Kurt Cobain... Bir Oğul Hakkında (2006)
Kurt
Cobain About a Son
96 dk
Yönetmen:AJ Schnack
Ülke:ABD
Tür:Belgesel, Müzik
Vizyon Tarihi:10 Eylül 2006
(Kanada)
Dil:İngilizce
Müzik:Steve Fisk, Benjamin
Gibbard
Web Sitesi:Resmi site
Çekim Yeri:Aberdeen, Washington,
ABD
Nam-ı Diğer:Untitled Kurt Cobain
Project
Oyuncular
Kurt Cobain
Michael Azerrad
Courtney Love
Özet
Müzik yazarı Michael Azzerad'ın
Kurt Cobain'in ölümünden bir yıl kadar önce ?Come As You Are: The Story of
Nirvana' adlı kitap için onunla yaptığı, bugüne kadar hiçbir yerde
yayınlanmamış söyleşileri temel alan Bir Oğul Hakkında, Cobain efsanesine dair
sürükleyici bir meditasyon niteliğindeki etkileyici bir belgesel. Film
süresince, Kurt Cobain çocukluğundan ve ilk gençlik yıllarından müziği keşfettiği
günlere ve onu yiyip bitiren şöhretle ilişkisine kadar tüm yaşamını anlatıyor.
Bugüne kadar hiçbir yerde duyulmayan bu konuşmalar, Cobain'in başarılarının ve
yenilgilerinin, düşüncelerinin ve deneyimlerinin samimi ve hülyalı bir anlatımı
olarak karşımıza çıkıyor. AJ Schnack, Cobain'in konuşmalarını, hayatında önemli
bir rol oynamış üç kentin yeni çekilmiş görüntüleriyle birleştiriyor. Aberdeen,
Olympia ve Seattle'da yapılmış çekimler, Cobain'in sesi ve onu hayatı boyunca
etkileyen yirmiyi aşkın sanatçının müziğiyle birleştiğinde anlıyorsunuz ki, bu
film bir yıldan az bir zaman içinde dünya çapında ün kazanan bir rock yıldızı
üzerine değil. Aksine, Bir Oğul Hakkında 70'lerde ve 80'lerde, insanın içini
acıtan sosyal ve kültürel karmaşanın içinde büyümüş bir Amerikan erkeğinin
öyküsü; kızgın, düşünceli, içine dönük ve yetenekli bir çocuğun.
Altyazı
Hiçbir zaman gizemimiz olsun
istemedim.
Sadece, başta söyleyecek hiçbir
şeyim yoktu.
Şimdi, uzun zamandır o
olmadığından, bir hikaye var.
Başta, yaşadığım her geceyi
düşünürdüm.
Tanrım, hayatım çok sıkıcı.
Benim gibi pek çok insan var.
Biz hakkımızda kitap yazılmasını hak etmiyoruz.
Hayatımın detayları hakkında
konuşmalıyım, biliyorum.
Seninle konuşmak eğlenceli, ama kişisel hayatım hakkında ileride başka bir konuşmada da bundan daha açık
olacağımı sanmıyorum.
İnsanlar bilmeyi gerçekten hak
etmiyorlar.
Yani, bu onların meselesi değil kişisel hayatım onların meselesi değil.
S..irsinler.
Benim hakkımda her şeyi bilmeleri
gerekmez.
Uzaylıymışım gibi düşünmek
istedim hep.
Eskiden, annemin beni küçükken
evlatlık aldığını düşünürdüm.
Beni farklı bir gezegenden
gönderilen bir uzay gemisinde buldular.
Eskiden her gece gerçek
ailemle gökyüzündeki gerçek ailemle
konuşurdum.
Buraya binlerce uzaylı bebeğin bırakıldığını
biliyordum onlar her yerdeler ve ben
çok azıyla tanışabildim.
Bu, aklımda hep oyuncak ettiğim
bir şeydir.
Bunu oynamak gerçekten eğlenceliydi.
Burada olmamın özel bir sebebi
var.
Sürekli evi özlüyorum.
Diğer uzaylılar da özlüyor.
Hayatım süresince bir avuç başka uzaylıyla karşılaşma şansım oldu sonunda, bir gün ne yapmamız gerektiğini
bulacağız.
Sekiz yaşıma kadar, oldukça mutlu
bir çocukluk yaşadım.
Çok sevecen bir anneyle gerçekten
iyi bir çocukluk annem beni tam
anlamıyla destekliyordu ve sanatla uğraşmama yardım ediyordu.
Sürekli resim çiziyordum ve kitap
okuyordum.
Annem, beni desteklemek konusunda
gerçekten ilgiliydi.
Harika bir zaman geçirdim, o
zaman içinde gerçekten iyi bir çocukluk yaşadım.
Her şeyim iyi ayarlanmıştı, ne
yapacağımı tam olarak biliyordum.
Hiçbir şey beni durduramazdı.
İstediğim şeyleri yapabileceğimi
biliyordum; çünkü dünya gerçekten çok küçüktü
ve her şey şans eseri önüme seriliyordu.
Hiçbir problemim yoktu.
O zamanlar hayatta hiçbir engelim
yoktu.
Hiçbir zaman "kötü
çocuk" olmadım ama yedi tane
teneke kutuyu taşlarla doldurup fanların
arkasından arabalara attığım oldu.
Polislere karşı bir kinim vardı.”
Polislere mısır atalım"
derdim.”
Polisler geliyor, seni
öldürecekler".
Daha çocukken, ne zaman bir polis
arabası görsem tenekeleri alır ve onlara atardım.
Ve her polis gördüğümde, şarkı
söylemeye başlardım.
Onları göstererek, onların "şeytan"
olduğunu söylerdim.
Mary Halam ona müzisyen olmaya can atan birisi derdiniz Aberdeen'de pek çok bar grubuyla çalmış ve müzik konusunda, kesinlikle hayatımdaki en yardımsever insandır.
Sekiz yaşımdayken bana bir Havai elektrik
gitar amfisi verdi ve bana Beatles
kayıtları vermekten de o sorumludur.
Bana bass davul verdi ve kollarım bağlı bir şekilde kafamda Elmer
Fudd şapkasıyla ve babamın tenis ayakkabılarıyla
dolaştım.
Davula vurup Beatles şarkıları söyleyerek
mahallede dolaştım.
Çok daha küçükken, kesinlikle bir
Rock yıldızı olabileceğimi düşünürdüm.
Bunda hiçbir problem yoktu, çünkü
yerimde duramazdım ve dünya benim
ellerimdeydi.
Her şeyi yapabilirdim.
İstesem Başbakan olabileceğimi
biliyordum.
Ama bu aptalca bir fikirdi.
Rock yıldızı olmayı tercih ederim.
Çevremi ve beni neyin beklediğini
hiç anlamadım.
Gençliğimde, Aberdeen'i
Amerika'daki herhangi bir şehirmiş gibi düşünmemle nasıl bir yabancılaşma hissederdim?
Hepsinin aynı olduğunu düşünürdüm.
Herkesin kolayca anlaştığını ve
burada şiddetin aslında olandan daha az
olduğunu düşünürdüm.
Bu gerçekten kolay olurdu.
Amerika'nın arka bahçem kadar büyük
olduğunu düşünürdüm.
Her yerde gezmek, bir Rock
grubunda çalmak ve dergilerin kapağında
olmak problem olmazdı.
Bende, erken evresinde olduğum şartlanma
hastalığı var ama bu denli manik
depresif olmaya dokuz yaşımda başladım.
Bu olaya hiç böyle bakmamıştım.
Benim neslim en son masum nesil diye düşünmüşümdür hep.
Televizyonda şiddet
gösterilmiyordu.
Kablolu televizyonumuz yoktu.
Susam Sokağı ve Speed Racer
vardı, o kadar.
Her şey tam bir hayaldi.
Şimdiki şeylere kıyasla her şey
çok basitti ortaçağa ait gibiydi.
Şimdiki çocuklar daha akıllı.
Ve onlardan daha da akıllı
davranmaları bekleniyor.
Sürekli dayak yedim.
Babam, sosyal bir ortamda mesela restoranda ya da öyle bir yerde su döksem
beni cezalandırırdı ya da bana
tokat atardı.
Bir ebeveyn nasıl bu kadar utanabilir ya da restoranda başkaları, hakkında ne
düşünür diye sadece, çocuğun kazayla bir
şey döktüğü için nasıl bu kadar çekinir
hiç anlamam.
Bir kaza oldu diye, çocuğunu cezalandırmak
zorunda mısın?
Bu, bir çocuk üzerine
oynanabilecek ilginç bir psikolojik oyundur.
Hâlâ bir şeyleri devirdiğim için kendimi küçük düşmüş ve dışlanmış hissederim.
Kendimden utanırım çünkü kendimi bir şeyler dökmemeye, kaza ve
hata yapmamaya şartladım.
Her şey, her defasında mükemmel
olmalıydı.
S..irsin gitsin.
Marry kardeşlerin konuşacağı türden
konuşkan bir adamdı.
Aslında bütün gün sadece dolaşır
ve kütükleri sayardı.
Onun baba-oğul günü anlayışı Cumartesi ve Pazar günleri beni işe
götürmekti.
O, kütükleri saymaya gittiğinde ben
de onun ofisinde otururdum.
Çok heyecanlı bir hafta sonu
geçirdik.
Resimler çizdim ve telefon
şakaları yaptım.
Sonra 2X4'leri yığdıkları depoya
gittim.
Havalarda uçuyordum, kovalandığımı
veya hırsızları ve polisleri
kovaladığımı ya da Süpermen veya başka bir süper kahraman
olduğumu düşünüyordum.
Tanrı olmak kadar heyecan
vericiydi.
Sonra, Queen dinlerken karavanda
uyurdum.
A yüzündeki "News of the
World" şarkısını Battery içerken
tekrar tekrar dinlerdim.
Sonra orada kalırdık.
Queen'i çok fazla dinlemekten akünün bitmesiyle karavanda kalmışlığım çok
oldu.
Babam varmış gibi hiç hissetmedim,
biliyor musun?
Bir şeyler paylaşabileceğim bir
baba figürüm hiç olmadı.
Yedi yaşıma kadar olanları hatırlamak
zor ve bu, onunla yaşadığım zamandır.
O benim babamdı, bir anne ve bir
babam vardı ve kısa bir süre babamla
yaşadım sonra, o evlendi ve onun önemli şeyler listesindeki sonuncu şeylerden biri oldum.
Ben olsaydım.
Ben; Courtney ve Frances'le bu
durumda olsaydım ne yapar eder kolay
yolu seçmez Frances'la iletişime geçerdim.
Onunla ilişkimi geliştirmeye ve bir şeyler paylaşmaya çalışırdım ama babam pes etti.
Babamın bilmesini isterim ki,
artık ona karşı hiçbir duygu beslemiyorum.
Artık onunla konuşmak istemiyorum;
çünkü onunla paylaşacak hiçbir şeyim yok.
Eminim ki, bu durum onu gerçekten
üzecektir; ama bu onun kişiliği.
Benim yaşıtım çocuklar,
kendilerini aynı anda bu soruyu sorarken buluyorlar "Annemle babam neden boşanıyor?
Neler oluyor?
Arkadaşlarımın anne babası da
boşanıyor.”
"Bir şeyler doğru gitmiyor.”
Bir şekilde, anne babalarımızın yetişme şekli olması gerektiği gibi olmamış ve
mahvolmuşlar.
Bir şeyleri yanlış yapmış
olmalılar ki hayal dünyasında yaşıyorlar.
Boşandılar, yeminlerini
düzenlemeleri gerekti ve tıpkı annemin yaptığı gibi otuz yaşında içmeye başladılar.
Bu gerçekten kafa karıştırıcı çocuklarını yetiştirirken defalarca hata
yapıyorlar çünkü çocuklarının neye ihtiyacı
olduğunu anlamıyorlar.
Hatırlıyorum, arkadaşlarımın hepsi
yedi yaşındayken aynı soruyu
soruyorlardı ve o yaşlar, böyle bir
soru sormak için uygun bir zaman değil.
Bu bir salgın, tam bir hastalık.
Benim hikayem, yaşıtlarımın
%90'ıyla aynı.
Aynı problemler yüzünden, lisede başlayarak
birkaç yıl esrar içtim.
Onlar, "Komünist
Tehdit"in olduğu çağda yetişti.
Herkes nükleer savaştan
öleceğimizi düşünüyordu daha fazla
şiddet toplumumuzu ele geçirmeye başladı
ve herkesin tepkisi aynıydı.
Müzik tarzımızın bizimle aynı zamanda çıkan diğer gruplardan
farklı olduğunu düşünmüyorum.
Aynı zararı almak konusunda bizim daha "özel" olduğumuzu düşünmüyorum.
Zarar aynı.
Ama biz daha fazla dikkat çektik;
çünkü şarkılarımızın kancaları var dinleyenlerin
akıllarına takılıyorlar.
Sekizinci sınıfta beden eğitimi dersinde,
ip atlıyordum ve bir anda sırtım
incindi ve hastane gitmek zorunda
kaldım çünkü nefes alamıyordum, omurgamın
kırıldığını hissettim.
Sırt disklerimden birini
kaydırmışım ve o hafta bir masöre
gittim ve omurga eğriliğim olduğunu
buldular.
Bir destek giymem gerekiyordu; ama
ben istemedim.
Ve gitarım çalıyor oluşum omurga eğriliği oranımın büyümesine katkıda
bulunmuş.
Aslında daha fazla eğilmesine zemin
hazırlamış çünkü gitarın ağırlığı sol tarafımı
aşağı çekiyordu.
Bu da, daha kötü rahatsızlanmama
sebep oldu.
Her zaman acı içindeyim.
Hayal etmiyordum.
Sürekli acı çekiyordum.
Bu belki, omurga acımı mide acıma değişmek için psikolojikti.
Mide ağrım başladığında, bunu omurgamda
çok daha yoğun hissettim o zamana
kadar, sırtımı uzun zamandır düşünmüyordum.
Sonunda şizofren olma eğilimimim hep
vardı diye düşünürdüm çünkü hep çok
sinirliyim ve sinir alışkanlıklarım
vardı.
Bir zamanlar, takıntı hastalığım olduğunu
gösteren şeyler yapıyordum.
Parmaklarımı çıtlatırdım, yüzümü
kaşırdım saçımı arkaya atardım, bende
bunların hepsi vardı böyle sinir
alışkanlıklarım vardı.
İnsanlardan nefret etmem beklentilerime uygun yaşamıyor olmamdandı.
Sürekli aynı aptalların etrafında
olmaktan sıkılmıştım ve herkes
birbirinin kopyasıydı.
İnsanlara karşı tepkim ve onlara katlanamadığım
yüzümden belli oluyordu.
Bu, onların çok maço, adam gibi
ve aptal olmasına karşı kişisel davamdı.
Fark etmeye başladım ki pek çok kişi onlara duyduğum bu kinin
farkındaydı onlara katlanamadığım herkesin
ortak görüşüydü.
Sürekli sinirli olmamla birlikte sürekli evhamlı hissetmeye başladım.
Bu, bir çeşit paranoya
gibiydi çünkü bir gün çıldıracağımı
herkes biliyordu.
Okula AK-47 getiren ve herkesi hava uçuran bir çocuk olacağımı
düşünüyordum.
Saçma bir saç kesimi olan bir çocuk bulabilseydim hiç de tuhaf
olmazdım.
Punk-rock dinleyen birini
bulabilseydim!
İstediğim şey, ortalama çocuklar
dışında "bir yere ait olmaktı".
Okuldaki sevilen çocuklara değil.
Benim istediğim ineklerle birlikte
olmaktı ama bizim ineklerimiz "ezik
ineklerdi" Aberdeen'de, onlar
ortalama inekti.
Onların olduğu tip şuydu "bozuk" çocuklar.
Neyse ki, eşcinsel bir arkadaş
buldum.
O, çok zaman kendimi öldürmek
istememden beni korudu.
Lisedeki herkes onun eşcinsel
olduğunu biliyordu sadece kimse bana söylemeye
zahmet etmedi ya da ben fark edemedim
ta ki, bir gece bana kur yapmaya karar verene kadar.
Ben de lafı dolandırmadan ona
eşcinsel olmadığımı ama yine de onun
arkadaşı olabileceğimi söyledim.
Ondan sonra, insanların bana
farklı baktığını fark etmeye başladım.
Bana normalde olduğundan daha
garip bakıyorlardı.
Sonrasında, bazıları özellikle, jimnastik sınıfındakiler
tarafından tacize uğramaya başladım.
Onlar kendilerini tehdit
altında hissettiler; çünkü çıplaktılar
ben de sözde eşcinseldim.
Ya penislerini örterlerdi ya da
beni yumruklarlardı.
Ya da ikisini birden yaparlardı.
Ama sonra, eşcinsel değilken, eşcinsel olduğum
gerçeğiyle gurur duymaya başladım.
Gerçekten, bu çelişki beni çok
eğlendirmişti.
Gerçekten çok heyecan vericiydi.
Kimliğimi neredeyse bulmuştum.
Ben "özel" bir inektim.
Punk-rock dinleyen, popüler kişi
sayılmazdım; ama en azından ortalama inek
olmaktan daha iyiydi.
Bir gün, annem esrar içtiğimi
biliyordu ve bırakmam için bir sürü psikolojik
yaklaşım denedi.
Mücevher kutusunda biraz esrarı
vardı ve her defasında bir parça çalar onu kekik otuyla değiştirirdim.
Sonunda, mücevher kutusunu
çanta dolusu kekik otuyla doldu.
Bir gece, bana ve arkadaşım
Myer'a, onunla esrar içmeyi teklif etti
ve onun kekik otu olduğunu biliyordu; ama biz onun bildiğini
bilmiyorduk bu yüzden onunla kekik otu
içmek zorunda kaldık.
Ama biz hiç birlikte pilot
olmadık.
Hiç beraber esrar içmedik.
Esrar arkadaşı falan değildik.
Annem ve esrarla ilgili
hatırladığım başka bir anım ise şudur masanın
üstünde sekiz tane Aberdeen Hard Buds'ım vardı
Myer ve bir kaç arkadaşla parti veriyorduk.
İçiyor ve esrar oyunu oynuyorduk.”
Bong Oyunu" gibi bir oyundu.
Annem gerçekten sarhoş ve sevimsiz
biri oldu ve o gece, bana kin
besliyordu.
Tam bir pislik gibi davranmaya
başladı.
Geldi ve bana bir bardak verdi ve esrarımızdan büyük bir sap alıp yuttu.
- Sarhoş oldu ve - Bana bu hikayeyi anlatmıştı.
- Öğrenir artık.
- Evet, gerçekten.
Bir öğretmenim vardı, orijinal hikayeleri
olan çocukları çok severdi.
İngilizce öğretmeniydi.
Ben gerçekten delice, hatta neredeyse
kırıcı hikayeler yazardım ve o, o
hikayeleri çok severdi.
Beni dersten sonra salmaz saatlerce konuşurduk.
Gerçekten harika bir kadındı.
Sevdiğim bir öğretmenim daha
vardı.
Üçüncü ve dördüncü sınıf grafik
sanatı öğretmenimdi.
O da bana çok destek oldu.
Beni sürekli örnek gösterip Amerika'nın her yerindeki farklı sanat
yarışmalarına sanat çalışmalarımı,
arkamdan, rızam olmadan gönderirdi.
Bu tip yarışmalarla hiç ilgili
değilimdir.
O da, bu işi benim arkamdan yapar
ve ödül ve kupalarımı bana verirdi.
Ailem, sanat okuluna gideceğimden
emindi ama o zamanlar Punk-rock'la o
kadar ilgiliydim ki istediğim şeyin
aslında grupta çalmak olduğuna karar verdim.
Beni bekleyen iki bursum vardı ama gitmek gibi bir niyetim yoktu.
İlk kararım, o yıl gitmemekti.
Ailen nasıl tepki verdi?
Hemen evden kovuldum.
Bu, sanat okuluna gitmeyeceğimden
değildi galiba hayatımın anlamsız olmasıyla
alakalıydı.
Ailemin gözünde hiç hırslı değildim halbuki hırslıyımdır.
Müzikle çok ilgiliydim ve bir grup kurmayı çok istiyordum.
Onlar, bu durumu uygun görmediler
sadece.
Gitarım olduğundan beri ona
takıntılı oldum çok uzun yıllar ona
tutundum her gece, saatlerce, her gün yatana kadar gitar çalardım, tek yaptığım
buydu.
Uzun zamandır Punk-rock'la ilgilenmek
istiyordum "Creem Magazine"
üyeliğim vardı ben de, odamda oturup Punk
çalar gibi yapardım ya da Punk-rock
olduğunu düşündüğüm şeyleri gitarımla çalardım.
Aslında, oldukça benziyorlarmış.
Sadece gürültü vardı.
3 akordan oluşan bir gürültü ve
çığlıklar vardı ben de Punk-rock'ın bu olabileceğini
düşündüm.
Aberdeen'den Montesano'ya giderken,
bir gezimde Montesano, Aberdeen'den 30
km falan uzaklıkta daha küçük bir şehirdir.
Montesano'ya taşındığımda Buzz
Osborne'la tanıştım ve o bana Punk-rock'la ilgili bazı derleme ipuçları
verdi.
Kabul etmem bir kolay olmadı, ama
gerçekten onu sevmek istedim.
Farklı bir dünya gibiydi,
farklı bir gezegenden başka bir şey gibiydi.
Daha anlaşılır konuşuyor olduğunu ve ortalama Rock'n Roll'dan daha gerçekçi
olduğunu düşündüm.
O haftanın sonuna doğru
kendimi Punk rock dinleyen biri ilan etmiştim.
O zamanlar Punk-rock ile ilgilendiğim
için çok mutluydum çünkü o, bana
büyümek için ihtiyacım olan üç yılı verdi
ve görüşlerime değerler verip nasıl
biri olduğumu fark etmeme yardım etti.
Aslında, Punk-rock dinleyen
biri olmak Rock-yıldızı olmak
istemediğimi fark etmeme yardım ettiği için
kendime güvenmemi sağladı.
Olamayacağımdan değil, yeterli
cesaretim olmadığından Rock-yıldızı
olmak istemedim.
Ama ben, bu ince çizgiyi her
zaman buldum ilgilenmemenin,
istememenin, ait olmamanın bir tarafıydı bu.
Ama hâlâ insanlara kendimi
kanıtlamaya çalışıyorum.
Her zaman, özel bir şeyler yaptığımı verebileceğim bir şeyler olduğunu biliyordum.
İnsanlara iyi şarkılar
yazabileceğimi gösterme fırsatı
bulacağımı ya da en azından müziksel
olarak bir katkı sağlayacağımı biliyordum.
Krist'le ne zaman tanıştınız?
Onu bir kaç defa lisede gördüğümü ve onunla kesinlikle tanışmak istediğimi
düşündüğümü hatırlıyorum.
Ama onu, popüler buluşmalar
dışında başka bir yerde hiç görmedim.
O, alışılmadık bir şekilde
"parodilere" ya da onun gibi şeylere katılırdı.
Onun gerçekten zeki, eğlenceli,
geveze bir insan olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.
Bir grupta çalmak istediğimi ona
sürekli belli ettim.
Birileriyle çalmak istiyordum;
ama Krist yine de benim en çok istediğimdi.”
Fecal Matter"a tatil
yaptırdığım güne kadar hep Krist'e
müziğimi dinletmeye çalıştım ama o, hiç
dinleme zahmetine girmedi sonra, bir gün bana geldi ve dedi ki "Sonunda yaptığın kaseti dinledim.”
"Oldukça iyi.
Bence bir grup kurmalısın.”
Tamam.
Sonunda!
Ve bir grup kurdunuz.
Eskinden de birlikte doğaçlama
çalar mıydınız?
Creedence Clearwater grubu vardı.
Krist'in Aberdeen'deki büyük
evinde doğaçlama çalardık.
Çok soğuktu, kışın ortasıydı duvarların deliğinden içeriye hava girdiğini
görebiliyordunuz.
Sonra, "Polynesian
Resort"da bir işim oldu çünkü
güvence verdiklerini bilmiyordum.
Gerçekten çok kötüydü.
Oradan nefret ettim.
Ama çok da çalışmadan geçindim çünkü genelde otel odalarının bacalarını
süpürürdüm.
Çalıştığım sekiz saat boyunca ne
yaptığımı hiç bilmiyorlardı.
Genelde kimse şöminesini kullanmazdı
bile böylece, çok az şömine temizlerdim hızlıca bitirir, yatar ve bir kaç saat
uyurdum bir de televizyon izlerdim.
Harika bir işti!
Biz de sonunda anladık ve
çamaşıra başladık ve ben yakalandım.
Ve bu iş bu kadardı.
Söz konusu çalışma olunca, son
derece tembel bir insandım.
Olay aslında çalışma arkadaşlarından uzak durmakla ilgili.
Çalışma arkadaşlarımla ilişkim hep
kötü olmuştur.
Ben ortalama kişilerle
anlaşamıyorum.
Beni boğuyorlar.
Sinirlerime öyle dokunuyorlardı
ki onları hiç göz ardı edemiyorum.
Onlarla yüzleşmek zorundaydım ve
onlara onlardan nefret ettiğimi söylemeliydim
ya da onlarla hiç konuşmamalıydım.
Neredeyse bütün kış, yaşayacak hiçbir
yerim yoktu.
İnsanların koltuklarında ve Dale'in verandasının arkasında, bir
kutunun içinde uyurdum.
Her yerdeydim.
Sorun yoktu; çünkü insanların koltuklarında uyumak çok uygun
bir durumdu.
Sonunda bira alıyordum ve o gece
içiyorduk.
Başka bir gece başkasının evinde
kalıyordum ve başka bir gün, başka bir
yerde.
Herkesin evi arasında gittim
geldim.
Bir süre sonra, bir kaç ay sonra,
artık hoş karşılanmıyordum ve yardıma
muhtaç haldeydim.
Köprü altında uyuduğum çok oldu ve o kış, hatırladığım en soğuk kışlardan
biriydi.
Dışarısı gerçekten çok soğuktu.
Gündüz hiçbir şey yapmadan
ortalıkta gezindiğimi hatırlıyorum hep kütüphaneye
giderdim ve kütüphanede, sadece oturarak
kitap okuyarak ve günün bitmesini bekleyerek çok zaman geçirdim.
İşim olmadan hayatta kalabildiğim
için kendimle gurur duyuyordum.
Çünkü Punk-rock dinleyen birinin Aberdeen hayal versiyonunu yaşayan biriydim.
Gerçekten çok kolaydı.
Büyük şehre kaçan pek çocuğun
yaşadıklarının yanında benim yaşadıklarım önemsizdi.
Bazı arkadaşlarıma sürekli benimle Seattle'a taşınırlar mı diye
soruyordum.
Seattle'a gitmeyi çok istiyordum;
çünkü olayın orada olduğunu biliyordum.
Ama kimse benimle gelmek
istemedi, ben de tek başıma gitmekten çok korkuyordum.
Hep çok fakirdim her zaman küçük ve pis yerlerde yaşadım.
Yine de eğlenceliydi.
İlk defa tek başıma kalmıştım.
Yalnızca ben.
Annen, oraya taşındığında gerçekten
mutlu olduğunu söyledi.
Genellikle öyle, çünkü grubum
oradaydı.
Kendimi bağımsız hissediyordum.
Hatırlıyorum yıllar önceydi Eric Schillinger'a "Bir grubun, gerçek ağır 'Black
Sabbath' ve 'The Beatles'ı karıştırmasıyla
ne kadar başarılı olabileceğini düşünüyorsunuz?”
diye sordum.”
Bununla ne yapabilirsiniz?”
dedim.
Farklı türlerde müzik yapmak
istedim.
Bir yönden Led Zeppelin gibi
olmak istedim ama tam anlamıyla
Punk-rock'ın en uç noktası olacak bir şey yapmak ve gerçekten acıklı pop şarkıları yapmak
istedim.
Ama olmuş gibi gelmedi hiç çünkü aynı grup olduğumuzu kimse anlayamadı.
O noktada, gerçekten de eşsiz bir
sesimiz olmadığını anladım.
Gerçekten orijinal olduğumuzu
düşünmüyordum.
Çok kişiye bu durumu sordum ve her
zaman bu fikirle eğlendim.
İlginçtir, çünkü pek çok insan "Kurt o zamanlar nasıldı?”
diye sorduğumda "O, kimsenin ne düşündüğünü
umursamaz" der.
Hayır.
Kesinlikle, insanların ne
düşündüğünü müziğim hakkında ne
düşündüğünü umursadım; çünkü biliyordum ki
gerçekten tam yapmak istediğim şeyi yapmak için hayran kitlesine ihtiyacım vardı.
Bu ifadeleri o zamanlar istismar
edemezdim.
Müziğin nasıl işlediğini ve
dinleyicilerin nasıl olduğunu hiç anlamadım.
Sonunda, istediğimiz şeyi ne
olursa olsun yapmaya başlayacaktık,
kimsenin hoşlanıp hoşlanmadığı umurumuzda değildi ama başta, yine de insanları mutlu etmeyi ve
ne olacağını görmek istiyorduk.
Şimdi ilk gösterimizi hatırladım.
Erin adında bir arkadaşımın evindeydik,
ormanlıktaydı.
Hayatımın en iyi zamanıydı!
Herkes bizden çok korktu.
Mutfakta, bizden saklanıyorlardı.
Evin her yerini aramak
zorundaydık.
Mutfakta elli tane falan
uyuşturucu vardı, bizden saklanıyorlardı
çünkü çok gürültü yapıyorduk, çok sarhoştuk.
Shelly ve Tracy öpüşmeye başladı masanın üstüne atladım, onlar da beni
yakaladılar.
Kendimizi aptal yerine koyduk.
Tabii ki, akşamın sonunda partideki kızların çoğu erkek arkadaşlarıyla istediklerini konuştu.”
Toplanıp ayrılma zamanı geldi,
çocuklar!
" Kaplumbağalara
takıntılı oldum.
Beş ya da altı tane almaya
karar verdim ve onları salonun
ortasındaki küvete koydum.
Çok hareketsizler.
Kıpırdamıyorlar.
Hiçbir duygu göstermiyorlar.
Cansız gibiler.
Onlar en saçma ev hayvanı.
Onlar, köpeklerin tam zıttı.
Bazı sebeplerden dolayı köpek
besleyemem.
Onlar mutlu edilmek için çok
istekliler ve onlara her şeyi yapabilirsin.
Ben kedileri ve dikkat
gerektiren diğer hayvanları severim.
Onlarla ilgilenmek
zorundasın ve onlar, "S..ir
git" tavrında olurlar.”
Akvaryuma yığılmış haldeyim,
acınacak durumdayım.”
"Senden nefret ediyorum ve senin için
oynamayacağım".
Kabukları gerçekten çok yardımcı
oluyor.
Gerçekten çok hassas ve ona
vurunca canları acıyor.
Aslında onlar, kimsenin düşündüğü
gibi koruyucu değil.
Arkalarına düşünce kırılıp, hayvanları
öldürür.
Olympia'ya gitmeyi hep çok
istemişimdim; çünkü orada kültür tadı vardır.”
Manzarası" vardır.
Bu benzersiz bir şeydi.
Amerika'nın her yerinde bulamayacağın
bir şeydi.
Üç yıldır her hafta sonu okula grupları görmeye ve arkadaşlarla takılmaya gidiyordum.
Tracy adında bir kızla takılmaya
başlamıştım sonunda sevgili olduk ve onunla Olympia'ya taşındık.
Bu şehri kendime yakın
hissediyorum çünkü burada sanata başlamak
için çok güzel şeyler var.
Hayatımda ilk defa kültür vardı.
Eskiden de şehirde yaşadığım
olmuştu.
Bu gerçekten iyi bir deneyim.
Rahatlamış hissettim.
Herkesin asıl amacı ve motivasyonu aynı gözüküyordu.
Burada "inekler"
topluluğu vardı.
Dışlanmış öğrenciler vardı ki onlar Punk-rock dünyasından da
dışlanmışlar çünkü onlar "Jack
Bear" tipi seven insanlardı.
Ve onlar "The
Shaggs"den etkilenmişlerdi "Velvet
Underground"dan ve daha ilkel "Garage
Rock"dan etkilenmişti.
K Records'a ve bana tanıttıkları müziklere minnettarım.”
Vaselines" gibi ve Avrupa'dan, özellikle İngiltere'den çıkan
pek çok şeye mesela "Young Marble
Giants", "Clean Axe" gibi gruplara minnettarım.
Bunlar sayesinde, yıllardır çocukluğuma
dönüp bakmadığımı fark ettim.
Unutmayı denedim.
Bu, geçmiş günlerime bakmamı ve eğlenceli
anılarım olmasını sağladı.
Bu, benim için masumiyetin
hatırlatıcısı oldu.
Bana çocukluğumu hatırlatması
için "K Tatoo" yaptırmaya karar verdim.
Bana çocuk kalmayı hatırlatması
için.
Bu, kağıtlardan oluşmuş ilginç bir
yere dönüştü, ütopyaya orada herkes
diğerinin kuyusunu kazıyordu ve cakewalk dansı yapan kişiler vardı.
Orada gösterilerimizi ilginç
yerlerde bir apartmanın
merdivenlerinde, yolda falan sergiliyorduk
ya da arka sokaklarda bir yerlerde.
Her şey fazlasıyla "topluma
yönelikti".
Herkes, bir diğerine yardım
ediyordu ve birbirinin gruplarında
çalıyordu.
Hepimiz başarmak istiyorduk kayıtlar yapıyorduk ya da tura falan
gidiyorduk.
Herkes, diğerleriyle çalmaktan ve
gruplar oluşturmaktan mutluydu.
Burada gerçek anlamda gruplar
yoktu.
Herkes arkadaşlarıyla doğaçlama
çalıyordu.
Ama ben, o kişilerle pek
uyuşamadım, gerçekten de bunu istemedim
çünkü onlar çok sıkıcıydı.
Olympia'yla ilgili kural
tanımayan şeylerden biri de burada
partiler olmasıydı.
Orada kimse içmez ve uyuşturucu
almazdı onun yerine boş boş oturur ve
sadece kahve içerlerdi ve biri kalkıp
şarkı söylerdi.
Partilere giderdim ve orada hiçbir
şey yaşanmazdı.
Sadece oturur ve müzik dinlerdi bense kendi başıma müzik dinlemeyi tercih
ederim.
Aberdeen'de kendi küçük sanat
dünyası hayalimde yaşadım ve kendimi
Olympia'da da gözlerden uzak tuttum.
Olympia'ya gidip bir anda
gelişmeye başlayıp birileriyle
takılmaya başladığım ve şehrin
kültürüne karıştığımı kast etmiyorum.
Olanlardan yararlandım; buna
rağmen kendimi engellediğimi kast ediyorum.
Yine kendimi sakladım.
Çünkü hep böyleydim.
Hep kapalı kapılar arkasındaydım.
Daireden çıkmadığım haftalar
olurdu.
Evde kalıp bir şey yapmayınca Tracy ne düşündü?
Tracy'yle aramda hiçbir zaman gerçek
bir çatışma olmadı çünkü o, arabada da köprü altında da kalsam mutlu olacağımı
biliyordu.
Birkaç defa, bana bir işim
olmasını söyledi ben de sadece
"Bana şu anda bir işim olmalı gibi gelmiyor" dedim.”
Arabama gideceğim" dedim.
Ve sonra "Sorun değil, dairede
kalabilirsin" derdi.
Kesinlikle bir anne gibi, bir
bakıcı gibiydi.
O, her şeyle ve herkesle
ilgilenmeliydi.
Ve ne yapar eder benim için para
harcardı.
Alışverişe gider istediğim bir
şey bulursam ve param yoksa ben olsam
almazdım.
Ama o her zaman alır ve beni
yemeğe çıkarırdı.
Bunu çok yaptı.
Bu, kendimi suçlu hissettiğim
şeylerden biridir çok kere yemeğe
gitmemiz.
Her zaman "sanattan
anlayan" birini aramışımdır onunla
"sanatsal şeyler" paylaşabileceğim biri, onunla bunu yapmak
imkansızdı.
Böylece, biz birlikte evli çiftlerin yaptığı şeyleri falan yaptık.
Hepsi de tipik Amerikan
alışkanlıklarıydı, mesela alışveriş
yapmak ve yemek yemek.
Sineklere karşı ilginç bir manyetik
çekimim vardır.
Aslında, sinekler beni seviyordu.
Bir sabah uyandım ve sinekler beni
saatlerce uyutmadılar.
Vızlayıp, yüzüme çarptılar.
Bana sürekli saldırdılar ve bütün
hayatım boyunca bu oldu.
Tracy'yle yaşadığım yazın en kötü
bölümü buydu her sabah bana
saldırırlardı, ben de sinek şeritleri asmaya karar verdim.
20 Dolara almıştım, yani bir parçası
50 sent ediyordu.
Yatağımın üstünde kırk tane sinek şeridi asılıydı.
Her yerde.
Bu durum daireme çok yakışmıştı.
Her yerde sinek şeritleri vardı.
Death-rock gibiydi
her yerde ölü sinekler vardı.
Evimi her zaman zevkli
döşemişimdir.
Duvarına yirmi tane haç asan bir
adam değilimdir.
Hep, bir ya da iki tane güzel haç
istemişimdir.
O zamanlar pek çok sanat işi
yaptım mesela iskelet modellerini alır ve onları çamurla sıvardım onları küçük oyuncak bebekler şekline
getirirdim.
Ve onları giydirirdim.
Eriyen mumlarla onlara çirkin bir
görüntü kazandırırdım.
Bu sadece komik bir el sanatıydı.
Bir kaç atılmış kasetle birlikte içinde küçük hediyeler ve mektupları aklıma gelen plak şirketlerine
gönderdim.
Onlara, içinde karıncalar olan kullanılmış prezervatifler gönderdim.
İçinde plastik karıncalar ve
konfeti vardı.
Kendini kaydettirmek için gönderdiğin
bu muydu?
Evet.
Onları Touch and Go'ya, SST'ye Alternatif Tentacles'a, ve aklıma gelen her
plak şirketine gönderdim.
Yirmi tane falan Touch and Go'ya
gönderdim.
Touch and Go'da olmayı her şeyden
çok istiyordum çünkü sevdiğim bütün
gruplar oradaydı.
Bizim gerçekten Scratch Acid'e ve
diğer başka gruplara yakın olduğumuzu düşündüm
müziğimiz Big Black'e ve Butthole Surfers'e yakındık.
Bunlar benim en sevdiğim üç
gruptur.
O zamanlar, Hardcore tam
anlamıyla ölmüştü en iyi şey
Speed-metaldi.
Ve ben ondan nefret ettim.
Yapacağımız şey sadece başlangıçtaki gibi, gerçekten canlı ve
new-wave tarzı bir şeyler yapmaktı.
Scratch Acid'i bu kadar sevmemin
sebebi şarkılarının yapısı olmasındandı.
Gerçekten de şarkıları sadeydi ve
şarkılarının pop yapısı vardı.
Bunlar kolayca âşık olabileceğin
şarkılardı ve bu neredeyse Aerosmith
şarkısı gibi, ama gerçekten mahvolmuştu
ve benim de yaptığım buydu.
Yapmak istediğim de buydu.
Krist ve ben Seattle'a ve Seattle'da yaşayanlara karşı hayali bir
nefret geliştirdik çünkü içimizde "ait
olmamak" isteği vardı.
O kadar uzun zamandır, ait
değildik ki bir anda bir
"duruma" ya da topluma
karışmak bizim için doğal olmayacaktı.
Böylece, aklımızda böyle şeyler
oluşturduk ve sadece Seattle hakkında
konuştuk.
Bunları düşünmek Aberdeen'den gelen Rock dinleyen kişiymişim
gibi küçümseyici hissettirdi.
Wipers'ı daha önce hiç
duymamıştım onları yedi yıldır
dinliyordum, sadece!
O şey, gerçekten burada değildi,
düşündüğümüzün ya da istediğimizin
yarısı kadar yoğun değildi.
Seattle'da büyümedim ve yüksek
orta sınıftan değildim.
Bunlar, hayatım boyunca savaştığım
şeylerdi.
İnsanlar bize karşı aslında,
iyiydiler o zamanlar, bunu kabul etmiyorduk.
Jonathan'la şans eseri bir kafede
tanıştık ve Krist sabahtan beri
içiyordu.
Biz öğlen saat 11.00'de buluştuk
ve galiba Krist sabah 8.00'den beri
içiyordu.
O kadar sarhoştu ki Jonathanla iş konuşmak imkânsızdı çünkü Krist orada oturdu, Jonathan'a baktı
ve geğirdi kafedeki herkese dönüp çığlıklarla
bir şeyler söylemeye başladı.
Koca, nefret dolu sesiyle "Neye bakıyorsunuz siz!
" dedi.
Birinin kendini aptal yerine
koyması gibiydi.
Harikaydı, gerçekten eğlenceliydi.
Gördüğüm en eğlenceli şeylerden
biriydi.
Jonathan kalkıp ayrılmaya hazırdı.
Gerçekten, o gün bir anlaşmaya vardık
mı hatırlamıyorum.
Krist çok yıkıcıydı.
Bu, hiçbir işimize yaramadı.
Galiba, yaptıklarının ve yapacağının "Sub Pop" etkisi bize ne yaptığımızı düşündürdü.”
Mudhoney" şarkısını ve benzerlerini
dinliyordum.
O şarkının, üzerimizde, sesimizi "kabuğundan
çıkarmak" ve pop şarkısı yazmayı
denemek konusunda etkisi olduğunu düşünüyorum.
Bizim hiç pop şarkımız yoktu.
Burada pek çok şey bizim
istediğimiz ve yapacağımız şeylerdi.”
Bleach" kaydımızla
istediğimiz deneysellik ve çeşit yaratmaktı
ama burada Sub Pop'un baskısı çoktu.
Punk-rock grubuyken pop müzik
yapmak havalı değildi ve benim
istediğim bu ikisini karıştırmaktı.
Ama, yapacağımız şey daha çok Pop
müzik gibiyken kalabalığın tepkisinden
çekiniyordum.
Sonra, Olympia'da yaşayarak yıllarca müzikal devrimin kural tanımayan
felsefesini tanıdım ve bunu içerlemeye
başladım.
İnsanların bizi bu kadar ciddiye
almamalarını isterdim.
Underground rezaletinde herkes Ütopya'ya
çok meraklıydı; ama burada çok farklı
parçalar vardı.
Eğer sen underground hareketinin
grup kurarak ve onların katılmadığı
küçük ve gereksiz şeyler hakkında pazarlık
etmeyerek kitlesel seviyede etkin olmasını
nasıl beklersin?
İşte, grubum bu durumdaydı orada, ana kurumsal makineye karşı devrimsel anlamda kavga etmemiz bekleniyordu.
Ben de "Sen, bana bu baskıyı
kurmaya nasıl cesaret edersin?”
diye düşündüm.
Gerçekten aptalcaydı.
Casey bana, nasıl onu "Love
Buzz"ı çalarken duyduğunu anlattı ve
geri dönüşte, sen "Love Buzz"un radyoda çıkmasını bekliyormuşsun sonunda kenara çekip Casey'i arayıp ondan şarkıyı çalmasını
istemişsin ve arabada oturup, şarkının radyoda
çıkmasını beklemişsin çünkü menzil
dışına çıkmak üzereymişsin.
Evet.
Bunu hatırlıyorum.
Şarkını radyoda duymak nasıl bir
duyguydu?
Harikaydı.
Buraya gelebileceğimi hiç
düşünmemiştim.
Sadece bir grupta olurum ve belki
bir demo yaparız diye düşünmüştüm.
Ama, radyoda o şarkıyı çalmaları o
zaman için isteyemeyeceğim bir şeydi.
Gerçekten harikaydı.
Bu, bir anda gelen başarı ve ündü en vahşi rüyalarımın bile ötesinde ve istediğim
her şeyden daha fazlasıydı.
Yani, o seviyede bir kez tadını aldım ve gerçekten havalı
olduğunu düşündüm gelecek kayıtlarımı
radyoda duymanın kesinlikle hoşuma
gideceğini düşündüm.
Kiramı ödeyebilmem için bu grupla
çalmak gerçekten harika olurdu.
Biz tam anlamıyla fakirdik.
Bir gösteriden, günlük 30 Dolar
kazanıyorduk.
Amerika'yı ilk defa görüyorduk yani, biz bir gruptuk ve hayatta kalmak için
yeterli para kazanabiliyorduk.
Muhteşemdi.
Çok harikaydı.
Bu, tam bir özgürlüktü.
Hiçbir şeyin daha iyisini ya da fazlasını
isteyeceğimizi düşünmemiştim.
Hayatımın kalanını bir grupta
ya da kulüplerde çalarak şarkılarımı
arada bir radyoda duyarak ve bir
dairede yaşayarak geçireceğimi düşünmüştüm.
Bir süre sonra, kurumsal
şirketler sebebiyle mahkemeye düştün ve
kendini öldürmeyi istedin.
Biz, genellikle şirketlere
karşı yeterince iyiydik bizi iki ya da
üç defa yemeğe götürdüler.
Bizim niyetimiz de buydu.
Özellikle, Capital'e gittiğimizi
hatırlıyorum çünkü çok iğrençti.
Bir buluşmamızda yemeğimi yedim
ve oradan ayrıldım.
En ünlü radyo programcılarını
gördük.
Texas'tan yaşlı adamlardı.
Benim ısınma adamım gibiydi.
Tanrım, çok korkmuştum.
Bana "Şu, 'Polly' şarkısındaki Polly'yi dövüyor
muydun?”
diye sordu.
Ben de dedim ki: "Evet,
dövüyordum.”
Ve sonra, kötü tipli başka iki radyo programcısı
onun ofisine yürüdü ve "Lakers
maçına iki biletimiz var!
" dediler.
Hepsi ayakta alkışlamaya başladı.
Bu şirketin bize göre olmadığını
biliyordum.
Dinle dostum, aylaklık etmek
istemiyorum.
Senin yıldız olmanı istiyoruz!
Bu aslında, hepimizin duymayı
istediği şey çünkü biz, kimsenin
dikkatini çekmeyen Fransız alternatif grupları
gibi olmayacağız.
Aslında, reklam yoluyla etki
bırakma ihtimalini düşündük ama hiç de bir yıl önce olduğu gibi gerçek dışı
görünmüyordu.
Dave'le o küçük dairede geçirdiğimiz
bütün kış yıllardır yaşadığım en
depresif zamandı.
Çok küçük, kirli, soğuk ve gri
bir daireydi.
Her gün delirme noktasına
geliyordum.
Bunlarla başa çıkamadım.
Çok sıkılmıştım ve çok fakirdim.
Aylardır Geffen'de kayıtlıydık, ama
hiç paramız yoktu.
Televizyon yönünden eksik
değildik sadece Corn Dogs alacak
paramız vardı.
Multi-milyon dolarlık şirkete
kayıtlı olmak ve tam anlamıyla fakir
olmak gerçekten ilginç bir histi.
Olympia'da yaşamaktan ve
yapacağımız hiçbir şey olmamasından çok sıkılmıştım.
Çevremdeki kimsenin bana teklif
edeceği hiçbir şey yoktu.
Buralardan taşınmak istiyordum.
Seattle'a gitmek istiyordum.
Eroine çok defa bulaştım.
Çok defa derken ne demek
istiyorsun?
İşte, her hafta ya da öyle bir
şey, galiba.
Neden bunu yaptığıma dair hiçbir
fikrim yoktu.
Bir keresinde pilotken Krist'i
aradım telefonda konuştuk, ona uyuşturucu
aldığımı söyledim gerçekten çok
endişelendi.
O ve Shelley beni daha sonra
aradılar beni sevdiklerini ve
uyuşturucu almamı istemediklerini söylediler.
Gerçekten çok iyiydi.
Çok defa midem bozulurdu.
Bu, Amerika turunda başladı.
Midem yanıyordu ve bulanıyordu hayal edebileceğin en kötü mide iltihabıydı,
canım çok acıyordu.
Midende bir kalp atıyormuş gibi hissedersin
ve canın çok acır.
Gerçekten berbat.
Gerçekten onu hissedebilirsin.
Yemeğin sadece yarısını
bitirebiliyordum sonra belli bir yere
gelince oraya bir şey değdi mi, orası
yanardı.
Orası acımaya başlardı; çünkü
yemek oraya otururdu.
Çok kötü yanar.
Bununla yaşamaya alıştım.
Yani, kimsenin fark etmediği
bir acı içindeyken yemek yediğim çok
zaman oldu çünkü ben bu konuda
sızlanmaktan bıktım.
Turlarda daha sık acır.
Yani, işimi bırakmak gibi bir
seçeneğim yoktu ve kimse nasıl büyük
bir acı içinde olduğumu bilmiyordu.
Avrupa turunun yarısında iyileşene kadar, bir daha tura çıkmayacağım
dediğimi hatırlıyorum.
Kendimi öldürmek istedim, kafamı
uçurmak istedim, çünkü bu işten çok sıkılmıştım.
Böyle yaşamamın imkânı yok.
Bu, beni evhamlı birine
dönüştürdü psikolojik olarak çok kötü
durumdaydım ve pek çok akılsal
problemim vardı çünkü her gün kronik
acı içindeydim.
Bu ne zaman oldu?
Son 5 yıldır oluyor.
Öyle bir noktaya geldi ki, son
birkaç turda artık tura gitmemin bile hiç
imkânı yoktu.
Ama uyuşturucu kullanmaya başladığımdan
beri mide problemim yok.
Courtney'le nasıl tanıştınız?
Onunla Portland'de, uzun zaman önce bir gösteride çalarken tanıştık.
Nefes almak gibiydi.
Konuşma odasında ona bir etiket
verdim.
Onun Nancy Spungen olduğunu
sandım.
Bilemiyorum.
Ona benziyordu.
Klasik bir Punk-rock hatunu
gibiydi.
Ondan hoşlandığımı hissettim o gece, onunla sevişmek istedim, ama o gitti.
Hayatımda biraz heyecan olsun
istedim.
Ve bu kadar dışa dönük ve
karizmatik biriyle hiç tanışmamıştım.
Courtney, heyecanlı olayların
başına gelmesi için bir mıknatıs gibiydi.
Yani, sokakta onunla yürüsem biri bize bıçakla saldırmaya kalkışacakmış
gibi gelirdi.
Sebepsiz yere, Courtney öyle biri
gibi olduğundan o, böyle şeyleri
kendine çeker.
Kendimi isyankâr gibi
hissediyordum Courtney'le çıkmaya
başlamıştım ve esrar kullanıyorduk dışarıda duvara karşı sevişiyorduk.
Ve yapacağımızı yapıp, olay
çıkartıyorduk.
Çünkü herkes masada oturuyor, hiç
eğlenmeden yemeğini yiyordu.
Bir anda kalkıp masada bardak kırıp çığlık atan ve beni yere
atan biriyle bunu oynamak harikaydı.
Gerçekten de çok eğlenceliydi.
Krist, bütün övgüyü aldığı sürece
iş yapmaya hevesli biridir.
Bütün kontrol onda olmalıydı.
O, bütün dikkatin onun üstünde
olmasını ister.
Benim onun kadar komik olmaya izin yoktu.
Genelde, onun etrafındayken mizah
duygumu göstermem.
Çünkü her şeyi yapar, ama bana
tepki vermez.
Onu kahkahalarla güldürdüğümü hiç
sanmıyorum ve mizah duygum olduğunu
biliyorum, insanları güldürebilirim.
Courtney'i sürekli güldürürüm ve Courtney'le birlikteyken ve Dave'le ya da
başka birkaç arkadaşlayken esprilerimle
kendimi çok rahat hissederim.
Ama Krist'leyken, aramızda bazı
ilginç engeller vardı.
Eğer bir başkasına onu neyin sinir ettiğini önceden anlamak için yeterli saygın varsa diğerini rahatsız eden kişilik kusurlarını bir kavgaya dönüşmeden durdurmayı denemen gerekir.
Birbirimize kötü sözler
söylediğimizi zannetmiyorum birbirimizi
çok sevdiğimizden değil ikimiz de
birbirimizin ikiyüzlü olduğunu düşünürüz
ikimizin de diğeri hakkında küçümsediği şeyler olduğundan eminim.
Grup hatırına bir şey yapmanın
anlamı yoktu.
Para kazanmaya başlayınca, fazla
baskının neden hep benim üzerimde olduğunu
ve nasıl benim biraz daha fazlasını hak ettiğimi anladım.
Çünkü, grubun lideri bendim,
bütün incelemeler benim hakkımda yazılıyordu.
Bütün baskıyı, benim kaldırmam
gerekliydi.
Ve şarkı yazmakla ilgili baskıyı
da ben kaldırmalıydım başka birinin,
bunun övgüsünü alması umurumda değildi ama
en azından, bana ekonomik yönden yardım edilmeliydi.
O ve Dave için, bu gerçekten de büyük
bir olaydı.
Onlar, en az benim şarkı yazma
övgüm kadar övgüyü hak ettiklerini
düşünüyorlardı.
Bu saçmalık.
Çok saçma.
Grubu bırakmaya hazırdım.
İnanamadım.
Genel olarak, nihilist bir
ahmaktım hep dalga geçerdim ve diğer zamanlarda çok kırılgan ve çok
içtendim.
Ve şarkılar genelde böyle ortaya
çıkar.
Bu iki duygunun karışımı gibidir.
Ve yaşıtlarımın çoğunun durumu da
benimle hemen hemen aynı.
Onlar bir an dalga geçiyorlar ve
bir sonraki dakika ilgilenen biri oluyorlar.
Birkaç yıl önce beni kızdıran
şeylere, onlar da kızgın.
Kişisel şeyler olması gerekmez tecavüz
ve şiddetle de ilgili olabilir.
Evet.
Genel olarak her şeye kızgınım.
Bütün bu şarkılar beni kızdıran şeylerle savaşım hakkında.
Albümün bütün teması bunun
üzerine.
Şimdiye kadarki her albümüm için
durum bu.
Esasında, hepsi aynı şeyi
söylüyorlar.
Yani, iyi ve kötü, erkek ve kadın
arasındaki ikilemdeyim.
Başkalarına sebep yokken, kötü
şeyler yapan kişiler var.
Onları döverek öldürmek istedim.
Gerçek bundan ibaret.
Yapabileceğim tek şey buydu, onun
yerine mikrofona çığlık attım.
Ofisinde bir yazı okudum.
Dedim ki "Tanrım, bu, beni
huylu duygusal ve depresif biri gibi
gösteriyor".
O da "Öylesin zaten"
dedi.
Ben de "Hayır.
Hiç de bile!
Ben de bazen eğlenmek
isterim" dedim.
Herkes, benim duygusal bir enkaz
olduğumu negatif, siyah bir yıldız olduğumu
düşünüyordu.
İnsanlar kötü ruh halim için beni
sürekli suçluyordu.
Bana hep "Neyin var?”
diye sorarlardı.
Benim hiçbir şeyim yoktu, çok
iyiydim.
Hiç, kötü bir ruh halinde olmadım.
Öyle bir noktaya geldim ki, kendime
bakmam ve diğerlerinin ne gördüğünü anlamam
gerekiyordu.
Düşündüm ki, "Belki de
kaşlarımı kazıtmalıyım.
Bu olabilir.”
İnsanlar bana sürekli soruyorlardı.
Birkaç ay önce bir kulübe gittim ve çocuğun biri durduk yere "Tanrım, Kurt, niye her zaman
delirmiş gibi görünüyorsun?”
dedi.”
Ben deli değilim!
Çok mutlu bir ruh halindeyim şu
anda.”
"Seni g.t!
" "Ne var?
Neyin var?
Üzgün müsün?”
Çok insan, onlara bakıp gülümsemezsem kızgın olduğumu düşünür.
Ben de ne yapıp edip, eğleniyormuşum
gibi görünürüm.
Genelde, kendimi eğlendiririm ve artık
depresyonda değilim.
Yani bunu yapmak benim için artık çok daha kolay.
Uyuşturucu, her zaman bana istediğim güvenliği ve insanlardan çok da nefret etmediğimi
hissettirmiştir.
Onlara karşı az da olsa sevgim
vardı en azından, yüzeyselliklerini görmezden gelebiliyordum ve onların gerçek
insanlar olduğunu düşünebiliyordum.
Belki, kötü bir çocukluk geçirdiklerinden
bu haldeler ya da çevreleri onları bu
hale getirdi.
Bu, insanlara karşı olan düşmanlığımı
geçirmem içindi.
Ve bunu yapmak zorundaydım; çünkü insanlardan bu kadar nefret etmekten ve herkese karşı bu kadar kibar olmaktan çok
sıkılmıştım.
Biliyorum, uyuşturucu almamı savunuyorum
gibi geliyor.
Anlattıklarım, yalanlama gibi
geliyor.
Sadece bakış açılarını düzeltmek
için karşı ilâç kullanmaya başlamak
istedim.
Son birkaç aydır, her gün 400
Dolar değerinde uyuşturucu kullandım ve
hafızam hakkında kesinlikle bir şeyler fark ediyorum ve sağlığımın sonunda çok daha kötüye gideceğini
biliyordum.
Bir zamanlar, şimdi olduğumdan daha
sağlıklı ve daha kilolu olduğum bir
gerçektir.
Bundan pişman olmadığımı hemen
söyledim.
Pişman değilim, ama onu bir araç olarak kullanılmıştım aslında onu, acıma tedavi olsun diye
kullanılmıştım.
Acıdan kurtulmak için.
Bunu yapmamın asıl sebebi budur.
Bu anlamda, pişman değilim.
Ama, uyuşturucuya bağımlı olanlar kesinlikle sonunda yaşamlarını mahveder.
Eğer bu yıl olmazsa, seneye olur.
Bu çok belli.
Bunun, uyuşturucu kullanan çok
kişinin başına geldiğine şahit oldum.
Bu çok klasik bir durum.”
Uyuşturucu senin için kötü, ve
seni mahveder".
Sonunda uyuşturucuyu bırakacağımı
biliyordum ve evlenip bebek yapmak gerçekten
iyi bir teşvikti ama kimse böyle
düşünmüyor.
Herkes seni milyoner bir Rock
yıldızıymışsın gibi görünüyor ve benim
korumam gereken çok şeyim var.
Uyuşturucuya bulaşmamak için çok
sebebim var ama, çok kişi, benim
uyuşturucu kullanmamdan etkilenecek bunlar,
işleri olan ve bana pek karşı gelemeyen ortalama kişilerdir.
Uyuşturucuya bulaşırsam bunun
sorun olmadığını nasıl göstereceğimi fark ettim.
Biliyorum, ben de onu diyorum.
Bu yüzden, devam etmek zorundayım.
Dediğim şu eğer uyuşturucu kullanmaya devam edersem sonunda
her şeyimi kaybedebilirim.
Şeffaf kişilerin çekimi ne?
Kafa karıştırmayı sevmem, ama
onları birbirinden ayrı tutma fikrini seviyorum.
O organları görmek, beni etkiler.
Onlar çalışıyor.
Pek çok defa, mahvolmuş
durumdayım.
Ama sistemlerine, alkol ya da
uyuşturucu gibi zehirli bir şeyi
sokmalarına bunları içlerinde tutmalarına
inanmak zor.
Bir süre.
Hepsini alman harika.
Tanrım, inanılmazdı.
En harika şeylerden biriydi.
Özellikle, sadece bir fotoğraf değildi,
video halindeydi böylece, hareketlerini
görebiliyordun.
Kızımızın yaşayan bir şey
olduğunu ilk o zaman fark ettik.
Gerçekten harikaydı.
Kalp atışlarını görebiliyorduk.
Ve ilk olarak, elleriyle bir şey
yaptı Heavy metalcilerin işaretiydi bu kolunu böyle salladı.
Ve doktor bize, yaptığı el
hareketini gösterdi.
Courtney'le birbirimize baktık ve
dedik ki: "Bu, şeytanın işareti Doktor.”
Bazı günler, galiba normalden daha paranoyak
olduğumu hissediyorum Frances
doğduğundan beri, bu duygularımın çoğu benden uzaklaşıyor.
Yıllar geçtikçe arkadaşlarımla gerçek
ilişkiler geliştirmeye başladığımdan beri
daha da kolaylaşıyordu.
Aslında, grup, daha da sevilmeye
başladıkça grupta bazı gerçek
arkadaşlarım oluyordu.
Sevdiğim birini bulmak, benden
çok şey götürdü.
Bu, heyecan vericiydi, istediğim
tek şey buydu.
Uygun bir eş.
Benim için galiba en iyisi bu çünkü Courtney'in şimdiki durumundan daha
iyi bir durumdayım.
Kendine yeterli inancı olması, onun
için gerçekten zor çünkü onun karakteri
çok bozuk.
Ve o, hem kişiliğiyle hem de
grubuyla, benimle dalga geçiyor.
Albümüne koyması gerekmezdi, ki
albümü çok iyi ama iyinin yarısı olsa
yeterdi.
Bence, şarkıları gerçekten çok
iyi, ama şarkılarının iyi olduğuna onu
ikna etmek gerçekten çok zor.
Bence, bazıları kocasının işine neden
burnunu soktuğunu sorabilir.
Çünkü ben işimle uğraşamayacak
kadar tembelim.
Ve ben, resmen eğilip, beni sikmelerine
izin veririm.
Sürekli, bir şeyleri unuturum herkes ona bağlıdır ve ondan yararlanır.
Ben, benim için bir şey yapılacağında
başkasından yirmi defa istemem gerekir.
Ve o işi yapmaları da dört ayı
bulur.
Ve sonunda Courtney onları arar ve
çığlığı basar.
Onlara bağırır, sonunda aklılarında
kalır.
Telefonu kapatır ve "Ne
kaltak ama" diye düşünürler; ama o iş yapılırdı.
Bunlar bebeklerimiz içindi önümüzdeki on yıl için biraz paramız
olmasını sağlamalıydık.
Bu işte daha iyi olmak için,
sanırım.
Courtney'den öğreniyorum.
Ama o genelde hemen sonuçlara
atlar bu, onun zayıf noktası.
Bu yüzden, olayı olması gerektiği
gibi ciddiye almadı.
Bencil, kaba ve doğrucu bir
insanmış gibi görünür ve benden çok
daha düşüncelidir.
Sonunda, sadece elimde bir şey
kaldığında, öylece onunla yaşamaya devam ederdim.
Ama o.
O, hep başkaları için bir şeyler yapar,
bana hep hediyeler alır.
Ve her zaman bana güzel sözler
söyler.
Bu harika.
Herkes "Vanity Fair" ve
"Copy-Cat" hikayelerini okur ama
kimse bunların insanlar üzerinde nasıl bir etki oluşturduğunu düşünmez.
Tabii ki düşünmez.
Biz, onlar için çizgi film
karakterleriyiz.
Bizim hiç hissimiz yok.
Ve insanlar, bence albümüm için beni yalasınlar ve bana 10
Dolar versinler.
Paralarını memnuniyetle alırım.
Hiç anlayamadığım şey ilgi odağında olmaktan sızlanan kişilerin
klasik tepkisidir.”
Bunu başına sen açtın, şimdi
cezasını çekmek zorundasın" der gibiler.
Herkesin beklediği bu.
Sen, kamu malısın ve herkes, seninle ilgili her şeyi bilme
hakkına sahip.
Hiçbir gazetecinin bana,
uyuşturucu alıyor muyum diye sormaya hakkı yok.
Bu onların işi değil.
Müziğim ve nasıl söz yazdığımla ilgili
şeyler bilmek isterlerse olur.
Tabii, o da kişisel hayat, ama gerçekten herkesin düşündüğü kadar değil.
Her zaman, ihlal edilmiş
hissederim ve "Herkesin bilmeye
hakkı vardır" demesine katılmıyorum.
Benim bu görüşü değiştirmeyi
denemeye insanların, ünlüleri düşünme şeklini
değiştirmeye hakkım var.
Bu değişmeli.
Bize insan gibi davranmalılar ve
özel hayatımıza saygı duymalılar.
Böyle bir kişisel saldırıyla daha
ne kadar piyasada kalacağımızı düşünüyorlar.
Sonra, bizim kendi
yaptıklarımızdan dolayı ayrılacağımızı düşünürler.
Bu, sadece hakkımızda yazılanlara
tepkimiz yüzünden olur.
Hiç gruptan çıkmayı düşündün mü
çünkü sen.?
Sürekli.
Grubu bu yıl on defa terk ettim.
Resmi olarak, yani.
Öyle bir noktaya geldi ki, artık
grupla yeterince ilgilenmiyordum onun,
yoluma girmesine izin vermiyordum.
Ayrıca, Courtney ve bana yapılan
saldırılar için Krist ve Dave ilgilenmek
zorunda değildi.
Krist, Melody Maker dergisinde
görmüş yanlışlıkla onun şiir
okuyacağını yazmışlar İngiltere'de hem
de.
Kafayı yedi tabii ki.”
Bunu yapmaya nasıl cesaret
ederler!
" dedi.
Ve ben dedim ki: "Tanrım,
Krist en azından eroin bağımlısı demiyorlar.”
"Bebeğini öldüreceğini ve onu takside bırakacağını
söylemiyorlar!
" İnsanlar sürekli bizimle
uğraşıyorlar.
İstedikleri pislik çıkartmak ve bizim
hakkımızda yalan söylemek.
Bunu hiç anlayamadım.
Hayatımda, skandal olması için hiçbir
şey yapmadım.
Kendimi tutamıyorum.
Onları ölümüne dövmek istiyorum.
İntikam almak konusunda büyük bir
inancım vardır.
Her durumda, şiddet için zaman ve
mekan vardır.
Açıkçası, şu anda kaybedecek çok
şeyim var, o yüzden bunu yapamayacağım.
Ama önümde
bunun için koca bir hayat var.
Ailemle
dalga geçilmesinden hiç hoşlanmam.
Eğer
kendimi sefil bulacak olursam ve ailemi kaybedersem onu bir daha görecek olursam, onu dövmekten
beter edeceğim.
Benimle
dalga geçen insanlardan intikam almak için, bunu her zaman yapabilirim.
Dünyadaki
en acımasız yaşam formu onlardır.
Gazeteciler.
Onlar en
şeytani, en ilgisiz aptallardır.
Tanıdığım
en kötü kişilerdir.
Onlar var
ya.
Gazeteci
olarak kimseye saygı duymuyorum.
S..ir.
Ama sen hayatını başka bir
şekilde değerlendiriyorsun.
Sen, hikaye için kimsenin yoluna
girmezsin.
Hikayeyi kendileri yaratanlar
var.
Ben onlardan bahsediyorum.
Bu da, gazetecilerin %99'u
oluyor.
Ne yaparsak yapalım hayatımızı ne
kadar temiz yaşarsak yaşayalım bu işi
atlatamayacağız; çünkü burada çok fazla düşman
biz çok kişiyi tehdit ettik.
Çok kişiyi kızdırdık.
Herkes öldüğümüzü görmek istiyor.
Belki de böyle devam etmemizin
sebebi, o aptallara kin gütmemizdir.
Onlar, zaten en kırıcı işi, aileme saldırarak yaptılar.
Yıllarca böyle devam edebilirdim ama bununla artık uğraşamayacağım bir zaman
gelecek.
Kızım yeterince büyüdüğünde ve ne
olduğunu fark etmeye başladığında.
Yani, zaten on iki yaşında ve eski yazılanları okumaya
başladı ve "Gerçekten ben daha
bebekken uyuşturucu aldın mı?”
diye sormaya başladı.
Ve onu, doğru olan şeyler
hakkında ikna etmeye çalışmak zor olacak.
Bu aptal kavgaya, on yıl sonra hâlâ devam edeceğimizi sanmıyorum.
Bu noktada, kendi başıma farklı isimler altında kayıtlar yapmak
isterim.
Bu noktada eğlenmemin yolu yok.
Bir grup için en heyecanlı zaman popüler olduklarının hemen sonrasıdır.
Her iki yılda bir, bir grupta
olmak isterim.
Denize açılır gibi ?
Evet, muhteşem bir şey.
Grubun en iyi zamanlarına her
baktığımda "Nevermind"
çıkmadan önce olduğunu gördüm.
Muhteşemdi.
Çekiciliğim benim işim oldu.
Bunu sevsem de sevmesem de.
Bu, yapmayı sevdiğim ve her zaman
yapmak isteyeceğim bir şey ama açık
konuşmak zorundayım eskiden olduğu kadar eğlenmiyorum.
Eskiden, her gece çalışırken nasıl
olurdu diye hayal ederdim.
Hiçbir şey, ilk birkaç yıl olduğu
gibi değil o zamanlar, bir avuç
kalabalığa çalardık.
Her şeyi karavana yükleyip Rock
gösterisine gerçekten çalmaya giderdik.
Bunun ayrıcalığı on yıl boyunca çalsan
da bir daha yaşanamaz.
İnsanlardan sıkılır sosyalleşmek istemiyorsam ya da sahne arkasında bir sosyal duruma uyum
sağlayamazsam ya da genel olarak turda takılmış
olmazsam uyur kalırdım.
Bütün gün uyurum.
Komada olmayı tercih ederim.
Sonra uyanırım ve sahnenin
altında çalarız ve kendi küçük dünyama
geri dönerim.
Senin mükemmel monitörlere sahip
olduğunu gerçekten iyi çaldığını ve her
şeyin en iyi seviyede gittiğini varsayıyorum
kafandaki duyguda mutlu musun?
Taşıdığım duyguların hepsinin
karışımı bu.
Her şey; kızgınlık ölüm ve tam mutluluk.
Hiç olmadığım kadar mutluydum, çocukken
olduğum gibi etrafta koşup polislere
taş attığım kadar kaygısızım.
Yani, her şeyden bahsediyorum.
Her şarkı farklı bir duygu
veriyor.
Ve dinleyenlerden aldığım
titreşim.
Pek çok defa, hareketin içinde
gezermişim gibi izleyenlerin içinden bakardım kendilerini nasıl eğlendirdiklerini görmeye
çalışırdım.
Ve bu beni mutlu ederdi.
Sence on yıl sonra da bu grup
devam edecek mi?
İstemiyorum, ama belki devam eder.
Şarkıların ne kadar iyi olduğuna
bağlı.
Son zamanlarda, birlikte bütünlük içinde çalışmamıza şaşırdım.
Biz, aslında oldukça iyi şarkılar
yazdık.
Bu genelde olmazdı.
Çoğunlukla bu iş bana kalırdı.
Ama daha ne kadar Dave ve Krist'le, gitarımın sesi ve kendi
sesimle devam edebilirim bilmiyorum.
Başka kişilerle çalmayı gerçekten
çok isterim, ama anlaşabileceğim
kişilerle ve müziksel olarak seninle
aynı şeyler düşünen kişiler bulmak neredeyse imkansız.
Bu yüzden, Courtney'le şarkı
çalmak çok kolaydı.
Her defasında doğaçlama yapardık birlikte harika bir şarkı yazdık.
Bu ilginç; çünkü o emir alan ve lider olmaktan korkmayan biri.
İki liderin varsa gerçekten iş çok güzel bir şekilde ilerler.
Başka kişilerle çalabilmeyi ve yeni
bir şeyler yaratmayı istedim.
Nirvana'da kalmaktansa bunu
yapmak isterdim.
Rock'n Roll'un yirmi yıl sonra nerede
olacağını düşünmek çok acı.
Rock'n Roll ölürse, dünya patlayacakmış
gibi geliyor.
Zaten Rock'n Roll o kadar çok ısıtılıp
yeniden sunuldu ve o kadar çok
çalıntısı yapıldı ki şimdi bile zar zor
yaşıyor denebilir.
Bu iğrenç.
Çocuklar, eskiden olduğu kadar, Rock'n
Roll'la ilgilenmiyorlar.
Diğer nesiller kadar
ilgilenmiyorlar.
Artık, moda bir deyiminden, çocukların
sevişmek ve sosyal hayat sahibi olmak
için bir kimlik olarak kullanılan bir
şeyden fazlası değil.
Ve bu noktada, müziğin gençler
için gerçekten çok önemli olduğunu
düşünmüyorum.
Sanal gerçeklik makinelerinde
kullandıkları ses ve tonun müzikten aldıkları duyguları almak için
olmadığını düşünüyorum.
Ve partiye gitmek konusu.
Bu sanal makinelerde bir sürü
kulaklık var konuşmak istersen kişiler
ve sanal makineyi dinlemek, bunu yapabilirsin
ve başka bir odaya gidip içip sıçabilirsin.
Aslında, sanal gerçekliğin
insanların kafasını güzelleştirdiğini düşünmüştüm.
Teknoloji bunu iyi yapıyor.
Ve
ortalıkta sanallık keşleri olacak
onları kanepelerinde, aşırı dozdan ölmüş olarak bulacağız.
Genel
olarak ölmek mi yoksa uyuşturucudan ölmek mi?
Her normal
insan gibi ben de bütün hayatım boyunca ölmeyi düşündüm.
Mide acım
yüzünden uzun zaman kendimi öldürmeyi
düşündüm kimin ölüp kimin ölmeyeceği
umurumda değildi.
Eğer silahla kafamı uçuracaksam bütün bunlar uyuşturucudan ölme riskini göze
almak içindi.
Bu üzücü bir hikayeydi işte.
Hayır.
Gerçekten değil.
Harika bir şey değil yeni bir şey de değil, orası kesin.
Hayır.
Değil.
Şımartılmış
bir Amerikan ürünüyüm.
Başka bir ülkede, depresyonda
ya da boşanmanın dışında çok daha kötü
şeylerle yetişseydim aile hayatım çok
daha kötü olabilirdi düşündüm.
Ben sadece sahip olamayacağım bir aile için kara kara düşünüp dırdır ediyordum.
Sağlam bir aile kurmak
için o kadar uzun zaman yalvardım ki,
artık bunu aştım.
Benimle aynı deneyimleri
yaşamış çocuklarla paylaşımda bulunabildiğim için mutluyum.
Sonuçta, iki kişinin çocukları olsun diye evlenmeyi seçmeleri
üzücü en azından anlaşabilirler.
Birbirini sevdiğini düşünen
kişilerin rol bile yapamaması beni hep
şaşırtmıştır.
Aynı şekilde, çocukları için
yeterli nezakette bulunması da.
Sadece arada bir, çocuklarını
ziyaretten aldıklarında başkalarını
görmek zorunda kaldıklarında birbirleriyle konuşmaları.
- Kurt?
- Efendim?
Yukarıya gelirken biberonu
getirir misin?
- Tamam.
- Unutma, olur mu?
- Olur.
Yani bu üzücü, ama pek değil.
Yani, benim hikayem başkasının hikayesinden daha fazla bana ait
değil.
- Marstan mı geldin?
- Buna inanmak istiyorum.
Gerçekten, bu düşününceler
hoşuna gidiyor.
- Evet, doğru.
- Peki o zaman iyi şanslar falan filan ve kalbimin derinliklerinden teşekkür
ediyorum.
Gerçekten söylüyorum.
Harikaydı.
Sonra görüşürüz.
- Peki.
- Görüşürüz.
- Güle güle Michael.
Güle güle Kurt.
Bir dakika sonra küçük bir not
var.
Filmdeki
konuşmalar Aralık 1992 ve Mart 1993 arasında toplanmıştır.
Konuşmaların
çoğu, gece ile şafak vakti arasında
Kurt Cobain'in Seattle, Washington'daki evinde gerçekleşmiştir.
Son
konuşmalardan birinden bir yıl sonra Kurt Cobain intihar etti.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar