesinin eski topları gibi bir anda
koptu. Ve Victor’un siyah saçları kalabalık içinde kaybolana kadar da devam
etti. Sonra Yoldaş Sonia kürsüye çıkarak Proleterya ve kollektif yaşayışta
kadının rolü ve vazifelerinden bahseden bir konuşma yaptı. Sonra başka biri
çıktı. Gözlüklü soluk dudaklı, öksürükten ne konuştuğu anlaşılmayan bir adamdı
bu. Onun arkasından siyah sakalı kalabalığın en arka saflarından bile bariz bir
şekilde görülen bir adam konuştu. Daha sonra Komünist partisi gençlik kolundan
genç bir çocuk kekeleyerek ve durmadan başını kaşıyarak bir şeyler söyledi.
Biraz sonra ihtiyar, zayıf, kuru bir kız sanki dişçinin karşısındaymış gibi
ağzını yarı açarak ve sanki kendisine itaat etmeyen öğrencilere hitap edermiş gibi
parmağıyla kalabalığı tehdit eder gibi bir konuşma yaptı. Elleri kalçasında
uzun boylu bir denizci çıkarak bir konuşma da o yaptı. Ön sıradakilerin
güldüğünü gören arka sıradakiler konuşmaları takip etmedikleri halde onlar da
gülmeye başladılar.
Kaynak:
Ayn RAND, Biz İnsanlar, (We the
Living), trc : Nazan ŞEBEK, İkinci Baskı-Halk Yayınevi, İstanbul, s446-452
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar