Print Friendly and PDF

Kurt Cobain... Bir Oğul Hakkında (2006)

Bunlarada Bakarsınız

 

Kurt Cobain About a Son

 96 dk

Yönetmen:AJ Schnack

Ülke:ABD 

Tür:Belgesel, Müzik

Vizyon Tarihi:10 Eylül 2006 (Kanada)

Dil:İngilizce

Müzik:Steve Fisk, Benjamin Gibbard

Web Sitesi:Resmi site

Çekim Yeri:Aberdeen, Washington, ABD

Nam-ı Diğer:Untitled Kurt Cobain Project

 Oyuncular

Kurt  Cobain

Michael  Azerrad

Courtney Love

Özet

Müzik yazarı Michael Azzerad'ın Kurt Cobain'in ölümünden bir yıl kadar önce ?Come As You Are: The Story of Nirvana' adlı kitap için onunla yaptığı, bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmamış söyleşileri temel alan Bir Oğul Hakkında, Cobain efsanesine dair sürükleyici bir meditasyon niteliğindeki etkileyici bir belgesel. Film süresince, Kurt Cobain çocukluğundan ve ilk gençlik yıllarından müziği keşfettiği günlere ve onu yiyip bitiren şöhretle ilişkisine kadar tüm yaşamını anlatıyor. Bugüne kadar hiçbir yerde duyulmayan bu konuşmalar, Cobain'in başarılarının ve yenilgilerinin, düşüncelerinin ve deneyimlerinin samimi ve hülyalı bir anlatımı olarak karşımıza çıkıyor. AJ Schnack, Cobain'in konuşmalarını, hayatında önemli bir rol oynamış üç kentin yeni çekilmiş görüntüleriyle birleştiriyor. Aberdeen, Olympia ve Seattle'da yapılmış çekimler, Cobain'in sesi ve onu hayatı boyunca etkileyen yirmiyi aşkın sanatçının müziğiyle birleştiğinde anlıyorsunuz ki, bu film bir yıldan az bir zaman içinde dünya çapında ün kazanan bir rock yıldızı üzerine değil. Aksine, Bir Oğul Hakkında 70'lerde ve 80'lerde, insanın içini acıtan sosyal ve kültürel karmaşanın içinde büyümüş bir Amerikan erkeğinin öyküsü; kızgın, düşünceli, içine dönük ve yetenekli bir çocuğun.

Altyazı

Hiçbir zaman gizemimiz olsun istemedim.

Sadece, başta söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

Şimdi, uzun zamandır o olmadığından, bir hikaye var.

Başta, yaşadığım her geceyi düşünürdüm.

Tanrım, hayatım çok sıkıcı.

Benim gibi pek çok insan var.

Biz hakkımızda   kitap yazılmasını hak etmiyoruz.

Hayatımın detayları hakkında konuşmalıyım, biliyorum.

Seninle konuşmak eğlenceli, ama   kişisel hayatım hakkında ileride   başka bir konuşmada da bundan daha açık olacağımı sanmıyorum.

İnsanlar bilmeyi gerçekten hak etmiyorlar.

Yani, bu onların meselesi değil   kişisel hayatım onların meselesi değil.

S..irsinler.

Benim hakkımda her şeyi bilmeleri gerekmez.

Uzaylıymışım gibi düşünmek istedim hep.

Eskiden, annemin beni küçükken evlatlık aldığını düşünürdüm.

Beni farklı bir gezegenden gönderilen   bir uzay gemisinde buldular.

Eskiden her gece gerçek ailemle   gökyüzündeki gerçek ailemle konuşurdum.

Buraya binlerce uzaylı bebeğin bırakıldığını biliyordum   onlar her yerdeler ve ben çok azıyla tanışabildim.

Bu, aklımda hep oyuncak ettiğim bir şeydir.

Bunu oynamak gerçekten eğlenceliydi.

Burada olmamın özel bir sebebi var.

Sürekli evi özlüyorum.

Diğer uzaylılar da özlüyor.

Hayatım süresince bir avuç başka uzaylıyla   karşılaşma şansım oldu   sonunda, bir gün ne yapmamız gerektiğini bulacağız.

Sekiz yaşıma kadar, oldukça mutlu bir çocukluk yaşadım.

Çok sevecen bir anneyle gerçekten iyi bir çocukluk   annem beni tam anlamıyla destekliyordu ve sanatla uğraşmama yardım ediyordu.

Sürekli resim çiziyordum ve kitap okuyordum.

Annem, beni desteklemek konusunda gerçekten ilgiliydi.

Harika bir zaman geçirdim, o zaman içinde gerçekten iyi bir çocukluk yaşadım.

Her şeyim iyi ayarlanmıştı, ne yapacağımı tam olarak biliyordum.

Hiçbir şey beni durduramazdı.

İstediğim şeyleri yapabileceğimi biliyordum; çünkü dünya gerçekten çok küçüktü   ve her şey şans eseri önüme seriliyordu.

Hiçbir problemim yoktu.

O zamanlar hayatta hiçbir engelim yoktu.

Hiçbir zaman "kötü çocuk" olmadım   ama yedi tane teneke kutuyu taşlarla doldurup   fanların arkasından arabalara attığım oldu.

Polislere karşı bir kinim vardı.”

Polislere mısır atalım" derdim.”

Polisler geliyor, seni öldürecekler".

Daha çocukken, ne zaman bir polis arabası görsem tenekeleri alır ve onlara atardım.

Ve her polis gördüğümde, şarkı söylemeye başlardım.

Onları göstererek, onların "şeytan" olduğunu söylerdim.

Mary Halam   ona müzisyen olmaya can atan birisi derdiniz   Aberdeen'de pek çok bar grubuyla çalmış ve   müzik konusunda, kesinlikle   hayatımdaki en yardımsever insandır.

Sekiz yaşımdayken bana bir Havai elektrik gitar amfisi verdi   ve bana Beatles kayıtları vermekten de o sorumludur.

Bana bass davul verdi   ve kollarım bağlı bir şekilde kafamda Elmer Fudd şapkasıyla   ve babamın tenis ayakkabılarıyla dolaştım.

Davula vurup Beatles şarkıları söyleyerek mahallede dolaştım.

Çok daha küçükken, kesinlikle bir Rock yıldızı olabileceğimi düşünürdüm.

Bunda hiçbir problem yoktu, çünkü yerimde duramazdım   ve dünya benim ellerimdeydi.

Her şeyi yapabilirdim.

İstesem Başbakan olabileceğimi biliyordum.

Ama bu aptalca bir fikirdi.

Rock yıldızı olmayı tercih ederim.

Çevremi ve beni neyin beklediğini hiç anlamadım.

Gençliğimde, Aberdeen'i Amerika'daki herhangi bir şehirmiş gibi düşünmemle   nasıl bir yabancılaşma hissederdim?

Hepsinin aynı olduğunu düşünürdüm.

Herkesin kolayca anlaştığını ve burada şiddetin   aslında olandan daha az olduğunu düşünürdüm.

Bu gerçekten kolay olurdu.

Amerika'nın arka bahçem kadar büyük olduğunu düşünürdüm.

Her yerde gezmek, bir Rock grubunda çalmak   ve dergilerin kapağında olmak problem olmazdı.

Bende, erken evresinde olduğum şartlanma hastalığı var   ama bu denli manik depresif olmaya dokuz yaşımda başladım.

Bu olaya hiç böyle bakmamıştım.

Benim neslim en son   masum nesil diye düşünmüşümdür hep.

Televizyonda şiddet gösterilmiyordu.

Kablolu televizyonumuz yoktu.

Susam Sokağı ve Speed Racer vardı, o kadar.

Her şey tam bir hayaldi.

Şimdiki şeylere kıyasla her şey çok basitti   ortaçağa ait gibiydi.

Şimdiki çocuklar daha akıllı.

Ve onlardan daha da akıllı davranmaları bekleniyor.

Sürekli dayak yedim.

Babam, sosyal bir ortamda   mesela restoranda ya da öyle bir yerde   su döksem   beni cezalandırırdı   ya da bana tokat atardı.

Bir ebeveyn   nasıl bu kadar utanabilir   ya da restoranda başkaları, hakkında ne düşünür diye   sadece, çocuğun kazayla bir şey döktüğü için   nasıl bu kadar çekinir hiç anlamam.

Bir kaza oldu diye, çocuğunu cezalandırmak zorunda mısın?

Bu, bir çocuk üzerine oynanabilecek ilginç bir psikolojik oyundur.

Hâlâ bir şeyleri devirdiğim için   kendimi küçük düşmüş ve dışlanmış hissederim.

Kendimden utanırım   çünkü kendimi bir şeyler dökmemeye, kaza ve hata yapmamaya şartladım.

Her şey, her defasında mükemmel olmalıydı.

S..irsin gitsin.

Marry kardeşlerin konuşacağı türden konuşkan bir adamdı.

Aslında bütün gün sadece dolaşır ve kütükleri sayardı.

Onun baba-oğul günü anlayışı   Cumartesi ve Pazar günleri beni işe götürmekti.

O, kütükleri saymaya gittiğinde ben de onun ofisinde otururdum.

Çok heyecanlı bir hafta sonu geçirdik.

Resimler çizdim ve telefon şakaları yaptım.

Sonra 2X4'leri yığdıkları depoya gittim.

Havalarda uçuyordum, kovalandığımı veya   hırsızları ve polisleri kovaladığımı   ya da Süpermen veya başka bir süper kahraman olduğumu düşünüyordum.

Tanrı olmak kadar heyecan vericiydi.

Sonra, Queen dinlerken karavanda uyurdum.

A yüzündeki "News of the World" şarkısını   Battery içerken tekrar tekrar dinlerdim.

Sonra orada kalırdık.

Queen'i çok fazla dinlemekten   akünün bitmesiyle karavanda kalmışlığım çok oldu.

Babam varmış gibi hiç hissetmedim, biliyor musun?

Bir şeyler paylaşabileceğim bir baba figürüm hiç olmadı.

Yedi yaşıma kadar olanları hatırlamak zor   ve bu, onunla yaşadığım zamandır.

O benim babamdı, bir anne ve bir babam vardı ve   kısa bir süre babamla yaşadım   sonra, o evlendi   ve onun önemli şeyler listesindeki   sonuncu şeylerden biri oldum.

Ben olsaydım.

Ben; Courtney ve Frances'le bu durumda olsaydım   ne yapar eder kolay yolu seçmez Frances'la iletişime geçerdim.

Onunla ilişkimi geliştirmeye   ve bir şeyler paylaşmaya çalışırdım   ama babam pes etti.

Babamın bilmesini isterim ki, artık ona karşı hiçbir duygu beslemiyorum.

Artık onunla konuşmak istemiyorum; çünkü onunla paylaşacak hiçbir şeyim yok.

Eminim ki, bu durum onu gerçekten üzecektir; ama bu onun kişiliği.

Benim yaşıtım çocuklar, kendilerini aynı anda bu soruyu sorarken buluyorlar   "Annemle babam neden boşanıyor?

Neler oluyor?

Arkadaşlarımın anne babası da boşanıyor.”

 "Bir şeyler doğru gitmiyor.”

 Bir şekilde, anne babalarımızın yetişme şekli   olması gerektiği gibi olmamış ve mahvolmuşlar.

Bir şeyleri yanlış yapmış olmalılar ki hayal dünyasında yaşıyorlar.

Boşandılar, yeminlerini düzenlemeleri gerekti ve tıpkı annemin yaptığı gibi   otuz yaşında içmeye başladılar.

Bu gerçekten kafa karıştırıcı   çocuklarını yetiştirirken defalarca hata yapıyorlar   çünkü çocuklarının neye ihtiyacı olduğunu anlamıyorlar.

Hatırlıyorum, arkadaşlarımın hepsi yedi yaşındayken   aynı soruyu soruyorlardı   ve o yaşlar, böyle bir soru sormak için uygun bir zaman değil.

Bu bir salgın, tam bir hastalık.

Benim hikayem, yaşıtlarımın %90'ıyla aynı.

Aynı problemler yüzünden, lisede başlayarak birkaç yıl esrar içtim.

Onlar, "Komünist Tehdit"in olduğu çağda yetişti.

Herkes nükleer savaştan öleceğimizi düşünüyordu   daha fazla şiddet toplumumuzu ele geçirmeye başladı   ve herkesin tepkisi aynıydı.

Müzik tarzımızın   bizimle aynı zamanda çıkan diğer gruplardan farklı olduğunu düşünmüyorum.

Aynı zararı almak konusunda   bizim daha "özel" olduğumuzu düşünmüyorum.

Zarar aynı.

Ama biz daha fazla dikkat çektik; çünkü şarkılarımızın kancaları var   dinleyenlerin akıllarına takılıyorlar.

Sekizinci sınıfta beden eğitimi dersinde, ip atlıyordum   ve bir anda sırtım incindi   ve hastane gitmek zorunda kaldım   çünkü nefes alamıyordum, omurgamın kırıldığını hissettim.

Sırt disklerimden birini kaydırmışım   ve o hafta bir masöre gittim   ve omurga eğriliğim olduğunu buldular.

Bir destek giymem gerekiyordu; ama ben istemedim.

Ve gitarım çalıyor oluşum   omurga eğriliği oranımın büyümesine katkıda bulunmuş.

Aslında daha fazla eğilmesine zemin hazırlamış   çünkü gitarın ağırlığı sol tarafımı aşağı çekiyordu.

Bu da, daha kötü rahatsızlanmama sebep oldu.

Her zaman acı içindeyim.

Hayal etmiyordum.

Sürekli acı çekiyordum.

Bu belki, omurga acımı   mide acıma değişmek için psikolojikti.

Mide ağrım başladığında, bunu omurgamda çok daha yoğun hissettim   o zamana kadar, sırtımı uzun zamandır düşünmüyordum.

Sonunda şizofren olma eğilimimim hep vardı diye düşünürdüm   çünkü hep çok sinirliyim ve   sinir alışkanlıklarım vardı.

Bir zamanlar, takıntı hastalığım olduğunu gösteren şeyler yapıyordum.

Parmaklarımı çıtlatırdım, yüzümü kaşırdım   saçımı arkaya atardım, bende bunların hepsi vardı   böyle sinir alışkanlıklarım vardı.

İnsanlardan nefret etmem   beklentilerime uygun yaşamıyor olmamdandı.

Sürekli aynı aptalların etrafında olmaktan sıkılmıştım   ve herkes birbirinin kopyasıydı.

İnsanlara karşı tepkim ve onlara katlanamadığım yüzümden belli oluyordu.

Bu, onların çok maço, adam gibi ve   aptal olmasına karşı kişisel davamdı.

Fark etmeye başladım ki   pek çok kişi onlara duyduğum bu kinin farkındaydı   onlara katlanamadığım herkesin ortak görüşüydü.

Sürekli sinirli olmamla birlikte   sürekli evhamlı hissetmeye başladım.

Bu, bir çeşit paranoya gibiydi   çünkü bir gün çıldıracağımı herkes biliyordu.

Okula AK-47 getiren ve   herkesi hava uçuran bir çocuk olacağımı düşünüyordum.

Saçma bir saç kesimi olan   bir çocuk bulabilseydim hiç de tuhaf olmazdım.

Punk-rock dinleyen birini bulabilseydim!

İstediğim şey, ortalama çocuklar dışında "bir yere ait olmaktı".

Okuldaki sevilen çocuklara değil.

Benim istediğim ineklerle birlikte olmaktı   ama bizim ineklerimiz "ezik ineklerdi"   Aberdeen'de, onlar ortalama inekti.

Onların olduğu tip şuydu   "bozuk" çocuklar.

Neyse ki, eşcinsel bir arkadaş buldum.

O, çok zaman kendimi öldürmek istememden beni korudu.

Lisedeki herkes onun eşcinsel olduğunu biliyordu   sadece kimse bana söylemeye zahmet etmedi ya da ben fark edemedim   ta ki, bir gece bana kur yapmaya karar verene kadar.

Ben de lafı dolandırmadan ona eşcinsel olmadığımı   ama yine de onun arkadaşı olabileceğimi söyledim.

Ondan sonra, insanların bana farklı baktığını fark etmeye başladım.

Bana normalde olduğundan daha garip bakıyorlardı.

Sonrasında, bazıları   özellikle, jimnastik sınıfındakiler tarafından tacize uğramaya başladım.

Onlar kendilerini tehdit altında hissettiler; çünkü çıplaktılar   ben de sözde eşcinseldim.

Ya penislerini örterlerdi ya da beni yumruklarlardı.

Ya da ikisini birden yaparlardı.

Ama sonra, eşcinsel değilken, eşcinsel olduğum gerçeğiyle   gurur duymaya başladım.

Gerçekten, bu çelişki beni çok eğlendirmişti.

Gerçekten çok heyecan vericiydi.

Kimliğimi neredeyse bulmuştum.

Ben "özel" bir inektim.

Punk-rock dinleyen, popüler kişi sayılmazdım; ama   en azından ortalama inek olmaktan daha iyiydi.

Bir gün, annem esrar içtiğimi biliyordu   ve bırakmam için bir sürü psikolojik yaklaşım denedi.

Mücevher kutusunda biraz esrarı vardı   ve her defasında bir parça çalar   onu kekik otuyla değiştirirdim.

Sonunda, mücevher kutusunu çanta dolusu kekik otuyla doldu.

Bir gece, bana ve arkadaşım Myer'a, onunla esrar içmeyi teklif etti   ve onun kekik otu olduğunu biliyordu; ama biz onun bildiğini bilmiyorduk   bu yüzden onunla kekik otu içmek zorunda kaldık.

Ama biz hiç birlikte pilot olmadık.

Hiç beraber esrar içmedik.

Esrar arkadaşı falan değildik.

Annem ve esrarla ilgili hatırladığım başka bir anım ise şudur   masanın üstünde sekiz tane Aberdeen Hard Buds'ım vardı   Myer ve bir kaç arkadaşla parti veriyorduk.

İçiyor ve esrar oyunu oynuyorduk.”

Bong Oyunu" gibi bir oyundu.

Annem gerçekten sarhoş ve sevimsiz biri oldu   ve o gece, bana kin besliyordu.

Tam bir pislik gibi davranmaya başladı.

Geldi ve bana bir bardak verdi   ve esrarımızdan büyük bir sap alıp yuttu.

- Sarhoş oldu ve  - Bana bu hikayeyi anlatmıştı.

- Öğrenir artık.

- Evet, gerçekten.

Bir öğretmenim vardı, orijinal hikayeleri olan çocukları çok severdi.

İngilizce öğretmeniydi.

Ben gerçekten delice, hatta neredeyse kırıcı hikayeler yazardım   ve o, o hikayeleri çok severdi.

Beni dersten sonra salmaz   saatlerce konuşurduk.

Gerçekten harika bir kadındı.

Sevdiğim bir öğretmenim daha vardı.

Üçüncü ve dördüncü sınıf grafik sanatı öğretmenimdi.

O da bana çok destek oldu.

Beni sürekli örnek gösterip   Amerika'nın her yerindeki farklı sanat yarışmalarına   sanat çalışmalarımı, arkamdan, rızam olmadan gönderirdi.

Bu tip yarışmalarla hiç ilgili değilimdir.

O da, bu işi benim arkamdan yapar ve ödül ve kupalarımı bana verirdi.

Ailem, sanat okuluna gideceğimden emindi   ama o zamanlar Punk-rock'la o kadar ilgiliydim ki   istediğim şeyin aslında grupta çalmak olduğuna karar verdim.

Beni bekleyen iki bursum vardı   ama gitmek gibi bir niyetim yoktu.

İlk kararım, o yıl gitmemekti.

Ailen nasıl tepki verdi?

Hemen evden kovuldum.

Bu, sanat okuluna gitmeyeceğimden değildi   galiba hayatımın anlamsız olmasıyla alakalıydı.

Ailemin gözünde hiç hırslı değildim   halbuki hırslıyımdır.

Müzikle çok ilgiliydim   ve bir grup kurmayı çok istiyordum.

Onlar, bu durumu uygun görmediler sadece.

Gitarım olduğundan beri ona takıntılı oldum   çok uzun yıllar ona tutundum   her gece, saatlerce, her gün   yatana kadar gitar çalardım, tek yaptığım buydu.

Uzun zamandır Punk-rock'la ilgilenmek istiyordum   "Creem Magazine" üyeliğim vardı   ben de, odamda oturup Punk çalar gibi yapardım   ya da Punk-rock olduğunu düşündüğüm şeyleri gitarımla çalardım.

Aslında, oldukça benziyorlarmış.

Sadece gürültü vardı.

3 akordan oluşan bir gürültü ve çığlıklar vardı   ben de Punk-rock'ın bu olabileceğini düşündüm.

Aberdeen'den Montesano'ya giderken, bir gezimde   Montesano, Aberdeen'den 30 km falan uzaklıkta daha küçük bir şehirdir.

Montesano'ya taşındığımda Buzz Osborne'la tanıştım   ve o bana   Punk-rock'la ilgili bazı derleme ipuçları verdi.

Kabul etmem bir kolay olmadı, ama gerçekten onu sevmek istedim.

Farklı bir dünya gibiydi, farklı bir gezegenden başka bir şey gibiydi.

Daha anlaşılır konuşuyor olduğunu   ve ortalama Rock'n Roll'dan daha gerçekçi olduğunu düşündüm.

O haftanın sonuna doğru kendimi Punk rock dinleyen biri ilan etmiştim.

O zamanlar Punk-rock ile ilgilendiğim için çok mutluydum   çünkü o, bana büyümek için ihtiyacım olan üç yılı verdi   ve görüşlerime değerler verip   nasıl biri olduğumu fark etmeme yardım etti.

Aslında, Punk-rock dinleyen biri olmak   Rock-yıldızı olmak istemediğimi fark etmeme yardım ettiği için   kendime güvenmemi sağladı.

Olamayacağımdan değil, yeterli cesaretim olmadığından   Rock-yıldızı olmak istemedim.

Ama ben, bu ince çizgiyi her zaman buldum   ilgilenmemenin, istememenin, ait olmamanın bir tarafıydı bu.

Ama hâlâ insanlara kendimi kanıtlamaya çalışıyorum.

Her zaman, özel bir şeyler yaptığımı   verebileceğim bir şeyler olduğunu biliyordum.

İnsanlara iyi şarkılar yazabileceğimi   gösterme fırsatı bulacağımı   ya da en azından müziksel olarak bir katkı sağlayacağımı biliyordum.

Krist'le ne zaman tanıştınız?

Onu bir kaç defa lisede gördüğümü   ve onunla kesinlikle tanışmak istediğimi düşündüğümü hatırlıyorum.

Ama onu, popüler buluşmalar dışında başka bir yerde hiç görmedim.

O, alışılmadık bir şekilde "parodilere" ya da onun gibi şeylere katılırdı.

Onun gerçekten zeki, eğlenceli, geveze bir insan olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.

Bir grupta çalmak istediğimi ona sürekli belli ettim.

Birileriyle çalmak istiyordum; ama Krist yine de benim en çok istediğimdi.”

Fecal Matter"a tatil yaptırdığım güne kadar   hep Krist'e müziğimi dinletmeye çalıştım   ama o, hiç dinleme zahmetine girmedi sonra, bir gün bana geldi ve dedi ki   "Sonunda yaptığın kaseti dinledim.”

 "Oldukça iyi.

Bence bir grup kurmalısın.”

 Tamam.

Sonunda!

Ve bir grup kurdunuz.

Eskinden de birlikte doğaçlama çalar mıydınız?

Creedence Clearwater grubu vardı.

Krist'in Aberdeen'deki büyük evinde doğaçlama çalardık.

Çok soğuktu, kışın ortasıydı   duvarların deliğinden içeriye hava girdiğini görebiliyordunuz.

Sonra, "Polynesian Resort"da bir işim oldu   çünkü güvence verdiklerini bilmiyordum.

Gerçekten çok kötüydü.

Oradan nefret ettim.

Ama çok da çalışmadan geçindim   çünkü genelde otel odalarının bacalarını süpürürdüm.

Çalıştığım sekiz saat boyunca ne yaptığımı hiç bilmiyorlardı.

Genelde kimse şöminesini kullanmazdı bile   böylece, çok az şömine temizlerdim   hızlıca bitirir, yatar ve bir kaç saat uyurdum   bir de televizyon izlerdim.

Harika bir işti!

Biz de sonunda anladık ve çamaşıra başladık   ve ben yakalandım.

Ve bu iş bu kadardı.

Söz konusu çalışma olunca, son derece tembel bir insandım.

Olay aslında   çalışma arkadaşlarından uzak durmakla ilgili.

Çalışma arkadaşlarımla ilişkim hep kötü olmuştur.

Ben ortalama kişilerle anlaşamıyorum.

Beni boğuyorlar.

Sinirlerime öyle dokunuyorlardı ki   onları hiç göz ardı edemiyorum.

Onlarla yüzleşmek zorundaydım ve onlara onlardan nefret ettiğimi söylemeliydim   ya da onlarla hiç konuşmamalıydım.

Neredeyse bütün kış, yaşayacak hiçbir yerim yoktu.

İnsanların koltuklarında   ve Dale'in verandasının arkasında, bir kutunun içinde uyurdum.

Her yerdeydim.

Sorun yoktu; çünkü   insanların koltuklarında uyumak çok uygun bir durumdu.

Sonunda bira alıyordum ve o gece içiyorduk.

Başka bir gece başkasının evinde kalıyordum   ve başka bir gün, başka bir yerde.

Herkesin evi arasında gittim geldim.

Bir süre sonra, bir kaç ay sonra, artık hoş karşılanmıyordum   ve yardıma muhtaç haldeydim.

Köprü altında uyuduğum çok oldu   ve o kış, hatırladığım en soğuk kışlardan biriydi.

Dışarısı gerçekten çok soğuktu.

Gündüz hiçbir şey yapmadan ortalıkta gezindiğimi hatırlıyorum   hep kütüphaneye giderdim ve kütüphanede, sadece oturarak   kitap okuyarak ve günün bitmesini bekleyerek çok zaman geçirdim.

İşim olmadan hayatta kalabildiğim için kendimle gurur duyuyordum.

Çünkü Punk-rock dinleyen birinin   Aberdeen hayal versiyonunu yaşayan biriydim.

Gerçekten çok kolaydı.

Büyük şehre kaçan pek çocuğun yaşadıklarının yanında benim yaşadıklarım önemsizdi.

Bazı arkadaşlarıma sürekli   benimle Seattle'a taşınırlar mı diye soruyordum.

Seattle'a gitmeyi çok istiyordum; çünkü olayın orada olduğunu biliyordum.

Ama kimse benimle gelmek istemedi, ben de tek başıma gitmekten çok korkuyordum.

Hep çok fakirdim   her zaman küçük ve pis yerlerde yaşadım.

Yine de eğlenceliydi.

İlk defa tek başıma kalmıştım.

Yalnızca ben.

Annen, oraya taşındığında gerçekten mutlu olduğunu söyledi.

Genellikle öyle, çünkü grubum oradaydı.

Kendimi bağımsız hissediyordum.

Hatırlıyorum yıllar önceydi   Eric Schillinger'a   "Bir grubun, gerçek ağır 'Black Sabbath' ve 'The Beatles'ı karıştırmasıyla   ne kadar başarılı olabileceğini düşünüyorsunuz?”

 diye sordum.”

Bununla ne yapabilirsiniz?”

 dedim.

Farklı türlerde müzik yapmak istedim.

Bir yönden Led Zeppelin gibi olmak istedim   ama tam anlamıyla Punk-rock'ın en uç noktası olacak bir şey yapmak   ve gerçekten acıklı pop şarkıları yapmak istedim.

Ama olmuş gibi gelmedi hiç   çünkü aynı grup olduğumuzu kimse anlayamadı.

O noktada, gerçekten de eşsiz bir sesimiz olmadığını anladım.

Gerçekten orijinal olduğumuzu düşünmüyordum.

Çok kişiye bu durumu sordum ve her zaman bu fikirle eğlendim.

İlginçtir, çünkü pek çok insan   "Kurt o zamanlar nasıldı?”

 diye sorduğumda   "O, kimsenin ne düşündüğünü umursamaz" der.

Hayır.

Kesinlikle, insanların ne düşündüğünü   müziğim hakkında ne düşündüğünü umursadım; çünkü biliyordum ki   gerçekten tam yapmak istediğim şeyi yapmak için   hayran kitlesine ihtiyacım vardı.

Bu ifadeleri o zamanlar istismar edemezdim.

Müziğin nasıl işlediğini ve dinleyicilerin nasıl olduğunu hiç anlamadım.

Sonunda, istediğimiz şeyi ne olursa olsun   yapmaya başlayacaktık, kimsenin hoşlanıp hoşlanmadığı umurumuzda değildi   ama başta, yine de insanları mutlu etmeyi ve ne olacağını görmek istiyorduk.

Şimdi ilk gösterimizi hatırladım.

Erin adında bir arkadaşımın evindeydik, ormanlıktaydı.

Hayatımın en iyi zamanıydı!

Herkes bizden çok korktu.

Mutfakta, bizden saklanıyorlardı.

Evin her yerini aramak zorundaydık.

Mutfakta elli tane falan uyuşturucu vardı, bizden saklanıyorlardı   çünkü çok gürültü yapıyorduk, çok sarhoştuk.

Shelly ve Tracy öpüşmeye başladı   masanın üstüne atladım, onlar da beni yakaladılar.

Kendimizi aptal yerine koyduk.

Tabii ki, akşamın sonunda   partideki kızların çoğu   erkek arkadaşlarıyla istediklerini konuştu.”

Toplanıp ayrılma zamanı geldi, çocuklar!

" Kaplumbağalara takıntılı oldum.

Beş ya da altı tane almaya karar verdim   ve onları salonun ortasındaki küvete koydum.

Çok hareketsizler.

Kıpırdamıyorlar.

Hiçbir duygu göstermiyorlar.

Cansız gibiler.

Onlar en saçma ev hayvanı.

Onlar, köpeklerin tam zıttı.

Bazı sebeplerden dolayı köpek besleyemem.

Onlar mutlu edilmek için çok istekliler ve onlara her şeyi yapabilirsin.

Ben kedileri ve dikkat gerektiren diğer hayvanları severim.

Onlarla ilgilenmek zorundasın   ve onlar, "S..ir git" tavrında olurlar.”

Akvaryuma yığılmış haldeyim, acınacak durumdayım.”

 "Senden nefret ediyorum ve senin için oynamayacağım".

Kabukları gerçekten çok yardımcı oluyor.

Gerçekten çok hassas ve ona vurunca canları acıyor.

Aslında onlar, kimsenin düşündüğü gibi koruyucu değil.

Arkalarına düşünce kırılıp, hayvanları öldürür.

Olympia'ya gitmeyi hep çok istemişimdim; çünkü orada kültür tadı vardır.”

Manzarası" vardır.

Bu benzersiz bir şeydi.

Amerika'nın her yerinde bulamayacağın bir şeydi.

Üç yıldır her hafta sonu okula   grupları görmeye ve arkadaşlarla takılmaya gidiyordum.

Tracy adında bir kızla takılmaya başlamıştım   sonunda sevgili olduk   ve onunla Olympia'ya taşındık.

Bu şehri kendime yakın hissediyorum   çünkü burada sanata başlamak için çok güzel şeyler var.

Hayatımda ilk defa kültür vardı.

Eskiden de şehirde yaşadığım olmuştu.

Bu gerçekten iyi bir deneyim.

Rahatlamış hissettim.

Herkesin asıl amacı   ve motivasyonu aynı gözüküyordu.

Burada "inekler" topluluğu vardı.

Dışlanmış öğrenciler vardı   ki onlar Punk-rock dünyasından da dışlanmışlar   çünkü onlar "Jack Bear" tipi seven insanlardı.

Ve onlar "The Shaggs"den etkilenmişlerdi   "Velvet Underground"dan   ve daha ilkel "Garage Rock"dan etkilenmişti.

K Records'a ve   bana tanıttıkları müziklere minnettarım.”

Vaselines" gibi   ve Avrupa'dan, özellikle İngiltere'den çıkan pek çok şeye   mesela "Young Marble Giants", "Clean Axe" gibi gruplara minnettarım.

Bunlar sayesinde, yıllardır çocukluğuma dönüp   bakmadığımı fark ettim.

Unutmayı denedim.

Bu, geçmiş günlerime bakmamı ve eğlenceli anılarım olmasını sağladı.

Bu, benim için masumiyetin hatırlatıcısı oldu.

Bana çocukluğumu hatırlatması için "K Tatoo" yaptırmaya karar verdim.

Bana çocuk kalmayı hatırlatması için.

Bu, kağıtlardan oluşmuş ilginç bir yere dönüştü, ütopyaya   orada herkes diğerinin kuyusunu kazıyordu ve cakewalk dansı yapan kişiler vardı.

Orada gösterilerimizi ilginç yerlerde   bir apartmanın merdivenlerinde, yolda falan sergiliyorduk   ya da arka sokaklarda bir yerlerde.

Her şey fazlasıyla "topluma yönelikti".

Herkes, bir diğerine yardım ediyordu   ve birbirinin gruplarında çalıyordu.

Hepimiz başarmak istiyorduk   kayıtlar yapıyorduk ya da tura falan gidiyorduk.

Herkes, diğerleriyle çalmaktan ve gruplar oluşturmaktan mutluydu.

Burada gerçek anlamda gruplar yoktu.

Herkes arkadaşlarıyla doğaçlama çalıyordu.

Ama ben, o kişilerle pek uyuşamadım, gerçekten de bunu istemedim   çünkü onlar çok sıkıcıydı.

Olympia'yla ilgili kural tanımayan şeylerden biri de   burada partiler olmasıydı.

Orada kimse içmez ve uyuşturucu almazdı   onun yerine boş boş oturur ve sadece kahve içerlerdi   ve biri kalkıp şarkı söylerdi.

Partilere giderdim ve orada hiçbir şey yaşanmazdı.

Sadece oturur ve müzik dinlerdi   bense kendi başıma müzik dinlemeyi tercih ederim.

Aberdeen'de kendi küçük sanat dünyası hayalimde yaşadım   ve kendimi Olympia'da da gözlerden uzak tuttum.

Olympia'ya gidip bir anda gelişmeye başlayıp   birileriyle takılmaya başladığım   ve şehrin kültürüne karıştığımı kast etmiyorum.

Olanlardan yararlandım; buna rağmen kendimi engellediğimi kast ediyorum.

Yine kendimi sakladım.

Çünkü hep böyleydim.

Hep kapalı kapılar arkasındaydım.

Daireden çıkmadığım haftalar olurdu.

Evde kalıp bir şey yapmayınca   Tracy ne düşündü?

Tracy'yle aramda hiçbir zaman gerçek bir çatışma olmadı   çünkü o, arabada da   köprü altında da kalsam mutlu olacağımı biliyordu.

Birkaç defa, bana bir işim olmasını söyledi   ben de sadece "Bana şu anda bir işim olmalı gibi gelmiyor" dedim.”

Arabama gideceğim" dedim.

Ve sonra "Sorun değil, dairede kalabilirsin" derdi.

Kesinlikle bir anne gibi, bir bakıcı gibiydi.

O, her şeyle ve herkesle ilgilenmeliydi.

Ve ne yapar eder benim için para harcardı.

Alışverişe gider istediğim bir şey bulursam   ve param yoksa ben olsam almazdım.

Ama o her zaman alır ve beni yemeğe çıkarırdı.

Bunu çok yaptı.

Bu, kendimi suçlu hissettiğim şeylerden biridir   çok kere yemeğe gitmemiz.

Her zaman "sanattan anlayan" birini aramışımdır   onunla "sanatsal şeyler" paylaşabileceğim biri, onunla bunu yapmak imkansızdı.

Böylece, biz birlikte   evli çiftlerin yaptığı şeyleri falan yaptık.

Hepsi de tipik Amerikan alışkanlıklarıydı, mesela   alışveriş yapmak ve yemek yemek.

Sineklere karşı ilginç bir manyetik çekimim vardır.

Aslında, sinekler beni seviyordu.

Bir sabah uyandım ve sinekler beni saatlerce uyutmadılar.

Vızlayıp, yüzüme çarptılar.

Bana sürekli saldırdılar ve bütün hayatım boyunca bu oldu.

Tracy'yle yaşadığım yazın en kötü bölümü buydu   her sabah bana saldırırlardı, ben de sinek şeritleri asmaya karar verdim.

20 Dolara almıştım, yani bir parçası 50 sent ediyordu.

Yatağımın üstünde kırk tane sinek şeridi asılıydı.

Her yerde.

Bu durum daireme çok yakışmıştı.

Her yerde sinek şeritleri vardı.

Death-rock gibiydi   her yerde ölü sinekler vardı.

Evimi her zaman zevkli döşemişimdir.

Duvarına yirmi tane haç asan bir adam değilimdir.

Hep, bir ya da iki tane güzel haç istemişimdir.

O zamanlar pek çok sanat işi yaptım   mesela iskelet modellerini alır   ve onları çamurla sıvardım   onları küçük oyuncak bebekler şekline getirirdim.

Ve onları giydirirdim.

Eriyen mumlarla onlara çirkin bir görüntü kazandırırdım.

Bu sadece komik bir el sanatıydı.

Bir kaç atılmış kasetle birlikte   içinde küçük hediyeler   ve mektupları aklıma gelen plak şirketlerine gönderdim.

Onlara, içinde karıncalar olan   kullanılmış prezervatifler gönderdim.

İçinde plastik karıncalar ve konfeti vardı.

Kendini kaydettirmek için gönderdiğin bu muydu?

Evet.

Onları Touch and Go'ya, SST'ye   Alternatif Tentacles'a, ve aklıma gelen her plak şirketine gönderdim.

Yirmi tane falan Touch and Go'ya gönderdim.

Touch and Go'da olmayı her şeyden çok istiyordum   çünkü sevdiğim bütün gruplar oradaydı.

Bizim gerçekten Scratch Acid'e ve diğer başka gruplara yakın olduğumuzu düşündüm   müziğimiz Big Black'e ve Butthole Surfers'e yakındık.

Bunlar benim en sevdiğim üç gruptur.

O zamanlar, Hardcore tam anlamıyla ölmüştü   en iyi şey Speed-metaldi.

Ve ben ondan nefret ettim.

Yapacağımız şey sadece   başlangıçtaki gibi, gerçekten canlı ve new-wave tarzı bir şeyler yapmaktı.

Scratch Acid'i bu kadar sevmemin sebebi   şarkılarının yapısı olmasındandı.

Gerçekten de şarkıları sadeydi ve şarkılarının pop yapısı vardı.

Bunlar kolayca âşık olabileceğin şarkılardı   ve bu neredeyse Aerosmith şarkısı gibi, ama gerçekten mahvolmuştu   ve benim de yaptığım buydu.

Yapmak istediğim de buydu.

Krist ve ben Seattle'a ve   Seattle'da yaşayanlara karşı hayali bir nefret geliştirdik   çünkü içimizde "ait olmamak" isteği vardı.

O kadar uzun zamandır, ait değildik ki   bir anda bir "duruma"   ya da topluma karışmak bizim için doğal olmayacaktı.

Böylece, aklımızda böyle şeyler oluşturduk   ve sadece Seattle hakkında konuştuk.

Bunları düşünmek   Aberdeen'den gelen Rock dinleyen kişiymişim gibi küçümseyici hissettirdi.

Wipers'ı daha önce hiç duymamıştım   onları yedi yıldır dinliyordum, sadece!

O şey, gerçekten burada değildi, düşündüğümüzün   ya da istediğimizin yarısı kadar yoğun değildi.

Seattle'da büyümedim ve yüksek orta sınıftan değildim.

Bunlar, hayatım boyunca savaştığım şeylerdi.

İnsanlar bize karşı aslında, iyiydiler   o zamanlar, bunu kabul etmiyorduk.

Jonathan'la şans eseri bir kafede tanıştık   ve Krist sabahtan beri içiyordu.

Biz öğlen saat 11.00'de buluştuk ve   galiba Krist sabah 8.00'den beri içiyordu.

O kadar sarhoştu ki   Jonathanla iş konuşmak imkânsızdı   çünkü Krist orada oturdu, Jonathan'a baktı ve geğirdi   kafedeki herkese dönüp çığlıklarla bir şeyler söylemeye başladı.

Koca, nefret dolu sesiyle   "Neye bakıyorsunuz siz!

" dedi.

Birinin kendini aptal yerine koyması gibiydi.

Harikaydı, gerçekten eğlenceliydi.

Gördüğüm en eğlenceli şeylerden biriydi.

Jonathan kalkıp ayrılmaya hazırdı.

Gerçekten, o gün bir anlaşmaya vardık mı hatırlamıyorum.

Krist çok yıkıcıydı.

Bu, hiçbir işimize yaramadı.

Galiba, yaptıklarının ve   yapacağının "Sub Pop" etkisi   bize ne yaptığımızı düşündürdü.”

Mudhoney" şarkısını ve benzerlerini dinliyordum.

O şarkının, üzerimizde, sesimizi "kabuğundan çıkarmak" ve   pop şarkısı yazmayı denemek konusunda etkisi olduğunu düşünüyorum.

Bizim hiç pop şarkımız yoktu.

Burada pek çok şey bizim istediğimiz   ve yapacağımız şeylerdi.”

Bleach" kaydımızla istediğimiz deneysellik ve çeşit yaratmaktı   ama burada Sub Pop'un baskısı çoktu.

Punk-rock grubuyken pop müzik yapmak havalı değildi   ve benim istediğim bu ikisini karıştırmaktı.

Ama, yapacağımız şey daha çok Pop müzik gibiyken   kalabalığın tepkisinden çekiniyordum.

Sonra, Olympia'da yaşayarak   yıllarca müzikal devrimin kural tanımayan felsefesini tanıdım   ve bunu içerlemeye başladım.

İnsanların bizi bu kadar ciddiye almamalarını isterdim.

Underground rezaletinde herkes Ütopya'ya çok meraklıydı; ama   burada çok farklı parçalar vardı.

Eğer sen underground hareketinin grup kurarak   ve onların katılmadığı küçük ve   gereksiz şeyler hakkında pazarlık etmeyerek   kitlesel seviyede etkin olmasını nasıl beklersin?

İşte, grubum bu durumdaydı   orada, ana kurumsal makineye karşı   devrimsel anlamda kavga etmemiz bekleniyordu.

Ben de "Sen, bana bu baskıyı kurmaya nasıl cesaret edersin?”

 diye düşündüm.

Gerçekten aptalcaydı.

Casey bana, nasıl onu "Love Buzz"ı çalarken duyduğunu anlattı   ve geri dönüşte, sen "Love Buzz"un radyoda çıkmasını bekliyormuşsun   sonunda kenara çekip   Casey'i arayıp ondan şarkıyı çalmasını istemişsin   ve arabada oturup, şarkının radyoda çıkmasını beklemişsin   çünkü menzil dışına çıkmak üzereymişsin.

Evet.

Bunu hatırlıyorum.

Şarkını radyoda duymak nasıl bir duyguydu?

Harikaydı.

Buraya gelebileceğimi hiç düşünmemiştim.

Sadece bir grupta olurum ve belki bir demo yaparız diye düşünmüştüm.

Ama, radyoda o şarkıyı çalmaları o zaman için isteyemeyeceğim bir şeydi.

Gerçekten harikaydı.

Bu, bir anda gelen başarı ve ündü   en vahşi rüyalarımın bile ötesinde ve istediğim her şeyden daha fazlasıydı.

Yani, o seviyede   bir kez tadını aldım ve gerçekten havalı olduğunu düşündüm   gelecek kayıtlarımı radyoda duymanın   kesinlikle hoşuma gideceğini düşündüm.

Kiramı ödeyebilmem için bu grupla çalmak gerçekten harika olurdu.

Biz tam anlamıyla fakirdik.

Bir gösteriden, günlük 30 Dolar kazanıyorduk.

Amerika'yı ilk defa görüyorduk   yani, biz bir gruptuk ve hayatta kalmak için yeterli para kazanabiliyorduk.

Muhteşemdi.

Çok harikaydı.

Bu, tam bir özgürlüktü.

Hiçbir şeyin daha iyisini ya da fazlasını isteyeceğimizi düşünmemiştim.

Hayatımın kalanını bir grupta ya da kulüplerde çalarak   şarkılarımı arada bir radyoda duyarak   ve bir dairede yaşayarak geçireceğimi düşünmüştüm.

Bir süre sonra, kurumsal şirketler sebebiyle mahkemeye düştün   ve kendini öldürmeyi istedin.

Biz, genellikle şirketlere karşı yeterince iyiydik   bizi iki ya da üç defa yemeğe götürdüler.

Bizim niyetimiz de buydu.

Özellikle, Capital'e gittiğimizi hatırlıyorum   çünkü çok iğrençti.

Bir buluşmamızda yemeğimi yedim ve oradan ayrıldım.

En ünlü radyo programcılarını gördük.

Texas'tan yaşlı adamlardı.

Benim ısınma adamım gibiydi.

Tanrım, çok korkmuştum.

Bana   "Şu, 'Polly' şarkısındaki Polly'yi dövüyor muydun?”

 diye sordu.

Ben de dedim ki: "Evet, dövüyordum.”

 Ve sonra, kötü tipli başka iki radyo programcısı onun ofisine yürüdü   ve "Lakers maçına iki biletimiz var!

" dediler.

Hepsi ayakta alkışlamaya başladı.

Bu şirketin bize göre olmadığını biliyordum.

Dinle dostum, aylaklık etmek istemiyorum.

Senin yıldız olmanı istiyoruz!

Bu aslında, hepimizin duymayı istediği şey   çünkü biz, kimsenin dikkatini çekmeyen   Fransız alternatif grupları gibi olmayacağız.

Aslında, reklam yoluyla etki bırakma ihtimalini düşündük   ama hiç de   bir yıl önce olduğu gibi gerçek dışı görünmüyordu.

Dave'le o küçük dairede geçirdiğimiz bütün kış   yıllardır yaşadığım en depresif zamandı.

Çok küçük, kirli, soğuk ve gri bir daireydi.

Her gün delirme noktasına geliyordum.

Bunlarla başa çıkamadım.

Çok sıkılmıştım ve çok fakirdim.

Aylardır Geffen'de kayıtlıydık, ama hiç paramız yoktu.

Televizyon yönünden eksik değildik   sadece Corn Dogs alacak paramız vardı.

Multi-milyon dolarlık şirkete kayıtlı olmak   ve tam anlamıyla fakir olmak gerçekten ilginç bir histi.

Olympia'da yaşamaktan ve yapacağımız hiçbir şey olmamasından çok sıkılmıştım.

Çevremdeki kimsenin bana teklif edeceği hiçbir şey yoktu.

Buralardan taşınmak istiyordum.

Seattle'a gitmek istiyordum.

Eroine çok defa bulaştım.

Çok defa derken ne demek istiyorsun?

İşte, her hafta ya da öyle bir şey, galiba.

Neden bunu yaptığıma dair hiçbir fikrim yoktu.

Bir keresinde pilotken Krist'i aradım   telefonda konuştuk, ona uyuşturucu aldığımı söyledim   gerçekten çok endişelendi.

O ve Shelley beni daha sonra aradılar   beni sevdiklerini ve uyuşturucu almamı istemediklerini söylediler.

Gerçekten çok iyiydi.

Çok defa midem bozulurdu.

Bu, Amerika turunda başladı.

Midem yanıyordu ve bulanıyordu   hayal edebileceğin en kötü mide iltihabıydı, canım çok acıyordu.

Midende bir kalp atıyormuş gibi hissedersin ve canın çok acır.

Gerçekten berbat.

Gerçekten onu hissedebilirsin.

Yemeğin sadece yarısını bitirebiliyordum   sonra belli bir yere gelince   oraya bir şey değdi mi, orası yanardı.

Orası acımaya başlardı; çünkü yemek oraya otururdu.

Çok kötü yanar.

Bununla yaşamaya alıştım.

Yani, kimsenin fark etmediği bir acı içindeyken   yemek yediğim çok zaman oldu   çünkü ben bu konuda sızlanmaktan bıktım.

Turlarda daha sık acır.

Yani, işimi bırakmak gibi bir seçeneğim yoktu   ve kimse nasıl büyük bir acı içinde olduğumu bilmiyordu.

Avrupa turunun yarısında   iyileşene kadar, bir daha tura çıkmayacağım dediğimi hatırlıyorum.

Kendimi öldürmek istedim, kafamı uçurmak istedim, çünkü bu işten çok sıkılmıştım.

Böyle yaşamamın imkânı yok.

Bu, beni evhamlı birine dönüştürdü   psikolojik olarak çok kötü durumdaydım   ve pek çok akılsal problemim vardı   çünkü her gün kronik acı içindeydim.

Bu ne zaman oldu?

Son 5 yıldır oluyor.

Öyle bir noktaya geldi ki, son birkaç turda   artık tura gitmemin bile hiç imkânı yoktu.

Ama uyuşturucu kullanmaya başladığımdan beri   mide problemim yok.

Courtney'le nasıl tanıştınız?

Onunla Portland'de, uzun zaman önce   bir gösteride çalarken tanıştık.

Nefes almak gibiydi.

Konuşma odasında ona bir etiket verdim.

Onun Nancy Spungen olduğunu sandım.

Bilemiyorum.

Ona benziyordu.

Klasik bir Punk-rock hatunu gibiydi.

Ondan hoşlandığımı hissettim   o gece, onunla sevişmek istedim, ama o gitti.

Hayatımda biraz heyecan olsun istedim.

Ve bu kadar dışa dönük ve karizmatik   biriyle hiç tanışmamıştım.

Courtney, heyecanlı olayların başına gelmesi için bir mıknatıs gibiydi.

Yani, sokakta onunla yürüsem   biri bize bıçakla saldırmaya kalkışacakmış gibi gelirdi.

Sebepsiz yere, Courtney öyle biri gibi olduğundan   o, böyle şeyleri kendine çeker.

Kendimi isyankâr gibi hissediyordum   Courtney'le çıkmaya başlamıştım   ve esrar kullanıyorduk   dışarıda duvara karşı sevişiyorduk.

Ve yapacağımızı yapıp, olay çıkartıyorduk.

Çünkü herkes masada oturuyor, hiç eğlenmeden yemeğini yiyordu.

Bir anda kalkıp   masada bardak kırıp çığlık atan ve beni yere atan biriyle bunu oynamak harikaydı.

Gerçekten de çok eğlenceliydi.

Krist, bütün övgüyü aldığı sürece iş yapmaya hevesli biridir.

Bütün kontrol onda olmalıydı.

O, bütün dikkatin onun üstünde olmasını ister.

Benim onun kadar komik olmaya   izin yoktu.

Genelde, onun etrafındayken mizah duygumu göstermem.

Çünkü her şeyi yapar, ama bana tepki vermez.

Onu kahkahalarla güldürdüğümü hiç sanmıyorum   ve mizah duygum olduğunu biliyorum, insanları güldürebilirim.

Courtney'i sürekli güldürürüm   ve Courtney'le birlikteyken ve Dave'le ya da başka birkaç arkadaşlayken   esprilerimle kendimi çok rahat hissederim.

Ama Krist'leyken, aramızda bazı ilginç engeller vardı.

Eğer bir başkasına   onu neyin sinir ettiğini   önceden anlamak için yeterli saygın varsa   diğerini rahatsız eden kişilik kusurlarını   bir kavgaya dönüşmeden   durdurmayı denemen gerekir.

Birbirimize kötü sözler söylediğimizi zannetmiyorum   birbirimizi çok sevdiğimizden değil   ikimiz de birbirimizin ikiyüzlü olduğunu düşünürüz   ikimizin de diğeri hakkında küçümsediği şeyler olduğundan eminim.

Grup hatırına bir şey yapmanın anlamı yoktu.

Para kazanmaya başlayınca, fazla baskının neden hep benim üzerimde olduğunu   ve nasıl benim biraz daha fazlasını hak ettiğimi anladım.

Çünkü, grubun lideri bendim, bütün incelemeler benim hakkımda yazılıyordu.

Bütün baskıyı, benim kaldırmam gerekliydi.

Ve şarkı yazmakla ilgili baskıyı da ben kaldırmalıydım   başka birinin, bunun övgüsünü alması umurumda değildi   ama en azından, bana ekonomik yönden yardım edilmeliydi.

O ve Dave için, bu gerçekten de büyük bir olaydı.

Onlar, en az benim şarkı yazma övgüm kadar   övgüyü hak ettiklerini düşünüyorlardı.

Bu saçmalık.

Çok saçma.

Grubu bırakmaya hazırdım.

İnanamadım.

Genel olarak, nihilist bir ahmaktım   hep dalga geçerdim   ve diğer zamanlarda çok kırılgan ve çok içtendim.

Ve şarkılar genelde böyle ortaya çıkar.

Bu iki duygunun karışımı gibidir.

Ve yaşıtlarımın çoğunun durumu da benimle hemen hemen aynı.

Onlar bir an dalga geçiyorlar ve bir sonraki dakika ilgilenen biri oluyorlar.

Birkaç yıl önce beni kızdıran şeylere, onlar da kızgın.

Kişisel şeyler olması gerekmez tecavüz ve şiddetle de ilgili olabilir.

Evet.

Genel olarak her şeye kızgınım.

Bütün bu şarkılar   beni kızdıran şeylerle savaşım hakkında.

Albümün bütün teması bunun üzerine.

Şimdiye kadarki her albümüm için durum bu.

Esasında, hepsi aynı şeyi söylüyorlar.

Yani, iyi ve kötü, erkek ve kadın arasındaki ikilemdeyim.

Başkalarına sebep yokken, kötü şeyler yapan kişiler var.

Onları döverek öldürmek istedim.

Gerçek bundan ibaret.

Yapabileceğim tek şey buydu, onun yerine mikrofona çığlık attım.

Ofisinde bir yazı okudum.

Dedim ki "Tanrım, bu, beni huylu   duygusal ve depresif biri gibi gösteriyor".

O da "Öylesin zaten" dedi.

Ben de "Hayır.

Hiç de bile!

Ben de bazen eğlenmek isterim" dedim.

Herkes, benim duygusal bir enkaz olduğumu   negatif, siyah bir yıldız olduğumu düşünüyordu.

İnsanlar kötü ruh halim için beni sürekli suçluyordu.

Bana hep "Neyin var?”

 diye sorarlardı.

Benim hiçbir şeyim yoktu, çok iyiydim.

Hiç, kötü bir ruh halinde olmadım.

Öyle bir noktaya geldim ki, kendime bakmam   ve diğerlerinin ne gördüğünü anlamam gerekiyordu.

Düşündüm ki, "Belki de kaşlarımı kazıtmalıyım.

Bu olabilir.”

 İnsanlar bana sürekli soruyorlardı.

Birkaç ay önce bir kulübe gittim   ve çocuğun biri durduk yere   "Tanrım, Kurt, niye her zaman delirmiş gibi görünüyorsun?”

 dedi.”

Ben deli değilim!

Çok mutlu bir ruh halindeyim şu anda.”

 "Seni g.t!

" "Ne var?

Neyin var?

Üzgün müsün?”

 Çok insan, onlara bakıp gülümsemezsem   kızgın olduğumu düşünür.

Ben de ne yapıp edip, eğleniyormuşum gibi görünürüm.

Genelde, kendimi eğlendiririm ve artık depresyonda değilim.

Yani   bunu yapmak benim için artık çok daha kolay.

Uyuşturucu, her zaman bana   istediğim güvenliği ve   insanlardan çok da nefret etmediğimi hissettirmiştir.

Onlara karşı az da olsa sevgim vardı   en azından, yüzeyselliklerini   görmezden gelebiliyordum ve onların gerçek insanlar olduğunu düşünebiliyordum.

Belki, kötü bir çocukluk geçirdiklerinden bu haldeler   ya da çevreleri onları bu hale getirdi.

Bu, insanlara karşı olan düşmanlığımı geçirmem içindi.

Ve bunu yapmak zorundaydım; çünkü   insanlardan bu kadar nefret etmekten   ve herkese karşı bu kadar kibar olmaktan çok sıkılmıştım.

Biliyorum, uyuşturucu almamı savunuyorum gibi geliyor.

Anlattıklarım, yalanlama gibi geliyor.

Sadece bakış açılarını düzeltmek için   karşı ilâç kullanmaya başlamak istedim.

Son birkaç aydır, her gün 400 Dolar değerinde uyuşturucu kullandım   ve hafızam hakkında kesinlikle bir şeyler fark ediyorum   ve sağlığımın sonunda çok daha kötüye gideceğini biliyordum.

Bir zamanlar, şimdi olduğumdan daha sağlıklı ve daha kilolu olduğum   bir gerçektir.

Bundan pişman olmadığımı hemen söyledim.

Pişman değilim, ama   onu bir araç olarak kullanılmıştım   aslında onu, acıma tedavi olsun diye kullanılmıştım.

Acıdan kurtulmak için.

Bunu yapmamın asıl sebebi budur.

Bu anlamda, pişman değilim.

Ama, uyuşturucuya bağımlı olanlar   kesinlikle sonunda yaşamlarını mahveder.

Eğer bu yıl olmazsa, seneye olur.

Bu çok belli.

Bunun, uyuşturucu kullanan çok kişinin başına geldiğine şahit oldum.

Bu çok klasik bir durum.”

Uyuşturucu senin için kötü, ve seni mahveder".

Sonunda uyuşturucuyu bırakacağımı biliyordum ve   evlenip bebek yapmak gerçekten iyi bir teşvikti   ama kimse böyle düşünmüyor.

Herkes seni milyoner bir Rock yıldızıymışsın gibi görünüyor   ve benim korumam gereken çok şeyim var.

Uyuşturucuya bulaşmamak için çok sebebim var   ama, çok kişi, benim uyuşturucu kullanmamdan etkilenecek   bunlar, işleri olan ve bana pek karşı gelemeyen ortalama kişilerdir.

Uyuşturucuya bulaşırsam bunun sorun olmadığını nasıl göstereceğimi fark ettim.

Biliyorum, ben de onu diyorum.

Bu yüzden, devam etmek zorundayım.

Dediğim şu   eğer uyuşturucu kullanmaya devam edersem sonunda her şeyimi kaybedebilirim.

Şeffaf kişilerin çekimi ne?

Kafa karıştırmayı sevmem, ama onları birbirinden ayrı tutma fikrini seviyorum.

O organları görmek, beni etkiler.

Onlar çalışıyor.

Pek çok defa, mahvolmuş durumdayım.

Ama sistemlerine, alkol ya da uyuşturucu gibi   zehirli bir şeyi sokmalarına   bunları içlerinde tutmalarına inanmak zor.

Bir süre.

Hepsini alman harika.

Tanrım, inanılmazdı.

En harika şeylerden biriydi.

Özellikle, sadece bir fotoğraf değildi, video halindeydi   böylece, hareketlerini görebiliyordun.

Kızımızın yaşayan bir şey olduğunu ilk o zaman fark ettik.

Gerçekten harikaydı.

Kalp atışlarını görebiliyorduk.

Ve ilk olarak, elleriyle bir şey yaptı   Heavy metalcilerin işaretiydi bu   kolunu böyle salladı.

Ve doktor bize, yaptığı el hareketini gösterdi.

Courtney'le birbirimize baktık ve dedik ki: "Bu, şeytanın işareti Doktor.”

 Bazı günler, galiba normalden daha paranoyak olduğumu hissediyorum   Frances doğduğundan beri, bu duygularımın çoğu benden uzaklaşıyor.

Yıllar geçtikçe arkadaşlarımla gerçek ilişkiler   geliştirmeye başladığımdan beri daha da kolaylaşıyordu.

Aslında, grup, daha da sevilmeye başladıkça   grupta bazı gerçek arkadaşlarım oluyordu.

Sevdiğim birini bulmak, benden çok şey götürdü.

Bu, heyecan vericiydi, istediğim tek şey buydu.

Uygun bir eş.

Benim için galiba en iyisi bu   çünkü Courtney'in şimdiki durumundan daha iyi bir durumdayım.

Kendine yeterli inancı olması, onun için gerçekten zor   çünkü onun karakteri çok bozuk.

Ve o, hem kişiliğiyle hem de grubuyla, benimle dalga geçiyor.

Albümüne koyması gerekmezdi, ki albümü çok iyi   ama iyinin yarısı olsa yeterdi.

Bence, şarkıları gerçekten çok iyi, ama   şarkılarının iyi olduğuna onu ikna etmek gerçekten çok zor.

Bence, bazıları kocasının işine neden burnunu soktuğunu sorabilir.

Çünkü ben işimle uğraşamayacak kadar tembelim.

Ve ben, resmen eğilip, beni sikmelerine izin veririm.

Sürekli, bir şeyleri unuturum   herkes ona bağlıdır ve ondan yararlanır.

Ben, benim için bir şey yapılacağında başkasından   yirmi defa istemem gerekir.

Ve o işi yapmaları da dört ayı bulur.

Ve sonunda Courtney onları arar ve çığlığı basar.

Onlara bağırır, sonunda aklılarında kalır.

Telefonu kapatır ve "Ne kaltak ama" diye düşünürler; ama o iş yapılırdı.

Bunlar bebeklerimiz içindi   önümüzdeki on yıl için biraz paramız olmasını sağlamalıydık.

Bu işte daha iyi olmak için, sanırım.

Courtney'den öğreniyorum.

Ama o genelde hemen sonuçlara atlar   bu, onun zayıf noktası.

Bu yüzden, olayı olması gerektiği gibi ciddiye almadı.

Bencil, kaba ve doğrucu bir insanmış gibi görünür ve   benden çok daha düşüncelidir.

Sonunda, sadece elimde bir şey kaldığında, öylece onunla yaşamaya devam ederdim.

Ama o.

O, hep başkaları için bir şeyler yapar, bana hep hediyeler alır.

Ve her zaman bana güzel sözler söyler.

Bu harika.

Herkes "Vanity Fair" ve "Copy-Cat" hikayelerini okur   ama kimse bunların insanlar üzerinde nasıl bir etki oluşturduğunu düşünmez.

Tabii ki düşünmez.

Biz, onlar için çizgi film karakterleriyiz.

Bizim hiç hissimiz yok.

Ve insanlar, bence   albümüm için beni yalasınlar ve bana 10 Dolar versinler.

Paralarını memnuniyetle alırım.

Hiç anlayamadığım şey   ilgi odağında olmaktan sızlanan kişilerin klasik tepkisidir.”

Bunu başına sen açtın, şimdi cezasını çekmek zorundasın" der gibiler.

Herkesin beklediği bu.

Sen, kamu malısın   ve herkes, seninle ilgili her şeyi bilme hakkına sahip.

Hiçbir gazetecinin bana, uyuşturucu alıyor muyum diye sormaya hakkı yok.

Bu onların işi değil.

Müziğim ve nasıl söz yazdığımla ilgili şeyler bilmek isterlerse olur.

Tabii, o da kişisel hayat, ama   gerçekten herkesin düşündüğü kadar değil.

Her zaman, ihlal edilmiş hissederim ve   "Herkesin bilmeye hakkı vardır" demesine katılmıyorum.

Benim bu görüşü değiştirmeyi denemeye   insanların, ünlüleri düşünme şeklini değiştirmeye hakkım var.

Bu değişmeli.

Bize insan gibi davranmalılar ve özel hayatımıza saygı duymalılar.

Böyle bir kişisel saldırıyla daha ne kadar piyasada kalacağımızı düşünüyorlar.

Sonra, bizim kendi yaptıklarımızdan dolayı ayrılacağımızı düşünürler.

Bu, sadece hakkımızda yazılanlara tepkimiz yüzünden olur.

Hiç gruptan çıkmayı düşündün mü çünkü sen.?

Sürekli.

Grubu bu yıl on defa terk ettim.

Resmi olarak, yani.

Öyle bir noktaya geldi ki, artık grupla yeterince ilgilenmiyordum   onun, yoluma girmesine izin vermiyordum.

Ayrıca, Courtney ve bana yapılan saldırılar için   Krist ve Dave ilgilenmek zorunda değildi.

Krist, Melody Maker dergisinde görmüş   yanlışlıkla onun şiir okuyacağını yazmışlar   İngiltere'de hem de.

Kafayı yedi tabii ki.”

Bunu yapmaya nasıl cesaret ederler!

" dedi.

Ve ben dedim ki: "Tanrım, Krist en azından eroin bağımlısı demiyorlar.”

 "Bebeğini öldüreceğini ve onu takside bırakacağını söylemiyorlar!

" İnsanlar sürekli bizimle uğraşıyorlar.

İstedikleri pislik çıkartmak ve bizim hakkımızda yalan söylemek.

Bunu hiç anlayamadım.

Hayatımda, skandal olması için hiçbir şey yapmadım.

Kendimi tutamıyorum.

Onları ölümüne dövmek istiyorum.

İntikam almak konusunda büyük bir inancım vardır.

Her durumda, şiddet için zaman ve mekan vardır.

Açıkçası, şu anda kaybedecek çok şeyim var, o yüzden bunu yapamayacağım.

Ama önümde bunun için koca bir hayat var.

Ailemle dalga geçilmesinden hiç hoşlanmam.

Eğer kendimi sefil bulacak olursam ve ailemi kaybedersem   onu bir daha görecek olursam, onu dövmekten beter edeceğim.

Benimle dalga geçen insanlardan intikam almak için, bunu her zaman yapabilirim.

Dünyadaki en acımasız yaşam formu onlardır.

Gazeteciler.

Onlar en şeytani, en ilgisiz aptallardır.

Tanıdığım en kötü kişilerdir.

Onlar var ya.

Gazeteci olarak kimseye saygı duymuyorum.

S..ir.

Ama sen hayatını başka bir şekilde değerlendiriyorsun.

Sen, hikaye için kimsenin yoluna girmezsin.

Hikayeyi kendileri yaratanlar var.

Ben onlardan bahsediyorum.

Bu da, gazetecilerin %99'u oluyor.

Ne yaparsak yapalım hayatımızı ne kadar temiz yaşarsak yaşayalım   bu işi atlatamayacağız; çünkü burada çok fazla düşman   biz çok kişiyi tehdit ettik.

Çok kişiyi kızdırdık.

Herkes öldüğümüzü görmek istiyor.

Belki de böyle devam etmemizin sebebi, o aptallara kin gütmemizdir.

Onlar, zaten   en kırıcı işi, aileme saldırarak yaptılar.

Yıllarca böyle devam edebilirdim   ama bununla artık uğraşamayacağım bir zaman gelecek.

Kızım yeterince büyüdüğünde ve ne olduğunu fark etmeye başladığında.

Yani, zaten   on iki yaşında ve eski yazılanları okumaya başladı   ve "Gerçekten ben daha bebekken uyuşturucu aldın mı?”

 diye sormaya başladı.

Ve onu, doğru olan şeyler hakkında ikna etmeye çalışmak zor olacak.

Bu aptal kavgaya, on yıl sonra   hâlâ devam edeceğimizi sanmıyorum.

Bu noktada, kendi başıma   farklı isimler altında kayıtlar yapmak isterim.

Bu noktada eğlenmemin yolu yok.

Bir grup için en heyecanlı zaman   popüler olduklarının hemen sonrasıdır.

Her iki yılda bir, bir grupta olmak isterim.

Denize açılır gibi ?

Evet, muhteşem bir şey.

Grubun en iyi zamanlarına her baktığımda   "Nevermind" çıkmadan önce olduğunu gördüm.

Muhteşemdi.

Çekiciliğim benim işim oldu.

Bunu sevsem de sevmesem de.

Bu, yapmayı sevdiğim ve her zaman yapmak isteyeceğim bir şey   ama açık konuşmak zorundayım eskiden olduğu kadar eğlenmiyorum.

Eskiden, her gece çalışırken nasıl olurdu diye hayal ederdim.

Hiçbir şey, ilk birkaç yıl olduğu gibi değil   o zamanlar, bir avuç kalabalığa çalardık.

Her şeyi karavana yükleyip Rock gösterisine   gerçekten çalmaya giderdik.

Bunun ayrıcalığı on yıl boyunca çalsan da bir daha yaşanamaz.

İnsanlardan sıkılır   sosyalleşmek istemiyorsam ya da   sahne arkasında bir sosyal duruma uyum sağlayamazsam   ya da genel olarak turda takılmış olmazsam uyur kalırdım.

Bütün gün uyurum.

Komada olmayı tercih ederim.

Sonra uyanırım ve sahnenin altında çalarız   ve kendi küçük dünyama geri dönerim.

Senin mükemmel monitörlere sahip olduğunu   gerçekten iyi çaldığını ve her şeyin en iyi seviyede gittiğini varsayıyorum   kafandaki duyguda   mutlu musun?

Taşıdığım duyguların hepsinin karışımı bu.

Her şey; kızgınlık   ölüm ve tam mutluluk.

Hiç olmadığım kadar mutluydum, çocukken olduğum gibi etrafta koşup   polislere taş attığım kadar kaygısızım.

Yani, her şeyden bahsediyorum.

Her şarkı farklı bir duygu veriyor.

Ve dinleyenlerden aldığım titreşim.

Pek çok defa, hareketin içinde gezermişim gibi   izleyenlerin içinden bakardım   kendilerini nasıl eğlendirdiklerini görmeye çalışırdım.

Ve bu beni mutlu ederdi.

Sence on yıl sonra da bu grup devam edecek mi?

İstemiyorum, ama belki devam eder.

Şarkıların ne kadar iyi olduğuna bağlı.

Son zamanlarda, birlikte   bütünlük içinde çalışmamıza şaşırdım.

Biz, aslında oldukça iyi şarkılar yazdık.

Bu genelde olmazdı.

Çoğunlukla bu iş bana kalırdı.

Ama daha ne kadar   Dave ve Krist'le, gitarımın sesi ve kendi sesimle devam edebilirim bilmiyorum.

Başka kişilerle çalmayı gerçekten çok isterim, ama   anlaşabileceğim kişilerle   ve müziksel olarak seninle aynı şeyler düşünen kişiler bulmak neredeyse imkansız.

Bu yüzden, Courtney'le şarkı çalmak çok kolaydı.

Her defasında doğaçlama yapardık   birlikte harika bir şarkı yazdık.

Bu ilginç; çünkü o emir alan ve   lider olmaktan korkmayan biri.

İki liderin varsa   gerçekten iş çok güzel bir şekilde ilerler.

Başka kişilerle çalabilmeyi ve yeni bir şeyler yaratmayı istedim.

Nirvana'da kalmaktansa bunu yapmak isterdim.

Rock'n Roll'un yirmi yıl sonra nerede olacağını   düşünmek çok acı.

Rock'n Roll ölürse, dünya patlayacakmış gibi geliyor.

Zaten Rock'n Roll o kadar çok ısıtılıp yeniden sunuldu ve   o kadar çok çalıntısı yapıldı ki   şimdi bile zar zor yaşıyor denebilir.

Bu iğrenç.

Çocuklar, eskiden olduğu kadar, Rock'n Roll'la ilgilenmiyorlar.

Diğer nesiller kadar ilgilenmiyorlar.

Artık, moda bir deyiminden, çocukların sevişmek   ve sosyal hayat sahibi olmak için   bir kimlik olarak kullanılan bir şeyden fazlası değil.

Ve bu noktada, müziğin gençler için gerçekten   çok önemli olduğunu düşünmüyorum.

Sanal gerçeklik makinelerinde kullandıkları   ses ve tonun   müzikten aldıkları duyguları almak için olmadığını düşünüyorum.

Ve partiye gitmek konusu.

Bu sanal makinelerde bir sürü kulaklık var   konuşmak istersen kişiler ve sanal makineyi dinlemek, bunu yapabilirsin   ve başka bir odaya gidip içip sıçabilirsin.

Aslında, sanal gerçekliğin insanların kafasını güzelleştirdiğini düşünmüştüm.

Teknoloji bunu iyi yapıyor.

Ve ortalıkta sanallık keşleri olacak   onları kanepelerinde, aşırı dozdan ölmüş olarak bulacağız.

Genel olarak ölmek mi yoksa uyuşturucudan ölmek mi?

Her normal insan gibi ben de bütün hayatım boyunca ölmeyi düşündüm.

Mide acım yüzünden   uzun zaman kendimi öldürmeyi düşündüm   kimin ölüp kimin ölmeyeceği umurumda değildi.

Eğer silahla kafamı uçuracaksam   bütün bunlar uyuşturucudan ölme riskini göze almak içindi.

Bu üzücü bir hikayeydi işte.

Hayır.

Gerçekten değil.

Harika bir şey değil   yeni bir şey de değil, orası kesin.

Hayır.

Değil.

Şımartılmış bir Amerikan ürünüyüm.

Başka bir ülkede, depresyonda ya da   boşanmanın dışında çok daha kötü şeylerle yetişseydim   aile hayatım çok daha kötü olabilirdi düşündüm.

Ben sadece   sahip olamayacağım bir aile için   kara kara düşünüp dırdır ediyordum.

Sağlam bir aile kurmak için   o kadar uzun zaman yalvardım ki, artık bunu aştım.

Benimle aynı deneyimleri yaşamış çocuklarla paylaşımda bulunabildiğim için mutluyum.

Sonuçta, iki kişinin   çocukları olsun diye evlenmeyi seçmeleri üzücü   en azından anlaşabilirler.

Birbirini sevdiğini düşünen kişilerin rol bile yapamaması   beni hep şaşırtmıştır.

Aynı şekilde, çocukları için yeterli nezakette bulunması da.

Sadece arada bir, çocuklarını ziyaretten aldıklarında   başkalarını görmek zorunda kaldıklarında birbirleriyle konuşmaları.

- Kurt?

- Efendim?

Yukarıya gelirken biberonu getirir misin?

- Tamam.

- Unutma, olur mu?

- Olur.

Yani bu üzücü, ama pek değil.

Yani, benim hikayem   başkasının hikayesinden daha fazla bana ait değil.

- Marstan mı geldin?

- Buna inanmak istiyorum.

Gerçekten, bu düşününceler hoşuna gidiyor.

- Evet, doğru.

- Peki o zaman   iyi şanslar falan filan   ve kalbimin derinliklerinden teşekkür ediyorum.

Gerçekten söylüyorum.

Harikaydı.

Sonra görüşürüz.

- Peki.

- Görüşürüz.

- Güle güle Michael.

Güle güle Kurt.

Bir dakika sonra küçük bir not var.

Filmdeki konuşmalar Aralık 1992 ve Mart 1993 arasında toplanmıştır.

Konuşmaların çoğu, gece ile şafak vakti arasında   Kurt Cobain'in Seattle, Washington'daki evinde gerçekleşmiştir.

Son konuşmalardan birinden bir yıl sonra Kurt Cobain intihar etti.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar