Filmlerin Arkaplanı Ramazan Kagan Kurt
Hollywood uzun bir süredir ordunun film arşivlerine
girmekten, gerçek savaş gemileri ve ekipmanlarının kullanımına dek uzanan bir
menzilde ordunun, işbirliğine bel bağlamış durumda. Ordunun bu işbirliğinden
çıkarıysa, popüler kültürün en önemli araçlarından birini, filmleri, kullanarak
kendi imajını konumlandırma fırsatı...
Büyük filmler, olumlu askeri imajlar sunmaları için
taşıdıkları olumsuz unsurlar tarihi açıdan doğru olsa bile yeniden yazılırlar.
Bu iş, Hollywood'da konuşlanmış askeri bir ekip tarafından yürütülür...
Şaşırtıcı olan bu filmlerin yalnızca tarihsel ve sanatsal değil, hileli
yönlendirme ve pazarlık sürecine maruz kalmış ürünler olduğudur. Bu
pazarlıkların nihai hedefiyse filmler değil, biziz. Sorulması gereken soru,
neyi, ne kadar görmemize izin verildiği ve belli görüntülerin ordu hakkındaki
görüşlerimizi nasıl etkilediği
Jonathan Turley
Kamu Hukuku Profesörü George Washington Üniversitesi
David L. Robb, Hollywood Operasyonları kitabından.
"... Avrupalı köken, dil ve şive gelenekler ve din.
İnsanın bunları silmesi... Ve yeni bir tarz benimsemesi -Amerika için bir
tarz-gerekiyordu. Amerika bir arındırma ve yenileme vaftizi idi. Bu kişiler,
sadece yeni bir ülkeye asimile olmak isteyen göçmenler değildi, bu ülkeyi
kendi düşlerine göre yeniden yaratmak istiyorlardı. Filmler onlara neredeyse
Tanrısal bir güç verdi. Dünyayı yaratmak için çok geç kalmış olsalar da, en
azından Amerika'yı yaratabilirdi: Değerlerini, mitlerini, geleneklerini, ilk
örneklerini, umutlarım ve düşlerini. Shtetl ve gettolardan gelen fakirlik ve
zulümden kaçan Yahudi göçmenler böylece Amerikan rüyasını tasarladı, üretti ve
geniş kitlelere pazarladı.
’ Neal
Gabler,
. An Empire of Their Own-Kendilerine Ait Bir İmparatorluk
(Yahudilerin Hollywood üzerindeki etkileri)
"Bir yalanın inandırıcılığı büyüklüğüyle doğru
orantılıdır; Çünkü milleti oluşturan büyük kitleler, şuurlu ve kasıtlı olarak
hazırlanan bir yalandansa, kalplerinin derinliğine işleyen bir yalanla çok daha
rahat kandırılırlar."
Adolf Hitler, 1923
KATOLİK HIRİSTİYAN YAHUDİ SAVAŞINDA DA VİNCİ ŞİFRESİ VE İSA'NIN
ÇİLESİ FİLMİ
Aslında Hollywood filmlerinde
"çaktırmadan" Yahudi ve Hıristiyanlık arasındaki "ılımlı"
savaş çok uzun yıllardır devam eder.
Hatırlayınız oğlancı, sübyancı,
dolandırıcı, iş bitirici papazlar. Derken homoseksüel papazlar ve lezbiyen
rahibeler.
Allah var, bir kısım Amerikalı
papazların marifetleri de Amerikan medyasında zaman zaman aylarca yer aldı.
Sanki Hollywood filmlerini
doğrulamak istiyorlardı.
Derken Hollywood filmlerindeki iyi
ve irşad eden Hıristiyan papazların yanında birden Yahudi takkeli tipler ve
hahamlar da beliriverdi.
Özellikle son 10 yıldaki
filmlere dikkatinizi çekerim.
Ne oldu ise Dan Brown'ın
"Da Vinci Şifresi" adlı kitabı ile oldu.
Savaş birden Katolik Hıristiyan-Yahudi
savaşına dönüşüverdi.
Dan Brown cin gibi bir Yahudi
asıllı İngiliz ve de Amerikalı yazar. Brown eşiyle birlikte ABD'de, New
England'da yaşamaktadır.
"Da Vinci Şifresi"
dışında "Melekler ve Şeytanlar" ve "Dijital Kale" de adı
geçen yazara ait Türkçe'ye çevrilmiş kitaplar.
"Da Vinci Şifresi"
ndeki iddialar, Katolik Hıristiyanlar, yani Vatikan'daki Papalık için yenilir
yutulur cinsten değildi.
Da Vinci Şifresi, temel olarak 1947 yılında MısıPın Nag Hammadi kentindeki çölün kayalıklarında
Mısırlı çoban Mu- hammed Ali'in bulduğu 13 adet papirüs tomarına dayanmakta.
Ölü Deniz Parşömenleri, Kumran
Yazıtları olarak da anılan bu deriye sarılı papirüs el yazmaları 2000 yıl sonra
Hıristiyanlık âleminde büyük tartışmaların başlamasına sebep oldu.
Bu belgelere göre, havarilerden
biri Magdalalı Meryem diye anılan bir fahişeydi. İsa Meryem'le evlenmişti. Bu
evlilikten bir çocukları dünyaya gelmişti.
Kumran Yazıtları, Kahire'de
karaborsaya düştükten sonra Mısır hükümeti bunların büyük bir bölümüne el
koydu. 13 kitabın bir kısmı ABD'ye kaçırıldı. 30 yıl sonra ortaya çıkan Mu-
hammed Ali, belgelerin bir kısmının yandığını, bir kısmının da kaybolduğunu
söyledi. Ancak geriye Hıristiyanlığın başlangıç dönemiyle ilgili 52 ayrı kutsal metin kalmıştı.
El yazmalarının Yunanca olduğu
ve bunların yaklaşık 1500 yıllık Kıpti çevirileri olduğu anlaşıldı. Tahminlere
göre milâd- dan sonra 120-150 yılları arasında Yunanca olarak yazılmış, Fi-
lippos sureleri ve diğer yazıtlar M.S. 350-400 yılları arasında Kıptice'ye
çevrilmişti.
1970'li yıllarda yazılan
kitaplarda, Hıristiyan dünyasında Magdalalı Meryem ve İsa'nın kan bağının devam
edip etmediği tartışılmaya başlandı.
Henry Lincoln, Richard Leigh ve
Michael Baigent imzasıyla piyasaya çıkan "Kutsal Kan, Kutsal Kâse"
isimli kitapta Hıristiyanlığın "Kutsal Kâse" sırrının magdalalı
Meryem olabileceği öne sürülmüştü. İşte bu kitap Dan Brown'ın "Da Vinci
Şifresi" romanının esin kaynağı oldu.
Leonardo Da Vinci, devrinin en
meşhur sanatçı ve bilim adamlarından.
Da Vinci 1510-1519 yılları
arasında Sion Tarikatı'nın başkanlığını yapmış.
Sir Isaac Newton, Victor Hugo,
Boticelli aynı tarikatın üyelerinden bazıları.
Sion Tarikatı kendilerinin
Hıristiyanlığın en önemli sembollerinden olan Kutsal Kâsenin koruyucusu
olduğunu iddia eden gizli bir cemiyet. Kutsal Kâse günümüzde de sırrını hâlâ
korumaktadır.
Magdalalı Meryem'e tanrıça
olarak tapan Sion Tarikatı'na göre, Hz. İsa çarmıha gerildiğinde karısı Meryem
hamileydi. Mesih'in soylu kanını taşıyan Kutsal Kâse'ydi Meryem.
Bu cemiyet Magdalalı Meryem'in
(Maria Magdelena) hakkında gerçek bilgilere sahip ve hâlâ devam eden, İsa'nın
kanını taşıyan soyu da koruyor. Vatikan, dördüncü yüzyılda bu sırrı yok etmeye
çalışmıştı. Hatta Haçlı Seferleri'nin bir sebebi de buydu.
Kutsal soy, Merovenj hanedanı,
bu da bir sır.
Sion Tarikatı'nın elinde olduğu
varsayılan belgelere SANG- REAL belgeleri deniyor.
Bu kelime San Greal şeklinde okunursa Kutsal Kâse, Sang Real
şeklinde bölünerek okunursa Asil Kan mânâsına geliyor.
Sion tarikatının gerçekte bir Yahudi gizli cemiyeti olduğu iddiası
Katolik dünyasında oldukça yaygındır.
Sion tarikatı Sion manastırına dayandırılmaktadır. Yine bu
tarikatın liderlerinin protokollerinden bahsedilmektedir.
Sion tarikatı ile ilgili geniş bilgiyi Michael Baigent, Richard
Leigh ve Henry Lincoln'ün yazmış olduğu "Savaşçı Keşişler Tarikatı,
Tapınak Şövalyeleri" adıyla Türkçe'ye çevrilip, Nokta yayınlarınca
yayınlanmış kitapta bulabilirsiniz.
Sion liderlerinin (ulularının) protokolleri olduğu söylenen
protokollerden birisi 1905 yılında Rusya'da ortaya çıkmıştır.
Sergius Nilus'un Nokta Yayıncılık tarafından "Sion Liderlerinin
Protokolleri" adıyla yayınlanan kitabı konu ile ilgili bir kaynaktır.
Söz konusu protokoller anti-semitik olmakla suçlanmaktadır.
Tekrar biz Da Vinci Şifresi'ne dönelim.
İsa'nın çarmıha gerilmeden önce 12 havarisi ile yediği son akşam
yemeğini canlandıran fresk, kilise tarafından Leonardo Da Vinci'ye siparişle
yaptırılmıştır.
Leonardo da Vinci'nin yaptığı "Son Akşam Yemeği" freski
Milano yakınlarındaki Santa Maria Delle Grazie Kilisesi'nin du- varındadır.
Sion Tarikatı'na göre Kutsal Kâse bu freskte gösteriliyordu. Ancak
masada görülen kadehlerden birisi değildi.
Katolik Hıristiyanlık son akşam yemeğinde İsa'nın yanındakileri
"12 erkek" olarak kabul eder.
Sion Tarikatı'na göre ise İsa'nın sağ yanında Magdalalı Meryem
oturmaktadır.
Peki, İsa'nın son akşam yemeğinde şarap içtiği Kutsal Kâse nerede?
Kâse freskte görünmüyor. Ama aslında görünüyor. Magdalalı Meryem, Kutsal
Kâse'nin ta kendisidir. Son akşam yemeğinde İsa ile Magdalalı Meryem bir
çiftti. İkisinin evli olması, bekâr İsa' dan çok daha mantıklıydı. Çünkü İsa
bir Yahudi'ydi ve Yahudilerin sosyal kültürü yetişkin bir erkeğin bekâr
olmasını yasaklıyordu.
Bu sebeple İsa Mesih evli olmasaydı İncil âyetleri bundan
bahsederdi. Nag Hammadi veya diğer ismiyle Kumran yazıtlarında da (Ölüdeniz
parşömenleri) "Ve kurtarıcının yoldaşı Mag- dalalı Meryem"dir diye
geçiyor. Aramice'de "yoldaş" kelimesi eş mânâsında kullanılıyor.
Bu kadın karnında İsa'nın çocuğunu taşımaktadır. İsa bu kadınla
evlidir.
Bu iddia İsa'yı ölümlü yapar ki bu da Katolik Hıristiyanlığı
bitirir.
Zira Hıristiyanlığın temel doktrinine göre İsa, asla evlenmedi,
çarmıha gerildi, dirildi ve semâya yükseldi.
Kilise ise Magdalalı Meryem'i fahişe olarak lanse etmektedir.
Da Vinci Şifresi'ne göre İncil'in günümüzdeki hâli Allah tarafından
gönderilmediği gibi İsa'dan dört yüz yıl sonra onun insani boyutu yok edilerek
İsa'ya Tanrısal bir misyon yükleyerek yazılıyor.
Bütün bu işler, Roma İmparatoru Constantin ve kilise işbirliği
ile yapılıyor.
Gelelim Kutsal Kâse'ye... Kutsal Kâse aslında Magdalalı Meryem'in
rahmidir.Yani kadın rahmi Kutsal Kâse'dir.
Da Vinci'nin yaptığı resme bakıldığında İsa ve Magdalalı Meryem
kalçaları birbirine değer şekilde geriye yaslanmış olarak oturmaktadırlar.
Bu pozisyonda oturmaları aralarında ters bir boşluk oluşturmaktadır.
Yani oturuş pozisyonları "M" harfi şeklindedir. Bu boşluk yani
"M'"nin ortası Kutsal Kâse'yi yani kadın rahmini simgeliyor (V
şeklinde). Bu sembolün tam tersi ( A şeklinde)
ise erkeklik simgesi.
Katolik Hıristiyanlığa göre ise resme karşıdan bakıldığında
İsa'nın sol tarafında oturan kişi Yuhanna.
Katoliklerin iddiasına göre, Da Vinci o dönemde papaya ve kiliseye
çok kızgındır.
Kilisenin ısmarladığı resimlere şifreli mesajlar koyarak Pa-
palık'ın yok etmeye çalıştığı TANRIÇA (kadın) imgesini hem ölümsüzleştirmiş hem
de papalık ve kiliseden intikam almıştır. Dan Brown'a göre, İsa kilisenin
magdalalı Meryem' e emanet edilmesini istemişti. Meryem, kilise erkekleri
karşısında yıkıcı bir güçtü. O, kilisenin yeni ilân ettiği ilâhın ölümlü
nesiller dünyaya getirdiğinin fiziksel bir kanıtını taşıyordu. Kilise bu yüzden
Meryem'i bir fahişe olarak ilân etti ve İsa ile evlendiğine dair bütün
delilleri sakladı.
Sonuç olarak Papalık Da Vinci Şifresi kitabını Katolik Hıristiyanlığa
atılmış bir "kazık" olarak telakki etti ve boş durmadı.
Mel Gibson kendisine havale edilen görevi layıkıyla yerine getirdi
doğrusu.
"İsa'nın Çilesi" filminden bahsediyorum. 2004'ün Mart
ayında ABD ve Kanada'da film sinemalarda gösterime girdiğinde, Yahudiler
tarafından kıyâmet koparıldı. Çünkü İsa'yı çarmıha Yahudiler geriyordu.
ABD'deki üniversitelerde el ilânları ve broşürleri haftalarca
dağıttılar Yahudi kuruluş temsilcileri.
Benim payıma düşenleri Türkiye'ye "hâtıra" olarak
getirdim.
"İsa'nın Çilesi" Yahudiler tarafından çok ağır şekilde
hırpalandı ve Gibson yerden yere vuruldu.
Sonuçta Yahudilere, Katolik Hıristiyanlık cevabını vermiş ve karşı
bir "kazık" atmış oldu.
İlginçtir, "İsa'nın Çilesi" ABD'de Evanjelistler
tarafından hararetle desteklendi. Film Amerika ve Kanada'da 370 milyon dolar
gişe hâsılatı elde etmiş ve bu rakamla rekor kırmıştı.
Derken Dan Brown'ın daha önce yazmış olduğu Melekler ve Şeytanlar
gündeme geldi.
Melekler ve Şeytanlar tam anlamıyla VATİKAN entrikalarına
dayanmaktadır.
Yahudilerden, Katolik
Hıristiyanlığa ikinci gol olarak değerlendirebilirsiniz bu kitabı.
Ve bir kitap daha... Bu sefer
İtalya' dan. Rita Monaldi ve Francesco Sorti adlı karı kocanın yazdığı "IMPRIMATUR".
Literatür yayıncılık Türkçe olarak yayınlamış.
Imprimatur Secretum Veritas
Mysterium,"Sırları istediğiniz kadar yayınlayın, gerçek esrarını
korur" felsefesini esas alan kitap ilginçtir.
Kitapta Papa XI. Innocentius ve
Papa XII. Pius ciddi şekilde hırpalanıyor.
İkisinin ortak özelliği ise
Yahudilere karşı sergilemiş oldukları tavırlardır. Tabiî bu arada Katolik
Hıristiyanlığı da kollamayı ihmal ermiyorlar. Unutmayın İtalyanlar Katoliktir.
Papa XI. Innocentius Eylül
1683'te Türklerin Viyana'yı ikinci defa kuşatmasına karşı Papalık mâli
kaynaklarını kullanarak Hıristiyan dünyasını Türklere karşı organize etmiştir.
Bu organizasyona sadece Fransa
Kralı XIV. Louis "kapitülasyonlar" sebebiyle katılmamıştır.
11 Eylül 2001 saldırılarının
ardından Papa XI. Innocentius AZİZ ilân edilmeye çalışılmıştır.
Çünkü XI. Innocentius 17.
yüzyılda Avrupa'yı İslâm'a (Türklere) karşı kışkırtan papadır.
Tam "savaş" durakladı
mı derken "Da Vinci Şifresi'nin Kırılması" kitabı gündeme geldi.
Kitabın yazarı Dallas Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi profesörlerinden Darrel L. Bock.
Prof. Bock Yeni Ahid
incelemelerinde uzman.
Kitabı okudum. Ancak "Da
Vinci Şifresi'ni" kırdığı iddiasındaki Prof. Bock beni hayal kırıklığına
uğrattı.
Kitabın 221. sayfasında
Magdalalı Meryem şu şekilde anlatılıyor.
İsa tarafından günahlarından
(veya Şeytanlardan) arındırılmış bir öğrencidir.
İsa'nın ölümüne, gömülüşüne ve
dirilişine tanık olmuştur. İsa'nın dirilişini ilk duyan ve gören kişiler
arasındadır. Bazılarının iddia ettiği gibi fahişe değildir.
Yine kitabın 40. sayfasından
itibaren "İsa ve Meryem'in öpüşmesi hakkında bir "Gnostik Metin"
başlığı altında İsa ve Meryem öpüşmesi işleniyor.
Philip İncili'ni yorumlayan
Prof. Bock, İsa'nın Meryem'e öpücüğünün dostluk öpücüğü ve yanaktan olduğunu
iddia ediyor.
Da Vinci Şifresi'ne göre ise,
öpücük pek tabiii dudaktan. Çünkü Meryem, İsa'nın karısı.
Kafanız karıştı değil mi?
Diyeceksiniz ki milyonlarca Yahudi ve Katolik Hıristiyan kafayı neye
takmışlar.
İş, Hıristiyanlık gibi 2 milyar
inananı olan (yaklaşık bir milyarı Protestan) bir dinin temelleri iki noktaya
gelip çakılıyor.
"Kutsal Kâse" ve
"öpücük".
Katoliklere göre ortalarda
olmayan ve hâlâ esrarını koruyan bu Kutsal Kâse bir şarap tası ve İsa'nın
çarmıha gerildikten sonra kanı bu tas ile içildi.
Da Vinci Şifresi'ne göre de
Kutsal Kâse, Magdalalı Meryem'in rahmi.
Katoliklere göre İsa-Meryem
öpüşmesi yanaktan. Da Vinci Şifresi'ne göre dudaktan.
Dan Brown New Hampshire
kırlarındaki evinde Da Vinci Şifresi'nin devamı niteliğindeki yeni romanını
yazmakla meşgul. Yeni kitabının adı "Süleyman Anahtarı." Hikâye
Washing- ton'da geçiyor ve Hür Masonlar'ın gizli dünyasına bir yolculuk
yapıyor. Kahramanımız yine Harvardlı simge bilimci Rohert Langdon.
Katolik dünyasının merkezi
Vatikan 15 Mart 2005'te 44 ülkede 25 milyon adet satan Dan Brown'ın kitabını
yaylım ateşine tuttu.
Cenova Başpiskopos'u Kardinal
Tarcisio Bertone, Vatikan radyosunda yaptığı konuşmada; "Bu çuvalla
yalan ve iftirayla dolu Da Vinci Şifresi kitabını okumayın" dedi.
Bertone, Papa İkinci Jean Paul'ün (Nisan 2005'te öldü) en yakınlarından
biriydi. Hiç şüphe yokki bu sözlerini Vatikan'ın, yani Papa'nın temsilcisi sıfatıyla
dile getiriyordu.
Böylelikle Dan Brown'a göre
Magdalalı Meryem'in elinden kiliseyi çalan Aziz Petrus'un Vatikan'daki bugünkü
temsilcisi Papa, Da Vinci Şifresine aleni savaş açmış durumda.
Bu savaşın daha da kızışarak
devam edeceği aşikârdır artık.
İyisi mi siz önce kitabımız
Kur'an'ın Türkçe meâlini bir okuyunuz, sonra da yazıda anlattığım savaş silahı
olarak kullanılan kitapları.
Kur'an-ı Kerim'e göre İsa
hiçbir zaman çarmıha gerilmemiş- tir. Hz.İsa da fânidir.Yani bir insandır ve
Hıristiyanlarca öne sürülen Allah'ın oğlu olduğu iddiası "Allah'm
tekliğine" aykırıdır.
Ancak şurası yüzde bin beş yüz
kesindir.Yukarıdaki hikâye hem Yahudiler hem de Katolik Hıristiyanlar için
DÜNYA SİYASETLERİNİ belirleyen temel çıkış noktalarından biridir.
AMERİKA'NIN YUMUŞAK KARNI : BABASIZLIK TRAVMASI
Amerikalıları anlamak ve Amerika üzerine strateji
geliştirmek için her şeyden önce iki hususu çok iyi biimek gerekir.
Birincisi
Amerikan elitlerini ve Amerikan derin devletinin stratejilerini bilmek.
Pentagon ne düşünüyor anlamak.
Bu husus size şaka gibi gelebilir ama Holywood
filmlerinde gelecekle ilgili plânlara ait birçok ipucu bulabilirsiniz.
Mesela 11 Eylül felâketi hakkında bilgi sahibi olmak
istiyorsanız, 1998 yapımı Arlington Road-Arlington Yolu- (Jeff Brid- ges-Tim
Robbins), The Siege-Kuşatma- (Zenci aktör Denzel Washington-Bruce
Willis-Annette Bening) ve 2001 yılında vizyona girdiği halde "11 Eylül
saldırıları üzerine gösterimi yasaklanan Swordfish-Kılıç Balığı- (John
Travolta-Halle Berry), filmlerini üst üste seyrediniz
İkincisi ise
Amerikan içtimai (sosyal) dokusu, hakkında bilgi sahibi olmak.
Neler Amerikan dokusunu etkiler?
Mesela sosyal dokuyu etkileyen en önemli faktörlerden
biri, belki de birincisi Amerika'da "BABA" özlemidir.
Birleşik Devletlerde baba problemi vardır. 1960'larda
babasından ayrı yaşayan çocuk oranı yüzde 40'larda iken, 1980'lerde yüzde 60
ve 2020 yılında bu oranın yüzde 80 olacağı tahmin edilmektedir.
Yani her yüz çocuktan sekseni babadan ayrı olarak annesi
veya annesinin sevgilisi veyahut da annesinin yeni eşi ile yaşamak
mecburiyetinde kalacaktır.
Bu husus bu mevzulara kafa yoran Amerikalı uzmanları kara
kara düşündürmektedir.
Niçin bu konuya girdim? Çünkü Amerika'yı yönetenlerin
çoğu bu problemin sebep olduğu travmayı ömür boyu taşıyorlar ve karar
alışlarında ve ilişkilerinde her daim etkili oluyor..
Bu görüş benim değil, konuyla ilgili Amerikalı uzmanlara
ait.
Amerikan Değerleri Enstitüsü (Institute for American
Valu- es) kurucusu Davit Blankenhorn, Fatherless America (Babasız Amerika)
adlı eserinde, " Babasızlık bıı neslin en zararlı demografik
eğilimidir. Bu husus en acil sosyal meselelerimizi yönlendiren lokomotiftir.
Eğer babasızlık eğilimi devam ederse, muhtemelen Amerikan toplıımıınıın şeklini
değiştirecektir demektedir.”
Bir başka uzman ise, Amerikalıların babasızlığının çığ
gibi büyüyerek bir felâkete dönüşmekte olduğunu dile getiriyor.
Yapılan araştırmalarda, babasız âilelerde büyüyen bir
çocuğun karar almada ve ilişki kurmada, ilişkiyi yürütmede iki kat daha fazla
zorlandığı tespit edilmiş.
Amerika'da üç doğumdan birisi, evlenmeden anne olanlar
tarafından gerçekleştiriliyor.
Amerika'nın orta ve iç bölgelerindeki şehirlerde
çocukların yüzde 90'ı bekâr annelerin ''baba" olduğu evlerde
yetişmektedir.
Musevi asıllı Amerikalı Dr. Beth M. Erickson'un 1998
yılında yazmış olduğu "Longing for Dad" isimli kitapta konu enine
boyuna incelenmektedir.
1960 yılında evlilik dışı doğanlar bütün doğumların yüzde
5'i iken, 1991 yılında bu oran yüzde 30'a çıkmıştır.
Sosyolog Davit Popenoe göre 2000 yılında evlilik dışı doğumların
oranı, toplam doğumlar içinde yüzde 40'tır.
Daha çok beraber yaşayan çiftlerin olduğu Avrupa ülkelerinin
aksine, Amerikalı çocukların baba ile ilişkileri giderek azalmakta veya hiç
olmamaktadır.
Babalarının kim olduğu sorulan çocukların çoğu ''Benim
babam yok” cevabını vermektedirler.
Anneler çocuklarının babaları ile ilişkilerini
sürdürmelerine yardımcı olmamaktadırlar. Bir kısım babalar da ortadan âniden
kaybolmakta.
Babaları ile büyüyen çocuklara kıyasla, çocuk yaşta anne
olma oranı üç kez, okulu terk etme durumlarının ise iki kez fazla olduğu
tespit edilmiş, babasız büyüyen çocukların.
Uzmanlar, çocuklar için evlenmemiş bir babaya sahip olmanın,
boşanmış bir babaya sahip olmaktan daha kötü sonuçlar verdiğini söylüyorlar.
Bir diğer husus sanayileşmenin ve sanayi ötesi kapitalist
toplum olmanın getirdiği belâdır ki, bu da, tüketimin modern bir Amerikan dini
hâline gelmiş olmasıdır. Anne ve babalar tüketebilmek için daha çok çalışmak
zorunda kalıyorlar.
Birleşik Devletler'de son yılların modası, ki gittikçe
yayılmaktadır, "doner baba veya sperm babası" diye adlandırılan test
tüpünün içindeki babalardır.
İhtiyaca göre gazete ilânları ile sperm tedariki yoluna
gidenler spermi verenin istenen şartlara uygunluğuna göre 40 dolardan 15.000
dolara kadar "tüp baba” bedeli ödüyorlar.
Özet olarak Amerika'nın baba durumu böyle. Amerikan
toplumunun psikolojisini ve davranış saiklerini etkileyen en önemli faktör.
Duygu olarak uzakta olmak, ruhi olarak doldurulamayan
boşluk.
Burada gazetelere intikâl eden bir haberden bilgi notu:
ABD eski başkanı Bill Clinton'un yazmış olduğu My Life (Hayatını) adlı
kitaptaki şu husus çok ilginç.
"Manika Lewinsky ile ilişkim korkunç bir ahlâki
hataydı. Bu hatanın arkasındaki sorumlu kişi annemi ve kardeşimi her gün döven
alkolik üvey babamdır.”
Amerikan Devleti'ni idare edenlerin tahminen bugün yüzde
70'i, 2020 yılında yüzde 80'i bu gruba dâhil insanlardan olacak.
Sadece KENDİNİ DÜŞÜNME ve İNTİKÂM Amerikan sosyal
dokusundan çıkan şimdilik iki belirgin ama KESKİN sonuç.
AMERİKAN EDEBİYATI EVANJELİZMİN HİZMETİNDE
"İşaretler gittikçe çoğalıyor. Gökteki ışıklar hızla
kırmızı, mavi, yeşil görünecek. Birisi çok uzaklardan geliyor ve dünyanın
halkıyla buluşmak istiyor. Buluşmalar zaten oldu. Fakat gerçekten görenler,
sessiz kaldılar." Papa
XXII. John, 1935.
Evanjelistlerin,
fikirlerini yaymada radyo, televizyon, gazete, İnternet gibi iletişim ağlarını
maharetle kullandıkları görülüyor. .
Bir diğer propaganda metodu ise, İncil ve Eski Ahid
kaynaklı kehânetlerin omurgasını oluşturduğu romanları kullanmak.
Türkiye'de bir kitap ne kadar satar?
Size şimdi Amerika'da 63 milyon adet satan 12 ciltlik bir
romandan bahsedeceğim.
Romanın adı "Left Behind / Geride Kalanlar."
Yazarları Tim E La Haye ve Jerry B. Jenkins.
Serinin Mayıs 2003'te çıkan kitabının adı "Armagedon".
Çizgi filmlere ve sinema filmlerine ilham kaynağı olmuş bu kitaplar, iki
düzineden fazla dile çevrilmiş.
Romanın ana temâsı
özetle şöyle. '
Nicolae Carpathia, karizmatik, yakışıklı, zengin
Romanyalı genç bir politikacıdır. Gerçekte Şeytanın ta kendisi olan Carpathia,
muhtelif yöntemlerle Birleşmiş Milletlerin genel sekreterliğine seçilir.
BM'nin genel merkezini New York'tan Babil'e taşır.
Babil'de ABD karşıtı bir dünya devleti kurar; ABD ve Avrupa'yı silahsızlandırır.
Ancak Carpathia'ya karşı Amerikalı kahramanlar tarafından savaş bayrağı
açılır.
Kanlı ve uzun bir mücâdele başlar. Hıristiyan âlemi
dışındaki bütün kavimlerin, Müslümanların, Yahudilerin yok olacağı bir
kıyâmetle sonuçlanacak olan bu savaştan "esas" Hıristiyan- lar
selâmetle çıkacaklardır.
Bu romandaki kıyâmet öngörüsü Evanjelik ve Yahudi Arma-
gedon savaşında öngörülene uygundur.
Yine romanın ana
karakteri Nicolae Carpathia'nın Romanyalı olması ve Evanjelik-Siyonist Yahudi
ittifakının, Deccal'in muhtemelen Romanya'da doğmuş veya oradan gelecek biri
olacağı fenomenine de uygundur. .
Bir başka uygunluk ise Babil merkezli bir Şeytan
imparatorluğunun kurulması. Zira Tevrat ve Kabalistik inanca göre Babil
Şeytanın ta kendisidir. Babil Kralı Nabukadnezar, İbranileri sürmüştür. Babil
düşmandır. İbranileri esir etmiştir.
La Haye ve Jenkins'in adı geçen dehşetengiz romanındaki
kıyâmet öngörüsü Amerika'daki yetişkin nüfusun yüzde 40'ı tarafından doğru
olarak kabul edilmektedir.
Tim La Haye ve Greg Dınallo'nun "Babylon Rising
/ Babil'in Dirilişi" bir başka Evanjelist formatlı roman örneği. Türkçe'ye
de çevrilen bu roman "Neden Kitap'' tarafından yayınlanmış.
Evanjeliklerin fikirlerini yaymada, televizyon, radyo,
İnternet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarını çok iyi kullandıkları açık
bir gerçek.
Günümüzde iki bin'den fazla televizyon ve radyoya sahipler.
Bunlarda her hafta canlı pazar âyinleri ile milyonlarca Amerikalıya
ulaştıkları biliniyor.
Bir TV yayın istasyonu da ABD'nin Katar'daki askeri üssünün
içerisinde ve otuzdan fazla dilde yayın yapıyor.
İncil ve Eski Ahid kaynaklı kehânetlerin omurgasını
oluşturduğu romanlar Evanjeliklerin en kuvvetli propaganda silahlarından
birisi.
Hall Lindsey'in 1970 yılında yayımlanan "Rahmetli
Koca Dünya" adlı kitabı, bunun ilk örneği. Bu kitap Evanjelik format-
lı dünya tasarımını milyonlarca okuyucuya ulaştırdı.
Lindsey kitabında, İncil kehânetleriyle modern dünya arasında
ilginç bağlar kurdu. Elbette bunlardan bir kısmı uçuk şeylerdi ama, arada
kaynayıp gidiyordu.
Avrupa Birliği'nin (o zaman Ortak Pazar) başına Deccal'i
oturtuverdi.
Kuzey Konfederasyonu'na
"o zamanki Sovyetler Birliği'ni koydu. ■
Güney koalisyonunu ise Mısır'ın başını çektiği Arap ve
Afrika ülkeleri oluşturuyordu.
Doğu'nun krallarının başında da Komünist Çin lideri
vardı.
İncil'de geçen "ateş ve kükürt"
dumanları ifadesinin yerine de nükleer patlamaları yerleştirdi.
İsa'nın ikinci gelişinden önce Amerika'nın sürpriz bir
nükleer saldırı ile yok edilmesi Lindsey'in kitabının ana temâsı.
Tabiî bu arada Amerika'da fuhuş, uyuşturucu, lezbiyenlik,
homoseksüellik, velhasıl ahlâksızlık adına ne ararsan var. Amerika,
materyalizmin batağında kıvranıyor. Sahte dinler çok yaygın.
Lindsey 1980'de "Armagedon'a Geri Sayım"
kitabını yayımladı. Bu kitapta Amerikalı Hıristiyanların elini çabuk tutmaları
ve böylelikle Amerika'nın batışının önlenebileceği vurgulanıyor.
Önceki kitabında ABD'nin batışının İsa'nın gelişini
hızlandıracağı görüşünde olan Lindsey, artık kurtuluş reçetesini ortaya
koyuyordu.
Reçeteye göre Amerika'nın hastalıklı liberallerden tez
vakitte kurtulması gerekiyordu.
Askerî harcamalar artırılmalıydı.
Büyük sermayeyi sınırlandırıcı girişimlere son
verilmeliydi.
Washington temizlenmeli, Beyaz Saray'a kapitalizme kayıtsız
şartsız inanan bir başkan seçilmeli ve çok güçlü bir ordu kurmalıydı.
Bundan sonra ABD, İsrail'e ihtiyacı olan desteği
sağlayabilirdi.
Lindsey öyle bir şöhrete ulaştı ki, bu şöhret ona
olağanüstü politik güç sağladı. Amerikan Harp Akademileri'nde konferanslar
verdi.
Hall Lindsey'in bir başka kitabının adı ise, Savaş
İçin Hazır Ol / Ready for War.
George W. Bush ve Amerikan halkı Irak'ın işgâlinin bu romanlar
doğrultusunda ilâhi bir görev olduğuna inanmaktadır.
Evanjeliklerin "bu nesli'' kendilerinin
gideceğine inandıkları "cennet"e, Siyonistler ise Kudüs
merkezli dünya hâkimiyetine yatırım yapıyorlar.
Gerçekte taraflar birbirinden pek hoşlanmıyorlar.
İhtiyaca binaen beraberlik.
Amerikalı tarihçi Immanuel Wallerstein son ABD seçimlerinde
Bush'un kazanmasında etkili olan üç husustan birinin yukarıda anlattığım
oldukça radikal Evanjelik Hıristiyanlık olduğunu söylüyor.
Peki aynı Bush, biz Türklere, Hoca Efendi'yle birlikte "ılımlı
İslâm" olun demiyor mu?
Halbuki Kur'an-ı Kerîm ve tebliğ ettiği İslâm tektir.
Bush'un kazanmasındaki diğer iki faktör Amerikan milliyetçiliği
ve WASP kontrolündeki sermaye ile kısmen Yahudi savaş sermayesidir. Yahudi
sermayesinin büyük bölümü Kerry'yi desteklemiştir.
Amerikan milliyetçiliğinin merkez üssü Pentagon ve 13
adet uluslararası istihbarat kuruluşu ile WASP'ların elindeki sermaye gücüdür.
Bilişim ve iletişim teknolojileri bilgisizliği,
ikiyüzlülüğü, yalanı meşrulaştırıyor. Neoliberalizm sosyal devleti yerlerde süründürüyor,
post modernizm de insan aklına olan güveni. Bu üçünün manipülatörü ise ezoterik
temele dayalı kurumlar. Bu kurumlar bir taraftan ilahi dinler içerisinde
radikal unsurların gelişmesini teşvik ederken diğer taraftan bu unsurları
kullanarak açık-gizli ilahi kaynaklı ahlâki değerlere saldırıyorlar.
Amerika'daki köktendinci kilise örgütleriyle, Hamas gibi
köktendinci Müslüman örgütlerin dayanışma ağları arasındaki benzerlikler ne
kadar fazla? Sanki her ikisi de aynı merkez tarafından kurulmuşlar. Zaten de
öyledir.
Bush'a seçim kazandıran 4.5 milyon Evanjelik Protestan'ın
harekete geçirilmesi ile Türkiye'deki ümmetçi organizasyonların harekete
geçirilmesi arasındaki metod ve organizasyon benzerliklerini, Türkiye'de
ümmetçi ve etnik çentikli tarikat unsurlarının devletin dolduramadığı boşluğu
doldurduğu yöntem ile Evanjelik mezhep-tarikatının aynı yöntemleri kullandığını
hiç merak ettiniz mi?
Halkın günlük hayatını organize etmeler, küçük iktisadi
menfaatler, bizim partiye oy vermeyenler kâfirdir söylemleri, fısıltı gazetesi
ile iftira kampanyaları... Size yabancı gelmedi değil mi?
Amerika'da iktidara gelmek için Hıristiyanlığın en
radikal mezhebi-tarikatı öne çıkarılırken aynı ekip Ortadoğu'daki menfaatlerine
uygun olduğu için Müslüman Türk'ün ve Arap'ın Müslümanlığı "ılımlı
İslâm" ile sulandırılmak isteniyor.
Ya Türkiye'de seçimler öncesi din adına en radikal
mesajları verenler iktidara gelince nasıl da başkaları istedi diye, mesela ABD
ve AB, ılımlılaşıveriyorlar.
Nasıl bir duygu acaba? Evanjelikler, Iraklı direnişçilere
"iblis" derken, Felluce'de oluk-oluk Müslüman kanı akarken, daha
önceki Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümetinde "başörtüsü zulmü" her
cuma Beyazıt Camisi'nin önünde telin edilirken, "Genelkurmay eğitimden
elini çek" gibi dehşetengiz pankartlarla yürüyüşler yapılırken...
Hâlbuki telin ettikleri Genelkurmay, eğitimden ve ülkeden
elini çekerse bırak baş örtmeyi, "don" bile giymenin mümkün
olmadığını. .. Irak anlatamıyorsa başka ne anlatır ki?
Bütün bunlardan sonra da etnik bölücülüğe, Türkiyeliliğe
işaret fişeği atıp, incir yaprağının arkasına saklanacaksınız. Nasıl bir duygu
acaba?
Biliyorsunuz Hollanda' da uçuk bir film yönetmeni, Theo
Van Gogh öldürüldü. Fail olarak da bir Faslı yakalandı. Aynı yönetmen Yahudi
asıllı Leon de Winteı'i de Yahudiliğini ticari meta olarak kullanmakla
suçluyor ve Flemenk yazarı yerden yere vuruyordu.
Ama cinayet Faslı bir Müslüman'ın üstünde kaldı. Hollanda'
daki Hollandalı-Faslı gençler arasındaki sokak kavgalarının içine Türkler de
aktif olarak katılmış durumda. Kısaca Avrupa' da da felâketin ayak sesleri
artık duyuluyor.
Müslüman kadınlarına bu yönetmenin hakaret ettiğini söyleyen
ümmetçilerin Müslüman Türk kadınlarına bakışları nasıldır? Suudi Arabistan' da
"İslam adma"(D kadınlara otomobil kul- landırılmadığını nasıl
izah edecekler?
Niçin İslâm denince, Almanya'da insanların yüzde 83'ü terörü,
yüzde 92'si ezilen kadınları hatırlattığını söylüyor. Amerika'da da benzer
oranlarda aynı yargılar hâkim.
Bence İslâm'a en büyük zararı yine Müslüman olduğunu söyleyenler
veriyor. Sonra da Evanjelist ve siyonistin elinde oyuncak olan bir İslâm
dünyası, ılımlı İslâm ile de Hz. Muhammed'siz bir Müslümanlık formatlanmak
isteniyor. Tıpkı İsa'sız veya Kabalis- tik felsefeye uygun formatlanmış İsa'lı
Protestanlık gibi.
Ne güzel söylemiş Necip Fazıl: "Müslümanlardan
Müslümanlığıma sığınırım." Bir tane sözüm ona Müslüman, terör eşeği
Bin Ladin, Evanjelik Hıristiyan Bush ve Siyonist Yahudi Şaron... Üçü de
kıyâmete doğru yelken açıyor.
GÖZLERİNİZDEN BEYİNLERİNİZE
HOLLYWOOD SİZİ ÜÇ KERE ÖPER
"Hollywood, öpücüğünüze iki milyon dolar, ruhunuza
iki dolar verilen bir yerdir" diyor
Marilyn Monroe. Monroe ölümü hâlâ tartışılan ve adı Başkan Kennedy ile aşk
dedikodularına karışan meşhur film yıldızıdır.
Kabalacı şarkıcı Madonna'nın, "Hollywood"
adlı şarkısında ise şu sözler yer alır:
"Hafızamı kaybettim Hollywood'da
Milyonlarca düşüm oldu iyisiyle kötüsüyle
Hollywood'un havasında bir şeyler var...
Kaçmayı denedim ama hiçbir zaman yapamadım...”
Hollywood kelimesi ikiye bölündüğünde kelime mânâsı;
"holly" çoban püskülü, "wood" ise odun, ağaç, orman, tahta
ve koru gibi anlamları ifade eder.
Hollywood'un bizdeki karşılığı ise "Yeşilçam Sokağı"dır.
Amerika'nın Kaliforniya Eyâleti'ndeki Los Angeles
şehrinin bir semtinin adıdır. Hollywood ve ayrıca aynı isimle anılan büyük bir
caddesi (bulvar) mevcuttur.
Her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği ve tam
Hollywo- od'un merkezi denilen yerde bir Çin tiyatrosu ve kaldırım taşlarına
gelmiş geçmiş ve günümüzdeki Amerikan sineması şöhretlerinin isimleri
yazılmış, bazılarının da ayak izlerini taşıyan büyük "kaldırım
parkeleri" ile kaplı bir alan vardır.
Hemen beş altı kilometre yakınında da "Amerikan
rüyasının" şatafatlı yüzünü anlatan Beverly Hills semti ve lüks alışveriş
mağazaları yer alır.
Bizi gezdiren Amerikalı, birkaç milyon dolarla ifade
edilen evlerden bahsetmeye bile gerek duymadan kendimizi 64 milyon dolar
olduğunu söylediği evin önünde buluverdik.
Ancak bu semtte akşam dokuzdan sonra yaya olarak tek başınıza
sokağa çıkamazsınız. Hollywood denen bölgede ve Los Angeles şehrinin şehir
merkezinde akşam sekizden sonra köşe başları Zenciler tarafından tutulur.
Bırakınız yaya yürümeyi otomobil ile giderken duraksamanız başınıza iş
açabilir.
Amerikan şehirlerinin şehir merkezlerinin tipik ama
özellikle Los Angeles'in bir özelliği, bir sokak ara ile güvende olabileceğiniz
veya soyulma, öldürülme tehlikesi altında kalabileceği- nizdir. Bazı çizilmemiş
sınırlar vardır. Bu sınırlar topografya ile ilgili değildir. Algılama ve
verdiği psikolojik çizgilerle alâkalıdır. Psikolojik geçidin her iki yanında
uzanan bölgeler arasında da iklim, dil ve kültür yönünden hissedilmeyecek kadar
küçük farklar vardır, çoğunda da yoktur.
Buna karşılık bazıları hayatla ölüm arasındaki gibi
gerçek sınır çizgilerini ifade ederler.
Alp Dağları üzerinde bulunan "Brenner
Geçidi" Alpler'in üzerinde bulunan diğer geçitlere göre daha yumuşak
ve alçaktır. Ama tarihin eski devirlerinden beri Akdeniz kültürü ile Nor- dik
kültürü arasındaki sınırı belirler.
Los Angeles sokaklarının sınırları psikolojiktir ancak
Brenner kadar belirleyicidir.
Bir diğer husus ise yanınızda 10-20 dolardan
fazla taşımak tehlikeli olduğu gibi hiç para taşımamak da tehlikelidir. Çünkü
hiç para taşımamayı soyguncu kendisine hakaret telâkki edip size zarar
verebilir.
Amerikalılar âdeta güvenlik (security) manyağıdırlar.
Şöyle ki; üç kişilik bir toplulukta dördüncü kişi koruyucu (guard), -
muhafızdır dersek abartı olmaz.
Diyeceksiniz ki, 11 Eylül 2001
saldırısı bu şartlarda nasıl oldu? İşte Amerikalıların
çoğunun da aklını oynatacak derecede meşgul eden soru bu.
Üstelik ülkede on üç adet milletlerarası faaliyette
bulunan istihbarat kurumu ve bir o kadar da "domestic" mahallî güvenlik
ve istihbarat birimleri varken...
Ancak Amerikalıları kalbinden vuran saldırının iki temel
sebebi olabilir. Birincisi aşırı derecede kendilerine güvenin ötesinde büyüklük
kompleksi. İkincisi ise Amerikalıların "beyan"a güvenmeleri. Beyan
kötü niyetlilerce istismar edilmiş olabilir, ayrıca 11 Eylül öncesinde
Amerika'daki hava alanları âdeta yolgeçen hanı gibiydi. Ve beni hep. rahatsız
etmiştir.
Bizdeki ümmetçiler ile Araplar hemen her taşın altında Yahudi
parmağı ararlar. 11 Eylül için de aynı şeyi yaptılar. Ancak 11 Eylül ne
Yahudilerin ne de adı geçen zavallı Arapların işidir. 11 Eylül birkaç
"iş" için yapıldı. Bunlardan birisi de Yahudi sermâyesine karşı bir
WASP organizasyonudur.
Biz tekrar dönelim Hollywood'a.
Adı âdeta "Amerikan rüyası” ile özdeşleşen bu
sihirli kelimenin kapağını açar, içine bakarsanız bir "kıyma
makinesi'' görürsünüz.
Her yıl yüz binlerce, evet yüz binlerce Amerikalı, Güney
Amerikalı, Avrupalı velhasıl dünyanın dört bir köşesinden genç kızlar ve
erkekler burada şanslarını dener.
Ancak çoğu, hatta yüzde doksan dokuz nokta dokuzu seks
pazarı, uyuşturucu ve psikolojik travmalar arasında yok olup giderler. Kalan
bakiye de kıyma makinesi arızalandığı, elektrik kesildiği veya kıyma
makinesinin başındakiler öyle istediği için şöhret basamaklarını tırmanmaya
başlar ve yeşil dolar havuzunun içine düşer / düşürülürler.
Hollywood, Yahudiler ve İtalyan asıllı Amerikalılar
arasındaki korkunç savaşın arasındadır âdeta. Ancak herkes şimdilik birbiri
ile anlaşmış görünüyor. Son yıllarda bu arenaya Japonlar ve Çinliler de kısmen
girmiş durumdalar.
Hollywood filmlerinde mutlaka Amerikan bayrağına ve kiliseye
yer vardır.
Bu filmler önce sizi gözlerinizden öper, sonra
kalbinizden beyninize doğru bir seyahate çıkarak beyninizin bir kıvrımına
yerleşir.
Bilâhare bir de bakmışsınız seyrettiğiniz filmin işlediği
tema ile beyniniz aynı şeyleri söylemektedir.
Hollywood'un kendi içini en iyi anlatan filmlerden birisi
Eiğht Millimeter (Sekiz Milimetre)dir. Nicolas Cage'in başrolünü oynadığı,
Joel Schumacher'in yönettiği bu film Hollywoodun rüyasını değil, bataklığını
gözler önüne serer. Ancak kusur yine de sistemde değil, kötü adamlardadır.
Kahramanlarımız da ya onları İrşad eder, ya da icaplarına bakar.
"İrşad" demişken hemen şunun altını çizelim.
Günümüzden on-on beş yıl öncesine kadar irşad eden, kurtarıcı, esas oğlan ya
da kızın akıl danıştığı âkil kişiler hep Hıristiyan papazlardı. Sonra papaz
efendilerin yanına "Yahudi takkeli" âkil adamlar da monte
ediliverdi.
I
Dreamed of Afrika (Rüyamdaki Afrika) iyi bir
örnektir Yahudi - Hıristiyan misyonerlik beraberliğine. Zaten filmin hikâyesi
de Musevi asıllı yazar Kuki Gallmann'ın aynı adlı romanına dayandırılmış.
Meraklısı için, bu filmin başrol oyuncusu Kim Basinger ve
Vincent Perez. Tabi oyuncuların Oscar'lı olduğunu hatırlatmaya gerek yok
sanırım.
Tarih politik-büyü sanatını kullanan örneklerden bolca
söz ediyor.
Günümüzde ise Hollywood filmleri politik, kültürel,
iktisadi ve askeri büyü sanatının muhteşem örnekleridir.
Ancak bu büyü medyamızda sıkça yer alan "hacı-hoca -
medyum büyüleri" gibi arızi ve sadece sınırlı sayıdaki fertlere yönelik
değildir.
Hedefi toplumun bütün yaş grubundan bireylerdir. Güç,
maddî çıkar ve de iktidar için uygulanıyor. En önemlisi de kesintisiz, yani
sürekli bir büyü. Adeta deniz dalgaları. Çocuğunuzu iki yaşında Tom ve
Jerry'ye teslim edersiniz. Çocuğunuz Pembe Panter, 101 Dalmaçyalı ve Sindirella
ile devam eder.
İlköğretim okuluna başlayınca da Özgür Willy (Free
Willy), Beethoven, Aslan Kral. .. Nihayet çocuğunuz ve siz hep beraber
Yüzüklerin Efendisi'ni seyredersiniz.
On-on beş yıl önce gelir grubu yüksek veya orta halli bir
âi- lenin kızları ve oğulları bizim yeni yetme, Amerikalıların "teena-
ge" dediği yaşta birbirini nasıl yatağa atmaları gerektiğini "American
Pie" gibi filmlerden öğrenirlerdi. Şimdi bu tür filmler hiçbir
kısıtlamaya tâbi olmadan toplumun her kesiminden gençlere sinemalarda açılmış
durumda. Hâlbuki pek özendiğimiz Amerika'da bile filmler seyirciyi "yaş
sınırlamasına" tâbi tutar. Bu bir federal devlet kuralıdır.
Sinema salonuna gider veya TV'nin karşısına geçersiniz;
Hollywood sizi önce gözlerinizden, sonra kalbinizden ve en sonunda da
beyninizden öper.
Hollywood'la ilgili en azından şunları bilmelisiniz.
Yahudi göçmenler, hemen bütün Hollywood stüdyolarının
kurucu atalarıdır; kendi Amerikan rüyası vizyonlarını ekrana taşımaya devam
ediyorlar.
Sinemadaki bütün ilklerin - ilk tek makaralı, ilk konulu,
ilk sesli film- önemli bir Yahudi teması, ya da boyutu vardır.
Yahudiler, sinema tarihinin en önemli bazı filmlerinin yapımcısı
ve yönetmeni olarak büyük rol oynamıştır ve oynamaya devam etmektedir.
Woody Ailen, çok yönlü dehâsı ve mizahi yaratıcılığı ile
sinema tarihinde benzersiz bir yere sahiptir.
Steven Spielberg, Yahudi değerlerini hiç kimsenin yapamadığı
şekilde evrenselleştirmeyi başarmış olup, savaş ve holokost hakkında çekilen en
güçlü filmleri de içeren, eşsiz bir miras bırakmaktadır.
Daha "Amerikalı" görünmek için isimlerini
değiştirmeye zorlanan çok sayıda ünlü Yahudi aktör ve aktris vardır.
Bugün Hollywood' da Yahudilerin, geçmişlerini gizlemelerine
gerek kalmadan başarılı olmaları çok kolaylaşmıştır."
(Rabi Benjamin, Geçmişten Günümüze
Yahudi Tarihi ve Kültürü, Gözlem Gazetecilik
Basın ve Yayın A.Ş. Eylül 2004, Çeviren
Estreya Seval Vali, s.350)
SON SAVAŞ VE ARMAGEDON FİLMİ
Özellikle 1970'lerde piyasaya sürülen bir tür olan
felâket filmlerinin başlangıcı ABD'de WASP'lar ile Yahudilerin arasındaki
buzların eridiği döneme rastlar. Hollywood dünyanın sonu teorilerini ince ince
işlemektedir artık.
Amerikan Hava Kuvvetleri mensupları Atom bombalarına
Armagedon derler.
Film 1998 yılı yapımıdır. Armagedon'un ABD'deki DVD tanıtımında
şöyle deniyordu: "Total complete fun from begitning to end / Başlangıçtan
sonuna kadar tamamı eğlence." Ve devamında da aşk için, şeref için,
insanlık için vurgusu yapılıyordu.
Armagedon filmi felsefi olarak "Yahudi
şeriatı", Evanjelik Protestan inancı ve Kabalistik öğelere dayanır. Bu
felsefeye ve inanca göre:
Dünyanın sonu Ortadoğu'da yaşanacak olan "Armagedon
savaşında" gelecekmiş.
Armagedon iyi ve kötünün arasında meydana gelecek olan
nükleer savaştır.
Armagedon filminin yönetmeni Michael Bay. Oyuncuları
Bruce Willis (Kabalacı), Ben Affleck, Billy Bob Thornton, Liv Tyler, Will Patton.
Armagedon öncesi "Deep İmpact" (Derin Darbe )
aynı türün adetâ kapısını aralamıştı.
Armagedon, yoğun ses efektleriyle seyirciyi kargaşaya düşürmek
ve seyircinin ne olup bittiğini tam anlayamadan filmi bir hap gibi yutmasını
sağlamak.
(. ..) Teksas eyâletinden daha büyük bir asteroit dünyaya
doğru yaklaşmaktadır. Bu filmde kullanılan Teksas ölçüsü (Te- xas size)
Amerikalıların "çok büyük" olarak tanımladıkları bir şeyler
için kullandıkları bir deyim. Çünkü Teksas Amerika'nın en büyük eyâleti. Asteroit
çarptığı an DÜNYA NÜFUSUNUN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU ÖLECEKTİR. (Burak Göral,
Holhywood, Plato Film ve Prodııction Co. Yayınları, 2003, s.29)
Şimdi buraya bir bilgi notu ekleyelim. Evanjelik
Protestan ile Yahudi dayanışmasının kaynağı "Kitab-ı Mukaddes"in
yorumuna dayanır.
. Evanjeliklere göre Kitab-ı Mukaddes, Armagedon, yani büyük
savaşı bildirmektedir. Bu savaş 2000'li yıllarda ve İsrail'deki Megiddo
vâdisi'nde gerçekleşecektir. İbranice Armegeddon "Megiddo Tepesi"
mânâsına gelmektedir.
Armagedon, Yahudilerin vaad edilmiş toprakları (Eretz
İsrail) ele geçirip yerleşmelerinden sonra olacaktır. Armagedon öncesi diğer
savaşlar patlak verecek ve yeryüzündeki İKİ KİŞİDEN BİRİ ÖLECEK, yani üç
milyardan fazla insan.
Evanjeliklerin bir kehâneti de Kıbrıs ile ilgilidir.
İsrail ' Yecüc ve Mecüc güçleri' ■ tarafından işgal edildiğinde ABD ve
İngiltere İsrail'in yardımına gelecektir.
İncil'de 'bahsedilen
"Chittim" ise'Kıbrıs'tır. Burada konuşlanmış Amerikan ve İngiliz
depiz filoları İsrail'in kolayca yardımına gelecektir. •
Bilgi notumuzla ilgili olarak. Grace Hallsell,'‘"Tanrı
yı Kıyamete Zorlamak' - Armagedon Hıristiyan. Kıyâmetçiliği ve İsrail, (Kim
Yayınları) kitabını okuyunuz.
"Katolik Hıristiyan Korkunç İzabella (1492'de.
Yahudileri Ispanya'dan süren kraliçe) dan ' biraz önce sonbulıimcü perspektife
bir büyük, pek dramatik bir hadise daha" eklenmişti. 1453, İstanbul'un
Türk Sultan Mehmed tarafından fethi. İşte bu başka tesirleri yanında, Ye-
cüc-Mecüc harplerini de başlatan bir hadiseydi. Zira kıyamet sadece gelenekçi
"tezahüratı ile, Don Isaac Abra Vanel'in yazılarında anlatıldığı şekilde
kopmaz, aynı zamanda Kabalacı" bir perde arkasında gizli surette de kopar,
alametleri "belirtir."
'(Gershom Scholem, Sabatay Sevi, Burak Yayınları, 2001, s. 29).
Yorum sizlere ait. Birileri bizleri bir şeylere ağır ağır
alıştırmak mı istiyor? Tekrar Armagedon filmine dönelim:
NASA çözüm arayışı içindedir. İlk buldukları çözüm
astero- iti (göktaşı) ikiye bölmektir. Ama bunun için birilerinin göktaşının
yüzeyine inip 25 metre kadar bir çukur açması ve içine de NÜKLEER BOMBA
yerleştirmesi gerekmektedir. Tıpkı petrol çıkarmak için yapılan kazılar gibi.
Neyse esas oğlan Bruce Willis dünyanın en iyi petrol çukuru
kazıcısıdır. İstanbul'un da gösterildiği filmde "nükleer güç " İYİLER'in
hizmetindedir.
"Armagedon" ve "Derin Darbe"
filmlerine biraz daha farklı bir noktadan bakarsak: (...) Tehlike dünya
dışından gelmektedir. Yani ilahi bir anlam içermekte ve bariz bir
"dünyanın sonu" "kıyâmet" muhabbeti yapılmaktadır. (...)
Dünyaya yaklaşan büyük göktaşının patlatılmasıyla görevli "messenger"
ekibinin kendisini feda edişi büyük bir kahramanlıktır. Her iki filmde de aşık
olanlar sağ kalmışlardır. (...) Felâket krizlerinin çözümlerini Amerikalıların
bulması da ABD'nin "süper güç" "dünya devleti" sıfatım
pekiştirmesinden ibarettir tabiiki. (Burak Güral, Burak'ın Kamerasından
Hollywood, s.25)
İsterseniz şimdi genişletilmiş Ortadoğu haritasını
gözlerinizin önüne getirdikten sonra BOP'u bir daha düşününüz.
Armagedon 40 milyon dolarlık reklâm maliyetiyle birlikte 180 milyon
dolara mal olmuş. ABD'de gösterime girdiğinde filmin ilk üç günlük hasılatı 35
milyon dolar.
BLADE RUNNER VEYA ANDROIDLER
ELEKTRİKLİ KOYUN DÜŞLER Mİ?
Blade Runner / Bıçak Sırtı filmi 1982 yapımıdır.
Nereden geldiğimiz, ne olduğumuz ve nereye gideceğimiz sorgularına, İncil-Eski
Ahid ve Kabala kaynaklı cevaplar-mesajlar verir.
Makine ve insan ilişkisi ihtimaline, Deckard ve Rachel'in
aşkıyla gönderme yapılırken, bütün klonların-kopyaların yaratıcılarından çok
daha duygu yüklü olmasıyla da teknolojinin duygu yüklenebilme ihtimaline
işaret edilir.
Film, "Do Androids Dream of Electric Sheep /
Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?" isimli Philip K. Dick 'in
kitabının, Ridley Scott tarafından sinemaya uyarlanmasıdır. Hikâye 2019 yılının
Los Angeles'inde geçmektedir. Şehir Asya ağırlıklı, çok kültürlüdür. Şehir
içinde gökdelenler arasında hava trafiği çok yoğundur.
Sokaklarda, dünya dışı kolonilerle ilgili gösteri yapan
dev ekranlar (video-wall) mevcuttur. Kapitalist dünyanın çöp yığınlarının
yanında Yahudi sermayesinin iki dev ürününün ışıklı reklâm panoları göze
çarpar. Coca Cola ve Budweiser.
Filmdeki öngörüye göre, dünya hızla ilkelliğe doğru gitmektedir;
bu durum insanoğlunun her maddî şeyi elde ettikten sonra HİÇLİĞE doğru gittiği
son yolculuktur.
Görmek, görmenin inandırıcılığı, gözün hakikaten gerçekleri
yansıtıp yansıtmadığı gibi mistik kurgularla film yoluna devam eder.
Filmde, Blade Runner bir taklit avcısıdır.
Klonlanmış-kopya- lanmış olan üç kadın ve üç erkeği bulmaya çalışır. Tespit
işini de gözün - irisin verdiği duygusal tepkilerle yapmaktadır.
Taklit avcısı Deckard (Harrison Ford) istifa ettiği
polisliğe geri döner. Altı adet kopya, Nexsus 6 gezegeninde isyan çıkarmışlar
ve bir mekik ile dünyaya dönmüşlerdir. Ve genetik mühendisliğinin eseri
biyomekanik kopyalardır.
Kopyaların lideri Roy, klonlama Tanrısı Dr. Eldon
Tyrell'in karşısına dikilir ve ondan hızlı yaşlanma meselesine çözüm bulmasını
ister. Kopyaların en büyük problemi ölümdür. Dr. Tyrell, Roy'a ölümü
durdurmanın imkânsız olduğunu söyleyince, Roy onun gözlerini oyar. Bu
yaratılmışın yaratıcısından aldığı inti- kâmdır.
Polis Deckard ile Roy'un kavgasının sonunda Roy şöyle seslenir:
"Bir insan köle olmanın ne mânâya geldiğini asla anlayamayacaktır. Ve
yağmurun gözyaşları gibi her şeyin kaybolma zamanı gelmiştir."
Roy eline bir çivi saplar. (Bu İsa'nın çarmıha
gerilmesini çağrıştırır tarzdadır.) ve elindeki ' güvercini, iyiliği gökyüzüne
doğru bıraktıktan.sonra cennete gider. Tıpkı İsa'nın ruhunun güvercin olup
semâya yükseldiği gibi.
Filmin temeli; "İnsanoğlunun gerçeği nedir?"
sorusu üzerine kuruludur. Sürekli gerçeklik aranır. Göz.ana çıkış noktasıdır.
Filmde, kültürel ve mistik paralellikler İnce ince
işlenir. Karakterlerin her biri bir hayvan ile benzerlik gösterir.
Kurt Roy, yılan Zhora, kaplumbağa Leon, örümcek
Rachael, baykuş Tyrell, fare 'Sebastian, tek boynuzlu at. Deckard, rakuh Pris
vb. gibi. .
Filmin
ana 'karakterlerinden Roy cennetten düşmüş bir melektir. Tanrısı bir piramitte
yaşayan Tyrell'dir. (Burada .ezoterik gönderme vardır.) - ■ ' ■ ■
UZAY YOLU / STAR TREK VE TEK DEVLETLİ DÜNYA
Dünyadaki yüz milyonlarca insanın ' şuuraltının nasıl
tarumar edildiğine en iyi misallerden birisidir Uzay Yolu / Star Trek
■ - -
filmleri. -
İlk bölümü sekiz Eylül 1996'da gösterime giren, dört ayrı
di- - zi serisi çekilen ve on ayrı sinema filmi . yapılan Star Trek / Uzay
Yolu'nun ABD'de milyonlarca hayranı var. Diğer ülkelerde olanlar ise cabası.
Uzay Yolu'nun işlediği temaları kısa başlıklar hâlinde
sırala-' - yalım.
•Din .
yoktur. Din insanın içindeki iyilik duygusudur.
• Dünyadaki kaynaklar sınırsızdır. Para dünya üzerinden
silinmiştir. ,
• Dünya tek bir . devlettir. Dünya galaksideki diğer bazı
ge
zegenlerin de üye’ olduğu -"United FeÇeration of
Planets"in bir azâsıdır . , .... '
• Deep
Space'in dokuzuncu bölümünde gerilla harbi teknikleri uygulayan düşman ırk
"Jem Haddar / Cem Hadar" Müslüman, özellikle Arap Müslüman olabilir
mi?
Ya "Jem Haddar" ırkını destekleyen
"Cardessians" ırkı kimdir?
Bu seri filmde "ulus devlet" yoktur.
Acaba Hollywood Kabala felsefesine dayanan "şövalye
cemiyetlerinin" ve "Skull and Bones" ın seçilmişlerinin
taşeronu mu?
"Star Trek" hakkında biraz daha bilgi.
NBC'de üç sezon oynayan dizinin bölüm sayısı toplamı 79.
Star Trek hiç kesintisiz 52 hafta oynayan tek dizi. 1969 yılında bazı
kampanyalar sebebiyle dizi bitirildi.
1968'de Kaptan Kirk sinema ve televizyon tarihinin ilk
ırklar arası dudaktan dudağa öpüşünü gerçekleştirdi. Tepkiler üzerine sansür heyeti
"kesinlikle zenci ve beyaz ilişkisi söz konusu değil, dizide onlar
hipnotize edildikleri için birbirini öpüyorlar'' demek zorunda kaldı.
1972 yılında bilim kurgu yazarı İsaac Asimov'un da
katıldığı ilk "uzay yolu" toplantısı yapıldı. 1976 yılında NASA ilk
üzay mekiğine "Enterprise / Atılgan" adını verdi. Fırlatma anında dizinin
oyuncuları hazır bulundu.
Dizinin ilk bölümü 2040 yılında geçiyordu. Yüzden fazla
ülkede gösterilen dizinin kitapları 50 milyon satmış, "Star Trek"
ürünlerinden de bir milyar dolar ciro elde edilmişti. ABD'de her ay bir tane
"Star Trek" kitabı yayınlanmakta ve dakikada on beş adet kitabı
satılmaktadır.
Star Trek: "The Next Generation / Yeni Nesil"
televizyonlarda ilk kez 1987'de yayınlanmaya başladı.
Dizi şimdiye kadar 16 Emmy ödülü kazanmış durumda.
En çok 18-49 yaş arası kitlenin seyrettiği dizinin ilk
serisinin maliyeti 180 bin dolarken, Yeni Nesil bölüm başına bir buçuk milyon
dolara mal oluyor.
MINORITY REPORT VE 11 EYLÜL SONRASI
ABD UYGULAMALARI
2002'de gösterime giren film, meşhur Yahudi yönetmen Ste-
ven Spielberg tarafından sinemaya aktarılmış. Philip K.Dick uyarlaması olan
yapım, "FUTURE NOIR" sinema örneğidir. Başrol oyuncusu Tom Cruise
olan filmde, hikâye 2054 yılında Washington D.C' de geçmektedir.
Geleceği bilerek suçları önleme sistemini, (Bush'un ve
Neo- conların önleyici vuruş tezini hatırlayınız) suç öncesi birimini anlatan
filmde uçan arabalar, devasa gökdelenler, Amerikan kapitalizminin temsilcileri
olan Yahudi patronajlı bildik markaların logolarını içeren hologram reklâmlar
bol bol gözlerinizin önünde arzı endam ediyor.
Adâlet Bakanlığı'na bağlı "Pre-Cogs"lar
muhtemel suç işleyecek olanları belirleyip, henüz daha cinayeti işlemeden
yargılanmalarını sağlamaktadır.
Geleceği görebilen sistemin içinde suç önleme ünitesinin
şefi Anderton (Tom Cruise) geçmişte benzer bir sebepten çocuğunu
kaybetmiştir. Olağanüstü inançla bağlandığı bu sisteme bütün enerjisini
harcamaktadır.
Pre-Cogs'lar; Dashiell, Arthur ve Agahta, isimlerini
polisiye roman yazarlarından almışlar ve Temple adlı bir havuzun içinde
hayatlarını sürdürürler.
Havuz biyolojik bir beslenme sıvısıyla doludur ve onları
dünyadan ayırmaktadır. Bu havuz onların aynı zamanda cinayetleri görmelerini
sağlayan bir filtre vazifesi görmektedir.
Spielberg'in ifadesiyle onlar sihirli bir suyun içindeki
bitkilerdir.
Pre-Cogs'ların beyinlerinden cinayet ekrana yansıdığı
anda, bunu ilk gören Anderton olur ve ekibini muhtemel suçluları yakalamakla
görevlendirir.
Fakat bir gün, Anderton kendisinin 36 saat içinde bir
yabancıyı öldüreceğini görür. Sistem artık kendisi için çalışmaya başlamıştır
ve kaçma zamanı gelmiştir.
Spielberg, Azınlık Raporu'na başlamadan önce çeşitli sahalardaki
futuristleri toplayıp, onlarla üç gün boyunca yarın ne olacak sorusunu tartışmıştır.
Sonuçta, gelecekte insanların bütün mahremiyetlerini kaybedeceği
ortaya çıkar.
Ve 11 Eylül' den sonra Başkan Bush hükümeti özel hayatın
güvenliğini didiklemeye başlar. Suç ve suçlularla ilgili daha derin
paranoyalar tedavüle sürülür.
Başkan Bush hükümetinin uygulamaları ile Minority Report
arasında inanılmaz benzerlikler Amerika' da herkesin kafasını karıştırmış
durumda.
Bunun üzerine Spielberg, Amerika'nın uyguladığı millî politikalarla
ilgili açıklama yapmak zorunda kalır.
Spielberg'e göre, kendileri 11 Eylül'den çok önceleri
filmin hikâyesi etrafında düşünmeye başlamışlardı. Amerika'da veya Büyük
Ortadoğu Projesi çerçevesinde yaşananlarla, film arasındaki konu benzerliği
tamamen tesadüftü. Kaldı ki yönetmene göre Amerikan halkı gerektiğinde ferdi
hürriyetlerinden vazgeçebilecek düzeyde erdemli ve inançlı bir halktı.
Sonuç olarak film, Evanjelist Kuru Kafa Cemiyeti mensubu
Başkan Bush ve neo-conların, hem Amerikalılar için hem de dünya kamuoyu için,
"suç önleyici ve önleyici vuruş" politikasının psikolojik operasyon
ayağı görevini başarıyla yapmıştı.
Gözlerden beyinlere, bir Hollywood operasyonu daha başarıyla
tamamlanmış, Yeni Dünya Düzeni'ne bir taş daha konmuştu.
HOLLYWOOD FİLMLERİNDE
11
EYLÜL 2001 FELAKETİNİ NASIL GÖRÜRSÜNÜZ?
11 Eylül hâdisesiyle ilgili çok şeyler söylendi. Komplo
teorileri gırla gitti.11 Eylül ile başlayan dördüncü Dünya Savaşı dışında
hâlâ neyin doğru neyin komplo teorisi olduğu anlaşılmış değil.
Amerika' daki aykırı seslerden Musevi asıllı Noam
Chomsky'nin "Medya Denetimi" kitabına göre ABD'de görünmez bir
demokratik diktatörlük vardı. Chomsky'ye göre Amerika'yı yönetenler (başkan ve
hükümet değil,esas devlet) bir konuda karar verdiklerinde, mesela bir dış
müdahale istediklerinde, medyanın karşı konulmaz büyüsünü kullanarak önce
halkı bu konuda muhtelif metodlarla hazırlamaktadılar.
Amerika'nın saldırmak istediği hedef (Saddam, İslâmcı teröristler,
Sandinistalar, şimdi de İran, Suriye ve orta vâdeli hedefteki Türkiye) önce
halkın gözünde birer "Şeytan"a dönüştürülür.
Bunu yapabilmek için medya aracılığıyla görünür propagandalar
ya da psikolojik bilinçaltı telkinleri yapılır.
Sonuçta halka, yabancı bir ülkeyi işgal edip insanlarını
öldüren Amerikan askerlerini alkışlamak kalır.
Peki psikolojik operasyonlarda Hollywood'un rolü nedir?
11 Eylül 2001 felâketi öncesi birçok filmde bunun
ipuçlarını bulabilirsiniz. İşte birkaç misal:
1998 yılı yapımı Arlington Road-Arlington Yolu- (Jeff
Brid- ges-Tim Robbins)
The Siege/Kuşatma. (Zenci aktör Denzel Washington-Bruce
Willis-Anette Bening)
Bu iki film özet olarak Amerika'ya, FBI merkezine saldırı
hazırlığı içindeki Müslüman Arap teröristlerin ve derin bağlantılarının
habercisiydi âdeta. Sanki bir şeylere hazırlık yapılıyordu da Amerikan kamuoyu
psikolojik olarak devşiriliyordu.
Gelelim en popüler olan "Swordfish /
Kılıçbalığı" filmine.
2001 yılı yazında vizyona giren bu filmin başrol oyuncusu
ünlü aktör John Travolta. Film eski bir İsrail ajanıyla CIA ajanının
Amerika'yı korumak ve terör belâsını ABD'den uzaklaştırmak gayesiyle,
finanslaştırdıkları derin terör teşkilâtlarına ve suni terör saldırılarına
hangi yollarla para tedarik ettiklerini konu alıyor.
Uyuşturucu operasyonlarından sağladıkları kara parayı
muhtelif ülkelerdeki banka hesaplarına yatıran CIA, 1986 yılında başlattığı bu
operasyona ve hesapların kullanıcı adına şifre olarak Swordfish (Kılıçbalığı)
ismini veriyor.
Hesapta 1986 yılından beri biriken para 1.1 milyar
Amerikan Doları. Yeni yapılacak operasyonlar için hesaptaki paranın gizlice
Monte Carlo'daki hesaba transferi gerekiyor. FBI kokuyu alıyor, olayın peşinde.
Ancak MOSSAD ve CIA adına çalışan usta "hacker" işi kotarıyor.
FBI'ın iz üstünde olması sebebiyle, operasyonu durdurmak
isteyen ABD kongresinin gizli operasyonlar masasından sorumlu senatörü de
öldürüyorlar.
Birçok kere yüzünü ve kimliğini değiştirmiş eski MOSSAD
ajanı Travolta son sahnede infilâk eden helikoptere kendi kopyasını koyuyor.
CIA ajanı da sırra kadem basıyor.
Kahramanlarımız parayı Monte Carlo'dan çekiyor. Eski MOSSAD
ajanının parayı İstanbul'da ABD Büyükelçiliği'ne bombalı terör saldırısı
düzenlemek ve suçu, Akdeniz'de bir gemide kaçmak isterken kendini patlatan
Halit Al Haazad adlı Arap Müslüman teröristin -ki muhtemelen El Kaide
bağlantısı var- üstüne yıkmak için çaldığını radyo haberinden fark ediyoruz.
CIA ve MOSSAD, ABD menfaatlerini korumak için terör suçu
işliyor, final sahnesinde intihar eylemi düzenleyen teröristin öldüğü
söyleniyor. Halbuki gerçekleştirilen terör olayında Müslümanları -özellikle
Arap Müslümanları- zan altında bırakan MOSSAD ajanımız yani Travolta
gülümsüyor.
Filmin en ilginç sahnelerinden biri, bir helikopter bir
otobüsü havaya kaldırarak götürürken otobüsün Los Angeles'ın şehir
meydanındaki ikiz kulelere çarpmasıdır. New York'ta da İkiz Kulelere, iki uçak çakıldı.
MATRİX - SANAL GERÇEĞİN MESİH'E GÖBEK BAĞI
İngilizce'de Matrix , çok
sayıda mânâsı olan bir kelimedir. Üçleme filmde ise adetâ bir felsefenin adı
hâline dönüşüyor. Zaten Matrix'in bir anlamı da özgün, asıl, numune demektir.
The Matrix, Matrix Reloaded ( Yeniden Yüklenmiş Matrix),
Matrix Revolutions (Matrix Devrimleri).
Matrix, insanlığa 20. asrın sonları dünyasının kusursuz
bir kopyasını sunan bir sanal dünya programıdır. Matrix beyin etkili bir
simülasyondur. Neo, kurallara karşı koyan, mahreme el uzatan, sanal dünyanın
anarşisti olan bir hackerdir ve Matrix'in illüzyonunu kırar, tarumar eder.
Gerçeği görmemek için dünya, bir perde gibi önümüze çekilmiş
gibidir. .. Morpheus, Neo'ya iki hap uzatarak ( bu bir tür vaftizdir), yaşadığı
bilgisayar programından çıkarıp onu gerçek dünyaya götürecek ya da sanal
dünyaya geri dönmesini sağlayacak iki seçenek sunar. Filmin hayat sahası olan
Matrix'te sürgün olan insanlar (Yahudilerin sürgününe atıf yapılıyor.), gerçekliği
kendilerine bağlı kablolar sayesinde, rahim benzeri jeller içinde yaşayarak,
sistemin istediği şekilde yaşarlar.
Bu hususta yabancı bir dergide okuduğum en ilginç yorum
şöyleydi: "Matrix hem anne, hem sevgilidir. Döl yolu ve rahmi temsil eder.
Ve Freud'un öne sürdüğü gibi kadının cinsel organını olağan dışı duruma
getiren arzu sonrasında, karşı özne için arzunun diyeti bedenini
kaybetmektir."
Matrix teröre de vurgu yapar. İnsanlığın kendi yok
oluşuna duyduğu hayranlık çok ilginçtir. Kendimize rağmen içinde hayatımızı
devam ettirmek mecburiyetinde bırakıldığımız bir şeffaflık çağında melankolik
ve büyülenmiş insanlar gibi hareket etmekteyiz. Ve bu sistemi çalışamaz hâle
getirecek olan tek şey terörizmdir.
Neo'da filmde sistemi çökertmek için ekibiyle birlikte
şiddet uyguluyor.
Neo gerçeğin peşindedir. Neo bilgisayarını
"search" ederek arama moduna geçer. Zira dünyada ters giden bir
şeyler vardır ve bilinen gerçeğin dışındaki asıl gerçeklik bulunmalıdır.
Gahl Sasson, İzmir asıllı Yahudi bir âilenin mensubu ve
Hollywood'da bürosu olan şöhretli bir Kabalistik astrolog. Aktüel Dergisi'nin
13 Nisan 2005 tarihli sayısında Aycan Saraoğ- lu'na verdiği mülakatta şunları
söylüyor: "Matrix filmi kaynağını Kabala'dan alıyor. Bununla ilgili on
sayfalık bir makale yazdım. Matrik'in konusu Kabala'da geçen "Hayat
Ağacı" teorisini izliyor zaten. "Daha önce 6 Zion vardı"
deniyor, Kabala'ya baktığımız zaman Tanrı, 6 evreden yaratmış daha önce. Hepsi
de yok olmuş, sonuncu evren yaratılsın diye. Örneğin Neo ismini farklı
okuduğumuzda "One" yani bir Tanrı'ya işaret eder. Sonuç olarak o tek
Tanrı kendini kurban eder. Bu da Hıristiyanların kendini kurban etme inancıyla
örtüşür."
Gahl Sasson, Türkçe'ye de çevrilen "Bir Dilek
Tut" adlı kitabın yazarı. Eyilik TV'nin sahibi Fulya Eyilik'in OWO'sunda
bir dizi seminer vermek için Türkiye'ye ikinci defa gelmiş.
"Mistisizm zamanla birlikte akmayı söyler. Her
eylemin bir karşı eylemi olduğunu anlatır. Bazı eski yazılarda (Herhalde Eski
Ahid'i kastediyor-RKK) bu zamanda böyle bir çağın geleceği yazılıydı. Bu çağ
insanın sorumluluk almasının çağı. Tanrı kitaplar, peygamberler gönderdi ve
insan artık olgunlaştı, şimdi eylemlerinin sorumluluğu ile karşı karşıya. Her
aksiyonun bir reaksiyonu vardır. Buna Bin Ladin de, Bush da dahil. Bunu anlama
dönemi geldi. Şimdi aydınlanma daha büyük bir bilince ulaşma çağı. O yüzden
Kabala, Sufizm, Astroloji gibi disiplinler çok popülarite kazanıyor. Genel
bilinçlilik artıyor. Çünkü Kova Çağı'na girdik. Kabala'ya göre bu çağ MESİH'İN
ÇAĞI, Maya takvimine göre zamanın bitişinin çağı. Cahilliği bir kenara atıp bir
olmanın zamanı. . ..Bilgisayar kapandığı zaman ne olur; Problem yok, yeniden
açarsınız. Hayatınızdaki her şey için bu böyle. ... 24
Nisan 2005' deki büyük dolunaydan sonra bütün dünyada insanlar etkilenecek.
Büyük bir dolunay sadece yılda bir kere olur. Bu ay tutulması, özellikle
Hıristiyanları, Yahudile- ri ve Budistleri etkileyecek. Ancak bayraklarında ay
sembolünü kullanan Müslümanları da etkileyecek. ... 24 Nisan'daki tutulma,
ölüm ve yeniden doğuşu, transformasyonu (değişim) simgeleyecek. ...2012' de
zaman kavramı değişiyor. 21 Kasım 2012'de Maya takvimi bitiyor. Bu tarihten
sonra yeni bir zaman kavramı başlayacak. İmajinasyon gerçeğe dönüşecek.
İnsanlar sadece beyinlerinde kurdukları, hayal ettiği şeyleri daha çabuk
gerçekleştirecekler. . ..Einstein İzafiyet Teorisi nasıl zamanın farklı
aktığını kanıtladıysa ve zaman anlayışımızı değiştirdiyse, 2012' den sonra da
farklı bir zaman anlayışı olacak."
Sasson'un
özetlediğimiz bu görüşlerinden sonra Matrix üçlemesini isterseniz bir kez daha
seyrediniz.
Özetin özeti: Matrix
bir kısım mistik ve dinî varsayımlara dayanarak dünyanın gerçekliğini, ferdî
hürriyeti ve kaderi sorgulamakta olan üçleme filmdir.
Gerçeği kim savunuyor. Ajan Smith'ler mi yoksa Neo'lar
mı?
Matrix günümüzde adetâ
kurgulanmış bir dünya,da güç ve hegemonya peşinde koşanların kıyâmeti
hızlandıracak bir milât ihtiyacını temsil eder hâle gelmiştir.
The Matrix 1999
yılında çekilmiş ve Andy ve Larry Wac- howski kardeşler tarafından
yönetilmiştir.
İlâhiyatçıların,
sosyologların, matematikçilerin, bilim kurgu uzmanlarının, psikologların ilgi
sahasına giren Matrix bir felsefecinin "Minerva'ntn baykuşu, ancak
karanlık bastıktan sonra uçar" sözünün anlatmak istediğine denk
geliyor kanımca.
William Irwin'nin
Matrix ve felsefesine göre, filmin ilk versiyonunun 1999 Paskalyasında
gösterime girmesi ve onun Incil'le ilgili çağrışımları açıktır.
The Matrix yapay
zekânın galip olarak işe başladığı bir dünyayı anlatır. Matrix yapay zekânın
insanları yaşadıklarına inandırdıkları suni bir dünyadır.
Kahin (Oracle) sadece
bir kişinin, yani "seçilmiş kişinin" Matrix'i baz abileceğini
söylemektedir.
Neo gündüzleri
bilgisayar programcısı, geceleri ise bir "hac- ker"dır. Gerçekte Neo
seçilmiş kişidir ve burada ona Hıristiyan inanandaki İsa Mesih ve Yahudilikteki
Mehdi misyonu yükleniyor.
Neo'nun Morpheus •
ile karşılaşmasında, gözlerinin acıdığını söylemesi üzerine aldığı cevap;
"Çünkü sen onları bugüne kadar hiç kullanmadın" çok ilginç olup,
filme sadece bilgisayar efektleri ve vurdu-kırdı dövüş sahneleri olarak
bakılmamasının ikazıdır.
The Matrix temel
olarak Evanjelist Protestan ve Yahudi mistisizmi olan Kabala felsefesine
dayanmaktadır. Filmin en büyük başarısı, görünen hiçbir şeyin göründüğü gibi
olmadığı temasını işlemesindedir ki Kabala'nın temel çıkış noktalarından
birisidir- bu vurgu. Neo ise Hz. İsa'ya benzetiliyor ve yeniden dirilişe
gönderme yapılıyor.
Matrix filmleri,
sadece çok para kazanmak için yapılmış aksiyon yüklü bir üçleme değil.
Kocaman, sadece filmlerle yetinmeyen, . son derece yoğun bir şekilde
ayrıntılandırılmış bir yap-
• boz (puzzle). (
...)Mitoloji, dinler tarihi ve bir dolu filmi, romanı ve masalı bilmeye
muhtacız. (Burak Göral, Burak'ın Kamerasın- • dan Hollywood)
"Matrix
Reloaded" Neo'nun şuurlanma ve gücünü fark etme dönemidir. Niobi bilgiyi
"Zion"a ulaştırır. Ancak filmin sonunda "Zion" ordusundan
sağ kalan kişinin gerçekte ajan olması İsa'ya 30 gümüş karşılığı ihânet eden
12 Havarisi'nden birine' mi atıfta bulunuluyor?
Matrix Revolutions'da
insanın makineye karşı savaşı muhteşem bir patlama yaparak sona eriyor.
Zion ordusu ile
Sentinel ordusu arasındaki savaş, "SON SAVAŞTIR." Kaybeden ırk
tamamen yok olacaktır. Zion hem vaad edilen topraklara atıftır, hem de
İncil'deki kutsal, bereketli, inançlı kişilerin yaşadığı yer anlamına gelir.
Ajan programı Smith o
kadar güçlenmiştir ki gerçek dünya kadar Matrix de tehlike altındadır.
Öğütleriyle Neo'ya
yol gösteren Kahin son nasihatini şöyle ifade eder: " Bugüne kadar
verdiğim nasihatler de aynı tasarımın içindeyseler, söylediklerime inanmamam
tavsiye ediyorum."
Neo ve Trinity hiçbir
insanın cesaret edemeyeceği bir yolculuğa, gerçek dünyaya, toprağın üzerine
çıkarlar.
Şimdi de üçlemeye
toptan, bir kısım tanımlama ve isimlere bakalım.
Neo: İsa. Seçilmiş
kişi. Filmde bir ara ölüyor ancak iki dakika sonra diriliyor. Filmin sonunda
Neo havalanır ve şehrin üstünden gökyüzüne yükselir.
Hıristiyan inancında
da İsa öldükten iki gün sonra diriliyor, 40 gün yaşıyor ve gökyüzüne
yükseliyor.
Hatta internette
Neo'nun bir Hıristiyan ya da Yahudi Mesih'i olup olmadığı, çeşitli tartışma
grupları arasında teolojik kavgalara sebep olmuştu.
Trinity; biri
oluşturan üçlü. Tanrı, oğlu ve kutsal ruh. İncil kaynaklı.
Morpheus: (Yunan
mitolojisinde Rüya Tanrısı). Vaftiz Joe. İsa'nın 9eleceğini müjdeleyeminsan.
Bilge kişi. Hıristiyanlık ve Yahudilik'teki Mesih inancı.
Cypher: İsa'yı
askerlere 30 gümüş karşılığı ihbar eden havari Judas.
Zion: İncil'de zikredilen Tanrı'nın şehri.
Nabukadnezar; Eski
Ahid'de (Daniel 2-5) geçen Babil Kra- lı'nın adı. Yahudileri esir etmiş,
Süleyman Tapınağı'nı yıkmıştı
Filmdeki ajanlar ise Şeytan' a göndermedir.
Şunu söylersek abartı olmaz. Üçlemeyi tam anlayabilmek
için İncil, Eski Ahid ve Kabala hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. İlâhi
olarak neyin doğru ve yanlış olduğunu da Kur'an-ı Ke- rîm'e bakarak
değerlendirmek lâzım.
Evanjelik Protestan Hıristiyanlar ile Yahudi
dayanışmasının temeli Kitab-ı Mukaddes'in yorumundadır ve "Kabalistik
mani- pülasyon" göz ardı edilmemelidir.
MATRIX, DİN VE TEKNOLOJİ
Veysel Atayman'ın "Postmodern Kurtarıcılar"
adlı kitabında Slovaj Zizek şöyle söylüyor.: "Frankfurtçular
"Matrix"te ruhsal hayatımızı kolonileştiren ve bizi enerji kaynağı
olarak kullanan kültür endüstrisinin, yönetimi ele geçirmiş sermayenin yabancılaştırılmış
toplumsal maddesini, cisimleşmesini; New-age müminleri ise dünyamızın sadece
aldatıcı bir hayal / imajını, küresel çapta cisimleştirmiş bir bilincin
yarattığı spekülasyonu bulmaktadırlar orada."
Matrix'te ilginç olan din ve teknolojinin birbiriyle
ilişkisi.
Her türlü dünyevi işler ve teknoloji insanların hayatını
and- roidler ya da klondan daha şiddetli veya aynı derecede etkilemiş olsalar
ve hâlâ da etkileseler bile, Tanrı'ya ait "yaratma" fiilini ve
ayrıcalığını insanın tekeline alması ya da alabileceği iması gerçek Musevi,
Hıristiyan ve Müslümanları her zaman rahatsız etmeye yetecektir.
Klonlama ve akıllı robotlar gibi.
Eğer "Matrix"te ima edildiği gibi suni bir
dünya yaratılmışsa bunun tek tanrılı dinlerle çatışma hâlinde olacağı her üç
dinin inananlarına da acı vereceği aşikârdır.
İnsanı ve dünyayı tek Tanrı'nın yarattığına inanan ilâhi
dinler için kabul edilmesi mümkün olmayan imadır bu.
"Matrix"te Kabala'nın son aşaması "aynanın
arkasına geçme" arkasından görebilme ve tek yaratıcıya meydan okuma söz
konusudur.
Buna rağmen Matrix'te hikâyenin ve ikonografisinin oluşmasında
İncil'e, Eski Ahid'e sık sık yollamalar vardır.
Kişilere ve olaylara doğrudan atıflar
"Terminatör-2" filminde, Sara (Sarah) -İbrahim Peygamber ilişkisinde
olduğu gibi filmin kurucu- teknik bir öğesi olmaktan ötede, eğlence ve pazarlama
için vazgeçilmez bir garanti unsurudur.
Matrix'in Neo'su da İsa Peygamber gibi halkı ve inancı
ikiye böler.
Yahudiler o günlerde Roma İmparatorluğu'nun baskısına ,
karşı, bir politik-askeri kurtarıcı, Yani Mesih beklemektedirler.’
Bekledikleri Mesih bir kraldır.
Nitekim İsa başlangıçta bir kral gibi karşılanır. Ancak
İsa: • "Benim imparatorluğum bu dünyada değil" deyip dünyevi hasletlerden
elini eteğini çekip etrafına da bu anlayışı aktarınca Ya- hudiler de tam bir
hayal kırıklığı ortaya çıkar.
Bu durum bütün din formatlı Hollywood filmlerini iki ■
arada bir derede bırakan çelişkidir.
Zira bu filmlerde alttan alta Roma İmparatorluğu'na duydukları
sempatiyi gizlemekte çektikleri zorluklar ‘dikkatli seyirciler tarafından fark
edilir.
Roma pragmatiktir.
Onun idarecileri ve valisine duydukları sempatiyi saklamak, benim ülkem' öteki
dünya diyen bir kaybeden durumundaki İsa'yı öne çıkarma mecburiyeti Hollywood
filmlerinin başının belâsı temel bir çelişkidir. .
Neo ‘ ilk bakışta beklenen bir kurtarıcı gibidir. Kendini
feda eden Mesih olmaya niyetli değildir. Ancak o günümüzün şartlarına uygun
şekilde, İnternet üzerinden "Tanrı'nın davetini alınca"
kurtarıcılığa soyunur ve o artık Mesih'tir.
Matrix'in hikâyesini yaratılış hikâyesine benzer-paralel
olarak görüyoruz.
Matrix'te her şey cennetin kaybedilmesiyle -cennetten kovulma-
başlamıştır.
Ne var ki bizzat ajan Smith'in de anlattığı gibi burada
insanlar cennetten kovulmamış, kendileri cenneti kabul etmemişlerdir.
Kurtarıcı, Zion'u Matrix'teki ajanlara karşı desteklemek
için bekleniyordu. Matrix dünyasında Mesih'in ve asinin -Deccal ve türevleri-
her yeni versiyonu bu sanal yaratılışın içinde atılmış bir adımı temsil ediyor.
Yaratılan Matrix dünyasının son hâli ajan Smith'in de memnun
olmadığı, sıkıntı verici, sıradan, ortalama ve kahramanlıklara ihtiyaç
bırakmayan bir dünyadır.
"Matrix Reloaded" de görüldüğü gibi, Matrix'in
' makinelerin hizmetindeki mimarı Mesih'i, insanın bu bahtsız hayatına son
verecek biri olarak programlanmıştır.
Ajan Smith'in söylediği gibi, Mimara göre kurtarıcının
vazifesi dünyanın insanlarını "kurtarmak" manevi huzura kavuşturmak
değil, tam aksine dünyayı insanlardan kurtarmaktır.
Eski Ahid ve Incil'in yaratılış mitosu ile kurtarıcı
efsaneleri birbiri içine geçip durur Matrix üçlemesinde.
Neo zaman zaman insanların değil de, kendi canını kurtarmaya
çalışan Mesih durumundadır.
Trinity Neo'nun, Ajan Smith'in kurşunlarıyla ölürken, 303
numaralı odada, tıpkı kimi Hıristiyan metinlerdeki ölümünün ardından üçüncü
günde dirilen İsa gibi, Barok Pieta resimlerindeki Meryem'in kollarındaki İsa
gibi hayata dönüşünü -dirilişini bekler.
Dirilen Neo, kurşunları havada durdurmasıyla -ki İncil'
de "diriliş" İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğunun ve ölümsüzlüğünün en
çarpıcı belgesi olarak imgelenmiştir, İncil'in en can alıcı tablosudur bu-
artık Matrix'in İsa'sıdır.
Neo, İncil'deki Mesih figürüne eşdeğer olarak
"Matrix Relo- aded"in sonunda, yaratılış hikâyesini yeniden
oluşturmaya, Mat- rix ve içindeki insanlar için yeni bir program yazmaya
çağrılır.
Bir Mesih olduğu kadar, kılık kıyafetiyle bir vaiz, bir
papazdır da Neo. Bir kurtarıcının alçak gönüllülüğü ve çıplaklığı bulunmaz
onda.
İncil'in merkezindeki anlayış, Tanrı'nın bir insan olması
ve bu yeni biçimi içinde o zamana kadar kavranamaz olan ölümü tatması olarak
özetlenebilir.
Matrix'te kurtarıcı hikâyesi bir yandan iyice
karıştırılmış ve yansımalara bölünmüştür.
Diriliş, İncil mitosunda merkezi bir yer tutarken
Matrix'te uç bir alana kaymış, birkaç kez tekrarlanan bir olaya dönüşmüştür ve
gerçekleşmesini erkek ile kadının arasındaki, yani Neo ile Trinity arasındaki
aşka borçludur.
Burada da sanki Kabalizm'in "aynanın arkasına geçme"sine
gönderme vardır.
Gnosis, Tanrı'ya, onun yarattığı dünyaya bakarak
"dünyanın içinde duyu üstü, algı dışı dünyayı yaşama öğretisi"
olarak tanımlanabilir.
Geç Antik Dönem'de, Helen, Yahudi ve özellikle Hıristiyan
dünyasında yaygın olan bu akım, inancın içinde gizli kalmış sırları felsefe ve
düşünce yoluyla ortaya çıkarıp manevi kurtuluşun yolunu açma teşebbüsü olarak
da tanımlanabilir.
Günümüzde en popüler olanı Kabala'dır.
Neo'nun isyanı, öyle hemencecik İncil'in kurtarıcısı ile
özdeşleştirmeye de gelecek cinsten değildir aslında.
Hıristiyanların karşısında "kâfirlik" /
inançsızlık kampını temsil eden gnostik hareketinde, maddî yaratılış, ya da
dünyanın maddî bölümü, kötü niyetli bir yaratıcının hesabına yazılan şeytanî
kargaşalardan biridir.
Maddî yan, ortalığı bulandıran bir yandır. Sorumlusu da
De- miurg / Demiurgos denen bir güçtür.
Demiurgos ilk kez Platon felsefesinde kullanılan bir
terimdir. Dünyayı yaratan, varlıkları oluşturan Tanrı'ya Plâtoncuların verdiği
addır.
Yeni Plâtonculukta tekrar ortaya çıktığında, akıldan
farklı bir ilkeyi, duyumlarla kavranabilen maddî varlıkların dünyasını yaratan
evrensel ruh mânâsına gelmiştir.
Gnosisçiler, dünyadaki maddî her şeyin bir yanılsama,
duyu aldanması olduğunu ileri sürerler.
İnsanın cismi bedeni, hakiki insan varlığının ancak bir
parodisinden başka bir şey değildir. İnsan bu dünya cehenneminden kurtulmak
istiyorsa, aldatıcı, sahte görünümünün arkasındaki hakikati yakalamalıdır.
Ancak insanların çoğunluğu bunu umursamaz. Sanki Tan-
rı'nın istediği gerçeklik oymuş gibi, maddî dünyanın içinde debelenip
dururlar.
Gnostikler insanların yüzde 99'unun, bir hapishâne olan
maddî-görünür elle tutulur dünyaya teslim olduklarını, ancak geriye kalan yüzde
birin, bu dünyanın "gerçeklik" olduğunu kabul etmeyip ona
direndiklerini düşünürler.
Gnostiklere göre, her dinî yaratılış mitosu kendi çağının
üstüne ne kadar çıkarsa çıksın, içinde doğduğu tarihi dönemin şartlarından
dolayısıyla da meselelerinden ayrı düşünemez.
Gnostisizm, adetâ Matrix ile yeni bir Rönesans'a
başlangıç yapıyor. Marpheus'un, Trinity'nin, Neo'nun vb. tepkisi Gnosti- sizmin
Matrix'te bizzat maddî dünyanın bu manadaki aldatıcılığına bir tepkidir.
Ustaca kurgulanmış bir Kabalistik mesajlar zinciri.
Dünyayı bir aldatma, hayal olarak kavramak, Gnostikleri
Budizm'e iyice yaklaştırır.
Buda / Siddharta Gautama / Uyanmış olan bütün bir hayatı,
gerçekliği yanılsama olarak ilân etmiştir.
Buda'ya göre bu dünya hiç gelişmeden, boyuna yeniden
başlayan bir dolaşımdır. Bu devir daimi Buda araya girerek durduran kişidir. O
da tıpkı İsa gibi yeryüzü krallığını önemsemez.
İlginçtir, Evanjelistlere göre İsa bin yıllık yeryüzü
krallığı için dönecektir.
Yahudilere göre ise yeryüzü kralı bekledikleri Mesih'
tir. Ancak o İsa değildir.
Günümüzde moda varyasyonlarında Budizm ile Hıristiyanlık
birbirine yer yer denk düşseler de, birçok bakımdan birbirlerini dışlarlar.
Müminlerine yardım etmek için mükemmelliğe atacağı son
adımı erteleyen aydınlanmış Buda (Bodhisattwa), körlerin gözlerini açıp onlara
ışığı gösterebilmek için, aslında İsa gibi, ait olmadığı bu dünyada,
yansımalar âleminde (Samsara) kalır.
İnsanları sürükleyen hareket (Karma) bir tür kaderdir.
İnsan Samsara'dan yani içinde debelenip durduğu dünyadan Moksha (kurtuluş) ve
meditasyon sâyesinde kurtulacaktır.
Kısacası kaderden kaçış vardır. -Kabala'da benzer
iddialarda bulunur- kaderden kaçış meditasyon ve keşişlik vasıtasıyla
mümkündür.
İnsan önce maddî hayattan sonra da bizzat bedenden ayrılarak
olacak kaderden kaçış.
Samsara (dünya gerçekliği) iç hakikati, görünürün arkasında
saklar; dolayısıyla yaratılan şeyin (dünya) hakikatine inanmak söz konusu
değildir.
Neo "uyandıktan" sonra Trinity ve Morpheus'un
koruyucu kanatları altında Hıristiyanlığın damgasını taşıyan bir mitolojinin
içine doğru çekilir.
Ancak bu mitolojinin içine eylemlerin gelişmesiyle
birlikte "şarki" öğeler sızar ve Neo "doğu" inançlarının
sularına doğru yönelir.
"Matrix" üçlemesindeki ve
"Antimatrix"teki dövüş dansları ya da ritüelleri her ne kadar Honkong
kaynaklı olsa da, Budizm' in düşünce ile hareket / eylem eşitliği ilkesine
dayanmaktadır. Bu denge tutku ile acının silinmesini (söndürülmesini /
Nirvana) şart koşan bir eğitim gerektirir.
Bu bağlamda "Matrix' e "Samsara"
diyebiliriz. Nasıl ki, makinelerin tahakkümünü, insanlığın geçmişinden gelen
bir karma (itici güç), Hıristiyanlık inancındaki bir "ilk günah"
olarak değerlendirebilirsek.
Finalde, Noe, Mahayana geleneği doğrultusunda zihniyle
sadece nesneler dünyasını denetleme kabiliyetini kazanmakla kalmıyor, zaman ve
mekânı da engelleyici bir sınır alan olarak etkisizleştiriyor ve sonunda uçup
gidiyor.
O artık Hıristiyanlığın da Museviliğin de beklediği bir
Mesih'tir. Her ne kadar beklentiler farklı olsa da.
TERMİNATÖR-2 / JUDGEMENT DAY
Türklerin Ermeni soykırımı yaptığını ilân eden şimdinin
Kaliforniya vâlisi Avusturya köylüsü Schwarzenegger, Terminatör filminin
başrol oyuncusu. Anlaşılıyor ki, Terminatör'ün çocukluğu Türklerin Viyana
önlerine nasıl geldiğini anlatan hikâyelerle geçmiş.
Terminatör-2'nin alt başlığı Judgement Day. Malumun tekrarı,
ilâhi mahkemenin kurulacağı gündür bu.
O gün, öteki dünyada kimin cennete, kimin de cehenneme
gideceğine karar verilecektir.
Terminatör-2 gibi filmler salt Amerikan bütçesine
katkılarıyla, cari açıklarını azaltmayla, büyük gişe başarılarıyla açıklanabilecek
kadar "kolay" filmler değildir.
Bu filmler çoktan bir toplumun inançlarını, düşünme tarzını,
zihni tercihlerini, hayat biçimini temsil edecek mertebeye tırmanmış
gibidirler.
Hükümetlerin, halkına, dünyaya mesajları, tehditleri bu
filmler üzerinden orada yüksek sesle ilân edilir.
Bildiriler, kiliselerin vaazları, Yeni Dünya Düzeni'nin
insanlığı kurtaracak yüksek (!) idealleri, velhasıl kurtuluşa erdirecek her
türlü reçetesi yer alır bu filmlerde. Bir okuldur filmler ve ana karakterleri
oynayan esas oğlan ve kız da bize doğru olanı öğreten öğretmenlerdir.
Terminatör-2 ve benzeri filmler olabildiğince, bir
milletin başarılı olmak için neye inanıp neye inanmaması gerektiğini gösterir
ve toplumlar ve insan kendine inandığı ölçüde başarılıdır.
Yönetmen Cameron 1984 yılında Terminatör filmini yaptı.
Filmde bir kadın gelecekteki dünyanın tek bir kitle hâline dönüştüğü aşamada,
bir isyanın başını çekecek kişiyi doğuracaktı.
Burada bir kurtarıcıya, (Mesih) gönderme vardır. Elbette
Mesih'in ortaya çıkacağı yerde Deccal'da boy göstermekteydi.
Terminatör-2 doğmuş kurtarıcıyı kurtarmaya gelen Schwar-
zenegger ile kötünün savaşıdır. Film Eski ve Yeni Ahid etrafında yeni bir
mitolojik tasarın 1ın mesajlarıyla doludur.
Gelecek insan ile makine arasındaki bir kıyâmet savaşını
akla getirmektedir. Ve gelecekten, sıvı metalden oluşan bir varlık çıkagelir.
Bu cıvık, akışkan ve dönüşümcü varlık karşısında düşük
teknoloji ürünü olan çelik aksamlı Fordist makine (kurtarıcı) önceleri çaresiz
kalır.
Çok kötü biçimlidir. Tezahürleri Şeytan'ın dönüşümlerine
benzemektedir.
Terminatör-2'de dışardan gelen bir düşman yoktur.
"Kötü" bu dünyada ve hatta Amerika'da sadece başka bir zamanda
beklemektir. Dolayısıyla 'kötü artık sadece içte bir yerde, toplumun kendi
kültüründen türeyen bir yerdedir.
Filmde John Connor'un tişörtü üzerinde public enemy /
halk düşmanı yazıyordu. Demek ki sokak çocuğu, devrimci kurtarıcı, Mesih olarak
anlaşılmasını istiyordu.
EXISTENZ / VAROLUŞ
Varoluş / eXistenz 1999 yılı ve bir David Cronenberg yapımıdır.
Seyircilere başka bir dünyada yaşıyormuşuz hissi veren dikey / virtual reality
/ gerçeği çok iyi vurgulayan bir filmdir.
Varoluş, siberuzayın içinde ölümcül oyunlar oynayabilme
fantezisini bir adım öteye taşıyan görsel bir şölen. Film teknolojinin
"homo futurus"ların (geleceğin insanı) bedeni üzerindeki gerilim /
stres boşaltma, yalnızlığını, çaresizliğini örtme etkisi üzerinedir.
Dünyanın en başarılı oyun tasarımcılarından olan Allegra
Geller, son geliştirdiği eXistenZ adlı sanal gerçeklik oyununu test etmektedir.
Oyunu oluşturduğu bir test grubu üzerinde denemektedir. Oyuna başladıklarında
fanatik bir suikastçı kendisine garip bir organik silahla saldırır. Son anda
pazarlama bölümünden Ted ile birlikte bu saldırıdan kaçmayı başarır. Ama
eXistenZ adlı oyunun bütün bilgilerini içinde barındıran âlet büyük hasar
görmüştür. Aleti onarmak için Ted'den âleti vücuduna koymasını, böylece oyunu
birlikte oynamalarını ister.
Bundan sonra oyunun sonuna kadar gelişecek olayların gerçek
dünyada mı, yoksa sanal bir oyunda mı geçtiği belirsiz bir hâl alacaktır.
Filmin yapımcısı Cronenberg'e göre, bütün gerçekler tıpkı
oyunlardaki gibi sanaldır ve bunların gerçekliğinin devam edebilmesi için de
yüksek dozda yaratıcı enerji gerekir.
Biyolojinin ve sanalın birleştirildiği bir oyun olan
Varo- luş'un gerçekliği, "game pod" adlı mutant amfibilerden (hem
karada hem de suda yaşayabilen hayvanlar) üretilen, insan organını andıran
unsurların sinir sistemine açılan deliklere (bi- oport) yerleştirilmesiyle
sağlanır.
Seyirci gerçeğin mi sanal, sanalın mı gerçek olduğu hususunda
tereddüde düşer. Varoluş'ta Rus bebekleri matruşkalar gibi her seferinde
içinden yeni bir oyun çıkar.
Kabala'nın Hayat Ağacı ile "aynanın arkası" na
geçme hedefi, Kabalistik enerji sağlama yöntemi filmin esas vurgulamak istediği
"sanal-gerçek" arası bir oyun.
Varoluş'ta "siberya" adlı başka bir hayat
vardır. Buradaki hayat beden-ruh karışımı bir şeydir.
Oyunun dünyası, siber bir savaşın, bir insansı öldürme
gerçeğinden yoksun bir savaşın sergilendiği yerdir. Ama insanlar oyunu
istediği zaman sonlandırabilir, yeniden başlatabilir.
Burada anlatılan savaş farklıdır. Baudrilard'ın söylediği
gibi: "Savaşın karanlık bir odada derinden algılanabilmesini sağlayan,
bunun için savaşla yüz yüze gelmenin gerekmediği bir savaş."
Tıpkı ABD'nin Afganistan'ı ve Irak'ı bombaladığında kimsenin
kimseyle yüz yüze gelmediği, vurmak istediği hedeftekile- rin kavrayamayacağı
uzaklıktan bir tek tuşa basarak hedefi vurmanın geçerli olduğu bir savaş gibi.
Bu savaşta hükmeden daha az endişeli ve daha az kötü. Zira
hedeftekileriyle yüz yüze, göz göze gelmediği bir gerçek savaş yaşanıyor.
Filmin yapımcısı Cronenberg, Müslümanları iki kategoriye
ayırmış. Filmin hazırlık safhasında sanata hoşgörüyle bakan ve bakmayan
Müslümanlar üzerinde, kendi ifadesiyle "araştırma" yapmış. Salman
Rüşdi ile tartışmaların konusu bilgisayar, İnternet ve oyunun sanat eseri olup
olmadığı hususunda. Salman Rüşdi'ye göre: "Şüphe 20. yüzyılda insanoğlunun
temel şartlarından biri gibi görünüyor. Başımıza gelen şeylerden biri de
"KESİN"liğin elimizden alınıp gittiğini görmek."
Artık günümüzde içinde bulunulan durum bir oyun değildir,
gerçek bir tehlikedir ve bu tehlikenin hangi taraftan geleceği bilinmezlerden
biridir. Her şey birbirine dönüşür, SINIRLAR ORTADAN KALKAR.
FIFTH ELEMENT/ BEŞİNCİ ELEMENT
Bir Luc Besson yapımı olan Fifth Element filminde,
beşinci güç yaratılışı kurtarmak için aşka ihtiyaç duyar.
1997 yılı yapımı olan Beşinci Güç, 1914'de Mısır
Piramitle- ri'nde başlar. Bir arkeolog piramitler üzerindeki hiyeroglif yazılardan,
her 5000 yılda bir dünyaya kötülük geleceğini okur. Burada Ezoterik bir
gönderme vardır.
Ateş, Su, Toprak ve Rüzgârın dışındaki BEŞİNCİ ELEMENTİN
bulunmasıyla, dünyaya gelecek kötülük engellenebilecektir.
300 yıl sonra çelik ve camdan gökdelenlerin yapılmış olduğu
hiper-teknolojik bir gelecek şehrinde uçan taksi şoförü emekli Binbaşı Colin
(Bruce Willis) dünyayı saran kötülüğü engelleyecek olan beşinci elementi ele
geçirmek için görevlendirilir.
Colin, kusursuz bir kadının peşindedir. Ona sırılsıklam
âşıktır. New York şehrinin Güney Brooklyn bölgesinde ultra modern bir odada
yaşayan emekli binbaşı, yemeğini yüzergezer Çin lokantasında yemektedir.
Ancak hâlâ o yüzyılda uçan taksilere servis yapan Mc Do-
nalds'larda varlıklarını sürdürmektedir.
Colin'in tek derdi ehliyetindeki puanların bitmesidir.
Elektronik postalarına düzenli olarak bakar, günlük rutin hayatını
sürdürürken, şimdi dünyayı kurtarmak üzere beşinci elementi bulmakla ve yanında
da yaratılışın devamını sağlayacak her şeyi bilen mükemmel bir kadınla
Phloston gezegenindedir.
Beraberindeki kadın tabiî olmayan yollarla imal edilmiş
bir kopyanın kopyasıdır. Onu imal edenler tarafından imha edilmek
istenmektedir.
Filmde; Brazil'den, Star Wars'tan ve Fritz Lang'ın
Metropo- lis filminden esintiler yer yer kendini belli eder.
Metropolis 2026 yılının endüstri şehridir; imalatın,
sosyal şartların taşlaşmış olduğu, sömürüyle beslenen geleceğin dünyasıdır. ..
Film New York'un siluetinden hareket etmiştir. Güneşe yakın gökdelenlerde
zenginler hayat sürerken, yeraltında işçiler makinelerle ritmik bir bütünlük
içinde çalışırlar.
Metropolis'te Maria ile somutlaştırılan erotik, duygusal
söylem, Beşinci Element'te bedene bürünür.
Zamanın değil, hayatın ve hislerin önemli olduğu vurgusunun
yapıldığı Beşinci Element, 2059 yılında tekno-kapitalist bir kent olan New
York'ta geçer ve dünya nüfusu 200 milyardır.
Beşinci Güç savaş karşıtı bir kurguya sahiptir.
Yaratılışın merkezine aşkı oturtur ve onun sihriyle var oluşu kurtararak
Kabalistik-Hıristiyan formatlı masalsı bir finalle noktalanır.
Film, teknolojiyi kötü niyetli insanlara bıraktığımızda
hakikaten varlığımızı sona erdirecek ateşi kendi nefesimizle söndürmek
mecburiyetinde kalacağımız, gelişmiş teknolojinin yaratacağı savaş tehlikesi
ve dünyanın sonu panaroyasının karşısına aşkın ve duyguların muhteşem zaferini
koymamız gerektiği gibi insani mesajları dillendirir, görsel şov hâline
dönüştürür.
Teknoloji ve ideoloji ayrılmaz bir şekilde birbirine
girmiştir. Dünyada teknolojinin kötü kullanımı iyi niyetlerin özünün bütünüyle
tükendiğini göstermektedir. Hâlbuki sanal gerçeklik bizlere yeniden başa
alabilme, istediğimiz anda bir oyunu sona erdirebilme hürriyetini verir. Ve
orada her şeyin telafi edilmesi mümkündür.
Hasılı Beşinci Element Kabala'nın Hayat Ağacına göndermeler
yapan, kıyâmet ile dünyayı kurtarmak arasında bocalayan "yaratıcı"ya
da rakip olmaya çabalayan mesajları içeren "ezoterik" bir film.
BİR İLLUMİNATİ FİLMİ VEYA LARA CROFT: TOMB RAIDER
Hollywood'un İlluminati adlı gizli cemiyet hakkındaki en
popüler filmlerinden biridir Lara Croft.
Bu tür filmlerde aşk ya da seksi bir bayan oyuncu
verilmek istenen açık-gizli mesajları seyirciye aktarmada, sünnet edilen çocuğa
aynı anda lokum yedirme işlevi görür.
Angelina Jolie, kocaman göğüsleri, daracık beli, kıvrımlı
ve biçimli kalçasıyla karşımıza Lara Croft olarak çıkıyor.
Film bilgisayar oyunları imal eden tecrübeli Eidos
şirketini yıllardır zengin eden efsanevi oyun "Tomb Raider"in uyarlaması
ve yapımcı şirket, Musevi patronlu Paramount.
Lara Croft oyundaki gibi aristokrat bir âilenin kızı,
zengin ve maceraperest. Güzel bir vücudu var ve oldukça atletik. Tıpkı
bilgisayar oyununda olduğu gibi.
Ezoterik temele dayalı olan, gezegenlerin aynı hizaya
geldiği her 5000 yılda bir dünyayı büyük bir tehlikenin tehdit ettiği hususu
filmin konusu.
Antik çağlardan kalma bir "üçgen taş" zamanında
kötü ellerde büyük bir yok oluşa sebep olduğu için ikiye bölünmüş ve iki
parçası da dünyanın iki ayrı ucuna saklanmış. İki parçayı da doğru olarak bir
araya getiren kişi zamana hükmedebilecek ve dünyanın hâkimi olacaktır.
Tıpkı Yahudilerin, Evanjelistlerin ve İlluminati'nin günümüzde,
Hz. Musa'nın M.Ö. 1458'de yaptırdığı 90 cm. boyundaki üç parçaya bölünmüş pirinçten
yılanını bulmak ve dünyaya hükmetmek istedikleri gibi.
İlluminati isimli gizli cemiyet üçgen taşın parçalarının
peşindedir ve bunun için Powell adlı sadist bir adamı görevlendirmiştir.
Bu arada Lara Croft ölen babasının yasını tutmaktadır. Gezegenlerin
aynı hizaya gelmesine kısa bir süre kala Lara babasının sakladığı çok önemli
bir sırrı tesadüf eseri öğrenmiştir.
"Üçgen taş" ın parçalarını ele geçirmeye
yardımcı olacak bir saattir bu. Üzerinde "her şeyi gören göz"ün
(masonik sembol) bulunduğu bu saatin Lara Croft'ta olduğunu öğrenen Powell onun
peşine düşer.
Filmde Lara Croft bir başka Kabalistik-Hıristiyan
formatlı dizi ve film olan İndiana Jones'un dişi versiyonu. Filmin yönetmeni
"Con-Air" ve "Generalin Kızı"nı da çeken Simon West.
12 Monkeys / 12 Maymun 1995 yapımı bir Terry Gilliam filmi. 12
Nisan 1990'da Baltimor Country Hospital'de (Baltimor Bölge Hastahânesi)
paranoyak bir şizofrenle yapılan röportaj filmin başlangıç karelerini
oluşturur.
Röportajdan anladığımıza göre, 1996 yılında 5 milyar insanın
öleceği, hayatta kalanlarınsa gezegeni terk edeceği, dünyanın hayvanlar
tarafından yönetileceği bir kıyâmet senaryosu, kı- yâmetten altı yıl önce ifşa
ediliyor... Yıl 2035 insanlar, aşağıda, tıpkı solucanlar gibi, hastalıklardan,
virüslerden korunarak paranoyak bir hayat sürdürecek şekilde düzen
kurmuşlardır.
Yukarıda ise hayvanlar dünyasının yegâne hâkimi olmuşlar,
aslanlar, ayılar, baykuşlar, böcekler ... 2035 yılının "high-tech"
olmaktan uzak hiyerarşik geleceğini, çöp yığınlarını, dilenciler, acımasız
polisler, fahişeler, anarşistler, karanlık sokaklar kısaca paranoyak görüntüler
günümüz dünyasından kesitlerdir.
Boynundaki BARKOT DÖVMESİ ile "Yeni Düzen"
adına numaralanmış (666 sayısına ve Deccal'in imparatorluğuna bir atıftır)
James Cole (Bruce Willis) şiddet, anti sosyal kişilik, uyumsuzluk ve
otoritelere karşı gelme suçlarından toprağın altındaki bu tertemiz (!)
toplumda 25 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış bir mahkûmdur.
Yeraltındaki dünyanın idarecileri bir tür zaman makinesi
kullanarak James'i kıyâmetin gerçekleştiği yıl olan 1996'ya geri göndererek
insan ırkının sonunu getiren virüsün kaynağını bulmak ister. (Burada iyi ile
kötü arasındaki kıyâmet savaşını, Ar- magedon savaşında Evanjelistlerden her üç
kişiden ikisinin öleceği varsayımını hatırlayınız.)
James Cole (Bruce Willis) görevini başarı ile tamamlarsa
yeral- tındaki dünyada almış olduğu 25 yıllık mahkûmiyetinden kurtulacak ve
beklide insan ırkı dünyaya yeniden geri dönebilecektir.
Ancak Cole yanlışlıkla 1996 yılına değil, 1990 yılına
ışınlanır. Üzerinde iç çamaşırı bile yoktur. Tuhaf davranışından dolayı polisler
onu tutuklar. Polislere görevini anlatınca, yani gelecekten geldiğini
söyleyince Cole kendini bir akıl hastahânesinde bulur.
Orada "Madness and Apocalyptic Visions / Delilik ve
Kıyâmet Görüşleri" kitabının yazarı Kathryn Railly (Madeleine Sto- we)
ona yardım eder.
Railly, gelecek üzerine derlediği tarih hikâyelerinde,
Cas- sandra kompleksi adı verilen bir hastalığı araştırmaktadır. Has- tahânede
yatan Jeffrey Goines'in (Brad Pitt) hikâyesi de, ona düşlerle beslenmiş bir
gelecek kurgusunu çağrıştırır.
Öteki dünyada kurallara karşı gelindiğinden, yukarı dünyada
da NORMAL görünmediğinden mahkûm olan Cole, Jeffrey Goines'le kıyâmetten,
gelecekten, dünyadan ve sistemden bahsederken, Jeffrey ona şöyle söyler.
"Burada olma sebebimiz sistem... dışarıdaki
insanları bizle- ri buraya kapatarak koruduklarını sanıyorlar, oysaki onların
hepsi bizlerden daha deli."
Modern dünyanın asıl meselesi, sürekli ona saldırıda bulunacak
tehlikelerin var olduğuna paranoyakça inanmasıdır. Bu sebeple de toplumların
"öznenin ayrıcalığını ortadan kaldırmak" hususunda bir tecrübesi
vardır.
Jeffrey'in babası Dr. Leland DNA çalışmalarıyla Nobel ödülünü
almış bir mikrobiyologdur. Şimdi de bazı virüs projeleri üzerinde
çalışmaktadır. Jeffrey babasının hayvanlar üzerinde deney yapmasına karşıdır ve
hayvanat bahçesindeki hayvanları kurtarmak için 12 Maymun Ordusu adında bir
gerilla grubu kurmuştur. Cole ise Jeffrey'in labaratuardan insan ırkının sonunu
getirecek virüsü çalacağını düşünür.
Halbuki asıl tehlike laboratuarda Dr. Leland'ın yanında
çalışan kimyagerdir.
Kimyager, insan ırkının dünyaya yaptıklarından (nükleer
silahlanma, kontrolsüz üreme, çevrenin mahvedilmesi ve kara, deniz, hava
kirliliği) dolayı hayattan çekilmesi gerektiğine inanır. Zira Homo
Sapiens'lerin tek sloganı hayatları boyunca "Haydi alışverişe
gidelim" olmuştur.
Cole, insanlığı ve dünyayı kurtarmak için geldiği
gezegende bir polis kurşunuyla ölür. Burada zaman bir kere daha üst üste
katlanır. 2035'e geri dönmeden âşık olduğu kadının yanında 1996'da kalmak
ister. Bu kez virüsün dünyaya yayılmasını önlemek için hain kimyagerin peşine
2035'ten geçmişe gönderilen bilim kadını, Mrs. Jones düşer.
Mrs. Jones kendisini sigortacı olarak tanıtır. Yani
geçmişin sigortası olan bir gelecek fikri vurgusu yapılır.
Filmde maymunlardan insana geçtiği iddia edilen EBOLA ve
HIV virüsüne de gönderme yapılır. Virüsler yerleştikleri vücutta bağışıklık
sistemini çökertirken sürekli kılık değiştirerek karşı aşısını da etkisiz kılar
hâldedir. Virüsler dünyanın masumiyetini tehdit eder duruma gelmiştir.
Filmde adı geçen, geleceği bilmek zorunda olan kâhin Cas-
sandra ile Kabala ve Hıristiyan mistisizmine gönderme vardır.
Janus ile Roma'nın pagan tanrılarına, maymun ile Budist
ve Hindu inançlarına gönderme yapılır.
12 İncil'de sık yer alan İsa'nın 12 Havarisi'ne, virüs
ise günahlara karşılık olarak filmdeki yerini almış.
James Cole ise insanoğlunun devamını sağlayacak görevle dünyaya
geri dönmüştür, tıpkı bir MESİH gibi. Yani hem Hıristiyanlığa hem de Yahudi
inancına gönderilen bir mesaj niteliğinde.
12 Monkeys, bilim konusunda karanlık bir tablo çizer.
2035'in teknolojik katedrallerinde yaşayan bilim adamları mani- püle edici,
1996'nın modern psikiyatristleri ise Tanrı gibi neyin iyi, neyin gerçek, neyin
düş olduğu konusunda karar verenler olarak tiplenir.
Film boyunca insanlar
ekran karşısında uyuşmuş bir şekilde çizgi filmler, hayvan hakları programları,
reklâmlar ve haberleri seyredip dururlar. •
İnsanlar televizyona zincirlenerek bayağılıkla ve
şiddetle uzlaşmaya başlarlar. Filmde Jeffrey'in (Brad Pitt) ağzından şu
mesajlar verilir: "İşte reklâmlar, seyret, dinle, diz çök, dua et. ..
Bizler yalnızca tüketiciyiz, artık üretmemizi istemiyorlar, her şeyi otomatik
makineler yapıyor, eğer çok şey satın alırsak iyi yurttaşız, eğer almazsak akıl
hastası. .." Artık dünyada tuvalet kâğıdı, yeni arabalar, bilgisayarlar,
beyni etkileyen ses sistemleri, hazzın son sınırına yaklaştıran seks âletleri
almamak bir akıl hastalığı olarak görülmektedir.
Valeria Evangelisti'nin dediği gibi, sistem ancak
kendisine bağlı olanlar boşlukta kaldığı sürece mevcudiyetini sürdürür ve kendi
durumlarının farkına varmasınlar diye en mahremlerine, hatta psişik yapılarına
kadar yanlış bilgiler, yanlış mesajlar sokulmak istenir.
Tıpkı 1991 Körfez Savaşı, Bosna Savaşı, Afganistan'ın ve
Irak'ın işgalinde GÜVENİLİR (!)
kaynakların dünya kamuoyunu yanlış bilgilendirdiği gibi.
BATMAN VEYA HAÇ İLE YARASA
1939 yılının bir ayında, İkinci Cihan Savaşı henüz gerçek
yüzünü göstermemişti.
Ancak Hitler'in orduları Polonya'ya girmek üzereydi.
Teknolojik-askeri ilerlemenin bir simgesi olan
"Superman", çizgi-roman olarak ortalığı bir anda kasıp kavurmaya
başlamıştı.
Açıkçası gelinen teknolojik-askeri ilerlemenin kitlelerin
şuuraltına işlenmesi ve ihtiyaç duyulan korku ve endişenin sağlanmasının bir
vasıtasıydı Superman.
Hakikaten Superman tahmin edilmez boyutlarda başarı kazandı.
Benzer çizgi-romanlar piyasaya sürüldü.
National Periodics çizerlerinden Bob Kane ve metin yazarı
Bili Finger yarasa kanatlı, yarı insan, yarı hayvan bir kahraman tasarladılar.
Yarasa kostümü, adâletin simgesi olarak gangsterlerin ve
kötülerin ödünü patlatmaya yetecekti. Tıpkı 30'1u yıllarda pelerinli kahramanı
"Zorro"nun "Z"si gibi.
Batman ilk kez 1939'da "Dedective Comics"in 27.
sayısında okuyucularla buluştu. Kısa sürede Superman kadar şöhret sahibi oldu.
Batman, Gotham City' de yaşamaktadır. Gotham Gotik-
Amerikan çağrışımı yapmaktadır. Yani Gotik romanın korku atmosferinin mekânı.
Gündüzleri playboy olan kahramanımız, geceleri de adâle-
tin tecellisini sağlıyor.
Batman'ın, "gadget"ları var. Üçte biri oyuncak,
üçte biri silah ve üçte biri de Kabala formatlı sihirli sembolik nesnelerden
oluşan gadget'lar.
Mesela belindeki kemer bir sürü kimyevi maddeyle birlikte
hile yapmayı sağlayan âletleri de kapsıyor. Sihirbazın külahı ve melon şapkası
gibi bir şey.
Batman çocukluktan ayrılmış olmanın bitmez tükenmez acılarını
anlatır. Gotham fazlasıyla büyülü bir şehirdir. Gökkuşağının ötesinde kalmış
bir ülke, içindeki oyuncak göstergelerin ansızın gizli, esrarengiz bir mânâyı
açığa vurdukları bir çocuk veya çocukluk dönemi odası: HIRS, HAZ, İSTEK, ARZU
VE KORKULARA gönderme yapan oyuncaklar. Ve bu dünya baştan aşağı maddiyata
gömülmüş bir nesneler dünyasıdır.
Batmandaki figürlerin hepsi istisnasız kökenlerini
masallara ve mistik öğelere borçludur. Temel kaynak Kabala'nın sırları ve yer
yer de Hıristiyan mistisizmidir.
Batman'da direkt çatışmaların yanında sembollerin savaşı
vardır. Sembolünü üstün hâle getiren kazanır. Mısır Ezoterik sembollerinden
Kabala'ya kadar geniş bir yelpaze.
Batman'da kişiden önce sembol vurgusu öne çıkarılmıştır.
Mesela çember içindeki yarasası zihinlere iyice kazınmıştır. Dikkatlice
bakıldığında Yahudi-Hıristiyan dininin kurtarıcı - Mesih kavrayışı ile Batman
örtüşür.
Avrupa'da Batman filmlerinin başarılı olmasının birinci
sebebi "din" olarak pazarlanmasıdır.
Bu din yarasa simgesinin içinde hareket ettiği sihirli,
büyülü bir mekân yaratıyor.
Bu mekâna hem büyük olarak, hem de hâlâ çocuk kalmış
olarak girmek mümkündür.
Tim Burton'ın "Batman"i tepetaklak edilmiş bir
Noel masalıdır. Hıristiyan bir hikâye. "Batman Returns / Batman Dönüyor"
filminde ise biçim fukarası penguen, Eski Ahid'ten Hz. Musa'nın hayat
hikâyesinin temel motiflerine gönderme yapar.
Zengin Cosslepot âilesinin bu çirkin yaratığı Noel'de
öldürme teşebbüsü, penguenin kanalizasyonda kaybolmasıyla noktalanır.
Nehre bırakılan Hz. Musa'dır o. Sonra penguenler onu
evlat edinmiş, büyütmüşlerdir. Sonunda ortaya intikâm öfkesi dinmeyen bir
canavar çıkmıştır.
Çocukluğu elinden alındığı için, çocukluk odasının
-günlerinin nesnelerini- oyuncaklarını olağanüstü abartıp onları kendisinin
tehlikeli birer müttefiki - yoldaşı hâline getirir.
Oyuncak, insanın ister istemez terk etmek mecburiyetinde
olduğu bir dönemin - çocukluk döneminin- veya dinî ifadeyle cennetin bir
ifadesi olmaktan çıkmış, devleşip canavarlaşarak, yaşanmamış bir çocukluğun
intikam vasıtası hâline gelmiştir.
Batman, dünyanın pisliklerinden uzak kalmak için maske
arkasına gizlenmek ve şatosunda beklemek durumundadır. Dünyanın düzelmesini
bekler gibi görünse de zaman zaman şatosundan ayrılarak rayından çıkmış bir
şeyleri yeniden yoluna koyup geri döner.
Batman, sembollerin, işaretlerin halkalarından kurulu bir
zincir. Batman Musevi-Hıristiyan kurtarıcı mitosuyla birlikte. Onun alâmeti
farikasının, sembollerinin kurduğu Kabalistik dünya, her şeyden önce
ikonalarının pazarlama gâyesine yönelmiştir.
Matrix orta ve üst burjuvaziyi hedef almışken, Batman banliyö
küçük burjuvazisine, onun gençliğine hitap eden bir kültü gözlere ve zihinlere
kazımayı tercih etmiştir.
HOLLYWOOD FİLMLERİNDE İSİM VE KARAKTERLER
Hollywood'un özgün senaryolu filmlerine isim seçerken
dikkat ettiği bazı hususlar vardır.
İsimler ya filmin ana temasını çağrıştıracak veya
doğrudan anlatacak tarzda olmalı.
Hollywood filminin ismi kolay söylenebilmeli, merak unsuru
barındırmalı, pazarlama açısından çekici olmalı ve olabildiğince başka dillere
çevrilirken zorluk çıkmamalı ve yanlış anlamalara meydan vermemeli. Zira film
bütün dünyada vizyona sokulacaktır.
Her ülke filmlerinde olur, ancak Hollywood filmlerinde seyircinin
şuuraltına seslenen ustaca yerleştirilmiş yüzlerce, binlerce ayrıntı ve küçük
mesajlar yer alır.
Mesajlar hem göze, hem de kulağa olabileceği gibi sadece
ikisinden birine de yönelik olabilir.
Bazen mesaj filmin adında veya hikâyeyi sürükleyen karakterin
isminde bile gizli olabilir.
Filmin esas karakterine verilen adlar da hikâyenin
altında yatan, alt-hikâyeciklere hizmet eden küçük detaylardan biri ama en
basiti ve az dikkat çekici olanıdır.
Hollwood filmlerinde çok sık kullanılan meslek ve
isimler, öğretmen, hemşire gibi meslek gruplarından ve iyi bir insan olması şart
olan kadın karakterlerin çoğunun ismi Mary'dir.
Mary adlı kötü bir kadın Hollywood filmlerinde yer almaz.
Zira bu isim Hıristiyanlara kutsal çağrışım yapmaktadır.
Son on beş yıla kadar özellikle Hıristiyan
literatüründeki azizlerin ya da havarilerin isimleri devamlı surette çoğu film
karakterlerinde yakıştırma ve karakter tipini pekiştirme maksadıyla direkt
olarak o filmin alt hikâyelerine hizmet eder bir şekilde kullanılırdı.
Yaklaşık 15 yıldır da Hıristiyan tiplemelerin "esas oğlan" veya
"esas kadın" yanında Yahudi tiplemeler de monte edilmiştir.
Kısaca iyiler ya Hıristiyan olur, ya da Yahudi. İsimler
Gabri- el, John, Paul, Thomas, Simon veya David olur. Beylik bir misal Matrix
film üçlemesi.
Burak Güral'ın dediği gibi, kalabalık bir âiledeki en
büyük kardeşin adı ya Tony'dir, ya da Paul. Küçük kardeşin adı da ya Tom'dur,
ya da Michael.
İngiliz tipi, yani hafiften aristokrat, film karakterinin
adı mutlaka George, küçük-orta boy dedektif ve gazeteci takımının adı David,
çiftçilerin ve fedakâr babaların adı Harry'dir.
Bu isimlerin sürekli tekrarlanması sizce sadece bir
rastlantı mıdır?
Niçin filmdeki Frank adını almış karakterler iyi giyimli,
ama biraz saf ve şaşkın olurlar? (Çıplak Silah'ın Frank Drebin'i gibi.)
Hollywood filmlerinde en çok kullanılan isimlerden
biridir John. (Papaların isimlerini hatırlayınız.) Bu ismi t«.,-.., . .. film
kahramanları genellikle yanlışlıkla başı belâya girmiş veya iftiraya uğramış
iyi insanlardır. (İlk Kan'ın gâzisi John Rambo, Slyvester Stallone gibi)
Bir başka klişeleşmiş Hollywood ismi ise Jack. Hız Tuzağı
( Speed) filmindeki Keanu Reeves gibi gözünü budaktan esirgemeyen, cesur,
sert, yakışıklı ve kadınların gözdesi.
Karakter isimlerinin özellikle Kabalistik ve Hıristiyan
temalı fantastik filmlerde "anlamlı" olarak seçilmesi filmin vermek
istediği mesajı tamamlayıcı bir etki yapar. Matrix'de Keanu Re- eves'in her iki
adı da, Thomas Anderson Hıristiyanlığa, Neo takma adı da Kabalist-İbrani, film
içinde verilmek istenen mesajın temsilcileridir. Neo birdir. Yani one.
Benzer bir "kodlama" isim kullanımı James Bond
filmindeki kötü karakterler ve Bond kızları için de geçerlidir. Bond kızlarının
isimleri seksüel imalardan oluşur. Pussy Galore (Galore: bol bol, Pussy: argoda
vajina), Octopussy (octopus: ahtapot ve pussy kelimelerinin karışımı), Holy
Goodhead ( Holy: kutsal, Goodhead: güzel kafa(!) gibi.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Özgün senaryolu Holly-
wood filmlerinde hiçbir şey tesadüf değildir. Filmin adından hikâyeye oradan
mekân seçimine kadar her şey psikolojik harbin birer silahı olup "Yeni
Dünya Düzeni"ne hizmet etmektedir.
ALİCE HARİKALAR DİYARINDA VE
YÜZBAŞI AMERİKA'NIN BEYİN YIKAMA GÖREVİ
Lewis Carrol'ın 1864'te kaleme aldığı Alice Harikalar
Diya- rı'nda çizilen karakterdeki; özgüven, saflık ve canı sıkılan çocuk,
şimdilerde İngiltere' de " savaşçı bir prensese" dönüştürülmüş.
Alice artık kanlı cinayetler, zâlim düşmanlar ve
savaşlarla boğuşuyor. '
Hemen bir komplo teorisi kurayım. Acaba İngilizler
"Yeni Dünya Düzeni" için çocuklarını ve yeni yetmeleri psikolojik eğitime
mi tâbi tutmak istiyorlar?
Bir İnternet sitesinin haberine göre Frank Beddor'un
yazdığı. yeni versiyonun adı "The Looking Glass Wars", bir üçlemenin
ilk kitabıymış. Çizgi filmi ve sinema filmi yapılması hedefler arasındaymış.
Alice'in yeni maceralarında Matrix, Yıldız Savaşları, Yüzüklerin Efendisi'nin
belirgin izleri varmış.
"Yüzbaşı Amerika" da İkinci Dünya Savaşı
sırasında cepheden cepheye koşan bir Amerikan çizgi roman kahramanı. Bu çizgi
roman-film NASA desteklidir.
Türkiye'de ilk Amerikan çizgi romanı, İsmet İnönü zamanında
anti-komünist propaganda maksatlı "Kızıl Tehlike" imiş.
Örümcek Adam'ı (Spider Man) herkes biliyor artık.
Bir başkası, zenci bir kız kahramanı olan Martha Washing-
ton dünyayı kurtarıyor, Martha Washington savaşa gidiyor.
Vietnam gazisi "The Punisher" / Cezalandırıcı,
kötülerin amansız düşmanı. Batman ise en Kabalistik öğeler taşıyanlardan
birisi.
Bizde niçin yapılmıyor da Türk çocuklarının beyni adetâ
nadasa bırakılıyor?
KABALA FELSEFESİ VE YENİ DÜNYA DİNİ
Yahudiliğin "yasa" yönünü Talmud'da mistik
yönünü de Kabala'da görmek mümkündür.
"Kabala üzerine yapılan ilk yazılı çalışma
Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam'ın atası olan Hz. İbrahim tarafından 4000
yıl önce kaleme alınan oluşumun kitabıdır. Oluşumum kitabı sadece birkaç sayfa
ıızım- luğunda olmasına rağmen, onun evrenin bütün sırlarını içerdiği söylenir." (Yehuda Berg, Kabala'nın Gücü, s. 220)
Yahudiler, Kabala'da saklı olan ilmin ancak çok az insan
tarafından kavranabileceğine inanırlar. Eski Ahid' de insanların çoğunun
farkına varamayacağı veya anlayamayacağı sırların, Kabala'ya vâkıf olan kişi
tarafından çözüleceği düşünülür. Kabala metinleri, bilinen kitaplardan farklı
olarak, çok az kimsenin anlayabileceği şekilde yazılmıştır. Kitapta mânâsız
gibi görünen çok sayıda sembol yer almaktadır. Bazı metinlerde yazıyı kimsenin
anlayamaması için şifrelenmiştir. Gerçek mânâsının, Yahu- dilerin büyük
kısmının ve Yahudi olmayanların tam bilmediği Kabala ancak hakkında yazılmış
olan kitaplar ile anlaşılabilir.
Kabalistik öğreti, evrendeki metafizik dengeler, Şeytani
güçler ve bilinçaltı dünyasıyla yakından ilgilenir ve bunları büyü ri-
tüelleri ile etkilemeyi gâye edinir.
Ortaçağ Avrupa'sında, Kabala'da yer alan gizli
öğretilerin hayata geçirilmesi ile Yahudi toplumunun kurtuluşa ereceği düşüncesi
yaygınlaşmıştır.
Kabala' da belirtilen çeşitli ezoterik ritüellerle, bütün
Yahudi- leri içinde bulundukları durumdan kurtarıp, onları "dünyanın
efendileri" yapılacağına inanılan Mesih'in yeryüzüne gelişinin
hızlandırılacağına inanılmıştır.
Bu inanış ve uygulamalar 13. yüzyılda İspanya Granada'lı
haham Moses de Leon tarafından yazılan Zohar kitabı ile zirveye ulaşmıştır. Bu
kitabın içindeki bilgilerin geçmişinin ikinci yüzyıla kadar dayandığı kabul
edilir.
Zohar'da antik dünyanın farklı ilimlerinin bulunduğuna
inanılır. Zohar'da en çok üzerinde durulması gereken "sefirot"
kavramıdır.
Sefirot, bir tür şemadır. Kabalacılar Sefirot'un Allah'ın
evreni yaratışının bir tür temsili ve yansıma şekli olduğunu savunurlar.
İnsanın ruhundan evrenin yapısına kadar her şey sefirot şeması ile uyumludur.
Kabalacılar, sefirot'a dayanarak “tarihe yön
verebileceklerine" inanıyorlar.
Kur'an-ı Kerîm'de: “Hiç şüphesiz, biz her şeyi kader
ile yarattık" (Kamer suresi, âyet 49) ifadesi ile Allah'ın
bütün evreni ve insanlığı belirlenmiş bir kader ile yarattığına vurgu yapılır.
Eski Mısır yazıtlarındaki semboller ile Kabalistik
semboller arasındaki benzerlikler dikkati çekicidir.
Kabala'nın günümüz Yahudiliğine en büyük negatif etkisi,
Kabalistik ritüellerle "tarihin gidişinin değiştirilebileceği" yanılgısıdır.
Siyonizme destek veren haham Avraham Yitzhak Hacohen
Kook, şöhretli bir Kabalacı'dır. Ve Siyonizmi Mesih'in gelişinin insan eliyle
hızlandırılması olarak tarif eder.
Burada mukayese için; Mesih'in gelmesi için
Evanjelistlerin insan eliyle yapılması gerekenler düşüncesini hatırlayınız.
Kabala'nın Gücü, kitabının yazarı Yehuda Berg'e göre:
"Ka- bala'nın bilgeliği ve kerâmeti, tarih boyunca, Hz. Musa'dan
Shakespeare'e, Plato'dan Newton'a dünyanın önde gelen ruhani, felsefi ve
bilimsel zihinlerini etkilemiştir. Fakat bugüne kadar bu bilgelik, sadece
aydınlar ve tarihçilerin kullanımında kalıp, kadim metinler olarak
gizlenmiştir.
Yahudiler Mısır'daki firavun dönemi kültüründen sonra en
çok - Tevrat dışı- Helenist kültürün "laik" etkisinde kalmışlardır.
İlk defa bir "Gaon", Babil Yahudiliği'nin en
büyük lideri Sadya (M.S. 892-942) Aristoculuğu Yahudi düşüncesinin içine soktu.
Sadya, Yahudi felsefesi kitabı "İnsanlar ve
Görüşler"i yazdı. Yahudiler bu kitabın iman ve akıl ile hür araştırma
ruhunu bir arada topladığına inanıyor.
Gaon kelimesi günümüzde dahi mânâsında. Önceleri sekizinci
yüzyıldan Babil Yahudiliğinin yıkılışına kadar, oradaki bütün Yahudilerin dinî
liderini tanımlamada kullanılıyordu. Gaon dünyanın dört bir yanındaki
Yahudilerin dinî sorularını cevaplıyor, yüce bir dinî kişilik olarak büyük
saygı görüyordu.
Bir diğer husus ise Tapınak Şövalyeleri.
Tapınakçıların temel felsefesi, esas olarak Birinci
Haçh Seferi' nden sonra Kudüs'te temelleri atılan Tapınak Şövalyelerinin
felsefesidir. Bu ise KABALA felsefesine dayanır.
Kabala, esas itibariyle Eski Mısıi daki firavun
büyücülerinin öğretilerinin Yahudi kültürünün içine devredilmiş şeklidir.
Yahudi araştırmacı
Shimon Halevi'nin "Kabala Tradition of Hidden Knowlege" (gizli ilmin
geleneği Kabala) isimli kitabında: "Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin,
semboller ve ezoterik (sır dolu) yolla psikolojik dünya üzerinde hakimiyet
kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir, formdur" der. ,
Kabalanın en önemli teorilerinden birisi evrenin oluşumu
ile ilgili olandır. Bu teoriyle Kabala gerçekte Kur'an, İncil ve Tevrat'la
ÇATIŞMA hâlindedir.
Bilin bakalım, özellikle Türkiye'deki Hıristiyan misyoner
faaliyetleri içerisinde Protestanlar niçin başı çekiyor? Rice Üniversitesinden
Prof. William Martin'e göre Amerika dışındaki Protestan misyonerlerin %90'ını
Evanjelistler oluşturmaktadır.
Cevabını bulmak için belki vaad edilmiş topraklar
hikâyesini bir daha hatırlamanız gerekebilir. Malum Evanjelistler, Tanrı' nın
tasarısını hızlandırmak istiyorlar.
Siyasi hesap ve idealler için yüz yılların çok kısa zaman
dilimleri olduğunu hatırlatmakla yetineceğim.
Tempo dergisinin 19-25 Ağustos 2004 tarihli sayısındaki
bir habere göre Yahudiler Urfa-Harran'da Yakup'un kuyusunu bulmuşlar ve Eylül
2003' de âyin yaparken video kameraya kaydedilmiş. Hz. Yakup, İsrail diye
çağrılır. İsrail, geceleri Allah'a yürüyen mânâsındadır.
Sakın ha Büyük Ortadoğu Projesi'nin yeni çıktığını düşünmeyelim.
"İstek ve düşünce, insanı harekete geçiren iki
unsurdur. İsteği meydana getir, fikirlere HÜKMET. Böylece ne kadar sağlam
görünürse görünsünler, var olan bütün sistemleri tepetaklak
edebilirsiniz." (Abbe
Borrvel-Jakobenizmin Hikâyesi- 18. yy.)
Görülüyor ki , Protestan Evanjelizm ve Kabalacı
Tapınakçı- ların gerçekte ilâhi dinlerle alâkaları yoktur. Bir kısım söylemler
görüntüyü kurtarmak ve kamuoyu desteği içindir.
Bugün ABD'de yönetimi elinde tutan Bush ve ekibinin de
ilâhi dinlerle alâkası yoktur.
Bush ve yakın çevresindekilerin övünerek söyledikleri
gibi onlar "Skııll and Bones / Kurııkafa ve Kemikler"
adlı gizli teşkilâtın üyesidirler.
Kurukafa ve Kemikler örgütü 1832'de kurulmuş olup, merkezi
Amerika'nın Connecticut eyâletinin New Haven şehrindeki Yale Üniversitesi'ndedir.
Yale Üniversitesi'nin öğretim üyesi kadrosunun %70'i Yahudi kökenlidir. Bu
üniversite de kilise vakfına aittir.
Bush, Yale Üniversitesi'nde mastır yapmıştır. Baba Bush
da aynı üniversiteden mezundur.
Kurukafa ve Kemikler kulübünün ana gâyesi yeryüzündeki
ilâhi dinlerin ve diğer inanışların yok edilerek dünyada yeni bir DİN (!) ve
YÖNETİM sisteminin kurulmasıdır.
Bu örgüt Amerika' da seçilmişlerin örgütü olarak
anlatılır.
Kabalacı ve ezoterik örgütlerle yatay ve dikey
organizasyonlarla iç içe olan Kurukafa ve Kemikler kulübüne Kasım 2004'de- ki
seçimlerde Demokrat Parti'den başkan adayı olan Kerry de üyedir.
Bugünkü görüntü, 14 milyon Yahudi'nin DÜNYALIĞI, bir
milyar Protestan Hıristiyan'ın-500 milyonu Evanjelist - CENNETLİĞİ için
fundamantalist Yahudiler ile fundamantalist Evanjelik Hıristiyanlar var gücü
ile birlikte çalışıyorlar.
Tarihçi Dr. Alfred M. Lilientbal'in deyimi ile ikisi de
gerçekte birbirlerini sevmiyorlar. Mesele dinî değil siyasi.
Ancak dünyayı idare eden güçler bir
"hesaplaşma" için karar vermiş durumdalar. İçinde bulunduğumuz 21.
yüzyılda "din coğrafyası" yeniden düzenlenerek yeni devletler ve
sınırlar ihdas edilecektir. Türkiye tam olarak bu operasyonun merkezindedir.
Ortadoğu'da başlatılan çalkantı yeni de değildir. Bu en
azından İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra plânlanmış, ince-ince düşünülmüş
"Yeni Dünya Düzenidir."
Türkiye hedefin tam
ortasındadır. Ortadoğu'daki bu çalkantıyı başlatanlar bölgeyi bilerek ve
isteyerek tam bir kaosun içine iteceklerdir. •
ABD'nin Irak'ta yapmak istediği, istikrarı sağlamak değildir.
Aksine ta başından beri Amerika ve İsrail' in birinci önceliği Irak'ta dehşeti
tırmandırmaktır.
Bu hengâmede Türkiye'yi gerektiğinde harcamaktan çekinmeyeceklerdir.
Türkiye alacağı kısa, orta ve uzun vâdeli stratejik kararlarda mutlaka ve
mutlaka öncelikle EVANJELİST HIRİSTİYAN VE YAHUDİ ŞERİATINI çözümlemek
durumundadır. Aksi takdirde büyük tuzaklarla karşılaşacak ve bu tuzaklara
düşecektir.
Yahudi şeriatı ve Evanjelik-Protestan Hıristiyanlığı
birbirlerini manipüle etmektedir.
Türk devletinin egemenlik alanındaki mevcut toprakları İsrail
devleti, Yahudiler ve Evanjelist Protestanlar tarafından tanınmıyor.
Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarım size saçma sapan gelebilir,
masal ya da komplo teorisi diyebilirsiniz.
Ancak ABD'yi idare edenlerin büyük kısmı ile çoğunluk
Amerikan Protestan mezhebi Hıristiyanları buna inanıyorlar.
Türk Milleti olarak biz de geleceğimizi plânlarken bu
"saçmalığı" göz önüne almak durumundayız. İlk tedbirde Türkiye
mutlaka nükleer güce sahip olmalıdır. Türk ordusu çok güçlü olmak
mecburiyetindedir.
Dün Osmanlı-Türk İmparatorluğu dünyanın en yalnız devletiydi,
bugün de Türkiye Cumhuriyeti dünyanın en dostsuz ülkesidir.
HOLLYWOOD FELSEFESİ VEYA KABALA NEDİR?
İbranice "Kabala" kelimesi almak mânâsındadır.
Kabul etmek, kabul eden alır, anlamındadır. Bir diğer anlamı da "gele-
nek"tir.
Kabala, kısaca, ortaya çıkışından sonra yüzyıllarca asla
yazılı hâle getirilmemiş, kulaktan kulağa nakledilerek bazı semboller ve
imalarla anlatılarak yaşamış ve günümüze kadar gelmiş gizli bir öğretidir.
Kabalistik etkileri, spiritüalizm'de, tasavvufta,
büyücülükte ve astrolojide görmek mümkündür.
Başlangıç noktasında Kabala (Kabbala) Akaid-i Tevrat'a,
onun Yahudi tarihine uygunluğunu kontrol altında tutan, o tarihi onunla tefsir
eden, Talmud'a mugayir (aykırı) bulunmamak şartıyla bazı gnostik ( konu,
akılcı, öğrenimci) geleneklere ve felsefi ideallere (eğer bunlar ayrıca mistik
ve sembolik bir dünya görüşü üretebiliyor idiyse), iltifat eder olmuştur.
Kabalistik anlayışta, fiziki yaratılış, ruhun tam bir
açılımıdır. (...) Kabalacı zikir, bir nevi, fakat her halde kişisel
"kıyamcı Me- sihlik" bekleyişidir. Kabala Şehine'nin sürülüşü
(İsrail' in bir kısmının yurdundan kovuluşu, çıkarılışı) kavramına, bir Zuhar
yazarının Talmud'dan yaptığı bir ilâveden yola çıkar: "İsrail çıkarılınca
ruh (Şehine) da onunla elbet yola çıkacaktır." Şu farkla ki Talmut'a göre
Şehine, Kavli-Allah'tır, Allah'ın ruhu yahut huzurudur (varoluş). Kabalacılar
bu kelimeyi (aslen gelin demektir) sonuncu gök- katı, 10. Sefire , anlamında
kullanmaktaydı. Meli- kü Kudüs ise yurtta kalmaktaydı. Giden gelin, kalan koca
idi. (Gershoın Scholeın, Sabatay Sevi, Buruk Yayınlan, 2001, s. 26,27)
Kabala yüzyıllardır süregelen Yahudi mistisizmi, bilgeliği,
majihal ekolü, büyücülük yöntemi felsefesi, insanın Tanrı'yı anlayabilme ya da
tanıyabilme yöntemidir.
Kabalacılığın da çeşitleri vardır.
Günümüzde Kabala hikmeti olarak yazıya geçirilmiş üç ana
metin bulunmaktadır. Sefer ha Yezirah (Yaratılış Kitabı), Sefer ha Zohar ve
Sefer ha Bahir. (Kabballah , Yahudi Gizemi, Arzıı Cen- Şİl,
Ayna Yayınevi, Ekim 2002, s. 14)
Yazıya geçirilmiş Yahudi mistisizmi M.Ö. 1000-100
tarihlerine dayanır. (Kabballah, s. 15)
Sefer Ha Zohar (İhtişam/Nur Kitabı), Kabalistik metni
Rab- bi Şimon Bar Yohai'nin (M.Ö. 160) öğrencileri tarafından M.S.170'de
İsrail'de yazıya geçirilmiştir.
Yahudiler günümüzden yaklaşık 3400 yıl önce Mısır' dan çıkarılmışlardır
(Exodus). Firavunun zulmüne uğrayan Yahudiler Mısır'ı terk ederken beraberlerinde
firavun büyücülerinin öğretilerini de almışlardır.
Buraya bir bilgi notu ilâve edelim. Birinci Haçlı
Seferi'nden sonra (1099 ve sonrası) Kudüs'te temelleri atılan Tapınakçılar
Tarikatı'nın temeli de Kabala felsefesine dayanmaktadır.
İslâm "inancına göre Hz. Musa (M.Ö. 14-13. yüzyıl)
İsrailo- ğullarının (Yahudiliğin) peygamberidir ve ilk ilâhi kitap Tevrat
kendisine indirilmiştir.
Yahudi geleneği, İbranice Tevrat metnini, yaklaşık iki
milyon kişinin Mısır'dan ayrıldığı biçiminde yorumlamakla birlikte, eleştirel
yöntemlere dayanan yorumlara göre bu sayı 15 bin dolayındadır. (Ana
Britanica, 16. cilt, s.312-313)
Kur'an-ı Kerim'e göre Hz. Musa İsrailoğullarına kutsal
topraklara (Filistin) girme emrini tebliğ ettiğinde, İsrailoğulları savaşmaya
yanaşmamış ve bunun üzerine Allah, kutsal topraklan 40 yıl süre ile
İsrailoğullarına haram kılmıştır. (Maide suresi, 20-26)
Biz tekrar Kabala'ya dönelim.
Zamanımızda, Amerika, Kanada ve Avrupa'da çok sayıda
ekol, hatta tamamına yakın Kabalistik esaslıdır.
Günümüzde, İsrail'de uygulanan klâsik Kabala ile Amerika
ve Avrupa' da uygulanan modern Kabala arasında farklılıklardan söz
edilmektedir. İsrail Kabalacıları Amerikan ve Avrupa Kabalacılarını, öğretinin
klâsik, mistik yapısını bozmakla suçluyorlar.
Kabala hakkında "sızan bilgiler" Batı
kaynaklıdır. İsrail Ka- balacılığı, bilgi vermeme temeline dayanır.
Çünkü onlar Yahudilere aittir ve kutsaldır. Kabala ancak
İsrail devletinin yükselmesi ve Yahudilik için kullanılabilir.
Hollywood filmlerinde etkisini gösteren Kabalistik
öğelerin İsrail Kabalacılığına dayandığı yönünde çok sayıda kaynak vardır.
Talmudi geleneğe dayalı Kabala anlayışında Tanrı, Sina Dağı'
nda dünyevi şekillerin arkasındaki nihai gerçeği Musa'ya fısıldamıştır. Musa
da bunları 70 yardımcısına anlatır. Onlar da haleflerine sözlü olarak
naklederler. Sistem asırlar boyu halef- selef arası sözlü bilgi alış verişidir.
Bütün mistik ekoller gibi Kabala'da kişi ile yaratıcısı
arasında bir yüzleşme ve hesaplaşmadır.
Kabalistlere göre Tevrat içrek bilginin görünür şeklidir.
İlâhi hayatın sembolik bilgileri buradadır. Tevrat metninin kendisi, sakladığı
mânâdan çok daha az önemliydi.
Kabalistler yöntem olarak kriptogramatik şekilleri
kullanırlar. Harflerin ve kelimelerin sayı değerleriyle uğraşırlar. Onlara
göre her kelimede birçok ışık parıldar.
Kullandıkları üç ana kriptogramatik yöntemleri vardır.
Ge- matria: Ebcet hesabına benzer. İbranice kelimeleri başka kelime- !erle
değiştirmektir. Harflerin sayı değeri vardır ve onu esas alır. Mesela Tanrı'nın
isimlerinden biri YHVH'dir, kutsaldır ve ağza alınmaz. Notarikon: Ele alman
Tevrat âyetlerindeki kelimelerin hepsinin ilk harfini alıp diğerine
geçirmektir. İlâhi sıfatları, melek ve Şeytan isimleri bu yöntemle
keşfedilmiştir. Temura: Esas olarak yorum, yani tefsirdir. İlâhi mesajları
çözme bilimidir.
Kabalistik terminolojide ilâhi yayılmanın her bölümüne
"se- fira" denir. Basit mânâsı "sayıdır". Sefiraların
yayılışının ve iletişimlerinin geleneksel diyagramı "Hayat Ağacı"
(Etz Hayyim) olarak adlandırılır.
Bütün bunların çözümlenmesinde çok geniş bir İbranice terminoloji
kullanılır.
Kabala VI. yüzyıldan sonra İslâm, Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlık
âleminde tanınmaya başladı.
Katolik ve Ortodoks kiliselerinin Yahudi düşmanlığı
(anti- semitizm) sergilediği dönemlerde bile Kabalistik akımlara fazlaca karşı
çıkılmadı.
Avrupa'da Kabala'ya en çok katkıda bulunan kuruluş Golden
Dawn'dır. 18. yy'da masonik ritüelleri kullanan bu kuruluş kendisine oldukça
zengin, aristokrat, bilim ve sanatçı kesiminden taraftar toplamıştı.
Avrupa ve Amerika Kabalasında bu cemiyete dâhil olanlar
çok kısa süre sonra kendilerini "Adam Kadmon" yani "İnsan-ı
Kâmil" olarak görürler.
Kim bilir, politik bir tercih mi?
İsrail Kabalasında ise şeyh müridine bile sırları
sembolik şekillerle anlatır.
Hepimizin duyduğu veya gördüğü tarot destesi ve falı Kabala
kaynaklıdır. Amerika, Kanada ve Avrupa'da neredeyse her köşe başında tarot
falcıları görebilirsiniz.
HOLLYWOOD YILDIZLARI
KABALA FELSEFESİNİN HİZMETİNDE
ABD'deki-Kabala merkezi 1922'de kurulmuştur. Bu merkez
her yıl milyonlarca dolar kazanmaktadır. Kabala merkezleri Hollywood
yıldızlarının âdeta akınına uğramıştır. Kimisi daha çok şöhret sahibi olmak ve
dolar kazanmak, kimisi de şöhreti yakalayabilmek için. Boston, Los Angeles,
Miami, New York ve birçok şehirde Kabala merkezi var.
Mesela Madonna, Londra'daki Kabala merkezine 8 milyon
euro bağışlamıştır. (Haftalık Dergisi, 2004/59)
Yıllar evvel 2004 yılı içinde ölen "Baba"
filminin unutulmaz aktörü Marlon Brando "Hollywood'u Yahudi çeteleri
yönetiyor" demişti ve kıyâmet kopmuştu.
Hollywood, Brando'yu boykot etmişti ve bu dev aktör çark
ederek özür dilemek zorunda kalmıştı.
On yıllardır Hollywood, film yapım şirketleri, yönetmeni
ve oyuncusu ile ciddi "Yahudi sermaye kültürü" etkisindeyken şimdi de
"Yahudi mistisizmi" olan Kabala öğretileri ile iyice "operasyon
sahası" içine çekilmiştir.
Bunları laf ola beri gele misali tenkit için yazmıyorum.
Hollywood gerçeğinin "sahne arkasını" göstermeye çalışıyorum ve bir
de biz Türkler olarak hangi dersleri çıkarmalıyız, nelere dikkat etmeliyiz
demek istiyorum.
Kabala müridlerinin her birinin sol bileğindeki kırmızı
bantlar bir mensubiyet simgesi.
Müridler içersinde kimler yok ki... ?
Michel Douglas, Dustin Hofmann, Mick Jagger ve eski eşi Jarry Hall, Bruce
Willis, Demi Moore, Britney Spears, Paris Hilton vs. gibilerinin de aralarında
olduğu çok şöhretli ve zengin 250 bin kişi.
Size bir bilgi kırıntısı. Kemal Derviş'in can dostu, Bay
Çan- dar ve Birant'ın gözbebeği olan Brooklyn Yahudisi Bay Wolfo- witz de
Kabalacı. Kendileri Türk subaylarının başına geçirilen çuvalın siyasi
sorumlularından birisidir.
"Kabala, Yahudi dininin mistik kolu. Tevrat'taki ve
diğer dinî kaynaklardaki gizli anlamları inceleyen bir öğreti. Yüzlerce yıldır
her türlü büyü ritüelinin arkasından Kabala öğretisi çıktı. "Yahudi
olmayan birçok kişi, Kabala gizeminden etkilendi, bu öğretiyi kullanarak büyüyle
haşır neşir oldu (...). Kutsal metinler doğru okunursa Tanrı'nın gerçek adı
ortaya çıkacaktı. Bu gizli ad, şifreyi çözen insana sonsuz yaratma ve yok etme
gücü verecekti. Hiç de alçak gönüllü bir amaç değilmiş." (Hakan Topçu, Haftalık Dergisi, 2004/59)
Bütün Kabalacı starlar biliyor ki, tıpkı haberleri bile
olmadan var olan Fizik kanunları gibi evrenin ruhani kanunları da her anlarını
ve hayatlarını etkiliyor. ( A.g.d, s. 46)
Derginin haberine göre Madonna 30 ayrı dile çevrilen ve
yüzün üzerinde ülkede yayınlanan çocuk kitabı "İngiliz Gülle- ri"nin
satışından elde edilen kârın hepsini "Spirituality for Kids
Faundation" isimli Kabalacı çocuklar yetiştiren bir vakfa bağışlamış.
Kanseri bile tedavi ettiği söylenen "Kabala Suyu" şişesi Avrupa'da
dört Euro'ya, Amerika'da beş Dolara satılıyor.
Hollywood yıldızlarının bir kısmının geçmişte ve günümüzde
gizli servislerin emrinde olduğu ise bir başka Hollywood gerçeğidir.
"Bilginlerin çoğu (sosyal bilimciler -RKK-) çoğu,
Amerikan kültürünü şekillendirenin, diğer bütün araçlardan çok, filmler olduğu
konusunda aynı fikirdedir. Kahramanlarımızdan çoğunu bize filmler kazandırır.
Filmler değerlerimizi tanımlamamıza yardımcı olur. Aşkı ve hayatı
anlamlandırmamıza, "iyi çocukları" ve "kötü çocukları"
ayırt etmemize yardım eder. Hollywood filmleri -muhtemelen diğer unsurlardan
daha çok- Amerikan rüyası yaratmış, sonra da dünyanın dört bir yanına ihraç
etmiştir.
"Ve mucizelerin mucizesi, sinemanın kurucu ataları
ve bu endüstrinin en önemli ustalarından çoğu Avraam'ın torunlarından başkası
değildir. Eski zamanlarda dünyayı, bir mabed inşa etmek için kutsal tahta (
holy wood) kullanarak etkilemeye çalışan halkın çocukları, artık sadık
müridleri ve doymak bilmez müptelâları cezbedecekti. Filmlerin doğuşunun öyküsü
o kadar ilginçtir ki filminin çekilmesi gerekir." (Rabi Benjamin Blech,
Geçmişten Günümüze Yahudi Tarihi ve Kültürü, s. 339)
Almanya doğumlu bir Yahudi olan Carl Laemmle, ABD'ye
gitti, Universal Pictures'i kurdu.
Paramount Pictures'in kurucusu Adolph Zucker adlı, Macaristan
doğumlu bir Yahudi. William Fox, Fox Film Corporati- on'un kurucusu diğer bir
Yahudi.
Metro-Goldwyn- Mayer'in kurucularından birisi Rusya doğumlu
Yahudi Lois B. Mayer.
Yine meşhur Warner Brothers'in kurucusu Polonya doğumlu
bir Yahudi, Benjamin Warner.
Neal Gabler, Yahudilerin Hollywood üzerindeki etkisini anlatırken
şöyle der.:
"...Avrııpalı köken, dil ve şive, gelenekler ve din.
İnsanın bunları silmesi ve yeni bir tarz benimsemesi(Amerika için bir tarz)
gerekiyordu. Amerika, bir arındırma ve yenileme vaftizi idi. Bu kişiler,
sadece yeni bir ülkeye asimile olmak (özümsemek) isteyen göçmenler değildi, bu
ülkeyi kendi düşlerine göre yeniden yaratmak istiyorlardı. Filmler onlara
neredeyse tanrısal bir güç verdi. Dünyayı yaratmak için çok geç kalsalar da, en
azından Amerika'yı yaratabilirlerdi. Değerlerini, mitlerini, geleneklerini,
ilk örneklerini, umutlarını ve düşlerini... Shtetl ve gettolardan gelen,
yoksulluk ve zulümden kaçan Yahudi göçmenler böylece Amerikan rüyasını
tasarladı, üretti ve geniş kitlelere pazarladı." (Neal Gabler, An Em pire of Their Own / Kendilerine
Ait Bir İmparatorluk.)
Yahudi sinemacıların en ünlülerinden birisi, asıl adı
Allen Stewart Konisberg olan New York, Brooklyn doğumlu Woody Allen'dir. Bir
başka şöhret Steven Spielberg. Bu ünlü yönetmen kendisini, "Çevresindeki
Yahııdi olmayan dünyada, bir yabancı gibi hisseden Yahudi baş belası"
şeklinde tanımlıyordu.
Bu yüzden bilinçaltında E.T.'ye örnek teşkil etmiş ve
E.T.'nin aslında Yahudi olduğunu ilk kez açıklamış olabilir.
"Ortodoks bir sinagogda "bar mitzua / on üç yaş
töreni" olan Spielberg'in bütün filmleri,, kimliği ile derin bir bağlantıya
sahiptir. Bu filmler, dünyaya yüzyıllar boyunca yabancı addedilen bir halkın
üyesinin gözüyle bakar." (Geçmişten Günümüze Yahudi Tarih ve
Kültürü s. 345)
Spielberg'in diğer filmleri:
Close Encounters of
the Third Kind / Üçüncü Cinste Yakın Karşılaşmalar, gerçekte Yahudi inancındaki
"oralarda başka bir şey var"ı anlatır. 1
Raiders of the Lost Ark / Kutsal Hazine Avcıları, Yahudi
inancındaki geçmişten gelen dini gücü kontrol etmek için kötülerle mücâdele
eden iyilerin macerasıdır.
E.T., modern bir Yahudinin "biblik" bir melekle
karşılaşmasını anlatır.
Jurassic Park, Hezekiel'in ölü kemikler vâdisi dinî
inancını anlatır. (Hezekiel 37:1-14)
Schindleı's List, Holokost (Yahudi soykırımı) sırasında
hayatta kalan Yahudilerin, gelecek nesilde nasıl binlere, milyonlara dönüşmek
üzere kutsandığını gösterir.
"Tora" sinagog ayinini takiben kutsal dolaba
(aron akodeş) her kaldırıldığında, cemaat şu duayı okur: "Eski günlerimizi
yenile." Bu ise Spielberg'in Back to the Future / Geleceğe Dönüş
filmlerinin çekilmesine başlangıç teşkil ediyor.
En büyük Yahudi ideali "şalom / barış" dır. Her
ne kadar Şa- ron bunun tersini ispatlamak için elinden geleni yapıyorsa da,
gerçekten Yahudilerin ve İsrail'in en çok ihtiyacı olan şey barış.
İşte Spielberg'in "Saving Private Ryan / Er Ryan'ı
Kurtarmak" filmi Musa'nın barış idealini işler.
Steven Spielberg Amerika'daki Yahudi düşmanlığı ile
ilgili kendi hayatından örnek verir.:
"Phoenix'e (Arizona eyâleti) taşındığımızda, ilkokul
ve lisede beş Yahudi çocuktan biriydim. Kız kardeşlerime ve bana karşı
anti-semitizm gösteriliyordu. Etüt salonunda, çocuklar bana bozuk para
fırlatırlar, paralar masama çarpar ve çok gürültü çıkarırdı. Bunun adına
Yahudi'ye para fırlatmak diyorlardı, çok can yakıcıydı."
Yahudi Hollywood şöhretlerinden bazıları:
Simone Signoret, Yves Montand, Jerry Lewis, Kirk Douglas,
Michael Douglas, Louren Bacall (Nobel Barış Ödülü sahibi İsrail eski başbakanı
Şimon Perez'in kuzeni), Bob Dylan, Tony Cur- tis, Michael London, Barbara
Streisand, Duston Hoffman vs.
Kısaca Hollywood'daki bütün yıldızlar arasında en önemlisi
"DAVUD"un yıldızıdır.
HOLLYWOOD VE THE SKULLS FİLMİ
Türkiye'de "The Skulls / Saklı Seçilmişler"
adıyla gösterime giren 2000 yapımı film gerçeğe yakın kareleriyle oldukça ilgi
çekmiştir.
Luke Mc Namara /Joshua Jackson çok zeki, çalışkan fakat
maddî durumu kötü bir öğrencidir. Her yıl ABD'nin en seçkin üniversitelerinden
bir grup kalburüstü öğrenci çok gizli sosyal birliklere kabul edilir.
Faaliyetlerini olağanüstü bir gizlilik içinde yürüten bu
sosyal birlik geleceğin liderlerini yetiştirmektedir.
Bu sosyal birliklerin içerisinde en güçlü olanı
"Skulls / Ku- rukafalar"dır. Filmde en az üç ABD başkanının bu
birliğe üye olduğu vurgulanır.
Yaklaşık 200 yıldır bir gelenek hâline gelmiş olan
"en iyilerin seçimi" Amerika'nın bildiği, ancak asla gün yüzüne
çıkmamış / çıkarılmamış gerçeklerden biridir.
Çok gizli ve özel cemiyetler her yıl çok başarılı
üniversitelerin en iyi öğrencilerinin arasından seçtiği YÜZDE BİR'lik bir kısmını
üyeliğe kabul eder ve onları örgütün geleceğinin bir teminatı olarak
yetiştirir.
Örgüte üyelik ömür boyudur. Üyeler birbirine çok sıkı bağlarla
bağlıdır.
Öğrenci Luke Mc Namara bu cemiyete katılmak için bir davetiye
alır. Rüyalarının artık gerçekleşeceği umudundadır. Çok çalışarak ve maddî
olarak da oldukça borçlanarak bu başarıyı yakalamıştır. Diğer arkadaşlarının
böyle bir derdi yoktur.
ABD'nin en iyi hukuk okulunda, Harward Üniversitesi Low
School / Hukuk Fakültesi'nde okumak istemektedir.
Ancak Luke'un bundan daha fazlasına ihtiyacı vardır. Luke
bunu da bilmektedir.
Luke olağanüstü notlara sahiptir ama parası ve iyi bir
referans mektubu verecek tanıdığı yoktur.
Filmde Kurukafa'ların toplantısına katılan Luke, hâkimlerden
senatörlere pek çok kalburüstü insanla tanışmıştır.
Gelecekteki iyi referans ve çok paranın yolu da bu
cemiyetten geçmektedir. Bankaya yatırılan 200 bin dolar onun sınıf atlamasına
bir fırsat olacaktır.
Artık gelecekte üst düzey bir görevde yer alacak olan
Luke için "start" verilmiştir.
Ancak her şeyin bir bedeli vardır.
Film "Kurukafa ve Kemikler" kulübünü oldukça
gerçeğe yakın yansıtmıştır. Benzerliklerden birisi de toplantıların gizli bir
adada yapılıyor olmasıdır.
DEDEDEN TORUNA BUSH AİLESİ VE KEMİKÇİLER
"Kurukafa ve Kemikler"in 1832 yılından günümüze
kadar 172 yılda 2500 dolayında üyesi vardır.
Beyaz Saray' dan finans dünyasına; oradan medyaya; Holly-
wood'a ve yüksek yargıya kadar ABD'de söz sahibi olan örgütün sadece ABD
tarihinde değil dünya tarihinde de çok önemli etkileri var.
Etkili ve yetkili örgüt üyeleri sayesinde "Kurukafa
ve Kemikler" cemiyeti, Kennedy suikastı, Hitler'in iktidarı ve "Yeni
Dünya Düzeni"nin asıl senarist ve yönetmeni.
Örgüt üyelerinin kimlikleri üzerinde yapılan
araştırmalarda tespitlerine göre, Nazi yönetim ve işgali altında, İkinci Dünya
Savaşı'nın sonlarına kadar iş yapan ITT, Chase, Texaco gibi çok uluslu devasa
şirketlere ulaşılıyor.
Bunlar içerisinde ABD Başkanı George W. Bush'un büyük
dedesinin, Hitler'i finanse ettiğine dair belgeler de var.
"Kurukafa ve Kemikler" cemiyeti daha yukarıda
ve daha aşağıda olmak üzere başka örgütlerle bağlantılı çalışıyor. Örgüt belli
bir plân ve strateji doğrultusunda, inanılmaz bir sabırla kendi ağını kuruyor.
Cemiyetin iki ünlüsü ABD eski başkanı baba Bush ve şimdiki
Başkan George W. Bush.
Çok gizli olan örgüte üye seçimi iki türlü oluyor.
Birincisi hazır âile ilişkilerine dayanan "klan" sistemi. Yani
zincirin halkası içerisinden ve davetle.
İkincisi "takip" "tanım" ve
"davet" metoduna dayanan olağanüstü başarılılar ve tabi örgüte bağlı
ve uyum sağlaması mümkün görülenler.
"Kurukafa ve Kemikler"e kabul / İnisiyasyon
töreni ve bir kısım ritüelleri masonlarınkine benzer.
Anadan doğma tabuta girip çıkan üye yeniden doğmuş sayılır.
Üyelerin birbirlerini tanımak için özel yöntem ve şifreleri
vardır.
Örgüt üyeliği için WASP ve seçkin bir âileye mensup olmak
esastır. Altı-yedi kuşak öncesinden Anglosakson ve Protestan olmasına dikkat
edilir.
Başka ırka veya geçmişe mensup, başka dinden olanlar bu
yapıya giremez. Son yıllardaki çok az sayıda "kabul haberleri" de
kamuoyuna yönelik dezenformasyondur.
Bu klübe üye veren ailelerden bazıları Bush, Lord, Bundy,
Phelps, Gilman, Payne, Davison, Pillsbury, Stimson, Taft, Wasd- worth.
Şimdiki Başkan George Walter Bush'un dedesi ABD eski senatörü
Prescott Sheldon Bush'dur. Ailenin hemen her mensubu gibi Prescott Bush'da Yale
Üniversitesi'nde okur ve Kemikçiler'e üye olur.
Kızılderililer' e göre Yale Üniversitesi öğrencisi
Prescott Bush 1918 yılında mezarı açarak Geronimo'nun kafatasım çalar.
Geronimo, Kızılderili apaçilerin efsanevî şefidir. Dede
Bush mezardan çaldığı kafatası ve kemikleri New Haven'deki Yale
Üniversitesi'ne, "Kurukafa ve Kemikler"in "mezar" denilen
toplanma merkezine getirir.
Geronimo'nun kafatasının alın kısmında küçük bir deri parçası
ve şakaklarında bir tutam saç vardır. Deriyle saç hemen o gece karbolik asit
kullanılarak yakılır.
Ancak olayın peşini Kızılderililer hiç bırakmazlar. Dede
Bush'un 1972'de ölümünden sonra, 1983 yılında Geronimo'nun mezarının Prescott
Bush tarafından soyulduğunu tespit ederler.
Kızılderililer başkanın amcası Jonathan'dan kafatası ve
kemikleri geri isterler. Bush âilesi herhangi bir yardımda bulunmaz. Apaçi
şefleri mücadeleyi bırakmaz. FBI'a başvurulur. Ancak şu ana kadar FBI
tarafından somut bir cevap verilmemiş.
Mücadele hâlâ devam ediyor. Tıpkı Kızılderili
topraklarında olduğu gibi.
"KURUKAFA VE KEMİKLER" DAHA ÇOK ARAŞTIRILIYOR
Dış İlişkiler Konseyi (CFR) 50 yıldan fazla zamandır
ABD'nin dış politikasının önde gelen kuruluşudur.
Konsey, işadamlarından, siyasi liderlerden ve bilim
adamlarından meydana gelmiş, küresel meseleler üzerinde çalışan stratejik bir
kurumdur. ABD'nin milletlerarası ilişkilerdeki rolüyle ilgilenen en güçlü yarı
resmi gruptur.
Konsey, İlluminati Tarikatı'nın 322 numaralı bölümü olarak
bilinen Yale Üniversitesi'ndeki Kurukafa ve Kemikler ile Har- vard
Üniversitesi'ndeki Scroll and Key gizli örgütlerinden seçilmiş insanlar
tarafından yönetilmektedir.
Dış İlişkiler Konseyi, İngiliz Kraliyet Milletlerarası
İşler Ens- titüsü'nün kardeşidir. Her ikisinin gâyesi "Yeni Dünya Düze-
ni"dir.
J.P.Morgan, Carnegie Vakfı, Rockfeller âilesi ve Wall
Street banka ve bankerleri tarafından finanse edilmektedir.
CFR Amerikan devletine hâkim durumdadır. Başkanlar, istihbarat
teşkilâtlarının tepe yöneticileri, medya yöneticileri, adâ- let mekanizması,
Dışişleri Bakanlığı, Pentagon'un bir kısım üst pozisyonları vs. Dış İlişkiler
Konseyi'nin elindedir.
Amerikalı bir düşünür, "Hiçbir şey sır dolu bir
işbirliği kadar tehlikeli değildir"diyor.
Amerikan halkı da gün geçtikçe "Kurukafa ve
Kemikler'' gizli cemiyetini daha çok merak ediyor. Araştırmacılar peşi sıra
örgütle ilgili kitaplar yayınlıyorlar.
Televizyonda daha çok sorgulayan ve deşifre eden programlar
yapılıyor.
Bunlardan biri Alexandra Robbins. Robins'in kitabının
adı: "Secrets of The Tomb; Skull and Bones, the Ivy League, and the Hidden
Paths of Power / Kabirin Sırları: Kurukafa ve Kemikler, Sarmaşık Birliği ve
Gücün Gizli Patikaları".
"The Ivy League / Sarmaşık Ligi-Birliği"
ABD'nin Doğu bölgesinde bulunan en meşhur ve saygın sekiz üniversitesini
kapsayan bir tanımlama ve bu üniversitelerdeki "Kurukafa ve Kemikler"
biraderliğinin bir simgesi.
" Pennsylvania Üniversitesi- Philadelphia, meşhur
"Beaut- ful Mind / Akıl Oyunları" filmine konu olan matematikçi John
Nash'ın üniversitesi-Princeton, Cornel Üniversitesi, Colombia Üniversitesi ve
MIT bu gruptadır.
Kitabın yazarı Alexandra Robbins de Yale Üniversitesi mezunu.
Kabir / Tomb kelimesinin hem "Kurukafa ve Kemikler" mânâsına
geldiğini, hem de örgütün Yale Üniversitesi kampü- sündeki binasına verilen ad
olduğuna dikkat çekiyor.
2005 yılı itibariyle Yale Üniversitesi'nde 20 kadar Türk
öğrenci eğitim görmektedir.
Bayan Robbins "Kurukafa ve Kemikler"in
Amerika'da CIA, finans ve sanayi dünyasında da çok etkili olduğunu dile
getiriyor.
Kitapta, başta George W. Bush olmak üzere politikacıların
hepsinin Amerikalılara "seçkinliğe karşı" olduklarını, ABD'nin
"sıradan fertlerin demokrasisi" olduğunu söyleseler de, gerçek öyle
değil. Hepsi birer seçkinci ve sıradan insanlardan nefret ediyorlar.
Robbins'e göre "Kurukafa ve Kemikler"
"Yeni Dünya Düzeninin en önemli mekanizmalarından bir tanesi. Örgüt
kendisinin üstünde ve altında bulunan gizli ezoterik örgütlerle işbirliği
içerisinde ve bu "cemiyet" "dünyayı yöneten gizli mihraklar
içinde" yer alıyor.
Örgütün geleneğine göre üyeler birbirlerini her ahval ve
şerait altında kayıtsız şartsız desteklemekle mükellef. Çok gizli ve sıkı bir
organizasyon olan "kabirciler"in birbirine karşı mücadele etmesi
için de zaman-zaman kışkırtmalar ve acımasız bir yarış teşviki olabiliyor.
Zira sonuçta örgüt Beyaz Saray'la bağlantı içine girebiliyor.
MSNBC Televizyonu'ndan Keith Olbermann'ın programına
katılan Alexandra Robbins esas söylemek istediklerinin ne kadarını söyledi
bilemeyiz.
Ancak Musevi asıllı Olbermann'ın sorularına verdiği cevaplar
özetle şöyle:
"Kurukafa ve Kemikler"in ilginç bir yaklaşımı
var. Örgüt önce insanlara oldukça korkunç ve abartılı görünen
"mesajlar" veriyor, sonra bunu ciddiye alan insanlar, araştırmacılar,
gazeteciler alay konusu ediliyor, dalga geçiliyor."
Türkiye'de de bu yöntem genellikle Sabataycılık, masonluk
ve bir kısım dinî tarikatlarla ilgili araştırma yapan veya kamuoyunu
bilgilendirmeye çalışanlara karşı kullanılıyor.
Cemiyete üye insanlar tabut ve / veya mezar içerisinde en
gizli cinsi tecrübelerini diğer "kardeşleri"ne anlatıyor.
"Örgüt"ün en önemli gâyesi üyelerini çok güçlü
hâle getirmek ve sonra güçlenen bu üyeleri kullanarak başka üyelerini en
kritik mevkilere yerleştirmek.
Son Amerikan seçimlerine, "Kurukafa ve
Kemikler"in yaklaşımı, onların her ahvalde "kazanmak" için
oynadıklarını gösteriyor.
2004 başkanlık yarışı, Yani Bush ve Kerry arasındaki amansız
mücadele, örgüt için "KAZAN YA DA KAZAN" ı ifade eden ilginç bir
örnektir.
BOP'un arkasındaki güç bunlardır. Hıristiyan fundamanta-
lizmi Evanjelizm sadece hedef kitleleri motive etmede kullanılan bir vasıta.
Hollywood bunların emrinde. ABD'deki 13 uluslararası istihbarat teşkilatı,
IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Pentagon bunların kontrolü altında.
Ne dersiniz? Türkiye BOP'un mayın eşeği mi olacak? Yoksa
buraya kadar "onların kı:;ndi kaynaklarından" anlatmaya çalıştıklarımı
"SAÇMA" bulup kulağımızın üzerine mi yatacağız?
Bu çalışmanın bilgisayarda yazma işlemini bitirdiğimde değerli
tarihçimiz Cemal Kutay Beyefendi ile sohbet imkânı buldum. Bu yazıdaki konular
da dahil sohbetimizin bir yerinde Sayın Kutay, "Hiçbir fikir ütopya
değildir. Tarihte birçok olay vardır ki önce ütopik denilmiştir" diye
görüşlerini belirttiler.
Saygıdeğer işadamı ve fikir insanı Melih Bey'in de bu
muhterem tarihçimizden aktardığı bir söz var: "Büyük ve iddialı devletler
her zaman gerçek niyetlerinin üzerini bir şal ile örterler."
Ben kendi adıma bir elimde Kuı'an, diğer elimde Nutuk ve
cennet mekân Atatürk'ün "Gençliğe Hitabe"sini yeniden okuyorum.
HOLLYWOOD, TÜRKİYE'YE KARŞI
KÜRESEL OPERASYON BAŞLATTI
ABD, hedef tahtasına koyduğu ülke veya ülkelere karşı önce
Hollywood vasıtası ile operasyon yapar.
Operasyonun ana maksadı, Hollywood filmleri ve TV dizileri
kullanılarak, Amerikan halkı ve dünya kamuoyunun psikolojik olarak, ABD'nin
siyasi ve askeri hedefine uygun hâle getirilmesidir.
11 Eylül 2001 saldırılarından önce Hollywood Araplara ne
yapmıştı?
1980'1i yılların ikinci yarısından itibaren Hollywood
filmlerinde, önce ufak-ufak Arap aleyhtarlığı başladı. .. Sonra Arap
aleyhtarlığının dozajı giderek artırıldı ve öyle bir noktaya getirildi ki
bütün Araplar potansiyel terörist, İslâm da terörizmi destekleyen temel
motivasyon unsuru.
Çok sayıda filmin içinde üçü var ki, âdeta 11 Eylül'e
gidişin ve BOP'un yol hikâyesidir.
Birincisi, 1998 yılı yapımı "The Arlington Road /
Arlington Yolu" filmidir. Bu filmin oyuncuları Jeff Brtidges-Tim Robbins.
İkincisi, "The Siege / Kuşatma". Filmin başrol
oyuncuları Bruce Willis, Zenci aktör Denzel Washington ve Anette Bening.
Her iki film, özet olarak Amerika'ya, FBI merkezine
saldırı hazırlığı içindeki Arap Müslüman teröristlerin ve derin bağlantılarının
habercisiydi âdeta. Sanki bir şeylerin plânları yapılıyordu da Amerikan ve
dünya kamuoyu psikolojik olarak devşiriliyordu.
Gelelim en popüleri
olan "Swordfish / Kıhçbalığı" filmine. 2001 yılı, yazında ABD'de
gösterime giren bu filmin başrol oyuncusu ünlü aktör John Travolta. Film eski
bir İsrail-MOS- SAD ajanıyla CIA ajanının Amerika'yı korumak ve terör belâsını
ABD'den uzaklaştırmak gâyesiyle finanse ettikleri derin terör örgütlerine ve
düzmece terör saldırılarına hangi yollarla para tedarik ettiklerini konu
alıyor. .
Uyuşturucu operasyonlarından sağladıkları kara parayı
muhtelif ülkelerdeki banka hesaplarına yatıran CIA 1986 yılında başlattığı bu
operasyona ve hesapların kullanıcı adına şifre olarak Swordfish/Kılıçbalığı
adını veriyor... İşe FBI karışıyor, MOSSAD ve CIA adına çalışan usta
"hacker"lar karışıyor, ABD kongresinin gizli operasyonlar masasından
sorumlu bir senatör öldürülüyor... Eski MOSSAD ajanının parayı İstanbul'da ABD
Büyükelçiliği'ne bombalı terör saldırısı düzenlemek ve suçu Akdeniz'deki bir
gemide kaçmak isterken kendini havaya uçuran Halid Al Haazad adlı Arap Müslüman
teröristin üstüne yıkmak için çaldığını anlıyoruz.
CIA ve MOSSAD, ABD menfaatlerini korumak için terör suçu
işliyor. Filmin final sahnesinde intihar eylemi düzenleyen teröristin öldüğü
söyleniyor. Bu arada gerçekleştirilen terör olayında Arap Müslümanları zan
altında bırakan MOSSAD ajanımız, yani Travolta imalı bir şekilde gülümsüyor.
Filmin oldukça ilginç sahnelerinden birisi, helikopter
bir otobüsü havaya- kaldırarak götürürken Los Angeles'ın şehir merkezlerindeki
ikiz kulelere otobüsü çarpma sahnesidir. New York'ta da İkiz Kulelere iki uçak
çakıldı.
Gelelim Türklere. Türkiye'ye yönelik, operasyonel film ve
TV dizilerine.
En meşhuru "24" dizisi.Kiefer Sutherland'ın
oynadığı Golden Globe ve Emmy ödüllü televizyon dizisi, hayal mahsulü Müslüman
kökenli teröristlerle anti-terör teşkilâtlarının mücadelesini işliyor. ABD
Savunma Bakanı ile kızını kaçıran, kanlı eylemler yapan Müslüman teröristleri
Türkiye'den terörist bir Türk gurubu yönlendiriyor.
Dark Holiday filmine gelince ... New York'lu dul milyoner
Gene Le Pere'nin, Marmaris'te tatildeyken satın aldığı hediyelik eşyaların
tarihi eser çıkması sebebiyle tutuklanması ve cezaevine girmesi konu ediliyor.
Le Pere'nin kendisi bile senaryonun gerçekleri çarpıttığını kabul ediyor.
Bir başka film ise, Out of Reach. Başrol oyuncusu Steven
Se- agal olan filmde, Polonya'da bir Türk şebekenin yetimhanedeki kız
çocuklarını kaçırıp açık artırma ile sattığı anlatılıyor. Film 2004 yılında
gösterime girmişti.
Şimdilik sonuncusu olan, "The West Wing" adlı
diziye gelince. Dizide Türkiye zina yapan' kadınların kafalarının kesilerek
öldürdüğü bir ülke olarak gösteriliyor.
Beyaz Saray'ın Batı çalışma kanadını anlatan The West
Wing, kürtaj, uyuşturucu, lezbiyen ve homoseksüel "haklarını" tolere
ediyor ve Yahudi düşmanlığını kınıyor.
Film ve dizilerin ortak noktası yapımcı şirketlerin veya
gösterime sokan TV kanallarının sahiplerinin hepsinin Yahudi olması.
Bilgi için, Universal Pictures'in kurucusu Alman Yahudisi
Carl Laemmle, Paramount Pictures'ın kurucusu Macaristan doğumlu Yahudi Adolph
Zucker, Fox Film Corporation'un kurucusu Macaristan' da doğan ve Amerika'ya
göç eden Yahudi Wil- liam Fox'dur. Rusya doğumlu Yahudi Louis B. Mayer, Metro-
Goldowyn- Mayer'in kurucusu, Polonya Yahudisi Benjamin Warner ise Warner
Brothers'ın kurucusudur.
Colombia Pictures'ın kurucusu Yahudi Harry Cohn, Mira-
max Film' in kurucuları ise Yahudi Harvey ve Bob Weinstein.
"West Wing" NBC'de, "24" ise Fox
televizyonunda yayınlanmakta.
Gazetelerimizin hemen hemen hepsinin haber yaptığı bu konuyla
ilgili yorumlar ise tam bir cahillik örneği.
Efendim, Arap lobisi ABD'de çok güçlü imiş, onun içinde
Müslüman olduğumuzdan Türklere çamur atılıyormuş. Ermeni ve Rum tezgâhı da
önemliymiş.
Bunların hepsini geçiniz. ABD'de Hollywood Yahudilerin
elindedir. Daha önce Araplar için düğmeye basan ABD derin devlet merkezi, bu
defa Türkiye ve Türkler için düğmeye basmış durumda.
Çünkü Türkiye "Yeni Dünya Düzeni"ne giden
BOP'un önündeki en büyük engel.
Bir zamanlar sosyal içerikli filmler geyiği ile meşgul olan
Yeşilçam, şimdi de etnisiye takıntılı filmlerle meşgul. Nerede Amerikalıların
Kızılderili katliâmını anlatan bir film?
Kendimizi kandırmayalım. "Metal Fırtına" kurgu
gerçeğe dönüştürülmek istenebilir. Türk milleti her şeye hazırlıklı olmalıdır.
Atalarımız ne güzel söylemiş:"Geberecek it cami
avlusuna pisler" diye.
Kaynak: HOLLYWOOD VE KABALA'NIN 13. HAVARİSİ/ EVANJELİZM- DÜNYA İMPARATORLUĞU VE TÜRKİYE
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar