HAYATIN İÇİNDEN Ayn Rand
Tüm dünyaya tek başına kafa tutmak mı istiyorsun? Mimaride orijinaliteye yer yoktur Kimse geçmişte inşa edilen yapıları
geliştiremez. Sadece taklit etmeyi öğrenebilir. Sana kabul görmüş, tarihi çizgileri
öğretmeye çalıştık. Sen öğrenmeyi
reddettin. Kendinden başka kimseye kulak vermiyorsun. Önceden yapılmış hiçbir şeye benzemeyen,
binalar inşa etmekte ısrar ediyorsun.
Okulumuzun seni ihraç etmekten başka seçeneği kalmadı. Danışmanın olarak asla bir mimar
olamayacağını söylemek görevimdir.
Taviz vermeden hayatta kalmayı bekleyemezsin. Bana bak. Sadece bir kaç yıl içinde kariyerimin
zirvesine çıkacağım çünkü insanlara istediklerini veriyorum. Sen ise hiçbir yere varamayacaksın. Henry Cameron için çalışmak istiyorsun, ha? Bilirim.
yıl önce harika bir mimardı.
Ama modern mimari için savaştı ve işi bitti. Anlamıyor musun? Neden benimle çalışmak istiyorsun? Kendi sonunu hazırladığının farkındasın,
değil mi? Aslında çok geç olmadan seni
pencereden atmam gerekir. Keşke Keşke senin yaşındayken yapsaydım bunu. Neden bana geldin ki? Elimdeki geri zekâlılar bana yetiyor. Etrafımda açlıktan kırılan idealistler
istemiyorum. YBencilsin.
Küstahsın. Kendinden çok eminsin. yıl önce olsa, büyük bir zevkle suratına
yumruğu indirirdim. Yarın sabah :'da
benimle çalışmak için burada olacaksın.
Hayır, hayır. Çizimlerin kalsın. Şimdi çık dışarı. Bekle. Adın ne? Howard Roark. Gazete. Her şeyi okuyun. Gazete, efendim?
Sabah Banner'ınızı alın. Her şeyi
okuyun.
Sabah Banner'ı. Gazete, efendim?
Banner'ınızı alın. Her şeyi
okuyun.
Sabah Banner'ı, efendim. Her şeyi
okuyun. Ver şu gazeteyi bana. Şimdi
başka bir tane ver. Hepsini bana
ver. Hepsini bana ver dedim. Siz
Hepiniz benim kaybettiğimi düşünüyorsunuz, değil mi? Cebimdeki tüm para bu ama yine de paramla
gazeteyi yırtabiliyorum. Yine de yapabiliyorum Howard. Baksana Şuna bak.
Faydası yok, Howard. Neden pes etmiyorsun? İçeri gel. Faydası yok. Sen
Ben pes edince yerime sen geçtin.
Benim Vârisim misin? şuraya
bak. Bir adım ileriye bile
götürememişsin ve götüremeyeceksin de.
-
Göreceğiz. Kaç yıldır tek
başına mücadele ediyorsun? Peki
mükâfatı ne oldu? Bunca yıl boyunca
dört bina yaptın. Mükâfat olarak
sayılabilecek bir miktar. Verdiğin
onca mücadeleden sonra mı? Kolay
olmasını beklemiyordum, benimle çalışmak isteyen kendisi gelir. Seni istemiyorlar, evlat. Anlamıyor musun?
İstedikleri bu Gail Wynand'ın
Banner'ı şu dünyanın en iğrenç gazetesi.
Kendi fikirlerine bağlı kalıp açlıktan öleceksin. Gail Wynand, insanlara istediklerini veriyor: Basitlik, adilik, bayağılık. Belki de yaşayan en güçlü insandır.
-
Bununla baş edebilir misin?
-
Önemsemiyorum ki. Bak.
Aşağıdaki insanları görüyor musun?
Mimari hakkında ne düşünüyorlar biliyor musun? Mimari ya da başka bir şey hakkında ne
düşündükleri umurumda değil. Sana
yapacaklarını görmek istemiyorum. Ben ise
Bunları yaşadım. Yeterince
gördüm. Gail Wynand'ın şehrinin tek
parçasını istemiyorum! Bir ambulans
çağırın. Howard, şu binalara bak. Gökdelenler; insanlığın en büyük yapısal
icadı. Ama onları da Yunan
tapınakları, Gotik katedraller ya da sırf daha önce yapıldığı için
kopyalayabileceklerini sanarak antik uygarlıkların kırması bir tarzda
yapıyorlar. Söyledim onlara. Bir
binanın şeklinin, işlevlerini yansıtması gerektiğini onlara söyledim. Yeni maddeler için yeni formlar
gerekeceğini söyledim. Bir insanın
başka birisinin ruhunu alamayacağı gibi bir binanın da diğerinin şeklini
alamayacağını söyledim. Howard,
dünyaya gelen her yeni fikir tek bir insanın aklından çıkar peki ya bedel
olarak ne öder biliyor musun? Bunu ben
inşa ettim. Howard, bana bir iyilik
yap. Benim için sakladığın her şeyimi
yakmanı istiyorum. Her şeyimi Kâğıtlarımı, çizimlerimi, sözleşmelerimi.
-
Hepsini. Yak gitsin, olur mu?
-
Tamam. Dünyada hiçbir şey
bırakmak istemiyorum. Ne yazık ki,
seni onlarla yüzleşmeye terk ediyorum.
Howard, faydası yok! Pes et.
Taviz ver. Kendinden taviz ver. Er ya
da geç vermek zorunda kalacaksın.
Bunları neden söylüyorsun bana? Sen böyle yapmadın ki. İşte bu yüzden söylüyorum. Çünkü ben öyle yapmadım. Sonunun böyle olmasını mı istiyorsun? Geleceğin bu.
-
İstediğin bu mu?
-
Evet. O zaman Tanrı seni
korusun, Howard. Seçtiğin bu yol cehennemden geçiyor.
-
Merhaba, Howard.
-
Merhaba, Peter. Geçiyordum,
uğrayayım dedim. Seni görmeyeli çok zaman oldu. Guy Francon'un beni geçen hafta ortağı
yaptığının biliyor muydun? Hayır. Bak, sen benim kariyerimi takip etmiyorsun
ama ben seninkini ediyorum. Francon ve
Keating olacak artık. Sanırım Guy
Francon'un önde gelen bir mimar olduğunu söylememe gerek yoktur. Hayır, gerek yok. Hatırlıyor musun? Bir keresinde sana
yükseleceğimi söylemiştim.
- Alo?
-
Western Union?
Hayır. Yanlış numarayı
aradınız. Bir şey mi bekliyorsun,
Howard? Guy Francon'dan
bahsediyordun. Daha önce yaptığım bir
tahmini hatırlatıyordum. Bu duruma
düştüğünü görmekten nefret ediyorum.
Nasıl başladığımızı hatırlıyor musun?
Bir de şu halimize bak. Bu kadarı yetmedi mi sana? Neden buraya geldin, Peter? Çünkü biz eski arkadaşız ve yenildiğini
görmekten nefret ediyorum.
-
Yenilmedim. Numara yapmanın bir
faydası yok. Bir yıldır tek müşterin
olmadı. Yanlışın var, Peter. Bir buçuk
yıldır. Belki bir kaç yüz doların
kalmıştır, sonra o da bitecek.
dolarım kaldı bir de kuruş. Peki tüm bu faturalar? Ödenmemiş bir elektrik faturası? Kesinti bildirimi. Çekmecede de tahliye
ihbarnamesi var. Böyle nasıl devam
edeceksin? Bu benim derdim, senin
değil. İtiraz istemiyorum, Howard. Ne
zaman istersen ödeyebilirsin.
İhtiyacın olur. Teşekkürler,
Peter. İhtiyacım yok. Ama sana yardım etmek istiyorum. Ne yardım ederim ne de yardım isterim. Bundan vazgeçsene artık.
-
Neden?
-
Poz atmaktan. İdeallerinden
diyelim istersen. Tek başına
kalamazsın. Pes et. İnsanlarla anlaşmayı öğren. Herkesin istediği çizimleri yap, o zaman
zengin ve ünlü olursun. Beğenilirsin.
Bizler gibi olursun. Seni rahatsız
eden bu mu, Peter? Yalnız kalmak
istemem mi? Bu mu? Bilmiyorum. Evine git, Peter. Geç oluyor.
-
Saatini mi kaybettin, Howard?
-
Rehin verdim. İyi geceler. İyi şanslar.
- Merhaba?
-
Bay Roark?
-
Evet.
-
Bugün cevap vereceğiz demiştim, Bay Roark ama maalesef yönetim kurulumuz henüz bir
karara varamadı. Sizi uzun süredir
beklettiğimizin farkındayım ama bankamız için verdiğiniz çizimler o kadar
farklı ki karar vermekte zorlanıyoruz.
Yarın size bir cevap vereceğime söz verebilirim.
Yarın olmazsa araya hafta sonu
giriyor ama Pazartesi belirlenmiş
olur. Gösterdiğiniz sabrı takdir
ediyoruz, Bay Roark. Biraz daha
bekleyebilir misiniz? Evet,
beklerim. Teşekkürler.
Bay Roark, bu iş sizindir. Manhattan Bankası Yönetim Kurulu binamız için mimar
olarak sizi seçti. Tebrik ederim. İyi
iş çıkardınız. Yönetimimiz,
projenizden oldukça etkilendi. Muazzam
bir görev, bir mimar için sıra dışı bir fırsat. Tanınmıyorsunuz ama bu bina yükseldiğinde
ünlü olacaksınız. Yıllardır
beklediğiniz bir fırsat, değil mi?
-
Evet.
-
Sizindir. Küçük bir şartla. Çok
küçük bir ödün. Kabul ettiğiniz anda,
sözleşmeyi imzalayabiliriz.
-
Nedir o?
-
Tabii ki plânlarınızı değiştirmek istemezdik aslında. Çizimlerinizdeki hüner nedeniyle sizi
tercih ettik. Ama görüntüsü, bilindik
hiçbir tarza benzemiyor. Kamuoyunun
hoşuna gitmeyecektir. Şoke olurlar.
Çok farklı, fazla orijinal.
Orijinallik iyidir, ama neden sınırları zorlayalım? Her zaman bir orta
yol vardır. Biz de güzel çiziminizi
bir yandan koruyup diğer yandan klâsik bir değer katarak yumuşatmak
istiyoruz. İşte. Bunu size genel fikrimizi anlatabilmesi
için yaptık. Çok basit. Tek yapmanız
gereken kopyalamak. Binayı bu şekilde
uyarlamanızı istiyoruz. Böylece hem
modernin hem de geçmişin izlerini taşıyor yani herkesi memnun edeceği
kesin. Neden orta yolda buluşmak
varken şansımızı zorlayalım ki?
Gördünüz mü? Hiçbir şeyi mahvetmiyor, değil mi? Hem genel zevklere de hitap etmeliyiz.
Anlıyorsunuzdur. Hayır. İşimi kabul edecekseniz, ya olduğu gibi
alırsınız ya da hiç.
-
Ama neden? Bir bina da, bir
insan gibi tek parça olmalıdır. Aynı
bizim gibi. Kendi fikirlerini
yansıtmalı, kendi biçimi olmalı ve kendi amacına hizmet etmelidir. Ama mimarinin popüler çizgilerinden
kopamayız. Neden olmasın?
-
Çünkü herkes onları kabullendi.
-
Ben kabullenmedim. Ortak
kurallarımıza meydan mı okuyorsunuz?
Ben kendi kurallarımı koyarım.
-
Niyetiniz tüm dünyaya savaş açmak mı?
-
Gerekirse evet. Ama sonuçta biz
senin müşteriniz ve senin görevin bize hizmet etmek. Müşteri kazanmak için çizim yapmam. Çizim
yapabilmek için müşteri kazanırım. Bay
Roark, bu konuda tartışamayız.
Yönetimimizin kararı nihaidir.
Bu değişiklikleri istiyoruz.
Anlaşmayı bizim şartlarımızla kabul edecek misiniz, etmeyecek
misiniz? Ortaya koyduğunuz şeyin
geleceğiniz olduğunun farkındasınızdır, herhalde. Bu son şansınız olabilir. Evet?
Evet mi hayır mı, Bay Roark?
Hayır. Ne yaptığınızın farkında
mısınız? Sayılır. Roark, yaptığın tam bir delilik. Bir kez olsun taviz veremez misiniz?
Sonuçta yaşamak zorundasınız.
-
Bu şekilde değil
-
Ne şekilde? Çalışmak zorunda
değil misiniz? Gerekirse yevmiyeyle
çalışmayı yeğlerim.
-
Bir şey anladınız mı?
-
Hayır. Roark'u tavsiye eden
sizdiniz. Siz seçtiniz onu. İyi bir
tercih olur demiştiniz.
-
Değil miydi?
-
Değişiklikleri de siz önerdiniz.
Kabul eder demiştiniz. Evet,
demiştim. Bay Gail Wynand'ın klâsik
bir görüntüsü olan binalar istediğini size söyledim.
-
O zaman neden bu adamı seçtiniz?
-
Bir deneyimdi, beyler. Çok
ilginç bir deneyimdi. Ama şimdi ne
yapacağız? Başka bir mimar seçeceğiz
tabii ki. Peki, Bay Toohey. Eminim kendim için bir şey istemediğimin
farkındasınızdır, Bay Wynand. Tek
yaptığım, bir arkadaşım için didinmek.
Yeni banka binası inşaatı çok önemli bir proje ve bütün yetkiler de
sizde, Bay Wynand. Yönetim kurulu başarısızlıkla
sonuçlanan bir mimar seçme girişiminde bulundu. Her kimi tercih ederseniz kabul
ederler. Ben de tavsiyemi size
iletmeyi görev bildim.
-
Kimi tavsiye ediyorsunuz?
-
Mesleğin yükselen yıldızı Peter Keating'i. Başka hiçbir mimar onunla boy
ölçüşemez. Görüşüm bu yönde, Bay
Wynand. Size inanıyorum.
-
Öyle mi?
-
Tabii ki, Bay Toohey. Ama sizin görüşünüzü neden dikkate alayım ki? Ne de olsa, The Banner'ın mimarlık
uzmanıyım.
Bay Toohey, lütfen beni okuyucularımızla karıştırmayın. Ben
Size Keating'in en iyi bir kaç çizimini getirme cüretini gösterdim. Kararı kendiniz verebilirsiniz.
-
Eğer bu binalardan herhangi birini
-
Gördüm. Bundan yıl önce, ilk yapıldıklarında
muhteşemlerdi. Eminim modern mimari
dedikleri şeyin hayranı değilsinizdir, değil mi? Değersiz, çünkü bir kaç kendini bilmez
bireyin işi. Sanatsal değer, her
bireyin çoğunluğun standartlarına itaatiyle müştereken yaratılabilir.
-
Bunu dün köşenizde okumuştum.
-
Okudunuz mu? Teşekkürler. Peter Keating'in kişiliğindeki mükemmellik
çizimlerine mührünü vurduğu bir kişiliği olmamasındadır.
-
Doğrudur. Böylece kendisini
değil, birlikte çalıştığı kitleyi temsil eder. Ve koca mermer yığınları üretir. Sanırım Peter Keating'i size pazarlamakta
başarısız oluyorum Nedenmiş,
hayır. Başarılı oluyorsunuz. Keating değersiz birisi yani bu binanın
tasarısı için en uygun kişi. Popüler
olacağı kesin. Yetenekli birisini
seçmemi beklemiyordunuz, değil mi?
Yaptırdığım hiçbir banka, otel ya da ticari yapı inşaatı için iyi bir
mimar tutmadım. Kamuoyuna istediğini
veririm, sizin köşenizde buna dahil, Bay Toohey. Bundan Peter Keating'i seçeceğinizi mi
çıkarmalıyım? Hiç umurumda değil. Şu
rağbet gören mimarların hepsi birbirinden budala. Galiba haklısın. Sanırım kararımı The Banner'ın Mimarlık
Uzmanlarına danışarak vereceğim.
Haklısınız, Bay Wynand. Ama tek
uzmanım siz değilsiniz, Bay Toohey. Bir rakibeniz var. Aynı şekilde Dominique Francon'a da
danışmalıyım.
- Evet, efendim?
-
Bayan Francon'ı buraya çağır.
-
Bayan Francon ve ben pek anlaşamayız.
-
Ona şüphe yok.
- Evet?
-
Bay Wynand, biliyorum affedilir gibi
değil ama Bayan Francon binada değil.
Derhal gelmesi için telefon
edeyim mi?
Hayır. Kendiniz gitmeyeceksiniz
Biliyor musun, Toohey? Bir gün canımı çok sıkacaksın. Zamanı gelene kadar bunu yapmamaya
çalışacağım. Nasıl girdiniz
içeri? Hizmetçiniz içeri aldı. Bana haber vermeden mi? Sizinle aynı davranışları sergilemesini
bekleyemezsiniz. New York'ta beni
görmeyi reddedebilecek tek kişi sizsiniz.
Neden geldiniz buraya? Gazetede
size işim düştü. Ama yerinizde yoktunuz.
Çalışanlarınızı yoklamaya hep kendiniz mi gelirsiniz? Umarım tarihi bir yere yazarsın. İlginizi
çekecek bir konuda tavsiyenizi almak istemiştim. Banka inşaatı için bir mimar seçmem
gerekiyor. Kimi tavsiye edersiniz?
Kimseyi. Yetenekli bir tek
mimar bile tanımıyorum. Zaten siz de
yetenek aramıyorsunuz, Bay Wynand.. Ya
seçimi size bırakırsam?
-
Seçmeye tenezzül etmem.
-
Öyle mi? Ellsworth Toohey işi
Peter Keating'in alması için can atıyor.
Peter Keating üçüncü sınıf bir mimar.
-
Öyle mi? Babanızın ortağı ama.
-
Evet, öyle.
-
Peter Keating ile nişanlı değil misiniz?
-
Evet. Peter'ın kariyerine
yardım teklifinde bulunarak beni ayartmaktan keyif alıyorsanız tekrar
düşünün. Onun kariyerine yardım etmek
gibi bir arzum yok. Sizi ayartmaya
çalışıyordum, ama bundan keyif almıyordum.
Peter Keating ile tanışmak isterim.
Bu akşam benimle yemek yer misiniz? Bu işi konuşuruz.
-
İsterseniz.
-
Bu arada, mesai saatinde yerinde olmayan herhangi başka birisi olsaydı
şu anda kovulmuştu. Biliyorum.
-
Kendimi kovulmuş farz edeyim mi?
-
İster miydiniz? Ha kovulmuşum
ha kovulmamışım, fark etmez.
Biliyorsun, binalar hakkında yazdığın küçük köşeden fazlasına sahip olabilirsin. Eğer isterseniz The Banner'da parlak bir
geleceğiniz olabilir. Asla The Banner'da kariyer yapmak
istemedim.
Bana, sizi neyin baştan çıkaracağını söyleyin? Arzulayacağınız bir şeyi bulmak
isterim. Uğraşmayın, Bay Wynand. Asla bir şeyi arzulamam. Siz geldiğiniz sırada ne yapıyordum,
biliyor musunuz? Avrupa'da bulduğum
bir heykelim vardı, bir Tanrı heykeli.
Sanırım ona aşık olmuştum ama sonra kırdım.
-
Ne demek istiyorsunuz?
-
Aydınlıktan aşağı fırlattım.
-
Neden? Böylece onu
sevemeyecektim. Hiçbir şeye bağlanmak
istemiyorum. Güzelliğin, zekânın ve kusursuzluğun hiç şansı olmadığı şu dünyaya
ait olmasındansa, yok olmasını yeğledim.
Ayak takımının ve The Banner'ın dünyası.
Yine de bu akşam sizinle birlikte yemek yememi istiyor musunuz? Daha da çok istiyorum. Bu iş, inanılmaz bir fırsat. Sizi memnun
etmek için elimden geleni yapacağım.
-
Sanırım bu işi istiyorsunuz.
-
İstemek mi? Ruhumu bile
satarım. Doğru bir teşhis olsa gerek,
Bay Keating. Hayatta her şeyin bedeli vardır.
Bu örneğimizdeki bedel ise Bayan Francon ile nişanınızı bozmanız. Nişanımı mı? Neden?
Aklınıza gelebilecek herhangi bir nedenle. Gerekçelerim hakkında istediğiniz tahminde
bulunun ama talebim budur.
-
Dominique?
-
Hayır, sana yardım etmeyeceğim.
Bay Wynand ile aranızda çözmenizi istiyorum.
-
Ama kabul eder misin?
-
Seçim senin. Nişanımız, babamla
ortak olmanı sağladı. Bay Wynand'ın
himayesi, sana çok daha faydalı olacaktır.
Eminim bu bir şaka, Bay Wynand. Böyle şeyler yapılamaz. Her zaman yapılır ama asla konuşulmaz. Kabul etmeliyim ki, size çok kötü
davranıyorum. Dürüst olmak büyük
zalimliktir. Ben Ne yapmam gerekir bilmiyorum. Çok basit. Yüzüme bir tokat atmalısın. Bunu dakikalar önce yapmalıydınız. Hayır mı? Bunu yapmak istemiyor musunuz? Ama tabii hiçbirini yapmaya mecbur
değilsiniz. İşi reddedebilirsiniz
de?
-
Hayır.
-
Güzel, Bay Keating. Sanırım şu
anda en uygun olan gitmeniz. Sabah
büromu arayın ve sözleşmeyi imzalayalım.
Eğer istediğin buysa, hiç karışmayacağım. Olgun hareket etmeliyiz, değil mi? Eminim sorun yaşamayacağız, Bay
Wynand. İyi geceler. Neden yaptın bunu? Peter gibi anlaşacağımı mı sandınız?
Yöntemlerinizle beni kazanacağınızı mı sandınız? Tabii ki hayır. Sadece insanların fırsatçı
olduğunu ve satın alınabileceklerini göstermek istedim. Bir de beni aşağılamakta haksız
olduğunuzu. İnsanlarla uğraşmanın
şerefli bir yolu yoktur. Onlara itaat ya da emretmekten başka şansımız
yoktur. Ben emretmeyi tercih
ediyorum. Bütünlüğü olan bir insan
ikisini de yapmaz. Bütünlüğü olan bir
insan yoktur. Geçmişimde bunu
ispatlayacak onlarca sene var. Ben
Hell's Kitchen'da doğdum. The
Banner'ı yaratarak, balçığın içinden yükseldim.
Bayağı bir gazete, değil mi? Ama
amacımı gerçekleştirdi.
- Amacınız neydi?
-
Güç. Neden kendinizi bana
aklamaya çalışıyorsunuz? Kendimi
aklamaya Evet.
-
Yaptığım buydu.
-
Neden? Sanırım
biliyorsunuz. Gördünüz mü? Sanırım ben duymuş olabileceğiniz şu kaçık
insanlardan birisiyim. Tamamen hissiz
bir kadın. Peter Keating ile
nişanlıydım çünkü o bulabileceğim en önemsiz insandı. Ve asla aşık olmayacağımı da
biliyordum. Şimdiye kadar kimseyi
sevmediniz mi? Hayır ve asla
sevmeyeceğim. Eğer seversem, sonu
Yunan Tanrısı heykelinin sonu gibi olur.
Biliyorum. Kabul ediyorum.
Benimle evlenmeni istiyorum.
Eğer kendimi korkunç bir suçtan ötürü cezalandırmaya karar verirsem
seninle evlenirim.
-
Beklerim. Her ne sebeple olursa
olsun.
-
Seni tekrar görmeme izin verir misin?
-
Birkaç güne şehirden ayrılıyorum.
-
Nereye gidiyorsun?
-
Babamın Connecticut'taki yerine.
Oraya kimseyi görmek zorunda olmayacağım için gidiyorum. Asıl aradığın nedir? Özgürlük: hiçbir şey istememek, hiçbir şey
beklememek, hiçbir şeye bağlı olmamak.
Merhaba, Bayan Francon.
Nasılsınız? Burada ne arıyorsunuz?
Yazı burada geçireceğim.
-
Ben de ocağa bir bakayım dedim.
-
İzninizle etrafı gezdireyim.
Burası tüm Connecticut'taki en iyi gri granit ocağıdır.
-
Geçen ay, tamı tamına
-
Şu adam kim? Hangi adam, Bayan
Francon? Neyse, boş ver. Neden sürekli bana bakıyorsun? Siz bana neden bakıyorsanız, aynı
nedenle. Neden bahsettiğini
anlamıyorum. Anlamasanız, daha fazla
şaşırır, daha az kızardınız, Bayan Francon.
Demek adımı biliyorsun.
Yeterince açık olarak ilan ediyorsunuz. Küstahlık etmesen iyi olur. Seni anında
kovdurabilirim.
-
Şefi çağırayım mı?
-
Tabii ki hayır. Ama kim
olduğumu bildiğine göre, bana bakmaktan vazgeçersen iyi olur. Yanlış anlaşılabilir. Hiç sanmıyorum. Buyurun.
İyi akşamlar, Bayan Francon. Beni mi çağırttınız? Evet.
Biraz ek para kazanmak ister misin?
Tabii ki, Bayan Francon. Şu
mermer parçası kırık ve değişmesi gerekiyor.
Çıkarmanı istiyorum. Evet,
Bayan Francon. Artık kırık ve
değiştirilmesi gerekiyor. Ne tür bir
mermer olduğunu ve yenisini nereden alabileceğini biliyor musun?
-
Evet, Bayan Francon.
-
Başla o halde. Çıkar yerinden.
Peki, Bayan Francon. Özür dilerim. Herhalde sana gülüyorum sandın ama öyle
değildi tabii. Seni rahatsız etmek
istemedim. Eminim işini bir an önce
bitirip buradan gitmeye uğraşıyorsundur.
Demek istediğim yorgun olmalısın.
Ama konuşmak isteyeceğin bir şeyler vardır. Tabii, Bayan Francon. Evet?
Bence bu iğrenç bir şömine.
Gerçekten mi? Bu evin plânını babam yapmıştı. Mimarlığı tartışmak sana düşmez. Hiç düşmez. Başka bir konu seçelim mi? Evet, Bayan Francon. Genelde üç çeşit mermer vardır: Beyaz, oniks
ve yeşil mermer. Sonuncusu gerçek bir
mermer olarak sayılmamalı. Gerçek
mermer, kireçtaşının ısı ve basınç etkisiyle başkalaşımından oluşandır. Basınç güçlü bir etkendir. Bir kere başladıktan sonra kontrol
edemeyeceğiniz sonuçlara yol açabilir.
Ne gibi sonuçlar? Çevresindeki
topraktan yabancı maddelerin araya sızması.
Çoğu mermerde görülen renkli damarları da bunlar yaratır. Bu, saf, beyaz mermerdir. Çok dikkatli olmalısınız, Bayan
Francon. Aynı kalitede bir mermerden
başkasını kabul etmemelisiniz. Bu
Alabama mermeridir, çok yüksek kaliteli, bulması zordur. Taşı ne yapayım? Oraya bırak. Ben aldırırım. Pekâlâ.
Kesilmiş yeni bir parça sipariş edip size teslim ettireceğim.
-
Benim kurmamı ister misiniz?
-
Evet, tabii. Geldiği zaman sana
haber veririm. Borcum ne kadar? Üstü
kalsın. Teşekkürler, Bayan
Francon.
-
İyi geceler.
-
İyi geceler, Bayan Francon.
Girin. Taş ocağından
gönderdikleri adam, Bayan Francon.
Kimsin sen?
-
Pasquale Orsini.
-
Ne istiyorsun? Taşocağındaki
sırık şöminenizi benim tamir etmemi istediğinizi söyledi. Evet. Evet, tabii. Unuttum. İşine bak. Mermeri kurmaya neden gelmedin? Kimin kurmaya geldiği sizin için fark etmez
diye düşündüm, Bayan Francon?
Tünaydın, Bayan Francon. Nasılsınız?
Burada çalışan bir adam vardı.
Uzun, sıska, matkap kullanıyordu.
-
Nerede o?
-
Evet, şu adam, gitti o.
-
Gitti mi?
-
Ayrıldı, sanırım New York'a gitti.
-
Ne zaman?
-
İki gün önce. Adı ne ? Hayır. Hayır, adını bilmek
istemiyorum.
-
Eğer bulmamı isterseniz
-
Hayır. Ne yapacağımı
bilemiyorum. Pes ettim. Burama kadar
geldi. Ne yapacağımı şaşırdım.
-
Hep böyle gitmeyecektir, Alvah.
-
Sana göre hava hoş. Ama benim
başım belada. Tirajımızı arttırmak için heyecana ihtiyacımız var. Bir şeylere savaş açmalıyım ama neye savaş
açabileceğimi bilmiyorum. Tramvay
tekeline karşı bir savaş açabiliriz?
Onu iki yıl önce yapmıştık, sonra da konserve sebzelere hatta. Bir de Wall Street'e karşı. Peki ya şimdi kime karşı açabiliriz? Zeki bir kadınsınız, sizin fikriniz ?
-
Üzgünüm, bu tip işlerde iyi değilim.
-
Gail Wynand sonuç görmek ister.
The Banner aktif olmak zorunda.
O kadar kafa patlattım ama kötüleyebilecek hiçbir şey bulamıyorum.
-
Ben bulurum.
-
Ne? Bu.
-
Kim bir binayı takar ki?
-
Nasıl ele aldığına göre değişir.
Bu sanata hakarettir ve kamu güvenliğini tehdit ediyor. Her an
yıkılabilir.
-
Kimse bu tip bir yapısal yöntem kullanmamıştı.
-
Öyle mi? Sahibi Roger Enright,
şu her şeyini kendi kazanan adamlardan.
İnatçı ve çuvalla parası var.
Zengini suçlamak her zaman güvenlidir.
Herkes sizi destekleyecektir.
-
En başta da zenginler.
-
Ya.
-
Howard Roark, kim o?
-
Bilmiyorum. Neler
yapabileceğini bir düşün. Yükselen süper lüks bir konut ve varoşlarda yaşayan o
fakir insanlar. Varoşların kurbanı
olan güzel kızlar hakkında bir Pazar eki çıkarabiliriz.
-
Üç renk baskılı resimlerle.
İşte buldun, Ellsworth. İşte buldun.
Muhteşem bir fikir. Wynand'ın onaylayacağına eminim. Enright Evi'nin harika bir yapı olduğunu
sen de biliyorsun. Belki de en
iyilerden birisi. Ellsworth, neyin
peşindesin? Diyebilirim ki kimse neyin
peşinde olduğumu bilemez. Ama
öğrenecekler. Tabi zamanı
geldiğinde. Üç ayrı temamız olacak:
Kötü sanatla ilgili entelektüel
bir bölüm. Yıkılan kirişlerle ilgili ürpertici bir bölüm.
Fakirlerle ilgili acıklı bir
bölüm.
İstisnasız herkesi kışkırtacağız.
Kim savunmak ister ki? Sadece bir
bina.
-
İlk yapacağım şey
-
Detaylarla uğraştırma.
Güzel. Devam et. Toohey üstesinden gelir.
Bu ne sürpriz ve rutin ziyaretçilerimle ne güzel bir tezat. Lütfen
otur. Enright Evine karşı bir
kampanyayı onayladın? Evet, tabii ki.
Büyük gürültü koparacak. Gelecek hafta
deniz turuna çıkıyorum. Bütün kış olmayacağım.
Bu haber onları meşgul tutar.
Enright Evi'nin çizimlerini gördün mü?
Hayır.
-
Lütfen gözden geçir.
-
Ne için?
-
Lütfen gözden geçir.
-
Ne için?
-
Hiç önemi yok mu?
-
Yok. Ayak takımını oyalamak,
bağrışabilecekleri bir şeyler vermek için, onu yok etmek mi istiyorsun? The Banner'a en yüksek tirajı kazandıran
bu prensiptir.
Değiştirmemi bekleme. Bir keresinde
bana ne istediğimi sormuştun. Şimdiye
kadar kimseden iyilik istememiştim ama şimdi istiyorum. Lütfen kampanyayı durdur. Mimar, bir arkadaşın mı? Hayatımda görmedim bile. Kim olduğunu
bilmiyorum ve ilgilenmiyorum. Neden bu
binayı savunuyorsun ki? Çünkü
harika. Hayatta asil ya da güzel olan
çok az şey vardır. Bir insanın
başarısını savunuyorum. Mükemmeliyeti savunuyorum. The Banner'ı bana şikâyet mi ediyorsun?
Size yalvarıyorum, Bay Wynand. Dominique,
sana The Banner haricinde
sahip olduğum her şeyi veririm. Tüm hayatım ve anlatamayacağım kadar uzun
bir mücadeleyi onu kurmak için verdim.
Onu hayatta hiç kimse için feda etmem.
İstediğini yapmak hakkın.
Yaptıklarınıza katılmamak da benim hakkım. Lütfen The Banner'dan istifamı kabul edin.
Üzgünüm. Faydası yok, sevgilim. Benimle mücadele edemezsin. Şansın
yok. Biliyorum. Çoğu insan bir barınak bulma derdinde iken
kaynaklar Enright Evi olarak bilinen hilkat
garibesini
dikmek için heba ediliyor.
Kendi fikirlerini tüm kaidelerin
üzerinde görme cüretini gösteren
Howard Roark denen kifayetsiz bir amatör
tarafından tasarlanmış.
Sizler mimarsınız ve Howard Roark gibi bir adamın hepinize tehdit oluşturduğunu
bilmelisiniz. Yapıların çarpıklığı had safhada. Binalarınızı bunun yanına dikebilir
misiniz? Sanırım beni anlıyorsunuz,
beyler. Eğer Enright Evi'ni protesto
eden bir metni imzalarsanız The
Banner büyük zevkle yayımlayacak
ve kazanacağız. Çünkü binlercesi bizim
gibi düşünüyor. Binlercesi, tek kişiye
karşı. Daha da fazlası. Bakın. Editöre
mektuplar. Hem de binlerce, hepsi
Enright Evi'ni protesto ediyor.
Ellsworth, muhteşemsin. Halkın
eğilimini nasıl bu kadar iyi görebildin?
-
Roark.
- Bay Enright.
Teşekkürler.
-
Milletin uğuldamasına kafanı takma.
-
Takmıyorum. Ben o kadar çok
kötülendim ki, artık umursamıyorum.
Hayata kömür işçisi olarak atıldım. Bulunduğum yere, başkaları beğense
de beğenmese de, kendi doğrularımı takip ederek geldim. Yaşın ilerlediğinde, başarının tek yolunun
bu olduğunu göreceksin.
-
Biliyorum.
-
Çok kuvvetliler. Daha da
kuvvetlenecekler, merak etme.
-
Kazanacaksın.
-
Kazandım.
-
İhtiyacın olan tek savunma bu.
-
Ben, kanıtımızda dinleneceğim.
Yapacağım aynen bu. Taşınan ilk
kişi ben olacağım. Enright Evi'nin
açılışı için bir parti düzenleyeceğim.
Hepsini davet edeceğim: Basın, mimarlar, eleştirmenler. Hepsi
görsün. Özür dileyeceğimizi
sanacaklar. Aksine biz kutlayacağız.
Bu bina için söyleyebileceğim bir şey yok. Tanrı size göz ve akıl vermiş. Eğer
kullanamıyorsanız sizin kaybınız. Beni
ikna etmek istemiyor musunuz? Bunu
dert etmemi gerektirecek bir şey var mı?
Her kimse, Howard Roark'un geleceği için endişeleniyorum.
-
Neden? İyi olduğunu mu düşünüyorsunuz?
-
Fazlasıyla iyi.
-
Dominique.
-
Merhaba, Peter. Seni tekrar
görmek büyük zevk. Her zamankinden güzel görünüyorsun. Bu bina hakkında ne düşünüyorsun? Konuklar
arasında anket yapıyorum da.
-
Ne yapıyorsun?
-
Ne düşündükleri hakkında bir anket.
Ne için? Hakkında kendi düşündüklerini öğrenebilmek için? Kamuoyunun düşüncesini bilmeliyiz, değil
mi? Hayır, sakın dâhi bir mimar ile
çalışmayın
-
Dâhileri sevmem. Tehlikeli olurlar.
-
Nasıl? Kardeşlerinden daha
muktedir olan bir adam imâ yoluyla onlara hakaret ediyor. Paylaşılamayacak hiçbir payeye
heveslenmemeli. Bu tip entel
konulardan anlamam. Ben borsa oynuyorum.
Ben insan ruhunun borsasında oynuyorum ve kazanıyorum. Büyüleyici, inanılmaz büyüleyici, ama böyle
bir evde yaşamak istemem. İçinde
oturan, evinde gibi hissedemez. Demek istediğimi anlamışsınızdır.
-
Konforlu, rahat, evinde gibi işte.
-
Hayır, rahat olamazsınız.
-
Dominique.
-
Evet, Baba. Kendi kızımın bu
bozuntuyu nasıl onayladığını anlayamıyorum.
Medenileşememiş bir zevkin ürünü. Yoksa savunacak mısın? Hayır, savunmaya çalışmayacağım. Bay Francon, bu merdiven, fena değil.
Zekice bir fikir. Böyle bir fikri
kullanabileceğim bir ev çiziyorum ama tabii ki uyarlamak zorunda
kalacağım. Tabii, biraz zarafet
katılırsa Bilirsin, Yunan süslemesi
falan. Mühendislik eseri dahice.
Kendim de kullanabilirim. Merhaba. Ben
de seni bekliyordum. Bu gecenin onur
konuğusun, sonuna kadar hak ettin.
Önce kiminle tanışmak istersin?
Dominique Francon bize bakıyor.
Hadi gel. Bayan Francon, sizi
Howard Roark'la tanıştırabilir miyim?
Siz Howard Roark musunuz?
-
Evet, Bayan Francon. Senin
haberin yok ama Bayan Francon'ın seninle bir bağı var. Çizimine yapılan saldırıyı kınamak için
The Banner'dan istifa etti.
-
Bunu nereden biliyorsun?
-
Duydum.
-
Bay Roark'un bilmesini istemiyordum.
-
Ama neden, Bayan Francon? Kendi
adıma faydasız bir jestte bulundum.
Dominique itiraf etmeyecektir ama çizimlerini çok beğeniyor.
Anlayabiliyor.
-
Anlamasını beklerdim zaten.
-
Öyle mi?
-
Ama beni tanımıyorsunuz.
-
Köşenizi okurdum, Bayan Francon.
Çıkardığınız işe, gördüğüm her şeyden daha fazla hayranım. Eğer köşemde yazdığımı okuduysanız
aramızdakinin bir bağ değil uçurum olduğunu anlardınız. Her satırını hatırlıyorum. Keşke binanızı hiç görmeseydim. Bizi esir
etmesini arzulayabileceğimiz şeyleri temsil ediyor ki ben kolay kolay esir
olmam. Bu karşınızdakinin gücüne göre
değişir, Bayan Francon. Evet? Roger, neden onu buraya getirdin? Neden onu bu insanların önüne attın? Onlara karşı şansı olmadığını görmüyor
musun? İçeri gelin. Gelmeni bekliyordum. Adını bilmiyordum. Sen benimkini
biliyordun. Ama onca ay boyunca beni
aramaya çalışmadın. Senin beni bulup,
bana gelmeni istedim. Eğer bana zarar
vermek sana zevk veriyorsa seni daha da memnun edeceğim. Seni seviyorum, Roark. Aylar boyunca seni bulmayı umut ederek, bir
kez görebilmek için hayatımı feda etmeyi tercih ederek, işkence çekerek
yaşadığımı duymak seni memnun eder miydi?
Sen hepsini biliyordun tabii. Bunları yaşamamı istiyordun.
-
Evet.
-
Neden şimdi bana gülmüyorsun? Kazandın işte. Beni durdurabilecek gururum kalmadı. Seni gururumu ve pişmanlığı bir kenara
bırakarak sevdim. Sana bunu ve beni
bir daha asla göremeyeceğini söylemeye geldim. Bana acı çektirebilir misim bilmek
istiyorsun, değil mi? Çektirebilirsin. Roark, sen istediğim her şeye
sahipsin. İşte bu yüzden senin gibi
birisine hiç rastlamak istemedim. Hiç
şansının olamayacağı bir dünyada yok edildiğini görmektense şimdi terk edeceğim
seni.
-
Neden korkuyorsun?
-
Sana ne yapacaklarını biliyorum.
Enright Evi'ni yapabilecek zekâya sahiptin. Ama bir mahkum gibi granit ocağında
çalışıyordun.
-
Benim tercihimdi.
-
Neden? Nedenini bilmiyor
musun? Biliyorum. Boyun eğmek
istemedin. Seni tekrar dibe indirecekler.
Taş ocakları görebileceğin en iyi yer.
-
Oradan çıktım
-
Çıktın mı? Enright Evi'nin
senin için başlangıç olduğunu mu sanıyorsun?
Orası senin ölüm fermanın. Sana
gelen başka müşteri oldu mu?
Hayır. Gelmeyecekler. Yaptıklarının mükemmelliği nedeniyle senden
nefret ediyorlar. Doğruluğun nedeniyle
senden nefret ediyorlar.
Değiştiremeyecekleri ya da ellerine alamayacakları için senden nefret
ediyorlar. Var olmana izin
vermeyecekler. Roark, seni yok
edecekler. Ama ben bunları görmek için
orada olmayacağım. Beni terk etmek
istiyor musun? Seni ilk gördüğüm andan
beri seviyorum ve sen de bunu biliyorsun.
Sen bundan kaçmaya çalıştın.
Kabullenmeyi öğrenmene izin vermeliydim. Beni terk mi edeceksin? Evet.
Seni durdurmayacağım. Roark,
görmüyor musun? Seni terk etmek istemiyorum.
Benimle evlenir misin? Seninle
kalmak istiyorum. Küçük bir kasabada
bir ev alırız, ben sana bakarım.
Gülme. Yapabilirim. Yemek yaparım, çamaşırlarını yıkarım, yerleri süpürürüm
sen de mimarlığı bırakırsın. Eğer
bırakırsan, Sonsuza dek seninle kalırım ama bekleyip bir felâketin içine
sürüklendiğini görmeye dayanamam.
Başka şekilde sonlanamaz. Kendini bu felaketten kurtar. Basit bir iş bulursun. Sadece birbirimiz için yaşarız. Keşke seni sadece ayarttığımı
söyleyebilseydim. Roark, evet mi hayır
mı? Hayır. Dünyadan korkmamayı, hiçbir şeyi
umursamamayı öğrenmelisin. Öğrenmene
izin vermeliyim. Öğrendiğinde, bana
geri geleceksin. Beni yok edemeyecekler,
Dominique. Seni bekleyeceğim. Seni seviyorum. Beklemek zorunda kalacağımız yıllar için
şimdiden söylüyorum. Senden kaçabilmek
için her şeyi yapardım. Döndüğümde,
beni görmek için buraya gelmen haricinde her şeyi beklerdim. Kendimi kandırmak isteseydim, beni görmek
için sabırsızlandığını düşünürdüm.
-
Sabırsızlanıyordum.
-
Sebebin her ne ise çok mutluyum sevgilim. Seni uyarabilecek kadar açık sözlüyüm,
mutlu olmamalısın. Anlıyorum. Gerekçen
ne? Benden isteyecek başka bir şey
bulduysan, yerine getirebilecek olmak isterim. Hayır. Bir istekte bulunmaya değil aksine
bir isteğini yerine getirmeye geldim.
Hâlâ benimle evlenmek istiyor musun?
Dileyebileceğim her şeyden daha da fazla. Seninle evleneceğim.
-
Bana hiçbir şey sormak istemiyor musun?
-
Hayır. Teşekkürler. İşimi
kolaylaştırıyorsun. Sebebin her ne
olursa olsun, kabul edeceğim.
Evliliğimizde aradığım şey, benim meselem olarak kalacak. Hiçbir söz, yasak ya da taahhüt
koymuyorum. Her ne kadar senin için
bir önemi olmasa da, seni seviyorum.
Hayır, Bay Roark, hakkınızda çok fazla yaygara ve nefret gösterileri
var. Çekişmelerinizde taraf olamayız.
Husumet yaratmak istemeyiz. Üzgünüm
ama binamızın tasarım işini size vermeyi mümkün görmüyoruz. Yöneticilerimizden birisinin dediği gibi,
böyle bir riski göze almamızı bekleyemezsiniz.' Hayır, sizden bunu bekleyemem. Merhaba, Bay Roark. Sizinle şimdi olduğu gibi yalnız başımıza
buluşmayı umuyordum.
-
Benimle konuşmak istemezsiniz herhalde.
-
Hangi konuda? Aslında sizin
olması gereken bir yapı var. Şehrin
her yanında yükselen yapılar var, size fırsat tanımayıp ahmaklara verildiler Onlar sizin sevip de alamadığınız işleri
yaparken, siz sokaklarda geziyorsunuz.
Bu şehir size kapalı. Bunu
yapan da benim.
-
Sebebimi bilmek istemiyor musunuz?
-
Hayır. Sizinle savaşıyorum ve
elimden gelen her şekilde sizinle savaşacağım.
-
İstediğinizi yapmakta özgürsünüz.
-
Bay Roark, burada yalnızız.
Neden bana dilediğiniz gibi hakkımda düşündüklerinizi
söylemiyorsunuz? Ama sizin hakkınızda
düşünmüyorum. Harika, Bay Roark.
Muhteşem. Enright Evi'ni gördüğümden
beri, aradığım kişinin siz olduğunuzu biliyordum. Ama gökdelenler yaptıktan sonra, benim için
önemsiz bir benzin istasyonu yapmayacağınızı sanıyordum. Hiçbir bina önemsiz değildir. İsteyen
herkesle çalışırım. Nerede olursa,
yeter ki bildiğim gibi çizeyim.
Kariyeriniz aynı çizimleriniz gibi emsalsiz. Daha The Banner'ın iftira dolu kampanyalarından
kurtulan bir kişi duymadım.
Her şey size karşıydı. Nasıl atlattınız?
- Banner'ın kampanyası hakkında
ne düşünüyorsunuz?
-
Aptallar için ahlaksız bir kampanya.
Kendi sorunuza cevap vermediniz mi?
Ama yıllarınız The Banner tarafından harcanıp, heba edildi.
Hayır. O yıllar boyunca benimle çalışmak isteyen, kendi gözüyle görüp kendi
aklıyla düşünebilen birkaç kişi oldu.
Böyle adamlara az rastlanılabilir, tanınmayabilirler, ama dünyayı onlar
döndürür.
-
Peki nasıl aradın?
-
Aramadım. Onlar bana ulaştı..
Benim tarzımda olan kişi, beni arayandır. Muhtemelen önemli bir şey. Ofisinde, saat :'de bir randevu ayarladım.
-
Kimin ofisinde?
-
Bir buçuk saat önce aradı. Bay
Gail Wynand.
-
Benim için çalışmak isteyeceğinizi sanmıyorum.
-
Neden? Yaptırdığım binaları
gördükten sonra benden nefret etmeniz gerekirdi.
-
Çok açık sözlüsünüz.
-
Teşekkürler. Bunu birisinin
ağzından ilk kez duyuyorum ayrıca bu açık sözlü olduğum nadir anlardan
birisidir. Tasarlamanı istediğim bina
kamuoyu için değil, benim için.
-
Ne peki?
-
Evim. Bir sayfiye evi, eşim ve
benim için. Bu iş için beni Bayan
Wynand mı seçti? Hayır, Bayan Wynand
bu konuda hiçbir şey bilmiyor. Bu benim projem. Tüm ülkede bir çok binaya baktım. Her,
hoşuma giden bir tane görüp kimin yaptığını sorduğumda, Howard Roark cevabını
aldım. Dünya üzerinde bulunan şeyler
için nadiren saygı duyduğumu bilmenizi isterim. Taptığım tek şey, ki hayatımda çok az
görmüşümdür insanların sizinki gibi iyi işler çıkarabilme yeteneğidir. Sizi anlıyorum. Neden bunu sanki sizi incitmişim gibi
söylediniz? İncitmedi. Dinleyin, inşa ettiğim binaları bana karşı
kullanmayın. Size bir ev
yaptırabilmemi o değersiz ticari yapılar ve The Banner gibi kâğıt parçaları mümkün
kıldı. Onlar araçtı, siz amaçsınız.
Geçmişiniz için özür dilemeyin. Gereği yok.
Cesursunuz, değil mi? Kimse
bana bunu söylemeye cesaret edemezdi.
Ama haklısınız. Özür diliyordum. Analdınız işte, size ihtiyacım var. Bu ev bana çok şey ifade ediyor ve
yapabilecek tek kişi sizsiniz. Ne tür
bir ev istiyorsunuz? Ne tür bir ev mi?
Maliyeti ne kadar isterseniz o kadar olsun.
Görünüşü, nasıl isterseniz öyle olsun. Amacım Bu evi istiyorum çünkü karıma deli divane
aşığım. Sorun ne? Alakasız olduğunu mu
sanıyorsunuz? Hayır. Devam edin. Eşimi başka insanlarla birlikte görmeye
dayanamıyorum. Bu kıskançlık değil.
Çok ama çok daha fazlası. Onu hiç
kimse ya da hiçbir şeyle paylaşamam.
Sadece ona ve bana ait olacak bir ev istiyorum. Aynı bir kale gibi düşünün ya da bir
mabet. Dominique Wynand için bir
mabet. Tasarlamadan önce onunla
tanışmanızı istiyorum. Bayan Wynand
ile yıllar önce tanışmıştım.
-
Öyle mi? O halde anlıyorsunuzdur.
-
Anlıyorum. İşe hemen koyulun.
Başka ne işiniz varsa bırakın. Ne
kadar isterseniz verir. Beni
bağışlayın. Kötü mimarlarla içli dışlı
olmama bağlayın. Size yapmak isteyip
istemediğinizi sormadım. Evet.
Yapacağım.
-
Ne oldu, Gail?
-
İyi akşamlar, sevgilim. Neden?
-
Mutlu gibi görünüyorsun.
-
Kendimi bu yola girdiğimde zamanlardaki gibi mutlu hissediyorum.
-
Mümkün olmasını istiyor musun?
-
Evet. Dürüstlüğü ne kadar aradığımı asla fark edememişim. Dominique, bu gece çok güzel
gözüküyorsun. Hayır, söylemek
istediğim bu değildi. Demek istediğim:
İlk kez seni hak ettiğimi hissediyorum.
-
Hak etmediğini mi düşünüyordun?
-
Hayır ve asla edemeyeceğimi.
Ama şimdi hiçbir şeyin seni benden alamayacağını biliyorum. Hiçbir şey ve hiç kimse.
-
Seni sevmiyorum, Gail.
-
Biliyorum ama başka birisini de sevemezsin.
-
Seni böyle düşündüren nedir?
-
Bu sana yakışmaz. Asla kimseye
teslim olmazsın, ama artık benden nefret etmiyorsun. Hayır. Senin ve benim birçok ortak noktamız
olduğunu fark ettim. İkimiz de
güçlüydük, ama cesur değildik. İkimiz
de aynı ihanet dolu yola girdik. Eğer
girdiysem, kendimi bu gece affedilmiş gibi hissediyorum.
-
Neden?
-
Bilmiyorum. Sen hep, gerçek
dünyadan kaçmak istedin. Kasabada her
şeyden, The Banner'dan uzakta
Senin için bir ev yaptırıyorum. Bu
sana en büyük hediyem olacak. Eğer
hayatımda günahlar işlediysem, bu ev beni aklayacak.
-
Kim tasarlıyor?
-
Hayatımda tanıştığım tek dahi adam.
Adı Howard Roark. Gail. The Banner'dan neden ayrıldığımı
hatırlıyor musun?
Enright Evi'ne karşı yürütülen bir kampanya yüzündendi. The
Banner'ın iftira dolu kampanyalarından birisiydi!
Hatırlayacağın kadar mühim değil, değil mi Gail? O kadar çok yaptın ki. Yatınla seyahatteydin. Ayaktakımının önüne attığın bir mimardı
işte. Tirajını arttırdı. Değil mi,
Gail? Konuştuğumuzda, bana bunu
hatırlatmadı. Neden hatırlatsın
ki? Kazandığını biliyor.
-
Mütevazılığa hakkı vardı.
-
Mütevazılığı kabul etmem. Sana
karşı galip geleceğini tahmin etmezdim ama geldi işte. Belki de sen ve ben, dünya hakkında
yanılıyoruzdur. Böylece bizi
aşağılamaya hakkı oldu. Öyle mi? Bu,
dünya üzerinde hiç kimseye tanımayacağım bir hak. Bütünlüğü olan bir insan yok sanıyordun
değil mi? Biriyle tanıştın işte. Yoktur. Bizden daha iyi birisi değil.
-
Ya öyleyse?
-
Öyle olsaydı, onu ezerdim.
Kimse onu ezemez.
Öğreneceğim. Neden bu işi kabul
ettiniz? Benden nefret etmiyor musunuz?
Hayır. Neden edeyim ki?
-
Önce benim dile getirmemi mi istersiniz?
-
Neyi? Enright Evini. Unutmuştunuz, değil mi? Bırakalım öyle
kalsın. The Banner'ın size ne
yaptığını biliyorum, ama The Banner'ın her kelimesinin
arkasındayım.
-
Geri almanızı istemedim.
Bay Roark, o kampanya yürütülürken ben seyahatteydim ama editörümde ona
öğrettiklerimi aynen uyguladı. Eğer
şehirde olsaydım, ben de aynısını yapardım.
-
Bu sizin hakkınız.
-
Aynısını yapacağıma inanmıyorsunuz.
-
Hayır.
-
Sizden iltifat ya da merhamet istemedim. Oturun. İleride dikeceğim tüm binaların yegane
mimarı olmanız için sizinle bir sözleşme imzalamak istiyorum. Kabul ederseniz, çok para
kazanacaksınız. Redderseniz, bundan
bir daha asla çizim yapmayacağınızı çıkaracağım. Belki duymuşsunuzdur. Reddedilmekten
hoşlanmam. Aynen kamuoyunun
yapılmasını istediği şekilde, ileride yaptıracağım tüm binalarımın tasarımını
yapmanızı istiyorum. Kolon yığını
evler, rokoko oteller ve yarı
- Yunan iş merkezleri inşa
edeceksiniz. Etkileyici yeteneğinizi
alıp, kitlelerin zevkine sunacaksınız.
İstediğim bu. Tabii ki. Zevkle
yaparım. Çok kolay.
İstediğiniz bu mu? Tanrı
korusun, hayır. O zaman susun ve
mimarlık tavsiyelerinizden bana bahsetmeyin.
Beni artık kimsenin baştan çıkaramayacağını düşünüyordum.
-
Ta ki bunu görene kadar demek istedim.
-
Ne demek istediğinizi anladım.
Elinize çok, imkan gelmediğini biliyorsunuz. Pek sayılmaz. Güvenebileceğim bir
müttefikim vardı.
-
Ne, bütünlüğünüz mü?
-
Sizinki, Gail. Neden hakkımda
böyle düşünüyorsunuz? İlk
karşılaştığımız andan beri bildiğimiz şeyi neden kendinize itiraf
etmiyorsunuz?
-
Neyi?
-
Birbirimize benzediğimizi.
Bunu New York Banner'ın sahibi Gail Wynand'a mı söylüyorsunuz?
Bunu tek başına yükselme gücüne ve ruhuna sahip olan buna karşılık yöntem
seçiminde büyük bir yanlışa düşen Hell's Kitchen'lı Gail Wynand'a
söylüyorum. Hayır. Benimle
uğraşmamalısınız. Burada
kalmamalısınız.
-
Beni kovmayı mı istersiniz?
-
Yapamayacağımı biliyorsunuz.
Şimdi bunun hakkında ne düşündüğümü söyleyeyim mi? Söylediniz zaten. Bu çizimi götürüp eşime göstereceğim. Görüp size bizzat teşekkür etmesini
istiyorum. Bu akşam yemeğini bizimle
yer misiniz? Gelir misiniz? Evet.
-
Howard.
-
İyi akşamlar, Gail. İkiniz
tanışıyordunuz.
-
Nasılsınız, Bay Roark?
-
Ya siz, Bayan Wynand? Bize
tasarladığınız ev için teşekkürler. En güzel eserlerinizden birisi. Hoşunuza gittiyse, demek ki eşinizin emrini
yerine getirmişim. Emri neydi? Sizin için tapınak gibi bir ev tasarlamamı,
Bayan Wynand. Bu hediyeyi sizden mi
yoksa Gail'den mi aldığımı düşüneyim?
İkimizden de. Takdir
ediyorum. Özellikle de işi kabul
etmeyeceğinizi düşündüğüm için. Neden? Geçmişinizde reddetmenizi gerektirecek
hiçbir şey yok mu?
-
Yok.
-
Teşekkürler, Howard. Unutup,
pes edeceğinizi hiç tahmin etmezdim.
Bay Roark ezmeyi düşündüğün kişi değil miydi? Denedim ve başaramadım. Yenilgiyi kabul mü ediyorsunuz? İkinizde
mi? Böyle mi adlandırmak istiyorsun?
Bence ikimiz için de bir zaferdi. Daha
önce hissettiklerinizden pişman olacak mısınız? Asla.
Evin zemin planlarına baktın mı?
Odaların dağılımının uygun olup olmadığını bilmek isterim.
-
Odalar mı?
-
Evet. Oturma odası göle bakan bir taraçaya açılacak.
-
Yatak odamızın pencerelerini fark ettin mi?
-
Günün ilk ışığını alacağız.
-
Bu evde yaşayabileceğimi mi sanıyorsun?
-
Neden?
-
Yapamam. Lütfen.
-
İçinde yaşamamı isteme benden.
-
Neden ama? Dominique, sorun
ne? Hiçbir şey. Unutamayacağım bir anı işte.
-
Enright Evi'nden sonra, buna hakkımız yok.
-
Lütfen, Enright Evi'ni unutun.
Evet, Bay Roark.
Anlayabilseydim bu kadar korkmazdım. Ne yaptım ki?
-
Neden böyle oldu?
-
Neden zırlıyorsun? Kendimi
kandırmama gerek yok. Guy Francon bıraktığından beri düşüşteyim. Her yıl daha az işim oluyor. İnsanlar beni
es geçiyor. Neden? Sen bir modaydın,
Peter. Modalar değişir. Ama ben zirvedeydim.
Neden yok yere böyle çöktüm? Şaşırmana
gerek yok, bir sor kendine, zirvede olman için bir sebep var mı? Ama siz yaşayan en iyi mimar olduğumu
söylerdiniz. Muhtemelen, söylememin
iki nedeni vardır. Ya seni
gururlandırmak istemişimdir ya da mükemmelliği küçültmek ve
bayağılaştırmak. Arkadaşım olduğunu
sanıyordum. Tabii ki, ben herkesin
arkadaşıyım. Ben insanlığın arkadaşıyım.
Neden geldin buraya? Ne istiyorsun?
Cortlandt Konakları'nı. Şaka
yapıyorsun. Çizebileceğim Cortlandt
Konakları gibi bir proje olsaydı, şöhretimi kurtarabilirim. Cortlandt Konakları, insanlığın en büyük
konut projesi olacak. Tüm dünya için
model bir gelişme olacak. Bana yardım
edebilirsin, Ellsworth. Arkandaki onca
insanla birlikte bu projede söz sahibisin.
Bunun bir Wynand projesi olmadığını unutma. Onlar için sadece yetkili bir
danışmanım. Mimari alanında bir
uzmanım işte, başka bir şey değil. Ama
bir tavsiye etsen yeter. Peter,
Cortlandt'ı tasarlayabileceğini mi sanıyorsun? Yapabilecek kimseyi bulamadılar. Çıkmazda
kaldılar. Konut piyasasındaki en büyük
sorunu biliyor musun? Ekonomi. En
düşük fiyatla kiralayabileceğin evi yapabilmek. Cortlandt Konakları, planlama becerisinin
ve yapısal ekonominin başardığı en dahiyane eser olmalı. Bunu yapabileceğini mi sanıyorsun? Deneyebilirim. Elimden geleni
yaparım.. Elinden gelen yetmez, Peter. Ama istersen deneyebilirsin. Cortlandt'a dair tüm bilgiler burada. Bir
ön taslak hazırla. Sorunu çöz. Ben de
taslağını iletip, elimden geleni yapayım.
Denememe izin veriyor musun? En
iyi mimarlarımın hepsi denedi ve başarısız oldular. Hayatta hiçbir şey bir fikir olmadan
yapılamaz. Dostlarımın arsası, parası,
malzemesi var ama ortaya fikir atacak bir adamları yok. Howard ben bir asalağım. Hayatım boyunca
bir asalaktım. Okulda, projelerimde
bana yardım ettin. Yaptığım her şey,
senden ya da daha eski mimarlardan çalıntıydı. Hiç kendi fikirlerimi üretemedim. Senden beslendim, bu yüzden de senden nefret
ettim. şimdi yardım istemek için yine sana geldim.
-
Anlat.
-
Cortlandt benim son şansım.
Yapamayacağımı biliyorum. Denedim.
Okulda, derslerimde yapığım gibi sana yalvarmaya geldim. Çizimini yapıp üzerine adımı yazman
için. Bunu yapman için hiçbir nedenin
yok. Eğer sorunlarını çözebilirsen,
oraya gidip işi alabilirsin.
-
Sence Toohey'i geçebilir miyim?
-
Hayır. Hayır, geçemezsin.
Sadece o değil ki. Hiçbir grup, kurul, konsey ya da komite tarafından
bana iş verilmeyecektir ama ben bu işi almayı istiyorum. Cortlandt'ı benim için çizer misin? Yeteri kadar teklif edersen
yapabilirim. Howard, ne istersen. Ne
istersen. Bunu yapmamı teşvik edecek
bir şey söyle bana. Beni kurtarmanı
gerektirecek hiçbir sebebin yok.
-
Yok.
-
Ama insani bir proje bu.
Varoşlardaki insanları düşün.
Onlara barınma imkanı sağlarsan, asil bir görevi yerine getirmiş
olacaksın. Bunu onların hatırına yapar
mısın? Hayır. Başkaları için
karşılıksız çalışan insan köledir. Köleliğin
asil olduğunu sanmıyorum. Her ne
şekilde ya da her ne amaç için olursa olsun.
Sana teklif edebileceğim herhangi bir ödeme usulü var mı? Evet, var. Şimdi beni dinle. Yıllarca düşük kiralı yapılar üzerine
çalıştım. Yeni icatları, bulunan yeni
maddeleri düşündüm daha önce kullanılmamış ucuza, kolayca ve akıllıca
kullanılabilecek imkanları. Hoşuma
gitti çünkü çözmek istediğim bi problemdi.
Evet. Anlıyorum. Peter,
insanlar için bir şeyler yapmadan önce tuttuğunu koparabilen bir adam
olmalısın. Tuttuğunu koparabilmek için
de, işi yapmayı sevmelisin, insanları değil.
Kendi işini, herhangi bir merhamet göstergesini değil. İhtiyacı olan insanlar, daha iyi yaşama
olanaklarına kavuşursa sevinirim ama işimin amacı, gerekçesi ya da ödülü bu
olamaz. Ödülüm, amacım, hayatım,
işimin ta kendisi. Bildiğim gibi
yaptığım işim. Gerisi benim için
önemli değil. Hep büyük ölçekli bir
projeyi üstlenmek istemişimdir ama asla bir şans elde edemedim. İşte sana teklifim. Ben Cortlandt'ı tasarlayacağım. Sen de
altına imzanı atacaksın. Tüm ödemeleri
sana yapacaklar, ama aynı benim çizdiğim gibi inşa edileceğine dair, garanti
vereceksin.
-
Anlıyorum.
-
Sen ya da başkası değişiklik yapmayacak. İşimin karşılığında istediğim ödeme
bu. Fikirlerim bana aittir. Benim
şartlarımla olmadıkça kimse onları kullanamaz. İhtiyacı olanlar ya benim istediğim gibi
alır ya da hiç. Pekâlâ, Howard. Seni temin ederim. Sana söz veriyorum. Herkes bir aptal olduğunu söyleyecektir. Çünkü her şeyi ben alacağım. Kamuoyunun verebileceklerini alacaksın.
Parayı, ünü ve minnettarlığı alacaksın ben ise bir insanın kendisinden başka
kimsenin veremeyeceği bir şey alacağım.
Ben Cortlandt'ı yapmış olacağım.
İki yıl süren, sorunları çözmeye yönelik beyhude denemelerden sonra
Peter Keating'in sunduğu en düşük maliyetle
mesken
imkânını sağlayan tasarım, şaşırtıcı derecede
maharetli çıktı.
-
Yine neyin peşindesin?
-
Ne demek istiyorsun? Sence
sanat eserlerini imzalarına bakarak mı alıyorumdur? Kim tasarladı bu projeyi? Peter Keating. Kim tasarladı bunu?
-
Tabii ki.
-
Neyin peşindesin?
-
Kes artık.
-
Pekala. Gerekçeni tahmin etmeye
çalışmayacağım ama senin işini her yerde tanırım. Howard, hiç kimseye minnettarlık duyacağımı
tahmin etmezdim ama senin inşa ettiğin evde geçirdiğim her an sana şükran
duyuyorum. Hissedeceğimi tahmin
etmediğim bir çok şeyi öğreniyorum.
-
Neyi?
-
Sahip olmanın mucizesini.
Hayatta hiçbir şey sahibi olmamış bir milyonerim. Bir reklam panosu gibi
kamu malıydım. Ama bu benim. Burada
güvendeyim. Neden dün gelmedin? Seni
merak ettim.
-
Ofiste çok işim vardı.
-
Kendini öldürüyorsun.
-
Yıllarca çok fazla çalıştın.
-
Sen çalışmadın mı? Evet.
Dinlenmeye ihtiyacımız var, ikimizin de.
Yatıma bakım yaptırıyorum. Uzun bir seyahat plânlıyorum. Kastettiğim, yıllarca. Benimle gel. Gail, bu bir takıntı mı? Bay Roark senin için nedir? Benim gençliğim.
-
Onda gençliğini mi görüyorsun?
-
Hayır, bundan çok daha fazlası.
yaşımdayken olmak istediğim kişiyi.
Eminim Bay Roark seninle bir yat gezisine çıkamaz. Tabii ki çıkarım Bayan Wynand, seve seve
gelirim. Tabii ki çıkarım Bayan
Wynand, seve seve gelirim.
Bırakmayacağım ki, sadece tatile çıkacağım. Aylarca uzakta olmayı göze alıyor
musunuz? Hoşuma gider. Hoşuma gider. Muhteşem!
Eğer beni kıskanmanı sağladıysa, ona artık daha da minnettarım. Yüzünü asma. Ben bir içki
ayarlayacağım. Seyahati
kutlayalım. Roark. Roark, onunla gitme. Buna fazla dayanamam. her dakikanı, o imkânsız dostluğunu
kıskanıyorum.
-
Buraya gelmeni, ondan hoşlanmanı istemiyorum.
-
Tartışmak istemiyorum, Bayan Wynand.
Howard, işte benim doğduğum yer, Hell's Kitchen. Artık gördüğün binaların bir çoğu
benim. Wynand binasının nerede yükseleceğine
ve şehrin en yüksek yapısı olacağına
yaşımdayken karar verdim. Sorun
ne? Sen mi yapmak istiyorsun?
-
Çok mu istiyorsun?
-
Bunun için hayatımı veririm diyebilirim.
-
Duymak istediğin bu mu?
-
Bunun gibi bir şey. Hayatını
istemeyeceğim ama bir kez olsun seni etkileyebilmek güzel. Bir kaç yıla inşaatına başlayacağım. Benim için ne ifade ettiğini anlıyor
musun?
-
Evet. Ne istediğini biliyorum.
-
Yaşamım için bir anıt, Howard.
Ben öldükten sonra, bu bina Gail Wynand olacak. Benim en son ve en mükemmel başarım aynı
zamanda seninde en mükemmelin olacak.
Howard Roark tarafından Wynand Binası.
Doğduğum günden beri bunu bekliyorum. Sen de doğduğun günden beri böyle
büyük bir fırsatı bekliyordun. İşte orada, Hell's Kitchen'ın kıyısında. Fırsatını ben sunuyorum. Lütfen, Bay Keating, bizimle
tartışmayın. Bay Prescott ve Bay
Webb'i ortak tasarımcılarınız olarak atadık.
-
Ne için?
-
Çünkü çok muazzam bir proje. Bu
onuru, işe ihtiyacı olan bir kaç mimar arkadaşınızla paylaşabilirsiniz. Bu onuru, işe ihtiyacı olan bir kaç mimar
arkadaşınızla paylaşabilirsiniz. Ama
benim çizimimi kabul ettiniz. Evet,
tabii ki. Muhteşem, ama bazı değişiklikler yapmalıyız.
-
Ne değişikliği?
-
Çok çıplak duruyor. Bir kaç
balkon eklemeliyiz. Balkon mu? Ne
için? İnsansı bir dokunuş eklemek
için. Girişe de biraz süsleme
yapmalıyız. İzin vermiyorum. Benim
binam. Benim tasarım. Ama biz neden
iki kelime edemeyelim ki? Biz de kendi
bireyselliğimizi ifade etmek istiyoruz.
Başkasının işi üzerinde mi? O
da nesi? Herkesin eseri kamu malıdır.
Buna izin veremem. Anlamıyor musunuz? Veremem. Ama neden, Peter? Sorun ne? Daha önce müşterilerinle hiç
tartışmamıştın.
-
Farklı bir durum mu var?
-
Binayı mahvediyorlar. Sanırım
öyle. Umurunda olur mu? Cortlandt'ın
aynı benim çizdiğim gibi yapılacağına dair sözleşme yapıp imzalamıştık, ben
çizimi bu şartla yapmıştım.
-
Sözleşme dediğiniz nedir ki?
-
Eski kafalısın, Keating.
-
Ama elimde sözleşme var.
-
Peki ne yapacaksın? Dava mı açacaksın?
Durma o zaman. Dene bakalım. Bizi dava edemeyeceğini öğreneceksin. Ama bunu yapmaya hakkınız yok! Hak dediğin nedir ki, Peter? Kimin
hakları? Konuşmanın ne faydası var ki?
Hadi işe koyulalım. Bir şey yapamadım,
Howard. Sorgusuz sualsiz, değişiklikler
yapmaya başladılar. Oradaki herkesin
de yetkisi vardı. Savaşmaya çalıştım.
Beni bir bürodan öbürüne sürüklediler.
-
Bir şey yapamadım.
-
Eminim yapamamışsındır. Sana
ulaşma şansım yoktu. Geri dönmeni bekliyordum. Korkmuştum. Ne yapacaksın? Öyle örgütlenmişler ki, onları dava
edemiyorum.
-
Hayır.
-
Gerçeği itiraf etmemi mi istiyorsun?
-
Hem de herkese?
-
Hayır. Bana verdikleri tüm
parayı sana vereyim mi? Üzgünüm. Howard.
Ne yapacaksın? Bu işi bana
bırakacaksın. Neden buraya
geldin? Çünkü daha fazla
dayanamazdım. Aylardır yoktun. Seni tekrar görmeliydim Yalnız başına. Lütfen git. Roark, senin için bir şey ifade etmiyor
muyum? Şu anda cevap veremem. Yıllarca benden uzakta durdun. Seni
unutmaya çalıştım. Yapamadım.
-
Asla da unutmayacağımı biliyorsun.
-
Evet. Seni bana geri
döndürenin, Gail olacağını asla tahmin etmezdim. Neden dayanamadığımı artık anlıyor musun? Senin çizdiğin evde yaşamak, sürekli bir
yabancı olarak görmek seni sana bakmaya hakkım olmaması, seni sevdi Söyleme.
Hatırlıyor musun? Bir keresinde
demiştin ki Beklemek zorunda
kalacağımız onca sene için. Roark,
biliyorum yıllar boyunca neler hissettiğimi biliyordun. Asla değiştiremeyiz, ikimiz de. Gail'i terk edeceğim. Beni tekrar görmek istemeyebilirsin, yine
de onu terk edeceğim. Onu terk etmeden
önce bir sorunum için bana yardım eder misin?
-
Evet.
-
Hiç soru sormadan yapar mısın?
Evet, Roark, ne istersen. Cortlandt
Konakları'nı gördün mü? Evet.
Çizimlerini ne hâle getirdiklerini biliyorum.
Önümüzdeki Pazartesi gecesi aracınla Cortlandt'a yanaşacaksın. Arabada yalnız olmalısın. yoldan geçen masum birisi olduğunu belli
etmelisin Roark, ne yapacağını
biliyorum. Bu bir sınav, değil
mi? Senin cesaretinle boy ölçüşebilir
miyim, merak ediyorsun; ama hâlâ senin için korkuyorum. Başına gelen en büyük felakette sana
yardımcı ? İstediğin tahminde
bulunabilirsin. Sadece dinle.
Bitirdiğimde bana yardım edip etmeyeceğini söyleme. Yapmaya karar verirsen, hiçbir şey söyleme
ama izin ver yaptığını göreyim.
Pekala. Devam et. Pazartesi
gecesi :'da arabayla Cortlandt'a git.
Benzinim bitti. Telefonunuzu kullanabilir miyim, lütfen? Üzgünüm, bayan. Ama telefonumuz bu gece
bozuldu. En yakın garaj nerede? Yolun ilerisinde. Oraya gidip bana yardım çağırabilir
misiniz? Tabii, genç bayan.
Memnuniyetle. Bu konu hakkında ne
biliyorsunuz? Beni tutuklayın.
Mahkemede konuşacağım. Hüküm giymesi
için dava sonucunu beklememize gerek yok.
Howard Roark doğuştan suçlu.
Cortlandt'ı onun çizdiği konuşuluyor.
-
Ne olmuş çizdiyse?
-
Kamunun bir konut projesine ihtiyacı vardı. Kendi arzularından fedakarlık edip talep
ettiğimiz fikirlerini, istediğimiz koşulda bizimle paylaşmak onun
göreviydi. Toplum kimdir? Biziz.
İnsanların yaşamasına, sadece başkalarına hizmet etmesi koşuluyla izin
verilebilir. Toplumun ihtiyaçlarının
tatmininde kullanılan bir araçtan fazlası olmamalı. Fedakarlık çağımızın kanunudur. İtaat ya da hizmet etmeyi reddeden Howard Roark, koca bencil Yok edilmesi gereken bir insandır! İnsanoğlundaki yüceliğin ne olduğunu asla
anlayamadık. Bahsettiğimiz fedakarlık,
en asil erdemdir. Bir durup
düşünelim. Bir insan bütünlüğünü,
haklarını, özgürlüğünü, görüşlerini hislerinin dürüstlüğünü, düşünce
hürriyetini feda edebilir mi? Bunlar
bir insanın en yüce varlığıdır. Peki
ne için feda etmeli? Kime? Özveri
mi? İşte asıl feda edilmemesi gereken
de o özdür. Bir insanın özü, onun
ruhudur. Bir insanda her şeyden önce
asıl saygı duymamız gereken o feda etmediği özüdür peki, bunu nerede
bulabiliriz? Howard Roark gibi bir
adamda. Bunu bastırıp yarınki manşete
koyun. Peki, Bay Wynand. Gail, aklını mı kaçırdın, onu koruyacak
mısın? Sessiz ol yoksa dişlerini
dökerim. Tüm şehir ona karşı. Popüler olmayan bir mesele herkes için
tehlikeli bir iştir. Popüler bir
gazete için, bu intihardır!
-
Kamuoyunun sorumluluğu var
-
Kamuoyunu ben yaratırım. Bir
kez olsun, inandığım şey için savaşacağım.
Hayatında ilk defa herkese karşı tek başına mı duracaksın? Evet, hayatımda ilk kez. Seni ahmak, neden rolünü bu kadar iyi
oynamak zorundaydın ki? Kırık camın
tehlikeli olduğunu bilmiyor musun?
-
Acıtmadı.
-
Bir daha yoldan geçen masum vatandaşı oynayacağın zaman izin ver,
yardımcı olayım. Arterini kesmek
zorunda değildin Polis yoldan geçen
masum birisi olduğuma inanıyor mu?
Evet, inandılar. İnanmak zorundaydılar. Az daha ölüyordun. Onun için, hayatını riske atabileceğini
bilmiyorlar.
-
Kimin için?
-
Howard. Hep onun işleri için
savaşmadın mı? Bunu, onun için yapmana
memnun oldum. Bunu yaptığı için
memnunum.
-
Yapmalıydı.
-
Evet.
-
Onu tutukladılar mı?
-
Kefaretle bırakıldı.
-
Ne anlattı peki?
-
Hiçbir şey. İfade vermeyi
reddetti. Herkes suçlu olduğunu
söylüyor, ama bir gerekçe gösteremiyorlar.
Cortlandt'ı onun çizdiğini düşünüyorlar ama ispatlayamıyorlar.
-
Kamuoyu ona karşı mı? Hayatımda
gördüğüm en kötü öfke seli.
-
Tüm gazeteler ona karşı mı?
-
Biri hariç. Gail, eğer onu
savunursan Bana rüşvet teklif etme.
Bu hayatım boyunca beklediğim savaştı.
Ne kadar bedel ödemem gerektiğini biliyorum. Bu da benim kefaretim
olacak. Bu kez, The Banner haçlı
seferine çıkıyor.
Gelmeni bekliyordum.
-
Bana sormak istediğin bir soru var mı?
-
Hayır. Yıllarca cezaevine
tıkılabilirim. Bu seni korkutmuyor mu?
Hayır. Sana yaptıkları her şeyi ben de çekeceğim. Acı çektiğini görmekten korktuğum için seni
bir kez kaybettim. Şimdi alenen seni
destekleyeceğim. Tüm rezilliği,
skandalı, pislikleri ben üstleneceğim, ne olursa. Canım.
Evet. Sen Bayan Gail Wynand'sın. Senden şüphe
etmezler. Olay yerinden kazara
geçtiğine herkes inanıyor. Birbirimiz
için ne anlama geldiğimizi ifşa edersen o işi benim yaptığımı itiraf etmiş
oluruz. Bu yüzden mi benden yardım
istedin? Sana yardım etmemi engellemek
için mi? Evet. Dominique, suçlu bulunursam Gail ile
birlikte kalmanı istiyorum. Ve ona
bizden bahsetmemelisin çünkü birbirinize ihtiyacınız var. Peki, istediğin buysa ama ya beraat
edersen? Şimdi bunu konuşamayız. Beraat edeceksin. Senden duymak istediğim bu değil. Seni suçlu bulsalar da seni hapse tıkasalar
da, bir daha çizim yapmana izin vermeseler de seni tekrar görmeme izin vermeseler
de bu bana zarar vermez. Nasıl
mücadele edeceğimi biliyorum. Artık
onlardan korkmuyorum. Yıllardır duymak
istediğim de buydu.
-
Cortlandt'ı kim tasarladı?
-
Beni rahat bırak.
-
Çok geç, Peter.
-
Bırak beni!
-
Cortlandt'ı kim tasarladı?
-
Neden Roark'u öldürmek istiyorsun?
Onu öldürmek istemiyorum. Onu parmaklıklar arkasında, yenilmiş görmek
istiyorum. Ne söylenirse yapacak. Ne
söylenirse yapacak.
-
İtaat edecek. Emir altında olacak.
-
Ellsworth, neyin peşindesin?
Gücün. Gücün ne olduğunu sanıyorsun?
Kuvvet? Silahlar? Para? Ruhlarını
ele geçirmeden insanları kölelere çeviremezsin. Kendi başlarına düşünme ve hareket etme
yetilerini öldürmelisin. Birbirlerine
bağlayıp, boyun eğmeyi birleşmeyi, anlaşmayı, itaat etmeyi öğretmelisin. Ellsworth. Yıllardır attığım nutukları dinliyordun ama
işittiğini anlayacak kuvvetin yoktu.
Neden mükemmelliği eleştirip seninki gibi vasatlığı övdüğümü
sanıyordun? Mükemmel insanlara
hükmedilemez. Neden özveriyi anlatıp
duruyordun? Eğer bir insanın kişisel
değer duygularını öldürürsen, itaat edecektir. Bunu Howard Roark'a yapabilir misin? Hayır
mı? O zaman neden onu yok etmek
istediğimi sorma. Siz asil idealistlerin
merak ettiği bu. Bana inanmıştın. Şimdi senden geriye ne kaldı? Hadi. Cortlandt'ı kim tasarladı? Howard Roark. Hangi şartla? Çizdiği gibi inşa edilmesi şartıyla. Yaz bunları. İtirafını yaz. Büyük sükse yaptın, Peter. Benim en büyük
başarımsın. Bencillikten uzak bir
adamsın. Bencil mi? Bana bencil mi
diyorlar? Öyleyim. Kendi başıma buyruk
ve kendi değerlerim uğruna yaşarım.
Bırak ne isterlerse desinler.
Mahkemeye çıktığında, hiçbir hakim seni yargılamayacak. Kamuoyu ben ne istersem onu düşünecek. The
Banner seni kurtaracak.
Dominique, neden The Banner'ı
sevdiğimi anlıyor musun? Güç bende.
Bundan emin misin, Gail? Gösteriyi
bizzat izleyeceksin. Bu şehre hükmediyorum. Tek bir savaşımı kaybetmedim. Gerçek bir meseledeki ilk sınavın olacak
-
Alo?
-
Gail Wynand, lütfen.
- Benim.
-
Gail, ben Alvah.
Evet, Alvah? Keating, Cortlandt'ı
Howard'ın tasarladığını itiraf etti.
-
Toohey itirafını imzaladı.
-
Ne?
Tüm günlük gazetelerin manşetine
basılmıştı, biz de yapmak zorunda kaldık.
Orada kal. Derhal geliyorum. Ne
oldu? Ellsworth Toohey Peter Keating'e
itiraf ettirmiş. The Banner da dahil
yarın manşetlerde olacak.
Kamuoyuna hiçbir şekilde güvenmiyorum o yüzden benim için korkma, Gail. Sahip olduğum her şeye mal olsa da senin
için savaşacağım. Madem gazetemdeki
hiç kimseyi kovamıyorum, ben de kapatırım ya sizin kelleniz uçar ya da benim
ki. Hepsi bizi çiğneyip geçti. Tüm
Kent masası. En iyi adamlarımız. Hepsi
Toohey'nin yakın arkadaşı.
-
O olmadan çalışmazlar.
-
Ellsworth Toohey kovuldu ve öyle kalacak. Ellsworth'ün nasıl bu kadar güçlendiğini
anlayamıyorum. Hiç fark edemedim ama
ekibini yavaş yavaş kurdu ve emri altına aldı.
- Ve The Banner bana ait.
-
Öyle mi, Bay Wynand?
Demek ki gücün peşindeydiniz, Bay Wynand ve pratik bir insan olduğunuzu
düşünüyordunuz. Siz para kazanmakla
meşgulken dilediğimiz gibi fikir üretme yetkisini bizim gibi pratik olmayan
entelektüellere bıraktınız. Para, güç
demek sanıyordunuz. Öyle mi, Bay Wynand?
Seni zavallı amatör. Asla kendi
ihtirasların için hareket edecek kadar aşağılık olmadın. O yüzden işime geri döneceğim ve
döndüğümde, bu gazeteyi ben yürüteceğim.
Döndüğünde yaparsın. Şimdi çık dışarı.
-
Çok zekice, şekerim.
-
Evet öyle, değil mi? Bu uğurda
elimizden geleni yapmalıyız. The
Banner'ı okurken yakaladığım için aşçımı kovdum.
Gail, şimdi ne yapacağız? Kimseyi çalıştıramıyorum. Ne kadar ücret teklif etsem de, kabul
etmiyorlar. Kimse The Banner için
çalışmak istemiyor. Kimse okumak istemiyor.
Daha ne kadar böyle devam edebiliriz?
Sonuna kadar. Gail, eski işimi
geri ver. Artık The Banner için
çalışmaktan gurur duyarım.
Gel. Bunları arka odaya götür, gelen
telgrafları al ve bana getir. Sonra da
Kent Masasında Manning'e raporla.
-
Hepsi geri dönüyor, ha?
-
Evet. Beni deli ediyor. Aynı
mezar taşı gibi duruyorlar. Ve her
gece giderek artıyorlar. Galiba kimse
artık The Banner almıyor.
Kendilerini heba ediyorlar. Gece
gündüz çalışıyorlar yine de gazetelerini kimse okumuyor. Hazır mısınız, Bayan Wynand? Pazar eki orada. Biraz berbat ama işe
yaramak zorunda. Manning'i evine
yolladım. Bitap düşmüştü. Jackson
ayrıldı ama onsuz da yapabiliriz.
Alvah'nın makalesi berbattı. Baştan yazdım. Ona söyleme. Gail yaptı dersin. Peki.
Hepsi düzelecek, Gail. Hepsi düzelecek. The Banner Howard'a yardımcı olmuyor. Onu
mahvediyor.
Daha çok insanı ona karşı kışkırtıyor.
Onun umurunda olmaz ama arkasında dur.
-
Pes etme.
-
Onu kurtaramam. Kendi usulüyle
kazanacak. Onu kurtaramam. Gücüm
yok. Hiç gücüm olmadı ki. Hiç kimse beni dinlemedi çünkü kimse bana
saygı duymadı. Ayak takımına
hükmetmiyordum. Onların oyuncağıydım.
Pes etmezsen kendini ve The Banner'ı kurtaracaksın.
The Banner'ı hiç ben yürütmedim
ki. Onlar yaptı.
Sokaktaki insanlar. Onların
gazetesiydi, benim değil. Yani
kurtaracak bir şey yok. Gail, lütfen
pes etme. Pes etme. Pes etseniz iyi
olur. Bunun devam etmesine izin
veremeyiz. Sonuçta, biz yönetim
kuruluyuz. Söyleyecek sözümüz var. Tüm
reklam verenleri kaybettik kamuoyunu kaybettik, ne için? Önemli bir sebep için olsa neyse, ama aptal
bir dinamitçi için mi? Bu ne ki,
entelektüel bir mesele mi? İlkeler uğruna falan mı iflas edeceğiz? Gail, Gail, faydası yok. Ellsworth Toohey'i arayıp geri
çağırmalıyız. Cortlandt davasındaki
pozisyonumuzu değiştirmeliyiz..
Roark'a karşı çıkmalıyız.
Wynand, sona geldik. Evet mi hayır mı? Pes et ya da The Banner'ı kapat.
Pes etsen daha iyi olur. Pekâlâ. Bu davayı işiten herkesten kendi iradesiyle
bir hükümde bulumnasını resmen istiyorum.
Tanığın ifadesini dinlediniz.
Peter Keating'in ifadesi, Howard Roark'un kendi çıkarları için Cortlandt
Evleri'ni yıkan insafsız bir egoist olduğunu ortaya koydu. Karar vermek üzere olduğunuz mesele,
çağımızın vahim bir sorunudur: Kamuya
hizmet etmeyi reddeden birisinin, varolmaya hakkı var mıdır? Sorunun cevabını hükmünüz versin. İddia makamı tamamlamıştır. Söz savunmanındır. Sayın hâkim, hiçbir şahit
çağırmıyorum. Bu kendi ifadem ve kendi
açıklamalarımdır.
-
Yemini edin.
-
Doğruyu, ama yalnızca doğruyu söyleyeceğine, Tanrının huzurunda .. yemin ediyor musun?
-
Ediyorum. Binlerce yıl önce,
birisi ateş yakmasını keşfetti. Herhalde insan kardeşlerine ateş yakmayı
öğretti diye, o ateşte yakmışlardır onu.
Ama adam onlara, akıllarına gelmeyen bir hediye bırakmış karanlığı
yeryüzünden kaldırmıştır. Yüzyıllar
boyunca ortaya çıkan bazı adamlar, yepyeni yollara doğru ilk adımları atmışlar,
bunu yaparken de vizyonlarından başka silaha sahip olmamışlardır. Büyük yaratıcılar, düşünürler, sanatçılar,
bilim adamları, mucitler kendi çağlarının insanlarına karşı tek başlarına
durmuşlardır. Her yeni düşünceye karşı
gelinmiş her yeni icat kınanmış ama emanet vizyonlara sahip olmayan insanlar
yollarına devam etmişlerdir. Mücadele
etmiş, acı çekmiş, bedel ödemişlerdir ama kazanmışlardır. Hiçbir yaratıcı, kardeşlerine hizmet
düşüncesiyle harekete geçmemiştir.
Çünkü kardeşleri, onun sunduğu hediyeyi reddetmişlerdir. Tek gerçeği, kendi amacı olmuştur. İşi, onun tek amacıydı. Onun işi, o işi kullananlar değil yarattığı
şey, diğerlerinin ondan sağladığı fayda değil ki o yarattığı şey, onun
gerçeğine biçimini verendir. Kendi
gerçeğini her şeyden ve herkesten üstün tutmuştur. Diğerleri ona katılsa da katılmasa da
bütünlüğünü kendine yegâne sancak edinerek yoluna devam etmiştir. Hiçbir şeye ve hiç kimseye hizmet
etmemiştir. Kendisi için yaşamıştır ve
insanlığın şeref tacı olan şeyleri ancak kendisi için yaşamakla
başarmıştır. Başarının yapısı, doğası
böyledir. İnsan ancak kendi zihniyle
var olabilir Dünyaya silahsız
gelir. Tek silahı, kendi beynidir. Ama
zihin, bireyin sahip olduğu bir şeydir.
Kolektif beyin diye bir şey yoktur.
Düşünebilen insan, kendi kararlarına göre hareket edebilmelidir. Mantık yürütebilen zihin, herhangi bir
zorlama altında çalışamaz.
Başkalarının ihtiyaç, amaç ve düşüncelerine boyun eğemez. Feda edilebilecek bir nesne değildir. Yaratıcı kendi düşünceleri üzerinde
yükselir. Asalak ise başkalarının
düşüncelerini takip eder. Yaratıcı
düşünür. Asalak ise başkalarının
düşüncelerini takip eder. yaratıcı
düşünür; Asalak, kopyalar. Asalak ise
başkalarının düşüncelerini takip eder.
Yaratıcı, düşünür. Asalak, kopyalar.
Yaratıcı, üretir. Asalak, yağmalar.
Yaratıcının derdi doğayı fethetmektir.
İnsanlarla hür iradesiyle mücadele eder. Asalak, güç arar. Tüm insanları ortak harekette ve ortak kölelikte
birleştirmek ister. İnsanın,
diğerlerinin düşündüpü gibi düşünen, hareket ettikleri gibi hareket eden,
benliği olmadan yaşayan, kendinden başka herkesin ihtiyaçlarına hizmet eden,
başkalarının kullanımı için bir araç olduğunu iddia eder. Tarihe bakın. Yaptığımız her şey, her büyük başarı bazı
bağımsız beyinlerin, bağımsız çalışmalarından doğmuştur. Her korku ve yıkım insanları beyinsiz,
ruhsuz robotlar sürüsüne çevirme girişimlerinden gelmiştir. Kişisel haklarından yoksun Kişisel haklarından yoksun amaçtan,
umuttan, haysiyetten yoksun. Çok eski
bir ihtilaftır. Bir adı daha var. Birey, birliğe karşı. Ülkemiz, insanlık tarihinin en asil ülkesi
bireysellik temeline dayalıdır. Bir
insanın devredilemez hakları prensibi. Herkesin kendi mutluluğunu aramaya hakkı
olduğu bir ülkeydi. TKazanıp üretmeye,
pes edip vazgeçmeye değil. Refah
sürmeye, açlık çekmeye değil.
Başarmaya, yağmalamaya değil.
To hold as his highest possession a sense of his personal value öz saygısını
da en yüce erdemi olarak tutarak.
Sonuçlara bakın. Şu anda
kolektivistlerin, aynı dünyanın yok edildiği gibi sizden, yok etmenizi istediği
budur. Ben bir mimarım. Prensiplerin üzerine kurulan şeylerden ne
gibi sonuçlar doğacağını bilirim.
Kendime yaşama izni veremeyeceğim bir dünyaya doğru yaklaşıyoruz. Fikirlerim benim mülkümdür. Bir sözleşmeyi ihlal ederk, benden zorla
alınmışlardı. Benim fikrim hiç
sorulmadı. İşimin, diledikleri gibi
başkalarına ait olabileceğini sanıyorlardı.
Tercih ya da bir karşılık sunmadan onlara hizmet etmek rızam olmasa da
benim görevim sanıyorlardı. Şimdi
Cortlandt'ı neden havaya uçurduğumu biliyorsunuz. Cortlandt'ı ben tasarladım ben mümkün
kıldım ben yıktım. İstediğim gibi
yapılması koşuluyla tasarlamayı kabul ettim.
Bu, işim için koyduğum fiyattı.
Para almadım. İşimden rant
sağlayıp, karşılığında hiçbir şey vermeyenlerin kaprisleriyle inşaatım
biçimsizleştirildi. Buraya, hiç
kimsenin hakkını kendi hayatımın bir dakikasına değişmeyeceğimi söylemeye
geldim. Ya da gücümün tek zerresine
veya herhangi bir başarıma. Her kim
iddia ederse etsin. Bu söylenmeliydi. Dünya, bir özveri salgını yüzünden telef
oluyor. Buraya, dünyada hâlâ var olan
her bağımsız insanın adına sesimi duyurmaya geldim. Koşullarımı belirtmek istedim. Başkaları üzerinden çalışmayı ya da
yaşamayı umursamam. Koşullarım, bir insanın
kendi uğruna yaşama hakkıdır. Bu
noktadan sonra, mâliklerin maddi kaybının büyüklüğü tarafınızca dikkate alınacak
bir husus değildir. Herhangi bir maddi
zarar için müdafaanın sorumluluğu sulh mahkemesinde çözümlenecek bir
meseledir. Sizi burada tek
ilgilendiren cezai eylemdir.
Yapacağınız, davalının, yargılandığı suç ile ilgili olarak suçlu mu
yoksa suçsuz mu olduğuna karar vermektir.
Doğruların tek karar mercii sizlersiniz ve size verdiğim yetkilere
dayanarak yegâne göreviniz sanığın suçunu ya da masumiyetini
belirlemektir. Sayın Yargıç. Sözcü.
-
Bir karara vardınız mı?
-
Vardık, Sayın Yargıç. Davalı
ayağa kalkıp jüriye dönsün. Hükmünüz
nedir? Suçsuz. Planları onlardan satın aldım. Alanı ve
Cortlandt'ın harabesini de. Artık
senin ve benim. Benim için tekrar yapacaksın.
Aynı plânladığın gibi. Bay
Roark, Bay Gail Wynand ofisine uğrayıp uğrayamayacağınızı soruyor.
-
Telefonda mı?
-
Hayır. Bay Wynand'ın sekreteri aradı.
Evet. Evet de. Bay Roark, bu
görüşme gerekli olmakla beraber benim için çok zor. Lütfen ona göre hareket edin. Evet, Bay Wynand. Lütfen şunu okuyun ve tasdik ediyorsanız
imzalayın. Nedir o? Wynand Binası'nın tasarımı için
hazırladığım sözleşme. Lütfen dikkatle
dinleyin, Bay Roark. Gazetemi
kapattım. The Banner varlığına son
verdi.
Bir an önce Wynand binasının inşasına başlamak istiyorum. Şehrin en yüksek yapısı olacak. Dilediğiniz gibi tasarlayacaksınız. Tam yetki ve mutlak otoriteniz olacak. Ama sizi tekrar görmeyi umut
etmiyorum. Lütfen sözleşmeyi okuyun ve
imzalayın. Okumadınız. Lütfen iki nüshayı da imzalayın. Teşekkürler. Bu New York'ta inşa edilen son gökdelen
olacak. İnsanlığın, kendini yok
etmeden önceki son eseri olacak.
İnsanlık kendini asla yok etmeyecek ya da yok edilmiş hissetmeyecektir,
Bay Wynand. Bunun gibi şeyler yaptığı
sürece hissetmeyecektir.
-
Ne gibi?
-
Wynand Binası gibi. Bu size
kalmış. The Banner gibi
ölü nesneler sadece orayı mümkün kılan
finansal kaynaklar olacak. Asıl
görevleri de buydu. Bir keresinde
sana, bu binayı yaşamım için bir anıt olarak inşa edin demiştim. Artık anıtlaştıracak bir şeyim
kalmadı. Wynand Binası, sizin ona
verdiğinizden başka bir şeyi taşımayacak.
Sahip olduğunuz, bana da ait olabilecek o ruha, bir anıt olarak inşa
edin. Bay Roark'u görebilir miyim, lütfen? Bay Roark yukarıda. Kim arıyor, bayan?
-
Bayan Roark.
-
Ah.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar