Doğu Kalbinin ve Batı Aklının Birliği
Sri
Chinmoy
Doğu
Kalbinin ve Batı Aklının Birliği
Bölüm
I
Kaynak:
srichinmoyworks.org
Sri Chinmoy tarafından yayınlandı. "Doğu
Kalbinin ve Batı Aklının Birliği". Bölüm I. 2003.
İçindekiler
Bölüm
I
Avustralya
FELSEFE,
MANEVİ VE YOGA
Avustralya
Üniversitesi
3
Mart 1976
Ebedi
Arayıcı
Avustralya
Ulusal Üniversitesi
8
Mart 1976
GERÇEK
İÇERİDE
Melbourne
Eyalet Koleji
9
Mart 1976
MUTLULUK
Monash
Üniversitesi
11
Mart 1976
SAHİP
OLMAK VE MEMNUNİYET
Adelaide
Üniversitesi
12
Mart 1976
Avusturya
HUZURLU
AKLIN, FAYDALI HAYAT
Medikal
üniversite
9
Haziran 1986
BAŞARI
HAYATI VE İLERLEME HAYATI
Viyana
Üniversitesi
1
Nisan 1989
Kanada
KENDİNİ
KONTROL ETMEK - TANRI'YA KENDİNİ SUNMAK
York
Üniversitesi
7
Ekim 1970
BAĞLILIK
VE AYRILIK
Toronto
Üniversitesi
7
Ekim 1970
MÜKEMMELLİK
Ottawa
Üniversitesi
8
Ekim 1970
İLHAM,
ÇALIŞMA VE FARKINDALIK
Mac
Gill Üniversitesi
9
Ekim 1970
FARKINDALIK
Dalhousie
Üniversitesi
16
Mart 1974
VER,
AL VE OL
New Brunswick
Üniversitesi
17
Mart 1974
BİRLİK
Laval
Üniversitesi
19
Mart 1974
İNSAN,
İLAHİ VE YÜCE
Sir
George Williams Üniversitesi
20
Mart 1974
ÖZGÜRLÜK
Sherbrooke
Üniversitesi
24
Mart 1974
SAFLIK
Montreal
Üniversitesi
1
Mart 1974
ASPİRASYON
Queens
Üniversitesi
22
Mart 1974
SINIRLAMA
Trent
Üniversitesi
22
Mart 1974
İLERLEMEK
Ottawa
Üniversitesi
22
Mart 1974
GÜZELLİK
McMaster
Üniversitesi
24
Mart 1974
MANEVİ
VE MEMNUNİYET
Toronto
Üniversitesi
24
Mart 1974
MUTLULUK
Guelph
Üniversitesi
25
Mart 1974
HİZMET
Sir
Wilfrid Laurier Üniversitesi
26
Mart 1974
MANEVİ
ARAYICILAR
Windsor
Üniversitesi
27
Mart 1974
İNSAN-ARZU,
İNSAN-ARZU, İNSAN-RÜYA, İNSAN-GERÇEKLİK
Batı
Ontario Üniversitesi
28
Mart 1974
YOGA
VE İNANÇ
York
Üniversitesi
29
Mart 1974
SEVGİ
VE HİZMET
Victoria
Üniversitesi
15
Ekim 1975
HAYAL
GÜCÜ, İLHAM, Özlem ve Farkındalık
Sir
George Williams Üniversitesi
20
Şubat 1976
İÇ
DÜNYANIN SAVAŞÇILARI
Ottawa
Üniversitesi
21
Şubat 1976
TANRI
EVRENSEL GÜZELLİK
McGill
Üniversitesi
27
Mayıs 1989
ŞİİR
KAZANAN
İngiliz
Kolombiya Üniversitesi
2
Haziran 1998
YARATICILIK,
ÜZGÜNLÜK VE SEVİNÇTEN BİR KARIŞIMDIR
Victoria
Üniversitesi
3
Haziran 1998
İngiltere
ÖLÜM
SON MU?
Kent
Üniversitesi
9
Kasım 1970
TÜM
BİLGİLERİN SONU
Nottingham
Üniversitesi
10
Kasım 1970
HEDEF-KUSURSUZLUK
Londra
Üniversitesi
11
Kasım 1970
İÇ
SÖZ
Essex
Üniversitesi
17
Kasım 1970
İÇ
EĞİTİM
Leeds
Üniversitesi
18
Kasım 1970
EVREN
Oxford
Üniversitesi
19
Kasım 1970
YÜKSEK
DÜNYALAR
Cambridge
Üniversitesi
23
Kasım 1970
KALICI
VE DÜZENSİZ
Bristol
Üniversitesi
30
Kasım 1970
MANEVİYLE
İLGİLİ ÜÇ DERS
Oxford
Üniversitesi
11
Temmuz 1973
ARAYANIN
YOLCULUĞU
Cambridge
Üniversitesi
12
Haziran 1973
MANEVİ
Bristol
Üniversitesi
13
Haziran 1973
TANRI
VE AŞK
Leeds
Üniversitesi
20
Haziran 1973
DÜN,
BUGÜN VE YARIN
Londra
Üniversitesi
22
Haziran 1973
YENMEK
Cambridge
Üniversitesi
24
Haziran 1974
İLAHİ
AŞK
Londra
Üniversitesi
24
Haziran 1974
SANAT
OLARAK MANEVİLİK
Birmingham
Üniversitesi
25
Haziran 1974
KENDİNDEN
EMİN
Oxford
Üniversitesi
25
Haziran 1974
ÖLÜM
Newcastle
Üniversitesi
27
Haziran 1974
İÇ
İTAAT
Bristol
Üniversitesi
16
Temmuz 1974
DÜN
BUGÜN YARIN
Güney
Politeknik Bankası
19
Temmuz 1974
BÜYÜKLÜK
VE İYİLİK
Oxford
Üniversitesi
19
Haziran 1976
KENDİNDEN
EMİN
Cambridge
Üniversitesi
21
Haziran 1976
İLERLEME-KUTLUK
Cambridge
Üniversitesi
15 Mayıs
1981
BOY-BAŞARI
Oxford
Üniversitesi
16
Mayıs 1981
YÜCE
EFENDİMLE SOHBET
Oxford
Üniversitesi
26
Haziran 1989
EĞİTİM-BİRLİK
Cambridge
Üniversitesi
27
Mart 1989
SRI
AUROBINDO (kısaltılmış inceleme)
Cambridge
Üniversitesi
12
Kasım 1997
AUROBİNDO,
SRI AUROBİNDO İLE KARŞILAŞTIRILIR
Cambridge
Üniversitesi
1
Kasım 2000
Finlandiya
BARIŞA
İHTİYACIM VAR
Helsinki
Üniversitesi
18
Temmuz 1986
Fransa
KORKU
NASIL FETHEDİLİR?
Amerikan
Koleji
13
Kasım 1970
Almanya
MANEVİ
GÜÇ
Stuttgart
Üniversitesi
4
Temmuz 1973
İÇ
HUZUR VE EVRENSEL HUZUR
Stuttgart
Üniversitesi
20
Haziran 1980
BARIŞ
İÇİN DUA EDİYORUM
Teknik
Üniversite
6
Haziran 1986
BİREYSEL
VE KOLEKTİF BARIŞ
Stuttgart
Üniversitesi
10
Haziran 1986
BENİM
PASAPORTUM
Heidelberg
Üniversitesi
4
Nisan 1989
İzlanda
Aspirasyon
ve özveri
İzlanda
Üniversitesi
21
Temmuz 1974
İrlanda
BAĞLILIK
VE AYRILIK
Dublin
Üniversitesi
1
Aralık 1970
ÇALIŞMANIN
AŞKIN YÜKSEKLİĞİ VE IŞIĞI
Dublin
Üniversitesi
14
Haziran 1973
İÇ
AÇLIK
Dublin
Üniversitesi
1
Temmuz 1974
Jamaika
MANEVİ:
NEDİR NE DEĞİLDİR
Batı
Hint Adaları Üniversitesi
10
Ocak 1968
İÇ
HAYAT KORKUSU
Batı
Hint Adaları Üniversitesi
12
Ocak 1968
MAHATMA
GANDİ
Batı
Hint Adaları Üniversitesi
1
Nisan 1969
Japonya
YENİ
YARATIM
Teknoloji
Enstitüsü
25
Ekim 1969
HUZUR,
TANRI'NIN EVRENSEL DİLİDİR
Tokyo
Üniversitesi
10
Ocak 1986
Yeni
Zelanda
APTALLIK,
BELİRSİZLİK VE KORKU
Auckland
Üniversitesi
8
Temmuz 1989
Norveç
KÜLTÜR
YOLUYLA EVRENSEL BARIŞ
Oslo
Üniversitesi
12
Haziran 2001
Filipinler
KENDİNİ
BİLMEK
San
Carlos Üniversitesi
30
Ekim 1969
ALLAH,
GERÇEK VE SEVGİ
Güneybatı
Üniversitesi
31
Ekim 1969
BEDENİN
GERÇEĞİ VE RUHUN GERÇEĞİ
siliman
üniversitesi
1
Kasım 1969
ÜNİVERSİTE
TOPLUM BARIŞLARININ AKIL KAYNAĞIDIR
Güney
Filipinler Üniversitesi
18
Ocak 1993
Porto
Riko
KENDİNİ
BİL
Porto
Riko Üniversitesi
26
Ağustos 1968
HAYATIN
ANLAMI
Amerikalılar
Arası Üniversite
17
Ekim 1968
İskoçya
ŞÜPHE
NASIL YETERLİ
Dundee
Üniversitesi
25
Kasım 1970
İLAHİ
GÖREV VE EN YÜKSEK MÜCADELE
Glasgow
Üniversitesi
2
Aralık 1970
TANRI
OKULU
Glasgow
Üniversitesi
16
Haziran 1973
İSTEK
VE İSTEK
Aberdeen
Üniversitesi
18
Haziran 1973
İLAHİ
UMUT
Edinburgh
Üniversitesi
28
Haziran 1974
YOL,
GERÇEK, HAYAT
Glasgow
Üniversitesi
29
Haziran 1974
CEHALET
VE BİLGİ
Glasgow
Üniversitesi
16
Haziran 1976
Minnettarlık
ve Minnettarlık
Edinburgh
Üniversitesi
17
Haziran 1976
İsveç
SEVİNCİNİN
SIRRI
Uppsala
Üniversitesi
10
Temmuz 1974
HAYATIM-HUZURUM
Stokholm
Üniversitesi
17
Temmuz 1986
BANA
KİM HUZUR VEREBİLİR?
Uppsala
Üniversitesi
18
Temmuz 1986
ŞİİR-ŞİİR-ŞAİR
Müzik
Akademisi
16
Ekim 1990
İsviçre
SEVGİ,
BAĞLILIK VE FERAGAT
Amerikan
Uluslararası Okulu
27
Kasım 1970
ARAYANIN
DÖRT HAYATI
Zürih
Üniversitesi
25
Haziran 1973
MANEVİ
SAFLIK
Cenevre
Üniversitesi
28
Haziran 1973
MUCİZELER
Zürih
Üniversitesi
5
Temmuz 1974
AŞK
HAYATI
Cenevre
Üniversitesi
7
Temmuz 1974
GERÇEK
OLMAYAN VE GERÇEK OLMAYAN
Zürih
Üniversitesi
11
Haziran 1976
KORKU
VE CESARET
Cenevre
Üniversitesi
14
Haziran 1976
NASIL
HUZUR GETİRİRİM?
Teknik
Üniversite
11
Haziran 1986
HUZUR,
MUTLULUK VE ÖZGÜRLÜK
Cenevre
Üniversitesi
12
Haziran 1986
Galler
MERAK
YA DA GEREKLİLİK
Aziz
David Koleji
20
Kasım 1970
GÜÇ
Swansea
Üniversitesi
17
Temmuz 1974
Bölüm
II
Amerika
Birleşik Devletleri, Dersler 1968-1975
TANRI
DREAM TEKNE VE İNSAN HAYAT TEKNE
Yale
Üniversitesi
4
Aralık 1968
İNSAN
VE AMACI
New
York Eyalet Üniversitesi
11
Aralık 1968
AŞIRI
BOYUTTA
Princeton
Üniversitesi
13
Ocak 1969
İKİ
DÜNYADA NASIL YAŞANIR
Sarah
Lawrence Koleji
14
Ocak 1970
YÜKSEK
GÖREV
Boston
Üniversitesi
24
Mart 1969
VEDANTA'NIN
FELSEFESİ
Harvard
Üniversitesi
25
Mart 1969
TANRI
VE BEN
Brandis
Üniversitesi
26
Mart 1969
İSTEK
VE İSTEK
New
York Üniversitesi
23
Mart 1969
ALLAH
NASIL MUTLU OLUR
Bridgeport
Üniversitesi
14
Nisan 1969
ALLAH
İLE BİLİNÇLİ BİRLİK
Kolombiya
Üniversitesi
16
Nisan 1969
İÇ
HUZURUN SIRRI
Connecticut
Üniversitesi, Storrs
19
Nisan 1969
MİSTİSMİN
ÖZÜ
Amerikan
Üniversitesi
21
Nisan 1969
EYLEM
VE BIRAKMA
George
Washington Üniversitesi
22
Nisan 1969
MEDİTASYONUN
YÜKSEK GİZEMİ
Maryland
Üniversitesi
23
Nisan 1969
YÜCE
GİZEM
Kuzey
Dakota Üniversitesi
6
Mayıs 1969
MİSTİZM
Minnesota
Universitesi
7
Mayıs 1969
cehalet
Cornell
Üniversitesi
30
Eylül 1969
İÇ
SES
Syracuse
üniversitesi
1
Ekim 1969
GÜÇ
DEĞİL, BİRLİK
New
York Eyalet Üniversitesi
1
Ekim 1969
İLAHİ
İMKAN VE YÜKSEK İHTİYAÇ
Kahverengi
Üniversitesi
4
Ekim 1969
BİREYSELLİK
VE KİŞİLİK
Kaliforniya
Üniversitesi
16
Ekim 1969
GÜNEŞ
AKIŞLI YOL
Kaliforniya
Santa Cruz Üniversitesi
17
Ekim 1969
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUMLAR (1)
New
York Üniversitesi
3
Mart 1970
SAMİMİYET,
SAFLIK VE GÜVEN
Bucknell
Üniversitesi
4
Mart 1970
OTO
KONTROL
Susquehanna
Üniversitesi
4
Mart 1970
BİLİM
VE MANEVİ
Avcı
Koleji, New York
6
Mart 1970
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUM (2)
New
York Üniversitesi
10
Mart 1970
SAMİMİYET
VE MANEVİLİK
Fairley
Dickinson Üniversitesi
11
Mart 1970
İRADE
GÜCÜ VE ZAFER TAÇI
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi
11
Mart 1970
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUM (3)
New
York Üniversitesi
17
Mart 1970
İÇ
YOKSULLUK
Fordham
Üniversitesi
18
Mart 1970
İÇ
IŞIK
Pensilvanya
Üniversitesi
18
Mart 1970
BEDEN
BİLİNCİ
New
York Şehir Koleji
20
Mart 1970
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUM (4)
New
York Üniversitesi
24
Mart 1970
İÇ
HAYAT
Dartmouth
Koleji
3
Nisan 1970
BİLİNÇ
Yeni
Sosyal Araştırma Okulu
7
Nisan 1970
İÇ
ÖZGÜRLÜK
Fairfield
Üniversitesi
8
Nisan 1970
DÜNYAYA
BAĞLI ZAMAN VE EBEDİ ZAMAN
Long
Island Üniversitesi
10
Nisan 1970
ŞARKI
EGO
Adelphi
Üniversitesi
15
Nisan 1970
ÖLÜMSÜZLÜK
Massachusetts
Üniversitesi
24
Nisan 1970
SEZGİ
Maine
Üniversitesi
24
Nisan 1970
ÇALIŞMA
İÇ ALEVDİR
Padyu
Üniversitesi
27
Nisan 1970
GERÇEK
Case
Reserve Batı Üniversitesi Cleveland
28
Nisan 1970
"UYANMAK!
UYANMAK!
Columbia
Üniversitesi, New York
23
Nisan 1971
HİZMET
VE SEVGİ
Columbia
Üniversitesi, New York
23
Temmuz 1971
UPANİŞADLAR
- HİNDİSTAN'IN RUHUNUN SUNDUĞU
Princeton
Üniversitesi
22
Ekim 1971
HİNDİSTAN
IŞIĞININ KİLİDİNİ AÇMAK
Kaliforniya
Üniversitesi
7
Kasım 1971
HİNDİSTAN
RUHUNUN GÜZELLİĞİ VE GÖREVİ
New
York Üniversitesi
17
Kasım 1971
VEDALAR
VE UPANİŞADLAR HAKKINDA KISA BİR İNCELEME
Fairley
Dickinson Üniversitesi
30
Kasım 1971
HİNDİSTAN'IN
RUHUNUN TAÇI
Harvard
Üniversitesi
3
Aralık 1971
Brahman
Upanişad
Yale
Üniversitesi
8
Aralık 1971
GAYATHRI
MANTRA
Kolombiya
Üniversitesi
10
Aralık 1971
YOLCULUĞUN
BAŞLANGIÇ, YOLCULUĞUN SONU
Cornell
Üniversitesi
26
Ocak 1972
YAŞAM
VE ÖLÜM, ATMAN VE PARAMATMAN
Kahverengi
Üniversitesi
9
Şubat 1972
OLMAK,
OLMAMAK VE KAYNAK
Connecticut
Üniversitesi, Storrs
11
Şubat 1972
UPANISHAD
DENİZİNDEN ALEV DALGALARI, bölüm I
Rutgers
Üniversitesi
18
Şubat 1972
UPANISHADI-DENİZİNDEN
ALEV DALGALARI, bölüm II
Fordham
Üniversitesi
28
Şubat 1972
UPANISHADD
FELSEFESİ, DİNİ, MANEVİ VE YOGA
Massachusetts
Üniversitesi
1
Mart 1972
VEDİK
AYDINLATMA KUŞU
Wellesley
Koleji
14
Kasım 1972
VEdik
GERÇEĞİN MÜKEMMEL BİLİNCİ
Radcliffe
Koleji
14
Kasım 1972
İÇ
ATEŞ-AÇIKLAMA
Vassar
Koleji
15
Kasım 1972
RIG
VEDA
Bernard
Koleji
17
Kasım 1972
SONSUZLUĞUN
ŞARKISI
Dağı
Holyoke Koleji
28
Kasım 1972
VED'DEN
SEZGİ IŞIĞI
Smiths
Koleji
28
Kasım 1972
VEdik
GERÇEĞİN BİLGELİK GÜNEŞİ
Bryn
Mawr Koleji
29
Kasım 1972
KUNDALİNİ
YOGA: ANA GÜCÜ
New
York Üniversitesi
14
Şubat 1973
PRANA
VE ÇAKRA GÜCÜ
New
York Üniversitesi
21 Şubat
1973
KONSANTRASYON,
MEDİTASYON, İRADE VE SEVGİ
New
York Üniversitesi
28
Şubat 1973
KENDİNİ
AÇMA VE DÖNÜŞÜM
New
York Üniversitesi
7
Mart 1973
KONSANTRASYON,
MEDİTASYON VE DÜŞÜNME
Kolombiya
Üniversitesi
28
Mart 1973
İÇ
HUZUR DENEYİMİ
Kolombiya
Üniversitesi
4
Nisan 1973
IŞIĞIN
İÇ DENEYİMİ
Kolombiya
Üniversitesi
11
Nisan 1973
MUTLULUĞUN
İÇ DENEYİMİ
Kolombiya
Üniversitesi
18
Nisan 1973
İÇ
GÜÇ DENEYİMİ
Kolombiya
Üniversitesi
25
Nisan 1973
SEVGİ,
BAĞLILIK VE FERAGAT
Kolombiya
Üniversitesi
2
Mayıs 1973
DÜŞÜNCE
DALGA
Kahverengi
Üniversitesi
9
Ocak 1974
Farkındalık,
açıklama ve mükemmellik
Harvard
Üniversitesi
9
Ocak 1974
İÇERİDEKİ
DÜNYA DIŞARIDAKİ DÜNYA
Dartmouth
Koleji
11
Ocak
SEN
New
York Üniversitesi
12
Ocak 1974
KENDİ
ARAŞTIRMA
Connecticut
Üniversitesi, Stors
14
Ocak 1974
SEÇENEK
Maryland
Üniversitesi
16
Ocak 1974
MEDİTASYON
VE İÇ EĞİTİM
Newark
Üniversitesi
16
Ocak 1974
DENEYİM
Princeton
Üniversitesi
22
Ocak 1974
KALP
Pensilvanya
Üniversitesi
22
Ocak 1974
ZAMAN
marlborough
koleji
25
Ocak 1974
GÜÇ
Maine
Üniversitesi
25
Ocak 1974
MANEVİ
Virginia
Eyalet Üniversitesi
6
Şubat 1974
ÖZGÜRLÜK
Michigan
üniversitesi
12
Şubat 1974
DİNLENMEK
Toledo
Üniversitesi
12
Şubat 1974
BAŞARI
VE İLERLEME
Aziz
Joseph Koleji
13
Şubat 1974
BİLGELİK
IŞIĞI
Roosevelt
Üniversitesi
13
Şubat 1974
AŞK
VE MÜKEMMELLİK
Loyola
Üniversitesi
13
Şubat 1974
İLERİ!
Wisconsin
Üniversitesi
14
Şubat 1974
AKIL,
ADALET VE ılımlılık
Gürcistan
Teknoloji Enstitüsü
20
Şubat 1974
UMUT
VE HAYAT
Clemson
Üniversitesi
20
Şubat 1974
BAŞARI,
YENİLGİ VE İLERLEME
Kuzey
Karolina Üniversitesi
20
Şubat 1974
TANRI
AŞKI
Kolej
al, al
21
Şubat 1974
KENDİNDEN
İLETİM
Tennessee
Üniversitesi
21
Şubat 1974
MERHAMET
Tulane
Üniversitesi
27
Şubat 1974
İLAHİ
AŞK VE İNSAN SEVGİSİ
Mississippi
Gulf Coast Junior Koleji
27
Şubat 1974
İNSAN
VE İLAHİ
Güney
Alabama Üniversitesi
27
Şubat 1974
SORUNLAR
tekerlekli
kolej
28
Şubat 1974
ALLAH'I
SEVİYOR MUYUZ?
Nebraska
Üniversitesi
5
Mart 1974
RUHSAL
YAŞAM
Iowa
Batı Topluluğu Koleji
5
Mart 1974
SESSİZLİK
Kansas
City Osteopatik Tıp Fakültesi
5
Mart 1974
NAMAZ
Missouri
Üniversitesi
5
Mart 1974
HİZMET
Arkansas
Üniversitesi
6
Mart 1974
FERAGAT
Tulsa
Üniversitesi
6
Mart 1974
DOSTLUK
Güney
Metodist Üniversitesi
Mart
1974
PRATİK
GERÇEKLİK
Nevada
Üniversitesi
17
Nisan 1974
HAYAT
BANA NE ÖĞRETTİ?
Stanford
Üniversitesi
19
Nisan 1974
DÖNÜŞÜM,
SERBEST BIRAKMA, AÇILIŞ, TEZAHÜR
Portland
Eyalet Üniversitesi
22
Nisan 1974
TAM
BUGÜN
Gonzago
Üniversitesi
22
Nisan 1974
TANRI'NIN
VARLIĞI
Kuzey
Idaho Gençlik Koleji
22
Nisan 1974
GÜZELLİK
Montana
Üniversitesi
23
Nisan 1974
FELSEFE,
DİN VE MANEVİ
Colorado
Üniversitesi
23
Nisan 1974
KONSANTRASYON
Wyoming
Üniversitesi
23
Nisan 1974
HAYAT
BANA NE ÖĞRETTİ?
Utah
Üniversitesi
24
Nisan 1974
İNSANLIK
ÖĞRETMENLERİ
Arizona
Üniversitesi
24
Nisan 1974
FARKINDALIK
New
Mexico Üniversitesi
24
Nisan 1974
BİLGELİK
IŞIĞI
Miami
Üniversitesi
30
Eylül 1974
GERÇEK
MANEVİ VE İÇ HAYAT
Kuzey
Dakota Eyalet Üniversitesi
25
Ekim 1974
HAYAT-SES
VE HAYAT-SESSİZLİK
Kuzey
Dakota Koleji
25
Ekim 1974
EGO
VE DUYGU
Minnesota
Universitesi
26
Ekim 1974
YOGA
VE MANEVİ
Honolulu
Üniversitesi
28
Ekim 1974
GÜVEN
VE İNANÇ
Alaska
Metodist Üniversitesi
29
Ekim 1974
DÜNYA
VE CENNET
Harvard
Üniversitesi
16
Nisan 1975
BİLGİ
NE KADAR İLERİ GİDİYOR?
Harvard
Üniversitesi
23
Nisan 1975
AKIL
KARŞISINDA MANEVİ
Harvard
Üniversitesi
30
Nisan 1975
KALP
GÜCÜNE KARŞI AKIL GÜCÜ
Harvard
Üniversitesi
28
Mayıs 1975
DÜNYANIN
SORUNLARI NASIL ÇÖZÜLÜR
Harvard
Üniversitesi
28
Mayıs 1975
MANEVİLİK,
GERÇEKTEN KAÇINMAK MIDIR?
Harvard
Üniversitesi
9
Haziran 1975
DÜNYADA
YOLCULUK VE GÖKYÜZÜNDE YOLCULUK
Harvard
Üniversitesi
9
Haziran 1975
BİLİYORUZ
Long
Island Üniversitesi
12
Temmuz 1975
DUA
VE MEDİTASYON
Massachusetts
Üniversitesi
29
Eylül 1975
MANEVİ
VE SANAT
Güzel
Sanatlar Okulu
8
Ekim 1975
ŞİMDİ
Maryland
Üniversitesi
18
Ekim 1975
DİN,
MANEVİ VE YOGA
Syracuse
üniversitesi
26
Ekim 1975
MANEVİ
HAYAT NEDİR?
kuzeybatı
Üniversitesi
17
Aralık 1975
Bölüm
III
AMERİKA
BİRLEŞİK DEVLETLERİ. Dersler 1976–1999
MANEVİ
GÜÇ, GİZLİ GÜÇ VE İRADE GÜCÜ
George
Washington Üniversitesi
21
Ocak 1976
CENNETİN
GÖRÜNTÜSÜ VE DÜNYANIN GERÇEĞİ
George
Washington Üniversitesi
28
Ocak 1976
BİLİNÇ
VE ÖLÜMSÜZLÜK
George
Washington Üniversitesi
4
Şubat 1976
TANRI'NIN
İKİ ARACI
George
Washington Üniversitesi
4
Şubat 1976
ÜSTÜNLÜK
VE MÜKEMMELLİK
George
Washington Üniversitesi
11
Şubat 1976
KENDİNİ
KEŞFETMEK VE DÜNYAYA USTALAŞMAK
George
Washington Üniversitesi
11
Şubat 1976
İÇERİDEKİ
DÜNYA DIŞARIDAKİ DÜNYA
George
Washington Üniversitesi
11
Şubat 1976
İNSAN
SEVGİSİ, İLAHİ AŞK, YÜKSEK AŞK
Petches'teki
New York Eyalet Üniversitesi
18
Şubat 1976
MANEVİ
OLMAK NEDİR?
Kolombiya
Üniversitesi
25
Şubat 1976
MANEVİ
GÜÇ VE İRADE
New
York Üniversitesi
8
Ekim 1976
MEDİTASYON
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi
16
Şubat 1977
YÜCE
RABBİM
Hız
Koleji
4
Mayıs 1977
ARAYANIN
KARARI, YENİDEN YAPILANMASI VE EVRİMİ
Buffalo'daki
New York Eyalet Üniversitesi
14
Mayıs 1977
BULUCU
Fredonia
Eyalet Koleji
15
Mayıs 1977
GERÇEKLİK-BİRLİK
VE MÜKEMMELLİK-İLAHİLİK
Buffalo
Eyalet Koleji
15
Mayıs 1977
ARTIK
YAŞAM ARZUSU YOK
Cape
Cod Topluluk Koleji
18
Haziran 1977
DUA
EDİYORUM, MEDİTASYON YAPIYORUM
Monmouth
Koleji
1
Temmuz 1977
GÜLÜMSEYİN,
SEVİN VE UYGULAYIN
Caldwell
Koleji
7
Temmuz 1977
ASPİRASYON
Manhattanville
Koleji
8
Temmuz 1977
MANEVİ
Kolombiya
Üniversitesi
11
Temmuz 1977
DAHA
FAZLASINA İHTİYACIM VAR
Keene
Koleji
16 Temmuz
1977
BİR
ŞEY EKSİK
Amerikan
Üniversitesi
17
Temmuz 1977
SEÇENEK
Guildford
Koleji
28
Ocak 1978
DUA
EDİYORUM
Kolombiya
Üniversitesi
10
Şubat 1978
DUA
EDİYORUZ VE MEDİTASYON YAPIYORUZ
Albany'deki
New York Eyalet Üniversitesi
4
Mart 1978
ARZULAN
ERKEK, GİDEN ADAM VE KENDİNİ BOŞALTAN ADAM
Union
Koleji ve Üniversitesi
4
Mart 1978
SERBEST
BIRAKMAK
Vanonte'deki
New York Eyalet Üniversitesi
5
Mart 1978
KONSANTRE
OLUYORUZ, MEDİTASYON YAPIYORUZ
Hız
Üniversitesi
7
Mart 1978
BEKLEYECEĞİZ
Buffalo
Eyalet Üniversitesi Koleji
11
Mart 1978
BEKLEMEYECEĞİZ
Buffalo
Eyalet Üniversitesi Koleji
11
Mart 1978
İLERLEMEK
Avcı
Koleji
17
Mart 1978
Şükran
Kalbi
Plattsburgh'daki
New York Eyalet Üniversitesi
18
Mart 1978
SEÇENEK
New
York Potsdam Eyalet Üniversitesi
19
Mart 1978
ARAYANIN
BORCU
St
Lawrence Üniversitesi
19
Mart 1978
ZİHİNİ
BOŞALTMAYA ÇALIŞALIM
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi
20
Mart 1978
rabbim
rabbim
Farmingdale'deki
New York Eyalet Üniversitesi
21
Mart 1978
SESSİZLİK
Fordham
Üniversitesi
28
Mart 1978
İZLİYORUM,
DUA EDİYORUM
Long
Island Üniversitesi
30
Mart 1978
İNANÇ,
SEVGİ, BAĞLILIK VE VAZGEÇME
Oswego'daki
New York Eyalet Üniversitesi
1
Nisan 1978
TANIMA,
HAYRANLIK, HAYRANLIK VE SEVGİ
Cornell
Üniversitesi
1
Nisan 1978
BAŞARI
VE İLERLEME
Cortland'daki
New York Eyalet Üniversitesi
2
Nisan 1978
İNSAN
HAYATIMIZ VE İLAHİ HAYATIMIZ
Syracuse
üniversitesi
2
Nisan 1978
KENDİMDEN
NE YAPACAĞIM?
Binghamton'daki
New York Eyalet Üniversitesi
2
Nisan 1978
TANRI
DÜNYASI VE İNSAN DÜNYASI
Petches'teki
New York Eyalet Üniversitesi
3
Nisan 1978
ALLAH'IN
İZNİ VE BENİM İZNİM
Adelphi
Üniversitesi
4
Nisan 1978
ZAMAN
DEĞİŞİR
Hofstra
Üniversitesi
5
Nisan 1978
ALLAH'I
SEVMEYE DEVAM EDECEĞİM
New
York Üniversitesi
8
Nisan 1978
DÜNYADAKİ
DOSTUM KİMDİR?
Old
Westburg'daki New York Eyalet Üniversitesi
17
Nisan 1978
BULUCU
Long
Island Üniversitesi
18
Nisan 1978
BENİM
HAYATIM
New
Platz'daki New York Eyalet Üniversitesi
20
Nisan 1978
ÜÇ
ARKADAŞIM: İLHAM, İstek ve Farkındalık
Brockport'taki
New York Eyalet Üniversitesi
21
Nisan 1978
NEDEN?
Genesio'daki
New York Eyalet Üniversitesi
21
Nisan 1978
BUGÜN
ÇOK GÜZEL VE ÖZEL BİR GÜN
Rochester
Üniversitesi
21
Nisan 1978
ERTELEME
Fredonia'daki
New York Eyalet Üniversitesi
22
Nisan 1978
ÖZEL
GÜZELLİK
Niagara
Üniversitesi
22
Nisan 1978
MUCİZELERE
İNANIR MIYIM?
Alfred
Üniversitesi
23
Nisan 1978
RUHSAL
YAŞAM
SvBonaventche
Üniversitesi
23
Nisan 1978
BİR
ARAYANIN İÇ KAFASIYLA SOHBETİ
John
Üniversitesi
28
Nisan 1978
İLERLEME
HİKAYEMİZ
Long
Island Üniversitesi
30
Nisan 1978
SAMİMİYET,
SAFLIK VE GÜVEN
Berkeley'deki
Kaliforniya Üniversitesi
27
Eylül 1978
BİZ
BİRİZ
San
Francisco Eyalet Üniversitesi
27
Eylül 1978
GEÇMİŞ
HIZLA ARKADAŞLANIR
Santa
Cruz'daki Kaliforniya Üniversitesi
28
Eylül 1978
TEK
İHTİYACIM VAR
Pasifik
Üniversitesi
29
Eylül 1978
GİTEN
DOSTLARIMIZ, KALAN DOSTLARIMIZ, Ebedi DOSTLARIMIZ
Davis'teki
Kaliforniya Üniversitesi
29
Eylül 1978
KENDİNDEN
İLETİM
Bakersfield
Eyalet Üniversitesi
30
Eylül 1978
HAYAT
HAYATI VE HAYAT HAYATI
San
Bernardino Eyalet Üniversitesi
1
Ekim 1978
KALP,
ZİHİN, HAYAT VE BEDEN
San
Diego Eyalet Üniversitesi
1
Ekim 1978
YAŞADIĞIM
YER?
Irvine'deki
Kaliforniya Üniversitesi
2
Ekim 1978
MÜZİK
Los
Angeles'taki Kaliforniya Üniversitesi
3
Ekim 1978
MANEVİ
DUA VE MEYVE MEDİTASYONU
Güney
Kaliforniya Üniversitesi
3
Ekim 1978
cehaletim
Santa
Barbara'daki Kaliforniya Üniversitesi
4
Ekim 1978
KOŞ
VE OL
Stanford
Üniversitesi
5
Ekim 1978
BENİMDEKİ
İNSAN, BENİMDEKİ İLAHİ VE BENİMDEKİ ÜSTÜNLÜK
Kolombiya
Üniversitesi
11
Ekim 1978
ASPİRASYON
Kolombiya
Üniversitesi
18
Ekim 1978
İÇ
DÜNYA VE DIŞ DÜNYA
Kolombiya
Üniversitesi
25
Ekim 1978
TAM
BİR ADAM
Lake
Placid Sanat Okulu
3
Aralık 1978
BUGÜN
DİSİPLİNİN ÖNEMİ
Pasifik
Din Okulu
1
Haziran 1979
DİNLENMEK
Vermont
Üniversitesi
19
Ocak 1980
BİR
ARAYANIN HAYATI
Harvard
Üniversitesi
17
Şubat 1980
GERÇEK
ARAYAN
Kolombiya
Üniversitesi
20
Şubat 1980
YÜCE
RABBİM, BENDEN KABUL ETTİN
Kolombiya
Üniversitesi
27
Şubat 1980
ÇİÇEKLİ
AŞKIN HAYATI
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi
3
Mart 1980
Jesse
Owens'ı Övmek
Kolombiya
Üniversitesi
9
Nisan 1980
SANAT
NEDİR?
Washington
Üniversitesi
8
Mayıs 1980
DIŞARIDA
ÇALIŞMA VE İÇ MEKANDA KOŞMA
Oregon
Üniversitesi
17
Ekim 1980
SANAT…
Oregon
Eyalet Üniversitesi
18
Kasım 1980
MÜKEMMELLİK
Stanford
Üniversitesi
3
Mart 1981
MÜKEMMELLİK
Berkeley'deki
Kaliforniya Üniversitesi
6
Mart 1981
KONSANTRE
SANATI
Dartmouth
Koleji
9
Mart 1981
MERHAMET
Kahverengi
Üniversitesi
26
Mart 1981
ZARYA-VİZYON
Yale
Üniversitesi
27
Mart 1981
DÜŞÜNCE
Kolombiya
Üniversitesi
1
Nisan 1981
SERBEST
BIRAKMAK
Princeton
Üniversitesi
6
Nisan 1981
MÜZİK
VE DİN
Dağı
Holyoke Koleji
7
Nisan 1981
DOĞRU
Harvard
Üniversitesi
20
Nisan 1981
SES
VE SESSİZLİK
Redcliffe
Koleji
21
Nisan 1981
EYLEMDE
KONTROL
Wellesley
Koleji
21
Nisan 1981
MÜZİK
Pensilvanya
Üniversitesi
25
Nisan 1981
MEMNUNİYET
Cornell
Üniversitesi
26
Nisan 1981
HİNDUS
GELENEĞİNDE KONTROL
Vassar
Koleji
27
Nisan 1981
DOĞRU
Yale
Üniversitesi
25
Mayıs 1982
KALBİM
HAKKINDA
Kolombiya
Üniversitesi
1
Haziran 1982
ARAYANIN
GERÇEKLİK DENEYİMLERİ
Berkeley'deki
Kaliforniya Üniversitesi
5
Haziran 1982
ARAYAN
ARKADAŞLARIM HAKKINDA
Maryland
Üniversitesi
17
Haziran 1982
DUYARLILIK
Harvard
Üniversitesi
10
Temmuz 1982
FERAGAT
Delaware
Üniversitesi
10
Ağustos 1982
ARAYANIN
KALBİNİN ŞARKILARI
Harvard
Üniversitesi
19
Nisan 1983
BARIŞ
YARININ ÇİÇEKLENEN GÜLÜŞÜDÜR
Cornell
Üniversitesi
24
Ocak 1986
NASIL
HUZUR GETİRİRİM
Kolombiya
Üniversitesi
25
Ocak 1986
HUZUR
BULMAK
Princeton
Üniversitesi
31
Ocak 1986
BARIŞ
MESAJI
Kahverengi
Üniversitesi
2
Şubat 1986
ÖNCE
HUZUR DÜŞÜNENLER OLUN
Harvard
Üniversitesi
7
Mart 1986
HUZUR
VE GERÇEK
New
York Üniversitesi
31
Mart 1986
ARAYANIN
HUZURU
Rutgers
Üniversitesi
3
Nisan 1986
HUZUR
NEREDE?
Fairley
Dickinson Üniversitesi
8
Nisan 1986
ALLAH'IN
EN DEĞERLİ HEDİYESİ
Connecticut
Üniversitesi, Storrs
19
Nisan 1986
KALICI
BARIŞIN YOLU
Wesleyan
Üniversitesi
19
Nisan 1986
KIDEMLİ
OYUNLAR HAKKINDA, KIDEMLİLER HAKKINDA
Washington
Üniversitesi
27
Haziran 1987
HAZIRLIK
Kolombiya
Üniversitesi
9
Şubat 1986
İÇİNDE
SESSİZ, DIŞARIDA SES
Harvard
Üniversitesi
17
Şubat 1989
KONSANTRASYON
Yale
Üniversitesi
26
Şubat 1989
MEDİTASYON
Kahverengi
Üniversitesi
5
Mart 1989
ARZUYA
KARŞI ARZU
Cornell
Üniversitesi
16
Mart 1989
İTAAT
Princeton
Üniversitesi
27
Mart 1989
MUTLULUK
HAYALLERİMİN GERÇEK OLDUĞU
John
Hopekins Üniversitesi
13
Mayıs 1989
BENİ
UYANDIRDIN
Stanford
Üniversitesi
22
Mayıs 1989
ZORUNDAYIM
VE ZORUNDAYIM
Portland
Üniversitesi
12
Haziran 1989
ENDÜS
PERSPEKTİFİNDEN EVRENSEL BARIŞ: GENEL BARIŞ DÜŞÜNEN BİR ENDÜS
SvRosa
Koleji
18
Mart 1996
ŞAİR
VE ŞİİR
Washington
Üniversitesi
2
Nisan 1998
HİNT
FELSEFESİ (kısa inceleme)
Florida
Uluslararası Üniversitesi
26
Mayıs 1998
HAYATIM
EĞİTİM HUZUR
Austin'deki
Teksas Üniversitesi
25
Haziran 1998
MANEVİ
BİR PERSPEKTİFTEN EVRENSEL BARIŞA ULAŞMAK
Hawaii
Üniversitesi
7
Aralık 1998
YENİ
BİNYIL VE GENEL BARIŞ
John
Üniversitesi
16
Nisan 1999
1968'den
2000'e kadar Sri Chinmoy'a verilen üniversite ödülleri ve onurları
AVUSTRALYA
FELSEFE,
MANEVİ VE YOGA
Batı
Avustralya Üniversitesi,
Perth,
Batı Avustralya, Avustralya
Winthrop
Salonu
3
Mart 1976
Felsefe
Tanrı hakkında düşünmektir. Maneviyat, Tanrı'nın beklentisidir. Yoga, Tanrı ile
birlik olmaktır. Allah'ı düşünmek, Allah'ı beklemek, Allah'la birleşmek.
Felsefe
esas olarak zihinsel düzlemde çalışır. Maneviyat esas olarak dış varlıkta
çalışır. Yoga, kalp birliği ve yaşam mükemmelliği içinde çalışır.
Felsefe,
Tanrı'nın çok büyük olduğu sonucuna varmıştır. Maneviyat, Tanrı'nın yüce olduğu
sonucuna varmıştır. Yoga, Tanrı'nın merhametli, sevgi dolu, şefkatli,
aydınlatıcı ve tatmin edici olduğu sonucuna varmıştır.
Tanrı
felsefeye, “Çocuğum, Beni Daha Büyük Bir Şey olarak biliyorsun. Seni
büyüteceğim." Tanrı maneviyata şöyle der: “Çocuğum, beni muhteşem bir şey
olarak biliyorsun. Tüm İhtişamımı sana vereceğim.” Tanrı yogaya, “Çocuğum, beni
merhametli bir şey olarak biliyorsun. Tüm niteliklerim arasında, Lütuf Benim en
değerli özelliğimdir. Aşkım'ı da biliyorsun. Hiçbir şey Aşkımla kıyaslanamaz.
Mademki Benim Şefkatimi ve Nurlarımı biliyorsunuz, Ben de size en seçkin, en
mübarek Rahmetimi ve Nurlarımı sonsuz ölçüde ihsan edeceğim. Ama bunun yanı
sıra, sonunda seni de tamamlayacağım ve seni başka bir Tanrı yapacağım.”
Felsefe
öğrencisi zihin okulunda eğitilir. Tanrı'nın Sonsuzluğu'nu ölçmek istiyor.
Maneviyat öğrencisi beden okulunda, yaşam okulunda ve zihin okulunda eğitilir.
Tanrı'nın Sonsuzluğuna ulaşmak istiyor. Yoga öğrencisi, kalbin okulunda, ruhun
okulunda eğitilir. Gönül mektebinde cehalet gecesinden kurtuluşu, nefs
mektebinde ise dünya hayatının mükemmel mükemmelliğini öğrenir.
Tanrı'nın
Sonsuzluğunu kim ölçebilir? Denemeyi düşünmek saçma. Tanrı'nın Sonsuzluğu'nu
kim yakalayabilir? Hiç kimse. Ama kim özgürleşmeyi deneyebilir? Kim mükemmel
olmayı deneyebilir? Sen, o, ben, herkes. Allah'ın yarattıklarındaki herkes,
cehaletin prangalarından kurtulmak ve mükemmel olmak için samimi bir girişimde
bulunabilir. Kalp okulunda ve ruh okulunda Yoga öğrencisi başka bir şey daha
öğrenir: Tanrı'nın koşulsuz bir aracı olmayı öğrenir. Sadece Tanrı'yı
\u200b\u200bmemnun etmek için yeryüzünde yaşamayı öğrenir.
Felsefe
öğrencisinin kafası karışır. Maneviyat öğrencisi şaşırır. Yoga öğrencisi
uyanır, tamamen uyanır. Felsefe öğrencisi dünya toplumuna hitap etmek ister.
Tanrı'nın var olduğunu kanıtlamak istiyor. Maneviyat öğrencisi, Tanrı'nın
Işığını dünyanın boylam ve genişliği boyunca taşımak ister. Yoga öğrencisi,
Tanrı'nın Kendisi tarafından, O'nun sonsuz Lütfunda, Tanrı'nın Kendisinin
olmasını istediği şekilde somutlaştırması, ifşa etmesi ve tezahür ettirmesi
için yetkilendirilmiştir.
Felsefe
ve maneviyat bilgi alanına, Yoga ise bilgelik alanına aittir. Bu ağustos
üniversitesinin sloganının "Bilgelik Arayın" olduğunu bilmek beni çok
mutlu ediyor. Arayıcı gerçek Yoga'yı uyguladığında, hayatındaki hiçbir şeyin
bilgeliğin ışığından daha önemli olamayacağının farkına varır. Bilgi ve
bilgelik arasında büyük bir fark olduğunu keşfeder. Bilgi, gerçekler ve
enformasyon dünyasının birikiminden başka bir şey değildir. Bu gerçekler ve
bilgi parçaları, onun çabalayan bilincini aydınlatmaz ve aydınlatamaz. Ancak
bilgeliğin ışığı onun tüm varlığını aydınlatabilir ve aydınlatır: dünyevi
hayatı ve dünyaya bağlı gerçekliği. Gerçek bilgelik nedir? Gerçek bilgelik,
Tanrı'nın hem Bir hem de çok, Yaratıcı ve Yaratan olduğunun idrakidir. O, iç
âlemde Sükûn'dur ve dış âlemde Sâs'tır. Arayan da hikmetin nuruyla, kendisinin
Allah'a muhtaç olduğu kadar Allah'ın da kendisine muhtaç olduğunu anlar.
Her
insan ruhun yolundan gitmelidir. Felsefe öğrencisi olarak başlayabilir. O zaman
maneviyat öğrencisi olabilir. Ve sonunda Yoga öğrencisi olabilir . Herkes için
en önemli şey yolculuğa başlamaktır. Yolculuğumuzun sonu yok. Hedefimizin sonu
yok. İnsan sadece meraktan başlasa bile bilinçli olarak başlamalıdır. Eğer
Tanrı'yı keşfetmeye az da olsa susamışsa, bırakın merakla başlasın. Doğal
olarak, salt merakın onu tatmin etmeyi bıraktığı bir zaman gelir. Bu yüzden
daha derine inmeye çalışır. Ve sonra hayal gücüne döner. Allah'ı istediği gibi
temsil etmeye çalışır. Ama çok geçmeden hayal gücünün bile artık onu tatmin
edemediği bir zaman gelir. Ve sonra bir adım daha atıyor: İlhamın kapısını
çalıyor. Sonra bir süre ilhamla yolculuğuna devam eder.
Ama
sonunda, arayanın, hayal gücünün ve ilhamın onu uzağa taşıyamayacağını anladığı
zaman gelir. Sonra yolculuğu için ihtiyaç duyduğu başka bir şey olup olmadığını
öğrenmek için içinin derinliklerine inmeye çalışır. Bir şeyden, yani özlemden
yoksun olduğunu keşfeder. Eğer bir gün kalbinin en ücra köşelerinde bir özlem
keşfederse, bütün sorunları çözülür. Geçmiş, şimdiki ve gelecekteki tüm
sorunlar bir araya toplandığında, özlem karşısında çaresizdir, çünkü özlem,
içinde yanan, parlak bir alevdir. Doğuşu ve sonu olmayan, yükselen, yükselen,
yükselen ve aydınlanmamış, karanlık, saf olmayan doğamızda arındırılması
gerekenleri arındıran bir alevdir. İçimizdeki aydınlanmamış, karanlık, saf
olmayan nitelikleri aydınlatarak, ilahi niteliklerimize ölümsüzlük verir:
Tanrı'ya iman, Tanrı sevgisi ve Tanrı'ya "Senin iraden yapılacak"
diyen koşulsuz vazgeçme.
Ebedi
Arayıcı
Avustralya
Ulusal Üniversitesi,
Canberra,
Avustralya Başkent Bölgesi, Avustralya
üniversite
binası
8
Mart 1976
Arayan
ilahi aşıktır, yüce aşıktır. Kendini ilahi bir şekilde sever, insanlığı
özveriyle sever, Allah'ı koşulsuz sever.
Kendini
ilahi bir şekilde sever. Bu aşk kendini beğenmişlik değil, bu aşk bencil aşk
değil. Bireysel bilinç-egoya duyduğu sevgi bu değildir. Bedene ya da yaşamsal
olana duyduğu sevgi değildir. Bu aşk şüphe, şüphe ve ayrılıkla dolu olacağı
akılda değildir. Hayır, bu aşk kalptedir, kalptendir. Arayıcı kendini sever
çünkü Tanrı'nın oynamasını istediği rolü oynamak için Tanrı'nın iyi, ilahi ve
mükemmel bir aracı olmak ister, böylece Tanrı onda ve aracılığıyla çalışabilir.
İnsanlığı
özveriyle sever. Bu sevgi, insanlığın kusurlu, bencil sevgisi değil, kendi
kendini insanlığa sunmasıdır. Böyle bir aşkta, tüm varlık ilahi özverinin bir
tezahürüdür. İnsanlığı seviyor çünkü her insanın büyük bir ailenin, hepimizin
ait olduğu evrensel bir ailenin üyesi olduğunu hissediyor.
Allah'ı
koşulsuz sever. Tanrı'yı neden koşulsuz seviyor? "Bana bol Huzur, bol
Işık, bol Saadet verirsen sabahları beş dakika Sana dua edeceğim" diyerek,
Tanrı'yı kolaylıkla sevebilirdi. Ama ondaki Hakikat, içindeki ruh, böyle bir
şartı olan Allah sevgisine doymayacaktır. "Tanrım, şunu yaparsam, sen bana
şunu verir misin?" gibi şartlarla yetinmeyecektir. veya "Tanrım, eğer
sen bunu yaparsan, ben de bunu yaparım." İçimizdeki gerçek, içimizdeki
arayışçı, her zaman Tanrı'yı, Tanrı'nın Kendisinin istediği şekilde memnun
etmeye çalışacaktır. Ancak o zaman gerçekten doyuma, yaşamda kalıcı doyuma
ulaşacağız. Arzu yolunda yürürsek, o zaman Allah bize ne kadar verirse versin,
biz daha fazlasını arzularız. Ne zaman bir dilek yerine gelse, başka bir dilek
gelir. Sürekli yalvarmamız ve yalvarmamız hiç bitmez, çünkü içimizdeki dilenci
asla tatmin olmaz.
Ama
içimizdeki arayan ilahi prenstir. Babasının kral olduğunu biliyor. Seçilmiş
saatte, olgunluğa eriştiğinde, babasının nesi varsa, o da alacak; babası ne
ise, o da o olacak. Altın Saat vurunca çocuk babasına gelir ve babası ona bütün
mal varlığını verir. Manevi yaşamda, manevi olgunluğa ulaştığımızda, Tanrı bize
sahip olduğu ve olduğu her şeyi verir. Manevi olgunluk nedir? Manevi olgunluk,
Tanrı'ya olan koşulsuz sevgimiz, Tanrı'ya koşulsuz bağlılığımız, Tanrı'nın
İradesine koşulsuz teslimiyetimizdir.
Her
arayanın bir gizli dostu, sürekli bir yol arkadaşı, her zaman yanında olan bir
dostu vardır. En iyi arkadaşı kim? Gerçek onun içindedir. Ondaki gerçek, her
zaman bolluk içinde Gerçeği, Barışı, Işığı ve Mutluluğu arzulayan ebedi
arayıcıdır.
Arayan
en yakın arkadaşını kendi içinde keşfeder. En iyi arkadaşı, kendi ruhu olan İç Pilot'tur.
Özlemiyle, sürekli olarak en yüksek Gerçekliğe ulaşan içsel yükselen çağrısıyla
İç Pilotu açar. Yükselirken çağrı arayanın karanlık cehaletini Gerçek-varoluşla
aydınlatır. Arayıcının cehaleti aydınlandığında, zamanın aşırı önemini anlar.
Her saniye hayatın bir parçasıdır, hayat ve zaman birlikte yürür. Arayan kişi
zamanı düşündüğünde, onu hayatının en değerli parçası olarak görür ve bu duygu
karşılıklıdır. Onun varlığı zamanda, varlığı hayatın içindedir.
Dünyaya
bağlı zaman vardır ve cennetten bağımsız zaman vardır. Dünyaya bağlı bir
zamanda yaşadığımızda, her saniye Gerçekliği görmeye çalışmamız gerekir.
Dünyalı zamanda boşa harcanan her saniye bir lanet, doğru kullanılan her saniye
gerçek bir nimettir. Heavenly Free Time'a girdiğimizde, Heavenly Free Time'ın
sonsuz Sevgiden başka bir şey olmadığını görürüz. Göksel-boş zamanda kalbimizde
Sonsuzluğu görürüz: sonsuz Bilinç, sonsuz özlem. Cennetin olmadığı zamanda, her
şey burada ve şimdi mevcuttur. Arayıcı, ruhsal yaşamda önemli bir ilerleme
kaydettiğinde, bu ebedi Şimdi'nin farkına varır. O, bu tek Gerçekliğe, sonsuz
Şimdi'ye ücretsiz erişim elde eder. Ve sonra cennette ya da yerde olması fark
etmez, her saniyeyi kendi aydınlatıcı vizyonunun ayrılmaz bir parçası olarak
görür. Tanrı'nın Kutsallığının, Tanrı'nın Mükemmelliğinin, Tanrı'nın Kozmik
Planının ve Tanrı'nın her zaman aşan Gerçeğinin her anı, insanlığın başarısında
ve insanlığın ilerlemesinde, insanlığın başarısı aracılığıyla ve insanlığın
ilerlemesi aracılığıyla her arayanın hayatında tezahür eder.
Bu
zamanda, arayış içinde olan kişi, başarı ve ilerleme arasındaki farkı açıkça
görür. İç hayatında sadece ilerleme için ağlar. Zihinsel düzlemde ve yaşamsal
düzlemde başarının kendisi için gereksiz sorunlar yaratabileceğini görür.
Şanslıysa, gururdan etkilenebilir. Başarılı olduğunda, bilinçli veya bilinçsiz
olarak başkalarına hükmetmeye çalışabilir ve bu başarının kendisinin olduğunu
iddia edebilir.
Kendini
vermeye dayalı ilerleme, sürekli bir şeydir. Böyle bir ilerleme, içimizdeki
arayıcıyı gururlandırmaz. O sadece bize manevi yolculuğumuzda Sevgili
Sonsuzluğu takip ederek ilerlediğimizi hissettirir. İlerleme bir hedefe her
dokunduğunda, çok ileride yeni bir hedef görür. Sürekli olarak kendi
realite-varlığını aşar. Sonunda, bu sürekli aşan ilerleme Tanrı'ya ulaştığında,
Tanrı'nın da kendi Gerçekliğini-Varoluşunu ebediyen aşarak ilerlediğini
keşfeder.
Arayıcı
ruhsallaşır, verimli ve umut dolu olur çünkü amacı başarı değildir, amacı
sadece ilerlemedir. İlerleme kaydettikçe, etrafındaki dünyayla değil, yalnızca
kendi hevessiz varlığıyla rekabet ettiğini görür.
Her
birimiz hedefimize ulaşacağız. Ancak gelen her keşif, ulaştığımız her hedef,
Orijinal Hedef değildir ve olamaz. Birincil Hedef, içsel Gerçekliğin
gerçekleştirilmesidir. Bu Hedefe ulaşıldıktan sonra ortaya çıkar ve tezahür
eder. Aslında bunlar üç Hedeftir ve bu üç Hedeften hiçbiri nihai sonuç olamaz.
İç farkındalık, bilincin genişlemesini ve sınırlı benliğin ilahi Benliğe
sürekli büyümesini sürekli aşan, sürekli yükselen bir içsel çağrıdır. Benzer
şekilde, ifşaat içinde Sonsuzluğun Amacını açığa çıkarmak için sürekli bir
içsel ihtiyaç vardır. Ve tezahürün içinde farkındalık ve açılma vardır, yani
aynı süreç tezahürde gerçekleşir. Bu, evrensel kendini aşmanın hiç bitmeyen bir
sürecidir.
En
iyi arkadaşımız kim? İçimizdeki arayan, sürekli içsel çağrımız, içsel
ihtiyacımız. İçsel bir ihtiyaçta, içimizdeki genişleyen "ben"i
keşfeder ve farkına varırız. Kendimizin bu kısmında, sonsuza dek Tanrı'da,
Tanrı ile, Tanrı için kalırız. Sonsuzluğun arayıcıları olarak, hevesli
insanlığın ebedi hazinelerinin koruyucuları olmaya devam ediyoruz. Öyle bir
zaman gelir ki, içimizdeki arayışçı, tüm varoluşunun, özlemin içsel çağrısından
ibaret olduğunu görür. Özlem bizim varoluşumuzdur. Şu anda, mutlak özlem
yaşıyoruz. Ve sonra dış gerçeklik, iç gerçeklikle bir olur. Dış gerçeklik bir
fidandır, ağaçtır, meyvedir. İçsel gerçeklik tohumdur, içsel tohumdur. Tohumun
içinde fide, ağaç ve meyve vardır; ve fidenin içinde ağaç, meyve ve tohum
vardır.
Dış
yaşamda, özlem bir ağacın rolünü oynar. İçsel yaşamda, içsel varoluşta özlem,
Gerçeğin Kaynağıdır. İç dünya farkındalıktır. Dış dünya bir tezahürdür. İç
dünya farkındalık içindir. Dış dünya tezahür içindir. İç dünya ile dış dünyanın
sentezini gerçekleştirerek tam doyuma ve mükemmel Mükemmelliğe ulaşırız.
GERÇEK
İÇERİDE
Melbourne
Eyalet Koleji,
Melbourne,
Victoria, Avustralya
açık
hava tiyatrosu
9
Mart 1976
Sevgili
dostlar, sevgili kız ve erkek kardeşler, sevgili arayıcılar, burada hepimiz
ruhani insanlarız. Manevi insanlar olduğumuzu söylediğimde esasen ne demek
istiyorum? Demek istediğim, buradaki herkesin bilinçli bir iç çağrısı var.
Sıradan, hevesli olmayan bir insan ile hevesli bir insan arasındaki fark şudur:
hevesli bir insan her şeyi bilinçli, özverili, duygulu ve koşulsuz yapar.
Gelişimin doğal seyrinde, Tanrı'ya dua eder, Tanrı üzerinde meditasyon yapar,
Tanrı'yı tefekkür eder ve O'nu sadakatle, candan ve koşulsuz severiz. Ama
sıradan insanlar bunu bilmiyor. Bilinçli olarak dua edip meditasyon
yaptığımızda, yolculuğumuzu hızlandırır ve kısaltırız: güneşli bir yolda
yürürüz. Bu zamanda, biz gezginleriz, ebedi gezginleriz, Sonsuzluk Yolunda
yürüyoruz.
Arayan
her kişi, iç düşmanlarının üstesinden gelmek için kendi içinde savaşmalıdır:
korku, şüphe, sınırlamalar vb. Buradaki hepimiz, güneşli yolda, inanç yolunda
arayıcılarız: manevi hayata inanç ve burada, yeryüzündeki varlığımıza inanç.
Bugün bilinemeyenin yarın bilinmeyeceğine ve yarından sonraki gün bilineceğine
inanıyoruz. Bir şey bugün bilinemez diye sonsuza kadar bilinemez kalacak
diyemeyiz. Hayır, iç alanda daha yüksek bir Güç olduğunu görüyoruz, bunu bir
gün sadece bilemeyeceğiz, aynı zamanda özünde dönüşeceğiz. Artık içimizde bir
damla ışık ya da bilgelik olmadığını hissediyoruz. Ama şunu bilmeliyiz ki, iç
dünyalarda Haz ve Işık ile başladık, en yüksek Haz ve Işık'a yolculuk yapıyoruz
ve yolculuğumuzun sonunda Haz ve Işık'a geri dönüyoruz.
Hem
bilinmeyen geleceğe hem de geçmişe inancı olan çocuktur. Manevi olarak
büyürken, bilinmeyenden korkmadığı gibi geçmişten de korkmuyor, çünkü
bilinmeyenle ayrılmaz bir dostluk kurmuştur.
Bilinmeyenden
neden korkarız? Bundan tam olarak korkarız çünkü Bilinmeyeni gördüğümüz anda ya
da Bilinmeyen bizi gördüğü anda bireyselliğimizi ve kişiliğimizi
kaybedeceğimizi hissederiz. Bir yandan Bilinmeyenin gerçeğiyle birlik kurmaktan
korkuyoruz. Öte yandan, Bilinmeyen'in gerçekliği olmadığını hissediyor ve
gerçekliği olmayanla bir olmaktan korkuyoruz. Yani iki kez yanılıyoruz.
Bilinmeyen
bir kaplan değildir, bilinmeyen bir yabancı değildir. Bilinmeyen, kendi içsel
Gerçekliğimizdir, bizim yakın, çok mahrem "Ben"imizdir. Ne yazık ki,
bilinmeyen Gerçekliğe ücretsiz erişimimiz yok, bu yüzden çoğu zaman önümüzde
korkutucu, yabancı, çok korkutucu bir şey olarak görünüyor. Ancak, derinlere
dalıp, ruhumuzla, garip ve bilinmeyen bir Gerçek ile birlik kurmaya
çalıştığımızda, bu Gerçek'in bizim, tamamen bizim olduğunu anlarız. Sonra, çok
sınırlı bir şekilde, bu Gerçekliğin bazı hislerini edinmeye başlarız, önemli
deneyimler yaşamaya başlarız. Başka yerlere giden yolu ya da başka
gerçeklikleri bilmediğimiz için, bu gerçeklerin olmadığını ya da onları
tanırsak kendimize sorun yaratacağımızı söyleyemeyiz. Bu gerçekleri güneşli bir
yoldaki gizli hazineler olarak düşünelim. Ve bu gerçeklerin, yalnızca bu
dünyada hevesli olanlar için son derece özel bir şeyleri vardır.
İçsel
deneyimlerimizden şüphe ederken, Hedefimize ulaşılabileceğinden şüphe
ettiğimizi, kendi arzulu varoluşumuzdan şüphe ettiğimizi fark ederiz. Manevi
hayatta şüphe en tehlikeli düşmandır. İlerleme sürecinde, herkes ilahi olmayan
güçlerin saldırısına maruz kalır. Ama şüphe bize saldırdığında, şüphe bize
saldırdığında, tüm ruhsal sistemimizde zayıf düşeriz. Başkalarından şüphe
ettiğimizde onları zayıflatmayız ama kendimizden şüphe ettiğimizde zayıfladığımızı
kolayca hissedebiliriz. Ne zaman şüphenin içimize, zihnimize girmesine izin
versek ve maneviyatımız için sorun yaratmaya izin versek, içsel çağrıyı
zayıflatırız. Şüphe yavaş bir zehirdir. Bu zehir sistemimize girdiğinde,
heveslenmeyiz ve aslında iç çağrımızı kaybederiz. Öyleyse iman yolunda yürümeye
çalışalım. Yavaş, istikrarlı ve yanılmaz bir şekilde ilerleme yolunda yürümemiz
gerekiyor. Çaba ile, telaşsız, istikrarlı ve şaşmaz bir şekilde kaderimize
doğru ilerliyoruz.
İçimizde
bir Kaynak olduğunu fark etmeliyiz. Orada, içimizde - Sonsuzluk, içimizde -
dünya. Korku veya şüphe duymadan, bu Kaynak ile birlik kurmakta özgürüz. Birlik
sağlam bir şekilde kurulduğunda, korku ve şüphe yok edilir. Ve sonra tüm
hayatımız boyunca bir damla şüphe görmeyeceksiniz.
Bu
nedenle, her ilahi asker hem korkuyu hem de şüpheyi yenmelidir. Hedeflediğimiz
hayatımızda korku ve şüphe ön plana çıkarsa, ilerleme kaydedemeyiz.
Korku
ve şüpheyi yendikten sonra, bir sonraki engelin ruhsal gelişimimizle ilgili
sabırsızlık olduğunu fark ederiz. Bazen her arayan, göz açıp kapayıncaya kadar
Tanrı'yı keşfetme ve gerçekleştirme arzusuna sahiptir. Sabırsızlığın kurbanı
olur. Ama her şey için seçilmiş bir saat olduğunu bilmesi gerekiyor. Dua eder,
meditasyon yapar ve kendi içimizde bir özlem ve adanmışlık yaşamı yaratmak için
özverili hizmetimizde özveriyle çalışırız. Ama en içteki Gerçeği bir anda
keşfetmek isteyen ya da en yüksek Aşkın Gerçeği göz açıp kapayıncaya kadar
bilmek isteyen biri, kesinlikle hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Her
şey kendi zamanında, kendi yolunda olacak. Her şeyin kendi saati vardır. Ama
bazen bu içsel anlayış ortadan kalkar ve o zaman sabırsızlık dostumuz olur.
Sabırsızlık bizi her vurduğunda, kendimizi değerli bir şeyi kaybederken
buluruz, iç sevincimizi kaybederiz. Hikmet çok değerli bir şeydir. İnanç çok
değerli bir şeydir. Tanrı'nın Kendi Saatine iman çok değerlidir. İnancımızla,
sarsılmaz, sarsılmaz inancımızla, sınırsız Huzuru, sınırsız Işığı ve sınırsız
Mutluluğu keşfederiz.
Her
arayıcı kendi yeteneğini ve kendi alıcılığını geliştirmelidir. Duyarlılık tüm
yetenekleri içerir. Yetenek büyüyen gerçeğimizdir. İçsel realitemizi
genişlettiğimizde buna alıcılık diyoruz. Ve etrafımıza bakıp daha yüksek bir
Realite fark ettiğimizde, bu Realitenin içsel duamızı, içsel meditasyonumuzu,
içsel farkındalığımızı kesinlikle artıracağını bilmeliyiz. Yetenek içimize
girdiğinde, içindeki alıcılık artar ve genişler. Hem yetenek hem de alıcılık
bizi Tanrı'nın ilahi araçları yapar. Yukarıdan Barış, Işık ve Mutluluk
çağırarak varlığımızı her uyandırdığımızda, kapasitemizi artırırız ve bu
kapasite karşılığında alıcılığımızı artırabilir. Bu nedenle, alıcılık ve
yeteneğin birbirinden ayrılamaz olduğunu söylüyoruz.
Sahip
olduğumuz tüm yeteneklerden biri çok önemlidir ve bu yetenek gönül rahatlığıdır.
Bu dünyamızda huzur yok. Eğer iç huzuruna sahipsek, varlığımızın bir parçası iç
huzuruna sahipse, o zaman içimizdeki karanlık bu güç tarafından kolayca mutlak
iç Huzura, Aydınlığa ve Mutluluğa dönüştürülebilir.
Her
arayış içinde Tanrı'ya bir vaat, içsel bir Gerçeklik, daha yüksek bir Gerçeklik
vaadi vardır, Tanrı'nın kendisi için yarattığı eşsiz rolü oynamak için
Tanrı'nın mükemmel, koşulsuz aracı olma vaadi. Arayıcı ruhsal yaşamda
ilerledikçe, verdiği sözün giderek daha çok farkına varır. Sözümüz dahilinde,
Tanrı'nın Aşkın Vizyonunu, Tanrı'nın Evrensel Gerçekliğini, ebediyen olduğumuz
Gerçekliği görüyoruz. Bu inkar edilemez Gerçeğin farkına vararak çok hızlı
ilerlediğimizi fark ediyoruz. Ve sonra her şeyin Yaratıcısı olan Allah, en
seçkin Nimetlerini bizim sadık başlarımıza, hevesli ve vazgeçmiş kalplerimize
döker.
MUTLULUK
Monash
Üniversitesi, Melbourne, Victoria, Avustralya
Robert
Blackwood Anıt Salonu
11
Mart 1976
Sevgili
dostlar, sevgili kız ve erkek kardeşler, sevgili arayanlar, mutluluk üzerine
kısa bir konferans vermek istiyorum. Mutluluk istiyorsun. Mutluluk istiyor.
Mutluluk istiyorum. Herkes hayattan, hayattan mutluluk ister. Tanrı'nın her
Yarattığı mutluluk ister. Allah, Yaratışında ve Yaratılışı aracılığıyla kendisi
için mutluluk ister.
Mutluluk
istiyoruz ve mutluluğumuz yok. Bu hayatımızda isteyip de aslında ihtiyaç
duymadığımız birçok şey var. Ama konu mutluluk olduğunda, onu sadece
istemiyoruz, ona ihtiyacımız var. Sadece görmekle mutluluk olmaz. Sadece
hissetmekle mutluluk olmaz. Sadece başarmanın mutluluğu yoktur. Mutluluk ancak
bilinçli olarak Tanrı'nın İradesine teslim olmamızda bulunabilir.
Şimdi,
burada, dünyada bedenimizde, yaşamsalımızda, zihnimizde ve yüreğimizde sahte
bir mutluluğun tadını çıkarıyoruz. Vücut, zevk ve uykululuk dünyasında
mutluluğun tadını çıkarır. Hayati, saldırgan bir dünyada mutluluğun tadını
çıkarır. Zihin şüphe duyduğunda ve şüphelendiğinde mutluluğun tadını çıkarır.
Kalp, güvensizliği beslediğinde mutluluğun tadını çıkarır. Mutluluğun tadını
ilk bu şekilde çıkarıyoruz. Ama öyle bir zaman gelir ki gerçek mutluluk, ilahi
mutluluk çiçek açar. Ve sonra beden tamamen uyanır ve bilinçli olarak ışık
hizmetini sunar, yaşam dinamiktir, zihin sessiz ve sakindir ve kalp birliğini,
dünyanın geri kalanıyla bölünmez birliğini hisseder.
İki
ana enstrümanımız var: akıl ve kalp. Zihnin tam olarak mutlu olması zordur
çünkü zihin ayrılık hissinden bilinçli olarak zevk alır. Her zaman başkalarının
gerçekliğini yargılar ve şüphe duyar. İnsan zihni, sıradan fiziksel zihin, dünyaya
bağlı zihin böyledir. Ama aynı zamanda hevesli bir kalbimiz, sevgi dolu bir
kalbimiz var. Bu sevgi dolu kalp, dünyanın geri kalanıyla zaten birlik kurmuş
olduğu için belirsizlikten muaftır. Bu kalp kendini sunma mesajını taşır ve
kendini sunma Tanrı'nın ifşasıdır.
SAHİP
OLMAK VE MEMNUNİYET
Adelaide
Üniversitesi,
Adelaide,
Güney Avustralya, Avustralya
Napier
Amfi Tiyatrosu
12
Mart 1976
Sevgili
arayanlar, sevgili Avustralyalı kardeşlerim, son on iki gündür burada,
Avustralya'dayım. Yarın iki hafta kalacağım Hindistan'a gideceğim. Ve sonra
Amerika'ya geri döneceğim. Bu on iki gün boyunca Avustralya'nın ruhu tarafından
zengin bir şekilde kutsandım. Avustralyalılar tarafından da kutsandım.
Şefkatleri, sevgileri, ilgileri, sempatileri, sempatileri ve birlik duyguları
kalbimin derinliklerine dokundu.
Coğrafyadan
Avustralya'nın büyük, çok büyük bir kıta olduğunu biliyordum. Geldiğimde,
Avustralya'nın sadece harika değil, aynı zamanda bir, sadece bir değil, aynı
zamanda aydınlatıcı, sadece aydınlatıcı değil, aynı zamanda tatmin edici
olduğunu çok net bir şekilde hissettim. Genişlik, nezaket, cömertlik,
sorumluluk duygusu - tüm bunları en başından beri Avustralya'nın ruhunda
hissettim.
Yarın,
Avustralya'dan ayrıldığımda, burada içten ve gerçek arayışçılara hizmet etmek
için harika bir fırsat verildiği için, içten minnettarlığımı, sürekli artan
minnettarlığımı burada bırakacağım. Hiçbir şey bana samimi arayanlara hizmet
etmekten daha fazla neşe, zevk ve tatmin veremez.
Öğrencilerim
az önce bestelediğim bir şarkıyı söylediler. Bu, Avustralya'nın ruhuna
selamımdır, başka bir deyişle, sizdeki özgünlüğe, içinizdeki kutsala
selamımdır. Ve şimdi sahip olma ve tatmin üzerine kısa bir ders vermek
istiyorum.
Sahip
olma ve tatmin, kuzey kutbu ve güney kutbu gibidir. Sahip olma duygusu, dünyevi
varlığımıza doğumdan itibaren girer. Çocuk anne babasına sahip olmak ister.
Büyüyünce köyünün sahibi olmak istiyor. Sonra vilayetine, ülkesine, dünyaya
sahip olmak ister. En başından beri anne babasına ve ailesinin diğer üyelerine
sahip olmak ister ama bundan tatmin olmaz. Büyürken, dünyanın tüm boylam ve
enlemlerine sahip olmaya çalışmaktan hiçbir tatmin duymuyor.
Sonra
farklı davranmaya karar verir. Karşılıklı tavizlerin gücüyle anne babasını,
köyünü, ilini, ülkesini ve tüm dünyayı memnun etmeye karar verir. Karşılığında
onlardan bir şey bekleyerek onlara kendisinden bir şey verecektir. Ancak bu
değiş tokuşta da kalıcı bir tatmin bulmuyor. Onun istediği kalıcı tatmindir.
Sonunda, kalıcı doyumun ancak kendini koşulsuz şartsız anne babasına, köyüne,
iline, ülkesine ve dünyaya adamasıyla elde edilebileceğini ve elde
edilebileceğini anlar. Ve koşulsuz kendini vermede, memnuniyet açıkça kendini
gösterir.
Mülkiyet,
arzu-yaşamdır. Arzumuz her an daha fazlasına sahip olmak ister. Ne zaman büyük
bir şeyde ustalaşsak, daha da yoksullaşıyoruz. Biriktirsek de mal varlığımızla
sonumuz gelmiyor; iç dünyada büyük dilenciler oluruz. Vazgeçme yolunda
yürüdüğümüzde, ne zaman bir şeyden vazgeçsek, büyük bir sevinç duyarız. Ama
vazgeçmek bize gerçek doyum, kalıcı doyum veremez. Her şeyden vazgeçersek -
beden, yaşam, zihin, kalp ve ruh - o zaman en yüksek Gerçeği nasıl idrak
ederiz? Maneviyat adına toplumdan vazgeçersek, günlük hayattan vazgeçersek,
yakın ve sevdiklerimizden vazgeçersek, o zaman saf, ebedi, ölümsüz doyuma
ulaşamayız. Doğru cevap, doğanızı dönüştürmek, kendinizi insani
sınırlamalarınızdan, eksikliklerinizden, kusurlarınızdan, bağımlılığınızdan ve
ölümden kurtarmaktır. Kalıcı tatmin ancak sahiplenmeyi özveriye
dönüştürebildiğimizde gelir.
Sahip
olunan hayat, sürekli olarak her an başarı hakkında, hayattaki başarı hakkında
düşünmemizi sağlar. Başarının kapısına varmak için birçok kez dürüst olmayan
yollara başvurduk. Dürüst olmayan yollara başvurmasak bile, her zaman bir
rekabet dünyasındayız. Başkalarıyla yarışmaktan ve hatta başkalarını yenmekten
aldığımız keyif ve tatmin kalıcı olamaz. Başarımız sayesinde bir şey haline
geldiğimizi hissettiğimizde, samimiyetimiz bize bizden daha iyi, bizden daha
yüksek birinin olduğunu söyler. Biri büyük bir şair, büyük bir sporcu, büyük
bir şarkıcı olduğunda, gururla kabarır. Ama etrafına baktığında, hemen
kendisinden çok daha iyi yazan, sporda üstün olan veya ondan çok daha iyi şarkı
söyleyen birini görür. Hayatın her alanında kendinden daha iyi birini görür. Böylece
başarı sonunda hayal kırıklığına dönüşür. Hayal kırıklığını yıkım takip eder.
Maddi
mülkiyette bir ihtiyaç değil, bir arzu duygusu buluruz. İhtiyacımız olmayan
çok, çok, sayısız şey var ama sahip olma yolunu izleyerek bunların hepsini
istiyoruz. Her şeyi istiyoruz. Ama sonunda öyle bir an gelir ki, Tanrı'nın
Kendisi adına, içimizdeki ilahi Gerçeğin tezahürü için ruhumuzun içsel
ağlamasını tatmin edecek bir şeye ihtiyacımız olduğunu hissederiz. Ve sonra
gidebileceğimiz başka bir yol olduğunu anlıyoruz ve bu ilerleme yoludur. Her an
bu şekilde ilerliyoruz. Burada başkalarıyla rekabet etmiyoruz, sadece
kendimizle, içimizdeki cehaletle rekabet ediyoruz. Cehalet varlığımızın başka
bir parçasıdır. İki kısma ayrıldık: cehalet-gecesi ve hikmet-nur. Cahillikle yan
yana yürüyoruz, ezelden beri bu işi yapıyoruz. Ama şimdi uyanığız ve hedefimize
ulaşmak için hızlı, daha hızlı, çok hızlı koşmaya çalışıyoruz. Bilgelik-ışık
ile bilinçli olarak bir olduğumuzda, her zaman aşan gerçeğimiz, her zaman
aydınlatan ve tatmin edici Ötesi olan Kaderimize doğru hızlı, daha hızlı, çok
hızlı koşarız. Hedefimize ulaştığımızda cehalet yenilir. Kendi kendisiyle
rekabet etmenin anlamı budur.
Arayıcı,
kendi iradesini geliştirerek değil, dünyaya bağlı iradesini Cennetten bağımsız
iradesine teslim ederek tatmin olur. Arayıcı, daha yüksek bir güce, kendi
içinde daha aydınlatıcı bir güce teslim olma mesajını almış kişidir. Dua
ederek, meditasyon yaparak ve arzulayarak, kendi yüksek Gerçekliğine
dönüşebileceğini fark eder. Bu, bir kölenin efendisinden vazgeçmesi değildir.
Feragat etmesi içsel bilgeliğe dayanmaktadır. Hem daha yüksek Gerçeklikten hem
de daha düşük gerçeklikten oluştuğunu fark eder. Bir başkasına, bir başkasına
teslim olmaz, daha ziyade kendi aydınlanmamış, bilinçsiz yanı daha bilinçli,
aydınlanmış varoluşuna teslim olur. Ondaki sonlu, Aşkın Gerçeklik olmak için
ondaki Sonsuza teslim olur. Ve böyle bir vazgeçişte kalıcı bir doyum bulur.
Aynı
arayıcı, kendisine sürekli tatmin sağlayan bir şey daha keşfeder ve bu onun
şükranıdır. Arayıcı, İçsel Pilotuna, kendi içindeki Mutlak Gerçeğe duygusal
minnettarlığını her ifade ettiğinde, şaşmaz bir tatmin alır. Bu şükran çiçeğini
İç Pilotunun Ayaklarına bırakıyor. Ve sonra Allah Memnuniyeti kalbini sarar,
Allah Memnuniyeti tüm varlığını sarar. sahip olma ve memnuniyet
AVUSTURYA
HUZURLU
AKLIN, FAYDALI HAYAT
Tıp
Üniversitesi, Viyana, Avusturya
9
Haziran 1986
Namaz
hayatım, Yüce Rabbimin Huzurunun harekete geçmesi demektir. Meditasyon hayatım,
Yüce Rabbimin Huzurunun tecelli etmesi demektir. Feragat hayatım, Yüce Rabbimin
Huzurunun kanaat olduğu anlamına gelir.
Hataların
ve yenilgilerin bolluğuna rağmen, hayatımda duygusal duaya, güçlü meditasyona
ve verimli feragat etmeye sarsılmaz bir inanç var.
Hayatım
ancak zihnim sakin olduğunda yararlı olabilir. Dingin bir zihin faydalı bir
hayatın kaynağıdır. Ben de bu faydalı hayatı, Yaratan Allah'ı O'nun istediği
gibi sevmek ve Allah'ın istediği şekilde Yaratan Allah'a hizmet etmek için
kullanıyorum.
Ne
yazık ki, bu dünyamız sürekli olarak insanın dış yaşamında yoksulluktan,
açlıktan ve beslenme eksikliğinden söz ediyor. Ancak dünya, iç yoksulluğa,
açlığa veya yetersiz beslenmeye aldırış etmiyor. İçsel yaşam beslenmezse, ruh
düzenli ve zamanında beslenmezse, o zaman dış yaşamımıza huzur asla parıldamaz.
Huzurun
ikametgahı içsel yaşamda bulunur. Dalıp orada kalmalıyız. Ardından, Tanrı'nın
seçtiği saatte barışın güzelliğini, saflığını, kutsallığını ve ölümsüzlüğünü ön
plana çıkaracağız ve bu nitelikleri dış yaşamımıza, insan zihnimize ve
Tanrı'nın tüm Yaradılışına sunacağız. Gerçek huzuru bulmanın tek yolu bu.
Bireysel barış, toplu barış ve evrensel barış ancak iç dünyamızı ve Allah'ın
yeryüzündeki temsilcisi olan ruhumuzu besledikten sonra gerçekleşebilir.
Sayısız
insanın bilinçsizce barıştan korkması bizi çok şaşırttı ve üzdü. Barışın
hayatlarını mutlu, anlamlı ve verimli kılacağını hissetmek yerine, barışın
planlarını daha da engelleyebileceğini ve sonunda yıkıma yol açabileceğini
düşünüyorlar. Ayrıca barışa ihtiyacı olmadığını hisseden veya barışı istemeyen,
barışın garip bir şey olduğunu düşünen insanlar var. Bunu hiç deneyimlemediler
ya da deneyimlemediler, dolayısıyla bilinçli olarak barışı kucaklamak gibi bir
arzuları da yok. Bu karanlık insan zihinlerinin aydınlanmaya ihtiyacı olduğuna
şüphe yok; bu kusurlu yaşamların şüphesiz mükemmelliğe ihtiyacı var.
Barışın
bir gün herkes için doğal ve alışılmış bir şey haline gelmesi, Tanrı'yı seven
ve Tanrı'yı arayanların duası ve meditasyonu sayesindedir. Arayanların yaşam
duası ve yaşam meditasyonu sayesinde barış tüm boylam ve genişliğiyle dünyayı
dolduracaktır. Dua ve meditasyonla geçen bir hayat, bu dünyada barış dolu bir
hayatın başlangıcı ve ebedi devamıdır. Bireysel barışı, kolektif barışı,
evrensel barışı ve aşkın barışı getirecek olan yaşam duası ve yaşam
meditasyonudur. Başka yolu yoktur ve olamaz.
BAŞARI
HAYATI VE İLERLEME HAYATI
Viyana
Üniversitesi, Viyana, Avusturya
1
Nisan 1989
İçimdeki
insan başarı istiyor
İçimdeki
ilahi ilerleme istiyor.
İçimdeki
insan güç-başarı istiyor,
İçimdeki
İlahi hafif ilerleme istiyor.
İçimdeki
insan güç-başarı üstünlüğünü istiyor,
İçimdeki
İlahi, hafif ilerlemenin coşkusunu istiyor.
Başarım
tüm dünyayı fethetmek istiyor. İlerlemem dünyayı sınırlamalardan, kusurlardan,
esaretten ve cehaletten kurtarmak istiyor. Başarım dünyaya meydan okumak
istiyor. Gelişimim dünyayı aydınlatmak istiyor.
Başarılı
hayatımın kısacık bir nefesi var. İlerleme hayatım sürekli bir gerçektir.
Başarıyla dolu hayatımda her şeyi fethetmek için bir susuzluk var. İlerleme
hayatım, her şeyi sevmeye susamış. Başarılarla dolu hayatım, dünyayı yiyip
bitiren bir açlığı yaşamaktır. Benim ilerleme hayatım, dünyanın aydınlanması
için bir susuzluktur.
Başarının
tadını çıkardığım an, açgözlü üstünlük-ayrılık ile gururla el sıkışırım.
İlerleme kaydettiğim an, dünyanın birliğe aç tanrısallığı tarafından
kucaklanıyorum.
Rabbim,
hayattaki başarımdan asla memnun değilim. Ne kadar başarılı olursam olayım hep
içimdeki dilenciyi görüyorum. Ve içimdeki bu dilenci kendi içinde bir gerçeklik
eksikliği hissettiği için ağlıyor ve ağlıyor.
Ama
ilerleme kaydettiğimde Lordum, kendimi bir kral, bir imparator olarak
görüyorum. Şu anda, tüm dünyanın benim en içteki, çok yakın olduğunu görüyorum
çünkü tüm dünyaya sahip çıkıyorum ve tüm dünya bana sahip çıkıyor.
Ey
Rabbim, muvaffakiyet hayatımı ve terakki hayatımı ayrılmaz bir bütün kıl. Bana
başarılı hayatımı kalbimin gülünün ilahi güzelliği olarak görme ve ilerleme
hayatımı kalbimin gülünün doğaüstü kokusu olarak hissetme yeteneği ver.
Gönül
gülünün güzelliği ve kokusu Senden razı olsun Yüce Rabbim, her an Senin
istediğin gibi.
KANADA
KENDİNİ
KONTROL ETMEK, KENDİNİ TANRI'YA SUNMAKTIR
York
Üniversitesi, Toronto, Ontario, Kanada
7
Ekim 1970
Kendini
kontrol etmek, kendine işkence etmek anlamına gelmez. Tıpkı çilecilik anlamına
gelmediği gibi. Ne yazık ki, otokontrol Batı'da yanlış anlaşılıyor. İnsanlar
geçmişte Hindistan'ın bazı taliplerinin uyguladığı münzevi, zor yaşamın ideal
bir özdenetim olarak kabul edildiğini düşünüyor. Ancak bu tür münzevi yaşam,
bedene işkence etmek ve cezalandırmak gerçek bir özdenetim değildir. Bu kendini
bastırmadır. Cehaletin kalbinde bizi tamamen çöküşe götürür. Günlerce, aylarca
oruç tutarak Allah'ı idrak etmek isterse, ölüm onu kucaklar, Allah değil.
Sıradan, doğal yaşam, orta yol, Tanrı'nın bizden istediğidir. Buda bize orta
yolu izlemeyi ve aşırıya kaçmamayı öğretti. Yeryüzüne çok sıkı bir şekilde kök
salmış olmalıyız. Ağacın kökleri yerdedir, başka yerde yoktur. Kökler yerdedir
ve dallar yukarı doğru daha yükseğe doğru döndürülür. Yani, özdenetim içeridedir
ve kendini gösterme dışarıdadır. Özdenetim bizi öz-aydınlanmaya götürür.
Bugünün kendini kontrol etmesi, yarının kendini aşması olacaktır.
Kendine
hakim olmak için, kendini kontrol çok önemlidir. Otokontrol zaman alır, hemen
elde edilemez. İnsan kendini gözlemleme, kendini inceleme ve uygun meditasyon
yoluyla özdenetim elde eder.
Sokrates'in
hayatından bir olaydan bahsetmek istiyorum. Hayranlarıyla çevrili Sokrates bir
keresinde falcıya gitti. Falcı, Sokrates'in elindeki satırları okudu ve şöyle
dedi: “Ne kadar kötü bir insansın, çirkin ve aşağılık hayati sorunlarla dolu!
Hayatınız ahlaksızlıklarla dolu." Sokrates'in hayranları şaşkına döndü.
Falcıyı dövmek istediler. Gerçekten doğru bir adam, bir aziz olan Sokrates
hakkında böyle şeyler söylemeye nasıl cüret etti? Ama Sokrates, "Bekle,
ona her şeyi söyleyip söylemediğini soralım" dedi. Sonra falcı devam etti:
“Hayır, başka bir şey söylemek istiyorum. Bu kişi, şüphesiz tüm bu ilahi
olmayan niteliklere sahiptir, ancak bunlar onun kontrolü altındadır. Hiçbirini
göstermiyor. Hepsi onun kontrolü altındadır."
Bir
kişi aydınlanmaya ulaşmadan önce, alt yaşamsalın tüm ilahi olmayan güçleri
tarafından saldırıya uğrayabilir. Ama onları kolayca ayaklarının dibine
yerleştirebilir. Sokrates'in yaptığı buydu. Zamanla talip olan herkes, tüm bu
kötü güçleri kolaylıkla yenebilir . Sayısız kez hayati dürtülerin saldırısına
uğrayacak. Her seferinde cesurca, yiğitçe ve cesaretle tüm bu karanlık güçlerin
başına ayak basabilir. Aydınlanmanın hayatını aydınlatacağı altın bir gün gelecek
ve sonra her şey dönüşecek. Duygusal sorunlar, ilahi kullanım için ilahi olanın
dinamik gücü haline gelerek çözülecektir. Ancak o zamana kadar adayın çok
mücadele etmesi gerekiyor.
Ramakrishna
şu ifadeyi kullandı: "Her şeyin efendisi seksin kölesidir." En büyük
ruhani dev olan Sri Ramakrishna, dünyada gerçekte neler olduğunu gördü. Şimdi
modern dünyada da aynı şey oluyor. Sri Ramakrishna, uzun süredir iş arayan bir
adamdan bahsetti. Kimse bu talihsiz işi teklif etmedi. Sonunda küçük bir
fabrikanın müdürüne gitti çünkü iyi kalpli olduğunu ve ona iş verebileceğini
öğrendi. Ancak yönetici boş yer olmadığını söyledi. Birkaç gün sonra tekrar
denedi, hala boş yer yoktu. Zavallı adam itiraz etmeye devam etti ve her
seferinde boşuna. Bir gün bir arkadaşına, müdürün kendisine iş vermeyi sürekli
olarak reddettiğini söyledi. Arkadaşı, “Sen bir aptalsın. Neden ona gidiyorsun?
Bugün kadınına git, yarın bir iş bulursun.” Müdür çok zengin ve önemli bir
adamdı ama böyle bir zaafı vardı. Bunun üzerine zavallı adam bu kadına gidip
dua etmiş, “Anne, benim geniş bir ailem var ve onlar açlıktan ölüyorlar. Kurtar
beni, kurtar beni! Lütfen müdüre bana iş vermesini söyleyin." "Merak
etme çocuğum, yarın her şeyi hallederim" diye cevap verdi. Ertesi gün
yönetici İngiliz patronuna şöyle dedi: “İşte büyük potansiyele sahip bir adam.
Fabrikamıza her yönden büyük faydalar sağlayacak” dedi. Kısa bir süre sonra
adama yüksek bir pozisyon teklif edildi.
Bu,
Sri Ramakrishna'nın hikayesidir. Bugün hala geçerli. Dünyanın atmosferi henüz
değişmedi. Ama kesinlikle değişecek. Kim yapacak? Biz talip olacağız, sonsuz
Işığın arayıcılarıyız. Allah bize böyle eşsiz, eşsiz bir görev verdi. Ve bunu
kabul etmeli ve burada, dünyada yerine getirmeliyiz.
Bir
insan dış dünyada sadece bir efendinin kölesi olabilir ama iç dünyada birçok
efendinin kölesi olmaya mecburdur. Bu ustalar şunlardır: şüphe, korku, endişe,
ayartma, hayal kırıklığı, kusurluluk, sınırlama, bağımlılık ve ölüm. Otokontrol
ancak kendimizi kandırmayı bırakırsak elde edilebilir. Tesadüfen ve uygunsuz
bir şekilde, dünyanın bizi yüzüstü bıraktığını söyleme eğilimindeyiz. Ama
samimi olursak ve derinlere inersek, bu aldatmaca oyununu kendimiz
başlattığımızı görür, hisseder ve anlarız. Tanrı'dan geldik, oyunumuza sonsuz
Işıkta devam edebiliriz. Yolculuğumuzun sonunda aynı sonsuz Işığa dönebilirdik.
Ama cehalete girdik ve bundan büyülendik. Cehaleti sevdik, o da bizi sevdi.
Sonunda cehaletin meyvelerini açgözlülükle yemeye başladık. Sonuç kendi kendini
yok etmekti. İçe götüren aldatmacanın kapısını açan bizdik. Cahiliye güçleri,
kapının ardına kadar açık olduğunu görünce içimize, kalbimizin en ücra
köşelerine kadar girerler. Onları nasıl çıkarıp atabiliriz? Bunu aspirasyonla,
içimizdeki yükselen alevle yapabiliriz. Bu alev içimizdeki aydınlanmamış güçleri
ateşleyecek, içimizdeki uykuda olan varlıkları uyandıracak ve yaşamlarımızı
Altın Ötesinin Işığı ile dolduracak. Aspirasyon cevaptır.
Manevi
zayıflık, kalbimizin kirliliğidir ve bu zayıflığın tek bir tedavisi vardır -
bağlılık: Emre bağlılık, Hedefe bağlılık, İçsel Pilota bağlılık.
Oto
kontrol. Nefsine hakim olmak, kendini Allah'a teslim etmek demektir. Rolümüzü
oynayalım. Elimizdekileri verelim. Tanrı kendi rolünü oynayacaktır. Elindekini
bize verecek. Sahip olduğumuz şey, bol miktarda cehalettir. O'nun sahip olduğu
sonsuz Işık'tır. Hadi değiştirelim.
BAĞLILIK
VE AYRILIK
Toronto
Üniversitesi, Toronto, Ontario, Kanada
7
Ekim 1970
Hocam
bağlılıktır.
Öğreniyorum:
"Tanrı bir mağarada yaşıyor."
Benim
öğretmenim ayrılıktır.
Öğreniyorum:
"Tanrı Sarayda yaşıyor."
Bağlılık
bedenimin nefesini gerektirir,
İnleyen
bir sonlunun hayatı.
Ayrılık
ruhumun sözünü veriyor
Çekici
Ötenin Işığı.
Bağlılık
arzunun köküdür, cehalet ise bağlılığın köküdür. Bu dünyada bedene, hayatiye,
zihne ve kalbe bağlıyız. Neden? Çünkü sahip olmak istiyoruz. Ne yazık ki,
dünyadaki hiçbir şeyin sonsuza kadar sahiplenilemeyeceğini unutuyoruz. Uzun
bile olamaz. Örneğin bedeni ele alalım. Biz ne kadar dikkat edersek edelim bu
beden ancak elli, altmış, yetmiş yıl yaşar ve sonra ölür. Kendi bedenimize bile
sonsuza kadar sahip olamayız. Eğer fiziğin içindeysek ve fiziğin gerçekleşmesi
için haykırıyorsak, o zaman dünyada sonsuza kadar sahip olunabilecek hiçbir şey
yoktur. Ama ruhta yaşıyorsak, o zaman Ebedi'de ve Ebedi için yaşarız.
Büyük
Hintli filozof Shankaracharya şöyle dedi: “Karın kim, oğlun kim? Bu dünya çok
eşsiz. Kardeşler, sonsuza dek sizin olanı düşünün." Bu ayrılık mesajıdır.
Bir bireye bağlıysanız - bir eşe, kocaya, oğula, arkadaşa - o zaman sadece
kendinizi ve onu bağlarsınız. Ama eşin, kocanın, oğlunun içindeki tapınma
Nesnesini görürsen, o zaman ilahi bilgi seni aydınlatabilir.
Lord
Buddha, güzeller güzeli karısını ve küçük oğlunu onlar uyurken terk etmiş.
Gitmeden önce "Seni sevdim. Ben hala seni seviyorum. Ama aynı zamanda tüm
dünyayı da sevmeliyim. Ancak tüm dünyayı sevebilirsem, sana olan aşkım
tamamlanır." İnsan sevgisi, içindeki İlahi Aşka teslim olmak zorundaydı.
Krallıktan ayrılırken Buda'nın arabacısı ona önemli bir soru sordu: "Bu
alçak değil mi? Seni çok seven karından nasıl ayrılırsın? Sen onun hazinesisin,
sen onun emsalsiz servetisin." Buda, "Yanılıyorsun. Eşimin sevgisi
beni, benim sevgim de onu bağladı. Şimdi kimsenin beni bağlamayacağı, benim de
kimseyi bağlamayacağım uçsuz bucaksız bir dünyaya giriyorum. Kendimi ve başkalarını
özgürleştireceğim."
Tüm
bağlılıkların kökünde cehalet yatar. Cehalet yenilmez mi? Filozof Aldous Huxley
bir keresinde şöyle demişti: “Cehalet fethedildi. Bir şeyi bilmek istemiyoruz,
bu yüzden bilmiyoruz." Kesinlikle haklı. Cehalet kalıcı ve değişmez bir
şey değildir. Cehaletin nefesine girebilir ve onu bilgeliğe ve bilgiye
dönüştürebiliriz. Ama bunun yerine kendi içimizde cehaletin varlığını inkar
ederiz. Bu bir hatadır. Artık cehaletle dolu olduğumuz gerçeğini kabul
etmeliyiz. Bu, içimizde ışık olmadığı anlamına gelmez. Derinlerde bir miktar
ışık var, ama kendi yüksek Gerçeğimizi idrak edebilmemiz için bu ışığı ön plana
çıkarmalı ve büyümesine izin vermeliyiz.
Gerçek
bir filozof, bağlı olmayan kişidir. Sadece o Gerçeğin vizyonuna sahip olabilir.
Bu vizyona sahip olduğunda başarıya ve başarısızlığa, neşeye ve kedere, zevke
ve acıya kolaylıkla kayıtsız kalabilir. Bağımsızlığı, dünyaya yardım etmeyeceği
veya ondan yardım kabul etmeyeceği anlamına gelmez. Bu, yardım ettiği kişilere
veya kendisine yardım edenlere bağlı olmayacağı anlamına gelir. Bağlıysak hayal
kırıklığına uğrarız ama bağlı değilsek tatmin oluruz. İçimizde ve bizim
aracılığımızla, dünyanın içinde ve aracılığıyla çalışanın Tanrı olduğunu
hissedebilirsek, o zaman gerçekten özgür olabiliriz.
Evlenmeden
önce erkeğin kadının arzusu olduğunu ve evlendikten sonra onun tahriş olduğunu
söylüyorlar. Ama bir kadın ne ister? Arzunun yerine getirilmesi için çabalıyor.
İstenen elde edildiğinde, hayal kırıklığı ve umutların çöküşü hüküm sürer. Bir
dileği yerine getirdiğimizde, beklediğimiz lezzetli meyveyi değil, zararlı ve
zehirli bir şeyi yediğimizi görürüz.
Hindistan'da
Delhi ka laddu'yu (Delhi'den gelen tatlı kek) tadan hayal kırıklığına uğrar,
tatmayan ise kendini dışlanmış hisseder diye bir söz vardır. Bu, yerine
getirilen ve yerine getirilmeyen arzular için her zaman geçerlidir. Doyum
arzuyu takip edebilir ama bu bizi enerjiyle dolduran, doğru eylemler için bize
daha fazla içsel güç veren türden bir doyum olmayacaktır. Aksine, sadece sahip
olduğumuz küçük çabayı yok edecektir.
Bağlanma
yaşla birlikte azalmaz. Bağlanmayı ancak aspirasyon yoluyla yenebiliriz.
Bağımlılıktan kurtulmak için kişinin birkaç aşamadan geçmesi gerekir. Kutsal
yazıları, dini ve manevi kitapları incelememiz gerekiyor. Bu kitapları
incelemiş ve şimdi gerçek ışık için haykıran ruhani adaylarla veya özlem
yaşamlarında az ya da çok az miktarda ışık almış olanlarla ilişki kurmalıyız.
Sıradan dünyada baştan çıkarmanın her an etrafımızda olduğunu, her an onun
kurbanı olabileceğimizi görmemiz ve hissetmemiz ve onunla cesurca savaşmamız
gerekiyor. Zihnimizi fiziksel bilinçten ve bedenin taleplerinden geri
çekmeliyiz. Genişletilmiş bilinç dünyasına girmemiz gerekiyor. İlahi Amaca
ulaşma ihtiyacını hissetmemiz gerekir. Ya Tanrı'nın idrakine varmış bir ruhsal
Öğretmen formunda ya da O'nun kendi bedenlenmemiş Formunda, Tanrı olan İçsel
Pilotumuzun rehberliğini takip etmeliyiz.
Bizi sevenleri sevmek
doğru olanı yapmak demektir.
Bizi sevmeyenleri sevmek
iyi yapmak demektir.
Bizi her zaman seven Allah'ı sevmek,
akıllıca davranmak demektir.
Doğru şeyi yaptığımızda özgürüz.
İşimizi iyi yaptığımızda güvendeyiz.
Akıllıca hareket ettiğimizde tatmin
oluruz.
MÜKEMMELLİK
Ottawa
Üniversitesi, Ottawa, Kanada
8
Ekim 1970
Mükemmellik,
içsel yaşamımda Tanrı'dan miras aldığım şeydir. Dönüşüm, dış hayatımda
Tanrı'dan miras aldığım şeydir.
Mükemmellik
nedir? Mükemmellik farkındalıktır. Mükemmellik tezahürdür. İç dünyada
mükemmellik, farkındalık demektir. Dış dünyadaki mükemmellik, tezahür anlamına
gelir. Arayıcı, bireysellik ve kişiliğin bir birleşimidir. Arayıcı, özverili
bireyselliğini Gerçekliğin en yüksek Vizyonuna getirdiğinde ve her şeyi seven
kişiliğini Mutlak Ötesine sunduğunda, Eternity Infinite dünyasında mükemmelliğe
ulaşır.
Bazı
insanlar cennette veya dünyada mükemmellik olmadığını söylüyor. Onlarla aynı
fikirde olamam. Mükemmellik hem Cennette hem de dünyada mevcuttur. Dünyanın
çağrısı mükemmelliktir. Cennetin gülümsemesi mükemmelliktir. Dünyanın duygulu
çağrısı ve Cennetin ışıltılı gülümsemesi uyum içinde olmalıdır. Ancak o zaman
Tanrı'nın Yüzü memnuniyetle aydınlanacaktır. Tanrı ancak yeryüzünün çağrısı ve
Cennetin gülümsemesi bir araya geldiğinde tatmin olabilir. Yeryüzü ağladığında,
yeryüzünün Cennetten daha kötü olduğunu düşünmemeliyiz ve Cennet gülümsediğinde,
Cennetin dünyadan daha iyi olduğunu düşünmemeliyiz. Hayır değil. Çünkü,
nihayetinde olabileceği her şeyi gerçekleştirmek için yeryüzünde ve dünya
boyunca haykıran, büyüyen insan olan Tanrı'dır. Ve halihazırda ne olduğunun
idrakinde Cennette ve Cennet aracılığıyla gülümseyen, tatmin olmuş insan olan
Tanrı'dır.
Mükemmellik
bir imkansızlıktır: bugünün bize söylediği şey bu. Ama yarın bize mükemmelliğin
kaçınılmaz olduğunu söyleyecektir. Tohumun ekilmesi ile mahsulün hasat edilmesi
arasında her zaman biraz zaman olmalıdır. Manevi yaşamda tohum özlemdir ve
hasat farkındalıktır. Çabalamadan, farkındalığın şafağı asla yükselmeyecek.
aspirasyon nedir? Zaten sahip olduğumuz bir şey mi, yoksa elde etmek üzere
olduğumuz bir şey mi? İkisi birden. Arzumuz olduğunu söylersek haklıyız çünkü
gerçekten Tanrı hakkında düşünüyoruz ve bazen Tanrı hakkında meditasyon
yapıyoruz. Henüz bir amacımız olmadığını ama bir gün ona sahip olacağımızı
söylersek, yine haklıyız, çünkü Tanrı'ya olan sevgimiz henüz kendiliğinden ve kararsız
değildir. Eternity'nin ayaklarına oturduğumuzda, özlemin mutlaka farkındalığın
ardından geldiğini anlarız. Ve sonra sonsuz zamanla bir dostluk kurarak,
farkındalığın her zaman özlemimizde saklı olduğunu anlarız.
Mükemmellik,
İçsel Pilot ile yaşamak, spontane ve sürekli bir birlik demektir. İçsel yaşama
özgürce erişebiliyorsak, o zaman mükemmellik bizim ruhumuz ve aynı zamanda tek
Hedefimizdir. Neden hala kusurluyuz? Tam olarak kusurluyuz çünkü bilinçli
olarak kendimizde mükemmellik çağrısı yapmıyoruz. Başkalarında kendimizden çok
daha fazla mükemmellik talep eder veya en azından bekleriz. O ve o kusurludur
ve biz onları mükemmel yapmaya çalışıyoruz diyoruz. Ama kendimiz mükemmel
değilken başkalarını eleştirmek ve mükemmelleştirmeye çalışmak saçma değil mi?
Burada Himalayaların büyüklüğünde bir hata yapıyoruz. Yeterince samimiysek,
başkalarını düşünerek çok fazla zaman harcadığımızı fark ederiz. Başkalarını
düşünmek iyidir ama eleştirel, kıskanç, aydınlanmamış bir zihinle değil. Ruhun
nuruyla, ruhun birliğiyle başkalarını düşünürsek, o zaman kendiliğinden
mükemmelliğe doğru koşarız.
Kendimizi
geliştirmeyi düşünelim, kendimizi düşünerek tüm evreni dahil edelim ya da tüm
evreni somutlaştıralım. O zaman dünyadaki herkesi düşünmenize gerek kalmayacak
çünkü her şey içimizde. Meditasyon yaptığımda, tüm vücudum benimle meditasyon
yapar. İç organlarımı düşünmeme gerek yok: onlar benim içimdeler, meditasyon
yapıyorlar ve benimle birlikte can atıyorlar. Aynı şekilde, konsantrasyon,
meditasyon ve tefekkür sırasında tüm evrenin içinizde olduğunu hissedebilir ve
Hedefinize doğru yarışıyorsanız, o zaman evren bir bütün olarak sizinle
yarışacaktır.
Hepimiz,
Sonsuz Gerçeği, Işığı ve Mutluluğu arayan adaylarız. Biz iç ve dış hayatımızda
mükemmelliğe ulaşmazsak , o zaman kim mükemmelliğe ulaşabilecek? Mükemmelliği
somutlaştırması, gerçekleştirmesi, keşfetmesi ve tezahür ettirmesi gereken
bizler, yani Sonsuz'u arayanlarız. Mükemmellik mesajını dünyevi varoluşumuzun
her anında fani zamanda ve sonsuz Zamanda somutlaştırmalıyız. Ebedi Zamanın çok
uzaklarda bir yerde olduğuna ve elimizde sadece kısacık bir zaman olduğuna
inanıyorsak, yanılıyoruz. Eğer bedende yaşıyorsak, uçup giden zamanla
arkadaşız. Ruhta yaşıyorsak, sonsuz Zaman ile arkadaşız. Madem bedendeyiz, en
yüksek mükemmelliği yukarıdan bedene getirmeye çalışalım. Bedendeyken bile
ruhta yaşayabiliyorsak, o zaman ulaşmış olduğumuz mükemmelliği tüm dünyaya
gösterelim. Mükemmellik, İçsel Pilot ile yaşamak, kendiliğinden, sürekli birlik
demektir.
Tanrı'ya
kusurlu hediyem dün, dünkü deneyim. Tanrı'nın bana mükemmel armağanı bugünün,
bugünün farkındalığıdır.
İLHAM,
ÇALIŞMA VE FARKINDALIK
McGill
Üniversitesi, Montreal, Kanada
9
Ekim 1970
"İlham",
"özlem", "gerçekleştirme" dediğimizde ne demek istiyoruz?
İlham ruhsal yolculuğumuzun başlangıcıdır, istek ruhsal yolculuğumuzun
ortasıdır ve farkındalık ruhsal yolculuğumuzun sonudur. İlham aldığımızda,
Tanrı'nın Yüzünü görmek isteriz. Arzuladığımızda, sonunda Tanrı'nın Yüzünün
vizyonunu kazanırız. Kendimizi fark ettiğimizde, Tanrı'nın Enkarnasyonu oluruz.
Uyan
uyan! Yol zor. Bilgelerden öğrenir ve bilgelerin izinden gideriz. Maneviyat
yolu güllerle dolu değildir. Ama kimerik bir sis de değil. Ötesinin Altın
Kıyıları sadece bir vaat değil. İnsan çabasının tacı şüphesiz Ötenin Altın
Kıyılarında yerine getirilecektir.
Uyan
uyan! Durmamalıyız. Yürümek, yürümek, koşmak, dalmak ve uçmak zorundayız.
Uyku-cehaletten uyandığımız an, insan hayatımızda, dış ve iç hayatımızda
Allah'a olan ihtiyacımızı görür ve hissederiz. Uyandığımızda, sadece bizim
Tanrı'ya değil, Tanrı'nın da bize ihtiyacı olduğunu görürüz. Neden? En yüksek,
İlkel, Aşkın Yüksekliğimizi gerçekleştirmek için Tanrı'ya ihtiyacımız var.
Tanrı'nın burada yeryüzünde, bizde ve bizim aracılığımızla Tezahür etmesi için
bize ihtiyacı var. Maneviyat yolunda yürüdüğümüzde, Tanrı'nın zaten içimizde
olduğunu görürüz. Yürürken, Tanrı'nın yanımızda yürüdüğünü görürüz. Koştuğumuz
zaman, Tanrı'nın içimize doğru koştuğunu görürüz. Derinlere daldıkça eşsiz bir
hazinenin bizi beklediğini görürüz. Uçtuğumuz zaman, Ötenin sonsuz Barış, Işık
ve Mutluluk semalarında uçtuğumuzu görürüz.
Manevi
yaşamda herkes Tanrı'yı \u200b\u200bgerçekleştirmek ister. Ama iş aspirasyona,
inisiyasyona, nefsten vazgeçmeye ve İçsel Pilotun İradesine teslim olmaya
gelince, çok az insan ruhsal disiplini kabul etmeye isteklidir. Herkes Allah'ı
çabuk idrak etmek ister; herkes ilham ve arzunun ruhsal disiplininden geçmeden
en üst düzeyde bir öğretmen, Guru olmak ister.
Bu
gibi görünüyor. Arayan manevi bir topluluğa gelir. Cemiyetin lideri ona
"Ne istiyorsun?" diye sorar. Arayan cevap verir, "Sizin ruhani
topluluğunuza katılmak istiyorum. Lütfen bana biraz iş ver." Dernek
lideri, “Burada sadece iki tür işimiz var. Ya bir öğrenci rolünü oynamalısınız
ya da bir Guru, bir Öğretmen rolünü oynamalısınız. Ya Guru'ya itaat etmelisin
ya da kendin Guru olup başkalarının sana itaat etmesini sağlamalısın."
Arayıcı hemen "Lütfen, Guru rolünü oynamak istiyorum" der. Manevi
yaşamımızda gerçekte olan budur. Çoğu zaman, bir Arayıcı bir Öğretmene geldiğinde,
bilinçsizce kendisinin de hemen bir Öğretmen olabileceğine inanır. Ama manevi
bir dev haline gelmenin, kendini keşfetmenin veya Tanrı'yı anında idrak etmenin
imkansız olduğunu söylemek istiyorum. Bu zaman alır. Burada çoğunuz
öğrencisiniz. Bir yüksek lisans derecesi almak için kaç yıl gerektiğini
bilirsiniz - on beş ila yirmi yıllık bir çalışma. Manevi bilgi edinmek için
uzun yıllar çalışmak da gerekir. Bir kişi ruhsal bir Üstat olmadan önce bu
eğitimden geçmelidir.
Dualite,
çoğulluk ve çeşitlilik dünyasında yaşıyoruz. Bilincimizi En Yüksek'e çıkarmak
istediğimizde ve çabalamaya çalıştığımızda, arzu hırsızı bizi çalar. Psişik
özlemimizi, Tanrı'ya olan saf bağlılığımızı, Yüce İrade'ye sunduğumuz teslim
irademizi elimizden alır. Mesih şöyle dedi: "Bir kişi yeniden doğmadıkça,
Tanrı'nın Krallığını göremeyecektir." Bu yüce mesajdan ne öğreniyoruz?
Arzu yaşamının yerini istek yaşamına bırakması gerektiğini öğreniyoruz. Arzu
yaşamı ön plana çıkmazsa, yeni yaşamın şafağı asla doğmaz. Tanrı'nın Krallığı
ancak içimizin derinliklerinde özlem alevini yaktığımızda kurulabilir.
Her
gün ideal ve gerçekle yüzleşiriz. İdealimiz Tanrı'dır, ancak yüzleştiğimiz
gerçeklik oldukça farklıdır, o da cehalettir. Cahilliğin ağına yakalanmışız.
İdeal ve gerçek yan yana gitmelidir. Tanrı İdeal'dir, Tanrı aynı zamanda
Gerçek'tir. Her gün ciddi bir söz veriyoruz. İdealimizin bilincimizi En
Yüksek'e yükseltmek, idealimizin mükemmel Mükemmelliğe ulaşmak olduğunu
söylüyoruz. Ancak içimizdeki ve dışımızdaki gerçekle yüzleştiğimizde, kendimizi
bedenlenmiş kusurlar olarak görürüz. Neden? Çünkü bizde istek yok. Arzunun
zevklerinde yuvarlanırız. Doğal olarak çabalamak bizde gerekli bir rol
oynayamaz.
İki
Sanskritçe kelime vardır: abhyasa ve tyaga. Abhyasa uygulama, tyaga ise
vazgeçme anlamına gelir. Her gün içsel yaşamı uygulamamız gerekir. On beş
dakika meditasyon yaptığımızda, Tanrı Şefkat gösterir. Biz O'na kalbimizin
manevi çağrısını sunarız ve O da bize sınırsız, sonsuz Şefkatini sunar. Tanrı
ve benim uyguladığımız şey bu. Şimdi vazgeçme. Neyden vazgeçeceğiz? Dünyadan?
Toplum? İnsanlık? HAYIR! Kusurumuzdan, bağımlılığımızdan ve ölümümüzden
vazgeçeceğiz. Derinlere dalarsak, olumsuz niteliklerimizden aslında
vazgeçmediğimizi görürüz. Onları dönüştürmeyi tercih ediyoruz. Kusurluluk
hayatımızda belirip önem kazandığında, ışığın bilinçli farkındalığıyla
kusurumuzu mükemmelliğe dönüştürmeye çalışırız. İçimizdeki bağımlılığı fark
edersek, bağımlılığımızı özgürlüğe dönüştürmeye çalışırız. Ölüm sürekli
kapımızı çalıyorsa, ki her zaman çalıyor, ölümü ölümsüzlüğe dönüştürmeye
çalışıyoruz.
Daha
önce, Tanrı'yı idrak etme arzusunun gerekliliğinden bahsetmiştim. Ancak ilhama
da ihtiyaç var. Neden ilhama ihtiyacımız var? İlhamı atlayarak hemen
farkındalığa ulaşmak mümkün değil mi? Bir örneğe bakalım. Sanatçı bir resim
çiziyor. Ama ilhamı yoksa yaptığı işin hiçbir anlamı, anlamı olmaz. Mekanik
yaratıcılık olacak, hayattan yoksun olacak. Sanatçı ilhamının gücüyle portreye
hayat veriyor demek istiyorum. İnsanlar bir portreye bakıp onu
değerlendirdiklerinde, değerlendirmeleri kendi hayatlarının bir önermesi halini
alıyor. Sanat, hayranlarından yeni bir hayat alır. Ve manevi bir insan resme
baktığında ona ilahi bir yaşam sunar. Dolayısıyla önce sanatçının yaratılışını,
ardından hayranların yaratılışını ve son olarak da resme ilahi bir hayat veren
Usta'nın yaratılışını görüyoruz.
Bir
insan maneviyat yolunda yürüdüğünde, ilhamı kendisine sunduğu uyanış hayatıdır.
Özlediğinde, özlemi kendine sunduğu nurlu hayattır. Ve aydınlanmış bir insan
olduğunda, uyanmış ve aydınlanmış yaşamına İlahi Yaşamı, Ölümsüzlük Yaşamını
sunar.
Farkındalık
nedir? Manevi yaşamda "farkına varma" kelimesini kullandığımızda,
çoğu zaman insanların kafası karışır. Aydınlanmış bir kişinin sıradan bir insan
gibi olmadığını, çok alışılmadık bir şekilde davrandığını hissederler. Ancak,
aydınlanmış bir kişinin alışılmadık davranmasına gerek olmadığını söylemek
istiyorum. Ve bunu yapmamalı. Ne fark etti? Tanrı'daki Yüce Gerçek. Ve Tanrı
kimdir? Tanrı kesinlikle doğal biri veya bir şeydir.
Bir
kişi en yüksek Gerçeği idrak ettiğinde, tüm insanlığa en yüksek Gerçeği sunmaya
çalışır. Çoğu zaman aydınlanmaya sahip olmayan veya ruhani olmayan insanlar,
aydınlanmış bir kişinin, eğer gerçekten Tanrı'yı idrak etmişse, her dakika
mucizeler gerçekleştirmesi gerektiğini düşünür. Ancak mucizeler ve Tanrı'yı
idrak etmenin hiçbir şekilde birleştirilmesine gerek yoktur ve olmamalıdır.
Görmeyi umduğunuz ve manevi bir Öğretmenin önünde durduğunuzda gördüğünüz şey
Barış, Işık, Mutluluk ve İlahi Güçtür. Bu gücü nerede saklıyor? Kollarda veya
bacaklarda değil, kafada değil, kalbinizin en içteki girintilerinde. Girin ve
kesinlikle sonsuz Huzur, sonsuz Işık ve sonsuz Mutluluk hissedeceksiniz. Ama
aydınlanmış bir ruhtan başka bir şey beklerseniz, en Yüce Olan'ı idrak ettiğine
göre, o zaman tüm sayısız arzunuzu yerine getirebileceğine, sizi göz açıp
kapayıncaya kadar multimilyoner yapabileceğine inanarak manevi bir Öğretmene
gelirseniz, o zaman siz tamamen yanılıyorlar. O böyle şeyler yapmaz. Eğer
Yüce'nin İradesi ise, Shifu kolaylıkla birini birdenbire multimilyoner
yapabilir. Bolluk içinde maddi refahı azaltabilir, ancak bu Yüce'nin İradesi
değildir. Üstattan ve onun aydınlanmasından bekleyebileceğiniz şey Huzur, Işık
ve Mutluluktur.
FARKINDALIK
Dalhouse
Üniversitesi, Halifax, New Ascotia, Kanada
Sir
Charles Topper Tıbbi Kolordu
16
Mart 1974
Sevgili
Kanadalı kardeşlerim, ben sizin Hintli kardeşinizim. Daha önce birkaç kez
Kanada'da bulundum ama bu sefer özel bir görevle geldim: Kanada'nın ruhuna
adanmış hizmet. Yaklaşık on altı ders vereceğim, yani içsel deneyimlerimi
Kanadalı kardeşlerimle paylaşacağım. Bugün yolculuğumuzun başlangıcını işaret
ediyor.
Burada
birkaç samimi arayışçı görüyorum. İyi niyetiniz, kalbinizin sevgisi ve
ruhunuzun bereketiyle bu ilahi işi üstleniyorum. Ancak derse başlamadan önce,
bu ilahi yolculuğu her yönüyle kutsal kılan Kanadalı öğrencilerime sonsuz
şükranlarımı sunmak istiyorum.
Burada
hepimiz arayış içinde olduğumuz için, Birincil Hedefimiz Tanrı'yı idrak
etmektir. Sıradan insanlar olarak bir şeyin farkına vardık - cehalet, ama talip
olduğumuzda Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü bünyesinde barındıran birinin
olduğunu ve bu kişinin Tanrı olduğunu anlıyoruz. Hem kişiseldir hem de kişisel
değildir. O'nu , dünyanın en güzel çocuğundan sonsuz derecede daha aydınlanmış,
en aydınlanmış Varlık olarak doğrudan karşımızda görebiliriz . Aynı zamanda,
Tanrı'yı Enerji, Işık ve Mutluluğun sonsuz genişlemesi olarak görebiliriz. Biz
kendimizi cehalet denizi olarak görüyoruz ama Allah bizi başka bir Allah olarak
görüyor. Dünyevi varlığımıza ilişkin anlayışımız ile Tanrı'nın ilahi
potansiyelimize ilişkin anlayışı arasındaki fark işte budur.
Farkındalığın
aşamaları vardır, her zaman evrim sürecindedir. Farkındalık kendini
uyandırmaktır, farkındalık keşif hayatıdır, farkındalık sevginin tezahürüdür ve
farkındalık Tanrı olmaktır. Kendini uyandırma, vahiy hayatı, sevginin tezahürü
ve Tanrı olma - bunlar, sonsuz Zamanın gelişen sürecindeki dört adımdır.
İnsani
farkındalık sayısız arzunun yerine getirilmesidir, ilahi farkındalık bizim
mükemmelliğimizdir, içimizdeki ve dışımızdaki mükemmelliktir. İnsani
farkındalık sürekli başarıdır, ilahi farkındalık ruhsallaştırılmış ilerlemedir.
Başarı, daha fazla bağımlılıktan daha az bağımlılığa doğru ilerlerken, ilerleme
bir zirveden diğerine: yüksek bir zirveden daha yüksek bir zirveye, en yüksek
zirveye doğru hareket eder. Arzu dünyasında sınırlı bir tatmin olduğunu fark
ederiz. Bir arzu yerine getirildiğinde, başka bir arzu ortaya çıkar ve ardından
bu sonraki arzuyu yerine getirmeye çalışırız. Arzularımızın sonu yoktur ve aynı
zamanda dünyevi tatminimizin de sonu yoktur. Arzu dünyasında olduğumuzda, bir
hapishanede yaşadığımızı fark ederiz. Ama özlem dünyasında yaşadığımızda,
kendimizi özgürlüğün semasında süzülürken buluruz.
Farkındalık,
içimizdeki Ebedi ve Sonsuz'un kendini keşfetmesidir. Ebedi bizi bilincin en
yüksek zirvesine ulaşmaya çağırır, Sonsuz bize sürekli olarak Kaynağı
hatırlatır. Ebedi, Tanrı-Işığımızın sessizliğidir, Sonsuz,
Tanrı-yeterliliğimizin gerçeğidir.
Sonsuzluk
Kaynağımızdır. Upanişadların görücüleri bize çok ruhani ve anlamlı bir mantra
verdiler: "Paroam ada? paroam idau… — Sonsuzluk budur. Sonsuzluk budur.
Sonsuzluktan Sonsuzluk geldi. Sonsuzluk, Sonsuzluk'tan çıkarılırsa, Sonsuzluk
kalır."
Tek
bir kişi farkındalık olmadan kalamaz. Bugün bilinçli olarak arzu ediyoruz ve
yarın başkaları da arzu edecek. Tanrı, Kozmik Vizyonunun gücüyle, dünyadaki tek
bir kişinin sonsuza kadar farkında olmadan kalmayacağına dair en yüksek yasayı
yarattı. Kutsallık insanlığın kalbine inmiştir ve zamanla olağan bilincini
bulacaktır. Burada, Toprak Ana'nın hevesli kalbinde Ölümsüzlüğü kurduktan sonra
Aşkın Yüksekliğine ulaşacak. Farkındalık, bilincimizin genişlemesidir. Birey
evrensel hale gelir. Biri çok olur ve çoğu Bütün, Mutlak olur. Sonlunun
çağrısı, Sonsuzun gülümsemesine dönüşecek. Farkındalık böyledir. En Yüksek
Gerçeği ruhun ışığında, kalbin sevgisinde, zihnin dinginliğinde, canlılığın
dinamik enerjisinde, bedenin kutsanmış hizmetinde idrak edebiliriz.
Ruhun
ışığı uyuyan dünyanın kulağına fısıldıyor: “Uttiuahata jograta… — Uyan, kalk,
Hedefe doğru koş. Yol, bir jilet gibi zor ve tehlikeli, ama onu takip
etmelisin. En yüksek Hedefinize ulaşana kadar durmayın."
Gönül
sevgisi, bağlayıcı âleme der ki: “Bağlamak istersen, kendin bağlanırsın. Büyük
sürprizinizle, siz dünyayı bağlamadan çok önce dünya sizi bağlayacak. O yüzden
karışma."
Zihnin
dinginliği şüphe duyan dünyaya şöyle der: “Şüphe etme. Şüphe, iç sağlığınız, iç
yaşamınız için kötüdür . şüphe zehirdir. Hedefinize doğru hızlı, daha hızlı,
daha hızlı koşmak istiyorsanız, o zaman tereddüt etmeyin."
Hayati
olanın dinamik enerjisi zayıf, güçsüz dünyaya şöyle der: "İçinizin
derinliklerine dalın. İç benliğiniz boyun eğmeyen iradeyle dolup taşıyor. Boyun
eğmez iradenizi öne çıkarın!”
Vücudun
kutsanmış hizmeti tembel, uykulu dünyaya şöyle der: "Charai veti - Devam
et!"
Burada
hepimiz arayıcıyız, hepimiz içsel yaşamın öğrencileriyiz. İnancın, sevginin,
bağlılığın ve vazgeçmenin içsel kitaplarını inceliyoruz. Dış çalışmada gayretli
olduğumuzda, bilgi dünyasını ve bilgelik dünyasını kazanırız. Benzer şekilde,
içsel derslerimizi içtenlikle ve özveriyle öğrettiğimizde, bol miktarda huzur,
ışık ve mutluluk alırız. Samimiysek, içimizin derinliklerine dalmaktan ve iç
zenginliğimizi keşfetmekten hiçbir şey bizi alıkoyamaz.
Farkındalık
kendini keşfetmektir ve kendini keşfetmek ile Tanrı'yı keşfetmek bir ve
aynıdır. Farkındalık, kendine hakim olma ve kendini aşmadır: alt dünyanın alt
doğası üzerinde güç ve yüksek dünyanın daha yüksek doğasına giden yolda aşkınlık.
Alt dünya, iki samimi arkadaşı kişileştirir: karanlık ve cehalet. Üst dünya iki
yakın arkadaşı kişileştirir: Işık ve Zevk. Cehalet dış varlığımızı yutar ve
karanlık dış varlığımızı sarar. Işık, dünyadaki varlığımızı aydınlatır ve
Rapture, varlığımızı içten ve dıştan ölümsüz kılar. Zevk bizim sürekli
Kaynağımızdır.
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante. . .
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
yolculuğunun
sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
VER,
AL VE OL
New
Brunswick Üniversitesi, Fredericton,
New
Brunswick, Kanada
ana
koridor
17
Mart 1974
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Bir arayıcının, içindeki toprağı işleyen ruhani bir
çiftçi olduğuna inanıyorum. Yani hepimiz ruhani çiftçileriz. İç toprağımızı
işliyoruz ve yakın gelecekte bereketli bir farkındalık hasadı biçeceğiz. Bugün
bir aspirasyon sürecindeyiz. Yarın özlemimiz farkındalığa dönüşecek.
Ver,
al ve ol. Sahip olduğumuz şeyi verelim - aşk. Başkalarının verdiğini alalım -
aşk. Gelin birlikte Tanrı'nın ebediyen olduğu şey olalım - Birlik, Aşkın Birlik
ve Evrensel Birlik.
Gerçekten
vermek kendini vermektir. Gerçekten almak, kendini genişletmektir. Gerçekten
oluş, Tanrı'nın mükemmelliğidir.
Vermenin,
almanın ve olmanın birçok yolu vardır, ancak genellikle bir veya iki ana yolu
kabul ederiz: zihnin yolu ve kalbin yolu. Zekayla verdiğimizde, sevgi artı
belirsizlik veririz. Akılla kabul ettiğimizde, sevgi artı şüpheyi de kabul
ederiz. Kalbimizle verdiğimizde, sevgi ve ilgi gösteririz. Kalpten kabul
ettiğimizde, sevgi artı doyumu kabul etmiş oluruz. Zihin olduğumuzda, belirsiz
aydınlanma oluruz. Kalp olduğumuzda, mükemmellikle dolu oluruz.
Akıl
bir şey verdiğinde, bunun çok cömert ve yararlı olduğunu düşünür ve bu duyguyu
alıcıya empoze etmeye çalışır. Gönül verdiği zaman, gönülden bir kul olma ve alana
şükranlarını sunma fırsatına sahip olduğu için çok mutlu olur.
Artık
insan zihninin iç ailemizin ana üyesi olduğunu hissediyoruz. Ama maalesef
sürekli tartıyor ve düşünüyor, hayatın birçok sorununa çözüm bulmaya çalışıyor.
Ama düşünmek, şüphe etmek ve tartmak bizi kalıcı bir karara götürmez. Yalnızca
kalbin aydınlanması nihai çözümü getirir ve nihayetinde çözümün kendisi olur.
Ayrıca
ailemizin başka üyeleri de var: hayati ve fiziksel. Nefs bir şey vermek
istediğinde bir mıknatıs gibi tüm ilgiyi kendisine çekmeye çalışır. Fiziksel
olan bir şey vermek istediğinde, erteler ve erteler, böylece adak saati asla
gelmez. Ama beklersek, şüphe dünyasında kalacağız. Sevdiklerimize sevgi vermek
istediğimiz anda korku, endişe ve endişe bir araya gelecek ve sonra bu ilahi
olmayan nitelikler sevgimizle birlikte sevdiklerimize girecek.
Allah
bize Rahmet Denizini veriyor, biz de O'na şükrümüzün bir damlasını veriyoruz.
Armağanı koşulsuz ve ebedidir. Hediyemizin bir şartı ve gizli sebepleri vardır.
Bilinçli ya da bilinçsiz olarak, Tanrı'ya bir damla şükran sunarak sonunda
O'nun Kalbini kazanabileceğimizi hissediyoruz. Yolculuğumuzun başında bir
ölçüde samimiyiz. Manevi hayata kendimizi verme, Tanrı'yı kabul etme ve Tanrı
olma arzusuyla başlarız. Ama yol boyunca koşarken kurnazlığa yenik düşeriz ve
Yüce Allah'ı bile kasten aldatmaya çalışırız. İçimizdeki cehalet, Tanrı'yı
\u200b\u200bdevirme yeteneğine sahip olduğumuzu, gözyaşlarımız ve dayanılmaz
acılarımızla Tanrı'nın Gücünü ele geçirebileceğimizi söylüyor. Ve bu Gücü aldıktan
sonra, başkalarına hükmedebileceğiz.
Çoğu
zaman bir arayıcı, dış dünyaya karşı düşmanlık hissettiği için ruhsal bir
yaşama başlar ve ruhsal bir topluluğa gelir. Manevi topluluğun lideri, iki tür
müridi olduğunu bilir. Bazıları çok özverili ve içtenlikle ruhani bir yaşam
sürüyor ve sürekli çalışıyor. Diğerleri her zaman öğretir ve talimat verir.
Lider, yeni arayana, "Öğrenci ya da öğretmen olmak sana kalmış" der.
Arayan hemen "Öğrenci değil, öğretmen olmak istiyorum" der. Sayısız kez
oldu: Dünyevi yaşam bizi hayal kırıklığına uğrattığında ve yüzüstü
bıraktığında, ruhsal bir yaşama başlamak isteriz. Ancak herhangi bir ilerleme
kaydetmeden önce başkalarını kandırmaya başlarız ve çok geçmeden kendimizi
kandırırız. Kendi arzulu varlığımızı kandırıyoruz. Ama sahip olduğumuz ve
olduğumuz şeyi içsel yaşamımıza verirsek -dış cehaletimizi ve içsel özlemimizi-
o zaman Tanrı, sonsuz Cömertliği ile öne çıkar ve bize O'nunla birlikte olanı
ve O'nun ne olduğunu verir. Merhamet akışı, Işık ve Zevk akışı.
Bir
çocuk sokakta bulduğu bir kuruşunu annesine verdiğinde annesi bu kuruşunu büyük
bir sevinçle kabul eder ve karşılığında ona bir dolar verir. Çocuk tüm küçücük
servetini kendiliğinden annesine vermiştir, anne ona neşe içinde hayal gücünün
çok ötesinde bir servet verir. Mâlik olana gelince, Allah katında onun tövbesi
bir nektar damlası gibidir. Bu damla ruhsal olarak kendisini yüce okyanusa
teslim ettiğinde, okyanus onu enginliğiyle taşır ve damla, yüce okyanusun tüm
içsel zenginliğini alır.
İki
tür arayan vardır. Bazıları verir ve karşılığında hemen on kat fazlasını
bekler. Diğerleri sadece verir ve sonra Tanrı'nın Saatini bekler. Tanrı'nın
Saati gelmese bile, bu arayıcılar hiç umursamıyor. Bununla ilgili size anlatmak
istediğim bir hikaye var.
Bir
gün Tanrı'nın bir elçisi dünya arenasına geldi ve sokakta şarkı söyleyip dans
eden ve Rab'bi yücelten bir aday gördü. Yarı deliydi ama Tanrı'yı kendince
övdü. Haberci ayrıca bir banyan ağacının dibinde oturan ve oldukça katı bir
şekilde maneviyat uygulayan ciddi bir arayıcı gördü.
Haberci
şarkı söyleyen deliye yaklaştığında, hemen "Tanrı'yı idrak ettiğimde
lütfen bana söyle" diye sordu.
Haberci,
"Bilmiyorum," diye cevap verdi, "geri döneyim, Rabbime sorayım,
döndüğümde size haber veririm."
Haberci
daha sonra çilecilik uygulayan bir arayıcıya yaklaştı. Bu arayıcı da aynı şeyi
sordu: "Lütfen Tanrı'yı anladığımda bana söyle."
Elçi,
“Bilmiyorum ama Rabbime döneceğim ve O'ndan isteyeceğim. Döndüğümde sana haber
veririm."
Birkaç
ay sonra haberci, bir arayıcının şarkı söyleyip Tanrı'yı övdüğü yere geri döndü
ve bir başkası derin, tefekkür meditasyonundaydı.
Şarkıcı
haberciyi görür görmez çok mutlu oldu. "Şimdi lütfen bana kaderimi
anlat," diye sordu.
Elçi,
"Orada bir demirhindi ağacı var," diye yanıtladı. "Bak kaç
yaprağı var!" Tanrı'yı idrak etmek için, bu ağaçtaki yapraklar kadar
enkarnasyona ihtiyacın olacak."
Şarkıcı
hemen sevindi. “Ve o zaman kesinlikle Tanrı'yı \u200b\u200bidrak edeceğim! diye
haykırdı. "An meselesi."
Haberci
daha sonra münzevi arayıcıya yaklaştı ve Tanrı'yı idrak etmenin sadece üç
enkarnasyonun alacağını söyledi.
Arayıcı
hemen güçlü bir hayal kırıklığı hissetti. “Üç enkarnasyon daha! diye haykırdı.
"Ruhsallığı çok içtenlikle, çok özveriyle uyguladım ve üç enkarnasyon daha
almam gerekecek mi?" O zaman denemenin ne anlamı var. Çileci hayattan
vazgeçeceğim. Tanrı bana karşı bu kadar acımasızsa, o zaman benim ona ihtiyacım
yok, o beni hak etmiyor." Ve bunun üzerine, arayan kişi manevi yaşamı
tamamen terk etti.
Bir
arayıcı, Tanrı'yı idrak etmek için milyonlarca yıl beklemeye razıydı. Buna
Tanrı'nın seçilmiş Saatini beklemek denir. Başka bir arayıcı, üç enkarnasyonu
bile bekleyemedi, ona çok uzun geldi. Ama gerçek arayıcı, karşılığında hiçbir
şey beklemeden kendini sunar.
Manevi
yaşamda, vazgeçme ihtiyacını hissetmemiz gerekir. Bizim teslimiyetimiz,
içimizdeki sonsuz Kaynak olan İçsel Kılavuz'a teslim olmaktan başka bir şey
değildir. Kimse bu feragati talep etmez, kimse kullanmaz. Tersine, hevesli
bilincimizdeki feragat ancak bilinçli ve neşeyle sunulduğunda Sonsuzluk'ta çiçek
açar.
Pozisyonumuz
beklemek ve verip vermemekten şüphe etmekse, o zaman tatmin yüzünü
görmeyeceğiz. Ama beklemezsek, Tanrı'nın Saati'nin çoktan geldiğini
hissedersek, o zaman sahip olduğumuz şeyi ve olduğumuz şeyi Tanrı'ya veririz.
Ve ruhsal ilerlememiz hemen hızlanacak.
Arayan
kişi vermeyi bıraktığında, arayan olmayı da bırakır. Verilmesi sona erdiği an
yok olur. Varlık, kendimizi vermemizin ışıltısıdır. Hiçlik, reddimizi takip
eden yıkımdır.
Tanrı'ya,
O'nu kayıtsız şartsız kendi yöntemiyle yerine getireceğimize dair tek ve tek
sözümüzü sunalım. Ve Tanrı'nın, Kendisini bizde ve bizim aracılığımızla tezahür
ettirebilmesi için, her birimizi yeryüzündeki bilinçli temsilcisi yapma vaadini
kabul edelim.
Arayan
biri olarak verdiğimde, tercih edilen araç olurum. İlahi bir âşık olarak
sevdiğim zaman ölümsüz bir enstrüman olurum. Kendini adamış bir hizmetçi olarak
hizmet ettiğimde mükemmel bir enstrüman olurum.
Seçilmiş
araç olduğumda, Tek Tanrı'yı, tek Gerçek'i, Aşkın Gerçeği bedenlerim. Ölümsüz
bir enstrüman olduğumda, Birlik içinde Tanrı-Çok, ilahi Çeşitliliği ortaya
çıkarırım. Ve mükemmel bir enstrüman olduğumda, Tek Tanrı'yı, Altın Her Şeyi
tezahür ettiririm.
BİRLİK
Laval
Üniversitesi, Quebec City, Quebec, Kanada
Köşk
Lamex
19
Mart 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, bu akşam manevi açıdan birlik üzerine bir konferans
vermek istiyorum. Siz benim Kanadalı kardeşlerimsiniz ve ben de sizin Hintli
kardeşinizim. Bu gerçeği ancak ruhumda yaşadığımda anlıyorum. Eğer bedende
yaşıyorsam, o zaman siz Kanadalısınız ve ben Hintliyim ve aramızda kocaman bir
duvar var.
Birlik,
sonsuza kadar sürebilen eşsiz bir ilişkidir, çünkü tüm insanlar, bilinçli ya da
bilinçsiz, tek bir ilahi ve yüce Gerçeğin katılımcılarıdır. Bilinçsiz
katılımcıların talihsiz gerçeği hayal kırıklığıdır. Eğer bilinçsiz
katılımcılarsak, bedenin bilinci bizi ayırır, yaşamsal olanın kişiliği bizi
ayırır, zihnin bireyselliği bizi ayırır. Ancak bilinçli katılımcılar için
yalnızca psişik birlik vardır. Eğer bilinçli katılımcılarsak, psişik birlik
bizi uyandırır, aydınlatır, doyurur ve bizi ölümsüz kılar. İnsan kişiliği,
Sonsuzluğun kıyısındaki bir kum tanesidir. Ayrı yaşıyorsam ve sana
benzemiyorsam, o zaman benim ekim ve eklentim olmana ihtiyacım var. İnsan
birliğimiz sonunda ilahi birliğe dönüşür. Ben seninle bir olursam ve sen de
benimle bir olursan, o zaman birlikte en yüksek Gerçekliğe dönüşürüz.
Uzunluğumuzu, derinliğimizi ve yüksekliğimizi birlikte çoğaltacağız.
Sonsuzluğun Huzuru selamlayacak bizi, Sonsuzluğun nefesi ellerimizi titretecek,
Ölümsüzlüğün doruğu bizi kucaklayacak.
Bu
dünyada bir şeyin diğeriyle dönüşümlü olduğunu fark ediyoruz. Gündüzün yerini
gece alır, korkunun yerini cesaret alır, şüphenin yerini iman alır, öz sevginin
yerini Allah sevgisi alır. Ancak Tanrı'yı koşulsuz teslim olmuş arayıcılar
haline geldiğimizde, Tanrı ile birliğimizin yerini hiçbir şey almaz.
İnsan
egomuzla başkalarıyla birlik kurmaya çalışıyoruz. Diğerlerinden daha fazla
yeteneğe sahip olduğumuzu hissediyoruz ve bu nedenle onlarla birlik olma
hakkımız var. Ama egoyu birlik yaratmak için bir araç olarak kullanmaya
çalışırsak, asla başarılı olamayız. Başkalarıyla birlik, tamamen duygusal
sevgimize bağlıdır. Mantıklı bir zihinle asla kendi içimizde sevgiyi
keşfedemeyeceğiz. Zorlu yaşamsal gücü kullanarak kendi içimizde asla aşkı
keşfedemeyiz. Ancak sevgi dolu, tatmin edici bir kalbi kullanırsak, günlük
hayatımızda birlik bir gerçeklik haline gelir.
Samimi
olduğumuzda, Tanrı'nın bizi sevdiğini hissederiz. Dua ettiğimizde, Tanrı'nın
bize ait olduğunu hissederiz. Meditasyon yaptığımızda, Tanrı'dan geldiğimizi
hissederiz. Samimiyet bizi doğru yola götürür. Dua hareketimizi hızlandırır.
Meditasyon, Hedefimizi yakınlaştırır.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Bu, Tanrı'nın içimizde olduğu ve Tanrı'nın bizim için
olduğu anlamına gelir. Bu hayal değil, günlük hayatta deneyimleyebileceğimiz
bir gerçekliktir. Yolculuğumuza dindar bir terbiye ile başlıyoruz. Her din
kendi yolunda kesinlikle doğrudur. Tüm dinler aynı Ağaç-Tanrı'nın dallarıdır.
Ağaç dallarla bir oldu ve dallar Ağaç ile bir oldu. Arayanlar Ağaca tırmanmak
için aynı dalı seçmezler. Farklı dalları seçerler. Bazen zirveye tırmanan tek
dalın kendi dalları olduğuna inanırlar. Ama arayanlar samimiyse, bütün dalların
aynı Ağaca ait olduğunu anlarlar. Aynı birlik Ağacı, dalları, yaprakları,
meyveleri ve çiçekleri doldurur. Tanrı birdi, ama çok olmak istedi. Çok olunca
da birliğini kaybetmedi. Tanrı'nın çeşitlilik içindeki birlik ve birlik
içindeki çeşitlilik dansına Tanrı'nın ebedi Oyunu diyoruz. Tanrı ile birlikte
bu oyunu oynuyoruz. Samimi ve kendini adamış arayışçılar, Tanrı ile bölünmez
birliklerinin, çeşitlilik içindeki birliklerinin gayet iyi farkındadırlar.
Ancak, samimiyetsiz arayanlar ve aramayanlar zaman alır. Samimi arayış içinde
olana kadar, Tanrı ile bilinçli birlik içinde olmaları çok uzak bir ihtimal
olarak kalacaktır.
Akşam
olduğunda ateşböcekleri ışıklarını sunar. Tüm gökyüzünü aydınlattıklarına
inanıyorlar. Ancak birkaç saat sonra yıldızlar belirir. Ateşböceklerinin ışığı
bir anda önemsizleşir ve gururları kırılır. Bir süre sonra ay görünür. Ay
yükseldiğinde yıldızlar kararır. Sonunda gün ağarır ve parlak güneş tüm dünyayı
aydınlatır. Ateşböcekleri, yıldızlar ve ay - herkes tüm dünyayı aydınlatanın
güneş olduğunu, sınırsız ışığa sahip olan güneş olduğunu anlar. Manevi yaşamda,
sonunda içsel bir güneş olduğunu anlarız. Bu iç güneş, dış güneşten sonsuz
derecede daha parlaktır. Bu içsel güneşi, özlemin gücüyle ön plana
çıkardığımızda, tüm dünya ile bölünmez bütünlüğümüzü sağlamış oluyoruz.
Buradaki
çoğumuz samimi arayıcılarız, sadece birkaçı meraktan geldi. Ama şunu söylemek
istiyorum ki meraklı bile bugünkü toplantımıza gelmekle doğru olanı yaptı.
Çünkü bugünün merakı, yarının samimi gerçeklik çağrısına dönüşecektir. Özlem,
evrensel birliğin kapısını açan anahtardır ve gerçekten samimi arayış içinde
olanlarda bu anahtar zaten vardır. Onlar için Allah'ın Saati kopmuştur. Ve
Tanrı'nın Saati'nde, Tanrı'nın seçtiği araç ışık ve zevk mesajını yaymaya
başlar.
Ölümsüzlük
duygumuz, maneviyat duygumuz ve içsel bağlantı duygumuz birlik olma ihtiyacını
hissettirir. Birlik bizim Aşkın Işığımızdır, birlik bizim Ebedi Zevkimizdir.
İNSAN,
İLAHİ VE YÜCE
Sir
George Williams Üniversitesi, Montreal,
Quebec,
Kanada
20
Mart 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, en yüksek Gerçeğin sevgili arayıcıları, bir konferans
turu için Kanada'dayım ve sadık kalbimle Kanada'nın ruhuna hizmet etmeyi
umuyorum. Gezi sırasında on altı ders vereceğim. Her ders verdiğimde,
Kanada'nın yol gösterici tanrısına, Kanada'nın ruhuna şükranlarımı sunacağım ve
bu akşam ona içten şükranlarımı sunuyorum.
Ben
bir arayıcıyım. Bu, benim manevi bir çiftçi olduğum anlamına gelir. Tıpkı bir
çiftçinin toprağı ekip biçmesi ve sonunda zengin bir ürün toplaması gibi,
içimdeki arayışçı da Kanada'nın ruhani toprağını ekip biçiyor. Kanada coğrafi
olarak çok büyük bir ülkedir. Ve ruhsal olarak son derece verimli hale
gelebilir.
Korku
insanidir, cesaret ilahidir, aşk yücedir. İnsan geçicidir, ilahi değişmez, yüce
sonsuza dek yaşar.
şüphe
insandır. İnanç ilahidir. Vazgeçme yücedir. Şüphe hayatı başlayamaz. İnanç
hayatı yolda. Teslimiyet hayatı Hedefe ulaşır.
İçimizdeki
insan, Hedef çok uzakta, çok uzakta der. İçimizdeki İlahi, Hedefin burada, tam
burada olduğunu ve başka hiçbir yerde olmadığını söyler. İçimizdeki Yüce,
Hedefin kendimizin kendisi olduğunu söyler.
İçimizdeki
insan, içte ve dışta tam bir karmaşadır. İçimizdeki ilahi saf basitliktir. Bu
sadelik Sonsuz ve Ebedi'yi içerir. İçimizdeki Yüce, saf aydınlanmadır. Bu
aydınlanmada arayan ilahi âşık olur ve âşık da Yüce Sevgili ile bir olur.
İçimizdeki
insan her şeyi fethettiğini düşünür. İçimizdeki İlahi, eğer Tanrı'nın İradesi
buysa, her şeyi yenebileceğini düşünür. İçimizdeki Yüce, ebediyen olduğu şey
haline geldi, bir birlik, bölünmez bir birlik.
Ben
bir kişiyim ve Tanrı başka bir kişidir. Bu benim insan keşfim. Tanrı ve ben
sonsuza kadar biriz. Bu benim ilahi ifşamdır. Tanrı benim en aydınlanmış yanım
ve ben de Tanrı'nın en aydınlanmamış varlığıyım. Bu benim en büyük keşfim.
İçimdeki
insan, dünya için her şeyi feda ettiğini hissediyor. İçimdeki İlahi, elinden
gelen her şeyi feda ettiğini hissediyor, çünkü Mutlak ona feda etme yeteneği
veriyor. İçimdeki Yüce, fedakarlık diye bir şeyin olmadığını biliyor. Birliğin
kendisi olduğumuzda, fedakarlık sorunu hiç ortaya çıkmaz.
Vücudumun
bir aklı, bir kalbi, iki bacağı var. Ayaklarım beni aklın ve kalbin ilim ve
hikmet aldığı okula götürür. Ayaklarım, kalbimi ve kafamı okula getirerek büyük
bir fedakarlık yapıyormuş gibi hissetmiyor çünkü ayaklarım, kalbim ve kafamla
ayrılmaz bir bütünlük kurmuş durumda. Aynı şekilde bacaklarım koşmak
istediğinde kafam ve kalbim onlarla işbirliği yapıyor. Ayaklarıyla hareket
etmek için kendi taraflarında herhangi bir fedakarlık hissetmezler.
İç
dünyada fedakarlık yoktur, sadece birliğin şarkısı vardır. İçimizdeki fiziksel
tartar ve yansıtır, akıl yürütmeye başladığında büyük ilerleme kaydettiğini
hisseder. İçimizdeki insan, akıl yürüten zihnin mükemmelliğin zirvesi olduğunu
hisseder. Ama tanrısallığımız ortaya çıktığında, ruhsallaştırılmış kalbin çok
önemli olduğunu hissettirir, çünkü kalbimizin en içteki girintileri Sonsuz ve
Ebedi'yi içerir.
İçimizdeki
insan sürekli olarak arzular ve sürekli olarak talep eder. İçimizdeki İlahi,
sadakatle arzular ve bencil olmayan bir şekilde ilham verir. İçimizdeki Yüce,
yalnızca bilinçli olarak, sürekli ve koşulsuz olarak sever.
İçimizdeki
insan şöyle der: “Asato mo sad gamaya… — Beni gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni karanlıktan Aydınlığa çıkar. Beni ölümden ölümsüzlüğe götür."
İçimizdeki
Tanrı şöyle dua eder: “Hiraomayena potreoa. . . — Gerçeğin Yüzü göz kamaştırıcı
bir altın küre tarafından gizlenmiştir. Kaldır onu, ey Güneş, ki ben, Hakikat'e
bağlı olarak, Hakikati göreyim.
İçimizdeki
Yüce, Kaynağının kim olduğunu ve yolculuğunun nereye varacağını bilir. Diyor
ki, "Onandoddhyeva khalvimoni bhatoni joyante. . . “Rapture'dan var olduk.
Rapture'da büyüyoruz. Ve Rapture'a olan yolculuğumuzun sonunda geri
dönüyoruz."
İçimizdeki
insan, içsel çağrının gücüyle aşılmalıdır. İçimizdeki İlahi tezahür etmelidir
ve bunun için, kendi çağrımızla birlikte, Tanrı'nın sonsuz Lütfuna ihtiyacımız
var. İçimizdeki Yüce, mükemmel Mükemmelliktir ve bu mükemmel Mükemmellik, Aşkın
Bilince ulaşmak için bilinçli duamız aracılığıyla burada, dünyada kurulmalıdır.
Sadece meditasyon yaparak Aşkın Bilinci, en yüce Mükemmelliği kendi kendine
inisiyasyon yaşamımıza, kendini aşma yaşamımıza indirebiliriz.
Her
arayan bir zamanlar bir zevk dünyasında yaşadı. Şimdi özlem dünyasında yaşıyor.
Yarın aynı arayıcı aydınlanma dünyasında yaşayacak. Dün ölümlüydük. Bugün ilahiyiz.
Yarın en yüksek biz olacağız. Bizi bir zamanlar olduğumuz kişi haline getirecek
olan güçlü iç çağrımızdır. Kaynağımız Tanrı-Mutluluğuydu ve şimdi bilinçli
duamızla, duygulu meditasyonumuzla ve Tanrı'nın İradesine özverili
teslimiyetimizle, Kaynağın Huzurunu, Işığını ve Zevkini burada, dünyada tesis
etmeye çalışıyoruz.
Arayanlar
olarak, ilahi varlığımızın rolünü çok etkili bir şekilde oynayabilmesi için
içimizdeki insanın aşılması gerektiğini biliyoruz. Ayrıca, içimizdeki ilahi
varlığın burada, dünyada ölümsüz bir varoluşa sahip olması gerektiğini de
biliyoruz. Ve bunun için ilahi olanın yüce bir yaşama ihtiyacı vardır ve biz bu
yüce yaşamı ancak insani varlığımız sevginin kendisi, adanmanın kendisi ve
İçsel Kılavuz'un önünde kendini feda etme olduğunda elde ederiz.
ÖZGÜRLÜK
Sherbrooke
Üniversitesi, Sherbrooke, Quebec, Kanada
Bilim
ve Eğitim Köşkü
24
Mart 1974
Sevgili
kardeşlerim, hepimiz aynı rüya gemisinde arayıcılarız. Bu rüya teknemiz bizi
Gold Coast'a götürecek. Manevi bir bakış açısıyla özgürlük üzerine ders vermek
istiyorum.
Özgürlüğe
ihtiyacı olmayan kimse yoktur. Aynı zamanda sınırsız özgürlüğe sahip tek bir
kişi yoktur. Burada hepimiz arayış içindeyiz. Cehaletten, esaretten ve ölümden
özgürlüğe ihtiyacımız var. Artık özgürlüğümüz, İçsel Pilotun İradesinin
bilinçli, sürekli ve koşulsuz kabulüdür. Özgürlüğümüz, Tanrı'nın Merhametinin
Kalbidir. Özgürlüğümüz O'nun İradesinin yeryüzündeki tezahürüdür. Özgürlüğümüz
hizmette ve kutsanmış yaşamdadır.
Seviyoruz,
öyleyse özgürüz. Nasıl seviyoruz? Özveri göstermeyi seviyoruz. Neden seviyoruz?
Seviyoruz çünkü Kaynağımız olan Tanrı, Sevginin kendisidir.
Hizmet
ediyoruz, yani özgürüz. Nasıl hizmet ederiz? Sadakatle ve koşulsuz hizmet
ederiz. Neden hizmet ediyoruz? Tam olarak hizmet ediyoruz çünkü kalbimizi genişletmek
ve yaşamlarımızı yükseltmek istiyoruz.
Biz
ayrıyız, bu yüzden özgürüz. Kimsenin hayatında yeri doldurulamaz olmadığımızın
farkına vararak bağımsızlaştık. Başkalarına bağlanmaya çalıştık ama anladık ki
bu bağlılık onların acılarını hiçbir şekilde hafifletmiyor, aksine cehalet
gecelerini derinleştiriyor.
Yine
de yeri doldurulamaz biri olduğunu hissederiz ve o da İçsel Pilottur. Yüce
İçsel Kılavuza bağlılık hayatımızda büyük önem taşır. Fiziksel düzlemde
bazıları bunu bağlılık olarak görebilir, ancak ruhsal düzlemde herkes bunun
daha yüksek bir Amaca bağlılık olduğunu anlayacaktır. Dünyanın cehaletine tüm
dikkatimizi verdiğimizde buna bağlılık diyoruz. Tüm dikkatimizi içimizdeki ve
Yukarıdaki Işığa verdiğimizde buna adanmışlık deriz. Yüce Olan'a adandığımız
için, eğer O'nun İradesi buysa, başkalarına kendilerini o İçsel Kılavuz'a
adamaları için ilham vermek bizim vazgeçilmez görevimizdir.
Burada
hepimiz arayıcıyız, hepimiz ışık-özgürlük arayıcılarıyız. Özgürlük arayıcısı
olur olmaz, özgürlüğün sürekli hayal kırıklıklarıyla dolu bir yaşamda bilinçli
tatminimiz anlamına geldiğini anlarız. Her ne kadar cehalet gecesiyle evli
olsak ve sürekli dayanılmaz iç sancıları çeksek de, hayatımızda yine de bir
ışık huzmesi görürüz ve bu ışık bizim sürekli büyüyen ve sürekli genişleyen iç
özgürlüğümüzdür.
Cehalet-gecesi
bize havada kaleler inşa ettiğimizi, Işık anlayışımızda sarsılmaz bir hakikatin
olmadığını, hislerimizde realitenin olmadığını anlatır. Cehalet der ki biz
gecedeniz ve hep geceden yanayız. Ama içsel özgürlüğümüz, bugün Tanrı'dan
geldiğimizi ve Tanrı için olduğumuzu ve yarın Tanrı'nın bizi geleceğin
Tanrıları yapacağını söylüyor. Bize, Tanrı'nın bizi her yönden Kendisine eşit
görmek istediğini söyler. Kendisinden bir santim bile aşağıda olsak, O'nun İlâhiyetini,
Ebediyetini ve Ölümsüzlüğünü sonuna kadar tecelli edemeyeceğini hisseder.
Sadece Tanrı ile aynı seviyede durduğumuzda, O'nun ilahi Zevki mükemmelliğin
zirvesine ulaşabilir.
Özgürlük,
hevesli kalbimizin güzelliğidir. Özgürlük, kutsanmış hayatımızın görevidir.
Kalkınan kalbimiz Tanrı'nın Rüya-Gökyüzüdür. Adanmışlık hayatımız, Tanrı'nın
Güneş-Gerçekliğidir.
God's
Dream-Sky ile, sonsuza dek aşan Öte'ye olan sonsuz yolculuğumuz için sonsuz
yolu açıyoruz. Tanrı'nın Güneş-Gerçekliği sayesinde, Mutlak Yüce'nin
Enkarnasyonu oluruz.
Özgürlük
barıştır. Barış, bütünlüğümüzün içsel deneyimidir. Evrensellik, Gerçekliğin
sessizlik-sesi ve ses-sessizliğidir. Ses-sessizlik yükseldiğinde, gerçek
Benliğimizin farkına varırız. Sessizlik-sesi indiğinde, Tanrı'nın tecellisinin
zamanı gelmiştir. Ses-sessizlik ile yükseliriz ve bu bizim Tanrı'yı idrak
etmemizdir. Sessizlik-ses ile ineriz ve bu bizim Tanrı'nın tezahürüdür.
Özgürlük
basitliktir. Sadelik, karmaşıklığın yokluğu anlamına gelmez; hiçbir şekilde
karmaşıklığın karşıtı değildir. Sadelik, doğamızın bütünlüğünü bilinçli olarak
kabul etmemizdir. Özgürlük içerir ve dışlar. Açlığı insan varlığımızdan dışlar.
Yüce Rab ile birlikte ilahi hayatımızda sürekli olarak tadını çıkardığımız
ilahi ziyafeti içerir.
Özgürlük
saflıktır. Saflık, Aşkın Hedefe doğru ilahi yolculuğumuzu hızlandırır. Sürekli,
bilinçli ve inançlı bir şekilde kim olduğumuzu ve kim olmadığımızı hissettirir.
Bizler, Kendisinin istediği şekilde, O'nu burada yeryüzünde koşulsuz olarak
tezahür ettirmeye çalışan Tanrı'nın seçilmiş çocuklarıyız; cehaletin seçilmiş
çocukları değiliz.
Özgürlük
bize sürekli olarak Kaynağımızın Işık olduğunu ve bu nedenle varlığımızın bir
Işık akışından başka bir şey olmadığını hatırlatır. Bu sözün gerçekliğini ancak
derinlere indiğimizde ve içsel varlığımızın emirlerine uyma ihtiyacı
hissettiğimizde anlarız. Özgürlük bize ilahi Kaynağımızın ebedi olduğu ve
dünyadaki varlığımızın fevkalade ilahi olacağı şeklindeki daha yüksek gerçeği
hatırlatır. Bu zaman meselesi. Tanrı'nın seçtiği Saatte, bugünün kusurluluğu
kaçınılmaz olarak yarının mükemmel Mükemmelliğine dönüşecektir.
İçimizdeki
insan, özgürlüğün bireyselliğimizin gerçekleşmesi olduğunu hisseder. Ama
içimizdeki insan özlem duyduğunda, böyle bir özgürlüğün dünyaya bağlı bir
bireysellikten başka bir şey olmadığını anlar. İçimizdeki İlahi, gerçek
özgürlüğün Evrensel Gerçekliğin deneyimi veya evrenselliğin kendisi olduğunu
görür ve hisseder. Nasıl sıradan bir insan özgürlüğün kendi bireyselliği
olduğuna inanırsa, hevesli bir insan da özgürlüğün onun evrenselliği olduğunu
anlar. Ve içimizdeki Her Şeye Gücü Yeten, gerçek özgürlüğün, içimizdeki,
etrafımızdaki, her yerde olan dünyaya duyduğumuz her şeyi kapsayan, her şeyi
aydınlatan ve her şeyi gerçekleştiren sevgimizde yattığını hisseder.
Hepimiz
insanız. Zamanımızın çoğunu bir umut dünyasında geçiriyoruz. Artık umut en iyi
dostumuzdur. Özgürlüğü umduğumuzda, içimizde konuşanın bir insan dostumuz,
insani farkındalığımız olduğunu anlarız. Özgürlük umudu, insan
farkındalığımızdır. Özgürlük vaadi bizim ilahi farkındalığımızdır. Son olarak,
sarsılmaz irademiz olan özgürlük iradesi, en yüksek farkındalığımızdır.
Özgürlüğe
tam olarak ihtiyacımız var çünkü içimizdeki Pilot bizim özgür olmamızı, cehalet
ağlarından tamamen kurtulmamızı istiyor. Ancak o zaman O'nun her zaman çiçek
açan, her zaman aydınlatan ve her zaman tatmin edici Düşler ve Gerçekler
bahçesinde O'nunla şarkı söyleyebilir, dans edebilir ve oynayabiliriz.
SAFLIK
Montreal
Üniversitesi, Montreal, Quebec, Kanada
Sosyoloji
Fakültesi
1
Mart 1974
Sevgili
arayanlar, bence, arayan kişi hızı cisimleştiren kişidir: yüksek, çok yüksek,
en yüksek hız. Hepinizin bildiği gibi 1976 Olimpiyat Oyunları burada,
Montreal'de yapılacak. Olimpiyatlar hızdan başka bir şey değildir. Sporcu dış
dünyada, arayış içinde olan ise iç dünyada koşar. Olimpiyatlarda sporcular için
en uzun mesafe yirmi altı mil olan maratondur. İç dünyada, Arayıcının Kadere
ulaşması için yirmi altı mil değil, milyonlarca ve trilyonlarca içsel mil
yürümesi gerekir. Kat etmemiz gereken çok büyük bir mesafe olduğu için,
Sonsuzluk yolunda ne kadar çabuk koşmaya başlarsak o kadar iyi.
Temizlik
konusunda ders vermek istiyorum. Saflık bir çalışma konusu değildir. Saflık
yaşayan bir gerçekliktir. Saflık hayatın sesi değil, saflık ruhun
sessizliğidir. Saflık, hevesli yaşamımızın bilinçli özlemidir. Saflık, hevesli
kalbimizin bütünleşmesidir. Saf olmak, özgür olmak demektir. Özgür olmak kutsal
olmaktır. Ve ilahi olmak, Tanrı'nın Vaadini burada, yeryüzünde yerine
getirmektir. Tanrı'nın Vaadi nedir? Allah'ın insanlığa vaadi, her insanı
kendisi gibi, gerçek bir Tanrı yapacağıdır. Bu Vaat, Tanrı tarafından ve
Tanrı'yı seven Tanrı'yı arayanlar aracılığıyla yerine getirilir. Hepimiz
Tanrı'yı arayanlarız ve sevenleriz, bu nedenle doğrudan görevimiz Tanrı'yı burada,
yeryüzünde idrak etmektir.
Saf
bir yaşam, kendi kendine yeten bir yaşamdır, çünkü ilahi sevgide derinden kök
salmıştır. Aşk insanlığın kaynağıdır, aşk ilahiliğin kaynağıdır. İnsan sevgisi
sonunda hüsranla biter. Neden? Çünkü insan sevgisi sınırlı bir bilinç
bedeninden başka bir sınırlı bilinç bedenine geçer. İlahi aşk aydınlanmanın ta
kendisidir. Yolculuğun başında, ortasında ve sonunda aydınlanmanın ta
kendisidir. İlahi aşk ruh özgürlüğünden beden bilincine iner. İlahi aşk, hem
Cennette hem de dünyada özgürlüğün güneşidir.
Saflık,
içimizdeki ilahi çocuktur. Bu ilahi çocuk, huzuru, ışığı, sevgiyi ve hazzı
sonsuz ölçüde bünyesinde barındırır. Fiziksel zihin ilk başta bu ilahi çocuğun
ışıltısı karşısında şaşkına döner. Ama sonunda çocuğun ışıltısına teslim olur
ve ondan aydınlanma alır. Kalkınan kalp, ilahi bir çocuğu sadece görünce hemen
titriyor. Çocuğun sonsuz huzuruna, ışığına ve mutluluğuna girmek ister ve
aslında ilahi çocuğun bilincine girer ve içinde süzülmeye başlar.
Saflık
uyumdur, kirlilik uyumsuzluktur. Harmony, hayatın sayısız denemesiyle cesurca
savaşmaya başlar. Uyumsuzluk, hayatın sayısız denemesine çaresizce teslim olur.
İç yaşam saflıktır. Dış yaşam cehalettir. İçsel ışık, dışsal cehaleti yenmek
ister. Aynı şekilde, dış cehalet iç ışığı fethetmek ve tüketmek ister. İçsel
ışık, onu dönüştürme niyetiyle dışsal cehaleti fethetmek ister. Dış cehalet
dönüştüğünde, burada, dünyada Cennetin Krallığını kurmak için savaşan ilahi bir
savaşçıya dönüşür. Saflık hayatı, sevenin mükemmellik hayatıdır. Mükemmelliğin
arzularımızın yerine getirilmesi anlamına geldiğini hissediyoruz. Ama bu bir
hata. Gerçek mükemmellik, Tanrı'nın İradesinin içimizde ve bizim aracılığımızla
yerine getirilmesidir. Arzularımız ne kadar gerçekleşirse gerçekleşsin kalıcı
bir tatminin yüzünü görmeyiz. Ama Tanrı'nın İradesini yapmak bizim en büyük
tatminimizdir. Mükemmellik ilahi tatmindir ve sahip olduğumuz şeyi ve olduğumuz
şeyi Tanrı'ya sunduğumuzda aldığımız bu ilahi tatmindir. Sahip olduğumuz şey,
özlemimiz ve yükselen içsel çağrımızdır ve biz cehalet deniziyiz. İkimizi de
Yüce'ye sunmalıyız.
Manevi
yaşamda saflık çok önemlidir. Bir arayıcı yüksek deneyimlere sahip olabilir,
ancak saflık kendi varlığında sağlam bir şekilde kurulmamışsa, o zaman her an
bu deneyimlerin gücünü ve gerçekliğini kaybedebilir. Arayanın deneyimi ancak
içsel varlığı saflıkla dolunca kalıcı olabilir. Arayıcı bugün çok yüksek bir
bilinç durumuna ulaşabilir, ancak yarın içine safsızlık girerse, bilincin en
düşük seviyesine inebilir. Ve battığı için hayatı en içler acısı pişmanlıkla
dolu. Eski yüksekliğine çıkması uzun yıllarını alabilir.
Saflık
içsel yaşamı inşa eder, kirlilik içsel yaşamı unutulmaya sevk eder. Kirlilik
nedeniyle asla yıkılmayacak güçlü bir binayı nasıl inşa edebiliriz? Bu kalıcı
yapıyı, içsel yaşamda kalıcı bir yapıyı, ruhsal olarak ve sürekli olarak Yüce
Mutlak'ı içsel yaşamımıza inmesi için çağırırsak inşa edebiliriz.
Arayanın
iç saflığı ve dış saflığı el ele gitmelidir. İç saflık temiz bir bedene, dış
temizlik ise yeni yıkanmış giysilere benzetilebilir. Bir kimse duş alır, sonra
kirli elbise giyerse, bu nasıl bir temizliktir? Bir hafta duş almazsa ve sadece
temiz giyinirse bu da kötüdür. Dış saflık onu tatmin etmeyecek çünkü içsel
kirlilik onun için sorun yaratıyor. Aynı şekilde, içsel ve dışsal ruhsal saflık
da gerçekleşmelidir. Beden temiz ve düzenli olmalı, ancak zihin ve yaşam da
temiz olmalıdır.
Saflık
içimizdeki sunaktır. Bu sunakta En Yüksek Olan'ın, Sevgili'mizin yaşayan ruhunu
görüyoruz. Saf hayatın Tanrı'yı \u200b\u200bgördüğü söylenir. Ama şunu da
eklemek isterim ki, saf yaşam sadece Tanrı'yı görmekle kalmaz, aslında Tanrı
olur. Saf bir adam, ilahi bir savaşçıdır. Bu savaşçı, sürekli fedakarlığının
gücüyle burada, yeryüzünde Cennetin Krallığını kurar. Bugün özveri dediğimiz
şeye yarın Tanrı-oluş diyeceğiz.
ASPİRASYON
Queens
Üniversitesi, Kingston, Ontario, Kanada
Uluslararası
Merkez
22
Mart 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, istek üzerine bir konferans vermek
istiyorum. Manevi yaşamda daha önemli bir şey yoktur ve özlemden daha önemli
bir şey olamaz. Özlem, en yüksek Mutlak'a içsel çağrımızdır. Özlem sonsuz
yoldur. Özlem sonsuz bir rehberdir. Özlem, Aşkın Hedeftir.
Aspirasyon
adamı, sahip olduğu şeyin insan bilgisi olduğunu bilir. İnsan bilgisi sınırlı
veya sınırsız cehalettir. Özlem ilahi bilgidir. Özlem, bizi neyin bağladığını
ve neyin özgür kıldığını bilir. Bizi bağlayan cehalet-gece, özgürleştiren ise
nur-hikmettir.
Aspirasyon
hiçbir şey öğrenmez ve fiziksel zihinden veya fiziksel zihnin yardımıyla
öğrenemez. Özlem, her şeyi kalpten, kalbin mükemmelliğinden öğrenir. Özlem kafa
öğrenme değil, istek yürek olmadır.
Baş-öğrenme
şüpheleri. Şüphe, ruhsal sistemimizde yavaş ilerleyen bir zehirdir.
Saflığımızı, huzurumuzu, gerçekliğimizi ve derinliğimizi yok eder. Gönül olmak,
inancımıza, özverimize ve evrensel birlik duygumuza dayanır.
Kalp-oluş
kabul eder. Kabullenmede, tam memnuniyet mesajı büyük görünür, çünkü kabul
yoluyla sonunda kusurluluğu mükemmel Mükemmelliğe dönüştüreceğiz. Önce ilahi
olmayan bir şeyi görür ve kabul ederiz. Sonra içsel ışığımızın gücüyle kabul
edilene yeni bir hayat veririz. Son olarak, onu fevkalade ilahi hale
getiriyoruz.
Özlem,
yaşamın kabulü ve ölümün aşılmasıdır. Özlem, ölüm gücünün dönüşümü ve
aşılmasıdır. Arzumuzla, ölümsüz yaşama özgürce erişmeye çalışıyoruz, böylece bu
dünyada Cennetin Krallığını kurabiliriz. Bu Krallığın sonsuza dek hayali
kalmasına gerek yoktur ve öyle kalamaz. Özlem hayatımızda temellendirilmelidir.
İçimizin
derinliklerine inerek, özlemin kendimiz için kullandığımız Tanrı'nın Nefesi
olduğunu görürüz. Üstelik özlem, bin yıllık cehaletin ölümüdür. Bir arayış
içindeki cehalet sona erdiğinde, Tanrı bu arayıcının Kendi seçilmiş aracı
olduğunu ilan eder ve Tanrı Kendisini bu arayıcı aracılığıyla burada,
yeryüzünde tecelli eder.
Yeryüzünde
iki dünya vardır: arzular dünyası ve arzular dünyası. Arzu dünyasında, hayal
kırıklığı büyük görünür ve hayvan yaşamı üstün gelir. Özlem dünyasında,
memnuniyetimizin çiçeği taç yaprak açar. Arzu dünyasında arayanın rüyası yüce
Gerçeğe dönüşür. Arayıcı, Tanrı'nın henüz tezahür etmemiş insan olduğunu ve
insanın Tanrı olduğunu, henüz gerçekleşmemiş Tanrı olduğunu anlamaya başlar.
İnsanın farkındalığı ve Tanrı'nın tezahürü, arayanın tüm varlığı, Tanrı'nın
Şefkatinin ve Işığının sürekli akışına tam olarak alıcı hale geldiğinde
gerçekleşir. Allah'ın adıyla, çabalamak iç varlığımızı hazırlar. Ve bizim
adımıza aspirasyon Tanrı'yı davet eder ve kabul eder. Özlem, içimizdeki ilahi
olanı memnuniyetle karşılar ve içimizdeki insanı tatmin eder. İnsan ve Tanrı
her zaman birbirlerine eşit şekilde ihtiyaç duymuşlardır. İnsan, Aşkın
Gerçekliğini gerçekleştirmek için Tanrı'ya ihtiyaç duyar. Tanrı'nın, Kendisini
yeryüzünde tam olarak, bütünüyle ve evrensel olarak tezahür ettirmesi için
insana ihtiyacı vardır.
Özlem,
kişinin Aşkın Hedefe olan yolculuğunu hızlandırır ve burada, yeryüzünde
Tanrı'nın tezahürünü hızlandırır. Arayıcı, arzusunun alevinin her gün daha
yükseğe, daha yükseğe tırmanması koşuluyla, Tanrı'nın Saatini hızlandırabilir.
Bugün, özleminin alevinin gücüyle en yükseğe ulaşıyor. Yarın, gelecek vadeden
insanlığın kalbindeki en yüksek Aşkın Gerçekliği ortaya çıkarmak için
alçalacak. Özlem, dış dünyayı ve iç dünyayı, farkındalık dünyasını ve tezahür
dünyasını, ego dünyasını ve evrensel birlik evrenini içerir.
Bir
istekle yola çıkarız ve bir istekle yolumuza devam ederiz. Yolculuğumuzun sonu
olmadığından ve Tanrı sonsuz, ezeli ve ölümsüz olduğundan, arzumuz sürekli
olarak Tanrı'nın Sonsuzluğuna, Sonsuzluğuna ve Ölümsüzlüğüne doğru akacaktır.
Yolculuğumuzun sonu yok. Özlem, bizi daima aşan Ötesine götüren sonsuz bir
yoldur.
SINIRLAMA
Trent
Üniversitesi, Peterborough, Ontario, Kanada
Popo
Kitaplığı
22
Mart 1974
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Arayıcı olur olmaz kusurlarımızın olduğunu fark
ettik. Manevi yola çıkmadan önce aynı kusurlara sahiptik ama onları kusur
olarak görmedik. Artık istek hayatına başladığımıza göre, bir damla kusur,
sınırlılık bile bizde büyük bir pişmanlık duygusu uyandırır.
Neden
kusurlu ve sınırlıyız? Kusurlu ve sınırlıyız, çünkü Tanrı'yı, Sonsuz, Ebedi ve
Ölümsüz'ü çok yakınlarımıza karşı bilinçli ve ruhsal olarak hissetmiyoruz.
Bilinçli ve ruhsal olarak Tanrı'yı çok yakın görmeye cesaret edersek, tüm
sınırlamalarımız kozmik evrim sürecinde - yüksek, daha yüksek, daha yüksek -
sınırsız yükseliş olasılıklarına dönüştürülecektir.
sınırlama
nedir? Sınırlama, Kaynağımızdan ayrılmanın bilinçsiz veya bilinçli ifadesidir.
sınırlama nedir? Sınırlama, önemsiz olanı bize çok yakınmış gibi bilinçli
olarak kabul etmemizdir. sınırlama nedir? Sınırlılık, Cennetin Rüya-Gökyüzü ile
dünyanın gerçek-toprağını birleştiremememizdir. Sınırlama, şu andaki
farkındalığımız ile gelecekteki açılımımız arasındaki genişleyen uçurumdur.
Sınırlama, aydınlatıcı açılışımız ile tatmin edici tezahürümüz arasındaki derin
uçurumdur. Bugün, bariz bir uçurum, farkındalığımızın dünyasını açılım
dünyasından, açılımımızın dünyasını tezahürün dünyasından ayırıyor. Bu uçurum
bizim sınırlamamızdır.
Karmaşık
bir yaşam, sınırlama ve dikkat dağıtıcı bir yaşamdır. Sade bir hayat, hayatımızın
birçok amacına ulaşmaya götüren güneşli bir yoldur. Karmaşıklık, ilahi
güzelliği ve sınırsız tevazu kapasitesini kasıtlı olarak reddeder. Sadelik,
alçakgönüllülüğün kişinin sınırlarının acı verici bir şekilde farkına varması
değil, kişinin gerçek kutsallığının bilinçli olarak tanınması olduğunu bilir.
Kendini
kandırma ve kendini yüceltme sınırlamadır. Kendini suçlama da sınırlamadır.
Kendimizi kandırarak bilinçsizce hayat ağacımızı kökünden sökmeye çalışırız.
Hayat ağacımızı kararlılıkla kökünden söktüğümüzde, hayat paramparça olur.
Egoyu yücelterek sadece dünyevi şeylerimizi besliyor ve içsel yaşamımızı
öldürüyoruz. Öte yandan, varlığımızı, yeteneklerimizi ve imkanlarımızı
küçümsemekle, ilahi varlığımızı aç bırakır, zayıflar ve zayıflarız ve sonunda
ölürüz. Kendimizi suçlayarak, kendimizi zorla küçücük bir hapishane hücresinde
tutmaya çalışarak, yaşam tohumumuzun yeşermesine izin vermiyoruz. Kendini
kandırma, kişinin içsel tanrısallığını bilinçli olarak inkar etmesidir ve
kendini suçlama, içsel tanrısallığına ilişkin bilinçli bir yanılgıdır.
Sınırları
aşmak, bilinçli ve hızlı bir evrim sürecine dönüşmek demektir. Sınırlarımızı
aştıktan sonra, istisnasız herkesin benzersiz yetenekler ve fırsatlarla
kutsanmış olduğunu anlıyoruz. Bir kez sınırlarını aşan ve kendi benzersizliğini
keşfeden bir kişi, başkalarının da benzersizliğe sahip olduğunu güvenle
hisseder.
Sınırlama
kendini düşünmektir. Kendiniz hakkında düşünmek, nihai "Ben"inize
bilinçli ve yetersiz bir tapınmadır. Kendini düşünmek yerini Tanrı'yı düşünmeye
bıraktığında, küçücük bireysel damla bir Sonsuzluk okyanusu olur ve
sınırlamalar anında ortadan kalkar. Evrensellik ön plana çıkar çıkmaz, hemen
ilahi kişiliğin çiçek açması gelir. Kesintisiz evrenselliğimizde Sonsuzluk
parlar ve Ölümsüzlük akar. Sınırlamayı aşmak, aydınlanma ve kendinden emin bir
açılım sürecine dönüşmektir. Sınırlamanın üstesinden gelmek, doğrudan ve
mükemmel tezahür sürecinde yaşamaktır. Dünyevi mülkiyet bizi sınırlar. İlahi
teslimiyet bizi özgür kılar ve bağımsız kılar. Yüce aydınlanma bizi ölümsüz
kılar. Sınırlama, aydınlanmamış zihnin mağarasında kalır. Özgürlük, hevesli bir
kalbin toprağında büyür. Ölümsüzlük, aydınlatıcı ruhun krallığında yaşar.
Şimdi
sınırlıyız. Ancak sınırlama, ebedi bir Gerçeklik değildir ve olamaz. Kaynağımızın
sınırsızlığını bilmemiz koşuluyla, sınırlamalarımızın her birinin üstesinden
kolayca gelinebilir. Her Şeye Gücü Yeten Baba Tanrı'yı ve Yüce Anne Tanrı'yı en
yakınlarımız olarak görmeye cesaret ettikten sonra, kesinlikle göz açıp
kapayıncaya kadar her açıdan sınırsız hissedeceğiz. Ve bilincimizin sınırsız
genişlemesinde, Sevgili Yüce'yi, O'nun dilediği gibi, burada yeryüzünde tezahür
ettirmenin doğrudan görevimiz olduğunu hissedeceğiz.
İLERLEMEK
Ottawa
Üniversitesi, Ottawa, Ontario, Kanada
Köşk
Taboret
22
Mart 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, ilerleme üzerine bir konferans
vermek istiyorum. Hepimiz arayış içinde olduğumuza göre, başarı ile ilerleme
arasındaki farkı bilmeliyiz. Başarı hiç bitmeyen bir cazibedir, ilerleme ise sürekli
büyüyen bir aydınlanmadır.
Zevk
adamı başarı ister, sürekli başarı. İstekli bir adam ilerleme, manevi ilerleme
ister. Başarılı bir insan her zaman isim ve şöhret, maddi zenginlik ve mal mülk
için can atar. Ancak öyle bir an gelir ki, birçok arzusunun yerine gelmesine
rağmen, yine de bir damla katı tatmin hissetmediğini fark eder. Yalnızca dışsal
başarıya sahip bir adam, hiçbir şekilde hayattan tatmin bekleyemez. Ancak
ilerleme adamı, içsel zenginliğini, içsel hazinesini keşfetmek için derinlere
dalar. O ve Memnuniyet yakın arkadaş olur. Başarılı adam, sonlu ile Sonsuz
arasında hiçbir fark görmez. Ama ilerleme adamı, sonluyu Sonsuzdan nasıl
ayıracağını bilir. Sonsuz olma niyetiyle sonlu olanın içindeki Sonsuzu
kucaklar.
Arzu
adamı, veren Tanrı'dan yoksundur, ancak ilerleme adamı, alan Tanrı'ya ihtiyaç
duyar. Hevesli bir adam Tanrı'ya şöyle der: “Ya Rab, beni al. Sahip olduklarım
senin için. Ben neyim senin için. Sahip olduğum şey içsel bir çağrı ve ben
sınırsız cehalet. Ya Rab, sahip olduklarımı ve olduğum şeyi al." Arzu
sahibi bir adam dünyevi bilgelik, maddi mülk ve arzularının yerine getirilmesi
için Tanrı'ya dua eder. Allah ona hemen, "Öyleyse neye ihtiyacın varsa
al" der. Ancak arayış içinde olan kişi içsel ilerleme için dua ettiğinde,
Tanrı bunun için çok çalışması gerektiğini söyler. Bu, Tanrı'nın ilerlememizi
reddettiği anlamına gelmez. HAYIR! O, Rahmetinden akıtacaktır, fakat O'nun
sonsuz Lütfuna mazhar olabilmek için, iç kabımızı geniş, daha geniş, çok geniş
yapmalıyız.
Başarı
bir zevk ve ödül deneyimidir. İlerleme, bir neşe ve tatmin deneyimidir. Zevkin
gelecekteki isimleri hayal kırıklığı ve yıkımdır. Sevincin gelecekteki isimleri
doyum ve aydınlanmadır. Başarı, şüphe duyan zihin ile boğucu yaşam arasında
kendini bulur, ilerlemenin gerçeği, hevesli kalp ile kutsanmış yaşam
arasındadır.
İlerleme,
daha derin tezahürün içsel güvencesidir. İlerleme, gelişen deneyime ve ortaya
çıkan deneyime dayalıdır. Nihai Gerçeklik olan Tanrı için yakardığımızda,
gelişen bir deneyim haline geliriz. İlahi âşıklar olarak bizler, Sevgili
Yüce'mizle ayrılmaz bir şekilde bir olduğumuzda, tezahür eden bir deneyim
haline geliriz.
İnsani
ilerleme ve ilahi ilerleme. İnsan ilerlemesi dünyayı giderek daha fazla görmek,
dünyanın gizemini anlamak istiyor. İlahi ilerleme, her insanda Tanrı'yı giderek
daha fazla görmek ister. İnsan ilerlemesi, yavaşlığın ve tutarlılığın yarışı
kazandığını hissediyor. İlahi ilerleme bize, Hedefe giden en kısa yolun Lütuf
olduğunu öğretir.
Manevi
yaşamda Sonsuzluk ile uğraşıyoruz: Sonsuzluğun geçmişi, bugünü ve geleceği.
Eternity'nin geçmişinde önemli bir ilerleme kaydettik. Tanrı bize ilham verdi
ve “Uyan, kalk!” Biz de O'nun iç emrine hemen itaat ettik. Eternity'nin
şimdisinde hala önemli ilerleme kaydediyoruz. Sonsuza dek aşan Beyond'a doğru
çok hızlı koşuyoruz. Ve Eternity'nin geleceğinde, Hedefin kendisinin bize doğru
koştuğunu görecek ve hissedeceğiz.
Aç
çocuklar gibiyiz. Annemizin nerede olduğunu bilmesek de onu aramak için bir
oraya bir buraya koşturuyoruz. Ama anne ağladığımızı duyunca hemen yanımıza
koşuyor. İçsel açlık hissettiğimiz için Yüce Allah'a sesleniyoruz ve Yüce Anne
bizi doyurmak için acele ediyor. Gerçek ilerleme kaydeden arayıcı, her zaman
ilahi olanı korur ve ilahi olmayanı dönüştürür. Nasıl kurtarır ve nasıl
dönüştürür? Gerçeklik ağacını en yüksek bilinç alemine tırmanırken, ilahi olanı
kendi içinde tutma yeteneği kazanır. Sonra, gerçeklik ağacından indiğinde ve
Aşkın Ötesinin Gülümsemesini ortaya çıkardığında, ilahi olmayanı
dönüştürebilir.
Hepimiz
arayış içinde olduğumuz için, her an ilerlemeye mahkumuz. Ancak ilerlememizi
engelleyen iki şey var: kendini sevme ve kendini beğenmişlik. Kendini sevme
sürekli hatalar yapar ve Himalayalar kadar gaflar yapar ve kendini beğenmişlik
de Himalayalar kadar büyük bir gaftır. Sürekli bilinçli ilerleme kaydetmenin
tek bir yolu vardır ve bu, Tanrı sevgisi ve Tanrı'ya hizmettir. Allah sevgisi
her şeyi mükemmel kılar ve Allah'a hizmet mükemmel Mükemmellikten başka bir şey
değildir.
İlerleme
harekettir ve hareket ilerlemedir. Binlerce yıl önce, Vedik kahinler bize ilahi
bir mesaj verdiler: "Charai veti, charai veti - İleri, ileri!" Ek
olarak, Upanishad'ların görücüleri bize dinamik olmayı ve eylemden korkmamayı
öğrettiler. Özverili bir eylemde bulunursak, bu eylem bizi bağlayamaz ve varlığımızdan
bir şey talep edemez. Eylem, özverili ve özverili bir hizmet adamını talep
edemez. Lord Krishna bize yüce Gerçeği öğretti: "Hareket etmeye hakkınız
var ama onun meyvelerini talep etmeyin."
Arayanlar
olarak, sonuç için kesinlikle hiçbir endişe duymadan her an özverili bir
şekilde hizmet ediyoruz. Biz sadece tavrımızla, motivasyonumuzla ilgileniyoruz.
Sonuç, yenilgi veya başarı şeklinde gelecek ve bu deneyimlerin her ikisini de
Yüce Lord'un Ayaklarına eşit bir sevinç ve zevkle yerleştirmemiz gerekiyor. En hızlı
ilerlemeyi bu şekilde sağlayabiliriz.
GÜZELLİK
McMaster
Üniversitesi, Hamilton, Ontario, Kanada
sanat
binası
24
Mart 1974
Sevgili
ilahi gerçeği ve ilahi güzelliği arayanlar, manevi bir bakış açısıyla güzellik
üzerine bir konferans vermek istiyorum. Güzellik, sessizliğin iç sesidir.
Güzellik seven bir kalbin görevidir. Güzellik, özlem hayatının mükemmelliğidir.
Güzellik, aydınlatıcı bir ruhun mesajıdır. Güzellik, Tanrı'nın Kucaklama
Gerçeğidir.
Güzellik
ilhamdır. Güzellik bir özlemdir. Güzellik farkındalıktır. İlham hızla gelir, en
uzak Öteye koşar. Özlem uçar, en yüksek Öte'ye uçar. Farkındalık bilinçli
olarak iç dünyada, sessizlik dünyasında her zaman olduğu gibi olur. Zihnin
aydınlatıcı ilhama ihtiyacı vardır. Kalbin, aspirasyona dayalı bölünmez bir birliğe
ihtiyacı vardır. Ruh, yaşamın bütünlüğüne ve tüm varlığın bilinçli
mükemmelliğine ihtiyaç duyar. Samimiyet gelişen güzelliğimizdir. Saflık bizim
aydınlatıcı güzelliğimizdir. Alçakgönüllülük bizim tatmin edici
güzelliğimizdir.
Güzellik
özgürlüktür. Gerçek özgürlüğü ancak içsel gerçekliğimize serbest erişim
sağlayarak, bilinçli ve sürekli olarak ruhumuzun içsel buyruklarına uyarak,
kendi en yüksek ve en aydınlanmış parçamız olan Tanrı'yı idrak ederek elde
edebiliriz.
Güzellik
huzurdur. Güzel bir hayat, barış dolu bir hayattır. Barış, sadece kavgaların ve
savaşların olmaması değildir, barış, her şeyle bölünmez birliğimizin
tezahürüdür. Böyle bir birlik, sonlunun sonluyla birliği değil, sonlunun
Sonsuzla birliğidir. Sonlu kendini Sonsuz ile özdeşleştirdiğinde, Sonsuzun
Güzeli sonlunun nefesini dönüştürür ve yeryüzünün güzelliği ile Cennetin Güzeli
birleşir. Dünyanın güzelliği manevi bir çağrıdır, Cennetin güzelliği manevi bir
Gülüştür. Dünyanın çağrısı ve Cennetin Gülümsemesi bir araya geldiğinde, Güzelliğin
mükemmelliği ortaya çıkar.
Güzellik,
birliğin çeşitliliğinde ve çeşitliliğin birliğindedir. Güzel bir çiçeğe bir
bütün olarak baktığımızda çiçek bize birliğin güzelliğini verir. Aynı çiçeğin
taç yapraklarına baktığımızda, bize onun enfes güzelliğini veren birliğin
çeşitliliğini görürüz. Güzel bir çiçeğe hayran kalarak, hayatımızın bu çiçek
kadar güzel olması gerektiğini hissederiz, çünkü hayatımızın
güzellik-minnettarlığının çelengiyle taçlandırmamız gereken biri vardır. O
bizim ebedi Sevgilimiz, Yüce Rabbimizdir. Ve tütsü kokusu aldığımızda saflığın
güzelliğini hemen hissederiz. Tütsü aroması içsel varlığımızı arındırır ve
arzulanan bilincimizi daha yüksek bir düzleme aktarır. Bir mumun alevini
izlerken, kendi içimizde çok eski zamanlardan beri yanan başka bir alevi hemen
fark ederiz ve bu iç alev, Tanrı'nın ebedi Güzelliğidir.
Parlayan
güneşe bakıyoruz ve içimizdeki ilahi savaşçı hemen ilahi güçle dolup taşıyor.
Bu güç bizi cehaletle savaşmak için enerjiyle doldurur. Bu güç bizi sürekli
olarak En Yüce Olan'ın seçilmiş savaşçıları gibi hissettiriyor, cehaletin
yaygın köleliğine karşı savaşmak için seçilmiş, burada yeryüzünde Kutsallığın
mükemmelliğini tesis etmek için seçilmiş. Aya bakıyoruz ve onun güzelliği bize
hemen Tanrı'nın ilahi aşıkları olmamız için ilham veriyor. Sadece adanmış sevgi
ve Sevgili Yüce'ye koşulsuz teslimiyet ile O'nun enkarnasyonu olabiliriz.
"Güzelliğin
nesnesi sonsuz neşedir." Keats'in bu ölümsüz sözü, şüphesiz tüm samimi
arayışçıların kalplerinde bir hazinedir. Güzellik, gerçek Gerçeğin ilahi
ifadesidir. Gerçeklik ve ilahi güzellik, aynı madalyonun önü ve arkası gibi
birbirinden ayrılamaz. Sergilenen güzellik, özlem ve farkındalık yaşamlarımızda
tezahür eden ilahiyattır.
Fiziksel
güzelliğin kısa ömürlü olduğunu söylüyorlar. Ancak, ruhsal bir bakış açısından,
Kutsal Baba'nın Kendisini güzellik aracılığıyla kaba fiziksel, ince fiziksel ve
hayati olduğu kadar akıl, kalp ve ruhta da ifade ettiğini belirtmek isterim.
Ama bedendeki güzele, canlıdaki güzele, akıldaki veya kalpteki güzelliğe hayran
kaldığımızda, ruhumuzun gözünü, yani ruhun ışığını kullanmamız gerekir. Ruhun
nurunu kullanırsak, dış çirkinlikte bile, karanlıkta, kusurda ve sınırlılıkta
bile güzelliği görebiliriz.
Manevi
arayıcı, iç dünyayı ve dış dünyayı görmek için kalbini ve ruhunu kullanır. Dış
gözlerini kullanmaz. Dış gözlerin görüşünün tam olarak sınırlı olduğunu, çünkü
bu görüşün karanlık, aydınlanmamış bir zihnin ince veya bilinçsiz bir eylemi
tarafından yönlendirildiğini defalarca belirtti. Dış gözler, kendilerini güzelliğin
özüyle özdeşleştiremezler. Ama kalbi kullanırsak, gördüğümüzün içeriğinin ve
özünün hemen ayrılmaz bir parçası oluruz.
Güzellik
ve gönül vazifesi yan yana gitmelidir. Kalbin vazifesi, dış âlemin hakikati ile
iç âlemin hakikati ile bir olmaktır. Bilinçli veya bilinçsiz olarak talip
olmayanlar, iç güzelliği dış güzellikten ayırmaya çalışırlar. Ancak samimi
arayan kişi, dış güzelliğin kendi kaynağı olduğu ve bu kaynağın ruh olduğu
gerçeğini keşfetmiştir. Ruh kendini güzellik aracılığıyla dışa vurur. İlahi
görevimizi kişileştirdiğimizde, saf güzelliği her yerde otomatik olarak ifade
eder ve ortaya koyarız. Borç, hayallerimizin teknesidir. Bu rüya teknesine
sonsuzluğa rehberlik ettik. Güzellik, Gerçekliğin Kıyısıdır, ulaşmaya yazgılı
olduğumuz Ölümsüzlüğün Kıyısıdır. İçimizdeki Pilotu bilinçli, sadakatle ve
koşulsuz memnun edersek, Yolculuğumuzu hızlandırır, O bizi taşır, Kayığıyla
Ötenin Altın Sahiline taşır.
Samimi
arayan, sırların sırrını keşfetmiştir: iç güzellikten dış güzelliğe geçmemiz
gerekir. İç güzellik ruhtan kalbe, kalpten zihne, akıldan nefse, nefsinden
fiziğe gitmelidir. Ve kaynağın ne olduğunu ve kaynağın nerede olduğunu bilerek
yolculuğa kaynaktan başlarsak, yolculuğumuz güvenlidir. Kıyıya ulaşıyoruz ve
başarımızın gerçekliğine ikna oluyoruz.
İsteksiz
kişi, cahil zevk yaşamının tek tatmin kaynağı olduğunu düşünür. Ama samimi
arayanlar için, Tanrı'nın gerçek aşıkları için, Vecd kaynaktır. Güzellik
Işıktır, Işık Zevktir. Bu Zevk Mutlak'ın Uyum, Huzur ve Memnuniyetidir. Bu
ilahi hazineyi ancak içsel güzelliği takdir ettiğimizde, takdir ettiğimizde ve
onurlandırdığımızda besleyebiliriz. İç güzellik ön plana çıkınca karanlıklar
dünyası bir anda aydınlanma dünyasına dönüşür. Dua ederek, kalbimizin
güzelliğini Yüce Allah'a veririz; meditasyon yaparak içsel sessizliğimizin
güzelliğini Yüce Olan'a veririz; dış dünyayı severek, dış dünyanın Cenâb-ı
Hakk'ın bir tecelli ve ifadesi olduğunu bilerek, evrensel birliğimizin
güzelliğini Cenâb-ı Hakk'a veririz.
Samimi
bir arayış içinde olan kişi dua edip meditasyon yaptığında güzellik yayar. Bu
güzellik doğrudan onun ruhunun içsel varlığından gelir. İstisnasız tüm
insanlar, Yüceler Güzeli'nin tecellileridir, ancak manevi adaylar, Yüceler
Güzeli tarafından tam ve bilinçli olarak tecelli etmeye çalışırlar.
Güzellik
çirkinlikte, güzellik kusurda, güzellik Allah'ın kainatında var olan her
şeydedir. Ek olarak, güzelliğin seviyeleri vardır ve bizler bilinçli arayıcılar
haline geldikçe, en yüksek güzellik, mükemmel Mükemmelliğin güzelliği için
çabalarız. Bu güzellik ancak kendimizi vermenin bilinçli ve sürekli ilahi
askerleri olduğumuzda ortaya çıkar. Sahiplenme bizi terk ettiğinde ve onun
yerini özveri aldığında, Aşkın Yüksekliğin güzelliği özlem hayatımıza girer.
Bugün teslimiyet dediğimiz şeye yarın eşsiz güzellik olan Tanrı-oluş diyeceğiz.
Kendini vermek, ilahi aşkımızın çiçek açmasıdır. Tanrı'yı durdurmak, İçsel
Pilot'a bağlılığımızın, bağlılığımızın ve koşulsuz teslimiyetimizin ilkel
çiçeklenmesidir.
MANEVİ
VE MEMNUNİYET
Toronto
Üniversitesi, Ontario, Kanada
Tıp
Bilimi Kitlesi
24
Mart 1974
Sevgili
kardeşlerim, Aşkın Gerçeğin sevgili arayıcıları, maneviyat üzerine bir
konferans vermek istiyorum. Maneviyat, bildiğiniz gibi, çok geniş bir konudur.
Bu konu hakkında saatlerce, günlerce, aylarca konuşabiliriz ama gerçek bir tatmin
alamıyoruz. Ama beş dakika bile olsa inançla ve ruhla meditasyon yapabilirsek,
kalbimizin en derin köşelerinde büyük bir doyum alırız.
Maneviyatı
tanımlamamı isterseniz, bunu tek kelimeyle yapabilirim, "tatmin".
Maneviyat tatmindir, ne eksik ne fazla. Memnuniyet nedir? Memnuniyet, birliğin
tezahürüdür. Tezahür, kalıcılığın şarkısıdır ve birlik, evrimin tacıdır. Evrim
nedir? Evrim, kalbimizin En Yüksek Mutlak'a yükselen çağrısıdır. Bu çağrının
tek bir şeye ihtiyacı var: Tanrı'nın azalan Gülümsemesi. Kalbimizin yükselen
çağrısı ve Tanrı'nın alçalan Gülümsemesi buluştuğunda, sonsuz özgürlüğün
semalarında uçarız.
Bazıları
dünyayla ilgili hayal kırıklığına uğradıkları için manevi hayata girerler,
bazıları ise manevi hayata sadece meraktan girerler çünkü onun başarmaya değer
bir şeyleri olduğunu hissederler. Yine de bazıları dünyaya ne kadar verirlerse
versinler, dünyadan ne kadar alırlarsa alsınlar asla tatmin yüzünü
göremeyeceklerini düşünürler. İçsel tatminlerinin ancak ruhsal yaşamda anlamlı
hale gelebileceğini hissederler. Doyumun teslimiyette, hayat ağacının köküne,
Tanrı'ya teslimiyette yattığını hissederler.
Dünya
onları hayal kırıklığına uğrattığı için ya da dünyayı hayal kırıklığına
uğrattığı için manevi hayata girenler, sıradan dünyanın hayatına dönme
ayartılabilirler. Ancak ruhani yaşamı gerçek ve kalıcı doyum için kabul edenler
sonunda başarılı olurlar.
Gerçek
ruhsal yaşam, içsel bir kabullenme yaşamıdır. İç kabul, Tanrı'nın İradesi
tarafından şekillendirilmeye izin vermek anlamına gelir. Dua ettiğimizde ve
meditasyon yaptığımızda, bilinçli olarak Tanrı'nın İradesi ile bir olmaya
çalışıyoruz. Sadece Tanrı'nın İradesinin nihayetinde bizi ve sevdiklerimizi
yerine getirebileceğini biliyoruz. Başkalarını ne kadar memnun etmeye çalışsak
da başarısız oluyoruz. Başkaları bizi ne kadar içtenlikle ve açıkça memnun
etmeye çalışsalar da, ne yazık ki başarısız olacaklar. Ama insanlığı ilahi bir
şekilde memnun etmek için Tanrı'nın İradesine başvurursak , dünya ancak o zaman
tatmin olur.
Manevi
insan, ilki ilk yapandır. Sabahın erken saatlerinde dua etmeyen veya meditasyon
yapmayan ortalama bir insan için ilk iş kahvaltıdır. Yemek yedikten sonra
enerji ile dolacağını ve günlük görevlerini yerine getirebileceğini hisseder.
Ama ruhani insan, kalbinde yaşayan ve önce onu beslemesi gereken biri olduğunu
hisseder - küçük bir çocuk, kutsal bir çocuk. Bu küçük çocuk, Tanrı'nın
temsilcisi olan bir ruhtur. Spiritüel insan, önce içsel varlığını beslemesi
gerektiğini hisseder ve ancak o zaman dış yaşamda tatmin olur. İçeriden dışarı
çıkması gerektiğini hissediyor, tersi değil. Sabahın erken saatlerinde dua eder
ve meditasyon yapar. Çok içten bir şekilde dua ettiğinde, içsel çağrısı hemen
Tanrı'nın Kapısını çalar ve Tanrı onun içsel çağrısını duyar. Konuşması duadır.
Tanrı ile konuşmaya başlar ve Tanrı dinler. Ardından, birkaç dakika sonra
meditasyon yapar. Meditasyon yaptığında, Tanrı konuşan olur ve o da dinleyici
olur. İletişimde önce biri konuşur, diğeri dinler, sonra tersi. Benzer şekilde,
arayan dua ettiğinde konuşur ve Tanrı dinler ve arayan meditasyon yaptığında
Tanrı konuşur ve arayan dinler, zihnini sakinleştirir ve kalbini açar.
Burada
hepimiz ruhani insanlarız. Bana göre manevi bir insan, insanlıkta sürekli
olarak Tanrı'ya hizmet eden kişidir. Özverili bir hizmet hayatı onun tek
belgesidir. Manevi insan, varlığını eyleminden veya oluşundan ayırmayan ve
ayıramayan kişidir. Onun için olmak ile yapmak arasında ya da yapmak ile olmak
arasında derin bir uçurum olamaz.
Çoğu
zaman, manevi hayatın uygulayıcısı olmayanlar, manevi insanların kasıtlı olarak
toplumu reddettiğini düşünürler. Ama manevi insanların hiçbir şeyi
reddetmediğini söylemek istiyorum. Sadece ilkini önce yapmaya çalışırlar.
Özünde, toplumun özü Tanrı'dır. Bu nedenle, manevi insanlar önce öze nüfuz
etmeye çalışırlar.
Ancak
köke geldiklerinde hayat ağacının en yüksek dalına çıkıp, onun milyonlarca,
trilyonlarca yaprağıyla, yüzlerce, binlerce meyvesi ve çiçeğiyle bir olmaya
başlayabilirler.
Samimi
arayıcı dünyayı kabul etmelidir ama dünyayı kendi içinden kabul etmelidir.
Sevgi dolu kalbi sessizlik aracılığıyla sevgi, barış ve mutluluk sunar. Birine
içinden ve sessizce ilham verebilirse, o kişinin kutsanmış hizmetinden
gerçekten faydalanacağını düşünüyor.
Himalaya
mağaralarına giderlerse Tanrı'yı daha hızlı idrak edebileceklerini düşünen bazı
arayıcılar var. Ama dünyadan ayrılış günlerinin unutulmaya yüz tuttuğunu
hissediyorum. Tanrı'yı idrak etme niyetiyle Himalayaların mağaralarına
gidersek, o zaman Tanrı muhtemelen, “Çocuğum, ben orada görünmeyeceğim. Bu
mağarada boğulacağım." Ancak cahiliye zevklerine kapılıp, bir saray
savurganlığında Allah'ı idrak edebileceklerini zanneden insanlar da vardır. Ama
Tanrı orada da görünmeyecek. Onlara "Burası benim için çok büyük"
diyor. Rahat ve rahat bir hayat, vahdet-i ilâhî bir hayatla birleştirilemez.
O
halde arayıcı, Sevgili Yüce'sini almak için hangi yeri seçmelidir? Burası onun
kalbi. Kalp ve kalp hakkında meditasyon yaparak, sürekli olarak insanlığa
hizmet etmeye çalışan içsel ışığımızı ön plana çıkarırız.
Manevi
kişi, Tanrı'nın çok basit olduğunu hisseder. O da hayatını basitleştirmek
istiyor çünkü karmaşıklık zihnini doldurduğunda, Tanrı'yı idrak etmek çok
uzaklaşıyor. Kalbinde kaldığında, çocukken, Allah'ın en yakınlardan daha yakın,
en sevgiliden daha sevgili olduğunu hisseder.
Fiziksel
bir zihnimiz var ve bu zihin her an kesinlik istiyor. Bu nedenle, sadece
fiziksel zihnimizi ikna etmek için konuşur ve dinleriz. Ama gerçek maneviyat,
gerçek meditasyon, gerçek Yoga, hepsi kalbin içindedir. Kalpte bizim bitmeyen
çağrımız, Yüce'nin Aşkın Gülümsemesine ulaşan ve sonra iç zenginliğini hevesli
insanlığa ve genel olarak dünyaya sunmak için alçalan sürekli yükselen alevimiz
var.
Artık
fiziksel zihin ailemizin başıdır. Fiziksel zihnimiz ne emrederse, isteyerek
veya istemeyerek onu yaparız. Ancak dua etmeye ve meditasyon yapmaya
başladığımızda, iç ailemizin zihinden daha yüksekte daha gelişmiş bir üyesi
olduğunu hissederiz, o da kalptir. Kalbimizdeyken, ışık ve zevkle dolup taşan
ruha özgür erişim sağladığımızı hissederiz. Gerçek bir arayıcı, Tanrı'ya
ihtiyacı olduğunu bilir, çünkü Tanrı her şeye kadirdir ve her şeyi bilendir,
çünkü Tanrı Sevginin kendisidir.
Hem
sıradan insan dünyasında hem de manevi dünyada, birileri daha güçlü ve güçlü
olabilir, ancak onların gücü veya enerjisi kalbimizi kazanmaz. Birisi hayatın
herhangi bir alanında otorite olabilir ama kalbimizi kazanmaz. Ama eğer o kişi
sevginin kendisiyse, o zaman kaçınılmaz olarak kalbimizi fethedecektir, çünkü
kalp birliktir, evrensel birliktir.
MUTLULUK
Guelph
Üniversitesi, Guelph, Ontario, Kanada
sanat
binası
25
Mart 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, bu gece burada bulunma arzunuz için her birinize çok
minnettarım. Bana, İçsel Pilotunuz olan Yüce'ye adanmış hizmet fırsatı
verdiğiniz için çok minnettarım. Bugün mutluluk üzerine bir konferans vermek
istiyorum.
Bliss,
hevesli bedenin, hayati, zihnin ve kalbin eşsiz deneyimidir. Saadet
alçaldığında, kalbin güvensizliği, zihnin hüsranı, nefsin bunalımları ve
bedenin darlığı ortadan kalkar. Tanrı'nın Işık-Gerçekliği olan ruhumuzun
bilincinde deneyimlediğimiz bu mutluluk deneyimi.
İsteksiz
kişi, bilinçli ya da bilinçsiz, iki ilahi olmayan silah taşır: kendine olan
sevgisi ve dünyaya duyduğu nefret. Ancak arayış içinde olan, hevesli ruh,
yanında iki ilahi silah taşır: Tanrı sevgisi ve dünyayı kabullenme. Tanrı'yı
kalbimizin derinliklerinden sevdiğimiz zaman, içsel varlığımızın mutlulukla
dolup taştığını hissederiz. Ve dünyayı Tanrı'nın ilahi bir tezahürü olarak
kucakladığımızda, içsel varlığımız yeniden mutlulukla dolup taşar.
Bliss'in
sevgili bir erkek kardeşi var, çok sevgi dolu bir erkek kardeş, barış. Barış
yolu açar ve sonra mutluluk o yolu takip eder ve içimize girer. Mutluluk ve
huzur arasındaki fark şudur: Huzuru deneyimlediğimiz zaman tatmin olmuş
hissederiz. Bir adım daha ileri, daha yükseğe veya daha derine gitmek
istemiyoruz çünkü hayatımızda fevkalade hüküm süren huzurdan memnunuz.
Mutluluğu deneyimlediğimizde, aynı zamanda tamamen tatmin olmuş oluruz, ancak
yine de içsel bir ihtiyacımız, sonsuza dek daha fazla mutluluk almak için içsel
bir açlığımız olur. Bu açlık kişinin başarılarından duyduğu tatminsizlikten
kaynaklanmaz. HAYIR! Sadece sürekli artan bir ölçüde sürekli bir tatmin arzusu
hissediyoruz.
Huzuru
deneyimlediğimiz zaman, onu genellikle kalp merkezinde hissederiz. Kalp
çakrasından, huzur vücuttaki diğer merkezlere girebilir. Ama mutluluk
yaşadığımızda, onu ayaklarımızdan başın tepesine kadar tüm vücudumuzda
hissederiz. Ruhsal olarak dua ettiğimizde ve meditasyon yaptığımızda kesinlikle
barışa ulaşırız. Ancak huzuru bulmanın en kolay yolu olan özel bir meditasyon
türü vardır. Arayıcı, batan güneş üzerine meditasyon yapabilirse, onun için
huzura kavuşması çok kolaydır ve eğer doğacak güneş üzerine meditasyon yaparsa,
saadete kavuşması kolaydır. Manevi yaşamda, ulaşmak istediğimiz gerçekliği
somutlaştıran şey üzerinde meditasyon yapmanın her zaman arzu edilir bir şey
olduğunu bilmemiz gerekir. Batan güneş barışı temsil eder ve tüm dünyaya barış
getirir. Doğan güneş mutluluğu temsil eder ve tüm dünyaya mutluluk verir.
Arayıcı, yeteneğine ve alıcılığına göre batan ve doğan güneşten huzur ve
mutluluk alır.
Mutluluk
özgürlüktür: geçmişten özgürlük, şimdiden özgürlük, gelecekten özgürlük.
Geçmişin karanlık etkisi ilerlememize izin vermiyor. Ama bizim felsefemiz
geçmişin toz olduğunu söylüyor. Neden? Çünkü bize esasen ihtiyacımız olan şeyi
vermedi: özgürleşme, kurtuluş ve farkındalık. Doğru, bazı tatlı deneyimler
yaşadık. Ancak bu deneyimler unutulmaya gömülür. Geçmişi bir bütün olarak
düşündüğümüzde içimizde bir başarısızlık denizi, bir hayal kırıklığı denizi,
bir hoşnutsuzluk denizi hissederiz.
Soyut
düşünceleri ve hayali fikirleriyle içimize girmek isteyen gelecekten de özgür
olmalıyız. Geleceğin kalbine girmeye çalıştığımızda, bunun tamamen vahşi bir
hayal olduğunu, içinde hiçbir gerçekliğin bulunmadığını görürüz. Bunlar sadece
havadaki kalelerdir, sağlam, somut bir gerçekliğe dayanmazlar ve bu nedenle hem
geçmişten hem de gelecekten tamamen özgür olmalıyız.
Ek
olarak, şimdiye bağlılıktan özgür olmalıyız. Şimdiki zaman güvensizlikten başka
bir şey değil. Neyi başarmış olursak olalım, ne kadar güçlü olursak olalım,
içimizde her zaman bir güvensizlik duygusu vardır. Yeryüzünde tek bir kişi her
zaman kendine güvendiğini söyleyemez. Şu anda emin olabilir ama bir sonraki anda
korku, şüphe, kaygı, endişe, karanlık, cehalet ve bağımlılık güven duvarını
paramparça edebilir.
Geçmişin
cehalet karanlığından kendimizi kurtardığımızda, Allah'ın bize gülümsediğini
görürüz. Kendimizi geleceğin yanıltıcı umutlarından kurtardığımızda, Tanrı'nın
parlak Işığıyla bizi nasıl kucakladığını hissederiz. Ve kendimizi şimdiki
zamanın belirsizliklerinden kurtarırken, Tanrı'nın bizi Ebedi ve Ölümsüz
Varlığının tam bir örneği olan başka bir Tanrı yapacağını vaat ettiğini
işitiyoruz.
Ağarmış
geçmişin Vedik kahinleri bize yüce bir mesaj, ruhları harekete geçiren bir
mantra veya büyü verdiler:
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante. . .
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
yolculuğunun
sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
Mutluluk
ve zevk arasında ince bir fark vardır. Mutluluğu tüm bedenimizde yaşarız. Güçlü
ama aynı zamanda durağan bir şeydir. Kendinden geçme halinde, sürekli bir
mutluluk akışı hissederiz. Mutluluğun dinamik yönü kendinden geçme olarak
adlandırılır. Zevk, akan bir nehir veya son sürat koşan bir geyik gibidir.
Mutluluk kalpte veya varlığın herhangi bir yerinde yaşanır. Dinamik bir akış
yoktur, ancak muazzam bir güç vardır. Kendinden geçmede yoğunluk artı hız
vardır.
Mutluluk
hayatın yaratılmasıdır ve mutluluk yaratılışın hayatıdır. Yaşamın Yaratılışı,
Tanrı-Sessizliğidir. Yaradılışın yaşamı Tanrı Sesidir. Yaratılış bilinçdışına
girer ve sonra yavaş yavaş Kaynağına döner ve Kaynağını yeniden kazanır.
Gerçekliğin alt uçurumu olan bilinçdışına girdiğinde buna içedönüm diyoruz.
Yaratılış daha aşağı uçurumdan tekrar yukarıya tırmandığında, biz buna evrim
diyoruz. Tanrı-Sessizliğin başka bir adı vardır - Ruh; ve God-Sound'un başka
bir adı var - madde. İlerleme, ruhun içedönüşünü ve maddenin evrimini
gerektirir.
Bliss,
ışığını ve zevkini, gerçekliğini varoluşun karanlık tarafına sunmak istediği
için bilinçaltına girer. Sonra karanlıktan ve bilinçsiz maddeden mutluluk
yeniden kaynağına döner. Ama yine de yarı hayvan olan insan düzeyine geri
döndüğünde, Mutlak Yüce'ye olan vaadi canlı ve gerçek olur. Bliss bilinçaltına
girdiğinde, bunu orada da ışık sunacağına dair ciddi bir söz vererek yapar.
Tanrı'nın Yaratılışında ışığın olmadığı hiçbir yer yoktur. Mutluluk, mineral,
bitki ve hayvan yaşamından insan düzeyine yükseldiğinde, Mutlak Yüce'ye olan
orijinal vaadini gerçekleştirir.
Yarı
hayvan olan insan hayatı, içsel çağrımızın gücüne yenik düşecek. İlahi hayat,
insan hayatından gelişmek ister. Bu nedenle, bizi özlem alemine götüren
meditasyon, konsantrasyon ve tefekkür uygularız.
Hepimiz
arayış içerisindeyiz ve mutluluğa ulaşmak ya da onu bilinçli olarak
deneyimlemek istiyoruz. Bazen, ister rüyada ister uyanıkken olsun, aramayan
insanlar bir anlık mutluluk yaşayabilirler. Ancak bu beklenmedik mutluluk uzun
sürmez. Beklenmedik bir şekilde gelir ve onu uzatma arzusunun aksine kısa
sürede kaybolur. Neden? Çünkü beden, fiziksel bilinç tamamen Yüce'nin hizmetine
adanmamıştır, çünkü yaşamsal olan yeterince genişlememiştir, çünkü zihin
tamamen sessiz değildir ve kalp tamamen arınmamıştır. Yalnızca bedenin sınırlamalardan,
yaşamsal olanın depresyondan, zihnin hayal kırıklığından ve kalbin
güvensizlikten özgür olması halinde mutluluk kalıcı olarak yaşayabilir.
Arayanın
hevesli bilincine mutluluk girerse, şaşırmaz. Dua ettiği ve meditasyon yaptığı
için mutluluk bekliyordu. Ve tam olarak hazır olduğu için mutluluk onun içine
girer. Ve mutluluk, iyi hazırlanmış bir arayanın içine girdiğinde, sonsuza
kadar kalır.
Arayanın
içsel hazırlığına yeteneği ve alıcılığı denir. Yeteneğe sahip olan, çok
yakınları için Tanrı'yı \u200b\u200bseçmeye hazırdır. Yeryüzünde Tanrı'dan
başka benim diyebileceği hiçbir şeyin olmadığını hissediyor. Bu yüzden Tanrı'yı
seçer. Ancak alıcılığa sahip olan, Tanrı tarafından seçilir, Tanrı tarafından
Tanrı'ya çok yakın olduğu için seçilir. Alıcılığı içinde, Tanrı sürekli olarak
Kozmik Oyununu oynamaktadır. Bu nedenle, güvenle söyleyebiliriz ki, yetenek
Tanrı-farkına varma yolundaki ilk dev adımdır, alıcılık ise
Tanrı-farkındalığına giden ikinci ve son dev adımdır. Arayan kişi aydınlanmanın
eşiğindeyken sınırsız mutluluğa erişir. Şu anda mutluluk boş bir fikir değil,
yaşayan bir gerçekliktir. Ya aydınlanmanın arifesinde ya da aydınlanmanın hemen
ardından, arayan kişi tüm varlığı boyunca mutlulukla boğulmuş olacaktır.
Manevi
yaşamda, özlem yaşamında en önemli üç kavramı kullanırız: kurtuluş, özgürleşme,
gerçekleştirme. Onlara üç dev gerçeklik diyebiliriz. Kurtuluşa ulaştığımızda
mutluluğa dönüşürüz. Özgürleştiğimizde mutluluğa dönüşürüz. Farkındalığımız
olduğunda mutluluğa dönüşürüz. Kurtuluşa ulaştığımızda, günah bilincinin bizi
tamamen terk ettiğini hissederiz. Bir gerçeklik olarak günahın varlığımızda
yeri yoktur. Özgürlüğe ulaştığımızda, dünyanın sınırlamalarının bizden tamamen
kalktığını hissederiz. Hayatımızda bu zamanda, sınırlama bu şekilde mevcut
değildir. Farkındalığa ulaştıkça, kendimizi keşfettikçe, sonlu olanın nihayet
Sonsuza ulaştığını, küçücük damlanın sonsuz okyanusta çözüldüğünü ve okyanusun
kendisi olduğunu hissederiz.
Kurtuluş
hayatımızda, kurtuluş hayatımızda, farkındalık hayatımızda mutluluğu
deneyimleyebiliriz. Arayıcı kurtuluşa ulaştığı zaman, Tanrı ona kurtuluşa
kavuşacağına dair bir söz verir ve kurtuluştan sonra farkındalık doğar.
Kurtuluş, kurtuluş ve farkındalık üç kardeş gibidir. Önce bir kardeşi memnun
edersiniz, sonra ikinci kardeşe gidersiniz, sonra üçüncü kardeşe gidersiniz. Bu
kardeşler O'nun Kozmik Lila'sında Yüce ile sürekli oynarlar. Arayıcı kurtuluşa,
kurtuluşa ve aydınlanmaya ulaştığı zaman, Tanrı'nın bilinçli bir temsilcisi
olur ve karanlık insanlığın aydınlanmasına yardım eder.
Uygulamada,
başkalarından, Tanrı'dan ve hatta kendimizden hiçbir şey beklemediğimizde her
gün mutluluk yaşayabiliriz. Bilinçli varlığımıza veya başkalarına koşulsuz
olarak bir şey verdiğimizde, fiziksel düzlemde mutluluk yaşayabiliriz. Buna ek
olarak, içtenlikle ve içtenlikle dua edip meditasyon yaparsak, çeşitli günlük
etkinliklerimizde mutluluk yaşayabiliriz. Ancak içten dualarımız ve derin
meditasyonumuzla Tanrı'dan bir şey beklersek, gerçek mutluluğa ulaşamayız.
Gerçek
mutluluk, herhangi bir beklenti olmadan kendini vermektir. Sahip olduğumuz ve
olduğumuz şeyi Tanrı'ya kayıtsız şartsız, ruhen ve özveriyle vermeliyiz. Sahip
olduğumuz şey samimi bir özlem ve olduğumuz şey bir cehalet denizi. Tanrı'ya
sahip olduklarımızı ve olduğumuz şeyi kayıtsız şartsız verebilirsek, Tanrı da
bize sahip olduklarını ve ne olduğunu verecektir. O'nun sahip olduğu Sevgidir
ve O Mutluluktur. Küçük sahip olduklarımızı neşeyle, özveriyle ve koşulsuz
olarak verdiğimizde, O bize sahip olduğu sonsuz şeyi verir: O'nun sonsuz
Mutluluğunu ve Aşkın Evrensel Gerçekliğini.
Mesih,
"Senin isteğin yerine getirilecek" dedi. Bu, duanın en yüksek
şeklidir. Sadece böyle bencil olmayan dualarda yüce Mutluluğu bulabiliriz.
HİZMET
Sir
Wilfrid Laurier Üniversitesi,
Waterloo,
Ontario, Kanada
sanat
binası
26
Mart 1974
Gerçek
arayıcı sonsuza dek seven, hizmet eden, olan ve var olandır. Arayıcı, en yüksek
Aşkın Gerçeği idrak etmek isteyen, Tanrı'yı çok yakınında görmek isteyen, sahip
olduğu ve olduğu her şeyi sunmak isteyen kişidir. Sahip olduğu şey Tanrı
sevgisi, sahip olduğu şey insanlık kaygısıdır. Arayanın rolü hem Cennette hem
de dünyada fevkalade önemlidir.
Manevi
bir bakış açısından hizmet, özveridir. Kendini verme samimi, sürekli,
kendiliğinden, çıkar gözetmeyen ve koşulsuz olmalıdır. Hizmetimiz samimi
olduğunda, beden-dünya bizim hizmetimize ihtiyaç duyar ve bundan zevk alır.
Hizmetimiz sabit olunca, nefs-i âlem bizim hizmetimize ihtiyaç duyar ve onu
kullanır. Hizmetimiz özverili olunca, gönül âlemi bizim hizmetimize ihtiyaç duyar
ve bundan zevk alır. Hizmetimiz koşulsuz olduğunda, ruh dünyası hizmetimize
ihtiyaç duyar ve onu kullanır.
Hizmet
kendi kendine genişlemedir. Samimi arayan tam da hizmetten başka bir şeyin
olduğunu ve olamayacağını bildiği için hizmet eder. Hevesli insanlığa hizmet
ediyor çünkü içsel bir ihtiyaç ona hizmet etmesini emrediyor. Arayan her
kişinin kendine karşı her zaman samimi olması gerekir. Çevresindeki dünyayı
kandırması onun için kolaydır, ancak kendisine karşı samimi değilse, Tanrı'yı
idrak etmesi onun için çok uzak olacaktır.
Samimi
bir arayıcı olmadan önce nefsin yolunu izler. Ego, kendini yaratan insan
realitemizdir. Bu realite dönüştürülmeli, yani aydınlanmalı ve mükemmele
ulaştırılmalıdır. Aksi takdirde, biz farkına bile varmadan, ego ideallerimizi ve
içsel potansiyelimizi yok edecektir.
Sıradan,
hevesli olmayan bir kişi hizmet etmez. Yapmak istediği ve yaptığı şey bir tür
yardım sunmaktır. Ego ona, birine hizmet etmenin onun altında olduğunu söyler.
Onun için hizmet, aşağılanmanın bir işaretidir. Ancak manevi yaşamda, bir
arayıcı birine hizmet ederse, bu, Yüce'nin sınırsız Cömertliği ile ona üstün
yetenek bahşettiği anlamına gelir. Arayan, hizmet etmek için her fırsat
yakaladığında amacına daha da yaklaştığını bilir. Hizmet adamı sürekli hareket
halindedir. Aşkın Hedefine doğru hızlı, daha hızlı, çok hızlı koşar.
Fiziksel
düzlemde, hizmet çoğu zaman yanlış anlaşılır. Hizmet edeceksek, istisnasız
herkese hizmet etmemiz gerektiğini hissediyoruz. Ancak manevi yaşamda hizmetin
yalnızca onu almaya hazır olanlara sunulması gerektiğini biliyoruz. Aksi
takdirde bakanlığımız yanlış anlaşılacaktır. Birisi derin uykudaysa ve siz onu
güneşin doğduğunu gördüğünüz için uyandırmaya çalışırsanız, o kişi kızabilir
veya kızabilir ve "Benim değerli uykumu bozmaya ne hakkınız var?" Ama
uyanmak isteyen veya uyanmaya hazır olan, ışık isteyen veya ışığa ihtiyacı olan
birine hizmet edersek, hizmetimiz gereği gibi alınır.
Servis
kendi kendini temizler. Kendini arındırma, fiziksel doğanın dönüşümünün
habercisidir. Fiziksel doğanın dönüşümü ve Tanrı'nın Mazharı, aynı madalyonun
ön ve arka yüzleri gibi birbirinden ayrılamaz. Fiziksel olanın dönüşümü ve
ruhsal olanın tezahürü her zaman yan yana gider. Dönüşüm, yeryüzünde
gerçekleşen bir rüyanın Gerçeğidir, tezahür, Cennette gerçekleşen bir
gerçekliğin Rüyasıdır.
Hizmet,
Allah'ı kabul etmektir. Allah'ı bedenimizin bağlılığı, nefsimizin saflığı,
aklımızın çalışkanlığı, kalbimizin birliği ve ruhumuzun genişliği ile kabul
ediyoruz.
Arayıcı,
konsantrasyonu, meditasyonu ve tefekkürü yoluyla Tanrı'yı fark eder.
Konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür özlem dünyasında yaşar. Özlem, içimizde
yükselen bir alevdir, yükselir, yükselir, yükselir, her zaman daima aşan Hedefe
ulaşmak için çabalar. Arayıcı konsantre olduğunda, ilahi Savaşçı Tanrı, dünyanın
cehaletiyle yüzleşebilmesi ve yeryüzünde Tanrı'nın ilahi Krallığını kurabilmesi
için ona enerji verir. Arayan kişi meditasyon yaptığında, Kurtarıcı Tanrı onun
özlem dolu yaşamına iner ve ona dünyayı bol bol cehaletin tuzaklarından
kurtarma yeteneği bahşeder. Arayıcı tefekkür ederken, Sevgili Yüce Tanrı,
dünyayı sevmek ve dünya ile bir olmak için onun içine iner. Bu zamanda Tanrı,
Sevgisiyle dünyanın çehresini değiştirmek için dünyanın ıstırabıyla, dayanılmaz
acılarıyla bir olur.
Arayıcı,
Tanrı'ya hizmet etmek için konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür gücünü de
kullanabilir. Konsantre olduğunda, dünyadaki karanlık, ilahi olmayan düşünce
dalgalarını azaltır. Meditasyon yaptığında, içsel gerçeklik dünyasına sonsuz
ölçüde hizmet eder. Tefekkür ettiğinde, bölünmez bir birlik kurmak istediği
kendi içindeki Sevgili Yüce'ye hizmet eder. O, en yüce Âşık'tır ve
tefekkürüyle, Yüce Sevgilisi ile bir olur. Arayıcı, Tanrı'ya yalnızca dışsal
eylemleriyle değil, aynı zamanda içsel sessizliğiyle de hizmet edebilir. Derin
bir sessizliği sürdürdüğünde, ilahi gerçekliği içeriden parlar ve insanlığa
hizmet eder. Ruhani Öğretmen, sessiz bakışlarıyla öğrencilerindeki Yüce'ye
hizmet eder. Öğrencilerle konuşmasına gerek yok. Dışarıdan talimat vermesine
gerek yoktur. HAYIR! İçsel bir bakışla, içsel bir sessizlikle müritlerinde
İlâhî olana hizmet eder ve müritleri aydınlatır.
Arayıcı
bir ağaç gibi olmalıdır. Ahşap her zaman hizmet eder. Tepeden tırnağa
fedakarlıktır. Tohum, dal, yaprak, meyve - ağaçtaki her şey sürekli hizmete
hazırdır. Bir ağaç bize hizmet ettiğinde, ağacın hiçbir şekilde bizden aşağı
olduğunu düşünmeyiz. Aksine, ağaca şükranlarımızı sunarız. Ağacın asaleti ve
ağacın cömertliği şükranlarımızı kabul eder.
Arayıcı,
Tanrı'ya, Tanrı'nın seçilmiş, mükemmel aracı olacak şekilde hizmet eder. Tanrı,
çocuklarına, bilinçli ve sürekli olarak O'nun temsilcileri olacakları şekilde
hizmet eder. Bir arayıcının hayatı, bir hizmetkarın hayatıdır ve bir
hizmetkarın hayatı, hevesli insanlığın kurtarıcısının hayatıdır.
MANEVİ
ARAYICILAR
Windsor
Üniversitesi, Windsor, Ontario, Kanada
hukuk
binası
27
Mart 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, sonsuz Hakikat ve Işığın sevgili arayanları, bu akşam
manevi arayışta olanlardan, yani sizden ve benden bahsetmek istiyorum.
Herkes
hayattan bir şeyler ister. Bize gelince, burada dünyada gerçekten ne istiyoruz?
Sonsuzluğun bizim aracılığımızla nefes almasını, Sonsuzluğun bizim
aracılığımızla parlamasını ve Ölümsüzlüğün bizim aracılığımızla konuşmasını
istiyoruz. Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlüğün hayatlarımızda arzu,
farkındalık, vahiy ve tezahür rollerini oynamasını istiyoruz. Bu hayatta Kozmik
Bilinçte yaşamak istiyoruz. Son olarak, en içten çağrımız Kozmik Bilincin
kendisi olmaktır.
Mesih
Bilincinin özüne, özüne sahibiz . Bizde Tanrı'nın Yaratmasının ve Tanrı'nın
Varlığının önemi vardır. Bizimle İlahi Yaşamın ışıltısıdır. Bizim için o,
Gerçekliğin doluluğu ve Tamlığın gerçekliğidir.
Elimizin
altında iki dünya var: dış dünya ve iç dünya. İç dünya bizi uyandırır, dış
dünya bize hizmet eder. İç huzur bizi özgür kılar. Aşağılık duygularımızın
yarattığı ego mağaramızın farkına varmamızı sağlar. İç dünya, üstünlük duygumuz
üzerine inşa edilmiş ego sarayımızın farkına varmamızı da sağlar. Bu an egomuz
aşağılık ile oynuyor, sonraki an ise üstünlükle oynuyor. Yeterince yetenekli
arayıcılar olmadan önce, bu oyundan keyif alıyoruz. Önce küçük bir egoyla,
aşağılık duygusuyla özdeşleşerek kendimizden zevk alırız, sonra büyük bir
egoyla, bir üstünlük duygusuyla özdeşleşiriz.
Dış
dünya bize ilahi inisiyasyonumuzu, ilahi bağlılığımızı ve bir bütün olarak
dünyayla ilahi birliğimizi gerçekleştirme fırsatı verir. İç dünya bizi sürekli
ileriye doğru iterken, dış dünya da bizi sürekli ileriye doğru çekiyor. Bakmak!
Tanrı-idrakinin gök-kalbindeyiz, Tanrı-mükemmelliğinin deniz-yaşamındayız.
İsteksiz
insanların aksine, kendimizi dünyevi zamanın pençelerinden kurtardık. Hüzünlü,
acı dolu geçmişimiz unutuldu. Ayrıca geleceğin illüzyonundan ve yanılsamasından
kendimizi kurtardık. Baştan çıkarıcı ve yanıltıcı bir geleceğe bağlı kalmak
istemiyoruz. Tıpkı şu anki beceriksizliğimize kapılmak istemediğimiz gibi. Biz
sadece sonsuz Zamanı, bizi sonsuza dek aşan Hedefe taşıyan sonsuz Şimdi'yi
sevmek istiyoruz.
Genç,
aç ve öfkeli bir dünyaya tüm cevapları verebilecek, arayıcı sevgi dolu bir
kalbimiz var. Şimdiki nesil kalbimizde sığınak buluyor. Barış, genişleyen
kalbimizde yaşıyor. Dünya, kalbimizin derinliklerinde yaşam sevgisini, yaşam
kaygısını ve yaşam mükemmelliğini bulur.
Bireysel
arayanlar olarak, bir kez daha yeniden keşfetmek için Kaynağımıza girmek
istiyoruz. Kaynağımız büyüyen ve ışıldayan Sessizliktir. Kaynağımız ilahi,
sonsuz Sessizliktir. Kaynağımızı nasıl yeniden keşfedebiliriz? Biliyoruz ki,
bilinenle bilinmeyene ulaşılmaz, bilinmeyene ancak bilinmeyenle ulaşılabilir. Fiziksel
zihnimiz biliniyor. Tüm şüpheleri, korkuları, kaygıları ve güvensizlikleri ile
fiziksel zihin bizim tarafımızdan bilinir; bu nedenle sınırlı fiziksel zihnimiz
bizi Bilinmeyene götüremez. Ama bizim de bir kalbimiz var. Kalbin ilahi
potansiyeli ve yetenekleri bizim için hala bilinmiyor, böylece bilinmeyen kalbi
bilinmeyen Gerçeği idrak etmede kullanabiliriz. Üstelik kalp bizi Bilinmeyene
götürdüğünde, bilinmeyen Gerçek çok hızlı bir şekilde bize yaklaşır.
Bilinmeyen, Bilinmeyen'in ağabeyidir. Küçük kardeş bizden razı olunca ağabey
gelir bizi sever, kutsar ve doyurur.
Hayatın
bir rüya değil, gerçek olduğunu söylüyorlar. Ama bize göre hayat ilahi bir
rüya. Gerçek, bu ilahi rüyada sürekli olarak kendini gösterir. Korku, şüphe ve
endişenin rol oynadığı geceleri sıradan rüyalar gördüğümüzde, huzursuz ve
sonuçsuz bir gece geçiririz. Aynı şekilde, rüya hayatımızdan emin olmazsak,
orada tatmin edici bir gerçeklik bulamayız. Ama arayanlar olarak biliyoruz ki
korku bizi terk etti, şüphe bizi terk etti, endişe ve endişe bizi terk etti.
Şimdiki ve ebedi dostlarımız iman, cesaret, sevgi, sarsılmaz kararlılık ve
iradenin ta kendisi olan Kaynak-Işıktır.
Beden
bilincinden ruhun yüksekliğine çıkmak istediğimizde bir kuş gibi havalanırız ve
bu kuşa rüyayı gerçekleştiren kuş denir. Ve ruhun yüksekliğinden bedenin
hakikatine inmek istediğimizde, aşağı uçan bir kuş gibiyiz. Biz bu kuşa,
tecelli etmiş bir rüyanın hakikati diyoruz.
Arayıcı
olduğumuz için, Tanrı'nın ilahi aşıklarıyız. İlahi aşık, iç huzurun ve dış
huzurun ilahi tadını çıkarandır. Başkaları acı çeker, biz çekmeyiz. Tam olarak
sonlu olana bağlı olmadığımız için acı çekmiyoruz. Sonlu olanı bağlamayız çünkü
sonlu olanı bağlamaya çalıştığımızda, sonlunun bize çok yakın olduğunu iddia
ettiğimizde, acının hayatımıza girdiğini biliriz. Bunun nedeni, sonluluğun uzun
sürmemesidir. Sonlu bir şeye sahip olduğumuzda, birkaç saat, birkaç gün, birkaç
ay veya yıl sürer ve sonra bizi terk eder. Bizi terk eden her şey bir kayıp
duygusu yaratır ve kayıp acı çekmemize neden olur. Ama ebedi, ölümsüz ve ilahi
bir şeye sahip olduğumuzda, onu asla kaybetmeyiz ve acı çekme sorunu hiç ortaya
çıkmaz. Huzuru, ışığı ve mutluluğu kendimiz olarak aldığımızda, bu ilahi
nitelikleri bilinçli, ruhsal ve sürekli olarak somutlaştırdığımızda, sonsuz yaşama
sahip oldukları için onları asla kaybetmeyeceğimizi hissederiz. Acı çekemeyiz
çünkü Ebedi, Sonsuz ve Ölçülemez olanla biriz. Biz Ebedi, Sonsuz ve Ölümsüz
içiniz.
Biz
Allah'ı sevenleriz, Allah'a inananlarız ve Allah'ı gerçekleştirenleriz.
Diğerleri içimizdeki Tanrı'ya inananlara meydan okur. “Kanıt nerede? Tanrı'nın
varlığını kanıtlayın. Allah'ın varlığı delil gerektirmez diyoruz. Tanrı kendi
başına vardır, kanıta ihtiyacı yoktur. Onlara, “Tanrı'nın varlığını görmek ve
hissetmek için, algılama yetisine ihtiyacınız var. Gözlerini açık tutmazsan
sana kaç kere bu benim elim desem de görmeyeceksin. Tanrı'yı görmek için üçüncü
gözünü açık tutmalısın." İnsanlar ayrıca üçüncü bir gözün varlığını inkar
edebilirler. Ama sonra onlara şunu söyleyeceğiz: “Üçüncü gözü bilmiyor
olabilirsiniz ama bir kalbiniz olduğunu bilirsiniz. Allah'ın Huzurunu görmek ve
hissetmek istiyorsanız gönül gözünüzü açabilirsiniz. O zaman mutlaka Tanrı'yı,
sonsuz Işığı, sonsuz Mutluluğu ve ölümsüz Yaşamı göreceksiniz. Kalbinizin
kapısını bir kez açın ve birinin içeri girip girmediğine bakın. Eğer açarsan ve
açık bırakırsan, mutlaka Birinin kalbine girdiğini görürsün. En başta bu
misafiri bir yabancı olarak görebilirsin ama yavaş yavaş O'nun hiç de yabancı
olmadığı hissine kapılırsın. Bilâkis, O'nun senin ebedî sâhibin, ebedî sâhibin,
ebedî sâhibin olduğunu görürsün.”
Birisi
bir doktorun niteliklerini değerlendirmek istiyorsa, en azından sağlık
görevlisi olmalıdır. Aynı şekilde, kişi Tanrı hakkında, özlem, farkındalık,
ifşa ve tezahür hakkında bilgi edinmek istiyorsa, en azından maneviyatın
ABC'sini öğrenmelidir: samimiyet, basitlik ve saflık. Bir kişi maneviyatın
ABC'sini bilmiyorsa, en yüksek bilinç seviyesindeki manevi hayatı nasıl
anlayabilir? Tıpkı bir sağlık görevlisinin yetenekli bir doktoru çok sınırlı
bir ölçüde takdir edebileceği gibi, tomurcuklanan bir arayıcı da bir manevi
Öğretmeni sınırlı bir ölçüde takdir edebilir. Ancak inanmayanlar ve inançlarını
yitirenler, bir ruhani Öğretmende ne arayacaklarını bile bilmiyorlar. Bir
manevi Üstattan yalnızca Üstadın somutlaştırdığı şeyi bekleyebileceklerini
anlamaları gerekir: barış, ışık ve mutluluk. Bilimsel bilgi veya siyasi güç
gibi başka bir şey beklerlerse, o zaman korkunç bir hayal kırıklığına
uğrayacaklar. Yanlış kapıyı çalıyorlar. Bir kimse bakkala gidiyorsa kıyafet
değil yiyecek istemelidir. Kâfir veya imanını kaybetmiş kimse, huzur ve saadet
istemez. Bu niteliklere ihtiyacı olmadığını hissediyor, onları manevi bir
Öğretmende aramıyor veya fark etmiyor.
İnsanlar,
samimi bir arayıcının, gerçek bir arayıcının dünyanın geri kalanından tamamen
farklı olduğuna dair bir görüşe sahiptir. Ama neden? Samimi bir arayıcı sıradan
bir insandır. Tek fark, ruhani kişinin gerçeğe, ışığa ve mutluluğa içsel
çağrıyı somutlaştırması, hevesli olmayan kişinin ise bu çağrıyı
somutlaştırmamasıdır.
Ruhani
bir Üstat ile sıradan bir insan arasındaki fark nedir? Aradaki fark şudur:
Sıradan bir insanın günlük hayatında her zaman Tanrı'nın varlığına inanması son
derece zordur. Sıradan bir insanın, Tanrı'nın günün yirmi dört saati onun
hakkında düşündüğüne ve onun hakkında meditasyon yaptığına inanması kesinlikle
imkansızdır. Ancak manevi Öğretmen, Tanrı'nın sadece sürekli olarak herkesi
düşünmediğini, aynı zamanda her insanda ve her insan aracılığıyla O'nun
Gerçekliğini hayal ettiğini bilir. Bir Spiritüel Öğretmen yemek yer, çalışır ve
hayatın tüm gerekliliklerini yapar ama onun konumu sıradan bir insanınkinden
tamamen farklıdır. Biriyle konuştuğunda, o kişinin içindeki Yüce, içsel Pilot
ile konuştuğunu hisseder. Yemek yerken, Sevgili Yüce'sini beslediğini hisseder.
Onun gerçeklikle ilişkisinde her zaman ilahi bir şeyler, günlük faaliyetlerde
ebedi bir ilahiyat vardır. Manevi bir öğretmen olması, alışılmadık bir görünüme
sahip olması gerektiği anlamına gelmez. HAYIR! O bir erkek ama iç yaşamında
Barışı, Işığı ve Mutluluğu sonsuz ölçüde somutlaştırıyor. Ve bu niteliklere
ihtiyacı olanlara Huzur, Işık ve Mutluluk verir.
Gerçek
bir içsel çağrıya sahip olanları, Tanrı alıcılık yeteneği ile kutsar. Alıcılığı
geliştirdikçe, Tanrı içsel kaplarını Kutsallık, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük ile
doldurur.
İNSAN-ARZU,
İNSAN-ARZU, İNSAN-RÜYA, İNSAN-GERÇEKLİK
Batı
Ontario Üniversitesi, Londra,
Ontario,
Kanada
iş
idaresi binası
28
Mart 1974
Sevgili
arayanlar, iki hafta önce New York'tan Kanada'ya geldim. İçimdeki arayışçı,
içsel deneyimlerimi Kanada'nın gelecek vadeden ruhlarıyla paylaşmak ve on altı
ders vermek istedi. Bugün sondan bir önceki dersim. Kanada'da pek çok hevesli
ruhun bana onlara hizmet etme fırsatı verdiğini söylemek istiyorum. Ve bunun
için Kanada'nın aydınlatıcı ruhuna ve Kanada'nın çabalayan vücuduna son derece
minnettarım. Şimdi arzu-adamı, istek-adamı, rüya-adamı ve gerçeklik-adamı
üzerine bir ders vermek istiyorum.
İnsan
arzudur, insan özlemdir. İnsan bir rüyadır, insan ise bir gerçektir. İnsan
arzular, bu yüzden temelde her zaman aynı kalır. Bir kişi rüya görür, bu yüzden
temelde her zaman aynı kalır. İnsan-arzu ve insan-hayal her zaman yan yana
gider. Onlar en yakın iki arkadaş. Aspirasyon adamı ve gerçek adam da her zaman
yan yana giderler ve aynı zamanda en yakın arkadaşlardır. Yolculuğun sonunda,
arzu adamı arzularının tamamen yararsız olduğunu hisseder ve rüya adamı tüm
rüyalarının sonuçsuz, gerçekliği olmayan zihinsel halüsinasyonlar olduğunun
farkına varır. İnsan-arzu ve insan-rüyası neredeyse hiçbir şey elde etmez. Her
şey gözlerinde yaş, kalplerinde yaşla biter.
Arzunun
yolu, haritası, rehberi, yönü yoktur. Arzu, gelecekteki hayal kırıklığının
şarkısıdır ve hayal kırıklığında yıkım uğursuzca belirir. Dünyaya bağlı bir
rüya sadece bir rüyadır. Onun içinde hiçbir gerçeklik yoktur. Ancak arzu-insan,
hayal kırıklığına dayalı arzu-yaşamdan kaçınır. Ve insan -gerçekliği,
çoğunlukla yalnızca zihinsel halüsinasyon ve yanılsamaya dayanan
yaşam-rüyasından kaçınır. Çünkü o, gerçek tanrısallığın asla aydınlanmamış,
dünyaya bağlı rüya topraklarında büyüyemeyeceğini biliyor.
Özlem
uzun bir yol ama bu yol güneşle dolu. Bu yolda yürüyen veya koşan her arayıcı,
sonunda bir Hedef olduğunu bilir. Sevgili Yüce, onu kabul etmek, onu bir çelenkle
taçlandırmak ve onu burada yerde ve orada Cennette yerine getirmek için orada
bekliyor.
Gerçek,
İlk Gerçeğin köküdür, gerçeklik, ilahi farkındalığın ağaç-yaşamıdır. Gerçeklik,
Sonsuzluk ve Ölümsüzlük denizine akan bir yaşam nehridir. Özlem olur, gerçeklik
vardır. Özlem sonunda Aşkın Gerçeklik haline gelir ve gerçeklik her zaman
Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü bünyesinde barındırır.
Arzu
önemlidir, rüya salınır. Arzu önemli olduğunda, arzu-insan başlayamaz. Rüya
duraksadığında, rüya adamı başlayamaz. İnsanın şüpheleri ve hesapları,
kendileri ilerlemeye tam olarak hazır değilken, içeriden veya arkadan bir şeyin
onları geri çektiğini görüyor. Ancak arzu-insan ve gerçeklik-insan sürekli
olarak ileriye doğru ilerliyor. İlerledikçe, kendilerini en uzak bilinç alemine
doğru ilerlerken görüyorlar, aydınlanmanın zirvesine tırmanıyorlar, en içteki
Hedefe, Hedeflerin Amacına ulaşmak için içe dalıyorlar.
Arzu
bizi bağlar ama istek bizi özgür kılar. Düşler bizi cezbeder ama gerçeklik bize
ilham verir, bize yardım eder ve bizi hedefimize götürür. Arzu bize ne
yapabileceğimizi ve ne yapamayacağımızı söyler. Yapabileceğimiz şey, bir
arabaya, iki arabaya, bir eve, iki eve vb. sahip olmaktır. Ama yapamayacağımız
şey engin, sonsuz, ebedi Gerçeği idrak etmektir, çünkü Sonsuzluğu içermek arzu
vizyonunun ulaşamayacağı bir şeydir. Arzu bize sürekli bir neşe dünyası değil,
bir zevk dünyası sunar. Değişmeyen neşe, arzu etme yetisinin ulaşamayacağı bir
yerdedir.
Özlem
bize değişmeyen neşenin sürekli ihtiyacımız olduğunu söyler ve biz bu
değişmeyen Aşkın Neşe oluruz. Bir arzunun ve hatta bir hayalin başaramadığı
şey, istek için kolayca elde edilebilir. Çünkü cihad imkânsız değildir,
Allah'ın takdir ettiği saatte her şey mümkündür. Kıyamet koptuğunda, bugünün
imkansızlığı sadece bir ihtimal ve yapılabilirliğe değil, mutlak bir
kaçınılmazlığa dönüşecektir. Bu, arzunun mesajıdır.
Dünyaya
bağlı bir rüya, pratikte gerçeği somutlaştırmaz. Zihinsel ve fiziksel
dünyalarda hayalimizi yaratan arzu dolu düşüncedir. Bu rüya ilk başta bizi büyülüyor
ama sonunda bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Bu rüyayı yakalamak, uçan bir
kuşu yakalamaya çalışmak gibidir, imkansızdır.
Ancak
gerçeğin habercisi olan ilahi bir rüya da vardır. Bu rüyanın içinde gerçeklik
büyür ve parlar. Bu rüya özverimizin meyvesidir. İlahi rüya ve gerçek iki
farklı şey değildir. HAYIR! İlahi rüya ve gerçek, aynı madalyonun önü ve arkası
gibi birbirinden ayrılamaz. Yukarıya baktığımızda hakikatin indiği ilahi
rüyalar diyarına girer, etrafımıza baktığımızda ise bu hakikatin yeryüzündeki
tecellisini görürüz. Ve ilahi rüya tecelli ettiğinde, alanını genişletmeye
çalışır. Daha yüksek, ferah ve derin bir şey hayal etmeye çalışır.
Yüce
Rüya Gören Tanrı bir zamanlar Kozmik Bilinci rüyasında görmüştür, Bütün
Yaradılışı rüyasında görmüştür. O Bir'di, ama tatmin olmadı ve Kendisini birçok
kişide enkarne etmeyi hayal etti. Kendini sonsuz form ve görüntülerde tatmak ve
deneyimlemek için çok olmak istedi. Rüyayı kolayca gerçeğe dönüştürdü, çünkü
Rüya Kayığı her zaman Hakikat Kıyısına varır.
İlahi
rüyaya dalmalı ve ardından içsel çağrı, duygusal dua ve derin meditasyon
yoluyla rüyamıza dönmeliyiz. Aksi takdirde, değer verdiğimiz rüyanın gücü
olmayacaktır. Gerçeğin gelip kendini bize sunacağını hissederek, cehaletin ve
uyuşukluğun zevklerinin tadını çıkaracağız. Ancak kişisel çaba çok önemlidir.
Tembel insanlar buna ihtiyaçları yokmuş gibi hissetmek isterler. Derler ki:
"Eğer Allah gerçekten iyiyse, eğer Allah cömertse, eğer her şeye kadirse,
o zaman bizi sonsuz ölçüde barış, ışık ve mutlulukla dolduracaktır."
Hepimizin içindeki hevessiz insan tarafının durumu böyledir. Ama insandaki
ilahi güç bize, yeteneğimizi Yüce Olan'a sunarak üzerimize düşeni oynamamız
gerektiğini söyler. Ve yeteneğimiz son derece sınırlı olsa da, eğer onu İçsel
Pilotumuza sunabilirsek, o zaman İçsel Pilotun yeteneği, gerçekliği ve
kutsallığı, hevesli kalbimizde, kutsanmış hayatımızda ve vazgeçilmiş
varlığımızda büyüme fırsatına sahip olacaktır.
Sayısız
istekle yola çıktık. Arzular bir dereceye kadar yerine getirilir, ancak tatmin
hala çok uzaktır. Sonra özlem yaşamına başlarız. İçinde, bir damla huzur, ışık
ve mutluluğun bile bize bir tatmin duygusu getirebileceğini keşfediyoruz.
Öncelikli Hedefimiz sonsuz huzur, ışık ve mutluluk olsa da, bir kısmıyla bile
yetiniyoruz, çünkü uzun bir yolculukta iç varlığımızın bu ilahi niteliklerle
bolca dolup taşacağına güveniyoruz. Sonra bir gün gerçek bir adam olacağız.
Gerçeğin adamı, coşkunun adamıdır. O ilahi, mükemmel, yüce ve ölümsüzdür.
Bunlar ecstasy'nin nitelikleridir. Coşkunun niteliklerini gördüğümüzde
Sonsuzluğun şarkısını duyarız ve Sonsuzluğun dansını görürüz. Coşkunun niteliği
enginliktir, her yönden sonsuzdur.
Arzu
insanları olarak biz rüyayı besleriz, sadece rüyayı. Diliyoruz ama hayallerimiz
uğruna çalışmak istemiyoruz. Doğal olarak, rüyanın bize sunacak hiçbir şeyi yok
çünkü rüya ağacını sulayıp meyve vermesine izin verecek hiçbir ilham, coşku,
adanmış hizmet yoktu. Ama artık ilahi bir rüyanın da olduğunu biliyoruz ve bu
ilahi rüyanın içinde gerçeklik sürekli büyüyor ve akıyor. Arzuladığımızda,
hayatımız yüce Nedene, solmayan Kaynağa bilinçli, sürekli, kendiliğinden ve
koşulsuz bir adanma haline geldiğinde, ilahi bir rüya ve ilahi bir gerçeklik
görür ve oluruz. Bu olduğunda, kişi tamamen, mükemmel ve bütünsel olarak farkında
olur ve Tanrı, burada yeryüzünde evrensel olarak tezahür eden mükemmel
Mükemmellik olur.
YOGA
VE İNANÇ
York
Üniversitesi, Toronto, Ontario, Kanada
Kolordu
Ross
29
Mart 1974
Sevgili
kardeşlerim, iki hafta önce Amerika Birleşik Devletleri'nden Kanada'ya geldim.
İçimdeki arayışçı, adanmış hizmetini Kanada'nın ruhuna sunmak istedi. Bugün son
on altıncı dersi okuyacağım. Sabahın günü belirlediği söylenir ve bize göre bu
haklıdır. Yüce Allah'ın Sonsuz Lütfuyla, yolculuğun en başından beri Kanada'nın
ruhuna özveri, bağlılık ve duygusallık ile hizmet edebildik. Yarın Amerika'ya
dönüyorum. İçimdeki fiziksel Amerika Birleşik Devletleri'ne dönecek ama sevgi
dolu kalbim burada, Kanada'da kalacak. Kanada'nın ruhu bana ona hizmet etmem
için harika bir fırsat verdi ve bunun için hevesli kalbimin en derin
girintilerinden en derin şükranlarımı tekrar tekrar ifade etmek istiyorum.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Bir arayıcının hayatında, özlem büyük önem taşır.
Cehaletin zevklerine kapılanlar için arzu çok zor bir kelimedir. Ancak özlem,
hayatını sadeleştirmek isteyenler için doğal, sıradan ve kendiliğinden olan bir
şeydir. Hayatımızı nasıl sadeleştirebiliriz ve aynı zamanda Allah'ın sonsuz
Lütfunu kabul ederek hayatın Doyumla dolu olmasını nasıl sağlayabiliriz? Cevap,
Yoga'nın kabulünde yatmaktadır. Yoga, Tanrı ile birlik, kalıcı birlik anlamına
gelen Sanskritçe bir kelimedir. Tanrı ile bilinçli birlik ile Tanrı ile
bilinçsiz birlik arasında çok büyük bir fark vardır. Yoga uygulayan arayıcı,
Tanrı ile birliğinin bilinçli olarak farkına varır. Sürekli olarak Tanrı'dan ve
Tanrı için olduğunu hisseder. Öte yandan, hevesli olmayan kişi Kaynağını veya
Tanrı'nın burada, yeryüzündeki Kozmik Oyununda nasıl bir rol oynaması
gerektiğini bilmez ve bilmek istemez.
Yoga
aşktır. Tanrı'yı seviyoruz çünkü O Sevginin ta kendisidir. İnsanları seviyoruz
çünkü Tanrı'nın her insanın içinde yaşadığını hissediyoruz ve onlarla aynı Aşk
Teknesinde yelken açıyoruz. Hepimizin bir amacı vardır ve bu amaç mükemmel
Mükemmelliktir.
Hindistan'da
köklü bir vazgeçme yolu vardır. Bu yolu izleyen talipler, "Neti, neti - Bu
değil, bu değil" derler. Hayattan ne istiyorlar? Kalıcı bir şey
istiyorlar, ebedi bir şey. Sonludan Sonsuza, arzu ettikleri faniden Ölümsüze
ulaşmaya gitmek isterler. Bu arayışçılar, sahip olduklarından ve çevrelerinde
gördüklerinden memnun değiller. Sonsuz Ötesinin akışında yaşamak istiyorlar.
Ve
şimdi harika bir hikaye anlatmak istiyorum. Bir zamanlar biri ateist, diğeri
mümin iki arkadaş yaşarmış. Bir ateist bir mümine şöyle demişti: “Kardeşim,
senin vazgeçmene çok şaşırdım. Bu dünya zevkle dolu, konforla dolu ama sen
hepsini reddettin! Allah aşkına, bütün bu zevklerden vazgeçtiniz. Gerçekten
harikasın." Mümin cevap verdi, "Eğer ben büyüksem, o zaman sen benden
sonsuz derecede büyüksün. Tanrı, yalnızca benimle değil, tüm dünyayla ilgili
olarak sonsuz Sevgi, sonsuz Neşe, sonsuz Barış'tır. Vazgeçme yeteneğinize
bakın! Birkaç geçici dünyevi zevkin tadını çıkarmak için her şeyden
vazgeçtiniz. Yani senin vazgeçişin benimkinden çok daha büyük!”
Biliyorsunuz
ki yeryüzünde Allah'ın varlığına inanmayan milyonlarca insan var. Ama gerçekte
bir şeye inanıyorlar, olumsuzlamaya inanıyorlar. Tanrı olmadığına inanıyorlar,
Tanrı yok. Ve yine de, bu "hayır"da bile yaşayan Tanrı'nın varlığını
hissediyoruz. İlahi Gerçeği ve Işığı, Tanrı'nın Kendisini inkar etmelerinde,
ilahi Sevgilimizin onayını hissediyoruz, çünkü şimdi bu inanç onların inkarında
olsa bile, onların inkarında imanın tohumunu görüyoruz.
Ateiste
ek olarak, başka bir arkadaşımız daha var - agnostik. Agnostik dostumuz
Tanrı'nın varlığından şüphe ediyor. Bize, “Kanıt nerede? Tanrı'nın varlığını
kanıtla, ben de Tanrı'ya inanayım!" Ona bir şey soralım: "Bir şeye
inanıyor musun?" Kesinlikle cevap verecektir: "Evet, bedenime,
zihnime, hayatıma inanıyorum." O zaman ona, “İmanınızla kalın.
Bilgeliğimize göre, bedene olan inancınız Tanrı'ya olan inancınızdır, zihne
olan inancınız Tanrı'ya olan inancınızdır, yaşamsal olana olan inancınız
Tanrı'ya olan inancınızdır. Benim Tanrım olmayabilir, ama O sizin Tanrınızdır.
Bir şeye inandığın için çok mutluyum."
Bu
dünyada herkes er ya da geç samimiyete ihtiyaç duyar. Bugün bir insan dünyayı
kandırmaya çalışabilir ama yarın içindeki bir şey, içsel bir ihtiyaç onun
samimi olmasını sağlayacaktır, çünkü kutsallık onun içinde yaşar. Şüpheci,
beden bilincine inanır, ancak Tanrı'nın varlığından şüphe eder. Şüpheye düşene
vücuduna iman etmesini tavsiye ederim. Ama vücudun ona onu her zaman tatmin
edemeyeceğini söyleyeceği zaman gelecek. Hayattan isteyip de bedeninin ona
veremediği çok şey vardır. Doğal olarak, bir gün onu tatmin edebilecek başka
birine yönelecektir. Vücut ona, "Seni memnun etmek için elimden gelenin en
iyisini yaptım ama yeteneğim sınırlı. Şimdi lütfen ruha git. Orada kesinlikle
tatmin görecek ve hissedeceksiniz.”
Ruh,
Tanrı'nın bilinçli temsilcisidir, ancak ruhun kendisi Tanrı değildir. Çocuğun
bir hazinesi vardır ama çocuğun hazinesinin kaynağı anne babasıdır. Baba Tanrı
ve Anne Tanrı ruhun ebeveynleridir. Tamamen aydınlanmış olan ruh, geçmişte
şüpheci olan ama hevesli bilinç-bedeninin lütfuyla imana gelen arayıcıya şöyle
der: “Gel, sana Babanı ve Anneni göstereceğim. Onlar Baba Tanrı ve Anne
Tanrı'dır.
Bedeninize
inanın tavsiyesine ek olarak, şüphe duyan kişiye manevi yaşamda yaklaşmanın
başka bir yolu daha vardır. “Şüphe etmek yerine sadece kalbine bir şans ver”
diyebiliriz. Artık iç ailenizin en önemli üyesinin zihin olduğunu
hissediyorsunuz. Ve eğer zihin senden bir şey yapmanı isterse, hemen yaparsın.
Sadece ara sıra direnirsin ama çoğu zaman zihin senin efendindir. Şimdi kalbine
bir şans ver. Ailenizin daha gelişmiş bir üyesi."
Gerçeği
bilmek için ona özel bir yoldan gelmemiz gerekir. Tanrı, deneyimlemek
istediğimiz Gerçek ise, o zaman O'na iman ve sevgi yoluyla gelmeliyiz. Eğer
imanı geliştirebilirsek, o zaman kutsallık kesinlikle o iman içinde tezahür
edecektir.
İnanç,
bilinçli, ruhsal, özverili ve kayıtsız şartsız Hak yolunda yürümeye başlayanlar
içindir. Bir arayıcının hayatında inanç her şeyden önemlidir. Arayıcının, kendi
özlem dolu yaşamına inanmaya ihtiyacı vardır ve ayrıca Tanrı'ya sarsılmaz bir
imana ihtiyacı vardır.
Anne
çocuğa: "Bu senin baban" der. Çocuk hemen inanır. Anne ona şöyle der:
“Bu alfabe ve bu da “A” harfi. Çocuk hemen inanır. "Bu ateş," diye
açıklıyor ve çocuk annesiyle tartışmaya girmiyor. Büyürken babasının kim
olduğunu, alfabenin ne olduğunu ve ateşin ne olduğunu anlar. Manevi hayatta
bizler de yolculuğumuza inançla başlar ve inançla gelişiriz.
İnançlı
bir kişi yolculuğunu tamamladığında özel bir aydınlanma alır. Başlangıçta,
Tanrı idrakinden önce, çok çalıştığını düşünür. Kişisel çabasının ve Tanrı'nın
Lütfunun el ele gittiğini anlıyor, ancak çabasının ona sonucun yaklaşık yüzde
doksan dokuzunu ve Tanrı'nın Lütfunun muhtemelen yüzde birini getirdiğini
hissediyor. Ama Allah'ı idrak ettiğinde, Allah'ın Rahmetinin yüzde doksan
dokuzu, kendi çabasının yüzde birini yaptığını hemen anlar. Ve sonra, Allah'ın
Rahmetinin ve sonsuz Lütfunun bir arayışçı olarak kendisi için neler yaptığını
öğrendiğinde, kendi çabasının ve ilerlemesinin yüzde birinin bile Allah'ın
Lütfunun bir sonucu olduğunu anlar. Yakın ailesinde hâlâ cehaletin zevklerini
yaşayan insanlar olduğunu görür. Neden tamamen uyandı? Onun içinde ve onun
aracılığıyla işleyen, başkaları hâlâ derin uykudayken onun Tanrı'yı idrak
etmesine izin veren, Tanrı'nın Lütfudur.
Sahte
yoga var ve gerçek yoga var. Pek çok insanın Yoga'yı kabul etmekte isteksiz
olmasının sebeplerinden biri de Yoga anlayışlarının yanlış olmasıdır. Yanlış
yoga, Tanrı'yı idrak etmek için Himalaya mağaralarına gitmemiz gerektiğini
söyleyecektir. Yanlış yoga, Tanrı'yı idrak etmenin anında elde edilebileceğini
söyleyecektir. Sahte yoga, bir ruhsal Üstad'a milyonlarca dolar verirsek, onun
bize hemen Tanrı-idraki vereceğini söyleyecektir. Sahte yoga her şeyden, sahip
olduğumuz ve olduğumuz her şeyden vazgeçmemizi söyleyecektir.
Gerçek
Yoga, Tanrı'yı idrak etmek için Himalaya mağaralarına gitmemize gerek
olmadığını söyleyecektir. Nerede olursak olalım Tanrı'yı idrak edebiliriz,
çünkü Tanrı kalpte bilinir. Tanrı'yı idrak etmeye yönelik kalp sadece en iyi
yer değil, aynı zamanda tek yerdir. Gerçek Yoga, Tanrı'nın farkına varmanın göz
açıp kapayıncaya kadar elde edilemeyeceğini, bunun uzun ve zor bir süreç
olduğunu söyleyecektir. Gerçek Yoga, hiçbir şeyden vazgeçmemize gerek
olmadığını, sadece dönüşmemiz gerektiğini söyleyecektir. İçimizde gece varsa,
bu geceyi Işığa çevireceğiz. Vazgeçme fikri aklına geldiğinde birçok insan
ölümüne korkar. Ama demek istediğim, vazgeçmekten korkan insanlar bir gün elbet
vazgeçişin olmadığını, yalnızca cehaletin bilgiye, karanlığın ışığa, dünyevi
hayal kırıklığının Cennetsiz hazza dönüşmesi olduğunu keşfedeceklerdir. .
Sadece
dünyevi bilgi, dünyevi bilgelik veren bir derece elde etmek için çocukluktan,
muhtemelen yirmi yıldan itibaren çalışmamız gerekir. Tanrı-idraki de bir
konudur. Tanrı'yı idrak ederek elde ettiğimiz şey, içsel varlığımızda sonsuz
ölçüde Huzur, Işık ve Mutluluktur. Ve sonra sınırlı bilgiyle değil, Sonsuzluk,
Sonsuzluk ve Ölümsüzlük ile uğraşıyoruz. Doğal olarak, bu yüce Hedefe ulaşmak
uzun yıllar, birçok enkarnasyon alacaktır.
Tanrı
ilerlememizi hızlandırmak istediğinde, her zaman şefkatli bir Baba olur ve
yaşamlarımıza bir ruhsal Üstat getirir. Manevi bir Öğretmeni ilk duyduğumuzda,
insan egomuz hemen yüzeye çıkar: "Neden bir öğretmene ihtiyacım var? diye
sorar. "Kendi kendimin öğretmeni olamaz mıyım?" Bu ego cehalettir.
Bir şeyler öğrenmek için her zaman bir öğretmene ihtiyacımız var. Kitapçıya
gidip okulda öğretilen ders kitaplarını alıp evde kendi başımıza çalışabiliriz.
Ancak bu kitapları bir öğretmenin yardımı olmadan okuduğumuz zaman genellikle
kafamız karışır. Öğrendiklerimizin yanlış veya yanlış olduğunu hissedebiliriz.
Bu nedenle, nitelikli yardım ve uygun rehberlik için öğretmene gidiyoruz.
Öğrettiklerimizin doğruluğuna bizi inandırır. Benzer şekilde, manevi yaşamda
Öğretmen son derece önemlidir. Yeryüzünde Tanrı'yı anlayan ilk kişinin bir
insan Gurusu olmadığı doğrudur. Ancak çok eski zamanlardan beri tüm ruhsal
Üstatların seleflerinden yardım kabul ettiğini biliyoruz.
Bugün
öğrenciyiz ama sonsuza kadar öğrenci kalmayacağız, bir gün kendimiz öğretmen
olacağız. Biz de, Efendimizin anladığı gibi, Gerçeği idrak ederiz. Eğer
hikmetliysek, ruhsal yolculuğumuzu hızlandırmak isteriz. Zamanın büyük bir
faktör olduğunu düşünüyoruz. Bugün bir şeyler başarabilirsek, yarını
sabırsızlıkla beklemeyiz. New York'tan Kanada'ya gitmek için araba değil uçak
seçtim çünkü uçak çok daha hızlı. Dört saatlik bir uçuşun ardından Kanada
topraklarına iniş yaptım. Gelir gelmez yolculuğuma başladım ve iki haftalık bir
kalış süresi boyunca yeteneğime göre Kanadalılara hizmet edebildim. Manevi
yaşamda hızın son derece önemli olduğunu hissediyoruz.
Şimdi
ilk ve en önemli Hedefimiz, Gerçeğin farkına varmaktır. "Tanrı"
kelimesini unutalım . Çoğu zaman bizim için büyük sorunlar yaratır. Ama çok
samimiysek Hakikat için haykırırız. Gerçeğin varlığını inkar edecek kimse
yoktur. Biz samimi olmak istiyoruz ve samimiyetimizin ispatı da Hakk'ın yüzünü
görmek istememizdir. Önce Hakk'ın yüzünü görüyoruz, sonra Hakk'ın yüzünü ortaya
çıkarmaya çalışıyoruz ve son olarak da Hakk'ın yüzünü ortaya çıkarmaya
çalışıyoruz. Gerçeğe ne kadar çabuk ulaşırsak o kadar iyidir, çünkü Gerçeğin
farkına varmak ruhsal yolculuğun sonu değildir. Açılış ve tezahür gereklidir.
Ancak Gerçeği tezahür ettirebildiğimizde, memnuniyet yaşamlarımızda
parlayacaktır.
Madhuman
me paroyaoam.
Madhumat
punaroyaoam.
Evden
gidişim tatlı olsun.
Geri
dönüşümüz tatlı olsun.
SEVGİ
VE HİZMET
Victoria
Üniversitesi, Victoria
Britanya
Kolumbiyası, Kanada
15
Ekim 1975
Sev
ve hizmet et, hizmet et ve sev. Biz Tanrı'yı seviyoruz. Tanrı'ya hizmet
ediyoruz. Allah'ı sevdiğimiz zaman görürüz. Tanrı'ya hizmet ettiğimizde
hissederiz. Ne görüyoruz? Tanrı'nın Yüzünü görüyoruz. Ne hissediyoruz?
Tanrı'nın Kalbini hissediyoruz. Tanrı'nın yüzü bize ilham veriyor. Tanrı'nın
kalbi bizi aydınlatır.
İlhamın
pek çok arkadaşı vardır. Tüm arkadaşları arasında, özlem en iyi arkadaştır.
Aydınlanmanın pek çok arkadaşı vardır. Tüm arkadaşları arasında mükemmellik
onun en iyi arkadaşıdır. Özlem, kalbimizin içsel çağrısıdır. Aydınlanma
hayatımızın dış gülümsemesidir. İçsel çağrı yükselir, yükselir, yükselir ve
özveriyle, ruhen ve koşulsuz olarak daima aşkın olan Gerçek ile bir olmaya
çabalar. Dış gülümseme her tarafa yayılır ve Kutsallığı, Sonsuzluğu, Sonsuzluğu
ve Ölümsüzlüğü tezahür ettirmeye çalışır.
Gerçek
bir arayıcı, sürekli olarak büyümek, parlamak ve Mutlak Yüce'nin Kalbine akmak
isteyen kişidir. Tanrı'yı seviyor ve Tanrı'ya hizmet ediyor, çünkü Tanrı gücün
kendisi değil, Tanrı iyiliğin kendisi olduğu için. Tanrı'yı sever çünkü Tanrı
olmadan var olmayacağını bilir. Tanrı'ya hizmet ediyor çünkü onsuz Tanrı'nın
olmadığını hissediyor.
Samimi
arayıcının her an Allah'ı sevmesi ve temiz bir kalp ve temiz bir zihinle
Allah'a hizmet etmesi gerekir. İçsel ilerlemesini hızlandırmak ve dışsal
başarısını hızlandırmak için her arayan, saf bir kalbe ve berrak bir zihne
sahip olmalıdır.
Gerçek
arayıcı, Tanrı'ya sahip olduğunu ve ne olduğunu sunar. Sahip olduğu şey
cehalettir. Bu bir şükran kalbidir. Şükran-kalbini verdiğinde, Yüce'nin
seçilmiş enstrümanı olur. Bazen seçilen enstrüman Tanrı'yı \u200b\u200bkendi
yolunda memnun eder ve bazen Tanrı'yı \u200b\u200bİstediği şekilde memnun eder.
Öyle bir zaman gelir ki, seçilen enstrüman koşulsuz olarak vazgeçilen bir enstrümana
dönüşür. Ve Tanrı'nın kayıtsız şartsız vazgeçtiği aracı, Tanrı'nın Kendisinin
arzuladığı şekilde her an Tanrı'yı memnun eder.
İki
dünya vardır: arzu dünyası ve özlem dünyası. Özlem dünyasında keşfetmemiz
gereken üç şey vardır: ilahi aşk, ilahi bağlılık ve ilahi feragat. Bugünün
insan sevgisi, yarının hüsranı, yarından sonraki gün ise yıkımdır. İlahi aşk,
bugünün aydınlanması, yarının mükemmelliği ve yarından sonraki günün
tatminidir, tam ve mükemmeldir. İnsan bağlılığı bilinçsiz, asi bir bağlılıktan başka
bir şey değildir. İlahi bağlılık, kişinin kendi yüksek realite-varlığına
kendini sürekli, kendiliğinden ve sürekli olarak adamasıdır. İnsanın feragat
etmesi, bir kölenin feragat etmesidir, zorunlu bir feragattir. İlahi feragat
tamamen farklıdır. İlahi feragatte sonlu, Sonsuzu kendisininmiş gibi tanır ve
kabul eder. Damla okyanusa akar ve okyanusun kendisi olur. İlahi feragatte,
aydınlanmamış, karanlık ve saf olmayan yanımız, varlığımızın aydınlanmış ve
aydınlatıcı yanıyla birleşir. Cehalet dünyamız bilgelik dünyasıyla birleşir,
küçük "Ben", Evrensel ve Aşkın Bilinç olan sonsuz "Ben"
içinde çözülür.
Arzu
dünyasına girmeden önce, arzu dünyasındayız. Bir arzu dünyasında yaşadığımızda,
büyüklük bizim için her şeyden önemlidir. Heves hayatına ilk girdiğimizde bile,
büyüklük misyonu bizim için ilk başta önemlidir. Ama istek dünyasının gerçek
misyonu nezakettir. Arzu büyüklük için haykırır, istek iyilik için haykırır.
Büyüklüğün
iki varoluş standardı vardır: daha yüksek ve daha düşük. Bilinçli olarak harika
olan ve sürekli olarak dünyanın geri kalanından bir inç yukarıda kalmak isteyen
biri. Ancak nazik kişi, içlerindeki Yüce'yi sevmek ve onlara hizmet etmek için
tüm insanlarla bilinçli, ruhsal ve inançlı bir şekilde bir kalmak ister. Bu
birlik anlamında mükemmellik doğar ve mükemmellikte önemli olan Ebediyetin
Tatminidir.
Julius
Caesar şöyle dedi: "Veni, vidi, vici - Geldim, gördüm, yendim." Bu
büyüklük dünyasının yüksekliğidir. Ancak nezaket dünyasının yüksekliği tamamen
farklıdır. Arayıcının tevhid kalbinin en derin kovuklarından gelir ve der ki:
"Bu dünyaya geldim, bu dünyayı sevdim, bu dünya ile bir oldum."
Bu
ifade, yaşamın gerçek bir kabulüdür, yaşamın reddi değil. Gerçek maneviyat,
yaşam-dünyanın kabulüdür. Gerçek arayıcı, yaşamı kabul eden, yaşamı dönüştüren
ve yaşam-dünyanın Tanrı'nın bilinçli bir aracı olabilmesi için yaşamı
mükemmelleştiren kişidir. Hayat-toprak sürekli susuz, sürekli aç. Bu açlık,
ruhun En Yüksek ile ayrılmaz bir şekilde bir olma ve ardından burada yeryüzünde
En Yüksek'i tezahür ettirme konusundaki ebedi arzusudur. Gerçek maneviyat, hem
Tanrı'nın hem de yaşamın kabul edilmesini savunur. Gerçek maneviyatta, arayış
içinde olan kişi önce Tanrı'yı idrak etmeye çalışır ve sonra O'nu yaşamı içinde
ve aracılığıyla tezahür ettirir.
Arayıcı,
Tanrı'yı idrak etmenin eşiğindeyken, içindeki iyiliği ve etrafındaki iyiliği
görür. Nezaketinden dolayı gerçek, değişmeyen bir tatmin hissediyor. Ama
Tanrı'nın farkındalığı birdenbire elde edilemez. Bu bir fincan hazır çay veya
kahve değil. Gerçek maneviyat yavaş ve aşamalı bir süreçtir. Yavaşlık ve
tutarlılık içerideki yarışı kazanır. Arayıcı, yavaş yavaş içsel ve dışsal
ilerleme kaydeder. Gerçek maneviyatta bu ilerleme, arayan kişiye her an bir
tatmin duygusu verir ve yalnızca tatmin onu ölümsüz kılabilir. Manevi yaşamının
başlangıcında, arayıcı başarıyı bulur. Bu başarı ona ilham veriyor, bu yüzden
onunla arkadaş oluyor. Ama aynı arayıcı, deneyimlendiğinde yalnızca ilerleme
ihtiyacı hisseder, çünkü başarı kısa ömürlü bir deneyimdir ve ilerleme onu
sürekli olarak ebediyen aşkın Öteye taşır.
HAYAL
GÜCÜ, İLHAM, Özlem ve Farkındalık
Sir
George Williams Üniversitesi, Montreal,
Quebec,
Kanada
20
Şubat 1976
Hayal
gücü yaradılışın görünmez başlangıcıdır. İlham, yaratılışın görünür
başlangıcıdır. Özlem, yaratılışın aydınlatıcı başlangıcıdır. Farkındalık,
yaratılışın tatmin edici ilkesidir.
Şair
hayal eder. Şarkıcı ilham verici. Arayan acele eder. Aşık farkındadır. Burada
şair, Öteki dünyanın gerçeklerine dair bir görüşe sahip olan bir kahin şairdir.
Burada şarkıcı, göksel müzik dünyasına ücretsiz erişimi olan ilahi bir
şarkıcıdır. İnsanlığın şuurunu yükselten müzikle ahenk içindedir. Burada
arayan, kendini arzu dünyasından, cehalet dünyasından kurtarmış olan kişidir. O
sadece gerçeği istiyor, başka bir şey değil. Seven, Allah'ı sevendir. Burada
yerde ve orada Cennette, sadece Allah'ı sever. Allah'ın yarattığı her şeyi
Allah'ın yaşayan bir tecellisi olarak kabul eder. Her yaratılışta Allah'ın
Görüntü-Sessizliğini ve Allah'ın ses-gerçekliğini görür ve hisseder.
Hayal
gücü ilhama şöyle der: "Büyük bir şey keşfettim: Tanrı büyüktür."
İlham,
hayal gücüne der ki, “Sana tamamen katılıyorum. Sizin keşfiniz ve benim keşfim
birdir. Ve eminim kendi kişisel deneyimlerinden bahsediyorsun, çünkü ben de
aynı deneyimi yaşadım: Tanrı büyüktür."
Bu
sırada istek, ilhama ve hayal gücüne şöyle der: “Arkadaşlar, ikiniz de
haklısınız. Bir şey daha eklemek istiyorum: Allah sürekli ve şefkatle
çalışıyor.” Sonra aydınlanma gelir ve şöyle der: “Üçünüz de kesinlikle
haklısınız. Bir şey daha ekleyeyim: "Tanrı bize her şeyi bencil olmadan ve
koşulsuz olarak verir, ama biz alıcılığımıza göre kabul ederiz."
Hayal
gücü zihinsel bir halüsinasyon değildir. İlham kendini aldatma değildir. Özlem,
dünyanın olumsuzlanması değildir. Gerçekleştirme Cennetin yüceltilmesi
değildir.
Hayal
gücü zihinsel bir halüsinasyon değildir, Tanrı'nın seçilmiş Saatinde fiziksel
zihnimizde büyüyen ve parlayan bir gerçekliktir. Hayal gücünün kendi dünyası
vardır. Oradan gerçeklik, fiziksel zihnimize, dünyaya bağlı zihnimize iner.
İlham
kendini kandırma değildir; ilham içimizde yaşar ve kendi varlığımızın gerçeğini
daha belirgin hale getirir. İlham bizi en uzak Ötelere, en Yükseklere, Evrensel
Derinliklere taşır. Aşkın Yüksekliği cisimleştirme ve Evrensel Derinliği
kavrama yeteneğine sahiptir.
Özlem
yeryüzünün olumsuzlanması değildir, özlem yeryüzünün kabulüdür. Yeryüzü
Tanrı'nın bir yaratımıdır. Allah'ı kendimize çok yaklaştırırsak yeri O'nun
varlığından ayıramayız. Tanrı az ya da çok her yerdedir. Samimi bir arayışçı,
Tanrı'yı yalnızca daha yüksek bir bilinç düzeyinde değil, aynı zamanda daha
düşük, aydınlanmamış bir bilinç düzeyinde de gören kişidir. Arayıcı, alçağı
Yüksek'e dönüştürmek için Yüksek'in Işık-Gerçekliğini alçaltmak için alçağa
girer. Arayan, yeryüzünü bir gerçeklik olarak kabul eder ve arayan, Tanrı'nın
Vizyonunun Kendisini bu gerçeklik aracılığıyla gösterdiğini bilir.
Gerçekleştirme
Cennetin yüceltilmesi değildir. Bazı insanlar, eğer birisi Tanrı'yı idrak
etmişse, Cennette neler olup bittiğini yalnızca kendisi bildiğinden, sürekli
Cennetin Gerçekleri hakkında konuşacağını düşünür . Ve Cennetin otoritesi
olduğu için, Cennette var olan Hakikatleri yüceltmeye çalışacaktır. Ama tam
tersine, aydınlanmış bir ruh, Hayal gücünün, ilhamının, özleminin ve zamanın
farkındalığının çoğunu insanlığın açlığıyla aç kalarak, insanlığın acılarıyla
haykırarak ve onlarla gülümseyerek geçirmeyi doğrudan görevi olduğunu hisseden
kişidir. insanlığın sevinci. İnsanlıkta Tanrı'ya hizmet etmek, insanlığın
somutlaştırdığı ilahi Işığı öne çıkarmak, onun ruhunun orijinal görevidir.
Burada, yeryüzünde Tanrı'nın Rüyasını gerçekleştiriyor. Onun için Yüce Gerçek,
Cennet değil, dünyadır. Hayal gücü engel tanımıyor. İlham şüphesiz bilir.
Aspirasyon doğrulama bilmez. Farkındalık dinlenmeyi bilmiyor.
Hayal
gücü engel tanımıyor. Koşar, uçar, dalar. Dünyada hayal gücü için uzak bir
imkansızlık olarak kalabilecek hiçbir şey yok. Hayal gücü, Tanrı'nın
Gerçekliğinin tamamına ücretsiz erişime sahiptir.
İlham
şüphesiz bilir. İçimizdeki ilahi ilham geldiğinde, gecikme veya tereddüt olmaz.
Son derece hızlı bir şekilde hedefine doğru koşar.
Aspirasyon
doğrulama bilmez. Bazı insanlar Tanrı'nın arzularımızı sınadığını düşünüyor,
ama bu çok saçma. Neye sahip olduğumuzu ve ne olduğumuzu Allah bilir. Bizi asla
test etmez. Yeteneğimizden, kendi gerçekliğimizden veya başarımızdan emin
olmadığımız için kendimizi test eden bizleriz. Ek olarak, Tanrı'ya ve insanlığa
değerimizi ve değerimizi kanıtlamak ve bol cehalet gecesine dayanıp
dayanamayacağımızı görmek istediğimiz için kendimizi sınarız.
Farkındalık
dinlenmeyi bilmiyor. Farkındalığa ulaştığımızda yolculuğu bitirdiğimiz sonucuna
varmak yanlış olur. Hayır, farkındalık açılış için hazırlıktır ve açılış
tezahür için hazırlıktır. Tezahür mükemmellik için hazırlıktır ve mükemmellik ebedi
kendini aşmanın şarkısıdır. Mükemmellik nihai sonuç değildir ve olamaz.
Mükemmellik, kişinin kendi boyunu aşma sürecinde süreklidir. Ayrıca bugünün
farkındalığı, yarının yeni özleminin başlangıcı olmalıdır. Aslında, istek her
zaman farkındalık, vahiy, tezahür ve mükemmellik içinde yaşar.
Hayal
gücü, ilham, özlem ve farkındalık ilahi niteliklerdir, ancak istek galip gelir.
Etrafında ya da içinde gördüğü her şeyi sürekli aşan Ötesine yükseltmek için en
güçlü yeteneğe sahiptir. Özlemimizin yapabileceği ve her zaman yaptığı şey
budur. İçimizdeki ilahi çocuk hayal gücüdür. Varlığı hayal gücüyle dolup
taşıyor. İçimizdeki ilahi geyik ilhamdır. Geyik, ilhamın bolca sahip olduğu
hızı sembolize eder. İçimizdeki ilahi kuş özlemdir. Bu kuş uçar ve en uzaklara
uçar. O, En Yüksek'e, Mutlak'a, en uzak Öte'ye ulaşması gereken alevli içsel
çağrıyı somutlaştırır.
Hayal
gücü, ilham ve arzu nihayetinde bize farkındalık verir. Farkındalık, içsel
doğamızın mükemmelliği ve dışsal olarak Tanrı'nın kozmik İradesine teslim olmamızdır.
Aydınlanmış ruh, Mutlak Yüce'nin İradesi ile bilinçli ve kalıcı birliğini her
an hisseder. Kendi içinde bir kuğu görür. Bu kuğu farkındalığı simgeliyor. Bu
ışık-bilgelik kuğu, yükseklik-zafer kuğu ve nektar-zevk kuğu. Normalde hayal
gücü zihinde, ilham dinamik canlılıkta, istek çağrıda, sevgi dolu kalpte ve
farkındalık tüm varlıktadır. Hayal gücümüz olduğunda, her şeyi yapabileceğimizi
hissederiz, bu sadece an meselesidir. Tanrı'nın seçilmiş Saatinde, yapmak
istediğimiz her şeyi yapabiliriz. İlham aldığımızda, her şeyin yapılabileceğini
hissederiz, çünkü yenilmez iradenin bizim için yapmak istediği şey budur.
Arzumuz olduğunda, Tanrı'nın bizim için her şeyi yapacağını hissederiz, çünkü
çaresiziz, umutsuzuz, yararsızız ve yine de O'nun sevgi dolu çocuklarıyız. Bu
nedenle sonsuz Cömertliği ile bizim için her şeyi yapacaktır. Son olarak,
farkındalığa sahip olduğumuzda, Tanrı'nın bizim için zaten her şeyi yaptığını
açıkça ve inkar edilemez bir şekilde görürüz. Yapmamız gereken hiçbir şey yok,
her şey bizim için zaten Tanrı'nın Kendisi tarafından yapılmıştır. Şimdi sadece
O'nun sonsuz Hikmet Işığını paylaşmamız gerekiyor.
İÇ
DÜNYANIN SAVAŞÇILARI
Ottawa
Üniversitesi, Ottawa, Ontario, Kanada
21
Şubat 1976
İç
dünyada pek çok savaşçı vardır ama asıl savaşçılar sadelik, samimiyet, saflık,
azim, adanmışlık ve vazgeçiştir. Bu ilahi savaşçılar, arayış içinde olanların
Tanrı'yı keşfetmesine yardım eder. Kölelik-gecesine ve cehalet-gündüzüne karşı
birlikte savaşırlar. Baş komutanları imandır.
Sadelik,
Tanrı'yı keşfetmeye giden yolu kısaltır. Samimiyet yolculuğu hızlandırır.
Saflık hem arayanı hem de yolculuğu besler. Aspirasyon yolculuğu sever.
Adanmışlık yolculuğun tadını çıkarır. Feragat yolculuğu tamamlar.
Sadelik
çok basit bir kelimedir, ancak büyük bir gücü bünyesinde barındırır. Manevi
yaşama başladığımızda, bu çok önemli başarıyı takdir ederiz. Sayısız arzumuz
var. Ancak listemizden bir arzuyu silersek, o zaman hayatımız çok daha kolay
olacaktır. Basitleştiğinde, bir damla huzur zihinsel semamızı aydınlatır. Her basitleştiğimizde,
daha basit, çok basit hale geldiğimizde, arzu-hayatımız kısalır, kısalır, en
kısalır. O zaman gönül rahatlığının tadını çıkarırız, ışığın ve zevkin tadını
çıkarırız.
Samimiyet
emsalsiz bir başarıdır. Samimi olmayı becerebilirsek manevi hayatta en hızlı
koşabiliriz. Samimiyetsizlikle arkadaş olduğumuzda samimiyetsiz hayatımızı her
an haklı çıkarmak durumunda kalırız. Bir kez yalan söyledikten sonra, orijinal
yalanı haklı çıkarmak için yirmi kez daha yalan söylememiz gerekir. Her yalan
söylediğimizde omuzlarımıza ağır bir yük bindiriyoruz. Omuzlarınızda ağır bir
yük varsa nasıl yarışabilirsiniz? Ama samimi olduğumuzda ilerlememizi
hızlandırırız, geyik gibi çok hızlı koşarız.
Manevi
yaşamda temizlik çok önemlidir. Saflık, alıcılığın gücü anlamına gelir. Kalp
saflıkla dolduğunda, içsel depomuzun büyüdüğünü, büyüdüğünü, çok büyüdüğünü
hissederiz. Huzur, ışık ve mutluluk Yukarıdan bu kaba akıyor. Ve bu kabın
içinde ilahi niteliklerimizin oynaştığını, dans ettiğini ve gerçekliğimizin
ışığını ve zevkini doldurduğunu görüyoruz. Saflık, algılama yetisidir. Saflık,
alıcılık yetisi ile aynıdır. Saf olduğumuzda, kendini genişletme, ilahi
realitemiz hemen merkez sahneye çıkar.
Aspirasyon,
inisiyasyon ve feragat. Aspirasyon, yolculuğumuzun başlangıcıdır. Özlem
yolculuğun akışıdır, sürekli sonsuz yolculuğun ta kendisidir. Özlem içsel bir
çağrıdır. Bu çağrı bizi cehalet ağlarından kurtarır. Bu çağrı nihayetinde bizi
Ebedi, Sonsuz ve Ölümsüz ile bir yapar. Arzuladığımızda, içimizin
derinliklerinde, ne yazık ki çok yakınımız olarak kabul edemediğimiz daha
yüksek bir Gerçeklik olduğunu hissederiz. Ama çabamızın sayesinde, bu Gerçeği,
kendi Gerçekliğimizi, en yüksek, göksel Gerçekliğimizi bize çok yakın olarak
görebileceğimiz zaman gelecek. Her arzuladığımızda, gizli, ölümsüz, ilahi
Gerçekliğimizi ön plana çıkarırız.
Adanmışlık.
Kendimizi bir amaca adadığımızda, kendi realitemizi-varlığımızı genişletiriz.
Bu inisiyasyon kimsenin zorlamasıyla yapılmaz. Sorumluluk bize yüklenmiyor. Biz
kendimiz realitemizi genişletmek istiyoruz, bu yüzden doğru pozisyonu alıyoruz
ve inisiyasyon yoluyla kendimizi genişletmeye çalışıyoruz. Biri çok olur, aynı
zamanda çoğu bir olur. Bir birey olarak kendimizi sadakatle, içtenlikle ve
kayıtsız şartsız adadığımızda, bir kalabalık oluruz. Ve kolektif olarak
aynısını yaptığımızda, bir oluruz. Bu yüzden inisiyasyon yoluyla çok oluruz ve
bir oluruz. Bir olduğumuzda, Tanrı'yı Sonsuzluğun Sessizliği, doğumsuz ve
ölümün olmadığı Sessizlik olarak tamamlarız. Çok olduğumuzda, Tanrı'yı ebedi ve
sonsuz Ses olarak, doğumsuz ve ölümsüz Ses olarak tamamlarız. Son olarak,
sessiz Ses olan Tanrı'yı yerine getiriyoruz.
feragat.
Feragat yolculuğumuzu tamamlar. Bu feragat, kişinin nihai Gerçekliğinin
bilinçli farkındalığıdır. Bu bir köleden feragat değil, içimizdeki Sonsuzdan
önce içimizdeki sonludan feragattir. Aydınlanmamış, karanlık, saf olmayan
varlığımız, kendi Gerçeklik Yüksekliğinin aydınlanmış, saf ve mükemmel
varlığına teslim olur. Bir yabancının, üçüncü bir kişinin önünde vazgeçmeyiz.
İçimizdeki ilahi olanın önünde, içimizdeki Sonsuzun önünde, içimizdeki
Ölümsüzün önünde vazgeçeriz. Burada feragat bizim bilinçli ve sürekli
genişlememiz, aydınlanmamız, özgürleşmemiz ve mükemmelliğimizdir. Dünyaya bağlı
varoluşumuzu Cennetten bağımsız bir hayata bıraktığımız her seferde, Nektarın,
ilahi Mutluluğun tadını çıkarırız.
Arayıcı,
bedeninin birliğini-gerçekliğini Yüce'nin İradesi ile tesis ettiğinde, bir
savaşçı-basitlik haline gelir. Arayan, aklındaki birliği-gerçekliği Yüce'nin
İradesi ile tesis ettiğinde, bir samimiyet-savaşçısı olur. Arayıcı, nefsinin
birliğini-gerçekliğini Yüce'nin İradesi ile tesis ettiğinde, bir savaşçı-saflık
haline gelir. Arayıcı, Yüce'nin İradesi ile kalbinin birliğini-gerçekliğini
tesis ettiğinde, bir özlem-savaşçısı olur. Zamanla, hayatının
birliğini-gerçekliğini Yüce'nin İradesi ile kuran aynı arayıcı, bir
savaşçı-inisiyasyon haline gelir. Nihayet, Arayıcı, Mutlak Yüce'nin İradesi ile
bilinçli, inançlı, şüphe götürmez bir şekilde, özverili ve koşulsuz olarak
ruhunun birliğini-gerçekliğini tesis ettiğinde, vazgeçilmiş bir savaşçı olur.
İçsel
dünyada pek çok ilahi savaşçı olduğu gibi, iç dünyada da pek çok ilahi olmayan
savaşçı vardır. Ana ilahi olmayan savaşçılar güvensizlik, korku, şüphe,
uyuşukluk, itaatsizlik ve hoşgörüdür.
Güvensizlik
zihinde başlar ama zihin ilk başta güvensizliğin farkında değildir. Zihinden
hayati olana nüfuz eder ve sonunda fiziksel bilince gelir. Şu anda,
güvensizliğin varlığının tamamen farkındayız. Güvensizlik zehirli bir
hastalıktır. Eğer ondan kurtulmazsak, bu zehir yayılır ve sonunda tüm sistemi
yok eder.
Korku
daha da kötü. Bilinmeyenden korkmak, bilinemezden korkmak bir yana, arayan
kişinin hayatındaki ölümcül bir hastalıktır. Arayan, kendi alanına girmeyen her
şeyden, bilmediği her şeyden korkar. Başkalarından korkar, bilinmeyenden
korkar, Büyük olandan korkar ve sonunda kendinden korkmaya başlar. Diyelim ki
elinde bir bıçak var. Bıçağa baktığında aklına korku girer . Bu bıçağın her an
hayatında bir kazaya sebep olabileceğini hissediyor. mutfağa gelir. Gerektiğinde
kullandığı bir soba var. Ancak soba yanmasa bile yangın çıkmasından korkar.
Diğer insanların başarılarından veya gerçeklerinden bahsetmeye bile gerek yok,
her an kendi sahip olduklarından korkuyor. Kendinden korktuğu zaman, hayatın
savaş alanında acınası bir şekilde ve ne yazık ki kaybediyor. Korku ölümcül bir
hastalıktır.
Sonra
şüphe gelir. Bir arayıcı, başkalarını yargılamak amacıyla şüpheye değer
verdiğinde, kendi mezarını kazar. Ne zaman birinden şüphe duysa, kendi mezarını
kazar. Aydınlanmamış insan aklımızla, entelektüel aklımızla, sofistike
aklımızla başkalarını yargılarsak, yargıladığımız insanlar başarılarından,
gerçekliklerinden bir damla kaybetmezler. Ama kaybediyoruz. Nasıl kaybederiz?
Başkalarını yargılamaya başladığımızda, dış dünyaya kendi varlığımızdan bir
şeyler veririz; realitemizden bir şeyler uzaklaşır ve sonunda çok zayıf hale
geliriz.
Şüphe,
bizde neredeyse tedavisi olmayan bir hastalıktır. Başkalarından şüphe ederek,
yüksek bir kaide üzerinde oturduğumuzu ve aynı zamanda onun güvenli ayağında
olduğumuzu hissederiz. Ancak bu talihsiz bir hatadır. Başkalarını
yargılayamayız. Yüksekliklerini bilmiyoruz, derinliklerini bilmiyoruz.
Diğerlerinde gerçekte ne olduğunu bilmiyoruz. İstisnasız her insanın içinde ve
aracılığıyla işleyen kozmik İrade'dir. Bu nedenle, başkalarını yargılayamayız.
Her biri görünmez El'in İradesi tarafından yönlendirilir, şekillendirilir,
şekillendirilir ve hazırlanır.
Önce
birinden şüphe ederiz ve sonra hemen o kişiden şüphe duymakta haklı
olduğumuzdan emin olmaya çalışırız. Sonra kendimizi yargılamaya ve şüphe etmeye
başlarız. Kendimizden şüphe ettiğimizde her şeyimizi kaybederiz. Bu nedenle
iman yolunu takip etmeliyiz. İnanç içimizdeki komutandır. İnanç bize Hakikatin
ve Hakikat'in bizde, bizim için varlığını anlatır. O zaman inanç bize sadece
Gerçeği, Ebedi Gerçeği, Sonsuz Gerçeği somutlaştırmadığımızı, aynı zamanda
özünde kendimizin bu Aşkın Gerçeği, bu Evrensel Gerçeği olduğumuzu söyler.
Şimdi tam olarak bunu fark edemiyoruz çünkü cehaletle dost olduk.
Sonra
uyku hali gelir. Eğer Allah'ın Saati gelirse ve biz cevap vermezsek, o zaman
yolculuğumuza başlayamayız. Yol uzun, çok uzun. Kıyamet koptuğunda ve uykumuz
geldiği için bu Saatin çağrısına cevap vermediğimizde, farkında olmadan
yolumuzu uzatırız. Zihin tamamen cehalete kapılır ve yolun en uzundan daha uzun
olduğunu hisseder. Kıyamet koptuğunda ve biz cevap vermediğimizde, yol
kesinlikle eskisinden daha uzun olur. Bu nedenle, rehavetin zevklerine
kapılanlar, sonu olmayan bir yol yürümek zorunda kalacaklardır.
İtaatsizlik,
bir arayıcının hayatındaki en kötü zayıflıktır. Arayıcı oldukça sık iç emirleri
duyabilir. Ama bir gün içsel düzene itaat etmezse, kesinlikle yaşam teknesinde
onu Ötenin Altın Sahili'ne götürmesi gereken bir delik fark edecektir. Bu yaşam
teknesi sızacak. Yavaş yavaş delik büyüyecek, daha da büyüyecek, çok büyüyecek
ve ruhani teknesi suyla dolacak ve batacak. Ama eğer itaatkarsa, o zaman yaşam
teknesi hızla, daha da hızlı, çok hızlı bir şekilde Değerli Hedefe, en
yükseklerin Hedefine, Ötesini sonsuza dek aşan yelken açacaktır.
Son
ilahi olmayan güç hoşgörüdür. Hoşgörü dünyasına girdiğimizde, geri koşar ve
hayvanlar alemine geri döneriz. Evrime inanıyoruz. Taşların dünyasından
bitkilerin dünyasına geldik. Bitkiler aleminden hayvanlar alemine geldik.
Hayvanlar aleminden insan alemine geldik. Şimdi ilahi dünyaya gitmemiz
gerekiyor. Ama eğer hoşgörü dünyasına girersek, o zaman ileri koşmak yerine
geriye doğru koşarız. Ve her döndüğümüzde, eski dost şüphemizle yeniden dostuz.
Manevi
arayıcı, bu ilahi olmayan güçlerin farkında olmalıdır: güvensizlik, korku,
şüphe, uyku hali, itaatsizlik ve hoşgörü. İlahi savaşçılar bize tek bir şey
söyleyebilir: ışığı kabul et ve geceyi reddet. Işığın kabulü gereken tek şey.
Gece, içimizdeki cehalettir. Cehalet-gecesi bedenimizi bağlar, gözümüzü kör
eder, kalbimizi sızlatır. Cehalet gecesi ilahi olmayan savaşçılar tarafından
temsil edilir: güvensizlik, korku, şüphe, uyuşukluk, itaatsizlik ve hoşgörü. Bu
ilahi olmayan savaşçılar tarafından saldırıya uğradığımızda, ilahi savaşçılar
kurtarmaya gelir ve ışık mükemmelliği sunar. Yüce'nin temsilcisi olarak bu
ışık-mükemmellik önce bizi özgürleştirir, sonra aydınlatır ve bize vizyon
verir. Gözümüze vizyon verir ve sonra kalbimizi ölümsüzleştirir. Işık
mükemmelliğinin bizim için yaptığı şey budur.
İç
dünyanın savaşçılarının yanı sıra, dış dünyanın kutsal savaşçıları da vardır.
Dış savaşçılar, ilahi kişi ve "Ben Tanrı'danım ve Tanrı içinim" diyen
ilahi kişidir. İç savaşçılar dışsal olarak savaşmazlar. Tanrı'nın İradesi ile
bir olurlar ve böylece iç dünyada sonsuz Hakikat ve Işık olan Tanrı'yı
güçlendirdiklerini hissederler. Dış savaşçılar savaşmaları gerektiğini
hissederler. Savaşçı kahramanlar, Tanrı'nın yeryüzündeki Zaferi için dış
dünyada her an savaşırlar.
Dış
Kahraman Savaşçılar, yeryüzünde Cennetin Krallığını kurmak istiyor. Sonluda
Sonsuzu görmek isterler. Ama içlerindeki savaşçı kahramanlar, Sonsuzluğun zaten
orada, sonluda olduğunu görüyorlar. Sonlunun Sonsuzun görüş gözüne sahip
olmadığını, Sonsuzun ise sonluda kendi varlığını görebileceğini görürler. İçsel
savaşçılar ebediyen ne olduklarının farkındayken, dışsal savaşçılar ebediyen ne
olduklarının farkında değiller. Yani olmak için hareket ederler. Oyunculuk
yaparak, dış savaşçılar olmak isterler. İç savaşçılar olmak zorunda
olmadıklarını hissederler - zaten öyledirler.
Ama
iç ve dış savaşçıların ayrılmaz bir şekilde birleştiği zaman gelir; içsel
savaşçılar, dışsal savaşçılara farkındalık mesajları getirir: sonsuz Hakikat,
sonsuz Işık ve sonsuz Zevk mesajları. Ve dış savaşçılar, iç savaşçılar
tarafından kendilerine sunulan ilahi hazineleri, ilahi gerçekleri tezahür
ettirmeye çalışıyorlar. İç savaşçılar bu gerçekleri arena-dünyaya getirir. Dış
savaşçılar bu gerçekleri arena alanında gösterirler. Böylece, iç savaşçılar ve
dış savaşçılar, ilahi Oyun olan kozmik Leela'yı gerçekleştirirler.
TANRI
EVRENSEL GÜZELLİK
McGill
Üniversitesi, Montreal, Quebec, Kanada
27
Mayıs 1989
Neredeydim?
Yüce Rabbimin Bağışlayıcı Kalbinin içindeydim. Şu an neredeyim? Yüce Rabbimin
Rahmet katındayım. Nerede olacağım? Yüce Rabbimin mağfiretinin ayaklarına
kapanacağım.
Ben
kimdim? Ben Tanrı'nın Işık-Görüşüydüm, doğumu ve ölümü yoktu. Şimdi ben kimim?
Ben Tanrı'nın yükselen dünyasının özlem çağrısıyım. Ben kim olacağım? Tanrı'nın
Cennetinin alçalan kendinden geçme tezahürü olacağım.
Zaman
zaman Tanrı'yı düşündüğümde bana şöyle diyor: "Oğlum, tüm Yaratılışımın
boylamını ve genişliğini tek başına geçerek aşmalısın." Tanrı'ya ruhen dua
ettiğimde bana şöyle diyor: “Oğlum, oğlum, seni bekliyorum. Sonsuzluğumun mavi
Gökyüzünde seni bekliyorum .
Kalbimin
en derin köşelerinde sessizce Tanrı üzerine meditasyon yaptığımda, O bana şöyle
diyor: "Oğlum, oğlum, oğlum, sevgi dolu misafirperver davetini büyük bir
Sevinçle kabul ediyorum."
Canım
Yüce Rabbimi kayıtsız şartsız sever. Kalbim, Sevgili Yüce Rabbimi sadakatle
sever. Aklım Yüce Rabbimi özenle sever. Canım, Sevgili Yüce Rabbimi muhteşem
bir şekilde seviyor. Bedenim, Sevgili Yüce Rabbimi çekinerek sever. Ben de
Sevgili Yüce Rabbimi gizliden, usanmadan, açıktan ve uykusuz seviyorum. Sevgili
Yüce Rabbimi Ebedi Vazifesinde gizliden usanmadan seviyorum. Yüce Rabbimi
Evrensel Güzelliğinde açık açık ve uykusuz seviyorum.
ŞİİR
KAZANAN
British
Columbia Üniversitesi, Vancouver
Britanya
Kolumbiyası, Kanada
Sanat
Sergileri için Chan Merkezi
2
Haziran 1998
Şair
bizim göremediğimizi görür, en yüce Güzelliğin altın tacını, en derin
Güzelliğin altın tahtını. Şair bizim hissedemeyeceğimizi hisseder - Sonsuzluğun
acılarıyla birlik, Sonsuzluğun sevinçleriyle birlik.
Şair
doğulur, yapılmaz derler - yanlış, yanlış, yanlış. Ben bir görgü tanığıyım.
Şiirsel yükselişlerinin şafağında en büyük şairlerin çoğu tek kelimeyle
acınasıydı. Öte yandan, geç çiçek açan birçok şair var. Tanrı'nın Şefkat
Gözü'nün üzerlerine nasıl ve ne zaman indiğini bilmiyoruz.
Doğru,
şiir ve yoksulluk iyi arkadaşlardır, ancak yoksulluğun kendi neşesi vardır. Bu
sevinci yaşamak için mutlaka farklı bir kalp-nefes almamız gerekiyor. Sadece
bir şair böyle bir kalp nefesi talep edebilir. Zaman zaman, dışsal yoksulluk
içsel saflığın aydınlatıcı bir ifadesi haline gelebilir.
Şiir
ve görünmez harika arkadaşlardır. Şiir ve görünmeyen büyük hayranlardır. Şiir
ve görünmeyen, birlik-kalbin mükemmel uçucuları, dalgıçları ve koşucularıdır.
Bir
şair derin bir tefekkür halindeyken, düşüncelerinin hangi âlemde uçtuğunu kim
bilebilir? Lord Byron şaka yaptı: "Şiir yalnızca bir aylak tarafından icra
edilmelidir." Ancak kendi hayatının boş anları boşa gitmedi. İlham -
dinamizm vaadi, aylaklıkta bile parlayabilir. Örneğin Don Juan'da Byron şöyle
yazar:
Dağlar
Maratona bakar,
Ve
Maraton denize bakar;
Ve
yalnızlık saatinde orada düşünerek,
Yunanistan'ın
hala özgür olabileceğini hayal ettim.
Şimdiki
zihin geçmişin derinliklerine daldığında, geçmişi yüceltme eğilimindeyiz, ama
bir çağdaşımız bizimle olduğunda, ona ya şakacı ya da kibirli davranırız:
Tarihteki
şair ilahidir,
ama
yan odadaki şair alay konusu.
Max
Eastman
Gerçekten
de her insanın içinde bir şair vardır. Hubert'e tamamen katılıyorum:
"Şiiri yanınızda taşımazsanız hiçbir yerde bulamazsınız."
Şiiri
takdir etmek ve hayran olmak için kendi hassas şiirsel akorumuza sahip
olmalıyız. Şiir ve gerçek ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Şair için
Sanskritçe kelime kabi'dir. Kabi, "öngören" anlamına gelir. Ne
öngörüyor? Gerçeği tohum biçiminde öngörür. Hubert'i tekrar hatırlamak
istiyorum. Onun görkemli kavrayışı şudur: "Siz gerçeğe şiir aracılığıyla
geliyorsunuz, ben şiire gerçek aracılığıyla geliyorum."
Hayatım
boyunca bir şair ve aynı zamanda bir hakikat hayalperesti oldum. Kalbimde, bu
iki oyuncunun - şair ve hayalperest - eşit ve aynı zamanda ayrılmaz olduğunu
hissediyorum. Bu yüzden yıllar önce, şiirsel yolculuğumun şafağında şunları
yazmıştım:
Kalk,
uyan ey rüya arkadaşım.
Kalk,
uyan, ey hayatımın nefesi.
Kalk,
uyan ey gözümün nuru.
Şiir
Kazananı
Ey
içimdeki kahin-şair,
bende
kendini göster
Ve
benim aracılığımla.
Şiirim
nedir ve şiirimden gerçekten ne bekliyorum?
ah
benim şiirim
Sen
kalbimin nilüferisin.
kalbime
getiriyorsun
Cennetten
Işık Nektarı.
hayatım
akıp giderken
Bir
hüzün nehriyle
Sayısız
dalgalarıyla
Sihirli
dokunuşun olsun
Beni
deniz kurtuluşunun sularında saklayacak.
Bu
noktada ünlü bir şairin sözlerinden alıntı yapmak istiyorum. Tarih onun adını
korumadı, ancak bu anonimlik örtüsü yalnızca gerçek bir şairin doğasında var
olan özel gizemi yüceltiyor. Biz değil, Tanrı içimize ve bizim aracılığımızla
şiir yazar.
Soluk
sarı nergis seçer misin
Ya da
yokuşta menekşe toplamak
Bir
yaprağa dokunun veya bir ağaca bakın
Bütün
bunlar Tanrı fısıldıyor:
"Benim".
Sizlerle
hayatımda çok önemli olan bir şeyi paylaşmak istiyorum. Hindistan'ın en büyük
şairi Rabindranath Tagore'un "Meyvelerin Toplanması" adlı şiirinden
birkaç önemli sözü hatırlamadan edemiyorum:
kuşlara
şarkılar verdin
Cevap
olarak kuşlar Sana şarkılar söylediler.
bana
sadece ses verdin
Ama
daha fazlasını istedi
Ve
şarkı söylüyorum.
Hem
zihnin nesir yazarı hem de yüreğin şairi olarak, kendi hayatımda istisnai bir
keşifte bulundum: her seferinde, aklımın nesrinin ve kalbimin şiirinin Altın
Saray'a yarışında. Tanrım, kalbimin şiiri her zaman kazanır. Nasıl ve neden?
Çünkü, aklımın nesirinden farklı olarak, kalbimin şiiri, görünmeyenin
hayatın-varlığının gerçekliğini görüyor.
(Shri
Chinmoy, Asya Çalışmaları Enstitüsü Asya Grubunun Çeşitli Kültürleri Üzerine
Edebi Araştırma Direktörü ve Koordinatörü Dr. Mandakranta Boshe tarafından
British Columbia Üniversitesi'ne Konuk Şair olarak davet edildi. Enstitü adına
Sri'yi sundu. Chinmoy, Dreaming of Peace Ödülü'nü aldı.)
YARATICILIK,
ÜZGÜNLÜK VE SEVİNÇTEN BİR KARIŞIMDIR
Victoria
Üniversitesi,
Victoria,
Britanya Kolumbiyası, Kanada
David
Lam Oditoryumu
3
Haziran 1998
Akıl
yaratıcılıktır. Ve ayrıca düşündüm.
Zihin
düşünceye "Sana sahibim" der.
Düşünce
zihne şöyle der: "Ben senim."
Kalp
yaratıcılıktır. Ve ayrıca aşk.
Kalp
aşka der ki: "Sana sahibim."
Aşk
kalbe der ki: "Ben senim."
Ruh
yaratıcılıktır. Ve ayrıca hayat.
Ruh
hayata der ki: "Sana sahibim."
Hayat
ruha der ki: "Ben senim."
Zihni
bilmek yaratıcılıktır
yaratıcılığı
genişletmek.
Kalbin
duygusu yaratıcılıktır,
derin
yaratıcılık.
Yaşamın
oluşumu yaratıcılıktır,
yaratıcılık
gösteriyor.
Sanat
sonsuzluğun çağrısıdır.
Sanat,
Sonsuzluğun gülümsemesidir.
Sanat
ölümsüzlüğün hazzıdır.
Müzik,
zihnin gürültü yaratıcılığı değildir.
Müzik,
kalbin ses yaratıcılığıdır.
Şiir
dünyevi bir kimeranın sis yaratıcılığı değildir.
Şiir,
Göksel yaratıcılığın güzellik şafağıdır.
Sanat
ve Tanrı uykusuzca birbirleriyle konuşurlar.
Müzik
ve Tanrı yorulmadan birbirlerini hissederler.
Şiir
ve Tanrı sürekli olarak birbirlerine bakarlar.
Benim
hayatım Tanrı'nın yaratmasıdır.
Çiçek
açan gülümsemelerim ruhumun yaratımlarıdır.
Akan
gözyaşlarım kalbimin eseridir.
İç
yaratım kaynaktır.
Dış
yaratılış yöndür.
İç
yaratımın yeri doldurulamaz.
Dış
yaratım karşı konulmazdır.
Özlem-kalbimin
içsel yaratımı -
bu
çalışma Allah'ın rızasıdır.
İnisiyasyon
hayatımın dış yaratımı -
Tanrı'nın
ışık tezahürü.
Yaratıcılık
öğrenmededir. Yaratıcılık da bilginin unutulmasındadır. Yaratıcılık
eylem-tezahüründedir. Yaratıcılık aynı zamanda dinlenme-hareketsizlik
halindedir. Sadece hayatımızı gerçekleştirmek için doğru sırayı bilmemiz
gerekiyor. Hayatım bilge bir Çin atasözünü yansıtıyor: "Sahaya ilk çıkan,
koltukta son kalan ol."
Tekne
yaratıcılığım, dünyevi gözyaşlarım-arzularım ve Cennetsel
gülümsemelerim-özlemlerim arasında gidip geliyor. Yaratıcılık, üzüntülerin ve
sevinçlerin bir karışımıdır
Belki
de sadece bir İngiliz orkestra şefi hafif bir tonla şöyle diyebilir:
"İngilizler müziği sevmeyebilir ama çıkardığı gürültüyü kesinlikle
seviyorlar!"
Bir
Hintli olarak, "Geçmişin Hint müziği dünyevi varlığıma dokunuyor,
aydınlatıyor ve tatmin ediyor" demeye meşru hakkım olduğunu hissediyorum.
Ultra modern dokunuşuyla modern Hint müziği beni hiçbir yere götürmez!”
Manevi
açıdan yaratıcılık, Allah'ın vahyinin güzelliği ve Allah'ın tecellisinin
kokusudur. Yaratıcılık, birliğin çiçek açmasında çeşitliliğin şafağıdır. Dış
dünyada yaratıcılık bireyselliğin ışığıdır. İç dünyada yaratıcılık,
evrenselliğin hazzıdır.
Yaratıcılık
ne kadar yüce olursa olsun yaratıcısı vazgeçilmez değildir. Ancak bunu
anladığında gönül rahatlığı ve kalıcı doyuma kavuşur.
Sonuç
olarak, antik çağın en ünlü Yunan matematikçisi Arşimet'ten alıntı yapmak
istiyorum. "Eureka! Bunu buldum!" - ünlem keşfi böyle. Ey talip
dünya, Ben Yüce Rabbimi (!), resim, müzik ve şiirlerimin güzellik-özlem ve
koku-özverisinde buldum.
(Sri
Chinmoy, Victoria Üniversitesi'ne Güzel Sanatlar Fakültesi ve Din ve Toplum
Çalışmaları Merkezi tarafından konuk sanatçı olarak davet edildi. Din ve Toplum
Çalışmaları Merkezi Direktörü Dr. Harold Cawede, Sri'yi sundu. Chinmoy'a
üniversite adına "Sri Chinmoy - Barış Öğrencisi" ödülü verildi.)
İNGİLTERE
ÖLÜM
SON MU?
Kent
Üniversitesi, Canterbury, İngiltere
9
Kasım 1970
Ölüm
bir son değil. Ölüm asla bir son olamaz. Ölüm yoldur. Hayat bir yolcudur. Ruh
iletkendir.
Gezgin
yorulduğunda ve bitkin düştüğünde, rehber gezgine uzun ya da kısa dinlenmesini
ve ardından tekrar yolculuğa devam etmesini tavsiye eder.
Manevi
yaşamda, aday daha yüksek bir ışık, mutluluk ve güç için haykırmadığı zaman, bu
onun ölümünün doğuşudur.
Sıradan
yaşamda, hevesli olmayan bir kişi cehalet ağlarında güneşlendiğinde, bu ölüm
için gerçek bir zaferdir.
Ölümün
ortadan kaybolmasını arzulayan içsel yaşamdan ne öğrenebiliriz? İçsel yaşam
bize hayatın ruhen değerli olduğunu ve zamanın verimli bir şekilde değerli
olduğunu söyler.
Zaman
özlemi olmadan hayatın bir anlamı yoktur.
Yaşam
özlemi olmadan zaman işe yaramaz.
Zihnimiz
ölümü düşünür. Kalp hayatı düşünür. Ruh ölümsüzlüğü düşünür. Akıl ve ölüm
aşılabilir. Kalp ve yaşam genişletilebilir. Ruh ve Ölümsüzlük yerine getirilebilir.
Akıl
ve ölüm aşıldığında, kişi yeni bir yuva bulur - Işık, Ötesinin Işığı. Ruh ve
Ölümsüzlük yerine getirildiğinde, kişi yeni bir Hedef edinir - Zevk, Aşkın
Zevk.
Bugün
insan, ölümün kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu hissediyor.
Yarın
insan ölümsüzlüğün yanılmaz bir gerçeklik olduğunu hissedecek.
Ne
yazık ki çoğumuz ölümle ilgili yanılgılara sahibiz. Ölümün alışılmadık, yıkıcı
bir şey olduğunu düşünürüz. Artık ölümün doğal, yaygın ve bir dereceye kadar
kaçınılmaz olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Lord
Krishna, Arjuna'ya şöyle dedi: "Ey Arcuna, kesinlikle ölüm doğanlar
içindir ve kesinlikle doğum ölüler içindir. O halde, kaçınılmaz borç,
kederinizin sebebi nasıl olabilir?”
Chantogya
Upanishad bize önemli bir şey anlatıyor: “Ölüm saati, yani son saat yaklaştığında
ne yapmalıyız? Üç yüce düşünceye sığınmalıyız: Yok edilemeyiz, sarsılmazız,
yaşamın özü biziz.
Ölüm
saatimiz yaklaştığında ve asla yok edilemeyeceğimizi ve hiçbir şeyin bizi
zayıflatamayacağını, hayatın özü olduğumuzu hissettiğimizde, o zaman nerede keder,
nerede korku, nerede ölüm? Ölüm yok.
Sri
Ramakrishna'nın eşi Sarada Devi çok önemli bir şey söyledi: "Spiritüel bir
insan ile sıradan bir insan arasındaki fark çok basittir. Bu farkı kolayca fark
edebilirsiniz. Sıradan bir insan kendisine ölüm geldiğinde ağlar ve gözyaşı
döker, oysa ruhani bir insan, eğer gerçekten ruhaniyse, ölüm ona yaklaştığında
gülüp güler, çünkü ölüm onun için eğlenceden başka bir şey değildir.
Burada,
manevi insanın Kozmik Oyuna başladığına dikkat edilmelidir, Kozmik Oyunun bilinçli
bir aracı haline gelir. Bu yüzden ölümün yok olma olmadığını bilir. Bu sadece
kısa veya uzun bir dinlenmedir.
Tekrar
tekrar bu dünyaya dönmemiz gerekiyor. Burada, yeryüzünde Tanrı için çalışmamız
gerekiyor. Bu kaçınılmaz. Burada, dünyadaki En Yüksek'i idrak etmemiz
gerekiyor. Yeryüzündeki En Yüksek'i yerine getirmemiz gerekiyor. Tanrı, ruhun
yeteneklerini ve olanaklarını boşa harcamamıza izin vermeyecektir. İmkansız.
Kipling'in ölümsüz sözü şudur:
Geri
gelecekler ve tekrar geri gelecekler
Kızıl
dünya döndüğü sürece.
O
asla bir yaprağı veya ağacı kaybetmez.
Sence
ruhları boşa harcayabilir mi?
Her
enkarnasyon bizi daha yüksek, daha iyi bir hayata götürür. Evrim sürecindeyiz.
Her enkarnasyon, evrim merdiveninde bir basamaktır. İnsan, bilinçli ya da
bilinçsiz olarak ilerler. Ancak, bilinçli olarak ruhsal ilerleme sağlayarak,
onu hızlandırır. Farkındalık, bilinçsizce ilerleme kaydedenlere göre ona daha
önce gelecektir.
Yolculuğumuza
mineral yaşamdan başladığımızı ve ardından bitki yaşamına geldiğimizi biliyoruz.
Daha sonra hayvanlar alemine taşındık. Oradan insan dünyasına gitmek
zorundaydık. Ama bu son değil. İlahi varlıklara dönüşmemiz gerekiyor. İlahi
olana ve dönüşene kadar, Tanrı bizden memnun olmayacak. Kendisini ancak biz
tamamen dönüştüğümüzde ve aydınlandığımızda bizde ve bizim aracılığımızla
tezahür ettirebilir. Bu nedenle, evrimimizi, içsel evrimimizi ve dışsal
evrimimizi düşündüğümüzde bol bol neşe duyarız. Sözde ölümde hiçbir şey
kaybetmeyiz, hiçbir şey.
Celaleddin
Mevlana evrimi ne kadar güzel ve duygulu anlatıyor:
Bir
taş gibi öldüm ve bir bitkiyi dirilttim,
Bir
bitki olarak öldüm ve bir hayvan olarak yeniden dirildim.
Bir
hayvan olarak öldüm ve bir insan olarak doğdum.
Neden
korkayım? Ölümle ne kaybettim?
Sonuçta
ölüm nedir? Ölüm uyuyan bir çocuktur. Hayat nedir? Hayat, Babasının önünde her
an oynayan, şarkı söyleyen ve dans eden bir çocuktur.
Ölüm,
İç Pilotun Kalbinde uyuyan çocuktur. Hayat ilhamdır. Hayat bir arzudur. Hayat
farkındalıktır. Hayat akıl yürütme değildir. Hayat entelektüel bir zihin
değildir. Hayat bir hayal kırıklığı oyunu değildir. HAYIR. Hayat, ilahi vasfın
yeryüzündeki mesajıdır. Hayat, Tanrı'nın yeryüzündeki insanlıkta ilahi vasfın
gerçekleşmesi için kullandığı bilinçli kanaldır.
Konfüçyüs'ün
sözünde pek çok gerçek var: "Biz hayatı bilmiyoruz. Ölümü nasıl
bilebiliriz?
Ama
hayatı bilebileceğimizi söylemek istiyorum. Hayatı Tanrı'nın Gerçeğinin,
Işığının, Huzurunun ve Mutluluğunun somutlaşmış hali olarak idrak edersek, o
zaman hayatın gerçekte ne olduğunu biliriz ve ölümü evrimin şu anki aşamasında
ihtiyaç duyulan dinlenme olarak anlarız.
Dinlenmenin
hiç gerekmeyeceği bir zaman gelecek. Yalnızca yaşam üstün hüküm sürecek -
Ötesinin Yaşamı, her zaman aşkın Ötesinin Yaşamı. Bu hayat herhangi bir kişinin
tekeli değildir ve olamaz, hayır. Her insan bu Hayatla, sürekli aşan Ötenin
Hayatıyla doldurulmalıdır, çünkü Tanrı Kendisini burada, burada, yeryüzünde
İlahi Yaşamda tam olarak tezahür ettirecektir.
TÜM
BİLGİLERİN SONU
Nottingham
Üniversitesi, Nottingham, İngiltere
10
Kasım 1970
Paroam
ada?, Paroam idau parroot paroam udacyate.
Paroasya
paroam odoya paroam evovauiuyate
Sonsuzluk
budur.
Sonsuzluk
budur.
Infinity'den
Infinity ortaya çıktı.
Sonsuzluktan,
Sonsuzluk alınırsa, Sonsuzluk kalır.
Tüm
bilginin sonu. Her bilginin sonu Allah'ın bilgisidir. Böyle bir bilgi, bir
kişiye sonunda ne olabileceğini söyler. Böyle bir bilgi insana, Tanrı ile
bilinçli ve bölünmez bir birliğe sahip olabileceğini söyler.
Tanrı'nın
Oğlu'nun bize söylediği şey budur: "Ben ve Babam biriz." Yüksek
farkındalığı ve Babası ile bölünmez birliği sayesinde, "Ben ve Babam
biriz" der.
Tanrı
bilgisi bize yalnızca Tanrı'nın içimizde ve bizim için olduğunu değil, aynı
zamanda her insanın O'ndan geldiğini de bildirir. Son olarak, bu Tanrı bilgisi,
her insanın kendisinin Tanrı olması gerektiğini söyler.
“Brahmasmi…
Ben Brahman'ım. Ben tanrıyım". Geçmişin Vedik görücülerinden öğrendiğimiz
şey bu. Vedik görücüler, Yüce Gerçeği fark ettiler ve sonra bu Yüce Gerçeği
insanlığa sundular. Bugünün insanı, bugünün bilinçsiz, doyumsuz insanı, yarının
kendini gerçekleştirmiş ve kendini gerçekleştirmiş Tanrı'sıdır.
İnsan
bilgisinin sonu, ilahi bilginin başlangıcıdır. İlahi bilgi ve insan cehaleti
hayatımızda her gün gördüğümüz iki şeydir. İlahi bilgi, aydınlatıcı, tatmin
edici ve ölümsüzleştirici bir güçtür. İnsan cehaleti deli bir fildir, yıkıcı
bir güçtür. İlahi bilgi ölümsüzlüğün doğuşudur. İnsan cehaleti ölümün
şarkısıdır.
Çoğunuzun
Upanishad'lara çok aşina olduğuna eminim. Kanshitaki adında bir Upanishad var.
Ne yazık ki, bu Upanishad iyi bilinmiyor. Yüce bilgiyi aktaran bu Upanishad
şöyle diyor:
Konuşma,
kişinin anlamaya çalışması gereken bir şey değildir. Konuşmacıyı tanımanız
gerekir. Yapılanlar anlaşılmaya çalışılacak şeyler değil. Güncel olanı bilmeniz
gerekir. Akıl, anlamaya çalışılacak bir şey değildir. Düşünen kişiyi
tanımalısın.
Burada
söylemek istiyorum ki, manevi açıdan huzur, ışık, saadet ve güç insanın
anlamaya çalışması gereken şeyler değildir. Bunun yerine kişi Barışı, Işığı,
Mutluluğu ve Gücü cisimleştireni tanımalıdır. Samimi ruhlarda bu ilahi
nitelikleri ön plana çıkarabilecek olan O'dur. Arayanlara ilham verme
yeteneğine sahip olan O'dur. Aynı zamanda, insan ruhlarının uykudaki bilincini
uyandırmaya önemli ölçüde yardım eden O'dur. Ve son olarak, arayanın manevi
yolculuğunu hızlandıran O'dur.
Tüm
bilginin sonu, kişinin kendi bilgisidir. "Kendini tanı" sözünü
hepiniz bilirsiniz. Sanskritçe'de bu, Atmanam viddhi'ye benziyor. Kendimizi
nasıl bilebiliriz? Kendini zaten tanıyan birinden yardım kabul ederek kendimizi
tanımamız gerekir. O bizim öğretmenimiz. Bir okul öğretmeninden çok kişisel
akıl hocamıza benziyor. Okul öğretmeni bizi test etme, geçme veya kalma
yetkisine sahiptir, ancak kişisel bir öğretmen sınavı onurla geçmemize yardımcı
olur. Bize tüm kalbiyle öğretiyor. Yani bir manevi Üstat, bir okul öğretmeni
değil, kişisel bir akıl hocasıdır.
Kendini
tanıma, kendini keşfetmedir ve kendini keşfetmede kendi benliğimize karşı zafer
kazandığımızı hissederiz. Kendini keşfetme, Tanrı bilgisi ve kendine karşı
zafer bir ve aynıdır.
Welsh
Tried şöyle der: “Üç tür insan vardır: bir erkekte iyilik için iyilik, kötülük
için kötülük yapan bir adam; kötülük için iyilik yapan Tanrı'da bir adam; ve
iyilik uğruna kötülük yapan şeytanda bir adam." Manevi yaşamda başka bir
kategorimiz var - bir Tanrı adamı, Tanrı'nın bir elçisi, Tanrı'nın bir
temsilcisi, Tanrı'nın bir kanalı, Tanrı'nın bir aracı. Tanrı'nın bu aracı,
sürekli olarak aktif olmadığını, sadece bir araç olduğunu hisseder.
Cennetsel
Şarkısı Bhagavad Gita'da Lord Shri Krishna, Arjuna'nın en yakın arkadaşı ve
öğrencisine şöyle der: "Nimitta matram bhava savyasachin - Sadece bir
enstrüman ol." Böylece Tanrı adamı, kalbinin en derin köşelerinde
kendisinin sadece bir araç olduğunu hisseder. Tanrı için çalışıyor, Tanrı için
yaşıyor, Tanrı'yı idrak etmenin yeterli olmadığını hissediyor, burada,
yeryüzünde Tanrı'nın tezahürünün her şeyden önemli olduğunu hissediyor. Birçoğu
Yüce'yi, Aşkın Gerçeği idrak etti. Ama insanlığın mükemmelliği için haykıranlar
var. Dünyanın çehresini değiştirmeye çalışan çok az insan var. Tanrı'nın
seçilmiş araçları, Tanrı'yı burada, yeryüzünde tezahür ettirmeye çalışıyor.
Dünyevi iyilik veya kötülükle ilgilenmezler. Sözde iyi ve kötünün ötesine
geçerler. Sadece iç Siparişlerle ilgileniyorlar. Sürekli olarak İç Pilotun
Emirlerine uyarlar ve ardından İç Pilotlarıyla bölünmez birlik sayesinde
insanlığa özverili, özverili hizmetlerini sunarlar. Gelecek vadeden insanlığa
bilgi, ilahi bilgi sunarlar. Ek olarak, insanlığa Tanrı'yı idrak etmenin
onların tekelinde olmadığını söylerler.
Herkes
Tanrı'yı, Aşkın Gerçeği idrak etmelidir. Herkesin kaderi en yüksek Gerçeği
gerçekleştirmektir, ancak içsel ışığı çağıran kişi, doğal olarak, hâlâ derin
uykuda olandan daha önce Hedefe ulaşacaktır.
Büyük
Kurtarıcı bize şunu öğretti: "Bir adam iki efendiye hizmet edemez."
Bizim iki efendimiz var: cehalet ve bilgi. Cehaletin zevkleri ve bataklığında
yuvarlanmak istiyorsak, cehaletin efendisine hizmet ederiz. Aynı zamanda, başka
bir ustaya hizmet etme fırsatımız var - bilgi, ışık. Biz talip olursak, o zaman
bizim efendimiz ilimdir, ilim-nurdur. Eğer usta bilgi ışığımıza hizmet
edeceksek, o zaman farkındalık mesajı, mükemmellik mesajı uzak bir beklenti
olarak kalamaz.
Ölümsüz
şair George Eliot, "Eylemlerimiz hala uzaktan bizimle birlikte seyahat ediyor
ve eskiden olduğumuz şey bizi biz yapıyor."
Manevi
bir bakış açısıyla bu duygusal mesajdan ne öğreniyoruz? Pek çok arzunun kurbanı
olduğumuzun farkına varırız ve sonuç şu olur: Hala yeryüzüne bağlıyız.
Cehaletle tutsak olmuşuz, yakalanmışız. Dünyaya sahip olmak istiyoruz. Büyük
şaşkınlık ve üzüntümüze göre, zaten yakalandık, biz kendimiz zaten sahip olunan
nesneyiz.
Aynı
zamanda kendimizi cehalet bataklığından kurtaracak yetenek, potansiyel ve
fırsata sahip olan da biziz. Bugün talip olursak yarın ilahi bir realiteye
dönüşeceğiz ve bu ilahi realitede farkındalığımız net bir şekil alacaktır.
Kendimize
karşı dürüst olmamız gerektiğini her an hatırlamalıyız. Işık mı istiyoruz?
Mükemmellik mi istiyoruz? Yoksa meraktan bir damla ışık ve hakikat mi istiyoruz?
İçsel arayışımızda samimi olmadığımız sürece gerçeğin, doyumun ve mükemmelliğin
yüzünü asla ve asla göremeyeceğiz. Çoğunuz ölümsüz oyun yazarı Shakespeare'in
Hamlet'te nasıl söylediğini hatırlarsınız:
Her
şeyden önce:
kendi
nefsine karşı dürüst ol.
Ve sonra
kaçınılmaz olarak, gündüz geceyi takip ettiği için, takip edecek:
Kimseye
karşı aldatılamazsın.
İçsel
ışığı gerçekten istiyorsak, Tanrı'yı kendi gözlerimizle görmek için gerçekten
içsel bir çağrımız varsa, o zaman dünyada veya Cennette bize müdahale edebilecek,
ruhumuzun en derin arayışına müdahale edebilecek hiçbir şey yoktur. Her bireyin
sınırlı özgürlüğü vardır. Bu özgürlük, istek ya da arzu için kullanılabilir.
Arzu edersek, kalın bulutlar güneş bilgimizi kesinlikle karartacaktır. Eğer
arzularsak, İçsel Kılavuz Tanrı, Değerli Hedefe, Ötesinin Hedefine doğru daha
hızlı, daha hızlı, çok hızlı koşmamız için bize ilham verecektir.
Manevi
yaşamımıza başladığımızda, yolculuğumuzun sonu olmadığını anlarız. Bugün şunu
düşünebiliriz: Uğruna haykırdığımız hedef bu. Ama derinlere indikçe, bugünün
hedefinin yarının başlangıç noktası olduğunu hissederiz.
Tanrı
her şeyin içindedir. Her şeyde Tanrı'yı görmemiz, her şeyde, her insanda
Tanrı'yı hissetmemiz gerekir. Ama bu yeterli değil. Görmemiz, hissetmemiz,
anlamamız ve sonra bir adım daha ileri gitmemiz gerekiyor. Farkındalığımızın
bir sonu olmadığını anlamamız gerekiyor. Her an, yüksek farkındalığımız
sayesinde, sürekli aşan Öte'ye doğru koştuğumuzu hissetmeye ihtiyacımız var.
Her
bilginin sonu Allah'ın bilgisidir. Allah'ı görmemiz gerekiyor. Bu orijinal
bilgidir. Allah'ı görmenin üç yolu vardır. Birincisi pencereden Tanrı'yı
görmektir. Bunu, örneğin altı saat boyunca her gün Tanrı'ya konsantre olarak
başarabiliriz. Tanrı'yı açık bir kapıdan görmek istiyorsak, meditasyon
yapmalıyız . Her gün en az on iki saat meditasyon yapmalıyız. Ama Tanrı'yla yüz
yüze görüşmek istiyorsak, senin beni, benim de seni gördüğüm gibi, o zaman
günde yirmi dört saat meditasyon yapmalıyız. Tanrı'yı sürekli olarak kendi
gözlerinizle görmek, Aşkın Bilginin başlangıcı ve çiçek açmasıdır.
HEDEF-KUSURSUZLUK
Londra
Üniversitesi, Londra, İngiltere
11
Kasım 1970
Mükemmellik,
arayanın tatmin edici farkındalığı ve tatmin edici tezahürüdür. Mükemmellik,
mükemmel Mükemmellik dışında her şey zaten yeryüzünde doğdu. Mükemmellik
ahşaptır. Kusursuz Mükemmellik meyvedir.
İnsanın
mükemmelliği düşünmesi onun cehaletidir. İnsanın mükemmellik üzerindeki
konsantrasyonu onun bilgisidir. İnsanın mükemmellik üzerine meditasyonu onun
bilgeliğidir. İnsanın mükemmelliği tefekkür etmesi, onun iç gözüdür, dünyayı
aydınlatır ve dünyayı dönüştürür.
Tanrı'nın
Mesajı Mükemmelliktir.
İnsanın
mesajı ayartmadır.
Tanrı'nın
Mesajı Mükemmelliktir.
Adamın
mesajı hayal kırıklığıdır.
Tanrı'nın
Mesajı Mükemmelliktir.
İnsanın
mesajı yıkımdır.
Amaç-mükemmellik
ve ruh-özgürlük yan yana gider. Ruh-özgürlüğü durumuna erişen, içsel yaşamını
fethetmiş ve dışsal yaşamını ölümsüz kılmıştır. O, Tanrı'nın seçilmiş aracıdır.
O, Tanrı'nın doğrudan bir kanalıdır. O, Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisidir.
Arayın
ve deneyin.
Aşkın
Işığı görmek için haykırdığımızda ve dış doğamızı mükemmelleştirmeye
çalıştığımızda, mükemmellik çok uzak değildir. Mükemmellik bizim.
Kullanın
ve yönetin.
İçimizdeki
ilahi olanı kullandığımızda ve içimizdeki hayvanı kontrol ettiğimizde,
mükemmellik içimizde yeşermeye başlar. Mükemmelliğin çiçeği açar. Bak ve ol.
Gerçeği
kendi gözlerimizle değil, Tanrı'nın Gözüyle görmeye çalıştığımızda ve bilinçli
olarak Tanrı'nın vazgeçilmiş bir aracı olmaya çalıştığımızda, mükemmellik hemen
çiçek açar. Altın Tüm mükemmellikler çabalayan kalplerimizi çağırır.
Mükemmelliğin bir gecede elde edilemeyeceği doğrudur. Farkındalık bir gecede
elde edilemez. O zaman alır.
Bir
hikaye anlatayım. Bir gün genç bir arayıcı, inisiyasyon için bir manevi Öğretmene
geldi ve beklendiği gibi inisiye edildi. Sonra ertesi gün, “Usta, şimdi beni
başlattığına göre, bana farkındalık vermelisin. Allah'ı görmek istiyorum
."
Usta
cevap vermiş, "Çocuğum, bir günde Tanrı'yı nasıl idrak edebilirsin?"
İki
gün sonra arayıcı, "Ah, Tanrı'yı gerçekleştirmek istiyorum" dedi.
Usta,
"Hazır değilsin," diye yanıtladı.
Birkaç
gün sonra yine aynı soru: "Usta, Tanrı'yı idrak etmek istiyorum."
Henüz görevini tamamlamadı. Henüz manevi yoluna gerçekten başlamadı. Öğretmen
onu daha dün başlattı, ancak gerekli disiplini uygulamadan şimdiden aydınlanma
için yalvarıyor. Heves denizinde yüzmeden Allah'ı idrak etmek ister.
Sonra
Üstat, bu öğrenciyi yıkanmak için Ganj'a kendisiyle birlikte gitmeye davet
etti. Suya girdiklerinde, Shifu öğrenciyi tuttu ve başını birkaç dakika suyun
altına daldırdı. Sonunda Shifu öğrenciyi serbest bıraktı ve "Başını suyun
altında tuttuğumda ne hissettin?" diye sordu.
“Usta,
havasız boğuluyordum. Neredeyse ölüyordum ve hayatta kalamayacağımı düşündüm.
Gitmeme izin verdiğin an, bana hayatımı geri verdin."
Usta,
“Aynı bilinç durumuna ulaşabilir ve Tanrı olmadan birkaç dakika bile
yaşayamayacağınızı hissederseniz, Tanrı'yı idrak edeceksiniz. Şu anda en yüksek
arzunuzun gücüyle Tanrı'yı idrak ediyorsunuz. En içteki aleviniz tutuşmalı ve
sonra ağlamanız gerekiyor - bir çocuk annesine ağlarken Tanrı'ya ağlayın. Ancak
o zaman Tanrı-idraki mümkündür.”
Öğrenci
dersini almıştır. Ruhsal yaşamına içtenlikle ve içtenlikle başladı ve Üstad'ın
emirlerine itaat etti. Manevi hayatı tüm kalbiyle kabul etti. Arzu dünyasından
özgürleşme ihtiyacı hissetti. Yükselen bir özlem alevi, sürekli bir özlem olma
ihtiyacını hissetti. Ve sonra farkındalık onun için ulaşılmaz kalmadı. Tanrı'yı
gerçekten anladı.
"Cennet"
kelimesini kullandığımızda, Cennetin tamamen ışık, zevk ve mükemmellik olduğunu
hissederiz. Ama bu Cennet nerede? İçimizin derinliklerinde, kalbimizin en derin
girintilerindeler. Yüce Cennet, En Yüksek Cennet ve En Yüksek Cennet, hepsi
içimizdedir.
Kardeşlerimize
duygusal düşünceler sunduğumuzda, yüksek bir Cennette yaşıyoruz. Manevi
eylemlerimizin sonuçlarını insanlığa sunduğumuzda, daha yüksek bir Cennette
yaşıyoruz. Son olarak, manevi varlığımızı bir bütün olarak insanlığa bencilce
ve koşulsuz olarak sunduğumuzda, en yüksek Cennette yaşıyoruz. Her gün en
yüksek Cennette yaşayabiliriz. Allah bize yetenek verdi. Bize fırsat verdi.
İçsel olasılığımızı ve yeteneğimizi göstermesi gereken biziz. Hepimiz yıkılmaz
içsel cesaretle boğulmuş durumdayız. Ne yazık ki sınırsız iç kapasitemizi
kullanmıyoruz. Sınırlı kapasitemizi kullanıyoruz. Derinlere dalmaktan
korkuyoruz. İçinde bir hazine var. İçeride anahtar var. Anahtarı nereye
sakladıklarını bilmiyoruz. Tamamen unuttuk. Hazinelerin nerede olduğunu
bilmiyoruz.
Bu
zamanda, anahtarın nerede olduğunu ve hazinenin nerede olduğunu bilen bir
manevi Öğretmene ihtiyacımız olduğunu görüyoruz. Arayan kişiye kendisine ait
bir şey vermez. Sadece arayanın içsel zenginliğini ön plana çıkarır.
Tanrı-idraki onun tekeli değildir. Tanrı kesinlikle herkes tarafından tanınmaktadır.
An meselesi. Kişi bugün Tanrı'yı içsel ilhamı sayesinde idrak eder. Diğeri,
samimi arzusu nedeniyle yarın Tanrı'yı \u200b\u200bidrak eder. Herkes Tanrı'yı,
Tanrı'nın seçtiği Saat'te idrak eder. Ayrıca, samimi arayış içinde olan bizler,
yolculuğumuzu hızlandırabiliriz. Hedefimize gidebiliriz. Hedefimize
yürüyebiliriz. Hedefimize koşabiliriz. Koşarsak, doğal olarak, Kaderine
gidenlerden daha önce Hedefe ulaşırız.
Hedef
Mükemmelliktir. Kusursuz Mükemmellik burada, dünyada tezahür ettirilmelidir, ama
nasıl? Yolculuğumuza ilhamla başlamalıyız. Her gün, tüm eylemlerimizde ilham
alma ihtiyacını kendi içimizde derinden hissetmemiz gerekir. İlham olmadan
gerçek bir başarı olamaz. O zaman bir adım daha ileri gitmeliyiz. İlhamdan
sonra, büyük bir aspirasyon ihtiyacı hissetmeliyiz. İlham her şey değildir.
Altın Bütün'e ulaşmak için, Ötenin Altın Kıyılarını görmek için, Hep Ötesini
aşmak için, talip olmalıyız. Özlemden, içimizde yükselen alevden beklediğimiz
budur.
Ancak
aspirasyon da yeterli değildir. Meditasyon yapmalıyız. Aspirasyon meditasyonu
içerir. Meditasyon yaparken Sonsuzluğa, Sonsuzluğa ve Ölümsüzlüğe girdiğimizi
hissetmemiz gerekir. Bunlar boş sözler değil, onlar bizim gerçek varlığımız.
Kendi ilahi alanlarımıza - Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük - bir gün girmek
bizim doğuştan hakkımızdır.
Sonra,
meditasyonda yetkinleştiğimizde, meditasyon bizim için meyve vermeye
başladığında, farkındalık alemine gireriz. En yüksek Gerçeği burada, dünyadaki
bu bedende idrak ediyoruz. Allah'ı idrak etmek için bir yere gitmemize gerek
yok. Maneviyat uygulamak için bir Himalaya mağarasında saklanmak veya karlı bir
dağda oturmak zorunda değiliz. Maneviyatı burada, hayatın koşuşturmacasında
uygulamalıyız. Hayatı olduğu gibi kabul etmeliyiz. Eğer dünyadan korkarsak, dünyadan
kaçınırsak, o zaman Tanrı'yı idrak etmek her zaman çok uzakta olacaktır.
Burada, dünyadaki en yüksek Gerçeği idrak etmeliyiz.
Ama
farkındalık bile yeterli değil. Farkına vardıktan sonra ortaya çıkarmalıyız.
Farkındalığımızı açmazsak, hazinelerini istifleyen bir cimri gibi davranırız.
Bu doğru değil. Farkındalığımızı insanlığa ifşa şeklinde sunmalıyız.
Ancak
açıklama da yeterli değildir. Tezahür alanına girmeliyiz. Burada, dünyada idrak
ettiğimiz şeyi tezahür ettiremezsek, eğer Toprak Ana idrakimizin meyvesini
kabul etmezse, eğer O bunu sonsuza dek kabul etmezse, o zaman asla gerçek
anlamda tatmin olamayız. Toprak Ana, farkındalığımızın meyvesiyle
beslenmelidir. Burada dünyada, farkındalığın tezahürü gerçekleşmelidir ve
tezahür meydana geldiğinde, mükemmellik kesinlikle çiçek açacaktır. Kusursuz
Mükemmellik, Tanrı'nın Aşkın İradesinin burada, yeryüzünde mutlak tezahüründen
başka bir şey değildir.
Hepimiz
sonsuz Gerçeğin arayıcılarıyız. Doğrudan görevimiz yükseğe, hatta daha yükseğe,
en yükseğe çıkmaktır. Her insan dünyaya bir mükemmellik mesajı ile gelmiştir.
Yeryüzünde tek bir kişi habersiz kalmayacak. Yeryüzünde tek bir kişi yerine
getirilmeden kalmayacak. Yeryüzünde tek bir kişi kusurlu kalmayacak.
Farkındalık,
tatmin ve mükemmellik üç kardeştir. Farkındalık en küçüğü, tatmin ortası ve
Kusursuz Mükemmellik ailedeki en büyüğüdür. Bu üç kardeş birlikte gitmeli. Arzu
yolunu takip etmelidirler. Meditasyon denizinde yüzmeleri gerekir. Gökyüzünde,
tefekkürün mavi gök kubbesinde süzülmeliler.
Tanrı-idraki,
Tanrı-vahiy ve Tanrı-tezahürü ancak kişi kendini aşması gerektiğini
hissettiğinde gerçekleşebilir. Bugün onun amacı Asıl Amaç değildir. Yarın
bugünün hedefi aşılmalıdır. Bugünün hedefi temel taşıdır. Her an kendimizi
aşmalıyız ve aşarken mükemmellik mesajını derinden besleyeceğiz.
İhtiyacımız
olan tek şeyin, uğruna çabaladığımız tek şeyin istek olduğunu hissedersek,
mükemmellik kesinlikle büyüyecek ve tüm eylemlerimizde önemli hale gelecektir.
Özlem,
sonunda mükemmel Mükemmelliğin kapılarını açabilecek anahtarı içerir.
İÇ
SÖZ
Essex
Üniversitesi, Colchester, İngiltere
17
Kasım 1970
İç
vaat, arayanın içsel ilerleyişidir. Bu ilerleme ona ilham verir, enerji verir
ve Tanrı'nın Kendisinin arzuladığı şekilde Tanrı'yı memnun etmesine yardım
eder. Oldukça sık bir dış söz veriyoruz, ancak tüm yaşamımız boyunca en fazla
bir veya iki kez içsel bir söz veriyoruz. Dış söz veriyoruz, ancak iç sözümüzü
tutuyoruz. Bu içsel vaadimize layık olmaya ve onu yeryüzünde tezahür ettirmeye
çalışıyoruz.
Görünüşte
cehalete, bol miktarda cehalete söz veriyoruz, ama içsel olarak Tanrı'ya söz
veriyoruz.
Dış
sözümüz, bilinçli veya bilinçsiz olarak dünyaya eziyet etmek veya dünyayı yok
etmeye çalışmaktır.
Dünyanın
çehresini değiştirmek ve dünyayı İlahi İrade ile gerçekleştirmek - Tanrı'ya
verdiğimiz içsel sözümüz budur.
Bu iç
vaadin üç önemli adımı vardır:
Tanrı
görülmeli.
Tanrı
hissedilmelidir.
Tanrı
idrak edilmelidir.
Allah'ı
görmek için karanlığın ve cehaletin tuzaklarından çok ama çok uzakta olmalıyız.
Tanrı'yı
hissetmek için, içimizde yükselen alev olan özlem aleminde ve aleminde
yaşamalıyız.
Tanrı'yı
gerçekleştirmek için kendimizi ilahi, kalıcı ve yüce vazgeçişe dönüştürmeliyiz.
Tanrı-idraki
elde ettikten sonra, iki çok önemli adım vardır, verdiğimiz daha da önemli iki
vaat. Bunlar, Tanrı'yı ifşa etmenin ve Tanrı'nın tezahürünün vaatleridir.
Tanrı'yı
ifşa etme, Tanrı'yı idrak etmiş ruhların acı çeken insanlık için özverili
ilgilerinden ortaya koydukları vaattir.
Tanrı-tezahürü,
Tanrı'yı idrak etmiş ruhların insanlığı koşulsuz sevmeye ve İlahi Vasfın
Gerçekliğini burada yeryüzünde tezahür ettirmeye yönelik özverili vaadidir.
Günlük
hayatta annesine yalan söylemeyeceğine, yanlış bir şey yapmayacağına dair söz
veren bir çocuk görürüz. Ama ne yazık ki aldatıyor, hatalar yapıyor. Oysa
annenin sabrı sınırsızdır. Er ya da geç çocuğunun dürüst olacağını ve iyi
davranacağını hissediyor. Sonra, ergenlik çağındayken sık sık kötü şeyler yapar
ve yine ailesine gelişme sözü verir. Ne yazık ki verdiği sözü tutmuyor. Ancak
ebeveynlerin onu affetme yeteneği vardır. Bugün ya da yarın yeni bir filiz
vereceğini düşünüyorlar. Oğullarına duydukları içsel inanç böyledir.
Manevi
yaşamda, birçok arayışçı aynı zamanda içsel bir vaatte bulunur, içsel bir
taahhütte bulunur. Manevi bir hayata başlayacaklarını ve saf bir hayata, özlem
dolu bir hayata, farkındalıklı bir hayata büyük önem vereceklerini söylüyorlar.
Ama ne yazık ki verdikleri sözü tutmuyorlar. Ancak Allah'ın sonsuz Rahmeti
onları asla reddetmez. Allah, yok edilemez İradesi ve her şeyi aşan Ötesi
Vizyonu ile bu arayışçıların er geç doğru yola ulaşacaklarını ve Kadere doğru
yürüyeceklerini, yürüyeceklerini, koşacaklarını görmektedir.
İçsel
yaşamda önemli ilerlemeler kaydeden ve içsel varlıklarına ve Tanrı'ya, Tanrı'yı
idrak edene kadar ruhsal arayışlarından vazgeçmeyeceklerine dair söz vermiş
bazı deneyimli arayıcılar vardır. Tanrı'yı idrak etmek onların tek amacıdır.
Ancak maalesef bazı daha yüksek deneyimler edindikten sonra daha ileri gitmek
istemiyorlar. En azından bu yaşamları için bu deneyimlerin fazlasıyla yeterli
olduğunu düşünüyorlar. Bu yüzden daha ileri gitmek istemiyorlar. Bu aşamada,
onlar Tanrı farkındalığına ihtiyaç duymazlar veya bunu istemezler, dolayısıyla
Tanrı farkındalığı onlar için çok uzaktır.
Ancak
Tanrı, bu arayışçıların manevi hayata büyük bir samimiyetle başladıklarını ve
önemli ilerlemeler kaydettiklerini bilir. Ancak artık Kaderlerine koşmak
istemiyorlar, Gold Coast'un en uzak noktasına ulaşmak istemiyorlar.
Ve
yine durumu gören Allah, bu arayışçılara sonsuz Rahmetiyle, “Bakın, asla tatmin
olamayacaksınız. Gold Coast'a ulaşana kadar asla tatmin yüzü görmeyeceksiniz.
Verdiğin sözü tutmadın. Ama sana olan sözüm koşulsuzdur. Senin için bekliyor
olacağım. Seçtiğim Saatte seni alıp Altın Her Şeyin Hazineli Kıyısına
taşıyacağım. Hızlı, daha hızlı, çok hızlı koşmak istemiyorsan, bu senin
bileceğin iş, ama bilmelisin ki, yeryüzünde hiç kimse bilinçsiz, tatminsiz
kalamaz.
Her
insan en yüksek Gerçeği idrak etmelidir, ancak arzulayan kişi, doğal olarak,
henüz uyku dünyasında olan diğerlerinden daha önce Hedefe ulaşacaktır.
Çoğumuz
insani olarak çok hünerliyizdir. Akıllıyız ama akıllı değiliz. Başkalarını
kandırmaya çalışıyoruz. Ama bunun da ötesinde, İçimizdeki Kılavuz Allah'ı
kandırdığımız noktaya geliyoruz. İçsel Kılavuz'u asla ama asla kandıramayacağımızı
çok iyi bilerek, bilinçsizce ve hatta bazen bilinçli olarak İçsel Kılavuz
Tanrı'yı kandırmaya çalışırız. Allah'a deriz ki, "Ey Allah'ım, bize biraz
iç zenginliği (yani huzur, nur ve mutluluk) verirsen, yarısını insanlıkla
paylaşırız. Her şeyi kendimize bırakmayacağız.” Bu, Tanrı'ya, "Bana bir
dolar verirsen, yarısını insanlığa veririm ve yalnızca yarısını kendime
ayırırım" demek gibidir.
Allah
bizim samimiyetimizi gözetler. Samimiyetimizin çehresini sınar ve gerçekten
samimi olup olmadığımıza bakar. Ve neler oluyor? Tanrı bize biraz huzur, ışık
ve mutluluk ve diğer ilahi nitelikler verir, ancak bunun yeterli olmadığını
hissederiz. Biz ne yapıyoruz? Hemen diyoruz ki, “Ya Rabbi, bana tam miktarı,
tam miktarı vermedin. Ben bir dolar istedim, ama sen bana sadece yarım dolar
verdin. çok hünerlisin Zaten yarım doları kendinize, yani insanlığa bıraktınız.
Bu nedenle, aldığım huzuru, ışığı ve mutluluğu insanlığa vermeme gerek yok.
İnsanlığın
içindeki ilahiliği nasıl da aldatmaya çalışıyoruz! Buradaki herkesin
sunabileceği bir şey var: barış, ışık, mutluluk, samimiyet, sadelik. Yeryüzünde
diğer insanlara yardım edemeyen hiç kimse yoktur. Bu dünyada, bu yardım, bu
hizmet, eğer hizmet kelimesini kullanabilirsek, herkes tarafından sunulabilir.
Birisi
diğerlerinden daha samimi hissediyorsa, samimiyetini onlarla paylaşmasına izin
verin.
Eğer
birisi kendini diğerlerinden daha saf, komşularından veya arkadaşlarından daha
saf hissediyorsa, o zaman bırakın saflığını paylaşsın.
Birisi
arkadaşlarından veya komşularından daha hevesli hissediyorsa, arzusunu onlarla
paylaşmasına izin verin.
Bu,
Tanrı'ya her an verebileceğimiz bir sözdür.
O
zaman ruhun yaratılış ve tezahür alanına her gelişinde, Tanrı'ya, Yüce
Kılavuz'a, Tanrı'yı burada yeryüzünde açığa çıkarmak için elinden gelenin en
iyisini yapmaya çok yüce bir söz verdiğini anlıyoruz. Ama ne yazık ki bir ruh
dünyaya geldiğinde onu bir cehalet denizi sarmaya çalışır. Ve sonra beden,
hayati, zihin ve kalp, bilinçli veya bilinçsiz, cehalet deniziyle
özdeşleşmekten zevk alır. Ama ruh bağışlayıcıdır. Bedeni, nefsi, aklı ve kalbi
reddetmez. Sınırsız sabrı var.
Beden,
yaşam, zihin ve kalp kendilerini ruhla özdeşleştirirlerse ve ruhun gözleriyle
Gerçeği görmek isterlerse - eğer bu onların vaadi, tek vaadi, içsel vaadiyse -
o zaman Tanrı'yı \u200b\u200bfark etme zamanıdır. , Tanrı-vahiyi ve yeryüzünde
Tanrı-tezahürü uzun sürmeyecek.
Her
insan kendine ve bir bütün olarak insanlığa yüce bir söz verebilir. Bu,
kutsanmış hizmet vaadidir. Ve kişi bu içsel vaadi yerine getirdiğinde, Tanrı adayın
içinde ve onun aracılığıyla en yüce Mutlak Mükemmellik Vaadini yerine getirir.
İÇ
EĞİTİM
Leeds
Üniversitesi, Leeds, İngiltere
18
Kasım 1970
Ya
manevi bir Öğretmenden ya da kendi ruhumuzdan içsel eğitim alırız. Bu içsel
eğitimi manevi bir Öğretmenle birlikte almak bizim için çok daha kolay çünkü
onunla her gün konuşabiliyor ve onu görebiliyoruz. Dilimizi anlıyor. O bizden
biri. İç dünyada bizden sonsuz derecede üstün olmasına rağmen, o bizde ve bizim
için. İç bilinci huzur, ışık ve mutlulukla dolup taşıyor. Ama ruhun mesajı ile
manevi Öğretmenin öğretisinin el ele gitmesi gereken günün geleceğini
bilmeliyiz. Bu öğretiler arasında hiçbir fark olamaz .
Ama
insanın derinlerine dalma yeteneği olmadığı sürece, Üstadına itaat etmesi her
zaman için daha iyi ve daha güvenlidir. Bu, bir kişinin yaşam için manevi bir
Öğretmene ihtiyacı olduğu anlamına gelmez. HAYIR. Bir kişinin, özellikle
başlangıçta, en azından kısa bir süre için bir manevi Üstadı olmalıdır.
Arayıcının kendisi en yüksek Gerçeği idrak ettiğinde, herhangi bir manevi
rehberliğe ihtiyacı yoktur. Kendisi parlayan bir ışığa dönüşür. Ondaki içsel
ruh öne çıkar ve ona yol gösterir, onu yönlendirir ve şekillendirir, iç ve dış
doğasını mükemmelleştirir.
İç
Eğitim. İçsel öğrenme bize insanlığı nasıl seveceğimizi ve insanlıktaki
kutsallığa nasıl hizmet edeceğimizi öğretir.
Sadelik,
samimiyet ve saflık. İçsel yaşamımızda ihtiyaç duyduğumuz bu üç nitelik.
Her
an sadeliğe ihtiyacımız var. Eğer zihin basit değilse, eğer zihin karmaşık ve
karışıksa, o zaman zihinde huzur olamaz. Çocuk basittir. O neşenin ta
kendisidir. Ne yazık ki günlük yaşamda sadeliğe dikkat etmiyoruz. İçimize
inersek, basit bir zihinle, basit bir yaşamla donatılırsak, ne kadar şanslı ve
ne kadar mutlu olduğumuzu hissederiz.
Samimiyet
kalbimizin hayatıdır. Eğer samimiyetimiz varsa, o zaman zaten Kaderimize doğru
ilerlediğimizi bilmemiz gerekir. Samimiyet bizim korumamızdır. Bilinçli ya da
bilinçsiz, samimi bir arayış içinde olan kişi her an Aziz Hedefine doğru koşar.
Bu dünyada sürekli ilerlemek istiyorsak, ihtiyacımız olan şey samimi bir
yürektir.
Saflık.
Vücuttaki saflık. Bu temizlik günde on defa duş almamız gerektiği anlamına
gelmez, hayır. İhtiyacımız olan sadece dış temizlik değil, iç temizliktir. Saf
olduğumuzda ilahi huzuru, ışığı, mutluluğu ve gücü bolca alabiliriz.
Saflığımızı koruyabildiğimizde, o zaman dünyada barış, neşe, ışık, saadet ve
güç doğar. Manevi yaşamda saflığın rolü çok önemlidir.
Manevi
yaşamda korku ve şüphenin, cesaret ve güvenin rollerini görüyoruz.
Korku.
Ne olduğunu? Manevi bir yaşam sürdüğümüzde, korkunun gerçek düşman olduğunu çok
çabuk anlarız. O ne yapıyor? Biz ölmeden çok önce bize bir tabut alıyor.
Şüphe.
Bu ne işe yarıyor? Biz daha yaşarken, daha dünyevi görevlerimizi yerine
getirirken mezarımızı kazmaya başlar.
Cesaret.
Cesaret, içsel yok edilemez irademizdir. İç yok edilemez iradenin dış ifadesi,
dış cesaret biçiminde kendini gösterir. Varlığımız içsel irade ve dışsal
cesaretle doluysa her an gerçeği görebilir, gerçekle yüzleşebilir ve gerçeğe
dönüşebiliriz.
Kendinden
emin. Tanrı bizimdir. Allah kimsenin tekelinde değildir. Sadece Tanrı'yı idrak
etmiş ruhlar, Tanrı'nın kendilerine ait olduğunu düşünmelerine izin vermezler.
Hayır, ondan uzak. Her insanın, Tanrı'nın kendisine ait olduğunu ve Tanrı'ya
ait olduğunu iddia etme hakkı vardır. O, Tanrı ile kendisinin ebediyen bir
olduğunu ve Tanrı'yı idrak etmenin onun doğuştan hakkı olduğunu hissetmelidir.
İç
Eğitim. İçsel olarak ne öğreniyoruz? Aspirasyon. Özlem içsel bir alevdir,
içimizde yükselen bir çağrıdır. Her insanın içinde bu yanan alev vardır. Ama ne
yazık ki çoğumuz içimizdeki bu özlem alevini kullanmaya çalışmıyoruz. Günlük
yaşamda başka bir şey kullanmayı severiz - arzu.
Arzu
bizi bağlayan şeydir.
Özlem
bizi özgür kılan şeydir.
Arzunun
mesajı, sahip olmak ve sahip olunan nesne olmaktır.
İstek
uyandıran mesaj: genişlemek, büyümek ve dünyevi varlığınızın ölümsüzlüğünü
almak.
Arzu
ettiğimizde endişe, endişe, hayal kırıklığı, sınırlama, bağımlılık ve ölüm
dünyasında yaşarız. Arzuladığımızda, burada, yeryüzünde ilahi bilincimizde
yaşarız. Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük yaşamının mesajını ve nefesini
hissediyoruz. Bunlar boş sözler değil, hiç de değil. Her gün dua eden,
meditasyon yapan, konsantre olan, tefekkür eden, kolayca Sonsuzluk, Sonsuzluk
ve Ölümsüzlük alemine girebilir. Bilinci kesinlikle Sonsuzluğun Huzuru,
Sonsuzluğun Işığı ve Ölümsüzlüğün Mutluluğu ile dolup taşacak.
Dış
bilgi bize dünyayı nasıl yönetebileceğimizi, dünyayı nasıl yok edebileceğimizi
söyler. Ancak içsel biliş bize Tanrı'nın tüm Yaradılışı ile nasıl ayrılmaz bir
şekilde bir olabileceğimizi söyler. İç öğrenme, yalnızca Yaradan ile değil,
aynı zamanda O'nun tüm Yarattıkları ile bölünmez birlik anlamına gelir.
Dahili
eğitim çok basittir. Tanıtıcımın yürekten ve akıllıca söylediği gibi, gerçek Hint
felsefesi karmaşık değildir, ancak insanlar onu karmaşık hale getirir ve sonra
yanlış anlar. İçsel öğrenme karmaşık kelimelerle de ifade edilebilir, ancak bu
çok, çok basittir. Herkes içsel hayatı öğrenebilir, içsel hayatı yaşamaya
çalışabilir. Herkes içsel varlığını, ilahi varlığını burada, yeryüzünde
gerçekleştirebilir.
Felsefe
içsel yaşama cevap değildir. Tıpkı dinin cevap olamayacağı gibi. Felsefe
yardımcı olur. Din de bir dereceye kadar yardımcı olur. Ama maneviyat,
Sanskritçe bir kelime olan Yoga kelimesini kullanalım, içsel yaşam için çok
daha iyi bir cevaptır. Yoga, Tanrı ile birlik, bilinçli birlik demektir. Tanrı
ile bilinçli bir birliktelik için haykırırsak, o zaman en ufak bir tereddüt
etmeden içsel hayatı kolayca yaşayabiliriz.
Felsefe.
Öngörü veya vizyon anlamına gelen Sanskritçe "darshan" kelimesini
kullanalım. Hindistan'ın en büyük ruhani Öğretmenlerinden biri olan Sri
Ramakrishna şöyle dedi: "Eski günlerde insanların bir vizyonu vardı. Şimdi
insanlar darshan öğreniyor!” Bu, en yüksek aydınlanmış vizyona sahip olan Vedik
görücüler ile sadece felsefe öğrencisi olanlar arasındaki farktır.
Din.
Dinde derinleştiğimizde, kesinlikle gerçeğin mesajını alırız, ancak ona göre
hareket etmeyiz. "Benim Hinduizmim çok daha iyi" diyorum. Hemen bana:
“Dur! Durmak! Karşılaştırma yok. Hristiyanlık çok daha iyi." O zaman
Yahudiliğin takipçisi ikimizle de çelişecektir. "Hayır, Yahudilik çok daha
iyi" diyecek. Yani süresiz olarak devam edecek. Bu bizim dış
öğretimimizdir. Herkes kendi yolunda haklıdır, sınırlı.
Ama
içsel bir birliğe, Allah'la ve O'nun yarattıklarıyla bölünmez bir birliğe
ihtiyacımız var. Sadece gerçek dua, konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür
yoluyla bilinçli olarak birliğe ulaşabiliriz. Yoga tüm dinleri aşar. Din kendi
yolunda doğrudur. Hukuk felsefesi kendi tarzında. Felsefe bizi kapıya
götürebilir. Din, odanın içinde birkaç adım atmanıza yardımcı olacaktır. Ama
gerçek meditasyon ve maneviyat, Yoga bizi doğrudan tahta çıkarmakla kalmaz,
aynı zamanda tahtta oturmamızı da sağlar.
Yoga
yolunda yürüdüğünüzde, hiçbir çekişmenin ya da çelişkinin olmadığını
görürsünüz. Bununla birlikte şunu da eklemeliyim ki, bir erkek kendisi için
belirlenmiş olan yolu takip etmelidir. Aksi takdirde, çatışmalar gerçekten
ortaya çıkacaktır. Her yol kendini en iyi olarak kabul eder. Ama samimi bir
arayıcı, eğer gerçekten samimiyse, hiçbir yolu kınamaz.
Bildiğiniz
gibi üç ana yol vardır: Karma Yoga, eylem ve inisiyasyon yolu; Bhakti Yoga,
sevgi ve bağlılık yolu; Jnana Yoga, bilgi ve bilgelik yolu. Ek olarak, Jnana
Yoga'nın özel bir dalı vardır - Raja Yoga, Batı'da sizlerin
"mistisizm" dediğiniz.
Ama
şunu belirtmek isterim ki, eğer gerçek, samimi, hakiki arayıcılar isek ve aşk
ve bağlılık yolunda yürürsek, bilgi yolunda yürüyen arayıcıya karşı tek söz
söyleyemeyiz, çünkü biliyoruz ki her yol eninde sonunda Roma'ya çıkar. . Ben
bir yol seçiyorum, siz de başka bir yol seçebilirsiniz ama ikimizin de hedefi
Roma. Her yol adayı Değerli Hedefine götürebilir. Peki diğer yolları nasıl
reddedebilirim? Diğerinin keşfini reddetmek bizim açımızdan tamamen
aptallıktır.
İçsel
öğretimizin bize tüm yolların Roma'ya, Değerli Hedefimiz Tanrı'ya götürdüğünü
söylediği doğrudur. Ama bizi diğer yollardan daha hızlı götüren bir yol vardır
ki o da sevginin, bağlılığın ve teslimiyetin yoludur. Bütün yollar bizi
hedefimize götürecektir ama kestirme yollar da var diyebiliriz. Aşkın yolu bizi
hedefimize çok daha hızlı götürür.
Sevgi
yolunu takip ederek manevi hayatı, içsel hayatımızı çok tatmin edici buluyoruz.
Burada Tanrı bizim için en değerlisidir, çünkü O Her Şeye Kadirdir, Her Şeye
Gücü Yeten veya Her Şeye Kadir olduğundan değil, Sevginin kendisi olduğu için.
Çocuk, babasının kendisi için herkesten daha değerli olduğunu hisseder, çünkü
babasında sevginin kendisini hisseder. Babanın ne kadar büyük olduğu, babanın
yargıç, avukat veya başkan olması onun için önemli değil. Babası onun için
herkesten daha değerlidir çünkü babası onun için sevginin ta kendisidir.
Aynı
şekilde, ebedi Babamız olan Tanrı'ya en inandırıcı görünen yolla, sevgi
aracılığıyla çok başarılı bir şekilde ulaşılabilir. O'na sevgi ile
geldiğimizde, O'nun Sevgi olduğunu görürüz ve gözlerimizi açıp O'na bakmaya
çalıştığımız anda, O'nu hemen karşımızda, bizi kutsayarak, kucaklayarak
görürüz. "Çocuğum seni hep bekliyorum" diyor. Burada aşk, Sevgili ile
sürekli bölünmez birlik duygusu anlamına gelir.
Herhangi
bir içsel öğrenmenin sonucu sevgidir, İlahi Sevgidir, insan sevgisi değil.
İnsan sevgisi bağlar, sonuç hüsrandır. Ve hayal kırıklığının sonunda, yıkım
büyük görünür. Ama İlahi Aşk genişlemedir, genişlemedir, gerçek bir birlik
duygusudur. Bu nedenle, birini seviyorsak, onu tam olarak Tanrı onun içinde
derinlerde olduğu için sevdiğimizi bilmemiz gerekir. Bu kişi benim babam,
annem, erkek kardeşim veya kız kardeşim olduğu için değil. HAYIR. Onu seviyorum
çünkü içinde en sevgili Sevgilimin ilahi varlığını hissediyorum, görüyorum.
Manevi
yolu takip etmek isteyenler için, Tanrı'yı kendilerini çok yakın hissetmek
isteyenler için cevabın İlahi Aşk olduğunu söylemek istiyorum. İlahi Aşkta,
arayanın gerçek doyumu ve mükemmel Mükemmelliği daha görünür ve önemli hale
gelir. Bu en kolay yol. Böyle bir aşk en ikna edici, en etkili olanıdır.
Hepimiz, insanlıktaki kutsallık olan Tanrı'ya gerçek sevgimizi sunarak içsel
öğrenmeyi deneyimleyebiliriz. Bu İlahi Sevgiyi ne kadar çok sunarsak,
içimizdeki ve etrafımızdaki İçsel Pilotu o kadar çok gerçekleştiririz.
İlahi
Yaşam, burada, dünyada erişilemez değildir. Sırların sırrını bilirsek,
Tanrısallığın burada, yeryüzünde gerçekleşmesi çok uzakta kalamaz. Bu sır da,
âşıkla sevgilinin, mahlûk ile yaratıcının, sonlu ile sonsuzun bir olduğu ilahi
aşka dönüşmektir. Sonsuzluğun ruhları harekete geçiren flütünün mesajını
burada, dünyada duyacağız. Cennete gitmek zorunda değiliz, başka bir bilinç
alemine gitmek zorunda değiliz.
İlahi
Sevgi olan içsel öğretiyi takip edersek, özgürleşme, aydınlanma ve ilahi doyum
mesajını burada ve şimdi duyabiliriz - Aşk için aşk, Tanrı aşkına aşk.
EVREN
Oxford
Üniversitesi, Oxford, İngiltere
Keble
Koleji Kilisesi
19
Kasım 1970
Oxford,
önünde eğiliyorum,
Çünkü
şanlı geleneklerinizi takip ediyorsunuz.
Oxford,
önünde eğiliyorum,
Çünkü
sen İngiltere'nin görkemini temsil ediyorsun.
Oxford,
önünde eğiliyorum,
Çünkü
sen İngiltere'nin gururusun.
Aum.
Aum Tanrı'dır. Aum İçsel Pilottur. Aum Evrendir.
Aum.
Paroam
ada?, Paroam idau parroot paroam udacyate.
Paroasya
paroam odoya paroam evovauiuyate.
Sonsuzluk
budur. Sonsuzluk budur.
Sonsuzluktan
Sonsuzluk geldi.
Sonsuzluk,
Sonsuzluktan alınırsa, Sonsuzluk kalır.
Marcus
Aurelius şöye demiştir: "Evrenin ne olduğunu bilmeyen, nerede yaşadığını
da bilmez."
Evren.
Evren,
Tanrı'nın Yaratılışı ve insanın farkındalığıdır.
Evren,
Tanrı'nın Merhameti ve insanın kurtuluşudur.
Evren,
Tanrı'nın Konsantrasyonudur ve insanın dönüşümüdür.
Evren,
Tanrı'nın Meditasyonu ve insanın ifşasıdır.
Evren,
Tanrı'nın tefekkürü ve insanın tezahürüdür.
İçimdeki
şair bana evrenin güzel olduğunu söylüyor.
İçimdeki
şarkıcı evrenin büyüleyici olduğunu söylüyor.
İçimdeki
filozof bana evrenin önemli olduğunu söylüyor.
İçimdeki
yogi bana evrenin ruhsal olduğunu söylüyor.
İçimdeki
Allah'ı seven bana kâinatın bereketli olduğunu söylüyor.
Şairim
gerçeği görür.
Şarkıcım
gerçeği hissediyor.
Filozofum
gerçeğe ulaşır.
Yogi'm
gerçeği anlıyor.
Sevgi
dolu Tanrım gerçek olur.
İnsan
sözlüğü milyonlarca kelime içerir. Ancak Tanrı'nın Sözlüğünde yalnızca iki
kelime vardır: özlem ve alıcılık. Allah, sonsuz lütfuyla şu iki anlamlı
kelimeyi -ki bu çok büyük bir zenginlik diyebilirim- insanoğluna bahşediyor:
Hırs ve kabûl.
Bugünün
özlemi
bu
yarının kurtuluşu.
Bugünün
duyarlılığı
bu
yarının Sonsuzluğu.
Sonluda,
Sonsuzun mesajını duymamız gerekir.
Uçup
giden anda, ebedi Ötesi'nin mesajını duymaya ihtiyacımız var.
Ölüm
aleminde Ölümsüzlük mesajını duymaya ihtiyacımız var.
Burada,
şu anda, ölümsüz şair Blake içimizde ve bizim aracılığımızla şarkı söylüyor:
Dünyayı
bir kum tanesinde görmek için
Ve
cennet bir kır çiçeğinde
Sonsuzluğu
avucunuzun içinde tutun
Ve
sonsuzluk zamanın içindedir.
Manevi
arayıcının değer verebileceği mesaj budur. İç varlığı ve iç yaşamı, hevesli
kalbinin en derin derinliklerinde yankılanabilecek bu mesajla dolu olabilir.
Dış
evren, iç evren ve gizli evren. Fizik arkadaşım, kimya arkadaşım, coğrafya
arkadaşım, astronomi arkadaşım, hepsi bana dış evreni anlatıyor. Onlara
minnettarım. Psikoloji arkadaşım ve felsefe arkadaşım bana içsel evreni
anlatıyor. Onlara minnettarım. Yogi arkadaşım ve Avatar arkadaşım bana gizli
evreni anlatıyor. Onlara minnettarım. Hepsine başarılarından, keşiflerinden ve
gerçekleştirmelerinden tamamen memnun olup olmadıklarını soruyorum. Doğrudan
cevap verirler: "Hayır."
Dış
evrendeki arkadaşlarım bana keşfedecekleri ve çözecekleri çok şey olduğunu
söylüyorlar. İç evrendeki arkadaşlarım, somutlaştıracakları ve
gerçekleştirecekleri çok şey olduğunu söylüyorlar. Ve gizli evrendeki
arkadaşlarım bana keşfedecekleri ve tezahür ettirecekleri çok şey olduğunu
söylüyorlar.
Görünen
evren ve görünmeyen evren. İçimizdeki düşünür, görünen evreni hevesli bir
zihinle görür. İçimizde bilen kişi, görünen evreni hevesli bir yürekle
hisseder.
Görünmez
evrene girmek için ihtiyacımız olan şey, ruhun aydınlatıcı ışığıdır. Ruhun
aydınlatıcı nuru ile görmezsek, ruhumuzun emirlerini duymazsak, görünmeyen
âleme girmemiz tek kelimeyle imkansızdır.
Yaşayan
bir evren, gelişen bir evren, ölen bir evren ve ölümlü bir evren. İstekte
bulunduğumuzda, bilinçli, ruhen ve kendiliğinden sonlu olanın sınırlarının
ötesine geçmeye çalıştığımızda, yaşayan ve gelişen bir evrende yaşıyoruz.
Bilinçli ya da bilinçsiz olarak şüphe, kıskançlık, korku, kusurluluk,
bağımlılık, sınırlama ve ölüme değer verdiğimizde, ölmekte olan ve fani bir
evrende yaşıyoruz.
Evrende
-manevi evrende veya gerçek evrende- yaşamak istiyorsak, evrenin yasalarına
uymamız gerektiğini bilmemiz gerekir.
Evrenin
yasaları nelerdir? Sev ve hizmet et.
İnsanlığı
sevin. Tanrısallığa hizmet et.
İnsanlığı
ilahiyatta sevmeliyiz. İnsanlığın ilahiliğine hizmet etmeliyiz.
Burada,
"İtaat yoluyla yönetmeyi öğreniriz" diyen Platon'un mesajını
hatırlayabiliriz. Ve sonra, evrenin yasalarına uyarsak cehaleti yönetebilir ve
ölümü kontrol edebiliriz.
Bilim
adamı tüm evreni keşfetmek istiyor. Sonsuz Gerçeği arayan ruhani insan da tüm
evreni keşfetmek ister. Yani, bir manevi bilim adamı ve bir manevi arayıcı,
aynı misyona sahip oldukları için her zaman birlikte gideceklerdir.
Tüm
bilim adamlarının bilim adamı Einstein, bize en yüce mesajı veriyor:
"Başkaları için yaşayanın hayatı, yaşanmaya değer." Sınırsız Işık ve
Huzur arayan ruhani kişinin bize anlattığı tam olarak budur. Hayat, yalnızca
başkaları için yaşayanlar için anlamla doludur . Gerçekten, bu, tüm saygıdeğer
dinlerin mesajıdır - başkaları için yaşamak.
Bilim
ve din bu anlamda el ele gitse de başka bir şey daha var. Biz buna Yoga
diyoruz. Yoga, "birlik" anlamına gelen Sanskritçe bir kelimedir -
Tanrı ile birlik, Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük ile birlik. Yoga alemine
girerken, insanlığa sunduğumuz sevgi ve hizmetin başkaları için değil, kendimiz
için, genişleyen parçamız için olduğunu hissederiz. "Diğerleri" diye
bir şey yoktur. Hepimiz aynı ailenin üyeleriyiz.
Cehalet
bataklığında kaldığımızda "ben", "sen", "o"
deriz. Ama birlik, bölünmez birlik, Allah ile birlik, insanlık ile birlik,
Allah'ın yaratmasıyla birlik söz konusu olduğunda, o zaman bunun başkalarının
hayrına olduğunu söyleyemeyiz. Bu bizim iyiliğimiz için, genişlemiş ve daha
eksiksiz "Ben"imiz için.
açılış
Bilim gerçeği ortaya çıkaracaktır. Din ya da maneviyat diyelim, evrendeki
gerçekleri ortaya çıkaracaktır. Ve Yoga, Tanrı ile birlik, evrenin iyiliği için
İlksel Gerçeği gerçekleştirir.
Bilimin
keşfi tamamlandığında, kendi evreninin Ezeli Ötenin Gerçeğini tezahür
ettirdiğini görecektir.
Din
ya da maneviyat İlksel Gerçeği keşfettiğinde, evrenlerinin sürekli aşan
Ötesinin Gerçeğinin farkında olduğunu göreceklerdir.
Ve
Yoga ya da Tanrı ve insanlıkla bilinçli birlik yolculuğunu tamamladığında,
dünyanın çehresini değiştirecek. Dünyanın yüzünü aydınlatacak.
Bilimin
keşfi, dinin ve maneviyatın keşfi, insanın en yüksek birliğinin, Tanrı ile
bölünmez birliğinin keşfi, üç kardeş gibi ebedi Baba'ya, Hedefe doğru yarışacaktır.
YÜKSEK
DÜNYALAR
Cambridge
Üniversitesi, Cambridge, İngiltere
Kralin
Koleji
23
Kasım 1970
Cambridge,
özlem ışığının önünde eğiliyorum. Işık bilginizin önünde eğiliyorum. Senin
ilahi gururun önünde eğiliyorum. Doğru, İngiltere'desin, İngiltere'den geliyorsun
ama aynı zamanda tüm dünyadansın. Bütün dünya seni çok yakın görüyor.
Yedi
üst dünya ve yedi alt dünya vardır. Yüksek dünyalar: Bhur, Bhuvan, Swar, Jana,
Mahar, Tapas ve Satya. Upanishad'lardan biri yedi yüksek alemden bahseder.
Bunlar Agniloka, Vayuloka, Varunaloka, Adityaloka, Indraloka, Prajapatiloka ve
Brahmaloka'dır. Bazı ruhani kimseler, bahsedilen dünyaların birinci grubunun
ikinci gruba tekabül ettiğini düşünürler. Diğerleri eşit olarak buna itiraz
etme hakkına sahiptir. Bununla birlikte, garip bir şekilde, istisnasız herkes
Satya ve Brahmaloka dünyalarının bir ve aynı olduğu konusunda hemfikirdir.
Bu
dünyalara arzumuzun ve alıcılığımızın gücüyle girebiliriz. İstek ve alıcılığa
sahip olduğumuzda, bu dünyalar her zaman bizden uzak kalamaz.
Aspirasyon.
Bu kelime ile ne demek istiyoruz? İç çağrı, içimizde yükselen alev. Özlem,
gerçekliğin sürekli ihtiyacıdır.
Duyarlılık.
Alıcılığa nasıl sahip olabiliriz? Saflık ve samimiyete dönüşürsek alıcılığa
sahip olabiliriz. Dünyevi varlığımızda saflık ve samimiyet belirgin ve önemli
hale geldiğinde, kolayca alıcı olabiliriz.
Samimi
bir arayıcının aspirasyona ve alıcılığa ihtiyacı vardır. Aspirasyon olmadan
kökleri yoktur. Alıcılık olmadan kısırdır.
daha
yüksek dünyalar. Her arayıcının yüksek dünyalara girmek için ilahi bir hakkı
vardır. Özlemi ona kolayca talimat verebilir ve onu Tanrı'nın Tahtı'na
götürebilir. Daha yüksek, hatta daha yüksek, daha yüksek dünyalara girmek için
ihtiyacımız olan şey içsel bir çağrıdır. İsim ve şan için haykırıyoruz. Ama
içten içe bu dünyada bol miktarda Barış, Işık ve Mutluluk için haykırırsak, tüm
varlığımız Barış, Işık ve Mutlulukla dolup taşar.
Yüksek
dünyalar içimizdedir, dışımızda değil. Konsantre olduğumuzda, meditasyon
yaptığımızda, tefekkür ettiğimizde, bu yüksek dünyalara gireriz. Dinamik olarak
konsantre olduğumuzda, bu yüksek dünyaların kapısındayız. Ruhsal olarak
meditasyon yaptığımızda, İlahi Odaya gireriz. Sınırsız ve koşulsuz tefekkür
ettiğimizde, Tanrı'nın Tahtı'na ulaşırız.
Yüksek
dünyalara girmeyi arzularken, kozmik tanrılara dua ederiz. Kozmik tanrıların
yardımımıza koşacağını ve daha yüksek dünyalara girmemize yardım edeceğini
hissediyoruz.
Burada
Marcus Aurelius'un ruhunu anmak istiyorum: "Tanrıların bize yardım etme
gücü ya vardır ya da yoktur. Onlarda yoksa neden onlara dua ediyoruz? Eğer
onlarda varsa, arzularımızı tatmin etmek yerine geri çevirmeleri, korktuğumuzu
saklamak yerine bizi korkunun üzerine çıkarmaları için neden dua etmiyoruz?
Arzularımızı
gerçekleştirmek için daha yüksek alemlere girmek istiyorsak, daha yüksek
alemlere asla giremeyeceğiz. Yüksek dünyalara ancak İçsel Pilotumuz Yüce
Rab'bin İradesi olduğunda girebileceğiz. Derinlere indiğimizde, birkaç saat
meditasyon yaptığımızda ve meditasyonumuz çok duygulu ve aynı zamanda koşulsuz
olduğunda, o zaman yüksek dünyaları tefekkür ederiz. En yüksek Gerçeği, İlksel
Gerçeği içtenlikle arayanların hiçbiri yüksek dünyaları inkar etmeyecektir.
Porfiry
buna ek bir ışık tutuyor: "Tanrı'dan yalnızca Tanrı için değerli olan
hediyeler istemeliyiz ya da Tanrı'dan başka kimseden alamayacağımız hediyeler
diyebiliriz."
Yüksek
dünyalara girmek için ihtiyacımız olan samimiyet, ihtiyacımız olan saflık,
ihtiyacımız olan huzur, ihtiyacımız olan zevk.
Samimiyet.
İç güzellik samimiyetin diğer adıdır.
Saflık.
Tanrı'nın ilk çocuğunun adı saflıktır.
Barış.
Barış, birliğin yüce gücü ve çoğulluğun kutsallığıdır.
Zevk.
Kendinden geçme, Tanrı'nın ebedi Evi'nin adıdır.
Günlük
hayatımızda iki şeyi fark ederiz: insani ve ilahi. Yaptığımız, söylediğimiz
veya dönüştüğümüz her şeyde ya insani ya da ilahi olanı görürüz .
İnsan
dünyası ve ilahi dünya. Zeki bir insan, dış dünyayla nasıl başa çıkacağını
bilen kişidir. Dünyaya, insanlığa aldanmak istemez ama bilerek veya bilmeyerek
dünyayı, cehalet dünyasını kandırır. Bilge bir insan, iç dünya, içindeki yüksek
dünyalar hakkında her şeyi bilen kişidir. O kimseyi aldatmaz. Dış dünyayı,
cehalet dünyasını fethetmek istiyor. Ama onun zaferi Sezar'ın zaferi değildir:
“Geldim, gördüm, yendim. Geldim gördüm yendim. Ne münasebet. Bilge bir insan cehaleti
yenmek istediğinde, bunu yalnızca içindeki varlığı onu dünyanın çehresini
değiştirmeye çağırdığı için yapar. Dünyayı fethetmekten gurur duymuyor. HAYIR.
Cehaletin nefesini işitince cehaleti ilme, karanlığı nura, ölümü ölümsüzlüğe
dönüştürmenin vazgeçilmez görevi olduğunu hisseder.
Yüksek
dünyalara girmenin iki yolu vardır. Biri ilim yolu, diğeri takva yoludur.
Bilgi:
Ben bilgiyim, ben bilinenim, ben bilenim.
Adanmışlık:
Ben bağlılığım, ben inisiyasyonum, ben kurtuluşum.
Bilgi
kendini genişletir, Hakikat'e doğru genişler. Adanmışlık kendisini mutlak
Hakikat ile özdeşleştirir. Adanmışlık, kimliğinin gücüyle Sonsuzluğa dönüşür.
İlk
Gerçeğin samimi bir arayıcısı, ya bilgi yolunu ya da adanmışlık yolunu takip
edebilir. Ama yolculuğun sonunda ilim yolundan giden arayıcı ile takva yolundan
giden arayıcı buluşacak ve tokalaşacaktır, çünkü aynı Gaye'ye ulaşmışlardır.
Ya
insan düşüncesi dünyasında ya da İlahi İrade dünyasında yaşıyoruz. İnsan
düşüncesi yavaşlar ve ölür, ancak İlahi İrade sürekli büyür ve hızla akar.
Böylece,
insan gücü boşuna doğar. İlahi güç gerçeklikten doğar.
Son
olarak, dikkatimizi sevgimize çeviriyoruz: insan sevgisi ve İlahi Sevgi. İnsan
sevgisi, varış noktası Hayal kırıklığı olan uzun mesafeli bir trendir. İlahi
Aşk, Aydınlanma varış noktasına sahip yerel bir trendir. İnsan fiziksel sevgisi
yavaş bir zehirdir. İlahi Aşk akan bir ırmak ve tükenmez bir Nektar
kaynağıdır. İnsan sevgisi aşılabilir. İlahi Aşk tezahür edebilir. İnsan sevgisi
sonuçsuz bir bekleyiştir. İlahi Aşk tam bir mükemmelliktir.
Koşulsuz
sevgi, Tanrı'nın kendisidir. Özverili bağlılık, bir kişinin ihtiyaç duyduğu
şeydir. Karşılıklı feragat, Tanrı ve insanın birbirlerine sunduğu şeydir.
Sevginin gücü, güç sevgisinin yerini aldığında, kişi yeni bir isim edinir -
Tanrı.
Altın
Saat, Tanrı'nın Saati hızla doğuyor. Ağarmış geçmişin görücülerinin yüce
farkındalığına kalbimizin özlemini sunalım:
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante
Ondandena
jotoni jovanti
Onandau
dua edenyabhisau viuanti
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
yolculuğunun
sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
KALICI
VE DÜZENSİZ
Bristol
Üniversitesi, Bristol, İngiltere
30
Kasım 1970
Kalıcı
nedir? kararsız nedir? Kalıcı olan gerçekliktir. Süreksiz olan gerçekdışıdır.
Gerçeklik,
ışığın, ışıkta ve ışık için varlığıdır. Gerçek dışılık, gecenin, gecenin içinde
ve gece için var olmasıdır.
Gerçekliğin
ebeveynleri, Kutsallık ve Ölümsüzlüktür. Gerçek olmayanın ebeveynleri esaret ve
cehalettir.
İlahi
Işığı gördüğümüzde mutluluk hissederiz. İlahi Işığı gördüğümüzde güçleniriz. Ve
İlahi Işığa döndüğümüzde hayatımız bereketlenir.
İlahi
olmayan geceyi gördüğümüzde güçsüzleşiriz, güçsüzleşiriz. İlahi olmayan geceyi
hissettiğimizde sıkıntılıyız, mutsuzuz. Ve ilahi olmayan bir geceye
dönüştüğümüzde hayatımız anlamsızlaşır, verimsizleşir.
Aydınlatıcı
ışık ve aydınlanmış ışık, kararan gece ve karanlık gece. Aydınlatıcı ışık,
içimizdeki ışıktır. Aydınlanmış ışık, dışımızdaki ışıktır. Kararan gece bizden
önceki gecedir. Karanlık gece, etrafımızı saran gecedir.
Gerçek
olan kalıcıdır, kalıcı olan manevidir. manevi nedir? Daima aşan Beyond'un
hayatı. Ama her zaman aşkın Ötesi'nin bu yaşamı burada, dünyada tezahür
ettirilmelidir. Bu hayat gerçektir, gerçeğin ta kendisidir.
Ruhsuz
nedir? Malzeme kelimesini kullanmama izin verin. Maddi olan, kısa bir süre için
zenginliktir.
İlahi
zenginlik ve maddi zenginlik. İlahi zenginlik bizim içsel arzumuzdur. Bu özlem,
içimizdeki Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlüğün şarkısıdır. Maddi zenginlik
arzudur. Doğrudan ve kalıcı mülkiyet için bir çağrıdır.
Sahip
olmaya çalıştığımızda maalesef kendimizin sahip olunan nesne haline geldiğimizi
hissederiz. Ama birine ruhumuzun ışığıyla bakmaya çalıştığımızda, kendimizi
çoktan özgürleşmiş hissederiz ve o kişi de özgürleşmiştir.
Kalıcı
olan ilahidir. Geçici olan ilahi olmayandır. İlahi bilgelik yeryüzünde
doğduğunda, geçici olanın yararsız olduğunu anlayacağız.
Kutsallık
ve Ölümsüzlük içimizdedir. Ölümsüzlük bize ne yapacağımızı söyler ve Kutsallık
bize bunu nasıl yapacağımızı söyler. Ölümsüzlük, Yüce Işığın kıvılcımı olan
ruhumuzun buyruklarına uymamızı ister. Bizden her zaman İç Pilotu hissetmemizi
istiyor. İlahiyat bize bunu nasıl yapabileceğimizi söyler. Bunu öz disiplinli
bir yaşamla, kendimizi daha yüksek bir amaca adayarak, dışsal doğamızı
arındırarak ve Tanrı'ya karşı ölümsüz, koşulsuz sevgiyle yapabiliriz.
Bağımlılık
ve cehalet gecenin ebeveynleridir. Cehalet bize ne yapacağımızı, bağımlılık ise
nasıl yapacağımızı söyler. Cehalet bizden dünyayı yok etmemizi istiyor ve
bağımlılık bize bunu nasıl yapacağımızı söylüyor: zalimce ve acımasızca, dürüst
olmayan yollarla.
Manevi
arayıcı, kalbinin en derin köşelerine girmeye ve oradan ışığı yüzeye çıkarmaya
çalışır. Bu nur yardımıyla kalıcı bir nefes olmak ister. Kalıcı bir nefes
olması için ihtiyacı olan şey içsel bilgeliktir. İç bilgelik nedir?
Cennetin
Şarkısı Bhagavad Gita'da Lord Krishna ilahi enstrümanı Arjuna'ya şöyle der:
"Ey Arcuna, bilge bir adam duyularına hakim olmuş kişidir." Yani
duyularımızı fethettiğimizde, gerçekliğin büyüdüğü ve kutsallığın aktığı
bilgelik alemine gireriz.
Bilgelik
dünyasına girmek için sürekli sevgiye, hakikat sevgisine, ışık sevgisine
ihtiyacımız var. Ama şimdi uçup giden gerçeği, uçup giden ışığı, uçup giden
malları seviyoruz. Sahip olduğumuz ya da değer verdiğimiz geçici servet,
gerçeklerden çok korkuyor. Hakikatten şüphe eder ve Allah'tan korkar. Ancak
ilahi zenginliğimiz - özlem - gerçeği çağırır ve Tanrı'yı onurlandırır. Her gün
kendi gözlerimizle görüyor ve insan tarafından yaratılan dünyanın geçiciliğini
kendi kalbimizle hissediyoruz. Düşüncelerimizle ve eylemlerimizin sonuçlarından
doğan fikirlerimizle oluşturduklarımız uzun sürmez. Şu anda bir düşüncem var ve
sonraki saniye o düşünce yok oluyor. Belki sonuç getirir. Ve bu sonuç yine
kısacık bir saniye daha sürer.
Ama
irade dediğimiz başka bir şey daha var - ruhun iradesi, ruhun boyun eğmez
iradesi. Bu irade gücümüzün bir damlasını harekete geçirebilirsek, sadece
eylemin değil, sonucunun da ebedî bir hakikat olduğunu görürüz. Nefsin
iradesini geliştirmek için Ruhun hayatına girmemiz, hayatımızı disipline
etmemiz gerekir. Disiplinli bir yaşam, yaşamı bastırmak ya da sürekli yaşama
eziyet etmek anlamına gelmez. Öz disiplinli bir yaşam, Işığa ihtiyaç duyan ve
Işığın onu yönlendirmesini, şekillendirmesini ve biçimlendirmesini isteyen bir yaşam
anlamına gelir. Hayat disipline edildiğinde hayvanlar gibi davranmayız. Ve
yaşam yeterince disipline edildiğinde, gerçek tanrısallık gelişir. Bu zamanda,
Tanrı'yı idrak etmenin ya da kendini keşfetmenin doğuştan hakkımız olduğunu
söyleyebiliriz ve Tanrı'yı idrak ederek ebedi Gerçeğin bilgeliğini kazanırız.
En
yüksek Gerçeği gerçekleştirmek için bir veya birkaç kişinin seçildiği doğru
değildir. Hayır, ondan uzak. Her insan Tanrı'nın bir aracıdır ama şuurlu
olmalıdır. Şimdi bunun farkında değil, bilinçsiz. Ama dua ettiğinde, meditasyon
yaptığında, doğal olarak Tanrı'nın sürekli bilinçli bir aracı haline gelir. Ve
Tanrı'nın bilinçli bir enstrümanı haline gelen kişi, Sınırsız'ın mesajını sonlu
olanın tam kalbinde duyar ve sonsuzluğun Nefesini kısacık olanda hisseder.
Sürekli
Tanrı hakkında düşünmek, Tanrı üzerine meditasyon yapmak, Tanrı'da sınırsızca
yaşamak demektir. Sürekli, ruhsal ve sınırsız olarak Tanrı'da yaşadığımızda,
Tanrı koşulsuz olarak bizim için her şeyi yapar. Bize sonsuz ölçüde Işık, Huzur
ve Mutluluk verir ve biz de O'nun Enkarnasyonu oluruz.
Burada
yeryüzünde, ebedi Gerçeğin, Aşkın Gerçeğin mesajı yerine getirilmelidir, çünkü
Tanrı yeryüzünü Tezahür Alanı olarak seçmiştir. Ebedi Işık burada, dünyada
tezahür etmeli ve biz, hepimiz, Tanrı'nın bilinçli araçları olmalıyız. İçsel
bir çağrımız varsa onlar olabiliriz ve bu içsel çağrı bir çocuğun çağrısı
olmalı. Bir çocuk annesi için ağladığında annesi nerede olursa olsun koşarak
yanına gelir. Çocuk yan odada ya da mutfakta olabilir ama annesi onu beslemek
için koşar.
Aynı
şekilde, içsel bir çağrımız olduğunda, Işığa ve Gerçeğe kendiliğinden bir
çağrımız olduğunda, Tanrı sonsuz Cömertliği ile bize Işığı gösterecek ve biz de
bu Işığa döneceğiz.
Allah'ı
yerine getireceğiz. Tanrı'yı yerine getirerek, kendimizi gerçekleştireceğiz.
Allah'a tek duamız şudur:
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür,
Ey
Yüce Rab!
MANEVİYLE
İLGİLİ ÜÇ DERS
Oxford
Üniversitesi, Oxford, İngiltere
Üniversite
Katolik Kilisesi,
Newman
kitlesi
11
Temmuz 1973
Maneviyat
bizim içsel gelişimimiz, içsel gelişimimiz, içsel başarımız ve içsel
doyumumuzdur. Mineral alemini terk ettiğimiz gün ruhsal yolculuğumuza başladık.
Bitkiler alemini geçtikten sonra hayvanlar alemine girdik ve evrimimiz
hızlandı. Sonra hayvanlar aleminden insan alemine geldik ve evrimimiz bilinçli
hale geldi. Şimdi, insan âleminden, bilinçli, ruhen, özveriyle, ilahi ve
kayıtsız şartsız ilahi âleme girmeye çalışıyoruz.
Burada
hepimiz arayıcıyız, hepimiz ruhani insanlarız. Kendi farkındalığım sayesinde,
istisnasız hepimizin maneviyat çalıştığını söylemek istiyorum. Bu konuyu az da
olsa incelememiş kimse yoktur yeryüzünde. Bu nesneden, her biri yeteneğine veya
alıcılığına göre bir şeyler öğrenir. Hiçbir şey bilmeyen yoktur. Senin bilgin
benimkiyle aynı olmayacak ama bu senin konuyu benim kadar iyi çalışmadığın
anlamına gelmez.
Maneviyattan
ne öğrendim? Sadece üç şey öğrendim. Öğrendiğim ilk şey Allah sevgisiydi.
İkincisi kendini keşfetmektir. Ve üçüncüsü, ilk şeyi ilk önce yapmanın
önemidir. Tanrı için aşk. Kendini keşif. İlki ilk.
Tanrı
için aşk. Allah'ı sevmeyen var mı? Hayır, ateist bile değil. Ateist Allah'ı
inkar eder. Ama benim için onun inkarı, Tanrı'nın bir eylemidir. Ve sevdiği ne
varsa Allah'tır, çünkü her şey Allah'tan gelir ve Allah'tan var olur. Ateistler
ve agnostikler, muhtemelen kendi zararlarına olsa da, Belirlenmiş Hedefe
götüren aynı teknededirler. Allah sevgisi, Evrensel Bilinç ile bir olmaktır.
Evrensel Bilinç ile bilinçli birlik Tanrı için bilinçli sevgidir. Allah birdir,
Allah çoktur. O bir ağaçtır. O dallar, yapraklar ve çiçeklerdir. O hem birlik
hem de çeşitliliktir. İçe baktığımızda O birdir, zahire baktığımızda ise
çoktur.
Kendini
keşif. Kendini keşfetmekten ne anlıyoruz? Kendini keşfetme, cehalet hastalığına
çaremizdir. Hasta olduğumuzda bir süre acı çekeriz ve sonra iyileşiriz, sadece
tekrar hastalanırız.
Kendini
keşfetme ve Tanrı'yı keşfetme. Kendini keşfetme ile Tanrı'yı keşfetme arasında
hiçbir fark yoktur. Kendinizi açtığınızda, kalbinizin en derin köşelerinde
Tanrı ile birliği, içsel Kutsallığınızı, içsel Ölümsüzlüğünüzü, Tanrı'nın
Kendisi olan içsel Sonsuzluğunuzu hissedersiniz. Bu kavrayış, ruhsal Öğretmenin
tekelinde değildir. İstisnasız herkes açabilir. Ama bilinçli bir çaba gösterdiğimizde,
farkındalık ve bağlılıkla dua ettiğimizde, cehaletin zevklerinin tadını
çıkaranlardan çok daha hızlı bir şekilde Tanrı'nın Işığını, Huzurunu ve
Mutluluğunu idrak ederiz.
İlki
ilk. İlk nedir? Hayatımızdaki ilk şey Tanrı olmalıdır. İlk düşüncemiz şu
olmalıdır: "Senin isteğin yapılacak." Sonlu, Sonsuz'u kendi çok
yakını olarak bilinçli olarak kabul ettiğinde, sonlu özgürlük ve mükemmellik
ile kutsanır. "Senin iraden olsun" dediğimde, alt varlığımı bilinçli
olarak üst varlığıma teslim ediyorum demektir. Ayaklarım alt varlığım, kalbim
üst varlığım diyebilirim. Hem kalp hem de ayaklar bana ait ve her ikisi de
varlığımın ayrılmaz bir parçası. Fakat ayaklar cehalet içinde, kalp ise nur ve
hikmet denizinde yüzmektedir. Kalbim, en yüksek yeri olan kalbinin önünde
eğilmeye hazırsa, ayaklarıma kolayca yardım edebilir ve ayaklarıma rehberlik
edebilir. Ayaklar artık cehalet içinde olduklarını hissetmeli ama kalbe girdiği
an nur görecektir.
Daha
yüksek ve daha düşük olanı somutlaştırdığımı bilmem gerekiyor. En yüksekte
olduğumda, Yüce Pilot ile bilinçli olarak bir, ayrılmaz bir şekilde bir olurum.
Bu bilinçte O'nu temsil ediyorum ve bir gün ebediyen O neyse o olacağım. Alt
tarafım cahil, kusurlu, ilahi olmayan, kötü ama üst kısmın da bana ait olduğunu
hatırlayabilirsem, o zaman yüksek kısmın özgürleşme mesajıyla alt kısma
gelmesinde bir yanlış görmeyeceğim.
Bu
nedenle, önce birincisini yapmak, kişisel irademizi Yüce'nin İradesine teslim
etmek ve sonra böyle bir feragatin alt varoluşumuzun yüksek varoluşumuza
feragat etmek olduğunu hissetmektir. Alt varoluşumuzu yüksek varoluşumuza
bıraktığımızda, Mutlak Yüce'nin seçilmiş araçları oluruz.
Manevi
yaşamın eğitimi zamanı geldiğinde, kendimizi iki öğrenciyle buluruz: akıl ve
kalp. Bu iki öğrenci bize daha yüksek bilgeliği öğrenmek için geldiler ve her
ikisine de öğretilmesi gerekiyor. Ancak bu öğrencilerden hangisinin şu anda
daha fazla öğrenme yeteneğine sahip olduğunu ve kimin daha az olduğunu, kimin
daha ilerici ve kimin daha az ilerici olduğunu, kimin daha fazla ilgiyi hak
ettiğini ve kimin daha az ilgiyi hak ettiğini bilmemiz gerekiyor. İki öğrenci
çalışmaya gelir: zihin ve kalp. Akıl üçüncü öğrencidir ve kalp son sınıf
öğrencisidir. Ancak ne yazık ki, genç olan genellikle yaşlı olan için sorun
yaratır.
Öğretmen
bizim iç varlığımızdır. Öğrenciye, “Çok şey öğrendin. Ancak bilginiz sadece
bilgidir ve aslında yolunuzda durur. Bilginin umudumuz olduğunu her zaman
söyleriz; sana gelince, bilgi gerçek bir engel haline geldi. Çok fazla bilgi
biriktirmişsin. Onları nasıl kullanacağınızı bilmiyorsunuz ve onları
sindiremiyorsunuz. Bu yüzden lütfen, Tanrı aşkına, bildiklerinizi unutun. Bunu
unutabilirsen, o zaman benden gerçekten yararlı bir şey öğreneceksin, içsel
varlığından."
O
zaman içsel varlığımız mürit-yüreğe şöyle der: "Tek bir şeyi öğrenmen
gerekiyor - vermeyi. Kendinizi sunun, sahip olduklarınızı ve olduğunuz şeyi
sunun. Kendinizi özgür bırakın." Kalp hemen cevap verir: “Ben hazırım.
Şimdi sahip olduğum şey güvensizlik ve cehalet. Benim olduğum şey belirsizlik.
Ama tüm bunları derhal sunmaya hazırım. Tüm güvensizliklerimden,
güvensizliklerimden ve cehaletlerimden vazgeçeceğim."
Kalp,
sahip olduğu şeyden ve ne olduğundan vazgeçmeye hazır ve heveslidir, ancak
zihin unutmayı çok zor bulur. Unutması gereken şey şüphe etme yeteneğidir. Bu
zihin için en önemli şeydir. Zihin başkalarından nasıl şüphe duyacağını
biliyorsa, o zaman gerçekten bir bilgeliğe sahip olduğunu hisseder. Senden
şüphe ettiğim an, harika bir şey yapmışım gibi hissediyorum. Burada şüpheme
ruhani bir otorite bahşettim. Ancak bu tür bir ruhsal otorite, yavaş yavaş
ilerleyen bir zehirden başka bir şey değildir. Manevi hayatımı öldürüyor. Ancak
kalp bunun tam tersidir. Bugün alır, yarın ulaşır, öbür gün olur ve sonunda
ebediyen ne olduğunu anlar.
Öyle
bir an gelir ki kalp, kardeşine duyduğu içsel sevgiden, zihinden gelir ve
kapısını çalar. Akıl büyük bir isteksizlikle kapıyı açar ve büyük bir
şaşkınlıkla öz kardeşi olan kalbin tamamen nurlu olduğunu görür. Kalbin içinde
bir damla karanlık yoktur. Sonra akıl kalbe bunu nasıl başardığını sorar. Diyor
ki: “Sen de ailenin bir üyesisin. Nasıl oluyor da sende aydınlanmanın,
kutsallığın ta kendisini görüyorum? Neden kötüyüm, neden hala cahil ve
aydınlanmamışım?”
Kalp
cevap verir: “İç Pilot'un emirlerine uydum. İç Pilot'un benden istediği gibi
yaptım. Size gelince, İçsel Pilot bilginizi unutmanızı istiyor. Öğrendiğiniz
şey aydınlanma değildir. Keşfettiğin şey farkındalık değil. Bilgileri
öğrendiniz ve açtınız ve bu bilgilere dayanarak bir karanlık ve bölünmüş bilinç
sarayı inşa ettiniz. Kendinizi her zaman dünyanın geri kalanından ayırdınız.
Farkındalığımı kendi farkındalığın olarak almıyorsun. Sen beni yakın
görmüyorsun ama ben seni çok yakın görüyorum. Size gelince, birlik yok, sadece
ayrılık var. Işığa doğru koşmuyorsun. Hedefiniz hala çok uzakta. Benden bir şey
yapmamı istediğinde İçsel Pilotu dinledim ve şimdi ben aydınlanmanın ta
kendisiyim.”
Akıl
bir süre düşünür ve sonra “Tamam, seni dinleyeceğim” der ve bildiklerini
unutmaya başlar. Önce şüpheyi unutur, sonra korkuyu unutur, sonra hasedi
unutur, sonra üstünlük ve aşağılanma duygusunu unutur. Zihni bütünden ayıran
her şeyi, bilinçli olarak unutmaya çalışır. Akıl şüpheyi uzaklaştırır - inanç
hemen gelişir. Güvensizliği uzaklaştırır - hemen güven doğar. Her türlü
aşağılanma duygusunu reddeder ve birlik duygusunu benimser. Kirlilik zihni terk
eder ve saflık girer. Zihin artık Işığı kabul eder ve asıl amacını düşünür.
Zihnin orijinal amacı aydınlanmadır. Kalbin orijinal amacı kurtuluştur. Bu
ikisi kaderlerine giden yolda karşılaştıklarında ayrılmaz bir bütün olurlar.
Sonra mükemmellik doğar ve kişi Mutlak Yüce'nin yeryüzündeki bilinçli
temsilcisi olur .
ARAYANIN
YOLCULUĞU
Cambridge
Üniversitesi, Cambridge, İngiltere
Kings
College Kines Salonu
12
Haziran 1973
Bazılarınız
buraya ruhsal Öğretmeni görmeye geldiniz. Diğerleri Yoga'yı görmeye geldi.
Diğerleri arayıcıya bakmaya geldi. İçimdeki manevi Öğretmeni görmek için buraya
gelenlere minnettarım. İçimdeki Yoga'yı görmeye gelenlere daha da minnettarım.
İçimdeki arayıcıyı görmeye gelenlere çok minnettarım.
Manevi
bir Öğretmen olarak, öğrencilere veya müritlere kalbimin sevgisiyle ders
veririm. Başka türlü yapamam. Aşk bilgisinden başka bir bilgim yok. Gönülden
sevgiyle takipçilerime ve öğrencilerime öğretmeye çalışıyorum.
Bir
Yogi olarak, İçsel Pilotumla sürekli bir bütünüm, her zaman İçsel Pilotumun
emrinde olmaya çalışırım. O'nun Emirlerini yerine getirmeye ve böylece içsel
rehberlik için bana gelenlere hizmet etmeye çalışıyorum.
Bir
arayıcı olarak, her zaman Aşkın Yüce'nin Ayaklarındayım. Ben bir arayıcıyım,
sonsuz Gerçeğin arayıcısıyım. Arayan, yolculuğunun asla bitmeyeceğini bilir.
Gerçeğin farkındadır, ancak farkındalığının bir sonu olmadığını hisseder. Yüce
Gerçeği, Aşkın Gerçeği keşfeder, ama sonra Gerçeği keşfetmesinin bir sonu
olmadığını hisseder. Tanrı sonsuz, ezeli ve ölümsüz olduğu için, Tanrı'nın
sonsuzluğu, Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü olmadığını anlamaya başlar.
Tanrı'nın Kendisi sürekli olarak Kendi Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğünü
aşmaktadır. Bu yüzden, sürekli aşkın Ötesini arayanlar olduğumuzu anlamamız
gerekiyor. Her arayan kendi yeteneğini, kendi gerçekliğini, kendi rüyasını,
kendi farkındalığını her gün, her saat, her dakika ve her saniye aşar.
İnsan
samimi bir arayış içinde olduğunda, arayış içinde olmayanın keşfetmediğini
keşfeder. En yüksek Gerçeğin samimi arayıcısı, dünya sahnesine girmeden önce
Yüce'ye ciddi bir söz verdiği gerçeğini keşfeder. Bu vaat çok basit ve aynı
zamanda çok ruhaniydi: Yüce'nin bilinçli bir aracı olmak ve bağlılığınız, özleminiz
ve tüm dünya ile bilinçli birliğiniz aracılığıyla burada Yüce'yi tezahür
ettirmek. Arayanın vizyonuna göre her ruh tarafından böyle bir vaat verilir.
İstisnasız tüm insan ruhları, Mutlak Yüce'ye böyle bir söz verir. Ne yazık ki
dünyaya girdiğimizde cehalet denizine düşüyoruz. Binlerce yıldır bu cehalet
denizinde yüzüyoruz ama bu cehalet içinde yüzmekten yorulunca ilim ve hikmet
denizine geçiyoruz. Ve sonra sözümüzü, Tanrı'nın yeryüzünde tezahürüne dair
sözümüzü hatırlıyoruz. Her insan Mutlak'a söz verdiğini bir kez anlar.
Herkes
farkında olmadan bu sözü yerine getirmeye çalışıyor. Ancak arayan kişi bunu
bilinçli olarak gerçekleştirmeye çalışır ve idrak edilmiş ruh bunu bilinçli ve
koşulsuz olarak gerçekleştirmeye çoktan başlamıştır. En yüksek Gerçeğin
arayıcısı, sözünü sürekli ve içtenlikle yerine getirir. Spiritüel Öğretmen,
sözünü bilinçli ve koşulsuz olarak yerine getirir. Ama şu anda çabalamayan,
Tanrı'yı idrak etmeye veya Tanrı'yı tezahür ettirmeye ilgi duymayan kişi,
verdiği sözü bilinçsizce yerine getirir.
Bir
kişi Tanrı'yı bilinçli olarak yerine getirdiğinde veya gerçekleştirmeye
çalıştığında, O'nu mükemmel bir şekilde gerçekleştirir. Tanrı'yı bilinçsizce
yerine getirdiğinde, O'nu kusurlu bir şekilde tamamlar. İnsan bilinçli olarak
Tanrı'yı idrak etmişse, bir adım daha ileri giderek bilinçli olarak Tanrı'yı
keşfetmeye çalışır. Son olarak, insan bilinçli olarak Tanrı'yı
\u200b\u200bgöstermeye çalışır. Bilinçli farkındalıkta, bilinçli açılmada ve
bilinçli tezahürde Tanrı'yı, Ebedi Mükemmelliği görürüz. Tanrı herkes içindir,
ancak Tanrı'nın Varlığını-Gerçeği'ni idrak eden, ilahi yarışta mutlaka öndedir.
Her
insan burada dünyada ve orada Cennette bir şeyler arıyor. Burada, yeryüzünde
Tanrı'da bir şey arıyor. Manevi hayata başlarken Tanrı'ya dua ederiz, Tanrı
üzerine meditasyon yaparız, Tanrı'yı tefekkür ederiz. Dualarla başlıyoruz. Dua
etmeyi anne babamızdan öğreniyoruz. Daha sonra ne elde etmek istediğimize
odaklanmaya çalışırız. Biliyoruz ki zihin dağıldığında hiçbir şey başaramayız
ama dikkatimizi ve konsantrasyon gücümüzü belirli bir şeye odakladığımızda
başarıya ulaşırız. Konsantrasyon sanatını öğreniyoruz ve ardından meditasyonda
bir adım daha ileri gidiyoruz. Meditasyon yaptığımızda Engin'i, Sonsuz'u kendi
içimizde somutlaştırmaya çalışırız ya da Işık ve Hazzın uçsuz bucaksız, sonsuz
denizine dalmaya çalışırız. Son adım tefekkürdür. Tefekkür ettiğimizde,
bilincimiz tefekkür ettiğimiz şeyle bir olur. Seven, Sevgili ile bir olur.
Sonlu, sonlu varlığını kaybeder ve Sonsuz ile bir olur, Sonsuzun kendisi olur.
Dünyaya bağlı bilinç, Cennetten bağımsız bilinçle bir olur.
Arayan,
Tanrı'yı görmek ister. Tanrı'yı kendi gözleriyle gördüğünde, O'nda belirli,
özel, tatlı bir Gülümseme görmek ister. Sadece Tanrı'yı \u200b\u200bgörmekle
tatmin olmayacak. Tanrı'nın sönmez Gülümsemesini görmek istiyor. Allah'ın
kendisine gülümsediğini görse, her şeyi başarmış olur. Arayan kişi o kişide
kesin bir şey görmek ister ve bu şükrandır. O görünüyor. Bilinçli ya da
bilinçsiz her anın insanlığa bir şeyler kattığını hisseder. İnsanlıkta bir
damla minnet görebilse, özverisinin gerçekleşeceğini düşünür. Ama insanlık
cevap vermiyor.
Arayıcı,
Cennete bakar. Cennette kesin bir şey görmek istiyor ve bu Şefkattir. Cennet
onu sonsuz bir Şefkatle desteklemezse çaresiz olduğunu hisseder. Hayatta bir
şeyler başarmış olmasına ve dünya onu göklere çıkarmasına rağmen, kalbinin en
ücra köşelerinde çaresiz olduğunu biliyor. Cennetten daha fazla teşvik edici ve
tatmin edici Merhamet alarak, dünyadaki görevini büyük bir güven ve güçle
tamamlayabileceğini hissediyor.
Arayan,
hayatından bir şey bekler. Ne bekliyor? İnsanlığa özverili hizmet. İnsanlığa
özverili bir şekilde hizmet edebilirse, o zaman tatmin olacaktır. Şartla hizmet
eder, asla doymaz ve tatmin olmaz. Kendinden tüm dünyaya özverili hizmet bekler
ve sonunda özverili bir hizmet ağacına dönüşür.
Arayıcı,
mevcut dünyevi hac yolculuğu sona ererken bir şeyi dört gözle bekliyor. Ne
bekliyor? Ölümsüzlük Şarkısını bekliyor. Ölümsüzlük Şarkısını duyabilirse, bir
gün dünyanın bilinci için her şeyi başaracağını hissediyor. Burada hepimiz
arayış içindeyiz. Arayanların iki kategorisi vardır: zihin arayanlar ve kalp
arayanlar veya zihinsel arayanlar ve psişik arayanlar. Zihin yoluyla en yüksek
olanı gerçekleştirmek isteyen arayanlar, sonunda kalabalık bir trende seyahat
ettiklerini zihin aracılığıyla fark ederler. Bu zihnin trenidir. Akıl treninde
seyahat ederken, yanlarında oldukça fazla yolcu olduğunu ve bu yolcuların:
korku, şüphe, endişe, kıskançlık ve diğer olumsuz ve yıkıcı güçler olduğunu
görürler. Tren aşırı yüklü. Arabayı yavaş, çok yavaş, tembel tembel sürünerek
hedefine doğru sürer. Hedefine ne zaman varacağını yalnızca Allah bilir. Büyük
bir belirsizlikle, tren zihni varış noktasına doğru emekler. Ama kalpten ve
kalbin yardımıyla en yüksek olanı gerçekleştirmek isteyenler farklı bir trende
seyahat ederler. Bu gönül trenidir. Arayan gönül trenine bindiğinde yanında
kimse yoktur. Yalnız o, o ve özleminin yükselen alevi. Tren, içinde çok az
yolcu olduğu için son hızla gideceği yere uçar ve gideceği yere umduğundan çok
daha hızlı varır.
Tanrı
ebedi Oyuncudur. Bizler de Kozmik Oyunu oynayan O'nun çocuklarıyız.
Fizikteyken
günden güne uykuyla oynuyoruz. Bilincimiz uyanmadı.
Hayati
içinde yaşadığımızda, depresyon ve hayal kırıklığı ile oynarız. Yaşamsal olarak
hedefimize ulaşamazsak, bunalıma girer ve hayal kırıklığına uğrarız ve hedefe
ulaştığımızda, istediğimiz başka bir şey olduğunu hissettiğimiz için de
bunalıma girer ve hayal kırıklığına uğrarız.
Akılda
yaşadığımızda, şüpheyle oynarız. Şüphe ile oynarken, bazen şüphenin doğru ortak
olmadığını hissederiz ve acı çekeriz.
Ama
kendi içimize olan inanca daha fazla önem verdiğimiz bir zaman gelir ve o zaman
zihinsel şüphemizi değiştiririz. İçsel inancın gücüyle, kalpte yaşamaya ve
vazgeçişle oynamaya başlarız. Bazen Mutlak'a teslim oluruz, bazen de dua
ettiğimiz Gerçek'i bize teslim olmaya zorlamaya çalışırız. Ve tamamen bir olan
Gerçeklik, samimi içsel çağrımız nedeniyle teslim olur. Ama Gerçeklik içimize
özlem şeklinde girdiğinde, bizi memnun etse de asla tatmin edemeyeceğini
hissettirir. Biz ancak Asli Gerçeği istediği gibi memnun ederek tatmin
olabiliriz. Manevi yaşamda kendi tarzımızda tatmin olduğumuzda, tatmin
olmuyoruz. Sadece En Yüce olan İlahi Olan'ın tarafını tuttuğumuzda içsel olarak
doldurulabiliriz.
Yolculuğumuza
kendimizi memnun ederek başlıyoruz. Kendimizi memnun etmek için doğal olarak
belli bir disiplinden geçmemiz gerekiyor çünkü disiplin olmadan başarıya
ulaşamayız. İçsel tatminin yüzünü görebilmek için zihinsel, yaşamsal, psişik ve
ruhsal disiplin uygulamamız gerekir. Memnuniyet ortaya çıkmaya başladığında
bile, İçsel Pilotu Kendisinin arzuladığı şekilde memnun edene kadar tatmin
olmuş olmayız. Ancak o zaman hayatımızda gerçek tatmin, sonsuz tatmin doğacak.
Hayatlarımızı izlemeye çalışıyoruz, hayatlarımızı iyileştirmeye çalışıyoruz ve
bu iyi bir şey. Ama feragatimiz sayesinde İçimizdeki Pilot'u Kendisinin arzu
ettiği şekilde memnun etmeye çalıştığımızda, O'nun İradesine koşulsuz teslim
olduğumuzda, O'nun seçilmiş enstrümanları olduğumuzda ve O'nun istediği gibi
O'nu yerine getirdiğimizde, o zaman mükemmel araçlar oluruz. Bugün, "Senin
iraden yerine getirilsin" deme konusunda içsel bir bağlılığa sahipsek, o
zaman yarın, "Ben ve Babam biriz" deme hakkına sahip olacağız.
MANEVİ
Bristol
Üniversitesi, Bristol, İngiltere
anson
izleyici,
üniversite
öğrenci kulübü
13
Haziran 1973
Benim
bilgim, anlayışım ve kavrayışıma göre maneviyat bir evdir ve bu evin sakini
Tanrı'dır. Bu, içimdeki başlangıç arayışının gerçekleşmesidir. Ama içimdeki
arayışçı çok deneyimlendiğinde, evin ve bu evde oturanın bir ve aynı olduğunu
söyler.
Başlangıçta,
Tanrı'yı Yaratılış olarak değil, Yaratıcı olarak düşünmek bizim için son derece
kolaydır, çünkü etrafımıza baktığımızda Tanrı'nın Yaratılışının kusurlarla dolu
olduğunu görürüz.
Manevi
bir uyanışın şafağında bir çocuk annesine "Tanrı nerede?" diye sorar.
Anne hemen "Tanrı cennettedir" diye yanıt verir. Sonra çocuk,
"Cennet nerede?" Annenin hemen yanıtı: "Yukarıdaki cennet,
cennetteki." Çocuk memnun, annesinin cevabının oldukça anlaşılır olduğunu
hissediyor. Sonra çocuk büyüyüp ayin için kiliseye gittiğinde aynı soruyu
öğretmenine sorar: "Tanrı nerede?" Öğretmen, Tanrı'nın Cennette
olduğunu veya Tanrı'nın çocuğun kendi kalbinde olduğunu söyleyebilir. Birkaç
yıl sonra, çocuk ergenliğe girerken, derinlere inmek ve Tanrı'nın nerede
olduğunu kendi gözleriyle görmek isteyebilir. Ve son olarak, Tanrı'yı idrak
etmiş olan ruhani Üstatlar hakkında bilgi alabilir. Manevi Öğretmene gider ve
ondan Tanrı'nın varlığının kanıtını ister. Tanrı'nın gerçekten var olduğuna
ikna olduğunda, ilk sorusu "Tanrı nerede?" Manevi Öğretmen ona
Tanrı'nın her yerde ve her şeyde olduğunu söyleyecektir. Ancak arayanın kendisi
Tanrı'yı idrak edene kadar, bu sadece zihinsel bilgi olacaktır. Bu gerçekleri
hissetmek için derinlere inmesi gerekir.
Allah
kalbin "evet"inde, Allah dilin "hayır"ındadır. Kalp evet
dediğinde, Tanrı o evette yaşar. Tanrı görünür, O gerçekten oradadır. Ancak
Tanrı hakkında konuşmaya çalışırken çoğu kez şüphe konusu oluruz ve içsel
duygularımız karışır. Dil, "Hayır, Tanrı yoktur" der ama Tanrı,
Kendisini inkar eden dilde bile yaşar. Bununla birlikte, en yüksek Kutsallığı
yalnızca kalbimizde hissedebilir, görebilir ve ona dönüşebiliriz.
Tanrı'ya
ihtiyacımız var. Neden? Tanrı'ya ihtiyacımız var çünkü tatminimiz yok.
Memnuniyet dışında her şeye sahibiz. Çocuk sahip olduklarından memnun değildir.
Bugün babası ona on oyuncak verebilir ama yarın daha fazlasını isteyecektir.
Bir yetişkinin iki arabası olabilir, ancak üç veya iki arabaya ihtiyacı olduğunu
hissedecek, ancak daha güzel ve pahalı.
Maddi
varlıkların insana nadiren doyum verdiğini kolaylıkla görebiliriz. Kalıcı
tatminin yüzünü ancak arzu edip derinlere indiğimizde görebiliriz. Arzu
yaşamıyla kendimizi tatmin etmeye çalışıyoruz ama başarısız oluyoruz, ağır bir
yenilgiye uğruyoruz. Aspirasyon hayatını denediğimizde başarılı oluruz, kolayca
başarırız. Ancak adaylar arasında büyük olmayı arzulayanlar var, ancak mutlaka
iyi olması gerekmiyor. Dünyevi güç istedikleri için manevi hayata başlayan
arayanlar var, onlar Tanrı'nın onlara bu armağanı vereceğini umuyorlar. Bu
sözde talipler, bugün olduğu gibi dünyadan memnun değiller. Dünyayı kendi
yöntemleriyle yönetmek ve içsel farkındalıklarını veya ruhsal üstünlüklerini
dünyaya göstermek isterler. Bu arayıcılar asla Tanrı'nın seçilmiş araçları
olmayacaklar. Yalnızca Tanrı'nın Kendisi olarak gerçekleşmesi ve tezahürü
uğruna Tanrı'yı idrak etmeye can atanlar insanlığa tatmin getirebilir. Arayıcı,
insanlığı özgürleştirmeye ve dönüştürmeye muktedir olanın zeki bilgeliği değil,
kendini adaması ve koşulsuz hizmeti olduğunu hisseder.
Tanrı'yı
kendi gözlerinizle görmenin bir yolu var. İçsel Kutsallığa dönüşmenin bir yolu
var. Dünyanın çehresini mükemmelleştirmenin bir yolu var. Ama kim gösterebilir?
İç Pilot, içsel Varlık. Bu içsel Varlık nerede? Bize içsel Varlık hakkında kim
bilgi verebilir? Çoğu zaman içimizde bir ses ya da duygu yükselir ama bu her
zaman kalbin sesi değildir. Talepkar yaşamsal sesimizin veya şüpheci, şüpheci
zihnimizin sesi olabilir.
Bize kim
yardım edebilir? İçsel Pilotumuzun sesini tanıyabileceğimiz bilincimizin içsel
alemine bizi kim götürebilir? Bu, ruhsal bir Öğretmen tarafından yapılabilir.
Spiritüel Öğretmen, arayana kalbe nasıl girileceğini ve içsel Varlığının
buyruklarını nasıl duyacağını öğretir. Arayanı kolayca içsel bilinç alemine
yönlendirebilir ve İçsel Pilotun sesini hissetmesine ve duymasına izin
verebilir. İç Pilot gerçek rehberdir, tek rehberdir. Kişinin İçsel Kılavuza
ücretsiz erişimi olmadığı sürece, ruhsal Üstat çok büyük önem taşır.
Bir
kişi, ruhsal Öğretmeninin kim olduğunu nasıl bilebilir? Bir şey yaparsa kolayca
öğrenebilir. Önce zihnini susturması gerekiyor. Orada, zihinde şüphe olmamalı,
dalgalı düşünceler olmamalı, negatif veya pozitif güçler olmamalı - hiçbir şey,
hiçbir şey. Arayan, sakin ve dingin bir zihnin sahibi haline geldiğini görünce,
sevgili gönül dostundan kendisi için doğru Öğretmeni seçmesini ister. Kalbi
manevi Üstatlara bakar ve bir seçim yapar. Kalp bir manevi Öğretmen gördüğünde
ve neşeyle taştığında, o zaman kesinlikle o manevi Öğretmen, arayan için doğru
seçimdir. Kalp bir manevi Öğretmen gördüğünde ve karşılığında hiçbir şey
istemeden onu istediği şekilde memnun edeceğine dair ciddi bir söz verebilirse,
o zaman bu kesinlikle doğru seçimdir. Arayıcı bir Üstat gördüğünde ve tüm
varlığının neşeyle dolup taştığını hissettiğinde ve bir adım daha ileri giderek
şöyle dediğinde: “Sana hizmet etmek için tüm varlığımı, içimi ve dışımı hiçbir
karşılık beklemeden vereceğim, aşkım. sen ve seni yerine getir ”, o zaman o ve
Efendisi kesinlikle birbirlerini memnun edebileceklerdir. Bir mürşid, bir
Mâlik'e böyle bir söz vermeye cüret ederse, eğer böyle bir söz, kalbinin ta
derinliklerinden geliyorsa, o halde şüphesiz o Mâlik, onun Mâlik'idir.
Aksi
takdirde, arayıcı, Usta'nın on bin müridi olduğu için doğal olarak kendisinin
büyük olduğunu düşünebilir. O harika bir Öğretmen olabilir ama sizin
Öğretmeniniz olmayabilir. Ruhsal Öğretmeniniz, varlığı Işık ve Zevk denizinde
yüzmenizi sağlayan tek kişidir. Tüm varlığınızı emanet etmek istediğiniz kişi,
Efendinizdir.
Öğretmeniniz,
binlerce yıldır aradığınız ve aradığınız içsel hazinenin içinizde olduğunu ve
size itaat ettiğini hissetmenizi ve keşfetmenizi sağlayacaktır. Manevi
Öğretmenin tekeli değildir. Tıpkı onun sahip olduğu gibi, ona çok yakın olarak
sahip olabilirsiniz - bu sizin doğuştan hakkınızdır. İçinde bir tabut, içinde
bir anahtar. Ne yazık ki tabutun nerede saklandığını ve içinde ne olduğunu
bilmiyorsunuz. Öğretmen size sadece anahtarı gösterir ve sandığı açmanıza
yardımcı olur. Sonra, içindeki sonsuz zenginliğin sana ait olduğunu, başka hiç
kimsenin olmadığını büyük bir şaşkınlıkla fark edersin.
Artık
farkındalık çok uzakta. Gerçekleşmemiş uzak bir rüya. Ama bugünün rüyası
yarının gerçeğidir. Bugün bir kulübede yaşıyoruz, denilebilir ki, bir rüyalar
kulübesinde. Yarın Gerçeklik Sarayında yaşayacağız. Bugün Tanrı'nın Yüzünü
sadece bir kez görmek için ağlıyoruz. Tanrı'nın Yüzünü yalnızca bir kez
görebilirsek, hayatımızın bir amacı olacağını hissederiz. Sevgili Yücemizin
Yüzünü gördüğümüz anda hayalimiz gerçek olacaktır. Ve er ya da geç,
özlemlerimizin gücüyle, Sevgili Yüce'mizin Yüzünü mutlaka göreceğiz.
Ama
bu sevinçle, bu gerçekle yetinmeyeceğiz. Yakında başka bir hayalimiz daha
olacak, daha yüksek bir rüya: kutsal Yüce Pilotumuz tarafından kutsanmak ve
kucaklanmak. Bu hayal de bir gün gerçek olacak. Ama yine de bu gerçekle de
yetinmeyeceğiz, Allah'ın kutsaması ve kucaklaması. Ayrıca üçüncü, son bir
rüyamız olacak. Bu rüya, Mutlak Yüce ile ayrılmaz bir şekilde bir olmak ve
O'nun Aşkın Aydınlanması, Mükemmelliği ve Sonsuzluğu olmaktır. Bu bizim son
hayalimiz ve bunun için talip oluyoruz, yıllarca, tüm hayatımız boyunca,
yüzyıllarca talip oluyoruz. Ve son olarak, tüm hayallerimiz meyve veriyor. Tüm
hayallerimiz gerçeklik biçiminde tezahür eder.
Artık
bir rüyalar dünyasında yaşıyoruz ama bu rüyalar zihinsel halüsinasyonlar değil.
Bu rüyalar boş fikirlerin sonucu değildir. Bu rüyalar yeni bir şafağın
habercisidir. Yeni şafakta, yeryüzünde Tanrı'nın dokunuşunu, Tanrı'yı idrak
etmeyi, Tanrı'yı açığa vurmayı ve Tanrı'nın tezahürünü göreceğiz.
TANRI
VE AŞK
Leeds
Üniversitesi, Leeds, İngiltere
Tartışma
odası, öğrenci kulübü
20
Haziran 1973
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, Tanrı ve sevgi üzerine kısa bir
konferans vermek istiyorum. Tanrı her şeyi bilendir. Tanrı her şeye kadirdir.
Tanrı her yerdedir. Ama bunu bilmek, bunu hissetmek beni tatmin etmiyor. Sadece
Tanrı'nın sevginin kendisi, her şeyi seven bir Baba ve her şeyi seven bir Anne
olduğunu hissettiğimde çok tatmin olurum. Beni en çok sevindiren, en çok
aydınlatan, en çok enerji veren onun sevgi yönü. Bu nedenle, Tanrı ve aşk
hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
Yolculuğumuza
Cennet'ten başladık. Orada Tanrı'nın Rüyasını sevdik. Biz oradayken, kaba fiziksel
bedende değil, ruhun alemindeyken, Tanrı'nın Rüyasını sevdik ya da siz, Rüya
Tanrı'yı sevdiğimizi söyleyebilirsiniz. Tanrı'nın Rüyası neydi? Hayali çok
olmaktı. O Birdi ve Kendisinden sonsuz biçimler ve imgeler içinde ilahi bir
şekilde zevk almak için çok olmak istiyordu. Ruh aleminde, hepimiz bu Tanrı
Rüyasını sevdik ve O'nun Kozmik Dramına katılmak için kozmik oyuncular olmak
istedik.
Ruhumuz,
Tanrı'nın Kozmik Dramında bilinçli bir oyuncu olmak için dünya sahnesine çıktı.
Dünyaya geldiğimizde, Tanrı'nın Güzelliğini sevmeye başladık: doğadaki
Tanrı'nın Güzelliğini, sanatta Tanrı'nın Güzelliğini, hayatımızdaki Tanrı'nın
Güzelliğini. Tanrı-Güzel'e aşık olduk. O'nun sonsuz güzellikteki Formlarını
kendi gözlerimizle görmeye çalıştık. Deneyimlerimizde, eylemlerimizde,
farkındalıklarımızda, çeşitli biçimlerdeki güzelliğe çok değer verdik. Ama
ulaşmak istediğimiz ve olmak istediğimiz bir şey var, o da Tanrı'nın Güzelliği
ve Tanrı-Güzelliği.
Ayrıca
ruhsal yaşamda ilerledikçe Sonsuz'u algılama ve hissetme ihtiyacı hissederiz.
Biz sınırlıyız. Artık dünyaya bağlı zamandayız. Cehaletin ağlarında
yuvarlanıyoruz ama kendimizi cehaletin ağlarından kurtarmak istiyoruz. Sonludan
çıkıp Sonsuza ulaşabilirsek tüm sorunlarımızın çözüleceğini ve kendimizi
bulacağımızı hissederiz. Sonsuzluğu burada, orada ve her yerde arıyoruz ama
Sonsuzluğu görmeye ve hissetmeye bile başlamadık. Ama derinlere inersek,
kalbimizin en derin kovuklarına girersek Sonsuzluğu, sonsuz Huzuru, Işığı ve
Mutluluğu hissederiz.
Sonsuzlukta
gerçeklik vardır. Ama kaynağı nedir? Kaynağı Ölümsüzlükte Kutsallık ve
Kutsallıkta Ölümsüzlüktür. Görmek, hissetmek ve Kutsallığa ve Ölümsüzlüğe
dönüşmek için Tanrı'nın Kalbine gireriz. Tanrı'nın Kalbine nasıl gireriz?
Tanrı'nın Kalbine nasıl ücretsiz erişim elde ederiz? Sadece aspirasyon
dediğimiz içsel çağrımızın gücüyle. İç özlem alevimiz yükseldiğinde, ebedi
Pilotumuz Yüce'ye gireriz.
Ortalama
bir insan için arzu her şeydir. Spiritüel arayıcı için istek her şeydir. Arzu
aleminde, arayanın bilinçli olarak ilk önce yapması gerektiği gerçeğinin
farkına vardığı bir an gelir. "ilk" nedir? Tanrı. "İlk
önce", Tanrı'nın hayatımızda, sadece içsel yaşamımızda değil, aynı zamanda
çeşitli günlük faaliyetlerimizde de önce gelmesi gerektiği anlamına gelir. Bu,
her şeyden önce Tanrı'nın ve Tanrı olarak Tanrı'nın ve tüm insanlar olarak
Tanrı'nın sevilmesi gerektiği anlamına gelir. Bu, Tanrı'yı önce kişisel bir
Varlık olarak, sonra da kişiliği olmayan bir Varlık olarak sevmemiz gerektiği
anlamına gelir. Tanrı'ya kişisel veçhesiyle gelmemiz, gayrişahsi yönüyle
olduğundan çok daha kolaydır. Gayri şahsi yönüyle Tanrı, sonsuz Barış, sonsuz
Işık ve sonsuz Enerjidir ve kişisel yönüyle en güzel Varlıktır. O, dünyadaki en
güzel genç adamdan çok daha güzel. Herhangi bir insandan çok daha fazla güzelliğe
sahip. Bu yüzden önce Tanrı'nın kişisel yönüne, sonra da kişisel olmayan yönüne
gideriz, ama hem kişisel hem de kişisel olmayan yönleri severiz.
Bazen
Tanrı'yı kabul edip manevi hayata başladığımız olur, ancak birkaç yıl sonra
manevi hayattan ayrılırız. Yani Allah'ın İlgisini, Merhametini, Sevgisini ve
Nimetini bilinçli ve kasıtlı olarak reddediyoruz. O halde Tanrı ne yapar?
Manevi yolu seçtikten sonra O'nu kasten reddettiğimizde, O ne yapar? Bize
şefkatli Gülümsemesini veriyor. Bize şöyle diyor: “Çocuklar, sizi beklemeye
hazırım. Bana bir şans daha vermeni bekleyeceğim.” Süresiz bekleyecek.
Tanrı'nın Sevgisini veya Tanrı'nın sonsuz Sevgisini bir kez takdir ettiğimizde,
şefkatli Baba, bizim içimizde ve bizim aracılığımızla Kendini bu şekilde
gerçekleştirir.
Tanrı
önce ruhsal yaşamımıza gelir, sonra kendini keşfetme, sonra Tanrı'nın önünde
koşulsuz feragatimiz ve son olarak Tanrı'yı idrak etme. İçsel varlığımızda
sonsuz ölçüde değişmeyen Barış, Işık ve Mutluluğa sahip olmak istiyorsak, o
zaman Yüce Rab'bin İradesi önünde koşulsuz feragat etmemiz gerekir.
Manevi
hayatın bu aşamasında, adanmışlığımızdan feragat ederek ilerlemeye
başladığımızda, bir zorluk ortaya çıkar. Çoğu zaman zihin öne çıkar. Şimdi akıl
cehalet içinde. O aydınlanmış değil. Zihin oldukça fazla dış bilgi
biriktirmiştir, ancak zihin fiziksel ve yaşamsal olanla iç içedir. Bu bilgiyi
getiren nedir? Şüphe ve şüphe. Akıl sürekli şüphe eder. Başkalarından şüphe
ediyor, Tanrı'dan şüphe ediyor ve kendi varlığından bile şüphe ediyor. Akıl,
kendisi için otoritedir. Kuşku duyan zihin ile vazgeçen ve vazgeçen kalp
arasında sürekli bir savaş vardır. Akıl, kalbin potansiyelini yok etmeye
çalışır. Ama manevi yaşamımıza güveniyorsak, o zaman sonunda kalp savaşı
kazanır. Teslim olan kalpte büyük bir inanç olduğunu fark ederiz. İnanç bizim
bilgeliğimizdir, içsel bilgeliğimizdir. Bu içsel bilgelik bize Tanrı'dan
geldiğimizi ve Tanrı için olduğumuzu söyler. Tanrı'dan geliyoruz ve Tanrı'ya
gidiyoruz, Işık ve Zevk. Burada, yeryüzünde bilinçli ve ruhen Tanrı'yı tezahür
ettirmeye çalışıyoruz. Ve yolculuğumuzun sonunda sonsuz Huzur, Işık ve
Mutluluğa gireceğiz.
Tanrı'yı
\u200b\u200bkabul ettiysek, O'nu sevmeye devam edip tüm kalbimizle kabul etmek
ya da reddetmek bize bağlıdır. Manevi yaşama başladığımızda, bilinçli olarak
Tanrı'nın alemine girdiğimizi hissederiz. Samimiyetimizin, saflığımızın,
alçakgönüllülüğümüzün ve sevgimizin gücüyle Allah'ı tüm kalbimizle kabul
edersek, bilinçli ilerleme, hızlı ilerleme ve tatmin edici ilerleme
sağlayabiliriz.
Allah'ı
tüm kalbimizle kabul edersek, Allah bizim ebedi dostumuz ve ebedi kölemiz olur.
Ve sonra Tanrı'ya, "Tanrı bana bunu ver, Tanrı bana şunu ver" diye
dua edersek, bizi memnun etmek O'nun vazgeçilmez görevi haline gelir.
Varlığımızı Tanrı'ya sunmuşsak, o zaman bizi memnun etmek ve ilahi olarak yüce
Kendi yolunda bizi gerçekleştirmek O'nun görevi haline gelir.
Dua
ettiğimizde, birkaç yıl meditasyon yaptığımızda, Tanrı sonsuz Cömertliği ile
bize bir pasaport verir. Böyle bir pasaportumuz varsa Cennete, yüksek dünyalara
gidebiliriz. Yedi üst dünya ve yedi alt dünya vardır. Düzenli, özverili,
sistemli ve ruhen talip olmazsak bu pasaporta el konulacak. Daha yüksek
dünyalara, Barış, Işık ve Mutluluğun iç dünyalarına ücretsiz erişimimizi
kaybederiz.
Ama
öyle bir zaman gelir ki, her insan Barış, Işık ve Mutluluğa sahip olmalıdır.
Tanrı'nın Seçilmiş Saati herkes içindir. Bugün Allah'ın Saati sizin için vurdu.
Yarın onun için, yarından sonraki gün onun için. İç varlığımızda hepimizin bol
miktarda Barış, Işık ve Mutluluk olana kadar Tanrı tatmin olmayacaktır. O,
yalnızca içsel varlığımızı ifşa ettikten sonra, O'nun Kozmik Oyununa bilinçli,
ruhsal ve koşulsuz olarak katılıp O'nun istediği şekilde O'nu yerine
getirdiğimizde memnun olacaktır. Bunu ancak İçsel Kılavuz'umuz olan Yüce'nin İradesine
olan saf aşkımızın, ilahi aşkımızın, adanmış ve vazgeçmiş aşkımızın gücüyle
yapabiliriz.
Biz
sonsuz gezginleriz. Cennette hayalperesttik ve dünyada Sonsuzluk Yolunda
yolcularız. Altın Ötesi Hedefimize ulaşacağız. Bu, Altın Ötesi'dir - Ötesini
daima aşan. Dünkü golün bugünün başlangıç çizgisi olduğu gibi, bugünün hedefi
de yarının başlangıç çizgisi olacaktır. Farkındalığımızın sonu yok. Sürekli
olarak kozmik evrim, doğamızın dönüşümü, içsel aydınlanma ve mükemmelleşme
sürecindeyiz.
DÜN,
BUGÜN VE YARIN
Londra
Üniversitesi, Londra, İngiltere
Botanik
Ders Tiyatrosu,
Üniversite
Koleji
22
Haziran 1973
Herkes
tutkusuna, yeteneklerine ve alıcılığına göre maneviyat hakkında bilgi sahibi
olur. Burada hepimiz arayış içinde olduğumuza göre, maneviyat hakkında bir
şeyler bilmeliyiz ve oldukça fazla bilgiye sahibiz. Mutlak'ı, Aşkın Yüce'yi
arayan biri olarak, maneviyat anlayışımı paylaşmak istiyorum.
Bence
maneviyat, hayatı kabul etmek demektir: önce içsel hayatı kabul etmek, sonra
dış hayatı, sıradan hayatı kabul etmek. Önce içsel yaşamı kabul etmemiz
gerekiyor. O zaman içsel yaşamda, dış yaşamımızı onlarla doldurmak için ruhun
ışığını, huzurunu ve mutluluğunu açıp ön plana çıkarmalıyız.
Kanımca
maneviyat, yaşamı reddetmek veya yaşamı tamamen reddetmek anlamına gelmez. Bana
göre maneviyat, hayatın gerçek kabulü demektir. Hayatı olduğu gibi kabul
etmeliyiz. Ama bu hayattan memnun olmamalıyız, bu hayattan bu şekilde memnun
olamayız. Bu dünyanın çehresini değiştirmek bizim doğrudan görevimizdir. Ama
bunu nasıl yapabiliriz? Bunu ancak kendimiz içte ve dışta değiştiğimizde
yapabiliriz. Dönüştüğümüzde, insanlığa hizmet edebiliriz. Kaba fiziksel olarak
değil de ruhumuzla yaşayabildiğimiz zaman, gelecek vadeden insanlığa kutsanmış
hizmetimizi sunmaya hazırız.
Benim
mütevazi felsefeme göre maneviyat asla Himalaya mağaralarında saklanmamalıdır.
Ağarmış geçmişin o günleri unutulmaya yüz tutmuştur. Şimdi cesurca dünyayla
yüzleşmemiz gerekiyor. Tanrı'yı aramak için Himalaya mağaralarında saklanırsak,
fiziksel, yaşamsal, zihinsel ve psişik yaşamımızın toptan bir değişim, dönüşüm
olasılığını kasten inkar etmiş oluruz. Burada, yeryüzünde, çeşitli
faaliyetlerin ortasında, Yüce'yi idrak etmemiz gerekiyor, Aşkın Yüce'yi
gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Manevi
felsefemiz bize bugün bir eylem adamına ihtiyaç olduğunu söylüyor. Günümüz
insanı havada kaleler inşa edemez. Bugünün insanı aydınlanmadan kalamaz. Ama
kim bu eylem insanları? Eylem insanlarının sadece pratik insanlar olduğunu
söylersek, bu sadece bir dereceye kadar doğrudur. Ama gerçekten pratik eylem
adamları, uçsuz bucaksız, sonsuz, ebedi ve ölümsüz bir şeyi özümsemek için
ilahi cesarete sahip olanlardır. Eylem ehli, cehalete meydan okuyan ve cehalet
gecesiyle savaşmaya hazır olan, cennetin krallığını burada yeryüzünde kurmak
isteyenlerdir. Dün bu eylem adamları yüzde yüz hayalperestti, ama ilahi
hayalperestlerdi. Bu durumda, rüya ve gerçek el ele gider. Rüya doğrudan bir
vizyondu ve gerçeklik bu vizyonun bir tezahürüdür. Dünün ilahi hayalperestleri,
bugünün eylem adamları, yarının ilahi savaşçılarıdır. Yarın bu insanlar başka
bir şey yapmalılar: yarın yeni bir şafağın, yeni bir ışığın kâşifleri ve
habercileri olmalılar. Işığa ulaştılar, Işık oldular. Şimdi onların doğrudan
görevi Işığı bir bütün olarak dünyaya ifşa etmektir. Bu ilahi savaşçılar, bu
eylem adamları yarın acı çeken, kanayan ve boğulan insanlığa Işık sunmalıdır.
Bugün
hepimiz arayış içindeyiz. Dün neredeydik? Dün şüphelerle dolu, şüphelerle dolu
bir dünyadaydık. Zihnimiz sayısız şüphenin içimize girmesine izin verdi ya da zihnimiz
sayısız şüpheyi besledi ve başkalarından şüphe duymanın ya da kendimizden şüphe
duymanın kendini keşfetmenin zirvesi olduğunu bize hissettirdi. Dün Allah'ın
varlığından şüphe ettik, arkadaşlarımızdan, akrabalarımızdan şüphe ettik,
kendimizden şüphe ettik, herkesten şüphe ettik.
Başkalarından
şüphe ettiğimizde, dış dünyada hiçbir şey kaybetmeyebiliriz. Tanrı'dan şüphe
ettiğimizde, dış dünyada hiçbir şey kaybetmeyebiliriz. Ama kendimizden şüphe
ettiğimizde her şeyimizi kaybederiz. Dış dünyada kaybederiz ve iç dünyada da
kaybederiz. Gerçek dilenci oluyoruz. Kendimizden şüphe etmeye başladığımız an,
yeteneklerimizi zayıflatır ve bilinçsizce içsel potansiyelimizi yok ederiz.
Bugün
sonsuz Gerçeği, sonsuz Işık ve sonsuz Huzuru arıyoruz. Sonsuz Huzur, Işık ve
Hakikat nereden elde edilebilir? Burada manevi kalpte. Evrensel Bilinçten
bahsediyoruz, Aşkın Gerçeklikten bahsediyoruz. Evrensel Bilinç nerede? Aşkın
Gerçeklik nerede? Ebedi Ötesinin mesajı nerede? Fiziksel değil, ruhsal
kalptedirler. Manevi kalp, Evrensel Bilinci, Aşkın Gerçekliği, ebedi, her zaman
aşkın Ötesinin mesajını içerir. Yarın kim olacağız? Bugün arayıcıyız, yarın
ilahi aşıklar olmalıyız. İnsan sevgisinde er ya da geç kaçınılmaz olarak
hüsrana uğrarız ama ilahi aşkta, Sevgilimizle bilinçli, özverili, ruhen ve
koşulsuz birlik kurarız.
Bugünkü
arzumuzun gücüyle elde ettiğimiz her şeyi insanlığa Yüce Allah'a sunmalıyız.
Kendini sunmak, kendimizi ifşa etmemizdir. Kendini ifşa etmek bizim kendimizi
sunmamızdır. Huzur, ışık ve mutluluk sunarken, onu cahil, karanlık, saf
olmayan, aydınlanmamış yanımıza sunduğumuzu bilmemiz gerekir. Ayaklarımız,
bacaklarımız, ellerimiz, kollarımız, gözlerimiz ve vücudumuzun diğer tüm
uzuvları bir bütün olarak vücudumuzu oluşturur. Aynı şekilde, dünyanın geri
kalanını varlığımızın ayrılmaz bir parçası, aydınlanmaya ihtiyaç duyan bir
parçası olarak algılayabiliriz. Dünyanın geri kalanının ayaklarımızın altında
olduğunu söylemiyorum, ondan çok uzakta. Ben sadece varlığımızın o kısmının
karanlık ya da aydınlanmamış olduğunu söylüyorum.
İki
odamız var: kalp ve akıl. Kalp aydınlanmaya ulaştı veya aydınlandı. Artık kalp
zihne girmeli ve onu aydınlatmalıdır. Son derece sadelik, dürüstlük ve
alçakgönüllülükle aydınlanmamış yanımız diyebileceğimiz zihin odasının bizim
olduğunu her an hissetmeye ihtiyacımız var. Akıl odasını kendimize ait olarak
talep etmeliyiz ve akıl odasının da bizi talep etme hakkı vardır. Gönül
odasının ışığını akıl odasına sunması gereken biziz. Ve bu ışığı kimden aldık?
Yüce'nin ilahi temsilcisi olan ruhtan.
Buraya,
yeryüzüne, dünya sahnesine çok uzaklardan, çok uzaklardan geldik. Göksel
Evimizi terk ederek Yüce Rab'be ne yaptık, ne söyledik? Her Şeye Gücü Yeten'e,
burada yeryüzünde O'nu tam olarak anlayacağımıza ve burada yeryüzünde O'nu
açığa çıkaracağımıza, O'nu tezahür ettireceğimize ve Kendisinin istediği gibi
yerine getireceğimize dair ciddi bir söz verdik. En Yüce Olan'a verilen kutsal
söz buydu ve O, çocuklarının kutsal sözüyle büyük gurur duydu.
Ama
şimdi sözümüzü hatırlamıyoruz. Şimdi bizler, bilinçli ya da bilinçsiz olarak
Yüce'yi aldatmaya ve sözümüzü geri almaya çalışıyoruz çünkü cehaletin
zevklerine dalmak istiyoruz. Ama O, sözümüzün samimi ve samimi olduğunu bilir
ve sözümüzü ya bugün, ya yakın gelecekte, ya da uzak bir gelecekte yerine
getireceğimizi bilir. Bu Vizyona sahiptir. Ve cehaletle bile bile dostluk
kurarak vizyonumuzu gölgede bıraktık. İlim ve Nur denizinde yüzmektense cehalet
denizinde yüzmeyi seviyoruz.
Bu
dünyaya girer girmez, insanlığa yardım edeceğimize, insanlığa hizmet
edeceğimize ve insanlığı aydınlatacağımıza dair ruhumuza ve genel olarak
dünyaya içsel bir söz veriyoruz. Sessizlik içinde, insanlığa sürekli ve
bilinçli olarak hizmet edeceğimize dair iç dünyamızda ciddi bir söz veriyoruz.
Bir dilenci gibi, dünya bizden sözümüzü tutmamızı ister. Dünya herkesten bu
sözün yerine getirilmesini bekliyor ama biz yerine getirmiyoruz. Bu yüzden
dünya acı çekiyor ve bu yüzden hala cehaletin ağında.
Yeryüzünde
Allah'a ve dünyaya verdiğimiz sözü yerine getirmemize yardımcı olacak bir şey
var mı? Yemek yemek. Buna deneyim, ilahi deneyim denir. Tecrübe bizi geçmişe
götürür. Bize geçmişten bir mesaj getiriyor ve dün ne kadar aptal olduğumuzu
söylüyor. Dün daha yüksek gerçekliklerle ilgilenmiyorduk, Tanrı'nın tezahürüyle
ilgilenmiyorduk. Ama bugün biz gerçekten Tanrı-idraki, Tanrı-vahiy ve
Tanrı-tezahürü ile ilgileniyoruz. Dün ne kadar aptaldık! Bugün hala aynıyız,
ama şimdi içtenlikle dua ediyoruz ve Tanrı'yı idrak etme, Tanrı'yı ifşa etme ve
Tanrı'nın tezahürü üzerine meditasyon yapıyoruz.
Deneyim
bize daha fazlasını söyler. Geçmişte yaptığımız hatalar, içsel uyanışımız ve
kendimizi keşfetmemiz sayesinde kolayca düzeltilebilir. Bir oda yıllarca,
yüzyıllarca ışıksız kalabilir ama içine ışık getirdiğimiz anda oda aydınlanır.
İç odamızın binlerce yıldır karanlık olduğunu görebiliriz ama bu, bir an önce
aydınlatılmaması için bir sebep değil. Onu yakabiliriz ve yakmamız gerekir.
Bunu nasıl yaparız? Bunu aspirasyon dediğimiz içsel çağrımızın gücüyle
yapıyoruz. Dış dünyada bir çocuk ağladığında anne hemen ona koşar. Çocuk ne
isterse, neye ihtiyacı varsa annesi ona getirir. Ayrıca, umutsuzca ihtiyaç
duyduğumuz en yüksek Gerçek, Işık ve Mutluluk için içsel olarak ağladığımızda,
Aşkın Yüce bize koşar ve bizi sonsuz ölçüde tatmin eder.
YENMEK
Cambridge
Üniversitesi, Cambridge, İngiltere
Riverside
Lounge, Üniversite Merkezi
24
Haziran 1974
Hoca
kalkar, konuşur, susar derler. İşte içimdeki arayışçı, dinleyenlere ilahi
sevgisini sunmak için yükseliyor. İçimdeki arayıcı, dinleyicilerle manevi bir
bütünlük oluşturmak için konuşuyor. Ve nihayet içimdeki arayışçı,
dinleyicilerin özlemiyle içsel bir bütünlük kurduğunu görünce susacak.
Manevi
bir bakış açısından yenilgi hakkında konuşmak istiyorum. Yeryüzünde kendini
başarısız hissetmeyen tek bir kişi yoktur. Başarısızlığı için birçok kişiyi
suçluyor: dünyayı suçluyor, arkadaşlarını ve tanıdıklarını suçluyor,
düşmanlarını suçluyor. Ama kendini suçlamakta zorlanıyor. Burada hepimiz
arayıcıyız, bu nedenle hepimiz Tanrı'nın aşığıyız. Allah'ı seven, birlik hayali
kuran gerçek arayışçılar için yenilgi yoktur, yenilgi olamaz. Yeryüzünü
değiştirenler için, yeryüzünü yerine getirenler için yenilgi olamaz.
İki
hayat vardır: insan hayatı ve ilahi hayat. İnsan hayatı bir yenilgi şarkısıdır.
İnsan hayatı başarısız olur, ancak ilahi hayat başarılı olur ve ilerler. İlahi
yaşam her zaman gelişir ve sürekli ilerler. İnsan hayatı tam da Sonsuzluğu,
Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü akrabası olarak görmediği için mağlup olmuştur. İlahi
yaşam tam da Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü yakın gördüğü için başarılı
olur. İlahi hayat onlara sadece sahip çıkmakla kalmaz, kendini daima
Ölümsüzlüğe ait hisseder ve daima Sonsuzluk ve Sonsuzluk uğruna var olur.
İçimizdeki
insan kör eder, içimizdeki tanrısallık genişler. İçimizdeki insan, bazen
bilinçsizce, bazen bilinçli ve kasıtlı olarak sonlu olanın zevklerinde
yuvarlanmak ister. İçimizdeki İlahi, Özgürlük, Işık ve Mutluluğun gök
kubbesinde süzülmek istiyor. Hem içimizdeki insan hem de içimizdeki ilahi
mutluluk istiyor. Her ikisi de mutluluğu bulurlarsa yenilgi olmayacağını
düşünüyor. Ama içimizdeki insan, mutluluğun haz duygusunda ya da haz arayışında
olduğuna inanırken, içimizdeki tanrısal mutluluk özlemde, farkındalıkta,
kendini aşmada ve Tanrı'nın tezahüründe olduğunu hisseder.
Özlem,
Hakikat, Işık ve Mutluluğun en yüksek zirvesine ulaşmak için içsel çağrımızdır.
Özlem, Tanrı'nın Kapısını açan tek anahtardır. Bugün arzu olan yarın başarı
olur. Başarı fetihtir: kendini fethetmek, kendine hakim olmak. Kendine hakim
olma ve Tanrı'yı keşfetme bir ve aynıdır. Allah'ın vahyinde yeryüzünün dönüşümü
açıkça tecelli etmekte, yeryüzünün dönüşümünde ise Allah'ın
Tebessüm-Memnuniyeti zuhur etmektedir.
Farkındalık,
bilinçli, kalıcı ve bölünmez evrensel birliğimizdir. Kendini aşma, kişinin
Tanrı'nın sonsuz Gerçeğini, ebedi Işığını ve ölümsüz yaşamını barındırmasına
izin veren, sürekli ışıldayan ve sürekli genişleyen bir alıcılıktır. Tanrı'nın
tezahürü, yerine getirilmiş sözümüzdür. Dünya sahnesine girmeden önce, Yüce
Rab'be O'nu yeryüzünde tezahür ettireceğimize dair ciddi bir söz verdik. O'nu
yeryüzünde tecelli ederek sözümüzü yerine getiriyoruz.
Size
Oscar Wilde'ın başına gelen komik bir olaydan bahsetmek istiyorum. Bir gün
Oscar Wilde, oyunlarından birini izledikten sonra bir partiye gidiyordu.
Arkadaşlar ona oyunu sordu. Oyunun başarılı olduğunu ancak seyircinin başarısız
olduğunu söyledi. Kozmik Oyunda Yüce ile oynuyoruz. Her birimize özel bir rol
veriyor. Rolümüzü iyi oynarsak, bu bizim başarımızdır. Dünyayı tanımak ve
dünyaya hayranlık duymak şuurumuzu yükseltemez. Tanrı'nın Yüzünü görebilir ve
yalnızca bilincimizin genişlemesi ve yükselmesiyle Tanrı'nın Enkarnasyonuna
dönüşebiliriz. Manevi yaşamda önce uyanmalıyız. Daha sonra
En
Yüce Olan'ın İradesine talip olmalı ve ona teslim olmalıyız. Uyanmış olan asla
başarısız olmaz. İstekli olan asla başarısız olmaz. Yeryüzüne bağlı iradesini
Cennetsel Özgür İrade'ye teslim eden kişi asla başarısız olmaz.
Çoğu
zaman hevessiz insanlar, İlkel Gerçeği arayan kişiyi yanlış anlarlar. İsteksiz
insanlar, Tanrı-idrakinin faydasız olduğuna dair güvencelerinde oldukça sert ve
ısrarcıdırlar. Bir kişi, Tanrı hakkında mükemmel bilgi sahibi olmadan barış
içinde var olabilir - onların keşfi budur. Ateist olmamalarına rağmen yaşayan
Tanrı ile ilgilenmezler. Ama arayan, yaşayan Tanrı'ya haykırır. Hepimiz arayış
içinde olduğumuz için, diri olan Allah'a yakarıyoruz, O'nu görmeye, O'nu
hissetmeye, O'nunla doğrudan konuşmaya çalıştığımız her an. İsteksiz insanlar
pek çok zayıf argüman öne sürerler ama biz onlara şefkatle gülümseriz çünkü
tamamen yanıldıklarını biliyoruz. Bu insanlar gürültücü ve kibirli olduklarında
onlara karşı affetme silahımızı kullanırız. Bağışlama silahıyla, hevesli
kalbimizin en derin köşelerinde onları yenebiliriz. Tanrı canlıdır ve bizim
için de canlı olabilir. O'nu bizim için canlı kılan nedir? Bu içsel
çağrımızdır, arzumuzdur. O'nu her an hissedebiliriz. Ne zaman? İçimizdeki alev
sürekli yandığında.
Arayıcıyız
ama aynı zamanda çalışıyoruz, kutsanmış hizmet yapıyoruz. Çalışırken kendimize
çalışıp çalışmadığımızı ve sadakatle, neşeyle ve kayıtsız şartsız hizmet edip
etmediğimizi sormalıyız. İnsanda Tanrı'ya sadakatle, içtenlikle ve kayıtsız
şartsız hizmet edersek, o zaman başarı kesinlikle doğacak. Yalnızca kutsanmış
hizmetle, yalnızca hizmetimizi sevinçle sunarak başarılı oluruz.
Başarımızı
insanlığa verdiğimizde, başarıyı bir ilham kaynağı olarak, dünyanın özlemini
güçlendiren bir şey olarak sunuyoruz. Ancak çoğu zaman sırf kendi egomuzu
yüceltmek adına başarımızı tüm dünyaya sunarız. Dünyanın başarımızı takdir
etmesini ve bizi göklere çıkarmasını istiyoruz. Egomuzu yükseltmek adına
başarıyı teklif edersek, Himalayalar büyüklüğünde bir hata yapıyoruz. Hepimiz
Tanrı'nın ilahi Oyununda kozmik oyuncularız. Oyunu Yüce Lord'un emrettiği
şekilde oynayalım. Başarımızı dünyaya doğru bir şekilde, ilahi bir şekilde
sunalım. Aksi takdirde yolculuğumuzun sonunda acı bir yenilgiye uğrayacağız.
Arayıcı
olduğumuz için, başarının hedef olmadığını bilmemiz gerekiyor. Hedefimiz
ilerlemek. Başarı toprağa bağlıdır. Esas olarak, boğulan, mücadele eden ve bir
nebze başarı elde ettiğinde tatmin olan hayati hayatımızda görülür. Aspirasyon
yaşamında, ilerleme her şeyden önemlidir. İlerleme kaydedersek, istekte,
gerçekleştirmede, Tanrı'nın tezahüründe otomatik olarak ilerleme kaydederiz.
Arayan
her an mırıldanan ve akan bir nehir gibi hissetmelidir. En sonunda Bilgi, Işık,
Barış ve Mutluluk denizinde birleşecek. Bu Barış, Işık ve Mutluluk denizinde
sürekli ilerleme hissedecek. Bugünün başarısı yarın sadece başlangıç noktası
olacak. Arayıcı, ilahi tırmanıcıdır, tekâmül ağacına yavaş, tutarlı ve hatasız
bir şekilde tırmanır ve Yüce'ye ulaşır. Ancak En Yüksek'e ulaştığında, boyunun
daha da yüksek bir şeyin yalnızca başlangıç noktası olduğunu fark eder. Sürekli
aşan Beyond'a dönüştüğünü fark eder.
Arayıcı
farkındalığını biriktirdiğinde, yenilginin olamayacağını hisseder. Göksel özlem
yaşamında ve dünyevi kendini kutsama yaşamında, Tanrı'nın yeryüzündeki
tezahüründe sürekli ilerleyen bir yaşam haline gelir.
İLAHİ
AŞK
Londra
Üniversitesi, Londra, İngiltere
Üniversite
Koleji
24
Haziran 1974
Aşk
üzerine kısa bir ders vermek istiyorum. Hepinizin bildiği gibi, dünyada aşktan
daha önemli bir şey yoktur. Cennette aşktan daha önemli bir şey yoktur.
Öğrencilerim ve ben "Sevgi, Bağlılık ve Feragat" adlı yolu izliyoruz.
Aşk köktür, aşk yolumuzun temelidir. Tanrı'nın her şeyi bildiği, her yerde
hazır ve her şeye gücü yettiği için değil, Sevginin kendisi olduğu için bizim
için en değerli olduğunu hissederiz.
Sevilmek
iyidir. Başkalarını sevmek daha iyidir. Ama Tanrı'yı ve insanı Tanrı'nın
Kendisinin istediği gibi sevmek en iyi şeydir. Sevildiğimiz zaman hayatımız
anlam kazanır. Sevdiğimizde hayatımız ruhsallaşır. Tanrı'yı ve insanı Tanrı'nın
Kendisinin istediği şekilde sevdiğimizde, hayatımız verimli hale gelir.
Sıradan
insan hayatında aşka değer veririz ve sevgiyi besleriz çünkü tam da aşkımızın
nesnesini her an kaybetmekten korkarız. Manevi yaşamda sevgiye değer veririz
çünkü sadece sevginin bize bol bol tatmin getirebileceğini hissederiz. Manevi
hayatta yaşadığımız aşk, gösterdiğimiz aşk ilahi aşktır. İnsan sevgisi bir
sahip olma şarkısıdır. Ama başkalarına sahip olmadan önce, kendimizin sefil bir
sahiplik nesnesi haline geldiğimizi, ne yazık ki görüyoruz. İlahi aşk bir
kurtuluş şarkısıdır. Başkalarını ilahi aşkla özgürleştirmeye çalıştığımızda,
onları ancak kendimiz tamamen özgürleştikten sonra özgürleştirebileceğimizi
anlarız.
Aşk
cesarettir. Cesaret kendini vermektir. Kendini teslim etme Tanrı-yaratmasıdır
ve Tanrı-yaratmada Tanrı'nın tezahürü gerçekleşir. Bugün Tanrı'nın tam tecellisi
bir rüyadır. Yarın rüya umuda dönüşecek ve yarından sonraki gün bu umut içsel
kesinliğe dönüşecek. İçsel güven aldığımızda, dünyaya bağlı bilincimiz
Cennetten bağımsız bilincin mesajını duyar. Bu zamanda, içimizdeki sonlu,
bilinçli, sadık ve ruhen Sonsuz'a teslim olur ve Sonsuz ile ayrılmaz bir
şekilde bir olur.
Aşk
en iyi dua şeklidir, aşk en iyi saygı şeklidir. Sevgi ve saygı arasında çarpıcı
bir fark vardır. Seviyoruz çünkü genişleme ihtiyacı, birlik ihtiyacı
hissediyoruz. Allah'ı sevdiğimiz zaman, seven ve sevgili sonunda bir olur. Aşık
bireyselliğini, kişiliğini, boyunu, benmerkezci benliğini kaybeder; o ve ilahi
Sevgili bir ve bölünmez hale gelir.
Ancak
onurlandırırken, genellikle kendi bireyselliğimizi ve kişiliğimizi koruruz.
Kurtarıcımız ağacın tepesindeyken biz kendimizi ağacın dibinde hissediyoruz.
Burada her zaman bir hayranlık vardır. Bu saygı dolu huşu, kendimizi
Kurtarıcımızın bilincine tamamen kaptırmamızı zorlaştırıyor. Ama ilahî âşık, iç
birliğiyle, Sevgilisinin Deniz Bilincinin derinliklerine dalar ve Deniz olur.
Küçük bir damla gibi, güçlü okyanusa akar ve güçlü okyanusun kendisi olur.
Manevi
yaşamda ne kadar çok ilerlersek, sevgiye olan ihtiyacımızı o kadar çok
hissederiz. Allah'ın sonsuz Gücü, sonsuz Huzuru, sonsuz Işığı ve sonsuz
Mutluluğu vardır. Her şeye sonsuz ölçüde sahiptir, ancak O'nun Sevgisinin bir
damlasının bile tüm hayatımızın susuzluğunu giderebileceğini hissediyoruz. Bize
her şeyi verebilir ve bize sahip olduğu ve olduğu her şeyi verecektir, ancak O
bize Sevgisini verene kadar tatmin olmayacağız. Söylemeye gerek yok, O'nun
İlahi Sevgisi, O'nun tüm zahiri tezahürlerini bünyesinde barındırır: Barış,
Işık, Mutluluk, vb. Bu dünyada her şey bizi yüzüstü bırakabilir, biz kendimizi
bile yüzüstü bırakabiliriz ama içimizdeki ilahi aşk bizi asla yüzüstü bırakmaz,
çünkü bu aşkın daimi bir Yeri ve daimi bir Kaynağı vardır. Bu Kaynak, Tanrı'nın
sonsuz İlgisi, Tanrı'nın sonsuz Şefkati, Tanrı'nın insanlık için kutsadığı
Gurur'dur. Aşk nihayetinde bize aşkın mutluluk verir. Bu mutluluk
konuşabileceğimiz veya etrafımızda görebileceğimiz bir şey değil, her gün
çeşitli faaliyetlerimizde deneyimleyebileceğimiz bir şey. Tanrı'nın seçtiği
Saat'te bu içsel mutluluk haline gelebiliriz.
Arayanlar
olarak ilahi aşk kavramına son derece dikkat etmeliyiz. Çoğu zaman ilahi aşk
rolünü ustaca insan sevgisi oynar. Aşkın ilahi mi yoksa insani mi olduğunu
nasıl anlarız? Kendimizi test etmeye cesaret ettiğimiz anda bunu kolayca fark
edebiliriz. Bu duygu içimizdeki gerçeğe duyulan aşk mı, içimizdeki ışığa duyulan
aşk mı? Cevap evet ise bunun ilahi aşk olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz.
Size
Amerikan Başkanı Abraham Lincoln'ün hayatında olan bir olayı anlatmak
istiyorum. Bir yetkili ona Tanrı'nın yanında olacağını söyledi. Lincoln, bunun
için endişelenmediğini söyledi. Onun kaygısı, bizzat Tanrı'nın tarafında
olmaktır. O sadece Tanrı'nın Işığını kabul etmesiyle ilgileniyordu. Tanrı'nın
kendi tarafında olup olmadığı soru değil. Tanrı'nın her zaman doğru tarafta
olduğunu ve Tanrı'nın yanında olmanın onun vazgeçilmez görevi olduğunu söyledi.
Burada, Lincoln'de gerçek bir arayıcı, gerçek bir aşık konuştu.
Dua,
meditasyon ve kendini adama yoluyla Tanrı'yı da kendi tarafımızda görebiliriz.
Ama bu bizi tatmin etmeyecek. Tanrı'yı gerçekten seviyorsak, sevgimizi, bağlılığımızı,
teslimiyetimizi, özlemimizi ve Tanrı'ya bağlılığımızı sunacağız ve ardından
ateşli duamız ve çok duygulu meditasyonumuz Tanrı'yı Kendisinin arzuladığı
şekilde koşulsuz olarak memnun edecek, yani Tanrı'nın tarafını tutacaktır. .
Allah'ı kendi tarzımızda memnun edersek, O da bizi tabii ki memnun edecektir,
ancak bir gün samimiyetimiz bize tüm doluluğuyla gösterilecek ve Allah'ı
istediği şekilde memnun edemediğimiz için kendimizi mutsuz hissedeceğiz.
Tanrı'nın bunu kolayca yapmasına rağmen arzularımızı yerine getirmesini
beklememeliyiz. Bir şeyi istersek, O bize verebilir ama er ya da geç, elde
ettiklerimiz artık bizi tatmin etmeyecektir. Tanrı'yı kendi yolunda memnun
edene kadar samimi kalbimiz asla tatmin olmayacaktır. Ama O, bizim için
istediğini verirse, o zaman içimizdeki arayışçı mutlaka mutlu olur ve bu
mutluluk daimidir.
Tanrı'yı
O'nun istediği şekilde memnun edebiliriz, ancak kendi içimizde Yüce Sevgili'ye
karşı koşulsuz sevgiyi keşfedip geliştirdiğimiz zaman. Tanrı sevgisi bizim en
içten çağrımızdır. Bize olan Sevgisi, hayatı değiştiren, hayatı aydınlatan ve
hayatı tatmin eden Gülümsemesidir. O'nun için ağladığımızda, O'na sevgimizi
veririz. Bize Memnuniyet Gülümsemesi verdiğinde, bu O'nun tecelli eden
Sevgisinden başka bir şey değildir.
Aşk, bağlılık
ve vazgeçme. Tanrı'ya sevgi sunuyoruz çünkü hiçbir şeyin olmadığını ve
olamayacağını, sevgimizi haklı olarak hak eden Tanrı'dan başka kimsenin var
olduğunu ve olamayacağını biliyoruz. Allah'a biat ederiz çünkü biatimizi doğru
amaç için yalnızca O kullanabilir. O'nun kulları olduğumuz için değil, Tanrı ve
insanın bir olduğu duygusuyla kutsanmış feragatimizi O'na sunuyoruz. O bizim en
aydınlanmış parçamızdır ve temsil ettiğimiz parçanın artık aydınlanmaya
ihtiyacı vardır.
İçsel
görevimiz, doğrudan görevimiz, tepeden tırnağa tamamen aydınlanmaktır. İçimiz
ve dışımız, Tanrı'nın sonsuz Işığı ile doldurulmalıdır. Yüce'ye teslim olmakla,
tamamen aydınlanmış olan kendi yüksek parçamıza teslim olduğumuzu bilmeliyiz.
Alt kısım üst kısma girdiğinde, içimizdeki sonlu olan Sonsuza girdiğinde,
sonsuz Işık, Huzur ve Mutlulukla taşarız.
SANAT
OLARAK MANEVİLİK
Birmingham
Üniversitesi, Birmingham, İngiltere
25
Haziran 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, bir sanat olarak maneviyat üzerine
bir konferans vermek istiyorum. Maneviyat sadece bir sanat değil, ilahi,
aydınlatıcı ve tatmin edici bir sanattır. Bir insan sanatçının eseri, çoğu
zaman onun bireyselliğini, kişiliğini ve dünyevi bilincini ifade eder. İlahi
sanatçının eseri, Tanrı-Güzelliği, Tanrı-Kutsallığı ve Tanrı-Gerçekliği ifade
eder. İnsan sanatçı ya kadere teslim olur ya da kadere isyan eder. İlahi
sanatçı kaderi kabul eder ve nihayetinde kaderi dönüştürür.
Sanat
yaratmaktır, yaratmak sanattır. İnsan sanatı genellikle doğal olmayan bir yaratımdır.
Sıradan insan sanatında beden, hayati, zihin ve kalp genellikle güzel, ebedi ve
ölümsüz bir şey yaratmaya zorlanır. Ancak manevi sanatta zorlama yoktur. Manevi
sanatta psişik varlık ön plana çıkar ve ölümsüz olan içsel bir sanat vermeye
çalışır. Psişik varlık, bir sanat eserinin yaratılmasına katılmak için bedene,
yaşamsal, akla ve kalbe ilham verir.
Büyük
Amerikalı filozof Emerson, sanat hakkında çok önemli bir şey söyledi. Sanatta
elin asla kalbin ilham edebileceğinden fazlasını ifade edemeyeceğini söyledi.
Aynı kural manevi sanat için de geçerlidir. Ve burada şunu da söylememiz
gerekiyor ki, kalp asla ruhun ilham edebileceğinin üzerinde tezahür edemez.
Sıradan insan sanatında, kalbin yüce özlemi ile elin sınırlı kapasitesi
arasında derin bir uçurum olduğunu sık sık fark ederiz. Ancak manevi sanatta,
ruhun kapasitesi ile kalbin alıcılığı arasında açık bir boşluk yoktur. Kalp,
ruh fakültesinin bilinçli aracı haline gelir ve ruh fakültesi, kalbin alıcılığı
içinde ve onun aracılığıyla işler. Kalbin gayretli alıcılığı ve ruhun
aydınlatma yeteneği birbirini tamamlar.
Her
sanatçının içinde bir insan sanatçı ve ilahi bir sanatçı vardır. İkisi de
işlerinde saklambaç oynuyor. İçinde insan sanatçı ön plana çıkınca, tanınma ve
beğenilme umuduyla sanatını sergiler. Eleştirmenlerin ve hayranların sanatını
göklere çıkarmasını istiyor. Ama ilahi sanat ön plana çıktığında, sanatçının
tanınmaya ihtiyacı yoktur ve tanınmayı istemez; ilahi sanatı ile sadece
yeryüzünün şuurunu yükseltmek, yeryüzünün şuurunu enerji ile doldurmak ve onu
ölümsüz kılmak istiyor.
Hem
manevi sanat hem de sıradan insan sanatı güzellikle ilgilenir. İnsan sanatçı,
sanatındaki güzelliğin kısa ömürlü olduğunu hissetmeye ve anlamaya başlamıştır.
Ancak ilahi sanatçı tamamen farklı bir şey keşfetti. Güzelliğin ruh derinliği
olduğunu keşfetti. Bir kişi sanatın ruh derinliğini keşfettiğinde, daha derine
dalmak için ilham alır. Daha derine daldıkça Tanrı-Sanatını keşfeder. Tanrı
Sanatı, Ebedi Şimdi'nin sürekli aşan bilincinin hem ifşası hem de tezahürüdür.
Sanatın ruh derinliği, dünyevi bilince sürekli olarak rehberlik eder ve onu her
zaman aşkın olan Gerçekliğe yönlendirir.
Manevi
sanat ilahi bir keşiftir. En üstün keşfin ancak maneviyat içinde ve maneviyat
aracılığıyla yapılabileceğini gösterir. En yüksek vahiy, Tanrı'yı idrak
etmektir. Manevi sanatın asıl amacı Tanrı'yı idrak etmektir. Tanrı'yı idrak
etmek yalnızca çok çalışmakla gelir. Sonsuz olan hiçbir şeye birdenbire
ulaşılamaz. Bir insanın Tanrı'yı kendi gözleriyle görmesi veya sonsuz Huzur,
Işık ve Mutluluğa dalması için epeyce enkarnasyon, epeyce yüzyıl gerekebilir.
Hillary ve Tensin'in sıradan insan dünyasında Everest'e tırmanmak için ne kadar
sıkı çalıştıklarını biliyoruz. Manevi sanat, ilahi vahiy aynı zamanda en yüksek
zirveye çıkmak demektir. Bu ağustos üniversitesinin sloganı çok anlamlıdır:
"Çok çalışarak zirvelere ulaşmak." Bu slogan evrensel bir mesajdır,
tüm ruhsal sanatın evrensel ilkesidir.
Her
şeyin basitleştirilebileceğini, her şeyin çok kolay yapılabileceğini
söylüyorlar. Eğer yüce sanat, Tanrı'yı idrak etme sanatı, paranın ya da başka
bir gücün gücüyle kolaylaştırılabilseydi, o zaman her gün binlerce ve
milyonlarca insan yüce Sanatçı olan Tanrı'yı idrak edebilirdi. Ama bu imkansız.
Tanrı'yı idrak etme sanatı için aspirasyona ihtiyacımız var. Bu özlem eninde
sonunda Allah'ın Kapısını çalacak ve Allah Kapısını her ilahi sanatçının
arzusuna açacaktır. Yüce sanatı ya da yüce Sanatçıyı keşfetmek istiyorsak, iki
ilahi dostumuzla olan dostluğumuzu derinleştirmemiz gerekir: özlem ve sabır. Özlem
ve sabırla, sonunda Tanrı'nın Aşkın Yüksekliğine ulaşırız.
Benden
önce uyum, bir müzik aleti. Bu harmoniyi çizmeye veya resmetmeye çalışsam, bir
sanatçı olarak tüm yeteneğimi bu harmoninin özünü ortaya çıkarmak ve tezahür
ettirmek için kullanmaya çalışsam, o zaman dünyaya sunabileceğim ilahiyat çok
sınırlı ve önemsiz olurdu. Ama Kurtarıcı Mesih'in imajını önüme koyarsam ve onu
çizmeye çalışırsam, bir sanatçı olarak tüm yeteneğimi ve yeteneklerimi en içsel
özlemimin yardımıyla kullanırsam ve Mesih Bilincinin özünü ortaya çıkarmaya
çalışırsam ve başardım. bu Bilincin en azından bir damlasını ortaya çıkarmak
için, başarım Toprak Ana'nın eşsiz bir hazinesi olabilir. Resmimiz ruhun
potansiyelini daha fazla ortaya koyuyorsa ve bu potansiyelin daha kolay özümsenmesine
yardımcı oluyorsa, o zaman her yeri saran kutsallığın özünü ön plana çıkardık.
"Sanat
sanat içindir" diyen çok ünlü bir söz vardır. Ama manevi sanatın sadece
sanat için var olamayacağını söylemek istiyorum. Manevi sanat ancak Allah
rızası için var olabilir. Tanrı sınırsız tezahür ettiğinde, ruhsal sanat
bilinçli, ruhen ve sadakatle üzerine düşeni yapar. İnsan sanatında yaratıcı bir
güdü ve tamamlanmış bir eser vardır. Nedeni sonuç takip eder. Spiritüel sanatta
güdü ya da sebep yoktur, her şey kendiliğindendir. Halihazırda var olan sonuç,
Tanrı'nın Saatinin tezahür etmesini beklemektir. Manevi sanatta, sanatçı
tamamen ruhunun uyanışına, kalbinin yükselen içsel çağrısına, zihninin en
yüksek Gerçeğini bilinçli ve sürekli arayışına, yaşamsal ve koşulsuz olanın
İlksel Gerçekliğine dinamik yaklaşımına bağlıdır. bedeninin kutsallığının
Yüksekliğine hizmet.
Sıradan
sanatta çok sık olarak sanatçı ve sanatçıdaki eleştirmen yan yana gider. Herkes
kendi rolünü oynamalıdır, aksi takdirde sanatçı her zaman sanatının en iyisi
olduğunu ve herhangi bir eleştirinin ulaşamayacağı bir şey olduğunu
düşünecektir. Bir sanatçı ne zaman bir şey yaratsa tatmin edici bir seviyeye
gelebilir, eğer eleştirmen de bunda önemli bir rol oynarsa. Ama aynı zamanda
eleştirmen rolünü sürekli ve acımasızca oynarsa, sanatçı hayatta kalamayabilir
- kendi eleştirisinden ölebilir.
Bir
maneviyat arayıcısı sanat alanına girdiğinde sanatını eleştirmez. Eleştirmen
rolünü oynamaz, yalnızca en yüksek Sanatçı olan İç Pilotunun bilinçli, sürekli,
uyanmış ve koşulsuz bir enstrümanı rolünü oynar. O bir yaratıcı değildir, o
sadece içindeki yaratıcının bir aracıdır. Kendisindeki en üstün Sanatçının,
sanatı aracılığıyla tezahür edecek olan ilahi Bilincin en üstün İlham Veren, en
Yüce Açığa Çıkaran, en yüce Kurtarıcı ve en yüce Tamamlayıcı olduğunu hisseder.
Burada
hepimiz arayıcıyız, hepimiz spiritüel sanatçılarız. Ruhsal sanatı aracılığıyla
yüce Işık, Zevk ve Mükemmelliği ortaya çıkarmak için sonsuz istek ve ilhamla
bizi sürekli destekleyen, içimizdeki en yüce Sanatçı'yı derinlere dalalım ve
keşfedelim. Manevi sanatımız kendimizi keşfetmektir. Kendini-keşif ve
Tanrı-keşfi bir ve aynıdır. Bugün kendimizi keşfetme hedefimiz, yarın hedefimiz
Tanrı'nın tezahürü olacak. Bugün, Tanrı'yı idrak etmek için derinlere dalalım.
Yarın, yüce, her zaman aşan, ebedi Sanat olan Tanrı tezahürü için daha da
derinlere dalacağız.
KENDİNDEN
EMİN
Oxford
Üniversitesi, Oxford, İngiltere
25
Haziran 1974
Sevgili
kardeşlerim, sonsuz Hakikat ve Işığın sevgili arayıcıları, manevi bir bakış açısıyla
güven hakkında konuşmak istiyorum. Artık Oxford Üniversitesindeyiz. İçimdeki
arayıcı, Oxford'un yalnızca Büyük Britanya'nın değil, tüm Avrupa bilincinin
sanatını, kültürünü ve ihtişamını önce somutlaştırdığını ve sonra temsil
ettiğini hissediyor. Dış dünya için Oxford, dünya kültürünü ve dünya tarihini
en yüksek zihinsel ışık, bilgi ve bilgelik biçiminde temsil eder. Oxford
güvendir. Oxford'un güveninde, tüm bu yüce nitelikler kendi rollerini oynuyor.
Hepimiz
iki tür kesinlik olduğunu biliyoruz: insani ve ilahi. İnsan güveni çoğu zaman
biraz benliğimize, yani egomuza dayanır. Ego, zevk-cehalet ve zevk-zevk
anlamına gelir. Bu küçük "ben" bizi bağlar, hapseder. Ancak ilahi
kesinlik aşkın Benliğe, bizi özgürleştiren Öze, bize evrensel Bilincin mesajını
getiren Öze, dünyaya bağlı bilincimizi aşıp Sonsuza girmemize yardım eden Öze
dayanır. İlahi güvenceden bahsetmek istiyorum.
Güven,
Merhametli Tanrı ile güven adamının birliğidir. Güven, Tanrı'nın İradesinin
insan kalbi, aklı, hayati ve bedeni aracılığıyla tezahürü ve ifşasıdır. Güven,
içimizdeki Tanrı-Güzelliktir. Güven, içimizdeki hakikat-birliği ve
hakikat-çokluğudur. Güven, içimizdeki gerçeğin, Cennet görüşümüzün ve Tanrı'nın
bizim için verdiği kararın tanınmasıdır. Güven, yaşamı kabul etmemiz ve yaşamı
aşmamız, dünyayı dönüştürmemiz ve Tanrı'nın Mazharıdır.
Güven
gurur değildir, kendi yükseklik ve derinliğimizin bilinçli bir farkındalığıdır.
Güven, egoda bir artış değil, hayatın savaş alanında artan gücümüzün
farkındalığıdır. Güven, yıkımın habercisi değildir, erişimin habercisidir,
Mutlak Yüce'nin bol ilahi edinimidir.
Güven,
neyden, nasıl zevk alınacağını, nerede ve neden zevk alınacağını bilen ilahi
tatmindir. Neyin tadını çıkarmalı? Tanrı'nın gülümsemesi. Nasıl zevk alınır?
Özverili hizmet yoluyla, kendini sunarak. Nerede eğlenmeli? Saf bilinçte,
hevesli kalbin, zihnin en içteki girintilerinde, hayati ve fiziksel. Neden
zevk? Çünkü içsel "ben" ifadesine ihtiyacımız var.
İçsel
dünyada, ilahi güvencenin özlemimize sığındığını hissederiz. Özlem, sonsuz ölçüde
Barış, Işık ve Mutluluğun habercisidir. Arzuyu kelimenin en saf anlamıyla
somutlaştıran kişi, Işık, Hakikat ve Hazzı ortaya çıkarabilir ve tezahür
ettirebilir. Alıcılığına göre, dünya bu nitelikleri, özlem biçiminde güveni
somutlaştıran yüce arayıcıdan alır.
Güven
ilahi bir kas gibidir. Vücudumuzu, yaşamımızı, zihnimizi ve kalbimizi disipline
etmenin sırrını bilirsek, yavaş yavaş, kademeli olarak ve hatasız bir şekilde
geliştirilebilir. Kendimizi disipline etmek için içsel bir çağrıya, tüm
varlığımızı Sessizliğin en yüksek alemine taşıyan bir çağrıya ihtiyacımız var.
Güveni bu şekilde geliştiririz ve bu güven kası ile daha güçlü, daha güçlü,
daha güçlü olabiliriz. Her insan fiziksel dünyayı, hayati dünyayı, zihinsel
dünyayı ve psişik dünyayı temsil eder. Fiziksel dünyada zevk için avlanır.
Biraz zevk alıyor ve başarısının kendine güveni olduğunu hissediyor. Yaşamsal
dünyada Julius Caesar'ın mesajını taşır. "Veni, vidi, vici - geldim,
gördüm, yendim" dedi. Zihinsel dünyada, eğer zihin bir dereceye kadar
aydınlanırsa, kişi dünyanın kendi zihninin ışığıyla aydınlanabileceğini,
mükemmelleşebileceğini ve özgürleşebileceğini hisseder. Dünyanın, tanrısallığın
bilinçli yuvası olabileceğini, tanrısallığın yeryüzünün bilincinde sığınak
bulabileceğini hisseder. Ve psişik âlemde veya gönül âlemindeyken, tüm dünyaya
ruhen şu eşsiz mesajı verir: "İnsanlıkta Allah'ı sevmek ve insanlıkta
Allah'a kayıtsız şartsız kulluk etmek için dünyaya geldim." Manevi hayatta
inanç önemlidir, ancak bu inancın zihinsel mi yoksa psişik mi olduğunu bilmemiz
gerekir. İnanç, bilincin içsel aleminden öne çıkıyorsa, o zaman bu en yüksek
inanç türüdür, psişik inançtır. Bu tür bir inanç, ruhumuzun sessiz ışık evinde
yaşar ve ilahi güvence ile eş anlamlıdır. O güçlü ve ulaşılmaz. Bu tür bir inanç,
bu ilahi güven bizi enerjiyle doldurur ve Gerçeğe, Işığa, uyum dünyasına, barış
ve kurtuluş dünyasına doğru uçmamız için bize ilham verir. Ancak zihinsel
inanç, şüphe, şüphe ve dünyadaki diğer kötü güçler tarafından bir anda
kırılabilir ve yok edilebilir .
Manevi
hayatta iki dev dostumuz var: inanç ve yakin. İnanç, daha yüksek bir
Sessizliğin mesajını duyabilir. İnanç bize rehberlik edebilir ve bizi ruhumuzun
hedeflerinden Hedefe götürebilir. Güven, hayatın savaş alanında bir savaşçı
kahraman gibi davranabilir. Günümüzün karanlık, kusurlu ve bağımlılık dünyasını
ışık, mükemmellik ve özgürlük dünyasına çevirebilir.
ÖLÜM
Newcastle
Üniversitesi, Newcastle upon Tyne, İngiltere
Curtis
Oditoryumu, Üniversite arazisi
27
Haziran 1974
Sevgili
Aşkın Gerçeği Arayanlar, ölüm üzerine bir konferans vermek istiyorum. ölüm
nedir? Ölüm, Sonsuzluk Yolundaki ölümsüz yolcunun kısa dinlenme süresidir.
Ölüm, gelişen bilinçlerinin şu anki aşamasındaki insanlar için gerekli bir
deneyimdir. Ölüm, arzu sahipleri için ezici bir darbe, aynı zamanda arzu
sahipleri için bir uyanış elidir.
İki
tür istekli insan vardır. Bazıları ölümü kötü bir güç olarak görür, çünkü
ölümün gelişi onların sayısız arzusunun yeryüzünde gerçekleşmesini engeller. Bu
nedenle ölümü bir düşman, bir davetsiz misafir olarak görürler. Diğer insanlar
arzunun kendisinin acı verici olduğunu anlamaya başladılar. Arzularını yerine
getirmek için yeteneklerini ve yeteneklerini geliştirdiklerinde, bu sürecin
kendisinin savunmasız ve acı verici olduğunu görürler. Bir sonuç geldiğinde ya
başarısızlık şeklinde gelir ya da başarı şeklinde. Yenilgi şeklinde gelirse
insan hüsrana uğramaya mahkumdur. Ve başarı şeklinde gelse bile, yine de
tamamen mutlu değiller çünkü başarının gerçekte olduğundan daha aydınlatıcı ve
tatmin edici bir şey olabileceğini düşünüyorlar. Ne yazık ki, yorulmak bilmeyen
çabalarından gerçekten bekledikleri başarıya ulaşamıyorlar. Dolayısıyla ne
arzu, ne de arzunun sonucu tatmin edici değildir, her ikisi de son derece
yıldırıcı, cesaret kırıcı ve acı vericidir. Böyle istekli bir insan ölümü hoş
karşılar, onu arzular. Bir gün bile istek duymadan, hayal kırıklığı yaşamadan
yeryüzünde yaşamayı bilmediği için, dünyayı terk etmek ister. Ama aynı zamanda
ölüm kapısını çaldığında tüm varlığı titrer, hayata seslenir. Şu anda ölümü hoş
karşılamak istemiyor. Arzu-yaşam yetersiz kaldığında ölümü ister ama ölüm
gerçekten kapısını çaldığında başka bir şey ister, dünyada kalmak ister.
İki
tür hevesli insan olduğu gibi, iki tür hevesli insan vardır. Bazıları her zaman
yeryüzünde Cennetin Krallığı için çabalar. Onlar için Cennetin Krallığı hayali
bir sis değil, hevesli kalplerinin içindeki bir şeydir. Bunu ön plana çıkarmak
ve burada yeryüzünde tezahür ettirmek istiyorlar. Ancak bunu ancak ölümü
yenerek yapabilirler. Ölümü sonsuza dek fethetmeleri gerekiyor, ancak o zaman
Cennetin Krallığını ön plana çıkarabilir veya onu Yukarıdan indirebilirler.
Diğer
adaylar farklı bir mesaj getirmek istiyor. Ölümü kesinlikle yenmemiz
gerektiğini söylüyorlar ama ölüm fiziksel ya da insan bedeni tarafından
fethedilmeyecek; ölümü fethedecek olan fiziksel formun içindeki bilinçtir.
Dünyaya bağlı bilinç, Cennetsel-özgür Işık ve Zevkin tadını çıkarmalıdır. Ancak
sadece uzun bir süre - dört veya beş yüz yıl - kalarak, önemli bir şey
başaramayacağız. Bazı Kızılderili köylerine gidersek, yüz yılı aşkın süredir
yeryüzünde yaşayan birçok insan olduğunu görürüz. Ama iş içsel deneyime, içsel
büyümeye, ruhsal gelişime, kutsal başarıya gelince , neredeyse hiçbir şey
başaramadılar. Yarı hayvan yaşamları olmasa da normal insan yaşamlarına öncülük
ederler. Fiziksel yaşam süresinin uzatılmasından daha fazlasına ihtiyacımız
var. İçimizdeki gerçeklik bilinci genişletilmeli, derinleştirilmeli, enerji
verilmeli ve sürdürülmelidir. İlahi ve ölümsüz bilince ulaşmak için dünyada
birkaç yıl kalmamız gerektiği doğrudur. Ama bedenin hayattan zevk alması için
değil, bedendeki bilincin genişlemesi ve gelişmesi için.
Ağarmış
geçmişin Vedik görücüleri çok önemli bir dua ettiler: "Yüce Rab, Seni yüz
yıl boyunca görmemizi sağlayacak gözler bağışla. İlâhi Mesajını yüz yıl
işitecek kulaklar ver. Bizlere yüz yıl Sana kulluk etmeyi nasip eyle."
Sonra sadece yüz yıl değil, çok daha fazla olduğunu söylüyorlar. Ne için?
Yalnızca Tanrı'ya hizmet etmek, Tanrı'yı yerine getirmek ve Tanrı'yı burada,
yeryüzünde tezahür ettirmek için. İlahi tecelli uğruna yeryüzünde yaşamak
isterler. O'nu idrak edebilmek, açığa vurabilmek ve tezahür ettirebilmek için
Tanrı'dan sonsuz bir yaşam süresi almak isterler. Amaçları bu. Beden sonunda
ölür, ancak Toprak Ana'nın benzersiz, emsalsiz, ölümsüz ve yüce bir şeyi alması
için ilahi bilincin Ölümsüzlüğü Toprak Ana'ya hediye edilmelidir.
Manevi
insanlar başka bir şey keşfettiler. Onlar, talip olmayanın ölü bir ruh olduğunu
düşünürler. Bir kişinin ölü sayılması için fiziksel olarak ölmesi gerekmez.
HAYIR! Özlemeyen kişi, çok az ilerleme kaydettiği veya hiç ilerleme
kaydetmediği için öldü. İlerledikçe, yeni bir gerçekliğe doğru ilerliyoruz. Ne
zaman yeni bir realiteye girsek, dünyada yeni hayat çiçek açar ve bizi kullanır.
Kutsal olmayan bir şekilde kullanılan an, ölümün ellerini bize yaklaştırıyor.
İlahi olarak kullanılan an, hayatımızı uzatır ve uzatır.
Ebedi
Şimdi'de yaşamak istiyorsak, geçmişin toz olduğunu, geçmişin ölü bir deneyim
olduğunu hissetmemiz gerekir. Onu aklımızdan silmemiz gerekiyor. Hayatımızdan
geçen her saniye ölüdür. Kendimizi geçen saniye ile özdeşleştirir ve onunla
geçmişe gidersek ölümü yaşarız. Her saniyeyi ilahi bir amaç için kullanırsak, o
zaman yeni bir hayatı olur. Geleceği bilmiyoruz ama gelecek olmak istiyoruz ya
da geleceğin hayatını bugünün aciliyetine getirmek istiyoruz.
Vedik
görücüler hareketin hayat olduğunu anladılar ve eğer ruhsal hayatta hareket
etmezsek ölüm kapımızı çalacaktır. Ama aynı zamanda yaşam, derin bir sessizlik
içinde, yaşam sessizliğinin en içteki köşelerinde var olur. Yaşam sessizliğinde
vücut sesi sürekli olarak doğar. Ancak en derin ve en önemli keşif şudur: Bir
kişi Aşkın Yaşamı-Sessizliği yaşamak için en yüksek Bilinç alemine ulaşmalıdır.
O zaman insan bilinçli olarak her an Allah'ın yeryüzünde tecelli etmesi için
gerekli olan bir beden-sesini yaratabilir.
Ölüm
hazırlıktır, ölüm dinlenmedir. Kendimizi hayatın savaş alanına bir kez daha
girmeye hazırlayacağımız saat gelene kadar, ölümde bir süre dinleniyoruz.
Hayat, tüm deneyimlerin temeli, bizi cehalet denizinden kurtaran ve
Işık-Bilgelik denizinde yüzmeye ilham veren deneyimdir. O zaman hayat Tanrı'nın
tatmini haline gelir, Tanrı'nın tatmini içinde Tanrı'nın her zaman aşan
Rüyasının yüksekliğini ve Tanrı'nın her zaman aşan Gerçekliğinin derinliğini
yaşarız.
Arzu
adamı ölümü yıkım sanır. Acemi arayıcı, ölümün nihai gizem olduğunu hisseder.
Deneyimli arayıcı, ölümün kısa bir dinlenme olduğunu bilir. Tanrı'yı idrak
etmiş bir kişi, şüphe götürmez bir şekilde ölümün Tanrı'nın aracı olduğunu
keşfetti. Tanrı'nın bir aracı olarak ölüm, tutkulu insanı cehaletin zevklerinde
debelenmesin, daha yüksek, daha aydınlatıcı ve daha tatmin edici bir yaşam için
çağırsın diye korkutur. Arayanın özlemini güçlendirmede rolünü oynadığında ölüm
de ilahi bir araçtır. Arayıcı, ölümün gelişinden önce Toprak Ana ve Cennet Baba
için pek çok şey yapmak ister, bu nedenle dünyevi varlığını bu niteliklerle
doldurmak istediği için sürekli artan bir özlemle Yukarıdan barış, ışık ve
mutluluk ister. ölüm hayatının kapısına varmadan çok önce bolluk içinde.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Kimimiz bilinçli olarak ölümsüz Hayata dönüşür veya
ölümsüz Hayat ırmağına karışırız, kimimiz ise bilinçli olarak, mutlak, tam ve
mükemmel tezahürü için kullandığımız, her zaman aşan Ötenin sonsuz Işığını,
sonsuz Hayatın ışığını çağırırız. Tanrı yeryüzünde. Her arayan bir yaratıcıdır.
Her arayan bir kurtarıcıdır. Her arayan bir kurtarıcıdır. Her arayıcı Mutlak
Yüce'nin bilinçli bir temsilcisidir çünkü yaratımında, özleminde ve
farkındalığında sürekli olarak kendi yüksekliğini aşan bir yaşam keşfetmiştir.
Bu sürekli aşan harekette ölüm, Mutlak Yüce'nin adanmış, feragat edilmiş ve her
şeyi yerine getiren aracı rolünü oynar.
Kişi
arzu hayatını yaşadığında, ölüm bir engeldir, cehaletin gücüdür. Ama kişi
arayış içinde olduğunda, ölümün yalnızca sevgi dolu bir araç olduğunu, ölümün
yaşamın küçük kız kardeşinden başka bir şey olmadığını görür. Hayatın küçük kız
kardeşi olarak ölüm, ablası hayata yardım etmenin doğrudan görevi olduğunu
düşünür. Yeryüzüne Ölümsüzlüğün Işığını, Sonsuzluğun Yüksekliğini, Sonsuzluğun
Gülümsemesini ve Mükemmelliğin Tatminini sunarak ona yardım eder.
İÇ
İTAAT
Bristol
Üniversitesi, Bristol, İngiltere
16
Temmuz 1974
Sevgili
ruhani kız ve erkek kardeşlerim, yüce Gerçeğin sevgili arayıcıları, manevi bir
bakış açısıyla itaat üzerine kısa bir konferans vermek istiyorum.
İtaat,
bir baskı hayatıdır. İtaat, küçüğün büyüğüne boyun eğmesidir. Bu, sıradan,
hevesli olmayan bir insanın anlayışıdır. Ama benim bahsedeceğim itaat içsel bir
itaattir. Bu itaat, daha yüksek yaşamımızı, daha yüksek realitemizi ve daha
yüksek yüksekliğimizi bilinçli olarak tanımamızdır. Bu itaat, gerçek bilgiye
ulaşmayı temsil eder. Daha yüksek bir ilkeye, daha yüksek bir yasaya
uyduğumuzda, her zaman Ebedi Şimdi'de yaşadığımızı fark ederiz.
Çocuk
anne babasına itaat eder. İtaat ederek hakikat, ışık ve güzellik yolunda yürür.
Ve dış hayatı korku dolu olsa da, iç hayatı mükemmellik hedefine yaklaşır.
Manevi yaşamda hepimiz ebedi çocuklarız. Samimi arayıcılar olarak, sadık
çocuklar haline gelir ve Tanrı'nın araçlarından vazgeçeriz. Kaderimize yön
veren, bizi Kendi yolunda şekillendiren ve kalıba sokan İçimizdeki Pilotun
Sesine itaat ederiz. İçimizin derinliklerine indiğimizde, O'nun Varlığının tam bir
tipi olduğumuzu hissederiz. İçimizdeki Kılavuz'a, O her şeye kadir olduğu için
ya da O'na itaatsizlik edersek O'nun cezasından korktuğumuz için itaat ederiz.
Hayır, bizim anlayışımız öyle değil. Aydınlanmış sevgi gücümüz O'nun sonsuz
Sevgisi ve Işığı ile bir olmak ister. O'na itaat ederiz çünkü O Sevgi'nin ta
kendisidir.
Manevi
bir bakış açısından, itaat, aydınlanmış bilince teslim olmaktır. Bedenlediğimiz
bireysel bilinç, kişilik bilinci çok sınırlıdır. Ancak bireysel ve kişisel
yaşamlarımızı evrensel bir şeye sunabiliriz. O zaman sınırlı evrensel ve
sınırsız olur. Biz ilahi ışığın bir kıvılcımıyız. Engin Güneş'e girdiğimizde,
bireyselliğimizi ve kişiliğimizi kendi yüksek Kaynağımıza sunarız ve sonra bu
engin Evrensellik Güneşinin ayrılmaz bir parçası oluruz. Sonludan Sonsuza
gideriz, Sonsuzdan Aşkın Mutlak'a gideriz, burada her şey evrensel bir
birliktir.
Ayaklarımız
bizi zihinsel bilgi ve bilgelik aldığımız okula götürür. Çünkü bacaklar ve
zihin ayrılmaz bir bütünlük oluşturmuştur. İtaat değil, içsel zorunluluk onları
birbirlerine yardım ettirir. Ders çalışmaya gelince ayaklarım aklıma, sıra
koşmaya gelince aklım ve kalbim, dikkat ve irade bilinciyle ayaklarımın
yardımına koşacaktır. İtaat, tüm varlığımızı bilinçli olarak kabul etmemizdir.
Varlığımızın bir parçası özel ilgiye ihtiyaç duyduğunda, başka bir parçası
imdadına yetişir. "Birlikte ayakta dururuz, ayrı ayrı yok oluruz"
içsel itaatimizin sloganıdır.
Manevi
yaşamda içsel itaat ve öz disiplin el ele gider, ayrılmazlar. Hayatlarımızı
disipline ederek, artık hayvanlar aleminde değil, insanlar aleminde olduğumuzu
hissediyor ve aynı zamanda ilahi Krallık için çabalıyoruz. Bu ilahi alem
mutlaka doğacak. Aslında, arzumuzun gücüyle, burada, yeryüzünde ilahi Krallığı
doğuran biziz. Öz disiplin bizi Tanrı'nın keşfi olan kendini keşfetmeye
götürür. Allah'ın vahyini Allah'ın vahyini takip eder ve Allah'ın vahyini
Allah'ın tecellisini takip eder. Son olarak, Tanrı-tezahürünü,
Tanrı-mükemmelliği ve Tanrı-memnuniyeti takip eder.
İçsel
Rehberimize itaatsizlik ettiğimizde hayatımıza şüphe girer. İçsel varlığımızı
dua ve meditasyonla beslemediğimizde şüphe hayat bulur. Ne zaman şüphe ederiz?
Gönül odasında yaşamak yerine akıl odasında yaşadığımızda şüpheye düşüyoruz.
Akıl odasında önümüzde bir kaplan, arkamızda bir aslan ve her yerde diğer
tehlikeli hayvanları görüyoruz. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak umutsuzluğa
teslim olduğumuzda da şüphe ederiz. Umutsuzluk Prensi'nin iç kapısını açarak
sürekli şüphe duyuyoruz. Ama İçsel Pilota itaat edersek, her zaman neşeli
oluruz. Şu anda Umutsuzluk Prensi bize yaklaşmaya cesaret edemiyor. Tanrı'nın
bize çok yakın olduğunu düşünmediğimizde de şüphe ederiz. Tek Gerçek Gerçeğimiz
Tanrı'nın Rüya Kayığıdır. Ama Tanrı'nın Gerçeklik Kıyısı'nın içimizde ve bizim
için var olduğunu anlamazsak, o zaman şüpheye düşmek zorunda kalırız.
İçimizdeki
Pilotun İradesine uyarsak hayatımızda asla tereddüt olmaz. Arayıcının İçsel
Pilotu dinlediği an, Tanrı'nın Kalbinin bahçesinde en güzel güllerin çiçek
açtığını bilmeliyiz. Bu kalp gülü, dünyanın tüm bilincini yükselten ilahi bir
koku yayıyor. Arayıcı, İç Pilotun İradesini nasıl bilebilir? Ruhun sesini,
kendisi için akıl almaz sorunlar yaratabilen zihnin veya hayati sesten nasıl
ayırt edebilir? Kendi içindeki gerçeği gerçek olmayandan, doğruyu yanlıştan nasıl
ayırabilir? Gerçek bir arayıcı, yanlış, gerçek olmayan sesi kolayca tespit
edebilir. Ses, çabalarının sonuçlarından memnun olmasını istiyorsa, o zaman
yanlış sestir. Sesi dinledikten sonra sadece zaferle yetiniyor ve yenilgiyle
hayal kırıklığına uğruyorsa, bunun yanlış ses olduğunu bilir. Doğru ses, ilahi
ses, ruhunun sesi, ona yalnızca özverili ve doğru eylemi ilham eder. Bu her
zaman dış dünyadaki başarılı eylemle aynı şey değildir.
Hint
İncili Bhagavad Gita'da Lord Krishna en sevgili öğrencisine şöyle der:
"Hareket etmeye hakkınız var ama meyvelerine değil." İlahi eylem en
üstün Zaferdir. Sonuç, başarı veya başarısızlık şeklinde gelebilir. Bir çocuk
emeklemeyi öğrendiğinde muazzam bir başarıya ulaştığını hisseder. Ancak iyi
yürümeyi öğrendikten sonra, dünkü başarının çok önemsiz olduğunu fark eder.
Bugünün başarısı asla yeterli değildir. Yarın daha farklı, daha tatmin edici
bir başarıya imza atmaya çalışacağız.
Bize
acil ihtiyacımızı karşılayacak bir şey istiyormuşuz gibi geliyor. Ancak sürekli
ilerleme söz konusu olduğunda, acil ihtiyacımız aynı zamanda ebedi bir
ihtiyaçtır. Sonsuz ihtiyacımız ilerlemedir. İlerleme süreklidir, verimlidir ve
her zaman sonsuz ihtiyacımızın karşılanmasını aşar. Başarı, içimizdeki insanı
memnun eder, ancak ilerlemenin yanında yer alarak ilahi bir tatmin elde ederiz.
Ağacın
büyümesinde ilerleme görüyoruz. Tohum çimlenir ve küçük bir filiz haline gelir.
Yavaş yavaş, yüzlerce dalı ve binlerce yaprağı olan, sayısız insana barınak
sağlayabilen devasa bir banyan ağacına dönüşür. Hayatı kademeli ilerlemenin bir
şarkısı olarak algılarsak, o zaman hayat sürekli bir tatmindir.
İç
itaat sorumluluk ve görevdir. Sorumluluğa hevesli olmayan insan bilincimizle
baktığımızda, omuzlarımızda inanılmaz derecede ağır bir yük gibi görünüyor. Ancak
manevi bir yaşam sürdüğümüzde, sorumluluğa ilahi bir fırsat olarak bakarız.
Sorumluluğumuz ne kadar büyükse, hem Cennetin bilincini hem de yeryüzünün
bilincini o kadar çok yerine getirebiliriz. Sorumluluk bizim doğrudan
ihtiyacımızdır. Ruhun ihtiyacı, içimizdeki özgünlüğün ihtiyacı, içimizdeki
idealin ihtiyacı ve içimizdeki ebediyen üstün olanın ihtiyacıdır.
Samimi
arayıcı, kendisini Tanrı'ya haykırmaya ve Tanrı'nın sonsuz Işığı, Gerçeği,
Huzuru ve Mutluluğu ile ayrılmaz bir şekilde bir olmaya zorlayan içsel ve
dışsal ihtiyaç olduğunu hisseder. Ayrıca Tanrı'nın İhtiyacı ve Tanrı'nın
Kutsallığının sürekli olarak varlığına ihtiyaç duyduğunu hisseder. Tanrı'nın
Kutsallığı, Tanrı'yı idrak etmek için ona ihtiyaç duyar ve Tanrı'nın İhtiyacı,
Tanrı'yı tezahür ettirmek için ona ihtiyaç duyar. İhtiyaç, karşılıklı
sorumluluğa dayalıdır. Oğul, Baba'ya O'nu idrak etmek ve tezahür ettirmek için
dünya sahnesine tekrar tekrar geleceğine dair ciddi bir söz verir. Baba, sonsuz
Huzurunu, Işığını ve Mutluluğunu onda ve onun aracılığıyla tezahür ettireceğine
dair oğluna ciddi bir söz verir.
Samimi
arayıcı, itaatkar arayıcı, arzu yaşamının tehlikeli olduğunu hisseder. Sürekli
olarak içsel gücünü ve içsel farkındalığını yok eder. Gerçekten samimi,
gerçekten sadık, gerçekten itaatkar olduğunda, arzu yaşamının onu sürekli
olarak yaşam-arzusundan, hayvani yaşamdan uzaklaştırdığını hisseder. Her insan
önce bir arzu hayatı yaşar, sonra bir istek hayatı ve son olarak da bir
farkındalık hayatı. Farkındalık hayatını yaşadığında, hayvani yaşamının ve arzu
yaşamının bir amaca hizmet ettiğini, ancak bunların yalnızca ruhunun yavaş ve
değişmeyen tekamülündeki adımlar olduğunu fark eder.
Arzunun
yaşamı içsel itaatin yaşamıdır. Birine dışarıdan itaat ettiğimizde, korkudan
bile olsa, bir şey elde ederiz. Ama ilahi olduğu için birine içsel olarak itaat
ettiğimizde, onun cisimleşmesi, ilahiliği haline geliriz. İçsel ve dışsal
olarak İçsel Kılavuz'a itaat ettiğimizde, ilk deneyim bize dünyada olduğumuzu
ve Babamızın Cennette olduğunu söyler. Bir sonraki deneyim bize Babamızın
olduğu yerde olduğumuzu ya da Babamızın bizim olduğumuz yerde olduğunu söyler.
Üçüncü ve son deneyim şudur: O'nun nerede olduğu veya bizim nerede olduğumuz
önemli değildir; tek arzumuz O'nun İradesinin gerçekleşmesidir. Cennette olsun,
Cehennemde olalım. Her zaman merhametli Babamız için tek duamız şudur:
"İstediğin olsun." Bu, içsel itaatin güzelliğine dayanan en yüksek
mükemmelliktir.
DÜN
BUGÜN YARIN
South
Polytechnic Bank, Londra, İngiltere
Caxton
Evi
19
Temmuz 1974
Arzu
ölümdü. Bu yüce gerçeği keşfettim. Özlem hayattır. Bu yüce gerçeği keşfettim.
Farkındalık memnuniyettir. Bu eşsiz gerçeği ortaya çıkaracağım.
Dün
güzel bir şey yazdım, bu yüzden Yüce Rabbim benden razı oldu. Elimi sıkıyor.
Bugün güzel düşüncelerim var, bu yüzden Yüce Rabbim benden daha çok razı oldu.
Sadık başımı ve teslim olmuş kalbimi kutsar. Yarın ben salih amel yapacağım, o
halde Yüce Rabbim benden en çok razı olacak. Beni koşulsuz kutsayacak.
Dün
güce aç bir hayvandım. Bugün huzuru arayan bir insanım. Yarın aşka aç bir Tanrı
olmaya çalışacağım.
Dün
Tanrı hazırlığı yapıyordum. Bugün ben bir Tanrı inisiyasyonuyum. Yarın
Tanrı-mükemmelliği olacağım.
Tanrı'nın
Kalbinin Kapısını çalıyorum çünkü sevgili Rabbim bir keresinde bana Kalbinin
Kapısını gösterdi. Tanrı'ya dua ediyorum çünkü tatlı Rabbim bir keresinde beni
Ruhunun Odasına götürmüştü. Yüce Rabbime ağlıyorum ve ağlıyorum çünkü tatlı
Rabbim bir keresinde oturmama izin verdi.
Tanrı'yı
bir kez gördüm, bu yüzden O'nu tekrar görmek istiyorum. Tanrı'yı bir kez sevmiştim,
bu yüzden O'nu yeniden sevmek istiyorum. Bir kez Tanrı'nın İradesine teslim
oldum, bu yüzden varlığımı tekrar Tanrı'nın İradesine teslim etmek istiyorum.
Tanrı'yı yeniden görmenin benim için zor olmayacağını biliyorum. Onu yeniden
sevmenin benim için zor olmayacağını biliyorum. O'nun İlahi İradesi önünde
dünyevi varlığımdan tekrar vazgeçmenin benim için zor olmayacağını biliyorum.
Ama benim için son derece zor olacak bir şey var çünkü daha önce yapmadım.
Tanrı'yı kendime ait, çok yakın olarak görmedim çünkü O'nu çok yakınlarım için
hissetmek benim için çok, çok zor. O'nu kendime çok yakın gördüğüm gün, beni
Seçtiği enstrüman ilan edecek, Hayalindeki Kayığı gerçekleştirecek.
BÜYÜKLÜK
VE İYİLİK
Oxford
Üniversitesi, Oxford, İngiltere
Kutsal
Haç İnşası
19
Haziran 1976
Büyüklük
ve iyilik üzerine çok kısa bir ders vermek istiyorum. Artık Oxford'dayız.
Oxford bir büyüklük ve nezaket yeridir. Oxford, büyüklüğünün önünde eğiliyorum
ve nezaketinin önünde eğiliyorum. Büyüklüğünüz ilahi olarak önemlidir ve nezaketiniz
fevkalade manevidir. İngiltere'de harika olan her şey burada minyatür olarak
bulunabilir. İhtişam ve nezaketin birleşimi Oxford'un ta kendisidir.
Daha
yüksek düzeyde zihinsel bilgi biriktirmek isteyen öğrenciler, mükemmelliğe
ulaşmak için dünyanın her yerinden buraya gelirler. Daha sonra burada aldıkları
ışık bilgilerini sunmak için ülkelerine dönerler. Yaydıkları ışık bilgisi
nezakettir.
Büyüklüğe
sahip olmak, kendinize, bedeninize, yaşamsalınıza, zihninize ve kalbinize
inanmak demektir. Bir kişinin vücudu güçlüyse, fiziksel gücüne inanır. Birinin
dinamik bir canlılığı varsa, onun yaşamsallığına sarsılmaz bir inancı vardır.
Bir kişiye parlak bir akıl bahşedilmişse, o kişinin aklına inancı vardır. Ve
eğer biri tertemiz bir kalbe sahipse, temiz bir kalbe sahipse, kalbinde büyük
bir iman vardır. Nezaket, yalnızca Tanrı'ya, Gerçeğe, Işığa inançtır. Kişi
Gerçeğin ayrılmaz bir parçası olduğunda, Hakikat ve Işığın tarafını tutar. Ve
bir insan her zaman Allah için olduğunda, bu nezaketten başka bir şey değildir.
Nezaket her zaman Tanrı'ya, Gerçeğe ve Işığa inanır.
Büyüklük,
evrensel olarak kabul edilen bir gerçektir. Nezaket aynı zamanda evrensel
olarak kabul edilen bir gerçektir. Ama o daha fazlası. Evrensel olarak sevilen
bir gerçekliktir. Dış hayatta gördüğümüz büyüklük. İç yaşamda nezaket
görüyoruz. İnsan gözüyle, dünyanın her yerinde etrafımızdaki büyüklüğü
gözlemleriz. İlahi bir kalple, kendi içimizde ve başkalarında iyilik
hissederiz.
Tanrı
büyüktür çünkü bu dünyayı O yaratmıştır. Bu, ebeveynlerimizden,
arkadaşlarımızdan, dünyanın vücudundan öğrendiğimiz bir gerçektir. Allah aynı
zamanda iyi, şefkatli ve merhametlidir. O bizim içimizdeki Kaynağımızdır, O
bizim içindir, sonsuza kadar bizim içindir. Bizi özgür kılmak istiyor, bizi
aydınlatmak istiyor, bize farkındalık, tatmin ve doyum vermek istiyor. O her
şeyin Yaratıcısıdır. Tanrı'nın lütfu böyledir. Yaradan Allah büyüklüktür,
yarattıklarını seven Allah şefkattir. Tanrı'yı fevkalade büyük olduğu için
değil, evrensel ve aşkın derecede iyi olduğu için seviyoruz. Büyüklük bizi
şaşırtıyor. Nezaket bizi aydınlatır ve bizi cehaletin prangalarından kurtarır.
Kavga
ettiğimizde, kavga ettiğimizde ve birbirimizi yok etmeye çalıştığımızda hayvani
bir şekilde büyüklük gösterebiliriz. Birlikte, bir aile içinde olduğumuzda ve
birbirimizi sevdiğimiz zaman, büyüklük insani bir şekilde kendini gösterir.
Birbirimizi yukarı kaldırmaya ve en yükseğe erişmeye yardım etmeye
çalıştığımızda, o zaman büyüklük ilahi bir şekilde tezahür eder. Son olarak,
dünyaya Ebedi Gerçeklik Tanrı'nın da ebediyen iyi olduğunu, O'nun Kaynak
olduğunu söylediğimizde büyüklük en üst düzeyde gösterilir. Kendi yolunda O'nu
memnun etmemizi bekler. Böylece, Tanrı'nın İradesine bilinçli ve sürekli
teslimiyetimiz sayesinde, yüce büyüklüğe ulaşırız.
Normalde,
insan zihnimiz büyüklüğü özlerken, ilahi kalbimiz iyiliği arzular. Bazen akılla
kalp arasında, aklın ulaşmak istediği hedef ile kalbin ulaşmak istediği hedef
arasında dipsiz bir uçurum olduğunu fark ederiz. Akıl, bir gerçekliği
diğerinden ayırarak amacını görmeye çalışır. Her şeyi sonsuz küçük görmek ister
ama kalp hedefi, gerçeği bir bütün, bir ve bölünmez olarak görmek ister. Akıl
ve kalp gerçeklikle farklı ilişki kurar, her zaman ayrı kalamazlar. En yüksek
gerçeğe ulaşmak için birlik olmaları gerekir. İki tür zihin vardır: fiziksel
zihin ve aydınlanmış zihin. Fiziksel zihin fiziksel dünyaya bağlıdır. Dünyayı
yönetmek istiyor. Başkalarının üzerine çıkmak için diğerlerinden en az bir inç
daha uzun olmak istiyor. İsteyerek ya da istemeyerek, ayrılık duygusundan büyük
bir keyif alır. Aydınlanmış bir zihin tamamen farklıdır. İçte ve dışta boşluk
için çabalar. Uzaydan başka bir şey istemiyor, büyümek ve parlamak istiyor.
Hayati
merkeze çok yakın olan insan kalbi oldukça sık güvensiz hisseder. Kendi içinde
başkalarına barınak vermek istemez. Başkaları içine sığınmak istediğinde, sanki
bir kap gibi kırılacakmış gibi gelir. Bu nedenle, insan kalbi oldukça sık
belirsizlik ve çekingenlik yaşar. Ve yaşamsal olana yeterince yakın olduğu
için, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, bir mıknatıs gibi disiplinsiz yaşamsal
olanın safsızlığını çeker. Ama aynı zamanda manevi bir kalp var. Bu gönül her
zaman ruhlarla birleşmiştir, ruhlarla birliğini kurmuştur. Yüce Rabbin doğrudan
temsilcisi olan ruh, sonsuz ölçüde Işığa sahiptir. Manevi kalbin ruha ücretsiz
erişimi vardır. Bu nedenle ruhun Işığını kolayca kendi sistemine indirebilir.
Manevi
kalbin birliği ile aydınlanmış zihnin genişliği bir araya getirilmelidir. Başka
biriyle veya bazı küçük nesnelerle kurabileceğimiz birlik. Ama vahdet ile
birlikte mekânımız varsa, Allah'ın engin yaratışı ile birliğimizi tesis
etmişsek, o zaman mükemmel oluruz. Aksi takdirde boşluk ve birlik işe yaramaz.
Allah'ın yaratması çok geniştir, ancak bu genişlikle bir bütünlük
sağlayamazsak, o genişlik çorak bir çorak arazi olarak kalır.
Mükemmel
olabilmek için kendi içimizde boşluk ve birlik yaratmamız ve hem boşluk hem de
birlik olmamız gerekir. İki kelime var. Bir kelime "arzu", diğeri
"özlem". Arzu dünyasında olduğumuzda, büyüklük önemli görünüyor. Ama özlem
dünyasında olduğumuzda, nezaket önemli görünüyor. Yalnızca arayış içinde
olduğumuz için, bilinçli olarak arzu dünyasının aleminden çıkmaya ve özlem
dünyasında ikamet etmeye çalışırız.
Dünyayı
tanıma arzusu ile kendini tanıma arzusu tamamen farklı şeylerdir. Dünya ile
birliğimizi önemsemeden etrafımızdaki dünyayı tanımak istediğimizde,
bilinçsizce büyüklüğü hedefliyoruz. Ve bu büyüklük şüphe götürmez bir şekilde
bizi dünyadan ayırır. Ama kendimizi tam olarak tanımak istediğimizde, kendimizi
bütünün, bütün gerçekliğin ayrılmaz bir parçası olarak idrak ederiz. Arzu
dünyasından başlayıp büyük olmaya çalışsak bile önemli değil. Bu, uyuşukluk ve
uyuşukluk dünyasında kalmaktan çok daha iyidir. Ama büyüklüğümüzün bize
herhangi bir tatmin getirmediğini anlayacağımız zaman gelecek, çünkü büyüklüğün
içinde gördüğümüz şey hayal kırıklığıdır. Sonra, büyüklüğümüze meydan okunduğu
zaman gelir. Kişi harika bir şarkıcı gibi hissediyor. Ama er ya da geç başka
bir şarkıcının kendisinden çok daha iyi olduğunu görünce gururu kırılacaktır.
Peki o zaman ne yapar? İyiliğe atıfta bulunur.
Nezaket,
çevredeki dünyayla rekabet etmekle ilgili değildir, sadece kendini aşma
mesajını getirir. Kıyaslamamız gerekirse, bu kendimizle bir kıyaslamadır.
Rekabet etmemiz gerekiyorsa, bu eski yeteneklerimizle olur. Burada başka bir
dünya yok. Sadece kendi sürekli ve sürekli ilerleme dünyamız var. Sadece
kendimizi aşmaya çalışıyoruz. Arzu dünyasında sadece karşılaştırma ve rekabet
vardır. Ancak tutku dünyasında, başkalarının bizim üstün olduğumuzu
hissetmesine izin vermek istemiyoruz. HAYIR. Bir damla ışığa sahip olduğumuzu
hissettiğimizde, bol miktarda ışığa, sonsuz Işığa sahip olmaya çalışırız.
Sadece sürekli çabalayarak kendi yeteneklerimizi aşarız. Yeteneklerimizi ne
kadar çabuk aşarsak ve yeteneklerimizi İçsel Pilotu O'nun yolunda memnun etmek
için ne kadar çok kullanırsak, o kadar çabuk O'nun mükemmel enstrümanları
olacağımızı hissederiz.
KENDİNDEN
EMİN
Cambridge
Üniversitesi, Cambridge, İngiltere
Üniversite
Merkezi
21
Haziran 1976
Sevgili
dostlar, sevgili kardeşlerim, sevgili arayış sahipleri, özgüven üzerine küçük
bir konferans vermek istiyorum. Artık Cambridge'deyiz. Cambridge bize anında
güven veriyor. Dış dünyada kesinlik dediğimiz şey iç dünyada garantiden başka
bir şey değildir. Bu nedenle Cambridge'in güveni ve garantisi önünde
eğiliyorum.
Güven,
fiziksel gücümüzü uyandırır. Güven, hayati enerjimize enerji verir. Güven
zihnimizi aydınlatır. Güven kalbimizi temizler. Saf bir kalp, aydınlanmış bir
zihin, enerjik ve dinamik bir canlı ve uyanmış bir beden ilahi gerçekleri
burada, yeryüzünde tezahür ettirebilir ve gösterecektir.
Güven,
iç güvencemizin ilahi ifşasıdır. İçimizde görünmez bir gerçeklik, yaşamlarımızı
biçimlendiren ve şekillendiren ilahi Pilot, İçsel Pilot var. İç Pilot'un mesajını
duyduğumuzda, dış hayatımıza güven duyarız. Güven, Yukarıdan gelen bir dış
armağandır, ancak güvence, Yukarıdan gelen bir iç armağandır.
Güven,
kendinin farkında olmaktır. Kendimizin farkında olmak istiyoruz. Bilmek
istiyoruz: kaynağımız ne, nereden geliyoruz, burada dünyada ne yapıyoruz.
Kozmik Oyun'daki rolümüzü bilmek istiyoruz, bu Leela. Özgüvenimiz,
arzuladığımız, olmak istediğimiz gerçeklik olan içsel vizyonu ön plana çıkarır.
Güven,
bencil hayatımızın bir göstergesi değildir. Güven ilahi bir güçtür. Ego bizi
bağlar, ego bizi kör eder. Ego bize bir ayrılık ve kişisel zevk mesajı verir.
Kesinlik ise evrensel birliğini ifade etmek ister. Herkes içindir, Sonsuz
içindir, Uzay içindir. Güven kendi başına tatmin edilemez. Evrensel Işığa ve
Aşkın Yüksekliğe dönüşmek istiyor.
Kendimize
güvendiğimiz zaman, orijinal Hakikat ve Işığı, Mutlak Yüce'yi idrak ederiz.
Tanrı bize güvendiğinde, bizi sadece mükemmel enstrümanları yapmakla kalmaz,
aynı zamanda Tanrılığının, Gerçekliğinin, Sonsuzluğunun, Ezeliyetinin ve
Ölümsüzlüğünün yeryüzündeki bilinçli temsilcileri yapar. Tanrı'ya güvenerek
yukarı çıkıp O'nun Aşkın Yüksekliğine ulaşırız. Tanrı bize olan Güveniyle iner
ve bizi Kendi Sonsuzluğu, Sonsuzluğu, Ölümsüzlüğü yapar. Ve bu O'nun Oyununun
sonu değil. Sonra ne hale geldiğimizi göstermemizi istiyor.
Güven
bir performanstır. Güven, ilahi Gerçekliğin dünyevi realitemizi temsil eder. Ve
ilahi Gerçek, kendimize güvendiğimiz zaman zenginliklerini - sonsuz Barış, Işık
ve Mutluluk - bize sunar.
Hayat
ya anlamlıdır ya da anlamsızdır. Aramayanlar için hayat anlamsızdır - çorak bir
arazi. Arayanlar için hayatın her anı anlamlı ve verimlidir, hayatın anlamı,
anlamı, gerçekliği ve Asıl Amacı vardır. Orijinal Amaç mesajını bize getiren
nedir ? Bize iç dünyanın gerçekliğini, daha aydınlatıcı, daha yüksek dünyayı
daha tatmin edici getiren nedir? Bu güven. Kesinlik ışığımızla, içimizin
derinliklerine ineriz ve içimizi kazdıkça bol miktarda farkındalık, özgürlük ve
mükemmellik hasadı yetiştiririz.
İsteksiz
kişi kendi kendine konuşur ve dünyayla konuşur. Ama İlksel Gerçeklik ile
konuşamaz. Yalnızca kesinliğe, içsel kesinliğe, ilahi kesinliğe, en yüksek
kesinliğe sahip bir adam en yüksek Gerçeklik ile konuşabilir: aşkın Vizyon ve
evrensel Gerçeklik ile.
Kutsallığın
bir parçası dünyaya iner ve diğer parçası Yukarıdan kalır. Yukarıdan geriye
kalan kısım, Baba-Gerçekliği olarak bilinir ve inen kısım, Oğul-Gerçekliği
olarak bilinir. Ayrıca, bu iki gerçekliğin ayrılmaz bir şekilde birleştiği ve
dünyaya birliklerini anlattığı bir zaman gelir. Kurtarıcı İsa Mesih, "Ben
ve Babam biriz" dedi. O, yakin nurunu dünyaya indirdi ve "Ben ve
Babam biriz" diyen de onun yakin nuruydu. Tanrısallık insanlığa girip
insanlığı aydınlattığında, insanlık tanrısallığı kendilerine çok yakın görür.
Güven
Ötesi ile birliktir, dünya hayatı ve Cennet hayatı ile birliktir. Allah bize
Gönül Kapısının gizli anahtarını vermiştir ve o gizli anahtar güvendir. Sadece
bir kaliteyi geliştirmek için dua ederiz, meditasyon yaparız. Ve bu kalite
güvendir. Güven bize ileriye, derinlere dalmaya, yükseğe uçmaya giden yolu
gösterir. Güven, bize sürekli yol gösteren, yol gösteren, bizi İlksel Kaynağa
çağıran öncüdür.
Her
insanın birçok sorusu vardır: “Ben kimim? Nereden geldim? Asıl amacım nedir? İç
ve dış yaşamımızla ilgili tüm sorular yalnızca tek bir şeyle cevaplanabilir -
kesinlik. Kendimize güvenirsek iç dünyamızı keşfedebiliriz. Kendimize
güvenirsek, dış dünyayı keşfedebiliriz. Burada hepimiz arayışçıyız. Ebedi
olduğumuz ve tüm dünyaya sunacağımız gerçeğini bilmek istiyoruz. Bunun için de
ihtiyacımız olan şey mükemmellik, kendini mükemmelleştirme. Sadece kendimizi
mükemmelleştirerek İçsel Pilotu, Yüce Pilotu, çevremizdeki dünyayı, içimizdeki
dünyayı memnun edebiliriz. Bu mükemmellik, kendimize ve İçsel Pilot'a olan
sürekli güvenimizdir.
Aynı
zamanda böyle bir güvenin de bir Kaynağı vardır. Kaynağı Allah'ın Nur-Rahmet ve
Lezzet-Rahmetidir. Tanrı, yolculuğumuzun başında bize sonsuz ölçüde Işık verir.
Bizlere sonsuz, sınırsız bir Lezzet veren de O'dur. Işık bizi enerji ile
doldurur. Işık bize rehberlik eder, Işığın Hazza dönüşümünü gördüğümüz İlk
Kaderimize yönlendirir. Kendinden geçme bizi doldurur. Sevinç bizi ölümsüz
kılar.
İyi
olmaya, sevecen olmaya, kendini adamaya, genel olarak dünyaya faydalı olmaya
çalışıyoruz. Ama bu özlem bizden bir şey istiyor. Özlem, her arayandan tam
olarak kesinlik bekler. Arayıcı kesinlikten yoksunsa, o zaman özlem düzenli
olamaz, asla kendiliğinden olamaz, asla sürekli olamaz. Ama arzunun içinde
güven artarsa, o zaman güneşli yol boyunca Kader Hedefine doğru yürür. Çocuğun
anne babasına güveni vardır. Ebeveynlerinin her şeyi bildiğini, onun için her
şeye sahip olduklarını ve onun için olduklarını hissediyor. Benzer şekilde,
arayıcı, kaderini, hayatını, özlemini, farkındalığını ve gerçekliğini İlksel
Hedefe yönlendiren İçsel Pilotuna, Yüce'ye tam bir güven duyar.
Her
şeyin Yaratıcısı, sonsuz Cömertliği ile her gün hem iç yaşamımıza hem de dış
yaşamımıza güven veriyor. Ama aramak için fiziksel zihnimizi, dünyaya bağlı,
sofistike, kasvetli, aydınlanmamış, hevessiz, entelektüel zihnimizi
kullanırsak, Tanrı'nın Işık Güvencesini hissedemeyebiliriz. Çünkü dünyaya bağlı
akıl, kendi içinde tam olduğunu hisseder, kendi varlığından başka bir
gerçekliğe ihtiyacı yoktur.
Ama
kalp sürekli olarak daha fazlasını barındırabileceğini, daha fazlasını
görebileceğini, daha fazlasına dönüşebileceğini, dünyaya sunabileceği daha
fazla bir şeye sahip olabileceğini hisseder. Kalp, iç dünyadan ve dış dünyadan
alma ve alma hevesine sahiptir. Kalbin evrensel, aşkın olmak için sürekli bir içsel
özlemi vardır. Bu nedenle kalp, Allah'ın Yarattığı her yerde var olan sonsuz
Gerçekleri kavramak ve çağırmak için daima içeriye ve çevreye bakar. Kalp, bu
gerçeklere ulaşmanın ve onlara dönüşmenin tek bir yolu olduğunu fark etti ve bu
yol, kendini vermektir. Bugün teslimiyet olan şey, yarın Tanrı'nın oluşumudur.
Kendini vermenin gücü sayesinde, hevesli kalbimiz hem evrensel hem de aşkın
hale gelir. Bu özverili kalbin kendi kaynağı vardır ve bu kaynak güvendir.
Güvenin de kaynağı vardır. Kaynağı Allah'ın Merhameti'dir, Allah'ın insandaki,
insana olan sonsuz, özverili, ölümsüz Şefkatidir.
İLERLEME-KUTLUK
Cambridge
Üniversitesi, Cambridge, İngiltere
Leydi
Mitchell Salonu
15
Mayıs 1981
Asato
mo üzgün gamaya
Tamaso
mo jyotir gamaya
Metyor
momeitau gamaya
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Bu,
ağarmış geçmişin Vedik görücülerinin insanlığa verdiği duadır. Hem duygulu bir
dua hem de verimli bir meditasyondur. Ben bir arayıcıyım. İçtenlikle dua
edebilir ve verimli bir şekilde meditasyon yapabilirsem, ilerleme kaydediyorum.
Bu dua ve meditasyon ilerlememi ve sevincimi somutlaştırıyor.
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante
Ondandena
jotoni jovanti
Onandau
dua edenyabhisau viuanti
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
Ve
yolculuğunun sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
Arayanın
ilerlemesi onun zevkidir. Aynı zamanda, zevk onun ilerlemesidir. Arayanın
ilerleme hazzı, onun kendini aşmasıdır. Ben sevgi doluyum, Tanrı'yı seviyorum.
Ben bir arayıcıyım, Gerçeği arayan biriyim. Neyi aştım? İç yeteneğimi ve dış
yeteneğimi aşıyorum. İçsel yetenek benim alıcılığımdır ve dışsal yetenek benim
hızımdır. En büyük kalpten daha anlayışlı bir kalbe ihtiyacım var. Bir şey
daha: Sürekli genişleyen bir kalbe ihtiyacım var. Hıza ihtiyacım var. Hayatta,
en yüksek hıza ihtiyacım var. Dahası: Hedefime bir anda olduğundan daha hızlı
ulaşabilmem için sürekli artan bir hıza ihtiyacım var. Ayrıca her hedefin bir
sonraki hedefin, daha yüksek bir hedefin, daha derin bir hedefin başlangıç
noktası olduğunu çok iyi biliyorum.
İlerleme
sevincim, Rabbimin yayılan Sesidir. İlerleme-sevincim, Rabbimin tatmin edici
Sessizliğidir.
Hassas
bir ilhama ihtiyacım var, manevi bir özleme ihtiyacım var, verimli bir
meditasyona ihtiyacım var. Hassas ilham beni Tanrı'nın büyük bir arayıcısı
yapacak, manevi özlem beni Tanrı'nın iyi bir hizmetkarı yapacak ve verimli
meditasyon beni mükemmel bir Tanrı aşığı yapacak.
Arıyorum
ve gülümsüyorum. Kalbimle ağlıyorum ve ruhumla gülümsüyorum. Kalbimin çağrısı
kemal-cennete ulaşır. Ruhumun gülümsemesi doyum güneşine ulaşmak için aşıyor.
Yükselmeli ve aşmalıyım. Yükseliş benim özlem çağrım ve aşkınlık benim
memnuniyet gülümsemem.
Bazı
insanlar hayatın bir rüya, bir yanılsama olduğunu düşünürken, diğerleri hayatı
bir savaş alanı olarak görür. Yine de hayatın ilahi bir oyun olduğunu ve her
insanın ilahi bir enstrüman olduğunu düşünenler var. Arayıcı, Sevgili
Yüce'sinin bilinçli bir enstrümanı haline gelmiş kişidir. Arayanın hedefi,
uykusuz hedefi, O'nu sevmek, O'na hizmet etmek ve Kendisinin arzuladığı gibi
O'nu tezahür ettirmektir.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Sahip olduğumuz şey yükselen bir çağrı ve olduğumuz
şey bir şükran alevi. Yükselen çağrının gücü ve şükran alevinin gücüyle, Mutlak
Hedefimize - bizi çağıran Hedefe, Tanrı'yı \u200b\u200bseçtiği Saatte kendi
yolunda tatmin etme Hedefine kesinlikle ulaşacağız. İlerleme sevincini
hissetmenin ve tüm varlığımızın ışık ve zevkle dolup taştığını hissetmenin daha
iyi bir yolu, Tanrı'yı Kendisinin istediği şekilde memnun etmekten daha iyi bir
yol yoktur. Bu nasıl elde edilir? Bu büyük farkındalık düzeyine ancak
içimizdeki sıradan "Ben"i değil, her an içimizdeki gerçek
"Ben"i takdir ettiğimizde ulaşırız. İçimizdeki gerçek "Ben",
sürekli içsel çağrımızdır. Sıradan "ben", her an cehaletin
zevklerinin tadını çıkaran arzumuzun çağrısıdır.
Hayatta
başarı bizim hedefimiz değil. Amacımız yaşam ilerlemesidir. Başkalarıyla
rekabet etmiyoruz. Pek çok şüphe, endişe ve kaygıyla yarışırız. Şüphelerimizi,
endişelerimizi ve endişelerimizi en aza indirerek daha tatmin edici bir
ilerleme kaydediyoruz ve kendimizi özgürleştirdiğimiz, kendimizi şüphelerden,
endişelerden, endişelerden, güvensizliklerden vb. Şu anda, ilerlemenin tadını
çıkarıyoruz - zevk.
İçtenlikle
dua edelim, verimli bir şekilde meditasyon yapalım ve hedeflerin Hedefi -
Tanrı'nın istediği şekilde Tanrı'yı \u200b\u200bgerçekleştirme - bizim olacak.
BOY-BAŞARI
Oxford
Üniversitesi, Oxford, İngiltere
Oxford
Münazara Kulübü Oditoryumu
16
Mayıs 1981
İnsan
başarı dağının zirvesi nerede, nerede, nerede, nerede? O bir erkeğin rüyasında.
O gerçekte bir insanın hayal kırıklığıdır. İnsanın kaçınılmazlığında-yok
oluşundadır.
Boy-başarı
nedir? İşe yaramaz bir boşluk. Ne eksik? Yeterince ışık yok, insanın sonsuz
karanlığını aydınlatan ışık. Başka ne eksik? Kendinden geçme eksikliği var,
insanın başlangıçsız açlığını besleyen kendinden geçme. Gerçeği arayan birinin
hayatında, başarının yüksekliği tamamen anlamsızdır ve sevgi dolu bir Tanrı'nın
hayatında kesinlikle yararsızdır. Gerçeği arayan, sürekli olarak vizyon
ilerlemesine ihtiyaç duyar. Allah'ı uykusuz seven kişinin idrak-ilerlemeye
ihtiyacı vardır. Yalnızca vizyon ilerlemesi ve farkındalık ilerlemesi, Gerçeği
arayan ve sevgi dolu bir Tanrı'nın hayatını sonsuz Huzur, sonsuz Mutluluk ve
sonsuz Memnuniyet ile doldurabilir.
Yaşam
başarısı harici bir çağrıdır. İnsanlık için bu çağrı Julius Caesar tarafından
temsil edilmiştir: "Geldim, gördüm, yendim." Gülümseme-ilerleme ve
içsel yaşam yan yana gider. İçsel istek-aspirasyon ve dışsal gülümseme-ilerleme
her zaman birlikte ilerleyecektir. Burada ölümsüz şair William Blake'in ruhunu
çağırabiliriz. Ondaki arayıcı yürek, sonluda Sonsuz'u gördü, o sonlunun
Sonsuz'a çağrısıydı:
Dünyayı
bir kum tanesinde görmek için
Ve
cennet bir kır çiçeğinde
Sonsuzluğu
avucunuzun içinde tutun
Ve
sonsuzluk zamanın içindedir.
Arayıcı
kalbin çabaladığı şey budur. Gerçeği arayan ve sevgi dolu Tanrı için ilerleme
kaydetmek için her saniye altın bir fırsattır. Hevesli kalbinin yükselen
çağrısı sürekli olarak daha yüksek, daha da yüksek, daha yüksek ve daha derin,
daha da derin, en derin bir şeye dönüşmesine yardımcı olur. İlerlemesinin, ki
bu şüphesiz İç Rehberinin kendi içindeki ve onun aracılığıyla ilerleyişidir,
sınırsız olabilmesi için içtenlikle dua etmek ve verimli bir şekilde meditasyon
yapmak onun vazgeçilmez görevidir.
Başarıya
ulaşmak için, bir kişi dürüst olmayan yöntemler kullanabilir. Buna ek olarak,
başarıya ulaşmak için sayısız zorlukla yüzleşmek zorundadır: dünyaya meydan
okumak, birçok şüphe, korku, endişe ve kaygıyla, korkutucu deneyimlerle
karşılaşmak.
Ancak
hayatta ilerlemeyi, sadece ilerlemeyi isteyen biri, tüm bu talihsiz olayları
bir deneyim ışığı olarak kabul eder. Onun için her bölüm bir deneyim ve her
deneyim onun daha büyük bir gerçekliğe dönüşmesine yardımcı oluyor.
Yalnızca
ilerleme-yaşam, Yüce Rab'bin arayıcısını tatmin edebilir. Yüce Rabbi, O'nunla
son derece gurur duyduğunu söylüyor, çünkü O, seçtiği aracı onda bulmuştur.
Aynı zamanda, arayış içindeki kişi, içsel kutsallığı ifade etmeyi, ifşa etmeyi
ve tam olarak tezahür ettirmeyi seçtiği için kendisiyle son derece gurur duyar.
Bu ölümsüz mesajı yalnızca arayıcı kalp somutlaştırabilir, ifşa edebilir ve
tezahür ettirebilir: Tanrı'nın Görünüşü ve Gerçeği, O'nun Sonsuzluk Görüşü ve
Sonsuzluk Gerçeği. Bunu yaşam gelişimi aracılığıyla başarır ve yaşam gelişimi
her zaman özveriye dayalıdır. Bugün özveri deneyimi dediğimiz şey, yarın
Tanrı'nın oluşunu gerçekleştirme olarak karşımıza çıkacaktır.
YÜCE
EFENDİMLE SOHBET
Oxford
Üniversitesi, Oxford, İngiltere
Sheldon
Tiyatrosu
26
Haziran 1989
Sessiz
zihnimin güzelliğinde barış.
Feragat
kalbimin kokusunda huzur.
Kalbimde
yeni bir özlem alevi
Özverili
hizmetimin yeni bir uyanışına ihtiyacı var -
İnsanlık
için barış.
“Yüce
Rabbim, Sana ruhani ve manevi bazı sorular sormak istiyorum. Onlara cevap
verecek misin Yüce Lordum?
"Elbette
çocuğum. Tüm sorularınızı cevaplayacağım.
“Rabbim,
ben Hakk'ı arayan ve Allah'ı seven biriyim. Rabbim, Seni tesbih etmek
istiyorum. Lütfen söyle bana seni nasıl yüceltebilirim?
“Çocuğum,
içtenlikle Beni yüceltmek istiyorsan, benden asla korkma, sevginin kendisi ol.
Beni tüm kalbinle sev, beni uykusuzca sev, beni yorulmadan sev, beni koşulsuz
sev, eğer beni burada yeryüzünde yüceltmek istiyorsan.
“Rabbim,
lütfen bana manevi hayatım Senin Büyüklük-Aklın ve İyilik-Kalbin ile nasıl başa
çıkabileceğini söyle?”
“Çocuğum,
asla, asla Benim Zihnimi - Sonsuzluğun Büyüklüğünü anlamaya çalışma. Asla. Her
an, My Goodness of Immortality'yi arzu dolu kalbinizde ve adanmışlık
hayatınızda hissetmeye çalışın.
“Rabbim,
biliyorsun ki benim bir hayvani hayatim, bir insan aklım ve ilahi bir kalbim
var. Bunları nasıl doğru kullanabilirim?
“Asla,
asla kendi içindeki hayati hayvanı kullanma. Onu asla dünyaya meydan okumak,
dünyayı tüketmek için kullanmayın. Asla.
Başkalarına
hükmetmek, üstünlük elde etmek için asla insan zihninizi kullanmayın. Hayır
asla.
Burada,
orada ve tüm dünyada birlik-barışı tesis etmek için her an ilahi kalbinizi
kullanın. Birlik-barışı, evrensel barışı tesis etmek için ilahi kalbi kullanın.
“Rabbim,
sonsuz Cömertliğinle bana Neşeni, Nimetini ve Şefkatini verdin. Bunlar,
yeryüzüne verdiğiniz yüce Armağanlardır. Bu Nimetleri Senden aldığımı çok sık
unutuyorum. Onları hatırlamıyorum. Yüce Nimetlerini unuttuğumda üzülüyor musun?
“Hayır
evladım, sana lütfettiğim yüce Nimetlerimi hatırlamadığın zaman üzülmem. Ama
manevi hayata girdiğinizden beri Benim için yarattığınızı unuttuğunuzda
gerçekten üzülüyorum: özlem-yüreğinizi, adanma-yaşamınızı, hazırlığınızı ve
şükran-yüreğinizi. Her zaman yaptığınız iyi şeyleri hatırlamaya çalışın. Sadece
Benim için yaptığınız iyi şeyleri hatırlayarak, iyi niteliklerinizi
geliştirebileceksiniz. İyi nitelikleriniz üzerinde düşünerek ve iyi
nitelikleriniz üzerinde meditasyon yaparak, onları kesinlikle güçlendirecek ve
ruhsal yaşamınızı kesinlikle iyileştireceksiniz. Hızlı, daha hızlı, her şeyden
daha hızlı koşabilirsiniz ve bu Beni mutlu, ilahi ve fevkalade mutlu
yapacaktır.
Öyleyse
çocuğum, benim için ne yaptığını çok özverili ve duygulu bir şekilde her zaman
hatırla. Senin için yaptığım ve yapacağım her şey koşulsuzdur. Karşılığında
senden bir şey beklemiyorum. Her zaman Bana ne verdiğinizi hatırlamaya çalışın,
böylece mevcut başarılarınız daha yükseğe, daha da yükseğe, en yükseğe
yükselecek olan yüce tapınak yaşamınızın temeli olabilir.
"Yüce
Lordum, dış eğitim ile iç eğitim arasındaki fark nedir?"
“Çocuğum,
dış eğitim sana Beni nasıl keşfedeceğini söyler. Beni inceleyerek, bilinçsizce
Beni çarmıha germeye çalışıyorsunuz. Dış eğitiminiz ayrıca size dünyaya nasıl
sahip olacağınızı da öğretir. Dünyaya sahip olmaya çalışırken, son derece
şaşırarak, kendinizi birinin acımasızca sahip olduğu nesne olarak buluyorsunuz.
Senin
içsel oluşumun sonsuz susuzluktur, sonsuz açlıktır. Bu sonsuz susuzluk, sonsuz
açlık, sizi tam Doyum Kalbime getiriyor. Çocuğum, eğer maneviyat dolu bir hayat
istiyorsan, kendini ilahi ve son derece mutlu etmek istiyorsan, o zaman içsel
eğitim her şeyden önemlidir.
"Yüce
Lordum, son sorum şu: Benim hakkımda ne düşünüyorsun?
"Evladım,
kendimi düşündüğüm gibi seni de düşünüyorum. Seni başka bir Tanrı olarak
düşünüyorum. Cennette benim hayal ortağımsın ve burada yeryüzünde eylem
ortağımsın. Birlikte daha iyi ve daha aydınlanmış bir yaratılışın hayalini
kuruyoruz. Koşulsuz feragatimizin ve şükran yüreğimizin gücüyle, çocuğum,
ayrılmaz bir şekilde bir olduk. Her arayış içinde olan kalp, burada
yeryüzündeki tezahürüm için benimle ayrılmaz bir şekilde birdir.
Sessiz
zihnimde barışın tohumu var.
Minnettarlığımda-kalp
bir barış filizidir.
Feragat
hayatımda, barış ağacı.
EĞİTİM-BİRLİK
Cambridge
Üniversitesi, Cambridge, İngiltere
Batı
Yolu Konser Salonu
27
Mart 1989
Barış,
zihnimin dünyayı reddetmesi değildir.
Barış,
kalbimde dünyanın kabulüdür.
Sen
Gerçeği arayansın. Ben Gerçeği arayan biriyim. Allah'ı seven sensin. Ben bir
Allah aşığıyım.
Sen
ve benim bir Tanrımız var, ama yine de tartışıyor ve savaşıyoruz. Tanrı senden
bana güvenmeni istiyor, sen Tanrı'ya itaat etmiyorsun. Tanrı da aynı şeyi
benden istiyor, Sana inanmamı istiyor ama tabii ki yapamam.
Sen
ve ben aynı Tanrı'ya sahibiz. Tanrı sizden O'nu benim içimde görmenizi istiyor
ve benden O'nu sizin içinizde görmemi istiyor. İkimiz de Yüce Sevgili
Efendimizi yüzüstü bırakıyoruz. Bana baktığında sayısız kusurumu görüyorsun.
Sana baktığımda aynısını yapıyorum. İçimdeki Tanrı'nın Varlığını görmüyorsun.
Sende Allah'ın varlığını göremiyorum. Bende ilahi, hevesli, aydınlatıcı ve
tatmin edici bir şey görmüyorsun. Ne yazık ki, sende ilahi, hevesli,
aydınlatıcı ve tatmin edici bir şey göremiyorum. İkimiz de Yüce Sevgili
Efendimizi yüzüstü bırakıyoruz.
Sen
ve ben aynı Tanrı'ya sahibiz. Tanrınızın her yerde hazır, her şeyi bilen ve her
şeye kadir olduğunu düşünüyor, biliyor ve hissediyorsunuz. Aynı şeyi görüyor ve
hissediyorum. Ama bana baktığında, benim kusurluluğun vücut bulmuş hali
olduğumu düşünüyorsun, düzelmez olduğumu hissediyorsun. Tanrınızın her şeye
kadir olduğunu unuttunuz. O'nun dilerse hayatımı göz açıp kapayıncaya kadar
düzeltebilir. Aynı şekilde, senin sayısız kusurunu gördüğümde, Sevgili Yüce
Rabbimin Huzurunu, sevgi dolu ve kutsanmış Huzurunu göremiyorum. Benim olduğunu
düşündüğüm Tanrımın her şeye kadir olduğunu da unutuyorum. Eğer sizin Tanrınız
her şeye kadir ise ve benim Tanrım her şeye gücü yetiyorsa, o zaman neden
Tanrı'nın Yüce Gücüne iman edemeyiz? Sen benim mükemmelliğim için Tanrı'ya dua
edebilirsin, ben de senin mükemmelliğin için Tanrı'ya dua edebilirim. Bu,
Tanrı'yı mutlu etmenin bir yoludur, ancak sizin mükemmelliğimi görmeniz uzun
zaman alabilir ve tam tersi, benim sizin mükemmelliğinizi görmem uzun zaman
alabilir. Ama ikimizin de birbirimizin mükemmelliği için Yüce Rabbimizi mutlu
etmesi için dua etmemiz hayal gücümüzün çok ötesinde.
Senin
ve benim bir Tanrımız var ve yine de çoğu zaman ortak bir dil bulamıyoruz,
tartışıyor ve kavga ediyoruz. Sen ve ben Tanrı'ya mutluluk için dua ediyoruz.
Allah'a dua ederiz ve Allah'a yöneliriz. Tanrı'ya diyorsun ki, "Tanrım,
lütfen önce beni mutlu et, sonra ben de seni mutlu edeceğim. Lütfen tüm sayısız
arzumu yerine getir. Ben sevinirsem seni sevindiririm ey Yüce Rabbim.” Bu senin
duan. Benim de tam olarak aynı duam var. Yüce Rabbime diyorum ki: “Rabbim, ne
olur önce benim isteklerimi yerine getir, ne olur önce tüm isteklerimi yerine
getir, sonra seni mutlaka sevindiririm. Önce beni mutlu et, sonra ben de seni
mutlaka ve mutlaka mutlu edeceğim.”
Bu
durumda, sen ve ben aynı gemideyiz. Önce kendi mutluluğumuzu isteriz, sonra
Allah'ın mutluluğunu. Ama Tanrı bize, "Benden mutluluk istediğin, Bana
yalvardığın için, Beni önce mutlu etmesi gereken sensin, tersi değil"
diyor. Ve yine Tanrı bize şöyle der: “Evlatlarım, eğer önce ben sizi mutlu
edersem, bu sizin arzu-yaşamınızın gerçekleşmesi olacaktır. Seni mutlu etmek
için dileklerini ne kadar yerine getirirsem getireyim, seni asla ama asla mutlu
edemem! Ama önce beni özlem-yaşamınızın gücüyle mutlu ederseniz, o zaman
mutluluğunuzun ancak Benim Mutluluğumda keşfedilebileceğini hissedeceksiniz,
çünkü Ben tüm mutlulukların Kaynağıyım. O yüzden lütfen çocuklarım akıllı olun.
Önce beni mutlu et. Ve sonra kesinlikle mutlu olacaksın ve bu mutluluk sonsuza
kadar sürecek.
Sen
ve ben aynı Tanrı'ya sahibiz. Bende mükemmellik görmek istiyorsun. Sende
mükemmelliği görmek istiyorum. Gece gündüz beni Allah'a şikayet etmekle,
Allah'a zahmet verip, Allah'ı rahatsız ettiğinizi düşünmüyor musunuz? O, ikimiz
için de Şefkatin ta kendisidir. Ben de aynısını yapıyorum. Her an seni
Tanrı'nın önünde azarlıyorum. Sanırım seni azarlayarak, Tanrı'ya durumu
açıklığa kavuşturuyorum, Tanrı'nın senden çok daha iyi olduğumu hissetmesine
izin veriyorum. "Oh hayır, bu yanlış," diyor Tanrım. Yüce Lord'u
mutlu etmek için, birbirimizi tüm ilahi niteliklerle görmeliyiz. Kusurlu
doğamız ancak O'nun Şefkat Gözü ve Bağışlayıcı Kalbi ile dönüştürülebilir.
Sen
ve ben aynı Tanrı'ya sahibiz. Tanrı'ya açsın ve Tanrı'ya susamışsın, bu
kesinlikle doğru. Ben de Tanrı'ya açım ve Tanrı'ya susadım. Ama açlığımız
samimiyse ve her an Allah'ın Nektar-Nûru, sonsuz Şefkati, sonsuz Sevgisi, Nuru
ve Lezzeti ile beslenmek ve doymak istiyorsak, o zaman nasıl birbirimizi bir an
bile düşünmeyiz? ? Seni düşündüğümde kusurlarını, zayıflıklarını düşünüyorum.
Aynısını yapıyorsun. O halde Rabbimiz kimdir? Günde beş dakika Tanrı'ya dua
ediyoruz ama günde on veya on iki saat birbirimizi düşünüyoruz.
Manevi
hayatı kucakladığımızda, ruhumuza, kalbimize, iç dünyamıza, İçsel Kılavuzumuza,
her zaman Sevgili Yüce Rabbimiz Tanrı'yı \u200b\u200bdüşüneceğimize dair ateşli
bir söz veririz. Ancak siz her an Yüce Rabbinizi düşünmek yerine, siz her gün
saatlerce beni düşünüyorsunuz, ben de aynısını sizin için yapıyorum. Günde
sadece on dakika Tanrı'yı düşünürsünüz. Ben de aynısını yapıyorum, senden bir
dakika fazla değil. Böylece birbirimizi Tanrımız yaptık ve zavallı Tanrı,
gerçek Tanrı, cehalet-zihnimizde ve cehalet-hayatımız içinde unutuldu.
Hayır
dostum madem aynı teknede, azim teknesinde, bizi Kaderimiz olan Gold Coast'a
taşıyacak teknede olmak istiyoruz, birlik eğitimine inanalım, bugün birlik
eğitimimize başlayalım. Bu eğitim birliği, karşılıklı özlem ve özveriye
dayanmaktadır. Zayıflıklarımıza, zorluklarımıza ve kusurlarımıza rağmen
birlikte çaba göstermeliyiz. Birlikte bilincimizi daha yükseğe, daha da
yükseğe, daha yükseklere yükseltmeliyiz. Aynı teknede birlikte yelken açalım,
bizi Kaderimize, Gold Coast'a götürecek bir tekne. Sevgili Yüce'miz heyecanla
gelişimizi bekliyor. O'nu Kendisinin istediği şekilde mutlu edelim ve bu bizim
eğitim-birlik, mükemmellik-birlik, doyum-birlik anlamına gelir.
SRI
AUROBINDO (kısaltılmış inceleme)
Cambridge
Üniversitesi, Cambridge, İngiltere
kral
Koleji Kilisesi,
12
Kasım 1997
Yavaş
yavaş Işık Doğu'da belirir.
Savitri,
Sri Aurobindo
15
Ağustos 1872'de Sri Aurobindo, Toprak Ana'yı derin uykusundan uyandırmak ve onu
Tanrı'nın ateş zevkinin doruklarına götürmek için Kalküta, Bengal'de insan
olarak dünyaya geldi. Yetmiş sekiz kısacık yıl, bu en güçlü ruhlar aramızda
yaşadı, dünyanın acısını kabul etti ve insanlığın asırlık cehaletini mükemmel
Mükemmelliğe dönüştürmek için fedakarlık üstüne fedakarlık yaptı. ("Benim
Tanrım Sevgidir ve tüm tatlı ıstıraplardır." Savitri, Sri Aurobindo.)
Sri
Aurobindo henüz yedi yaşındayken, babası onu ve iki ağabeyini eğitmeleri için
İngiltere'ye götürdü. Aurobindo, anne babasından ve anavatanından uzakta on üç
yıl İngiltere'de kaldı. Londra, West Kinsington'daki St. Paul's School'a devam etti
ve King's College, Cambridge'e Hindistan Kamu Hizmeti (ICS) stajyeri olarak
kabul edildi. Aurobindo, Ekim 1890'dan Ekim 1892'ye kadar Cambridge'deydi.
Çalışmalarının sonunda Aurobindo, Latince ve Yunanca'da en yüksek notları aldı,
ancak binicilikte kendini göstermediği için ICS sınavından diskalifiye edildi.
Daha sonraki yıllarda Sri Aurobindo, bir randevu sırasında Londra sokaklarında
dolaştığını itiraf etti. İdari hayata çağrıldığını hissetmediği için ICS'nin
başarısız olmasına neden olma niyeti vardı. Şiiri, edebiyatı, dil çalışmalarını
ve vatansever hareketi tercih etti.
Bu
süre zarfında, kendisine Dışişleri Bakanlığı'nda bir pozisyon teklif eden
Baroda'lı Gaekworu ile tanıştırıldı. Aurobindo pozisyonu kabul etti ve Ocak
1893'te Hindistan'a yelken açmaya karar verdi. Aurobindo'nun babası, on dört
yıldır görmediği oğluna son derece bağlıydı. Auro'sunun Hindistan'ın çehresini
aydınlatmak için seçildiğine dair neredeyse sezgisel umutları vardı. Ne yazık
ki, Aurobindo'yu taşıması gereken gemi Portekiz açıklarında battı. Oğlunun
batık bir gemiyle öleceği önsezisinde, baba kalbi kırık bir şekilde öldü. Ancak
Aurobindo bir sonraki gemiyle yola çıktı ve Şubat 1893'te güvenli bir şekilde
Hindistan'a ulaştı.
Aurobindo,
Bombay, Apollo Bander'de Hindistan topraklarına ayak basar basmaz çok önemli
bir ruhani deneyim yaşadı. Bütün varlığı huzurla doldu. Sonsuzluğun her yeri
kaplayan Varlığını hissetti. Bu yüce deneyim ona zahmetsizce geldi. Sri
Aurobindo'nun babası bir ateistti ve İngiltere'de büyümüş çocukları maneviyatla
çevrili değildi. Manevi deneyimler yavaş yavaş Aurobindo'ya geldi.
Aurobindo,
önce sekreterlikte, ardından Fransızca ve İngilizce profesörü olarak ve son
olarak Baroda Devlet Koleji Rektör Yardımcısı olarak Baroda'da on üç yıl kamu
hizmetinde bulundu. Öğrencilerinden biri "Vatanseverlik nasıl
geliştirilebilir?" Sorusunu sorduğunda, Aurobindo bir Hindistan haritasını
göstererek şu yanıtı verdi:
Haritaya
bak. Üzerinde Barat Mata (Hindistan'ın Annesi) resmini bulmayı öğrenin.
Şehirler, dağlar, nehirler ve ormanlar O'nun vücudunu oluşturan maddelerdir.
Ülkede yaşayan insanlar O'nun canlı dokularını oluşturan hücrelerdir.
Edebiyatımız Hafızası ve konuşması. Kültürümüzün ruhu Onun ruhudur.
Çocuklarının mutluluğu ve özgürlüğü Onun kurtuluşudur. Bakın, Barat (Hindistan)
yaşayan bir Annedir, Onun üzerinde meditasyon yapın, Onu bhakti ruhuyla
onurlandırın.
Kendini
Cambridge günlerinden beri Hindistan'ın bağımsızlığı davasına adamış olan
Aurobindo, boş zamanlarını Baroda'da Hint dillerini inceleyerek, Hint kültürünü
özümseyerek ve Yoga uygulayarak geçirdi. Bağımsızlık için çalışan gizli
topluluklara liderlik etti ve Hindistan Ulusal Kongresi'nin siyasi liderlerinin
düşüncelerini yapıcı bir şekilde eleştiren makaleler yazdı.
1903'te
Baroda Mihracesi, Aurobindo'yu sekreter olarak Keşmir gezisine çıkardı. Orada,
Keşmir vadisinin yukarısındaki Shankaracharya Tepesi'nde, Aurobindo Sonsuz'un
boşluğuna dair canlı bir deneyim yaşadı. Bu deneyim, zihninde silinmez bir
izlenim bıraktı. ("Günün taşıyıcısı en karanlık geceye gitmelidir."
Savitri, Sri Aurobindo).
1906'da
Aurobindo, Baroda'dan Bengal'e taşındı. Ulusal Bengal Koleji'nin Müdürü oldu.
Bengal ulusal hareketinin girdabına daldı. Aurobindo, Bengal'in kalp sunağının
hem yol gösterici yıldızı hem de kutsalların kutsalıydı.
Ulusal
Bengal Koleji Müdürü olarak, İngilizce olarak Bande Mataram ve Bengalce olarak
Yugantar'ı yayınladı. Gizli cemiyetlerin lideri olarak, vatansever zihinlere ve
kalplere ülkesi ve bağımsızlığı için sevgi tohumları ekmek için sürekli, açık
ve gizli olarak çalıştı.
Aurobindo'nun
yıldızı Bengal siyasetinin semalarında yükselirken, Hindistan'ın en büyük
şairi, vatansever ve en yüksek bağımsızlık savaşçısı Rabindranath Tagore,
sınırsız vizyoner gözünden gururla ve açıkça şunları söyledi:
Aurobindo,
Rabindranath'ın selamlarını kabul et!
Ey
dostum, ey memleketimizin dostu,
Canlı
bir görüntü-mesaj-ışığı somutlaştırıyorsunuz
Hindistan
Anamızın Ruhları...
(Bengalce
kaynağından çevrilmiştir)
1907'de
Aurobindo, Ulusal Bengal Koleji'nden emekli oldu. Veda partisinde sevgili
öğrencileri, Hindistan Ana'nın seçilmiş ve değerli oğulları olabilmeleri için
onları cesaret ve aydınlanma öğütleriyle kutsamasını sevgiyle talep ettiler.
Çok anlamlı bir konuşmayla yanıt verdi:
...
Bir halkın tarihinde, Tanrı'nın önlerine ne kadar yüksek ve asil olursa olsun
diğer her şeyin feda edilmesi gereken tek bir amaç, tek bir amaç koyduğu
zamanlar vardır. Artık Anavatanımız için öyle bir zaman geldi ki, hiçbir şeyin
O'na hizmet etmekten daha değerli olmadığı, her şeyin bu yönde olması gerektiği
zaman. Başarılı olabilmesi için çalışın. Acı çek ki O sevinebilsin.
4
Mayıs 1908'de Aurobindo, isyan suçlamasıyla aniden tutuklandı ve Alipore
Hapishanesine hapsedildi. Orada on iki ay kaldı. Bu zorunlu inziva dönemi
aslında Aurobindo için kılık değiştirmiş bir nimetti. Sürekli olarak Yoga
yapmasına ve sıkışık hücresinde saatlerce sessiz tefekkür içinde saatler
geçirmesine izin verdi. On beş gün boyunca Swami Vivekananda'nın kendisiyle
Süperakıl hakkında konuştuğunu açıkça duydu. Aurobindo Ghosh, Tanrı'yı idrakine
doğru ilerlerken, her yerde ve her şeyde Vasudeva, Lord Krishna'nın bir
vizyonuna sahipti.
Sri
Krishna, Aurobindo'nun serbest bırakılmasını sağlamak için Aurobindo'nun küçük
avukatı Chitta Ranjan Dash ile ve onun aracılığıyla çalışacağına dair güvence
verdi. Aurobindo'nun davayı kendisinin araştırmasına bile gerek yoktu. Lord
Krishna ona sessiz olmasını tavsiye etti. Aurobindo, kalbinin derinliklerinde,
Lord Krishna'nın önünde attığı her feragat adımının tamamen yeni bir yaratılış
haline geldiğini hissetti. Böylece Aurobindo, hapishaneden salıverilme
konusundaki tüm şüphe birliklerini bir kez ve herkes için ezdi.
Sri
Krishna ayrıca Aurobindo'ya Hindistan'ın bağımsızlığının elde edileceğine dair
doğrudan bir güvence verdi, ancak işin geri kalanı başkaları tarafından
yapılırken, Aurobindo'nun kendisi daha büyük Dava için çalışmak zorundaydı.
Savunma
konuşmasını bitiren C. R. Dash şunları söyledi:
...Sizden
ricam, bu karmaşadan çok sonra kaygıların yatışacağı, ölümünden ve gidişinden
çok sonra da ona bir vatanseverlik şairi, bir vatanseverlik peygamberi ve bir
insanlık aşığı gözüyle bakılmasıdır. Ayrılışından çok sonra, sözleri sadece
Hindistan'da değil , uzak denizlerin ve toprakların ötesinde yankılanacak...
6
Mayıs 1909'da serbest bırakıldıktan kısa bir süre sonra Sri Aurobindo, Alipore
hapishanesinde doğrudan Tanrı deneyimini canlı bir şekilde anlattığı tarihi
Nutukunu Uttarpara'da yaptı. Sonuç olarak şunları söyledi:
…
bizim için vatanseverlik Sanatan Dharma'dır. Hindistan'ın bu halkı Sanatan
Dharma ile doğdu, onunla birlikte gidiyorlar ve onunla büyüyorlar. Sanatan
Dharma söndüğünde ve Sanatan Dharma yok olmaya izin verirse, Sanatan Dharma ile
birlikte yok olur. Sanatan Dharma vatanseverliktir. Size iletmek zorunda
olduğum mesaj buydu.
Sri Aurobindo,
kendi görüşlerini ve diğer yurtseverlerin görüşlerini daha geniş kitlelere
yaymak için iki baskı başlatıyor: Bengalce Dharma ve İngilizce Karma Yogi.
1910'da
Adesh veya "Yukarıdan Düzen" alır ve aniden tüm siyasi faaliyetlerini
durdurur. Önce Fransız Chandernagore'a, sonra Fransız Pondicherry'ye inzivaya
çekilerek dünyanın ruhsal dönüşümünün ve tanrılaştırılmasının daha yüce Davası
için çalışır. 1910'dan 1920'ye kadar, Sri Aurobindo, Pondicherry'deki
kalesinden ruhani mesajını yayınladığı aylık felsefi bir yayın olan Arya'yı
yönetti. Bu el yazmaları, başlıca eserlerinin temelini oluşturdu: The Life
Divine, The Synthesis of Yoga, An Essay on the Gita ve diğerleri. Ayrıca
Geleceğin Şiiri, Mistik Aleve İlahiler ve iki ciltlik Seçilmiş Şiirler ve Oyunlar
da dahil olmak üzere şiir ve edebiyat üzerine denemeler yazmaktadır. Son ve en
büyük eseri, ruhani otobiyografisinin bir özeti olan Savitri'dir. 23.814
mısralık bir epik şiirdir; yükseklik, derinlik ve kapsam bakımından Yunan,
Latin, İngiliz, İtalyan veya Alman şiirlerinden çok daha üstündür. Gerçekten de
Yeni Zaman için yeni Vedalar.
24
Kasım 1926'da Sri Aurobindo ruhsal mükemmelliğine ulaştı. Her türlü temastan
çekildi ve çevresinde toplanmış olan müritlerini ruhani Yoldaşı Anne'nin
ellerine emanet etti. Bu, Pondicherry'deki Ashram'ın başlangıcı oldu.
Yirmi
dört yıldan fazla bir süre, Anne ile birlikte, ilk Zaferinin kalan defnelerini
umursamadan Yoga'ya devam etti; görevini tamamlayabilecek tek zafer olan yüce
ve nihai Zaferinin bir vizyonunu görene kadar ilerledi: Süperakıl dediği şeyin
fiziksel bedenin hücrelerine inişi.
Hindistan'ın
bağımsızlığı 15 Ağustos 1947'de kazanıldı. Sri Aurobindo'nun kendi doğum günü
olması anlamlıdır. Kendisinden özgür bir ulusa mesaj vermesi istendi ve söze
şöyle başladı:
15
Ağustos 1947, özgür Hindistan'ın doğum günüdür. Onun için eski bir çağın
sonunu, yeni bir yüzyılın başlangıcını işaret ediyor. Ama özgür bir ulus olarak
yaşamımız ve eylemlerimizle, bu günü tüm dünyaya, insanlığın siyasi, sosyal,
kültürel ve manevi bedenine açılan yeni çağda önemli bir tarih haline
getirebiliriz.
15
Ağustos benim kendi doğum günüm ve doğal olarak bu kadar önemli bir anlam
kazandığı için mutluyum. Bu tesadüfü beklenmedik bir tesadüf olarak değil,
hayatıma başladığım işte, tam olarak uygulandığı andan itibaren adımlarımı
yönlendiren İlahi Gücün bir yaptırımı ve bir işareti olarak alıyorum ...
Yetmiş
sekiz yaşında olan Sri Aurobindo, kendi tasarımıyla bedeni terk etmeye karar
verdi ve kısa bir "hastalık" sonrasında bu kararını 5 Aralık 1950'de
gerçekleştirdi.
Ve
şimdi, ruhlarınızın lütufkar izniyle, benim için en değerli ve unutulmaz dışsal
şeylerden birini size anlatmak istiyorum. 1944'te on iki yaşında bir çocukken
Aşram'a geldiğimde, Sri Aurobindo'dan Kar Kahani (Hapishanede Hayat Hikayeleri)
adlı kitabının bir kopyasını aldım. Sri Aurobindo kutsanmış bir şekilde benim
adımı, Chinmoy'u eliyle yazdı. Söylemeye gerek yok, çok memnun oldum.
Ashram'da
edebi çabalarımı teşvik eden birçok akıl hocam oldu. 1946'da, Sri Aurobindo'nun
Vedik bilgeler Vashishtha ve Vishwamitra hakkındaki Bengalce öykülerinden
birini Bengalce dize biçiminde sunmak için ilham aldım. Sri Aurobindo'nun
hikayesine "Kshamar Adarsha" ("Bağışlamanın İdeali") adı
verildi. Şiirim iki yüze yakın mısradan oluşuyordu. Çekingen ve özverili bir
şekilde onu Anneye sundum. Anne, sonsuz şefkatiyle onu Sri Aurobindo'ya verdi.
Birkaç gün sonra, öğleden sonra dört buçukta voleybol sahasına gittim. Sri
Aurobindo'nun en yakın yardımcılarından biri olan Mulshankar beni durdurdu ve
"Chinmoy, Nirod senin uzun şiirini Sri Aurobindo'ya okuyor ve Sri
Aurobindo gülümsüyor" dedi. Bunu duyduğumda yedinci cennetteydim! Birkaç
saat sonra Nirod-da beni aradı ve şiiri geri verdi. Bana Sri Aurobindo'nun
"Bu çok iyi bir şiir. Yetenekleri var. Ona devam etmesini söyle."
1948'de
Hint Bağımsızlığı üzerine Bengalce şiirlerimden birini İngilizceye çevirdim ve
her zamanki gibi aşırı çekingenlikle şiiri Anneme verdim. Anne gülümseyerek,
"Bana verdiğin şeyin Sri Aurobindo için olduğunu biliyorum" dedi. Onu
benden aldı ve Sri Aurobindo'ya verdi.
1958'de
Sri Aurobindo'nun hayatı hakkında The Descent of the Blue adlı bir oyun yazmaya
başladım ve Sri Aurobindo'nun uykusuz ve bencil olmayan yardımcısı Champaklal,
annemin oyunumu dinlemekten hoşlandığını söyledi. Ana Hindistan'da taksitler
halinde yayınlandı.
1959'da,
doğum günümde, Sri Aurobindo Ashram'ın yöneticisi Amrita, adı "Nektar,
Ölümsüzlük" anlamına gelen bir mürit-öncü destekçisi, Lord Sri Aurobindo
tarafından kendisine verilen bir parker kalemi bana hediye etti. "Chinmoy,
sana en değerli ve en değer verdiğim varlığımı veriyorum. Bu, yıllar önce, sen
doğmadan çok önce, doğum günlerimden birinde Rabbimizin bana verdiği kalem.
Kendisi bunu birçok kez kullandı.”
Son
olarak, dua eden yüreğim, bana her sabah çok erken saatlerde, Anne ve Sri
Aurobindo'nun portrelerinin önünde meditasyon yapmama izin veren paha biçilmez
bir fırsat-kutsadığı için Kutsal Anne'nin şükranıdır. Darshan'larını yılda dört
kez ve ayrıca Sri Aurobindo'nun ana odasının iki kapısında verin. Bu inanılmaz
ayrıcalık 1958'de başladı ve Amerika'ya gittiğim 1964 yılına kadar devam etti.
Kendim
hakkında daha fazla bir şey yok. Cambridge, Sri Aurobindo ve Sri Aurobindo'nun
Hindistan Anası hakkında daha fazlası!
Bizler
Tanrı'nın oğullarıyız ve tıpkı O'nun gibi olmalıyız.
Savitri,
Sri Aurobindo
Sri
Aurobindo ve Sri Aurobindo'nun zihni İngiltere'yi gördü ve inceledi.
Hindistan
ve Hindistan'ın kalbi, Sri Aurobindo'yu ve değerli Sri Aurobindo'yu kabul etti.
Dünya
ve dünyanın ruhu Sri Aurobindo'yu seviyor ve ona tapıyordu.
Evren
ve Evrenin Efendisi, Sri Aurobindo'yu Yakınları olarak kabul etti,
değerlendirdi ve kabul edecek.
Sri
Aurobindo, Ev-Gerçekliğin Birliği-Sonsuzluk-Sonsuzluk-Ölümsüzlük Vizyonudur.
Yirmi
yedi uzun yıl önce, tam olarak 23 Kasım 1970'te, burada, Cambridge
Üniversitesi'nin bu ağustos King's College'ında Yüksek Dünyalar dersini
verdiğim için son derece şanslıydım. Bugün, Cambridge'in aşkın gururu olan Sri
Aurobindo üzerine, otuz yıl önce başladığım gibi, dualı ve duygulu konuşmamı
bitirmek istiyorum:
Cambridge,
özlem ışığının önünde eğiliyorum.
Işık
bilginizin önünde eğiliyorum.
Senin
ilahi gururun önünde eğiliyorum.
Bu
doğru, İngiltere'desin, İngiltere'den geliyorsun,
Ama
aynı zamanda dünyanın her yerindensiniz.
Bütün
dünya seni çok yakın görüyor. (Sri Chinmoy bu makaleyi ilk olarak Hindistan,
Pondicherry'de yazdı. Hindistan'ın bağımsızlığının ellinci yıldönümü
münasebetiyle Kings College Rektörü Rahip George Pattison tarafından davet
edildiği Cambridge Üniversitesi'ndeki dersi için kapsamlı bir şekilde gözden
geçirdi. .)
AUROBİNDO,
SRI AUROBİNDO İLE KARŞILAŞTIRILIR
Cambridge
Üniversitesi, Cambridge, İngiltere
Kines
Hall Kings Koleji,
1
Kasım 2000
Aurobindo'yu
gördüm.
Sri
Aurobindo oldu.
Aurobindo
en cüretkar devrimdir.
Sri
Aurobindo en hızlı evrimdir.
Aurobindo:
"İngilizler dışarı!"
Sri
Aurobindo: "Dünyanın cehaleti, defol, defol, defol!"
Aurobindo,
Cambridge eğitiminin en üst noktasıdır.
Sri
Aurobindo - Dünyanın ruh aydınlatması
Ve
dünyanın dönüşümünün habercisi.
Aurobindo:
"Cambridge, bana verdin
Işık
bilgisinin genişliği.
Sri
Aurobindo: "Cambridge, sana verdim
Ve
tüm dünyada
Zevk,
birliğin nektarıdır."
Aurobindo
esas olarak
Dünyanın
açlığının akıl gezgini.
Sri
Aurobindo-
Sonsuz
sevgi dolu kalp kozmosunun tatili.
Aurobindo
alçaldı.
Sri
Aurobindo yükseldi
Sadece
her yerde olmak.
İngiltere'de
yürüyen bir aslan.
Baroda'da
izleyen bir aslan.
Bengal'de
kükreyen bir aslan.
Pondicherry'de,
her şeyi fetheden aslan.
İçeride,
Aurobindo duydu.
Dışarıda,
Sri Aurobindo'nun sesi duyuldu.
Aurobindo'nun
kalbi
Tanrı'yı
hayal etmek.
Sri
Aurobindo'nun hayatı
Allah'ın
vereni.
Aurobindo
mükemmel tanımdı
Tanrı
ile birlik arayan.
Sri
Aurobindo - mutlak tanım
Tanrı
her şeye kadir.
Bengal'deydi.
Hindistan'ı
sevmek,
Hindistan'ı
Uyandırmak
Ve
Hindistan'ın hizmetkarları.
Pondicherry'de
oldu
Allah'ın
Peygamberi
Tanrı'nın
Profesörü
Ve
Tanrı'yı dağıtmak.
Aurobindo
dünyayı gördü.
Sri
Aurobindo barış için savaştı
Ve
hala yapıyor.
İlahi
Hayatı
Bu
Tanrı Şarkısı
Zafer
insanın özlemidir.
Savitri'si
-
Bu
bir gong adam
Tanrı'nın
dönüşümleri-tezahürleri.
Aurobindo
insan kusurlarını kabul etti
Seninki
gibi.
Tanrı
Sri Aurobindo'yu kabul etti,
Sri
Aurobindo'nun Mükemmelliğini Düşünmesi İçin
Kendi,
çok yakın.
Aurobindo'ydu
İnsanlığın
yaşam-tapınak-güzelliği.
Sri
Aurobindo-
Kalp-Koku-İlahiyat
Sunağı.
Sri
Aurobindo yakalandı
Hem
insan hem de Tanrı:
İnsan
- insanın dönüşümü için,
Tanrı
- Tanrı'nın tezahürü için.
(Cambridge
Üniversitesi King's College Rektörü Rahip George Pattison, Sri Chinmoy'u Sri
Aurobindo'nun Mahasamadhi'sinin (geçit) 50. yıldönümü münasebetiyle bir Barış
Konseri vermesi için Sri Aurobindo üzerine bir konferans vermeye davet etti.)
FİNLANDİYA
BARIŞA
İHTİYACIM VAR
Helsinki
Üniversitesi, Helsinki, Finlandiya
18
Temmuz 1986
Aspirasyonun
içsel yaşamında huzura ihtiyacım var. Kutsamanın dış yaşamında huzura ihtiyacım
var. Bu nedenle, artık kalbimin belirsizlik mağarasına girmesine izin
vermeyeceğim. Artık zihnimin düşünce ormanına girmesine izin vermeyeceğim.
Artık hayati organımın yıkım sahnesine girmesine izin vermeyeceğim. Artık bedenimin
dünya uyuşukluğuna girmesine izin vermeyeceğim. Bunu bir daha yapmayacağım
çünkü hem iç hayatımda hem de dış hayatımda huzura ihtiyacım var.
Huzur
bulabilmek için iç hayatımda güvene, dış hayatımda kararlılığa ihtiyacım var.
Güven ancak kalbin çok derinlerinde bulunabilir. Kararlılık zihnin kendisinde
bulunabilir. Güven ve kararlılığın birlikteliği kesinlikle hayatıma huzuru
getirecek. Her gün içsel güvenimi ve dışsal kararlılığımı arttırmaya çalışmalı
ve bir huzur denizi olmalıyım.
Akrabalar,
akrabalar, arkadaşlar, komşular ve tanıdıklar sıklıkla bana tavsiyelerde
bulunur ve hayatta neye ihtiyacım olduğunu söyler. Ama hayatta en çok neye
ihtiyacım olduğuna karar vermesi gereken benim ve bunun için dua etmesi ve
üzerinde meditasyon yapması gereken de benim. Hayatta en çok ihtiyacım olan şey
huzur, bolluk, sonsuz huzur.
Dua
ettiğimde huzur hissediyorum. Meditasyon yaptığımda huzuru hissediyorum. Bu
huzuru kalbimin en ücra köşelerinde hissediyorum. Bu nedenle içsel ışık hikmeti
, namaz vakitlerini ve meditasyon vakitlerini artırmaya çalışmam gerektiğini
söylüyor. Fazladan beş dakikada, kendimdeki ilahi huzuru artırmak için ruhsal
olarak dua edeceğim ve meditasyon yapacağım. Bu fazladan beş dakika bana bir
parça daha huzur ve sessizlik getirecek.
Sıklıkla
Himalayalar büyüklüğünde hatalar yaparım. Başkalarından üstün olduğumu
düşünerek dünyayı kurtarmaya çalışıyorum. Ama burada en üzücü hatayı yapıyorum.
Kusurlu gecemle dünyayı kurtarmaya çalışmamalıyım. Kusurlu kaldığım sürece,
sadece dünyaya haykırabilirim, onun gelişimi ve mükemmelliği için
haykırabilirim. Bu dünyanın kurtuluşu ve mükemmelliği için Yüce Rab'be ruhsal
olarak dua edebilirim. Sadece kendimi özgürleştirip mükemmelleştirdiğimde
dünyayı özgürleştirmeye ve mükemmelleştirmeye çalışabilirim. Ancak barışı
keşfedip kendimde somutlaştırdıktan sonra, tüm dünyaya barış sunabilirim.
Gerçekten
içtenlikle barış istiyorsam ve kendim ve dünya için barışa ihtiyacım varsa, sığ
bir zihinle yaşamak zorunda değilim. Özlem-kalbin derinliklerinde yaşamalıyım.
Kalbim sadece beni cehaletin ağlarından kurtarmak ve Gold Coast'a giden yolu
göstermek isterken, aklım sıklıkla etrafımdaki dünyaya hükmetmek istiyor. Bu
nedenle, zihnimin arınması, dünyevi hayatımın özgürleşmesi ve doğamın dönüşümü
için her zaman hevesli bir kalpte kalmalıyım. İç huzuru ve dış huzuru bulmanın
tek yolu bu. Kuş ruhum ancak bu şekilde kanatlarını tamamen açabilir ve ışık ve
zevk semalarında uçabilir.
FRANSA
KORKU
NASIL FETHEDİLİR?
Amerikan
Koleji, Paris, Fransa
13
Kasım 1970
Bedenimiz
sınırlıdır, bu yüzden bedende korku vardır. Hayati olanımız bilinçsizdir, bu
yüzden hayatî olan korkuya sahiptir. Zihnimiz karanlıktır, bu yüzden zihnimizde
korku vardır. Kalbimiz hevesli değil, bu yüzden kalbimizde korku var.
Vücudumuzu
korkudan kurtarmak için ihtiyacımız olan şey, ruhun ışıltılı deneyimidir.
Nefsimizi korkudan kurtarmak için ihtiyacımız olan şey, ruhun dinamik ve
bilinçli bir şekilde genişlemesidir. Zihnimizi korkudan kurtarmak için
ihtiyacımız olan şey, ruhun dönüştürücü aydınlanmasıdır. Ve son olarak,
kalbimizi korkudan kurtarmak için ihtiyacımız olan şey, ruhun tatmin edici
mükemmelliğidir.
Korku,
bir kişinin gerçekliğin yüzünü, İlksel Gerçekliği görmesine izin vermez. Korku,
insanın Ötenin Altın Kıyılarına ulaşmasına izin vermez. Korku, insanı Allah
rızası için Allah'ı yerine getirmekten alıkoyar. Ancak herşeyin Yaratıcısı olan
Allah'ın insanlığa karşı sınırsız Şefkati, İlgisi ve Sevgisi vardır.
Tanrı'nın
merhameti insanı kurtarır.
Tanrı'nın
bakımı insanı özgür kılar.
Tanrı'nın
sevgisi insanı tamamlar.
Korkuyu
düşündüğümüzde ya da bilinçsizce korkuyu beslediğimizde, korku gülümseyerek el
sıkışır. Korkuyu düşündüğümüzde veya korkuyu bilinçli olarak beslediğimizde,
korku bizi zaferle kucaklar. Ama bilinçsizce iç cesaretimizi düşündüğümüzde,
Tanrı ilahi Çağrısını çağırır, çünkü burada Seçtiği enstrümanı bulduğunu
hisseder.
Dünya,
Cennetin Aşkın Işığından korkar. Cennet, dünyanın dipsiz cehaletinden korkar.
Tanrı yeryüzüne der ki, “Kızım bu kadar aptal olma. Cennetin Aşkın Işığı sizi
kör etmeyecek. Cennetin Işığı sizi ifşa etmeyecek. Aksine, Cennetin Işığı sizi
aydınlatacak, Cennetin Işığı sizi dönüştürecektir.”
Tanrı
Cennete şöyle der: “Aptal olma. Dünyanın dipsiz cehaleti sizi bağlayamaz. Seni
yok edemez. Aksine yeryüzünün cehaleti size sunulacaktır. Dünyanın çehresini
değiştirecek olan sensin.”
Tanrı
diyor ki, “İkinize de ihtiyacım var, Cennete ve dünyaya. Cennet! Dünyaya bir
farkındalık mesajı vermelisiniz. Toprak! Cennete tezahürün mesajını, Benim
ilahi Tezahürümü sunmalısın."
Korku,
derinlere yerleşmiş cehaletimizden gelir. Işığı içsel görüşümüzle görmeyiz.
Işığı dışsal, insani, sınırlı, dünyaya bağlı anlayışımızla görürüz.
Sana
küçük bir hikaye anlatmama izin ver. Bir akşam sokakta yürüyen yaşlı adam
yanlışlıkla bir ipe bastı. Işık yoktu ve ipi bir yılan zannetti. Çok korkmuştu,
bağırdı ve tüm gücüyle koşmak için koştu. Kaçarken düştü ve bacağını kırdı.
Çığlıkları ve feryatları yakınlarda sopalarla koşarak gelen arkadaşları
tarafından duyuldu. Yılanı düşünerek sürekli çığlık atmaya devam etti. Arkadaşları
koşarak gelince onu da yılan sanmışlar. Karanlıkta sopalarla ipi dövmeye
başladılar ve maalesef birbirlerine zarar verdiler.
Çığlıklar
devam etti ve kısa süre sonra başka bir grup insan ışıkla geldi ve bunun bir
yılan değil, sadece bir ip parçası olduğunu gördü.
Yani
insan yaşamında, fiziksel bilincimize ışık girdiğinde, her türlü korku
kesinlikle ortadan kalkacaktır. Işığı özlüyoruz. Bu nedenle korku, arzu ve
istek yaşamımızın her anında bilinçli ve kasıtlı olarak kol gezmektedir.
Ama
içimizin derinliklerine inecek ve içsel cesaretin kendimizin bir parçası
olduğunu hissedecek kadar samimiysek, o zaman içsel cesaret her an ortaya
çıkabilir. Ön plana çıkmaya fazlasıyla hazır. Bu içsel cesareti öne çıkarmak,
içsel varlığımızın bilinçli uyanışıdır. Herkesin bir iç varlığı vardır. Ama ne
yazık ki çok azı onu beslemek istiyor. Kendimize güç vermek için vücudumuzu
besleriz. Kitapları zihnimizi beslemek için inceliyoruz. Dış varlığımıza enerji
vermek için çok şey yapıyoruz, ancak iç varlığımızı beslemek için çok az şey
yapıyoruz veya hiçbir şey yapmıyoruz.
İç
varlığımızda boyun eğmez bir iradeye dönüşebiliriz ve kolayca emrimize amade
olan boyun eğmez irademizi kullandığımızda korku ruhunu fethedebiliriz. Burada,
dünyada, içsel yok edilemez ve boyun eğmez irademiz üstün bir şekilde hüküm
sürebilir ve hüküm sürecektir. Tek bir şeye ihtiyacımız var: bize ait olan
İlahi Işığın bilinçli farkındalığı. Bu içsel Işığı gerçekleştirmek ve
gerçekleştirmek bizim doğuştan hakkımızdır.
Ruhumuzun
ışıltısında yaşadığımızda korku olamaz, bir damla korku bile olamaz. Sürekli
olarak ruhunuzun ilahi ışığında yaşamak için tek bir şeye ihtiyacınız var -
bilinçli bir iç çağrı. Bu içsel çağrıya aspirasyon denir, içimizin
derinliklerinde yükselen bir alev. Bu alev en yükseğe çıktığında etrafındaki
her şeyi aydınlatır. Karanlık aydınlığa, korku güce, şüphe kesinliğe, cehalet
bilgeliğe ve ölüm ölümsüzlüğe dönüşür.
ALMANYA
MANEVİ
GÜÇ
Stuttgart
Üniversitesi, Stuttgart, Almanya
4
Temmuz 1973
Sevgili
kardeşlerim, Almanya'ya en derin sevincimi ve minnettarlığımı ifade etmek
istiyorum. Burada, Almanya'da zihnin gücü doruk noktasına ulaştı. Almanya,
çocukluğumdan beri benim için bir azim ve güç ülkesi oldu. Hayatın her alanında
kararlılığa ve güce ihtiyacımız var. Manevi yaşamda da korku, şüphe, endişe,
kıskançlık ve kusurluluğa karşı cesurca savaşmak için her an çok fazla güce
ihtiyacımız var. Yalnızca cesur bir aday tüm bu iç düşmanları yenebilir.
Manevi
hayata neden başlarız? Tanrı'ya neden ihtiyacımız var? Tanrı'ya ihtiyacımız
var, çünkü yalnızca Tanrı bize değişmez ve sonsuz doyum verebilir. Maddi
zenginlik için haykırıyoruz. Sonunda anlarız ama maddi zenginlik bize çok az
tatmin verir. Bugün bir evimiz var, yarın iki ev, sonra üç ev istiyoruz.
İstediğimizi elde edebiliriz, ancak kazancımızda gerçek bir tatmin
olmayacaktır.
Dua
ettiğimizde ve meditasyon yaptığımızda, içimizde bizi memnun etmeye fazlasıyla
istekli biri olduğunu hissederiz. İçimizdeki bu şey bizim içsel çağrımızdır ve
bu birisi bizim İçsel Pilotumuzdur, Tanrı. Allah'ın hoşnut olduğu hayat olan
manevi hayattan her şeyi bekleyebiliriz. Her şeyi alabiliriz ve eğer Tanrı'yı
gerçekten memnun edersek her şeyi alacağız. Bize bir milyon dolar vermesi için
Tanrı'ya çok içten bir şekilde dua edersek ve O'nu içten arzu ve içten dualarla
memnun edebilirsek, o zaman O'nun bizi gerçekten zengin edeceği zaman gelecek.
Dua ile arzularımızı yerine getirebiliriz.
Ama
çabalama dediğimiz başka bir dua türü daha var. Çabalayarak bir şey elde etmeye
çalışmıyoruz. Biz sadece kendimizi genişletmeye ve özgürleştirmeye ve İlahi
olanı yeryüzünde tezahür ettirmeye çalışıyoruz.
Manevi
hayatta, daha önce de söylediğim gibi, güç ve irade gücü en önemlisidir.
Fiziksel güce ihtiyacımız var, yaşam gücüne ihtiyacımız var, zihnin gücüne
ihtiyacımız var, kalbin gücüne ihtiyacımız var. Fiziksel gücümüz olduğunda,
fiziksel bedenimiz dinamik enerjiyle dolu olduğunda hastalanmıyoruz. Sabah
erkenden meditasyon yapmak istiyorsak, vücut bize yardım etmeye hazırdır.
Sağlıklı ve güçlü bir bedenimiz yoksa, o zaman, en iyi niyetimizin aksine,
beden protesto edecek ve kendisini bir karın ağrısı, bir baş ağrısı veya bizi
rahatsız edecek başka bir rahatsızlıkla ilan edecektir.
Hayati
olanda gücümüz varsa, o zaman umarım başarmaya cesaret edebiliriz, içimizdeki
ve etrafımızdaki tüm olumsuz güçleri fethetmeye cesaret edebiliriz. Yaratmak ya
da yok etmek için kullanabileceğimiz hayati güç. Ama bu yaşamsal gücü bir ışık,
barış ve hakikat sarayı inşa etmek için kullanmalıyız, yok etmek için değil.
İki
şey sürekli zihnimizi yok etmeye çalışıyor: biri korku, diğeri şüphe.
Zihnimizde güç olduğunda, zihne korku veya şüphenin girmesine izin vermeyiz.
Gerçek ölüm bize ömür boyu sadece bir kez gelir. Ama bir anlamda korku ve
şüphenin zihne girmesine izin verdiğimizde neredeyse her gün ölüm bize gelir.
Şüpheye davet ettiğimizde veya onu beslediğimizde, bu zehir almak gibidir.
Şüphe, tüm olasılıklarımızı ve ilahi yeteneklerimizi geçersiz kılar. Ancak dua
ve meditasyonla zihne güç veririz.
İnsanın
yüreğinde kuvvet kalmadığında, yüz tane arkadaşı olsa da kendini yalnız
hisseder. Çok zengin olabilir ama kendini güvensiz hissedecek. Ancak dua ve
tefekkür ile insan kalbine güç verir, orada Yüce Allah'ın Huzurunu hisseder. Ve
eğer Allah'ın varlığını kalbinde hissediyorsa, nasıl yalnız ve güvensiz
olabilir?
Beden,
yaşam, zihin ve kalpteki güçle, En Yüksek'i gerçekleştirmeye tamamen hazır hale
geliriz. Tanrı, istisnasız her birimize gerçek İlahi Vasfı, kendi içindeki
gerçek Gerçeği ifşa etme yeteneği verdi. Ancak yeteneğimizi ön plana çıkarmak
ve kullanmak için düzenli olarak dua etmeli ve meditasyon yapmalıyız. Birisi
dua etmeyi severse, dua edebilir. Meditasyon yapmayı seven biri meditasyon
yapabilir. Ve eğer biri hem dua etmek hem de meditasyon yapmak istiyorsa,
bırakın yapsın.
En
Sevgili, kesinlikle En Sevgili, yeryüzündeki ve Cennetteki Bir'i sonunda ancak
dua ve meditasyon yoluyla keşfedebiliriz. Ve kim bu Sevgili? O başkası mı,
kendimiz değil mi? HAYIR! O bizim en yüksek ve en aydınlanmış parçamızdır. Dua
ettiğimizde ve meditasyon yaptığımızda, kendi yüksek parçamızı açarız. Başımızı
açan ayaklarımızdır. Bu yaprak, kaynağını, ağacı gösterir. Bu sonlu, Kaynağını,
Sonsuzu ifşa eder.
İÇ
HUZUR VE EVRENSEL HUZUR
Stuttgart
Üniversitesi, Stuttgart, Almanya
20
Haziran 1980
dinlenme
nedir? Huzur memnuniyettir. Doyum vücutta, yaşamda, akılda ve kalpte elde
edilebilir. Ayrıca bedenin alacağı tatmin, nefsi, zihni veya kalbi tatmin
etmeyebilir veya gerekli olmayabilir. Vücut uyurken veya dinlenirken doyuma
ulaşırken, yaşamsal olan yalnızca aktif veya dinamik olduğunda doyuma ulaşır.
Zihin, ilerici, aydınlatıcı veya tatmin edici bir düşünceyi, genişliği
somutlaştıran bir düşünceyi barındırabildiğinde tatmin olur. Kalp, içsel
gerçekliğe veya daha yüksek gerçekliğe yakın hissettiğinde tatmin olur. Böylece
iç ailemizin her bir üyesinin ancak kendince bir şeyler başardığında tatmin
olduğunu ve bu tatminin huzurdan başka bir şey olmadığını görüyoruz.
Sıradan
insan hayatında dünyevi zenginliğimizi artırarak tatmin olabileceğimizi
hissederiz. Ama sahip olduklarımızı çoğalttıkça, çoğaltmanın çözüm olmadığını
görüyoruz. Daha sonra ekleyerek doyuma ulaşmaya çalışıyoruz. Hayatımıza bir
şeyler katmaya çalışıyoruz. Bu şekilde doyuma, yani barışa, huzuru yerine
getirmeye ulaşabileceğimizi hissediyoruz. Sonra, toplamada başarısız olduğumuzda,
bölmenin neler yapabileceğini denemeye çalışırız. Gerçekliğimizi burada, orada
ve her yerde paylaşıyoruz. Bölünme bize tatmin, kalıcı barış getirmediğinde,
çıkarma işlemini deneriz. Ama yine başarısız oluyoruz.
Çarpma
yardımcı olmaz, toplama yardımcı olmaz, bölme yardımcı olmaz, çıkarma yardımcı
olmaz. HAYIR! Huzur bulmak için ya sahiplenmenin ya da vazgeçmenin gerekli
olduğunu düşünüyoruz. İç hayatımızda samimi olursak, sahip olmanın asla
mutluluk getirmediğini görürüz. Bir arabadan iki arabaya, bir evden iki eve
gidiyoruz. Oturduğumuz evden memnun olsak da, ona sahip çıksak ve onu bizim
olarak görsek bile, yine de kendimizi kaybedenler gibi hissederiz. Bir şeyi
sahiplendiğimiz an, o şey zaten bize sahip olur. Sahip olmak, sahip olmanın
nesnesiyiz ve bunda tatmin yok.
Öte
yandan vazgeçersek de mutlu olamayız. Bugün maddi zenginlikten vazgeçeceğiz,
yarın zihinsel yetilerimizden, yaşamsal yetilerimizden veya fiziksel
yetilerimizden vazgeçeceğiz. Tüm bedenimizden bile vazgeçebiliriz. Ama o zaman
nasıl tatmin bulacağız? Memnuniyet zevktir ve zevk Tanrı'dır. Beden talip
olmaz, nefs talip olmaz, zihin talip olmaz hatta kalp talip olmaz dersek
bunları birer birer reddedebiliriz ama bu bize barışı, kalıcı bir huzuru
getirir mi? Bize memnuniyet verecek mi? HAYIR! Yani vazgeçmek de cevap değil.
Sahip
olmak cevap değildir. Vazgeçmek cevap değil. Toplama, çarpma, bölme, çıkarma da
cevap değildir. O halde huzur dediğimiz tatmine nasıl ulaşabiliriz? Barışı
ancak Tanrı'nın İradesini kabul ederek sağlayabiliriz. Her zaman hararetle
Tanrı'nın Barışı, Işığı ve Mutluluğu için dua ediyoruz. Ama namazdan hemen
sonra huzur, ışık ve mutluluk bulmak yerine daha da sinirlenir, daha çok hayal
kırıklığına uğrar, daha çok kızar, daha çok üzülürüz. Yani, tüm bu düşman
güçler bize saldırdı ve biz bu şeytani güçlerin gerçek kurbanları olduk.
Bu
sırada vazgeçmek isteyebiliriz. İnsanlıktan barış istiyoruz ama barış
alamıyoruz. Barış için Tanrı'ya dua ediyoruz ama barış yerine tüm bu düşman
güçlerle, yıkıcı güçlerle vb. Karşı karşıya kalıyoruz. Ama eğer gerçek
arayışçıysak, pes etmeyeceğiz. Sonuçları ancak sevinçle Tanrı'nın Ayaklarına
teslim edeceğiz. Bize saldıran tüm bu kötü güçleri Yüce Olan'ın Ayakları'na
seve seve yerleştirebilirsek ve O'nu eleştirmezsek, ancak o zaman huzur bulabiliriz.
Yoksa
her an dilenci gibi davranırız. Biz bir şey isteriz ama istediğimiz kişi onu
bize verir veya vermez. Veya istediğimiz miktarda vermeyin. Dua ettiğimiz şey
maddi, dünyevi bir şeyse, o zaman asla mutluluk olmaz. Tanrı'nın İradesini
inkar etmeden manevi şeyler istersek yine tatminsiz kalabiliriz. Eğer
içtenlikle arayış içindeysek, Tanrı'dan aldığımız her şeyin, yalnızca bir damla
huzur olsa bile, fazlasıyla yeterli olduğunu hissederiz. Çünkü bu barış
damlasının bize bizzat Tanrı tarafından verildiğini biliyoruz. Barışı
içtenlikle, özveriyle ve sevinçle belirli bir amaç için mi yoksa uygunsuz bir
şekilde mi kullandığımızı bilmek için O'nun bizi izlediğini de biliyoruz. Bu
tür bir vazgeçiş tavrımız varsa, o zaman memnuniyet bizim olacaktır. Tanrı'nın İradesine
teslimiyetimiz tamsa ve Tanrı'nın bizi bizim kendimizi düşündüğümüzden çok daha
fazla düşündüğünü güvenle hissedebilirsek, o zaman Tanrı'nın verdiği her şey
bizi tatmin edecektir. Çünkü biliyoruz ki daha yüksek bir birlik, daha derin
bir birlik, daha nurlu bir birlik tamamen O'nun sorumluluğundadır. Öyleyse işi
O'na bırakalım.
Doyum
veya huzur bulmanın başka bir yolu da vardır ve o da bir çocuğun inancına sahip
olmaktır. Babasının multimilyoner olduğunu bilen bir çocuk, babasından bir
milyon dolar isteyebilir. Bir baba için bir milyon dolar vermek hiçbir şey
değildir, çünkü o bir multimilyonerdir. Ancak baba, çocuğun parayı doğru dürüst
harcayamayacağını biliyor, çocuğa on dolardan fazla verirse çocuğun parayı
ancak uygunsuz harcayacağını biliyor. Bu nedenle baba, çocuğa uygun şekilde
elden çıkarabileceğinden fazlasını vermez. Baba emin olmadığından değil,
"Ah, bütün paramı ona verirsem bana karşı koyabilir" diye
düşündüğünden değil. Hayır, baba bilgeliği burada iş başında. Bir baba içsel bilgeliğe
sahip olduğu için oğluna on dolardan fazla vermez. Oğul, babasının ona bir
milyon dolar vermemesine üzülmez. Babasının kendisi için yaptığı her şeyin
kendi çıkarına olduğunu bilir ve bir gün babasının bütün servetini ona
vereceğini bilir. Yani beklentiden memnun.
Manevi
yaşamda da sık sık arayıcı sonsuz Huzur ister, ancak alıcılığı, içsel kabı bu
içsel Huzuru tutacak kadar geniş değildir. Ayrıca arayan, ne istediğini bile
bilmiyor. "Sonsuz" belirsiz bir kavramdır. Zihin "Sonsuz"
der ama Sonsuzluk ve Sonsuzluk hakkında ne biliyoruz? Bu bizim aklımızla
anlaşılmaz. Ama çocuk olduğumuzu ve ebedi Babamız ve Annemiz Tanrı'nın bizi
izlediğini hissedersek, o zaman tüm sorunlarımız çözülür. Küçük bir çocuk günde
birkaç kez ağlarsa annesi ne yapar? Anne bütün gün çocuğa bakar. Ayrıca burada,
çok eski zamanlardan beri Tanrı yeryüzünü gözetliyor. O, sonsuz Şefkati,
Sevgisi, Işığı ve Mutluluğu ile Kendince eşsiz bir şekilde bizimle ilgilenir.
Böyle
bir inançla, Tanrı'nın bize verdiği her şeyle her zaman tatmin oluruz, çünkü
O'nun bizi Kendi Sonsuzluğu ve Ebediyetini almaya hazırladığını biliyoruz.
Yıllarca dua edip bir damla huzur bulamayabiliriz ya da bir damla huzur bulsak
da yetmiyormuş gibi hissedebiliriz. Sınırsız olmasa da bolluk içinde dinlenmek
istiyoruz. Ama eğer alıcı olursak, Tanrı bize sonsuz zenginliğini verecektir.
Ebedi Babamız Tanrı, onu almak için alıcılığa sahip olduğumuzda bize bol
miktarda Barış ve bol miktarda Işık verecektir.
Tanrı
ve insan birbirlerine karşılıklı inanç ve güven duymalıdır. İçimizdeki arayışçı,
Tanrı'nın seçtiği Saatinde bize kesinlikle sonsuz Barış bahşedeceğine güven
duymalıdır. Bizim rolümüz yalnızca içtenlikle, özveriyle ve koşulsuzca dua
etmek ve meditasyon yapmaktır. Tanrı, çocuklarını arayanlara yardım etmeyi,
onlara rehberlik etmeyi, onları Kendi Enkarnasyonuna göre biçimlendirmeyi ve
biçimlendirmeyi vazgeçilmez görevi olarak görür. Ama O'nun seçtiği kendi Saati
vardır ve maalesef bizim saatimize denk gelmeyebilir. Tanrı'nın bizim için her
şeyi yapacağına inanırsak ve Tanrı bizim O'nun mükemmel elçileri, O'nun
yeryüzündeki mükemmel temsilcileri ve araçları olabileceğimize inanırsa, o
zaman mükemmellik kesinlikle çiçek açacaktır. Memnuniyet sadece mükemmellikte
yaşar. Ayrıca memnuniyet, huzurdan başka bir şey değildir. Yani huzur memnuniyettir,
memnuniyet mükemmelliktir.
Mükemmelliği
düşündüğümüzde, mükemmelliğin sabit bir standardı olmadığını bilmemiz gerekir.
Asla diyemeyiz: nihai sonuç budur, bundan daha iyi veya daha aydınlatıcı bir
şey olamaz. HAYIR! Bugünün mükemmellik fikri, yarının mükemmellik fikri
değildir ve olamaz. Mükemmellik tatmin olduğu için, mükemmellik aşkınlık
olmalıdır. Bugünün doyumu lise diploması almak; onu alırken tatmin ve
mükemmellik buluruz. Yarın bir üniversite diploması düşüneceğiz ve
memnuniyetimiz ve mükemmelliğimiz bunda olacak. O zaman, üniversite diplomasını
aldıktan sonra, Tanrı'nın evreninde sonsuz hikmet olduğunu bildiğimiz için yine
tatminsiz hissedeceğiz. Kendimize bakarsak ya da derinlere inersek, sonsuz
bilgelik açısından ne kadar çaresiz ve umutsuz olduğumuzu görürüz. Ve sonra
gerçek doyuma ulaşmak için daha akıllı olmaya çalışacağız.
Ulaşabileceğimiz
içsel bilginin ve iç huzurun sonu yoktur ve elde edebileceğimiz tatminin de
sonu yoktur. Sonsuzluk her an kendi sonsuz Gerçekliğini aşar. Her yeni bir şey
başardığımızda, bu bizim tatminimiz ve mükemmelliğimizdir, ancak aynı zamanda
yeni bir açlık hissi bizi daha yüksek bir gerçekliğe yükseltir. Bu açlık, daha
yüksek gerçekliklerin daha iyi bir aracı olmak için Yukarıdan daha fazla huzur,
daha fazla ışık, daha fazla mutluluk almaya yönelik içsel bir arzudur.
Sıradan
insan hayatında, bir şeyler istediğimizde, bunların bize doyum, yani huzur
getireceğini hissederiz. Ancak manevi hayatta, huzur, ışık ve mutluluk için dua
ettiğimizde, onları kendi tatminimiz için değil, İçsel Pilotumuzun tatmini için
isteriz. "İstersen, Tanrım, bana sonsuz ölçüde Barış, Işık ve Mutluluk ver
ki, Senin mükemmel enstrümanın olayım" deriz. Sıradan, hevessiz bir
hayatta bir şey istediğimizde asla "İstersen bana iki ev ver, milyonlarca
dolar ver" demeyeceğiz. HAYIR! Hevâ âleminden bir şey istediğimizde, asla
"İradeysen" demeyeceğiz. Sadece ihtiyacımız olan ve istediğimiz
şeyler için yalvaracağız.
Ama
heva âleminden bir şey istediğimizde ve heva âleminde yaşadığımızda hep şöyle
diyeceğiz: “Eğer dilersen, ne olur bana Huzur, Nur ve Bereket ver. Bizim için
neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmiyoruz. Eğer bu senin isteğinse, sana daha
özverili ve daha candan hizmet edebilmemiz için bize ihtiyacımız olanı ver.” Bu
dua tamamen farklıdır ve Tanrı sevgi dolu bir Kalple duygusal dualarımızı
dinler.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Her an, İlâhî ve yüce olanı, Sevgili Yüce'mizden
isteyeceğiz. Tanrı'nın üç armağanı olan farkındalık, Tanrı'nın tezahürü ve
Tanrı'nın tatmini için Tanrı'ya kayıtsız şartsız dua edersek, Sevgili Yüce'miz
tarafından kesinlikle kutsanacağız. Ancak dua ederken ve meditasyon yaparken,
yüce bir arzuya, tek bir aydınlatıcı hedefe sahip olmalıyız veya bunu ortaya
koymalıyız: O'nu kendi yolunda memnun etmek.
O'nun
seçtiği saatte barış, iç huzur için dua ediyoruz. Bu iç huzuru yakalarsak,
evrensel barış göz açıp kapayıncaya kadar sağlanabilir. İçimizde iyi bir
düşünce, aydınlatıcı ve tatmin edici bir düşünce hissedersek, o zaman bu
düşünceyi arkadaşlarımıza ve akrabalarımıza ifade eder ve sunarız. Aydınlatıcı,
duygulu ve tatmin edici düşüncelerimiz sevdiklerimize girecek ve onlar da
huzuru yaşayacaklar. Yani iç huzurumuz olduğunda, otomatik olarak kendini ifade
eder. Niteliklerini veya yeteneklerini dünyanın boylamına ve genişliğine yayar.
Kendimizi
Tanrı'nın Kendisinin arzuladığı şekilde Tanrı'nın farkına varmaya, Tanrı'nın
tezahürüne ve Tanrı'nın tatminine hazırlayabilirsek, o zaman her an iç huzurla
boğuluruz ve bu iç huzur kendiliğinden dış dünyayı doldurur. Şu anda, içimizde
sahip olduklarımız kesinlikle dış hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline
gelecektir.
Bir
arayıcı, içsel gerçekliğini ön plana çıkarmak için derinlere dalan kişidir.
Bunu yaparken, özleminin ve farkındalığının iki farklı şey değil, tek ve aynı
şey olduğunu keşfeder. O, içinden gelen sonsuz huzuru ön plana çıkarır ve onu
getirirken, kendisinin de barış olduğunu, sonsuza kadar barış olduğunu son
derece şaşırarak keşfeder. Huzur, kendi içsel varlığından başka bir şey
değildir.
Bir
insan saatlerce barıştan bahsedebilir. Meraklı bir zihin biraz tatmin olabilir
ama ağlayan bir kalp konuşmaktan yardım alamaz. Ağlayan kalp içimizdeki gerçek
gerçekliktir ve bu ağlayan kalp iç huzuru, sonsuz huzuru ancak dualı sessizlik
ve duygusal meditasyon yoluyla alır. Yalnızca dualı meditasyon ve duygulu dua
barış getirebilir. Her an dualı meditasyona ve duygulu duaya döndüğümüzü
düşünebiliriz ve o zaman sonsuz Barış bizim olur.
BARIŞ
İÇİN DUA EDİYORUM
Teknik
Üniversite, Berlin, Almanya
6
Haziran 1986
Her
gün sabahın erken saatlerinde barış için dua ediyorum - bedenimde, yaşamımda,
aklımda ve kalbimde barış. Ayrıca dünyada barış, evrende barış için dua
ediyorum.
Huzur,
zihnimin tek mutluluğu. Zihnimin mutluluğu, kalbimin tatminidir. Gönlümün
tatmini, Yüce Rabbimin içimdeki büyük Neşesi ve Gururudur.
Her
gün Yüce Rabbime, geçmişin sayısız sorunu ve zorluğunun yükünü taşımadığıma
dair bana güvence vermesi için dua ediyorum. Her gün Yüce Rabbime, gelecekteki
hayali sorunların bolluğunun yükünü taşımadığıma dair bana güvence vermesi için
dua ediyorum. Ayrıca Yüce Rabbime, hayatımın şu anki sorunların yükünü
taşımaması için bana güvence vermesi için dua ediyorum.
Sevgili
Yücem bana bir günün dertleriyle bile yükümün olmamasını, birkaç saniyenin
geçip giden dertlerini taşımam gerektiğini söylüyor. Tüm sorunlarımın düşünen
zihnimde olduğunu söylüyor, bu yüzden istenmeyen, sağlıksız düşüncelere karşı
tetikte olmam gerekiyor. Her an şüphe duyan zihnimle sevgi dolu kalbim arasında
bir savaş var. İç huzuruna sahip olmak istiyorsam, sevgi dolu kalbimi uykusuzca
desteklemeliyim.
Hayat
yolculuğumun başından beri süregelen korku ve cesaret savaşının da farkında
olmalıyım. Kalıcı barışa sahip olmak için, cesaretimi uykusuz bırakmalıyım.
Aynı zamanda kalbim, aklım, hayatim ve bedenimle uyum içinde olabilmek için
dünyevi ailemin zayıf ve genç üyelerine sempati duymam gerekiyor. Zayıf
bedenime, hayatime, zihnime ve kalbime üzülmemeliyim. Acımam onları
güçlendiremez veya zayıflıklarını iyileştiremez. Onlara sempati duymalıyım ve
sonra, sessizce, Sevgili Yüce'm Şefkatini, Işığını ve Zevkini üzerime
yağdıracak. Onun Şefkatini, Işığını ve Zevkini zayıf bedenime, hayatime,
zihnime ve kalbime sunacağım. Dünyevi ailemin bu üyeleri ruhen tatmin olacak
şekilde güçlendiğinde, yalnızca içsel varlığımda değil, aynı zamanda tüm
çeşitli dış faaliyetlerimde de kalıcı bir huzur bulacağım.
BİREYSEL
VE KOLEKTİF BARIŞ
Stuttgart
Üniversitesi, Stuttgart, Almanya
10
Haziran 1986
Barış,
zihnimin inanç ilham veren gözüdür. Huzur, yüreğimin sevgisinin özlem gözüdür.
Huzur, ruhumun zevkinin göz nurudur.
Sadece
kendimi, kendi mutluluğumu, kendi ihtiyaç ve ihtiyaçlarımı umursuyorsam,
huzurum olmaz. Diğer insanları, onların gerçek manevi ihtiyaçlarını bilmeden
önemsersem, ben de huzuru bulamam. Ama ben ruhen, özveriyle ve uykusuzca sadece
Tanrı'ya, Sevgili Yüce Rabbime bakarsam, o zaman şüphesiz bol miktarda barışa,
sınırsız barışa, evrensel barışa ve aşkın barışa sahip olacağım. Tanrı Kim?
Tanrı, kalbimin Sonsuzluğu'nun birlik ağacıdır. Aynı zamanda Tanrı, bu ağaç
birliğinde çiçekler-doluluk ve meyveler-doluluktur.
Arayan
her gün içtenlikle dua eder ve ruhen meditasyon yapar. Duası ve tefekkürü
sayesinde bir damla huzura kavuşur. Ne yazık ki, boş düşünceleri yüzünden bu
huzur damlasını çabucak kaybeder. Boş bir düşüncenin ne kadar yıkıcı
olabileceği hakkında hiçbir fikri yok. Boş düşünceler-zevkler en kötü
düşmanlarımızdır. Arayıcı, boş bir düşünce-zevk aldığında, zor kazanılmış
huzurunu göz açıp kapayıncaya kadar kaybeder.
Arayıcı,
duygulu duanın ve güçlü meditasyonun gücüyle huzuru bulduğu an, uyanık olması
gerekir. En değerli iç zenginliği olan huzuru kaybetmemek için her an boş
düşüncelerden ve boş yaşam zevklerinden uzak durmalıdır.
Barış,
arayanın tatlı ve tatlı umududur. Barış, arayanın arzu-saflığıdır. Barış,
Tanrı'nın kendisi tarafından arayanın içinde ve aracılığıyla yerine getirilen
ilham verici bir vaattir.
Bugünün
arayıcısı, içsel olarak huzura ihtiyaç duyar, ancak huzurun bilinmeyen bir şey
olduğunu düşünür ve hisseder. Barış arayışının bilinmeyene doğru bir macera
olduğunu düşünüyor. Bilinmeyene atlamaya hazır çünkü içsel huzur ihtiyacı ona
tatlı bir neşe ve içsel bir güven veriyor.
Ancak
yakın gelecekte ya da uzak bir gelecekte, aynı arayış içinde olan kişi barışı
farklı bir ışıkta görecek. Barışı ebediyen bilinen bir şey olarak görecek.
Sadece bilinmeyen bir realitenin değil, aynı zamanda akıl tarafından
bilinemeyen bir realitenin de sonsuza kadar bilinemez olarak kalamayacağını ve
kalmayacağını anlayacaktır. Bilinmeyen gerçeklik, yalnızca gizli bir
gerçekliktir. Tanrı'nın seçtiği Saat'te, o sadece bilinen bir şey olarak değil,
ebediyen bilinen bir şey olarak ön plana çıkıyor. Hakikat arayıcısı ve Tanrı
aşığı dünyaya şöyle der: "Bugün bilinmeyenin sonsuza dek bilinmeyen
kalması gerekmez, bilinmez kalamaz ve sonsuza kadar bilinmez kalamaz, çünkü
Mutlak Yüce'nin İradesi böyledir."
Uzun
özlem yolunda, derinlerde olan gerçeğin ortaya çıkması ve tezahür etmesi için
öne çıkması gerekir, çünkü Yüce Sevgili Tanrı, seven kişiye gizli kalmak
istemez. İnsanın kendisini idrak etmesini ve tecelli etmesini ister.
Arayıcı-askerlerine ve arayıcı-sevgililerine uykusuz bir şekilde Kendilerinin
Özü olduklarını söyler.
Ayrıca
onlara, O'nun emsalsiz Armağanı olan iç huzuru olmadan, hiç kimsenin O'nu yüce
İlâhîliği ve Gerçeği içinde idrak edemeyeceğini söyler. Arayanlara, “Dua edin
ve meditasyon yapın! Kendi hayatınıza ilham verecek ve aydınlatacak bir barış
için dua edin ve etrafınızdaki dünyaya yayılacak ve parlayacak bir barış için
meditasyon yapın.”
Hayat-duamız
kendimize huzur verecektir. Yaşam meditasyonumuz tüm insanlığa barış
verecektir. İmanla dua edelim! Ruhsal meditasyon yapalım!
BENİM
PASAPORTUM
Heidelberg
Üniversitesi, Heidelberg, Almanya
4
Nisan 1989
Neye
ihtiyacım var? İnsanlığın kalbinin ülkesine bir ömür boyu pasaporta ihtiyacım
var. Böyle bir pasaport almadan önce, hayatımda özlem ve özveriyle ilgili
epeyce şeyi tamamlamam gerekiyor.
Çiçek
açmış inanç ve özlem aleviyle dolu bir kalbe sahip olmalıyım. Şüpheyi ortadan
kaldıran ve kafa karışıklığını ortadan kaldıran bir zihin edinmeliyim. Her
zaman huzursuzluk ve saldırganlıktan arınmış bir hayati bulmalıyım. Enerji ve
dinamizmle dolup taşan bir hayatim olmalı. Bir kale kadar güçlü, ilahi derecede
güçlü bir beden edinmeliyim. Bir tapınağın kalbi kadar saf, fevkalade saf bir
bedenim olmalı.
Asırlık
güvensizliklerime veda etmeliyim. Asırlık kibrime ve gururuma elveda demeliyim.
Asırlık cehalet çarpma oyunuma veda etmeliyim.
İstisnasız
her gün Yüce Rabbimin Mağfiret Ayaklarına ulaşacak yeni bir tevbe duası
öğrenmem gerekiyor. İstisnasız her gün, Yüce Rabbimin Kalbinde uçup gidecek
yeni bir şükran meditasyonu öğrenmeliyim. İstisnasız her gün Yüce Rabbimi
sevmeyi öğrenmeli ve O'nu kayıtsız şartsız O'nun yolunda tezahür ettirmeliyim.
Kalbimin
bahçesinde sabır, şefkat ve bağışlama tohumlarını yavaş yavaş, istikrarlı bir
şekilde, neşeyle ve şaşmaz bir şekilde ekmeliyim. Kalbimin bahçesinde, büyük
bir özveriyle, tam bir inançla, evrensel birliğin filizlerini büyütmeliyim.
Gönül bahçemde, dünyayı besleyen, dünyayı doyuran bir ağaca dönüştürmeliyim kendimi.
Bu, en yükseklere ulaşmayı arzulayan ağaçtır. İçinde olanı neşeyle sunan bir
ağaç bu. Dünyanın dayanılmaz acılarıyla olduğu kadar Cennetin sonsuz Lezzetiyle
de ayrılmaz bir bütün olan bir ağaçtır.
Bakın,
artık insanlığın kalbinin attığı ülkeye ömür boyu pasaport sahibiyim.
İZLANDA
Aspirasyon
ve özveri
İzlanda
Üniversitesi, Reykjavik, İzlanda
21
Temmuz 1974
Manevi
yaşamımızda iki şey çok önemlidir: azim ve özveri. Birbirini tamamlayan iki ruh
gibidirler. Özlem, kalbimizin yükselişidir. İnisiyasyon, kalbimizin inişidir.
Özlem hayatımızın güzelliğidir, özveri hayatımızın doluluğudur. Özlediğimiz
zaman, insanı Tanrı'da görmeye çalışırız; kendimizi kutsadığımızda kişide
Tanrı'yı görmeye çalışırız. Özlem bize Tanrı'nın nerede olduğunu söyler ve
inisiyasyon bize Tanrı'nın kim olduğunu söyler. Tanrı nerede? Tanrı kabul
ışığımızın kalp atışları içindedir. Tanrı Kim? Tanrı, Aşkın Yüksekliğimizdeki
kendimizden başkası değildir.
Arzu
yolunda yürüdüğümüz bir zaman vardı. Yolculuğun sonunda hedefimizde hayal kırıklığından
başka bir şey bulamadık. Sonra hayal kırıklığı bizi yakın arkadaşı yıkımla
tanışmaya ikna etti. Hayal kırıklığıyla şarkı söyledik, yıkımla dans ettik.
Ama
şimdi aspirasyon yolundayız. Bu yol sonsuzdur ve arayanın yolculuğu ebedidir.
Bu yoldaki hayat ilerlemedir, hayat Allah'ın hazırlığıdır, hayat Allah'ın
tecellisidir, hayat Allah'ın rızasıdır. Bu yolda Silence of Eternity ile şarkı
söylüyor, Sound of Infinity ile dans ediyoruz.
Dünyayı
anlamak, dünyaya hayran olmak, dünyayı sevmek umuduyla kendimizi birine ya da
bir şeye adadığımız zamanlar vardı. Ama dünya anlayışımızın, dünyaya
hayranlığımızın ve dünyaya hayranlığımızın beklentilerimizi karşılamadığını
görünce, kendimizi yeni umutlarla avutmaya çalıştık. Evrensel tanınma umuduydu.
Dünya bizi takdir etse yeter diye düşündük. Ama dünyanın tanınması da bizi
tatmin etmedi. İşte o an sözde ilim nurumuz Allah'ın Rahmetinin yokluğuna isyan
etti. Dünyanın nankörlüğünün doruklarını hor gördük.
Ama
şimdi biz samimi, adanmış arayışçılarız. Bırakın dünyayı anlamaya, dünyaya
hayranlık duymaya, dünyaya tapınmaya, dünyayı tanımaya kesinlikle gerek
olmadığını hissediyoruz. Bu sırada daha önemli bir şey keşfettik: dünyayı
anlamak, dünyaya hayranlık duymak ve dünyaya tapınmak, yiyip bitiren hayvanlar
gibidir. Tanrı'nın yenilmez İradesi ve Tanrı'nın koşulsuz Merhameti tarafından
güvenli bir şekilde korunmazsak, Tanrı'yı idrak etme yolundaki her an bizi
yutabilirler.
Manevi
hayatta oldukça sık hayal kırıklığına uğrarız. Neden? Çünkü arzumuz her gün
yoğun değil, çünkü bağlılığımız her gün samimi değil. Çeşitli günlük
faaliyetlerimizde yoğun istek ve gerçek özveriyi nasıl gösterebiliriz? Her gün
İçsel Pilotumuza şükranlarımızı sunarken bu eşsiz ilahi nitelikleri tezahür
ettirebiliriz. Minnettarlık, İçsel Pilotumuzdan anında yanıt alan tek duadır.
Biz
arayışçıyız ama dünyada milyonlarca ve milyonlarca hevessiz insan var. Bize en
zor buldukları soruyu sorabilirler. Sayısız ıstırabın, dayanılmaz acıların ve
dünyanın cehaletinin ortasında nasıl yaşadığımızı sorabilirler bize. Onlara,
özlemimizin yanıta sahip olduğunu hemen söyleyeceğiz. Onlara hemen özlemin
sadece bir cevabı olmadığını, cevabın kendisi olduğunu söyleyeceğiz. Cehaletle
dolu, kusurlarla dolu, hayvani eğilimlerle dolu insanları nasıl
sevebileceğimizi soracaklar. Onlara cevabın bizim inisiyasyonumuzda yattığını
hemen söyleyeceğiz. Onlara inisiyasyonun sadece bir cevabı olmadığını,
kendisinin de bir cevap olduğunu söyleyeceğiz. Tanrı'nın Rüya Gemisini
ilerletmeye yardım etmek için arzumuzu, kalbimizin çağrısını kullanırız.
Gerçeklik Kıyısının bize yaklaşacağı umuduyla kutsamamızı Tanrı'ya hizmet etmek
için kullanırız.
Özlem
ve adanmışlık yaşamımız, Toprak Ana'ya olan kişisel borcumuzun ödenmesidir.
Vizyon ve memnuniyet hayatımız, Cennet Baba'ya olan kişisel borcumuzun
ödenmesidir. Mükemmellik ve aşkınlık yaşamımız, Yüce Rab'be olan kişisel
borcumuzun ödenmesidir.
Heveslenmediğimizde,
insan hayatının kurallar ve düzenlemelerle dolu olduğunu fark ederiz.
Özlediğimiz zaman, kural ve düzenlemelerin olmadığını hissederiz, özgürlük
nehriyle akar ve Deniz-Mükemmellikle birleşiriz. En yüce Gerçeği idrak
ettiğimizde, tek bir kural olduğunu anlarız ve o da kuraldır: Önce Tanrı gelir
. Bir adım daha ileri gittiğimizde tek bir kuralın olduğunu görürüz: Kişisel
tatminimiz için değil, Allah için Allah. Bizi gerçekten mutlu ve tatmin edici
kılan, Tanrı'nın İradesine koşulsuz teslim olmamızdır. Aspirasyon ve özveri,
aziz hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olan çok yakın üç arkadaşa sahiptir. Bu
arkadaşlar konsantrasyon, meditasyon ve tefekkürdür. Bunları ayrıntılı olarak
konuşmama zaman izin vermiyor ama birkaç dakika içinde konsantrasyon,
meditasyon ve tefekkürün ne olduğunu göstermek istiyorum.
Konsantre
olmaya çalışalım. Konsantre olduğumuzda, tüm dikkatimizi belirli bir öğeye veya
nesneye odaklarız. Konsantrasyon bir cisme giren ilahi bir ok gibidir, cehalet
perdesini deler. Kalbime odaklanacağım. Ayrıca kalbinize veya ne isterseniz ya
da kimi istiyorsanız ona odaklanabilirsiniz. (Sri Chinmoy birkaç dakika
sessizce konsantrasyonunu gösterir.)
Şimdi
meditasyon yapacağım. Meditasyon yaptığımızda belirli bir şeye odaklanmayız,
geniş, sınırsız, sonsuz bir şeye dönüşürüz. Cennet üzerine meditasyon
yapacağım. İsterseniz Cennet veya başka bir şey üzerine de meditasyon
yapabilirsiniz. (Sri Chinmoy meditasyon gösterir.) Şimdi tefekkür edeceğim.
Tefekkür ettiğimizde, içimizdeki arayıcı, Yüce Sevgili ile ayrılmaz bir şekilde
bir olan ilahi Aşık olur. (Sri Chinmoy tefekkür gösterir.)
Sevgili
arayanlar, tam olarak bir ay önce New York'tan ayrıldım ve Avrupa'ya uçtum. Sık
sık Avrupa ülkelerini ziyaret ettim ve bazı tanınmış üniversitelerde dersler
verdim. Bugün konferans turumun, daha doğrusu buradaki özel hizmetimin sonunu
işaret ediyor.
Ben
ruhani bir çiftçiyim. Allah, Sınırsız Lütfunda, manevi toprağı sürme görevini
bana emanet etti. Bu güzel adanıza ilk ziyaretim. Yaklaşık dört saattir
buradayım. Burada, İzlanda'da, o dört saat boyunca, Kızılderili bilincini
hissettim. Burada Hindistan'ın doğasının güzelliğine hayran kaldım, burada
Hindistan'ın iç huzurunu hissettim. Buradaki varlığım, benim özlem hayatımın ve
sizin içsel dünyadaki özlem yaşamınızın, ruhsal Hindistan ile ruhsal İzlanda
arasında bir köprü kurduğunu hissettiriyor. Samimi coşkunuz ve Allah'a olan
çağrınız kalbimde derin bir etki bıraktı. Hintli kalbim, özlem dolu
kalplerinize içten şükranlarını ifade ediyor, çünkü bugün bana size kutsanmış
hizmet etme fırsatını veren sizsiniz. Hiçbir şey bana, hevesli insanlarda
Yüce'ye adanmış hizmetten daha fazla neşe veremez.
İRLANDA
BAĞLILIK
VE AYRILIK
Dublin
Üniversitesi, Dublin, İrlanda
Mezunlar
Anıt Binası, Trinity College
1
Aralık 1970
Bağlanma
ve ayrılma. Ayrılma ve bağlanma. Beden bize bir bağlanma mesajı verir. Ruh bize
ayrılma mesajını verir. Beden sınırlıdır, dolayısıyla beden bizi bağlamak ve
sınırlamak ister. Dış kapasitemizi ve iç potansiyelimizi bağlamak ve sınırlamak
istiyor. Ruh, potansiyeli ve yeteneği bakımından sınırsız ve sonsuzdur.
Dolayısıyla nefs, bizi cehalet şebekelerinden kurtarmak ve bizi gece
esaretinden kurtarmak ister.
bağlanma
nedir? Bağlanma, dış zevkimizin dansıdır. ayrılma nedir? Ayrılık, içsel
sevincimizin şarkısıdır. Bağlanma, hayal kırıklığı ve yıkımla dolu bir
hapishane hücresinde sona erer. Ayrılma, Kutsallık ve Ölümsüzlük sarayında
kendini gerçekleştirir.
Bilinçli
olarak fiziksel yaşıyorsam bir aptalım. Fiziksel bedenime sürekli hayranlık
duyar ve taparsam daha da aptalım. Sadece fiziksel varoluşumun ihtiyaçlarını
karşılamak için yaşıyorsam en büyük aptalım.
Ruh
denen bir şey olduğunu biliyorsam, ben bir bilgeyim. Ruhumu görmeye ve
beslemeye çalışırsam daha da akıllıyım. Sürekli ve ruhsal olarak, tamamen ve
koşulsuz olarak ruhumda ve ruhumun iyiliği için yaşarsam en bilge benim.
Vücuda
bağlandığımızda, hemen dürtüsel hale geliriz. Hayati olana bağlandığımızda çok
çabuk öfkeleniriz. Fiziksel zihne bağlandığımızda, sonunda zararlı hale
geliriz.
Ama
bedenden koptuğumuz zaman, çabalayan bilincimizi bilinçli olarak hissederiz.
Hayati olandan koptuğumuz zaman, hevesli bilincimizi genişletir ve
geliştiririz. Zihinde bağımsız olduğumuzda, sınırsız bilincimizi burada,
dünyadaki en yüksek dereceye kadar gerçekleştiririz.
Ne
yazık ki, birçok insan yanlışlıkla bağlılık ve bağlılığın aynı şey olduğunu
düşünüyor. Ancak bağlılık, sonlu olanın içinde olduğumuz ve sonlu olana bağlı
olduğumuz anlamına gelir. Kutsama, kendimizi Sonsuza adadığımız ve Sonsuz
tarafından özgürleştiğimiz anlamına gelir.
Burada,
İrlanda'da, yaklaşık yüz yıl önce, Margaret Noble adlı genç bir aday, Swami
Vivekananda'nın harika bir öğrencisi olmak için Hindistan'a gitti. Bu büyük
Yogi, 1893'te Chicago'daki büyük Dünya Meclisi'ndeki "Dinler
Parlamentosu"na katılmak için Batı'ya geldi. Manevi yüksekliği hemen fark
edildi ve hemen ünlü oldu.
Amerika
Birleşik Devletleri'nden İngiltere'ye geldiğinde, Margaret Noble onun dersine
katıldı ve onun en yakın öğrencisi oldu. Ona Nivedita adını verdi -
"kendisini tamamen Yüce Davaya adayan."
Kızılderililer,
Nivedita'nın Hindistan için yaptıklarına hayranlıkla bakıyor. Hintli kadınlara
sonsuz ölçüde yardım etti. Kendilerini ilahi enstrümanlar olarak görebilmeleri
ve Hindistan Anaları için arzunun, bağlılığın ve aydınlanmanın mükemmel vücut
bulmuş hali olabilmeleri için uykuda olan bilinçlerinin uyanmasına yardım etti.
Biz Kızılderililer, Nivedita'nın adını zikrettiğimizde ilahi bir gururla
dolarız.
Babası
bir rahip, büyük bir arayıcı ve Tanrı aşığıydı. Ölüm döşeğindeyken karısına,
“Margaret'in yoluna çıkma. Hindistan'a gitmek istiyorsa, onu rahatsız etmeyin,
bırakın gitsin." Margaret'in annesi, kızının İrlanda'yı terk edip uzak
Hindistan'a gitme arzusuna çok üzüldü, ancak kocasının son isteğini yerine
getirerek Margaret'e yardım etti ve ona ilham verdi. Nivedita Hindistan'a gitti
ve Hindistan'ın gerçek gururu oldu. Kalbi umutsuzluk bilmiyordu. Sonsuzluk
perdesini geride bırakmadan önce tekrarladı: "Kırılgan tekne batıyor, ama
yine de şafağı göreceğim."
Alçakgönüllü
konuşmamı İrlandalı Margaret Noble Rahibe Nivedita'nın soylu anısına adamak
istiyorum.
Ayrılık
yanlış anlaşılmıştır. Bir insan mesafeliyse kayıtsızdır sanırız. Manevi
arayıcılar aynı hatayı yaparlar, birinden ayrılmanın ona aşırı kayıtsızlık
göstermek anlamına geldiğine inanırlar, hatta tamamen görmezden gelme noktasına
kadar. Bu doğru değil. Birine kayıtsız kaldığımızda, onun için hiçbir şey
yapmıyoruz. Sevinçleri ve üzüntüleri, başarıları veya başarısızlıkları
umurumuzda değil. Ama gerçekten bağımsız olduğumuzda, bunun için özveriyle,
özveriyle çalışırız ve eylemlerimizin sonuçlarını İçsel Pilotumuz Yüce Lord'un
Ayaklarına bırakırız.
Sonucun
başarı ya da başarısızlık olması önemli değil. Sonuçlara tamamen bağlı
değilsek, anında bir bilinç genişlemesi elde ederiz. Eylemimizin sonucunu talep
etmezsek, Yüce Allah bizi kendi yolunda ödüllendirir.
Lord
Krishna, "Hareket etmeye hakkınız var ama hareketinizin meyvelerini almaya
hakkınız yok" dedi. Upanishad'lar şöyle diyor: "Eylem bir erkeğe
yapışmaz."
Özveri
ve özveriyle çalışırsak, eylem bizi bağlamaz. Sonucunu düşünmeden çalışırsak,
Allah'ın Kendisi için çalışmakta hiçbir zorluk olmaz. Gerçek bağlanmama budur,
ruhsal bağlanmama budur. Aydınlanmamış, hevessiz eylemi reddederek, şimdiki
yaşamımız olan ilahi eyleme gireriz ve onda her zaman mükemmelliği ve doyumu
buluruz. Maddi dünyaya çok dikkat ettiğimizde ve iç dünyayı reddettiğimizde
ruhumuzu aç bırakırız. Ruh ön plana çıkmalı. Maddi dünyanın sonsuz hazinelerine
kavuşabileceğimizi sanıyorsak tamamen yanılıyoruz.
Büyük
Hintli bilge Yagnavalkya'nın Maitreya adında bir karısı vardı. Yagnavalkya
hayatının geri kalanını meditasyon ve tefekkür içinde geçirmek istedi, bu
yüzden dünyevi tüm mal varlığını vermeye karar verdi. Maitreya'ya servetini
isteyip istemediğini sordu. "Zenginliklerin bana ölümsüz yaşam veriyor
mu?" Beni ölümsüz yapmayacak şeyler umurumda mı?"
Maddi
dünyaya kesinlikle ihtiyacımız var ama tüm enerjimizi ona veremeyiz. Vücudumuzu
günde üç kez besliyoruz. Ama ne yazık ki günde en az bir kez ruhumuzu doyuracak
vaktimiz yok. Bizler, sonsuz Gerçeğin arayıcıları, ruhun mükemmel enstrümanları
olmak için bedeni besliyoruz.
Ruhun
Kutsallığı, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü vardır. Ruh, dünyasını bedene sunmak
ister. Beden alıcı hale gelirse, ruhun sunduğu her şeyi alır. Tekrar tekrar
beden bir özlem ve inisiyasyon yaşamında yankılanacak. Ruhun çok alçakgönüllü
bir hizmetkarı gibi yan yana yürüyecek. Hayatı, ihtişam ve ilahilik, ilahi
hizmet ve yüce doyum hayatı olacaktır.
Yeryüzünde
Yüce'yi yerine getiriyoruz. Bizi Kalbinin Cennetinde besler.
ÇALIŞMANIN
AŞKIN YÜKSEKLİĞİ VE IŞIĞI
Dublin
Üniversitesi, Dublin, İrlanda
Sınav
Salonu, Trinity College
14
Haziran 1973
Sevgili
kardeşlerim, ülkeniz İrlanda'ya özel bir sevgim ve hayranlığım var. Manevi
Üstat Swami Vivekananda hakkında bir kitap okuyarak, on iki yaşımdan beri bu
ülkeye olan sevgimi koruyor ve besliyorum. Biyografisinde harika bir şey
okudum. Ülkenizden genç bir kadın, Swami'nin ruhani ışığından o kadar derinden
ilham aldı ki, Hindistan'a gitti ve varlığını ruhani Üstadı Swami Vivekananda
için feda etti. Adı Bayan Margaret Noble'dı ama Efendisi ona yeni bir ad verdi,
ruhani bir ad, ruh adı Nivedita. Nivedita kendini adamak, kendini tamamen
teslim etmek demektir. Varlığını Hindistan için feda etti. Hindistan'ın ruhani
çocukları sonsuza dek onun kurban sevgisine borçlu olacaklar. Hindistan'ın
özgürlük gemisi sonsuza dek onun Hindistan Ana'yı cehaletten kurtarma
konusundaki ilahi çabalarına borçlu olacaktır. Nivedita kutsanmış kendini
teslim etmeyi kişileştirdi.
Yirmi
üç yaşımdayken, onun Usta Swami Vivekananda hakkındaki kitabını ilk kez okudum.
Büyük ruhani Üstat Sri Aurobindo bir keresinde Nivedita'nın bu kitabının
kalbinin kanıyla yazıldığını söylemişti. Bu kitaptan, bir öğrencinin koşulsuz
sevgisi, bağlılığı ve Usta'nın İradesine teslimiyeti ile nasıl ayrılmaz bir
şekilde Usta ile birleşebileceğini öğrendim.
Yeryüzünde
iki tür insan vardır: manevi insanlar ve hevessiz insanlar. Spiritüel insanlar,
spiritüel olmayanlar tarafından genellikle anormal olmakla suçlanırlar. Genel
fikir birliği, ruhani insanların bulutlarda yaşamak ve ay ışığı yemek
istedikleri, gerçeklik anlayışlarının olmadığı, sadece kendilerini
kandırdıklarıdır. Onlara sık sık yöneltilen suçlama budur. Buna karşılık,
ruhani insanlar kesinlikle normal olduklarını ve anormal insanların hevessiz
insanlar olduğunu söylerler.
İsteksiz
kişi, manevi kişiyi dış hayata dikkat etmemekle suçlar. Ancak gerçekten ruhani
bir kişi, dış hayata dikkat etmekten başka bir şey yapamaz. Maneviyat adına dış
dünyayı görmezden gelmeye ve azarlamaya başlarsa, gerçek anlamda içtenlikle
manevi değildir. Ancak dış dünya, Tanrı'nın bir tecellisidir. En yüksek Gerçeği
idrak etmek istiyorsak, Allah'ın zahiri tecellilerini nasıl görmezden
gelebiliriz? Gerçekten manevi bir insan dış dünyayı ihmal etmeyecektir. Aksine,
dünyanın meydan okumasını kabul edecektir. O zaman dünyanın cehaletini yenecek
ve bilgeliğinin ışığını tüm dünyaya sunacaktır.
İsteksiz
insanlar genellikle ruhani bir kişinin dünyadan korktuğunu, korkak olduğunu,
dünyaya meydan okumadığını, bir hırsız gibi kaçıp saklandığını söylerken,
sıradan bir hevessiz kişi tüm dünyanın sorumluluğunu sırtına alır. omuzlar. Ama
şunu söylemek istiyorum ki, gerçekten manevi bir insan dünyanın faaliyetlerine
karışmıyorsa, bunun nedeni, kendisini dünyanın sorumluluklarını üstlenmeye
hazırlamasıdır. Dünyanın çehresini değiştirmek için ona sonsuz Işık, sonsuz
Mutluluk, sonsuz Barış ve sonsuz Güç verebilecek tek kişinin Tanrı olduğunu
gayet iyi biliyor. Sadece birçok kişiyle ilişki kurarak dünyaya yardım edemez.
Ama İçsel Kılavuz'a hizmet ederek, İçsel Kılavuz'u gerçekleştirerek, bir gün
insanlığa gerçekten yararlı olabilir.
Spiritüel
insanlar arasında, çok fazla spiritüel olmakla suçlananlar var ve çok az sahip
olmakla suçlananlar var. İkincisi, bir süredir okula giden ancak eğitimlerini
tamamlamak istemeyen öğrencilere benzer. İlkokulda ya da lisede bırakmak
istiyorlar. Bu arayıcılar bir damla huzur, ışık ve mutlulukla tatmin olurlar.
Sonsuz Barışa, Işığa ve Mutluluğa ihtiyaçları olduğunu düşünmezler. Ancak bazen
hayatlarında hayal kırıklığı belirir ve sonra aniden sonsuz Barış, Işık ve
Mutluluğun gelmesini beklerler. Tanrı onlara sonsuz Huzur, Işık ve Mutluluk
vermesini saçma buluyor. Onlar hala çocuk. Bir çocuğa binlerce dolar vermeyiz ,
ona sadece kuruş veririz, bu ona fazlasıyla yeter. Bu çocuk babasına bin dolar
vermesi için yalvarsa bile, babası parayı idare edemeyeceğini veya bu kadar
büyük bir miktarı doğru ve akıllıca kullanamayacağını bilir.
Manevi
yaşamda, tomurcuklanan bir aceminin özlemi ağlayan zihnini hemen tatmin
etmediğinde, böyle bir kişi çok sık olarak manevi yolu terk eder. Zamanını boşa
harcadığını düşünüyor. "Yorgunum" diyor. Bana Barış, Işık ve Mutluluk
vermesi için Tanrı'ya dua ettim ama Tanrı duamı yerine getirmedi. Çok uğraştım
ama beni dinlemedi." Ama onun Cenâb-ı Hakk'a arz ettiği heva kavramı
Allah'ın Plan-Nuru değildir. Manevi dünyada o bir çocuktur. Günde on beş dakika
meditasyon yaparsa, üzerine düşeni yaptığını hisseder ve artık onu tatmin
etmek, tüm arzularını yerine getirmek Tanrı'nın doğrudan görevidir. Ancak
samimi bir arayıcı olarak, Tanrı'nın görevinin onu yalnızca Tanrı'nın seçtiği
zamanda Barış, Işık ve Mutluluk ile kutsamak olduğunu anlar.
İstediğimiz
zaman Yukarılardan Huzur, Işık ve Mutluluk talep edemeyiz. Ruhani yarışı kim
kazanır? Sabırlı kimse. İç cesareti olan biri. Aspirasyon dediğimiz yukarı
doğru bir içsel çağrıya sahip olan kişi. Her kişinin sadece iki alternatifi
vardır. İçsel yaşamda, ruhun yaşamında olmadığında, bedende, yaşamda ve akılda
yaşarken bir arzusu vardır. Ama içsel hayatı kabullenince, kalbinde ve ruhunda
yaşadığında, bir özlemi olur. Bugün arzunun bir şeye, yarın iki şeye, yarından
sonraki gün üç şeye sahip olması gerekir. Arzu böyle. Ama aspirasyon birden
ikiye üçe gitmez, aspirasyon bizi sadece Barış, Işık ve Mutluluk denizine
daldırmaya çalışır. Bu denizin damlalarına tek tek sahip olmaya çalışmaz.
Sıradan
bir bakış açısından en önemli şey arzudur. Manevi bir bakış açısından en önemli
şey aspirasyondur. Bir şeyi çok istiyorsak, doğal olarak er ya da geç onu elde
edeceğiz. Arzu dünyasında bir şeyi elde etmek veya bir şeyi başarmak için çok
çabalarsak, o zaman zamanla bunu başaracağız. Aynı şekilde, özlem dünyasında
sonsuz ölçüde Barış, Işık ve Mutluluk için çaresizce haykırırsak, zamanla bu
Hedefe ulaşmaya mahkumuz.
Çabalamakla
birlikte neye ihtiyacımız var? İçsel güvene ihtiyacımız var. Belirsizlik şu
anda hayatımızda uğursuz bir şekilde beliriyor. Bir şeyler yapmak istiyoruz ama
belirsizlik bunu yapmamıza izin vermiyor. Şüphe sürekli olarak zihnimizi
rahatsız eder. Belirsizlik ilhamımızı öldürür. Hedefimize ulaşamayız. Ancak
arzumuz olduğunda, otomatik olarak hayatımıza, içsel güvenimize güveniriz.
güven
nedir? Güven, başarının habercisidir. Güvenle, er ya da geç her şeyi
başarabiliriz. Başarı çok karmaşık bir şeydir. Ona ulaşmak çok zor. Başarı
deyince aklımıza hoş gelen ve bizi mutlu eden bir şey gelir. Ancak fiziksel
düzlemde böyle bir başarı var. Manevi düzlemde başarı, bizi enerjiyle dolduran,
bizi beden bilincinden kurtaran şeydir.
Sıradan
hayatta başarıya ulaştığımızda bunun yeterli olmadığını hissederiz. Bugün belli
bir alanda başarı elde ettik. Hemen daha da büyük arzulara maruz kalırız. Başarıya
ulaştık ama başarı bizi tatmin etmiyor, başarı bizi memnun etmiyor. Başarı için
haykırıyoruz ama o başarı geldiğinde başka bir şey elde etmek istiyoruz.
Manevi
hayatta başarı başka bir konudur, başarı içsel ilerlemedir. İlerleme , evrim
sürecindeki başarıdır. Maden yaşamından bitki yaşamına, hayvan yaşamına ve
hayvan yaşamından insan yaşamına evrimleştik. Şimdi ilahi yaşam için
çabalıyoruz. Her zaman bir evrim sürecindeyiz ve başarı ilerlememizden başka
bir şey değildir. İlerleme kaydettiğimizde aslında ne yapıyoruz? İçsel
Kutsallığımızı, içsel Gerçekliğimizi, içsel Ölümsüzlüğümüzü tezahür ettiririz.
Kutsallığımızı ve Gerçekliğimizi tezahür ettirdiğimizde, bu Kutsallığın,
Gerçekliğin ve Tanrı'nın bir ve aynı olduğunu hissederiz. İçsel Kutsallığın
tezahürü, Tanrı'nın Kendisinin tezahürüdür ve bizim tezahürümüz dediğimiz şey,
gerçekte, Tanrı'nın Kendisinin Tezahürüdür.
İçimizin
derinliklerine indiğimizde, Tanrı'nın Kendisini içimizde ve bizim
aracılığımızla tezahür ettirme araçları olarak bizi seçtiğini görürüz. Ama O'nu
kendi içimizde ve bizim aracılığımızla tezahür ettirdiğimizde, üzerimize düşeni
yapmalıyız çünkü Yaradan ve Yaratılış her zaman yan yanadır. Oyuncu ve
enstrüman her zaman yan yana gider. Alet yoksa oyuncu işe yaramaz ve aynı
zamanda oyuncu yoksa alet hiçbir şey yapamaz. Bu durumda, her ikisi de eşit
derecede önemlidir. Tanrı Kendisini bizde ve bizim aracılığımızla
gösterdiğinde, bize eşit derecede güvenir. Tezahür gerçekleştiğinde, insan ve
Tanrı aynı anda gülümserler. İlahi kişi ve Yüce Rab aynı anda gülümser. Bu
mükemmel tezahürün işaretidir.
Aspirasyondan
bahsediyoruz. Konsantrasyon, meditasyon ve tefekkürden bahsediyoruz. Onlara
neden ihtiyacımız var? Onlara ihtiyacımız var çünkü Ebedi Evimize dönmek
istiyoruz. Dünya bizim geçici evimizdir. Burada elli, altmış, yetmiş yıl
kalırız. Sonsuza kadar yaşayacağımız bir Ebedi Yuvamız var ve bu Ebedi Yuva
kalbimizin derinliklerinde.
Artık
dört evimiz var: dünya, cennet, ölüm ve Tanrı. Dünya bizim evimiz. Ama
topraktan ne alıyoruz? Hayal kırıklığı, sadece hayal kırıklığı. Barış için
çalışıyoruz. Dünya ilgilenmiyor. Ailemiz ve arkadaşlarımız için çalışıyoruz.
Minnettarlık belirtisi göstermiyorlar. Onlara yardım etmeye ve hizmet etmeye
çalıştığımızı hiç bilmiyorlar. Bu nedenle bakışlarımızı yukarı çeviriyoruz.
Hayatımız özlemin şarkısıyla aydınlanır. Cennetteki Evimizi görmek istiyoruz
ama Cennetin nerede olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok. Cennet cennetteymiş
gibi hissediyoruz. Ancak Spiritüel Üstatlar, Cennetin saf kalbimizin
derinliklerinde olduğunu söylerler. Kalbimizin en derinlerine giremiyoruz, bu
yüzden artık cennet bizim için boş bir hayal.
Dünyevi
yolculuğumuzun sonunda ulaştığımız üçüncü ev ölümdür. Bu eve girdiğimizde
hayatın savaş alanına ara vermiş oluyoruz. Ama geniş Ebedi Evimiz Tanrı'dır.
Tanrı Evi'ni düşündüğümüzde bize ne olur? Bilinçli ya da bilinçsiz olarak
Sevgi, Barış, Mutluluk, Sonsuzluk, Sonsuzluk, Ölümsüzlük bekleriz. God-House
kesinlikle tüm bunları bize verecek. Tanrı-Evinde gördüğümüz her şeyi,
Tanrı-Evinden beklediğimiz her şeyi alacağız. Huzura ihtiyacımız varsa,
varlığımızı sonsuz Huzur ile dolduracaktır. Işığı beklersek, içsel varlığımızı
ilahi Işıkla dolduracaktır. İhtiyacımız olan veya sadakatle, içtenlikle ve
kayıtsız şartsız beklediğimiz her ne varsa, Tanrı bize mutlaka sağlayacaktır.
Neden? Çünkü O, Sevginin ta kendisidir.
Bize
beklemenin sırrını öğreten Tanrı'ydı. Bizde beklenti biçimini alan O'dur ve
Yukarıdan beklentimizi yerine getiren O'dur. Tanrı'dan istek beklediğimizde, O
Özlem olur. Kendi Mükemmelliğine kavuşması, istekle olur. Spiritüel arayıcılar,
Tanrı'nın ebedi Oyuncu olduğunu bilirler. Arzuyla ve farkındalığıyla sürekli
oynar. O'nun en yüksek Aşkın Yüksekliği ve en saf Işık Özlemi ebediyen yan yana
gider. Tekne hayatı, Işık Özlemi ve Aşkın Yükseklik kıyıları arasında akar .
İÇ
AÇLIK
Dublin
Üniversitesi, Dublin, İrlanda
Mezunlar
Anıt Binası, Trinity College
1
Temmuz 1974
Sevgili
kardeşlerim, sonsuz Gerçeğin sevgili arayıcıları, burada hepimiz aynı
gemideyiz. Bu teknenin adı Tanrı'nın Rüyası Teknesidir. Dream Boat, İç
Pilotumuz tarafından yönlendirilir ve yönlendirilir. İçinde güvendeyiz ve bizi
Ötenin Altın Sahili'ne götürecek.
Yeryüzünde
hiç açlık çekmemiş biri var mı? HAYIR! Cennette hiç aç kalmayan var mı? HAYIR!
Dünyadaki her insan içsel bir açlıktan muzdariptir, Cennetteki her ruh da içsel
bir açlıktan muzdariptir. Burada hepimiz arayışçıyız. Arayıcı, Tanrı'nın
farkına varmaya açtır. Cennetteki ruh, Tanrı'nın Mazharına aç.
Sıradan
insanlar olarak, hevessiz insanlar olarak dünyevi açlığın ne olduğunu zaten
biliyorduk. Dünyevi açlığı gidermek için maddi gıdaya ve maddi varlıklara, özel
bireyselliğe ve kişiliğe ve üstünlük gururuna ihtiyacımız var. Çaresiz dünyevi
açlığımızda, sıradan insan açlığımızda fark ettiğimiz şey budur. Ama manevi
arayış içinde olduğumuzda, farklı bir açlık geliştiririz. Bu zamanda Işık,
Hakikat, İlahi Güzellik ve Tanrı'nın Mutluluğu için can atıyoruz. Sonsuzluğu,
Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü arzuluyoruz.
Dünyevi
aç olduğumuzda, açlığımızı gidermek için çoğu kez dürüst olmayan yöntemler kullanırız.
İçsel ışığı bilmeden, hissetmeden ve içsel ışık olamayarak kendimizi insanca
beslemeye çalışıyoruz. Ama ilahi açlığımızı gidermeye çalıştığımızda, bunu
Tanrı'yı kendi yolunda memnun ederek yapmaya çalışırız. Biz onu ancak Yüce
Allah'ın dilediği şekilde söndürebiliriz. Tanrı'nın yenilmez İradesi önünde
koşulsuz feragat, ilahi feragat şarkısı oluruz. Bu İrade aynı zamanda O'nun her
şeyi seven İradesidir.
İnsan
çocuğu aç. Anne babasının şefkatine ve sevgisine aç ama açlığı aydınlanmış
değil. Açlığında ışık yoktur. Her arayanın içinde kutsal bir çocuk vardır. Buna
ruh deyin ya da ne derseniz deyin. Bu ilahi çocuğun ayrıca Baba Tanrı'nın ve
Anne Tanrı'nın Şefkatine, Sevgisine, İlgisine ve Merhametine ihtiyacı vardır.
Ancak iki çocuk arasında önemli bir fark vardır. Bir insan yavrusu, anne
babasının başkalarına şefkat ve sevgi gösterdiğini gördüğünde, hemen
kıskançlığın kurbanı olur. Üzgün ve mutsuz olur. İlahi bir çocuk ancak ilahi
Aşkın Ebeveynleri tüm arkadaşlarına, akrabalarına ve tanıdıklarına aynı Sevgiyi,
Şefkati ve Merhameti verdiğinde tatmin olur. Bu çocuk asla bencilce
sevinmeyecek. Ancak herkes onun aldığının aynısını aldığında tatmin olacaktır.
Bu çocuk, yalnızca içindeki tatmini, dışındaki tatmini gördüğünde tatmin olur.
Her
insan ruhu Tanrı'nın Gülümsemesine açtır. Özlem ve adanmışlık hayatında hiçbir
şeyin Tanrı'nın Işığı kadar önemli olmadığını bilir. Tanrı da aç, arayanın
gülümsemesine aç. Bizden istediği tek şey bu. Dünyevi çocuklarının gülen yüzünü
görmek için binlerce yıl bekler.
Sıradan
hayatta milyonlarca şey için Allah'a dua ederiz, sayısız arzumuzu yerine
getirmesi için Allah'a dua ederiz. Ancak arayış içinde olduğumuzda, bizi tatmin
edebilecek tek bir şey olduğunu hissederiz. Ve bu Tanrı'nın Gülümsemesi. Ve
eğer arayan deneyimli değilse, Kendini gerçekleştirme eşiğinde değilse,
Tanrı'nın Aşkın Yüksekliğinden ona sürekli gülümsediğini hissetmesi, ilahi İlgi
ve Şefkat hissetmesi onun için zordur. Bu arayıcı derinlere dalmadığından,
Tanrı'nın kendisine gülümsediğine, asırlık cehaletini sonsuz Bilgelik Işığına
dönüştürdüğüne inanması zordur.
Güneşten
daha doğru saat olmadığını söylüyorlar - bu gerçek inkar edilemez. Ancak manevi
dünyada, kalbimizin içsel yükselen çağrısından daha doğru bir saat olmadığını
söyleyebiliriz. Bu içsel çağrı, mükemmelliğin zirvesine ulaşmak için yükseğe,
daha yükseğe, daha yükseğe tırmanmak ister. Bu çağrı her saniye içinde sabittir
ve yükselen alevinin doğumu veya ölümü yoktur.
Manevi
arayış içinde olanlar haline geldikçe, içsel özlem çağrısının bilinçli farkındalığını
kazanırız. Önceleri bu içsel çağrı içimizde gizli kalırdı, hissetmezdik. Ancak
bilinçli olarak özlem duymaya başladığımızda, ebedi ve kalıcı bir şeye ihtiyaç
duyuyoruz. Dünyevi şeylerin bizi tatmin etmediğini hissediyoruz ve sonra bizi
her zaman tatmin edebilecek bir şey için içsel bir çağrı alıyoruz.
Artık
ruhsal yaşamda acemiyiz, ama sonsuza kadar yeni başlayan olarak kalmayacağız.
Bir insan tüm hayatı boyunca anaokulunda kalmaz. Zamanı gelinceye ve yüksek
lisans derecesini alana kadar sürekli artan bilgeliğin hasretini çeker. Aynı
şekilde, arayanlar ve yeni başlayanlar hayal kırıklığına uğramaya mahkum
değildir. Bir süredir herkes acemi rolünü oynuyor. Ama sonunda acemi ustalaşır
ve En Yüksek Yüksekliğe ulaşır.
Bedenin
kendi açlığı vardır, nefsin kendi açlığı vardır, zihnin kendi açlığı vardır,
kalbin kendi açlığı vardır. Vücudun açlığı, maddi gıdalarla veya cehaletin
zevklerinde yuvarlanarak giderilebilir. Ancak bu aynı beden-bilinci sonunda,
hayatta kalıcı bir tatmin olmadığını ve olamayacağını anlar. Sonuç olarak,
zevkli bir yaşamı büyük bir hayal kırıklığı duygusu takip eder ve hayal
kırıklığı içinde, uğursuz bir şekilde tam bir çöküş duygusu büyür.
Hayati
açlık tahakkümle tatmin edilebilir. Arzusu dünyayı Napolyon veya Julius Caesar
gibi yönetmektir. Ama sonunda hayati olan, güçte kalıcı bir tatmin olmadığını
da anlar. Göğsünde çöküşü barındıran sürekli büyüyen bir özlem ve sürekli
büyüyen bir hayal kırıklığı vardır sadece.
Aklın
açlığı dünyada şüphe ile giderilebilir. Tüm yaratılıştan şüphe duyarak ve tüm
dünyayı geçersiz kılarak veya yok ederek, fiziksel zihin büyük ölçüde tatmin
olur. Zihin, insanın iç ailesinin en yüksek üyesi olduğunu ve tek başına tüm
varlığı aydınlatabileceğini hisseder. Bazen zihin, ruhun ışığına bir şeyler
katabileceğini düşünerek çok ileri gider, ancak bu fikir tek kelimeyle
saçmadır. Ruh, Yüce Rab'bin rehberi veya temsilcisidir. Ruh, en yüksek
tezahüründe bile akıldan sonsuz derecede daha fazla ışığa sahiptir. Ancak zihin
bu tür bir aptallığı besler. Zihnin açlığında hüsran ve yıkım büyük görünür.
İnsan
kalbinin açlığı sevmek ve sevilmektir. Gönül aşka hasret kaldığında, nefsin
nurunu kendinde görmez. Bunun nedeni, kalbin bilinçli veya bilinçsiz olarak
hayati olanla iletişim kurması veya hayati olanın kalbe girmesidir. Hayati
ilham vermek yerine, insan kalbine başkalarının sevgisini talep etmesi için
talimat verir ve onu kışkırtır ve kalp kendini başkalarına kabul ettirmeye
çalışır. Bu kesinlikle yanlış! İnsan kalbi olumlu ya da ilahi olmayan sahip
olma oyununu oynadığında tatmin olmaz çünkü sahip olduğu kişi bir cehalet
yumağıdır. Bir kez daha hayal kırıklığı ve yıkım üzerlerine düşeni yapıyor.
Kalbin kendisi bir samimiyet ırmağı haline geldiğinde, hatalarını görür ve
farkındalık henüz çok uzakta olduğu için mutsuz hisseder.
Samimiyetsiz
olduğumuzda sadece hedefe ulaştığımızı değil, bu hedefi tüm dünyaya sunmaya
hazır olduğumuzu hissederiz. Samimi olduğumuzda tüm kusurlarımız ortaya çıkıyor
ve hedefimizden ne kadar uzaklaştığımızı anlıyoruz. Dua edip meditasyon
yaparsak, kalbimiz gerçekten samimi olur. Bu samimiyet konuşunca kalbimiz
mutsuz olur ve hemen ilahi ablası olan nefse irşat ve irfan için koşar. Ve
sonra ruh kalbe rehberlik eder. Kalbin ruha serbestçe erişimi olduğunda, kalp
güvendedir. Bu zamanda, insan kalbi, Tanrı'nın yeryüzünde tezahürü için
mükemmel bir araç haline gelir.
Dünyanın
bir açlığı var, özel bir açlığı var. Dünya, Cennetin Yüzünü görmek için can
atıyor. Dünya, yalnızca uyanmış bilincin en yüksek seviyesinde sessizlik içinde
Cennetin Yüzünü gördü. Ancak yeryüzü, günün yirmi dört saati çeşitli
faaliyetlerde Cennetin Yüzünü görmek istiyor. Dünya, Cennet Gerçeğini rüyada
değil, gerçekte görmek istiyor. Dünya, Cennetin Mutlak Yüce'nin tüm İhtişamını,
Kutsallığını, Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğünü içerdiğini bilir. Dünya,
Cennet ile derin bir dostluk kurarak Allah'ın Rahmetini, Merhametini, Sevgisini
ve Nimetini göz açıp kapayıncaya kadar kazanabileceğini hisseder.
Cennetin
de özel bir açlığı vardır. Cennet, dünyanın kalbini beslemek için can atıyor. Dünyanın
kalbinin basit, gerçek, samimi, saf ve sevgi dolu olduğunu hissederler. Cennet,
rüyalarının ancak Toprak Ana'nın hevesli kalbi aracılığıyla
gerçekleştirilebileceğini bilir. Cennet, yeryüzünün kalbiyle dost olmaya
çalışır, çünkü rüyayı tezahür ettirip gerçeğe dönüştürmenin tek yolunun bu
olduğunu anlarlar.
Dünya,
Cennetin bilincini memnun ederek ve onlarla bir olarak, Tanrı'nın ışığını en
hızlısından daha hızlı indirebileceğini hissediyor. Cennet, dünyanın kalbiyle
derin bir dostluk kurarak hayallerini en hızlısından daha hızlı
gerçekleştirebileceklerini hissediyor. Bu rüya, Tanrı'nın Işığını, Tanrı'nın
Güzelliğini, Tanrı'nın Hakikatini, Tanrı'nın Huzurunu ve O'nun tüm ilahi
niteliklerini yeryüzüyle işbirliği içinde yeryüzünde tezahür ettireceklerine
dair Cennetin Mutlak Yüce'ye vaadidir.
İnsan
açlığı "ben" ile başlar ama ruhsal hale geldiğinde "biz"
olur. Mutlak ilahî bir açlığa dönüşen bu açlığın kendisi
"Tanrı-varlığı" olur. Ağaç Tanrı'nın dallarını ancak Kök Tanrı'ya
ulaşmayı ve onu gerçekleştirmeyi arzuladığımızda gerçekleştirmeye başlarız.
Kaynağa açlığımız yoksa açlığımız kalıcı, ebedi ve ölümsüz olmayacaktır. En
yüksek Gerçeğin arayıcısı, insan açlığının tatmin olmadığını anlar. Gerçek
memnuniyet, ancak sonsuz Işığı arzuladığımızda hayatımızda yeşerir. Kendini
vermenin ilahi tatmini için başkalarını talep etmenin insani tatminini
reddediyoruz. Sonsuz doyumu başkalarına kendimizinmiş gibi saldırarak değil,
kendimizi sürekli olarak dünyaya sunarak buluruz. Kendimizi tamamen ve koşulsuz
olarak İçsel Pilot'a sunduğumuz zaman, Kaynak ile birlik için yaşama açlığımız
Sonsuzluk'ta tatmin olur.
JAMAİKA
MANEVİ:
NEDİR NE DEĞİLDİR
Batı
Hint Adaları Üniversitesi, Kingston, Jamaika
10
Ocak 1968
Maneviyat,
cankurtaran botundaki insanın sınırsız özgürlüğüdür: hayatını dolaşma
özgürlüğü, hayatın acılarından özgürlük ve hayattaki başarılarının ötesinde
özgürlük.
Maneviyatta
- insanın en uzak vizyonu. Maneviyatta - insanın en yakın gerçekliği. Tanrı'nın
Şefkati Vardır. Bir kişinin arzusu vardır. Maneviyat, insanın özlemini ve
Tanrı'nın Merhametini birleştiren ışık bilincidir. Maneviyat, bir kişiye
kendisinin gizli bir Tanrı olduğunu ve Tanrı'nın tezahür etmiş bir kişi
olduğunu söyler.
Maneviyat,
gerçeklik dünyasından bir ayrılma değildir. Maneviyat bize gerçek gerçekliğin
ne olduğunu ve onu burada, dünyada nasıl keşfedebileceğimizi anlatır.
Maneviyat, yaşamın reddi değil, yaşamın en saf kabulüdür. Hayat koşulsuz kabul
edilmelidir. Hayatın ruhen gerçekleştirilmesi gerekiyor. Hayatın tamamen
dönüştürülmesi gerekiyor. Hayat sonsuza dek yaşamaktır.
Maneviyat
bir cehalet şarkısı değildir. Konsantrasyonun, meditasyonun ve farkındalığın
annesidir. Konsantrasyon beni dinamik olarak Tanrı'ya götürüyor. Meditasyon
sessizce Tanrı'yı bana getirir. Farkındalık ne beni Tanrı'ya götürür ne de
Tanrı'yı bana getirir. Farkındalık bana Tanrı'nın Sonsuzluk Gerçeğinin Mavi
Kuşu olduğunu ve benim de Kutsallık Gerçeğinin Altın Kanatları olduğumu
gösteriyor.
Maneviyat
bana konuşmamla susmamın, aklımla kalbim arasındaki farkı öğretti. Konuştuğum
zaman olmaya çalışırım. Sessizlikte ben. Ağzımı açtığımda, Tanrı kalbimi
kapatıyor. Ağzımı kapattığımda, Tanrı kalbimi açar. Zihnim "Tanrı'nın bana
ihtiyacı var" diyor. Kalbim "Tanrıya ihtiyacım var" diyor. Aklım
Allah'ın yarattığını sahiplenmek istiyor, inkar ediyor. Kalbim Allah'ın
yarattıklarına hizmet ederek kabul etmek istiyor. Zihnim, Tanrı'yı mı yoksa
kendini mi düşündüğünü bilmediğini söylüyor. Bazen akıl, Tanrı'yı düşünmediği
için Tanrı'nın da düşünmediğini düşünür. Kalbim Allah'ı düşünmeyi unutsa da
Allah'ın kendisini düşündüğünü görüyor ve hissediyor.
Maneviyat
bana en büyük ihtiyacımın ne olduğunu ve onu nasıl elde edebileceğimi gizlice
söyledi. En büyük ihtiyacım nedir? Tanrı'nın nimetinde. Onu nasıl alabilirim?
Sadece Tanrı Bankası'ndan borç alın.
Borcumu
nasıl ödeyebilirim? Bu kolay! God's Bank'tan tekrar borç al. Ama bilgelik
almalıyım, başka bir şey almamalıyım. Bilgelik kazanıldı, borç iptal edildi.
Gerçekten, bilgelik maneviyatın nefesidir.
Ben
Tanrı'nın bir deneyiyim. Bana bir isim verdi - Bilim. Ben Tanrı'nın
deneyimiyim. Bana bir isim verdi - Maneviyat. Ben Tanrı Bilinciyim. Bana bir
isim verdi - Birlik, İçte Birlik, Dışta Birlik.
Tanrı
benim Gerçeğimdir.
Cennet
benim ölümsüzlüğüm.
Dünya
benim tanrım.
Yerde
büyüyorum.
Cennet
ile ben olurum.
Ben
Tanrı içindeyim.
(Bu,
Sri Chinmoy'un ilk üniversite dersiydi.)
İÇ
HAYAT KORKUSU
Batı
Hint Adaları Üniversitesi, Kingston, Jamaika
12
Ocak 1968
Bu
dünyamız garip. İnsan anlayışımız daha da garip. En tuhafı, içsel yaşamdan
korkumuzdur.
Çoğumuz
iç hayatın ne olduğunu bilmiyoruz. İç yaşam nedir? Büyümek için yaşayan ve
yaşamak için büyüyen bir hayattır. Ruhun sınırsız vizyonunda büyür. Ruhun yüce
dolgunluğunda yaşıyor. Bu içsel yaşam, ruhun dönüştürücü ve tatmin edici
ışığıyla her zaman uyum içinde çalışır. Eğer ruhunuzu bilmiyorsanız, ilahi
bilgelik dünyasında tam bir cehaletle suçlanacaksınız. Ruhunuzu tanıdığınızda,
anında Tanrı'yı da tanırsınız.
Lütfen
Tanrı'ya verdiğiniz büyük sözü unutmayın. Dünyaya gelmeden önce, insan kılığına
girmeden önce, tatlı Rabbiniz olan Allah'a tüm samimiyetinizle O'nun ilahi
Leela'sına (Dramasına) katılacağınızı söylediniz. Size cevap verdi:
"Çocuğum, Beni gerçekleştirin ve aynı zamanda kendinizi yeryüzünde
gerçekleştirin." İlahi bir huşuya kapıldınız, sevinciniz sınır tanımadı.
"Baba ben yaparım" dedin. İçten vaadim senin şefkatli emrine lâyık
olsun.”
Ne
yazık ki, şimdi sözünüzü tamamen unuttunuz. Burada, yeryüzünde Tanrı'yı değil,
kendinizi gerçekleştirmek istiyorsunuz. Aydınlanmamış zihniniz sizi Tanrı'ya
ihanet etmeye teşvik ediyor. Ve ihanet ediyorsun. Tanrı'nın gerçekleşmesinin
yalnızca sizin gerçekleşmesinizle gelmesi gerektiğini hissediyorsunuz. Bu işe
yaramazsa, Tanrı'yı burada, yeryüzünde gerçekleştirmek için nefesinizin bir
damlasını bile feda etmeye hazır değilsiniz. İlahi vaadin, acı yenilgi
gözyaşları döküyor. Söylemeye gerek yok, Tanrı'yı gerçekleştirmeden önce
kendini gerçekleştirmeye çalışmak, arabayı atın önüne koymaktır. Bu aptallığın
zirvesidir.
Muhtemelen
bu zamana kadar, Tanrı'ya verdiğiniz çok samimi sözde başarısız olmanıza tam
olarak neyin sebep olduğunu anladınız. Bu senin korkun. Kaç tane düşmanın
olduğunu sorsam, hemen cevap verirsin: "Oldukça fazla." Ama
yanıldığınızı söylemeliyim. Aslında size bir yığın düşman gibi görünse de tek
bir düşmanınız var. Bu tek düşman korkudur, bilinçsizce beslediğiniz korkunuz.
İçsel
hayattan korkuyorsun. İçsel yaşama başladığınız anda kaybolacağınızı, ormandaki
bir bebek gibi tamamen kaybolacağınızı düşünürsünüz. Belki siz de içsel yaşamı
kabul ederek havada kaleler inşa ettiğinizi düşünüyorsunuz. Ve son olarak,
içsel yaşamı kabullenmenin, değerli yaşamınızı, sizi ve dışsal yaşamınızı
parçalayacak kükreyen bir aslanın ağzına atmak anlamına geldiğini
hissedebilirsiniz.
Sayısız
tatlı rüya görüyorsun. Onları gerçeğe dönüştürmek istiyorsunuz. Tüm
hayallerinizde, dünyanın tadını çıkarmak veya tüm dünyanın yaşamına önemli bir
katkı sağlamak istiyorsunuz. Ve içsel hayata bir kez başladığınızda, tüm bu
paha biçilmez başarıları kaybedeceğinizi hissediyorsunuz. Öyleyse şimdi
korkunun ortaya çıkma zamanı ve doğal olarak içsel yaşamdan uzaklaşmaya
başlıyorsunuz. Korku hissetmeye başlarsın. Sizi sınırlamaya ve bağlamaya
çalışıyor.
Ne
yazık ki, hayatınız bu talihsiz hatanın meyvelerini topluyor. Ama en azından
bir kez, her şeyi enerjiyle dolduran meditasyonun yardımıyla, uzun süredir
beslediğiniz korkunuzu iç dünyaya aktarabilseydiniz, bu korkunun orada iz
bırakmadan yok olduğunu görürdünüz. Göz açıp kapayıncaya kadar o, içsel
yaşamınızın dinamik gücüyle bir olur.
Eğer
gerçekten dış dünyaya sahip olmak istiyorsanız, o zaman önce iç dünyaya hakim
olmalısınız, tersi değil. Dış dünyadan gerçekten zevk almak istiyorsan, önce iç
dünyadan zevk almalısın, tersi değil. Kalbiniz insanlığa hizmet etmeyi
özlüyorsa, önce içsel ilahiye hizmet etmelisiniz. Bu gerçek yanılmaz.
MAHATMA
GANDİ
Batı
Hint Adaları Üniversitesi, Kingston, Jamaika
1
Nisan 1969
Mohandas
Karamchan Gandhi daha çok Mahatma Gandhi olarak bilinir. "Mahatma",
"Büyük bir Ruhla Donatılmış" anlamına gelir. Bu etkileyici adla, Gandhi'nin
takipçileri ve hayranları ona saygı duydular, ancak Mahatma'nın manevi
alçakgönüllülüğü bu adı umutsuzca reddetti. Kesinlikle kesin olmak gerekirse,
Mahatma Gandhi'nin iki adı daha vardı: Ahimsa, Şiddetsizlik ve Satyagraha, Ruh
Gücü.
Gandhi
şöyle der: "Korkudan kurtulmak için, şiddet içermeyen savunucu en üst
düzeyde fedakarlık yapma kapasitesi geliştirmelidir. Toprağını, servetini,
hayatını kaybetmek umurunda değil. Tüm bu korkuların üstesinden gelmeyen biri
şiddet karşıtlığını mükemmel bir şekilde geliştiremez.”
Gandhi
şöyle der: "Satyagraha sessizce çalışan ve dışarıdan yavaş görünen bir
güçtür. Aslında, dünyada bu kadar yönlendirilmiş ve hızlı harekete geçen başka
bir güç yoktur.
Gandhi
"ağzında gümüş kaşıkla" doğdu, ancak ebeveynleri sözde maddi
zenginliği umursamadı. Aslında başka bir şeyle ilgileniyorlardı ve bu içsel
zenginlik. Babasının maddi zenginliğe kayıtsızlığı, aklının siyasi yönelimi,
büyük iradesi, takvası, saflığı, sadeliği, samimiyeti, iç açlığı, bunun yanı
sıra annesinin ruhunun ve ilhamının vicdanı, karısının özverili hizmeti ve
sürekli fedakarlığıydı. Gandhi'nin hayatındaki en büyük öneme sahip.
Gandhi
on dokuz yaşındayken hukuk okumak için İngiltere'ye gitti. Üç yıl sonra
Hindistan'a döndü ve avukatlık yapmaya başladı. Ne yazık ki, muayenehanesinin o
günlerinde zafer çelenkleri değil, üzücü yenilgiler aldı. Durum böyle olunca
Bombay'da bir lisede öğretmen olmak istiyordu. Burada Tanrı ona yeni bir
kariyer de reddetti - Gandhi'nin öğretmen olma talebi reddedildi. Ancak
1893'te, fırsat yine hayatının kapısını çaldı. Bu genç avukatın yüreği, Güney
Afrika'daki acımasız adaletsizliğin kurbanı olan hemşehrileriyle ağladı.
Afrika'ya gitti. Mahkemede davalarını savundu. Onlara yardım etti ve onlara
hizmet etti. Orada, Afrika'da yavaş yavaş en yüksek rütbeli bir avukat oldu.
Güzellik ve Bolluk Tanrıçası Mahalakshmi, kalbini güzelliğiyle ve dış yaşamını
bollukla kutsadı. Para ona bir kuş gibi uçtu ve güzelce eline oturdu. Uğur
köpeği koşarak yanına geldi ve tam ayağının dibine oturdu.
Bir
kuş ve bir köpek için, uzak bir diyardan bir adam geldi ve hevesli kalbine
ilham verdi ve hayatın ideallerini gerçekleştirmek için arayan zihnini
aydınlattı. Gandhi'nin hayatı, Tolstoy'un ilhamının mükemmel bir ifadesiydi.
İdeallerini geliştirmek için, dış başarılarının tacını ve tahtını reddetti.
Ahimsa'yı kucakladı, Satyagraha'yı kucakladı. Uyuyan bir ulusu uyandıranlardan,
ezilen ve ezilen bir ülkeye yabancı boyunduruğundan kurtulma ilhamını
verenlerden biriydi. O başarılıydı. Bu zamana kadar, kırılgan vücudu insanlık
dışı zulmü biliyordu. Birkaç kez hapishanenin zorlu zorluklarını yaşamak
zorunda kaldı. 11 Ocak 1908'de ilk kez hapsedildiğinde şunları yazdı:
Hapishane
duvarları arasında bile kuşlar gibi mutlu ve özgür hissedeceğiz. Asla hapisle
kırılmayacağız. Bütün Hindistan bu dersi öğrendiğinde, Hindistan özgür olacak.
Uzaylı gücü bütün Hindistan'ı kocaman bir hapishaneye çevirse de onun ruhunu
hapsedemez.
Son
tutukluluğundan salıverilmesi 6 Mayıs 1944'te gerçekleşti. 2338 gün hapis
yattı.
Dış
hayatı acı çekti, iç hayatı sevindi. Hayatı ve ruhunun inançları ayrılmaz hale
geldi. Ülkesinin bağımsızlığı, ruhunun ilgi konusu haline geldi. Ülkesinin
"dokunulmazları", onun içten endişesinin nesnesi haline geldi. Barat
Mata, Sadık oğlunun başına Sonsuz Cömertlik ellerini koydu. Ülkesinin
“dokunulmazları” onun uçsuz bucaksız kalbinde evlerini buldu.
"Dokunulmazların"
tarifsiz ıstıraptan kurtulması için, en yüce fedakarlığın kalbi Gandhi ilan
eder:
Yeniden
doğmak istemiyorum ama yeniden doğmam gerekirse, onların acılarını,
ıstıraplarını ve onlara yöneltilen alenen hakaretleri paylaşmak, meydan okumak
ve kendimi ve onları özgürleştirmek için "dokunulmaz" olarak doğmayı
tercih ederim. çok korkunç bir durum.
Arayıcı
bir kişinin hayatındaki en büyük tevazu ihtiyacını hepimiz biliyoruz.
Alçakgönüllülük yok - Sonsuz Gerçeğin farkına varmak yok. Toz kadar mütevazi
olmalı insan. Ancak Gandhi'nin alçakgönüllülüğü bu seviyede bile durmak
istemiyor. Şöyle diyor: “Gerçeği arayan, topraktan daha alçakgönüllü olmalıdır.
Dünya ayaklarının altındaki tozu çiğner, ama hakikati arayan alçakgönüllü
olmalıdır ki, toz bile onu çiğneyebilsin. Gerçeği ancak o zaman görebilir, daha
önce değil.”
Dünya,
özellikle Hristiyan dünyası, günahın sonuçlarından korkar. Hristiyan, günahı
hakkında dünyadaki herhangi bir kişiden daha fazla endişe duyar. Hintli kalp
Gandhi günah hakkında şöyle der: "Günahın sonuçlarından kurtuluş
aramıyorum, günahın kendisinden kurtuluş arıyorum."
Vedanta
öğrencisi günah diye bir şeyin olmadığını ilan edecektir. Bu sadece bir cehalet
planıdır.
Gandhi
gebe kalma ve kontinansa ışık tutuyor:
Bence
cinsel ilişkinin uyumak ya da yemek yemek gibi nötr bir işlev olduğuna inanmak
en büyük cehalettir. Dünyanın varlığı üreme eylemine bağlıdır ve dünya Allah'ın
oyun alanı ve O'nun İzzetinin bir tecellisi olduğuna göre, dünyanın düzenli
büyümesi için üreme eyleminin kontrol edilmesi gerekir. Bunu idrak eden kişi ne
pahasına olursa olsun şehvetini kontrol altına alacak, gelecek nesillerin
bedensel, zihinsel ve ruhsal esenliği için gerekli olan bilgilerle kendini
silahlandıracak ve bu bilgilerden gelecek nesiller için yararlanacaktır.
Toprak
Ana, oğlu Gandhi'nin samimiyetinden gerçekten gurur duyuyor. Şöyle dedi: “Benim
için bedensel Brahmacharya'yı tutmak bile zorluklarla doluydu. Bugün (1929),
yani altmış yaşında, kendimi oldukça güvende hissettiğimi söyleyebilirim, ancak
yine de, çok gerekli olan düşüncede tam bir ustalığa henüz ulaşmış değilim.
Gandhi
13 yaşında evlendi. Dört oğlu ile kutsanmıştı.
Oruç
Gandhi'nin hayatında önemli bir rol oynadı. Önemli tavsiyesi şudur: "Ancak
karnınız acıktığında ve karnınız doyduğunda yiyin." Bu bana bir zen
hikayesini hatırlattı:
Çinli
Zen öğretmeni Hyakujo, saygıdeğer seksen yaşında bile öğrencileriyle eşit
düzeyde çok çalışırdı. Genellikle ağaçları keser, toprağı işler, bahçeyi biçer
vb. Öğrenciler onun çabaları karşısında şok oldular. Onu işten caydırmanın
faydasız olduğunu çok iyi biliyorlardı, çünkü onlara sağır kulağını uzatmıştı.
Sonra akıllarında parlak bir fikir doğdu. Aletlerini sakladılar. Öğretmen
rolünü oynadı. Yemek yemeyi bıraktı. Bu birkaç gün devam etti. Öğrenciler neden
yemek yemediğini tahmin ettiler. Aletleri geri verdiler. Gülümseyerek aletleri
aldı ve haykırdı: "İş yok - yemek yok!" Ve her zamanki gibi yemeye
başladı.
Gandhi,
her şeyin istediği gibi olmasını sağlamaya çalışarak sık sık aç kalırdı. Size
Gandhi'nin hayatından iki harika olay anlatayım. Bir gün karısı özel bir amaç
için harcamak üzere yirmi beş rupi biriktirdi. Gandhi bunu öğrendiğinde,
zavallı karısının davranışlarını halka ifşa etti. Kızgındı. Haftalık Young
India dergisinde "Utancım, Üzüntüm" başlığı altında bundan bahsetti
ve üç günlük oruç tuttu! Karısına kişisel birikim ve kişisel para birikimi
olmaması gerektiğini öğretti.
Başka
bir olayda Gandhi, açlıktan öleceğine dair yemin etti. Gandhi'nin yemininin
ciddiyetini anlayan Gurudeb Gandhi, Rabindranath Tagore, hemen yurttaşlarına
şunları söyledi: “Bin yıl sonra geldi. Onu tekrar eli boş gönderelim mi?”
Tagore
bir keresinde şunları söyledi:
Birçok
konuda Gandhi ile farklı bakış açılarımız var ama bu adama hayranım ve onu çok
takdir ediyorum.
Hayatın
en az bir yönünde bu iki büyük ruh arasında bir fark görüyoruz. Mahatma
kurtuluşunu vazgeçişte buldu, Tagore ise özgürlüğünü tatminin meyvesinde buldu.
Tagore şarkı söylüyor:
Benim
için kurtuluş vazgeçmek değildir. Özgürlüğün kucaklamasını binlerce zevk
bağıyla hissediyorum.
Upanişadların
görücüleri Mahatma'nın kalbinden şarkı söylerler: "Tenatyaktena bhunjita -
Feragat etmenin keyfini çıkarın."
13
Ekim 1949'da Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'nde yaptığı konuşmada
Başbakan Nehru, Hint halkının babasından söz etti:
Hindistan'da
bizim neslimizden, bize büyük çabalar sarf etmemiz için ilham veren, bize
düşünce ve eylemin asla ahlaki ilkelerden ayrılmaması gerektiğini, insanın
gerçek yolunun hakikat ve barış yolu olduğunu hatırlatan bir adam var. Onun
önderliğinde ülkemizin kurtuluşu için çalıştık ve bu özgürlüğe kavuştuk. Biz
ona halkımızın babası diyoruz saygı ve sevgiyle. Ve yine de, bir ülkenin
çerçevesi için çok büyük. Ve bize verdiği mesaj, dünyanın daha geniş
sorunlarını tartışmamıza yardımcı olabilir.
Dört
gün sonra, 17 Ekim'de Columbia Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada Nehru,
akıl hocası, akıl hocası ve öğretmeni hakkında tekrar konuştu:
İlhamıyla
ve himayesinde büyüdüğüm ülkemin büyük lideri Mahatma Gandhi, her zaman ahlaki
değerleri vurguladı ve bize hedefe ulaşmada araçları asla haklı çıkarmamayı
öğretti. Ona layık değiliz ama yine de onun öğretilerini takip etmek için
elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Ve onun öğretisinin takip edebildiğimiz
bu sınırlı kısmı bile zengin sonuçlar getirdi.
Çok
beğenilen My India, My America kitabının yazarı Krishnalal Sridharani bizimle
eğlenceli ama şaşırtıcı bir anısı paylaşıyor:
Bir
keresinde liberal görünen bir din adamı tarafından bir grupla konuşmam için
davet edilmiştim. Gandhi ve onun şiddet karşıtı öğretileri üzerine konuşmamdan
sonra rahibin evine gittik. Gandhi'nin bir erkek olarak nitelikleri, yüce
idealleri ve davranışları için övgüler yağdırıyordu, ancak kutsal Hindu'nun
günahları Mesih'e aktarılmadan önce Gandhi'nin Cennete yükselebileceğinden
içtenlikle şüphe duyuyordu. Benim düşünceme göre Gandhi'nin yaşamının
"İsa'nın yaşamına" çok benzediğini söyledim ve ayrıca Cennet
Gandhi'nin kendisine inkar edilirse, biz ölümlülerin şansı hakkında bazı
endişelerimi dile getirdim!
Şimdi
Gandhi'nin kurtuluşu ve Cennete yükselişi hakkında söylediklerini dinleyelim:
Sadece
Hristiyan olarak Cennete gidebileceğimi veya kurtuluşa ulaşabileceğimi hiç
düşünmemiştim. Bunu iyi Hıristiyan arkadaşlarıma içtenlikle söylediğimde şok
oldular. Ama bu konuda yapabileceğin hiçbir şey yok.
Gandhi
din hakkında şunları söylüyor: “Uzun bir çalışma ve sahip olduğum deneyimden
sonra şu sonuca vardım: ilk olarak: dinin gücü doğrudur; ikincisi: tüm dinlerin
bazı hataları vardır; ve üçüncüsü, tüm dinler benim için neredeyse kendi
Hinduizmim kadar değerlidir."
Her
insanın kendi Tanrısına sahip olma hakkı vardır. Her biri kendi iç alıcılığına
ve dış yeteneğine göre Tanrı'yı tanımlayacak kadar yetkindir. Tanrı Gandhi,
Gerçek'ten başka bir şey değildir. “Allah'ın tecellileri sayısız olduğu için,
Allah'ın sıfatları da sayısızdır. Beni şaşkınlık ve huşu ile dolduruyorlar, bir
an için beni bunaltıyorlar. Ama Tanrı'yı yalnızca Gerçek olarak onurlandırırım.
Bazı
dünya figürleri Gandhi'yi modern çağın Aziz Paul'u, Aziz Thomas'ı ve Assisi'li
Aziz Francis olarak adlandırdı. Ben buna Pasifik Kalp-Sevgi ve Ruh-Merhamet
Okyanusu diyorum. Belki de ben hatalıyım. Belki de haklıyım. Ancak Mahatma
Gandhi'nin yalnızca Hindistan'ın istisnai bir hazinesi değil, aynı zamanda
insanlığın eşsiz gururu olduğuna, zamanın asla silinmeyeceğine inancım kesin.
JAPONYA
YENİ
YARATIM
Teknoloji
Enstitüsü, Tokyo, Japonya,
25
Ekim 1969
Hepimiz
Tanrı'nın Yarattıklarıyız. Dünya Allah'ın yarattığıdır. Evren, Tanrı'nın
Yaratılışıdır. Her an, yeni bir biçimde veya yeni bir biçimde, Tanrı içimizde
doğar: her yeni düşünce, yeni fikir, yeni ideal veya nihayet her yeni hedefle.
Yaratılış her zaman yenilenmektedir, dolayısıyla Allah'ın Yaratışı da her zaman
yenidir. Sürekli yeni düşünceler, yeni duygular, yeni idealler alıyoruz, yeni
ilhamlar ve yeni özlemler elde ediyoruz. Varlığımızın her saniyesini ancak yeni
ilham ve yeni istekle kullanabiliriz. İlhamı olmayan kişi manevi hayatta
ölüdür. Aspirasyonu olmayan biri umutsuz bir vakadır. Ancak hem ilhama hem de
arzuya sahip olan kişi, hayatını sonsuza dek yeni bir biçime yönlendirme ve
şekillendirme yeteneğine, yeteneğine ve potansiyeline sahiptir. Allah'ın sonsuz
çokluğu ona, Cenâb-ı Hakk ona, Cenâb-ı Hakk ona mahsustur.
Manevi
aşkla, ruhumuzun aşkıyla, sürekli saflık soluyan aşkla Tanrı'ya ve insanlığa
geldiğimizde, Tanrı'yı ve dünyayı ebediyen yeni bir Yaratılış olarak görürüz.
Onları Aşkın Kendisi olarak görüyoruz. Dünyanın tamamen değiştiğini, sonsuza
dek değiştiğini görüyoruz. Sadece Tanrı'nın Yaratılışı değil, Tanrı'nın kendisi
de yeniden yaratılmıştır. Tanrı aynı zamanda ruhsal sevgimizle gördüğümüz ve
yarattığımız ya da Tanrı'nın bizim aracılığımızla Sevgisiyle yarattığı bu yeni
Yaratılış'tır. Tanrı'ya bağlılıkla, duygusal bağlılıkla geldiğimizde, Tanrı'nın
Kalbinin ve Ruhunun tüm Kaygısı ve tüm Nimetleriyle karşımızda durduğunu
görürüz. İnsanlığa bağlılıkla geldiğimizde, insanlıkla tam birliği yaşarız.
Kendimizi tamamen insanlığın davasına adayana kadar, onunla bir olmaya asla
cesaret edemeyiz. İnsanlıkla, Yaratılışla bir olmak, Yaratan Tanrı ile bir
olmaktır.
Nefsimizin
teslimiyeti, kalbin teslimiyeti, aklın teslimiyeti ve bedenin teslimiyeti ile
Allah'a varırsak, Allah'ı her şeyiyle ve her şeyiyle karşımızda görürüz.
Bizimle tamamen bir olur. Sahip olduğu her şey gerçekten bizim vazgeçişimizin
kölesi olur. O'nun Varlığı bizi olabildiğince memnun etmektir. Vazgeçişimiz,
Tanrı'yı bize çağırma ve O'nu mutlak, tam teslimiyetimizin kölesi yapma
yeteneğine sahiptir. Tam ve tamamlanmış birliğimiz işte burada - feragatimizde,
Tanrı'nın Göğsünde, Tanrı'nın Kalbinde, insanlığın kalbinde sürekli özveride -
atılır.
Allah'a
ruh gözüyle baktığımızda O'nun Ebedi, Tek olduğunu ve aynı zamanda sürekli değiştiğini
görürüz. O, tıpkı Sonsuz'da olduğu gibi, sonlu'da da değişmeyen Barış'tır. O,
Yüce'sinde Bir'dir ve tecelli alanında çoktur. Tezahürde Allah'ın Yaratışını
kendi içimizde, üstümüzde, altımızda ve çevremizde görüyoruz.
Sıradan
insanın Tanrı hakkında düşünecek zamanı yoktur. O çok meşgul. Manevi bir
kişinin her zaman Tanrı hakkında düşünmek için zamanı vardır. Ne kadar meşgul
olursa olsun, ne kadar büyük olursa olsun, omuzlarına aldığı sorumluluk ne
kadar büyük olursa olsun, Allah için bolca vakit bulur. Tanrı'yı düşündüğünde,
her düşüncesi ona yeni bir hayat, yeni bir umut ve yeni bir başarı getirir.
Karanlık,
cehalet, çekişme, çekişme ve rekabet içinde yaşamak yerine, ruhun bolluğunda,
Allah'ın sonsuz Lütfunda, Merhametinde ve Kabiliyetinde yaşayabiliriz. Her günü
kullanalım ve hayatımızda hem içsel hem de dışsal olarak yeni yaratımlar
bulalım. Sadece kendimiz için değil başkaları için de En Yüksek'e ulaşmak ve En
Derin'i gerçekleştirmek için her saniyeyi altın bir fırsat olarak
kullanabiliriz.
Tanrı'nın
önce gelmesi, ardından insanlığın gelmesi çok önemlidir. En yüksek anlamda,
Tanrı ile insanlık arasında hiçbir ayrım olmamalıdır. Tanrı insanda
görülmelidir. Bir insanı seviyorsak, onu güzel olduğu için değil, kusurlu bir
biçimde de olsa Her Şeyin Güzelliği onda olduğu için sevmeliyiz. İnsanlığı, her
şeyin içinde olan Bir'in kusurlu bir tezahürü olarak görmeliyiz. Allah, yaratan
ve yaratandır. Tüm eylemlerimizde, tüm duygularımızda, tüm düşüncelerimizde
önce Allah'ı sonra insanlığı koymalı ama onları ayırmamalıyız. Her şey
Tanrı'dır, dolayısıyla insanlıktaki Tanrı'dır. Bunu idrak edebildiğimiz zaman,
Yaratan Tanrı ile Yaratan Tanrı'yı hep birlikte insan hayatımızda yepyeni bir
Formda doğarken göreceğiz.
HUZUR,
TANRI'NIN EVRENSEL DİLİDİR
Tokyo
Üniversitesi, Japonya
10
Ocak 1986
Barış,
Tanrı'nın Şefkat Gözü'ndeki insanın çabalayan kalbinin çağrısıdır. Barış,
insanın yaşam mükemmelliğinde Tanrı'nın Kalbinin Gülümsemesi-Memnuniyetidir.
Barış,
bir kişinin yaşam arzusundan vazgeçmesinden oluşur. Böyle bir barış harikadır.
Barış, kişinin mevcut yaşam gerçeğini kabul etmesi ve aşmasıdır. Böyle bir
barış ilahidir. Barış, insanın Tanrı'nın İradesi önünde uykusuz, koşulsuz
feragatinde yatar. Böyle bir barış en iyisidir.
Bu
dünyada barış istiyorsam ve bu dünyada barışa ihtiyacım varsa, kendi kalbimden,
kendi aklımdan, kendi hayatimden, kendi bedenimden barış talep etmeliyim.
Barış
hem Tanrı'nın aşkın dili hem de O'nun evrensel dilidir. Cennete yükselen
dualarında ve yeryüzünü dönüştürme meditasyonlarında arayan her kişi, bu dili
Tanrı'nın Kendisinden öğrenmelidir. İç Kılavuz, bu barış dilini yalnızca
Gerçeği arayan ve sevgi dolu bir Tanrı'ya öğretebilir.
Burada,
Tokyo Üniversitesi'nde, üniversitenin gelecek vadeden öğrencilerine ve
aydınlatıcı öğretim üyelerine sevgi dolu ve duygulu şükranlarımı sunuyorum.
Onlara kalbimin ilahi aşk şarkılarını veriyorum ve kalplerinin güzel kokulu
çiçeklerini dünyaya yaymalarını istiyorum.
Gelecek
vadeden hayatım, Japonya'nın bir güzellikler bahçesi olduğunu görüyor,
hissediyor ve biliyor. Çiçek bana hemen neşe getiriyor ve o neşe içinde hemen
dış hayatımda huzuru hissediyorum. İyi bir düşünce aynı zamanda bana anında
neşe getirir ve bu neşe içinde hemen iç yaşamımda bir huzur hissederim. Huzur
dolu dış sevincim tatmin edici. Huzurlu iç sevincim tatmin edici. Huzur, neşe
dolu dışımla, huzur, neşe dolu içimin bölünmez birliği için Allah'a dua
ediyorum.
Kalbimin
en derin derinliklerinden, Kurtarıcı Lord Buddha'ya Japonya'nın hevesli kalbini
ve seçtiği Ölümsüzlük evi olan Japonya'nın bilincini Sonsuzluk Barışı ile
doldurması için dua ediyorum.
Hiroşima
ve Nagazaki burada, Japonya'da ağza alınmayacak yıkım şehitleri haline geldi.
Hiroşima ve Nagazaki, barışa susamış tüm dünya için barışın iki habercisi
olsun.
Barış:
Boat-Unity
Dream-Reality,
Shore-Fulness
of God.
Barış,
Barış, Barış.
Barış,
Tanrı'nın evrensel dilidir
YENİ
ZELANDA
APTALLIK,
BELİRSİZLİK VE KORKU
Auckland
Üniversitesi, Auckland, Yeni Zelanda
üniversite
salonu
8
Temmuz 1989
Aptallık,
güvensizlik ve korku içsel hayatımızın üç düşmanıdır. Aptallık belirsizlik ve
korku getirir. Gerçekten de aptallık, arzu dolu hayatımızda hevesli olmayan ve
olumsuz olan her şeyi içerir. Neden aptalım ve neden aptal kalıyorum? Ben
aptalım çünkü henüz gerçek şeklimi görmedim ve en yüksek boyumun farkına
varmadım. Aptal kalıyorum çünkü içten içe aptallığa değer veriyorum.
Aklımın
otoriteye ve üstünlüğe değer vermediği tek bir gün bile yok. Dış hayatımda
başkalarından üstün olmaya çalışırım, fahiş, yetkisiz önemimi gösteririm. Önem
ve üstünlüğümü gösterdiğim anda, kendimi insanlığın geri kalanından ayırırım.
Birlik-yaşamın ortadan kalkmasıyla aptallığım başlıyor.
Neden
güvensizim ve neden güvensiz kalıyorum? Emin değilim çünkü henüz dünyanın geri
kalanıyla birliğimi hissetmedim. Güvensiz kalmaya devam ediyorum çünkü
güvensizliği içsel olarak çok garip ve özel bir şekilde besliyorum: Bence bu
güvensizlik beni tetikte ve temkinli tutuyor. Sayısız yukarı akışa sahip
olduğumu biliyorum, ancak çok az aşağı akışa sahibim. Ama güvensizliklerim
yüzünden, bu aşağılıkların bile beni tahttan indirip bana hükmetmelerinden hep
korkuyorum. Ve saf anlamda kendime güvenim olmadığı için, kendimi korumak için
güvensizliği kalbimin kapısında tutmam gerekiyormuş gibi hissediyorum ki bu çok
saçma.
Neden
korkuyorum? Bazı insanlardan çeşitli nedenlerle korkuyorum ama asıl sebep
onları sevmemem. Birini sevmediğimde, sevmediğim kişinin benim hakkımda hep
kötü konuştuğunu hissediyorum, bu kişinin uykusuz ve yorulmadan eksikliklerimi
saydığını hissediyorum. Beni dış dünyayla tanıştırmak için her türlü çabayı
göstereceğini hissediyorum. Başkalarından hoşlanmadığım için, başkalarını
sevmediğim ve onlarla birlik duygum olmadığı için dünyadan korkuyorum.
Bölünmenin ve birlik eksikliğinin olduğu yerde her zaman korku vardır. Ama ben
dünyayı seversem dünya da beni sever. Dünyayı seversem sevgim karşılıklı olur.
Dünyanın geri kalanıyla birlik hissetmeyen bir insanın hayatında aptallık,
korku ve güvensizlik asla bitmeyecektir.
Aptallık,
güvensizlik, korku - bunlar benim sorunlarım. Ama içtenlikle, ruhen ve cesurca
kendimi bu sorunlardan kurtarmaya mı çalışıyorum? HAYIR! Çok garip bir şekilde
sayısız sorunumun beni aktif tuttuğunu hissediyorum. Hiç sorun yaşamasaydım, bu
zamana kadar cansız ve hareketsiz olurdum, uykulu ve atalet hayatım beni daha da
mutsuz ederdi diye hissediyorum. Sorunlarım olduğu için içsel enerjimin öne
çıktığını hissediyorum. Ne yazık ki, tüm bu garip fikirlere değer veriyorum.
Bazen
sorunlarla kuşatılmış halde, beni sorunlarımdan kurtarabilecekleri umuduyla
arkadaşlarıma ve akrabalarıma giderim. Ama benim gibi onlar da sorunlarla dolu
ve bana yardımcı olamıyorlar.
Her
sorun içsel bir rahatsızlıktır, içsel bir hastalıktır. Ve sadece içimdeki
doktor beni iyileştirebilir. İç doktorum, İç Pilotumdur. Bana diyor ki, “Oğlum,
ben senin bütün dertlerinden seni iyileştirebilirim ama senden ücret almak
zorundayım. İhtiyacım olan ödeme senin sürekli dua hayatın. İhtiyacım olan
ödeme, senin sürekli özlem hayatın. Bana dua kalbinizi ve özlem hayatınızı
verirseniz, sizi tüm asırlık rahatsızlıklarınızdan iyileştireceğim. Yalnızca
dua eden bir yaşam ve meditasyon yapan bir kalp, sizi uzun süredir beslediğiniz
cehalet rüyalarınızdan kurtaracaktır."
NORVEÇ
KÜLTÜR
YOLUYLA EVRENSEL BARIŞ
Oslo
Üniversitesi, Oslo, Norveç
George
Sverdrups Hush Kitaplığı
12
Haziran 2001
İleri
zafer kazanmak için gidiyoruz. Huzur bulmak için içe doğru dalıyoruz. İleride
dünyayı fethetmek için yürüyoruz. Dünyayı kucaklamak için içimize dalıyoruz.
Hedefe ulaşmak için ileriye doğru koşarız. Hedefin kendisi olmak için içe dalarız.
Barışın
güzelliği nedir? Barışın güzelliği, dünyaya adanmış hizmettedir. Barışın
aroması nedir? Huzurun aroması, kalbimizin derinliklerinden gelen sürekli
yükselen bir çağrı olan özlemdedir.
Bir
damla huzurum yokken? Gerçeği arayan ve sevgi dolu bir Tanrı olarak, Tanrı
şefkatle benim tarafımı tuttuğunda huzurum yok. Bir Tanrı arayıcısı ve sevgi
dolu bir Tanrı olarak ben ne zaman Sonsuzluk Huzuruna kavuşacağım? Neşeyle ve
özveriyle Tanrı'nın yanında olduğumda Sonsuz Huzura sahibim.
Barış
barışı karşılar. Anksiyete kaygıyla savaşır. Aşk yükselir. Barış iner. Aşk,
"Elbette var" der. Barış diyor ki: "Ben ruhluyum."
Sevinç
kendini vermededir. Huzur Allah katındadır. Barış, Sonsuzluğun genişleyen
kalbidir. Barış, Ölümsüzlüğün aydınlatıcı Nefesidir.
İnsan
barış göstermez, sadece kendini geliştirir ve geliştirir. Tanrı'nın Kendisi,
hayatının tek amacını keşfeden kişiyi Cennete yükseltir - barış.
Bazıları
evrensel barışı her yerde körü körüne ararken, diğerleri onu umutsuzca arıyor.
Evrensel barışı-huzuru ruhen, bencilce ve uykusuz arayanlar da var. Ama
bilmezler ki barış-barış talip insanlığın kalbinde ezelden beridir.
Ayrıca,
iç huzurun olması yeterli değildir. Mutlaka gündeme getirmeli ve tüm dünyaya
sunmalıyız.
Arzu
dünyası, zihnimizi düşüncenin ağır ve yararsız yükünü taşımaya zorladığı
sürece, huzura sahip olamayız. Zihnin, düşünce dünyasının çok ötesine geçmek ve
Sonsuzluk Huzuru ile dolmak için sarsılmaz bir iradeye ihtiyacı vardır.
Kalplerimiz
göksel yüksekliklere bir özlem duyduğunda, kalplerimizin bahçesinde barışın
çiçek açtığını görürüz.
Zihinsel
huzur huzur değil, kısacık bir nefestir. Entelektüel huzur huzur değildir, bir
anda yok olur. Uzlaşma barışı daha başlamadan biter.
Barıştan
bahsedip barış vaaz edenler barışı bilmezler. Barış, yalnızca barışı hayal eden
ve barışa hizmet edenleri mükemmel bir şekilde bilir. Barışın yakın ve
vazgeçilmez dostlarıdır.
Yolculuğumuzun
sonunda Cennete yükseldiğimizde, Tanrı dünyevi hayatta başarılı olma gücümüzü
ölçmez. Sadece dünyevi hayatımızın barış kulelerinin yüksekliğini ölçer.
Norveç'in
seçilmiş çocuğu, Birleşmiş Milletler'in ilk Genel Sekreteri Trigvi Lie, BM'nin
kazanımlarını açık ve ikna edici bir şekilde şu şekilde değerlendirdi: “BM
henüz barışı sağlamlaştıramadı, ancak şimdiden halkları ikna edebiliyor. barışı
koruyun ve birbirlerini savaşla tehdit ettiklerinde ve hatta savaşmaya
başladıktan sonra bile müzakere masasına geri döndürün."
İlk
Genel Sekreter olarak, kendisinden sonra gelenlere BM'nin hizmetindeyken
uyguladıkları şeyi akıllıca öğütledi: “Genel Sekreter, dünya barışını yakından
ilgilendiren konularda kamuoyunun öneminin tam bilinciyle hareket etmelidir.
Aynı zamanda, BM'nin refahını ve görünüşe göre hayatını bile etkileyen yayınlar
oldu ve olacak. Bu gibi durumlarda genel sekreterin adil bulduğu şeylerde açık
sözlü olması gerektiğine tüm kalbimle inanıyorum.”
Korkusuz
bir kehanet beyanına sahip: "BM dünyanın en yüksek yasasıdır." Trigvi
Li'nin yüce vizyonu burada, dünyada tezahür etsin.
Hayatım
bir gülümseme dağına dönüştüğünde kendimi huzurlu hissediyorum. Kalbim bir
gözyaşı pınarına dönüştüğünde huzur hissediyorum. Tüm varlığım kayıtsız şartsız
Tanrı'nın iradesine teslim olduğunda huzur duyuyorum.
İçimdeki
insanı - Yaratılış Tanrı'yı - memnun etmeyi başardığımda sınırsız bir huzur
hissediyorum. İçimdeki İlahi Olan'ı - Yaratıcı Tanrı'yı - gerçekleştirmeyi
başardığımda sınırsız bir huzur hissediyorum. (Shri Chinmoy bu dersi vermesi
için Oslo Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Bölümü Tarih ve Din Profesörü Dr.
Pär Kverne tarafından davet edildi. Profesör Peer Kverne yirmi beş yıldır
Norveç Bilimler Akademisi'nin bir üyesidir ve aynı zamanda Tibet dinlerinin
incelenmesi konusunda önde gelen bir otoritedir.)
FİLİPİNLER
KENDİNİ
BİLMEK
San
Carlos Üniversitesi, Cebu, Filipinler
30
Ekim 1969
Kendimizi
tanımaya çalışalım. Gerçekte ne olduğumuzu görelim. Çoğu zaman kendimizi
önemsiz yaratıklar olarak düşünürüz. Gidecek hiçbir yerimiz, elde edecek hiçbir
şeyimiz ve verecek hiçbir şeyimiz yok. Günlük hayatımızda hissettiğimiz şey
budur. Ama gerçekte olduğumuz şey, hissettiğimizden tamamen farklıdır. Hepimiz
Tanrı'nın çocuklarıyız. Tanrı her an içimize ilahi ve gerçek bir şey döker.
Bizden çok şey bekliyor ama yeteneğimizin ötesinde bir şey değil. O'na bilinçli
olarak neler sunabileceğimizi biliyor. Artık kendimizi zayıf, önemsiz, değersiz
hissediyoruz. Ama Tanrı'nın gözünde biz ilahiyiz, verimliyiz, sonsuzuz.
Sürekli
yanılıyoruz. Hatalarımızın kökü vücudumuzdur, fizikseldir. Fiziksel olanın
dışında hiçbir şeyin olmadığına ve aynı zamanda fiziksel olanın içinde de
hiçbir şeyin olmadığına inanıyoruz. İşte burada üzücü bir hata yapıyoruz.
Bedenin ötesine, fiziksel bilincin ötesine geçersek, sonsuz Huzurun, sonsuz
Neşenin, sonsuz Mutluluğun ve Gücün bizi sabırsızlıkla beklediğini görürüz.
O
zaman bedenimizin derinliklerine dalarsak, ruhu görür ve hissederiz. Ruh,
Allah'ın yeryüzündeki elçisidir. Ruhun sürekli, spontane müziğiyle uyum içinde
olabilirsek, hayatımız ıstıraptan, sıkıntıdan, hüsrandan, korkudan ve kaygıdan
arınmış olacaktır. Hayatımız sürekli bir başarı, sürekli bir başarı ve sürekli
bir tatmin olacak - hem içsel hem de dışsal olabilen ve olacak bir tatmin.
Bu
yüzden ya bedenimizin derinliklerine, kalbimizin en içteki girintilerine
dalmalıyız ya da bedenin, fiziksel kabuğun, fiziksel bilincin ötesine geçmeliyiz.
Ya bugün ya da yarın ya da yarından sonraki gün gerçek benliğimizi keşfetmemiz
gerekiyor. Sadece vaaz vermek yetmez, kitap bilgisi de yetmez. Gerçeği,
İncil'i, manevi felsefeyi vaaz etmeyi taahhüt edersek, o zaman ne yaşadığımızı,
ne yaptığımızı ve ne olmak istediğimizi vaaz etmeliyiz. Ne olmak istediğimizi
uygulamalıyız; vaaz edersek, sadece yaşadığımız şeyi vaaz etmeliyiz.
Tanrı'nın
vizyonu insandır ve insanın gerçeği Tanrı'dır. Bir insan Tanrı'ya
inanmayabilir. Bir kişinin cehaleti, ona Tanrı'nın olmadığını ve Tanrı'ya
ihtiyaç olmadığını hissettirebilir. Ama Allah'ın Rahmeti insanın varlığını asla
inkar edemez. Tanrı Şefkatten yaratılmıştır, sonsuz Şefkat. İnsan cehaletten
yaratılmıştır. İnsan derken insan aklını, insan vücudunu kastediyorum. Çünkü
gerçekte insan, Tanrı'nın soyundandır. Tanrı'yı idrak etmek, ona doğuştan
verilmiş bir insan hakkıdır. Kutsallık onun mirasıdır. Ama insan yorgun, insan
hayal kırıklığına uğramış, insan karanlıkta yaşamak istiyor. İnsan çoğu zaman
sınırlamalarından memnundur. Tanrı ne yapabilir? Samimi bir arayış, çaba, çaba
yoksa Allah bu karanlık, cahil insana inmek zorundadır.
İnsanın
Tanrı'ya ihtiyacı var, ama bunu reddediyor. Tanrı'nın insana ihtiyacı vardır ve
ihtiyacını gururla dünyaya ilan eder. İnsan elbette her şeyi Allah'tan almak
ister ama Allah'ın sonsuz lütuf ve merhametinin karşılığını ödemek istemez. Ve
Tanrı, insanın başarısıyla Gururunu açıkça sergiliyor. Eğer talip olursak bunun
doğru olduğunu hemen görür ve hissederiz. Tanrı başarılarımızla, özlemlerimizle,
varlığımızla sürekli gurur duyar.
Hepinizden
Tanrı'nın Yaratılışında başarısız olduğu, Tanrı'nın başarısız olduğu fikrini
beslememenizi istiyorum. Bu fikir kesinlikle yanlıştır. Tanrı başarısız olmadı.
Allah'ın ve yarattıklarının tamamen farklı olduğunu sürekli hissederiz. “Tanrı
cennette ve biz yeryüzündeyiz” diye düşünüyoruz. Tanrı'nın bizimle hiçbir
ilgisi yok. Ya da bizimle ilgileniyorsa, Yaratışını düzeltmeye, iyileştirmeye
ve mükemmelleştirmeye gücü yetmez. Bu, Gerçeğin yanlış bir sunumudur. Tanrı'nın
Mükemmelliği, Tanrı'nın Görüşü, Tanrı'nın Gerçeği, Tanrı'nın Bilinci hakkında
ne biliyoruz? İnsan gözlerimizle ne arıyoruz? Mükemmellik, başarı, başarı.
Tanrı'nın Gözünde, bu şeyler tamamen farklı görünüyor. İnsanın başarısı ve
Tanrı'nın başarısı mutlaka aynı şey değildir. Tanrı'nın başarısı bir deneyimdir
ve bu deneyim, başarı ya da başarısızlık biçimini alabilir. Tanrı bize bu iki
tür deneyimi verir.
Ruhun
içinde yaşadığımızda, ruhun bizim için tüm sorumluluğu taşıdığını hissederiz.
Beden içinde yaşadığımızda, bedenin aptallıktan başka bir şey olmadığını
görürüz. Bu nedenle, ruhta yaşarsak, kendiliğinden bir tatmin deneyimi yaşarız.
Ama beden içinde yaşarsak, kendiliğinden hayal kırıklığı ve mutsuzluk yaşarız.
Başarımızın ve başarısızlığımızın Tanrı'nın bilgeliğiyle, Tanrı'nın deneyimiyle
ve Tanrı'nın fiziksel dünyadaki eylemiyle çok az ilgisi vardır. O bizim
başarımız, O bizim başarısızlığımız, O ajan, O eylem. Her eylemde Tanrı'nın
varlığını görürsek ve sonra eylemin kendisini Tanrı olarak kabul edersek ve
daha sonra sonucu, başarıyı veya başarısızlığı Tanrı olarak kabul edersek ve
son olarak aktörün kendisini Tanrı olarak kabul edersek, o zaman tüm
sorunlarımız çözülecektir. Kendimizi Tanrı'nın Gururu olarak görebiliriz.
Burada yeryüzünde ve orada Cennette yaşamın sırrını biliyorsak, biz gerçekten
Tanrı'nın en yüksek Gururu ve Vizyonuyuz.
ALLAH,
GERÇEK VE SEVGİ
Güneybatı
Üniversitesi, Cebu, Filipinler
31
Ekim 1969
İnsanlığı
sevdiğim için Tanrı da beni seviyor. Tanrı'yı sevdiğim için, Gerçek beni seviyor.
Gerçeği sevdiğim için kendimi gerçekten ve gerçekten seviyorum.
Tanrı
beni neden sevsin? Ben sadece insanlığı sevdiğim için Tanrı'nın beni sevdiğini
söyledim. Başka bir sebep daha var. Tanrı beni seviyor çünkü ben O'nun tüm
yarattıklarını seviyorum. Allah'ın yarattıklarından ayrılamayacağını biliyor ve
hissediyorum. Yaratan ve Yaratılan birdir, ayrılmazdır. Yaratılışa değer
verdiğimizde, Yaradan mutlu ve tatmin olur. Kendimiz bir şey yarattığımızda,
bir şey ürettiğimizde, bir şey inşa ettiğimizde, insanların başarımızı fark
etmesinden ve onu derinden takdir etmesinden memnun oluruz, çünkü bu bizim
eserimizdir. Aynı şekilde evren de Allah'ın yaratmasıdır. Kâinatı seversek,
Yaratan Allah'ı da, Yaratılan Allah'ı da severiz, dolayısıyla hem Yaratan hem
de Yaratılan bizden razı olur.
Tanrı'yı
sevdiğim için, Gerçek beni seviyor. Gerçek, Tanrı olmadan var olmaz. Tanrı,
Gerçeğin nefesidir. Gerçek ve Tanrı birdir, ayrılmazdır. Bir yandan Hakikat,
Tanrı'nın başka bir adıdır. Öte yandan, Tanrı her an Gerçeği aşabilirken,
Hakikat Tanrı olmadan var olamaz: dünyevi gerçek ve Cennetsel gerçek, dünyaya
bağlı gerçek ve Cennetten bağımsız gerçek. Kendi Aşkın Gerçeği bile Tanrı
tarafından O'nun İradesi ile aşılabilir. Tanrı ve Hakikat'in bir olduğu
kesinlikle söylenebilirken, tüm hakikatleri ve hatta Hakikat'in kendisini aşma
gücü sadece Allah'a aittir. Bu yüzden Tanrısız Hakikat acizdir. Ama biz
Tanrı'yı sevdiğimiz zaman, Hakikat de bizi sever çünkü hevesli ruhumuz hemen
Hakikati besler. Hakikat Tanrı'nın içindedir. Tanrı'ya minnettarlığımız Gerçeği
besler ve besler. Ve Hakikat, dünyaya verdiği eşsiz mesajın ancak Sahibi
Allah'ı gerçekten sevdiğimiz zaman yayılabileceğini haklı olarak hisseder.
Çünkü
Gerçeği seviyorum, kendimi seviyorum. İnsan, Gerçeğin ifadesidir. Cehaletin,
yalanın, karanlığın ve ölümün ifadesi değildir. Hayır, o Gerçeğin vücut bulmuş
hali, farkındalığı ve ifadesidir: daha az gerçek, daha yüksek Gerçek, daha
yüksek Gerçek. Her an ilahi Hakikat bizde sınırlarını aşar. İç hayatı, ruhun
hayatını yaşadığımızda onu görür, hisseder ve anlarız. Gerçeği sevdiğim için
kendimi gerçekten ve gerçekten seviyorum. Benim varlığım ve Gerçeğim aynı
madalyonun iki yüzüdür, yani içsel varlık veya ruh, Yüce'nin burada
yeryüzündeki temsilcisidir.
Kendimi
seviyorum. Kendim hakkında neyi seviyorum? Vücudun değil. Vücudumu sadece
kendisi için seviyorsam, yarın hayal kırıklığına uğrayacağım çünkü dünyada
benden çok daha güzel olan milyonlarca insan var. Doğal olarak mutsuz olacağım.
Fiziksel zihnimi zihnimin kendisi için seversem, yarın önümde milyonlarca
zihinsel dev göreceğim ve zihinsel yetilerim solup gidecek. Kendi dinamizmi
uğruna hayatimin dinamizmini seversem, inanılmaz bir dinamizmle dolup taşan
milyonlarca insan olduğunu göreceğim. Aynı şekilde, kendimde bir şeyi sadece kendisi
için seversem, kesinlikle hayal kırıklığına uğrarım. İlahi kaderimi
kaybedeceğim. Ama kendimi sadece Tanrı Kendini bu beden, yaşamsal, zihin ve
kalp aracılığıyla ifade ettiği için seviyorsam, o zaman tüm evren tarihinde
benzersiz ve eşsiz olduğumu göreceğim, çünkü Tanrı başka bir Chinmoy
yaratmayacak. aynı yetenekler, aynı anlayış, aynı deneyimler. Her insan, İlahi
olanın doğrudan bir kanalı olduğu için kendini sevebilir. Tanrı Kendisini her
insanda benzersiz bir şekilde ifade etmek ister. Tanrı ile tamamen ve bilinçli
olarak bir olduğumuzda, sadece O'nu değil, aynı zamanda kendimizi de
gerçekleştirmiş oluruz.
Kendimi
gerçekten ve gerçekten sevdiğimi çünkü Gerçeği sevdiğimi söylediğimde, bu,
Gerçeğin sürekli içimde, benimle ve benim için nefes aldığını bilinçli olarak
hissettiğim anlamına gelir. Yeryüzündeki nefesim, Gerçeğin yaşayan
gerçekliğidir. Güçlü bedenim, dinamik canlı, berrak zihnim ve saf kalbim için
değil, Tanrı içimde yaşadığı için kendimi her an seviyorum, tapıyorum; Tanrı
beni kullanıyor, Tanrı Kendisini bende ve benim aracılığımla tamamlıyor.
Bedenimi, yaşamımı, zihnimi ve kalbimi sevmemin ve sevmem gerektiğinin tek
nedeni bu. Her insan bu yüksek Hakikat ile doldurulmalıdır. Dünyadaki yaşamının
Yüce'nin iç Nefesinin dışsal bir tezahürü olduğunu bilinçli olarak hissetmesi
gerekir.
Supreme,
Ben Sizin Işıldayan Ekselanslarınızım.
Ben
Senin Altın Sabanınım.
Ben
Senin Vizyon Uçuşunum.
BEDENİN
GERÇEĞİ VE RUHUN GERÇEĞİ
Siliman
Üniversitesi, Dumagwete, Filipinler
1
Kasım 1969
Ceset
bugün burada, yarın başka bir yerde. Bugün beden acı çeker, yarın beden keyif
alır. Bugün beden hayal kırıklığına mahkumdur, yarın beden ilham ve özlemle
doludur. Beden, sabit bir gerçekliğe sahip olmadığını hissederek, kendisini
sürekli olarak çeşitli görüntü ve biçimlerde görür ve deneyimler.
Gerçekliğine
rağmen, beden gerçek dışı hissediyor. Her zaman başka bir şeyde, başka birinde
veya başka bir yerde gerçekliği keşfetmeye çalışır. Bilinçsiz olan beden,
Hakikat, Gerçeklik ve Tamlıktan yoksun olduğunu hisseder. Kendini hep bir
dilenci olarak görür. Bedene göre, Gerçeklik durağan bir şeydir. Ve ebedi
Hakikatten çok uzak olduğunu hisseden beden, Hakikati sabit olduğu yerde arar.
Güzel
bir kız örneğini ele alalım. Herkes onun çok güzel olduğunu biliyor. Güzellik,
içindeki gerçekliktir. Ama güzelliğinden memnun değil. Birinin kendisinden daha
güzel olduğuna inanıyor, hatta belki de başkalarının çirkin bulduğu biri.
Akrabaları ona ne kadar derse desin: “Sen güzelsin. Kimse senin kadar güzel
değil” diyerek tatmin olmuyor. Bu sadece fiziksel güzellik için değil, fiziksel
alemdeki diğer tüm gerçeklikler için de geçerlidir.
Fiziksel
olan yoktur ve sahip olduğuyla yetinemez. Ona başkalarının hakikate, ışığa,
güzelliğe, mutluluğa sahip olduğu anlaşılıyor, ama o yok. Fiziksel olanın doğası,
ebedi bir dilenci gibi hissetmektir. Başka bir yerden, başka bir şey istiyor,
ya insanlardan ya da Cennetten. Fiziksel olarak her zaman bir tatminsizlik
hissi vardır. Fiziksel olan, doğası gereği, tatminsizliğin meskenidir.
Ancak
ruh farklıdır. Ruh her zaman Tanrı'dan gelen her şeye sonsuz ölçüde sahip
olduğunu ve Sonsuzluğu içerme potansiyeline sahip olduğunu hisseder. Kendi
gerçeğinden memnun. Ruh, neye sahip olduğunu ve neye dönüşebileceğini bildiği
için tatmin olur.
Şimdi
ruh tezahür alanında yaşıyor. Bugün ya da yarın Sonsuz'u ortaya çıkarma
yeteneğine sahip olduğunu biliyor. Şimdi sahip olduklarından ve sahip
olacaklarından, yapacaklarından ve Sonsuz'da ve Sonsuz için ortaya
koyacaklarından memnundur. Ruhun doğası memnun olmaktır. İlahi bir memnuniyet
içinde yaşıyor. Çoğu zaman beden neşelenir ve yine de tatminsiz kalır. Ama ruh
sonsuz Gerçeği gördüğü için sürekli neşe içinde yaşar.
Ruh,
Gerçek'in hem statik hem de dinamik olduğu gerçeğini idrak eder. Ruh, Gerçeği
en yüksek, en derin, her şeyi kaplayan bilincinde gördüğü için tatmin olur.
Beden, Gerçeği her açıdan asla görmez, Gerçek'i asla orijinal anlamıyla,
görülmesi, hissedilmesi ve idrak edilmesi gerektiği gibi görmez.
Beden,
Gerçeği kendi tarzında, onu küçük parçalara bölerek ve tek tek düşünerek
hissetmek ister. Ve ruh, Gerçeği tüm evrelerinde, tüm faaliyetlerinde, hem
dinamik hem de statik, tüm dünyevi olaylarda ve Cennetsel deneyimlerde görmek
ister. Ruh, Gerçekliği sınırlamaz. Gerçeği sonsuzluğu içinde görür, Gerçeği
Mutlak'ın sonsuz bir ifadesi olarak hisseder ve kendini sonsuz ifade ve
farkındalık yollarında her zaman Gerçek ile özdeşleştirmeye çalışır. Beden, hem
dinamik hem de statik olan nihai Gerçeği almaya çalışsa da, ruhun bilgeliğine
tamamen ve sorgusuz sualsiz teslim olana kadar Gerçek'e bakamaz veya
hissedemez.
Sıradan
insan vücudu kusurluluğun somut örneğidir. Bu kusur, ancak beden gönüllü olarak
kendisini ruhun sürekli büyüyen ışığına, bilgeliğine ve mutluluğuna sunduğunda
mükemmelliğe dönüştürülebilir. Vücudun bunu yapacağı gün mutlaka gelecektir. O
zaman beden ve ruh, Yüce Olan'ın Misyonunu - doğayı dönüştürme misyonu, burada
yeryüzündeki en yüksek Gerçeği ifşa etme, tezahür ettirme ve gerçekleştirme
misyonu - yerine getirmek için yan yana koşacak.
ÜNİVERSİTE
TOPLUM BARIŞLARININ AKIL KAYNAĞIDIR
Güney
Filipinler Üniversitesi, Cebu, Filipinler
USP
Spor Salonu, Lahoug Kampüsü
18
Ocak 1993
Vakfın
Sayın Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Oscar Jereza, Jr., Rektör Dr. Duterte,
Rektör Yardımcısı Dr. Lauedes Jereza, Rektör Yardımcısı Dr. Martinez ve Vakıf
Yönetim Kurulu üyeleri ve Eğitim Departmanı, Kültür ve Spor, bana vermiş
olduğunuz harika ödül, özlem yüreğim ve özverili yaşamım için her birinize en
kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Üniversite
1927'de kuruldu, 1931'de doğdum. Yirmi yedi sayısı hayatımda çok önemli - 27
Ağustos'ta doğdum. Şimdi altmış bir yaşındayım ve kaynağa, temele tüm kalbimle
şükranlarımı sunmak için dört yıl daha ekliyorum. Kaynağa altmış beş milyon
şükran çiçeği veriyorum.
1927'de
kurulduğundan bu yana, bu saygın kurum, fahri derecesini dünyanın sadece dört
seçkin sakinine verdi. Beni aynı yüksek şerefle şereflendirdiğiniz için
kutsanmışsınız. Kutsanmış hayatım ve ben, senin hafif bilgeliğin ve yüksek
şefkatin önünde içtenlikle eğiliyorum.
Güleryüzlü,
sevgi dolu ve ilham verici birlik kalpleriyle burada bulunan hükümetin üst
düzey mensuplarına ve diplomasi teşkilatına, üniversite liderlerine ve öğretim
üyelerine, öğrencilere ve arkadaşlara da yürekten şükranlarımı sunmak
istiyorum.
Asato
mo üzgün gamaya
Tamaso
mo jyotir gamaya
Metyor
momeitau gamaya
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Ey
Güney Filipinler Üniversitesi'nin cömert Ruhu! Ruhum, kalbim, aklım, hayatim ve
bedenim şimdi burada kutsal gönül bahçesinde çok önemli üç hediye-nimet almak
için: cehaletimin ölüm belgesi, bilginin doğum belgesi ve ileri derece
hayatımın bilgeliği.
Özlem-kalbimin
ve adanmış-hayatımın görüşüne göre, Üniversite, antik dünyanın her şeyi
aydınlatan vizyonu ve modern dünyanın sürekli hızlanan keşifleri için ideal bir
yerdir. Burada, ağarmış geçmişin kahinleri, bilgeleri ve azizleri ile bugünün
ulusunun bilginleri ve kurucuları birlikte şarkı söyler ve oynarlar. Burada
yine bilgelik orduları, yaşamın aşkın zaferini ilan etmek için bin yılın
cehalet gecesine karşı toplanıyor.
İnsan
zihninde sonsuz sayıda soru vardır. Üniversitenin kalbinde acımasız cevaplar
vardır. Üniversitenin ruhu, cehalet-kusurlara batmış bir dünyada
hürriyet-ışığın nasıl seçileceğini ve tüm dünyanın çehre-kaderinin nasıl kökten
değiştirileceğini öğretir.
Evrensel
bilgelik eksikliği, evrensel barış, evrensel birlik ve evrensel bütünlüğün
olmamasından sorumludur. Hayattan ve ömür boyu sayısız şey istiyoruz ama
çaresizce, şaşmaz bir şekilde, uykusuz ve yorulmadan ihtiyacımız olan tek bir
şey var - barış, barış, barış. Özgürlükte, seçim özgürlüğünde huzur buluyoruz.
İki
tür özgürlük vardır: akıl özgürlüğü ve kalp özgürlüğü. Aklın özgürlüğü bize
hükmetmek, bizi bağlamak ve kör etmek istiyor. Ayrılığın hayalini kuruyor ve
ayrı yaşıyor. Ayrılığın hayalini kurup, ayrı yaşamak, çaresizce neşe-birlik ve
doyum-doyuma muhtaçtır.
Kalbin
özgürlüğü, kendini genişletmek, kendini keşfetmek ve kendini aydınlatmaktır.
Kalbin özgürlüğü sadece bir şarkı söyler, evde barışın şarkısı - birlik. Zihnin
özgürlüğü gök gürültülü bir ses çıkarmayı sever. Kalbin özgürlüğü flüt
melodisini sever.
İç
dünyada barış ve özgürlük bir şeydir, bu bir gerçeklik-birliktir. Dış dünyada,
özgürlük ve barış taban tabana zıt iki gerçekliktir. Dış dünyada, savaş
tacirlerinin özgürlüğü dünya karmaşası ve yaşam yıkımıdır. İç dünyada, barışı
sevenlerin özgürlüğü, barış-mükemmellik ve Tanrı-memnuniyetidir. Gözlerini aç.
Bakın, savaş tacirleri önünüzde korkusuzca yürüyor. Gözlerini kapat. Hemen
kalbinizin en derin kovuklarında güzel, ruhlu ve verimli, sevgi dolu barışı
göreceksiniz.
Aklımın
her şeye sahip olduğunu söylediğimde mutlu değilim. Sadece kalbimin her şey
olduğunu hissettiğimde mutluyum.
Dünya
hakkında sayısız tumturaklı konuşmacı var, onlar her yerdeler. Daha derin bir
inceleme, samimiyete, güvenilirliğe, saflığa ve dürüstlüğe tamamen yabancı
olduklarını gösterir. Saçma olmasa da çoğu zaman son derece aptalca
davranırlar. Dünyanın duacı, duygulu ve meditatif hayalperestleri son derece
nadirdir. İnsanlığın-tanrısallığın devasa gururu olan dev kutup yıldızı Mihail
Gorbaçov gibi barışı seven ve barışı sağlayanlar, barışa susamışlığı ve barışa
olan açlığı gidermek için öne çıkmak zorunludur.
Dünyanın,
"Veni, vidi, vici - Geldim, gördüm, yendim" diyen başka bir Jül
Sezar'a ihtiyacı yok. Bu dünyanın umutsuzca ihtiyaç duyduğu şeye tam anlamıyla
sahip - Kutsal Babamız, Evrensel Babamız, insanlığa kutsanmış bir şekilde şöyle
diyen Papa II. John Paul: “Geldim. Sevdim. oldum Tanrısallığın Merhameti ve
insanlığın özlemi oldum."
Zihin-zirve-uzlaşma
toplantıları, evrensel barışı tezahür ettirmede başarısız olabilir ve hatta
tamamen başarısız olabilir. Dünyanın boylam ve genişliği boyunca her şeyi
aydınlatan Cennetsel barış mesajını açık bir şekilde ortaya çıkaracak ve yerine
getirecek olan, kalp-zirve-birliğinin buluşmalarıdır.
Zihnin
hapishanesinde yaşadığımızda, çaresiz ve umutsuz kaderciler olmaya
zorlanıyoruz. İnsanın üzücü kaderinin amansız olduğuna ikna olduk. Ancak
tapınak-kalpte yaşadığımızda, bir kişinin kaderinin değiştirilmesi gerektiğini
ve değiştirilebileceğini içtenlikle hissediyor ve kesin olarak biliyoruz. Zihin
sınırlaması, Tanrı'nın seçilmiş Saatinde sınırsız Evrensel Zihne dönüşecektir.
Kusursuz Mükemmellik insanlığın kalbini aydınlatacak. İmkansızlık, gelişen
olasılığa koşulsuz olarak teslim olur. Opportunity benzeri görülmemiş bir
yarışa başlayacak - dünyanın ırksal dönüşümü ve her zaman aşan Ötenin İlahi
Vasfı ile dolu hedef-gerçekliğe varacak.
En
büyük şaşkınlığımız ve sevincimiz için, şüphe duyan zihin arayan zihne teslim
olur ve arayan zihnin, yüce Rab Yüce'den radikal dönüşüm için sonsuz bir Lütuf
alan hevesli kalbe teslim olmaya hazır olduğunu uzun süre hissedeceğiz.
insanlığın. Bulanık bir zihin ve saf bir kalp değil, boyun eğmez bir iradeye
sahip bir zihin ve kesin-vaadlerle dolu bir kalp, yeryüzünün esaret-gecesini
Cennetin Işık-Hürriyetine çevirecektir.
Hedefimiz
barışın olduğu yerdir ve bunun tersi de geçerlidir. Bir kişinin kendi hedefi
olduğu gibi, her ülkenin de kendi hedefi vardır. İnsanın amacı her yerde
Hakikati görmektir, bir ülkenin gayesi ise her şeyde Hakikat olmaktır.
Ülkenin
potansiyelini gören ve artıran insandır. Sevgili Başkanımız Fidel Ramos'tan
görkemli açıklama. Ülkesiyle bölünmez bütünlüğü sayesinde tüm dünyaya
"Hedefim ülkemizi barışçıl, üretken ve ilerici bir toplum haline
getirmektir" diyor.
Her
üniversitenin özel bir hayali vardır - mutluluk: içeride mutluluk, dışarıda
mutluluk. Üniversitenin tüm anne-kalpleri ve çocuk-kalpleri, toplumda barışçıl
rol oynamaya mahkumdur. Ayrıca, burada toplumda iki tür uzlaştırıcı olduğunu
anlamalıyız: insan uzlaştırıcılar ve ilahi uzlaştırıcılar. Barışçıl insan,
barış için ne kadar çok şey yaptığını sevinçle hissediyor ve gururla açıklıyor.
İlahi barışçıl, zavallı Toprak Ana adına ve yerine getirilmemiş Tanrı aşkına
dünyayı iyileştirmek için henüz ne kadar şey yapmadığını içtenlikle ve
içtenlikle hissediyor.
Güney
Filipinler Üniversitesi'nin kalbinin attığı slogan "Bilgi, Dürüstlük,
Çalışkanlık"tır. Bu özel mesaj, evrensel barışın eşsiz bir kaşifidir.
"Bilgi", insanlığın sürekli genişleyen ve sürekli aşan ufuklara
yönelik doğumsuz ve ölümsüz susuzluğudur. “Bütünlük”, kendi kendine
aydınlanmanın ve dünyanın mükemmelliğinin habercisidir. Çalışkanlık özveri
demektir, çalışkanlık özveri demektir.
elimizde
olanı veriyoruz. Dünyanın dört bir yanına dünyayı değiştiren bir mesaj ışığı
veriyoruz. Transcendental Heights'tan aldığımız mesaj bu. Olduğumuzu veriyoruz.
Bizler Sonsuzluğun Hazırlığı, Sonsuzluğun Özlemi ve Ölümsüzlüğün Birliğiyiz.
aum
Cehennem
mi? parnom idau
Paroat
paroam udacyate
Paroasya
paroam odoya
Paroam
evovauiuyate
Sonsuzluk
budur.
Sonsuzluk
budur.
Infinity'den
Infinity ortaya çıktı.
Infinity'den
Infinity'yi kaldırırsanız,
Sonsuz
kalır.
(Sri
Chinmoy bu konuşmayı, "dünya insanları arasında iyi niyetini ve barışını
yaymak için gösterdiği aralıksız çabaların takdiri ve onun için Güney
Filipinler Üniversitesi'nden İnsancıl Mektuplar Doktoru" onursal
derecesinin takdim edilmesi vesilesiyle yaptı. müzik, resim ve edebiyat
alanında olağanüstü beceri" 18 Ocak 1993.)
PORTO
RİKO
KENDİNİ
BİL
Porto
Riko Üniversitesi, Rio Piedras, Porto Riko
26
Ağustos 1968
Atmanam
viddhi - Kendini bil. Her insan kendini tanımaya ihtiyaç duyar. Kendini sonsuz,
ezeli ve ölümsüz bir Bilinç olarak bilmesi gerekir. Sonsuzluk, Sonsuzluk ve
Ölümsüzlük kavramları bize kesinlikle yabancıdır. Neden? Nedeni oldukça basit.
Biz bedende yaşıyoruz, ruhta değil. Bizim için beden her şeydir. Bedenin
dışında hiçbir şey yoktur ve olamaz. Biz ruhun varlığını saf bir hayal olarak
kabul ederiz. Ama sizi temin ederim, ruh hayali değildir. O hayattır ve aynı
zamanda Kozmik Gerçekliğin ifşasıdır. Çoğumuz bir bedende, dünyaya bağlı bir
fiziksel bilinçte yaşarız. Hocamız karanlık, hocamız cehalet. Ama eğer ruhun
içinde yaşarsak, öğretmenimizin Vizyon olduğunu ve öğretmenimizin Aydınlanma
olduğunu göreceğiz.
"Hayat
bir çabadır." Vücudun söylediği bu. "Hayat bir nimettir." Ruh
böyle diyor. İçimizdeki insan ahlakın, toplumun ve insan doğasının ötesine
geçmek istemez. İçimizdeki ilahi, ilahilikten insanlığa, birlikten çeşitliliğe
iner.
Atmanam
vidhi. Kendini bil. Upanişadların görücüleri bu Aşkın Mesajı sadece ifşa
etmekle kalmadılar, onu acı çeken, ağlayan ve mücadele eden insanlığa da
sundular. Kendini tanımak için önce kendini keşfetmelisin. Kendini keşfetmek
nedir? Kendini keşfetme, Tanrı'yı idrak etmektir.
Yoga
olmadan kendini keşfetme olmaz. Yoga bir din değildir. Yoga Evrensel Gerçektir.
Bu, Hindistan'ın geleneksel gerçeğidir. Bu hayatın en önemli deneyimidir.
Gerçek Yoga ve yaşam el ele gider. Bölünemezler. Bunu yapmaya çalışırsan
başarısız olursun. Yoga ve yaşam, Yaratıcı ve Yaratılış kadar ayrılmazdır.
Yoga
şiddetli çilecilikle eşanlamlı mıdır? Kesinlikle hayır. Yoga öz disiplinle eş
anlamlı mıdır? Kesinlikle, evet. Yoga, dünyadan feragat etmeyi ve duyuların
solup gitmesini gerektirir mi? Hayır asla. Yoga, dünyanın kabulünü ve duyuların
kontrolünü gerektirir mi? Evet ve yine evet. Yoga Herkes İçin mi? Evet ve
hayır. Evet, çünkü her insan ruhu Tanrı'dan gelmiştir ve içten içe O'na dönmeyi
ister. Hayır, çünkü şu anki gelişim düzeyindeki bazı insanlar Tanrı olmadan
yaşayabileceklerine inanıyorlar.
Öğrenmek
ve muhakeme etmek kişinin kendini anlamasına yardımcı olabilir mi? HAYIR.
Tamamen kitap bilgisi, kendini kandırmayla sonuçlanır. Neden? Çünkü alim insan,
sonsuz hikmeti idrak ettiğine inanır. Ne yazık ki, gerçek sonsuz Bilgeliğin
yalnızca Tanrı'dan, Tanrı bilincinden gelebileceğini bilmiyor. Tamamen zihinsel
muhakeme hayal kırıklığıyla sonuçlanır.
Adanmışlık
ve istek, bir kişinin kendini gerçekleştirmesine yardımcı olabilir mi? Evet.
Bir kişinin kutsaması, Tanrı'nın Ayaklarına serilmiş kalbinin çiçeğidir.
İnsanın özlemi, Tanrı'nın dizlerinin üzerine konan ruhunun meyvesidir.
Kendini
gerçekleştirme için bir kişinin özgürlüğe ihtiyacı vardır. Tanrı ona özgürlük
verir. özgürlük nedir? Özgürlük, Tanrı'nın güç-fedası ve insanın
güç-mucizesidir. Hindistan'ın büyük manevi Üstadı Sri Ramakrishna bir keresinde
şöyle demişti: "'Ben bağlıyım, ben bağlıyım' deyip duran talihsiz kişi
yalnızca kendini bağlar. Gece gündüz “Ben günahkarım, günahkarım” diyen
gerçekten günahkar olur. Kişi, Tanrı'ya o kadar ateşli bir imana sahip
olmalıdır ki, “Nasıl? Tanrı'nın adını tekrarladım, günah nasıl hala üzerime
yapışabilir? Nasıl günahkar kalabilirim?"
Olumlu
düşünceleri, olumlu fikirleri, olumlu idealleri dikkatlice geliştirmeliyiz.
Ancak o zaman Hedefimiz uzak bir ihtimal olmaktan çıkacaktır. Herkes şunu
hissetsin: “Ben Allah'ın Ayaklarındayım Efendim. Yaratıcım olan Tanrı'nın
elindeyim. Tanrı'nın Kalbindeyim, tek Sevgilim."
“Dileyin,
ödüllendirileceksiniz; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, açılacaktır.” Rica
ettim. Rabbim bana sınırsız rahmetini lütfetti. İçin bakıyordum. Rabbim bana
sonsuz Sevgisini verdi. Çaldım. Büyük sürprizime göre, kapı kilitli değildi.
Sevgili Lord benim gelişimi dört gözle bekliyordu. Ve işte geliyorum!
HAYATIN
ANLAMI
amerikan
üniversitesi,
San
Juan, Porto Riko
17
Ekim 1968
Hayat,
Allah'ın yarattıklarına aşkın bir lütfudur. Allah'ın rızasından daha önemli ne
var? Tanrı'nın umurunda. Tanrı'nın Bakımından daha önemli olan nedir? Tanrı'nın
İradesinin mutlak yerine getirilmesi.
Hayat,
insanın bilgelik ve inanç deneyimidir. İnançsız bilgelik, boşuna köleliktir.
Hikmetsiz iman, ahmaklığın gülümsemesidir. İnanç ve bilgelik el ele gidebilir.
İnanç, Gerçeği görmemizi ister. Bilgelik Gerçeği yaşamamıza yardım eder.
Dış
dünya, insan zihninin gelip geçici ve yıkıcı düşünceleri ile insan ruhunun
yaratıcı ve kalıcı iradesi arasındaki bir çatışma oyunudur. İç huzur, zihnin
terk edilmesi ile ruhun kabulü arasındaki bir uyum oyunudur.
Hayat
iradedir. Tanrı ile insan arasındaki bağ olan tek bir irade vardır. Bu irade,
İlgi ve Şefkatin aşağı doğru bir çağrısıdır ve aynı zamanda yukarı doğru, sevgi
ve çaresizliğin çağrısıdır.
Hayat,
insanın Tanrı'yı kendi gözleriyle görmeye yönelik bilinçli girişimidir.
Önce
dene. Sonra gerekirse arayın.
Önce
ver. Sonra gerekirse al.
Önce
koş. Ardından gerekirse durun.
Önce
onu yap. Sonra gerekirse söyleyin.
Düşünce,
insan düşüncesi dünyayı yönetir. Ama sadece düşünmek işe yaramaz.
Tanrı'nın
hayal kırıklığım olduğunu düşündüğümde.
Ağladığımda,
Tanrı benim tesellimdir.
Denediğimde,
Tanrı benim kurtuluşum.
İstediğim
zaman, Tanrı benim aydınlanmamdır.
Hayatı
gerçekten seviyorsak, önce Tanrı'yı sevmeliyiz, çünkü Tanrı hayatın sadece
Kaynağı değil, aynı zamanda Nefesidir. Tanrı sevgisi bize hiçbir şeye mal
olmaz, kesinlikle hiçbir şeye, ama değeri büyüktür. Zihnimiz bu gerçeği
biliyor. Kalbimiz bu gerçekle yaşıyor. Ruhumuz bu gerçeği somutlaştırır.
İnsan
yaşamının en yüksek amacı kurtuluştur. Kurtuluş, insanın seçimi ve Tanrı'nın
Lütfudur. Kurtuluş, insanın tam özgürlüğü ve Tanrı'nın sürekli sorumluluğudur.
Hayatınızı
anlamlı ve başarılı kılmak için hiçbir planınız olmadığı için ağlıyorsunuz.
Arıyor çünkü tüm planları durma noktasına geldi. Arıyorum çünkü herhangi bir
planım olmasını istemiyorum. Tek istediğim, hem Vizyon hem de Gerçek olan
Yüce'nin Ayakları'na sürekli oturmak.
Hayatımın
üç doktoru var: Doktor Aşkı, Doktor Bağlılığı ve Doktor Vazgeçişi. Dr. Love,
zihnimin darlığını gideriyor. Doktor Adanmışlık kalbimdeki safsızlıkları
iyileştirir. Dr. Feragat hayatımın cehaletini iyileştirir.
Hayatımın
üç Tanrısı var: Tanrı-Varoluş, Tanrı-Bilinci ve Tanrı-Mutluluk. Tanrı-Varoluş
sonsuza kadar bende kalır. İçimde Tanrı-Bilinci sürekli büyüyor. God-Bliss
benimle ölümsüz bir şekilde yaşıyor.
İSKOÇYA
ŞÜPHE
NASIL YETERLİ
Dundee
Üniversitesi, Dundee, İskoçya
25
Kasım 1970
Büyük
bir yazar bir keresinde şöyle demişti: "Bir filozof şüphe duyandır."
Naçizane görüşüme göre, hepimiz filozofuz, çünkü yeryüzünde en az bir kez bile
şüphe duymayan kimse yoktur.
Sanskritçe'de
"felsefe", "darshan"dır. Darshan, öngörü, Gerçeği görmek
demektir. Sri Ramakrishna şöyle dedi: "Eski günlerde insanların vizyonları
vardı. Şimdi insanlar darshan öğreniyor!” Gerçeği incelemek bir şeydir, yüce
İlkel Gerçeği doğrudan görmek başka bir şeydir.
Felsefe
öğrencilerinin üzerine hiçbir şekilde soğuk su dökmüyorum, bundan çok uzak.
Ayrıca mütevazı bir filozof olma şansına da sahiptim. Ama şunu söylemek
istiyorum: felsefe bizi maneviyata götürür ve maneviyat bize Tanrı'yı idrak
etme ve kendini ifşa etme verir. Öyleyse yolculuğumuza felsefe ile başlayalım.
Bu, manevi merdivenin ilk basamağıdır. Bir sonraki adım maneviyattır ve son
adım Tanrı'nın farkındalığıdır.
Şüphe.
Şüphe, gerçek bilginin yokluğu anlamına gelir. Gerçek bilgi gerçek ışıktır ve
gerçek ışık bizim dünyayla bölünmez birliğimizdir.
İnanç
ve şüphe. Kuzey kutbu ve güney kutbu gibidirler. Ne yazık ki, inançlı adam çoğu
kez yanlış anlaşılmaktadır. İnançlı bir adama fanatik deme eğilimindeyiz.
Burada üzücü bir hata yapıyoruz. Fanatik, sağduyudan nefret eder ve düşünen
zihni görmezden gelirken, inançlı bir adam, eğer gerçekten bir inanç adamıysa,
sağduyuyu hoş karşılar ve şüphe duyan bir zihni kabul eder. O zaman inanç,
şüphe duyan zihninin kendisini aşmasına ve sonsuz Genişliğe, ebedi ve ölümsüz
bir şeye girmesine yardımcı olacaktır. İnancın şüphe duyan zihne verdiği şey
budur.
İman
adamı aynı zamanda ilahi tevazu sahibi bir adamdır. Maneviyata olan inancında
ne kadar ilerlerse, fevkalade alçakgönüllülüğü o kadar derinleşir.
Burada
Keats'in ölümsüz sözünü alıntılamak istiyorum: "Ruhumun en büyük
yükselişleri beni her seferinde alçakgönüllülüğe götürüyor."
Şüphe,
kendi kendine empoze edilen cehalettir. İnanç, İlkel Gerçeğe ilişkin içsel vizyonumuzdur.
İnanç, ruhumuzun genişlemesi ve ruhun aydınlanmasıdır.
Her
yerde karanlığı görüyoruz. Her yerde kirlilik ve her yerde kusur görüyoruz.
Aynı zamanda, dünyanın çehresini dönüştürmek için içsel ilhama, aspirasyona,
yeteneğe ve sarsılmaz iradeye sahip olan bizleriz. Nasıl? Kendinizdeki şüphenin
üstesinden gelmek, insanlık ve Tanrı'daki şüphenizin üstesinden gelmek.
Şüphe.
Neden şüpheleniyoruz? Şüphe ederiz çünkü başkalarıyla, dünyanın geri kalanıyla
bilinçli bir birliğimiz yoktur. Biri benden şüphe ederse, karşılığında ben de
ondan şüphe eder miyim? Ondan şüphe ediyorsam, onunla aynı gemideyim demektir.
Ama ona inancımı, sarsılmaz inancımı sunarsam, o zaman ya bugün ya da yarın, er
ya da geç onun doğasını değiştirebileceğim.
Ağaçtan
ne öğreniyoruz? Tüm gücümüzle salladığımızda bir ağaç ne yapar? Ağaç bize
çiçeklerini, meyvelerini hemen verir. Aynı şekilde, başkaları bize birçok
şüpheyle eziyet ederse, onlara beyaz inancımızı verelim. Ve sonra kar beyazı
inancımız, hayatlarını kasvetli ve kararan şüphe bulutlarının bolluğundan
kurtaracaktır.
Dünyanın
çirkin olduğunu kendi gözlerimizle açıkça görüyoruz. Dünyanın kirli olduğunu
kulaklarımızla açıkça işitiriz. Ama bizim de aklımız var. Aklımızı kullanalım
ya da zihnimizi gözlere rağmen sadece doğruyu, saf olanı görmeye zorlayalım.
Aklımızı kullanalım veya zihne sadece doğruyu, ilahi olanı işittirelim. Bizi
bilincin daha yüksek alemlerine taşıyacak zengin yeteneğe sahip olan zihindir,
gelişmiş zihindir, bilinçli zihindir, aydınlanmış zihindir.
Hepimiz
Toprak Ana'nın yasalarına uyarız. Toprak Ana, Cennetin kanunlarına uyar.
Cennet, Allah'ın özel bir Kanununa tabidir. Ama şüphemiz, değer verdiğimiz
şüphemiz, yalnızca kendi yasasına uyar. Onun yasası hayal kırıklığıdır ve hayal
kırıklığı içinde yıkım tehditkar bir şekilde belirir.
Neden
şüpheleniyoruz? Çünkü doğru anlayışa sahip değiliz. Adı Kabir olan büyük manevi
aziz şöyle dedi: "Kardeşler, beni dinleyin: seven anlar."
Seversek,
anlarız ve Gerçeği anlarsak, o zaman günlük varlığımızda bir damla bile şüphe
beslemeye ne ihtiyacımız ne de fırsatımız olur.
Kendi
başımıza Tanrı'dan şüphe ediyoruz. Tanrı'dan şüphe ediyoruz çünkü O'nun
görünmez olduğunu düşünüyoruz. O'nun işitilemez olduğunu düşündüğümüz için
O'ndan şüphe ediyoruz. O'nun anlaşılmaz olduğunu düşündüğümüz için O'ndan şüphe
ediyoruz.
Ama
O'nu görmek için ne yaptık? O'nu duymak için ne yaptık? O'nu anlamak için ne
yaptık?
O'nu
görmek için her gün içtenlikle dua ettik mi? Cevap hayır. İnsanlığı O'nu duymak
için özveriyle sevdik mi? HAYIR. O'nu anlamak için insanlıkta tanrısallığa
hizmet ettik mi? HAYIR. Tanrı'ya dua etmedik. İnsanlığı sevmedik. Biz
insanlıkta ilahi vasfa hizmet etmedik. Yine de Tanrı'yı kendi gözlerimizle
görmek istiyoruz. Bu imkansız.
Tanrı,
özlem dediğimiz içsel çağrımızın gücüyle, içimizdeki yükselen alevle
görülebilir. Her an bu alev en yükseğe yükselir. İçeriden nasıl çağrı
yapacağımızı bilirsek, o zaman bu alev yükselecek, yukarı, daha yükseğe, daha
yükseğe tırmanacak ve tırmanarak etrafındaki dünyayı aydınlatacaktır.
Çoğunuzun
duymuş olduğundan emin olduğum bir Hint atasözü vardır: "Güçlü adam,
düşmanından uzaktayken korkar, ama düşman yakındayken ondan korkmaz." Şunu
da eklemek isterim ki, ruhen güçlü bir kişiye şüphe saldırdığında, o daha da
güçlenir, sonsuz güçlenir. Bunu, şüpheye karşı savaşması ve onu yenmesi için
ona enerji veren ruhunun ışığını ön plana çıkararak başarır.
Şüphenin
üstesinden gelmenin bir başka yolu da o anda bir çocuk, Tanrı'nın bir çocuğu
hissetmek ve aynı zamanda Tanrı'nın bizimle oynayan İlahi bir Çocuk olduğunu
hissetmektir. Biz insan çocuklarıyız ve O İlahi Çocuktur.
Çocuğun
hiç şüphesi yok, anne babasına sarsılmaz bir inancı var. Tanıştığı herkese
sarsılmaz bir inancı vardır. Günlük yaşamda aynı rolü oynayabiliriz. İlahi
Çocuk olan Tanrı ile oynayalım. Konuşurken, yemek yerken ve hareket ederken,
içimizdeki İlahi Çocuğu bizimle oynadığını hissedersek, hayatımızda hiçbir
şüphe gölgesi olamaz. Biz yalnız değiliz. Her an bizimle oynayan birileri var.
Bunu bilir ve hissedersek, şüphe aklımızı asla bulandıramaz.
Allah'ı
seven, Allah'a tapan, kendi içinde derinlerde, kalbinin en ücra köşelerinde bir
esriklik adası olduğunu hisseder ve bu ada asla bir şüphe seliyle dolup
taşamaz, çünkü sevgisi onu çoktan yaratmıştır. O, ilahi kesinliğe sahip
olandır.
En
yüksek mertebenin arayıcısı dedi ki: "Bazıları O'nun (Tanrı'nın) çok
uzakta olduğunu düşünüyor, bazıları da "Hayır, burada yaşıyor" diyor.
Ama onu buldum. Aşkın beşiğindedir."
Allah'ı
sevdiğimiz zaman sorunlarımız biter. Hiçbirimizin Tanrı'yı kendi gözlerimizle
görmediği doğrudur. Ama bir an için, Tanrı'nın tüm sevgisiyle sevdiklerimizde
yaşadığını hayal edebiliriz. Sevdiklerimizde Sevdiğimizin Yüzünü görmeye
çalışalım. Aşkın olduğu yerde, gerçek aşk, birliğin kendisi vardır. Birliğin
olduğu yerde şüphe olamaz, ne bulandırabilir, ne tehdit edebilir, ne de şüpheyi
yok edebilir.
Şüphenin
üstesinden nasıl gelinir? Şüpheyi yenmek için kişi sürekli olarak doğasını
arındırmalıdır. Bu arınma bedenimizde gerçekleşmelidir. Vücut sürekli
temizlenmelidir. Bu, günde altı veya yedi kez duş almamız gerektiği anlamına
gelmez. Vücut ancak içimizde yaşayan sunağı hissettiğimizde temizlenecektir. O
zaman ışık ve hakikat tanrısının yaşayan varlığını kendi içimizde bulmalıyız.
Ve sonra vücut hemen temizlenecek. O zaman ne bedenimizde ne de fiziksel
zihnimizde hiçbir şüphemiz kalmaz.
Hayati.
Hayati olan ilahi dinamizmin rolünü oynamak zorundadır. Hayati olandaki
şüphenin üstesinden gelmek için, hayati olana sunulması gereken agresif ve
yıkıcı bir güç değil, dinamik enerjidir.
Akıl.
Her an zihin netlik ve doğru düşünce ile doldurulmalıdır. Zihin her an ilahi
düşünceleri, ilahi fikirleri ve ilahi idealleri bilinçli olarak taşımalıdır. O
zaman şüphe zihinde nefes alamaz.
Kalp.
Kalbteki şüpheyi kolaylıkla yenebilmek için, kalbi her an maneviyat sahibi
olmaya teşvik etmek gerekir. Kalp, fedakarlık mesajını dünyanın geri kalanına
taşımak için çağrılır. Samimi arayıcı, hayatın nefesini feda ederek, hiçbir
şeyi feda etmediğini, bunun yerine sadece kendi içsel bilincini genişlettiğini
ve burada dünyada kendini gerçekleştirdiğini hisseder.
Şüphenin
üstesinden gelinebilir. Yenilmesi gerekir. Nasıl? Tek cevap, zihinde sürekli ve
duygusal konsantrasyon, kalpte meditasyon ve tüm varlıkta tefekkürdür.
İLAHİ
GÖREV VE EN YÜKSEK MÜCADELE
Glasgow
Üniversitesi, Glasgow, İskoçya
Katolik
kilise binası
2
Aralık 1970
Allah
Görevini düşünür. Tanrı, Görevini düşünür. Adam ödülü seviyor. Adam ödül için
ağlıyor. Koşulsuz yerine getirilen görev, Allah'ı sevindirir, O da bunu her an
yerine getirir. Zahmetsiz ve düzenli ödül insanı mutlu eder ve sürekli olarak
beklediği ve bunun için yaşadığı şey de budur.
İnsani
görevimizde insanı insan olarak düşünürüz. İnsan görevinde insanı insanda
görüyoruz. Başka bir deyişle, cehaletin esaretini seviyoruz. İlahi görevimiz
insandaki Tanrı üzerine meditasyon yapmaktır. İlahi görevimiz, insanda Tanrı'yı
\u200b\u200bgörmektir. Yani, Ölümsüzlükteki İlahi Vasfı sevmek.
İnsani
görev zorlama ile başlar ve çoğu zaman hayal kırıklığı ve iğrenme ile sona
erer. İlahi görev, bir iç ihtiyaçla başlar ve bir vecd seli ile biter.
İnsan
ödülü ve ilahi ödül. İnsan ödülü, küçük bir insandan alınan geçici bir
sevinçtir. İnsan ödülü, zayıf bir insandan alınan ölmekte olan aşktır. İlahi
ödül, Tanrı'dan gelen sürekli bir Sevinç, sonsuz bir Sevinçtir. İlahi ödül, sonsuz
Sevgidir, Tanrı'nın her şeyi yerine getiren Sevgisidir.
Umutsuz
yaşamda görevlerimizi yerine getiriyoruz ve görevin çalışmanın başka bir adı
olduğunu hissediyoruz. Bu borcun kendimize yüklendiğini ve ödülün en çok
arzulanan zevk olduğunu da hissederiz. Gelecek vadeden yaşamda, görev
gönüllüdür. Ve asla bağlayıcı değildir. Ve ödül, özverili hizmetin enerji
verici sevincidir. Farkındalık yaşamında, görev bizim ilahi gururumuzdur ve
ödül bizim şanlı aşkın yüksekliğimizdir.
İsteksiz
yaşamda ve hatta hevesli yaşamda görevin ödülden önce geldiğini görürüz. Görev
önce gelir, ardından ödül gelir. Farkındalık yaşamında bunun tersi olur: önce
ödül, sonra yükümlülük. Neden? Tanrı birine Aşkın Yüksekliğini, En Yüksek
Aydınlanmasını sunduğunda, bu, Tanrı'nın ona zaten tam farkındalık vermiş
olduğu anlamına gelir. Tanrı onu seçtiği araç olarak kabul etti. Tanrı'nın onu
seçtiği araç olarak kabul etmesi, onun zaten Tanrı'dan en yüksek ödülü aldığı
anlamına gelir. Daha sonra, Tanrı ona görevini anlatır: insanlığı sevmek,
insanlığa yardım etmek, insanlıkta İlahi Vasfa hizmet etmek, Tanrı'yı, sonsuz
Merhameti açığa çıkarmak ve Tanrı'yı, sonsuz Endişeyi yeryüzünde, burada ve
şimdi tezahür ettirmek.
Yıllar
önce seçkin Hintli bilgin P. S. Ray, burada, İskoçya'da, Edinburgh'da eğitim
gördü. Öğrenimini tamamladıktan sonra, bilgisini Hintli kardeşlerle paylaşmak
için Hindistan'ın Bengal kentine döndü. Bir gün biri ona kaç çocuğu olduğunu
sormuş. Cebinden çocuklarının bir listesini çıkardı. Sizce kaç çocuğu vardı?
Kelimenin tam anlamıyla bekar olmasına rağmen yetmiş üç çocuğu vardı! Daha
sonra soruyu soranı yanıtladı, "Bakın, işte benim çocuklarım - yetmiş üç
parlak öğrenci. Onlar benim gerçek çocuklarım. Bekarım. Ama onları çocuklarım
olarak görüyorum. Bana insanlığa hizmet etme fırsatı verdiler ve bu benim
görevim. Bu çocuklara hizmet ederek en büyük görevimi yerine getiriyorum.”
Aynı
teknede olduğumu söylemek istiyorum - evli değilim. Birkaç yüz manevi çocuğum
var. Allah, sonsuz lütfundan en seçkin Nimetlerini benim mübarek başıma
dökmüştür. Ruh çocuklarım bana bolca cesaret ve fırsat verdiler ve ben dünyayı
dolaşırken tüm ihtiyaçlarımı karşıladılar. Bu benim hizmetimdir, kutsal
hizmetimdir ve bu benim doğrudan görevimdir.
Bugün
bu ağustos üniversitesinde özverili hizmetimi yerine getiriyorum. Bu benim son
dersim. Turum sona eriyor. Yaklaşık bir aydır New York'a gitmedim. Cambridge,
Oxford ve diğer üniversitelerde konuştum. İsviçre, Galler, Fransa ve İrlanda
turundan yeni döndüm. Dün İrlanda'daydım ve bugün burada, İskoçya'dayım. Ne
yapıyorum ben? Samimi arayanlara hizmet etmek için tüm samimiyetimle
çalışıyorum. Her insan başkalarına yardımcı olma yeteneğine sahiptir. Bize
sadece Tanrı yardım edebilir ve O her zaman yardım eder. Yapabileceğimiz şey,
dünyadaki herkese hizmet etmek. Allah'ın bir kulu olarak herkes insanlığa
hizmet etme kudretine sahiptir. Hizmet eşsiz görevimizdir.
Manevi
bir bakış açısından, görev ve ödül el ele gider. Aynı manevi madalyonun ön ve
arka yüzleri gibidirler. Görev insanın özlemidir ve ödül Tanrı-Kurtuluşu ve
Tanrı-Farkındalığıdır. Buna ek olarak ödül, insanın ebedi yolculuğudur,
ebediyen aşkın yolculuğudur ve borç, burada yeryüzünde ve orada Cennette
ebediyen dönüşen, ebediyen tezahür eden, ebediyen Gerçekliği tamamlayan
Tanrı'dır.
Aum.
Ey
Yüce Rab,
Sen
benim annemsin.
Sen
benim babamsın.
Sen
benim arkadaşımsın.
Sen
benim Yoldaşımsın.
Sen
Işık-Bilgisin.
Sen
içsel zenginliksin.
Sen
benim herşeyimsin.
Bu
Gerçeği idrak ettiğimizde görevimizi tam olarak yerine getirmiş oluyoruz. İçsel
Pilotu gerçekleştirmekten daha büyük bir görev olamaz. O'nu idrak edin, O'na
kulluk edin, O'nu yeryüzünde tecelli ettirin. Bunun için doğduk.
TANRI
OKULU
Glasgow
Üniversitesi, Glasgow, İskoçya
Katolik
kilise binası
16
Haziran 1973
Hepimiz
burada, Sonsuz Gerçeği arayanlarız. Aynı sınıfta olmasak da, standardımız aynı
olmasa da hepimiz aynı okuldayız. Kimi anaokulunda, kimi ilkokulda, kimi
lisede, kimi üniversitede. Ancak okul, Tanrı Okulu'nun adını taşır ve Tanrı
bizim tek Öğretmenimizdir. Bize iki önemli şey öğretiyor: Tüm dünyayla birlik
duygusuyla iç hayatımızı nasıl aydınlatacağımızı ve dış hayatımızı nasıl feda
edeceğimizi.
Bu
okul, diğer okullar gibi, oldukça az seviyeye sahiptir. Altı derece veya
diploma alıyoruz. İlk diploma doğamızın arınmasıdır, dışsal varlığın arınmasıdır.
İkincisi, sıkıntı ve talihsizlik dünyasından kurtuluş, kurtuluştur. Üçüncüsü
cehalet tuzağından kurtulmaktır. Dördüncüsü, kişinin Aşkın Benliğinin
farkındalığıdır. Beşincisi, Mutlak'ın ifşasıdır. Ve son, en yüksek derece,
Mutlak Yüce'nin tezahürüdür. Bunlar Allah'ın okulunda aldığımız derecelerdir.
Bu
derecelerin tek bir arayıcısı bile reddedilmedi. Zaman içinde, içsel tekâmül
sürecimizde, kesinlikle en azından ilk üç dereceyi alırız. Ama her arayışçı,
eğer samimiyse, hayatının herhangi bir anında disipline ihtiyacı olduğunu
hissetmeye ihtiyaç duyar: fiziksel disiplin, yaşam disiplini, zihinsel
disiplin, psişik disiplin. Disiplin yoksa, kişi çok az ilerleme kaydeder veya
hiç ilerlemez. Ancak disiplin veya özdenetim varsa, o zaman hedefine çok hızlı
koşabilir.
Hayat
ciddiye alınmalıdır. Ama çok ciddiye alınırsa, o zaman Gerçeği çekeriz veya
Gerçeği zorlarız. Ve çekerek veya iterek, Yüce Allah'ın bizden istediği şekilde
Gerçeğe ulaşamayacağız. Hayatı çok ciddiye alırsak, hayattan hemen önemli,
büyük ve görkemli bir şey bekleriz ve istediğimizi elde edemezsek, hemen hayal
kırıklığına uğrarız. Kendimizi bir hiçlik hapishanesinde gibi hissediyoruz.
Hayat meyvesiz, iş meyvesiz, her şey meyvesiz. Hayatı ciddiye almalıyız ama
fazla ciddiye alarak hayattan bize veremeyeceğini hemen talep etmiş oluyoruz.
Buradaki cevap: yavaş ve istikrarlı bir şekilde. Hayatı hedefine doğru yavaş,
tutarlı ve istikrarlı bir şekilde yönlendirmemiz gerekiyor. Biz arzumuzla
hayatı Kader'e yönlendiririz, hayat da sabrı ve azmi ile bize yol gösterir.
Ancak,
bazı insanlar hayatı çok hafife alırlar. Hayatın sunacak hiçbir şeyi olmadığını
düşünürler, bu yüzden bilinçli ve kasıtlı veya bilinçsiz olarak cehaletin
zevklerine kapılırlar. Bilmeliyiz ki, bu tür insanlar absürd ile dostluk
kurmuşlardır. Her yaşam doğrudan Yüce Mutlak'tan gelir. Hayatı boşa
harcayamayız. Her hayatın kendi ciddi anlamı olduğunu hissetmeliyiz. Bireysel
yaşam sonunda Kozmik Yaşam ile birleşir. Sonlu olan, sonlu olanın ışığı, sonlu
olanın yaşamı Sonsuza dalacaktır. Sonsuz'dan geldik. Burada, yeryüzünde elli ya
da yetmiş yıl rollerimizi oynuyoruz ve sonra emekli oluyoruz. Bir süre sonra,
dünyadaki bireysel yaşamda yaşayan Evrensel Yaşamı gerçekleştirmek için yeni
bir mesajla, daha yüksek bir ışıkla, daha güçlü bir güçle bir kez daha dünyaya
giriyoruz. Hayatı çok hafife alırsak, hayata yeterince dikkat etmezsek, o zaman
bilinçsizce veya bilinçli olarak içsel olasılıklarımızı reddeder ve içsel
yeteneklerimizi yok ederiz.
Hayatın
bir kabulü daha var, insanın kabulü. Sonuçta insan olduğumuzu ve belirli
şeyleri yapmamıza izin verildiğini hissediyoruz. Yaşam deneyimlerinin sonunda
bizi Kaderimize götüreceğini hissedebiliriz, ancak insan olduğumuz için cehalet
denizinde istediğimiz kadar kalabiliriz. Sürekli hata yapabilir ve yine de
Tanrı'nın bağışlamasını bekleyebiliriz. Bu, insanın yaşamı kabul etmesi veya
insanlık dramına katılımıdır. Ancak bu tutum aynı zamanda affedilemez bir
hatadır. Cehaletten bir an önce kurtulma ihtiyacı hissetmeliyiz - zorla değil,
isteyerek. İçsel gücümüzle, içsel ihtiyacımızla, içsel yaşantımızla cehalet
denizinden çıkmalıyız.
Bir
de dördüncü yaklaşım var. Hayatı ilahi olarak kabul ediyoruz. Her an,
yaşamlarımızı etkilemeye çalışan Tanrısallık denen bir şeyin olduğunu
hissedebiliriz. Her saniye Tanrı öne çıkmak ister ve biz bilinçli ya da
bilinçsiz olarak buna izin vermeyiz. Ancak dua eder ve meditasyon yaparsak,
İlahi Vasfın öne çıkmak için büyük bir fırsatı vardır. Mutlak Gerçeğin samimi
bir arayıcısının her gün meditasyon yapmasının nedeni budur. Kendi İlahi
Vasfını geliştirme ihtiyacı hisseder, çünkü İlahi Vasfta gerçek bir tatmin
duygusu kazanır.
Her
arayan tatmin için ağlar. Çocuk lolipoptan doyum alıyor. Bir adamın arzusu,
milyonlarca dolar aldığında tatmin olur. Manevi hayata yeni başlayan bir arayışçı,
bir damla ışık ve huzur aldığında tatmin olur. Hepimiz tatmin peşinde
koşuyoruz. Ama gerçek doyum, tam doyum hâlâ çok uzakta. Mutlak tatmin, ancak
Tanrı-Tezahürü en yüksek yönüyle yeryüzünde yerini aldığında yeşerecektir.
Şimdi Allah'ın tecellisi örtülü ve aşikar bir şekilde gerçekleşmektedir. Tanrı
birçok insan tarafından idrak edilmiştir. Birçoğu Tanrı'yı
\u200b\u200bgösterdi. Ancak çok azı Tanrı'yı tezahür ettirebildi çünkü dünyanın
aydınlanmamış ve hevessiz bilinciyle çevriliydiler. Yüce'nin tam tezahürü
yeryüzünde gerçekleşene kadar, hiçbir arayıcı tam olarak tatmin olamaz.
Farkındalık
bir şeydir, tezahür başka bir şeydir. Tezahür olmadığı sürece mükemmel
Mükemmellik çiçek açmaz. Bir mango ağacına tırmanmak farkındalıktır. Tekrar
mangolarla gelip, olmayanlara dağıtmak vahiydir. İnsanlara mangoları
dağıttıktan sonra, bu mangoların Nektar ve Ölümsüzlük olduğunu ve Ölümsüzlükten
her insanın sonunda tanrılaşacağını ve tam Ölümsüzlüğü kazanacağını onlara
hissettirmek için yeryüzünün bilinci bir tezahürdür. Bir mango ağacına
tırmanmak harika ama yeterli değil. Mango dağıtmak ve önemini dünyaya duyurmak
için tekrar aşağı inmeliyiz. Biz bunu yapana kadar rolümüz tamamlanmış sayılmaz
ve Tanrı tatmin olmaz ve yerine gelmez.
Her
arayan önemli bir rol oynar. Yolculuğunun en başında, Tanrı'nın seçilmiş çocuğu
olduğunu hissetmelidir. Kendisini Tanrı'nın seçilmiş çocuğu olarak kabul
ederse, o zaman pek çok ilahi olmayan nitelik onun doğasından otomatik olarak
çıkacaktır. "Ben Tanrı'nın seçilmiş çocuğuyum" diyebilirse, hararetle
savaşmak ve şüphe, korku ve ayartmayı uzaklaştırmak için içsel cesareti hemen
hissedecektir. Şüphe, ona Tanrı'yı idrak etmenin bir tür saçmalık olduğunu, en
yüksek Gerçeği idrak etme yeteneğine sahip olmadığını söyleyemeyecektir. Arayan
Tanrı ile birliğini hissedeceği için korku onu hemen terk edecektir. Mesih,
"Ben ve Babam biriz" demek için farkındalığının gücünü kullandı.
Aday, “Ben ve Babam biriz” demeye başlarsa, bu onun hayal gücüyle
söylenecektir. Ama bugün hayal edebildiğimiz yarın gerçeğe dönüşecek. Bilim
adamı bir deneyin sonucunu tahmin eder, sonra onu gerçekleştirir ve gerçeği
keşfeder. Bugünün rüyası yarının gerçeğidir.
Manevi
yolculuğumuza hayal gücü ile başlamalıyız. Hayal gücümüzün içinde, hiç bitmeyen
bir yukarı yolculukta sürekli yükseğe, daha yükseğe, daha yükseğe tırmanmaya
çalışan özlem olan içsel çağrıyı hissetmemiz gerekir. Hepimizin bu özlemi var,
bu yüzden kesinlikle en yüksek Gerçeği gerçekleştireceğiz.
Tanrı-idraki
bir kişinin tekelinde değildir. Birçoğu Tanrı'yı idrak etti ve birçoğu hala
Tanrı'yı idrak ediyor, ta ki Yüce'nin herkes tarafından idrak edildiği gün
gelene kadar. Ama Tanrı'nın Saati denen bir şey var. Tanrı'nın saati, Tanrı
tarafından seçilen zamandır. Bugün Allah benden razı oldu, yarın Allah senden
razı olacak. Öbür gün başkasından razı olur. Bizden tamamen tatmin olduğu anda,
bize bir armağan armağanı sunacak - Tanrı'yı idrak etme, Tanrı'yı keşfetme.
Özlemlerinde
zayıf olan bazı arayıcılar var. Onlara, bugün arzuları zayıfsa sonsuza dek
hayal kırıklığına mahkum olmayacaklarını söylemek istiyorum. Yavaş ve
istikrarlı bir şekilde ilerleyin. Kendinizi zayıf hissediyorsanız, sizi
koruması için hemen İçsel Kılavuz olan Rab'be dua edin. Mutlaka verecektir.
Zayıf arayıcı sığınak ve korunma için ağlar ve bunları meditasyonundan
beklemeye hakkı vardır. Güçlü, düzenli, özverili ve duygusal bir şekilde
meditasyon yapan bazı arayıcılar vardır. Onlara, hayal güçlerinden
bekleyebilecekleri ve beklemeleri gereken şeyin neşe, içsel bir neşe,
sınırlamaları, kusurları, esareti ve ölümü aşan bir neşe olduğunu söylemek
istiyorum. Bir kişi sınırlamaların, kusurların ve bağımlılığın üstesinden
geldiyse, o zaman içsel varlığı büyük bir neşeyle boğulacaktır.
Arayıcı
neşeli olduğunda, içsel neşeyle, içsel ışıkla ve içsel hazla doluyken, O'nu
gerçekleştirmek ve tezahür ettirmek için İçsel Kılavuz'a bir şeyler sunmalıdır.
Bu teklif bir minnettarlıktır. İçsel varlığını sınırsız ölçüde Huzur, Işık ve
Keyifle dolduranın İçsel Pilot olduğunu bilir. Şimdi o İçsel Pilot'u, Yüce'yi
yeryüzünde tezahür ettirmek istiyor ve bunu şükran, duygusal şükran ve sürekli
şükran yoluyla yapıyor. Minnettarlık gösterdiğinde, Sevincinin, Işığının ve
Zevkinin gücü, niceliği ve hatta niteliği otomatik olarak artar.
Minnettarlığını nasıl gösterebilir? İradesini sürekli ve bilinçli bir şekilde
Yüce Olan'ın İradesine teslim ederek kolayca ve aynı zamanda etkili bir şekilde
şükran gösterebilir. Kendisini Lord Supreme'in Ayaklarında vasıfsız bir
enstrümandan başka bir şey gibi hissetmemeli. Yüce Lord'un koşulsuz aracı
haline geldiğinde, Kutsallığın tezahürü, Gerçekliğin tezahürü, Ölümsüzlüğün
tezahürü burada yeryüzünde meydana gelebilir ve gelecektir.
Bugün
Allah'ı düşünüyoruz, Allah üzerine meditasyon yapıyoruz, Allah'ı bir gün kendi
gözlerimizle göreceğimiz düşüncesiyle tefekkür ediyoruz. Sonunda Tanrı'yı
şahsen gördüğümüzde, hayal kırıklığına uğramayız. O zaman Tanrı'yı çok yakın
görmeye çalışıyoruz. Tanrı bize çok yakınlaştığında, bilinçli ve sürekli olarak
kendimiz Tanrı olma ihtiyacı hissederiz. Ama bunu yapan biz değiliz, içimizde
talip olan Allah'tır. Bugünün insanı bilinçsiz Tanrı'dır. Yarının insanı
tamamen Tanrı tarafından idrak edilecek.
Arayıcının
yolculuğunun sonu yoktur. Her gün bir önceki başarılarımızın ilerisindeyiz ve
önceki hedeflerimizi aşıyoruz. Dua edersek, konsantre olursak, meditasyon
yaparsak, sürekli olarak kendimizi aştığımızı derinlerde hissederiz. Engeli
aşamayız ama başarıyı aşarız. Dünün hedefi bir şey görmekti, bugünün hedefi bir
şeyler hissetmek, yarının hedefi bir şey olmak olacak. Meditasyonda
Gerçekliğin, Kutsallığın ve Ölümsüzlüğün var olduğunu gördük. Artık hayatımızın
bir parçası olduklarını hissediyoruz. Ve bu Gerçeklere dönüşmemiz ve onları
hayatımızda somutlaştırmamız an meselesidir.
İSTEK
VE İSTEK
Aberdeen
Üniversitesi, Aberdeen, İskoçya
Marischal
Koleji
18
Haziran 1973
Yoga
Sanskritçe bir kelimedir. Birlik, En Yüksek ile bilinçli birlik, Mutlak ile
bilinçli birlik demektir.
Maneviyat
geniş bir konudur. Yoga bize bu konuyu nasıl öğreneceğimizi öğretir. Yoga
ayrıca bize Tanrı'ya, Mutlak'a nasıl özgürce erişebileceğimizi öğretir.
Hepimiz
biriz, ayrılmaz bir şekilde Tanrı ile biriz. Ama birliğimiz bilinçsiz. Yoga
yaparsak, maneviyat uygularsak, o zaman Tanrı ile birlik bilinçlenir. Dahası,
kalıcı ve bölünmez bir şekilde bilinçli hale gelir.
Dünya
iki şey tarafından yönetiliyor, sadece iki şey: arzu ve istek. Arzu, sıradan
bir hayat, neredeyse bir hayvan hayatı yaşamak isteyenler içindir ve istek,
Kozmik Tanrıların hayatını yaşamak isteyenler içindir. Arzu yaşamının hemen
ardından yıkım gelir. Arzu yaşamını vahiy takip eder ve vahiyden sonra tezahür
gelir - Kutsallığımızın tezahürü, İçsel Pilotun tezahürü ve Mutlak'ın burada
yeryüzünde tam, eksiksiz tezahürü.
Bazı
insanlar sahip olduklarından ve olduklarından memnundur. Sahip oldukları şey
maddi zenginliktir ve onlar arzudur. İstekleri vardır ve istekleri büyük ölçüde
gerçekleşir ve tatmin olurlar. Bu insanlar için aspirasyon yoktur. Cansız,
statik varlıklardır. Hayal kırıklığından ve arzu-yaşamının çöküşünden mustarip
insanlar, en azından arzunun kendilerine kalıcı bir tatmin getirmediğini
hissederler. Daha fazla bir şey elde etmek, bir şey elde etmek veya onlara
gerçek tatmin sağlayacak bir şey olmak istiyorlar. Zamanla, bu insanlar arzu ve
maddi refah dolu bir hayatın çözüm olmadığını hissedecekler.
İnsanların
manevi bir hayata başlamasının veya Yoga yapmak istemesinin çeşitli nedenleri
vardır. Bazıları, dünya onları hayal kırıklığına uğrattığı veya ihanet ettiği
için manevi hayata girer ve dünyaya karşı acı bir tiksinti ile dolarlar. Maneviyatın
tek cevap olduğunu düşünüyorlar.
Bazı
insanlar manevi hayata girerler çünkü her yerde acı görürler. İçlerinde
ıstırap, dışarıda ıstırap, ailelerinde ıstırap, kendi içlerinde ıstırap,
dünyanın her yerinde ıstırap. Acı çekmenin çözüm olmadığını biliyorlar. Cevap
başka bir şey - barış, ışık ve içsel zevk. Ve bunu ancak ruhsal yaşamda elde
edebileceklerini hissederler. Bazıları ıstırabın kökünün arzu olduğunu fark
etti. İnsanlar bilinçli ya da bilinçsiz sayısız arzuyu besledikleri için acı
çekmeye zorlanırlar. Arzuları yerine getirilmediğinde hayal kırıklığı yaşarlar;
arzuları yerine getirildiğinde yine de acı çekerler çünkü arzularının yerine
getirilmesinin sonsuz derecede daha önemli ve tatmin edici olabileceğini
düşünürler.
Bazıları
bir adım daha ileri gitti ve gerçek suçlunun arzu olmadığını anladı. Asıl suçlu
cehalettir. Cehaletin zevklerine kendimizi kaptırırız ve cehalet bize her an
arzu uyandırır. İç göğümüz bulutlarla kaplıdır ve bu bulutlar cehalettir. Bu
içsel gökyüzünü sürekli bir içsel çağrıyla, kalbimizin derinliklerinde,
varlığımızın en iç köşelerinde sürekli duyduğumuz bir çağrı ile
aydınlatabiliriz. İçsel olarak ağladığımızda, içsel varlığımızda yükselen bir
alevin varlığını hissederiz. Bu alev yukarıya, daha yükseğe, en yükseğe yükselir
ve mükemmelliğin zirvesine dokunur. Bu bilinçli çağrının özel bir adı vardır -
aspirasyon.
Bu
içsel çağrı bizi sonsuz Güzellik, sonsuz Zevk, sonsuz Mükemmellik dünyasına
taşıyacak. Bu dünyalar, ruhsal hayata başlayan insanlar içindir. Onlar
kutsanmıştır. Gerçeği biliyorlar. Maddi refahın onlara ölümsüz Yaşam, ölümsüz
Işık ve Zevk getirmeyeceğini biliyorlar. Bu imkansız. Yalnızca içsel yaşam,
özlem ve adanmışlık yaşamı onlara sonsuz ölçüde ölümsüz Barış, Işık ve Mutluluk
verebilir.
Tabii
ki, manevi hayata neden başladığınızın, acı çekmenin, hayal kırıklığının veya
başka bir faktörün sizi zorlamasının bir önemi yok. Manevi hayatı içtenlikle ve
özveriyle kabul ettiğinize göre, bu yeterlidir. Manevi yoldaki istekliliğiniz
ve şevkiniz önemli olan tek şeydir.
Manevi
yaşamda hesap veya entelektüel tutum olmamalı, yalnızca İçsel Kılavuz'a kendini
verme olmalıdır. Tutum doğrudan içsel varlıktan kaynaklanmalı ve akıldan veya
akıldan geçmemelidir. Bu, zihni tamamen reddedeceğiniz ve zihni ihmal
edeceğiniz anlamına gelmez. Ama şu anda kullanmakta olduğunuz zihin, fiziksel,
dünyaya bağlı zihindir. Yetenekleri çok sınırlıdır, ancak buna rağmen sizi ve
başkalarını sürekli olarak yargılar. Zihin her zaman başkalarından şüphelenmeye
hazırdır. Şüphenin en büyük bilgelik olduğunu düşünüyor. Şüphe etme yeteneğinin
en büyük başarısı olduğunu düşünüyor. Ve zihin şüphelenirse veya şüpheye
düşerse, büyük ve önemli bir şey yaptığına inanır. Doğal olarak, çok sık olarak
onun yargılarının tamamen yanlış olduğunu görürsünüz, çünkü zihnin yargıları
kendi önyargılarına ve önyargılarına dayanır. Ama kalp sevginin kendisidir,
birliğin kendisidir, kendiliğindenliğin kendisidir.
Maneviyat
okyanusunun önünde durun ve zihninizi kullanın. Zihin, okyanusun çok soğuk ve
dalgalarının vahşi ve tehlikeli olduğunu söyleyecektir. Şüphe, dalgaların sizi
yutacağını söyleyecektir. Ama kalp onu bir yıkım okyanusu olarak değil, bir
Aydınlanma, Mükemmellik ve Tamamlanma okyanusu olarak görecektir. Bu okyanusa
atlayarak, Gerçeklik okyanusuna gireceğinizi ve er ya da geç Gerçekliğin
kendisi olacağınızı hissedecek.
Bazı
insanlar maneviyat okyanusundan çok korkarlar. Orada kurtarılamayacaklarını ve
maneviyat okyanusunun onları yutacağını hissediyorlar. Hakikat okyanusuyla
ilgilenmemelerinin ve şimdi cehalet okyanusunda yüzmelerinin yegâne sebebi
budur. Ancak belli bir yerde olabiliriz: ya cehalet-gecesinde, ya da
Işık-Hikmet'te. Cehalet-gece hemen önümüzde ve aynı zamanda Işık-Hikmet
içimizde derinlerde. Seçimi yapması gereken biziz. Işık-Bilgeliği kabul
edersek, o zaman hayatımız mutlaka dönüşecek, aydınlanacak ve
mükemmelleşecektir. Ama cehalet gecesini seçersek, hayatımız cehalet tarafından
tüketilir ve yok edilir.
Eğer
gerçekten maneviyat yolunda yürümek istiyorsak, o zaman içimizin
derinliklerinden sürekli olarak Işık yolunu takip etmek ve yavaşça, değişmeden
ve istikrarlı bir şekilde Işığa dönüşmek için ilham alacağız. Sonra
yolculuğumuzun sonunda Yüce Sevgilimiz İçsel Pilot'un bizi Aşkın Neşesi ve
İlahi Gururu çelengiyle taçlandırdığını göreceğiz.
İLAHİ
UMUT
Edinburgh
Üniversitesi, Edinburgh, İskoçya
güney
öğretim odası,
David
Hume Kulesi
28
Haziran 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kardeşlerim, umuttan manevi bir bakış açısıyla bahsetmek
istiyorum. Hepimiz arayış içinde olduğumuz için, ilahi ümidimizin bir gün gerçekleşmesi
manevi özlemimiz aracılığıyla gerçekleşir. Nedir bu umut? Bu umut,
Tanrı-idrakidir.
umut
nedir? Umut, insanı bilinmeyene hazırlamaktır. Umut, insanın bilinmeyene
duyduğu özlemdir. Şu anda, bilinmeyen insanın nihai başarısıdır, bilinemeyen
ise Tanrı'nın ebedi Şimdi'sidir.
Umut
içsel bir insan çabasıdır. Sıradan insan kendi içsel çabasının farkında
değildir, ama en yüksek Gerçeğin arayıcısı bunun tamamen farkındadır. Bu içsel
çaba, arayana yeni bir şey görmesi, yeni bir şey hissetmesi, yeni bir şey
söylemesi, yeni bir şey yapması ve sonunda yeni bir şey olması için ilham
verir.
Gülümsediğimde
etrafımda yeni bir şeyler görüyorum; aradığımda kalbimde yeni bir şey
hissediyorum; dua ettiğimde, yüksek dünyalara yeni bir şey söylerim. Meditasyon
yaptığımda, iç ve dış dünyalar için yeni bir şey yapıyorum. Teslim olduğumda,
yeni bir şeye, Tanrı'nın seçilmiş aracına dönüşürüm.
Manevi
yaşamda umut yenidir. Bu yenilikte kendini aşma bulunur. Kendini aşmamız,
Tanrı'nın Gururu, O'nun bizdeki göksel Gururudur. Ve Tanrı'nın Gururu, bilinçli
ve sürekli minnettarlığımızda yaşar.
Umut
ve inanç iki yakın kardeştir, her zaman yan yana yürürler. Umut inancı besler
ve inanç umuda değer verir. Umut, Tanrı-Gerçeklik'te Tanrı-Güzellik hayalleri
kurar. İnanç, Tanrı-Güzel'de Tanrı-Gerçekliğin hayalini kurar. Umut, yarının
kalbini bugünün bedenine çeker. İnanç, bugünün bedenini yarının kalbine iter.
Yarının kalbi bugünün vücuduna girdiğinde, kişinin özlemi başarı ile
taçlandırılır. Bugünün bedeni yarının kalbine girdiğinde, Cennet vizyonu başarı
ile taçlandırılır. İnsanın başarısı, Allah'ın Rahmet-Nurunun zaferidir,
Cennetin başarısı, Allah'ın Yüksek Şuurunun zaferidir.
Umut
etmek, gönül gözüyle görmektir. Umut etmek, canın ve bedenin kaptanı olarak
kalbi seçmektir. Umut etmek, karanlık-geceyi sürgüne göndermek demektir. Umut
etmek, içsel güneşin varlığını hissetmektir. İç güneş var olur, iç güneş olur.
İçsel güneşin bilincinde yaşadığımızda, Tanrı'nın Işık Sessizliğinin en yüksek
Yüksekliğine ulaşırız. Dış güneşin bilincinde yaşadığımızda, Tanrı'nın
yeryüzündeki tezahürünün yaşam sesiyle bir oluruz.
Manevi
hayatta umut, tevazunun ışığıdır. Evrimin şu anki aşamasında , insan
alçakgönüllülüğü zorunlu alçakgönüllülüktür. Ancak ilahi alçakgönüllülük
duygusal, kendiliğinden alçakgönüllülüktür. Alçakgönüllülük, Tanrı'nın
Gerçeklik Kıyısına ulaşan Düş Kayığıdır. Alçakgönüllülük, insanın gerçekliğinde
Tanrı'nın güzelliğidir.
Manevi
bir hacı, Sonsuzluk yolundaki yolculuğuna başladığında, umudu tevazu ışığından
başka bir şey değildir. En sonunda, doğuştan verilen, kutsallık hakkına
dönüşür. Sonra nihayet, doğumdan itibaren verilen ilahilik hakkı, Sonsuzluk
Gülüşüne, Ebediyet Işığına ve Ölümsüzlük Yaşamına dönüşür.
İlahi
umut, ruhumuzun Ebedi Yüce'ye, burada yeryüzünde O'nu tamamen idrak edeceğimize,
O'nu tamamen ifşa edeceğimize ve O'nu tam ve mükemmel bir şekilde tezahür
ettireceğimize dair verdiği sözdür. Ancak, dünyevi umutlar ve ilahi olmayan
umutlar vardır. Aniden multimilyoner olmak istiyoruz. Dünyaya hakim olmak ve
yok edilemez canlımızın üstünlüğünü görmek istiyoruz. Tüm dünya ayaklarımızın
altında olsun ve ışığı aklımızdan alsın istiyoruz. Dünya karanlıkta, sadece biz
ışık denizinde yıkanıyoruz - bu bizim kesin inancımız. Bu nedenle, dünyaya
genel olarak ışık sunabileceğimizi hissediyoruz. Her şeye sahip olduğumuzu ve
her şey olduğumuzu hissediyoruz; tek umudumuz dünyanın ayaklarımızın altında
olması. Dünyevî ümit, ilâhî ümit gibi değildir. O, bizi birbirimize bağlayan
aydınlanmamış arzudur. Böyle bir arzu sonunda hayal kırıklığı getirir ve hemen
ardından tam bir çöküş gelir.
Şimdi
ruhsal yaşamda umut dediğimiz şeye, yüzlerce ve binlerce yıl önce, ruhumuzun
Mutlak Yüce'ye vaadini çağırdık: O'nu idrak etmek, O'nu açığa çıkarmak, O'nu
yeryüzünde tezahür ettirmek. O zamanlar ilahi umut, dünya sahnesine
çıkacağımıza ve Tanrı'nın Kozmik Oyununa bilinçli oyuncular olarak
katılacağımıza dair ruhumuzun vaadiydi. Yavaş yavaş, kademeli olarak ve şüphe
götürmez bir şekilde manevi yaşama girerken, bu vaat içimizden öne çıktı. Yavaş
yavaş, bu vaadin gücü ve ışığı, uyanmış bilincimizde daha belirgin hale geldi.
Artık ümidi bir vaat olarak görmüyoruz, Allah'ın yeryüzündeki tecellisi için
gerekli bir hazırlık olarak görüyoruz.
Sıradan,
hevessiz dünyada, umut genellikle havada kaleler inşa etmekten başka bir şey
değildir. Ancak manevi hayatta, içsel umut ve özlem dediğimiz içsel çağrı her
zaman el ele gider. Burada umudumuz ilahi bir haberci rolünü oynuyor. Umut, her
zaman gerçeğin bir adım önünde olan bir rüya gibidir. Tanrı, Arayıcının Hedefe
Yönelik Arzusuna rehberlik etmek için Çekici Ellerini kullanır. Tanrı, Düş
Kayığını sürekli aşkın Ötesinin Altın Sahiline yönlendirir.
Bir
insan evladının ümidi daha yüksek bir derece veya diploma almaktır. İlahi
çocuğun umudu ya da yukarı doğru özlemi, Barış, Işık ve Mutluluğu sonsuz ölçüde
elde etmektir. Arayanın umudu özlem ışığıdır ve İçsel Pilotun umudu
Zevk-Kusursuzluktur. Arayan her bir birey, İçsel Pilotuna bilinçli ve sürekli
bir vaadi temsil eder. Aynı şekilde, İç Pilot, arayan kişiye bilinçli ve
sürekli bir söz vermeyi temsil eder.
Arayıcı,
özlem ışığında, Tanrı'nın Dramasındaki eşsiz rolünü oynamak ve Tanrı'yı,
Tanrı'nın Kendisinin arzuladığı gibi tezahür ettirmek için Yüce'nin Kozmik
Rüyasına girer. Tanrı, Mükemmellik Işığı aracılığıyla arayanın özlem ışığına
girer ve ona ezelde sahip olduğunu ve ebedî olanı verir. O'nun sahip olduğu,
insanlığın dayanılmaz acılarını taşıyan Altın Kayık'tır, O, Sonsuzluğun,
Sonsuzluğun ve Ölümsüzlüğün Altın Kıyısıdır. Ayrıca, insanlığın dayanılmaz
acılarını, sayısız kusurları, sınırlılıkları, cehaleti, bağımlılığı ve ölümü
O'nun sonsuz Ötesinin Altın Kıyısına getiren Kılavuz Kendisi ve Kayık
Kendisidir .
YOL,
GERÇEK, HAYAT
Glasgow
Üniversitesi, Glasgow, İskoçya
Kraliçe
Margaret Kulübü
29
Haziran 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, sonsuz Hakikat ve Işığın sevgili arayıcıları,
"Yol, Hakikat, Yaşam" konulu kısa bir konferans vermek istiyorum. Bu,
üniversitenizin sloganıdır. Bu yüce bir slogan, bu yüzden bu konu hakkında
manevi bir bakış açısıyla konuşacağım.
İki
bin yıl önce, Kurtarıcı Mesih şöyle dedi: "Ben Yol'um, Ben Hedefim."
Açıklanan arzusu Yol'du, O'nun tezahür eden farkındalığı Hedefti. İnsanın ilk
ve en önemli başarısı Yol'dur. İnsanlığın son ve en şanlı başarısı Hedeftir.
Yolu kısaltmanın bir yolu var. Hedefi yakınlaştırmanın bir yolu var. Yol nasıl
kısaltılır? Alıcılığınızı güçlendirin. Hedefe nasıl yaklaşılır? Tanrı'nın
İradesinden önce iradenizden koşulsuz olarak vazgeçin. Duyarlı, özverili ve
sürekli kendimizi vererek alıcılığımızı artırırız. Memnuniyetin yalnızca
Tanrı'da bulunduğu ve yalnızca Tanrı'nın en yüksek memnuniyetimiz olduğu
gerçeğini fark ederek kayıtsız şartsız vazgeçeriz. Ancak bu yüce gerçeği
keşfettiğimizde Tanrı'nın İradesine koşulsuz teslim olmaya çalışabiliriz.
Tanrı'nın
sayısız çocuğu vardır. Tanrı'nın ailesindeki gerçek en büyük oğuldur. Hakikatin
hemen ardından Barış gelir. Hakikat ve Barış birbirine son derece yakındır,
birbirini tamamlar. Her zaman birbirlerini mutlu ederler. Hakikat, kardeşi
Barış'a Aşkın Yüksekliği verir ve Barış, kardeşi Hakikat'e sonsuz Derinlik
verir.
Babaları,
Yüce Rab, sadık iki oğlunun bu karşılıklı teklifini gözetir. Allah onlara,
Kendi Yaratılışında onların fevkalade yeri doldurulamaz olduklarını söyler.
Tanrı Gerçeğe şöyle der: “Doğru oğlum, yeryüzü senin sayende ayakta duruyor.
Sensiz yeryüzü hiçbir şeye ulaşamaz.” Tanrı Rest'e şöyle der: “Barış oğlum,
ancak senin sayende dünya beni kabul edebilir. Yeryüzünde kalmasaydın, yeryüzü
Bana asla ulaşamazdı.”
Ve
Hakikat ve Barış, Yüce Babalarına derler ki: “Baba, Sana hizmet ettiğimiz
doğrudur, ama biz vazgeçilmez değiliz. HAYIR! Biz Sizin Yaratınız. Yaradan
Sensin ve yeri doldurulamaz sadece Sensin. Size hizmet etme fırsatını bize
verdiğiniz için Size çok minnettarız. Olmak istiyoruz, olmak istiyoruz. Sizin
habercileriniz olmak istiyoruz. Yeryüzünün acılarını Cennet-Hazırlığa taşımak
istiyoruz. Cennetin Lezzetini yeryüzünün dayanılmaz acılarına indirmek
istiyoruz. Lütfen bu görevi tamamlamamıza izin ver ki bizim aracılığımızla
Kendini gerçekleştirebilesin, Peder.”
Umutları
böyledir ve arzuları böyledir. Sürekli Yüce Rablerinin Ayaklarında olmak
isterler. Onlar, Sevgili Yüce'nin Ayaklarında kalırlarsa, ancak o zaman
yeryüzünün Mutlak Yüce'nin yüce Yüksekliğinin ve ebedi Derinliğinin değerini
bileceğini hissederler. Hakikat ve Barış, yeryüzüne Yüce'nin kim olduğunu ve
O'na nasıl ulaşılacağını göstermek için aracılar veya temsilciler olarak
hareket edebileceklerini hissederler. O'na nasıl gelebilirsin? Kişi O'na ancak,
hakikatin aşkın Yüksekliği ve Huzurun aydınlatıcı Derinliği önünde, hevesli bir
kişinin özverili feragatiyle gelebilir .
Gerçek,
Yol ve Yaşam arasındaki bağlantıdır. Gerçek, enerji ile dolar ve Sonsuz'u
arayanların gittiği Yolu, Sonsuzluk Yolu'nu aydınlatır. İlahi Hayatı besleyen
Hakikattir. İlahi Yaşamın yeryüzünde tam olarak tezahür etmesine yardımcı olan
Hakikattir. Gerçek, Hedefe giden yol ile dünyadaki ilahi mükemmel yaşam olan
Hedefin kendisi arasındaki bağlantı halkasıdır.
İnsan
Hayatı ve İlahi Hayat. İnsan hayatı dünya hayatıdır. Dünyada ihtiyacımız olan
şey, doğamızın dönüşümü, sınırlı bilincimizin dönüşümü, dünyaya bağlı
ihtiyacımızın ve realitemizin dönüşümüdür. İlahi Yaşam, içinde en yüksek
Gerçekliği tezahür ettirdiğimiz yaşamdır. Gerçeklik şarkısını zaten öğrendik,
ama henüz onu burada, dünyada söylemeye başlamadık. İnsan yaşamının anlayışı
şudur:
Barış,
Neşe ve Işık Denizi
Ulaşılamaz,
biliyorum.
Fırtınayla
sarsılmış, ağlayan gece içimde
Öfkelenecek
ve akacak bir yer arıyorum.
Ben
Zaman denizinde bir salım
Küreklerim
yıkanıyor.
Ülkeye
nasıl ulaşmayı umabilirim?
Tanrı'nın
Ebedi Günü?
Ama
İlahi Yaşamın gerçekleşmesi şudur:
Ama
burada! Altın flütünü duyuyorum
Zirvenin
inişini işaret ediyor.
Şimdi
kurtuldum, ey Mutlak!
Ölüm
gitti, kasvetli gece gitti!
İnsan
hayatı ve sorumluluk yan yana gitme ihtiyacı duymaz, insan hayatı ve görev yan
yana gitmek istemez. Çoğu insan sorumluluğu ve görevi kabul etmeyi çok tatsız
bulur. Bırakın başkalarının eylemlerini, kendi eylemlerinden bile sorumlu olmak
istemezler. İnsan hayatı sorumluluktan korkar. İnsan hayatı borçtan korkar.
Ancak İlahi Hayat, sorumluluğu altın bir fırsat olarak kabul eder. İlahi Hayat,
borcu altın bir fırsat olarak kabul eder. İlahi Hayat, Tanrı'nın verdiği
görevleri yerine getirerek Cennete olan yolculuğumuzu hızlandırabileceğimizi
anlar, çünkü Tanrı'yı memnun eden budur. Ve İlahi Yaşam, tatminin ancak Tanrı
tatmin olduğunda hayatımızda yeşerebileceğini bilir. Ne söylersek söyleyelim,
ne yaparsak yapalım ve ne elde edersek edelim, Tanrı'yı memnun etmezsek, gerçek
tatminimiz her zaman çok uzak olacaktır.
Sonsuzluk
Yolunda yürüyen Arayıcılar, her zaman ilki yapmayı doğrudan görevleri olarak
görürler. İlki, Tanrı-idrakidir. Tanrı-memnuniyeti, yalnızca Tanrı-idraki
olduğunda gerçeğe dönüşür.
İlahi
sevgimiz, ilahi bağlılığımız ve ilahi teslimiyetimiz ile Allah'ı en küçük
ölçüde bile tatmin edebilirsek, o zaman acizlik, arzu ve hüsranla dolu
hayatımız büyük bir tatmin hayatına dönüşecektir. Ama başarımızda Tanrı yoksa,
orada tatmin olmaz. Bu nedenle, sonsuz Gerçeği arayanlar, en yüksek tatminin
Tanrı'da ve yalnızca Tanrı'da yaşadığını anlamalıdır.
İnsan
gerçeği bize Tanrı'nın Cennette veya başka bir yerde olduğunu, ancak içimizde
olmadığını söyler. O bize yabancı veya yabancı. Biz yeryüzünde cehaletin
zevklerini yaşarken, O en yüksek Cennettedir. Saf olmayan hayatımızda, şuursuz
hayatımızda, ölümlü hayatımızda Tanrı'nın Varlığı daha gerçek olabilir mi?
İnsan gerçeğinin söylediği bu. Ancak ilahi Gerçek, ruhani ve açık sözlerle
bize, Tanrı'nın içimizde olmasının önceden belirlenmiş olduğunu söyler. Bize
bahsettiğimiz Cennetin oralarda bir yerde, daha yüksek bir kurgusal bilinç
seviyesinde olmadığını açıklıyor. Cennet bir yer değildir, Cennet aydınlanmış
kalbimizin içindeki bir bilinç düzlemidir. Tamamen aydınlanmış olan bu bilinç
düzlemi, dünyanın aydınlanması, insan bilincinin aydınlanması için yaşar.
Cennetin ne olduğunu ve nerede olduğunu bilirsek, ilahi bir hayat sürmek çok
kolaydır çünkü Cenneti kendimizin ayrılmaz bir parçası olarak görürüz.
Allah
bize kendi gözümüzden ve burnumuzdan daha yakındır, sadece bizim O'nu görme
kabiliyetimiz yoktur. Gözler kapalıyken göremeyiz, önümüzü bile göremeyiz.
Benzer şekilde, iç göz kapalıysa Tanrı'yı göremeyiz. İç gözümüzü, üçüncü
gözümüzü açtığımızda geçmişi görebiliriz, geleceği görebiliriz, Allah'ın
Yüksekliğini görebiliriz, Allah'ın Derinliğini görebiliriz.
Ne
yazık ki üçüncü gözümüz derin uykuda olduğu için bu göze ihtiyaç duymuyoruz.
Çoğu insan geçmişte ne olduklarını bildikleri için geçmişlerini ve
geleceklerini görmekten korkarlar. Nasıl bir hayvan yaşamı sürdürdüklerini
biliyorlar ve onu bir daha görmek istemiyorlar. Ve geleceğin enginliğini,
Ebedi'nin, Sonsuz'un ve Ölümsüz'ün enginliğini gördüklerinde korkudan
ölecekler. Aynı zamanda, bazı insanlar üçüncü gözlerini açmaya hazırlar, ancak
Tanrı'nın Saati onlar için henüz vurmadı. Üçüncü gözü açmak için birkaç yıldır
meditasyon yapıyorlar ama o henüz açılmadı. Ve üçüncü göz beş yıldır
açılmadıysa, ya doğru dua ve meditasyon yapmadıklarını ya da bu hediyenin
onlara göre olmadığını bilmelidirler.
Manevi
yaşamda, istek çok önemlidir, ancak sabır da son derece önemlidir. Tanrı'nın
Saatini beklememiz gerekiyor. Aspirasyon, bir koşucunun başlangıç çizgisi
gibidir. Hakem start verdiğinde, koşucu maksimum hızda havalanır. Bu onun
arzusu. Hedef, Tanrı'nın Saati'dir. Hedefe ulaşmak için hızlı, çok hızlı
koşmalıdır. Hedefe ulaşmak için kat edeceği mesafe Allah tarafından belirlenir.
Allah arayanın yüz metre koşmasını isterse ve o sadece yetmiş metre koşar ve
Hedefe ulaştığını hissederse, o zaman bu kimin suçu? Arayıcı tüm mesafeyi kat
etmelidir, tüm yüz metreyi koşmalıdır. Ancak o zaman Allah'ın Saati'nin
kendisini beklediğini görecektir. Manevi hayatta istek başlangıç çizgisidir ve
sabır Tanrı'nın Saatidir. Arayıcı, yolculuğuna istekle başlar ve istek artı
sabırla devam ederse, o zaman Hedefe ulaşmaya mahkumdur.
Karanlık,
aydınlanmamış, cahil ve dünyaya bağlı insan yaşamı ancak bilinçli ve sürekli
Cennetin Nimetlerini, Sevgisini, Merhametini ve Bakımını aldığında
farkındalığını, özgürleşmesini ve kurtuluşunu bulabilir. Cenneti nasıl açabiliriz?
Kendini vermede - kişinin kendi iradesine göre değil, Tanrı'nın İradesine göre
kendini verme. İnsan yaşam biçiminde, karşılıklı anlayış ya da yanlış anlama,
her şeyin düzenindedir. Ben sana veriyorum sen de bana veriyorsun. Ben sana
vurdum, sen bana vurdun. Ben senin hakkında iyi konuşuyorum ve sen de benim
hakkımda iyi konuşuyorsun. İnsan doğası böyledir. Ancak ilahi özellik tamamen
farklıdır. Allah'ın takdiri ise bende olanı ve neysem size en ufak bir tereddüt
etmeden veririm. Sahip olduğum şey , daha yükseğe, daha yükseğe, daha yükseğe
tırmanmak için içsel bir çağrı . Ben, karşılığında hiçbir şey beklemeden,
sürekli olarak sana ve tüm dünyaya bağlıyım. Özlem hayatımız, sürekli
farkındalık, sürekli kendini verme, Tanrı ve insanlıkla bölünmez bir birlik
duygusunun yaşamıdır. Bu ilahi tavırdır.
Bazen
kendimizi feda ederiz ve kendimizi çok cömert hissederiz. Ama kurbanımız yanlış
kişiye -ona ihtiyacı olmayan ya da şu anda istemeyen birine, derin uykuda olan
birine- sunulabilir. Kalkıp ders çalışmak için iç okula gitmemizin saati geldi
ama arkadaşlarımız hâlâ mışıl mışıl uyuyor olabilir. Onları uyandırarak onlara
büyük bir iyilik yaptığımızı düşünüyoruz ama bu kadar erken bir saatte kalkma
fikrinden hoşlanmayabilirler. Öfkelenip öfkelenebilirler. Kendimizi sunmamız
insanlıktaki İlahi Olan için olmalıdır, ama her bir birey için değil.
İnisiyasyonumuzu iç dünyamızda hala derin uykuda olan birine sunarsak,
Himalayalar kadar büyük bir hata yapıyoruz. Şu anda bizim yardımımıza ihtiyacı
yok. Tanrı'nın İradesine itaat edersek, cehalet uykusundan çıkmaya ve bizimle
Gold Coast'a koşmaya hazır olanlara yardım edeceğiz.
İlahi
hayatı takip ettiğimizde, ilahi hayatı sürdürdüğümüzde, tüm faaliyetlerimizde
daima Allah'ı ilk sıraya koyarız. O'nun İradesini yaparız. Kendisine kulluk
edeceğimiz kişi veya kişileri seçen O'dur.
CEHALET
VE BİLGİ
Glasgow
Üniversitesi, Glasgow, İskoçya
Kraliçe
Margaret Kulübü
16
Haziran 1976
Sevgili
arayanlar, sevgili kardeşlerim, cehalet ve bilgi üzerine kısa bir konferans
vermek istiyorum. Bu konu istisnasız herkese aşinadır. Dahası, her insan kendi
iç alıcılığına ve dış yeteneğine göre cehalet ve bilgi ile uğraşır.
Cehalet
kazanmak ister, bilgi aydınlanmak ister. Cehalet savaşarak, boğarak, öldürerek
dünyayı fethetmek istiyor. İlim, dünyayı severek ve dünyayla birleşerek dünyayı
aydınlatmak ister. Cehalet, kalıcı ayrılık özlemidir. Bilgi, kalıcı bir birlik
için duyulan susuzluktur. Cehalet, dünyanın yıkıcı hayvani niteliklerinin
bilinçli ya da bilinçsiz olarak nasıl geliştirileceğini öğretir. Bilgi bize
derinlere nasıl dalacağımızı ve dünyanın aydınlatıcı, ilahi niteliklerini nasıl
ön plana çıkaracağımızı öğretir. “Geldim, gördüm, yendim” cehaletin mesajıdır.
“Sevdim, hizmet ettim, oldum” bilginin mesajıdır. Dünyaya geldim, etrafımda
Tanrı'nın Yaratılışını görüyorum ve hissediyorum ve onu fethetmek, boyun
eğdirmek, kontrol etmek istiyorum - bu içimdeki cehaletin öğretmeninin mesajı.
İçimdeki bilgi öğretmeni bana sevmeyi, dünyaya hizmet etmeyi ve dünyada
Tanrı'nın aracı olmayı öğretiyor. Öğretmen bilgisine itaat ederek, Tanrı'yı
seviyorum ve Tanrı'ya hizmet ediyorum ve içsel Varlığıma, Tanrı'nın Kendisiyle
bir olan en yüksek Gerçekliğe dönüşüyorum.
Arzuların,
bol, sayısız arzuların yerine getirilmesi için Tanrı'ya dua ettiğimizde, o
zaman içimizde ve bizim aracılığımızla rolünü oynayan cehalettir. Tanrı'dan
bizim tarafımızı tutmasını ve yanımızda kalmasını istediğimizde, yine cehalet
içimizde ve bizim aracılığımızla rolünü oynar. Ancak özlemlerimizin
gerçekleşmesi ve bize O'nun tarafında olma yeteneği vermesi için Tanrı'ya dua
ettiğimizde, o zaman bilgi bizde ve bizim aracılığımızla rolünü oynar.
Özlem
bizim içsel çağrımızdır, yükseğe, daha yükseğe, daha yükseğe tırmanan bir
çağrı. Tırmanırken, içimizdeki aydınlanmamış insanı aydınlatır, içimizdeki saf
olmayan hayvanı arındırır ve Tanrı'yı yeryüzünde tezahür ettirmek için
içimizdeki ilahi olana hizmet eder. Tanrı'nın tarafında olduğumuzda, içimizdeki
sonlu bilinçli olarak Sonsuz'a karışır ve bireysel benlik Evrensel Gerçeklik
ile bir olur.
Tanrı'nın
öngördüğü dünyada, Tanrı ailesinin yeryüzündeki Işık ve Zevk oyununa ebediyen
dahil olan iki ilahi temsilcisi vardır: inanç ve saflık. Her insan sürekli
olarak cehalet güçleri tarafından saldırıya uğrar. Bu cehalet güçleri şüphe ve
kirliliktir. İnanç, içimizdeki Yüce'dir, içimizdeki ilahi temsilcidir, büyüyüp
parıldayan, aydınlatan ve tatmin eden içimizdeki ilahi çocuktur. Şüphe,
inancımızı fethetmeye ve onu zehirlemeye çalışır. İnanç aynı zamanda şüpheyi
yenmek ister. Ancak iman şüpheyi yendiğinde onu zehirlemez. Şüpheyi yok etmez.
Sadece şüpheyi aydınlatır, çünkü iman şüpheyi ailesinin en genç üyesi olarak
kabul eder. Bu nedenle iman, doğrudan görevinin, ailenin daha genç, yıkıcı
üyesi olan şüpheyi aydınlatmak olduğunu hisseder.
Tıpkı
şüphenin inancımızı yok etmeye çalışması gibi, kirlilik de içimizdeki ve
etrafımızdaki saflığı yok etmeye çalışır. Sadece saflığı değil, aynı zamanda
kutsallığımızı da yok etmeye çalışıyor. Safsızlık başarılı olursa, saflığı yok
eder ama kutsallığımızı asla yok etmez. Saflık kalptendir ve kalb içindir, bu
yüzden yok edilebilir, ama ilahilik ruhtandır ve ruh içindir, bu yüzden asla
yok edilemez. Zamanla, yavaş yavaş, istikrarlı bir şekilde ve şaşmaz bir
şekilde saflık ve tanrısallık safsızlığı yener. Kirliliği yok etmezler, ancak
onun varlığını arındırırlar. İlahi gerçekliğin içte olan kısmını safsızlık
olarak gösterirler.
Şüphe,
sadece inancı değil, kendisini de yok edecek yıkıcı bir güçtür. Safsızlık aynı
zamanda yıkıcı bir güçtür. İnanç, saflık ve kutsallık bu cehalet güçlerinin
üstesinden geldiğinde, o zaman aydınlanmış, mükemmel ve tamamlanmış olurlar.
Cehalet, bacağa saplanmış bir diken diyelim. Bu cehalet dikeninden kurtulmak
için bir dikene daha ihtiyaç vardır. Bu ikinci diken geçici bir kurtarıcı
güçtür. Sonra ne yapıyoruz? Her iki dikeni de atıyoruz çünkü kurtarıcımız olan
dikenin sonunda sorun çıkaracağından korkuyoruz.
Bu
noktada bilgelik ortaya çıkmalıdır. Bilgelik, çevremizdeki dünyadan aldığımız
bilgiler değildir. Bilgelik, ruhtan aldığımız şeydir. Bilgelik her an içimizdeki
fiziksele, yaşamsal olana, içimizdeki zihne ve içimizdeki kalbe enerji verir.
Fiziksel olan enerjiyle dolduğunda, nihai Gerçekliğe giden kapıyı açar. Hayati
enerjiyle dolduğunda, daha yüksek Güce açılan kapıyı açar. Zihin enerjiyle
dolduğunda, evrensel Huzurun kapısını açar. Kalp enerjiyle dolduğunda Aşkın
Birliğin zirvesine ulaşır.
İçimizdeki
Sonlu, Sonsuz'un farkında değildir ama Sonsuz'un farkına vardığında aşağılık
kompleksine kapılır ve Sonsuz'la bilinçli olarak bir olmak istemez. Sonlu cehaletin
gücüdür. Ama Sonsuz, sonlu olanla birliğini hisseder. Bütün bir okyanus
olmadığı, sonlu bir damla gibi sadece küçük bir damla olduğu bir zaman varmış
gibi geliyor. Ve sonra küçücük bir damladan bilincini genişletti ve tüm
okyanusa yayıldı. Bu, evrim sürecinde oldu. Ve En Yüksek, mutlak Gerçek aslen
Bir'di. Tanrı Bir'di, ama sonra çok olmaya karar verdi. Sonsuz bilinçli olarak
sonlu olmayı seçti.
Bilgi
bize Sonsuzda sonluyu ve sonluda Sonsuzu bulabileceğimizi söyler. Allah sonsuz
olduğu için sonsuz Genişlikte olduğu gibi en küçük zerrede de Zevk alabilir.
Bilgi bize daha fazlasını söyler. İlahi bilgi bize, çok ve Bir'in baştan beri
aynı olduğunu, birlikte yaratıldıklarını söyler. Bir, Vizyondur, Çok Gerçektir.
Görülen Tanrı ve Gerçek olan Tanrı her zaman birliktedir. Tanrı'nın
Güç-Vizyonundan, Gerçeklik hemen var oldu. Aynı zamanda Kuvvet-Gerçeklik ile
Vizyon var olmuştur. Tanrı Kendisinden zevk almak istedi. Ölümsüzlük Nektarını
tüm Yaradılışına sunmak istedi. Yaradılışla birlikte Kendi Formunun, tezahür
etmiş Formunun genişlediğini hissetti. O dünyayı ilk yarattığında, içsel
Vizyonuyla orijinal geleceği gördü. Şimdi O, yavaş yavaş, kademeli olarak ve
şaşmaz bir şekilde Vizyonunu ortaya koymaktadır.
Minnettarlık
ve Minnettarlık
Edinburgh
Üniversitesi, Edinburgh, İskoçya
Katolik
Kilisesi'nin Merkezi
17
Haziran 1976
Sevgili
arayanlar, sevgili kardeşlerim, nankörlük ve şükran üzerine kısa bir konferans
vermek istiyorum. Bunlar iki güçtür. Nankörlük yıkıcı bir güçtür ama
minnettarlık yaratıcı bir güçtür. Her gün çeşitli etkinliklerimizde
hemcinslerimize nankörlük ya da şükran ifade ederiz.
Nankörlük,
başkalarından aldığımız hediyelere şükretmemiz değildir. Nankörlük,
başkalarından aldığımız hediyeler için şükretme konusundaki kasıtlı
isteksizliğimizdir. Minnettarlık bir alıcılıktır, başkalarının armağanlarının,
başkalarının sevgisinin ve ilgisinin farkında olan bir alıcılıktır.
Minnettarlığımızı her ifade ettiğimizde, kalbimizi genişletiriz.
Duyarlılık
geliştirilebilir. Alıcılığımızı nasıl geliştirebiliriz? Bunu yetiştirerek
yapabiliriz. Çiftçi toprağı işler ve ardından tohumu eker. Onu sular ve sonunda
tohum filizlenir ve bir fidana, sonra da bir ağaca dönüşür. Burada da şükran
duygumuzu geliştirdiğimiz zaman saf sevgimizi oraya ekme fırsatı yakalarız. Bu
saf sevgi büyüyerek gerçek ilgiye dönüşür ve gerçek ilgi sonunda bölünmez bir
birlik haline gelir.
Bir
ağaçtan güzel bir çiçek koparmak istediğimizde kimsenin bizi izlemediğinden
emin olmak için etrafa bakarız. Bir çiçek toplamamız gerektiğini kimsenin
bilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu çiçeğin en başından beri bizim olduğunu
tüm dünyaya göstermek istiyoruz. Bunun için ağacın dallarını kırmaya
çalışıyoruz.
İç
dünyamızdaki arkadaşlarımızdan hediyeler alırız ama başkalarının bunu bilmesini
istemeyiz. Bu nedenle, bilinçli ya da bilinçsiz olarak içimizdeki dostlarımız
hakkında kötü konuşuruz. Tüm dünyayı kendi kendimize yeterli olduğumuza ikna
etmek istiyoruz ama dünyanın geri kalanı başkalarından bir şeyler aldığımızı
biliyor. Nankörlük bir aşağılanma duygusundan, bir aşağılanma kompleksinden
başka bir şey değildir. Başkalarından aldığımız hediyeleri kabul etmek
istemiyoruz. Kendimizi başkalarına ifşa etmekten korkuyoruz.
Nankörlük,
kirlilik ve şüpheci bir zihin el ele gider. Bizi bölen ve ayıran, birlik veya
şükran duygularına sahip olmamızı engelleyen kirliliktir. Ve bu nankörlük,
bilinçsiz ya da bilinçli olarak, şüphe duyan zihin tarafından hazine edilir.
Minnettarlık, saflık ve sevgi dolu bir kalp her zaman el ele gider. Temiz
kalbimizde şükran çiçeği büyür. Saflık kalbimizi genişletir. Saflık, içindeki
tüm varlığı daha yüksek bir bilinç düzeyine uyandırır. Kalp kendini verir. Ve
bugün özveri olan şey, yarın Tanrı'nın Zevki, Tanrı'nın Kusursuzluğu olur.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Kimimiz son derece samimiyken, kimimiz bir dereceye
kadar samimiyiz. Daha yüksek bir mertebenin samimi arayanları, Yüce Allah'a
şükrandır. Sevgili Yüce ile olan ilişkilerine baktıklarında, O'nun kendilerine
yukarıdan bolca Barış, Işık ve Mutluluk yağdırdığını görürler. İç Pilot'a teşekkür
etmeyi unuturlarsa, İç Pilot aldırış etmez. Onları hemen affeder. Sevgili Yüce,
İlk Hedefe giden yolda sevgi dolu minnettarlıklarını sunmayı unuturlarsa,
samimiyetsiz arayıcıları bile kesinlikle affedecektir. Tanrı, nankör
kalbimizden sonsuz derecede yüksektir. Ancak Tanrı arayanı affedebilse de,
samimi arayan kendini affetmeyi imkansız bulabilir. İhlâs çiçeği taç yaprak
yaprak döktüğünde, Allah'a şükretmemişse, kalbinin en ücra köşelerinde
dayanılmaz bir acı duyar.
Tanrı
her şeyi koşulsuz yapar. O'nun mükemmel enstrümanları olmaya çalışıyoruz ve
O'nun sonsuz Şefkatine, sonsuz Sevgisine ve sonsuz Işığına, Huzuruna ve
Mutluluğuna layık olmak için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. İdealimiz
O'nun gibi olmaktır. İçsel çağrımız, tam olarak Aşkın, Evrensel Yüce Pilotumuz
gibi olmaktır.
İçimizde
hayvanlar alemi, insanlar alemi ve ilahi krallık var. İçimizdeki hayvan,
tamamen insan olmamıza izin vermiyor. İçimizdeki insan, tamamen ilahi olmamıza
izin vermez. Hayvan öfke, kıskançlık, saf olmayan düşüncelerdir - bunlar
içimizdeki hayvani güçlerdir. Gerçek insanlar olmamızı istemiyorlar. İçimizdeki
hayvan aç kaplandır. İnsanımız bu kaplanı sık sık besler. Ama minnettar olmak
yerine kaplan bazen bizi yutar. Bizde insani olan bir ayrılık duygusudur. İnsan,
herhangi bir kolektif grubun ayrılmaz bir parçası olmadan kendini kontrol etmek
ister. Hep kendi başına, uzak durmak ister. İlahi olana - her şeyi kaplayan,
her şeyi seven, her şeyi aydınlatan ve her şeyi gerçekleştiren ilahi olana -
gitmek istemez. İçimizdeki ilahi olan bize neşe, sevgi ve tatmin getirir. Ama
insan bu sevinci yok eder ve ilahi olanla ilgilenmez. Tanrı hakkında kötü
konuşuyor. İlahi olandan yoksundur ve ilahi olana karşı tamamen kayıtsız hale
gelir. Kenarda kalır ve bize ilahi olanın olmadığını hissettirir. Yani
içimizdeki hayvan insandan aldığı hediyeyi istemez, insan da Yukarıdan gelen
hediyeyi istemez.
Aynı
zamanda, hepimiz gelişiyoruz. İçimizdeki hayvan, insana, insan da ilahi olana
doğru gelişir. İçimizdeki İlahi, Kaynağına, Yüce'ye gitmek ister. İçimizdeki
insan, ilahiliği ve maneviyatı bilinçli olarak somutlaştıranlarla ilişki
kurarak ilahi olmaya çabalar. Bir manevi Üstat gördüğümüzde, bir bilge ya da
aziz gördüğümüzde, Barışı, Işığı ve Mutluluğu bünyesinde barındıran birini
gördüğümüzde, ona hizmet etmeye, onu memnun etmeye, onun içsel ailesinin,
manevi ailesinin bir üyesi olmaya çalışırız. Sonra ruhaniyet kazandıkça Ebedi
Sevgili Yüce'mizi memnun etmeye çalışırız. O'nun Evrensel ve Aşkın Varlığının
tam bir tipi olmaya çalışıyoruz.
Hayvan
hizmetle insana dönüşür, insan hizmetle ilahi olur, hizmetle ilahi Mutlak olur.
Hizmet ederek minnettarlığımızı gösteririz, çünkü bize hizmet yoluyla gelişme
fırsatı veren en yüksek güçtür. Yeryüzünde hâlâ derin uykuda olan milyonlarca
insan var. Ama biz uyanığız. Kim tarafından? Üstün güç. Bu nedenle, hizmet etme
fırsatını her yakaladığımızda, içimizde özlem ve adanmışlık ateşini
tutuşturanın Yüksek Güç olduğunu hissederiz . Bu nedenle minnettarız.
İnsanlıktaki Yüce'ye hizmet etme fırsatı elde ettiğimizde şükran önemli hale
gelir.
Bu
şükran gücü bizim genişleme gücümüzdür, bizim kendini genişletme gücümüzdür.
Yüce Olan'a minnettarlığımızı her ifade ettiğimizde, kalplerimizi genişletir ve
Evrensel Kalp ve Aşkın Gerçeklik oluruz.
İSVEÇ
SEVİNCİNİN
SIRRI
Uppsala
Üniversitesi, Uppsala, İsveç
seyirci
10
10
Temmuz 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, bugün neşenin sırrından
bahsedeceğim. Yeryüzünde neşe istemeyen kimse yoktur. Yeryüzünde neşeye
ihtiyacı olmayan kimse yoktur. Ama neşenin sırrını bilen çok çok az insan var.
Neşenin
sırrı arzulu hayatta aranmaz, neşenin sırrı arzulu hayatta bulunmaz. Arzu
yaşamı bizi kör eder ve bağlar. Aspirasyon hayatı bizi aydınlatır ve
özgürleştirir. Arzu hayatı, hepimizin dilenci olduğumuzu hissettirir. Özlem
hayatı, hepimizin Tanrı'nın ilahi çocukları olduğumuzu hissettirir. Arzu
hayatı, zevk hayatıdır. Zevk dolu bir hayat asla neşe dolu bir hayat olamaz,
çünkü zevkten sonra hayal kırıklığı gelir ve hayal kırıklığından sonra yıkım
gelir. Ama neşeyi daha derin bir neşe takip eder, derin neşeyi en derin neşe
takip eder ve en derin neşenin ardından sonsuz Sevinç gelir.
Manevi
hayatta ancak Tanrı'nın İradesine teslim olduğumuzda mutlu olabiliriz. İki bin
yıl önce, Kurtarıcı Mesih bize en yüce mesajı verdi: "Senin isteğin yerine
getirilecek." Bundan daha yüksek bir mesaj, daha derin bir gizem olamaz.
Sonsuz Neşeye sahip olmak istiyorsak, o zaman sır budur. Ben sonlu olduğum
sürece, sevincim sonlu olmalı. Sadece Sonsuza girdiğimde sınırsız neşeye sahip
olabilirim. Bir damla su ne kadar mutluluk içerebilir? Ancak bu damla, yüce
okyanusa aktığında ve güçlü okyanusla ayrılmaz bir şekilde birleştiğinde,
barındırabileceği neşe sonsuz hale gelir.
Sadece
kendimize karşı kazandığımız zaferden neşe duyuyoruz. Kendimizi fethetmek için
hayatlarımızı disipline etmemiz gerekir. Disiplinli bir yaşam bize kendimize
hakim olmamızı sağlar. Kendine hakim olma bize kendini keşfetme mesajını
getirir. Kendini keşfetme ve Tanrı'yı idrak etme bir ve aynıdır. Tanrı'yı idrak
ettiğimizde, iç bilincimiz Işık ve Zevkle dolup taşar. Bu zamanda sonsuz
Neşemiz, sonsuz Huzurumuz ve sonsuz Işığımız var.
Sevinci
bulmanın birçok yolu vardır ama en kolay ve en etkili yolu sevgidir. Bir anne
evladını severse çocuk ne mutlu! Ama anne yetmiş seksen yıl yeryüzünde kalır ve
sonra ölür. Yetişkin olan oğlu, artık dünyada olmadığı için artık sevinç
duymuyor. Uzun yıllar annesinden neşe olan sevgi aldı. Bu sevince sonlu olanın
sevinci diyoruz. Ama sonsuz olan İçsel Kılavuz Tanrı'yı sevdiğimiz zaman,
sevincimiz sürekli ve değişmez olacaktır. Anne sevgisini görmezden gelelim
demiyorum. Sonlu olanın sevincini inkar etmeden sonsuz neşeye girebiliriz.
Neşe
dolu hayatımızda hizmet de aşk kadar önemlidir. İnsanlıkta Tanrı'ya hizmet
edersek mutlu olabiliriz. Yardımımıza ihtiyacı olanlara hizmet edersek mutlu
olabiliriz. Her hizmet ettiğimizde, bilincimizi genişletiriz ve bilincimizin
genişlemesinde gerçek neşe büyür. Hizmet, birden çoğuna, çoktan Sonsuza gitmek
demektir. Önce yemek yerim ve kendime hizmet ederim. Sonra sevdiklerime
yediririm. Sonra tüm insanlığı beslemeye çalışıyorum. Daha fazla arayan kişiye
hizmet ederek hizmetimi genişlettiğim gibi, sevincimi de genişletiyorum.
Ruhsal
yaşamımızda oldukça önemli olan başka bir şey daha vardır ve o da özgürlüktür.
Neyden özgürlük? Yalanlardan, karanlıktan ve cehaletten özgürlük. Tanrı bize
her gün özgürlük verir. Bu özgürlüğü elden çıkarması gereken biziz.
Özgürlüğümüzü kullanırken insanlardan bir şey almak için onlara dua etmemiz
gerekmez. Sadece Kurtarıcımız olan Yüce Rabbimiz'e rahatlıkla dua edebiliriz.
Biz ancak Sevgili Yüce'miz olan Allah'ı sevebiliriz. Ama Tanrı'ya dua etmek,
Tanrı üzerine meditasyon yapmak ve Tanrı'yı sevmek için ilhama ihtiyacımız var.
Bu ilham bir çiçekten, bir alevden, gökten, dağlardan, denizden, aydan,
yıldızlardan, güneşten alınabilir. Ya da kişi bu ilhamı Tanrı'yı idrak etmiş
bir kişiden alabilir. İlhamı bir çiçekte arayabiliriz ya da bir mum alevine
bakabiliriz ama bilmemiz gerekir ki çiçek Tanrı'yı idrak etmemiştir, mum alevi
Tanrı'yı idrak etmemiştir. Bir manevi Üstadın fotoğrafı üzerinde meditasyon
yaparsak, bir çiçekten veya bir mum alevinden aldığımız ilhamdan çok daha güçlü
bir ilham alabiliriz. Eğer Mesih'in, Shri Krishna'nın, Buda'nın ya da
inandığımız başka bir ruhsal Üstadın imgesi üzerinde meditasyon yaparsak, o
zaman doğal olarak bir çiçek ya da bir mum alevi üzerinde meditasyon
yaptığımızdan çok daha fazla ilham alırız.
Bu
dünyada, içimizdeki hayvana, içimizdeki insana ve içimizdeki kutsala
yakalanmışız. İçimizdeki hayvan tarafından tuzağa düşürüldüğümüzde, kendimizi
kurtarmak için çılgınca savaşırız. İçimizde hangi hayvanlar var? Şüphe,
kıskançlık ve saldırganlık. İnsana kapıldığımız zaman azla, önemsizle yetinmeye
zorlar bizi. Bizi küçücük bir mağaranın içinde kalmaya zorluyor. Bize Sonsuzu
idrak edemeyeceğimizi söyler.
İçimizdeki
İlahi bizi çok sevgiyle yakalar. Yüce Allah, ilahi çocuğunu tutar ve ona, onun
içinde ve onun aracılığıyla rüya gördüğünü, Çocuğunun büyümesini ve bir gün
Kendisi kadar büyük olmasını istediğini söyler.
Günlük,
pratik yaşamda, neşe duyma biçimimiz var. Sade bir hayat sürersek ve hedefimize
dolaysız bir şekilde yürürsek, güneşli bir yolda yürürsek neşe duyabiliriz.
Sade bir hayat, mutluluk dolu bir hayattır. Doğru yol, neşe yoludur. Güneşli
yol, sürekli neşe yoludur.
Dünya
kaosla dolu olduğu için neşe duymuyoruz. Bu kaosu kim yarattı? Seninleyiz.
Suçlanacak olan bizleriz. Vücudumuz sadece uyuduğunda ve horladığında kaos
yaratırız. Hayati değerlerimiz başkalarını yendiğinde, kaos yaratırız. Zihnimiz
başkalarından şüphe duyduğunda kaos yaratırız. Ama bedenimizi insandaki
Tanrı'ya hizmet etmek için kullanırsak, yaşam gücümüzü başkalarına ilham vermek
için kullanırsak, aklımızı başkalarını aydınlatmak için kullanırsak, kesinlikle
neşe duyarız.
Allah'a
çok ama çok sözler verdik. Her gün Tanrı'ya O'nun için bunu yapacağımıza dair
söz veriyoruz, O'nun için şunu yapacağız ama sözümüzü asla ama asla yerine
getirmiyoruz. Tanrı bize sadece bir söz verdi ve bu söz, bize Sevincini
vereceğidir. O bize Sevinci sonsuz ölçüde vermek istiyor ama vermeye hazır
olduğunda biz onu alamıyoruz. Tanrı güneş gibidir, içsel güneştir, O Işığın ta
kendisidir. Pencerelerimizi ve kapılarımızı kapalı tutarsak güneş ışığı içeri
giremez. Aynı şekilde, kalbimizin kapılarını kapalı tutarsak, Tanrı'nın Neşesi
içeri giremez. Ama kalbimizin kapılarını açık tutarsak, iç Güneşimiz olan
Tanrı'dan ışık ve aydınlanma alırız.
Üç
özel odamız var: ruh odası, kalp odası ve akıl odası. İki oda daha var: vital
oda ve body odası ama çoğu zaman bu iki odanın kapılarını kapalı tutuyoruz. Ruh
odasında yaşadığımızda ölüme yer olmadığını görürüz. Ölüm olmadığında doğal
olarak son derece mutlu olacağız. Gönül odasında yaşadığımızda bazen ölüme de
yer olduğunu görürüz. Doğal olarak ruh odasında olduğumuz kadar mutlu olamayız.
Kalbimizin ilahi Işık ile özdeşleştiği an doğal olarak ölüm olamaz ama kalbin
dünyanın cehaleti ile özdeşleştiği bir sonraki an ise her şey bunalım, hayal
kırıklığı, yıkım ve ölümdür. Akıl odasında ölüm için bir yer olmasının yanı
sıra ölüm, istediği her yerde memnuniyetle karşılanır. Ölüm gelir ve ya kendi
yerine ya da almak istediği başka bir yere oturur. Yani zihin odasında neşe
olamaz.
Akıl
odasındaysak, gönül odasına girmek için dua etmemiz gerekir. Kalbin
odasındaysak, ruhun odasına girmek için dua edelim ve meditasyon yapalım.
Sadece ruhun odasında sonsuz Sevinci, sonsuz Memnuniyeti, sonsuz Mükemmelliği
keşfedeceğiz.
HAYATIM-HUZURUM
Stockholm
Üniversitesi, Stockholm, İsveç
17
Temmuz 1986
Barış
içsel bir konudur ve bu konu incelenebilir. Nasıl ki tarih, coğrafya ve diğer
bilimler öğretiliyorsa, insan da barışı inceleyebilir. Ben bir arayıcı olduğum
için, her gün kalbimin okulunda huzuru öğreniyorum. Benim öğretmenim, Sevgili
Yüce Rabbimdir. Bu konuda hızla uzmanlaşmam için, İç Pilotum zihnimdeki pek çok
şeyi unutmamı istiyor: korku, şüphe, güvensizlik, kıskançlık ve kirlilik.
Dua
dolu bir hayattan ve meditasyon hayatından, inancın önemini öğrendim.
Görmediğim ve varlığını dünyaya kanıtlayamadığım çok şey var ama bir yerlerde
var olduğunu biliyorum. Aynı şekilde günlük hayatımda huzur bulamayabilirim ama
bunun kalbimin en ücra köşelerinde var olduğuna inanıyorum ve bu inanç sonunda
bir vizyona, bir duyguya dönüşüyor. Gökyüzü bulutlarla kaplı olsa da, güneşin
görüneceği bir zaman gelecek. Şimdi cehalet gecesi zihinsel görüşümü kaplıyor,
ama sonunda içsel görüşüm ön plana çıkacak ve kuşkulu zihnimi ışık ve zevkle
dolduracak.
Ben
bir arayıcıyım. Bu, dua ediyorum ve meditasyon yapıyorum, yaşam barışımı
uyguluyorum demektir. Bilinçli olarak özverili bir hayat yaşamaya çalışıyorum
çünkü bunun iç huzurunu bulmanın tek yolu olduğunu biliyorum. Ruhsal, özverili
ve kayıtsız şartsız özveri yolunu izleyebilirsem, o zaman hayal kırıklığı ve
kendimle çelişki bana tamamen yabancı olacak. Şimdi hayatım çelişkilerle dolu.
Bu an iç varlığım inançla dolu, bir sonraki an tüm zihnim şüphelerle dolup
taşıyor. Kendimle çelişki şarkısını hep duyuyorum . Ama diğer insanlarda
bilinçli, özverili ve kayıtsız şartsız hayatımı Yüce Allah'a adayabilir ve
kendini vermenin nefesi olabilirsem, o zaman ne hayal kırıklığı yaşarım ne de
kendimle çelişirim.
Arayan
biri olarak, zaman zaman çaresizliğin tuzağına düştüğümü biliyorum. Ama daha
yüksek bir güç haline gelerek bu çaresizliği aşmanın ve aydınlatmanın bir yolu
olduğunu da biliyorum. Çaresizliğimin sebebinin son derece sınırlı yeteneğimde
yattığını biliyorum. Ama ihtiyacım olan rehberliği ve güvenceyi dua hayatım,
meditasyon hayatım, aspirasyon hayatım ve kutsama hayatım sayesinde daha yüksek
bir güçten alabilirim.
İç
huzuru için çabalasam da, çoğu zaman cehalet gecesine teslim oluyorum. O zaman
çok hünerli biri oluyorum ve kendim hiçbir şey yapmazken Yüce Rab'be zihnimi
huzurla doldurması için yalvarıyorum. Ama Yüce Rabbim sonsuz Cömertliği ile
bana diyor ki, “Yok evladım, birlikte oynayalım. Size sonsuz ölçüde Huzur
vermeye hazırım, ancak verdiğimi ruhsal olarak kabul etmeniz gerekiyor. Ben
Rolümü Cömertçe oynayacağım ve siz de ruhen alıcı olarak rolünüzü sadakatle
oynamalısınız. Sana sahip olduğum ve olduğum şeyi vereceğim ve sen de onu
bölünmemiş bir birlik ve kalbinin ışığı ve sevinciyle kabul edeceksin.”
İçeride
barışa ihtiyacım var, dışarıda barışa ihtiyacım var. Dış dünyamı kendim
yaratmış olsam da ondan korkuyorum. Ondan korktuğum için içim rahat değil. Ama
dış dünyamın sahibi olarak, onunla uğraşırken korkmamalıyım. Dış dünyamdan
tamamen sorumlu olmalıyım.
Benim
iç dünyamın da bir Yaratıcısı var. Benim iç dünyamın Yaratıcısı Yüce Rabbimdir.
Sonsuz Cömertliği ile beni yarattı. Bu, beni sevdiği anlamına geliyor, beni
hayal edebileceğimden çok daha fazla seviyor. Bu nedenle Yaratıcımdan
korkmamalıyım. Bu saçma! Benden ihtiyacı olan korku değil, koşulsuz sevgidir.
O'na olan sevgim ve O'nun bana olan sevgisi, bana ayrılmaz olduğumuzu ve
ezelden beri bölünmez birliğin şarkısını söylediğimizi hissettirecek.
BANA
KİM HUZUR VEREBİLİR?
Uppsala
Üniversitesi, Uppsala, İsveç
18
Temmuz 1986
Bugünkü
konuşmamı yürekten Dag Hammarskjöld'e ithaf ediyorum. Parlak zihni ve
aydınlanmış ruhu, sadece Uppsala'nın değil, tüm dünyanın gururu. Yüreğinin yüce
gönüllülüğü ve yaşamının ışıltısı, sonsuza dek Birleşmiş Milletler'in görkemli
yükseklikleri ve en derin derinlikleriyle eşanlamlı olacak. Özlem ve adanmışlık
hayatım, Dag Hammerskjöld'ün ölümsüz ruhuna ve Dag Hammerskjöld'ün kutsanmış
hayatına içten bir alçakgönüllülükle eğiliyor.
Huzurdan
yoksunum ve umutsuzca barışa ihtiyacım var. Ama huzuru nasıl bulabilirim?
Huzuru nerede bulabilirim? Bana kim huzur verebilir?
Sadece
Sevgili Yüce Rabbim bana huzur verebilir. Ama bana huzur vermeden önce benden bir
şey istiyor. Bu nedir? Benim aşkım birlik Eğer O'na ruhani, uykusuz sevgi
birliğimi verebilirsem, o zaman O da bana içsel yaşamda sonsuz ölçüde huzur
verecektir.
Tanrı'nın
her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde hazır ve nazır olduğunu
biliyorum. Ancak bu nitelikler çoğu zaman insanlığımı korkutuyor, bu nedenle
ruhsal gelişimimin şu anki aşamasında O'nu bu sözlerin ışığında düşünmeyeceğim.
Ben O'nu ancak rüyasından bu realitenin var olduğu Yüce Hayalperest olarak
düşüneceğim. Dua ve meditasyonda O'nu bu şekilde düşünebilirsem, O'nun
Tatlılığını, Güzelliğini ve Kutsallığını her zaman hissedeceğim. Tanrı'yı Yüce
Rüya Gören olarak düşündüğümde ve Yüce Rüya Gören olarak Tanrı üzerine
meditasyon yaptığımda, O bana sonsuz ölçüde huzur veriyor.
Dış
hayatımın da dinlenmeye ihtiyacı var. Bu huzuru ancak insanlığa özgürlük
sunabildiğimde alacağım. Tek bir kişiyi bağlamaya çalışmadığımda dış dünyada
huzur buluyorum. Ayrıca, kendimi tam olarak Tanrı'nın benim hakkımda düşündüğü
gibi düşünmeye çalışmalıyım. Beni, O'nu sevmek, O'na hizmet etmek ve O'nu kendi
yolunda tezahür ettirmek için bu dünyaya gelen seçilmiş aracı olarak görüyor.
Ama kalbimin en derin köşelerinde O'ndan huzur alabilmek için, O'nun tıpatıp
aynısı olmalıyım.
Dış
hayatımda huzur istiyorsam, kendimi diğer insanların benim hakkımda düşündüğü
gibi düşünmeliyim. Diğerleri beni mükemmellik için savaşan ama hedefinden çok
çok uzakta olan biri olarak görüyor. Kendimi mükemmelliği özleyen kusurlu biri
olarak düşünürsem, o zaman tüm insanlar gibiyimdir. Şu anda, üstünlük veya
aşağılanma duygusu yoktur. Ben onlardan biriyim ve onlardan biriyim. Birlikte
Sonsuzluk Yolunda bir dolu kusurlarımızla yürüyoruz, ama her zaman mükemmel
Mükemmelliğe doğru ilerliyoruz. Dış yaşamda kendimi bu şekilde düşünebilirsem,
o zaman gönül rahatlığına sahip olabilirim.
Ayrıca,
başkalarını kendilerini düşündükleri gibi düşünmeliyim. Her insan kendini bir
tatmin arayıcısı olarak görür. Bilinçli ya da bilinçsiz, doyum arar. Her insanı
bir tatmin arayıcısı olarak düşünebilirsem, hepimizin aynı gemide olduğumuzu,
tam ve nihai tatmin vaat eden Gold Coast'a ulaşmak için çabaladığımızı
göreceğim. Ayrıca dış yaşamda bana huzur getirecek.
Dış
hayatımda huzuru bulmak için yapabileceğim başka şeyler var. Sabahın erken
saatlerinde, dua edip meditasyon yapmadan önce zihnimin ormanına girmeli ve
arzu otunu söküp atmalıyım. Zihnim arzu otlarıyla dolu ama her gün onları
azaltmaya çalışacağım. Sonra gönlümün bahçesine girip arzumun ağacını oraya
dikeceğim. Arzu otlarımın sayısını azaltıp, özlem filizlerinin sayısını
çoğaltarak, mutlaka içimde bir huzur bulacağım. Ve içtenlikle dua edersem ve
özveriyle ve koşulsuz meditasyon yaparsam, kesinlikle Yukarıdan huzur bulurum.
ŞİİR-ŞİİR-ŞAİR
Müzik
Akademisi, Stockholm, İsveç
16
Ekim 1990
Nesir
yazabilirsin. Düzyazı yazabilir. Ben bile nesir yazabilirim. Ama Tanrı şiir
yaratır - sizin aracılığınızla, onun aracılığı ile ve hatta benim aracılığımla.
Şiir,
ince ve zar zor algılanabilen Hedef Hedefine, sonsuz Zevk'e ulaşmak için
kısaltılmış bir yoldur. Şiir akan gözyaşlarıyla başlar ve yükselen
gülümsemelerle biter.
Şair,
yarının şafak rüyasını çağırır ve ardından yarının şafak rüyasını bugünün
gerçekliğine dönüştürür. Şiiri anlamaya çalıştığımızda üzücü bir hata
yapıyoruz. Şiir anlamak için değildir. Duygular için şiir. Sevilmek için şiir.
Bir şiiri anlamaya çalışmak, sayısız dikeni olan bir güle dokunmak gibidir. Bir
şiiri hissetmeye çalışmak, tek bir dikeni olmayan bir gülü şefkatle tutmaktır.
Ve bir şiiri sevmek, anında gülün kendisinin güzelliğine ve kokusuna
dönüşmektir.
Bir
şairin ruhu yaratır. Şairin kalbi doğurur. Şairin gözleri adanmıştır.
Her
insanın içinde bir şair vardır. Bu şair, hakikatin en yüksek noktalarını
alaşağı edebilir ve aynı zamanda gerekirse en karanlık batılı güçlü bir şekilde
gölgede bırakabilir.
Şiir
fısıldıyor: “Ah dostlarım, hayranlarım, hayranlarım ve aşıklarım, çünkü dansın
boyutları ve metrik hareketleri - iambik, trochee, anapaest, sponde ve
diğerleri - aşkımın çocukları. Ölçülemez yükseklikleri ölçebilirler, en derin
derinlikleri kavrayabilirler, uçsuz bucaksız genişlikleri kaplayabilirler.
Çocuklarımla, aşkımın çocuklarıyla sonsuzluk yolculuğuna çıkalım."
Özveri
ile bir şiir yazdığımızda veya bir şiiri okuduğumuz zaman Tanrı-Güzelliği,
Tanrı-Rahmeti ve Tanrı-Memnuniyeti ile birkaç dakika geçiririz.
Ben
bir şairim. Çok küçük yaşlardan itibaren şiir yazmaya başladım. Duygulu, canlı
ve anlamlı bir şiir yazmadan önce, göz görüşümle konsantre olurum, kalp
özgürlüğümle meditasyon yaparım ve ruh farkındalığımla tefekkür ederim. Ve
sonra kamera hayatımı Tanrı'nın Aşkın Kutsallığına ve Tanrı'nın Evrensel
Güzelliğine odaklıyorum.
Ruh
ve bağlılıkla bir şiir yazdıktan sonra, Mutlak Şair Yüce, sınırsız coşkunun en
yüksek doruğuna ulaşmam için bana şimdiden bir bilet hazırladığını büyük bir
şaşkınlıkla söylüyor.
Bir
şiiri mutlak bir sessizlik içinde okuduğumda, şiirin ruhu bana şöyle der: “Gir,
gir. Ah, içimdeki gerçeği görmeye, içimdeki gerçeği hissetmeye geldin."
Sıradan
ve büyük şairler vardır. Ayrıca vizyon sahibi şairler de vardır. Vizyoner
şairler, en yüksek mevkilerin şairleridir. Kahin, bugünü, geçmişi ve geleceği
aynı anda gören kişidir.
Müzik
ve şiir arasındaki en büyük fark şudur: müzik evrensel bir dildir. Müziğin
melodisini, maneviyatını ve dolgunluğunu takdir etmek için herhangi bir dil
öğrenmem gerekmiyor. Müziğin evrensel bir biçimi olduğu için müziği takdir
edebilir, hayran olabilir ve sevebilirim. Ancak evrensel bir biçime sahip olan
şiir, ancak vizyon sahibi bir şairin eseridir. Sanskritçe'de Seer, geçmişe,
şimdiye ve geleceğe özgürce erişimi olan ve ilahi bir şekilde büyümek ve
fevkalade parlamak için ender bir yeteneğe sahip olan drasta'dır.
Şairler
doğulur, yapılmaz derler. Ne yazık ki, bu görüşü paylaşmıyorum ve paylaşamam.
Hayatımda, doğuştan şair olmayan ama kalplerinin yükselen çağrısı ve adanmış,
amaçlı yaşamları sayesinde harika şairler haline gelen pek çok şair gördüm.
Dolayısıyla, şairlerin doğuşu ne kadar doğruysa, şairlerin de yaratılabileceği
o kadar doğrudur. Burada dinleyiciler arasında eminim şair olmayan ama aynı
zamanda içtenlikle şair olma arzusu duyanlar da vardır. Onlara alçakgönüllü ve
içten bir tavsiye vermek istiyorum.
Şair
olmak istiyorsun. Şair olabilirsin. Kesinlikle şair olacaksın. Kendinden şüphe
duymana izin verme. Özeleştiri - hayır, hayır, hayır; coşku - evet, evet, evet.
Birkaç dakikalığına zihninizi düşünce karmaşasından kurtarmaya çalışın. Sadece
birkaç dakikalığına zihninizi sessiz tutmaya çalışın. Birkaç saat için
söylemiyorum - ondan çok uzak. En az dört beş dakika zihninizi sessiz tutun. Ve
sonra sessiz zihninizi, kalbinizin sizin için yarattığı güzel, aydınlatıcı ve
tatmin edici tahtın üzerine koyun.
Bir
şiir yazdığınızda onu istediğiniz kadar tekrar tekrar okuyabilirsiniz. Her
okuyuşunuzda hayal gücünüzün gücüyle kalbinizin neşesini artırmaya
çalışabilirsiniz. Hayal gücünün kendisi bir dünyadır. Yaratan, yarattıklarını
yarattı. O, Yarattıklarını gözetir ve Yarattıklarından zevk alır. Aynı şekilde
bir şiir oluşturabilir, onu izleyebilir ve keyfini çıkarabilirsiniz. Siz
yaratıcısınız, siz gözlemcisiniz ve siz zevk alıyorsunuz.
Eleştirmenler
burada, orada ve her yerde. İğrenç eleştirmenler korosuna dikkat etmek zorunda
değilsiniz. Eleştirmenlerin en kötü kaybedenler olduğunu söylüyorlar. Bunda çok
fazla gerçek var. Hedefimiz mükemmellik. Bizi geliştirebilecek olan eleştiri
değil coşkudur. Özeleştiri yanlış bir yoldur. Sürekli ihtiyacımız olan şey,
içsel bir çağrıdır. Mükemmelliğe ulaşabileceğimiz şey, kendini arama ve kendini
aydınlatma yoluyladır. Her an ihtiyacımız olan şey sınırsız ölçüde coşkudur,
birinin eleştirisi, hatta özeleştirisi değil.
Şiir,
insanlığın özlem çağrısıdır ve şiir, Kutsallığın meyve tatminidir. Şiirlerin
inebileceği pek çok bilinç düzeyi vardır. Ek olarak, şair bir kuş gibi
yükselebilir - yükseğe, yükseğe, en yükseğe - ve bu bilinç planlarına girebilir
ve görkemli gerçeği, ışığı ve hazzı yere indirebilir.
Bir
şair zihnin kendisinden bir şiir yazabilir. Sezgisel zihinden bir şiir
yazabilir. Yüksek zihinden bir şiir yazabilir. Süperakıldan ve hatta
süperakıldan bir şiir yazabilir. Ancak şair, bahsettiğim tüm planların üzerinde
olan Sat-Chit-Ananda - Varoluş-Bilinç-Mutluluk'a girdiğinde, mümkün olan en
uzun mesafeyi aştığını hisseder. Uluslararası bir telefon görüşmesi gibi. Ama
bu daha yüksek bilinç düzeyine ulaşır ulaşmaz, Mutlak Yüce Şair ona şöyle der,
“Benim şair çocuğum, yanılıyorsun, tamamen yanılıyorsun. En Yüce'ye
ulaştığınızda, En Yüce ile bir olduğunuzda, yolunuzun başlangıcı ve En Yüksek
farklı yerlerde değildir. Aynı yerdeler. Yani, bu uluslararası bir telefon
görüşmesi değil. Buna yerel arama diyebilirsiniz. Kalbinizin ölçülemez
çağrısının gücüyle, bir şair olarak, Ezeli Yüksekliğe ulaştınız. İlkel
Yüksekliğe ulaştığınızda, yolculuğun başlangıcı ve yolculuğun sonu ayrılmaz bir
şekilde bir oldu."
Şair
çocuğum, benimle şarkı söylemeni istiyorum:
Zamana
ve amele hiçbir şeyi değişmem.
Evrensel
Oyunum tamamlandı.
Tek
Aşkın bendim.
Evrensel
Çoğunluk oldum.
Ben
Ruh Çiçeğiyim
Senin
sonsuzluğun.
Ben
Aroma-Kalp
senin
sonsuzluğun
İSVİÇRE
SEVGİ,
BAĞLILIK VE FERAGAT
Amerikan
Uluslararası Okulu,
Zürih,
İsviçre
27
Kasım 1970
Aşk
tatlıdır, bağlılık daha tatlıdır, vazgeçmek en tatlısıdır. Aşk Tatlıdır. Bu
gerçeği annemin bana olan kendiliğinden sevgisinde hissettim.
Sadakat
daha da tatlıdır. Bu gerçeği, annemin hayatımın mükemmelliğine olan saf
bağlılığında keşfettim.
Vazgeçmek
en tatlısıdır. Bu gerçeği, annemin beni memnun etme isteğinden sürekli
vazgeçmesinde anladım.
Ayrıca
aşk güçlüdür, bağlılık daha güçlüdür, vazgeçmek en güçlüsüdür.
Aşk
güçlüdür. Babamın yüzüne baktığımda hissettiğim gerçek bu.
Sadakat
daha güçlüdür. Bu gerçeği babamın ayaklarının dibine otururken keşfediyorum.
Vazgeçmek
en güçlüsüdür. Babamın vasiyetini nefes nefese yaşadığımda bu gerçeği
anlıyorum.
Aşk,
bağlılık ve vazgeçme. Aziz Augustine bizi anlamlı bir mesajla kutsadı:
"Sevin ve sonra istediğinizi yapın."
Zihnimiz
bunun kesinlikle doğru olduğunu düşünür. Kalbimiz bunun inkar edilemez bir
şekilde doğru olduğunu hissediyor. Ancak ne yazık ki bu mesajı günlük
hayatımızda kullanamıyoruz. Yani aşkın ne olduğunu bilmiyoruz. Bir şeyi veya
birini neden sevdiğimizi bilmiyoruz. Sonuçta biz sevmeyi bilmiyoruz.
Aşk
nedir? Manevi ve içsel bir bakış açısından, aşk kendini genişletmektir. İnsan
sevgisi bağlar ve bağlanır. İlahi Aşk kendini genişletir ve genişletir. Burada
İlahi Aşk ile uğraşıyoruz.
Bağlılık,
sevginin yoğunluğudur ve vazgeçme, sevginin doluluğudur. Neden seviyoruz?
Seviyoruz çünkü her an En Yüksek'i fark etme, en içtekini hissetme, evrenle,
Evrensel Hakikat, Evrensel Işık, Barış ve Mutluluk ile bilinçli bir şekilde bir
olma ve kesinlikle tatmin olma susuzluğuyla eziyet çekiyoruz.
How
to Love? Başkalarından bir şey almak amacıyla seviyorsak, o zaman bu sevgi
değildir. Aşk, kişinin kendi içsel özleminin gücüyle sürekli olarak kendini
sunması demektir.
Bu
dünyamızda huzur, neşe, mutluluk, uyum ve anlayış yok. Burada, dünyada ışığın,
gerçeğin, tanrısallığın olmadığını hissediyoruz - böyle bir şey yok. Tüm ilahi
nitelikler, Yüce Lord'un tüm veçheleri gökyüzünde, mavi gökyüzündedir, burada
değil. Bu bizim hissettiğimiz şey. Bu nedenle, her zaman yukarıdan yardım
arıyoruz. Tanrı'nın cennette olduğunu ama dünyada olmadığını hissediyoruz.
Yardımımıza gelmek için, Tanrı dünyaya inecek. Burada, yeryüzünde bulunamaz.
Burada cehaletin zevklerine kendimizi kaptırıyoruz. Burada ne ışık ne de gerçek
olabilir.
Ancak,
her yerde hazır ve nazır olan Tanrı'nın da burada olduğunu anlamamız gerekir. O
bizim içimizde. O etrafımızda. O'nun canlı varlığını kalbimizin en derin
köşelerinde hissediyoruz.
Hatırlayacağınız
gibi, George Bernard Shaw bizi şöyle uyarmıştı: "Tanrısı göklerde olan
adamdan sakının." Ama Tanrımız her yerde. O sadece cennette değil, aynı
zamanda burada dünyada da. O bizimledir, O içimizdedir ve O bizim içindir.
Tanrı'yı görmek için en yüksek bilinç alemlerine yükselmeye gerek yoktur. İç
çağrımız, Tanrı'dan başkası olmayan içsel ilahiyatımızı ön plana çıkaracaktır.
feragat.
Feragat korumadır ve feragat aydınlanmadır. Vazgeçmek bizim mükemmelliğimizdir.
Yolculuğa hayatımızın en başlangıç noktasından başlıyoruz. Varlığımızı anne
babamıza emanet ediyoruz ve karşılığında koruma alıyoruz. Anne babamıza itaat
ederiz. Onların iradesine, tavsiyelerine ve ipuçlarına teslim oluyoruz ve
korunuyoruz, güvenilir bir şekilde korunuyoruz. Çocuklar olarak günlük yaşamda
sınırsız bir neşe duyarız. Neden? Çünkü kişisel irademizi, içsel düşüncemizi
ebeveynlerimize emanet ettik ve hemen neşe ve dahası koruma aldık. Korumada
neşe vardır ve neşede koruma vardır.
Hayatımızın
akşamında ne olur? İç hayatı ve manevi hayatı yönetirsek, o zaman hayatın akşamında
da vazgeçeriz. Kimden önce? İç Pilot'tan önce, Lord Supreme. Yolculuğun sonunda
nefesimizi Yüce'ye teslim ederiz. Ve sonra sevinci, mutlak neşeyi, katıksız
neşeyi yeniden kazanırız.
Dante'yi
hatırlayalım: "Hayatının akşamını başlangıcıyla birleştirebilen en mutlu
kişidir."
Hepimiz
Ezeli Gerçeğin samimi arayıcılarıysak, yolculuğumuz en yakınımız, en yakınımız,
iyi dileklerimiz olan anne babamıza teslimiyetle başlar. Varlığımızı onlara
emanet ettiğimizde bol bol neşe alırız. Sonra maneviyat yolunu izleyerek her an
içsel varlığımızın emirlerine uymaya çalışırız. İçsel varlığa ne kadar çok
itaat edersek, sevincimiz ve doyumumuz o kadar artar. Ve sonra, ecelimizin
bittiği, kısa bir dinlenme için başka bir dünyaya çekilmemiz gerektiği anda
Allah'ın iradesine teslim olabilirsek, en yüksek neşeye, en büyük ihtişama
kavuşuruz.
İnsanlığı
sevmek zordur. Kendini insanlığa adamak zordur. İnsanlık uğruna kendinden
vazgeçmek zordur. Bu doğru. Aynı şekilde Allah'ı sevmek, Allah'a kulluk etmek,
kendini Allah'a adamak, nefesini Allah'a teslim etmek de zordur.
Neden?
Nedeni basit, sahip olmak ve sahip olunmak istiyoruz . Kendimizi sürekli
cehaletin kurbanı yapıyoruz. Yani, arzularımız asla yerine getirilemez. Sayısız
arzumuz var. Tanrı, yalnızca bir dereceye kadar yararlı olabilecek ve bizim de
yararlanacağımız arzuları yerine getirecektir. Sayısız arzularımızın hepsini
yerine getirseydi, hevesli ruhlarımıza haksızlık etmiş olurdu. Ve buna izin
vermeyecek. Aşk, bağlılık ve vazgeçme. O, bizim için en iyisini bilir ve bize
gücümüzün ötesinde verdi, ancak maalesef biz bunun farkında değiliz.
Aziz
Francis, deneyiminden tüm dünyaya eşsiz bir gerçeği verdi: "Tanrı
Sevgisinin yeterli olmadığını düşünen çok açgözlüdür." Doğru, hepimiz
açgözlü insanlarız. Derinlere inersek, Tanrı'nın bize ihtiyacımız olandan çok
daha fazlasını ve söylemeye gerek yok ki hak ettiğimizden çok daha fazlasını
verdiğini görür, hisseder ve anlarız.
Aşk,
bağlılık ve vazgeçme. Bunlar, manevi merdivenin basamaklarıdır veya denebilir
ki, gelişmekte olan bilincimizin merdivenidir. İlk adım sevgidir, ikinci veya
sondan bir önceki adım bağlılıktır ve sonuncusu vazgeçmedir.
Küçük
bir damla okyanusa düşer ve muazzam bir okyanus olur. Ne yazık ki feragat
Batı'da yanlış anlaşılmaktadır. Birine teslim olursak bizi itip kakacaklarını
hissederiz. Bireyselliğimiz veya kişiliğimiz olmayacak. Sıradan bakış
açısından, insan bakış açısından bu doğrudur. Ancak manevi açıdan bu kesinlikle
yanlıştır. Sonlu, Sonsuza girdiğinde, hemen Sonsuz olur. Okyanusa küçük bir
damla düştüğünde onu bulamıyoruz. Güçlü bir okyanus oldu.
Her
an bize insanlığı sevmemiz için harika bir fırsat veriliyor. Ve eğer insanlığı
gerçekten seviyorsak, ona adanmışlık hizmeti sunma ihtiyacı hissederiz. Ve eğer
varlığımızı gerçekten genişletmek, bilincimizi geliştirmek ve Yüce Olan ile
bir, bir olmak istiyorsak, o zaman tek cevap feragattir.
Her
an karşımızda bir kişi ile diğeri arasında bir engel, iki kişi arasında
yıkılmaz bir duvar görüyoruz. Doğru, içten ve içten iletişim kuramıyoruz.
Neden? Çünkü bizde sevgi yok. Aşk, dünyanın geri kalanıyla, Tanrı'nın tüm
Yaradılışı ile bölünmez birliğimizdir. Bu duvarı duygusal sevgimizin gücüyle
paramparça edebiliriz.
Hindistan'ın
en büyük şairi Rabindranath Tagore şöyle demiştir: "Seven kapıyı açık
bulur." Yani gerçekten, içtenlikle ve yürekten sevenler için kalbimizin
kapısı zaten açık.
Allah
sonsuz lütfuyla bizi sever ve O'nun Gönül Kapısı her zaman ardına kadar
açıktır. O'na sadece Sevgi olduğu için geliyoruz. O, her şeyi bilen ve her şeye
gücü yeten olduğu için değil, Sevginin ta kendisi olduğu için bizim için çok
değerlidir.
Aşk,
bağlılık ve vazgeçme.
Hizmet
etmek ve asla yorulmamak aşktır.
Öğrenmek
ve asla tatmin olmamak özveridir.
Vermek
ve hiç durmamak vazgeçmektir.
Aşk
insanın Gerçeğidir.
Adanmışlık,
insanın Kutsallığıdır.
Feragat
insanın ölümsüzlüğüdür.
Gerçeklik
her yeri kaplar.
Tanrısallık
her şeyi yüceltir.
Ölümsüzlük
her şeyi yerine getirir.
ARAYANIN
DÖRT HAYATI
Zürih
Üniversitesi, Zürih, İsviçre
25
Haziran 1973
Sevgili
sonsuz Işık ve Gerçeği arayanlar, evrensel Ruh'un sevgili kız ve erkek
kardeşleri, burada Zürih'te yenilmez bir güç görüyorum ve hissediyorum: bedenin
gücü, yaşamsal gücün gücü, zihnin gücü ve aklın gücü kalp. Manevi yaşamda
hiçbir şey güç ve cesaretten daha önemli değildir. Bu güç, ilahi olmayan
amaçlar için kullanılabilecek düşmanca bir güç değildir. Gücünüz, manevi
gücünüz yeni bir şafak ve yeni bir dönem için harcanıyor. İçsel güç dediğimiz
bir güç olan ruhsal güçle dolusunuz.
Dört
bin yıl önce, ağarmış geçmişin Hintli görücüleri, Vedik görücüler ve bilgeler
bize yüce gerçeği öğrettiler: "Noyam otmo balahonena labhyo - Ruh,
zayıflar tarafından kazanılamaz." Sadece güçlüler, bol cehalet gecesine
meydan okuyabilir ve onu bilgelik gününe dönüştürebilir. Gücü olmayan kişi,
manevi yaşama girmeye asla cesaret edemez.
Manevi
hayata girdiğimizde, aynı anda devam eden dört hayatın tamamen farkındayız.
Hayvansal yaşamımızın, insan yaşamımızın, ilahi yaşamımızın ve ölümsüz
yaşamımızın farkına vardığımız yer yalnızca ruhsal yaşamdır. Manevi yaşamın
başlangıcından önce, varlıklarının farkında olmadığımız için bizim için pratik
olarak bilinmiyorlardı.
Hayvan
yaşamı derken neyi kastediyoruz? Hayvan yaşamı, kıskançlık, şüphe ve yıkım ya
da bilinçli yok etme yaşamıdır. Hayvan yaşamı güçlü bir bağlama ipi gibidir.
Hayvan yaşamının eğilimi savaşma ve yok etme olsa da, evrim sürecinde bu yıkıcı
eğilimi dizginlemeye çalışan bir şeyler vardır. Bu nedenle hayvan yaşamından
daha yüksek bir forma, insan yaşamına geçiyoruz.
İnsan
hayatında hala yarı hayvan hayatı görüyoruz. Bu nedenle hala tartışıyor,
savaşıyor, yok ediyor ve diğer birçok ilahi olmayan eylemi yapıyoruz. Ancak
insan hayatında umut dediğimiz çok önemli ve verimli bir şey de fark ederiz.
Aydınlatıcı ümide değer veriyoruz ve değer veriyoruz. Umut, boş ve cezbedici
bir şey değildir ve aynı zamanda filizlenmekte olan gerçek gerçeklikten
milyonlarca mil uzaktadır. Hayır, umut bizi ileriye doğru iten ve yüce bir
Gerçekliğe doğru yukarı çeken şeydir. Umut sürekli olarak bize yardım eder ve
bizi enerji ile doldurarak, Kader Hedefine doğru koşmamızı sağlar.
Bazen
umudumuzun milyonlarca parçaya ayrıldığını görürüz. Bu neden oluyor? Bu tam
olarak, umudu özlemle, içsel çağrımızla beslemediğimiz için olur. Bir şeyler
umarız ama zorluklar başımıza geldiğinde sessizce ve sakince umudumuzdan
vazgeçeriz. Çoğu zaman bizi terk eden umut değildir, ama biz umudu bırakırız.
Yolculuğumuza devam etmek için hiçbir şans bırakmıyoruz.
Manevi
yaşamda sadece hayvan ve insan yaşamının değil, aynı zamanda ilahi yaşamın da
farkına varırız. Manevi hayatta kalıcı fırsatlar elde ederiz. Fırsatın çok sık
kapımızı çalmadığı söylenir ama ilahi hayatı yaşamaya çalıştığımızda, fırsatın
her saniye kapımızı çaldığını fark ederiz. Bize Tanrı'nın seçilmiş Saatinin son
derece nadiren doğduğu söylendi, ama bu doğru değil. Manevi hayata
başladığımızda, Allah'ın Saati'nin her an geldiğini görürüz. Her altın fırsatta
ve her altın anda kendimizi tanıtmamız yeterli.
Manevi
hayatta neşeyle arkadaş olmamız gerekiyor. Allah bize bu keyfi sürekli sunuyor
ama biz her an acımasızca reddediyoruz. Cehaletin zevklerine dalmayı tercih
ediyoruz. Varlığımızı gerçek neşeyle doldurmanın kolay ve etkili bir yolu var -
sürekli bir içsel çağrı yoluyla. Dışsal olarak isim ve şan, dışsal başarılar ve
maddi varlıklar için haykırıyoruz. Ama içsel olarak ağladığımızda, derinden,
kalbimizin en derin köşelerinden ağladığımızda, o zaman Işık, Zevk, ilahi
Aydınlanma, ilahi Mükemmellik için ağlarız. İçsel yaşam bize sonsuz Hazzın
emrimizde olduğunu, doğuştan bize ait olduğunu söyler. Ama bilinçli olarak onu
bize çok yakın görmeye çalışmadığımız için, Rapture hala çok uzakta.
Zevk
ile Joy veya Delight arasındaki fark nedir? Zevk, ardından hayal kırıklığının
geleceği kesin olan şeydir ve hayal kırıklığı içinde yıkım kol gezer. Bugünün
zevkinin yarının hayal kırıklığı olacağını ve yarından sonraki günün bir
felaket olacağını güvenle söyleyebiliriz. Ancak ruhani bir yaşam sürdüğümüzde,
kendi içimizin derinliklerinde bir Sevinç ve Zevk pınarı görürüz. Uyanmış
varlığımızda zevk sürekli artıyor. İçimizdeki Arayıcı, Rapture'ın kaynağımız
olduğunu çok iyi biliyor. "Onandoddhyeva khalvimoni bhatoni joyante. . .
“Rapture'dan var olduk. Rapture'da bilincimizi büyütür veya genişletiriz.
Rapture yolculuğumuzun sonunda geri dönüyoruz." Keyif kaynağımızdır ve
Hedefimiz sürekli olarak Hazzın kendisi olan Kaynağa geri dönmektir.
Zevk
veya Mutluluk nedir? Bu içsel özgürlüktür, başka bir şey değil. Amacına uygun
kullanılan içsel özgürlük, dışsal özgürlüğü ön plana çıkarır. İçsel özgürlük,
dış özgürlüğe enerji vermez, yol göstermez ve aydınlatmazsa, dışsal özgürlük
çoğu zaman deli bir fil gibi davranır. Günümüz dünyasında, özgürlüğün
milyonlarca ve milyonlarca insan tarafından kötüye kullanıldığını görüyoruz.
Ancak iç özgürlük ön plana çıkıp dış özgürlüğe ilham verdiğinde, dış özgürlük
güvenli bir şekilde ve aynı zamanda çok kendinden emin ve çok tatmin edici bir
şekilde Atanan Hedefe ulaşır.
Ölümsüz
Hayat, ilahi hayatı tam anlamıyla içinde barındıran bir hayattır. Aynı zamanda
hayvani hayatın bağlayıcı ipini koparır ve insan hayatının ilahi hayatın içine
girmesine sebep olur. Ölümsüz Hayata girdiğimizde, tıpkı gecenin gündüze
dönüşmesi gibi, içimizdeki hayvan ya yok olur ya da tamamen dönüşür. İnsani
zayıflığımız güce dönüştü. Eksikliğimiz mükemmelliğe dönüşür. Tüm insan
kusurlarımız aydınlanır ve sürekli büyüyen ve sürekli tatmin edici Işık ve
Zevke dönüştürülür.
Manevi
yaşamda nasıl istikrarlı ve inandırıcı bir ilerleme kaydedebiliriz? Sadece
gülümseyerek tatmin edici, kalıcı ve tatmin edici bir ilerleme kaydedebiliriz -
dünyaya gülümseyerek, gerçekliğimize gülümseyerek, Cennete gülümseyerek. İlahi
gerçekliğe her gülümsediğimizde, gülümseme yeteneğimizi artırır ve ilahi
olmayan gerçekliğe gülümsersek, o zaman gülümsememiz bu ilahi olmayan
olasılıkları veya eğilimleri zayıflatır veya yok eder. Bu gülümseme sıradan bir
insan gülümsemesi değil, bu gülümseme kalbin derinliklerinden ve ruhun tamamen
uyanışından geliyor. İçsel Pilotumuzu memnun ettiğimizi ve tatmin ettiğimizi
hemen hissettirir.
Bu
içsel gülümsemeyi dua ve meditasyon yoluyla ediniriz. Dua ettiğimizde, er ya da
geç Tanrı'nın bize geleceğini ve duamızı yerine getireceğini hissederiz. Ya da
çoğu zaman dua yoluyla Tanrı'ya gideriz ve sonra Tanrı bizi yerine getirir. Ya
biz Allah'a gideriz ya da Allah bize gelir. Burada Batı dünyasında
meditasyondan çok duaya önem veriyoruz. Yanlış bir şey yok. Ben sağ gözü soldan
daha çok seviyorsam ve sen de sol gözü sağdan daha çok seviyorsan bunda bir
sakınca yok. Dua ve meditasyon iki göz gibidir. Her iki göz de bize Işık göstermek
ve bize Işık vermek için can atıyor.
Batı'da
dua etmek için kiliseye, sinagoglara ve diğer ruhani yerlere giden birçok insan
var. Ancak duaları genellikle mekanik, monoton bir şekilde sıkıcı hale gelir.
Kahvaltını yapmalısın, yersin ama içinde neşe yoktur. Günlük bir rutin haline
geldi. Demek istediğim, istediğimiz şey üzerinde çalıştığımız fikriyle çok dua
etmemiz gerektiğidir. Bunu yaparsak, dualarımızın kabul edileceğini ve yerine
getirileceğini söylemek için her türlü neden var. Dua ederken sonucu tahmin
etmemiz gerekir. Uğruna dua ettiğimiz gerçeği görmezsek, o zaman duamız ile
beklediğimiz sonuç arasında, rüya ile gerçeklik arasında hemen derin bir uçurum
oluşur.
Ancak
yalnızca duasının tatmin edici sonuçlarını her zaman arzulayan acemiler bu şekilde
dua eder. İçsel evrim sürecinde, manevi yaşamda büyüdüğümüzde, zaman gelir ve
en değerli şeyin duamızın yerine getirilmesi olmadığını görürüz. İyi sonuçlar
isteriz, ancak iyi sonuçlar yenilgi veya başarısızlık şeklinde gelirse, onları
aynı sevinçle kabul ederiz. Aslında, sözde "yenilgi"mizi Yüceler
Yücesi'nin Ayaklarına yerleştirebildiğimizde büyük bir sevinç duyarız. Manevi
hayatta zafer ve yenilgi aynı madalyonun ön ve arka yüzü gibidir. Bu, duamızın
istediğimiz gibi yerine getirilip getirilmemesine bakılmaksızın, Tanrı'ya
değişmeyen neşe verebileceğimiz gelişimimizin ikinci aşamasıdır.
Üçüncü
ve son aşama, Tanrı'ya sürekli dua etmemiz, ancak sonuçla hiç
ilgilenmememizdir. İşimizin sadece dua etmek olduğunu ve gerisinin Tanrı'nın
işi olduğunu hissediyoruz. Koşulsuz dua etmeye içsel bir ihtiyacımız var ve
duamızı kabul edip etmemenin İçsel Pilotumuzun ilahi sorumluluğu olduğunu
hissediyoruz. Kabul etmezse hiç umursamıyoruz. Koşulsuz dua ettiğimizde en
hızlı şekilde ilerliyoruz.
En
hızlı ilerlemeyi sağlamanın başka bir yolu daha vardır - Yüce'nin İradesi
önünde bilinçli ve sürekli bir feragat yoluyla. Vazgeçmek çok zor bir
kelimedir. Aylak insan cehalete, dünyaya teslim olur. Herhangi bir ilerleme
kaydetmek istemiyor. Kaderine teslim olmuştur ve onu değiştirmek için parmağını
bile kıpırdatmayacaktır. Ama böyle bir vazgeçiş, bir vazgeçiş değildir. Bu
sadece kendi kendini kandırmaktır ve kendini kandırma kendi kendini yok
etmekten başka bir şey değildir.
Ayrıca
kölenin efendisinden vazgeçmesi de vardır. Bir köle, efendisine korkudan veya
dışsal bir zorlamadan itaat eder. Ancak manevi yaşamda hiçbir dış zorlama
yoktur, bu türden hiçbir şey yoktur. Bizi derinden Yüce Pilot'a feragatimizi
sunmaya zorlayan içsel varlığımızdır. Feragat için içsel bir ihtiyaç duymamızı
sağlar. Şimdi sadece bir damla sonsuz Gerçek gibi hissediyoruz . Ama bu küçük
hakikat damlası, Hakikat Denizinde çözüldüğünde, bireysel kimliğini kaybeder ve
Evrensel Gerçeklik, Evrensel Bireysellik, Evrensel Ölümsüzlük olur.
Manevi
yaşamda, bilinçli olarak özlemimizi, duamızı, konsantrasyonumuzu,
meditasyonumuzu ve tefekkürümüzü Tanrı'ya sunmalıyız. Bilinçli bir kişisel çaba
göstermeli ve aynı zamanda Tanrı'ya içsel teslimiyetimizi sunmalıyız.
İçtenlikle şöyle diyebileceğimizi hissetmeliyiz: “Tanrım, işte ellerimle
yapabileceklerim. İşte kendi gözlerimle yapabileceklerim. İşte fiziksel
yeteneğimle yapabileceklerim. Hala sahip olduğum tek şey vazgeçme yeteneği ve
Sana verdiğim bu yetenek.
Manevi
yaşamda bilinçli ve ilahi feragat, Yüce'yi gerçekleştirmenin, Yüce'ye
dönüşmenin, Yüce'yi ortaya çıkarmanın ve Yüce'yi, Aşkın Gerçekliği tezahür
ettirmenin tek yoludur. Bilinçli olarak tüm yeteneklerimizi Tanrı'ya sunmaya ve
O'na ilahi, koşulsuz teslimiyet sunmaya çalıştığımızda, karşılığında bize
sonsuz Sevincini, Işığını, Huzurunu ve Gücünü verir. Bu zamanda, bize ilahi
Zaferinin mesajını veriyor ve bizi burada yeryüzünde Cennetin Krallığını kurmak
için seçtiği araçlar olmamız için güçlendiriyor.
MANEVİ
SAFLIK
Cenevre
Üniversitesi, Cenevre, İsviçre
28
Haziran 1973
Hepimiz
Arayıcıyız, Işığı Arayanlarız, Huzuru Arayanlarız. Her birimiz kendi yolumuzda
bir arayıcıyız. Herkes yeteneğine ve mevcut ihtiyacına göre maneviyat
sahibidir. Bazıları varoluşlarını içsel ışığa daha tam olarak açtıkları için
daha ruhani olabilir. Güneş doğarken evimizin kapı ve pencerelerini açarsak
doğal olarak daha fazla güneş ışığı alırız. Aynı şekilde manevi hayatta da
kalbimizin kapılarını açtığımızda içsel varlığımızdan daha fazla Işık
gelebilir.
Dış
dünyada her an başkalarından ya da kendimizden bir şeyler bekleriz. Çoğu zaman
başkaları için hiçbir şey yapmayız ama yine de onlardan çok şey bekleriz.
Başkaları veya kendimiz için çok çalışıp karşılığında hiçbir şey alamayabiliriz
ama bekleriz. Beklediğimiz her an. Burada üzücü bir hata yapıyoruz. Sadece
olması gereken kişiye güvenmeliyiz ve bu Tanrı'dır. Yanlış kapıyı çalarsak asla
sonuç alamayız. Doğru kapıyı, Tanrı'nın Kapısını, manevi kalbimizi çalmalıyız.
Manevi
hayattan ne bekleyeceğimizi bilmemiz gerekiyor. Maddi hayatımızdan, dünyevi
hayatımızdan beklediğimizin aynısını manevi hayatımızdan da beklersek, o zaman
ne yazık ki hüsrana uğrarız. Tüm bol, sayısız arzularımızı yerine getirmek,
dünyadaki en zengin veya en ünlü kişi olmak veya bu dünyanın en yüce hükümdarı
olmak için manevi bir yaşam sürüyorsak, o zaman manevi yaşam için yaratılmış
değiliz. Ancak iç huzuru bulmak için veya Tanrı'yı sevdiğimiz için manevi bir
yaşam sürersek, o zaman sonucu bekleyebiliriz: Barış, Işık ve bolluk içinde
Mutluluk. Yalnızca Tanrı ruhsal yaşamın içinde olduğu ve O'nun tüm arayanların
üzerine yağdırdığı değişmez Nimetinden dolayı, arayan kişi hâlâ rahat, hoş bir
yaşam, isim ve ihtişamlı bir yaşam bekleyebilir. Ama gerçek bir ruhani yaşam,
yalnızca Tanrı'ya ihtiyaç duyan, yalnızca Hakikat, Barış, Işık ve Mutluluğa
ihtiyaç duyan bir yaşam sürmek istiyorsa, o zaman dünyevi mülkler ve dünyevi
başarılarla hiç ilgilenmeyecektir.
Dünya
bizim için barış dışında her şeye sahip. Dünyanın tüm boylam ve enlemlerini
dolaşabiliriz ve yine de gerçek huzuru bulamayabiliriz. Huzuru nerede
bulabilirsin? O içimizin derinliklerinde. Hepimizin kalbinin en ücra
köşelerinde huzur var ama ne yazık ki onu açmadık. Nasıl açacağız? Sürekli dua
ve meditasyonumuzla huzuru keşfederiz. Ancak dua yalnızca fiziksel zihinden
gelirse, çok duygusal olmayacaktır. Dua, kalbimizin derinliklerinden geliyorsa
duygusal olacaktır ve ancak o zaman Tanrı ona kesinlikle cevap verecektir.
Manevi
hayatta doğru bir şekilde dua edebilirsek, doğru meditasyon yapabilirsek, o
zaman sadık kalbimizde, sadık zihnimizde ve aydınlanmış ruhumuzda iç huzuru,
ışık ve zevk mutlaka çiçek açacaktır. Manevi bir yaşam sürmek için, saf bir
yaşam sürmeliyiz. Aksi takdirde kötü bir öğrenci gibi hep sınavdan kalır ve
aynı sınıfta kalırız. Ama fiziksel bedenimizde, yaşamsal ve zihnimizde saflığı
tesis edebilirsek, o zaman sınavı büyük bir onurla geçeceğiz.
Saflığa
nasıl ulaşabiliriz? İçsel bir ışığa sahip olduğumuz duygusuyla, içsel ışığa
dair bilinçli farkındalığımızla ve bu ışığın tezahür etmeyi beklediği
beklentisiyle fiziksel saflığa ulaşırız. Saflığı bedende tesis ettiğimizde
hayatın her alanında elde ettiğimiz başarı kalıcı hale gelir. Ama gerekli
saflığı kazanmamışsak, o zaman ne dünyevi hayatta ne de manevi hayatta hiçbir
şey sabit kalamaz. Kendimizi ruhun ışığına açarak hayati olanda saflığa
ulaşırız. Yaşamsal olanda saflığı bulduğumuzda, saldırgan yaşam bizi terk eder
ve yerini dinamizm dolu, yaşamsal bir dinamizme bırakır. Hayati saldırganlık
yok eder, ancak hayati dinamizm yaratır. İçimizdeki arayan için yeni bir dünya
inşa ediyor. Zihinde saflığa ulaşarak, bilinçli ve kasıtlı olarak içimizdeki
şüpheleri, korkuları ve endişeleri ortadan kaldırırız. Zihnimizde saflığı tesis
ettikçe, şüphe, şüphe, kötü, ilahi olmayan, karanlık, kasvetli düşünceler
barındırmadığımızı görürüz. Zihinde saflığı nasıl elde ederiz? Bunu da
zihnimizi ruhla sürekli temas halinde olan kalbe, ruhsal kalbe sürekli sunarak
yaparız. Akıl, kalpten aydınlanma aldığında, ruhun ışığına özgürce erişebilir.
Konsantrasyondan, meditasyondan ve tefekkürden de bolca saflık elde edebiliriz.
Ancak bu disiplinden geçmek istemeyenler, hatta katı bir ruhani hayat takip
etmeyenler bile, doğru nefes alarak hayatta saflığı tesis edebilirler.
Nefes
almaktan bahsetmişken, insanların korktuğunu görüyoruz. Yanlış nefes alırlarsa
başlarının ciddi şekilde belaya girebileceğini düşünürler. Size doğru nefes
almayı öğretebilecek bir manevi Öğretmeniniz olmasa bile, nefes almayı
düzenlemenin bir yolu olduğunu söylemek istiyorum. Bu, seçtiğiniz tanrının veya
Tanrı'nın adının sürekli tekrarlanmasıyla olur. Bu tekrara japa denir. Dua ve
meditasyon sırasında Tanrı'nın adını sürekli tekrarlayabilirseniz, japa'nın
samimiyeti otomatik olarak nefesinizi düzenleyecektir. Onlara Hint pranayama
tekniklerini veya nefes kontrolünü öğretebilecek bir manevi Üstadı olmayan pek
çok insan var, ancak onlar Tanrı'nın adını içtenlikle tekrarlayarak doğru nefes
almayı öğreniyorlar.
Daha
zihni gelişmeden, düşüncenin ne olduğunu bilmeden önce çocuk doğru, sistematik,
ilahi bir şekilde nefes alır. Fakat büyüdüğünde, zihni gelişip hayatın
koşuşturmacasına girdiğinde bu yeteneğini kaybeder. Manevi yaşam, esasen ilahi
çocukluğa bilinçli bir dönüş. Manevi yaşamda kendimizi her zaman Tanrı'nın
çocukları, Tanrı'nın seçilmiş çocukları gibi hissetmeliyiz. İlerleyen çocuktur,
çocuk yeni duygulara, yeni fikirlere, yeni hayallere, yeni ideallere açıktır.
Manevi yaşamda, arayan kişi her zaman daha yüksek gerçeklere, daha yüksek
düşüncelere, daha yüksek ideallere, manevi özlemlere açıktır. Anne ve babanın
vazgeçilmez görevi çocuğa bakmaktır. Benzer şekilde, ruhsal yaşamda, bilinçli
olarak Tanrı'nın çocukları olduğumuzda, bize rehberlik etmek, bizi Kendi
Enkarnasyonuna göre şekillendirmek ve kalıba sokmak O'nun vazgeçilmez görevi
haline gelir.
MUCİZELER
Zürih
Üniversitesi, Zürih, İsviçre
oda
101
5
Temmuz 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, bugün mucizeler üzerine kısa bir
konferans vereceğim. Mucize alışılmadık bir şeydir, hayal edilemez bir şeydir.
Bir insan suyun üzerinde yürürse büyük bir mucize gerçekleştirir. İnsan semada
süzülüyorsa büyük bir mucize gerçekleştiriyor. Bir adam bütün bir ülkeyi yok
edebiliyorsa, bir mucize yaratır.
Bir
tekne suda yüzer, bir uçak gökyüzünde uçar ve bir hidrojen bombası bütün bir
ülkeyi yok edebilir. Tekneyi kim yaptı, uçağı kim tasarladı ve bombayı kim
yaptı? İnsan! İnsanın rızası olmadan gemi yola çıkamaz, insanın iradesi olmadan
uçak uçamaz, insanın şuurlu onayı olmadan bomba düşemez. Bu kişinin bir teknede
yelken açması, bir uçakta uçması, ülkeyi yok etmesi gerekiyor. Zavallı adam! Ne
yazık ki, tüm bunların yaratıcısının kendisi olduğunu tamamen unutmuştu.
Kim
daha yüksek - yaratıcı mı yoksa yaratım mı? Şüphesiz yaratıcı! Yaratıcı
teknenin yüzmesini istemezse tekne kendi kendine yüzemez. Yaratıcı uçağın
uçmasını istemezse uçak kendi kendine uçamaz. Yaratıcı bombanın düşmesini
istemiyorsa bomba kendi kendine düşemez. Koşmak zorunda kalıyoruz, mucizelerin
peşinden koşmak zorunda kalıyoruz çünkü mucizelerin yaratıcılarının kendimizin
olduğu tartışılmaz gerçeğini unutmuşuz.
Burada
hepimiz, sonsuz Gerçeği ve Işığı arayanlarız. Sınırlı insanın Barış, Işık ve
Mutluluk için Sonsuza çağrılmasından daha büyük mucize ne olabilir? Sonlu,
Sonsuz'u korumak ister. Dünyaya bağlı bilinç, Cennetten bağımsız Bilince
dönüştürülmek ister. Sonsuz ruh kendini sonlu bir bedende ve sonlu bir beden
aracılığıyla açığa vurmak ister. Bunlar en yüksek mertebeden mucizeler değil
mi? Tanrı'yı idrak etmekten daha büyük bir kişinin başardığı bir mucize
olabilir mi? Tanrı bilinci, insanın yaşayan Tanrı'ya ilişkin bilinçli
farkındalığı anlamına gelir. Tanrı'yı idrak etme, kişinin burada dünyevi
bedende sonsuz Barış, Işık ve Mutluluğu somutlaştırması anlamına gelir. Acemi
arayıcı, Tanrı'yı idrak etmenin dünyadaki en büyük mucize olduğunu hisseder.
Ancak uzmanlaştıkça veya Tanrı'yı idrak ettikçe, Tanrı'yı idrak etmenin oldukça
doğal bir şey olduğunu, günlük çalışma, uyuma ve oyun oynama
alışkanlıklarımızdan daha doğal olduğunu anlamaya başlar.
Tanrı
Kozmik Ağaçtır. Ağacın dalları, çiçekleri ve meyveleri vardır. Dalları,
çiçekleri ve meyveleri olmayan ağaç, ağaç değildir. Bir ağaç örneğinden,
Tanrı'nın bize ihtiyacı olduğunu ve bizim de Tanrı'ya ihtiyacımız olduğunu
anlayabiliriz. Bir ağacın yapraklara, çiçeklere ve meyvelere ihtiyacı vardır ve
yapraklar, çiçekler ve meyveler bir kaynağa, yani ağaça ihtiyaç duyar. Uçsuz
bucaksız bir deniz, sayısız su damlası olmayan bir deniz olamaz. Denizin
sayısız damlacıkların varlığına, damlaların da denizin varlığına ihtiyacı
vardır. Küçük damlaların okyanusa ihtiyacı olduğu gibi bizim Tanrı'ya
ihtiyacımız var ve damlaların okyanusa ihtiyacı olduğu gibi Tanrı'nın da bize
ihtiyacı var. Daha yüksek farkındalık için Tanrı'ya ihtiyacımız var ve O'nun
burada, yeryüzündeki yüce tezahürü için Tanrı'ya ihtiyacımız var. Yüce Olan'ın
ihtiyaçlarını fark ettiğimizde, Tanrı'nın farkındalığı bir mucize olmaktan
çıkar. Ama bunu fark edene kadar, bizim gibi zayıflar için, Tanrı'yı idrak
etmeyi ve Sonsuz Tanrı'nın Kendisini küçücük, sonlu bir bedende ve aracılığıyla
tezahür ettirdiğini hayal etmek en büyük Mucize gibi görünüyor. Fiziksel
düzlemde, bu gerçekten bir mucizedir. Ama içsel düzlemde bu bir mucize değildir
çünkü Tanrı ve insan birbirine bağlıdır.
Mucizevi
bir güç elde etmek istiyorsak, bedendeki belirli ruhani merkezlere konsantre olabiliriz.
Önce omurganın tabanına konsantre oluyoruz, sonra ikinci merkeze doğru iki inç
yukarı hareket ediyoruz. Göbek, üçüncü merkezin seviyesidir, sonra kalp, boğaz,
alın ve son olarak başın tepesidir. Bu merkezler kaba fiziksel bedende değil,
sübtil bedende bulunurlar. Fiziksel bir bedende olsalardı, bu zamana kadar
doktorlar onları keşfederdi. Ne yazık ki, bu keşif tıp biliminin elinde değil,
sadece onu içsel çağrısı sayesinde yapabilen arayıcı içindir.
Şimdi
soru yerinde: Bu mucizevi güçler bir şekilde Tanrı'yı idrak etmemize yardımcı
olabilir mi? Cevap: kesinlikle hayır. Büyük manevi Üstat Sri Ramakrishna bir
keresinde en sevgili öğrencisi Naren'e (Swami Vivekananda) şöyle demişti:
"Oğlum, çok uzun süredir meditasyon yapıyorum, birçok harika güç kazandım
ve onları sana vermek istiyorum. Hani bütün bunlarla ilgilenmiyorum, çok basit
bir hayat sürmek istiyorum, çok basit kıyafetler giymek ve çok basit yemekler
yemek istiyorum. Sen benim en sevgili öğrencim olduğuna göre, tüm bu güçleri
sana vermeme izin ver." Naren, “Lütfen bana bir şey söyle. Bu okült güçler
Tanrı'yı anlamama yardım edecek mi?"
"Oh
hayır! Okült güçler, Tanrı'yı idrak etmede sana asla yardım etmeyecek."
Naren, “O zaman ben onları istemiyorum. Ben sadece Allah'ı istiyorum."
Burada
gerçekten samimi bir arayıcının özlemini görüyoruz. Swami Vivekananda, içten
özlemiyle Tanrı'yı gerçekten idrak etti. Bir Üstadın böyle bir armağanı daha az
samimi bir arayıcıya sunulmuş olsaydı, o hemen Üstadının okült güçlerini ele
geçirmeye çalışırdı. Ama samimi arayan Tanrı'nın önce gelmesi gerektiğini
bilir. En yüksek mertebeden başka bir manevi Üstat, Shri Krishna, en sevgili
öğrencisi Arjuna'ya, eğer okült güçle ilgileniyorsa, o zaman içsel varlığından,
ilahi varoluştan milyonlarca mil uzakta olduğunu söyledi.
Yaratan,
yarattıklarından üstündür. Bu okült güçler, mucizevi güçler Tanrı'dan gelir,
başka hiçbir yerden gelemezler. Önümde bir mango ağacı varsa ve ben bir mango
yemek istersem, bunu yapabilirim. Ama ağacın sahibinin izni olmadan bir mango
yersem, riske girmiş olurum. Azarlanabilir ve aşağılanabilirim. Ama önce
sahibinin izniyle istediğim kadar yiyebilirim.
Hedef
çok uzakta. Yolculuğumuza başlamazsak, o zaman ona nasıl ulaşacağız? Hedefe
giden birçok yol var. Bir yolda gizli güçler veya mucizevi güçler buluruz.
Kaderimize giden yolun kenarındaki bahçedeki güzel ağaçlar ve çiçekler
gibidirler. Bu yolu takip ederseniz, bahçeye girmek isteyebilirsiniz. Orada
birkaç meyve yiyebilir ve Hedef'in önümüzde olduğunu unutarak uzun süre
eğlenebiliriz. Bahçeden o kadar keyif alıyoruz ki orada kalıyoruz ya da her gün
bu bahçenin tadını çıkarmak için geri gelmek niyetiyle eve dönüyoruz. O zaman
Amacımızı tamamen unuturuz. Yani bu okült güçler bahçesi, ayartma bahçesidir.
Gidebileceğimiz
başka bir yol var. Bu yolu takip ettiğimizde, yol boyunca ne bahçe, ne park, ne
ağaç, ne de dikkatimizi dağıtacak hiçbir şey olmadığını görüyoruz. Sonunda
Altın Gol olan sadece yolun kendisi var. Bu yolu istikrarlı bir şekilde takip
edersek, o zaman hatasız bir şekilde Kaderimize ulaşacağız. Bu, dekorasyonu
olmayan bir yolun avantajıdır. Okült güçle bizi cezbetmeyen yolda
yürüdüğümüzde, Hedefimize çok daha hızlı ulaşacağımıza dair güvenimiz tamdır.
Ne de
olsa mucizevi güç nedir? Mucizevi güç benim yapabileceğim ve senin
yapamayacağın bir şey. İkimiz de bir şeyler yapabilirsek, bu artık bir mucize
değildir. Burada, dünyada, bir şey yapılması son derece zor, neredeyse imkansız
olduğunda, bu bir mucize gibidir. olayı anlatacağım. Beş yaşında küçük bir
çocuk abisiyle evime geldi. Adını doğru yazabileceğimi söyledim. Adını aynen
verdim ve şaşırdı. Adını nasıl doğru yazabilirim? Hayal gücünün ötesindeydi!
Adını nasıl heceleyeceğini kendisi bilmiyordu ama ben biliyordum. Yapamadığı
için bu onun için bir mucizeydi. Ama ağabeyi ve benim için bu bir mucize
değildi. Oldukça normal, günlük bir şeydi.
Çocuk
bir anaokulunda büyütülür ve ağabeyi üniversitede okur. Bir çocuk, ağabeyinin
çeşitli konularda kalın, kalın kitaplar okuduğunu, okuduğunu, yazdığını ve
ezberlediğini görmesi, bir çocuk için bu bir mucizeden başka bir şey değildir.
Ancak yaklaşık on beş yıl sonra, aynı çocuk aynı şeyi kolaylıkla yapabilecek
hale gelecektir. Kalın kitaplar okuyup üniversiteye gidecek, ağabeyi gibi
okuyup yazacak. Şimdi yakında aynı yeteneğe sahip olacağını bilmiyor ve sırf bu
konudaki cehaletinden dolayı ağabeyinin bir mucize yarattığını düşünüyor.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Kimimiz yarı samimi, kimimiz tamamen samimi.
Diğerleri sadece neler olup bittiğini merak ediyor. Manevi hayatta merakın
maneviyat olmadığını söyleriz ama merak yarı samimiyete, yarı samimiyet de
maneviyata dönüşebilir. Küçük başlamak hiç başlamamaktan daha iyidir. Bugün
meraklı bir arayıcıdan başka bir şey değilsin. Ama devam edersen, yarın yarı
samimi bir arayıcı olabilirsin ve yarından sonraki gün tamamen samimi bir
arayıcı olabilirsin.
Okul
çalışmalarımızda bize yardım etmesi için bir öğretmene ihtiyacımız olduğu gibi,
içsel çalışmalarımızda bize yardım etmesi için bir ruhani öğretmene de
ihtiyacımız var. Spiritüel Öğretmen aynı zamanda bir mucize yaratıcısıdır. En
önemli şey ne yaptığı, ne söylediği değil, içsel olarak ne olduğudur. Gerçek
mucize onun meditasyonudur. Bu, henüz yaratamayacağınız, ancak içtenlikle ve
özveriyle arzularsanız bir gün mutlaka yaratabileceğiniz bir mucizedir.
Mesih,
Shri Krishna ve Buddha gibi büyük ruhsal Üstatlar dış dünyada birçok büyük
mucize gerçekleştirdiler. Ama çok daha büyük bir mucize onların yeryüzündeki
varlığıydı. Görünüşte, Mesih kırk beş yüce mucizeyi gerçekleştirdi, ancak içsel
yaşamında kaydedilmemiş ve Yüce Olan'ın Kalbi dışında hiçbir yerde
kaydedilemeyen milyonlarca ve milyonlarca mucize gerçekleştirdi. O'nun
dünyadaki varlığı, dış mucizelerin hepsinden çok daha büyüktü ve tüm
mucizelerin en büyüğü, yeryüzünün bilincine rehberlik eden ve onu yükselten
ölümsüz Bilinciydi. Aynısı, tüm ülkelerin tüm gerçek ruhsal Üstatları için de
geçerlidir.
Hepimiz
arayışçıyız. Hepimizin içinde Tanrı, Gerçek, Işık, Mutluluk için bir
ağlayışımız olduğu için buradayız. Bu içsel çağrıya sahip olmasaydık, sinemaya,
partiye ya da başka bir yere giderdik. Ama gelmeyenler ve burada ruhani bir
ders dinlediğimizi veya içten içe Tanrı'ya dua ettiğimizi ve Tanrı üzerine
meditasyon yaptığımızı bilmeyenler için bu bir mucizeden başka bir şey değil
çünkü onlar bizim burada yaptığımızı yapmaya cesaret edemiyorlar. Cesaret
edememekle kalmıyor, cesaret edemiyorlar, bu yüzden onlar için bu şüphesiz bir
mucize.
Mucizelere
ihtiyacımız yok. Gizli güçlere ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan şey Allah'ın
Merhametidir. Tanrı bilincimiz yalnızca Tanrı'nın Merhametinde yaşar. Tanrı
bilinci doğuştan hakkımızdır. Okült veya mucizevi bir güç elde etmek
istiyorsak, bunu kolayca yapabiliriz. Onlara ihtiyacımız olmadığını veya bizi
ilgilendirmediklerini hissediyorsak, o zaman onlara asla sahip olmamalıyız.
Tanrı farkındalığının herkesin sahip olması gereken bir şey olduğunu
bilmeliyiz. Hiçbiri bundan kaçamaz. Eğer şimdi Tanrı-idrakini istemiyorsak, bu
sadece an meselesidir. Şimdi Tanrı'ya ihtiyacımız yoksa, Tanrı sonsuza kadar
bilinçsiz kalmamıza izin vermez. Bir gün O'ndan mahrum kalacağız, hayır, O'na
umutsuzca ihtiyacımız olacak. Ve sonra Tanrı'yı idrak etme, en yüce mucize
bizim olacak.
AŞK
HAYATI
Cenevre
Üniversitesi, Cenevre, İsviçre
7
Temmuz 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, hayata dair kısa bir konferans
vermek istiyorum. Tabii ki, manevi bir bakış açısıyla hayattan bahsedeceğim.
Eğer
arzu etmezsem hayat kaçırılmış bir fırsattır.
Eğer
istersem hayat, bulunan refahtır.
Arzu
etmezsem hayat bir ruh kaybıdır.
Hayat,
eğer istersem kazanılmış bir hedeftir.
Ben
arzu etmezsem hayat hayvani bir yıkımdır.
Arzu
edersem hayat Tanrı-Mükemmelliktir.
Ben
arzulamadığımda, dünyanın bana ihtiyacı yok ve Cennetin de bana ihtiyacı yok.
Ben can attığımda yeryüzünün bana ihtiyacı var ve Cennetin de bana ihtiyacı
var. Bir arzu hayatı yaşadığım bir zaman vardı. Sonra dünyayı ele geçirmek
istedim, dünyaya sahip olmak istedim. Şimdi acele ediyorum. Tanrı'nın mükemmel
bir aracı olmak istiyorum. İnsanlığa hizmet etmek ve kendimi sürekli insanlığa
adamak istiyorum.
Benim
için hayat ileriye doğru bir yürüyüştür.
Benim
için hayat bir yükseliştir.
Benim
için hayat içe doğru bir dalış.
İleriye
doğru yürürken, Tanrı'nın Güç Sesini görüyorum.
Yukarı
çıktıkça Tanrı'nın Gücü-Sessizliğini görüyorum.
Derinlere
daldığımda, Tanrı'nın Güç-Sevgisini hissediyorum.
Tanrı'nın
Güç-Sesi hayatımı uyandırdı.
Tanrı'nın
Sessizlik Gücü hayatımı özgürleştirdi.
Tanrı'nın
Güç-Aşkı hayatımı ölümsüz kıldı.
Hayatımın
içsel rehberliğe ihtiyacı var. İçsel Pilot tarafından yönlendirildiğimde,
hayatım dünyanın fırtınaları arasında güvende. İç Pilot tarafından
yönlendirildiğinde, dünyanın istikrarsızlığının ortasında kendimden emin olmaya
devam ediyorum. Hayat sadece Tanrı hakkındaki gerçeği bilmek için değildir.
Yaşam, İçsel Pilot ile yakın bir bağlantı, bölünmez bir birlik gerektirir. İç
Pilot'un rehberliğine sahip olmak, O'nu yakından tanımak için dua etmem ve
meditasyon yapmam gerekiyor. Sahip olduğum her düşüncenin bir dua olduğunu
bilmeliyim. Yaptığım her eylemin meditasyon olduğunu bilmeliyim. Doğru dua
edebilmek ve iyi bir meditasyon yapabilmek için Pilot-Tanrıma şükran duymam
gerekiyor. Bana dua etme ve meditasyon yapma yeteneği veren O'nun Merhametiydi.
Dua
ettiğimde Tanrı Ağacına tırmanırım. Meditasyon yaptığımda, Yukarıdan mangoları
aşağı indiririm ve hevesli ruhlara dağıtırım. Hem duam hem de meditasyonum çok
önemlidir. Tanrı Ağacına tırmanmazsam, bilinçsiz kalırım. Eğer meyve ile
inmezsem, o zaman Tanrı tezahür etmemiş olarak kalır. Mükemmellik ancak ben
aydınlandığımda ve Tanrı tezahür ettiğinde çiçek açar.
Pek
çok insan manevi hayattan korkar çünkü bunun onları şu anda yaşadıkları
hayattan uzaklaştıracağına inanılır. Mevcut hayatlarının bir tatmin hayatı
olduğunu düşünüyorlar. Bazen yaşadıkları hayattan acımasızca hayal kırıklığına
uğrayarak Tanrı'ya ve ilahi hayata ihtiyaç duyarlar. Ama onlar için Tanrı bir
yabancıdır ve ilahi yaşam bilinmeyen bir şeydir. Bir yabancıya ve bilinmeyen
bir hayata güvenilemeyeceğini düşünürler. Ama burada tamamen yanılıyorlar.
Tanrı bir yabancı değildir ve olamaz ve ilahi yaşam gerçek yaşamdır. Gerçek
hayat bize ilham veren ve Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlüğün doğuştan
hakkımız olduğu hissini veren şeydir.
Hiçbir
şey ilahi hayattan daha normal ve doğal olamaz. Şu an yaşadığımız hayat normal
ve doğal değil. Neden? Çünkü karanlıkla, cehaletle ve bağımlılıkla arkadaş
oldu. Cehalet bize Tanrı'yı Güzelliği, Tanrı'yı \u200b\u200bIşık ve Mutlak
Gerçeği nasıl sunabilir?
Manevi
yaşamda ilerleme kaydettikçe, yaşamımızın Tanrı'dan ve yaşamımızın Tanrı için
olduğunu hissederiz. Hayattan istediğimiz tatmindir, başka bir şey değil. Arzu
dolu bir hayat yaşıyorsak, elde ettiğimiz her şey tatmin edici olamaz. Sürekli
başkalarını, tüm dünyayı yutmak isteyen doyumsuz bir açlık yaşıyoruz.
Başkalarını tüketerek ve dünyayı tüketerek tatmin olamayız. Ancak dünyanın geri
kalanıyla içsel bir birlik kurarak tatmin olacağız. Memnuniyete ulaşmak için
arzu yolunda değil, istek yolunda yürümeliyiz.
Dünyanın
en zengin adamının hala nasıl zenginleşmek istediğini gördük. Ne kadar para
alırsa alsın, sadece ihtiyacı artar ve ihtiyacı arttıkça fakirleşir. Arayan,
arzularını azaltmak ister. Arzularını ne kadar çabuk azaltırsa, Tanrı'nın
Yüzünü o kadar çabuk görür. Arzu-ömrünü kısalttığı zaman geriye bir tek arzusu
kalır ve o arzu, kalbinin derinliklerinden gelen bir özlemdir. Bu özlem tek bir
şey istiyor - Tanrı. Özlem, sadece Tanrı'yı idrak etmenin yeterli olmadığını
hissediyor. Aynı zamanda, Tanrı'yı Kendisinin arzuladığı şekilde burada,
yeryüzünde tezahür ettirmek istiyor. Arzumuz Tanrı'yı idrak ettiğinde ve
Tanrı'yı Kendisinin istediği şekilde tezahür ettirdiğinde, hem Cennette hem de
yeryüzünde yüce Doyum çiçek açar.
GERÇEK
OLMAYAN VE GERÇEK OLMAYAN
Zürih
Üniversitesi, Zürih, İsviçre
11
Haziran 1976
Sevgili
arayanlar, sevgili dostlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, gerçek dışılık ve
gerçeklik üzerine kısa bir konferans vermek istiyorum.
Gerçek
olmama cesaret kırıcı bir gerçekliktir ve olumsuz bir gerçeklikten başka bir
şey değildir . Gerçeklik pozitiftir ve kutsallığı teşvik eder. Gerçekdışılık,
gerçeklikten duyulan bilinçli korkudur. Gerçekdışılık, gerçekliğin sürekli
reddidir. Gerçekdışılık, gerçekliğin sürekli reddidir. Yaradılışın şafağından
beri, Mutlak Gerçeği arayanlar, gerçek olmayanın içindeki gerçeği keşfetmek
istediler. Vedik görücüler bile gerçeğe tam olarak gerçek olmayandan
geldiğimizi anladılar. "Asato mo sad gamaya - Beni gerçek olmayandan
Gerçeğe götür" dediler. Ayrıca içimizde karanlık olan her şeyin
gerçeklikten daha az olduğuna inanıyorlardı. Aynı zamanda, gece içinde bol
miktarda Işık hissettiler ve gördüler. İnsan kusurunun içinde, bir damla
mükemmellik buldular. Ve bu mükemmellik damlasının içinde, hayatın ölümsüz
olduğunu keşfettiler.
Sonra,
ağarmış geçmişin Vedik görücülerinin gerçek olmayandaki gerçeği farklı bir
şekilde keşfetmek istedikleri zaman geldi. Dünyada ne kadar çok ıstırap
olduğunu gördüler, doyuma ya da neşeye sahip olmanın tek yolunun dünyadan
vazgeçmek olduğunu hissettiler. Acının gerçek olmadığını ve neşenin gerçek
olduğunu söylediler. Ayrıca var olan her şeyin insan yaşamında sorun
yarattığını hissettiler. Böylece şarkı söylediler: "Tena tyaktena
bhunjita... - Vazgeçerek tadını çıkarın. Dünyaya sahip olmaya çalışma, çünkü
sahip olmak hayal kırıklığından başka bir şey değildir."
Ancak
içsel evrim sürecinde, arayanlar başka bir şey keşfettiler. Vazgeçmenin yol
olmadığını, tek yolun kabullenmek olduğunu keşfettiler. Kendilerini Tanrı'nın
çocukları olarak görüyorlarsa, Tanrı'yı Kendisinin istediği şekilde memnun
etmenin vazgeçilmez görevleri olduğunu hissettiler. Tanrı gerçekse,
Yaratılışının da gerçek olması gerektiğini hissettiler. Yaratan Tanrı bir
gerçekliktir, dolayısıyla Yaratan Tanrı da bir gerçekliktir. Yaratan Tanrı ile
Yaratılan Tanrı'yı sürekli olarak birleştirmeye çalışan içimizdeki arayışçıdır.
Arayan,
dua ve meditasyon yoluyla bilincini yükseltmeye ve daha yüksek bir bilinç
durumuna ulaşmaya çalışır. Bu durum, Tanrı'nın Aşkın Bilincidir. Aşkın Bilinç,
hem Sonsuzun gerçekliğini hem de sonlunun gerçekliğini içerir. Sonlunun gerçek
gerçekliği ve Sonsuzun gerçek gerçekliği, sonsuz sevgiye dönüşmektir. Sonlu
olanın gerçek dışı gerçekliği, sınırlama, cehalet ve ölümle yaşamaktır.
Gerçekliğin
iç dünyada bilinci vardır ve gerçekliğin dış dünyada da bilinci vardır. Dış
dünyada gerçeklik beden, yaşam, zihin ve kalp ile ilgilenir. İç dünyada
gerçeklik yalnızca ruhla ilgilenir. Beden-Gerçeklik Bilinci - ver ve al.
Yaşamsal gerçeklik bilinci, kabul etmektir ve sadece kabul etmektir.
Gerçeklik-zihin bilinci - al ve ver. Kalp gerçeğinin bilinci vermektir ve
sadece vermektir. Ruhsal gerçeklik bilinci, Tanrı'yı Kendisinin arzuladığı
şekilde yerine getirmektir. Ruh kendi başına bir rol oynamaz. Her zaman ruhen
ve sevinçle Yüce Olan'ın yok edilemez İradesini takip eder.
Her
insan dünyayı bir bütün olarak gerçek dışı ve gerçekliği benzersiz bir şekilde
sunar. Bir insan dış dünyada Allah'ın yaratışındaki her şeyi bildiğini
söylediğinde dünyaya bir gerçek dışı takdim etmiş olur. Dış dünyada, bilinçli
ya da bilinçsiz olarak, bölünme ve ayrışma aleminde olmaya zorlanır. Bu nedenle
Mutlak Gerçeği sonsuz gerçekliği içinde bilemez. Ayrıca aynı kişi iç dünyasında
her şeyi bildiğini söylüyorsa abartmış sayılmaz. Söylediği gerçektir, mutlak
gerçektir, çünkü iç dünyasında derin ve sonsuz bilgelik ile birliği
tamamlanmıştır. Mutlak Rab ile içsel birliği sayesinde, o bilginin ta
kendisidir.
Fiziksel
düzlemde dış dünyada, yerine getirilmeyen her düşünce gerçek dışılığın,
gerçekleşen her düşünce gerçekliğin simgesidir. Ama içsel planda, ruhsal
planda, her düşünce kendi içinde gerçektir, her düşünce kendi dünyasındadır.
Sahne-dünyasında tezahür edip etmemesi önemli değildir. Dünyayı temsil ettiği
için şüphesiz bir gerçektir.
Dış
dünyada, bir kişi Tanrı'yı sevdiğini söylüyorsa, mutlak gerçeği söylemiyor,
mutlak gerçeği ifade etmiyor. Dış dünya, sayısız arzuların dünyasıdır. Dış
dünyada Tanrı, insan yaşamının sevgi dolu nefesini almaz. Tanrı, Kendisine tam
bir doyum sağlayan sevgi dolu bir yaşam soluğunu alana kadar, Tanrı buna gerçek
aşk demez. İçsel dünyada aynı kişi, arzusu sayesinde Tanrı'ya sevgi sunar.
Özlemi ne anlama geliyor? Onun özlemi, Tanrı'nın aydınlatıcı Merhametinden
başka bir şey değildir. Bu aydınlatıcı Şefkat, Tanrı'yı Kendi yolunda memnun
etme yeteneğine sahiptir. Arayıcı, Tanrı'nın aydınlatıcı Merhametini aldığında,
yalnızca ilahi aşk değil, aynı zamanda Tanrı'nın Sevgisinin Kendisi olur.
KORKU
VE CESARET
Cenevre
Üniversitesi, Cenevre, İsviçre
14
Haziran 1976
Biz
Allah'tan korkarız. Tanrı'nın Sonsuz Genişliği bizi korkutuyor. Tanrı'nın aşkın
Yüksekliği bizi korkutur. Tanrı'nın ölçülemez Derinliği bizi korkutur.
Tanrı
hem Hakikat hem de Işıktır. Tanrı-Hakikat bizi mükemmel Gerçeğe götürmeye
çalışıyor, ama ne yazık ki Tanrı-Hakikatin bizi her zaman sınadığını
hissediyoruz. Bir yalanlar dağı olduğumuz için, her an hata yaptığımız için,
Hak olan Tanrı'nın bizi cezalandıracağına inanıyoruz. Ama Tanrı Şefkatin ta
kendisidir. Bizi cezalandırmaz. Aksine bizi aydınlatmaya ve mükemmelleştirmeye
çalışıyor. Evrim sürecinde bize yalanın daha küçük bir Gerçekten başka bir şey
olmadığını söyler. Yalanı aşmamız ve ardından Gerçeğe girmemiz gerekiyor. Ve
bunun için aspirasyon denen sürekli bir çağrıya ihtiyacımız var.
Gerçek
Tanrı'dan korktuğumuz gibi, Işık Tanrı'dan da korkarız. Tanrı-Işığının bizi
ifşa edeceğini hissediyoruz çünkü birçok ilahi olmayan şey yaptık. Biri
hırsızlık yaparsa saklanmak ister. O dünyadan korkar. Işıkta olursa
keşfedileceğini hisseder. Ama Tanrı-Işık tamamen farklıdır. Burada Işık ifşa
etmez, bizi aydınlatır. Işık bize karanlıkta da biraz ışık olduğunu, gecenin de
biraz ışığı olduğunu söyler. Kendisi Işık olan Tanrı, her yeri kaplar.
Dolayısıyla O, hem karanlıkta hem de Işıkta mutlaka vardır. Elbette karanlıkta
kaldığında cüzi bir nuru olacak, taliplerde ise sınırsız bir nur tecelli
edecektir. Ayrıca bir yerde küçücük bir ışık varsa, o ışık sınırsız Işığa
dönüşür. Banyan ağacına dönüşen bir tohum gibidir.
Korku
ve cesaret. Korkunun olumsuz anlamda bir kapasitesi vardır. Birliği reddediyor.
Her zaman bireysel ve ayrı kalmak ister. Korku, okyanusta erimek istemeyen
küçücük bir damla gibidir. Bireyselliğini ve kişiliğini korumak istiyor. Sonlu,
Sonsuz'dan korkar ve aynı zamanda korkusunu kabul etmek istemez. Ancak uçsuz
bucaksız okyanus, bireyselliğinin ve kişiliğinin sayısız su damlasından
oluştuğunu bilir. Sonsuz, tam da sonluyu sonsuz bir ölçüde kapsadığı için
Sonsuz olduğunu bilir.
Fiziksel
düzlemde iki tür korku vardır: hayali olanın korkusu ve gerçek olanın korkusu.
Hayali korku gerçek korkudan çok daha kötüdür çünkü biz hayali bir şeyden
korkarız. Ölümden korkarız çünkü ölümün tüm dünyevi arzularımızı, tüm dünyevi
sevgimizi, tüm dünyevi birliğimizi elimizden alacağını hissederiz. Burada
başarıyoruz, burada başarıyoruz ama öbür dünyada başımıza ne geleceği konusunda
hiçbir fikrimiz yok. Cennete mi cehenneme mi gideceğimiz hakkında hiçbir
fikrimiz yok. Bu dünyada en azından bize bakacak sevdiklerimiz ve akrabalarımız
olduğunu biliyoruz. Ama öbür dünyada sevdiklerimize kavuşacak mıyız, yoksa
orada bizimle ilgilenecek kimse olmayacak mı bilmiyoruz. Aslında başka bir
dünya olup olmadığını bile bilmiyoruz, bu yüzden düşüncenin kendisi, fikrin
kendisi, ölüm kavramının kendisi bizi korkutuyor.
Hayali
korku gibi, hayali cesarete sahip olabiliriz. Olabilecek en kötü hayali cesaret
bir ateistinkidir. O, bir atomdan sonsuz derecede küçüktür ve yine de Tanrı'nın
varlığına meydan okur ve O'nu reddeder. Tanrı Sonsuzdur. Tanrı sonsuzdur. Tanrı
ölümsüzdür. Ancak ateist Allah'ın varlığına meydan okur, Allah'ın varlığını
reddeder ve Allah hakkında kötü konuşur.
Dua
etmeyen veya meditasyon yapmayan insanlar var, ancak tüm dünyaya sunacakları
sınırsız bir huzuru varmış gibi hissediyorlar. Bu onların sözde cesaretidir.
Göz açıp kapayıncaya kadar dünyayı ayaklarının altına alabileceklerini hisseden
başkaları da var. Julius Caesar gibi, "Geldim, gördüm, yendim"
diyebileceklerini hissediyorlar. Bütün bunlar hayali bir cesaret, çünkü hala
bir şeyden ya da birinden korkuyorlar. Küçücük bir hayali düşünce onları
korkutur. İçlerine küçücük bir düşünce girer. Sonra birkaç yıl boyunca bu
şeytani düşünce onlara tamamen acımasızca hükmedebilir. Yine de bu insanlar,
isterlerse tüm dünyanın ayaklarının altına alınabileceğini söylüyorlar.
Bilinenden
korkmak, bilinmeyenden korkmak ve bilinemezden korkmak. O kadar çok ilahi
olmayan şey yaptık ve bu nedenle sonuçlarından korkuyoruz. Ne ekersen onu
biçersin biliyoruz. Karma yasasını kimse inkar edemez. Kötü bir şey yaptıysak,
bunun bedelini ödemek zorunda kalacağız. Burada korktuğumuz şey iyi biliniyor.
Ama bir de bilinmeyenin korkusu var. Bugün kötü bir şey yaptıysak, yakın
gelecekte bunun yüzünden acı çekeceğimizi hissederiz. Bu cezanın ağır olup
olmayacağını bilmiyoruz. Ama ceza alacağımızı biliyoruz. İntikam düşüncesi bize
eziyet ediyor. Gerçek cezayı daha sonra alacak olsak da, bilinmeyenin korkusu şimdi
bize eziyet ediyor.
Bilinmeyenin
korkusu, hayatımızda veya ölümden sonra ne olacağı korkusudur, örneğin dünyada
bir felaket olacağı ve dünyamızın hayatta kalamayacağı korkusu. Bu bilinmeyen
olumlu veya olumsuz olabilir. Sonsuz Işık bilinemez bir Gerçektir ve bizi
korkutabilir. Bitmeyen gece, karanlık da bizi korkutabilen bilinemez bir
Gerçektir. Sonsuz ışık pozitif bir güçtür, sonsuz gece ise negatif bir güçtür.
Evrensel
Bilinçten bahsediyoruz. Transandantal Bilinçten bahsediyoruz. Evrensel Bilince
ve Aşkın Bilince içsel cesaretimizin gücüyle ulaşırız. İç cesaret, sürekli
kendini vermekten başka bir şey değildir. Burada hepimiz arayışçıyız. Arayıcı
olmadan önce arzu arkadaşlarımızla yaşardık. Ama şimdi özlem bizim dostumuz
oldu. Ruhsal hale gelmeden önce, aday olmadan önce Tanrı bedenlerimize cesaret
verdi. Bu cesaretle tamamen uyanık olacağımızı düşündü. Vitalimize cesaret
verdi. Bu cesaretle hayati olanın çok dinamik olacağını düşündü. Aklımıza
cesaret verdi. Bu cesaretle zihnin tamamen berraklaşacağını hissetti.
Yüreğimize cesaret verdi. Bu cesaretle kalbin kesinlikle saf olacağını düşündü.
Sonra arayıcı olduk. Şimdi Allah kalbimize birlik gücü verdi. Aklımıza genişlik
gücü verdi. Yaşamımıza şefkat gücü verdi. Bedenimize fedakarlık gücü verdi.
Sonra
bize, “Çocuklar, bilinenden korkmayın, bilinmeyenden korkmayın, bilinemezden
korkmayın. Bilinene karşı cesur ol, o zaman bilinmeyene karşı cesur olursun. Ve
emin olun, bilinmeyen bile bir gün sadece bilinmekle kalmayacak, tam olarak
bilinecektir.
Ebeveynleriniz,
büyükanne ve büyükbabalarınız ve büyükanne ve büyükbabalarınız Bana dua
ettiler. Bu nedenle Benden Işık aldılar. Onların ışığı sana girdi ve sen ruhani
oldun. Ve şimdi, dua edip meditasyon yaparsanız, benden de Işık alacaksınız.
Işığınız, anne babanızın, büyükanne ve büyükbabalarınızın ve onların
seleflerininkinden çok daha üstün olacak. Burada rekabet yok, sadece evrim
sürecinde Kendimi insanlarda ve insanlar aracılığıyla giderek daha fazla
gösteriyorum. Zaman gelecek, Bilinmeyen Ben, sonsuz Huzurum, Işığım ve
Mutluluğumla karşınıza çıkacak ve onlar size tanınacak. Bu zamanda, cesaretiniz
içinizde ve cesaretiniz dışınızda olacaktır. Cesaretinle derinlere daldığında,
Yaratan Tanrı ile oynuyorsun. Ve cesaretinizi öne çıkardığınızda, Yaratılış
Tanrı ile oynuyorsunuz. Kozmik Oyunum'a bu şekilde katılırsınız.”
NASIL
HUZUR GETİRİRİM?
Teknik
Üniversite, Zürih, İsviçre
11
Haziran 1986
“Sevgili
Yüce Rabbim, her gün Sana dua ediyorum, her gün Senin üzerinde meditasyon
yapıyorum. Ancak, gönül rahatlığı hala çok uzakta. Söyle bana, nasıl huzuru
bulabilirim, sevgili Yüce Lordum?
“Oğlum-arayıcı,
zihnin ateş arzusunu söndür. Barış hemen senin olacak.
Hayalleri-beklentileri
kesin olarak terk edin. Barış hemen senin olacak.
Artık
korku kadehinden içmeyin. Barış hemen senin olacak.
Bu
hayatta bir daha asla hayal kırıklığı trenine binme. Barış hemen senin olacak.
Her
an uykusuz uyanık olun. Endişe sivrisineklerinin sizi sokmasına izin vermeyin.
Barış hemen senin olacak.
Şüphe
Hırsızını suçüstü yakalamaya çalışın. Barış hemen senin olacak.
Her
an sadece Benden olduğunu düşün ve her an sadece Benim için olduğunu hissetmeye
çalış. Barış hemen senin olacak.
Her
gün, sadakatle ve bencillikten uzak bir şekilde, zihninizin alev dinamizminin
alevlenmesine izin verin. Barış, güzelliğin şarkısını ve ilahiliğin şarkısını
içinizde ve sizin aracılığınızla söyleyecektir.
Özveri
ve duygusallıkla kalbinizin koku meditasyonunu her gün yayın. Barış, güzelliğin
şarkısını ve ilahiliğin şarkısını içinizde ve sizin aracılığınızla
söyleyecektir.
Zihninizden
sessizlik-zevk konusunu incelemesini isteyin. Barış, güzelliğin şarkısını ve
ilahiliğin şarkısını içinizde ve sizin aracılığınızla söyleyecektir.
Hayati
iblisinize daha fazla gurur açlığı beslemeyin. Barış, güzelliğin şarkısını ve
ilahiliğin şarkısını içinizde ve sizin aracılığınızla söyleyecektir.
Kişisel
rehberinizden, ruhunuzdan, fedakarlığın sırrını öğrenin - özveri, duygusallık
ve ilgisizlik ile mükemmellik. Barış, güzelliğin şarkısını ve ilahiliğin
şarkısını içinizde ve sizin aracılığınızla söyleyecektir.
"Sevgili
Yüce Lordum, hayvanlar alemi, insanlar alemi, Kozmik Tanrılar ve en yüksek
seviyedeki spiritüel Üstatlar nasıl huzur bulabilir?" Dinlenmeni isteyip
istemediklerini onlara hiç sordun mu?
“Sevgili
çocuğum, hayvanlar aleminin temsilcilerine Benden gerçekten ne istediklerini
sordum. Bana hemen yok etmek için güce ihtiyaçları olduğunu söylediler, barışa
değil.
İnsanlara
ne istediklerini sordum. Üstünlüklerini gösterecek gücü istediklerini
söylediler. Barış istemediler.
Kozmik
Tanrılara Benden ne istediklerini sordum. Hayvanlar alemi ve insan krallığı
asla kendileriyle karşılaştırılamayacak şekilde bir Rapture denizi
istediklerini söylediler. Eşsiz kalmak ve ilahi coşkunun ve nektar denizinin
tadını çıkarmak istiyorlar. Barış istemediler.
Shri
Krishna'ya, Lord Buddha'ya, Mesih'e ve en yüksek seviyedeki diğer ruhsal
Üstatlara Benden ne istediklerini sordum. Anında yanıtları, "Senin isteğin
yerine getirilecek!" Tekrar sordum - ve yine aynı cevap! Bu nedenle,
yeryüzündeki temsilcilerimden tek bir mesaj taşımalarını istedim - barış
mesajı: hayvanlar aleminde barış, insanlar dünyasında barış, ilahi dünyada
barış ve tüm evrende barış. Benim Yaradılışımda barış dışında hiçbir şey Beni
veya Yarattıklarımdan herhangi birini tatmin etmeyecektir.
Yavrucuğum,
yaradılışın başlangıcından beri hayalini kurduğum ve sizden istediğim şey,
barıştır, tüm evrenimde barıştır.
HUZUR,
MUTLULUK VE ÖZGÜRLÜK
Cenevre
Üniversitesi, Cenevre, İsviçre
12
Haziran 1986
Barış
mutluluktur, mutluluk özgürlüktür. Hepimizin bildiği bu. Fakat günlük yaşamda
ne tür bir özgürlüğe sahibiz ve günlük çeşitli etkinliklerimizde ne tür bir
özgürlük sergiliyoruz?
Her
gün tadını çıkardığımız özgürlük özgürlük değil, köleliktir. Her insan kendi
yolunda kendini gerçekleştirmek ve kendi yolunda mutlu olmak ister. Herkes
kendi efendisi olmak ister, kimse kimseye itaat etmek istemez. Ama ne yazık ki,
derinlere indiğimizde, yaşamlarımız üzerinde kesinlikle hiçbir kontrolümüzün
olmadığını görüyoruz. Aklımıza uymadığımız tek bir gün yok. Akıl bizim efendimizdir.
Korku dolu zihnimiz, şüpheci zihnimiz, ayrıştırıcı zihnimiz, aydınlanmamış
zihnimiz bize yol gösterendir. Bu nedenle, huzurumuz olmaması oldukça
anlaşılır.
Arzu-yaşamda
olduğumuzda, arzu-yaşam bizim öğretmenimiz olur. "Sahip ol ve sahip
olun" arzu-yaşamdan aldığımız mesajdır. Dünyaya sahip olmaya çalışıyoruz
ama nafile. Bu nedenle hayatımızda neşe ve mutluluk yoktur. Dünyanın bize sahip
çıkmasını istiyoruz ama o da olmuyor. Ve yine mutsuz ve hayal kırıklığına
uğradık. Öyleyse arzu-yaşam bize nasıl huzur getirebilir?
Sadece
fiziksel bilinçte kalarak mutlu olacağımızı düşündüğümüz bir zaman vardı. Ama
fiziksel bilinç bizi yalnızca uykulu bir yaşama yöneltti. Uykululuk bizim
öğretmenimiz ve akıl hocamız oldu. Bir santim kıpırdamadık ve sadece zamanımızı
boşa harcıyoruz. Doğal olarak, uykulu bir hayattan dinlenmeyiz.
Sonra
yeni bir öğretmen denedik, hayati. Hayati olanın bizi mutlu edeceğini umduk.
Ama ne yazık ki, hayati olan bizi yalnızca saldırgan yaptı. Üstünlüğün bize
tatmin getireceğini düşünerek başkalarına hükmetmeye çalıştık. Ama tek yaptığı
yıkım yaratmaktı ve sonunda içimizdeki ve etrafımızdaki dünyayı yok ettik. Bir
süre sonra başkalarından üstün hissetmenin bizi mutlu etmediğini anladık. Barış
olan mutluluğu istiyorsak, o zaman eşitlik her şeyden üstün olmalıdır.
Beden
ve hayati bizi başarısızlığa uğrattığında, yeni bir öğretmen tuttuk - zihin.
Ama akıl da acımasızca bizi hayal kırıklığına uğrattı. Akıldan sessizlik, huzur
ve ferahlık bekledik. Ne yazık ki, bunun yerine zihin bize şüphe ve korku
sunmaya başladı. Her gün bize dar görüşlülüğün, güvensizliğin ve kıskançlığın
şarkılarını öğretmeye başladı. Akıl da bizi başarısızlığa uğrattı, mutluluk
getirmedi.
Daha
sonra kalp öğretmenimiz olmak istedik. Gönül sevgiyi ve birliği sevdiği için,
kalbin bize neşe getireceğini ve o neşe içinde kalıcı huzuru keşfedeceğimizi
hissettik. Ama ne yazık ki insan kalbi olması gerektiği gibi talip olmuyor.
Bilinçsizce vücudun, hayati ve zihnin arkadaşı olur ve zayıflıkları kalbe nüfuz
eder. Neticede kalb, şenlenip hakikat-varlığını genişleteceğine, ürkek ve ürkek
olur. Kalp bize barış getirmekten aciz olduğunu kanıtladı.
O
halde şimdi derinlere dalmalı ve Sonsuzluk Huzurunu, Sonsuzluk Huzurunu ve
Ölümsüzlük Huzurunu bünyesinde barındıran İçsel Pilotumuzu keşfetmeliyiz. Bu
Supreme Pilot'a ücretsiz erişime sahip olmak için düzenli olarak dua etmeli ve
meditasyon yapmalıyız. O'nu tek Öğretmenimiz, tek Akıl Hocamız yapmak
istiyoruz, çünkü bize huzuru ancak O verebilir ve verebilir.
Bize
hedefimizin en yüksekten daha yüksek olması gerektiğini söylüyor. Ancak, bu
hedefe doğru ilerlerken, bir şeyi hatırlamalıyız - azim-hafif. Amacımız
Himalayalara tırmanmaksa, bunu yavaş, tutarlı ve doğru bir şekilde yapmalıyız.
Ayrıca belirli bir saat belirlemek zorunda değiliz. Aksi takdirde belirlenen bu
süre içinde hedefe ulaşamazsak hüsrana uğramaya mahkum oluruz. Yalnızca
Tanrı'nın seçtiği Saat'te hedefimize ulaşmaya hazır olduğumuzda huzur buluruz.
Gerçeği
arayan ve Tanrı'yı seven biri, ancak ışıktan feragat etmesinin gücüyle huzur
bulabilir. Sürekli feragat şarkısını söylemelidir. Mutlak Yüce Varlığın İradesi
önünde feragat şarkımızı her gün, her saat uykusuz, candan ve bencilce
söylemeliyiz. Ve bu feragat şarkısı ancak duygusal dualar ve dualı
meditasyonlarla öğrenilebilir. Dua ve duygulu meditasyonla dolu bir hayat
olmadan kimse huzur bulamaz. O halde Tanrı'nın yaşamını sürdürelim, Tanrı'nın
yaşamını kendi içimizde yaşayalım. Sadece özlem yaşamında, feragat yaşamında
bir gün iç huzuru ve sınırsız ölçüde sonsuz huzuru bulabiliriz.
GALLER
MERAK
YA DA GEREKLİLİK
St
David's College, Lampiter, Galler
20
Kasım 1970
Bu
gece burada sizlerle olmaktan son derece mutlu ve gururluyum. Bir aylığına
Britanya Adaları'nda olacağım. Galler'e saygı göstermeden yaşadığım New York'a
dönersem, bu aptallığımın ve cehaletimin zirvesi olurdu.
Küçük
bir üniversite olduğunu biliyorum, boyut olarak küçük ama yükseklik ve derinlik
olarak değil. Burada üç yüz elli öğrenci okuyor. Amerika Birleşik
Devletleri'ndeki Yale, Princeton, Cornell, Harvard ve diğer birçok önemli
üniversitede bulundum. Binlerce, binlerce öğrenci var. Ama ihtiyacımız olan
nicelik değil niteliktir. İhtiyacımız olan şey aspirasyon, Gerçeği aramak,
başka bir şey değil. Gerçek için böyle bir iç ağlamamız olduğunda, başka hiçbir
şeye ihtiyacımız yoktur. Dün Oxford'daydım, bugün buradayım. 23'ünde
Cambridge'de olacağım. Ardından İskoçya, İrlanda, Fransa ve İsviçre'yi ziyaret
edeceğim. Ne yaparım? Tek bir şey yapıyorum: Bir kuş gibi bir yerden bir yere
uçuyorum. Kanatlarım sevgi ve hizmettir. Bir kanadı aşk, diğer kanadı
hizmettir. İnsanlığı sevmeye çalışıyorum. İnsanlığa hizmet etmeye çalışıyorum.
Hala yaptığım şey bu. Buraya içinizdeki Tanrı'ya sevgimi sunmaya ve içinizdeki
tanrısallığa hizmet etmeye geldim.
Merak
ya da gereklilik. Merak gerekli değildir. İhtiyaç merak değildir. Kuzey ve
güney kutupları gibidirler. Oldukça basit. Meraklı insan gerçeği istemez.
Gerçeğe ihtiyacı yok. O sadece gerçeğin neye benzediğini başkalarından duymak
istiyor. Çok nadir durumlarda, gerçeği uzaktan görmek isteyebilir. Ama kendisi
gerçeğe yaklaşmaktan korkuyor. Gerçeğe yaklaştığı anda, gerçeğin volkanik
gücünün onu, dünyevi varlığını yok edeceğini hissediyor. Dünyevi varlığı
cehaletten başka bir şey değildir.
Merak
affedilemez iki günah işler. Işığa, yaşamlarımızı dönüştüren ve en yüksek
Gerçeği fark etmemizi sağlayan aydınlatıcı ışığa duyduğumuz kendiliğinden
sevgiyi öldürür. Sıradan, doğal bir ateş olan içsel alevimizi de söndürür. Bu
iç aleve aspirasyon diyoruz. Bu özlem alevi ne kadar yükselirse, Altın Ötesi'nin
kıyılarına o kadar çabuk ulaşırız.
Merak
iki şeyden korkar: nihai Gerçeklik ve Kutsallık. Gerçeklik, Aşkın Gerçeklik
meraka baktığında, merak hemen sığınağa kaçar. Merak için hemen sergileneceğini
hissediyor. Tanrısallık meraka baktığında, merak büyük bir korkuyla
Tanrısallığı lanetler. Tamamen yabancı birinin nefesine girdiğini hissediyor.
Ancak
merakın iki yakın arkadaşı vardır: şüphe ve kıskançlık. Ruhsal Öğretmenin ilahi
Barış, Sevgi, Mutluluk ve Gücünün insanlığa koşulsuz yardım etmek istediği anda
şüphe merakı besler. Ve burada şüphe merakı besler. Kıskançlık, sonsuz Işığın
gerçek arayıcılarına merak duygusunun çok altında olduğunu hissettirir. Bu
nedenle kıskançlık, merakın manevi arayışçılarla arkadaş olmasına veya onlardan
manevi yardım kabul etmesine izin vermez. Kıskançlık der ki, "Ruhsal
arayıcı ya da Üstat bu kadar büyükse, bundan ne haber? Cehaletin ağlarında
kalabilir miyim? Sorun değil". Böylece kıskançlık merakı olduğu yerde
kalmaya teşvik eder.
Şimdi
dikkatimizi gerekliliğe, ilahi gerekliliğe odaklayalım. Gereklilik maneviyattır
ve maneviyat zorunluluktur.
Maneviyat
nedir? İnsanın ve Tanrı'nın ortak dilidir. Burada, yeryüzünde bir kişinin
diğerini anlamasına izin veren yüzlerce ve binlerce dil vardır, ancak konu
Tanrı ve insan olduğunda, yalnızca bir dil vardır ve bu dil maneviyattır. Kişi
maneviyat yolunu izlerse, doğrudan Tanrı ile kolayca konuşabilir.
İlahi
zaruret, en yüceyi görme ve en derini hissetme ihtiyacıdır. Bugün en yükseği
görüyoruz, yarın en derini hissediyoruz ve yarından sonraki gün en yüksek ve en
derin oluyoruz.
Tanrı
sadece bir gereklilik değil, tek gerekliliktir. Tanrı nasıl ve neden tek
ihtiyaçtır? Her şeyin bizi yüzüstü bıraktığını ya da her şeyin bizi öyle ya da
böyle yüzüstü bırakacağını biliyoruz, ama Tanrı sonsuz Gerçeği içtenlikle
arayanları asla yüzüstü bırakmadı. Bu nedenle, içsel Gerçeği, sonsuz Gerçeği
haykırmaya hazırsak, Tanrı bizi yarı yolda bırakmayacaktır.
İnsanlıktan
mükemmellik bekliyoruz, mükemmel Mükemmellik. Şimdi, dünyadaki tek bir kişi
kesinlikle mükemmel değildir. O halde herkesten mükemmel Mükemmelliği nasıl
bekleyebiliriz? İnsanlardan mutlak İlahi Vasıf bekliyoruz ama mutlak İlahi
Vasıf insan için hâlâ çok uzakta. Ama mükemmel Mükemmelliği, mutlak Kutsallığı
görmek istiyorsak, bunu bize yalnızca Tanrı gösterebilir. Bize Mutlak
Kutsallığını gösterebilir. Dahası, bize Kendi mükemmel Mükemmelliğini, mutlak
Kutsallığını verebilir.
Bugünün
arzusu bizi Hakikat'i, Allah'ı inkar etmeye ve onlardan sakındırıyor. Yarının
özlemi, İlahi olan Tanrı'yı, İçsel Kılavuz Tanrı'yı görmemizi sağlayacak. Başka
seçenek yok.
Tanrı
tek gerçektir ya da Tanrı bir zorunluluktur, tek zorunluluktur derken ne demek
istiyoruz? Tanrı hakkında konuştuğumuzda, gerçekten ne demek istiyoruz?
Tanrı-idraki ya da kendini keşfetmeyi kastediyoruz.
"Tanrı-farkındalığı" kelimesini kullanalım. Tanrı'yı idrak etmek
sadece mümkün değil, aynı zamanda gerçektir ve üstelik kaçınılmazdır.
Harici
bir görüşmemiz var. Dış çağrı yoluyla, tatminin sahip olmak ve sahip olunmak
olduğunu hissederiz. İçsel çağrımızla kendimizi büyütürüz, kendimizi
genişletiriz, Tanrı'yı burada, yeryüzünde tamamlarız. Ölümsüz şair Shakespeare
şöyle demiştir:
İhtiyat
ihtiyacınızı eğitin.
İhtiyaç
diye bir hayırsever yoktur.
İhtiyaç
en büyük nimettir. Biz değiliz
ihtiyacın
derinliğini ölçebiliriz.
İnsanın
ihtiyacı Tanrı'dır. Tanrı'nın ihtiyacı insandır.
Daha
yüksek aşkın kavrayış için insanın Tanrı'ya ihtiyacı vardır ve bunu Tanrı'da
bulacaktır. Tanrı'nın burada yeryüzünde mutlak Mazharı için, Tanrı'nın bir
kişiye ihtiyacı vardır. Daha yüksek Gerçeğimizi veya daha yüksek varlığımızı
gerçekleştirmek için Tanrı'ya ihtiyacımız var. Tanrı'nın Kendisini burada
yeryüzünde tam, ilahi ve üstün bir şekilde tezahür ettirmemize ihtiyacı var.
Tanrı'yı
idrak etmeden, Barışı, Işığı, Mutluluğu ve Gücü tam anlamıyla elde edemeyiz.
Tanrı-idraki burada bizim mutlak gerekliliğimizdir. Tanrı olmadan bilinçsiz
kalırız. Benzer şekilde, insan olmadan Tanrı tezahür etmemiş olarak kalır.
Philip
Sidney, "Senin ihtiyacın benimkinden daha büyük" dedi. Manevi bir
hayat sürdüğümüzde, maneviyat yolunda yürüdüğümüzde, bir kelime her zaman
önemli ve anlamlı görünür ve o kelime "fedakarlık"tır. Varlığımızı
başkaları için feda etmeliyiz: sahip olduğumuz ve olduğumuz şey. Sahip
olduğumuz şey hazır olmak ve bizim olduğumuz şey şevk. Bu şevk ancak derinlere
indiğimizde bulunabilir. İçeride gayretliyken, dışarıda hazırız. İç varlığımız
neşe ve zevkle dolup taşarsa, ancak o zaman dış dünyaya yardım etmeye
fazlasıyla hazır oluruz. İçimizde çorak bir çöl varsa, içimizde ışık yoksa,
insanlığa nasıl yardım edeceğiz, hizmet edeceğiz? Yani içimizde neşe varsa, er
ya da geç bu neşeyi ileriye götürebilir ve insanlığa sunabiliriz. İnsanlığı tüm
kalbimizle sevmemiz, koşulsuz insanlığa hizmet etmemiz gerekiyor. Tanrı
farkındalığı son derece önemlidir. Ve ilk ihtiyacımız, Tanrı'yı idrak etmek ya
da kendini keşfetmektir.
Daha
önce de söylediğim gibi merak bir gereklilik değildir, merak maneviyat
değildir. Ama bir anda samimi olamayız. Samimi olmazsam, göz açıp kapayıncaya
kadar samimi olamam. Gerçeği fark etmemişsem, birdenbire Gerçeği fark edemem.
Bu imkansız. Ama merakımdan, Tanrı'yı tek ihtiyaçları olarak gören samimi
ruhani arayışçılarda neler olduğunu görmek istersem, o zaman ben de içtenlikle
hareket etmeye çalışacağım çünkü onlarda ilahi ve tatmin edici bir şey
görüyorum.
Bu
nedenle, eğer bir kimse meraktan samimi bir manevi arayıcıya veya manevi bir
öğretmene gelirse, daha önce kendisinde veya çevresinde görmediği bir şey
görebilir. Bana çok sınırlı bir istekle gelen birkaç öğrencim ve tanıdığım var
(Üzgünüm, çok samimi öğrencilerim de olduğunu söylemeliyim). Ama artık talihsiz
olan ve gerçek bir özlemi olmayanların üzerine soğuk su dökmüyorum. Ben de
onlara “Merak etmeyin. Bana sadece meraktan geldiyseniz, fark etmez. Samimi
arayanlarla ilişki kurun. Gerçek manevi hayattan ne aldıklarını görün. Ve eğer
manevi hayatın onların doğasını değiştirdiğini veya onlara yeni bir ışık ve
yeni bir huzur verdiğini, dış hayatlarına yeni bir anlam verdiğini
hissediyorsanız, o zaman onların örneğini izlemeye çalışın. Onlarla bir
ol."
Ciddi,
samimi arayanlar haline gelen pek çok istisnai derecede meraklı insanla
tanıştım. Bugün ya da yarın gerçek anlaşılmalıdır ve şimdi azami samimiyete
sahip değilsek, fark etmez. Samimiyet gelecek. Her şey gelecek. Bir kas gibi,
her şey geliştirilebilir. Şimdi koşulsuz özlemimiz yoksa, önemli değil. İç
çağrımız olan aspirasyonu geliştirebiliriz.
Bu
yüzden, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, burada pek çok samimi arayan
görüyorum. Onlara diyorum ki: Hedefinize doğru hızlı, daha hızlı, çok hızlı
koşun. Ve kusura bakmayın, burada bir iki meraklı arayıcı görüyorum. Onlara
şunu söylüyorum: merak ettiğiniz başarıda durmayın. Lütfen bir adım daha ileri
gitmeye çalışın. O zaman bugünün merakının yarının samimiyetine dönüşeceğini göreceksin
ve samimiyetinde içsel çağrıyı, özlem dediğimiz yükselen alevi göreceksin.
Bugünün
özlemi, yarının farkındalığıdır. Tek gerçek bu. Sonsuz Gerçeği arayan sevgili
kardeşlerim, size sunabileceğim tek kavrayış budur. Burada ve şimdi başlayın.
GÜÇ
Swansea
Üniversitesi, Swansea, Galler
17
Temmuz 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, en yüksek Gerçeğin ve Işığın sevgili arayıcıları,
güç, insan gücü ve ilahi güç üzerine kısa bir konferans vermek istiyorum.
Bağışlama
güçlü bir ilahi güçtür. Başkalarını fiziksel düzlemde affetmek zor bir iştir.
Başkalarının kusurlarını affetmek daha da zordur. Başkalarında kötü bir şey
fark etmemek en zor şeydir. Ama Allah'ı düşündüğümüzde başkalarını affetmemiz
kolaylaşır; Allah'a dua ettiğimizde başkalarının eksikliklerini,
sınırlılıklarını ve kusurlarını affetmemiz kolaylaşır. Tanrı üzerine meditasyon
yaptığımızda, başkalarında yanlış olan hiçbir şeyi fark etmememiz kolaylaşır.
Öz
disiplin, her adayın ihtiyaç duyduğu güçtür. Öz disiplinin tam mükemmelliğinde,
gerçek benliğimizi keşfederiz.
Fiziğimizi
disipline etmek için ışık için ağlamamız gerekir. Hayati hayatımızı, zevk dolu
bir hayatı disipline etmek için, yukarıdan ve içeriden bol miktarda ışığa
ihtiyacımız var. Zihnimizi disipline etmek için huzura, sonsuz huzura ihtiyacımız
var. Kalbi fethetmek için sevgi ışığına ihtiyacımız var. Ruhu fethetmek için
birlik-ışığa ihtiyacımız var. Fiziksel güç bir şeyi fethettiğinde, onu yok
etmeye çalışır. Manevi güç bir şeyi fethettiğinde onu aydınlatmaya ve
mükemmelleştirmeye çalışır. İnsan gücü genellikle kazanır ve çoğu zaman da yok
eder. İlahi güç sonunda karanlığı ve cehaleti ışığıyla fetheder ve her zaman
aydınlatır.
Yüce
Olan'ın İradesine koşulsuz teslimiyet, insan yaşamımızdaki en önemli güçtür. Bu
güç, kaçınılmaz olarak Tanrı-idrakinden önce gelmelidir. Tanrı'nın İradesine
teslim olduğumuzda ve dünyevi varlığımız bir feragat şarkısı, bir feragat
çiçeği haline geldiğinde, onu sadakatle Yüce Lord'un Ayaklarına bırakabiliriz.
İlahi
olmayan insan güçleri dış dünyanın çoğuna hükmeder. İlahi güçler iç dünyaya
rehberlik eder. Tanrı'nın insanlığa olan merhameti, tanrısal olmayan insan
güçlerinin dünyayı yok etmesini engeller. Tanrı'nın ilahiyat sevgisi, ilahi
güçlerin dünyayı cehalet, kusurluluk, sınırlama ve esaretten kurtarma çabalarını
teşvik eder.
Bilincimiz
hayvanlar alemindeyken içimize giren kuvvet yıkıcıdır. Bilincimiz insan
dünyasındayken, içimize giren güç hakimiyet için haykırır. Bilincimiz ilahi
alemdeyken, içimize giren güç bilincimizi genişletir ve doğamızı mükemmelleştirir.
Eğer iyiysek, ilahiysek, mükemmelsek insan gücünü kullanmamıza gerek yok çünkü
bizim varlığımız başkalarına iyi, ilahi ve mükemmel olmaları için ilham verecek
ilahi bir güç olacaktır.
Bedende,
yaşamda ve zihinde yaşadığımızda, hayatın idealini ve hayattaki ideali görmeyiz
ve göremeyiz. Bu zamanda hayatın bir ideali yoktur, hayat sadece bir zevk
avıdır. Kalbimizde ve ruhumuzda yaşadığımızda ideal olanı görür ve hissederiz.
İlahi ideal hayatımızda her saniye daha fazla önem kazanıyor. Her idealin içinde
gerçeklik denen bir şey vardır. Bu realite ilahi vasfın mesajıdır, içimizdeki
ölümsüzlüğün hayatıdır. Arayan kişi bu iç gerçekliği görmek ister.
İdealimiz
en yüksek Gerçek, Işık ve Mutluluktur. Bu nitelikleri kendi iç realitemiz
olarak sonsuz ölçüde elde edene kadar ağlamayı bırakmayacağız. Arayıcının
kendisi için belirlediği hedef budur.
Vücudun,
hayati ve zihnin gücü çok sınırlıdır. Kalbin ve ruhun gücü sınırsızdır. Hayati
güç, Sezar ve Napolyon ile birlikte şarkı söyleyecek: "Geldim, gördüm,
yendim." Manevi güç şöyle diyecektir: “Geldim, bu dünyayı sevdim,
insanlıkla bir oldum. Neden geldim? Geldim çünkü Yüce Rab tarafından O'na
hizmet etmek ve O'nu burada yeryüzünde tezahür ettirmek için gönderildim.”
Yüce'ye hizmet etmek ve O'nu tezahür ettirmek için dünyayı sevmemiz gerekir.
Dünyayı sevmezsek, insanlığın dayanılmaz acılarıyla bir olmazsak, Allah'a
kulluk edemez, Allah'ı yeryüzünde tecelli ettiremeyiz.
Fiziki
kuvvet, gönül birliğinin kuvveti değildir ve ona denk olamaz. Lord Krishna,
Buda ve Mesih binlerce yıl önce dünyada yaşadılar ve yine de onların bilinci
şimdi bile tüm boylam ve genişliğiyle dünyayı yönlendiriyor ve aydınlatıyor.
Çünkü kullandıkları güç beden, yaşam veya zihin gücü değildi. Fiziksel düzlemin
gücünü kullandığımızda, onun sonlu olduğunu, bu güçten daha yüksek bir şeyin
olamayacağını hissederiz. Biri bomba atarsa, her şeyi yok ettiği için en büyük
güce sahip olduğunu hisseder. Fizikselde kullanılan gücün daha güçlü bir güce,
yani zihinsel güce kolayca yenilebileceğini anlamıyor. Akıl ona izin vermezse
veya onu yönlendirirse bomba atmaz.
Sınırlı
insan zihninin gücü bile yıkıcı bedenin gücünden daha güçlüdür. Ancak manevi
güç, zihinsel olandan sonsuz derecede daha güçlüdür. En yüksek manevi güç
sevgidir. Aşktan daha etkili bir güç olamaz. Fiziksel düzlemde aşk bizi bağlar
ve sınırlar. Bu bir sahip olma ve başarı şarkısı. Ancak ruhsal sevgi bizi
genişletir ve özgürleştirir. Bu, kendimizin ve başkalarının aydınlanma ve
kurtuluş şarkısıdır.
Manevi
Üstatların kullandığı güç ne fiziksel, ne hayati ne de zihinseldir. Bu aşkın
ilahi gücüdür. Güç sevgisi aynı zamanda güç mükemmelliğidir. Shifu birini
seviyorsa, o kişiyi geliştirmek onun görevidir. En tatlı aşk gücü arayanın dış
varlığında gerekli tepkiyi uyandırmazsa, o zaman Üstat o sırada kabul edilebilir
olan başka bir aşk gücü biçimi kullanır. Bir damla huzur, ışık ve mutluluğa
sahip olduğumuzda, onu kaybedersek ne olur? Ölçülemez bir kayıp olacak.
Spiritüel Öğretmen bunu bizden daha iyi biliyor. Bu nedenle, sevgi-gücünü,
mükemmel-gücünü içimizde ve bizim aracılığımızla kullanır.
Sri Chinmoy
Sri Chinmoy. Doğu kalbinin ve
Batı aklının birliği. Bölüm II
Sri
Chinmoy
Doğu
Kalbinin ve Batı Aklının Birliği
Bölüm
II
Kaynak:
srichinmoyworks.org
ISBN
966-427-020-2 Sri Chinmoy tarafından yayınlandı. "Doğu Kalbinin ve Batı
Aklının Birliği". Bölüm II. 2004.
İçindekiler
Amerika
Birleşik Devletleri
Dersler
1968-1975
TANRI
DREAM TEKNE VE İNSAN HAYAT TEKNE
Yale
Üniversitesi
4
Aralık 1968
İNSAN
VE AMACI
New
York Eyalet Üniversitesi
11
Aralık 1968
AŞIRI
BOYUTTA
Princeton
Üniversitesi
13
Ocak 1969
İKİ
DÜNYADA NASIL YAŞANIR
Sarah
Lawrence Koleji
14
Ocak 1970
YÜKSEK
GÖREV
Boston
Üniversitesi
24
Mart 1969
VEDANTA'NIN
FELSEFESİ
Harvard
Üniversitesi
25
Mart 1969
TANRI
VE BEN
Brandis
Üniversitesi
26
Mart 1969
İSTEK
VE İSTEK
New
York Üniversitesi
23
Mart 1969
ALLAH
NASIL MUTLU OLUR
Bridgeport
Üniversitesi
14
Nisan 1969
ALLAH
İLE BİLİNÇLİ BİRLİK
Kolombiya
Üniversitesi
16
Nisan 1969
İÇ
HUZURUN SIRRI
Connecticut
Üniversitesi, Storrs
19
Nisan 1969
MİSTİSMİN
ÖZÜ
Amerikan
Üniversitesi
21
Nisan 1969
EYLEM
VE BIRAKMA
George
Washington Üniversitesi
22
Nisan 1969
MEDİTASYONUN
YÜKSEK GİZEMİ
Maryland
Üniversitesi
23
Nisan 1969
YÜCE
GİZEM
Kuzey
Dakota Üniversitesi
6
Mayıs 1969
MİSTİZM
Minnesota
Universitesi
7
Mayıs 1969
cehalet
Cornell
Üniversitesi
30
Eylül 1969
İÇ
SES
Syracuse
üniversitesi
1
Ekim 1969
GÜÇ
DEĞİL, BİRLİK
New
York Eyalet Üniversitesi
1
Ekim 1969
İLAHİ
İMKAN VE YÜKSEK İHTİYAÇ
Kahverengi
Üniversitesi
4
Ekim 1969
BİREYSELLİK
VE KİŞİLİK
Kaliforniya
Üniversitesi
16
Ekim 1969
GÜNEŞ
AKIŞLI YOL
Kaliforniya
Santa Cruz Üniversitesi
17
Ekim 1969
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUMLAR (1)
New
York Üniversitesi
3
Mart 1970
SAMİMİYET,
SAFLIK VE GÜVEN
Bucknell
Üniversitesi
4
Mart 1970
OTO
KONTROL
Susquehanna
Üniversitesi
4
Mart 1970
BİLİM
VE MANEVİ
Avcı
Koleji, New York
6
Mart 1970
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUM (2)
New
York Üniversitesi
10
Mart 1970
SAMİMİYET
VE MANEVİLİK
Fairley
Dickinson Üniversitesi
11
Mart 1970
İRADE
GÜCÜ VE ZAFER TAÇI
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi
11
Mart 1970
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUM (3)
New
York Üniversitesi
17
Mart 1970
İÇ
YOKSULLUK
Fordham
Üniversitesi
18
Mart 1970
İÇ
IŞIK
Pensilvanya
Üniversitesi
18
Mart 1970
BEDEN
BİLİNCİ
New
York Şehir Koleji
20
Mart 1970
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUM (4)
New
York Üniversitesi
24
Mart 1970
İÇ
HAYAT
Dartmouth
Koleji
3
Nisan 1970
BİLİNÇ
Yeni
Sosyal Araştırma Okulu
7
Nisan 1970
İÇ
ÖZGÜRLÜK
Fairfield
Üniversitesi
8
Nisan 1970
DÜNYAYA
BAĞLI ZAMAN VE EBEDİ ZAMAN
Long
Island Üniversitesi
10
Nisan 1970
ŞARKI
EGO
Adelphi
Üniversitesi
15
Nisan 1970
ÖLÜMSÜZLÜK
Massachusetts
Üniversitesi
24
Nisan 1970
SEZGİ
Maine
Üniversitesi
24
Nisan 1970
ÇALIŞMA
İÇ ALEVDİR
Padyu
Üniversitesi
27
Nisan 1970
GERÇEK
Case
Reserve Batı Üniversitesi Cleveland
28
Nisan 1970
"UYANMAK!
UYANMAK!
Columbia
Üniversitesi, New York
23
Nisan 1971
HİZMET
VE SEVGİ
Columbia
Üniversitesi, New York
23
Temmuz 1971
UPANİŞADLAR
- HİNDİSTAN'IN RUHUNUN SUNDUĞU
Princeton
Üniversitesi
22
Ekim 1971
HİNDİSTAN
IŞIĞININ KİLİDİNİ AÇMAK
Kaliforniya
Üniversitesi
7
Kasım 1971
HİNDİSTAN
RUHUNUN GÜZELLİĞİ VE GÖREVİ
New
York Üniversitesi
17
Kasım 1971
VEDALAR
VE UPANİŞADLAR HAKKINDA KISA BİR İNCELEME
Fairley
Dickinson Üniversitesi
30
Kasım 1971
HİNDİSTAN'IN
RUHUNUN TAÇI
Harvard
Üniversitesi
3
Aralık 1971
Brahman
Upanişad
Yale
Üniversitesi
8 Aralık
1971
GAYATHRI
MANTRA
Kolombiya
Üniversitesi
10
Aralık 1971
YOLCULUĞUN
BAŞLANGIÇ, YOLCULUĞUN SONU
Cornell
Üniversitesi
26
Ocak 1972
YAŞAM
VE ÖLÜM, ATMAN VE PARAMATMAN
Kahverengi
Üniversitesi
9
Şubat 1972
OLMAK,
OLMAMAK VE KAYNAK
Connecticut
Üniversitesi, Storrs
11
Şubat 1972
UPANISHAD
DENİZİNDEN ALEV DALGALARI, bölüm I
Rutgers
Üniversitesi
18
Şubat 1972
UPANISHADI-DENİZİNDEN
ALEV DALGALARI, bölüm II
Fordham
Üniversitesi
28
Şubat 1972
UPANISHADD
FELSEFESİ, DİNİ, MANEVİ VE YOGA
Massachusetts
Üniversitesi
1
Mart 1972
VEDİK
AYDINLATMA KUŞU
Wellesley
Koleji
14
Kasım 1972
VEdik
GERÇEĞİN MÜKEMMEL BİLİNCİ
Radcliffe
Koleji
14
Kasım 1972
İÇ
ATEŞ-AÇIKLAMA
Vassar
Koleji
15
Kasım 1972
RIG
VEDA
Bernard
Koleji
17
Kasım 1972
SONSUZLUĞUN
ŞARKISI
Dağı
Holyoke Koleji
28 Kasım
1972
VED'DEN
SEZGİ IŞIĞI
Smiths
Koleji
28
Kasım 1972
VEdik
GERÇEĞİN BİLGELİK GÜNEŞİ
Bryn
Mawr Koleji
29
Kasım 1972
KUNDALİNİ
YOGA: ANA GÜCÜ
New
York Üniversitesi
14
Şubat 1973
PRANA
VE ÇAKRA GÜCÜ
New
York Üniversitesi
21
Şubat 1973
KONSANTRASYON,
MEDİTASYON, İRADE VE SEVGİ
New
York Üniversitesi
28
Şubat 1973
KENDİNİ
AÇMA VE DÖNÜŞÜM
New
York Üniversitesi
7
Mart 1973
KONSANTRASYON,
MEDİTASYON VE DÜŞÜNME
Kolombiya
Üniversitesi
28
Mart 1973
İÇ
HUZUR DENEYİMİ
Kolombiya
Üniversitesi
4
Nisan 1973
IŞIĞIN
İÇ DENEYİMİ
Kolombiya
Üniversitesi
11
Nisan 1973
MUTLULUĞUN
İÇ DENEYİMİ
Kolombiya
Üniversitesi
18
Nisan 1973
İÇ
GÜÇ DENEYİMİ
Kolombiya
Üniversitesi
25
Nisan 1973
SEVGİ,
BAĞLILIK VE FERAGAT
Kolombiya
Üniversitesi
2
Mayıs 1973
DÜŞÜNCE
DALGA
Kahverengi
Üniversitesi
9
Ocak 1974
Farkındalık,
açıklama ve mükemmellik
Harvard
Üniversitesi
9
Ocak 1974
İÇERİDEKİ
DÜNYA DIŞARIDAKİ DÜNYA
Dartmouth
Koleji
11
Ocak
SEN
New
York Üniversitesi
12
Ocak 1974
KENDİ
ARAŞTIRMA
Connecticut
Üniversitesi, Stors
14
Ocak 1974
SEÇENEK
Maryland
Üniversitesi
16
Ocak 1974
MEDİTASYON
VE İÇ EĞİTİM
Newark
Üniversitesi
16
Ocak 1974
DENEYİM
Princeton
Üniversitesi
22
Ocak 1974
KALP
Pensilvanya
Üniversitesi
22
Ocak 1974
ZAMAN
marlborough
koleji
25
Ocak 1974
GÜÇ
Maine
Üniversitesi
25
Ocak 1974
MANEVİ
Virginia
Eyalet Üniversitesi
6
Şubat 1974
ÖZGÜRLÜK
Michigan
üniversitesi
12
Şubat 1974
DİNLENMEK
Toledo
Üniversitesi
12
Şubat 1974
BAŞARI
VE İLERLEME
Aziz
Joseph Koleji
13
Şubat 1974
BİLGELİK
IŞIĞI
Roosevelt
Üniversitesi
13
Şubat 1974
AŞK
VE MÜKEMMELLİK
Loyola
Üniversitesi
13
Şubat 1974
İLERİ!
Wisconsin
Üniversitesi
14
Şubat 1974
AKIL,
ADALET VE ılımlılık
Gürcistan
Teknoloji Enstitüsü
20
Şubat 1974
UMUT
VE HAYAT
Clemson
Üniversitesi
20
Şubat 1974
BAŞARI,
YENİLGİ VE İLERLEME
Kuzey
Karolina Üniversitesi
20
Şubat 1974
TANRI
AŞKI
Kolej
al, al
21
Şubat 1974
KENDİNDEN
İLETİM
Tennessee
Üniversitesi
21
Şubat 1974
MERHAMET
Tulane
Üniversitesi
27
Şubat 1974
İLAHİ
AŞK VE İNSAN SEVGİSİ
Mississippi
Gulf Coast Junior Koleji
27
Şubat 1974
İNSAN
VE İLAHİ
Güney
Alabama Üniversitesi
27
Şubat 1974
SORUNLAR
tekerlekli
kolej
28
Şubat 1974
ALLAH'I
SEVİYOR MUYUZ?
Nebraska
Üniversitesi
5
Mart 1974
RUHSAL
YAŞAM
Iowa
Batı Topluluğu Koleji
5
Mart 1974
SESSİZLİK
Kansas
City Osteopatik Tıp Fakültesi
5
Mart 1974
NAMAZ
Missouri
Üniversitesi
5
Mart 1974
HİZMET
Arkansas
Üniversitesi
6
Mart 1974
FERAGAT
Tulsa
Üniversitesi
6
Mart 1974
DOSTLUK
Güney
Metodist Üniversitesi
Mart
1974
PRATİK
GERÇEKLİK
Nevada
Üniversitesi
17
Nisan 1974
HAYAT
BANA NE ÖĞRETTİ?
Stanford
Üniversitesi
19
Nisan 1974
DÖNÜŞÜM,
SERBEST BIRAKMA, AÇILIŞ, TEZAHÜR
Portland
Eyalet Üniversitesi
22
Nisan 1974
TAM
BUGÜN
Gonzago
Üniversitesi
22
Nisan 1974
TANRI'NIN
VARLIĞI
Kuzey
Idaho Gençlik Koleji
22
Nisan 1974
GÜZELLİK
Montana
Üniversitesi
23
Nisan 1974
FELSEFE,
DİN VE MANEVİ
Colorado
Üniversitesi
23
Nisan 1974
KONSANTRASYON
Wyoming
Üniversitesi
23
Nisan 1974
HAYAT
BANA NE ÖĞRETTİ?
Utah
Üniversitesi
24
Nisan 1974
İNSANLIK
ÖĞRETMENLERİ
Arizona
Üniversitesi
24
Nisan 1974
FARKINDALIK
New
Mexico Üniversitesi
24
Nisan 1974
BİLGELİK
IŞIĞI
Miami
Üniversitesi
30
Eylül 1974
GERÇEK
MANEVİ VE İÇ HAYAT
Kuzey
Dakota Eyalet Üniversitesi
25
Ekim 1974
HAYAT-SES
VE HAYAT-SESSİZLİK
Kuzey
Dakota Koleji
25
Ekim 1974
EGO
VE DUYGU
Minnesota
Universitesi
26
Ekim 1974
YOGA
VE MANEVİ
Honolulu
Üniversitesi
28 Ekim
1974
GÜVEN
VE İNANÇ
Alaska
Metodist Üniversitesi
29
Ekim 1974
DÜNYA
VE CENNET
Harvard
Üniversitesi
16
Nisan 1975
BİLGİ
NE KADAR İLERİ GİDİYOR?
Harvard
Üniversitesi
23
Nisan 1975
AKIL
KARŞISINDA MANEVİ
Harvard
Üniversitesi
30
Nisan 1975
KALP
GÜCÜNE KARŞI AKIL GÜCÜ
Harvard
Üniversitesi
28
Mayıs 1975
DÜNYANIN
SORUNLARI NASIL ÇÖZÜLÜR
Harvard
Üniversitesi
28
Mayıs 1975
MANEVİLİK,
GERÇEKTEN KAÇINMAK MIDIR?
Harvard
Üniversitesi
9
Haziran 1975
DÜNYADA
YOLCULUK VE GÖKYÜZÜNDE YOLCULUK
Harvard
Üniversitesi
9
Haziran 1975
BİLİYORUZ
Long
Island Üniversitesi
12
Temmuz 1975
DUA
VE MEDİTASYON
Massachusetts
Üniversitesi
29
Eylül 1975
MANEVİ
VE SANAT
Güzel
Sanatlar Okulu
8
Ekim 1975
ŞİMDİ
Maryland
Üniversitesi
18
Ekim 1975
DİN,
MANEVİ VE YOGA
Syracuse
üniversitesi
26
Ekim 1975
MANEVİ
HAYAT NEDİR?
kuzeybatı
Üniversitesi
17
Aralık 1975
AMERİKA
BİRLEŞİK DEVLETLERİ 1968-1975
TANRI
DREAM TEKNE VE İNSAN HAYAT TEKNE
Yale
Üniversitesi, New Haven, Connecticut, ABD
WL
Hackness Salonu
4
Aralık 1968
Her
zaman bir miktar tazminat vardır, Tanrı'dan bile! Tanrı bana bir derece veya
diploma lütfetmedi. Bana lise diploması bile vermedi. Ama sonsuz lütfuyla,
arayan kalbimi, sonsuz Hakikati arayanlarda Kendisine hizmet etme fırsatı ile
kutsadı. Yale öğrencisi olacak kadar şanslı olanlar sizlersiniz, özverili
kafalarınızla üniversiteye hizmet ediyorsunuz. Üniversite, engin bilgi
birikimiyle size hizmet eder. Yüreğimin yükselen alevi ve ruhumun ışıldayan
sevgisiyle, eşsiz üniversitenize, seçkin hocalarınıza ve filizlenen
zihinlerinize hizmet etmeye geldim.
Size
karşı tamamen dürüst olmak gerekirse, Hindistan'dayken, cehaletim içinde,
Amerika Birleşik Devletleri'nin tamamında yalnızca altı üniversitenin
varlığından haberdar olduğumu itiraf ediyorum: Yale, Harvard, Columbia,
Princeton, Rutgers ve Cornell. Peki ben şimdi neredeyim? Yale'in sıcak
karşılama nezaketinin tadını çıkarıyorum!
Felsefenin
kurucusu Sokrates bir keresinde şöyle demişti: "Hiçbir şey bilmediğimi
biliyorum." Alçakgönüllülükle ve özveriyle onun eşsiz örneğini takip
etmeye çalışıyorum. Bu noktada genç dostlarım, beni Upanişad öğretisinin uçsuz
bucaksız mavi kubbesi altına saklanmaya çalışmakla suçlamak aklınıza gelmiş
olabilir. Gerçekten de, Kena Upanishad şöyle der:
O'nu
idrak etmediğini düşünen Brahman'ı idrak etmiştir.
Kendisini
anladığını zanneden Brahman'ı anlamamıştır.
Brahman'ı
anladığını söyleyenler, O'nu anlamazlar.
Brahman'ı
anlamadığını söyleyenler, O'nu anlarlar.
Hint
felsefesinde yeni olanlarınız için Ken Upanishad'dan gelen bu mesaj saçma
görünebilir. Ancak bu önemli mesajın anlamının farklı olduğunu söylemek
istiyorum. Brahman olan sonsuz Bilinçtir. Vedaların ve Upanişadların ağarmış
geçmişinin kahinleri, Brahman'ın, sonsuz Bilincin, her zaman Ötesinin sınırsız
genişlemesini aşma sürecinde olduğuna dair içsel kavrayışlarını insanlıkla
paylaşırlardı. Brahman'ın sonsuzluğu, Brahman'ın Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü ile
birlikte sürekli bir gelişme içindedir.
Üniversiteye
ve öğrencilerine dönelim. Adlai Stevenson'ın derin düşüncesi aklıma geldi :
"İnsanlar özgür doğabilirler ama bilge olarak doğamazlar ve üniversitenin
görevi özgür olanı bilge yapmaktır."
Özgürlük
ve bilgelik her zaman el ele gitmelidir. Aksi halde hürriyet baş ağrısından,
hikmet mide ağrısından mustarip olacaktır. Ey eşsiz özgürlüğün ülkesi!
Kalbinizin de yüce bilgelik için haykırdığına inanıyorum. Allah en seçkin
Nimetlerini üzerinize yağdırır. Yakında benzersiz bir başarı ile
taçlandırılacaksınız.
Şimdi
dersimin konusuna döneyim: "Tanrı'nın Düş Kayığı ve İnsanın Cankurtaran
Kayığı." Bugün hayallerimizin sahibi, yarın ise gerçeklerimizin sahibidir.
Dünyaya bağlı bilincimizin deneyimlediği şey aslında bizim rüyamızdır. Cennete
talip olan bilincimizin farkında olduğu gerçeğimizdir. Rüya sadece bizi
hazırlamakla kalmaz, aynı zamanda kapsamlı hazırlığımız olarak kendini sunar.
Benzer şekilde, gerçeklik sadece bizi aydınlatmakla kalmaz, aynı zamanda en
parlak aydınlanma olarak bize kendini verir.
Şimdi
Tanrı'nın Düş Kayığı ile İnsanın Cankurtaran Kayığı arasındaki sohbeti
dinleyelim.
İnsan
Cankurtaran Kayığı : Ağlıyorum, mücadele ediyorum, çabalıyorum, özlüyorum ve çabalıyorum, ey
Tanrı'nın Rüya Gemisi. Benden başka ne isteniyor?
God's
Dream Boat :
Daha fazlası.
Human
Life Boat :
Konsantre oluyorum, meditasyon yapıyorum ve tefekkür ediyorum. Ne eksik?
God's
Dream Boat :
Daha fazlası.
Human
Life Boat :
Kusurluluğun özü olduğumu biliyorum. Ve Sen bedenlenmiş, açığa çıkmış ve
tezahür etmiş Mükemmelliksin. Başka ne bilmem gerekiyor?
God's
Dream Boat :
Daha fazlası.
İnsan
Yaşamı Kayığı : Sadece şunu söyleyebilirim ki, ben senin yerinde olsam şimdiye kadar
içimdeki tüm özlemlerini yerine getirirdim.
God's
Dream Boat :
Oh Man's Life Boat, sana ihtiyacım vardı. Sana ihtiyacım var. Sana sonsuza
kadar ihtiyacım olacak. Sonunda, Beni Arkadaşın olarak gördün, gerçek bir
Arkadaş. beni fethettin
Allah
insanın Ebedi Dostudur. İnsan Allah'a dilenci olarak değil, dost olarak
yöneldiğinde Allah'ı daha erken bulur. Tanrı'yı en tatlı Formunda edinir. Biz
Allah'ın kulları değiliz. Biz O'nun çocuklarıyız, O'nun seçilmiş çocuklarıyız.
Tanrı'nın
Rüyası Teknesi, bir kişinin Cankurtaran Teknesinin Göksel bireyselliğidir.
Man's Life Boat, God's Dream Boat'ın dünyevi kişiliğidir. İnsan Yaşamı teknesi,
Sonsuzluğun oynadığı, Sonsuzluğun şarkı söylediği ve Ölümsüzlüğün dans ettiği
Vaat Edilmiş Topraklara doğru yüzer. Peki bu Vaat Edilmiş Topraklar nerede?
"Burada" nın kalbinde ve "Şimdi" nin ruhundadır. İnsan
hayatı değerlidir, paha biçilemez. Ruh şairi Emily Dickinson dünyaya nazikçe ve
doğru bir şekilde anlatıyor:
Hayattan
bir yudum aldım.
Şimdi
size ne ödediğimi söyleyeceğim.
Varlığıyla,
Bunun
fiyatı olduğunu söylüyorlar.
varoluş
nedir? Varoluş Tanrı'nın Bedenidir.
Tanrı'nın
Bedeni nedir? Tanrı'nın Bedeni Sonsuzluğun Yaşamıdır. Sonsuz Yaşam nedir?
Sonsuzluğun Yaşamı, Tanrı'nın Düşüdür. Tanrı'nın Rüyası nedir? Tanrı'nın
rüyası, O'nun Aşkın Gerçekliğinin bedenlenmiş ilhamı ve tezahür etmiş
özlemidir.
Hepimiz
Allah'ı idrak etmeliyiz. Bu niyette kararlı olmalıyız. Ruhun alemini keşfetme
arzusuna sahip olmalıyız. İçsel ihtiyacımız acil olmalı, hayır, karşı konulamaz.
Ve sonra, Tanrı'yı idrak etmenin kaçınılmazlığı, her yönden önümüzde açıkça
kendini gösterecektir. Bizim tarafımızdan, her ne pahasına olursa olsun
meditasyona en yüksek önceliğin verilmesi gereken katı bir ilahi görevler
programı hazırlanmalıdır.
Hadi
çalışalım. Meditasyon yapalım. Hayatımızın nefesini boşa harcamayalım. Ölüm
bize yeterince dinlenme verecek, ihtiyacımız olandan daha fazla. Çalışalım,
meditasyon yapalım, çünkü kutsanmış yaşamımız kesinlikle Tanrı'nın şanlı bir
zaferidir.
Dünyevi
faaliyetimizin nelerden oluştuğunu biliyoruz. Tüm ruhsal dikkatinizi Tanrı'nın
faaliyetlerine odaklamanın zamanı geldi. Tanrı, Yaşamıyla ne yapıyor? O,
Yaşamını bizim aracılığımızla akıtır. Tanrı Barışı ile ne yapar? O,
zayıflıklarımızı güçlü yönlere dönüştürmek için bize Huzuruyla gelir. Tanrı
Sevinciyle ne yapar? Bize Sevincini veriyor ve Can Kayığımızın Tek Amacının
Neşesi olduğunu bize bildiriyor. Tanrı, Gücü ile ne yapar? Bize dünyayı sevme,
dünyanın çehresini netleştirme, dünyevî topraklarda İlahi görevlerimizi
samimiyetle yerine getirebilmemiz için yeteneklerimizi geliştirme Gücünü verir.
Sevgili
arkadaşlar, birçok öğretmeniniz var. Sadece üç tane var, artık yok.
Öğretmenlerim Akıl, Kalp ve Ruhtur.
Zihnim
bana Tanrı'nın Ebedi Gizem olduğunu söylüyor.
Kalbim
bana Tanrı'nın olduğunu söylüyor
Sonsuz
Deneyim.
Ruhum
bana diyor ki, Tanrı
Sonsuz
Başarı.
Konuşmamı
sizden hararetli bir istekle bitiriyorum:
Tanrı
hakkında düşün. Allah'ın arkanda durduğunu göreceksin.
Allah'a
dua et. Allah'ı göreceksin
karşınızda
duruyor.
Tanrı
üzerine meditasyon yapın. Allah'ı göreceksin
içinizde.
Kendinizi
Tanrı'ya adayın. Allah'ı göreceksin
içeride,
dışarıda, burada ve her yerde.
Kendinizi
Tanrı'ya verin. Göreceksin
Tanrı
seninle büyük gurur duyuyor.
(Bu,
Sri Chinmoy'un Amerika'daki ilk üniversite dersi ve aynı zamanda New
England'daki en eski üniversiteler olan Ivy League üniversitelerindeki ilk
dersiydi.)
İNSAN
VE AMACI
New
York Eyalet Üniversitesi, Farmingdale Koleji, Farmingdale,
New
York, ABD
11
Aralık 1968
Sevgili
dostlar, siz şanslısınız, siz özelsiniz. Eyalet Üniversitesi, ana dalınıza çok
önem veriyor: bahçecilik ve tarım. Yakında bitki yaşamı ve toprak işleme
biliminde ustalaşacaksınız. Daha geniş ve daha saf bir anlamda, Doğanın ve
Toprak Ananın samimi çocukları olmak istediğinize dair tüm dünyaya ciddi bir
söz veriyorsunuz.
Bitkilerde
yaşamı keşfeden Hintli bilim adamı Shri Jagdish Chandra Bose'u eminim hepiniz
biliyorsunuzdur. Bengal'de doğdu. Aynı ilde doğmaktan gurur duyuyorum.
Doğaya
olan gerçek sevginiz, Evrenin, Evrensel Yaşamın ve Evrensel Annenin özel
sevgisini, ilgisini, lütuflarını ve kutsamalarını almanıza izin verir ve bunu
hak eder.
"Madam,"
dedi kâinatın adamı, "Ben varım!"
"Ancak,"
diye yanıtladı Evren, "bu gerçek bende bir görev duygusu
uyandırmadı."
Stefan
Crane'in bu harika ifadesi başkaları için geçerli olabilirken, sizin için hiç
geçerli değil. Evrenin, Evrensel Yaşamın ve Evrensel Annenin sadık başlarınızı
ve kutsanmış kalplerinizi gururla kutsayacağını söylemek istiyorum, çünkü siz
Doğayı seviyorsunuz, Doğaya tapıyorsunuz. Doğa nedir? Doğa, Kutsal Anne'dir.
Eril Suretinde Tanrı Aşkındır. Dişil Suretinde Tanrı Evrenseldir. İnsan ve
Amacı konusuna geçmeden önce Kâinatın Anasının Varlığını hatırlayalım.
İnsanın
sahte amacı insan sevgisidir. İnsan sevgisi ne yazık ki başarısız oluyor.
İnsanın sahte hedefi fiziksel güzelliktir. Fiziksel güzellik sadece yüzeydedir.
İnsanın sahte amacı para ve maddi zenginliktir. "Devenin iğne deliğinden
geçmesi, zenginin cennete girmesinden daha kolaydır."
İnsanın
gerçek amacı Hakikattir. Gerçek, onu uyku-cehaletinden uyandırır. İnsanın
gerçek amacı Barıştır. Barış insanı, onun iç ve dış yaşamını besler. İnsanın
gerçek amacı Mutluluktur. Mutluluk, nefesini-yaşamını ölümsüzleştirir.
Öz
farkındalık, bir kişinin Tanrı'dan ihtiyacı olan şeydir. Aşk, Tanrı'nın bir
insandan ihtiyacı olan şeydir. İnsana iman, Tanrı'nın her zaman sahip olduğu
bir şeydir. Ama ne yazık ki, insan henüz kendine ve Tanrı'ya olan inancını
geliştirmedi.
Adam
kategorik olarak şöyle diyor: “Zamanım olsaydı, Tanrı'yı \u200b\u200bseverdim.
Zamanım olsaydı, Tanrı'ya ibadet ederdim. Zamanım olsaydı, Tanrı'ya bile
ağlardım.
Ama
zavallı Tanrı'nın vakti var. Sonsuz insan aptallığını affetmek için zamanı var.
Vicdansız insan aklını kutsamak ve tüm ihtiyaçlarını karşılamak için zamanı
var. Doğmamış insan samimiyeti için haykıracak zamanı bile var.
İnsan
ve Tanrı. Tanrı'yı anlamaya çalışın. Hem Tanrı hem de insan size "Güzel,
devam edin" diyecektir. Allah'ı anlatmaya çalış, karşındaki kişi sana
hemen “Dur. Allah'ı küçük görme, Allah'a eziyet etme." Tanrı, “Dur. Bari
benim için insanlığı kandırmayın, evlatlarımı kandırmayın.”
Tanrı'yı
açıklamaya çalışmayalım. Bunu yapmaya çalışırsak, cehaletimiz açığa çıkacaktır.
Hep birlikte Allah'ı idrak etmeye çalışalım. Meditasyon bunun için ihtiyacımız
olan şey. Meditasyon yapalım, Tanrı üzerine meditasyon yapalım.
Uzaklara
gitmek gerekir, çok uzağa. Altın Ötesinin Kıyılarına ulaşması gerekiyor.
Yavaşça, istikrarlı bir şekilde, hatasız hareket etmelidir. Ama geriye değil
ileriye doğru hareket etmelidir. Lincoln, yol arkadaşı olan bir adamı
kendisiyle birlikte şarkı söylemeye davet eder: "Ben yavaş yürüyen biriyim
ama asla geri dönmem." Evrime inanıyoruz. İnsan, hayvanlar alemine geri
dönmeyecek. İnsan, kalbinin en ücra köşelerinde sürekli nefes alan, büyüyen ve
parıldayan Cennetin Krallığına doğru ilerliyor.
Arkadaşlar
bilgi biriktiriyorsunuz. Hepimiz yaparız. Her insan kendi bol bilgi hasadını
biçmelidir.
Birisi,
"Üniversite diploması genellikle genç bir adamın babasının faturalarından
aldığı bir makbuzdur" dedi.
Bu
saçma fikirden sonsuza kadar vazgeçtiğimi söyleme cesaretine sahibim. Ailen
bilgi denizinde yüzmeyi öğrenmeni istiyor. Bilgi denizinde deneyimli yüzücüler
olan profesörleriniz size başarılı ve parlak bir şekilde öğretiyor. Ateşli
samimiyetinize ve profesörlerinizin büyük yeteneğine derinden hayranım. Ama ne
yazık ki bilgi, kitap bilgisi yeterli değil. Hepiniz bunu biliyorsunuz. Yeni
veya harika bir şey keşfetmedim. Hiçbir şekilde! Ben sadece size başka bir
denizin olduğu manevi gerçeğini hatırlatıyorum. Bu deniz ilahi Işık, Huzur,
Saadet ve Güç denizidir.
Bu
deniz size farkındalık ve özgürlük verir. Tanrı ile bilinçli ve bölünmez
birliğinizin farkına varacaksınız. Bin yıllık esaretinizden kurtulacaksınız. Bu
deniz sana sonsuz tatmin verecek. Ve bir şey daha: Bu deniz, gerçekten ve
şüphesiz yarının Tanrısı olduğunuzu size çok inandırıcı bir şekilde
hissettirecek.
Adamın
uyuduğunu kim söylüyor? Bu doğru değil. Adam sayısız arzusuyla uyanmış ama
utanç verici bir şekilde erken uyanmış. Tanrı'nın kendisini kabul etmeye hazır
olmadığını ve asla hazır olmayacağını keşfetti.
Adam
yanan özlemiyle uyandı, ama affedilemeyecek kadar geç. Ancak, Tanrı onu almak,
kucaklamak ve sonunda kendi Aşkın Tahtı'na oturtmak için can atıyordu.
AŞIRI
BOYUTTA
Princeton
Üniversitesi, Princeton, New Jersey, ABD
13
Ocak 1969
Ders
vermediğime veya sadaka vermediğime dikkat edin. Verdiğim zaman kendimi
veririm.
Walt
Whitman Whitman'ın bu titreyen sözleri benim inisiyasyona başlayan kalbimde
tekrar tekrar yankılanıyor. Aynı zamanda, özel hizmetime bir şeyler eklemek
istiyorum. ders veririm İnsanlığa sunacak özel bir şeyim olduğu için değil,
zihnimin ufkunu, kalbimin sevgisini ve bedenimin hizmetini genişletmek,
insanlıkta Tanrı'nın Kutsallığı ile tamamen bir olmak istediğim için ders
veriyorum. Bunu başardığımda, insanlıkta Tanrı'nın Kutsallığı ile bir
olduğumda, kendimi Tanrı'nın çocuklarına vermek için çaba sarf etmem
gerekmeyecek, çünkü onlarla bilinçli olarak bir olacağım. O zaman Tanrı'nın
çeşitliliği içindeki birliğinin şarkısını söyleyeceğiz.
Princeton
Üniversitesi, en büyük neşe ve coşku dalgası beni alt ediyor. 1902'de Woodrow
Wilson bu üniversitenin rektörü oldu. Sekiz uzun yıl ona hizmet etti ve bu
kurumda birçok güzel reform gerçekleştirdi. Kalbi insanlığın birliği için
haykıran Woodrow Wilson'a büyük hayranlık duyuyorum.
Dünya
onu, insanlığın birliğine yönelik potansiyel bir adım olan Milletler Cemiyeti
olarak bilinen örgütün ana yaratıcısı olarak hatırlıyor. Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı olarak açılış konuşmasında şunları söyledi: “Bugün bir zafer
günü değil, bugün bir kutsama günü. Burada toplanan Partinin güçleri değil,
insanlığın güçleridir.” Onun bu mesajı, insan yaşamı teknesi için güvenli bir
sığınak görevi görebilir.
Bu
üniversitenin rektörü olarak Woodrow Wilson, üniversite ve öğrencileri hakkında
çarpıcı bir şey söyledi: "Üniversitenin rolü, gençleri babalarından
olabildiğince farklı kılmaktır." Bu, geçmiş ne kadar görkemli ve önemli
olursa olsun, aşılması gerektiği anlamına gelir. Geçmişin mesajı, insanlığın
mutlak doyuma doğru sürekli ilerleyen yürüyüşünün önünde aşılmaz bir engel
değildir ve olamaz.
Şimdi
kızı Margaret Woodrow Wilson hakkında birkaç söz söylemenin uygun olacağını
düşünüyorum. Ama ondan bahsetmeden önce Leo Tolstoy'dan bahsetmek istiyorum.
Tolstoy şöye demiştir: "Bir kişiyi tüm hayatınız boyunca sevebileceğinizi
söylemek, bir mumun tüm hayatınız boyunca üzerinizde parlayabileceğini söylemek
gibidir." Bu, bir mumun titreyen alevi söz konusu olduğunda doğrudur ve
belki de geçici insan sevgisi söz konusu olduğunda doğrudur, ancak Margaret
Woodrow Wilson söz konusu olduğunda tamamen yanlıştır. 1938'de güney
Hindistan'daki ruhani bir topluluk olan Sri Aurobindo Ashram'a geldi ve ruhani
Üstadı Sri Aurobindo'nun ayaklarının dibine oturdu. "İşte, hayatınız
boyunca sevebileceğiniz ve içinde kendinizi kaybedebileceğiniz kişi, işte
burada." Nishta adını Öğretmeninden aldı. Bunun hakkında şöyle yazdı:
"Nishta, tek hedefe - İlahi ve İlahi Farkındalık - amaçlı, değişmez ve
sarsılmaz konsantrasyon, bağlılık ve inanç anlamına gelen bir isimdir" (5
Kasım 1938). Hem baba hem de kız, bu ilahi niteliği - inanç: insani anlamda
baba, ilahi anlamda - tamamen somutlaştırdı. Bir keresinde, fiziksel durumu
ciddi şekilde kötüleştiğinde ve Amerika'ya dönmesi ve bir aile doktoruna
danışması teklif edildiğinde, "Vücudumla ilgilenebilirler ama ruhumla kim
ilgilenecek?" 12 Şubat 1944'te öldü. Sri Aurobindo'nun aşramının bulunduğu
güney Hindistan'daki küçük bir kasaba olan Pondicherry'deki bir mezarlıkta, mezar
taşında basit bir Fransızca yazıt vardı: "Ci-git la depouille mortelle de
Nishtha, Margaret Woodrow Wilson, 16 Nisan 1886 - 12 Şubat ? vrier 1944".
(Ölümlü kalıntılar burada yatıyor...)
Bugünkü
dersimizin teması "Ötesi". Sadece Tanrı'ya ve dahası kendimize olan
inancımız bizi Öteki Hayat'a götürebilir.
İnsanlar
Ötesini bilmediklerini söylüyorlar. Ötesini unuttuklarını söyleyeceğim.
Beyond'un çalındığını söylüyorlar. Kendilerinin bilinçsizce Ötesini
sakladıklarını söyleyeceğim. Ötesini gerçekleştirmenin Ötesinde yaşamaktan daha
kolay olduğu söylenir. Tanrı ve Ötesi Birdir, bölünmez Birdir diyeceğim.
Tanrı'yı idrak ettiğinizde, Ötesi sizin içinizde yaşayacak, içinizde büyüyecek
ve doyumunu sizde bulacaktır.
Sadece
talip olan için ötesinde. Aspirasyonu olmayan insan gece cehaletini görmez .
Arzu sahibi insan ne gece cehaletinde ne de sabah bilgisinde görür. Ama tutkulu
insan, hem cehaletin amansız duvarından, hem de bilginin parlayan
pencerelerinden ve onların ötesini görür. Cehaleti ve bilgiyi bir olarak kabul
eder. Kalbi, Ötesi'nin gerçekleşmesine girmek için Upanişad Gerçeğinin
Nektarını emmek için can atıyor:
Vidyoe
covidyan ca yas tad vedobhayam saha
Avidyayo
metyuu tortvo vidyayometam aunute
Cehalet
ile İlmi bir kabul eden,
Cehaletten
geçtikten sonra kişi ölümün ötesine geçer;
İlimden
geçtikten sonra Ölümsüzlüğün sınırlarını aşar.
Ötesinin
yüzünü görmek ister misin? Beyond'un neye benzediğini bilmek ister misiniz?
Eğer öyleyse, olabildiğince çabuk maneviyat denizine dalın. Maneviyat kendini
geliştirmektir. Kendini geliştirme, nihayetinde bir kişiyi kendini
gerçekleştirmeye götürür. Gerçek maneviyat pratiktir, çok pratiktir. Sadece
Cennette Tanrı'nın varlığından memnun değil. Tanrı'nın varlığının burada da
yeryüzünde görülebildiğini ve hissedilebildiğini tüm dünyaya kanıtlamak
istiyor. Tanrı
Havasız
yaşamak isteyen aptaldır. Yemek yemeden yaşamak isteyen daha büyük bir
aptaldır. En büyük aptal Ötekinin Gerçeği, Işığı ve Hayatı olmadan yaşamak
isteyen kişidir.
Ötesinde
yaşamak istediğim için Tanrı'yı sevmem ve Tanrı tarafından sevilmem gerektiğini
biliyorum. Tanrı'ya Sevgisiyle ne yaptığını sordum. Tanrı, sevgisiyle beni
koruduğunu, beni aydınlattığını ve beni özgür kıldığını söyledi. Tanrı bana
aşkımla ne yaptığımı sordu. Bir çocuk gibi sevgimle O'nu, Ebedi Babamı
bağladığımı söyledim. Ve Tanrı sevinç gözyaşları döktü, ben de şükran
gözyaşları döktüm.
Ötenin
Gerçeği'ni kendi içimde gördüğümde, bir şeyi temsil ediyorum. Başkalarında bu
Gerçeği gördüğümde, ben birisiyim. Bir şeyi temsil etmek ve birisi olmak istiyorum,
eğer bu Yüce Olan'ın İradesiyse.
Değilse,
o zaman kimse olmak istemiyorum. Ben bir şey olmak istemiyorum. Ben ancak O'nun
apaçık Emirlerine uymak isterim. En Yüce Olan'ın İradesi ile bir olmak, En Yüce
Olan'ın İradesini gerçekleştirmek, Ötesinin Nefesine sahip olmak demektir.
Ötesinde yaşamak, havada kaleler inşa etmek anlamına gelmez. Ötesi, Ötesinin
gerçekliği bugünün aciliyetinde, Şimdi'mizin kalbinde nefes alabilir ve alıyor.
Meditasyon yap! Ötesi üzerine meditasyon yapalım. Bakmak! Ötesi bizimdir,
ebediyen bizimdir.
Sadece
bir Zaman vardır ve o Zaman Ebedi Şimdi'dir. Tek bir Gerçek vardır ve bu
Gerçek, bizim yalnızca Tanrı'ya ve yalnızca Tanrı'ya ait olduğumuzdur. Tek bir
farkındalık vardır ve bu farkındalık bizim her şeyi temsil ettiğimizdir: dünyevi
insan ve ilahi ilahi.
İKİ
DÜNYADA NASIL YAŞANIR
Sarah
Lawrence Koleji, Bronxville, New York, ABD
14
Ocak 1969
Eğer
kırık bir kalbi kurtarabilirsem
Hayatım
boşuna olmayacak.
Bir
hayatın acısını hafifletebilirsem,
Veya
serin bir acı
Veya
zayıflamış bir ardıç kuşuna yardım edin
yuvana
dön
Hayatım
boşuna olmayacak.
Emily
Dickinson
Sevgili
kardeşlerim, ben buraya size hizmet etmeye geldim. hizmet etmeliyim Eğer
birinize kendini keşfetme şevkiyle hizmet edebilirsem, hayatım boşa gitmiş
olmaz. Hayır, dünyadaki hayatım anlamlı anlamını kazanacak. Amerika Birleşik
Devletleri'ndeki bu harika kolejin sadık öğrencileri olmaktan gurur duymaya
hakkınız var. Ve bugün Tanrı, senin hevesli kalbini açmam için bana eşsiz bir
fırsat veriyor.
Hepinizin
bildiği gibi, Sarah Lawrence Koleji kadınlar içindir. Hintli kadınlar hakkında
birkaç söz söylemek istiyorum. Hindistan'dan geliyorum ve eminim ki benim Hindu
olduğumu biliyorsunuzdur. Hintli kadın kutsallığın, bağlılığın ve inancın canlı
bir örneğidir. Saflık, hayatı ile eylemleri arasında bir kısa çizgidir.
Entelektüel eğitimle ilgilenmiyor. Kalbi içsel eğitim, ruh eğitimi için
haykırıyor. Bu bir abartı değil. Kendiliğinden ve sonsuz fedakarlıklarla dolu
hayatı, Hint ırkının ruhudur. Eski günlerde, Hindistan'da, Upanişadların eşsiz
bilgesi olan kocası Yagnavalkya'ya kendisini Ölümsüzlük dışında hiçbir şeyin
tatmin etmeyeceğini söyleyen Maitreya adında bir kadın yaşardı.
Ölümsüzlükten
bahsettiğinde, fiziksel varlığının milyonlarca yıl boyunca genişlemesini
kastetmiyordu. İçte ve dışta Ölümsüz Bilince, Ölümsüzlüğün Bilincine sahip
olmak istediğini kastediyordu.
"Kadın
ruhuyla ilgili otuz yıllık araştırmalardan sonra yanıtlayamadığım büyük soru
şu: "Bir kadın ne ister?" (Freud.) Dünyanın kadınları adına,
Maitreya'nın ruhu bize bir kadının ne istediğini söyler.
İki
dünya vardır: Biri Hakikat dünyası, diğeri Yalanlar dünyası. Hakikat ve Batıl
birbiriyle çeliştiğinde belirleyici olan ne olacak? Kabul, karşılıklı
kabulleri. Gerçek, Falsehood'un hayatını dönüştürmek için Falsehood'u kabul
edecektir. Batıl, Gerçeğin nefesini tezahür ettirmek için Gerçeği kabul
edecektir.
İki
dünya: biri Kabul, diğeri Red olarak bilinir. Kabul ediyorum. Tanrı'nın benim
için sahip olduğu şeyi - Aydınlanmayı - en derin şükranla kabul ediyorum.
Dünyanın benim için sahip olduğu şeyi kesin bir kararlılıkla reddediyorum -
Hayal kırıklığı.
İki
dünya: Durum ve Durum. Koşul, "Sen verdiğinde Tanrı verir" der.
Durum, “Çaresizsin. Sadece Allah verebilir ve O verir.”
Diğerlerinden
farklı olarak Tanrımın iki adı vardır: Zevk ve Şefkat. İç dünyamda, O'nun adını
"Rapture" olarak adlandırıyorum. Dış dünyada, O'nun adını Merhamet
olarak adlandırıyorum. Tanrımın iki ruhu var. İç âleminde sahip olduğu ruh,
O'nun Rüyasını cisimleştirir. Dış dünyada sahip olduğu ruh, O'nun Hakikatini
ortaya koymaktadır. Tanrımın iki bedeni var. Dış vücudu benim ilham kaynağım.
Onun iç bedeni benim kurtuluşum.
Cennet
ve Cehennem zihnimizde iki dünyayı temsil eder. Cennet, sınırsız Sevinciyle
Cehennemi şaşırtır. Cehennem, sonsuz ağlamasıyla Cenneti şaşırtır. Cennet
Cehenneme der ki: "Dans edebilirim ve istersen sana öğretebilirim."
Hell, Sarah Lawrence College Heaven'a şöyle der: “Harika! Nasıl dans
edileceğini biliyorsun ve bana öğretmeye hazırsın. Ama sana bacaklarımı nasıl
kıracağımı bildiğimi ve istersem senin bacaklarını da kırabileceğimi söylemek
istiyorum.
Bilim
ve Maneviyat iki farklı dünyadır. Bilim mesafeleri kısaltmak istiyor. Maneviyat
birleşmek ister. Ne biri ne de diğeri benim için yeterli değil. Benim vizyonum
mesafeyi tanrılaştırmak ve dönüştürmek istiyor.
Doğu
ve Batı iki dünyadır. Onları birleştirmeliyiz.
İnsanlığın
uyanmış bilinci açıkça İlahi olana doğru çekilir. Bu, günümüzün etrafını saran
karanlığın ortasında en umut verici ışık huzmesidir. Bu sadece el ele vermek
için değil, zihinleri, kalpleri ve ruhları birleştirmek için bir fırsattır.
Batı ile Doğu arasındaki tüm maddi ve manevi engellere rağmen, ulusal ve
bireysel standartların üzerinde, İlahi Birliğin yüce sancağı dalgalanacaktır.
Dış
dünya, düşünen zihnin dünyasıdır. İç dünya deneyimlerdir. Dış dünyanın
Tanrı'nın varlığına inanması zordur. Ancak iç dünyada, Tanrı'nın varlığı her
zaman açıktır. Sri Aurobindo şunları söyledi: "Bana güçlü argümanlarla
Tanrı'nın var olmadığını savundular ve ben de onlara inandım. Ama sonra Tanrı'yı
gördüm, çünkü O gelip beni kucakladı. Ve şimdi neye inanmalıyım: başkalarının
argümanlarına mı yoksa kendi deneyimlerime mi?
İki
dünyada yaşayabilir miyiz? Elbette yapabiliriz. Kendiliğinden ilham alırsak,
dış dünyada başarılı bir şekilde yaşayabilir ve dış hedeflerimize ulaşabiliriz.
Manevi bir özlemimiz varsa, iç dünyada yaşayabilir ve içsel Hedefimize
ulaşabiliriz. Dış dünya bedendir. İç dünya ruhtur.
Bedende
yaşıyorsak, sürekli olarak ruhun emirlerini takip etmeliyiz ki beden kaderin
kör bir aracı olmasın, Yüce Olan için, O'nun fizikseldeki ilahi Tezahürü için
mükemmel bir kanal haline gelsin. Ve eğer ruhta yaşamak istiyorsak, sonsuz
Işığı, Huzuru ve Mutluluğu hissetmek istiyorsak, o zaman bedeni ihmal
etmemeliyiz, bedeni yok etmemeliyiz, çünkü ruh yeryüzünde yaşar.
YÜKSEK
GÖREV
Boston
Üniversitesi, Boston, Massachusetts, ABD
24
Mart 1969
Şair
şarkı söyledi:
Uyudum
ve hayatın Güzellik olduğunu hayal ettim.
Uyandığımda
hayatın Görev olduğunu anladım.
Görev
ve Güzellik, Kuzey Kutbu ve Güney Kutbu gibidir.
Güzellik
Nedir? Güzellik, sonlu ve Sonsuz'un birliğidir. Güzellik, sonlu insan
aracılığıyla Sonsuz'un ifadesidir. Güzellik, Tanrı-Sonsuzluğun insan
düzenlemesidir. Maddi dünyada, fiziksel dünyada, Tanrı Kendisini tam olarak
Güzellik aracılığıyla ifşa eder.
Ruhun
güzelliği, fiziksel dünyadaki emsalsiz Güzelliktir. Bu Güzellik dış dünyaya
ilham verir ve iç dünyayı tatmin eder. Bu Güzellik bizi Tanrı'nın Ruhu -
Sonsuzluk Işığı ile bir yapar. Bu Güzellik bizi Tanrı'nın Bedeni - Evren ile
bir yapar. Özlem dünyasında yaşadığımızda, Aşkın Görev ve Evrensel Güzelliğin
aynı Gerçekliğin mükemmel ifadesi olduğunu anlarız.
Görev.
Günlük hayatımızda borç, hoş olmayan, zorlayıcı ve cesaret kırıcı bir şeydir.
Bize görev hatırlatıldığında, tüm içsel sevincimizi kaybederiz. Kendimizi
mutsuz hissediyoruz. Yaşam enerjimizi daha iyi bir amaç için
kullanabileceğimizi hissederiz. Sadece sağduyusu olmayan bir adam görevinin ne
olduğunu bilmediğini söyleyebilir. Herkes görevini çok iyi biliyor. Ve bunu
uygulayıp uygulamamak sadece ona bağlıdır.
Bugün
Yüce Görev hakkında konuşacağım. Müracaatçının hayatı, Yüce Görevi yerine
getirmekten ibarettir. Onun ilk ve en önemli Görevi Allah'ı idrak etmektir.
Onun burada, dünyadaki yaşamında, bu Tanrı'yı idrak etme Görevinden başka bir görev
olamaz. Arayıcı gün ışığını gördüğünde, şu mesajla Tanrı'nın Kendisinden ilham
aldı:
Beni
dünyada idrak et.
Beni
yere aç.
Beni
yeryüzünde tamamla.
Zaman
uçar. Zaman beklemez. Akıllı olmalıyız. Her an ilahi bir amaç için
kullanılabilir. Her an kişinin manevi Görevini yerine getirmesi için
kullanılabilir.
Görev
ancak onu egomuzla, gururumuzla, kibrimizle yerine getirdiğimizde acı verici,
yorucu ve monotondur. Allah rızası için yaptığımızda görev tatlıdır, teşvik
edicidir, ilham vericidir. Sadece Göreve karşı tutumumuzu değiştirmemiz
gerekiyor. Allah için çalışırsak Borç olmaz. Her şey Joy, her şey Güzellik. Her
eylem yapılmalı ve Tanrı'nın Ayaklarına yerleştirilmelidir. Allah rızası için
görev Yüce Görevdir. Kendi manevi kurtuluşumuzu elde edene kadar başka bir
görev üstlenmeye hakkımız yoktur. Tanrı bize bu harika görevi daha doğduğumuz
anda emanet etmedi mi? Yüce Görev, Tanrı'nın farkındalığı için sürekli bir
çabadır. Zaman kısa ama ruhumuzun yeryüzündeki misyonu yüce. Zamanı nasıl boşa
harcayabiliriz? Neden onu duyu tatmini için harcayalım?
Onlardan
hiçbir şey almadığımız için başkalarına karşı hiçbir yükümlülüğümüz olmadığını
sık sık söyleriz. Bize hiçbir şey vermediler. Doğru, onlara hiçbir borcumuz yok
ama beklenti denen bir şey var. Belki senden bir şey almadım ama bu benden bir
şey beklemeyeceğin anlamına gelmez. Bazen beklentileriniz meşru olabilir.
Elbette bekleyebilirsin ama yapamayacağın bir şey var. iddia edemezsin.
İstediğini verip vermemeyi umut edebilirsin ve bu bana bağlı, ama bunu talep etmemelisin.
Sadece Allah iddia edebilir. Tanrı ve yalnızca Tanrı tüm hayatımı benden
isteyebilir. Her insan, Tanrı'nın kendisine burada yeryüzünde ve orada Cennette
sonsuza kadar sahip çıkmaya mutlak hakkı olduğunu hissetmelidir.
Aileni
sev. Bu senin büyük görevin. İnsanlığı daha da çok sevin. Bu senin daha büyük
görevin. En çok Allah'ı sevin. Bu senin en büyük görevindir, Yüce Görevdir.
İki
yeti vardır: Biri hafıza, diğeri unutkanlık. Maaş alma yükümlülüğümüzü hepimiz
biliyoruz. Aslında bu bizim sorumluluğumuz. Ve onu her zaman hatırlayacağız.
Ama başka bir yükümlülük daha var. Çalışmamız gerekiyor. Bu borcu unutuyoruz.
Para kazanmak için çalışmamız gerekiyor. Bir şekilde unutmayı başarıyoruz.
Manevi dünyada da bir görev vardır. Bu görev, Tanrı'yı idrak etmenin
meyvelerinden zevk almaktır. Bunu hepimiz biliyor ve bu görevi yerine getirmek
için can atıyoruz. Ancak ne yazık ki başka bir görevi unutuyoruz - meditasyon.
Bir vazife meyvelerden zevk almak, bir vazife de meyveleri elde etmektir. Ancak
meditasyon alanına girmeden çok önce farkındalığın meyveleri için haykıracak
kadar akıllıyız. Meditasyon olmadan farkındalık olmaz. Meditasyon olmadan
Tanrı'yı idrak etmek, kendini kandırmaktan başka bir şey değildir.
Müracaatçının
çok önemli bir vazifesi vardır ve o vazife, kendi ilâhî imkânlarına tam bir
imana sahip olmaktır. Kendine inancı ve yaşayan Guru'ya inancı varsa, o zaman
Yüce Görevi, Kendini keşfetme görevini, Tanrı'yı \u200b\u200bidrak etme
görevini kolayca yerine getirebilir.
VEDANTA'NIN
FELSEFESİ
Harvard
Üniversitesi, Cambridge, Massachusetts, ABD
25
Mart 1969
Yetmiş
üç yıl önce, tam da bugün, büyük manevi dev Swami Vivekananda, Amerika Birleşik
Devletleri'ndeki bu benzersiz üniversiteyi görkemli varlığıyla dinamik bir
şekilde kutsadı. Vedanta felsefesinden bahsetti. Ve bugün aynı yüce konu
üzerinde konuşmaya davet edildim. Yetmiş üç bahar sonra, buna sadece kader
deyin, önceden belirlenmiş, ilahi takdir deyin - bu çok verimli, hem ruhani hem
de tarihsel açıdan önemli günde, mütevazi adımı onunla, Swami Vivekananda,
dünyanın ruhani kahramanı ile ilişkilendirmekten gurur ve mutluluk duyuyorum.
Himalayaların yüksekliği.
Thomas
Jefferson, Fransa elçisi olarak atandığında, "Ben onun (Benjamin
Franklin'in) halefi oldum, ancak kimse onun yerini alamaz" dedi.
Elimden
gelen tüm samimiyetle, Swami Vivekananda'nın yerini almaya veya onun halefi
olmaya cesaret edemiyorum, ancak Bengal'in bir oğlu olarak, Sri Ramakrishna'nın
en sevgili öğrencisinin, Bengal Ana'nın olağanüstü oğlunun benzersiz
ihtişamının tadını çıkarmak istiyorum. .
Ey
Harvard Üniversitesi, sana tatlı sırrımı vereceğim. Kraliyet Bengal
Kaplanlarını duymuş olmalısın. Bu kaplanların korkusu çocuksu kalbime
acımasızca eziyet etti. Ey Harvard, gençlik günlerimde sadece senin adın
aklımda neredeyse aynı korkuyu uyandırdı. Ama bugün, en büyük sürprizim olarak,
kalbimde büyük bir neşe uyandırdın.
Vedanta
"Vedaların sonu" anlamına gelir, elbette bu sadece gerçek bir
anlamdır. Ancak özünde Vedanta'nın birçok anlamı vardır: dini, felsefi, ahlaki,
etik, manevi, dünyevi insan ve göksel ilahi. Vedanta, manevi hac yolculuğunun -
mutlak Gerçeğe hac yolculuğunun - kilometre taşlarını gözümüze açar. Bu hac
yolculuğu, Aşkın Brahman'ı ruhsal olarak çağıran herkesi davet eder.
Dünyevi
akıl, Mutlak Gerçeğe giremeyecek kadar zayıftır. "Kelimeler, zihnin
Gerçeğin ne olduğunu ifade etmeye yönelik sonuçsuz girişimleriyle geri
döner." Bu görkemli gerçeği Vedalardan öğreniyoruz.
"Sarvau
khalvidau Brahma - Gerçekten, bunların hepsi Brahman." Gerçek bir Brahman
aşığı, kesinlikle gerçek bir insanlık aşığı olmalıdır. "Ben insanlığı
sevmeye hazırım ama Amerikalıları değil" diyen Samuel Johnson'la asla aynı
fikirde olmayacak. Söylemeye gerek yok ki, Vedanta öğretisi olağanüstü bir
evrensel vizyona sahiptir. Her zaman.
Vedanta,
yalnızca en saf kalpli bir kişiyi değil, aynı zamanda kötü şöhretli bir
hergeleyi de kabul eder. Vedanta herkesi davet ediyor. Vedanta herkesi kabul
eder. Vedanta her şeyi içerir. Vedanta'nın iç kapısı, insan toplumunun yalnızca
en yükseğine değil, aynı zamanda en aşağısına da açıktır.
Hindistan'dan
Shankaracharya, Toprak Anamız tarafından şimdiye kadar doğmuş en büyük
Vedantisttir. Mutlak Brahman Bilincine ulaşmadan önce, ruhsal yolculuğunun en
başında, belli bir ayrılık duygusu zihnine eziyet etti. Evrendeki her şeyin Brahman
olduğunu kabul etmesi onun için kolay olmadı. Bir gün Ganj'da banyo yapan
Shankara eve dönüyordu. Yolda dokunulmaz bir et satıcısıyla karşılaştı.
Yanından geçen et yüklü bir kasap yanlışlıkla Shankara'ya dokundu. Shankara
kızgındı. Gözleri şimşek çakıyordu. Delici bakışları kasabı bir avuç küle
çevirmeye hazırdı. Talihsiz kasap, tepeden tırnağa titreyerek şöyle dedi:
“Muhterem
efendim, lütfen bana öfkenizin sebebini söyleyin. Hizmetinizdeyim.
Hizmetinizdeyim". Shankara ağzından kaçırdı, "En kutsal nehirde az
önce kutsanmış olan bedenime nasıl dokunursun? Sana bir kasap olduğunu
hatırlatmama gerek var mı? Et tüccarı, "Saygıdeğer efendim," diye
yanıtladı, "kim kime dokundu? Yüksek benlik beden değildir. Sen beden
değilsin. Aynı benim gibi. Sen "ben"in ta kendisisin. Aynı benim
gibi". Tek Mutlak'ın bilgisi zavallı Shankara'yı aydınlattı. Günümüzde
Hindistan'daki insanlar, bu et satıcısının, Shankara'nın vaaz ettiği şeyi
uygulamasını isteyen Lord Shiva'dan başkası olmadığını iddia ediyor. Birçoğu ayrıca
Shankara'nın kendisinin Lord Shiva'nın bir enkarnasyonu olduğuna inanıyor.
Ancak
hiçbir şekilde bedeni ihmal etmemeliyiz. Vücut bir tapınaktır. Ruh, içinde
yaşayan İlahi'dir. Vedanta bize ruhsal disiplinin fiziksel olarak uygulanması
gerektiğini öğretmiyor mu?
Dinle,
Walt Whitman ısrarla kalbimizin kapısını çalıyor: "Kutsal bir şey varsa, o
da insan bedenidir."
Bunlar,
Vedanta'nın beş ana yönüdür: Varoluşun Birliği, İnsandaki Kutsallık, İnsandaki
Kutsallık, İnsan-Sonsuzluk ve İnsan-Mutlak.
Vedanta
ifadesini üç kapsamlı öğretide bulur: Advaita veya Dualizm Olmayan,
Vishishtadvaita veya Sınırlı Dualizm Olmayan ve Dvaita, Dualizm. Bu üç eski
sistem, Hindistan'da daha sonra Budizm'in gelişiyle zayıflamış olan büyük
mezheplerin gelişmesine yol açtı. Budizm, Ved-Upanishad'ların ağacını salladı.
Bu nedenle Hindistan, Dualizm Olmama sisteminin yeniden canlandırılması için
Shankara'ya, Sınırlı Dualizm Olmama Sistemi için Ramanuja'ya ve Dualizm Sistemi
için Madhava'ya sonsuza dek minnettardır.
SHANKARA'NIN
ADVAIT'İ VEYA MONİZM
Shankara'ya
göre tek bir Gerçek vardır ve bu Gerçek Brahman'dır. Yalnızca Brahman ve
Brahman, Mutlak Gerçekliktir. Brahmansız hiçbir şey yoktur ve olamaz.
Ne
yazık ki, dünya Shankara'yı yanlış anladı. O yanlış yorumlandı. Shankara'yı
içsel ışığınızı çağırarak incelerseniz, Shankara'nın asla dünyanın kozmik bir
illüzyon olduğunu söylemediğini hemen anlarsınız. Söylemek istediği ve
söylediği şey şudur: Bu dünya İlksel Gerçek değildir ve olamaz.
Shankara
MS sekizinci yüzyılda doğdu. O zamanlar Hindistan'da maneviyat düşüşteydi. Hint
maneviyatı, daha doğrusu Hinduların maneviyatı ciddi bir şekilde test
ediliyordu ve çok sayıda sözde dini mezhep mantar gibi büyüyordu. Yüce,
Shankara'nın Hint topraklarında görünmesini emretti, böylece bu sağlıksız
mezhepler süpürülecek ve tek din, Vedaların dini, Sanatana Dharma, Ebedi Din
yeniden canlandırılacaktı. Shankara monizmi savundu. Bu monizm, evrenin,
insanın ve Tanrı'nın mutlak birliğini temsil eder.
Buda,
Tanrı'nın Kalbini ve Merhametini çaldı; Shankara - Tanrı'nın Aklı ve Aklı; Sri
Chaitanya - Tanrı'nın Bedeni ve Sevgisi; Sri Ramakrishna - Tanrı'nın Ruhu ve
Vizyonu; Swami Vivekananda - Hayati ve Tanrı'nın İradesi.
Hindistan'ın
önde gelen filozofu Shankara, modern Hint felsefesini kurdu. Avrupa'nın önde
gelen filozofu Spinoza, modern Avrupa felsefesini kurdu. Amerika'nın önde gelen
filozofu Emerson, modern Amerikan felsefesini kurdu.
Shankara'nın
Kevala Advaita'sı tüm düalizmin ötesindedir. Onun monizminde göreli olgulara,
göreli anlamlara, karşıtlıklara, tüm bu görünüşlere ve yok oluşlara yer yoktur.
Yalnızca Aşkın Brahman ebedidir. "Ekam evoadvitoyam, kendisinden başka
hiçbir şeyin olmadığı Kişidir."
Shankara'nın
felsefesi büyük ölçüde mayaya adanmıştır. Maya artık "yanılsama"
anlamını almıştır, ancak gerçek anlamı "uzay ölçüsü" dür. Bir tür
konsepte dayanır. Yetersizliğimiz ya da çok sınırlı yeteneğimizle Gerçekleri
anlamak ve anlatmak istediğimizde Maya bize yardım teklif eder ve imdadınıza
yetişir. Ancak Brahman, Sonsuz olduğundan anlaşılamaz veya ifade edilemez.
Maya, dünyayı bizim için gerçekten gerçek ve aynı zamanda Tanrı'dan farklı
olmaya zorlayan güçtür. Maya bir güçtür, gizemli bir güçtür, her zaman
anlaşılmaz bir güçtür.
Swami
Bodhananda'nın dediği gibi:
Shankara
bu kuvvet hakkındaki cehaletini kabul ediyor, ancak bunu bir gerçek olarak
kabul ediyor, tıpkı elektriğin ne olduğunu bilmeden elektriği bir kuvvet olarak
kabul etmemiz gibi. Maya'yı bir güç, bir gerçek olarak kabul etti. Merkezkaç
yönde, Bir'den, bu Mutlak Ruh'tan çok'a döner ve merkezcil yönde tekrar çoktan
Bir'e döner. Yani bu anlamda Maya sonsuz bir güçtür. Brahman bu güçle Kendisini
Tanrı, insan ve evren biçimlerine yansıtır. Hepsi mayadan olduğu kadar
Brahman'dan da ayrılamaz.
Shankara
ve Vedanta zamanın sonuna kadar her zaman yan yana yürüyecekler. Onlar akraba
ruhlar gibidir.
VISHISHTADVAITA
VEYA SINIRLI DUALİZM OLMAYAN SINIRLI RAMANUJI
Ramanuja'ya
göre dünya gerçektir, kesinlikle gerçektir. Ama mükemmellikten yoksun. Ve aynı
zamanda dünya mükemmellik için çabalamıyor. Sevilen bir hedefi yok. Dünya
Allah'ın İlhamı ile yaratılmıştır, O'nun Emisyonu ile ayakta durmaktadır ve
O'nun İradesi ile yok olacaktır. Dünya Tanrı'nın oyun alanıdır. İşte O,
Lilasını (dramasını) açar. Bu sonsuz Oyun, O'nun sürekli hareketi, sonsuz
tekrardaki kendiliğinden ifadesidir.
Kişi
gerçektir. Ama Allah'a bağlıdır. Dünya gerçektir. Ama Allah'a bağlıdır. Tanrı
olmadan, hem insan hem de dünya anlamsızca işe yaramaz. İnsan özgürleşebilir ve
bir gün cehaletin ağlarından kurtulacak ve kesinlikle Tanrı'yı idrak edecektir.
Ancak Tanrı ile insan arasında her zaman bir miktar fark olacaktır. İnsan
sonsuza dek Tanrı'dan daha aşağıda olacak, bu yüzden her zaman Tanrı'ya ibadet
etmelidir. Ramanuja'nın yolu esasen adanmışlık yoludur. Ramanuji, Kevala
Advaita Shankara'nın ayrılmama teorisini kategorik olarak kabul etmiyor. Ona
göre Brahman ancak kişiseldir ve kişisel olabilir. Gerçek bir arayıcı,
Dünya'dayken En Yüksek Gerçeği idrak edebilir ve sonsuz Bilgiye ulaşabilir.
DVAITA
VEYA DUALİZM, MADHAVA
Madhava
felsefesi, Brahman ile kişinin kendi "Ben"i (küçük "Ben")
arasında tam bir ayrılığı onaylar. Tanrı, insan ve dünya sürekli vardır. Ancak
insan ve dünya, varoluşları için yalnızca Tanrı'ya bağlıdır. Tanrı aynı anda
evrenin üzerinde ve evrenin içindedir. Tanrı, tüm insan kavramlarımızı aşan
ilahi bir Bedene sahiptir. Tanrı'nın yakın ilgisi, doğrudan Onay ve içsel
planlardan açık bir Düzen olmadan yeryüzünde hiçbir şey gerçekleşemez. Yüce
Olan'ın En Yüksek İradesi dünyaya hükmeder. Dünyayı Kader Hedefine yönlendirir.
Bir kişi cehalet zincirlerinden ancak Yüce'nin İradesi ile kurtulabilir.
Kurtuluş sadece mümkün değil, aynı zamanda kaçınılmazdır. Kurtuluş için
kesinlikle gerekli olan, insanın Tanrı'ya sevgiyle tapınmasıdır.
Şimdi
size Vedanta hakkında ne düşündüğümü söylemek istiyorum. "Vedanta"
kelimesini içtenlikle bir kez söylemeniz yeterli. Sihirli cazibeyi hemen
kendinizde hissedeceksiniz. Anında kalbiniz ilham alacak, bilinciniz yükselecek
ve hayatınız aydınlanacak.
Ne
yazık ki, Batı dünyasının bilincinde günah kavramı fahiş. Vedik bilgenin
sözlüğünde günah diye bir kelime yoktur. İçte ve dışta bildikleri sadece şüphe,
korku ve arzu gibi bir dizi engeldir. İçindeki İlahi Vasıftan şüphe etmemesi
gerektiğini hisseder. İçinde herhangi bir dünyevi korkunun yükselmesine izin
vermez. Büyük ya da küçük hiçbir arzu onun saf kalbine zarar veremez. Çoğu
zaman cehaleti her yerde görme eğilimindeyiz. Vedantist haklı olarak burada,
orada ve her yerde altta yatan Gerçeği görmeye eğilimlidir.
Dindar
insanlar, özellikle ruhani insanlar, Tanrı'nın dünyasında, bölünmez tek bir
dünyada yaşadıklarını hissetmekten büyük keyif alırlar. Her insan onlar için
gerçek bir kardeştir.
Sevgi
dolu kalplerinde kardeşlik duygusu hakimdir. Vedantist'in kalbi tamamen onlarla
birdir. Ama bir adım daha ileri gidiyor. Yüce bir şekilde beyan eder: "Tat
twam asi - Sen O'sun." Her insanı Mutlak Brahman'ın cisimleşmiş hali
olarak görür ve hisseder.
Vedanta
özgürlük, sınırlamalardan özgürlük, esaretten özgürlük ve cehaletten özgürlük
demektir. Amerika benzersiz bir özgürlük ülkesidir. Amerikan toprağı, Tanrı'nın
içinde Vedanta gerçeğini sonsuz ölçüde büyütmesi için son derece verimlidir.
Vedanta'nın özgürlüğü içsel bir özgürlüktür. İçsel özgürlük öne çıkıp dış
özgürlüğe rehberlik edip yönlendirdiğinde, dışsal özgürlüğümüz güvenle ve
muzaffer bir şekilde Kaderdeki Hedefe, Tanrı'nın sonsuz Hakikatini, Huzurunu,
Işığını, Mutluluğunu ve Gücünü burada yeryüzünde tezahür ettirme Hedefine doğru
koşar. İç özgürlük, Ebedi'nin gerçekleşmesidir. Dış özgürlük, Sonsuz'un bir
tezahürüdür. İçsel ve dışsal özgürlük ruhsal ve ilahi bir uyum içinde
koştuğunda, bugünün insanı yarının Tanrısına dönüşür.
Dersimi
tüm dünyayla gurur duyan öğrenciniz John F. Kennedy hakkında birkaç sözle
bitirmek istiyorum. Bugünkü konuşmamızı, ortak bağlılığımızı, birleştirici
sevgimizi ve ortak başarılarımızı, onun kutsanmış anısına ve yükselen özlemine
adamak istiyorum.
(Bu
ders, 1971 baharında İngiltere Felsefe Derneği'nin dergisi The Philosopher'da
yayınlandı.)
TANRI
VE BEN
Brandis
Üniversitesi, Waltham, Massachusetts, ABD
26
Mart 1969
İyi
akşamlar. Kardeşler, günaydın Tanrı'nın sabahı ve iyi akşamlar Tanrı'nın akşamı
olduğu bilgisini paylaşmama izin verin. İyi günler erkeklerin günüdür ve iyi
geceler erkeklerin gecesidir. Allah'ın sabahı ve akşamı insana şöyle der:
"Biz sadece seni düşünüyoruz." İnsan gece gündüz Allah'a şöyle der:
"Sana dua etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor."
Tanrı
ve ben Tanrı benim Babamdır. Tanrı benim annemdir. İşte bildiklerim. Ben de her
zaman ne yapacağımı bilirim.
Ne
yapacağımı bildiğimi söylediğimde, korkarım beni yanlış anlayacaksın.
Samimiyetimden şüphe duymanız muhtemeldir.
Kendimi
haklı çıkarmam için bana bir şans ver. Size en gizli sırrımı söyleyeyim: Ne
yapacağımı biliyorum, çünkü bunu benim yerime Tanrı yapıyor. O zaman Tanrı'nın
neden her şeyi senin için değil de benim için yaptığını sorabilirsin. Tanrı'nın
kesinlikle önyargılı olduğu ortaya çıktı. Emin olun, Tanrı taraf tutmaz. O hiç
öyle değil.
Ne
yapacağımı biliyorum çünkü bunu benim için Tanrı yapıyor. Hiçbir şey yapmadığımı
ve hiçbir şey yapamayacağımı biliyorum. Yapan Allah'tır, Yapan Allah'tır. Tanrı
onların Meyvesidir. Hayatım, Tanrı'nın sonsuz deneyimidir.
Ne
yazık ki, sizin Tanrı ile olan ilişkiniz ile benim Tanrı ile olan ilişkim
arasında ince bir fark var. Tanrı'nın Oğlu'nun insanlığa ne dediğini hatırlıyor
musunuz? "Ben ve Babam biriz" dedi. Tanrı'nın Oğlu'na inanıyorum ve
bu gerçeği yaşamaya çalışıyorum. Ayrıca, ağarmış geçmişin Vedik görücülerimize
de inanıyorum. "Ahau brahmasmi - Ben Brahman'ım, kendisinden başka hiçbir
şey olmayan Kişi'yim" dediler. Ayrıca Shri Krishna'nın Aşkın Şarkısı
Gita'sından öğrendiğim öğretilerine de mutlak inancım var: “İnsan inancından
yaratılmıştır. Onun inancı ne ise, o da öyledir.”
Tanrı'nın
görülebileceğini biliyorum. Tanrı'nın hissedilebileceğini biliyorum. Tanrı'nın
gerçekleştirilebileceğini biliyorum. İstisnasız her insanın Tanrı'nın Aşkın
Vizyonuna ve O'nun Mutlak Gerçeğine dönüşeceğini biliyorum.
Kalbinizin
en derin köşelerinde birkaç tuhaf fikir besleme eğilimindesiniz. Her şeyden
önce, dünyaya Tanrı olmadığını, böyle bir Tanrı olamayacağını söylediğinizde
sevinirsiniz. Bir Tanrı olduğunu hissettiğinizde bile, ailenize ve
arkadaşlarınıza Tanrı'nın onlar ve başkaları için var olduğunu ama sizin için
olmadığını söylersiniz. Elindeki tüm cehaletle, Tanrı'nın seni umursamadığını
beyan ediyorsun. Görünüşe göre Tanrı sana çok kızmış çünkü on yıl önce çok
yalan söyledin ya da sokakta birini kandırdın. Zavallı Tanrı, sanki sana kızıp
acımasızca cezalandırmaktan başka yapacak bir şeyi yokmuş gibi!
İster
inanın ister inanmayın, sizi temin ederim ki Tanrı'nın hayatınızda çok ama çok
önemli şeyleri var. Senin için hayatın bir hiç, mutlak sıfır. Tanrı için,
hayatınız her şeydir, daha doğrusu O'nun her şeyidir. Sen O'nun eşsiz
Gururusun. Sen Onun Tek Rüyasısın. Sen O'nun tek Gerçeğisin. Seninle Ölümsüzlük
Şarkısını söylüyor. Sizde O'nun Varlığının-Bilincinin-Mutluluğunun
cisimleşmesini görmektedir. Senin için, sadece senin için, Sonsuzlukta var.
Seni şekillendiriyor. Seni şekillendiriyor. O size rehberlik eder. O sizi Kendi
Enkarnasyonuna, Ötesini aşan Yaşamına dönüştürecek.
Sevgili
öğrenciler, sevgili hocalar, sevgili ablalar, abiler artık aynı gemideyiz.
Birlikte şarkı söyleyelim: "Ne yapacağımı biliyorum, çünkü bunu benim için
Tanrı yapıyor."
Bir
şarkı daha söyleyelim. Ve umarım çabuk öğrenirsin. Bu şarkı bana ne
söyleyeceğimi ve neye talip olacağımı söylüyor:
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
İSTEK
VE İSTEK
New
York Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
23
Mart 1969
Amerika'nın
en sevdiği çocuğu New York'tur. New York'un en sevdiği çocuğu New York
Üniversitesi'dir. Bu gece, size, NYU'nun sevgili çocuklarına en içten
sevgilerimi, gerçek hayranlığımı ve mütevazi bağlılığımı sunmak istiyorum.
Arzu,
bizi yakan, yakan ve sonunda yakan şiddetli bir ateştir. Özlem, gizlice ve
kutsal bir şekilde bilincimizi yükselten ve sonunda bizi özgürleştiren parlak
bir alevdir. En yükseğe susuzluk özlemdir. Aşağıya susamak yıkımdır.
Arzu
beklentidir. Beklenti yok hayal kırıklığı yok. Arzu öldürülür - gerçek mutluluk
inşa edilir. Özlemek vazgeçiştir. Ve feragat, insanın Tanrı'nın İradesi ile
bilinçli birliğidir.
Savaş
bir ülkenin ekonomisini durgunluğa sürüklediği gibi, cehaletin zevklerine olan
ölçülemez eğilimimiz de tüm içsel ruhsal gelişimimizi durma noktasına getirir.
Şu
anda, doğumumuz bizi Tanrı'dan uzakta olmaya zorluyor. Neden kasıtlı olarak
duyuların zevklerinin tadını çıkaralım ve Tanrı'dan daha da uzaklaşalım?
Aslında insan hayatının hayali ihtiyaçlarının karşılanması ve dünyevî zevklerin
doyurulmasına çağrı, nefsine eziyet şerrinden başka bir şey değildir. Ancak
Tanrı'nın gerçek ve ilahi ihtiyaçlarının içimizde ve bizim aracılığımızla
tatmin edilmesi, kendi kendine aydınlanmadır.
Zavallı
Tanrım, aydınlanmamış insanlar Seni hep yanlış anlar. Senin acımasız olduğunu
düşünüyorlar. Ancak Sen onların çok olan arzularını yerine getirdiğin zaman,
akılsızlıkta yeryüzünde senden kimsenin geçemeyeceğini düşünürler.
Ve
şimdi zavallı adam, acıklı kaderine bir bak. George Bernard Shaw'un yerinde bir
şekilde ifade ettiği gibi: "Hayatta iki trajedi vardır. Biri kalbinin
arzusunu yerine getirmek değil, diğeri onu yerine getirmek.
Arzu
kaygıyı ifade eder. Bu huzursuzluk, ancak güvenli bağlanma yoluyla kendini
gerçekleştirebildiği zaman tatmin olur. Özlem huzura götürür. Bu sükunet, ancak
kendisini her şeyi gören ve her şeyi seven tarafsızlıkla ifade edebildiği zaman
tatmin olur.
İnsan
tutkusu arzudadır ve başka hiçbir yerde bulunmaz. İnsan tutkusunun ceza denilen
korkunç bir düşmanı vardır, ilahi takdirin cezası. İnsan kurtuluşu başka hiçbir
yerde değil, istekte bulunur. İnsan kurtuluşu, Tanrı'nın her şeyi yerine
getiren Lütfu olan Grace adında ebedi bir arkadaşa sahiptir.
Arzu
cezbedicidir. Günaha doyuruldu - gerçek mutluluk açlıktan öldü. Aspirasyon,
ruhun uyanmasıdır. Ruhun uyanışı, ilahi hazzın doğuşudur.
Sonsuz
Gerçeğin gerçek bir arayıcısı, Oscar Wilde'ın keşfinden kendisi için hiçbir şey
öğrenemeyecektir: "Günaha karşı kurtulmanın tek yolu ona boyun
eğmektir." Arayıcı, yalnızca yüksek, daha yüksek, en yüksek özlem yoluyla
kişinin görünür ve görünmez, doğmuş ve ortaya çıkan tüm ayartmalardan
kurtulabileceği gerçeğini zaten keşfetmiştir.
Wilde
başka bir şey söylüyor ve bu oldukça önemli: "Günaha karşı her şeye karşı
koyabilirim." Söylemeye gerek yok, günaha evrensel bir hastalık olduğu
için kimse onu bunun için suçlamıyor.
Aspirasyonu
olmayan bir kişi için, baştan çıkarma basitçe karşı konulamaz. Ancak gerçek
arayıcı, ayartmaya direnebileceğini hisseder ve bilir ve direnemeyeceği şey,
Zaman denizinin koynunda fiziksel doğasının, tüm bilincinin dönüşümü,
dönüşümüdür. Elbette, fiziksel doğanın, tüm dünyevi bilincin dönüşümü, onun
asla karşı çıkmadığı ve asla direnmeyeceği bir şeydir. Aksine, bu dönüşüm
uğruna yeryüzünde yaşıyor.
Dilek
balonunun gücüne bir göz atın! Sırf kendi çıkarı için tüm hayatımızı
köleleştirme yeteneğine sahip. Bir damla aspirasyonun gücüne bakın! Bize Sonsuz
Tanrı'nın tamamen bize ait olduğunu hissettirme yeteneğine sahip. Ve dahası,
Tanrı'nın sonsuz Sevgisi, Huzuru, Neşesi ve Gücü her an emrimizdedir. Duyu
nesneleri ve onlara olan insan bağlılığı birbirinden ayrılamaz. Ama Tanrı'nın
Gülümsemesini gördüklerinde samimiyetlerinden vazgeçerler. Üstelik birbirlerine
tamamen yabancılaşırlar.
Vücudunuzun
ihtiyaçlarını karşılayın ve otokontrolünüzü kaybedeceksiniz. Ruhunuzun
ihtiyaçlarını karşılayın ve özdenetim kazanacaksınız.
Günahı
kabul etme. Yoksunlukta, daha değerli bir şey elde edeceksiniz - özdenetim.
kendini kontrol nedir? Hedefinize doğru koşmanıza gerek olmadığını söyleyen güç
budur. Hedefin kendisi size gelmeli ve gelecektir.
Dış
dünyanın başkenti, çoğu zaman zehirli bala dönüşen paradır. İç dünyanın
başkenti, sonunda kendini gerçekleştirmeye dönüşen özlemdir.
İnsan
arzusunun doruk noktası Julius Caesar tarafından "Veni, vidi, vici -
Geldim, gördüm, yendim" adlı eserinde ifade edilir. İlahi özlemin doruk
noktası, Tanrı'nın Oğlu tarafından ilan edildi: "Baba, Senin İsteğin
yapılacak."
İnsan
tutkunun kölesidir. Tanrı'nın çocuğu da insandır. Ne olmak istiyorsun,
Tanrı'nın çocuğu mu yoksa tutkunun kölesi mi? Seçmek. Seçimlerden biri sizi
tamamen yok etmeye, diğeri ise anında kurtuluşa götürür. Seçin, size altın ve
koşulsuz bir seçim verilir. Seçin, seçmelisiniz. Burada ve şimdi.
ALLAH
NASIL MUTLU OLUR
Bridgeport
Üniversitesi, Bridgeport,
Connecticut,
ABD
14
Nisan 1969
Tanrı
nasıl memnun edilir? Sahip olduğum ve olduğum şeyi O'na sunarak Tanrı'yı memnun
edebilirim. Sahip olduğum şey şükran. Ben neyim, aspirasyon. Tanrı'yı daha çok
memnun etmek istiyorsam, o zaman hayatımı üzücü bir başarısızlık olarak değil,
O'nun sürekli deneyimi olarak görmeliyim. En çok O'nu memnun etmek istiyorsam
ve hayatımın sadece bir alanında değil, her alanında, o zaman benden farklı
olarak O'nun hayatımı hem içsel hem de dışsal olarak kendi Nefesinin Şarkısı
olarak gördüğünü hissetmeliyim - Yaşam , Mutlak'ın kendi mükemmel
Mükemmelliğine dönüşen Mükemmelliğinin şarkısı.
Tanrı'yı
ne zaman incittiğini biliyor musun? İçsel kapasitenizi hafife aldığınız anda Tanrı'yı
incitmiş olursunuz. Kendinize yüklediğiniz dışsal sorumluluğu abarttığınız anda
Tanrı'yı incitmiş olursunuz. Tanrı'yı idrak etmenin size göre olmadığı gibi
yararsız bir fikir edindiğinizde, Tanrı'yı derinden incitiyorsunuz. Hiç şüphe
etmeyin, Tanrı'yı idrak etmeniz en güçlü güvencedir, Tanrı'nın seçtiği
Saat'teki en büyük güvencedir.
Ne
yazık ki, hayatlarında Tanrı'yı hoşnut etmek mi yoksa O'nu incitmek mi
sorusunun hiç gündeme gelmediği insanlar var. Tanrı'nın var olduğuna
inanmıyorlar. Doğrudur, Allah'ı görmediler ama bu onların O'nun varlığını inkar
edecek kadar yetkin oldukları anlamına gelmez. Peki ya bu dünyada ve diğer
alemlerde O'nu gören, O'nu hisseden, O'nu idrak eden ve O'nu gerçekleştirenler?
Kâfirlere ve kâfirlere diyorum ki, onlar sadece ilahlığın iç hayatında
kendilerini acımasızca kandırmakla kalmıyorlar, aynı zamanda hakikatin dış
hayatından da sonsuz derecede uzaklaşıyorlar. Tanrı'nın varlığını kategorik
olarak reddeden insanlar var. Mesih'in bir öğrencisi olan Thomas'ın kanıta sahip
olma konusundaki tutkulu arzusu dünyanın her yerinde bulunur. "Görmeden
iman edenlere ne mutlu." Tanrı'nın Oğlu'nun mesajının, hevesli ve
hevessiz, esinlenmiş ve ilham almamış her insan kalbinin en derin köşelerinde
yankılanmasına izin verin. Günümüzde inanç, gerçeğin habercisidir. Yarın, inanç
ve gerçeklik el ele gidecek. Öbür gün iman ve hakikat birbirini
tamamlayacaktır. İnanç, gerçekliğin somutlaşmasında gerçeği yerine getirir.
Gerçeklik, inancı yerine getirir, kendini inanç aracılığıyla açığa vurur.
Minnet
duygusu insanı gerçekten mutlu eder ve insan gerçekten mutlu olunca Allah da
memnun olur. Dostoyevski, "Bir insanın en iyi tanımının nankör bir hayvan
olduğuna inanıyorum" dedi. Belki de bu, bir insan vücudunun cehalet
denizinde yüzerse doğrudur. Ama insan nefsinin nur denizinde yaşayıp yüzdüğünde
şükrün ta kendisidir. Bu, Alan Tanrı'nın ve Başaran Tanrı'nın sürekli ifadesi
ve kendiliğinden ifşasıdır.
Paul
Valéry'ye göre: "Ruh, bedenin karısıdır. Farklı türden zevklerin tadını
çıkarırlar veya en azından nadiren aynı anda zevk alırlar. Her şeyden önce ruh
alemi, ruhun erkek ya da dişi olmadığını kesin olarak ortaya koymuştur. O, bu
iki ayırıcı kürenin üstünde ve ötesindedir. Dolayısıyla ruhun, bedenin karısı
olması mümkün değildir. Upanişadlar bize bedenin araba olduğunu ve ruhun da
arabanın sürücüsü olduğunu öğretir. Ancak Valerie, beden ve ruhun farklı
zevkler aldığını söylerken kesinlikle haklıdır. Bedenin cehaletten ve
cehaletten zevk aldığını biliyoruz. Yavaş yavaş, yavaş yavaş ve şüphe götürmez
bir şekilde, bedenin zevkinin cehaletin ta kendisi olduğunu anlamaya başlarız.
Ruh ile ilgili olarak "zevk" kelimesi yerine "zevk"
kelimesi kullanılmalıdır. Ruh, Sonsuzluk ve Sonsuzlukta ve aracılığıyla hazzı
deneyimler. Ruhun hazzı akan Sonsuzluktur, ruhun hazzı ışıldayan Sonsuzluktur.
Arayanın meditasyonu bedenin zevk-arzusunu haz-özlem haline dönüştürdüğünde,
ruh ve beden sadece aynı yemeği yemekle kalmayacak, aynı zamanda ondan zevk
alacaktır. Ve bu yemek Gerçek'tir. Gerçek, bedeni uyandırır ve aynı zamanda
ruha rehberlik eder.
Geçen
gün bir adam bana, gizli bir nedenden ötürü Tanrı'nın kendisinden her zaman
hoşnut olduğunu söyledi. Sonra gönüllü olarak bana en gizli sırrını açıkladı:
“Tanrı'nın Yarattıkları ve hatta Tanrı'nın Kendisi ile ilgili çok fazla memnuniyetsizliğim
olmasına rağmen, O'nun sayısız kusurlu dünyasını ustaca görmezden geliyor ve
sessizce ve herkesin önünde Açıkça O'nu övüyorum. Bu yüzden Allah her zaman
benden razıdır, nasıl olur da razı olmaz.”
Ona
dedim ki, “Sevgili dostum, aramızda ince bir fark var. Tanrı'nın dünyasındaki
kusurluluk anlayışınız benimkinden tamamen farklı. Kusurluluğun cesaret kırıcı,
cesaret kırıcı, kirli ve nihayet zararlı bir şey olduğunu düşünüyorsunuz.
Kusurluluğu, henüz yolculuğunu tamamlamamış, gelişen bir şey olarak
algılıyorum. Kusurlu olmayı, kademeli ve en yüksek mükemmellik merdiveninde
kaçınılmaz bir basamak olarak kabul ediyorum. Kusurlu olmayı, Tanrı'nın
Kendisinin insan yaşamında ve yaşam aracılığıyla sahip olduğu önemli bir
deneyim olarak görüyorum. Ve aynı Tanrı, Sonsuzluğun bağrında her insanda ve
her insan aracılığıyla mükemmelliğin, mükemmel Mükemmelliğin tadını
çıkaracaktır. Allah'a iltifatlarınıza gelince, Allah'ın insanların
iltifatlarına ihtiyacı yoktur. O'nun Sevgisini, İlgisini ve Lütfunu kazanmak
için O'nu pohpohlamanıza gerek yok. Tanrı sizden dalkavukluk beklemez ve talep
etmez. Tanrı bir dilenci değildir. Senden hiçbir şey beklemiyor. Tanrı bir
despot değildir. Sizden hiçbir şey talep etmez. Tanrı aşktır. Tanrı Sevinçtir.
Kendinizi gönülden sevebilirseniz, gerçek içsel Neşenizi keşfedebilirseniz,
Tanrı'nın zaten sizden memnun olduğunu göreceksiniz. O'nu kandırarak Tanrı'yı
memnun etmeye çalışmayın. Allah'ı kandıramayız. Asla. Yeryüzünde bir kişiyi
bile kandıramayız. Yapabileceğimiz ve aslında yaptığımız en fazla şey kendimizi
kandırmaktır. Emerson, "Bir insanı kendisinden başka kimse aldatamaz"
derken çok haklıydı.
Orijinal
sorumuza geri dönelim, "Tanrı nasıl memnun edilir?" Tanrı'yı memnun
etmenin en kolay ve en etkili yolu, sürekli ve koşulsuz özveridir. Hadi
deneyelim. Kesinlikle başaracağız. Ve şimdi, Tanrı tam karşımızda duruyor. O
memnun. Allah bizden gerçekten çok memnun.
ALLAH
İLE BİLİNÇLİ BİRLİK
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
16
Nisan 1969
Merhaba
Kolombiya! Columbia-ülke, Columbia-üniversite, sizi selamlıyorum !
"Columbia" kelimesi anında kalbime ilham veriyor, zihnimi uyandırıyor
ve hayatımı ruhumun ta merkezine götürüyor.
"Yıldız
Bayrağı" tüm dünyaya sizin gerçekte ve ruhsal olarak ne olduğunuzu söyler:
"Özgürlerin ülkesi ve cesurların evi."
17
Ekim 1949'da Columbia Üniversitesi, Hindistan Başbakanı Nehru'ya Fahri Hukuk
Doktoru derecesi verdi. Başbakanımız unutulmaz konuşmasının başında çok önemli
bir şey söyledi:
Size
büyük bir ülkenin Başbakanı ya da bir politikacı olarak değil, gerçeğin
alçakgönüllü bir arayıcısı ve her zaman başarılı olmasa da sürekli olarak hedef
ve idealler doğrultusunda hareket etmeye çalışan bir kişi olarak geliyorum.
tutmak.
Nehru,
yalnızca Hindistan'ın değil, tüm dünyanın gerçek gururu. O gerçekten Toprak
Ana'nın emsalsiz bir oğluydu.
Ve
şimdi tüm alçakgönüllülükle söylemek istiyorum ki ben de size sonsuz Gerçeği
arayan biri olarak geldim. Buraya hepinize hizmet etmeye, bu yüce Üniversiteye
en yüksek Gerçeği idrak etme içsel arayışında hizmet etmeye geldim.
Tanrı
ve insan. Tanrı ve insan birdir. Sonsuza dek birdirler. Tanrı bilir. Kişi bunu
da bilecektir. Mutlaka olacak.
Korku,
insanı Tanrı'dan ayırır. Şüphe, insanı Tanrı'dan ayırır. Kendini beğenmişlik,
insanı Tanrı'dan ayırır.
Bir
şeyden korktuğumuzda, korku nesnesinin neden olduğu ıstırabın zaten bize eziyet
etmeye başladığını anlamamız gerekir. İçimizde iki çocuğumuz var. Bir çocuk
dünyanın zifiri karanlığından korkar. Bir diğeri, dünyayı dönüştüren sonsuz
Işıktan korkar. Karanlıktan korkan cehaletin çocuğudur. Işıktan korkan,
hevessiz bir çocuktur.
Şüphe
inatçıdır. Şüphe zalimdir. Zavallı adam, Varlığın Kendisi olan Tanrı'nın
varlığından şüphe ediyor. Ne yazık ki, daha da kötüsü, her zaman kendi
şüphelerinden şüphe ediyor. O gitti. O öldü. "Sauuayotmo vinauyate - Kuşku
duyan ruh yok olmaya mahkumdur." Hint İncili Bhagavad Gita'dan
öğrendiğimiz şey budur.
Kendini
beğenmişlik. Bugün kendini beğenmişlik dediğimiz şeye yarın kendini yok etme
diyeceğiz. Hoşgörü, bir kişiye hediye - zevkle gelir. Kişi hediyeye dokunur ve
onu hisseder. Ve şimdi, zevk acı bir hayal kırıklığına dönüşüyor.
Korkunun
olduğu yerde, Tanrı'nın bilinçli bir enkarnasyonu yoktur. Şüphenin olduğu
yerde, Tanrı'nın bilinçli bir farkındalığı yoktur. Kendini beğenmişliğin olduğu
yerde, Tanrı ile bilinçli bir birlik yoktur.
İnsan,
Tanrı ile bilinçli birliğini kendini bilmede gerçekleştirir. Ne yazık ki,
kendimizi başkalarının bizim hakkımızda düşündüğü gibi görüyoruz. Ayrıca,
sınırlı anlama yeteneğimiz nedeniyle, olduğumuzu düşündüğümüz şey olduğumuzu
düşünürüz. Diğerlerine göre biz işe yaramazız. Kendi görüşümüze göre önemsiziz.
Ama Allah'a göre ikimiz de çok faydalıyız ve çok önemliyiz. Kendisini
gerçekleştirmek için bizi kullanıyor. Gerçek Benliğimizi gerçekleştirmek için O'nu
kullanmalıyız. İnsan varlığının anlamı, Allah'ın rızasıdır. Tanrı'nın
Varlığının anlamı, insanın Mutlak'ın farkındalığıdır.
Tanrı
ile bilinçli birlik kurmak için sevgiye ihtiyacımız var. Hırs hayatında sevgiyi
vurgulamak istiyorsak, o zaman her an fedakarlığa önem vermeliyiz.
Tanrı
ile bilinçli birliği kurmak için özveriye ihtiyacımız var. Eğer özlem hayatında
fedakarlığı vurgulamak istiyorsak, o zaman vazgeçmeye önem vermeliyiz. Tamamen
Allah'ın İradesine teslim olmalı ve koşulsuz teslimiyetle Allah'ın Ayakları'nda
kalmalıyız.
Bugünün
inancı, yarının başarısıdır. Samimi inancınızın gerçek başarıya dönüştüğünü
görmek için vicdanınıza sürekli rehberiniz olması için yalvarmalısınız.
Vicdanınız rehberiniz olduğunda, Tanrı'nın devasa Gururu olacaksınız.
Sık sık
ne yapman gerektiğini düşünürsün ama her zaman istediğini yaparsın. Şimdi Tanrı
ile bilinçli birliğe sahip olmak istiyorsunuz. Etrafınıza bakın ve başka
birinin tamamen imkansız olduğunu düşündüğü bir şeyi birinin kolaylıkla
yaptığını göreceksiniz. Biri dün haklıydı, diğeri bugün haklı. İşte geçmişin
mesajına kolayca karşı çıkılabileceğinin harika bir kanıtı; ya da daha doğrusu,
geçmişin bilgisinin üstesinden gelinebileceğini ve üstesinden gelinmeye yazgılı
olduğunu söylemek daha doğru olur.
Kardeşlerim,
sizi tüm kalbimle temin ederim ki istediğinizi kesinlikle alacaksınız. Tanrı
ile bilinçli birliğe sahip olmak istiyorsunuz. Bu birliktelik kaçınılmazdır. Bu
birlik önceden belirlenmiştir. Ve Tanrı ile bilinçli birliğe ulaşmak için
yapmanız gereken meditasyon yapmak ve konsantre olmaktır, ne daha fazlası ne
daha azı. Ruhunuzdaki En Yüksek'e meditasyon yapın ve doğanızdaki en düşük
seviyeye konsantre olun. Yapmanız gereken bu. Siz rolünüzü oynadığınızda, Tanrı
kendi rolünü sizin için ve sizin için oynayacaktır. Meditasyon sırasında Tanrı
size sonsuz Sevincini, Huzurunu ve Mutluluğunu verecektir. Konsantrasyon
sırasında, Tanrı cehalet denizinizi sonsuz bir Işık denizine çevirecektir. Ve o
zaman kesinlikle Tanrı ile bilinçli birliğe ulaşacaksınız. Ve sonra tezahür
eden Gerçekte Tanrı'nın gerçekleşen Rüyası olacaksınız.
İÇ
HUZURUN SIRRI
Connecticut
Üniversitesi, Storrs, Storrs,
Connecticut,
ABD
19
Nisan 1969
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, size şimdi ve burada iç huzuru nasıl bulacağınızı
göstereceğim. Yardımım tavsiye değil. İnsanlara ne yapmaları ve ne yapmamaları
gerektiğini söylemiyorum. Tavsiye söz konusu olduğunda herkesin özverili ve
cömert olduğu doğrudur ve ne yazık ki ben bir istisna değilim. Yine de,
"Konsey nadiren hoş karşılanır ve ona en çok ihtiyaç duyanlar tarafından
en az sevilir" diyen Chesterfield'a tamamen katılıyorum.
Bu
dünyamızda tek bir şey dışında her şey var - barış. İster çocuk ister seksenlik
yaşlı bir adam olsun, herkes barış ister, herkesin barışa ihtiyacı vardır.
Ancak herkesin kendi barış fikri vardır. Ne yazık ki, farklı. Çocuğun barış
anlayışı davul çalmaktır. Davul çalmak ona neşe verir ve bu neşe onun
huzurudur. Yaşlı adamın barış anlayışı, çirkin ve belalı bir dünyanın sevgi
dolu kucağından kaçmak için, her şeye sağır, gözleri kapalı sessizce
oturmaktır. Eisenhower'daki general barış-dinlenme hakkında şunları söyledi:
"Barış için savaşmamız gerekse bile barışı sağlayacağız."
Boyun
eğmeyen Napolyon, "Başımız dertte: barış ilan edildi" dedi. Tanrı'nın
Oğlu bize şunu öğretti: "Ne mutlu barışı sağlayanlara, çünkü onlar dünyayı
miras alacaklar."
Birisi
çok uygun bir şekilde şöyle dedi: "Yeryüzünde barış için ne kadar çok
savaşırsak, barış güvercini o kadar cennet kuşu gibi görünüyor."
Elbette
barış, Cennetin tekeli değildir. Toprağımız son derece verimlidir. Burada,
dünyada barışı sonsuz ölçüde geliştirebiliriz.
İç
huzurdan bahsedeceğim. Konuşmam, her birinizin içindeki ruhsal arayışçıya
yöneliktir. Gerçek bir barış arayıcısı, aynı zamanda bir sevgi arayıcısı
olmalıdır. Aşkın başka bir adı vardır - fedakarlık. Fedakarlık saf olduğunda,
aşk kesindir. Aşk ilahi olduğunda fedakarlıkta ne "benim" ne de
"senin" olamaz. Aşk birliğin sırrıdır. Fedakarlık birliğin gücüdür.
Kendini sevmek kendini beğenmişliktir. Kendini beğenmişlik kendini yok
etmektir. Tanrı sevgisi, arayanın Tanrı'yı gerçekleştirmesi için en büyük
fırsatıdır.
Para
kazanmak için değerli zamanımızı feda ediyoruz. Zor kazandığımız parayı zamana
karşı mücadeleye bağışlıyoruz. Dış dünyadan bir şey almak için kendinize ait
bir şey vermeniz gerekir. Aynı şekilde, iç dünyada Tanrı'yı idrak etme
karşılığında özlemimizi sunarız. Çabamızın alevi Tanrı'nın Kendisi tarafından
tutuşturulur. Farkındalığın meyvesini de doğrudan Tanrı'dan alırız. Allah bizim
ilham kaynağımızdır. Allah her zaman verendir. Tanrı içimizdeki Ebedi Alıcıdır.
Özlem yardımıyla, Tanrı bizi Kendisine getirir. Farkındalık aracılığıyla
Tanrı'nın Kendisi bize gelir.
Bir
özlem dünyasında yaşadığımızda, Tanrı kurbandır. Farkındalık aleminde
yaşadığımızda, Tanrı kurbandır. Ama Allah böyle bir kurban olmadığını söylüyor.
Burada yerde ve orada Cennette tek bir şey vardır ve o da birliktir: Birlik
içinde doyum ve birlik doyumu.
Dört
tür arayıcı vardır: sefil, yeteneksiz, umut verici ve tatmin edici.
Zavallıların ve vasatların sabırlı olması, Allah'ın saatini beklemesi gerekir.
Söz verenler ve yapanlar şimdiden Tanrı'nın Saatinde şarkı söyleyip dans
ediyorlar. Sürekli Tanrı üzerine meditasyon yapıyorlar. Bu onların iç
farkındalık yaşamlarıdır. Allah için içten ve kendiliğinden hareket ederler. Bu
onların dışa açılma yaşamlarıdır.
Sorgulayan
ve şüphe duyan zihnimiz her zaman huzurdan yoksundur. Sevgi dolu ve adanmış
kalbimiz her zaman iç huzurla doludur. Akılda sadece sorular varsa, o zaman
kalpte de tüm cevaplar vardır. Cevaplar tam olarak mükemmeldir çünkü doğrudan
Gerçeği gören ve Gerçekte yaşayan ruhtan gelirler. Ve Gerçek, yalnızca Gerçek,
hedeflerin Hedefidir.
İç
huzuru istiyorsanız, maneviyat yolunu takip etmelisiniz. Maneviyat cevaptır.
İnsan yaşının üç aşaması vardır: gençlik, yaşlılık ve orta yaş. Gençler için
maneviyat bir aldatmacadır; yaşlılar için maneviyat kuru, belirsiz ve karanlık
bir şeydir. Ve orta yaş için maneviyat, kendini unutmak, kendini inkar etmek ve
kendini yok etmektir.
Ancak
gerçek bir arayış içinde olan kişi, maneviyatın normal, doğal, kendiliğinden,
verimli, berrak, parlak, ilahi bir ses, kendini olumlayan ve yaratıcı bir şey
olduğunu söyleyecektir. Size yardım eden ve yol gösteren bir manevi Üstadınız
varsa çok şanslısınız. Her zaman son nefesinize kadar onu dinleyin. Onun
tavsiyesine uymayı bırakırsanız, bu onun için değil, sizin için bir kayıp olur.
Sıradan insan hayatında bile bir öğretmene, bir akıl hocasına ihtiyaç vardır.
Churchill'in bir zamanlar şu sözlerinde büyük ölçüde gerçek vardır: "O günlerde
şimdikinden daha akıllıydı: sık sık bana danışırdı."
Eğer
bir manevi Öğretmeniniz yoksa ve sahip olmayı arzulamıyorsanız, o zaman lütfen
her an mutlak sessizlik içinde ruhunuzun emirlerine uyun. Barış istiyorsun,
barışa ihtiyacın var. Huzura sahip olmak için ruhunuza özgürce erişmeniz
gerekir. Ruha serbestçe erişebilmek için içsel sessizlik gereklidir. İç
sessizliğe sahip olmak için aspirasyon gereklidir. Özlem sahibi olmak için
Tanrı'nın Lütfu gereklidir. Tanrı'nın Lütfunu kazanmak için, her zaman Tanrı'ya
ait olduğunuzu ve yalnızca Tanrı'ya ait olduğunuzu hissetmelisiniz!
Şimdi
Connecticut'tayız. Connecticut'ın sloganı son derece önemlidir. Bağlılık kalbim
ve sevgi ruhum Connecticut'ın eşsiz mottosunu söylüyor: "Qui Transtulit
Sustinet - Aşı olan kişi tahammül eder." Allah, Hakikati yeryüzüne
yerleştirmiştir ve Hakikati Sevgiyle ayakta tutar. İkisinin birleşimi iç
huzurun sırrıdır.
MİSTİSMİN
ÖZÜ
Amerikan
Üniversitesi, Washington,
DC,
ABD
21
Nisan 1969
Tanrı'yı
idrak etmeye götüren üç ana yol vardır: özverili hizmet yolu, sevgi ve bağlılık
yolu ve bilgi ve bilgelik yolu. Raja Yoga (mistisizm), Bilgi Yogasının (Jnana
Yoga) önemli bir yönüdür. Yüksek Bilgi, sadece felsefi bilgiden çok daha
fazlasıdır. Tasavvuf bir deneyimdir, Gerçeğin doğrudan ve samimi bir deneyimidir.
Bilgi yolundaki mesafenin çoğunu kat eden felsefe yorulur ve dinlenir.
Tasavvuf, felsefenin bittiği yerde ve zamanda başlar. Gerçeğin bilgisi
konusunda kişisel deneyimler edinen Vedik görücüler, onu tüm dünyaya ifşa
ettiler.
Kahinler
şarkı söyledi:
O'nu,
Yüce Varlık'ı tanıdım,
parlayan,
parlak,
karanlığın
ötesindeki güneş gibi,
Emici
karanlığın kucaklaması için ulaşılamaz.
Görücüler
bize Aşkın Gerçeklik ile her şeyi cisimleştiren Varoluşun bir ve aynı şey
olduğunu öğretir.
Mistik,
birliği ve çeşitliliği bir olarak algılar. Dahası, çeşitlilik içinde birliği
görür. Dünyaya Bir ve Çok'un bir olduğunu söyler. Bir, Evrensel Formunda
Çoktur. Çoğunluk, Aşkın Formunda Birdir. Manevi yaşamda iki önemli kelimeyle
karşılaşırız: okültizm ve mistisizm. Okült bir gizemdir ve sır arar. Her şeyi
son derece gizli tutmak istiyor. Mistisizm böyle değildir. Tasavvuf, başarısını
- Aşkın Bilgiyi - onun için ağlayan herkese sunmaya hazırdır.
Bir
filozof ile bir mistik arasındaki fark, filozofun büyük bir güçlükle, uzaktan
ve oldukça kusurlu bir şekilde, Gerçeğin bir bölümünü görmesi ve mistik kendi
özgür iradesiyle Hakikatin ruhuna nüfuz etmesi ve orada istediği kadar
yaşayabilir. Buna ek olarak, Her Şeye Gücü Yeten, ruhun muazzam zenginliğine
içinden katlanmasına ve onu Hakikat arayanlarla paylaşmasına izin verir.
Tasavvuf, İlahi olanın bilgisinin evrensel olduğunu iddia eder.
Gelin
bir an için Vedalar'daki Vak'ın yüce gizemine dalalım. Vak Sözdür. Söz, Gerçeği
somutlaştırır ve aynı anda açığa çıkarır. Hakikat'in tecessümünde sınırsız
ölçüde Yüce Allah'tan yaratıcı ilham alır.
Gerçeği
ifşa ederken, insanlığa Yüce'yi, Yüce Kurtarıcı'yı sunar. Vak, iki dünya
arasındaki bir bağdır: henüz kendini gerçekleştirmemiş ve gerçekleştirmemiş
dünya ve kendini çoktan gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmemiş dünya.
Tasavvufun
kendi dili vardır. Buna sezgi denir. İçinde ne akıl ne de zihinsel analize yer
olamaz. Mistik, Kuş-Sezgi'nin kanatları üzerinde oturur ve İlksel Gerçeğe doğru
uçar. Sezgi, Transandantal Vizyon ve Mutlak Gerçekliğin mükemmel birliğini
ortaya çıkarır. Mistik, Hakikati anlayacak kadar samimiyete sahiptir. İç
deneyimini yorumlamanın onun için imkansızın eşiğinde olduğunu söylüyor. Ne
kelime ne de düşünce onun deneyimlerini yeterince aktaramaz.
Vedik
peygamberlerin "Ne diyeceğim, gerçekten ne düşüneceğim?" diye
haykırdıklarında akıllarında olan buydu. Zavallı zihin ve duyular, Bilinmeyene
doğru yaptıkları yarışta tükenmiş olarak öldüler. Evrenin ilkel sırrı onlar
için değil. Ötenin bilgisi onlara göre değildir. Tasavvuf, Evrensel Ruh'taki
tüm ruhların birliğini vurgular. Evrene baktığımızda onu iyi ile kötünün,
karanlık ile ışığın, cehalet ile bilginin çatışma alanı olarak görürüz.
Söylemeye gerek yok, bu mücadele insanın gelişinden çok önce başladı ve bugüne
kadar devam ediyor. Işık, çabalayan ruhun içinde ve aracılığıyla hareket eder,
karanlık, hevesli olmayan ruhun içinde ve aracılığıyla hareket eder. İnsan
doğasının gerçek dönüşümü, sert, çileci bir yaşam ya da dünyadan tamamen geri
çekilme yoluyla değil, yaşamın kademeli ve eksiksiz aydınlanmasıyla gelir. Ve
bunun için aspirasyona ihtiyacınız var. Özlem ve yalnızca özlem aydınlanmanın
habercisidir.
Mistik
deneyim, hevesli bir kişinin Gerçeğe olan içsel güvenidir. Bu güvence vahye
dayanmaktadır. Vahiy, dahili güvenilir bir kaynaktır. Güvenilir bir iç kaynak
belirleyicidir. Peki bu güvenilir kaynağın sahibi kim? Acımasız mantığın
kurbanı olan değil, deneyimleyen ve artık deneyimin kendisi haline gelen kişi.
Mantık sağlam ve haklı gerçektir, sonlu olanın gururudur. Tasavvuf, ifşa eden
ve ifşa edilen Hakikattir, Sonsuz'un gururudur. Mistisizme inanıyorsak, İlk
Gerçeğin sadece mantık üstü değil, aynı zamanda ona aykırı olduğunu da
anlamamız gerekir. Bir şeye akılla inanırsak, ayrılık sonucu çokluk, can acıtı,
bilinçsiz çokluk yoluna gireriz. Ama içsel, mistik inancımızla bir şeye
inandığımızda, aşkın birliğin Aşkın Gerçekliği'nin hayat veren ve hayat veren
yoluna gireriz.
Martin
Luther, aklın etkinliğine tutkuyla güvenmiyordu. Bir kurtuluş aracı olarak ne
ayinlere ne de basit emeğe inancı yoktu. Onun tasavvufunda imanın güler yüzlü
ve ikna edici yüzünü görmekteyiz. Sadece iman kurtuluşa götürebilir. Kurtuluşun
anahtarı yalnızca imandadır.
Varlık
ve öz birlikte yaşar. Onlar birdir. Bu görüş, on üçüncü yüzyılda öğretmen
Johann Eckhart tarafından dinamik bir şekilde savunuldu. Özün, insan ruhunun
ilahi niteliklerdeki bireysel tezahürü olduğunu, varoluşun ise ilahi ruhun
insani niteliklerdeki olağanüstü tezahürü olduğunu anlamamız gerekir. İnsan
ruhu için yolculuğun sonu, Tanrı ile tam bir birliktir. İlahi ruhun
yolculuğunun sonu, Tanrı'nın mükemmel tezahürüdür.
Tasavvuf
bize, Tanrı'yı idrak etmenin akıl yürütme pratiğiyle değil, Hakikat ile sürekli
bir birlik duygusuyla elde edilebileceğini söyler. Fikir, en iyi ihtimalle,
duyular dünyasının pasif tarafına işaret eder, çünkü zihinsel oluşum, duyular
dünyasıyla doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılıdır. Ancak Hakikat ile birlik
duygusu, kolayca duygu dünyasının ötesine geçer ve Sonsuzluk'un akan akışında
gelişen yaşam sürecinin aktif ve dinamik yanını tanır ve ifade eder.
Mistik,
dünyaya Tanrı'nın Bedeninin Bilgelik ve Tanrı'nın Ruhunun Sevgi olduğunu
bildirir. Dünyevi insan, bedeninin ve fiziksel faaliyetlerinin ruhunu
şekillendirdiğini hisseder. Mistik, gülümseyerek, bedeni oluşturanın ve onu
ruhun sınırsız ışık-bilincine dönüştürenin ruh olduğunu söyler.
Santoyan'a
göre "mistisizm bir din değil, dini bir hastalıktır." Santoyana,
mistisizmin bir din olmadığını söylerken oldukça haklıdır. Bana göre mistisizm,
dinin cisimleştirdiği en yüksek özlemdir. Ancak "dini hastalık" söz
konusu olduğunda, Santoyan'ın bu kadar aşırı bir anlayışına asla katılamam.
Sahip
olduğum tüm manevi güvenle, tasavvufun sadece Sevgili Tanrı'nın Yüzünü görmek
için ağlayanlar için değil, her şeyi bilen Tanrı'nın Yüzünü görmekten korkanlar
için de her derde deva olduğunu söylemek istiyorum. ve O'nun Her Şeye Gücü
Yeteneği ve hatta acımasızca ve affedilemez bir şekilde inançlarını kaybedenler
ve Tanrı'nın varlığına inanmayanlar için bile.
EYLEM
VE BIRAKMA
George
Washington Üniversitesi, Washington,
DC,
ABD
22
Nisan 1969
George
Washington ilk
Amerika'nın
umudunu somutlaştıran,
Önce
ilhamda, önce güvenle
Savaşta
birinci, zaferde birinci
Halkının
kalbini ilk fetheden,
Eyaletler
federasyonunu ilk öngören,
Birleşik,
güçlü, birleşik, bütün.
İşini
bulan ve başka bir iyilik istemeyen kişiye ne mutlu.
carlisle
Manevi
adam işini buldu. Onun işi özverili hizmettir. Onun işi kutsanmış eylemdir.
Hakikaten onun başka bir hayra ihtiyacı yoktur. Onun eylemi, dünyevi varoluşun
İlahi kabulüdür. Ve bunun için sağlıklı bir bedene, güçlü bir zihne,
ruhsallaşmış bir kalbe ve içsel alıcılık ve dışsal yeteneğe sahip son derece
ilhamlı bir yaşama ihtiyacı var.
Eylem,
yaşamın savaş alanına giriştir. Eylem, hayatın sayısız olumsuzluğuna ve sayısız
sınırlamasına karşı bir zaferdir. Eylem, hayatın acı dolu kusurluluğunun
ışıltılı mükemmelliğe dönüşmesidir. Eylem, fiziksel bir varlığın yalnızca
hayatta kalmasından çok daha derin ve daha yüksek bir şeydir. Eylem, Ebedi
Hayata girmemizi sağlayan en yüksek gizemdir.
Manevi
hayatı bilinçli olarak benimsememiş biri, eylemi gerekli bir kötülük ve acı
hayal kırıklığının anası olarak görebilir. Ancak ruhani bir kişi için eylem,
ilahi bir nimettir. Bağımlılık ve cehalete karşı kıyaslanamaz bir zaferdir. Bu,
Cennetteki Tanrı'nın ruhsallaştırılmış bir Vizyonu ve aynı zamanda Tanrı'nın
yeryüzündeki verimli bir Misyonudur. Tanrı, ilahi eylem adamının ideal kahraman
olduğunu söylüyor. Bu ideal kahraman, Tanrı'yı burada, yeryüzünde ilahi bir
şekilde tezahür ettirir. Onun için Tanrı'yı idrak etmek her şey değildir.
Kalbi, Tanrı'nın her şeyi yerine getiren tezahürü için haykırıyor.
İsteksiz
kişi ölür ve rolü burada sona erer. Kalkınan adam ölür ve rolü daha yeni
başlıyor. Spiritüel Öğretmen bedeni terk eder ve görevi meyvelerini vermeye
başlar.
Adam
kör. Ne yapacağını bilmiyor. Bir şeyi yapmak istediğinde, onu nasıl
üstleneceğini bilmiyor ve bu nedenle işten zevk almak yerine, hemen zorluklarla
dolu.
T. H.
Huxley dokunaklı bir şekilde, "İnsanın en büyük zorlukları, onu memnun
eden şeyi yapabildiğinde başlar" dedi. Ama insan nefsinin emirlerine kulak
verir ve nefsinin ondan istediğini yerine getirebilirse, o zaman hayatı altın
fırsatlara dönüşür ve en büyük başarı kalbinin kapısını çalar.
"Başparmak
sorumluluk alır, işaret parmağı inisiyatif alır" diye bir atasözü vardır.
Benzer şekilde, insan arzusu inisiyatifi ele alır, ancak sorumluluğu alan
Tanrı'nın Bakımıdır.
Biri,
"İdealist parmak uçlarında yürür, materyalist topuklarının üzerinde
yürür" dedi. Aynı şekilde ilahi işçi-kahramanın da kendi kendine
aydınlanma alevi üzerinde yürüdüğü söylenebilir; bencillik, kibir ve gururla
dolu ilahi olmayan, hevessiz ve ilhamsız işçi, kendi kendini yok etme ateşinde
yürüyor.
Bazılarına
göre insan hayatı acımasız, anlamsız ve umutsuz altı harfli bir kelimeden
ibaret: çalışmak. Yanlış olduklarını söylemek isterim. Çalışmayı severler ama
nefret ettikleri şey çalışma duygusu, çalışmanın yüküdür. İş özenle iyi
kafiyelidir. Sonuçta, bu kimin endişesi? Tanrı'nın umurunda. Gerçekten de o,
Tanrı'nın seçilmiş çocuğudur ve yalnızca Tanrı'yı memnun etmek için çalışan
Tanrı'nın gözdesidir. Ve Tanrı'yı \u200b\u200bmemnun ederek, farkına varır ve
kendini gerçekleştirir. Daha sonra dünyaya insan yaşamının ilahi olarak önemli
yedi harfli bir kelime olduğunu söyler: neşe.
Kurtuluş.
Kurtuluş, "Biz doğanın kölesi değiliz" der. Kurtuluş öğretir.
Kalbimizin her atışının özgürlüğe ulaşmak için eşsiz bir fırsat sunduğunu
öğretir. Kurtuluş içimizde şarkı söylüyor: “Uyan, uyan. İdeal bir Hedefiniz
var, bir Hedef Hedefiniz var.”
Özgürlük,
insanın pratik bilgeliğidir. Kurtuluş, dünyayla bir uzlaşma değildir. Kurtuluş,
insanın doğanın ayartmasıyla rekabetinin sonudur. Kurtuluş dünyevi bilinci
Ötesinin göklerine yükseltir.
Hangisi
daha zor: kurtuluş için ağlamak mı yoksa özgürleşmek için aydınlanma ve
cehaleti seven ve karanlığa bürünmüş bir dünyanın dönüşümü için ağlamak mı?
Şüphesiz ikincisi.
Zavallı
özgür adam - gerçekten de kaderi tuhaf. Kendisini neredeyse hiç düşünmeyenleri
sürekli düşünür. Dünyanın karşısına çıktığında dünya ya korkmuş bir çocuk gibi
ya da düşman bir çocuk gibi davranır. Özgürleşmiş kişi dünyaya Tanrı'nın sadece
bilinebilir olmadığını, bilinebilir olmaktan da öte olduğunu söyler. Ayrıca,
Tanrı'yı \u200b\u200bbilmenin dünyadan daha kolay olduğunu, çünkü dünyanın
Tanrı aracılığıyla ve Tanrı'dan bilinmesi gerektiğini söylüyor.
Sri
Krishna, Aydınlanmanın Somutlaşmış Halidir. Buda, Kurtuluşun Somutlaşmış
halidir. Mesih, Kurtuluşun Enkarnasyonudur.
Dünya
karanlığını Shri Krishna'ya sunuyor. Dünya çektiği ıstırabı Buda'ya sunar.
Dünya günahını Mesih'e sunuyor.
Dünyanın
düşmüş bilinci, Kurtarıcı İsa tarafından dokunulmak üzere en yüksek Ötesine
uçar. Dünyanın kırık bilinci, Kurtarıcı Lord Buda tarafından kucaklanmak için
en derin Öte'ye dalar. Dünyanın devrilen bilinci, Aydınlatıcı Shri Krishna'nın
kutsamasını almak için en uzak Öteye doğru ilerliyor.
MEDİTASYONUN
YÜKSEK GİZEMİ
Maryland
Üniversitesi, College Park, Maryland, ABD
23
Nisan 1969
Meditasyon
insanın Sonsuz Gerçek, Ebedi Gerçek ve Mutlak Gerçek için özlem duymasıdır.
Meditasyonun sırrı, Tanrı ile bilinçli ve kalıcı bir birliğe ulaşmaktır.
Meditasyonun en büyük sırrı, kişinin Tanrı'yı gerçekten kendisininmiş gibi
hissetmesi ve nihayetinde Tanrı'yı Tanrı'nın Kendisi için idrak etmesi, O'nu
ifşa etmesi ve O'nu gerçekleştirmesidir.
Meditasyon
kendiliğinden, içten ve doğru bir şekilde uygulanmalıdır. Aksi takdirde,
karanlık bir şüphe zihninizi zehirleyecek ve kalbinize tam bir hayal kırıklığı
sızacaktır. Ve belki de tüm varlığının derin bir uçurumun derinliklerine
atıldığını göreceksin.
Meditasyonun
ilhama ihtiyacı vardır. Kutsal yazılar size bu ilhamı verebilir. Manevi bir
kitap satın almak on saniye sürecek. Bu kitabı okumak birkaç saatinizi
alacaktır. Bu kitapta ustalaşmak birkaç yıl alacak. Ve onun gerçeklerini
yaşamak için sadece bütün bir yaşamı değil, birkaç enkarnasyonu da alabilir.
Meditasyon
için aspirasyon gereklidir. Manevi veya fiziksel bir manevi Üstadın varlığı,
uykuda olan arzunuzu uyandırabilir. Bunu sizin için kolayca ve mutlu bir
şekilde yapabilir. Özlem, yolculuğun Hedefine ulaşmak için tam olarak
ihtiyacınız olan şeydir. Farkındalığınız için endişelenmenize gerek yok.
Özlemin onunla ilgilenecek.
Meditasyon
öz disiplininizi besler. Öz disiplin meditasyonunuzu güçlendirir. Meditasyon
kalbinizi temizler. Ve insan yaşamının Tanrı'ya doğru hareketi yalnızca saf bir
kalpte başlar. Gerçek meditasyonun ne olduğu bilinebilir. Hatta bunu
uygulayabilir, çünkü insanın ilahi doğasının buna ihtiyacı vardır. Ancak
meditasyonun sonucu veya gerçekleşmesi tüm insan anlayışını aşar, çünkü o
ölçülemez, sınırsız, sonsuzdur.
Meditasyon
size tek bir şey söyler: Tanrı vardır. Meditasyon size tek bir gerçeği
gösterir: Tanrı'nın sureti sizindir.
Batı'da
bazılarınızın meditasyon hakkında yanlış fikirlere sahip olması beni çok
üzüyor. Size öyle geliyor ki meditasyonun zirvesi falcılık veya mucizeler
yaratmaktır. Falcılık meditasyonla bağdaşmaz. Mucize yaratmak da meditasyonla
birleşmez. Ancak farkındalık meditasyonla iyi gider. Kurtuluş, ruhsal olarak
meditasyonla birleştirilir.
Gerçekten
Tanrı'yı idrak etmek istiyor musun? Tanrı'nın sonsuz Işığını, Huzurunu ve
Mutluluğunu gerçekten istiyor musunuz? Eğer öyleyse, kahinlerden ve mucize
yaratanlardan milyonlarca mil uzak durun. Size ilham verdiklerini
düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Derinlere dalın ve onların aylak, kör ve
verimsiz merakınızı harekete geçirdiğini keşfedeceksiniz.
Merak
maneviyat değildir. Gizlice ve bilinçli olarak, bu kahinler ve mucizeler size
daha fazlasını sunar - ayartma. Günaha yıkımın habercisidir. İşte hayatınızın
ilahi görevinin sonu geliyor, başarısız ve yerine getirilmemiş. Uyanık olmak.
Gerçek kalp meditasyonunu kehanet ve mucize yaratma ile karıştırmamanızı
tavsiye ederim. Zaman kaybetme. Zamanınız değerlidir. Meditasyonunuz paha
biçilemez. Başarınız, zamansız Sonsuzluk, sınırsız Sonsuzluk ve ölümsüz
Ölümsüzlük hazinesi olacak. Beklemeyin. Bekleyen kişiye, "şimdi"nin
somutlaştırdığı farkındalık ve "şimdi"nin açığa çıkardığı özgürleşme
dışında her şey gelir.
Meditasyon,
ruhumuzun yaşamın mükemmel Mükemmelliği için çağrısıdır. Mükemmellik henüz
yeryüzünde doğmadı, ama bir gün doğacak. Mükemmellik, insan hayatının idealdir.
Swami Vivekananda'ya göre: "Henüz hiçbirimiz ideal insanı görmedik, ama
bize ona inanmamız söylendi. Henüz hiçbirimiz ideal olarak mükemmel insanı
görmedik ve yine de böyle bir ideal olmadan ilerleyemeyiz.
Sadece
meditasyon mükemmelliği doğurabilir. Meditasyon bizi duyuların hayal
kırıklığının, düşünen zihnin ötesine götürür. Son olarak, meditasyon bize
mükemmelliğin nefesini verebilir.
Meditasyonun
nihai amacı Yüce'yi gerçekleştirmektir. Katha Upanishad'ın dünyaya ruhani bir
mesajı var. Bu bir iç mesajdır.
Duyuların
üstünde duyuların nesneleri vardır.
Duyu
nesnelerinin üzerinde zihin vardır.
Aklın
üstünde akıl vardır.
Aklın
üzerinde Büyük "Ben" vardır.
Büyük
"Ben" in Üstünde - Tezahür Etmemiş.
Tezahür
Etmemiş Olanın Üstünde Mutlak Vardır.
Mutlak'tan
daha yüksek bir şey yoktur.
Bu
Hedef. Bu en yüksek yöndür.
Gerçekten
de Mutlak, Yüce Olan'ın Kendisidir. En yüksek ve en derin meditasyonumuzun
gücüyle, Yüce Olan'a kesinlikle ücretsiz erişim elde ederiz.
Manevi
yolculuğumuzun başlangıcında, meditasyonun kişisel bir çaba ve sıkı çalışma
olduğunu hissederiz. Yolculuğun sonunda meditasyonun Allah'ın Lütfu, Sınırsız
Şefkati olduğunu anlarız.
Fiyat
asla objektif değildir. Çok yüksek olduğunu fark etmeden önce. Çok küçük
olduğunu anladıktan sonra.
YÜCE
GİZEM
Kuzey
Dakota Üniversitesi, Grand Forks,
Kuzey
Dakota, ABD
6
Mayıs 1969
Yüce
Gizem, Yüce'nin Kendisidir. Onu görebilirsin. Hissedilebilir. Anlaşılabilir. O
görüldüğü zaman, O varlıktır. O somut olduğunda, O Bilinçtir. O idrak
edildiğinde, O Zevktir. O, Varoluşun enkarnasyonunda, ebedidir. O, Bilincin
ifşasında tükenmezdir. Zevk tecellisinde ölümsüzdür. O'nun Aşkın Vizyonu ve
Mutlak Gerçekliği, insanın gelecekteki başarılarıdır. Genişleyen sevgi,
bağlılık çağrısı ve insanın ışık saçan teslimiyeti, Tanrı'nın gelecekteki
alanlarıdır.
Tanrı
hem sonlu hem de sonsuzdur. O uzayda. Ölçülebilir. Ölçülmeli. Yeri kalmadı. O
ölçülemez. O sınırsızdır. O sonsuzdur. İğnenin ucundan daha küçüktür. O, yedi
yüksek ve yedi alt dünyanın birleşiminden daha büyüktür. Kalbinde yeryüzünün
ıstırapları vardır. Ruhunda Cennetin Sevinci var. Gizlice yeryüzüne der ki:
“Çocuğum ben seninim. Hizmetinizdeyim. Beni kullan. Ve işte, sen ve ben
tamamlandık.” Açıkça Cennete der ki: “Evladım sen benimsin. Benim
hizmetimdesin. Başını eğin, git ve Görüşümün Işığını ve Gerçekliğimin
Yüksekliğini bilgelikte senden genç ama sabırda yaşlı olan kardeş dünyana ver.
Yüce
Gizem, Yüce Bilgidir. Bu Bilgi, kurtuluşun şarkısıdır. Bu Bilgi, ifşanın
dansıdır. Bu Bilgi, mükemmelliğin sessizliğidir. Bir kişi serbest
bırakıldığında, Tanrı'nın Ayakları'na oturur. Bir kişi en yüksek Gerçeği ortaya
çıkardığında, Tanrı'nın Kalbinde oynar. Bir kişi kesinlikle mükemmel olduğunda,
Tanrı elini sıkar. Emin olun, bir gün Tanrı böyle mükemmel bir evladını dünyaya
gönderecek.
Dünya
size korkutucu bir sır verir: Tanrı serttir, Tanrı talepkardır, Tanrı affetmez.
Size aydınlatıcı bir sır veriyorum: Tanrı'ya ulaşılabilir, Tanrı sevilebilir,
Tanrı'dan zevk alınabilir. Zihniniz sakin olduğunda, Tanrı'ya ulaşılabilir.
Kalbiniz saf olduğunda, Tanrı sevilebilir. Ruhun emin olduğunda, Tanrı'dan zevk
alabilirsin.
Allah
aşkına, O'ndan korkmayın. Şakalarınızdan sadece zevk almıyor, aynı zamanda
onları takdir ediyor. Masum şakalarınız O'nu sevindiriyor. Vedik peygamber
şimdi içinizde, sizin aracılığınızla ve sizin için şarkı söylüyor: "Ey
Tanrım, sen benim yerimde olsaydın ve ben senin yerin olsaydım, duaların
kesinlikle burada ve şimdi yerine gelirdi."
Ve
kendi iyiliğin için, kendi sevincin ve gururun için, Vedik peygamberlerle
birlikte şarkı söyleyebilirsin: "Ey Tanrım, Sana en büyük bedel için bile
ihanet etmeyeceğim - bin değil, on bin için değil, sayısız için değil
zenginlikler, ey Doluluğun Yüce Efendisi Sonsuzluk."
Kendini
bilmek Yüce Gizemdir. Şimdi hem cehalet içindeyiz hem de bilgi içindeyiz. Isha
Upanishad bize cehalet ve bilginin birlikte düşünülmesi gerektiğini öğretir.
Cehalet yoluyla, ölümü fethetmeliyiz. Bilgi yoluyla Ölümsüzlüğü kazanmalıyız.
Burada cehalet, ritüel eylemler, sonuçlar uğruna yapılan eylemler anlamına
gelir. Bilgi, kişiyi bilinçli olarak Tanrı ile bir yapan en derin meditasyon
anlamına gelir; burada yeryüzünde ve orada Cennette Tanrı'nın gerçekleşmesi
için yapılan bir eylem; Hakikat aşkına hakikat.
Dünya
bana insan doğumunun en kötü lanet olduğunu söylüyor. Dünyaya insan doğumunun
en iyi fırsat olduğunu söylüyorum . Eşsiz Hint Avatarı (Tanrı'nın doğrudan
inişi) Shri Krishna'nın dünyaya söyleyecek başka bir şeyi daha var. Diyor ki:
“İnsan doğumu kutsanmış; Cennetin sakinleri bile bu doğumu, burada, yeryüzünde
yalnızca insanlar tarafından ulaşılabilen Tanrı-idraki uğruna arzuluyorlar.”
Sevgili
Kuzey Dakotalılar, sevgili dostlar, sevgili kardeşlerim, sizinle Yüce Gizem
hakkında konuşmaya geldim. Seni şaşırtmak istiyorum. Tüm içten sevincim ve tam
bir samimiyetimle, kendi devletinizin ve kendi üniversitenizin bana Yüce Sırrı
gizli ve açık bir şekilde söylediğini size söylemek istiyorum. Kuzey Dakota'nın
ikonik eyalet sloganı bana Yüce Sırrı öğretti: "Özgürlük ve Birlik, Şimdi
ve Sonsuza Kadar, Bir ve Ayrılmaz." Kuzey Dakota Üniversitesi'nin hevesli
sloganı bana Yüce Sırrı öğretti: Işık ve Yasa. İzninizle, bu iki ilahi düstur
hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
Devlet
sloganıyla başlayalım. Özgürlük sorumluluk demektir. Kimin sorumluluğu?
Tanrı'nın sorumluluğu. İnsan cehaletin prangalarından kurtulduğunda, Allah
onunla gurur duyar, Allah onun aracılığıyla açıktan açığa hareket eder, Allah
onun için kayıtsız şartsız hareket eder.
Lord
Halifax bir keresinde haklı olarak şöyle demişti: "Özgürlüğün ne olduğunu
anlayanlar dışında hiç kimseye özgürlük verilmeseydi, dünyada çok az özgür
insan kalırdı."
Hepimiz
hem iç hem de dış özgürlüğe sahip olacağız. İçsel özgürlük, Mutlak Gerçeğin en
yüksek farkındalığıdır. Dışsal özgürlük, Kutsallığın mükemmel Mükemmelliğinin
yeryüzündeki en başarılı tezahürüdür.
Birlik,
insanın Tanrı ile birliği. Allah bilinçli ve tam olarak farkındadır. Yakında
insan da bu birliğin şuurlu ve tam anlamıyla farkına varacaktır. İnsanın Tanrı
ile birliğinde, insanı duygusal bir şükran olarak görüyoruz. Tanrı'nın insanla
birliğinde, Tanrı'yı Merhamet Nehri olarak görüyoruz.
Şimdi
ve sonsuza dek: özgürlük, bir kişinin Tanrı ile birliğine yol açar açmaz veya
bir kişinin Tanrı ile birleşmesi özgürlüğüne yol açar açmaz, bir kişinin hayatı
sonsuza kadar Ebedi Şimdi'ye daldırılır.
Birleşik
ve ayrılmaz. Özgürlük ve birlik birbirinden ayrılamaz çünkü birbirlerini
aydınlatmaları gerekir. "Şimdi" ve "sonsuza dek"
birbirinden ayrılamaz, çünkü birbirlerini beslemeleri gerekir. Tanrı ve insan
birbirinden ayrılamaz çünkü birbirlerini tamamlamaları gerekir.
Üniversite
sloganının hayat veren ve ruhu doyuran denizine dalmanın zamanı geldi: Lux et
Lex (Işık ve Kanun).
Işık
teorik bilgi değil, pratik bilgeliktir. Kanun, İlahi Kanun güç değil,
tecrübedir. İnsan ilhamı, Işığın mutluluğu aracılığıyla genişler. İnsan çabası,
Yasa'nın huzuru aracılığıyla yükselir. Spiritüel Işık, dış yaşamı aydınlatan
içsel bir parlaklığa sahiptir. Manevi olmayan ışık, içsel yaşamı dışsal olarak
kör eder ve karartır. Bir aday Işıkta yaşadığında aktiftir. Bir talip İlahi
Yasada yaşadığında, o bir bilendir. Sıradan insan ile aday arasındaki fark
şudur: Sıradan insan, kanunun kendisini korumasını ister, ancak kanunun kendisi
onu ilgilendirmez ve kanuna uymaz; talip ruhen, kayıtsız şartsız ve kayıtsız
şartsız hukuka uyar ve hukuku savunur. Yasa gerçektir. Günlük faaliyetlerimizde
hakikati nasıl kullanacağımızı bilmeliyiz.
Kötü
niyetle söylenen doğrular
Aklınıza
gelebilecek tüm yalanlardan daha kötü.
William
Blake
Bu
doğru, kesinlikle doğru. Kişi her zaman gerçeği ilahi niyetle konuşmalıdır.
Gerçeğimiz sevgi, özen ve birlik ile dolu olmalıdır. Gerçeğimiz kör değil,
aydınlatmalıdır. Gerçeğimiz özgürleştirmeli, bağlamamalı. Son olarak,
üniversite sloganıyla ilgili olarak, Işığın Evrensel Ruhun gücü olduğunu ve
Yasanın Aşkın Ruhun yüksekliği olduğunu söylemek istiyorum.
Yüce
Gizem. Yüce Sırrı bilmek istiyorsanız, meditasyon yapmalısınız. Nasıl meditasyon
yapacağınızı öğrenmek istiyorsanız, bir manevi Öğretmene ihtiyacınız var. Kendi
Öğretmeniniz olana kadar, kendi başınıza meditasyon yapmak zorunda
kalacaksınız. Meditasyon yaparken hiçbir şeyden korkmayın. Korku,
vazgeçebileceğiniz ve vazgeçmeniz gereken bir şeydir. Tanrı'nın sürekli
Sevgisi, sahip olabileceğiniz ve sahip olmanız gereken bir şeydir. Korku, Tanrı
Sevgisine olan duyarlılığınızı öldürür. Tanrı'yı idrak etme arzunuz ve
Tanrı'nın İradesine teslimiyetiniz, doğmuş ve henüz doğmamış tüm korkularınızı
öldürebilir. İlahi güveni kalbinizin en derin köşelerinde tutun. Başarının
sırrı güvendir. Umut, denemenin sırrıdır. şüphe zehirdir. Şüphe, özlem dolu
hayatınızı bir anda yok eder. Meditasyon yaparken kötü düşüncelerle savaşmayın.
Sürekli olarak kötü düşüncelerle savaşırsanız, o zaman büyük bir sürprizle,
onları yalnızca güçlendirirsiniz. Ama kendinizi ilahi düşüncelere açarsanız, o
zaman kötü düşüncelerin artık size ihtiyacı kalmaz. İlahi düşüncelerinizi çok
kıskanacaklar ve sonunda sizi terk edecekler.
Meditasyon
yaparken ilahi sevgiyi geliştirmeye çalışın. İnsanlığı tüm kalbinle sevmeye
çalış. "Kendimi nasıl seveceğimi bilmiyorsam başkalarını nasıl
sevebilirim?" diyebilirsiniz. Sana kendini nasıl sevebileceğini
anlatacağım. Yalnızca Tanrı'yı koşulsuz severek kendinizi başarılı bir şekilde
sevebilirsiniz. "Aşkın ne olduğunu bilmiyorsam Tanrı'yı nasıl
sevebilirim?" diye soruyor olabilirsiniz. Sana aşkın ne olduğunu
söyleyeceğim. Aşk, insan doğamızdaki dönüştürücü güçtür. Aşk, donmuş kölelik hayatımızı
en güçlü özgürlüğün olduğu bir hayata dönüştürür. Aşk Hayata seslenir. Aşk
Yaşam için savaşır. Ve son olarak aşk, Ebedi Hayata dönüşür.
Yüce
gizem, Tanrı'yı idrak etmektir, ne daha fazlası ne de daha azı. Dün cehaletim
beni bilinçsizce Tanrı'ya sundu. Bugün bilgim bilinçli olarak Tanrı'yı bana
sunuyor. Tanrı'ya dair bilinçsiz farkındalığımda, ne ben ne de Tanrı tatmin
olmuş durumdayız. Tanrı ile bilinçli birliğimde, hem Tanrı hem de ben tamamen
tamamlanmış durumdayız.
MİSTİZM
Minnesota
Üniversitesi, Minneapolis,
Minnesota,
ABD
7
Mayıs 1969
İsterseniz
mistisizm çalışın. Kalbinize neşe, zihninize ilham ve hayatınıza gerçek, tatmin
edici ve duygulu bir güven verecektir. Ama onu tanımlamaya çalışmayın.
Açıklamaya çalışmayın. Mistisizmi tanımlamaya çalışırsan, başarısız olmaya
mahkumsun. Mistisizmi açıklamaya çalışırsanız, ne yazık ki başarısız olursunuz.
Deneyimler
alıyoruz: bilimden ve bilimsel keşiflerden, tarihten ve tarihi vahiylerden,
felsefeden ve felsefi fikirlerden, dinden ve dini doktrinlerden. Bu deneyimlerde
özne ve nesnenin, öz ve varoluşun, vizyon ve gerçekliğin mevcudiyetini görürüz.
Ancak doğrudan bir birlik olan mistik deneyim, tüm bu farklılıkları aşar.
Mistik deneyim, Ötesi ile her zaman ifade edilemez kalan Ötesini aşan
birliktir.
Mistisizm,
zavallı mistisizm! Basitleştirilip hafife alınınca aslından iner ve dine
yaklaşır. Ama burada bile, eğer bir adam samimiyse, en yüksek dini deneyiminin
Gerçeğin belirsiz, belirsiz ve zayıf bir algısından başka bir şey olmadığını
anlayacaktır, oysa herhangi bir mistik deneyimde Gerçeğin gücünü, enginliğini
ve kesinliğini hissedecektir.
Ayrıca
dini vecd ile mistik vecdin içsel hayatta farklı roller oynadığını da bilmemiz
gerekir. Dini vecd esas olarak içimizdeki insanla ilgilenir. Bu esrime, bedenin
bilincine, disiplinli ya da disiplinsiz canlıya, aydınlanmış ya da
aydınlanmamış zihne, saf ya da saf olmayan kalbe zincirlenmiştir. Ancak mistik
vecd bizi hemen Ötesi'ne götürür, burada Ebedi Yaşamın kollarına düşeriz,
burada her şeyi doyuran Işık tarafından besleniriz ve Aşkın Gerçek tarafından
kutsanırız.
İlkel
din, fiziksel zihinde ve arzulayan kalpte yaşamsal coşkuyu vermiştir. Artık
tamamen gelişmiş mistisizm, vecdini özgür ruhlara sonsuz ölçüde ve özgürlüğün
eşiğinde olan ruhlara bol bol sunar.
Zavallı
Hinduizm! Nerede ve ne zaman mistisizme tepeden bakılırsa bakılsın, asıl suçlu
Hinduizm'dir. Batı'da yüce Hindu mistisizmini anlamayan, aynı zamanda onu
tamamen yanlış anlayan pek çok sofistike insan var. Onlara, Hindu mistisizmi
düşündükleri gibi kendi kendine hipnoz veya kendini kandırma değil, Sonsuzluğun
Kalbi, Sonsuzluğun Nefesi ve Ölümsüzlük Yaşamı ile ruhsallaştırılmış bir birlik
olduğunu söylemek istiyorum. Hinduizmi iyi tanımak için, genellikle manevi bir
üstadın doğrudan rehberliği altında Yoga yapılmalıdır.
Hindu
mistisizmi, Budizm'deki mistisizm üzerinde önemli bir etkiye ve ilham kaynağına
sahip olmuştur. Böylece, taban tabana zıt olmayan her iki gelenek de pratikte
aynı Gerçeğin farkına varır. Nirvana acıyı ve zevki, doğumu ve ölümü aşar.
Nirvana'nın saadeti, Kurtarıcı ile en yüce mistik birlikteliktir. Hindu mistik,
kendini gerçekleştirme yoluyla Mutlak ile bir olur ve zevk ve acının, doğum ve
ölümün tuzaklarından sonsuza dek kurtulur.
İslam'ın
tasavvuf mistisizmi, içsel nefsin güçlü sarhoşluğunda ve gelin ile Damat
arasındaki hakikatle dolu sembolik aşkta ifadesini bulur. Bu tür bir mistisizm,
kişiyi Mutlak ile birliği deneyimlemenin gerçek olasılığına yaklaştırır. Ancak
Kuran'da Allah'ın katı bir disiplin ve nefsine hakim bir hayat istediğini bize
anlatmak istiyor. Taraftarlarına göre, bu tasavvuf sonunda O'na serbest erişim
sağlar ki bu çok nadir bir başarıdır.
Yahudiliğin
parlayan mistisizmi Kabala'dır. Bu mistik bilgi, İncil'in okült yorumuna
dayanıyordu ve ezoterik bir doktrin olarak inisiyelere başarılı bir şekilde
aktarıldı.
Hristiyanlık
mistik motiflerini Yahudiliğe değil, Yunanlılara borçludur. Bazı bilim
adamlarına göre, Yeni Ahit mistik deneyimden yoksundur. Onlarla aynı fikirde
olmak benim için zor . Yeni Ahit mistik deneyimlerle doludur. Yeni Ahit'te,
mesajlarının derinliklerine nüfuz edemedikleri için gerçekten fark etmedikleri
şey, Tanrı ile birleşmeye götüren mistik kapıyı açan anahtardır.
İspanya'da
Avila'lı Teresa dünyaya son derece mistik bir şey sundu. Mistik deneyimi,
hevesli ruh ile özgürleştiren Mesih'in ilahi birliğinin en başarılı doruk
noktasıdır ve burada insanın çaresiz, çağıran iradesi ile Tanrı'nın her şeye
gücü yeten, her şeyi yerine getiren İradesi birbirini kucaklar.
Tasavvuf,
Hinduizm'in tekelinde değildir. Hıristiyanlık ve diğer dinler de bir mistisizm
zenginliği keşfetmişlerdir.
cehalet
Cornell
Üniversitesi, Ithaca, New York, ABD
30
Eylül 1969
Sevgili
arkadaşlar, anladığım kadarıyla dersin sonunda bana sormak istediğiniz bir dizi
soru var. Derin, ruhani sorularınızla tanışmaya hazırım. Bu bağlamda konuşmam
çok kısa olacak. Cahillikten bahsedeceğim. Burada, bu görkemli üniversitede,
bilgi biriktirmek için çok özverili bir şekilde çalışıyorsunuz. Bugün taban
tabana zıt bir konu olan cehalet hakkında bir şeyler öğreneceksiniz.
Her
insanın kendi doğası vardır. Her insanın kendi cehaleti vardır. Doğası
karmaşıktır. Cehaletinin birçok yüzü. Ama daha da önemlisi, her insanın
orijinal Mükemmelliğini kendi içinde taşıyan ilahi bir ruhu vardır.
Bir
kişinin cehaletin dikenli çalılıkları arasında tökezlemesi gerektiği doğrudur.
Tanrı'nın onu güneşli bilgi yolunda yönlendireceği de aynı derecede doğrudur.
Bu gün gelecek. Cehalet, Tanrı'nın insanın dışında olduğunu söyler. Bilgi,
Tanrı'nın insanın içinde olduğunu söyler. Bilgelik şöyle der: “Tanrı
içimizdedir. O da dışarıda."
İnsanın
bilinçsiz cehalet veya bilinçli cehalet yoluyla Allah'ı kendi gözleriyle görme
arzusu temelsiz bir umuttur. Kişinin bilinçli fedakarlığı veya bilinçsiz
fedakarlığıyla Tanrı'yı görme hayali, yalnızca mümkün ve uygulanabilir değil,
aynı zamanda kaçınılmazdır.
Cehalet
her şeye ücretsiz erişime sahiptir ve yine de sonsuza kadar hiçbir yerde
kalmaz, daha doğrusu kalamaz.
Karanlık
benim adımdı. Cehalet benim öğretmenimdi. Öğretmenimden ne öğrendim? Sadece iki
şey: nasıl kusurlu olunur ve nasıl kendi kendini sınırlar. Cehalet benim
annemdi. Beni çaresizliğiyle besledi. Cehalet benim babamdı. Aptallığıyla beni
kutsadı.
öğrendim.
Cehaletin tuzaklarından kurtulmak isteyen çok az insan olduğunu öğrendim. Daha
da azı, özgür olmak isteseler de bunun bedelini ödemeye istekli. Anladım. İnsan
bilgisinin var olan cehaletin sadece daha yüksek bir derecesi olduğunu fark
ettim.
Cehalet,
gecenin dünyasında yavaşça dolaşır. Hızla ve acımasızca yıkımını üstlenir.
Cehalet, kendini sınırlama nefesinin uçurumuna ulaştığında, insan kaçınılmaz
olarak canlı bir bedende kendi mezarına döner.
Ruh,
düşmanı olmadığını söylüyor. Ancak cehalet, ruhun görüşünü paylaşmaz. “Ey ruh,
ben senin ezeli düşmanınım. Sana ihtiyacım yok, senin ışığına ihtiyacım
yok." Ruh der ki: “Ben senin ebedi dostunum ey cehalet. Sana ihtiyacım var
çünkü Tanrı seni sonsuz uykundan uyandırmamı istiyor. Işığımın sana ihtiyacı
var çünkü Tanrı senin sonsuz sınırlamadan ve ölümden - kendi seçimin - çıkmanı
istiyor.
Cehaletin
zincirlerinden kurtulduğumuzda, kalbimiz ilahi bir güzellik olur. Ruhun gururu
olan bu ilahi güzellik, yaşamın mutluluğudur.
İnsan
cehaleti dünyaya hükmetmek istiyor. İnsan sevgisi dünyayı bağlamak ister. İnsan
gerçeği dünyaya liderlik etmek istiyor. İlahi Bilgi dünyanın kalbine ilham
vermek istiyor. İlahi Aşk, dünyanın kalbini genişletmek ister. İlahi Gerçek,
dünyanın Tanrı'da ve Tanrı için gerçekleşmesini arzu eder.
Doğmamış
olmak cahil olmaktan iyidir
çünkü
cehalet mutsuzluğun köküdür.
Platon
Platon'un
söylediği kendi tarzında kesinlikle doğrudur, ancak bir kişi Tanrı'yı
\u200b\u200bildirmek ve içsel tanrısallığının yeryüzünde mükemmel tezahürü için
haykırıyorsa, cehaleti ne kadar dipsiz olursa olsun, dünyaya gelmelidir. Belki
cehalet modern hayatın hastalığıdır, ancak yarının hayatı farklı olabilir ve
olacaktır. Yarının hayatı, ruhun parlayan ışığıyla dolup taşabilir. Hayat
yolculuğunun başlaması gereken yer burasıdır. İlahi Işığa, daha fazla Işık'a,
sonsuz Işık'a duyulan şifa özlemi, sadece bugün için bir ihtiyaç değil, yarın
için de kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Yüce Amaç arkamızda ve yanımızda değil. O
bizden önde. O, Beyond'un kalbindedir. Gol bizi çağırıyor. Hadi gidelim,
yürüyelim ve Hedefe koşalım. Hedefe gitme ihtiyacıyla ilgili tüm şüpheleri bir
kenara bırakmamız gerekiyor. Hedef bizi cehaletimiz ile kucaklamak için
bekliyor ve hazır. Ve Amaç bizi kucakladığı anda, sadece Amacımızın ebediyen
tükenmez Işığının Denizinde yıkanmak zorunda kalacağız.
Toplam
cehaletimiz ve bağlayıcı arzumuz birbiriyle çok yakın ilişki içindedir. Büyüyen
bilgimiz ve Tanrı'nın parlayan ümidi birbiriyle çok yakın ilişki içindedir.
Akan bilgeliğimiz ve Tanrı'nın aydınlatıcı seçimi birbiriyle çok yakın ilişki
içindedir.
Şüphe,
cehalete, "Sonunda senin kardeşim olduğunu anladım" der. Cehalet
cevap verir: “Üzgünüm, burada bile yanılıyorsun. Ben senin kardeşin değilim ama
senin annenim. Ve sen benim cesur çocuğumsun."
Cehalet
silahlıdır. Silahı insan sağduyusudur. İnsan aklını sorgulamak anlamsız
değildir ama Sonsuzun Bilgeliğinden şüphe etmek aptalca bir küstahlıktır. Uygun
bir bilgelik olmadan O'nun Bilgeliğini nasıl yargılayabiliriz?
İnsanlığın
birçok düşmanı vardır ve bunların en kötüsü bilgi eksikliğidir. İnsandaki bu
cehalet en son teslimiyettir.
Sonuçta
cehalet nedir? Cehalet, kusurluluk ve sınırlama arasındaki bağlantı hattıdır.
Cehalet zayıflık demektir. İnsanın en büyük zayıflığı, zayıflıkların bilinçli
olarak farkında olmamaktır.
Atom
bombası Hiroşima'yı yerle bir etti. Cahiliye gecesine olan şuurlu aşkımız,
yeryüzündeki ilâhî İdealimizi yerle bir edebilir. Tekrarlanan başarısızlıklar
bile, Tanrı'yı idrak etmenin imkansızlığının kesin veya inkar edilemez bir
işareti değildir, ancak cehalete istemsiz ve ısrarlı bir bağlılık, bu tür bir
imkansızlığın gerçek bir işaretidir.
Cehalet
güçtür. Bir insan bu gücü kullandığında, aslında güce olan sevgisini ifade
eder. Ancak insan cehaletin zincirlerinden tamamen kurtulduğunda, sevgisinin
gücünü insanlığa sunabilecektir. Ve sonra bir kişinin yeni bir Adı - Tanrı ve
yeni bir Mesken - Ölümsüzlük olacaktır.
İÇ
SES
Syracuse
Üniversitesi, Syracuse, New York, ABD
1
Ekim 1969
Muhtemelen
doğru söylüyorum, çünkü bana inananlar var.
Muhtemelen
safım, çünkü bana güvenenler var.
Muhtemelen
güçlüyüm, çünkü birçok şey var
nelere
katlanmak gerekiyor.
Muhtemelen
cesurum, çünkü çok şey var
meydan
okumaya ne gerek var.
Howard
Arnold Walter
Doğru,
saf, güçlü ve cesur olmamız gereken şey, İçimizdeki Ses'tir. İç Sesimiz,
içimizdeki Gerçeğin Gücüdür. Dış sesimiz paranın dışarıdaki gücüdür. İnsan,
arzu ve taleplerden oluşan dış dünyasında Gerçeğin Gücünün iş başında olduğunu
görecek kadar saf değildir. Bir insan, paranın gücünün kendi içsel istek ve
ihtiyaçlar dünyasında işlediğini görecek kadar şanslı değildir. İnsanlık için
kullanılan Gerçeğin gücü ve ilahiyat için kullanılan paranın gücü dünyanın
çehresini değiştirebilir ve değiştirecektir. Gerçeğin gücü uyuyan ve karanlık
insanlığı uyandıracak ve aydınlatacaktır. Paranın gücü, yeryüzünde henüz
tamamlanmamış kutsallığa hizmet edecek ve onu yerine getirecektir.
İç
Ses, kalbin zenginliğidir. Aday bu zenginliği kullandığında içtenlikle
gülümser. İnancını kaybetmiş, Allah'ın kudretine inanmayan bir insan bu
zenginliği kullanmaya kalktığında, bu zenginlik acı bir şekilde boğulur.
İç
Ses bizden dünyaya yalnızca Tanrı'nın özel İradesine göre yardım etmemizi
ister. Aksi takdirde yardım sağlanırsa daha sonra mutlaka büyük bir
talihsizliğe dönüşecektir. Başkalarına yardımı Tanrı tarafından ilham edilen ve
Tanrı tarafından takdir edilen kişi, yalnızca tanrısal olarak cömert olmakla
kalmaz, aynı zamanda fevkalade kutsanmıştır.
Dikkatlice
düşündükten sonra gerekeni vermek, bir kez vermek demektir. İstenileni verin -
iki kez verin. Bir istek beklemeden verin - üç kez verin. Tanrı'nın istediğini
vermek, onu tüm kalbimle sonsuza kadar vermektir.
Bilinçli
ya da bilinçsiz kaygıyla arkadaş olursak, İç Ses'in şarkılarını asla duymayız.
Endişe nedir? Endişe, hayatın sefaletinin yıkıcı nefesidir.
İç
Sesi duymaktan daha büyük bir seçim ya da daha yüksek bir ödül olamaz. İç Sesi
duymayı kasten reddedersek, sahte kazanımlarımız bizi kaçınılmaz kayıplara
sürükleyecektir. Ve İçsel Sesi ruhsal olarak dinlersek, gerçek faydalarımız
bizi yalnızca yakın ölümden korumakla kalmayacak, aynı zamanda Aşkın Gerçeği
idrak etmemizi de inanılmaz bir şekilde hızlandıracaktır.
Aday,
İç Sesin bir hediye değil, bir başarı olduğunu anlamalıdır. Onu ne kadar
yürekten arzularsa, kesinlikle onu o kadar çabuk bulacaktır.
Samimiyet,
bir kişiye kurnaz bir İç Sese sahip olduğu için gerçekten gurur duyması
gerektiğini söyler. Alçakgönüllülük, bir kişiye, kötü olan her şeyden
kaçınmanın, doğru ve hayırsever bir İç Ses'in sahip olduğu için fevkalade gurur
duyması gerektiğini söyler.
İç
Ses, bir kişinin yorulmak bilmeyen bir rehberi ve aynı zamanda onun gerçek
arkadaşıdır. Bir kişi içinin derinliklerine inerse, İç Ses ona ne yapması
gerektiğini söyler. Daha derine inerse, İç Ses ona yetenek verir. Daha da
derine inerse, İç Ses ona doğru şeyi ve doğru şeyi yaptığına dair güvence
verir.
Bizim
için çok tatlı, saf ve tanıdık bir kelime var. O kelime "vicdan"dır.
Vicdan, İç Sesin başka bir adıdır. Shakespeare'in sözleri ilahi bir şekilde
esinlenmiştir: "Tüm dünyevi kaygıların ötesinde, kendi içimde huzur
hissediyorum - sessiz ve sessiz bir vicdan."
Vicdan
iki yerde yaşayabilir: Gerçeğin kalbinde ve yalanların ağzında. Vicdan bizi ilk
kez rahatsız ettiğinde, bize koşulsuz sevgisini gösterdiğini düşünmeliyiz. Bizi
ikinci kez rahatsız ettiğinde, bize sonsuz ilgi gösterdiğini hissetmeliyiz.
Vicdan bizi üç kez rahatsız ettiğinde, bize sınırsız merhametini gösterdiğini,
bizi cehalet denizine dalmaktan alıkoyduğunu anlamalıyız.
Rousseau
gerçekten dikkate değer bir şey söyledi: "Tutkunun bedenin sesi olduğu
gibi, vicdan da ruhun sesidir. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, genellikle
birbirleriyle çelişirler."
Bir
kişi tutkusuna kalbin ışığını ve vicdanına kalbin feragatini sunmaya
çalışıyorsa, vicdan ve tutkunun birbiriyle çelişmesi hiç de gerekli değildir.
Böylece, görünüşte uzlaşmaz olan bu çelişkiyi kolayca aşabilir. Ve bir adam tüm
çelişkileri aştığında, Walt Whitman ile güçlü bir şekilde şarkı söyleyebilir,
"Kendimle çelişiyor muyum? Bu durumda, kendimle çelişiyorum. (Ben çok
büyüğüm, kalabalıkları barındırabilirim.)”.
İyi
olmak istiyorsan, samimiyet gerektirdiğinde kendinle çeliş. Harika olmak
istiyorsan, gerekli olsa bile kendinle çelişme.
Korku
sorar: "Tehlikeli değil mi?" Şüphe, "Doğru mu?" diye sorar.
Vicdan sorar: “Tanrı değilse kim? Başka ne?"
İç
Ses, içimizdeki tapınaktır. İç Ses, içimizdeki İlahi'dir. İç Ses, içimizdeki
ilahi bir görevdir. İç Ses, içimizdeki en yüce ihtiyaçtır.
Tanrı,
İç Sese hevesli ruhların dostu ve hevesli olmayan ruhların yargıcı olmasını
emretti.
İç
Ses sadece sürekli bir sabitlik değil, aynı zamanda mükemmel Mükemmelliktir.
GÜÇ
DEĞİL, BİRLİK
Oswego'daki
New York Eyalet Üniversitesi,
Oswego,
New York, ABD
1
Ekim 1969
İnsanın
sayısız arzusu vardır. Arzuları yerine getirilmediğinde kendine lanet okur,
kendini umutsuz ve çaresiz bir kaybeden olarak görür. Arzularının meyveleri ile
yeryüzündeki varlığını tesis etmek ister. İsteklerini yerine getirerek
başkalarına üstünlüğünü kanıtlayabileceğini düşünür. Ama ne yazık ki! O bir
başarısızlıktı, öyle ve olacak. Tanrı ona gelir ve “Çocuğum, sen başarısız
değilsin. Umutsuz değilsin. çaresiz değilsin Nasıl umutsuz olabilirsin? Her
zaman parıldayan ve her zaman tatmin edici Rüyamla sende büyüyorum. Nasıl
çaresiz olabilirsin? Sonsuz Güç olarak senin içinde yaşıyorum."
Sonra
kişi üstünlüğünü ispatlamak için başka bir şey yapmaya çalışır. Öfkeli ve
agresif bir şekilde gücünü göstermeye çalışır. Üstünlüğünden keyif almak ister.
Dünyaya önemini kanıtlamak istiyor. Özel önemini kanıtlamak için her yolu
kullanır ve vicdanı onu rahatsız etmez. Allah sonsuz keremiyle tekrar yanına
gelir ve “Bu yanlış bir seçimdir. Özgünlüğünüzü ve benzersizliğinizi dünyaya
kanıtlayamayacaksınız. Üstünlüğünüzden gerçekten arzuladığınız şey neşedir,
sınırsız neşedir. Ama sırların sırrını öğrenene kadar bu sınırsız sevince asla
sahip olamayacaksın. Ve bu sır, yeryüzündeki her insanla bölünmez birliğinizdir.
Sonra
Tanrı devam ediyor. Güçlü olduğunu, mutlu olduğunu, tam olarak her insanla, tüm
evrenle kesinlikle bir olduğu için tatmin olduğunu söylüyor. Kişi ancak
dünyanın geri kalanıyla tamamen birleşerek gerçekten mutlu olabilir. Ve bu
mutluluk insanı yeryüzünde müstesna bir ruh haline getirir. Bizi üstün kılan
gücümüz değil, paha biçilmez olduğumuzu hissettiren gücümüz değil, Allah ile
eşsiz birliğimizdir. Başkalarının bize gücümüz olduğu için ihtiyacı yok. Hayır,
diğerleri bizimle ruhsal bağlantı kurmak için çaresiz. Ve bu ruh birliği,
aydınlanmış ve dönüştürülmüş bir şekilde fiziksel, yaşamsal ve zihnin birliğine
getirilmelidir. Biz büyüğüz, hatta daha büyüğüz, ancak tüm dünyayla birliğimizi
bilinçli olarak deneyimlediğimizde en büyüğüz. Ve Tanrı özlüyor, içtenlikle
O'nun hevesli, kendini adamış, özverili çocuklarının O'nun sınırsız Gururu
olduğunu tüm dünyaya kanıtlamayı özlüyor. Neye sahip olduğumuzu ve kim
olduğumuzu kanıtlamak zorunda değiliz. Tanrı, hevesli çocuklarının, kendini
adamış, özverili, terk edilmiş çocuklarının sahip olduklarını ve kim
olduklarını dünyaya kanıtlamayı özlüyor.
Tanrı
bizde, bizim aracılığımızla, bizim için görevini yerine getirecektir. Ayrıca
görevimizi yerine getirmeye çalışalım. Yeryüzündeki ve oradaki Cennetteki
herkesle bölünmez birliğimizi bilinçli olarak hissetmeye çalışalım.
Abraham
Lincoln'ün güç hakkında söylediği şey şüphesiz doğrudur: "Neredeyse tüm
insanlar hayatın iniş çıkışlarına dayanabilir, ancak bir adamın karakterini
sınamak istiyorsanız, ona güç verin."
Churchill'in
tüm dünyayla birlik olmaya çalışanlara söyleyeceği bir şey var: "Elimizden
gelenin en iyisini yapıyoruz" diye tekrarlamanın faydası yok. Gerekeni
yaparak başarılı olmalısınız.”
Kalbimizin
samimiyeti bizi asla yarı yolda bırakmayacak. Ruhumuzun bakımı asla başarısız
olmayacak. Allah'ın merhameti asla eksilmeyecektir. Kalbimiz manevi olduğunda,
ruhumuz verimlidir ve Tanrımız anlamlıdır.
İLAHİ
İMKAN VE YÜKSEK İHTİYAÇ
Brown
Üniversitesi, Providence, Rhode Island, ABD
4
Ekim 1969
Hepimiz
Arayıcılarız, Sonsuz Gerçeği Arayanlarız. ben sizden biriyim Sizlerle ruhumun
birliğinden dolayı, imkan ve ihtiyaçtan bahsedeceğim.
Dünyevi
ve cennetsel fırsatları değerlendirmiyorum. Çok iyi biliyorum ki hayatımın
kendisi burada, cennette ve her yerde sahip olduğum en büyük fırsat.
Olasılık,
insanın dış dünyada yaşama arzusudur. Ve aynı zamanda fırsat, iç dünya için ve
onun içinde yaşama ihtiyacının ilahi farkındalığıdır. Daha fazlasını bilme
fırsatım olduğunda, bunu başkalarını daha iyi tanımak için mi yoksa kendimi
daha iyi tanımak için mi kullanırım? İkisini de yapacağımı söylemek istiyorum.
Kendimi daha iyi tanımak ve başkalarını daha iyi tanımak için fırsatı
kullanıyorum. Kendimi bilerek Allah'ı yaratıcı olarak idrak ediyorum.
Başkalarını tanıdığım için Tanrı'yı Yaratılış olarak kavrıyorum. Kendimden daha
derin bilerek, Tanrı'yı Nefes olarak kavrıyorum. Diğerlerinden daha derin
bilerek, Tanrı'yı Yaşam olarak kavrıyorum. Kendimden daha derin bilerek,
Allah'ı Bir olarak kavrıyorum. Diğerlerinden daha derin bilgi sahibi olarak,
Tanrı'yı Çeşitlilik olarak kavrıyorum.
Harika
bir adam asla fırsat eksikliğinden şikayet etmez.
Ralph
Waldo Emerson
Bu
doğru. Gerçekten büyük bir adam dış olasılıklara güvenemez. İç yeteneklerine
büyük bir inancı var. Bununla birlikte, büyük bir adamın fırsatların
yokluğundan asla şikayet etmediğini söylemek, tüm büyük adamların ruh halini
idealize etmek demektir. Bütün büyük insanların şu hakikati idrak etmelerini ve
bu hakikatle yaşamalarını ne kadar isterdim:
Bilge
bir adam bulduğundan daha fazla fırsat yaratır.
Francis
Bacon
Manevi
bir kişi sadece fırsatlar bulmakla kalmaz, aynı zamanda sürekli olarak daha
fazla fırsat yaratır. Olanakları, ışık ilhamından ve yükseklik arzusundan
oluşur. Kapasitesi sayesinde Tanrı'yı idrak eder, Tanrı'ya hizmet eder ve
Tanrı'yı tamamlar.
Manevi
yaşamda fırsat yapmak ve olmak demektir. Ne yapabilirim? Kendimi her geçen an
ile tam olarak özdeşleştirebilir ve O'nun sonsuz Zamanında kullanmak üzere
Tanrı'nın Ayaklarına koşabilirim. Ne olabilirim? Tanrı'nın Rüya Gemisi olabilirim.
O benim hayatımın ebedi Pilotu olacak. O'na hizmet etmek benim tek uyanmış ve
aydınlanmış rüyam. Fırsat bir zorunluluktur. Manevi yaşamda, manevi bir
Öğretmen bir gerekliliktir ve manevi bir öğrenci bir gerekliliktir.
Vedik
peygamberlerin duasına katılalım:
saha
novavatu
Saha
nau bhunaktu
Saha
voryau karavovahai
İkimizi
de korusun (öğrenci ve Öğretmen).
İkimizi
de beslesin.
İşlerimizi
güç birliği ile yapalım,
yılmaz
ve tükenmez.
Eğer
öğrenci, Üstad ile bilinçli ve sürekli bir birlik yakalayabilirse, doğru olanı
yapmış demektir, kesinlikle doğru. Eğer Usta, müridi ile bilinçli ve kalıcı bir
birlik kurmuşsa, Usta kesinlikle doğru olanı yapmıştır. Öğrencinin Öğretmen ile
birliği mükemmel olduğunda, öğrenci Öğretmen ile çalışabilir. Sadece o zaman,
daha önce değil. Ancak Usta'nın müridi ile birliği, sürekli birliği mükemmel
olduğunda, Usta mürit için çalışabilir. Öğrenci, Üstat ile birlikte adanarak
çalıştığında, Yüce'nin Yüce'nin uğruna Yüce'nin Misyonu başlar. Usta öğrenci
için çalıştığında, İlksel Aşkın Gerçeğin kavranması öğrenciyi aydınlatmaya
başlar.
Öğrenci,
Üstat ile çalışırken, en saf özveriyle çalışmalıdır. Bir Üstat, bir talebesi
için çalıştığında, ruhen ve sınırsız bir dikkatle çalışmalıdır. Öğrenci,
Öğretmenin kendi kalbinin Işığı olduğunu hissetmelidir. Öğretmen, öğrencinin
kendi ellerinin gücü olduğunu hissetmelidir. Bir öğrenci, Öğretmeninin kendi
kalbinin Işığı olduğunu hissettiğinde, içten ve dıştan kesinlikle mutlu
olacaktır. Usta, öğrencisinin kendi ellerinin gücü olduğunu hissettiğinde,
sevinci sınırsız olacaktır. Ve bu altın saatte, seçilmiş saatte, ilahi saatte
ne olur? Tanrı öğrenciyle ve Öğretmenle konuşur. Öğrenciye şöyle der:
"Çocuğum, sen benim en saf gururumsun." Öğretmene şöyle der: “Oğlum,
sen benim en büyük gururumsun. Her ikiniz de Beni Görümümde, Gerçeğimde,
Görevimde ve yeryüzündeki Tezahürümde tamamladınız.”
BİREYSELLİK
VE KİŞİLİK
Kaliforniya
Üniversitesi, Berkeley,
Kaliforniya,
ABD
16
Ekim 1969
insan
bireyselliği -
bu
kendine zarar veren bir kişidir.
İlahi
bireysellik -
kendini
ifşa eden bir kişiliktir.
Bir
kişinin bireyselliğini ve kişiliğini kaybetmesine gerek yoktur. İnsan, her şeyi
kaplayan ilahi bireyselliğini ve herkese hizmet eden ilahi şahsiyetini
hissetmeye ve idrak etmeye ihtiyaç duyar. Bireysellik hakkında konuştuğumuzda,
tamamen gurur, kibir, arzular, hayal kırıklıkları, korkular, kaygılar,
endişeler vb. Böyle bir bireysellik, sıradan günlük yaşamda gözlemlenebilir.
Ama ilahi bireysellik dediğimiz başka bir bireysellik daha var. İlahi
bireysellik, gururun, kendini beğenmişliğin, egonun, dünyevi arzuların, sınırlı
başarının ve sınırlı tatminin bireyselliğinden oldukça farklıdır. İlahi
bireysellik, içimizdeki İlahi Olan'ın doğrudan bir ifadesidir.
Allah
birdir. Aynı zamanda O, Çoktur. O, yüce Aşkın Bilincinde Bir'dir. O burada,
tezahür alanında, yeryüzündeki Çoğunluktur. En Yüksekte O Birliktir. Burada,
yeryüzünde O, Çeşitliliktir. Tanrı bir Lotus'tur ve O'nun her biri Kendisinin
bireysel bir yönünü temsil eden pek çok yaprağı vardır. Kendisini sonsuz
suretlerde sonsuz bir şekilde tecelli eder.
İnsan
kişiliği hakkında konuştuğumuzda, hemen fiziksel bilincimizin veya fiziksel
bedenimizin bazı bileşenlerini düşünürüz. Doğuştan gelen yetenek, eğilim ve
yetenekleriyle insan, sahip olduğu tüm niteliklerle belli bir kişilik
oluşturur. Bir insan önümde durduğunda, kişiliği düz bir yüzeye yayılan su gibi
genişler. Bir kişiyi veya şeyi düşündüğümüzde, kendi bireyselliğimiz o kişi
veya şeyin kişiliğine hemen nüfuz eder. Şimdi o ağustos üniversitesi
Berkeley'de sizlerleyim. Ama aklım beni Hindistan'da birine götürürse, kendi
bireyselliğim hemen o kişiyle birleşir. Hindistan'da bulunan bir kişiye girdim
ve onunla birleşerek onun kişisini kullanabilirim. Bireyselliğimi kaybetmedim.
Bireyselliğimin her yeri kaplayan ve herkese hizmet eden bir kişiliğe
dönüştüğünü hissediyorum. Birini düşündüğüm an, bilincim devreye giriyor ve o
kişiyi dolduruyor. Bilincim beni bir kişiye aktardığında, onun ayrılmaz bir
parçası oluyorum. Sonra orada bilincimi genişletiyorum. Benim bilincim genişledikçe
onun da bilinci genişliyor. Her zaman bilinçli olarak kendimizden başka bir
şeyin içine girdiğimiz ana hizmet ederiz.
Hepimiz
gerçek Benliğimizde biriz. Ama dış benliğimizde çokuz. "Çok"lardan
birinin diğerine hizmet ettiğini, diğerinin ise bu süreçte aktif, hatta
bilinçli olarak yer almayabileceğini görüyoruz.
Mesela
ben burada ders veriyorum. Belki size bilgim ve ruhsal ışığımla hizmet ettiğimi
düşünüyorsunuz, ama ben size, benimle iletişim kurarak ve size sunduklarımı
anlayıp tanıyarak içimdeki Yüce'ye de hizmet ettiğinizi söylemek istiyorum. Her
şeye hizmet eden insan dediğimiz şey budur. Bir kişinin önünde durduğumuz anda,
iletişimde aktif veya dinamik bir rol almasa bile, bizim varlığımız bu kişinin
bilincinin önemli bir parçasıdır. Sıradan bir insan bir çiçeğin dilinden
anlamaz ama bir çiçeğin önünde durduğunda gerçekte ne olur? Çiçeğin güzelliğine
hayrandır, çiçeğin güzelliği de bilincine hayrandır. Karşılıklı tanıma,
karşılıklı sevgi, karşılıklı hizmettir.
Sana
sahip olduğum her şeyle ve sahip olduğum her şeyle hizmet ediyorum. Bilincimle
tamamen birleşerek bana hizmet ediyorsun. Bu gerçek bir hizmettir. Böyle bir
hizmette bireyselliğimizi kaybetmeyiz. Benim bireyselliğim sende kalır ve senin
bireyselliğin bende kalır. Yüce Olan'ın sayısız şekilde ifade ettiği,
genişlemiş bir bireysellik biçiminde kişiliğimizin genişlemesidir.
Küçücük
bir su damlası ayrı bir damla olarak görülebilse de uçsuz bucaksız okyanusla
birleştiğinde sözde bireyselliğini kaybetmez. Aksine, bireyselliği okyanusun
sonsuz genişliğinde genişler. Okyanusa baktığımızda, onu içinde milyarlarca
canlının yaşadığı uçsuz bucaksız bir varlık, devasa bir kişilik olarak görürüz.
Ve kendisi yaşayan bir varlıktır. Okyanusla birleşen damla, okyanus kadar büyük
olur. Aynı şekilde, bireyselliğimizle ilahi kişiliğimize girdiğimizde,
bireyselliğimizin İlahi Olan'ın sonsuz engin ve her şeyi kaplayan kişiliğine
dönüştüğünü görürüz.
GÜNEŞ
AKIŞLI YOL
Kaliforniya
Santa Cruz Üniversitesi
Kaliforniya,
ABD
17
Ekim 1969
Manevi
yaşamdaki güneşli yola Adanmışlık denir. Bu yol şüphesiz Allah'ı idrak etmenin
en kısa yoludur. Allah'ın ve O'nun Sırlarının söz ve aklın ötesinde olduğu
doğrudur. Ancak, Adanmışlık yoluyla Tanrı'ya yaklaşmanın kolay olduğu da aynı
derecede doğrudur.
Gerçek
bir adanan, "Bütün bunlar benim" diye hissettiğinde büyük bir sevinç
yaşar.
"Bütün
bunlar sensin" diye hissettiğinde daha da büyük bir sevinç yaşıyor.
En
büyük sevinci, "Sen Ustasın, ben sadece bir enstrümanım" diye
hissettiğinde yaşar.
İlim
Yoluna giren Allah'a "Baba seni özledim" der.
Adanmışlık
Yolunu izleyen kişi Tanrı'ya: "Baba, Sana ihtiyacım var" der.
İlki
Tanrı'ya şöyle der: "Baba, sana sahibim."
İkincisi
Tanrı'ya şöyle der: "Baba, bana sahipsin."
Gerçek
bir adanan, Tanrı'yı içtenlikle seven kişidir. Onun hayatında imkansız yoktur
ve imkansıza yer olamaz.
Diğer
yollarda olduğu gibi, güneşli yolda adanan kişi ne kadar dua edip meditasyon
yaptığının değil, nasıl dua edip meditasyon yaptığının önemli olduğunu öğrenir.
İçtenlikle ve kayıtsız şartsız Allah'a dua ve tefekkür ederse, o zaman onun
duaları ve tefekkürleri on kat daha değerlidir.
Bir
talip güneşli yolda yolculuğuna başladığında Tanrı'ya şöyle der: "Baba,
bana ver."
Yolculuğunun
sonunda, "Baba, beni kabul et" der.
Hepimiz
biliriz ki şükrün yurdu kalptir. İşin garibi, şükran çoğu zaman meskeninden
dışarı çıkmayı başarır. Ancak güneşli yolda, manevi şükran her zaman
belirgindir; adayın kalbinde açıkça tezahür eder.
Kendini
sevmek, özlemin verimli zeminini bozar ve onu çoraklaştırır. Ancak Tanrı'ya
bağlılık, aday için Tanrı'da yeni bir dünya ve Tanrı için adayda yeni bir dünya
yaratarak yükselen özlem alevini ateşler.
Bağlılık
mutluluğun kendisidir. Bu mutluluk, Allah'a karşı özverili bir sevgidir ve
O'nun hem gökte hem de yerde doyuma ulaşması için sürekli ve özverili bir şekilde
O'na hizmet etme fırsatları arar.
Yeryüzünde
sadece dua ettiğini iddia etmekle kalmayan, gerçekten dua eden sayısız insan
var. Neden dualarından neredeyse hiçbir sonuç alamıyorlar? Cevap basit ve net.
Onların duaları çok net değil. Kristal berraklığında dua, kendi kendini üreten
enerjinin, kendini dönüştüren ışığın ve kendi kendini gerçekleştiren hazzın
kaynağıdır.
Herkes
gibi, kendini adamış adayın da ihtiyaçları vardır. Ama onun ihtiyaçları ile
Allah'ın Sevgisi ve Merhameti her zaman bir aradadır. Gerçek bir adanan,
Tanrı'yı insani arzularını yerine getirmek için değil, Tanrı'nın istediği
şekilde yerine getirmek için sevdiğini fark etti. İsteksiz kişi için hayat bir
cezadır, saf bir işkencedir. Hevesli bir ruh için, hayatın her anı kendini
aydınlatmak ve Tanrı'nın gerçekleşmesi için bir fırsattır. Adanmışlığın güneş
yolunda aday, Tanrı'nın sonsuz Merhametini özlediği gibi, Tanrı'nın da
Kendisiyle sürekli bilinçli birlik duygusunu özlediğini bilir.
Vücut
kirlendiğinde, onu yıkamak için sabun gerekir. Zihin saf olmadığında, onu
arındırmak için tövbe gözyaşları gerekir. Kalp necis olduğunda, önce bağlılık
gerekir. Manevi hayatta en tehlikeli hastalık kalbin necisliğidir. Sabır tek
çaredir. Sabır tek çaredir.
Brahman,
doğası gereği bölünemez, kesinlikle bütündür. Ama kendi kendini sınırlayan güç
olan maya nedeniyle O, sonsuz sayıda parçaya bölündü. Adaydan tamamen vazgeçme
bağlılığı, bütünlüğünü, ilahi dolgunluğunu ve yüce birliğini kolayca geri
getirebilir.
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUMLAR (1)
New
York Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
Vanderbilt
Salonu
3
Mart 1970
Gita'yı
Tanrı'nın Gözü olduğu için okudum. Gita'yı söylüyorum çünkü o Tanrı'nın Hayatı.
Gita'yı yaşıyorum çünkü o Tanrı'nın Ruhu.
Gita,
Tanrı'nın doğrudan Görünüşüdür. Gita, Tanrı'nın doğrudan Gerçekliğidir.
Hinduların
kitabı Gita'nın en önemli kutsal kitap olduğu söylenir. Onun insanlıktaki İlahi
Vasfın Işığı olduğunu söylüyorum. Gita'nın bir girişe ihtiyacı olduğu
söyleniyor. Tanrı'nın Gita tarafından temsil edilmeyi gerçekten istediğini
söylüyorum.
Arjuna
yükselen insan ruhudur. Krishna, inen ilahi Ruhtur. Sonunda buluşurlar. İnsan
ruhu ilahi Ruh'a "Sana ihtiyacım var" der. İlahi Ruh, insan ruhuna
şöyle der: “Benim de sana ihtiyacım var. Kendimi tezahür ettirmem için sana
ihtiyacım var. Kendini gerçekleştirmen için bana ihtiyacın var." Arjuna,
"Ey Krishna, sen benimsin, tamamen benimsin" der. Krishna, "Ey
Arcuna, ne benim ne de senin. İçte ve dışta tam bir birliğiz.”
Gita,
Mahabharata'nın altıncı kitabının bir bölümüdür. Mahabharata, "Büyük
Hindistan", "Görkemli Hindistan" anlamına gelir. Bu eşsiz epik
şiir, İlyada ve Odysseia'nın toplamından altı kat daha uzun. Mahabharata kapsam
açısından ve düşünce açısından şaşırtıcıdır. Ana anlatı, kuzenlerin iki zıt
tarafı arasındaki destansı bir rekabet etrafında dönüyor. Çekişmenin kaynağı
onların kalıtsal krallığıydı. Bu rekabet, Kurukshetra Savaşı adı verilen büyük
savaşın sonunda sona erdi.
Santanu'nun
iki karısı vardı: Ganga ve Satyavati. Santanu ve Ganj birliğinden Bişma doğdu;
Santanu ve Satyavati - Chitrangada ve Vichitravirya birliğinden.
Vichitravirya'nın iki karısı Ambika ve Ambalika idi. Dhritarashtra, Ambika ve
Vichitravirya'nın oğluydu; Pandu, Ambalika ve Vichitravirya'nın oğludur.
Dhritarashtra'nın yüz oğlu Kaurava'dır, Pandu'nun beş oğlu Pandava'dır.
Yudhishthira,
krallığın gerçek varisiydi. Babası Pandu, tebaasını uzun yıllar memnun edecek
şekilde hüküm sürdü. Sonunda Pandu, ormanda tenha bir şekilde tahttan ayrıldı.
Halefi, en büyük oğlu Yudhishthira idi. Ve görevini sadakatle ve başarıyla
yerine getirdi. Dhritarashtra, Pandu'nun ağabeyiydi. Tanrı ona göz vermemiş.
Garip bir şekilde, yüz oğluna olan sevgisi de kalbini kör etmişti. Kör olduğu
için tahtı miras alamazdı. Dhritarashtra'nın en büyük oğlu Duryodhana'ydı.
Doksan dokuz kardeş onu takip etti. Yudhishthira'yı sadece dört erkek kardeş
takip etti.
Gerçeğin
gururu Yudhishthira idi. Yalanların gururu Duryodhana'ydı. Tanrı, Pandu'nun beş
oğlunun aydınlanmış kalplerinden gülümsedi. Dhritarashtra'nın yüz oğlunun
kasvetli zihinlerinde şeytan sırıttı. Şeytan, çoğu zaman kör babalarını da
kucaklamayı başarırdı.
Kör
baba Dhritarashtra, ahlaki, zihinsel ve ruhsal açıdan kör oğlu Duryodhana'dan
hem sert hem de nazikçe defalarca savaşa gitmemesini istedi. Duryodhana'nın
amcası, saf kalpli Vidura, Duryodhana'nın aptal kafasına ışık tutamadı.
İhtiyatlı araba sürücüsü Sanjaya da yenildi. En yaşlı ve en bilge olan Bishma
da bunu başaramadı. Duryodhana kendi görüşüne her şeyden çok değer verirdi. Ne
de olsa, Evrenin Efendisi Shri Krishna, bu yıkıcı ve amansız savaşı tutkuyla
engellemeye çalıştı. Ancak Duryodhana'daki cehalet gecesi, hiçbir bahane
altında Krishna'daki bilgi ışığına boyun eğmedi.
Gita
yedi yüz ayet içerir. Bunların yaklaşık altı yüzü, Lord Krishna'nın ilahi
dudaklarından ruhları harekete geçiren sözlerdir ve geri kalanı, dua eden talip
Arjuna'dan, durugörü ve durugörü Sanjaya'dan ve meraklı Dhritarashtra'dan
gelir.
Sage
Vyasa, Kaurava'ların kör babası Dhritarashtra'ya olayları görmek ve savaşın
başından savaşın sonuna kadar yaklaşan savaş hakkında kişisel bilgi sahibi
olmak isteyip istemediğini sordu. Bilge, bu vizyonu körlere vermeye hazırdı.
Ancak Dhritarashtra, krallığının vicdanı ve yaşamı için ölümcül olan bu korkunç
saatinde, özellikle de kendi oğulları bu yıkıma öncülük ederken, gözlerinin -
onu tüm hayatı boyunca yüzüstü bırakan gözler - ona itaat etmesini istemedi.
Vyasa'nın nazik teklifini reddetti. Akrabalarına yaklaşan tehlike yüzünden
yüreği şiddetle sızlıyordu. Ancak bilgeden bu hediyeyi, savaşın ilerleyişi
hakkında doğru raporlar alabileceği başka birine vermesini istedi. Vyasa kabul
etti. Dhritarashtra'nın araba sürücüsü Sanjaya'ya, neler olup bittiğini
şaşırtıcı derecede uzak bir mesafeden görebilmesi için mucizevi ruhsal görüş
gücü bahşetti.
Gita
sadece bir kelime mi? HAYIR. Konuşma ile mi? HAYIR. kavram? HAYIR. Bir tür
konsantrasyon? HAYIR. Bir çeşit meditasyon mu? HAYIR. O halde o ne? O
Bilinçtir. Gita, Tanrı'nın Kalbi ve insanın nefesi, Tanrı'nın güvencesi ve
insanın vaadidir.
Hinduizm'in
ilham kaynağı Gita'nın Ruh Bakımıdır. Hinduizmin özlemi, Gita'nın Kutsama
Şafağıdır. Hinduizmin Kurtuluşu - Gita'nın Şefkat Işığı. Ancak Gita'nın
yalnızca Hinduizme ait olduğunu söylemek saçmadır. Gita insanlığın ortak
mirasıdır.
Batı,
Doğu'ya sunacak özel bir şeyi olduğunu söylüyor - Yeni Ahit. Doğu, teklifi en
derin minnetle kabul eder ve karşılığında en büyük gururu olan Bhagavad Gita'yı
sunar.
Gita
benzersizdir. O, kutsal yazıların Kutsal Yazısıdır. Neden? Çünkü dünyaya saf
duygunun, içten bağlılığın derin felsefe ve dinamik tarafsızlıkla el ele
gidebileceğini öğretti.
Gita'nın
on sekiz bölümü vardır. Her bölüm, belirli bir Yoga türünün belirli bir
öğretisini ortaya koymaktadır. Yoga, insanın ve Tanrı'nın gizli dilidir. Yoga
birlik demektir, sonlu olanın Sonsuz ile birleşmesi, formun Formsuz olanla
birleşmesi. Yüce sırrı ifşa eden Yoga'dır: insan yarının Tanrısıdır ve Tanrı
bugünün insanıdır. Yoga Hakikat uğruna yapılmalıdır. Aksi takdirde, arayan ne
yazık ki hayal kırıklığına uğrayacaktır. Aynı şekilde, insanın Tanrı-idraki
Tanrı için gerçekleşir. Aksi takdirde kişinin kaçınılmaz cezası tarifsiz bir
hayal kırıklığı olacaktır.
Gita
MÖ 600'de doğdu. Yazarlığı bilge Vedavyasa'ya atfedilir. Gita, yolculuğuna
Dhritarashtra'nın önemli sorusuyla başlar. Gita'nın tüm anlatımı, Sanjaya'nın
Dhritarashtra'nın bu tek sorusuna verdiği yanıttır. Shri Krishna konuştu.
Birçok. İlahi olarak ilham verilen her şey hakkında. Arcuna konuştu. Bir kaç.
İnsanca samimi olan her şey hakkında. Dhritarashtra dinleyiciydi. İlahi ve
insani olarak durugörü ve olayların durugörü anlatıcısı Sanjaya idi. Çok ender
durumlarda Sanjaya da kendi düşünceli açıklamalarını yaptı.
Arjuna
için Shri Krishna bedenin akrabası, kalbin birliği, ruhun kurtuluşuydu. Tanrı
olarak Arjuna'yı Mutlak Gerçekle aydınlattı; bir insan olarak dünyevi dostunu
göreceli gerçekle aydınlattı.
Filozoflar
içler acısı polemiklere girişirler. Bazıları, savaşın başında böylesine felsefi
bir konuşmanın nasıl gerçekleşmiş olabileceğini soruyor. Nasıl mümkün oldu? Bu
önemli konuşmanın yalnızca mümkün değil, aynı zamanda kaçınılmaz olduğuna da
inanan başkaları da var, çünkü bu, hevesli Hindu için savaşın içsel anlamını
keşfetmesi ve ruhunun buyruklarına göre yaşaması için ilahi bir fırsattı. ,
ahlakın sefil, aydınlanmamış bilgisini takip etmek yerine.
Gita,
Vedaların toplamıdır. O kendiliğinden. Eşzamanlı olarak tanrılaştırılmış ve
insanlaştırılmış formda sunulur. O aynı zamanda insan ruhunu beslemek ve
beslemek için en aydınlatıcı Upanişadların memelerinden süzülmüş en saf süttür.
Gita, bir kişinin hayatı kabul etmesini gerektirir ve fiziksel, hayati,
zihinsel, psişik ve ruhsal olanı dönüştürmenin manevi sanatı aracılığıyla
yüksek benliğin alt benlik üzerindeki zaferine ulaşmanın yolunu açar.
Gita,
ruh-bilgeliği, kalp-sevgiyi, zihin-bilgisini, yaşamsal-dinamizmi ve
beden-hareketini temsil eder.
(Mart
1970'te New York Üniversitesi'nde Sri Chinmoy tarafından Bhagavad Gita üzerine
verilen dört ders, 13 Şubat ve 8 Haziran 1968 tarihleri arasında öğrencilerine
özel olarak verdiği Bhagavad Gita'nın her bir bölümünü kapsayan 18 derslik bir
dizinin parçasıdır. Derslerin tamamı 1973'te Rudolf Steiner tarafından
Transandantal Ruhun Şarkısı Bhagavad Gita Üzerine Yorumlar başlığı altında
yayınlandı.)
SAMİMİYET,
SAFLIK VE GÜVEN
Bucknell
Üniversitesi, Lewisburg, Pensilvanya, ABD
4
Mart 1970
samimi
olalım Cenâb-ı Hak bize lütufta bulunacaktır.
Temiz
olalım. Yüce bizi sevecek.
Hedefimize
güvenelim.
Cenab-ı
Hak bizi kucaklayacak.
“Samimi
olalım. Tanrı bizi korusun." Son nefese kadar talip olanın sadece iç
hayatında değil, dış hayatında da samimi olması gerekir. Samimiyet, adayın
kalbindeki verimli topraktır. Onun samimiyeti, Tanrı'nın eşsiz Gülüşüdür. Onun
samimiyeti, Tanrı'nın eşsiz Gururudur.
Samimiyet
geliştirilebilir. Bir kas gibi geliştirilebilir. Doğası gereği samimi olan insanlar
vardır ve doğası gereği samimiyetsiz olan insanlar vardır. Doğuştan samimi
olanlara ne mutlu. Ama doğuştan samimiyetsiz olan kendine sövmesin. İsterlerse
samimi olabilirler. Gerçekten samimi olmak istedikleri anda, Allah sonsuz
Rahmetiyle onlara yardım edecektir. Onlara en derin Sevinci, Gururu ve
İlgisiyle yardım edecektir.
Maneviyat
samimiyet ister ve baştan sona samimiyet ister. Maneviyat ve samimiyet
birbirinden ayrılamaz. Bir insan gerçekten manevi hayata değer veriyorsa,
maneviyatın tek cevap olduğunu hissediyorsa, o zaman samimiyetin maneviyatın
kapılarını açan anahtar olduğunu söylemek isterim. Başka bir anahtar yoktur,
başka bir anahtar olamaz.
"Temiz
olalım. Allah bizi sevecek." Müridin iç ve dış hayatında saflık yoksa,
müridin hayvandan farkı yoktur. Saflık olmadan, tek bir manevi armağanı
tutamaz. Her şey kaybolacak, saflıktan yoksunsa, arayan için her şey hayal
kırıklığına dönüşecektir. Ama saflıkla dolmuşsa, sonunda İlahi nitelikler ona
girecektir. İçinde şarkı söyleyecekler, dans edecekler ve onu dünyadaki en
mutlu insan yapacaklar. Ve ona mutluluk getirerek, bu İlahi nitelikler kendi
gerçek tatminlerini elde edecekler.
Fiziksel
saflık son derece önemlidir. Bu, günde on kez banyo yapmanız gerektiği anlamına
gelmez. Hayır, bu temizlik değil. Doğru, temizlik vücudun temiz olmasını
gerektirir, ama gerçek fiziksel temizlik kalpte bulunur. Kalbinizde bir iç
sunak inşa etmeniz gerekiyor. Bu sunak, içinizdeki Yüce Pilot'un sürekli bir
hatırlatıcısıdır. İçinizdeki Yüce Pilot'u sürekli ve kendiliğinden
düşündüğünüzde, kalbinizin en derin köşelerinde bunun en yüksek saflık olduğunu
anlayacaksınız. Fiziksel saflık eksikliği varsa, kişi tam başarıya, Tanrı'nın
tam tezahürüne ulaşamaz. Kısmi manevi başarı elde edebilirsiniz, ancak
yaşamdaki bu kısmi başarı bile, doğanızda saflık kurulmamışsa sizi büyük ölçüde
hayal kırıklığına uğratır. Saflık fiziksel, yaşamsal, zihinde, tüm dışsal
doğada tesis edilmelidir. O zaman ne yaparsan yap, kim olursan ol, neye sahip
olursan ol, her şey saflıkla dolacak. Saflık zayıf veya olumsuz bir şey
değildir, ruhsal ve dinamik bir şeydir. Sonsuz Enerji ve Yüce Allah'ın
yenilmez, yok edilemez İradesi ile sürekli beslenir.
Saflık
kelimesinin telaffuzu, adayın hem dış yaşamı hem de iç yaşamı değiştirmesine
yardımcı olabilir. Sağ elinizi göbeğinize koyarak saflık kelimesini günde yüz
sekiz kez tekrarlayın. O zaman bol bol saflığın içinize girdiğini ve içinizden
aktığını göreceksiniz. Temiz olduğunuzda dünyaya farklı gözlerle bakacaksınız.
Saflığın dünyayı ne kadar çabuk aydınlattığını göreceksiniz. Dünyada güzelliğin
ne kadar çabuk çiçek açtığını göreceksiniz. Dünyada mükemmelliğin ne kadar
hızlı büyüdüğünü göreceksiniz.
Her
şeyden daha tatlı, daha tatlı, daha tatlı saflıktır. Kendi içinizde saflığı
gördüğünüzde, safsınızdır. İçte ve dışta saf hissettiğinizde, daha da safsınız.
İçinizde ve dışınızda saf olduğunuzda, en saf olan sizsiniz. Aslında, saf
olmayan bir yaşam sürdüğünüzde içsel varlığınızı öldürüyorsunuz. Ancak saf bir
hayat sürerek, ruhunuzun yolculuğunu hızlandırırsınız. Saflık yaşamda tam
olarak yerleştiğinde, ruhunuz ve dış yaşamınız en büyük fırsata sahip olur.
“Hedefimizden
emin olalım. Yüce Allah bizi kucaklayacaktır.” Sıradan bir insan ile bir aday
arasındaki fark, sıradan bir kişinin bir hedefi olmaması, ancak bir adayın
olmasıdır. Sıradan bir insan elindekiyle yetinir ya da Öte'ye girmeyi hayal
bile edemez ya da Öte'nin var olmadığını hisseder. Çevresinde gördüklerine
kapılır. Mürit ise tam tersine, bu dünyamızın nihai Gaye olmadığını hisseder ve
buna inanır. Bir yerlerde bir Hedef olması gerektiğini hissediyor ve bu Hedefin
ya kendisine geleceğini ya da ona doğru gitmesi gerektiğini biliyor. Amaç,
Tanrı'yı idrak etmek veya başka bir şey olabilir. Eğer Tanrı'yı idrak ediyorsa
ve özlemi samimiyse, bu Hedefin kesinlikle önemli ve gizli bir şey olduğunu
bilmelidir. Bu bir oyuncak değil.
Aday,
Hedefinden emin olmalıdır. Tanrı'ya veya Tanrı'nın bazı özelliklerine ihtiyaç
duyabilir. Bazı adaylar Güç, Sevgi ve Barış için Tanrı'ya yakarırlar. Allah
rızası için değil Allah'a yalvarırlar. Allah'a O'nun Sonsuzluğunda ve
Ebediyetinde ihtiyaç duymazlar. O'nun sadece bir parçasını istiyorlar.
Tanrı'dan Barış, Işık veya Sevgi alabilirlerse tatmin olurlar. Ağladıklarını
elde ettiklerinde, ruhlarının yolculuğunu tamamlarlar. Ancak Tanrı'dan,
Tanrı'nın Kendisi dışında hiçbir şey istemeyen bazı talipler var. Tanrı'ya
kavuşurlarsa her şeye kavuşacaklarını düşünürler. Nefis mangolarla dolu bir
ağacın olduğu bahçedeki aç çocuklar gibidirler. Ağacın sahibini memnun
edebilirlerse bütün mangoları alacaklarını biliyorlar. Burada ağacın sahibi
Allah'tır ve aynı zamanda ağacın ta kendisidir. O'nu memnun ettiğimizde, sonsuz
Işık, Huzur ve Mutluluk açlığımızı giderir. Eğer talipler akıl sahibi iseler,
Allah'ın kendilerinden razı olduğu anda her şeyi O'ndan alacaklarını bilirler.
Samimi
bir özlemin gücüyle, gerçek bir arayıcı şöyle diyecektir: "Aman Tanrım,
Senin Vizyonuna ihtiyacım olduğunu hissediyorsan, Kendini bende ve benim
aracılığımla gerçekleştirmek istediğini hissediyorsan, eğer beni Kendin olarak
kullanabileceğini hissediyorsan. enstrüman, ben - emrinizde. Huzuruna çıkmamı
istersen, gelip kendimi arz ederim. Karşıma çıkmak istersen, ben de aynı
derecede mutlu olurum. İkisinden birini değil de karşınıza başkasının çıkmasını
isterseniz, ben yine de mutlu olurum.” İşte buna vazgeçme denir. Bu en yüksek
vazgeçiştir.
Adayın
Hedefini bilmesi gerekir. Eğer Amacı Tanrı'yı idrak etmekse, bu düşünceyle
başlayabilir. Ancak İlk Amaç, Tanrı'nın İradesi önünde koşulsuz bir feragattir.
Tanrı , en sadık çocuğu olan Evladının bu koşulsuz feragatı bir an için değil,
bir gün veya bir yıl için değil, bir ömür boyu, sonraki tüm enkarnasyonlar
için, tüm Sonsuzluk için elde ettiğini gördüğünde, ancak o zaman Tanrı
kucaklayacaktır. En sevdiği, en tatlısı, en sadık çocuğu. Ve bu kucaklaşma
gerçekleştiğinde, kişi Tanrı'nın Kendisi olur.
İstisnasız
hepimize burada, yeryüzünde Tanrı'yı gerçekleştirme fırsatı verildi. Çok
çalışırsak, kesinlikle başaracağız. Tanrı'yı yerine getirebiliriz ve O'nu
yerine getirerek, kendimizin zaten tamamlanmış olduğunu görürüz.
OTO
KONTROL
Susquehanna
Üniversitesi, Selinsgrove,
Pensilvanya,
ABD
4
Mart 1970
Manevi
hayatta özdenetim çok önemli, anlamlı ve verimlidir. Öz denetim yok, öz
farkındalık yok. Sözlükte yüzbinlerce kelime buluyoruz. Tüm bu kelimeler
arasında, özdenetim uygulaması en zor olanıdır. Otokontrol nasıl sağlanır?
Kendimizi kontrol etmek istiyorsak, kendimizi Kaynağa teslim etmeliyiz. Bu
Kaynak Işıktır, bu Kaynak Tanrı'dır.
Çocuk
pek çok şeye, pek çok yararsız, zararlı şeye sahip olmak ister. Ama anne bilir
ki bunları çocuğa verirse bunun onu mahvedeceğini. Ve anne ve çocuk bir olduğu
için, anneyi kendisi yok edecektir. Bu nedenle anne, çocuğun sayısız,
aydınlanmamış, yıkıcı arzularını yerine getirmez. Benzer şekilde, vücut aynı çocuktur.
Bedenin istek ve isteklerini yerine getirirsek, sonunda hayatımızı mahveder.
Öyleyse
beden neden bize itaat etmiyor? Cevap çok basit. Çünkü ruhumuzu dinlemiyoruz.
Biz ruhumuzu dinleseydik, bedenimiz de bizi dinlerdi. Bedenin bir yaşlısı
olduğunu ve hayati olanın bu olduğunu biliyoruz. Hayati olandan daha kıdemli
olan akıldır, akıldan daha kıdemli olan kalptir, kalpten daha kıdemli olan
ruhtur. Ruhun üstünde Tanrı vardır. Ruh, İçsel Kılavuz Tanrı'ya her zaman itaat
eder. Kalp, ruhun emirlerini çok sık dinler - çok sık, ama her zaman değil.
Akıl neredeyse hiçbir zaman kalbi dinlemez. Hayati olan zihni dinlemez ve vücut
da doğal olarak hayati olanı dinlemez. Aslında sorun zihinde, zihinde başlar.
Beden,
hayati, zihin ve kalp daha iyi ve daha tatmin edici bir ışığa girmek için nasıl
ilham alabilir? Burada bilmeliyiz ki bedeni, nefsi, zihni ve kalbi suçlayarak
onları asla değiştiremeyeceğiz, dönüştüremeyeceğiz. Ama onlara değer verirsek,
kozmik Tanrı Dramasında önemli bir rol oynama yeteneğine sahip olduklarını,
Tanrı'nın yeryüzünde tam olarak tezahür etmesi için ruh kadar önemli
olduklarını kabul edersek, o zaman onları dönüştürebiliriz. Bedeni, yaşamı,
zihni ve kalbi suçlamayıp, aksine onlara Tanrı'nın seçilmiş enstrümanları
olabileceklerini, Tanrı'nın yeryüzündeki ilahi Leela'sı (Oyunu) için onlara
ihtiyacı olduğunu söylersek, o zaman sonunda biz olacağız. onları dönüştürmek
mümkün. Ailemizin asi üyeleri, Tanrı'nın yeryüzündeki tezahüründe rollerinin
önemini çok yakında hissedecekler. Bu tek Amacın gerçekleştirilmesi için bir
ittifak oluşturarak birleşebilir ve birleşebilirler.
Oto
kontrol. Özdenetim için sadeliğe, samimiyete ve alçakgönüllülüğe ihtiyacımız
var. Sadelik öz denetimi beslemelidir. Samimiyet özdenetim beslemelidir.
Alçakgönüllülük öz denetimi beslemelidir. Özdenetim kahvaltısının sadelik, öğle
yemeğinin samimiyet, akşam yemeğinin tevazu olduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık
ki, öz kontrolün değer görmediği bir çağda yaşıyoruz. Alay konusu oldu. Bir
adam kendini kontrol etmek için elinden geleni yapar ve tüm arkadaşları,
komşuları, akrabaları ve tanıdıkları onunla alay eder. Hayatlarına hükmetmeye
yönelik samimi girişimlerinde hiçbir gerçeklik bulamıyorlar. Yaşam tarzlarını
daha değerli görüyorlar. Ve onların görüşüne göre hayatını kontrol etmeye çalışan
bir kişi bir aptaldır. Ama aptal kim? Kendini fethetmek isteyen mi yoksa
sürekli korku, şüphe, endişe ve endişeye kapılan mı? Elbette kendini fethetmek
isteyen sadece en bilge insan değil, aynı zamanda en büyük ilahi kahramandır.
Kozmik
Tanrıların baş komutanı, Lord Shiva'nın oğlu ilahi savaşçı Kumar, hayatın savaş
alanında düşman güçlerle, şeytani güçlerle ve cehaletle savaşır. O, bugünün
aciliyetinde burada, yeryüzünde Cennetin Krallığını kurmak için savaşıyor.
Dediğim gibi insan kendine hakim olmaya çalıştığında güler. Bazen toplumun
ruhsal Üstatlarla bile alay ettiğini ve acımasızca hor gördüğünü görüyoruz.
Manevi bir insan bile, kalbi kristal saflıkta olan, hayatı kirlilikle
lekelenmeyen ve nefesi saflık ırmağı olan cahiliye dünyasının eleştirilerinin
kurbanı olur.
Bu
bana bir hikayeyi hatırlattı. Bir zamanlar gerçekten saf ve gerçekten
aydınlanmış bir Zen Ustası vardı. Yaşadığı yerden çok uzakta olmayan bir bakkal
vardı. Ve dükkân sahibinin evli olmayan güzel bir kızı varmış. Bir gün bir
bebek beklediği ortaya çıktı. Ebeveynler çok kızmıştı. Babasının kim olduğunu
öğrenmek istediler ama adını vermedi. Pek çok skandal ve hakaretten sonra pes
etti ve onlara bunun Zen Ustası olduğunu söyledi. Ailesi ona inandı. Bebek
doğunca Zen ustasının yanına gidip onu pis pis azarlamışlar ve bebeği ona
bırakmışlar. Zen Ustası, "Öyle mi?" dedi. Bu onun tek yorumuydu.
Çocuğu
evlat edindi ve onunla ilgilenmeye başladı. Bu arada itibarı tamamen mahvoldu
ve alay konusu oldu. Günler hafta oldu, haftalar ay oldu, aylar yıl oldu. Ama
insan hayatımızda vicdan denen bir şey var ve vicdan kıza eziyet etmeye
başladı. Bir gün, sonunda ailesine çocuğun gerçek babasının, balık ticareti
yapan bir adamın adını söyledi. Anne baba yine kızdı. Aynı zamanda pişmanlık ve
utanç aileye eziyet etmeye başladı. Affetmesi için yalvararak Zen Ustasına
koştular ve hikayeyi anlattılar ve sonra çocuğu alıp götürdüler. Tek yorumu,
"Öyle mi?" oldu.
Manevi
yaşamda hepiniz alt yaşamsallığınızı fethetmeye çalışıyorsunuz. Bugün ya da
yarın, yakın ya da daha uzak bir gelecekte bunu mutlaka başaracaksınız. Ama
kendini dönüştürme sürecinde insanlar seni anlamıyor ya da saf yaşamını takdir
etmiyorlarsa, lütfen eleştirilerini görmezden gel. Samimiyetinizi, çabalarınızı
veya alt yaşamsal doğalarına hakim olma başarınızı takdir etmiyorlarsa, bunun
bir önemi yoktur. Çabalarınızı takdir etmelerini ve takdir etmelerini
istiyorsanız, o zaman gereksiz yere sadece eleştirilerini ve inançsızlıklarını
değil, aynı zamanda şüphelerini ve ayartmalarını da hayatınıza sokuyorsunuz.
Her insan bilinçsizce eleştiri, inançsızlık, şüphe ve ayartmayı bünyesinde
barındırır. Bir yandan arzunuzun gücüyle kendinizi aşmaya çalışıyorsunuz, diğer
yandan diğer insanların ayartmalarını hayatınıza sokuyor ve bilinçsizce alt
doğanızı bu ayartmayla beslemeye çalışıyorsunuz. Bu yüzden kendinize karşı
samimi olmaya çalışmanızı istiyorum. Dünyanın seni seçmesine izin ver. Bırak
dünya sana gülsün. Samimiyetiniz sizin korumanızdır. Ruhsal disiplininiz sizi
Hazine Hedefine götürecektir. kral kim Ülkeyi yöneten değil, kendini yöneten.
Herkesin isterse kral olma yeteneği ve fırsatı vardır. Allah, her insana sadece
dünyanın herhangi bir köşesinde değil, tüm evrende kral olabilmeleri için
birçok fırsat ve sınırsız yetenek verir.
BİLİM
VE MANEVİ
Hunter
Koleji, New York, New York, ABD
6
Mart 1970
İnsanın
bilimsel ve ruhsal başarıları, iki Hedefe doğru ilerlemek için İlahi dürtünün
bilinçli ışık-ilhamı ve güç-özlemidir: bedenin sayısız ihtiyaçlarının ve sonsuz
yeteneklerinin gerçekleştirilmesi ve aşkın vizyonunun tezahürü Ruhun ötesinde,
burada yeryüzünde, kalpte ve bugünün aciliyetinde.
Bilim,
parlak bir hayal gücüyle ve kendi biriken deneyimiyle ileriye doğru itilen,
yeryüzündeki değerdir. Maneviyat, tatmin edici bir özlemle içinde tutulan ve
daha sonra Tanrı Deneyim Alanı, Deneyim Tanrısı ve Deneyimleyen Tanrı ile
bilinçli olarak bir olabileceği yerde öne çıkan yeryüzündeki değerdir.
Bizim
neslimizin gözleri önünde bilim çok hızlı ilerliyor ve insan mutluluğu ürkütücü
bir hızla azalıyor. Bugünün dünyası sadece bir maneviyat mumunun titreyen
alevini görüyor, ancak yarının dünyası önceden belirlenmiş ve mukadder olan
maneviyatın ışığıyla dolup taşacak.
Şimdi
bilim esas olarak maddi dünyayla ilgileniyor. Sonuçta, maddi dünya nedir? Bu,
ilahi yaşamın olasılığına ve kaçınılmazlığına inanmayan bir dünyadır. Maneviyat
artık esas olarak iç dünyayla ilgileniyor. İç dünya nedir? İç dünya, bugün
yeryüzünde ilahi yaşam olasılığının şüphesiz gerçekçi olmadığını, ancak yarın
mümkün olacağını, yarından sonraki gün mümkün olacağını ve bir gün sonra
kaçınılmaz hale geleceğini söyleyen bir dünyadır.
Bilim,
insanlığa zihinsel yaşamın tam gelişimini gösterme yeteneğine sahiptir.
Maneviyat, insanlığa zihnin ötesindeki yaşamın, süpraakılsal yaşamın
olasılığını ve kaçınılmazlığını gösterebilir.
Dış
ilerleme ve bir keşif dünyası, bilim dünyasındaki verimli hayal gücünü hızla
takip eder. İçsel ilerleme ve kendini keşfetme, ruhsallık dünyası olan iç dünya
yaşamındaki ruhsal özlemi neşeyle takip eder.
Bilim
ve modern yaşam birbirinin yerine geçemez. Modern yaşam gözdür, bilim ise
görmenin gücüdür. Maneviyat ve insanlığın gelecekteki yaşamı birbirleri için
vazgeçilmez olacaktır. İnsanlığın gelecekteki yaşamı tamamen uyanmış bir bilinç
haline gelecek ve maneviyat onun yol gösterici ve tatmin edici ruhu olacaktır.
Bilimin
kendisi bir sanat haline geldi ve artık bu sanat diğer tüm sanatlarla eşit bir
şekilde yerini almalıdır. Modern dünyada, bilimin yardımı olmadan hiçbir sanat
tam ifadesini bulamaz. Maneviyat, doğamızı dönüştürmenin en yüksek sanatıdır.
Yüce Sanatçı Tanrı, maneviyatı dünyaya insanın bedenlenmiş ilahi Gerçekliğini
ve Aşkın Hakikatini ifşa etmek için kullanır.
İnsan,
acil dış ihtiyaçlarını karşılamak için acı bir şekilde bilime başvurur. İnsan,
kişisel içsel ihtiyaçlarını karşılamak için çaresizce maneviyata başvurur.
Acımasız
yıkımın kasvetli umutsuzluğu ve dışsal insan tatmininin eşsiz coşkusunun ortak
bir dostu var - bilim. Yeni ve saf bir evrenin çok umut verici kesinliği ve
içsel ilahi doyumun yaşamı teşvik eden, yaşamı besleyen, yaşamı dönüştüren ve
yaşamı dolduran coşkusunun ortak bir dostu vardır: maneviyat.
Bilim
ve maneviyat birleşmelidir. Birbirlerine ihtiyaçları var. Birbirleri olmadan
eksikler, neredeyse anlamsızlar. Birlikte sadece nihai olarak tamamlanmış
değil, aynı zamanda ilahi bir şekilde verimlidirler. Bilim, Tanrı'nın
Bedenidir. Maneviyat, Tanrı'nın Ruhu'dur. Bilim aynı zamanda Beden olan
Tanrı'dır. Maneviyat aynı zamanda Tanrı-Ruhtur. Kendisini, Bireyselliğini,
Tanrı-Bedenini gerçekleştirmek için Tanrı-Ruh'a ihtiyaç duyar. Kendini,
Kişiliğini gerçekleştirmek için Tanrı-Ruh, Tanrı-Bedenine ihtiyaç duyar.
Tanrı'nın
Ruhu ve Tanrı-Ruhu sessizce Tanrı'ya şöyle der: "Tanrım, Seni daha önce
sevdik ve sonsuza dek seveceğiz."
Tanrı
Bedeni ve Tanrı Bedeni, "Tanrım, şimdi Seni seviyoruz ve bu aşkımız
sonsuza dek sürecek" diye ilan eder.
Gece
ve Mücadele dünyasında Bilim, Maneviyat'a şöyle der: “Sen pervasızsın! Sen
kesinlikle çekilmezsin!” Gece ve Mücadele dünyasında Maneviyat, Bilime şöyle
der: “Sen bir hilekârsın! Cansız bir taşla konuşmak benim onurumun
altındadır!"
Işık
ve Zevk dünyasında Bilim, Maneviyat'a şöyle der: "Rahibe, senin
Bilgeliğine ihtiyacım var."
Işık
ve Zevk dünyasında Maneviyat, Bilime şöyle der: "Rahibe, senin yeteneğine
ihtiyacım var."
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUM (2)
New
York Üniversitesi, New York, New York, ABD
Vanderbilt
Salonu
10
Mart 1970
Bhagavad
Gita'nın ikinci bölümü, Bilgi Yogası olan Sankhya Yoga olarak adlandırılır.
Arjuna'nın savaşa karşı argümanları, insan anlayışımız için çok açıktır. Shri
Krishna, Arjuna'nın kalbini okudu. Arjuna'nın zihninde kafa karışıklığı
şiddetleniyordu. Kshatriya kanındaki bir adamın kendini değersiz hissetmesini
insanlığa olan sevgisiyle karıştırdı. Ancak Arjuna'da samimiyet eksikliği
yoktu. Ağzı kalbinin hissettiğini söylüyordu. Ne yazık ki, samimiyeti
bilinçsizce cehalete sığındı. Krishna, Arjuna'ya aydınlanma vermek istedi.
"Ey Arcuna, sözlerinle bir filozofsun, eylemlerinle değilsin. Gerçek bir
filozof ne yaşayanların ne de ölülerin yasını tutar. Ama Arjuna, üzülüyorsun ve
üzülüyorsun. Söyle bana neden bu insanların beklenen ölümü için yas tutuyorsun?
Sen vardın, ben vardım, onlar da var oldular. Var olmaktan asla
vazgeçmeyeceğiz."
Az
önce Arjuna'nın felsefesinden bahsettik. Aslında benzer bir durumda biz de aynı
şekilde davranırdık. Gerçek felsefeyi çalışmak gerçekten zordur, onu öğrenmek
daha da zordur, en zoru onu yaşamaktır.
Sanskritçe
felsefe sözcüğü "görmek", "görmek" anlamına gelen
darshan'dır. Sri Ramakrishna'nın önemli sözü şudur: "Geçmişte insanların
vizyonları (darshan) vardı, bugün insanlar darshan (felsefe) çalışıyor!"
Aynı
derecede önemli olan "Eski Ahit" mesajıdır: "Yaşlı adamlarınız
rüya görecek ve genç adamlarınız vizyon görecek."
Arjuna
ilk kez Sri Krishna'dan yaşam ve ölümle ilgili insani inancının gerçeğe
dayanmadığını öğrenmek zorunda kaldı. İllüzyonlarla şaşkına döndüğünü hissetti.
Aydınlanma için Sri Krishna'ya dua etti: "Ben senin mütevazi öğrencinim.
Öğret bana, benim için en iyi olanı söyle." Arjuna'nın ağzından ilk defa
"öğrenci" kelimesi çıktı.
Şimdiye
kadar, Shri Krishna onun arkadaşı ve yoldaşı olmuştur. Öğrenci şunu öğrendi:
“Evreni dolduran gerçek, ölümsüz Yaşamdır. Vücut geçicidir. Ruh, insandaki
gerçek ya da gerçek insan ölüme tabi değildir, ölümsüzdür. Ruh öldürmez,
öldürülemez de. Ruh değişmez ve ebedidir, doğum ve ölümün ötesindedir. Bu
gerçeği bilen öldürmez ve cinayete sebep olmaz.
Arjuna
sözde Kurukshetra savaşı değil, yaşam savaşı vermek zorundaydı. Gücü vardı.
Bilgeliğe ihtiyacı vardı. Fiziksel zihnin kasvetli bir bilincine sahipti. Ruhun
kutsallığının güneşi kadar parlak bir bilince ihtiyacı vardı.
Sri
Krishna "doğum", "yaşam" ve "ölüm" terimlerini
kullandı.
Doğum,
ruhun reenkarnasyon yolculuğunda, evrim sürecinde ruhun daha düşük bir bedenden
daha yüksek bir bedene geçişidir. Sankhya sistemi, neden ve sonucun mutlak
özdeşliğini onaylar. Sebep, sessizce ve gizlice sarılmış sonuçtur ve sonuç,
aktif ve açık bir şekilde açılmış nedendir. Sankhya felsefesine göre evrim asla
sıfırdan, sıfırdan başlayamaz. "Ol"un ortaya çıkması ancak "olmuş"un
varlığından mümkündür. Wordsworth'ün The Signs of Immortality'deki ölümsüz
deyişiyle zihnimizi dolduralım:
Doğumumuz
sadece uyku ve unutkanlık:
Bizimle
yükselen Ruh, Yıldızlar? hayatlarımız
Gün
batımı başka bir yerdeydi
Ve
uzaktan geliyor:
Tamamen
habersiz değil
Ve
mutlak çıplaklıkta değil,
Ve
doğaüstü bir mutluluk bulutu getiriyor.
Biz
gerçekten Tanrı'dan geldik
Hangisi
bizim evimiz.
Burada
şair bizi ruhun ebedi yolculuğunun gizemiyle tanıştırır ve bize solmayan
Kaynağı hatırlatır.
Hayat
nedir? Bu, ruhun İlahi Olan'ı burada, yeryüzünde tezahür ettirmesi ve
gerçekleştirmesi için tek fırsattır. Hayat yolculuğuna başladığında Infinity
onunla el sıkışır. Yolun yarısı geçildiğinde Eternity onunla el sıkışır. Yaşam
yolu bittiğinde Ölümsüzlük onunla el sıkışır. Hayat, maneviyat içinde
yaşadığında mükemmel bir hayat yaşar. Hayat maneviyat içinde yaşadığında,
Tanrı'nın nefesi, ahlakın buyruklarının ve görev taleplerinin çok üzerinde
durur.
Allah
insan hayatına şöyle der: “Kalk, uyan, çabala! Hedef senin." İnsan hayatı
Tanrı'ya, “Bekle, dinleniyorum. Uyuyorum. uyukluyorum." Aniden hayat
davranışlarından utanır. Ağlayarak "Baba ben gidiyorum" diyor.
Heyecanla "Baba geliyorum" diyor. Gülümseyerek "Baba ben
geldim" diyor.
Hayat,
bir sorun, ruh tarafından, bir çözümle çözülebilir, ama bunun için kişi önce
içeriden uyanmalıdır.
İçsel
hayatı yaşayan, ölümün gerçekten onun dinlenme yeri olduğunu bilir. Onun için
ölüm, yeryüzünden silinmekten başka bir şey değildir. O anlam dolu bir
bakımdır. Bilincimiz ilahi bir şekilde dönüştüğünde, ölüme hiç gerek
kalmayacak. Hayatı dönüştürmek için barışa, ışığa, mutluluğa ve güce
ihtiyacımız var. Bu ilahi nitelikler için haykırıyoruz. Bizim özlemimiz için
haykırıyorlar. Bize sonsuz yaşam vermekle eşit derecede ilgileniyorlar. Ama bedenimiz,
yaşamımız, aklımız, kalbimiz ve ruhumuz birlikte talip olmadıkça, ilahi güç,
ışık, mutluluk ve huzur bizi ele geçiremez.
Beden
ölür ama ruh ölmez. Beden uyur, ruh uçar. Gita'nın bu bölümünde ölüm ve ruhla
ilgili ruhu harekete geçiren sözleri hatırlayalım. “Bir insanın eski
kıyafetlerini yenileriyle değiştirmesi gibi, bedenin sakini, ruh da yıpranmış
bedenleri terk ederek yeni bedenlere girer. Ruh bedenden bedene hareket eder.
Onu ne silahlar kesebilir, ne ateş yakabilir, ne su ıslatabilir, ne de rüzgar
onu kurutabilir.” Ruh budur ve ruhun varlığı ile kastedilen budur.
İntegral
Yoga'nın kurucusu Sri Aurobindo'nun önemli sözleriyle ölümün varlığından, eğer
varsa, bahsetmek akıllıca olacaktır. "Ölümün kendi başına ayrı bir varlığı
yoktur" diye haykırıyor. - Sadece bedenin parçalanması ilkesinin sonucudur
ve bu ilke onda zaten mevcuttur, fiziksel doğanın bir parçasıdır. Aynı zamanda
kaçınılmaz değildir; eğer insan gerekli bilinç ve güce sahip olsaydı, çürüme ve
ölüm kaçınılmaz olmazdı.”
Ölüm
dediğimiz şey cehaletten başka bir şey değildir. Ölüm sorununu ancak hayatın ne
olduğunu bildiğimiz zaman çözebiliriz. Hayat sonsuzdur. Doğumdan önce vardı ve
öldükten sonra da var olacak. Hayat doğumla ölüm arasında da vardır. O, doğumun
ve ölümün ötesindedir. Hayat sonsuzdur. Hayat ölümsüzdür. Sonsuz Gerçeği arayan
kişi, Schopenhauer'ın şu sözüne katılamaz: "Ölümsüzlüğü istemek, büyük bir
yanılgının ebediyen korunmasını istemektir." Ölümsüzlük yaşamının insanda
ısrarla arayıcı olduğuna dair hiçbir şüphe gölgesi yoktur, çünkü onun varlığı,
evreni aydınlatan Yüceler Yücesi'nin Görüsüne ve Yüceler Gerçeği'ne tanıklık
eder. yaratılışı yerine getirir.
Sonra
mürit Arjuna şunu öğrenir: "Görevini yap. kararsız kalmayın Korkak olma.
Sen bir Kshatriya'sın. Bir Kshatriya için savaştan daha büyük bir çağrı
olamaz."
Bir
Kshatriya'nın (savaşçı) görevi asla bir münzevinin görevi olamaz. Ancak bir
münzevi bile bir Kshatriya görevini yapmamalıdır. Bir kshatriya da dünyadan
vazgeçen kişinin yolunu izlememelidir. Taklit arayan için değildir. Emerson'dan
da "Taklit intihardır" diye öğreniyoruz.
Bir
savaşçının görevi savaşmak, gerçeğin onaylanması için savaşmaktır.
"Zaferiyle bütün yeryüzünü elde eder, ölümüyle cennetin kapıları ona
açılır."
Sri
Krishna, Arjuna'ya Sankhya'nın (Bilgi) Yolunu ifşa etti: “Arjuna, onları bir
olarak kabul et - zafer ve yenilgi, neşe ve keder, kazanç ve kayıp. Onlar için
endişelenme. Kavga! Böyle savaşarak günah getirmezsin."
Öğretmen
zaten Bilgi Yolunu (Sankhya Yoga) açmıştır. Şimdi öğrenciye Eylem Yolunu (Karma
Yoga) öğretmek istiyordu. Arjuna bu ikinci yolun, eylem yolunun verimli
olduğunu ve aynı zamanda ona kurtuluşu getireceğini öğrenince şaşırdı. Görkemli
Gerçek şudur: “Senin doğuştan hakkın Eylemdir, onun sonucu ya da meyveleri
değil. Eylemin meyveleri hedefin olmasın ama eylemsizliğe de bağlı olma. Aktif
ve dinamik olun, ödül beklemeyin." Isha Upanishad'ın öğretisiyle aynı anda
bilincimizin alevini yakabiliriz: "Eylem bir kişiye yapışmaz."
"Yoga"
terimini zaten kullandık. Yoga nedir? "Soğukkanlılık" der Sri
Krishna, "Yoga'dır." Ayrıca, "Yoga, eylem halindeki becerikli
bilgeliktir" diyor.
Arjuna'nın
içsel gelişimi inanılmaz. Artık kendini arzu hayatından kurtarma ihtiyacı
hissediyor. Sri Krishna ona, tıpkı bir kaplumbağanın tüm pençelerini ustaca
tutması gibi, kendisini duyuların esaretinden nasıl tamamen ayırabileceğini
öğretir. Duyulardan uzaklaşmak ya da duyu nesnelerinden uzaklaşmak, hiçbir
şekilde insanın yolculuğunun bittiği anlamına gelmez. "Duyulardan sadece
geri çekilme, arzunun doğuşuna son veremez. Arzu ancak Yüce göründüğünde
kaybolur. Arzu-yaşam O'nun Huzurunda yok olur. Daha önce değil".
Bu
ikinci bölüm, Sankhya Yoga ve Karma Yoga'ya çok fazla ışık tutuyor. Asla
birbirleriyle çelişmezler. Biri bağımsız meditatif bilgidir, diğeri adanmış ve
özverili eylemdir. Aynı hedefe sahipler. Hedefe giden iki farklı yolu takip
ederler.
Duyguların
yaşamına dönelim. Duyuların yaşamı kesintiye uğramamalıdır. Duygu hayatı,
İlahi'de ve İlahi için yaşanmalıdır. Dış bakım değil, iç bakım gereklidir.
İnsandaki hayvan, tam dönüşümü için insandaki İlahi Olan'dan vazgeçmelidir.
Hayvani hazzın yaşamı, ilahi saadetin her şeyi yerine getiren yaşamında durmalı
ve yakıcı nefesini kesmelidir.
Katha
Upanishad, sürekli yükselen Merdivenin basamaklarını duyurur.
Duyuların
üzerinde duyuların nesneleri vardır,
Duyu
nesnelerinin üzerinde akıl vardır,
Aklın
üstünde - akıl,
Aklın
üstünde - "Ben",
"Ben"
in üstünde - Tezahür etmemiş,
Tezahür
Etmemiş Olanın Üstünde -
vücut
bulmuş Yüce,
Yüce
olan bu Yüce,
İlk
Amaç.
Yukarı
çıktığımızda neler olduğunu gördük. Duyu nesneleri hakkında düşündüğümüzde
neler olduğunu görelim. Gita şöyle der: Duyuların nesnelerine odaklanmak
bağlılığı doğurur, bağlılık arzuyu doğurur. Arzu (yerine getirilmemiş) bir öfke
hayatı doğurur. Öfkeden yanılsama doğar; yanılgıdan hafıza bozukluğu. Makul
bilgelik, belleğin karmaşasında kaybolur. Hikmet olmadığında, yıkım içeride,
dışarıda, aşağıda ve yukarıdadır.”
Yıkım
dansı sona erdi. Size kurtuluş diliyoruz. Yalnızca disiplinli, kendine hakim
aday, bir barış akışıyla kutsanacaktır. Son olarak, aday kurtuluş, içsel
aydınlanma tarafından kucaklanacaktır.
(Darshan
gibi Sanskritçe sözcükler, Sri Chinmoy tarafından aksan işaretleri yerine
tanıdık Sanskrit harf eşdeğerleri kullanılarak İngiliz alfabesinin serbest
stildeki harfleriyle yazılmıştır.)
SAMİMİYET
VE MANEVİLİK
Oldukça
Dickinson Üniversitesi, Teaneck,
New
Jersey, ABD
11
Mart 1970
Günlük
hayatımızda samimiyet ve maneviyat çok önemlidir. İnsan hayatı, ancak hayatın
çeşitliliğinde Gerçeğin maksatlı bir şekilde onaylanmasına dayandığında
başarılı olabilir.
Sevgi
dolu bir Tanrı için samimiyet, hayatın vahşi doğasında bir vahadır. Kesinlikle
samimi olmak son derece zordur, ancak fiziksel, yaşamsal ve zihinde samimiyete
ihtiyacımız var. Sonuçta samimiyet nedir? Samimiyet, içimizin derinliklerinde
dinamik bir attır ve binicisi de psişik varlığımızdır.
Thomas
Carlisle şöyle diyor: “Kendiniz de dürüst olmaya çalışın. Dürüst olursanız, o
zaman emin olun: dünyada bir dolandırıcı daha az olacak. Bu kesinlikle
doğrudur. Dürüst olabilirsek, kesinlikle dürüst olabilirsek, o zaman
hayatlarımız gerçek anlam ve anlamlarına sahip olacaktır.
Şimdi
maneviyat nedir? Maneviyat, bir kişinin en uzağa koşmak, En Yüksek'e uçmak, En
İç'e dalmak için içsel dürtüsüdür.
İsteksiz
kişi, kendi kusurlarını ve sınırlamalarını ortadan kaldırma niyeti, isteği ve
yeteneğinden yoksun olmasına rağmen, başkalarının kusurlarını ve
sınırlamalarını eleştirecektir. Maneviyat adamı samimidir. Başkalarının
kusurlarını eleştirmemekle kalmaz, aynı zamanda kendi eksikliklerinin de
tamamen farkındadır ve bunları düzeltmeye çalışır. Ayrıca dünyanın kusurlarını
kendisininmiş gibi kabul eder ve kendi tabiatını mükemmelleştirerek onları
düzeltmeye çalışır.
Samimiyet
ışığı görmek ister. Maneviyat, Işığın ne olduğunu, Işığın nerede bulunduğunu,
Işığın nasıl görülebileceğini samimiyetle gösterir.
Sıradan
bir insan bedeni ruhtan çok daha fazla sever. Spiritüel insan ruhu bedenden çok
daha fazla sever. Neden? Bedeninin ancak elli, altmış, yetmiş ya da seksen yıl
dayanacağını bilir ve sonra ondan ayrılmak zorunda kalır. Her yeniden
doğduğunda farklı bir bedene bürünür ama ruhu tüm yaşamı boyunca aynı kalır.
Ruhun Yüce'nin bilinçli bir temsilcisi olduğunu, yeryüzünde somutlaşan Gerçeği
her enkarnasyonda açığa vurduğunu ve tezahür ettirdiğini bilir. Bu nedenle
manevi insan ruhu bedenden daha çok sever.
Bununla
birlikte, sonsuz Gerçeğin deneyimli arayıcısı, hem ruha hem de bedene eşit önem
verir. Daha Yüksek, İlksel, Aşkın Ötesine nüfuz etmek için bir ruha ihtiyacı
olduğunu bilir. Ancak şuurun üst katlarında ulaştığı Hakikat'in tecellisi için
de bir bedene ihtiyacı vardır. Kendi içindeki Kutsallığı tezahür ettirmek için
fiziğe ihtiyacı var. Tanrı'nın Vizyonunu ve Tanrı'nın Gerçeği'ni burada,
yeryüzünde, bedeninin içinde ve aracılığıyla gerçekleştirebilir.
Bir
bedene ihtiyacımız var, bir ruha ihtiyacımız var. Beden ışık, daha fazla ışık,
bol ışık için haykırıyor. Ruh tezahür, Tanrı'nın tam tezahürü ve burada
yeryüzünde mükemmel Mükemmellik için haykırıyor.
Dünyanın
samimi bir insana ihtiyacı olduğu gibi, Tanrı'nın da manevi bir insana ihtiyacı
vardır. Samimi bir insan olmadan dünya zayıf olacaktır. Manevi insan olmadan,
Tanrı yeryüzünde tamamlanmamış kalacaktır. Samimiyet Tanrı'nın Kalbidir,
maneviyat Tanrı'nın Nefesidir. İnsan samimiyetimizi Tanrı'ya sunduğumuzda,
Tanrı Sevginin kendisi olur. Sınırlı manevi çağrımızı Tanrı'ya sunduğumuzda,
Tanrı Sevincin kendisi olur, Gururun kendisi olur.
Manevi
bir insan, içsel ışığıyla burada, maddi dünyada kolayca başarılı olabilir. Bu
ışık onun ruhunun gücüdür. Bu güç yıkıcı değil, yaratıcıdır. Manevi bir insan
dış dünyayla uğraşırken, dünyadaki hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkmasına
gerek yoktur. Ruhunun gücü, yeryüzünde Cennetin Krallığını kurmasına yardımcı
olmak için her zaman ön plana çıkacaktır.
Samimi
bir insan yeryüzünde çok önemlidir. Ancak samimiyet onu çok uzağa götüremez.
Arkadaşlarına, ailesine ve dünyanın geri kalanına karşı samimi olabilir ama
içsel bir çağrısı yoksa Sonsuzluğa, Sonsuzluğa ve Ölümsüzlüğe giremeyecektir.
Şüphesiz o, sıradan, samimiyetsiz bir insandan çok daha üstündür. Ama bilinçli
bir istek duyma ihtiyacı duymuyorsa, Ötenin Işığına dönüşme ihtiyacı
hissetmiyorsa, içsel bir dürtü yoksa, o zaman Aşkın Amaç onun için sonsuza
kadar uzak bir hayal olarak kalacaktır. Amacı sadece sınırlı mükemmellik,
sınırlı neşe ve sınırlı başarıdır.
Manevi
bir kişinin içsel bir açlığı vardır. Bu açlık kalıcıdır. Sınırsız olana,
Sonsuzluğun kendisine duyulan açlıktır. Onun memnuniyetsizliği, istediğini elde
etmeyen sıradan bir insanın memnuniyetsizliği değildir. Manevi bir kişi
dünyadan memnun olmadığında, tam olarak dünyanın zenginliklerinin gerçek bir
değeri olmadığını hissettiği için tatminsizdir. Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve
Ölümsüzlüğü ister ve bunları ancak çabalayarak elde edebilir. Özlem sahibi olmak
için Allah'ın sonsuz Merhametine ihtiyacı vardır ve daima Allah'ın sınırsız
Rahmetinin nurunun tadını çıkarmak ister.
Aynı
zamanda manevi bir insan, samimi bir insanı hor görmez. Bu samimi adamı küçük
kardeşi olarak görüyor. Bugün kimde samimiyet varsa, yarın maneviyat dünyasına
girmek için tam bir fırsata sahip olur.
Samimiyet
ve maneviyat el ele gitmelidir. Bir kişi sadece samimiyete sahipse, Tanrı'yı
\u200b\u200bidrak etme onun için ancak uzak gelecekte doğacak. Ama samimiyetle
birlikte maneviyata sahipse, o zaman çok yakında Tanrı'yı \u200b\u200bidrak
etmeye mahkumdur. Samimiyetin yardımıyla yavaş ve istikrarlı bir şekilde
Tanrı'ya doğru ilerleyebiliriz. Maneviyat yoluyla, Tanrı'yı hızlı, ikna edici
ve muzaffer bir şekilde kendimize çekebiliriz.
İRADE
GÜCÜ VE ZAFER TAÇI
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi,
Stony
Brook, New York, ABD
11
Mart 1970
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Brihadaranyaka
Upashnishada'dan
İrade
gücü. irade nedir? İrade gücü, bir kişinin Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlüğün
tam kalbine girmesi için bilinçli bir iç dürtüsüdür. Adanmış bir hayat yaşamak,
Tanrı'nın İradesinin bilinçli bir çocuğu olmaktır. Aspirasyon hayatında çok
önemli iki şey vardır: irade gücü ve dua.
Dua
dişil yöndür. İrade erkektir. Ancak hem dua hem de irade çok etkilidir ve her
ikisi de aynı sonuca götürebilir.
İrade
gücü, evrende sürekli gelişen ve kendini gösteren bir gerçekliktir. Zaman zaman
biz ölümlüler için irademiz ile arzumuz arasında ayrım yapmak zordur. Tanrı'nın
sevgi dolu Lütfu tarafından desteklenen ve yönlendirilen kararlı kişisel
çabayla hedefimize ulaşmak istiyoruz. Bir şeyi başarmak için irademizi
kullandığımızda bir bedel öderiz; ve bir şeyi başarmayı arzuladığımızda, çoğu
zaman hiçbir şey ödemeyiz, sadece arzu ederiz. Bu durumda hiçbir çaba, hiçbir
bilinçli çaba yoktur, dolayısıyla başarı beklenemez.
İnsan
İradesi ve İlahi İrade. İnsan iradesi kumdan yapılmış bir ip gibidir. Her an
yıkılabilir. İradenin İlahi gücü, içimizdeki her şeyi gerçekleştiren Ötesine
doğru evrilen hevesli insandır.
Zafer
Tacı. En büyük zafer nedir? En büyük zafer kendini keşfetmektir.
Otmonam
viddhi - Kendini tanı. Kendini bilmekten daha büyük bir zafer olamaz. Halkı
fethetmek insani bir zaferdir. Bu zafer sınırlıdır. Sezar, "Veni, vidi,
vici - Geldim, gördüm, yendim" dediğinde, bir insan zaferini kastediyordu.
Ancak Tanrı'nın Oğlu, "Baba, Senin İsteğin yapılacak" dediğinde,
insan özlemi En Yüce Olan'ın sonsuz Işık-Bilgeliğine girdi. Gerçek zafer, ancak
kişi İçsel Pilotuyla bilinçli, bölünmez bir birlik oluşturduğunda elde edilir.
Tanrı'nın
gülümsemesi, insanın zaferinin tacıdır. Ve sonsuz çaba, sonsuz zaferin
gururudur. Özlem yok, farkındalık yok. Farkındalık yok, vahiy yok. Ve ifşa
yoksa, ilahi Gerçeğin burada, yeryüzünde tezahürü de yoktur.
Sayısız
arzunuz olduğu için dünyada yaşamak istiyorsunuz. Size öyle geliyor ki, dünyada
yapılması gereken birçok şey var. Ancak bu arzuların yerine getirilmesine gerek
yoktur, bunlar gerçekleştirilemez ve Allah'ın izni olmadan yerine
getirilmeyecektir.
Kendinizi
keşfetmeye çalıştığınızda, gerçekte kim olduğunuzu bilmek istediğinizde,
Allah'ın sonsuz lütfu sizi aydınlatır. Kendinizi açarak, burada yeryüzünde
Tanrı'nın Her Şeyi Bildiğini, Her Şeye Gücü Yettiğini ve Her Yerde Bulunduğunu
keşfedebilirsiniz. Tanrı'yı idrak etme ve Tanrı'nın tezahürü burada, dünyada ve
başka hiçbir yerde gerçekleşebilir ve gerçekleşecektir.
İrade
gücüyle dolmak için konsantrasyona, meditasyona ve tefekküre ihtiyacımız var.
Konsantre olabilmemiz gerekiyor. Konsantrasyon mükemmel olduğunda, meditasyon
başlamalıdır. Meditasyon mükemmel olduğunda, tefekküre geçmemiz gerekir.
Konsantrasyon
nasıl öğrenilir? Sadece kitap okuyarak mı? İmkansız yok. Kitaplar bize ilham
verecek, daha fazlası değil. Konsantrasyonun sırrını bilmek için, manevi
Öğretmene dönmeniz gerekir. Dış bilgi için üniversitede okumaya gidersiniz.
Aynı şekilde içsel bilgi de birinden alınmalıdır. Hazine senin içinde, bu
doğru. Ama birinin onu nasıl bulacağını ve anahtarın nerede olduğunu göstermesi
gerekiyor. Okula gidiyorsunuz ve her konunun kendi öğretmeni var. Ama ruhsal
hayatta tek bir konu vardır ve o konu kendini gerçekleştirmedir. Gerçek bir
Üstat size öğretmek, rehberlik etmek, aydınlatmak ve sizi gerçekleştirmek için
fazlasıyla yeterlidir.
Meditasyon.
Meditasyonun da özellikle başlangıçta öğrenilmesi gerekir. Yolculuğunuzun
şafağında, meditasyon öğrenilmelidir. Şu anda üniversitede okuyorsunuz. Ama bir
derece aldıktan sonra, oraya gitmeyi bırakıyorsun. Kendiniz Tanrı'yı idrak
ettiğinizde veya meditasyonda çok ustalaştığınızda, bir öğretmene ihtiyacınız
kalmaz. Ama sadece o zaman, daha önce değil.
Sonra
manevi merdivenin son basamağı olan tefekkür gelir. Kişisel bir Tanrı ya da
kişisel olmayan bir Tanrı üzerinde tefekkür edebilirsiniz. Önce kişisel
Tanrı'ya gitmek ve O'nun aracılığıyla gayrişahsi Tanrı'ya geçmek her zaman daha
kolay, daha güvenli ve daha tatmin edicidir.
İrade
ve zafer tacı. Manevi yaşamda tek bir şey gereklidir - özlem. İrade gücünü ve
zafer tacını ortaya çıkaran, kalbimizin sürekli çabasıdır.
Birlikte
acele edelim. Hedefi gerçekleştirmeye can atan ruh, bugünün aciliyetinde burada
ve şimdi bizimdir.
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUM (3)
New
York Üniversitesi, New York, New York, ABD
Vanderbilt
Salonu
17
Mart 1970
Gita'nın
ikinci ve üçüncü bölümlerinde Sri Krishna, Arjuna'yı birkaç Yogik ışıkla
kutsadı. Dördüncü bölümde, Arjuna'yı bir ruhsal ışık seliyle kutsar. Yoga'nın
gizemlerini geniş çapta ve açık bir şekilde ortaya koyuyor. Arjuna, Sri
Krishna'nın bu ebedi Yoga'yı Vivasvan'a (Güneş Tanrısı) öğrettiğine inanmakta
zorlanıyor. Vivasvan onu oğlu Manu'ya devretti ve Manu da onu kraliyet
Rishilerine geçtiği oğlu Ikshvaku ile paylaştı. Vivasvan, Shri Krishna'nın
doğumundan çok önce gün ışığını gördü. Doğal olarak, Sri Krishna'nın ifadesi
Arjuna'yı bir kafa karışıklığı denizine sürükler.
Şimdi
reenkarnasyonun ebedi gizemi ortaya çıkıyor. Shri Krishna, "Arjuna, sen ve
ben sayısız doğum yaptık. Hepsini biliyorum ama hafızan seni yanıltıyor. Ve
doğumun ve ölümün ötesinde olmama ve tüm varlıkların Yüce Rabbi olmama rağmen,
Prakriti'mi (doğamı) kontrol altında tutarak fiziksel evrende kendi Maya'm
aracılığıyla kendimi gösteriyorum.
Maya
"yanılsama" anlamına gelir. Aynı zamanda fani şeylerin gerçek
dışılığına da işaret eder; gerçek dışı, Maya olarak da adlandırılan dişil
olarak kişileştirilir. Dharma ve maya sözcükleri, Hint ruhunun sürekli ve
kendiliğinden ifadesidir. Himalayalar ölçeğinde bir Vedantist olan Shankara'ya
göre, yalnızca bir Mutlak Gerçek, Brahman vardır ve O'ndan başka hiçbir şey
yoktur. Vedanta'dan türetilen Advaita veya Monizm, onun etkili felsefesidir.
Sadece Brahman vardır. Brahman'ın dışında hiçbir şey yoktur. Zihinsel
bakışımızın önünde göründüğü şekliyle dünya, kozmik bir illüzyon, yanıltıcı bir
hapishanedir. Ancak gerçek bilgi içimize doğduğunda cehaletin tuzaklarından ve
doğum ve ölümün tuzaklarından kendimizi kurtarabiliriz.
Olan
gerçektir. Görünen gerçek değil. Sonsuz Hayat gerçektir. Cehalet ve ölüm gerçek
dışıdır. Maya, gizemle dolu bir tür enerjidir. Elektriğin enerji olduğunu
biliyoruz ama elektriğin ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Aynı gerçek Maya
için de geçerlidir. Tanrı tezahür alanına girmek için Maya Enerjisini kullanır.
Bu, birçoğu tarafından Bir olma süreci ve dahası, çoğun orijinal Bir'e
dönüşüdür.
Prakriti
"Doğa" anlamına gelir. O, tezahür eden yaratılıştaki her şeyin
orijinal nedeni olduğu kadar maddi nedenidir. Purusha sessiz Yüzdür. Prakriti
canlandırıcı Gülümsemedir. Purusha saf, tefekkür bilincidir, Prakriti ise
gelişen ve dönüşen bir bilinçtir. Prakriti'de ve Prakriti aracılığıyla - Kozmik
Oyunun tamamlanması.
Arjuna,
Sri Krishna'yı sevgili kuzeni olarak biliyordu; daha sonra onu can dostu olarak
tanıdı; daha sonra onu sevgili Guru'su veya manevi Üstadı olarak tanıdı. İşte
bu bölümde, Shri Krishna'yı Dünyanın Yüce Lordu olarak tanımaya başlar. Shri
Krishna der ki, "Ne zaman kötülük galip gelse ve doğruluk azalsa, Kendimi
cisimleştiririm. Erdemli olanı korumak ve muhafaza etmek ve kötülük yapanlara
bir son vermek için, dharma'yı kurmak için çağdan çağa kendimi
gösteririm." Sri Krishna'nın bu ruhları harekete geçiren sözlerinden,
O'nun hem orijinal Bilgi hem de Yüce Güç olduğunu hemen anlıyoruz. Kendinden
emin bir şekilde gülümseyerek Arjuna'yı büyük Güç Santrali'nden gelen yüksek
voltajlı ruhsal akımla doldurur.
Saubhavomi
yuge yuge
Kendimi
çağdan çağa enkarne ediyorum.
Şimdi
Shri Krishna kendisinin bir Avatar olduğunu ilan ediyor. Avatar, Tanrı'nın
doğrudan inişidir. Tezahür etmiş dünyada, Sonsuzu cisimleştirir.
Hindistan'da
kendisini Avatar ilan eden bir ruhani öğretmen var. Ne yazık ki, hem Batı'da
hem de Doğu'da acımasız bir alay konusu haline geldi. Bu iğneleyici alayla
cesurca mücadele edemediği için, sonunda başarısız politikasını değiştirmek
zorunda kaldı. Gururlu ifadesi bunu bir adım öteye taşıdı: "Sadece ben
değil, herkes Avatar'dır." Her Avatar'dan beri kim kimi eleştirecek? Ve
böylece, kendini Avatar ilan eden kişi şimdi rahat bir nefes aldı.
Saçma
gelebilir, ancak Hindistan'da neredeyse her öğrencinin Guru'sunu Tanrı'nın
doğrudan soyundan gelen bir Avatar olarak ilan ettiği bir gerçektir. Guruları
hakkında konuşurken öğrencilerin üzerine bir coşku dalgası çöker. Ruhani dev
Swami Vivekananda, Doğu Bengal, Hindistan'da Avatarların mantar gibi büyüdüğünü
söylemekten kendini alamadı. Öte yandan, yalnızca tek bir Avatar'ın, yani
Tanrı'nın Oğlu'nun var olduğunu ve olabileceğini söylemek de aynı derecede
saçmadır.
Bir
Avatar her geldiğinde, çağın ihtiyacına göre evrim sürecinde farklı bir rol
oynar. Özünde, bir Avatar diğerinden farklı değildir. Gerçek Avatar, Sri
Ramakrishna Gerçeği ifşa etti: "Rama olan, Krishna olan, şimdi Ramakrishna
formundadır."
İki
sonsuz karşıt vardır: iyi ve kötü. Sri Krishna'ya göre, ahlaksızlık maksimum
yüksekliğine ulaştığında, Tanrı bir Avatar şeklinde insan kıyafetleri giymek
zorundadır. Sri Krishna'nın gelişi, en karanlık şeytani güç olan Kamsa ile
uğraşmak zorunda kaldı. Aynı şekilde, acımasız zorba Hirodes'in de İsa Mesih'in
gelişine ihtiyacı vardı. Noel, İsa'nın doğumu, cehalet yaşamının yok edilmesini
gerektiriyordu. Krishna'nın doğumu olan Janmashtami, cehalet denizinden çıkıp
Bilgi okyanusuna girmek amacıyla Hindistan'da evrensel olarak kutlanmaktadır.
Kişisel
bir Tanrı fikrini kavramanın en kolay ve etkili yolu Avatar ile temasa geçmek
ve onun rehberliğinde kalmaktır. Kişinin Gurusu olarak bir Avatar'a sahip
olmak, yaşam teknesi için güvenli bir liman bulmak demektir. Bu bağlamda
Vivekananda'nın cesur ifadesinden alıntı yapılabilir: “Bu insan tezahürleri
dışında hiç kimse Tanrı'yı \u200b\u200bgöremez. Nasıl konuşursan konuş, ne
kadar çabalarsan çabala, Tanrı'yı insandan başka türlü düşünemeyeceksin."
Pek
çok kişinin görüşüne göre, tıpkı Buda'nın en mükemmel insan olduğu gibi,
dünyanın gördüğü en büyük Avatar da Krishna'dır.
Ayrıca
Anshavatarlar (kısmi Avatarlar) da vardır. Ama Shri Krishna Purnavatara'dır
(eksiksiz Avatar), içinde ve aracılığıyla Yüce'nin tam olarak, kalıntı ve bütün
olmadan tezahür ettiği. İnsan özlemi yükseldiğinde, ilahi Merhamet Avatar'ın
cübbesi içinde alçalır.
"İnsanlar
bana geldiğinde, onları kesinlikle kabul ediyorum." İnsanlığın kanayan
yüreği için bundan daha büyük bir teselli olamaz. Krishna'yı inançla kabul
edersek, şüphe duyan zihnimizi aydınlatır. Krishna'yı sevgiyle kabul edersek,
acılarımızı hayati derecede arındırır. Krişna'yı bağlılıkla kabul edersek,
hayatımızın cehaletini-karanlığını Kendi sonsuz Hayatının bilgi-güneşine
dönüştürür.
Şimdi
Shri Krishna zihinlerimizin tekrar kasta dönmesini istiyor. Kast sisteminin
dörtlü düzenini her kastın eğilimlerine ve amellerine göre yaratanın kendisi
olduğunu söyler. Doğuma ve kalıtıma tüm önemi veren, yetenek ve başarılarla
bolluk içinde kutsanmış olanları kasten görmezden gelen insanlar var. Sonuç
olarak, toplum topyekun düzensizliğin amansız darbelerine katlanmak zorundadır.
Doğru, köken ve kalıtımın önemi vardır. Ancak bu sözde anlam bize bir nebze
olsun ışık ve hakikat veremez. Burada, dünyada, En Yüksek'e dönüşüyoruz ve En
Derin'i tam olarak eylemle, sakin ve asil olarak tezahür ettiriyoruz.
16.
ayetten 22. ayete kadar Krishna'nın eyleme, eylemsizliğe ve yanlış eyleme nasıl
ışık tuttuğunu görüyoruz. Eylem, gerçek eylem, sadece vücudunuzu hareket
ettirmek değildir. Eylem kendini vermektir. Gerçek eylem, bağlılığın reddidir.
Gerçek eylem, duyuları kontrol altına almaktır. Yanlış eylem, arzuyla dans
etmektir. Yanlış eylem, içsel varlığınıza itaat etmemektir. Batıl eylem, batıni
ve zahiri hakikat yolundan sapmaktır.
Yaygın
inanışa göre eylemsizlik, atalet, tembellik vb. ile eşdeğerdir. Ancak gerçek
eylemsizlik, bilinçli zihni görkemli bir sakinlik veya trans durumunda tutarken
aralıksız faaliyete girmektir.
İnanç
ve Şüphe dördüncü bölümü tamamlıyor. İman, sadece kişinin inancına duygusal
olarak bağlılık duyması değildir. Bu, Gerçeği keşfetmek, onu gerçekleştirmek ve
içinde yaşamak için yaşayan bir iç nefestir. İnanç, arayıcının kendisini
Tanrı'nın her şeyi gören ve her şeyi yerine getiren İradesine bağlı kalmaya
zorlamak için kendi özgür iradesiyle yaptığı bir eylemdir. Yajur Veda bize
kendini kutsallaştırmanın kutsanmasında çiçek açtığını, kutsanmada Grace'in
çiçek açtığını, Grace'de inancın çiçek açtığını ve inançta Gerçeğin çiçek
açtığını söyler. İnanç başka nedir ? Charles Hanson Towne'dan alıntı yapacak
olursak:
İnancım
hakkında bağırmak zorunda değilim.
Üç
kez anlamlı sakin ağaçlar,
yeşile
duyarlı çim
Ve
gücü olan sessiz yıldızlar
asla
tükenmez.
tepeler
sessiz
Ve
yine de, Tanrı hakkında nasıl konuşuyorlar!
Şüphe
çıplak aptallıktır. Şüphe kesinlikle işe yaramaz. Şüphe, her şeyi yutan harici
bir ateştir. Şüphe içsel ölümdür.
"Sauuayotmo
vinauyati - Şüphe sahibi yok olur." O kayıp, tamamen kayıp. Ruh'un yolu
ona kapalıdır. Ayrıca hayatın aydınlanmasının sırrını da inkar ediyor.
Krishna
şöyle der: "Şüpheli bir kişi için ne bizim dünyamız ne de ötedeki dünya
vardır, mutluluk bile yoktur." Yeni Ahit bize aynı gerçeği verir:
"Şüpheci bir zihne sahip olan adam, ne bu dünyadan, ne öbür dünyadan, ne
de son saadetten zevk alır."
Hint
felsefesinin altı sisteminden biri olan Nyaya'da (mantık) şüphenin bir nesnenin
doğası hakkında çelişkili bir yargıdan başka bir şey olmadığını görürüz. Şüphe,
birçok nesnede ortak olan özelliklerin veya hiçbir nesnede bulunmayan
özelliklerin tanınması olgusuyla üretilir. Şüphe tam olarak algının
doğruluğundan yoksun olan şeydir. Üstelik şüphe, yok olduğundan, ancak
algısızlıkta var olur.
Şüphe
tüketen bir kaplandır. İnanç, adaya her şeyi aydınlatan ve her şeyi
gerçekleştiren Yüce olması için ilham veren kükreyen bir aslandır.
Acınası,
kör şüphe, insan yaşamının teknesini şiddetle sallamak istiyor, inancın hayatın
en güçlü ve ikna edici olumlaması olduğu gerçeğinden kesinlikle habersiz.
Şairin
hakikatinin akılda kalan sözleri yüreklerimizi derinden heyecanlandırıyor.
Bir
gün inanç daha iyi
Binlerce
yıllık şüpheden daha!
Seninle
bir ölümlü saat daha iyi,
Sensiz
sonsuz hayattan daha.
İÇ
YOKSULLUK
Fordham
Üniversitesi, The Bronx, New York, ABD
18
Mart 1970
Hepiniz
dünyevi yoksulluğun ne olduğunu biliyorsunuz. Ama manevi bir bakış açısıyla
yoksulluktan bahsetmek istiyorum.
Yoksulluk
çok karmaşık bir kavramdır. Yoksulluk vücudun saflığı değildir. Yoksulluk zihin
açıklığı değildir. Yoksulluk, kalbin maneviyatı değildir. Yoksulluk ruhun bir
gerçeği değildir. Bedenin saflığı ışıktır. Zihnin berraklığı boşluktur. Kalbin
maneviyatı yüksekliktir. Nefsin hakikati hazdır.
Fiziksel
hayatta yoksulluk, bilinçli çabanın olmamasıdır. Manevi yaşamda yoksulluk,
Tanrı'nın İradesi önünde kendiliğinden vazgeçmenin olmamasıdır. Fiziksel
yaşamdaki çaba, bir insana neler yapabileceğini ve nihayetinde kendisi için
neler başarabileceğini söyler. Manevi yaşamda feragat, adaya Tanrı'nın onun
için ne yaptığını, yapmakta olduğunu ve yapacağını söyler.
Yoksulluk
ayıp değildir. Mükemmelliğin ışığında, yoksulluk ne bir ahlaksızlık ne de bir
günahtır. Bu sadece bir sınırlamadır. Yoksulluk bir hastalık değil, bir
engeldir. Bu engel kolaylıkla aşılır.
Sonuçta
yoksulluk nedir? Yokluk acı çekiyor. Acı çekmek nedir? Duygusal ıstırap, zihnin
arzularının sonucudur. Gergin sinirlerin neden olduğu fiziksel ıstırap da
vardır. Kendine inanç olmadığında, bu acı çekmenin başlangıcıdır. Kişi
Efendisine olan inancını yitirdiğinde, ıstırabın yıkıcı soluğuna kapılır.
Manevi
hayattaki yoksulluk, paranın veya maddi varlıkların eksikliği anlamına gelmez.
Manevi yaşamda yoksulluk, Tanrı'ya bilinçli bir çağrının olmaması anlamına
gelir. Manevi yaşamda, bir kişi ancak Tanrı'ya bir an bile zaman ayırmaya gücü
yetmediği zaman yoksulluktan etkilenir. Tanrı'yı düşünerek, Tanrı'ya dua ederek
ya da Tanrı için çalışarak zaman geçiremezse, iç dünyasında gerçekten
yoksulluğa kapılır.
Aday,
tüm yaşamının Tanrı için olduğunu hissettiğinde gerçekten zengindir. Nefesinin
Allah'tan olduğunu görünce daha da zenginleşir. Kendisinin ve Tanrı'nın
birbirine ihtiyacı olduğunu, birbirini sevdiğini ve birbirleriyle sonsuza kadar
gurur duyduğunu ortaya koyduğunda, dünyanın en zengin adamıdır. Bu keşif ancak
ruhun içinde yaşadığında yapılabilir. Müracaatçının nefsi, kalbinin en ücra
köşelerinden sürekli olarak hakikati öne çıkarır ve bu hakikati önüne koyar.
Ruh ona, Tanrı ile ayrılmaz bir şekilde bir olduklarını hissettirir. Tanrı,
Tanrı'nın yeryüzündeki sonsuz Olanaklarını ve Yeteneklerini tezahür ettirmek
için ona ihtiyaç duyar ve Ötenin en yüksek Gerçeğini gerçekleştirmek için
Tanrı'ya ihtiyacı vardır.
Hiçbir
talip, ruhunda yaşıyorsa fakir değildir ve asla fakir olamaz. Ruh bolluktur,
ruh sonsuzluktur. Eğer aday ruhta yaşıyorsa, o özlemin kendisidir,
farkındalığın kendisidir, mükemmelliğin kendisidir. Bir adayın hayatı ışıkla
doludur. Vücuttaki ışık onun güzelliğidir. Hayatideki ışık onun kapasitesidir.
Akıldaki ışık onun ihtişamıdır. Kalpteki ışık onun zaferidir.
İÇ
IŞIK
Pensilvanya
Üniversitesi, Philadelphia,
Pensilvanya,
ABD
18
Mart 1970
Philadelphia,
sana içten selamlarımı sunuyorum. Harikasın. Yeni Dünya Özgürlük Çanı'na ev
verdiniz. Özgürlük yok, ilahiyat yok. Tanrısallık yok - Sonsuzluk yok.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. İç özgürlüğün çanını duyacağımız zaman gelecek.
Özgürlük içinde Tanrı'nın Enkarnasyonu olabiliriz ve olacağız.
Philadelphia,
sen ilahisin. Size "kardeş sevgisi şehri" deniyor. Kardeş sevgisini
yaşamak, Tanrı Sevgisini hissetmek demektir.
İlk
Hintli Avatarımız (Tanrı'nın doğrudan inişi) Shri Ramachandra'nın ne dediğini
biliyor musunuz? “Dese dese kalatrani... — Her ülkede kız arkadaşlar vardır.
Her ülkenin dostları vardır. Ama kardeşini hiçbir yerde bulmak zor."
Şimdi
Pensilvanya Üniversitesi'ndeyim. Pennsylvania ve kurucusu William Penn her
zaman birbirinden ayrılamaz. Penn bir Quaker'dı. Dostlar Cemiyeti'nin de aktif
bir üyesiydi. Bu akşam burada İçsel Işık üzerine bir konferans veriyorum.
Gerçek bir Quaker beni düzeltir ve ona Ruh Işığı dememi isterdi.
5
Haziran 1963 tarihi şüphesiz bu görkemli üniversite için çok önemli bir gündü.
Üniversiteniz, dünya uyanışı ve dünya aydınlanması öğretmeni Dr.
Radhakrishnan'a fahri Hukuk Doktoru unvanını verdiği gündü. Dr. Radhakrishnan
konuşmasında benzersiz, türünün tek örneği bir şey söyledi:
Dünyanın
gözünü güneşe çevirelim. O'na bir bakalım... ne temelsiz iyimserliğe ne de
temelsiz umutsuzluğa kapılmayalım. Statükonun gerçekliğini kabul ediyoruz.
İnsanın içsel özünü, içinde yaşayan ruhu hesaba katalım. Bu ruh tüm karanlığı
ve maddeyi fethedecek.
Işık
Yaratıcıdır, henüz tamamlanmamıştır.
Işık
Yaratılıştır, henüz gerçekleşmemiştir.
Işık,
iç dünyadaki Sessizliğin Sesidir.
Işık,
dış dünyadaki eylemin meyvesidir.
Karanlıkta
yaşadığımızda, insan hayatımız sürekli isteklerdir.
Işıkta
yaşadığımızda, ilahi dünyamız sürekli bir başarıdır.
Fiziksel
ışık güzelliktir.
Yaşamdaki
ışık bir yetenektir.
Akıldaki
ışık büyüklüktür.
Kalpteki
ışık zaferdir.
Işığın
Sırrı ilahi enerjidir. İlahi enerjiden başka bir gizem ortaya çıkar - yaşam.
Hayatın sırrı bir iç disiplindir. Disiplinin sırrı güvendir. Kesinliğin sırrı,
bilinçli olarak vazgeçilen hevesli kişinin Tanrı'nın İradesi ile birliğidir.
Neden
Light'ı seviyoruz? Işığı seviyoruz çünkü hayatı temsil ediyor. Hayatı neden
seviyoruz? Hayatı seviyoruz çünkü Hakikati bünyesinde barındırıyor. Gerçeği
neden seviyoruz? Gerçeği seviyoruz çünkü Gerçek, Gerçekliğin Farkındalığının
nefesidir.
Işık
özgürlüktür. Mükemmellik olmadan özgürlük olmaz. Özgürlük olmadan mükemmellik
olmaz. Özgürlük, farkındalığın ruhudur. Mükemmellik, farkındalığın maddi
tezahürüdür.
İçimizde
parlayan yükselen Işık bize Tanrı'nın bizden ve bizim için olduğunu söyler.
Dışarıdan gelen kör edici ışık bize cehaletten geldiğimizi ve cehaletin bizden
olduğunu söyler. Dış ışığı kullanarak Tanrı'dan ne kadar uzakta olduğumuzu
görürüz.
İçsel
ışığı kullanarak cehaletten ne kadar uzak olduğumuzu görürüz. Tamamen uyanmış
ve şuurlu bir şuurun ışığıyla cehalete ne kadar yakın olduğumuzu görüyoruz ama
bu bizi hiç etkilemiyor. En Yüce Olan'ın Işığını kullanarak, Tanrı'ya ne kadar
yakın olduğumuzu ve aynı zamanda ilahi tezahürümüzden ne kadar hayal
edilemeyecek kadar uzakta olduğumuzu görürüz.
BEDEN
BİLİNCİ
New
York Şehir Koleji, New York,
new
york eyaleti, abd
20
Mart 1970
Beden
bilinci üzerine çok kısa bir ders vermek istiyorum. Önce Sanskritçe birkaç
kelime alıntılayayım: "Sannyosa koru karma sodhano." Bu şu anlama
gelir: “İçsel yaşamı, ruhsal disiplini burada, bedenimizin içinde
uygulamalıyız. Burada, bedenin içinde, ruhun hayatını yaşamamız gerekiyor.”
Kaos
iyidir. Şimdi bile neler olabileceğini görüyoruz. Başka bir salonda ders
vermemiz gerekiyordu ama burada olmak zorundayız. Her şey ters gitmiş gibi görünüyor.
Yani, beden içinde yaşadığımızda çoğu zaman her şey darmadağın olur. Ruhta
olduğumuzda, her şey aydınlanmadır. Şimdi beden aydınlanmadı, gelişmedi ve
ayrıca ilerlemiyor. Bu yüzden düzensizlik yaygın.
Asla
fiziksel bedene bağlı kalmamalıyız. Bununla birlikte, fiziksel bedeni asla hor
görmemeliyiz. Bedene bağlıysak, hemen cehalet tuzağına düşeriz ve sonra
bağımlılık ve sınırlama bataklığında kayboluruz. Aynı zamanda, bedeni, fiziksel
bilinci hor görürsek, burada, dünyada asla tamamen ve mutlak olarak tatmin
olamayız. Gerçeği anlamamız, Gerçeğe dönüşmemiz ve Gerçeği tezahür ettirmemiz
gereken yer burasıdır.
Zamanı
geldiğinde, yani ruh içimizdeki zili çaldığında, fiziksel bilinç hemen zevk
alma zamanının geldiğini düşünür. Vital, Yaradılışı kırıp ezerek yeteneğini
gösterme zamanının geldiğini düşünür. Saldırganlığı veya en iyi ihtimalle
dinamik yeteneği, kendini cesurca ortaya koymak ve Yaradılışa neler
yapabileceğini göstermek istiyor: Tanrı'nın İradesi tarafından öngörülen planı
ne kadar eksiksiz, ne kadar ustaca, ne kadar kendinden emin bir şekilde
değiştirebileceğini. Akıl, Allah'ın Yaratışını sorgulamanın, Yaradan'ı
sorgulamanın, O'nun yeryüzündeki Varlığını sorgulamanın zamanı geldiğini
düşünür. Ruh zili çaldığında, kalp şunu hisseder: "Şimdi seslenme zamanı,
Işık, Barış, Mutluluk ve içsel Gücü, yerine getiren gücü, yok eden değil,
Tanrı'nın Yarattığı ile bölünmez birliğin gücünü, Tanrı'nın tüm Evreni."
Fiziksel
bilinç Gerçeği görmeye çalıştığında, genellikle Gerçeğe büyük bir korkuyla
bakar. Korku ve titreme ile Hakikat ile buluşur. Nefis, Hakikat'e ulaşmaya
çalıştığında, zorla, ne pahasına olursa olsun, acımasızca ve sabırsızca
Hakikati görmek ister. Akıl, Hakikati görmeye çalıştığında ona şüphe, şüphe, iç
dengesizlik ve huzursuzluk gözüyle bakar. Kalp Gerçeği görmek istediğinde, çoğu
zaman Gerçeği neşe, zevk ve içten dua ile görür.
Vücut.
Bir insan olarak bu fiziksel bedenimle gurur duyuyorum. Sahip olduğum ve
olduğum şey tamamen fiziksel bedenim. Vücut, tüm dünyaya gösterebileceğim tek
şey. Bedenimin ben olan tek şey olduğunu hissettiğimde, bırakın ifşa etmeyi,
farkındalığımdan bile çok uzaktayım. Eğer bedenim benim diyebileceğim tek
şeyse, o zaman ayartma, şehvetli zevk, hüsran, yıkım da bana ait.
Ama
ruhuma benim malım diyebilirsem, kendimi ruhumun özüyle bir, ayrılmaz bir
şekilde hissedebilirsem, ancak o zaman hayatımın amacını, hayatımın amacını,
neden dünyada olduğumu, neden Tanrı'nın bana ihtiyacı var ve yapacağı işi
burada, yeryüzünde benim aracılığımla yapacak. Dünyada yaşıyorum çünkü dünyada
özel bir amacım, bir görevim var. Her insan, sunacak özel bir şeyi olduğunu
hissetmeli ve bu mesaj doğrudan ruhtan gelmeli ve fiziksel bilince girmelidir.
Bir
insan olarak, aydınlanmamış bir insan olarak övünüyorum, gurur duyuyorum.
"Büyük bir gücüm var" diyorum. Fakat bak. Önemsiz bir karınca beni
ısırdığında sinirlenirim, aklımı kaybederim. Bir Güney Hindistan sivrisinek
beni soktuğunda, şiddetle çıldırırım. Basit bir sivrisinek beni iç dengemden
mahrum ediyor. Yüzlerce ve binlerce sivrisineği yok edecek kadar gücüm var. Ama
bir sivrisinek beni soktuğunda tamamen kafam karışıyor. Tek bir sivrisinek,
bedenimi tüm dengesinden ve iç gücünden mahrum ediyor. Küçük bir sivrisinek ya
da karınca beni yendi. Neden? Kesinlikle çünkü ben bedenin bilincinde yaşıyorum.
Ruhta
yaşarsam, bilincim Işık ve Zevk kaynağı olan ruhla tamamen bir olursa, o zaman
sivrisinekler beni sokabilir, karıncalar beni ısırabilir, tüm dünya zehirli bir
yılan gibi sokabilir, ama ben soğukkanlı kalacağım. Sessizlik ve sükunet
denizinde kalacağım.
Vücut,
hayati ve zihin genellikle birbiriyle savaşır. Tartışıyorlar, kavga ediyorlar,
birbirlerini asla dinlemiyorlar. Ama ruh onlardan bir şey istediğinde hemen
birleşirler ve bu teklifi, ruhun ilahi teklifini oybirliğiyle reddederler. Ruh
onlara bir ışık, bir iç ışık sunmak isterse, bireysel veya toplu olarak, aynı
anda beden, yaşam ve zihin ayrılmaz hale gelir. Kabul ettikten sonra, ruhun
ışığını reddederler. Maneviyat aleminde, cehaletten dolayı kendi içsel
olanaklarını geçersiz kılarlar.
"Otmonau
rathinam viddhi shariram rathameva tu". Hindistan'daki en yüce ve ünlü
Upanishad'lardan biri olan Katha Upanishad'dan, ruhun efendi olduğunu, bedenin
araba olduğunu, zekanın veya akıl sağlığının araba sürücüsü olduğunu ve zihnin
dizginler olduğunu öğreniyoruz. Bir arabaya ihtiyacımız var, bir araba
sürücüsüne ihtiyacımız var, bir araba ustasına ihtiyacımız var. Elbette bir
ata, varlığın dinamik bir enerjisine ihtiyacımız var ve bu atı kontrol etmek
için dizginlere de ihtiyacımız var ve dizginler zihin tarafından temsil
ediliyor. Hepsi yolculuğumuzu gerçekleştirmek ve tamamlamak için gereklidir.
Manevi
hayata başlamazsak, içsel hayata dikkat etmezsek, beden deli bir fil gibi
davranmaya zorlanır, etrafındaki her şeyi yok eder. Ancak, aynı beden aslında
yaşlılarına saygı duymak istiyor: kalbi ve ruhu. Bu vücut mükemmel bir
enstrüman olmak istiyor. Ve yalnızca daha yüksek bir şeyle bilinçli birlik,
bedenin esas olarak ne için tasarlandığını, tezahürün dış dünyasında ne kadar
içsel kapasiteyi ifade edebileceğini hissetmesini sağlayabilir. Ama bedene ya
çok önem veriyoruz ya da hiç önem vermiyoruz. Bu, Himalayalar büyüklüğünde
talihsiz bir hatadır. Ruha önem vermeden bedeni zevk, duyu tatmini için
kullandığımızda bedeni yanlış kullanıyoruz. Ruha yeterince dikkat etmiyoruz.
Burada, büyük Yogi olan Maharishi Ramana adlı büyük ruhani Öğretmeni
hatırlamakta fayda var: “Bedene neden bu kadar çok dikkat ediyorsunuz? Bir muz
yaprağı gibi davranın. Yemeğinizi bir muz yaprağına koyarak yiyin ve yedikten
sonra o yaprağı atın. Rolünü oynadı." Ama Gerçeğe farklı bir açıdan
baktığımızda, bedeni ona dikkat etmeden sadece bırakırsak, kendimizi ona dahil
olmadığımızı hissedersek ve bedeni bir muz yaprağı gibi sadece reddedersek, onu
sadece bir şey olarak kabul edersek göreceğiz. Ruh için kabuk, burada iken,
yeryüzünde bir tezahür gerçekleşebilir mi?
En
Yüksek Gerçek ancak burada, dünyada gerçekleştirilebilir. Tanrı-keşfi ve
Kendini gerçekleştirme sadece burada, dünyada gerçekleşebilir. Ruh bedenin
içindedir ve ruhun ışığı öne çıkmalı ve bedenin karanlık, aydınlanmamış
bilincini aydınlatmalıdır. Dış bilinç bir kez aydınlandığında, iç ve dış
arasında hiçbir fark kalmayacaktır. O zamana kadar, içsel farkındalığımız ile
aydınlanmamız ve dışsal tezahürümüz arasında derin bir uçurum olacak. İç
farkındalık ve dış tezahür el ele gitmediği sürece eksik kalırız. Tezahür alanı
olarak bedene ve farkındalık alanı olarak ruha bakalım. Önce fark etmelisin,
sonra tezahür ettirmelisin. Gerçeği anlamadıysak, o zaman tezahür edecek ne
var? Ayrıca, bir şeyin farkına varırsak ama onu tezahür ettiremezsek, Hakikat
eksik olacaktır.
Her
arayan, her aday zaten bilir ki iki tür bilinç vardır: sonlu ve sonsuz. Şimdiye
kadar beden sınırlı bir bilince sahiptir veya başka bir deyişle onu temsil
eder. Ve içsel Tanrı ya da "ruh" diyeceğiz, sonsuz Bilinci temsil
eder. Burada, sonluda, Sonsuz kendi rolünü oynamalıdır. Dışarıda gördüğümüz,
sonlu olanın şarkısıdır. Ve ne olduğumuz ve ne olacağımız Sonsuzluğun Şarkısı.
Ya
sonlu Sonsuzun içine girmelidir ya da Sonsuz sonlunun içine girmelidir. Hangisi
daha kolay: babanın çocuğa gelmesi mi yoksa çocuğun babasına gelmesi mi?
Kuşkusuz babanın çocuğa gelmesi çok daha kolaydır çünkü onun daha fazla
yeteneği vardır. Ama baba çocuğa ne zaman gelir? Ancak bir çocuk ağladığında,
babasının yanında olmaktan ağlar.
Sonuç
olarak, Hindistan'ın en büyük şairi Rabindranath Tagore'un "Simar majhe
nashibo..." mısralarını aktarmak istiyorum:
Sonluda,
sonlunun rahminde, Melodini çalıyorsun, ey Sonsuzluk. Melodiniz eşsiz güzelliği
ile beni büyüledi. Ve benim içimde ve benim aracılığımla Sonsuzluğunu tezahür
ettiriyorsun. Bu yüzden Güzelliğin Ta Kendisisin. Güzelliğinizi ifade etmek
için sonlu olanı kullanırsınız. Sen güzelliğin ta kendisisin, sen kendinsin
Sevinç,
Nektarın Kendisi, Zevkin Kendisi.
BHAGAVAT-GITA
ÜZERİNE YORUM (4)
New
York Üniversitesi, New York, New York, ABD
Vanderbilt
Salonu
24
Mart 1970
Shri
Krishna, sonsuz Cömertliği, sınırsız Sevgisi ve en derin, duygulu İlgisiyle,
O'nun her şeyde ikamet ettiği ve her şeyi cisimleştirdiği yüce sırrını ifşa
etti. Arjuna'nın mutlak yanılgısı ortadan kaldırıldı ve dağıtıldı. Artık
ruhunun şeffaf huzurunu yaşıyor.
Shri
Krishna, Sevgisinin bolluğundan konuşur. Arjuna O'nu kalbinin en asil
bağlılığıyla dinler ve O'na sınırsız ve candan inanır. Arjuna'nın özel inancı,
dönüşümü için haykırıyor, özlemi, deneyim için haykırıyor. Aklı gerçeği anlar.
Ama kalbi, Gerçeği bir vizyona sahip olmayı ve Gerçeği yaşamayı özlüyor. Şu
andan itibaren, kaçınılmaz ve kaçınılmaz olan böyle bir deneyime ihtiyacı var.
Sri Krishna merhametle ve hemen ona bu eşsiz deneyimi bahşeder.
"Ey
Arjuna, tüm evreni Bedenimde düşün." Arjuna'nın fiziksel gözleri doğal
olarak bunu göremez. Tanrı ona ilahi görüşün gözünü, görünmezi gören gözü,
Yogik görüşü verir.
Rab'bin
bahsettiği beden, ruhsal bir bedendir. Bu nedenle, ruhsal bedeni görmek için
Arjuna'nın ruhsal görüşe ihtiyacı vardır. Vücut biçim demektir. Biçimsiz olan
bu biçimde kalır. Transandantal Vizyon ve Mutlak Gerçeklik, Kozmik Formda ve
Kozmik Form aracılığıyla uyum içinde çalışır. Etten ve kandan oluşan beden
sayısız değişikliğe uğrar, ancak sonsuz, ilahi biçim ve ölümsüz maddeden oluşan
beden değişmez. Bu ilahi beden, Gerçeğin İlahi, Sonsuzluk, Ebedilik ve
Ölümsüzlüğünün cisimleşmesi ve ifşasıdır.
Sanjaya,
Dhritarashtra'ya şöyle der: "Ey kral, Krishna, yüce Yoga Ustası, Yüce Rab,
ilahi, yüce Formunu Arjuna'ya ifşa eder. Arjuna şimdi Krishna'yı Yüce Tanrı
Parameshvara olarak görüyor."
Tek
Yüce'de Arjuna, sayısız ağzı, sayısız gözü, sınırsız mucizeleri olan, ellerinde
ilahi silahlar tutan, ilahi kıyafetler ve süsler giymiş, doğaüstü bir kokuya
sahip ilahi çelenkler takmış bir kalabalık görür. Göklerde aynı anda patlayan
binlerce güneşin parlaklığı, Rab'bin yüce ihtişamıyla kıyaslanamaz. Arjuna,
Krishna'nın ilahi kişiliğinde çeşitlilik içinde Sonsuz'u düşünür. Şaşkınlık
içinde, bütün benliğini saran bir vecd içinde, ellerini kavuşturmuş, başını öne
eğmiş, haykırır: “Ya Rabbi, Sende, Senin Bedeninde, bütün ilâhları, her çeşit
varlığı, ayırt edici özellikleriyle seyrediyorum. Hatta Brahma'nın nilüfer
tahtına görkemli bir şekilde oturduğunu ve her yerde görücüleri ve bilgeleri ve
sembolik yılanları bile görüyorum - hepsi ilahi."
Kalbimizin
tüm bembeyaz özlemiyle yükseldiğimizde, görücülerin Kozmik Bilincine gireriz.
Böyle bir yol, yükselen bir yoldur. Bu, gerçekleştirme ve gerçekleştirme
yoludur. Vahiy ve tecelli yolu olarak bilinen başka bir yol daha vardır. Böyle
bir yol aşağı doğru bir yoldur. Burada bilincimiz kozmik enerjiden, kıvrılmış
ve spiral çizen sembolik yılanlardan akar.
15
ila 31. ayetler, Arjuna'nın yeni edindiği Yogik vizyonuyla Krishna'da
gördüklerini canlı ve duygulu bir şekilde anlatıyor.
Savaş
henüz başlamadı. Güçlü savaşçılar savaşmaya hazır ve heveslidir. Arjuna,
Krishna'daki savaşçıların yaşamlarının tamamen yok olduğunu görünce en büyük
şaşkınlığını yaşar. Savaş başlamadan önce bile savaşçıların ölümünü görüyor.
Kırıldılar. Krishna'nın yanan, her şeyi tüketen ağzındaki ateşi gördüğünde ruhu
titriyor. Öğrenci haykırır, "Merhametin için, Yüce Lordum, yalvarırım. Seni
tanımıyorum. Sen kimsin?"
"Ben
Zaman'ım. Ben Zaman'ım, kudretli yok edici. Onlar mahkumdur. Savaşsan da
savaşmasan da onlar zaten ölü. Sensiz bile düşmanların ölümden kaçamaz. Kalk
Arjuna, kalk. Zaferin ve tanınmanın ihtişamını kazanın. Düşmanlarını yen. Geniş
krallığın tadını çıkarın, tadını çıkarın. Hayatlarının düşmüş sessizliği Benim
tarafımdan önceden belirlenmiştir. Harici bir sebep olun. Sadece enstrümanım
ol, başka bir şey değil." "Nimittamotrau bhava - Sadece bir enstrüman
ol."
Tanrı'nın
kendi aracı olmaktan daha büyük bir gurur, daha yüksek bir başarı yoktur, çünkü
Tanrı'nın aracı olmak, Tanrı'nın insanı en yakını olarak kabul etmesi anlamına
gelir. Enstrüman-öğrencide ve enstrüman-öğrenci aracılığıyla, Öğretmen- Guru
Tanrı'nın ilahi Planını görür ve gerçekleştirir.
Krishna
her şeyi tüketen Zaman'dır. Dış görüşümüz ve anlayışımız için bu vizyon
korkunç. Ama içsel görüşümüze ve iç idrakimize göre bu doğal ve kaçınılmazdır.
Sri Aurobindo diyor ki:
Zaman,
insan çabasına bir düşman ya da dost, bir düşman, arabulucu ya da araç olarak
görünür. Ama gerçekte her zaman ruhun bir aracıdır. Zaman, seyrini ölçtüğü
ilerlemenin sonucunu karşılayan ve işleyen koşullar ve güçler alanıdır. Ego
için bir tiran veya muhalefettir, İlahi için bir araçtır. Bu nedenle, çabamız
kişisel olduğu sürece, Zaman bir karşı tepkidir, çünkü bizimkiyle çatışan
güçlere karşı bize bir engel teşkil eder. İlahi iş ve kişisel olan,
bilincimizde birleştiğinde, bir ortam ve bir durum olarak ortaya çıkar. Her iki
eser bir olunca kul ve çalgı olarak karşımıza çıkar.
Büyük
arayıcı Krishnaprem şöyle diyor:
Kelimeler
bu harika anlayışı ifade edemez. Her şey aynı kalıyor ve yine de her şey
değişti. Zaman tamamen Sonsuzluğa koşar; akan Akışın kendisi, sürekli hareket
etmesine rağmen hiç hareket etmeyen Ebedi'dir.
Upanishad'ların
öğretisi hevesli kalplerimizde tekrar tekrar yankılanıyor: "Hareket ediyor
ama yine de hareket etmiyor. Çok uzak ama yine de, Yakın ve yakın...”.
Zaman
Gerçeği içerir. Shri Krishna Kendisi hakkında Gerçeği, Ebedi Gerçeği söyler.
Burada Virginia Woolf'un önemli sözlerini hatırlayabiliriz: "Kendin
hakkında doğruyu söylemezsen, başkaları hakkında da söyleyemezsin."
Tersine, kendinizle ilgili ruhsal gerçeği biliyorsanız, başkalarıyla ilgili
gerçeği de bilmelisiniz. Shri Krishna, Kendisi olan İlahi Gerçeği tezahür
ettirdi.
Ayrıca
Marcus Aurelius'u sevinçle tekrarlayabiliriz: "Bir insanın Hakikat dışında
bir şeyi nasıl arzulayabildiğini anlayamıyorum."
Kişinin
kendi aydınlanması çiçek açmadan önce bir manevi Üstattan şüphe etmesi, dünyanın
ruhani tarihinde alışılmadık bir durum değildir. Büyük ruhani Üstatların en
sevgili müritlerinden bazılarının bile şüpheleri vardı. Ama tam olarak şüphe
arayanı rahatsız ettiği için Öğretmeni terk etmek, tam bir aptallık eylemidir.
Kal, sonuna kadar kal. Yıkıcı şüpheler iz bırakmadan kaybolacak. Sonsuzluğun ve
Sonsuzluğun görkemi zamanın bağrında yeşerecek. Yukarı doğru arzunuz bu görevi
tamamlayacaktır.
Arjuna'nın
titreyen kalbi haykırıyor: "Sen ilkel Ruhsun ...". Affetmesi için
Krishna'ya yalvarır. Geçmişteki cehaleti nedeniyle, Krishna'yı ilahi doğasında
idrak edemedi. Geçmişi yanlışlar, cehalet ve dikkatsizlikle doluydu. Titreyen
bir kalple, yanlış adımları ve kabahatleri için Krishna'dan af diliyor.
"Bir
babanın oğluna, birbirinize, sevgilisinin sevgilisine olduğu gibi, bana karşı
lütufta bulunun." Sri Krishna şüphesiz Arjuna'yı affeder. Her zamanki,
doğal ve alışılmış şeklini alır.
yüce
İhtişamını, şimdiyi, geçmişi ve geleceği görmesi için kendisine Yogik vizyon
bahşedenin ilahi Lütuf ve yalnızca ilahi Lütuf olduğunu anlamaya başlar .
Ayrıca
Rab'den "ne Vedaları incelemenin, ne fedakarlığın, ne kefaretin, ne
çileciliğin, ne de bilgiye ulaşmanın bu kozmik vizyonu kazanamayacağını
..." öğrenir. Kozmik Tanrılar bile az önce Arjuna'ya sınırsız Şefkatiyle
gösterdiği bu Evrensel Formu bir an için özlüyorlar.
İnanç,
bağlılık, vazgeçme. Ve bu yüzden! Krishna fethedildi. O'nu idrak etmenin, O'na
sahip olmanın başka yolu yoktur.
İÇ
HAYAT
Dartmouth
Koleji, Hannover, New Hampshire, ABD
3
Nisan 1970
Size
bugün Ivy League üniversitelerindeki ders dizimi tamamladığımı derin bir sevinç
ve memnuniyetle söylemek istiyorum. Bu son ders, ama daha az önemli değil, hiç
de değil. Üniversiteniz Amerika Birleşik Devletleri'nin gerçek gururu. Bu akşam
sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk ve gurur duyuyorum.
Dersime
başlamadan önce, bir zamanlar bu muhteşem kolejin öğrencisi olan seçkin şair
Robert Frost'un ruhuna sessizce seslenmek istiyorum:
Orman,
gölgeli derinliklerde görkemli ve sessizdir,
Ama
hala yapacak çok şeyim var
Önümde
çok fazla mil uzanıyor
Ve
ancak o zaman - uzun zamandır beklenen rüyam.
Bu
ruhani mısralar, kuşkusuz doğrudan şairin en derin derinliklerinden
gelmektedir. İç hayattan yani manevi hayattan bahsedeceğim için bu ölümsüz
dizeler hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
Manevi
bir bakış açısından, içsel yaşamdaki orman, özlem anlamına gelir. Güzel,
gölgeli ve yoğun bir ormanın manevi anlamı yoğun özlemdir. aspirasyon nedir?
Özlem, içimizin derinliklerinde yükselen alevdir ve bizi Yüce Mutlak'a götürür.
Ve "yoğun çaba" dediğimizde, çabanın yoğunluğunun bizi Aziz Hedefe
daha hızlı götürecek ve aynı zamanda Hedefi bize yaklaştıracak şey olduğunu
hissetmeliyiz. Özlemimizde yoğunluk açıkça tezahür ettiğinde, farkındalık uzak
bir ihtimal olarak kalamaz. Hayır, farkındalık yakında elimizin altında olacak.
Sonra
şair şöyle der: "Önümde çok mil var ve ancak o zaman - uzun zamandır
beklenen hayalim." Burada özlem yolculuğun başlangıcıdır ve farkındalık
yolculuğun sonudur. İçsel yola çıktığımızda, Değerli Hedef'in çok ama çok
uzakta olduğunu anlarız. Şair, açık bir şekilde ve duygulu bir şekilde,
Ötesinin Hedefinin çok uzakta olduğunu söylüyor. Ve Hedefe ulaştığında
dinlenebilir, uyuyabilir.
Sıradan
bir insan bakış açısından, bu ifade tamamen doğrudur. Farkındalığın meyvelerini
ancak hedefimize ulaştığımızda topluyoruz. Ancak tamamen manevi bir bakış
açısıyla, daha fazlasını fark ediyoruz. Farkındalığın sürekli kendini aştığını
görüyoruz . Bugünün özlemi, yarının farkındalığına dönüşür. Buna karşılık,
yarının farkındalığı daha yüksek ve daha derin bir Hedefe giden yolu açar.
Farkındalığımızın sonu yok. Tanrı sonsuzdur. Yolculuğumuz ebedi olduğu gibi,
yürüdüğümüz yol da ebedidir. Bizler, kendi sınırlarını sürekli aşan Öte'ye
doğru uzun adımlarla yürüyen ebedi ilahi askerleriz.
İç
yaşam, Hakikat ve Gerçeğin birliğidir. Bu yaşam, Aşkın İradenin gerçekte ne
olduğunu gösterir. Bu hayat, Allah'ın zahirinde olanı zahiren tecelli eder.
Dış
yaşam için anlamsızlık ve imkansızlık vardır. Ama iç yaşam için değil. Hiçbir
durumda. İç yaşam, her şeyin gerçek değerine sahip olduğunu ve hiçbir şeyin
ulaşılmamış, tamamlanmamış veya tamamlanmamış kalamayacağını açık bir şekilde
hisseder.
İğrenç
ve hevessiz bir fiziksel ortamda yaşadığımızda, her saat onarılamaz bir kayıp,
tehlikeli bir hastalık ve kaçınılmaz bir yenilgidir. Ardından Seneca'nın
"Bize hayat veren an, onu elimizden almaya başlar" sözü dikkatimizi
çekiyor.
Yine
de, insan nefesi içsel olarak Ölümsüzlük için dua eder. Ölümün nihai cevap
olmadığını ve olamayacağını bilir ve hisseder. Lord Alfred Tennyson'daki gerçek
şair bize şarkı söylememiz için ilham veriyor:
İnsan
vücudunda nefes alan hiçbir canlı yoktur.
Gerçekten
ölmek istemiyor.
Söylemeye
gerek yok, içsel yaşamda gerçek arayıcı ölümü aramaz. Ölümsüzlük için de
ağlamıyor. İhtiyaç duyduğu ve talep ettiği şey, Yüce Olan'ın İradesi önünde
bilinçli, özverili ve koşulsuz bir feragattir. Yüreği yalnızca En Yüksek
Olan'ın Yüce İradesinin yerine getirilmesi için haykırıyor.
Ruhun
gülümsemesi olan içsel yaşam, her zaman gelişim halindedir. Farkındalığının
sonu yok. Geçmişi, Sonsuzluğun Gururu. Hediyesi Sonsuzluğun Gururu. Onun
geleceği Ölümsüzlüğün Gururu.
Hayatın
iki seviyesi vardır: bilinçli seviye ve bilinçsiz seviye. Biz aday olduğumuz
için, hayatın sadece şuurlu seviyesiyle ilgilenelim. Yaşamın bilinçli düzeyi,
insanlıkta İlahi Olan'a her zaman ışıldayan meditatif özverili hizmeti ve tek
Yüce Kılavuz'un önünde sürekli akan tefekküre dayalı koşulsuz feragati
sayesinde, yeryüzünde En Yüksek'i idrak etmeli ve Mutlak'ı gerçekleştirmeye
ihtiyaç duyar.
Sonsuz
Tanrı'ya yapılan çağrı, sonsuz bir çağrıdır. Sonsuzluğu nedeniyle, dış yaşam
Tanrı'yı gerçekleştirmeyi beyhude bir çaba olarak görür. Daha dün, içsel yaşam
Tanrı-idrakinin mümkün olduğunu hissetti. Ve bugün, Tanrı'yı idrak etmenin kaçınılmaz
olduğunu keşfediyor. İç yaşam dünün sınırlı ışığıyla el sıkıştı. Günümüzün bol
ışığını kucaklıyor. Yarının Sonsuz Işığından bolca içecek.
Görünüşe
göre hayatımız iki döneme ayrılıyor:
önce
kendimizi şımartırız,
ikincisinde,
başkalarına öğretiyoruz.
Durand
olacak
Dış
yaşamda gözlemleyebildiğimiz şey budur. Garip bir şekilde, içsel yaşamımızı da
iki döneme ayırabiliriz: ilkinde arzu ederiz, ikincisinde ilham veririz.
William
James son derece önemli bir şey söyledi: "Hayatı yaşamanın en iyi yolu,
onu hayattan sağ çıkacak bir şey için kullanmaktır." Hayattan daha uzun
yaşayan nedir? Bu soruyu cevaplamadan önce, ona bir şey daha ekleyeceğim. Son
sorum şu: En uzun süre dayanarak hayattan daha uzun yaşayan nedir? İnsanın en
yüksek Gerçeğe yönelik içsel susuzluğunun hayattan daha uzun sürdüğünü fark
ettik. Ama hayattan daha uzun yaşayan, en uzun süren tek bir şey vardır, o da
fedakârlıktır. Kurban, yeryüzünün ve cennetin tüm ölümsüz hazinelerini çok
aşar. Vedalar bize en büyük fedakarlığı yapanın, Tanrıların akıl hocası
Brihaspati'nin adını açıklar. "Tanrılara yardım etmek için ölümü seçti.
İnsanlığa yardım etmek için ölümsüzlükten vazgeçtim.”
Hayatın
defalarca tekrarlanan kötü bir şey olduğunu söylerler. Ama Yüce'nin Işığını
arayan farklı bir deneyimden söz edebilir. İçten bir şekilde şunları beyan
ediyor: “Hayat Tanrı'dır, her zaman Vizyonu aşar. Hayat Tanrı'dır, her zaman
yerine getiren Tezahürdür."
BİLİNÇ
New
School for Social Research, New York,
new
york eyaleti, abd
7
Nisan 1970
Bilinç
bizim gerçek öğretmenimiz, sevgili dostumuz ve sadık kölemizdir. Bir köle gibi
bilinç, aşılmaz cehaletimizi Tanrı'ya taşır. Bir arkadaş gibi, bilinç bize en
üstün Bilginin ne olduğunu söyler. Bir öğretmen olarak bilinç bize, bugünün
kusurlu ve tamamlanmamış insanının yarının mükemmel ve tamamlanmış Tanrısı
olduğu şeklindeki reddedilemez gerçeği gösterir.
Bilinç
şarkı söylüyor. Evrensel Birliğin şarkısını söylüyor. Bilinç oynar. Kozmik
Tezahür oyununu oynar. Bilinç dansları. Bilinç, Tanrı'nın içimizdeki tatmin
edici Vizyonu ile ve dışarıdaki Tanrı'nın tatmin edici Gerçekliği ile dans
eder. Bilinç çalışır. İnsanın çağıran, yükselen ve vazgeçen özlemiyle ve
Tanrı'nın alçalan, koruyan ve aydınlatan Merhameti aracılığıyla çalışır.
Bilinç,
etkinliğin kendisi olduğunda, Kaynağı olan Anne Tanrı'nın önünde eğilir.
Bilincin kendisi sessiz olduğunda, Kaynağı olan Baba Tanrı'nın önünde eğilir.
Bilinçsiz dünya uğruna en yüksek fedakarlığı yapmak için Anneden en güçlü Gücü
alır. Aydınlanmamış dünyayı aydınlatmak için Baba'dan en yüksek Işığı alır.
Bilincin kendisi hem Işık hem de Kuvvettir. Işık olarak, iç dünyamızın saf
ilhamı ve derin özlemiyle özdeşleştirilir. Bir Güç olarak, ilahi egemenliğini
dış dünyamızın en karanlık köleliği ve en vahşi cehaleti üzerinde uygular.
Esinlenmeyen
beden tarafından kullanılan bilince umut bilinci denir. Asi hayati tarafından
kullanılan bilinç, zararlı bilinç olarak bilinir. Ödün vermeyen zihin
tarafından kullanılan bilince genellikle şüphe duyan zihin denir. Genişleyen
kalbin kullandığı bilince gerçek bilinç denir. Ve sonsuz ruhun kullandığı
bilinç, verimli bilinçtir.
Aum
Onandamayee Chaitanyamayee
Satyamayee
Parame
Ah
Mutlak Anne
Varoluş-Bilinç-Zevk!
Bu
üçlü bilinç, en uzun boylam, en geniş genişlik ve en derin derinliktir. En uzun
boylam Infinity'dir. En geniş genişlik Eternity'dir. En derin derinlik
Ölümsüzlüktür. Bilinç Varoluşta yaşadığında, insanlık Kutsallığı ruhsal olarak
bahşeden şeyi sadakatle alır. Bilinç kendi aleminde yaşadığında, insanlık ve
Kutsallık şaşırtıcı olsa da sevgiyle birbirlerinin deneyimlerini paylaşırlar.
Ve bilinç Zevk içinde yaşadığında, insanlık idrak edilir ve dönüştürülür ve
İlahi Vasıf tezahür ettirilir ve tamamlanır.
Bilinç-Işığını
görmeyen kördür. Sağır, Bilince - adalete isyan edendir. Bilincin meyvesini
tadamayan zavallıdır. Akıl denizinin varlığını inkar eden aptaldır.
İÇ
ÖZGÜRLÜK
Fairfield
Üniversitesi, Fairfield, Connecticut, ABD
8
Nisan 1970
Dışsal
özgürlük, görmemiz gerekeni görmekten ibarettir. İçsel özgürlük, olmamız
gereken kişi olmaktan ibarettir. Görmemiz gereken Hakikat'in altın yüzüdür.
Olmamız gereken şey, Tanrı'nın Vizyonunun akan Hayatı ve Tanrı'nın
Gerçekliğinin parlak Nefesi.
Özgürlüğün
annesi Işık'tır. Özgürlüğün babası Hakikattir. Özgürlüğün eşi Barış'tır.
Özgürlüğün oğlu Cesarettir. Özgürlüğün kızı Vera'dır.
Işığın
parladığı yerde özgürlük halkaları. Gerçek şarkı söylediğinde özgürlük çağırır.
Barış genişlerse özgürlük çağırır. Özgürlük çağırıyor çünkü Cesaret talep
ediyor. Özgürlük çağırıyor - bu, İnanç çiçek açıyor demektir.
Birisi
şöyle dedi: "Erkekler daha fazla özgürlüğe sahip olduğunda, kadınlar buna
sahip olacak." Bu içler acısı ifade, iç dünyada destek bulamaz. İç
dünyada, kadın ve erkek, aklın ilhamını, kalbin özlemini ve ruhun
gerçekleşmesini beslemek için aynı haklara sahiptir. Ayrıca ilham dişildir,
istek erildir ve farkındalık hem eril hem de dişildir.
Dış
özgürlük için savaşıyoruz. İçsel özgürlük için haykırıyoruz. Dış özgürlüğün
yardımıyla dört ana noktayı görür ve kontrol ederiz. İç özgürlüğün yardımıyla
Ruhu görür ve tüm evrenin Hedefi oluruz.
Gerçek
özgürlük, dünya hakkında kötü konuşmak ya da bir kişi ya da insanlar hakkında
kötü konuşmak değildir. Öte yandan, gerçek özgürlük sadece dünyayı övmek ve
dünyaya ya da genel olarak insanlığa hayranlık duymak değildir. Gerçek
özgürlük, yalnızca dünyanın içsel çağrısı ve dış gülümsemesiyle bölünmez
birliğimizde yatar. Dünyanın içsel çağrısı Tanrı Bilincidir. Dünyanın dış
gülümsemesi Tanrı Tezahürüdür.
Özgürlük
ifadedir. Vücudumun bana söylediği bu. Özgürlük patlayıcıdır. Hayati bana bunu
söylüyor. Özgürlük maliyetlidir. Zihnim bana bunu söylüyor. Özgürlük
aydınlatıcıdır. Kalbim bana bunu söylüyor. Özgürlük tatmin edicidir. Ruhum bana
bunu söylüyor.
Benim
dış özgürlüğüm, kendi kendime yüklediğim bir görev ve kendini yücelten bir
görevdir. İçsel özgürlüğüm, doğumdan itibaren bana sonsuz özlem ve sonsuz
farkındalık için verilen haktır. En önemlisi, içsel özgürlüğümün ve dışsal
özgürlüğümün ayak uydurup uyduramayacağı. Elbette yapabilirler. Tabii ki
yapmalılar. İçsel özgürlük farkındalığa sahip olduğunu ve farkındalık olduğunu
bilir. Dış özgürlük, dönüşümden yoksun olduğunu ve dönüşüme ihtiyaç duyduğunu
bilmelidir.
Dışsal
hayatımın özgürlüğü ruhsal ve koşulsuz olarak dönüştüğünde, o anında içsel
hayatımın özgürlüğünün en güçlü gücü ve en büyük gururu haline gelir.
Benim
dış özgürlüğüm tekne hayatımdır. İçsel özgürlüğüm deniz yaşamımdır. Tanrım
benim Yüce Pilotumdur. Bugün yolculuğumun arayan ve çağıran ruhuyum. Yarın,
yolculuğumun aydınlatıcı ve tatmin edici Hedefi olacağım.
Özgürlüğümün
ruhu, Tanrımın şefkatli ve sürekli İhtiyacıdır. Özgürlüğümün amacı, Tanrımın
ebediyen yerine getirilmiş, gülümseyen ve dans eden Aşkın Güvencesidir.
DÜNYAYA
BAĞLI ZAMAN VE EBEDİ ZAMAN
Long
Island Üniversitesi, Brooklyn, New York, ABD
10
Nisan 1970
Zaman:
dünyaya bağlı zaman ve sonsuz zaman. Yukarı baktığımda zaman kazanıyorum.
İleriye baktığımda zamanı kullanırım. İçine baktığımda zaman kazanıyorum.
Geriye dönüp baktığımda zaman kaybediyorum.
Zamanı
nasıl kullanırım? Zamanımı samimi arayanlara hizmet ederek kullanıyorum. Zamanı
ne zaman kullanırım? Zamanımı, Tanrı bana hizmet etmemi emrettiğinde ve hevesli
bir kişinin ışığıma ihtiyacı olduğunda kullanıyorum. Sadece iki değer vardır:
zaman ve yaşam. Zaman yaşam için vardır ve yaşam zamandan gelir. Hayatta
Tanrı'yı \u200b\u200bgörüyoruz. Zamanla, zamanla bilinçli olarak Tanrı ile bir
oluruz.
Dünyaca
ünlü bilim adamı Albert Einstein etkileyici bir şey söyledi: “Hoş bir kızla iki
saat geçirdikten sonra, bize sadece bir dakika geçmiş gibi geliyor. Ve bir
dakika sıcak bir ocakta oturduğumuzda bize iki saat geçmiş gibi geliyor. Bu
göreliliktir."
Manevi
dünyada da benzer bir deneyimle karşılaşırız. Gerçek bir ruhsal Öğretmene
gittiğimizde ve onun ilahi Barışı, Işığı ve Mutluluğuyla iki saatliğine
eğlendiğimizde, onunla sadece bir kaç dakikalığına birlikte olduğumuzu
hissederiz. Ve vahşi cehalet ateşinin üzerinde bir an oturduğumuzda, bu bize
sonsuz bir saat gibi gelir. Adayın gerçekliğini özleyen maneviyat böyledir.
Franz
Bacon ayrıca dikkate değer bir şey söyledi: "Zamanı seçmek, zamandan
tasarruf etmektir." Bu çok önemli bir açıklamadır. Neden zamanı seçiyoruz
ve zamanı nasıl seçebiliriz? Zamana sevgi göstererek zamanı seçebiliriz. Zaman
nasıl sevilir? Tanrı'ya verdiğiniz yaşam vaadi üzerinde sürekli meditasyon
yaparak zaman sevilebilir. Yaşamımızın Tanrı'ya vaadi nedir? Söz, Tanrı'nın
İlahi Işığının insan yaşamında büyüyeceği ve parlayacağıdır.
Zaman
kazandığımızda ne olur? Olasılık, olasılığın kapısını çalar ve olasılık,
kaçınılmazlığın kapısını çalar. Olasılık olasılıktan bahseder, kapıyı açar:
"Çocuğum, sen akıllısın." Kaçınılmazlık, kapıyı açarken olasılıkla
konuşur: “Çocuğum, artık arayan bir ruh değilsin. Bugün tatmin edici bir Hedef
oldunuz.”
"Ben
kudretli, dünyayı tüketen Zaman'ım." Bu, Lord Krishna'nın Göksel Şarkısı
olan Bhagavad Gita'nın mesajıdır. Aslında emilen ve yok edilen nedir? Cehalet,
sınırlama, esaret, kusurluluk ve ölüm. Sri Krishna aday Arjuna'ya neden dünyaya
geldiğini zaten anlatmıştı: "Doğruluk azaldığında ve kötülük zafer
kazandığında, Ey Arcuna. İyiyi korumak, kötüyü yok etmek ve dharmayı (yaşamın
iç yasası) güçlendirmek için çağdan çağa enkarne oluyorum.
Günlük
insan deneyimimizde, genellikle zamanın bizi yok ettiğini hissederiz. Acı çeken
insanlık adına Herbert Spencer şöyle diyor: "Zaman, insanın her zaman öldürmeye
çalıştığı şeydir, ama sonunda insanı kendisi öldürür." Zaman öldürmeye
çalışıyoruz. Ama aslında bu sefer sonunda bizi öldürür, tüketir. Umutlarımız
paramparça oldu, arzularımız paramparça oldu. İsteklerimiz samimiyetsizlik,
şüphe, kaygı ve kaygılara dayandığında ne yazık ki meyve vermiyor.
Dünyaya
bağlı zaman ve sonsuz zaman. Günlük hayatta dünyaya bağlı zamanı kullanırız. Bu
süre tüm aktivitelerimizi ölçer ve kendisi de ölçülebilir - bir saat, iki saat,
üç saat. Ayrıca bir saat altmış dakikaya, bir dakika da altmış saniyeye
bölünmüştür. Dünyevi zamanı parçalara ayırabiliriz. Zamanı seçebiliriz, kesin
olabiliriz. Sabah erkenden, saat altıda kalkarız. Saat sekizde ofise gideceğiz.
Saat on birde yatıyoruz. Zaman, hayati aktivitemizi kaydeder.
Ama
sonsuz zaman oldukça farklıdır. Denize akan, denize akan ve sonunda denizle bir
olan bir nehir gibidir. Birliği sayesinde uçsuz bucaksız bir genişliğe dönüşür.
Burada sonlu Sonsuza girer ve kendini kaybeder. Sonsuz, sonlu olanda kendi
rolünü oynadığında ne olur?
“Ey
Sonsuz, sonlunun kalbinde kendi ezgilerini çalıyorsun. Senin Zuhurun ve
Tezahürün bendedir. Bu nedenle, esrime içeride, esrime dışarıdadır” diye
seslendirmişti Hindistan'ın en büyük şairi Rabindranath Tagore.
Dünyaya
bağlı zaman. Vücut bu zamanı kullanır. Fiziksel bilinç bu zamanı kullanır.
Fiziksel zihin bu süreden yararlanır. Bu zamanı kullanabilir veya kötüye
kullanabiliriz. Ancak doğru ya da yanlış bir kez kullanıldığında, bu süre
tükeniyor. İade edilemez.
Ruh
sınırsız zaman kullanır. Bu zamanda, Sonsuzluk açıkça beliriyor. Ve bilinçli
olarak ruhla bir olursak sınırsız zamanı, sonsuz zamanı kullanabiliriz.
İstersek kötüye de kullanabiliriz. Ama neyse ki ruh bunu yapmamıza izin
vermeyecek. Ve biz yanlış kullansak bile bu süre yine sınırsız ve sonsuzdur.
Dünyaya
bağlı zamanda bir şeyi fark ederiz: bugün başımız ağrıyor, yarın zaman onu
iyileştirecek. Bugün bazı hastalıklardan muzdaripiz, yarın sağlıklıyız. Zaman
yardımımıza gelir. Aynı şekilde nefsimiz de dünyevî âlemde hastalık görür.
Ruhun kendisi hastalanmaz, çünkü o hastalığın ötesindedir, ölümün ötesindedir.
Ancak dünyevi alanda, ruh tüm hastalıkların en ölümcülünü görür - cehalet: iç
cehalet, dış cehalet. Ruh bu cehalete bir son vermek istiyor. Her insanın
cehalet denizini yüzerek geçebileceğini ve sonunda ruhun sonsuz dolgunluğu
denizine batabileceğini hissediyor. Saat mutlaka geçecek. Ve kırıldığında, bu
saati nasıl kullandığımız sadece bize bağlıdır.
Bir
gün Lord Buddha müritlerine bir kutsal kitap okuyarak öğretiyordu. Bir süre
sonra "Akşam oldu" diyerek kitabı kapattı. Öğrenciler hemen
meditasyon yapma zamanının geldiğini anladılar ve meditasyona daldılar. O akşam
Lord Buddha'nın vaazına iki yeni gelen geldi: bir hırsız ve kötü şöhretli bir
kadın. Hırsız hemen soymaya gitme zamanının geldiğine karar verdi. Ve sol. Ve
kötü bir üne sahip olan kadın, eve gidip arkadaşlarını bekleme zamanının
geldiğine karar verdi. Ve öyle yaptı. Aynı saatte, sonsuz Gerçeğin arayıcısı
meditasyona dalar, hırsız kendisi için en iyi olduğunu düşündüğü şeyi yapar ve
kötü şöhretli kadın kendisine en iyi gelen şeyi yapar.
Aynı
şey manevi hayatta da geçerlidir. Saat vurduğunda, üç farklı arayıcı türü üç
farklı rol oynar. Kötü arayıcılar, yetenekli arayıcılar ve büyük arayıcılar
vardır. Değersiz arayıcılar, manevi Öğretmene meraktan gelenlerdir, çünkü diğer
binlerce arayıcının ona akın ettiğini görürler. Sayısız sorunları vardır:
ailevi, mali vb. ve Üstad'a gelir gelmez tüm sorunlarının çözüleceğine
inanırlar.
Yetenek
arayanların her biri yüzde elli oranında kendilerine ve Tanrı'ya inancı vardır.
Sırf meditasyon yaptıkları için Allah'ın kendilerinden razı olduğunu ve O'nun
seçtiği nimetleri onlara ihsan ettiğini düşünürler. Gerçekleşmelerinin kısmen
kendi çabaları, kısmen de Allah'ın rahmeti sayesinde olduğunu hissederler ve
sonunda Hedeflerine ulaştıklarında mutlu olurlar.
Büyük
arayıcılar, aydınlanmalarının tam olarak Tanrı'nın üzerlerine sonsuz Lütuf
yağdırdığı için geldiğini hissederler. Onlara en yüksek Gerçeği anlama
yeteneğinin yalnızca Tanrı'nın Lütfu tarafından verildiğini hissederler.
Onların duası şudur: “Ey Rab, bizim aracılığımızla kendini tamamla. Sen bizim
şuursuz, cahil ve kusurlu kalmamızı istiyorsan, biz buna tamamen hazırız. En
yüce Gerçeği idrak etmemizi, Sonsuzluğa, Ebediyete ve Ölümsüzlüğe girmemizi istiyorsan,
biz de hazırız. Tek duamız, Seni hoşnut etmek, Senin arzuladığın şekilde Seni
gerçekleştirmektir. Tüm kişisel seçimlerden vazgeçiyoruz. Hayatta sadece Senin
Seçimini istiyoruz. Tek bir görevimiz, tek hedefimiz var: Kendi Altın
Saatinizde Sizleri dilediğiniz gibi gerçekleştirmek.”
ŞARKI
EGO
Adelphi
Üniversitesi, Garden City, New York, ABD
15
Nisan 1970
Egom
muhtaç.
Ruhum
var.
Egom
çabalıyor.
Ruhum
tatmin oluyor.
Egom
sorunu biliyor.
Ruhum
cevap olur.
Yalnız
değilim.
Aydınlanmamış
benliğimin içinde -
Egom,
çıplak ölümüm.
Yalnız
değilim.
Kristal
berraklığındaki kalbimde
Ruhum
ve Ruhumun Alevi.
Ego,
hırsızların hırsızıdır. Basit deneyimler bir yana, farkındalık bile bu davetsiz
misafirden korkar.
Egonun
yokluğunu hissetmek, kendi içinde Tanrı'nın sürekli varlığını görmek kadar
zordur. Ego, bağımlılığı artırmaya yardımcı olur. Bağımlılık ise egonun
gelişmesine ve çılgına dönmesine yardımcı olur.
Kendine
acıma, kendini beğenmişlik, bencil duygusal ağlamalar farklı isimlerle aynı
kusurdur.
Ey
küçük benlik, ey büyük benlik merak etme. Tanrı'nın merhameti emrinize
amadedir. Nasıl ki denize düştüğünde akarsu ile ırmak arasında fark yoksa,
sıradan bir insan ile Rahmet Denizi'ne daldığında da önemli bir insan arasında
fark yoktur.
Ego,
yerine getirilmemiş eylemde çeşitliliktir. Feragat, eylemde birliğin yerine
getirilmesi, tezahürün yerine getirilmesi ve mükemmelliğin yerine
getirilmesidir.
Kendini
terfi, Tanrı-idrakinin ayaklarına bile değemez. Tanrı-farkındalığı, kendini
tanıtmanın kafasına bile dokunacak kadar bükülemez.
Kendini
her zaman büyük olarak görmek, emeğin ve becerinin yararsız olduğuna inanmak
demektir.
Hiç
şüphe yok ki insan, vahşi canavardan sonsuz derecede üstündür. Ama sürekli
olarak iki kaptan zehir içiyor: Biri ego, diğeri şüphe. Bu iki gemiden ayrılmadığı
sürece, daha yüksek bir hayvandan başka bir şey değildir.
Benzersiz
bir şey yapmaya çalışmak kesinlikle iyidir, ancak bu benzersiz şeyin Tanrı'nın
sizden istediği şey olup olmadığını bilmek daha iyidir.
Tanrı
ile insan arasındaki fark şudur: insan ikna edici "Ben"dir ve Tanrı
kesin "Biz"dir.
Egoizmini
tamamen yenen kişi mutludur. Allah'ın nefs denizinden çıktığını gören kimseye
ne mutlu.
Kendini
beğenmişlik aynasını kaldırıp Hakikat aynasını önümüze koyar koymaz, içimizde
ve dışımızda zıplayan bir yarı hayvan görürüz.
Aydınlanmamış,
vahşi egonuzla kendinizi yok etmeyin. İntihar, kendini gerçekleştirme hedefinin
önündeki engellerin en kötüsüdür. Kendini yok edersen, bir sonraki hayata bunu
bıraktığın yerden başlamak yerine, çok geriye gitmek zorunda kalacaksın.
Bize
zaferden bile daha fazla zafer getiren bir yenilgi vardır. Nedir bu yenilgi?
Nefsimizin nefsimize yenilmesi.
ÖLÜMSÜZLÜK
Massachusetts
Üniversitesi, Amherst, Massachusetts, ABD
24
Nisan 1970
Gayret
etmeyen, ölümsüzlüğün imkansız olduğunu düşünür. Arzu eden, Ölümsüzlüğün
şüphesiz mümkün olduğunu hisseder. Tanrı'yı idrak eden kişi ölümsüzlüğün mutlak
gerçeklik olduğunu bilir.
""İmkansız!"
işe yaramaz bir Fransız," diyor Napolyon.
""İmkansız!"
kendi başına yararsız bir keşiftir. Ben bunu söylüyorum. Bugünün kendini
keşfetmesi, yarının Ölümsüzlüğüdür.
Ölümsüz
olmak iyidir, ama ilahi olmak çok daha iyidir. Sokrates unutulmaz bir şey
söyledi: "Bütün insan ruhları ölümsüzdür, ancak doğruların ruhları hem
ölümsüz hem de ilahidir."
Ancak
ölümsüzlükte ilahiyat açıkça ortaya çıktığında, gerçeklik her şeyi kapsayan,
her şeyi tatmin eden ve her şeyi gerçekleştiren olabilir.
Dış
yaşam insan doğasıdır. İç yaşam ölümsüzlüktür. Etraftaki hayat gerçektir.
Yukarıdaki yaşam, Kutsallıktır. Aşağıdaki hayat karanlıktır.
İlahi
Vasıf insanlığa indiğinde, insanlığın ruhu umut bulur. Kutsallık Ölümsüzlüğe
indiğinde, Ölümsüzlüğün ruhu anlamlı hale gelir. Kutsallık gerçekliğe nüfuz
ettiğinde, gerçekliğin ruhu verimli hale gelir. Kutsallık karanlığa nüfuz
ettiğinde, karanlığın ruhu duacı hale gelir.
Allah
insana ölümsüz İlhamını ilham eder. İnsan, kendisini Tanrı'ya ölümsüz bir
şekilde adayarak Tanrı'yı idrak eder. Tanrı, insanın ölümsüz mükemmelliği için
insan üzerinde derin derin düşünür. İnsan, Tanrı'nın ölümsüz Mazharı için Tanrı
üzerinde meditasyon yapar.
Başkalarını
taklit etmek aptallıktır. Kendini taklit etmek saçma. Tanrı'yı örnek almak
ölümsüzlüğü örnek almak demektir. Tanrı'yı taklit ettiğimizde, hayal dünyamız
sona erer ve farkındalık hayatımızın şafağı doğar.
Tanrı'nın
kim olduğunu bilmeden Tanrı'yı nasıl örnek alabiliriz? Tanrı, Cennette
fevkalade ilham veren ve burada yeryüzünde nihai fedakarlığı sunan İlahi bir
Adamdır.
Ölümsüzlük
nedir? Ölümsüzlük, durmadan büyüyen ve durmadan akan ilahi Bilinçtir. Büyüdüğünde,
Aşkın Tanrı'ya ulaşır. Aktığı zaman Evrensel Tanrı'ya ulaşır.
Beden,
"Hayat sadece bir zorunluluktur" der. Hayati, "Hayat sadece
zevktir" der. Akıl, "Hayat fikirlerin doğum yeridir" der. Kalp
şöyle der: "Hayat ideallerin doğum yeridir." Ruh şöyle der:
"Yaşam, deneyimlerin doğum yeridir." Tanrı şöyle der: "Yaşam,
ölümsüzlüğün doğum yeridir."
Toprak
Ana, insan arzusunu sembolize eder. Bu nedenle, Upanishad'larda insanlığa
Tanrı'ya yönelik en yüksek özlemi öğreten kadın Maitreya'dır: " Beni
ölümsüz yapmayan bana ne faydası var?"
Maitreya
ile ayrılmaz bir şekilde bir olalım ve faniliğin bağlayıcı bilincinin,
ölümsüzlüğün sınırsız bilinciyle dolup taşması gerektiğini hissedelim.
Ey
hevesli insan, derinlere dal. Tanrı'nın fısıltısını dinle: "Çocuğum, sen
değerlisin, bu yüzden seni Sonsuzluğumun Kalbi yaptım. Çocuğum, sen iyisin, bu
yüzden seni Sonsuzluğumun Nefesi yaptım. Çocuğum, sen harikasın, bu yüzden seni
Ölümsüzlüğümün Hayatı yaptım."
SEZGİ
Maine
Üniversitesi, Orano, Maine, ABD
24
Nisan 1970
Sezgi
itme ve çekmedir. Bu bir iç itme ve bir dış çekmedir. İtme isteğimizden gelir,
çekme İlahi Aydınlanmadan gelir.
Tanrı
bir talip kişiyi Kendisiyle yemek yemeye davet ettiğinde, talipin sezgisi
daveti hemen kabul eder. Zihin keşfetmeyi ve yaratıcılığı sever. Kalp,
çabalamayı ve birleşmeyi sever. Sezgi - aydınlanma ve süper zihinselleştirme.
Sezgi bize şimşek hızında Tanrı'nın neye benzediğini söyleyecektir. Farkındalık
size göz açıp kapayıncaya kadar Tanrı'nın ne olduğunu söyleyecektir. Sezgi, bir
ok gibi, Hedefe uçar. Farkındalık, yetenekli bir dansçı gibi, Hedefin kalbinde
sonsuza dek dans eder.
Sezgi,
aklın ötesinde bir yaratımdır. Sezgi, zihnin ötesindeki özgürlüktür. Sezgi,
ışık bilincinin fiziksel zihnin ötesindeki evrimidir.
Bununla
birlikte, sezginin bedende, yaşamsalda, zihinde ve kalpte sonsuz derecede daha
düşük bir formu vardır. Vücuttaki sezgi neredeyse kördür. Hayati açıdan son
derece kasvetli, akılda harika bir şekilde belirsiz ve kalpte ise acıklı bir
şekilde çaresiz.
Sezgi
ve irade arasındaki fark şudur: sezgi Gerçeği görür, irade Gerçek olmak ister.
Sezgi, en yüksek Aydınlanmaya giden yolu kısaltma yeteneğine sahiptir. İrade,
Aydınlanma denizinde yüzebilme yeteneğine sahiptir.
Hayal
gücü sezgi değildir. İlham sezgi değildir. İstek sezgi değildir. Ancak sezgi,
hayal gücüne Gerçeği bahşettiğinde, hayal gücü, Gerçeği başarılı bir şekilde
ortaya çıkarır. Sezgi, Hakikat ile ilham verdiğinde, ilham manevi olarak
Hakikati kucaklar. Sezgi, ameli Hakikat ile donattığında, aspirasyon, Hakikati
özveri ile emer.
Sezgi,
Vizyon ve Gerçeklik arasındaki altın halkadır. Vizyon, dönüştürücü mesajını
insanlığa iletmek için sezgiye ihtiyaç duyar. Gerçeklik, İlahi Vasfa tamamen
teslim olduğu mesajını iletmek için sezgiye ihtiyaç duyar.
ÇALIŞMA
İÇ ALEVDİR
Padew
Üniversitesi, Lafayette, Indiana, ABD
27
Nisan 1970
Tanrı'nın
parlak bir Rüyası vardı. Bu Rüyaya Aspirasyon adı verildi. Adamın yükselen bir
çağrısı var. Bu çağrıya aspirasyon da denir. Başlangıçta, Tanrı Bir'di.
Özlemiyle Tanrı, Çoğul olmak istedi. Sonsuz sayıda formda ve aracılığıyla
Kendisini ilahi bir şekilde zevk almak ve fevkalade gerçekleştirmek istedi .
İnsan
bir çokluktur. Bölücü ve bölünmüş bilince sahip bir adam, anlaşılmaz bir zihne
sahip bir adam, tamamlanmamış bir varoluşa sahip bir adam çabasıyla dünyanın
bilinciyle, dünya hayatıyla ve dünyanın ruhuyla bir olmak ister. Bunun,
Gerçeğin en derin derinliğini ve Gerçeğin en yüksek zirvesini deneyimlemenin
gizli ve mahrem bir yolu olduğunu açık ve içten bir şekilde hissediyor.
Aspirasyon
bir iç alevdir. Diğer alevlerin aksine bu alev hiçbir şeyi yakmaz. Hayatımızı
arındırır, aydınlatır ve dönüştürür. Alt doğamızda arınma gerçekleştiğinde,
Tanrı'nın Yüzünü görmeyi umarız. Dış doğamızda aydınlanmanın şafağı doğduğunda,
Tanrı'nın sevgili ve yakın olduğunu, her şeyi kapsadığını ve her şeyi sevdiğini
hissederiz. Hem alt hem de üst doğamız bir özlem alevine dönüştüğünde,
Tanrı'nın Kendisinin gizli Kılavuz, en parlak Yolculuk ve en yüksek Hedef
olduğu Gerçeği idrak ederiz.
Bazı
insanlar arzu ve özlemin bir ve aynı şey olduğu izlenimine kapılırlar. Ne yazık
ki, ya da daha doğrusu neyse ki, durum böyle değil. Bunlar tamamen farklı iki
şey. Arzu ve özlem arasındaki fark çok basit ve açıktır. Arzu dünyayı bağlamak
ve tüketmek ister. Aspirasyon dünyayı özgürleştirmek ve doyurmak istiyor. Arzu
dışarı akan bir enerjidir. Aspirasyon gelen bir ışıktır.
Arzu
bir erkeğe şöyle der: “Her şeye sahip ol. mutlu olacaksın" Fakir bir
insan, tek bir şeye sahip olmak istediğinde, kendisinin zaten acımasızca
yakalandığını ve Allah'ın yarattıklarındaki her şeyin mülkü haline
getirildiğini görür.
Özlem
bir kişiye şöyle der: “Tek bir şeyin farkına varın ve o tek şey Tanrı'dır.
mutlu olacaksın" Yukarı ve içe doğru giderken, mutlu ve kutsanmış bir
kişi, Tanrı'yı \u200b\u200bgörmeden çok önce, iç yaşamında görkemli bir huzur
ve dış yaşamında parlak bir neşe hisseder. Yüce Ötesi'nin gerçekleşmesinin
artık uzak bir olasılık olarak kalamayacağını hissediyor.
Aspirasyonun
bir değil, üç gerçek dostu vardır: dün, bugün ve yarın. Dün aspirasyona bir
ilham uçuşu verdi. Bugün, özleme adanmışlığının gücünü verir. Yarın,
coşku-gerçekleşmesini özleme bahşedecek.
Aspirasyon,
hem deneyimi hem de zaten ulaşılmış farkındalığı aşmak için içsel dürtümüzdür.
Bu kesinlikle gereklidir, çünkü Sonsuz Tanrı sürekli olarak Kendi Sonsuzluğu'nu
aşar, Ebedi Tanrı sürekli olarak Kendi Ebediyetini aşar, Ölümsüzlük Tanrı
sürekli olarak Kendi Ölümsüzlüğünü aşar.
Özlem
çocukluk, Yüce'yi dünyevi ve bireysel bir şekilde gerçekleştirmek ister.
Aspirasyon gençliği, Yüce'yi ilahi ve muhteşem bir şekilde gerçekleştirmek
istiyor. Özlemin olgunluğu, Yüce'nin Kendisinin arzuladığı gibi Yüce'yi
gerçekleştirmek ister.
Özlem
farkındalıktır. Özlem vahiydir. Aspirasyon bir tezahürdür. Aspirasyon,
farkındalıktır, eğer adayın Tanrı-idrakine ve sadece Tanrı-idrakine ihtiyacı
varsa. Aspirasyon, eğer aday Tanrı-idrakinin tamamen Tanrı için olduğunu
hissederse bir açılımdır. Aday, Tanrı'nın tezahürünün doğuştan hakkı olduğunu
hissederse, özlem bir tezahürdür.
GERÇEK
Batı
Üniversitesi Case Reserve Cleveland,
Ohio,
ABD
28
Nisan 1970
Üç
gerçek vardır: Tanrı, ruh ve yaşam. Tanrı Aşkın Gerçekliktir. Ruh gizli
gerçektir. Hayat evrensel bir gerçekliktir. Tanrı ruhu ifşa eder, ruh hayatı
ifşa eder. Tanrı-Gerçekliği O'nun yaratıcı İradesinde yaşar. Ruhani-gerçeklik,
sürdürücü iradesinde yaşar. Yaşam-gerçekliği, tatmin edici iradesinde yaşar.
Ek
olarak, Tanrı'nın Gerçekleşmesi, O'nun yaratıcı İradesini somutlaştırır. O'nun
Endişesi, ruhun devam eden iradesine sığınak sağlar. Merhameti, yaşamın tatmin
edici iradesini besler.
Gerçeklik,
içsel evrimimizin sürekli ve dinamik bir sürecidir. Geçmişin gerçekliği
gelişmektedir. Şimdiki zamanın gerçekliği yükseliyor. Geleceğin gerçekliği
parlamaya mahkumdur.
Gerçek
gerçeklik hayattan kaçış değildir. Yaşamın kabulü, yaşamın ifadesi ve yaşamın
yorumlanmasıdır. Hayatı kabul ettiğimizde ilahi savaşçılar oluruz. Hayatı ifade
ettiğimizde, Tanrı'nın bilinçli temsilcileri oluruz. Hayatı açıkladığımızda,
Tanrı'nın ebedi Gururu oluruz.
Gerçeklik,
insan bilincimizin gelişimi ve aynı zamanda ilahi Bilincimizin özüdür. İnsan
zihni fırsat ve yetenekle el sıkışır. İlahi Bilinç, inancı ve feragati
kucaklar. İnsan bilincinin çiçek açması farkındalıktır. İlahi bilincin çiçek
açması tezahürdür. İnsan bilincine, Tanrı bilinemezmiş gibi geldi. Şimdi
Tanrı'nın basitçe bilinmediğini hissediyor. Yakında Tanrı'nın kesinlikle ve
koşulsuz olarak bilinebilir olduğunu anlayacaktır. İlahi Bilinç, Tanrı'dan
başka hiçbir şeyin olmadığını, olmadığını ve olamayacağını bilir.
İnanç,
gerçekliğin basit, dolaysız, etkili ve eksiksiz bir biçimidir. Şüphe,
gerçekliğin kafası karışmış, kaçamaklı, verimsiz ve eksik bir biçimidir. İnanç,
Tanrı'nın farkındalığıdır. İman, Allah'ı anlamaktır. Şüphe, Gerçeğin
ertelenmesidir. Şüphe hayatın boğulmasıdır.
Gerçekliğin
birliği, Tanrı'nın Varlığıdır.
Gerçekliğin
çeşitliliği, Tanrı'nın deneyimidir.
Gerçeğin
özü, Ebedi Aşık olan Allah'tır.
Gerçeğin
çoğulluğu Tanrı'dır, Ebedi Sevgidir.
Gerçeklik
Zamanı ile aynı çağ Sonsuzluktur.
Gerçeklik
Deneyimi ile aynı çağ Sonsuzluktur.
Gerçekliğin
Farkındalığı ile aynı çağ Ölümsüzlüktür.
"UYANMAK!
UYANMAK!
Columbia
Üniversitesi, New York, New York, ABD
Aziz
Paul Kilisesi
23
Nisan 1971
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, biz aynı aileye, aynı ruhani aileye mensubuz. Bu
manevi ailenin başı, İçsel Pilotumuz olan Her Şeye Gücü Yeten'dir. Bugün her
birinize, içinizdeki Yüce Olan'a özveriyle hizmet etme fırsatı verildiği için
içten şükranlarımı sunuyorum. Hiçbir şey bana insanlıkta Yüce Olan'a özverili
hizmet kadar neşe veremez . Tekrar tekrar şükranlarımı, duygulu şükranlarımı,
kalbimin en derin köşelerinden sonsuz şükranlarımı sunuyorum bu gece burada
arayan her kişiye.
İç
Pilotumuz bizim için ağlıyor. Hadi koşalım, kayığına koşalım. Kayığına binelim
ve O'nunla Ötenin Altın Sahiline yelken açalım. O bizim Özlemimizdir. O bizim
Ruhumuzdur. Aynı zamanda O, yolculuğumuzun ebedi Hedefidir. O bizim yakınımız,
çok samimi. Biz bu dünyaya O'na hizmet etmek, O'nu açığa çıkarmak, O'nu açığa
çıkarmak, O'nu tamamlamak için geldik. En seçkin kutsamalarını ruh çocuklarının
kutsanmış kalplerine yağdırır.
“Uttiuahata
jograta… — Kalk, uyan! Uyan, kalk!" Gollerin Golü fethedilene kadar
durmayalım. Bu Hedefler En Yüce Olanın Kalbi, Ebedi Pilotumuzdur.
HİZMET
VE SEVGİ
Columbia
Üniversitesi, New York, New York, ABD
Aziz
Paul Kilisesi
23
Temmuz 1971
Tanrı'ya
hizmet etmek
sadece
birine ihtiyacım var
Neşe.
İnsanlığa
hizmet etmek
sadece
birine ihtiyacım var
Sabır.
Tanrıyı
sevmek
sadece
birine ihtiyacım var
Saflığın
Nefesi.
İnsanlığı
sevmek
sadece
birine ihtiyacım var
Alçakgönüllülük
Ruhu.
UPANİŞADLAR
- HİNDİSTAN'IN RUHUNUN SUNDUĞU
Princeton
Üniversitesi, Princeton,
New
Jersey, ABD
22
Ekim 1971
Hindistan'ın
ruh sunusu, Upanişadların ebedi ışığıdır. Upanishad'lar, uyanmış ve aydınlanmış
Hindu yaşamının en yüksek başarısını tüm dünyaya sunar.
Vedalar
ineği temsil eder. Upanişadlar süttür. Süt veren bir ineğe ihtiyacımız var ve
bizi besleyen süte ihtiyacımız var.
Upanishad'lara
Vedanta da denir. Vedanta'nın gerçek anlamı "Vedaların sonu" dur.
Ancak Vedanta'nın manevi anlamı "Vedaların kaymağı, içsel bilginin
zirvesi, içsel yaşamın amacı, amacı" dır. Muktika Upanishad bize gerçekten
önemli bir şey söylüyor:
Tileuu
tailavat vede vedonta? supratiuahita?
Susam
tohumundaki yağ gibi, Vedanta'nın kökleri de Vedaların her yerinde özünde
yatmaktadır.
Upanishad'lar
bize iki tür bilgi olduğunu söyler: daha yüksek bilgi ve daha düşük bilgi.
Paravidya en yüksek bilgidir ve aparavidya en düşük bilgidir. En yüksek bilgi,
ruhun açılmasıdır. Alt bilgi, bedenin sayısız taleplerinin yerine
getirilmesidir.
Hint
geleneğine göre, bir zamanlar bin yüz seksen Upanişad vardı. Her biri,
Vedaların bir kolu olan şakhilerden geldi. Bu sayıdan iki yüz gerçek Upanishad
şekillendi ve bu iki yüzden yüz sekiz Upanishad'ın izini sürmek artık mümkün.
Arayıcı, Hakikat, Işık, Barış ve Mutluluk hakkında biraz bilgi edinmek
istiyorsa, o zaman bu yüz sekiz Upanishad'ı özenle çalışmalıdır. Gerçek bir
arayıcı, gerçek bir arayıcı, Upanishad'lardan bol miktarda ışık almak
istiyorsa, o zaman on üç ana Upanishad'ı incelemesi gerekir. Eğer büyük
Upanişadları inceler ve aynı zamanda bu Upanişadların somutlaştırdığı Gerçeği
yaşamak isterse, İlahi Vasfın yüzünü ve Gerçekliğin kalbini görebilecektir.
On üç
büyük Upanishad şunlardır: Isha, Katha, Kena, Prashna, Mundaka, Mandukya,
Chandogya, Brihadaranyaka, Taittiriya, Aitareya, Shvetashvatara, Kaivalya ve
Maitri Upanishad.
Bunu
yapmak için çaba sarf etmeye cesaret edin...
Hareket
ediyor ama yine de hareket etmiyor.
Çok
uzak, ama yine de, Yakın ve yakın.
her
şeyin içinde
Ayrıca
her şeyin dışındadır.
Isha
Upanishad'da bizim için çok özel bir mesaj var. Arzu eden zihin için bu mesaj
boş, belirsiz, kafa karıştırıcı ve şaşırtıcıdır. Hevesli kalpler için bu mesaj
ilham verici ve aydınlatıcıdır. Açığa çıkan ruh için bu, ölümsüzlüğü yerine
getiren ve veren bir mesajdır. Brahman, Tanrı, Mutlak veçhesinde değişmez,
fakat şartlı suretinde O, sürekli değişen, sürekli dönüşen, sürekli gelişen,
sürekli açığa çıkan, sürekli tezahür eden ve her zaman gerçekleştirendir.
Dahası,
Isha Upanishad, çalışma ve bilgiyi, Bir ve çok'u, kişisel olmayan Tanrı ile
kişisel Tanrı'yı çarpıcı bir şekilde uzlaştırır. Tarafsız yapılan iş gerçek
bilgidir. Her şeyde ve herkeste bilinçli olarak Tanrı'yı görmeye
çalıştığımızda, kendimizi ruhen kutsanmış eyleme sunarız. Böyle bir bilgi
eylemdir. Bir ve Çok: Kendi farkındalığımız için Bir'e, kendimizi tezahür
ettirmek için çok'a ihtiyacımız var. Kişisel Olmayan ve Kişisel Tanrı: Kişisel
olmayan Tanrı'da yaşadığımızda, Gerçeği onun aydınlatıcı Vizyonunda görürüz ve
kişisel Tanrı'da yaşadığımızda, Gerçeği onun ortaya çıkan Gerçekliğinde
görürüz.
Tanrı'nın
Oğlu, "Ben ve Babam biriz" dedi. Chandogya Upanishad, bazı açılardan
daha cesur ve aynı zamanda daha ikna edici, cesur bir açıklama yapıyor:
tat
twam asi
Sen
busun.
Bu ne
anlama geliyor? Bu, sizin Tanrı'dan başkası olmadığınız anlamına gelir. Tanrı
sen değilsen başka kim?
Bir
Allah aşığı, Allah'ın Gönül Kapısını çalmıştır. Tanrı içeriden sordu,
"Orada kim var?"
Allah
aşığı, "Benim" dedi. Kapı kilitli kaldı. Adam çaldı ve çaldı. Sonunda
uzaklaştı.
Bir
saat sonra geri döndü. Tanrı'nın Kalp Kapısını çaldı. Tanrı içeriden sordu,
"Orada kim var?"
Allah
aşığı, "Benim" dedi. Kapı kilitli kaldı. Adam boşuna çaldı ve çaldı.
Sonunda ayrıldı.
Bir
saat sonra tekrar döndü ve Tanrı'nın Kalp Kapısını çaldı. Tanrı içeriden sordu,
"Orada kim var?" Allah aşığı, "Ebedi Sevgilim, Sensin"
dedi. Allah hemen Kalp Kapısını açtı.
Arayan,
Allah ile bu tür yakın ve ayrılmaz birliği hissettiğinde, Allah ona Gönül
Kapısını açar ve Kendisi ona Arşını sunar.
Upanishad'ların
görücüleri herhangi bir ruhani merkeze gitmeye, bir tapınağa gitmeye, dersleri
veya vaazları dinlemeye ve hatta kitapları incelemeye ihtiyaç duymadılar. Tanrı
onların tek dış kitabıydı ve Tanrı onların tek iç Öğretmeniydi. Tanrı'nın
farkındalığı onların tek ihtiyacıydı ve Tanrı'nın tezahürü onların tek
gerçekliğiydi.
Büyük
Alman filozof Schopenhauer bunu şöyle ifade etti: "Tüm dünyada
Upanishad'ları incelemek kadar faydalı ve moral verici bir meslek yoktur. Onlar
hayatımın tesellisiydi, ölümümün tesellisi olacaklar. Onlar en yüksek
bilgeliğin meyveleridir."
Upanişadlar
bize üç ders verir. İlk ders Brahman'dır. İkinci ders atmandır. Üçüncü ders
jagattır. Brahman Tanrı'dır, atman ruhtur ve jagat dünyadır. Brahman üzerine
meditasyon yaptığımızda, hayatımız ölümsüzlük veren bir Mutluluk olur. Ruh
üzerine meditasyon yaptığımızda, hayatımız bilinçli ve hızlı bir evrim haline
gelir. Dünyayı ihmal etmediğimizde, hayatımız tatmin edici bir tezahür haline
gelir.
Upanishad'ları
yüzeysel ve gelişigüzel değil, zihninizin berraklığıyla çalışırsanız, Tanrı'nın
ve sizin, sizin ve Tanrı'nın ebedi olduğunu göreceksiniz. Ve Upanishad'ları
kalbinizin alıcılığıyla çalışırsanız, Tanrı ile sizin eşit olduğunuzu
göreceksiniz. Son olarak, Upanishad'ları ruhunuzun ışığıyla çalışırsanız, orada
Cennette aydınlanmış ve ezoterik Tanrı olduğunuzu ve burada yeryüzünde tezahür
etmiş ve zahiri Tanrı olduğunuzu fark edeceksiniz.
Noyam
otma balahonena labhyo
Ruh,
zayıflar tarafından kazanılamaz.
İç
güç, korku ve şüpheyle dikilen idolü devirir. İçsel gücünüz ön plana
çıktığında, sizden şüphe duyan kişi parlak bir ruh ışığına dönüşecek.
Upanishad'lar
madalyonun ön yüzüdür, arka yüzü bilinçtir. Sıradan bilincin üç durumu vardır:
jagriti, swapna ve sushupti. Jagriti uyanıklık halidir, swapna uyku halidir ve
sushupti derin uyku halidir. Ayrıca turiya denen bir bilinç durumu vardır,
Aşkın Ötesinin saf bilinci.
Mandukya
Upanishad bize en önemli hediyeyi sunuyor. Evrensel Ruh'tan bahsediyor.
Evrensel Ruhun iki veçhesi vardır: vaisvanara ve virat. Mikrokozmik yön
vaisvanara olarak adlandırılır; makrokozmik yönü virat olarak adlandırılır.
Jagriti, uyanık durum, Vaisvanara, fiziksel durum ve ilkel enerji olan
Prakriti'nin ses sembolü olan "AUM"dan "A" harfi,
Gerçekliğin ilk bölümünü oluşturur. Swapna, atıl durum, taijasa, canlı zihinsel
izlenimler ve "AUM"dan "U", Gerçekliğin ikinci bölümünü
oluşturur. Sushupti, derin uyku durumu, prajna, sezgisel bilgi ve
"AUM"dan "M", Gerçekliğin üçüncü bölümünü oluşturur.
Ancak
dördüncü bilinç durumu olan turiya, bu üç bilinç durumunu hem bünyesinde
barındırır hem de aşar. Bir yandan dört parçadan biridir, diğer yandan doruğa
ulaşan bütündür, sondur, Hedefin kendisidir. Turiya, tüm fenomenlerin
ötesindeki ebedi Gerçekliktir. Turiya Aşkın Brahman'dır. Turiya Sat-Chit-Ananda'dır:
Varlık, Bilinç ve Mutluluk. Burada, turiyada, manevi yaşamda çok deneyimli olan
arayıcı veya manevi Öğretmen, Yaradan'ın yüce sırrı olan sessiz sesi, “AUM”u
duyabilir.
Upanişadların
en üstün zenginliği Benliktir:
Yato
voco nivartante apropya manaso saha
Sözcükler,
konuşma gücü, amaca ulaşamadan şaşkın bir zihinle geri döner.
Bu
"ben", zihnin parlaklığıyla fethedilemez. Sadece hevesli bir kalp ve
kendini adamış bir yaşamla kazanılabilir.
Burada,
görelilik dünyasında, bu Aşkın Benlik beş farklı kılıfla kaplıdır: annamaya
kosha, kaba fiziksel kılıf; pranamaya kosha, yaşam gücü kılıfı; manomaya kosha,
zihinsel kılıf; ince ayarlı ve gelişmiş bilginin kılıfı olan vijnanamaya kosha;
ve Keyif kılıfı Anandamaya kosha.
Bu
beş kılıfa karşılık gelen üç tip gövde vardır. Bu bedenlere sthula sharira,
shukshma sharira ve karana sharira denir. Sthula kaba fiziksel anlamına gelir
ve sarira beden anlamına gelir. Shukshma ince anlamına gelir ve karana nedensel
anlamına gelir. Fiziksel beden, sthula sharira, maddi madde olan annamaya
kosha'yı içerir. İnce beden olan Shuksma sarira, pranamaya kosha, manomaya
kosha ve vijnanamaya kosha'yı içerir. Nedensel beden olan karana sharira,
Hazzın kılıfı olan Anandamaya kosha'yı içerir.
Karanlık
ve kasvetli bir gecede ateşböcekleri belirir. Işıklarını sunarlar ve karanlığı
uzaklaştıranların kendileri olduğunu hissederler. Bir süre sonra yıldızlar
parlamaya başlar ve ateşböcekleri acizliklerinin farkına varırlar. Bir süre
sonra ay görünür. Ay göründüğünde, yıldızlar kendi ışıklarının ayın ışığına
kıyasla ne kadar sönük ve önemsiz olduğunu görür ve hissederler. Güneş birkaç
saat sonra yükselecek. Güneş doğunca ayın neşesi ve gururu da paramparça olur.
Güneş ışığı tüm karanlığı uzaklaştırır ve ateşböceklerinin, yıldızların ve ayın
ışığı iz bırakmadan kaybolur.
Bu
Güneş gezegeni. Ama her birimizin bir iç güneşi var. Bu iç güneş, Güneş
gezegeninden sonsuz derecede daha güçlü, daha güzel, daha aydınlatıcıdır. Bu
güneş doğup parladığında bin yılın karanlığını yok eder. Bu güneş sonsuzluk
boyunca parlar. Bu iç güneşe "Ben", Aşkın "Ben" denir.
(Bu
ders Temmuz 1972'de The Princeton Seminary Bulletin, Cilt LXV, No. 1'de
yayınlandı.)
HİNDİSTAN
IŞIĞININ KİLİDİNİ AÇMAK
Kaliforniya
Üniversitesi, Berkeley,
Kaliforniya,
ABD
7
Kasım 1971
Her
Upanishad, bir kez ruhsal olarak elde edildiğinde asla kaybolmayan yüce
bilginin bir ifşasıdır. Upanishad'lara göre, tüm eylem evreni, geçici araçları
ve amaçlarıyla, cehalet ağı içinde yaşar. Binlerce yıllık insan cehaletini yok
etmeye ve dünyevi bilinci ebediyen Kendisini aşan ve ebediyen Ötesini tezahür
ettiren Işık ve Zevkle doldurmaya muktedir olan yüce "Ben"in
bilgisidir.
Tıpkı
kalbimiz, zihnimiz, yaşamsal bedenimiz ve ruhumuz olduğu gibi, Upanishad'ların
da kalbi, aklı, yaşamsal, bedeni ve ruhu vardır. Upanishad'ların kalbi kendini
gerçekleştirmektir, Upanishad'ların zihni kendini keşfetmektir, Upanishad'ların
yaşamsal özü kendini tezahür ettirmektir, Upanishad'ların bedeni kendini
dönüştürmektir ve Upanishad'ların ruhu kendini mükemmelleştirmektir. .
Şu
anda en önemli şey öz farkındalıktır. Kendini gerçekleştirme için sadece dört
şeye ihtiyacımız var. Önce kutsal yazıların yardımına, sonra manevi bir
rehbere, sonra Yogik disiplinlere ve son olarak da Tanrı'nın Lütfuna
ihtiyacımız var. Kutsal yazılar arayana şöyle der: “Uyan, kalk, senin için
kalkma vakti geldi. Daha fazla uyuma." Manevi Öğretmen arayıcıya,
“Çocuğum, koş! En hızlıdan daha hızlı koş! sana ilham veriyorum Sendeki özlem
ateşini çoktan yaktım. Artık en hızlıdan daha hızlı koşabilirsiniz.” Yogik disiplinler
arayıcıya şöyle der: "Siz ruhsal yaşamı uygularsınız ve biz de size
uygulamanızın sonuçlarını veririz. Sizin için yolu açtık. Artık tehlikesiz bir
yolda hızlıdan daha hızlı koşabilirsiniz.” O zaman başka bir şey gereklidir ve
bu Tanrı'nın lütfudur. İnsan en hızlı koşabilir ama önüne hiçbir engel çıkmasa
bile hedefe ulaşamayabilir çünkü insan çok sık yorulur. Hedefe ulaşmadan önce
tamamen bitkin hissederler. Böyle bir zamanda gereken, Allah'ın lütfudur.
Tanrı'nın Lütfu olmadan yolculuğu tamamlamak imkansızdır. Tanrı'nın Lütfu,
arayana "Bak, Hedefe ulaşıldı" der.
Elbette,
Tanrı'nın Lütfu en baştan işlemeye başlar. Kutsal yazıları incelediğimizde,
Tanrı'nın Lütfu zaten bizi aydınlatıyor. Allah'ın lütfu olmasaydı, en başta
manevi yola gelemezdik. Ve Tanrı'nın Lütfu olmasaydı, manevi Öğretmenimizi
bulamayacaktık. Tanrı, arayanı Efendi'ye ulaştıran, O'nun sonsuz Cömertliğidir.
O zaman Arayıcı ve Öğretmen kendi rollerini oynamalıdır. Öğretmen Tanrı'nın
Merhametini getirir ve arayıcının ruhsal disiplinleri uygulaması gerekir.
Görevi arzu etmektir ve Öğretmenin görevi Merhamet getirmektir.
Herkesin
iç dünyasında olması gereken şey aspirasyondur. Burada, yeryüzünde bir ağaç
bize böyle bir çabanın örneğini gösteriyor. Kökleri toprakta kalır, ama amacı
En Yüksek'e ulaşmaktır. Yerde kalmaya korkuyoruz. Yeryüzünde kalırsak Yüce
Olan'a ulaşamayacağımızı hissediyoruz. Ama ağaç bize bunun ne kadar saçma
olduğunu gösteriyor. Kökü yerin altındadır, ama tepesi Cennete ulaşır.
Upanishad'larda ashwathva adı verilen bir ağaçla karşılaşırız. Dünyevi
ağaçların aksine, bu ağacın kökleri üstte, dalları alttadır. İki çeşit şubesi
vardır. Bir türden dallar kendilerini cehaletin ağlarında bulur ve sonra
savaşmaya, savaşmaya ve tekrar Işığın parlaklığına çıkmaya çalışır. İkinci
türden dallar her zaman Işıkta kalmaya çalışır. Hareketleri daha yükseğe,
çabaları daha yükseğe yöneliktir.
Yeryüzünde
her insanın bir kapasitesi vardır. İnsan cehaleti içinde ve dışında görür ama
cehaletin ötesinde kalabilme yeteneğine sahiptir. Nasıl? Aspirasyon sayesinde.
Neden? Çünkü sürekli tatmine ihtiyacı var. Bize bu sürekli tatmini verebilecek
olan istektir ve yalnızca istektir. Neden çabalıyoruz? Delight için can
atıyoruz, Ananda. Zevk, kendini yaratma ve kendini deneyimlemedir. Mutlak Yüce
olan Yüce'den alınan haz, Anandapuruşa olarak bilinir. Burada Haz Sonsuzluk,
Sonsuzluk ve Ölümsüzlüktür. Anandatma adı verilen başka bir Haz türü daha
vardır ki, Haz sonsuz Hazzdan şekil alıp biçim aldığında. Dünyevi bilinçte
kendinden geçme anandatma olarak adlandırılır.
Rapture,
insan doğasını dönüştürmek için yavaş yavaş karanlık, saf olmayan,
aydınlanmamış, kusurlu insan doğasına indiğinde, sürekli bir direnişle
karşılaşır. Sonra Vecd'in muazzam cehalet nedeniyle gücünü kaybettiğini ve kısa
ömürlü hazzın aşırı boyutlar kazanmaya başladığını görüyoruz. Yüce'de üçlü
bilinç - Sat-Chit-Ananda - Varlık, Bilinç ve Haz birlikte gider. Ama
kendilerini kanıtlamak istediklerinde, bunu sadece Rapture aracılığıyla yapmak
zorundalar.
Rapture
alçaldığında, bastığı ilk adıma süper akıl denir. Süper akıl, sıradan akıldan
biraz daha üstün bir şey değildir. HAYIR. O, zihnin sonsuz ötesindedir.
Kelimenin kullanılmasına rağmen, o hiç "akıl" değildir. O, sonlu
olanın sınırlarını çoktan aşmış bir bilinçtir. Yaratılışın doğduğu yer
burasıdır. Form bir adım aşağıdan başlar. Bu basamağa üst akıl denir. Burada
form doğar, bireysel formdaki çokluk doğar. Bir sonraki adım sezgisel zihindir.
Sezgisel zihinle, çokluğu yaratıcı bir biçimde görürüz. Sezgi ile her şeyi bir
bakışta görürüz. Birçok şeyi aynı anda görebiliyoruz, kolektif formu görüyoruz.
Sezgisel zihinden, kendinden geçme zihnin kendisine girer. Bu zihin her nesneyi
ayrı ayrı görür. Ancak her şeyi ayrı ayrı görmesine rağmen her bir nesnenin
varlığını sorgulamaya çalışmaz. O zaman kendinden geçme fiziksel zihne, başka
bir deyişle kendisini fiziksel olanla sınırlayan zihne girer. Bu akıl her
nesneyi ayrı ayrı görür ve üstelik her nesnenin varlığından şüphe eder. Nesnel
olarak var olan şüphe burada fiziksel zihinden kaynaklanır.
Kendinden
geçme, zihnin tüm seviyelerine indikten sonra, hayati olana girer. Hayati
olanda dinamik bir güç ya da agresif bir güç görüyoruz. İçsel veya süptil
yaşamsalda gördüğümüz kuvvet dinamiktir ve dış yaşamsalda gördüğümüz kuvvet
saldırgandır. Hayati coşkudan fiziksel olana girer. Fiziksel olanın iki türü
vardır: süptil fiziksel ve gerçek fiziksel. Süptil fiziksel kendinden geçme
hala iner ve biz hala onun farkında olabiliriz. Ama süptil fizikselde Gerçeğe
sahip olamayız ya da Gerçeği kullanamayız, onu sadece bir multimilyonere bakan
bir dilenci gibi görebiliriz. Son olarak, brüt fiziğe geldiğimizde, hiç Delight
yoktur.
Zevk
alçalır, ancak kaba fizikselde bir zerresini bile görmeyiz. O zaman ne
yapabiliriz? Özlemimiz sayesinde ruha girebiliriz ve ruh bizi bilinçli olarak
en yüksek düzeye, Sat-Chit-Ananda'ya, yani Varoluş, Bilinç ve Mutluluk düzeyine
götürecektir. Bu zamanda yolculuğumuz bilinçli hale gelebilir. Üçlü birlik
bilincine girdik ve bilinçli olarak süperakıl, süperakıl, sezgisel zihin,
gerçek zihin, fiziksel zihin, yaşamsal ve fiziksel zihinlere inmeye
başlayabiliriz. Fizikselde başarılı olduğumuzda, yani Hazzı en yüksek seviyeden
getirebildiğimizde ve fiziksel bu Hazzı özümseyip kullanabildiğinde, haz yaşamı
sona erer. Bu zamanda, zevk dolu bir hayat ile Zevk dolu bir hayat arasındaki
farkı anlıyoruz. Zevk dolu bir hayata her zaman hayal kırıklığı ve yıkım eşlik
eder. Kendinden Geçme Hayatı, Tanrı'nın istediği şekilde sürekli büyüme,
sürekli tatmin, sürekli erişim ve sürekli Tanrı tezahürüdür.
Mundaka
Upanishad bize iki kuş verdi. Kuşlardan biri hayat ağacının tepesinde oturuyor,
diğeri ise altındaki dalda. Alt dala tünemiş kuş hem tatlı meyveyi hem de acı
meyveyi yer. Tatlı meyveler kuşa hayatın bir zevk olduğu hissini verir; acı
meyveler kuşa hayatın azap olduğu hissini verir. Ağacın tepesinde oturan başka
bir kuş ne tatlı ne de acı meyveler yer. Sadece oturuyor, sakin ve telaşsız.
Hayatı barış, ışık ve zevkle dolu. Hayat ağacının tatlı ve acı meyvelerini
yiyen kuş hayal kırıklığına uğrar ve tiksinti duyar; hayal kırıklığı çünkü zevk
kararsız, geçici ve geçicidir; iğrenme çünkü hayal kırıklığı yıkımla
sonuçlanır. Açıkça hayal kırıklığına uğramış ve tamamen tiksinmiş olan bu kuş
aniden havalanır ve hayat ağacının tepesinde oturan kuşun hafif-özgürlüğü ve
kendinden geçme-mükemmelliği içinde kaybolur. Ağacın tepesindeki kuş Kozmik ve
Aşkın Benliktir ve alttaki kuş bireysel Benliktir. Bu iki güzel kuş, Shuparna
olarak bilinir.
Upanişadların
bazılarında Tanrılar ve iblisler arasında devam eden bir rekabet görüyoruz. Görkemleriyle
göz kamaştıran Tanrılardır; kendini beğenmiş şeytanlardır. Tanrılar ve
iblisler, Yaratıcı Prajapati'nin çocuklarıdır. Tanrılar zafer kazandığında,
ruhun ışığı üstün gelir. İblisler galip geldiğinde, bedenin karanlığı üstün
gelir. Başlangıçta tanrılar ve iblisler Prajapatilerin organlarıydı. İlahi
İradenin enerjisiyle dolan, ilahi Işıkla aydınlanan ve ilahi Eylemden ilham
alan organlar, Tanrılar oldu.
Daha
düşük düşüncelerle hareket eden, duyular dünyasında yaşamaya ve zevk dolu bir
hayattan zevk almaya çabalayan, kendilerine daha önemsiz, yıkıcı hedefler koyan
organlar şeytan oldu. Söylemeye gerek yok, daha küçük hedeflere ulaşmak Yüce
Hedefe ulaşmaktan çok daha kolaydır. Bu yüzden iblislerin sayısı tanrılardan
çok daha fazlaydı. Ama sonsuz Işık ve Gerçeği arayan bizler, iblislerin
sayısına değil, Tanrıların niteliklerine ihtiyacımız var.
Bir
gün Tanrılar konuşma organına, buruna, gözlere, kulaklara, zihne ve yaşam
gücüne kendileri için ilahiler söylemesi için ateşli bir ricada bulundular.
Herkes birbiri ardına şarkı söyledi. İblisler, bu şarkıcılar aracılığıyla
Tanrıların hiç şüphesiz kendilerine üstünlük kazanacağını hemen anladılar, bu
yüzden onlara duyu nesnelerine güçlü bağlılığın ve zevk dolu yaşamın apaçık
kötülüğünü gizlice ve başarılı bir şekilde bulaştırdılar. Konuşma organı,
burun, gözler, kulaklar ve akıl konusunda hemen başarılı oldular. Ancak hayati
güçten ciddi bir yenilgiye uğradılar. Hayati güç onları paramparça etti ve her
yöne dağıttı. Hayati güç Tanrılar için zafer kazandı. Onların varlığı, sonsuz
İlahiyat Işığıyla doldu. Gerçek benlikleri haline geldiler. Kıskanç iblislerin
entrikaları açığa çıktı ve gururları paramparça oldu.
Bu
hayati güce asya angirasa denir. Vücut üyelerinin özü anlamına gelir. Hayati
güç galip geldi. Ayrıca nazik, sempatik ve cömertti.
Konuşma
organını ölüm aleminin ötesine taşıdı. Ölüm âlemini aşan konuşma organı ateş
olmuştur ve bu ateş ölümün çok ötesinde yakar.
Yaşam
gücü burnu ölümün ötesine taşıdı. Ve sonra burun rüzgar oldu. Ölümün
sınırlarını aşan rüzgar, ölümün ötesine eser.
Yaşam
gücü, gözleri ölümün ötesine taşıdı. Gözler güneş oldu. Ölüm alemini aşan güneş
sonsuza kadar parlar.
Yaşam
gücü kulakları ölümün ötesine taşıdı. Ve sonra dünyanın iki tarafı oldular.
Ölümü aşan dünyanın bu tarafları, sahip olduğu sınırların çok ötesinde kaldı.
Hayati
güç zihni ölümün ötesine taşıdı. Ve sonra zihin ay oldu. Ölümü aşan ay,
alanının ötesinde parlar.
Brihadaranyaka
veya Upanishad'ların "büyük ormanı" insanlığa eşsiz bir dua sunar:
Asato
mo üzgün gamaya
Tamaso
mo jyotir gamaya
Metyor
mometau gamaya
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Gerçek
olmayan ölümün yüz buruşturması, gerçek ölümsüzlüğün şarkısıdır. Karanlık,
ölümün muazzam gururu, Işık, Ölümsüzlüğün aydınlatıcı ve mükemmelleştirici
gücünün yaşamıdır. Ölüm hiçliğin mesajıdır. Ölümsüzlük, İlahi Vasfın aşkın
Yüksekliği ile insanlığın özgürleşmiş birliğinin mesajıdır.
HİNDİSTAN
RUHUNUN GÜZELLİĞİ VE GÖREVİ
New
York Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
17
Kasım 1971
Bu
güzellik baştan çıkarmaz.
Bu
güzellik aydınlatıcı.
Bu
borç kendiliğinden oluşmaz.
Bu
görev Allah tarafından emredilmiştir.
Upanishad'lar
bize öz-bilgi, dünya-bilgisi ve Tanrı-bilgisi verir. Kendini bilmek kendini
keşfetmektir. Kendini keşfettikten sonra bilgi dünyasının içimizde olduğunu
hissetmemiz ve bir bilgi dünyasına dönüşmemiz gerekiyor. Âlem bilgisinin
Sahibini tanıdığımızda, Allah bilgisine sahibiz. Kâinatın Sahibi olan Allah'ın
bilgisine girmeliyiz.
Upanişadların
mesajı "Neti, neti - Bu değil, bu değil" veya "Ne bu ne de
bu" mesajıdır. Buradaki hepimiz sonsuz Gerçeğin arayıcılarıyız. Gerçek
arayıcı, bireysel yaşamıyla, bireysel başarılarıyla, dünyevi sahip olduklarıyla
tatmin olmaz ve olamaz. HAYIR. O ancak Mutlak'a ulaşmakla tatmin olabilir.
Öyleyse Mutlak nedir? Brahman Mutlak'tır.
Eski
çağın kahinleri şu görkemli bilgiyi verdiler: "Brahman hiçbir şeyle
sınırlanamaz, Brahman hiçbir yere yerleştirilemez, Brahman hiçbir şekilde
tanımlanamaz." Bu, Brahman'ı görmenin olumsuz yanıdır. Ama olumlu bir
taraf var ve bu olumlu taraf şöyle diyor: "Brahman ebedidir, Brahman
sonsuzdur, Brahman ölümsüzdür. Ötedeki Brahman Ötesidir." Bu olumlu
tarafı. Bizler, sonsuz Gerçeği arayanlar, olumlu tarafı takip edeceğiz. İstekli
hayatımızda olumlu tarafı takip edersek, herkesten daha hızlı koşabilir ve
Orijinal Hedefe daha erken ulaşabiliriz.
Brahman'ı
Sonsuz'da görmek istediğimiz gibi, sonlu'da da Brahman'ı görmeliyiz. Ancak
meditasyon sırasında Brahman'ı Sonsuz Benlik olarak görebilirsek, o zaman her
şeyi sonlu olarak gördüğümüz görelilik dünyasına girmemiz daha kolay hale
gelir.
Dünyayı
kendi içimizde görüyoruz, dünyayı dışarıda görüyoruz. İç âlemde varlık vardır,
dış âlemde de varlık vardır. Bu iki varlığa "yokluk" ve
"varlık" denir. Yokluktan varlık geldi. Bu fikir aklımızı
karıştırıyor. Yokluk varlığı nasıl yaratır? Yokluk bir hiçtir. Bu “hiçlikten”
nasıl bir şey çıkabilir? Ama varlığın yokluktan gelemeyeceğini bize söyleyenin
zihin olduğunu bilmeliyiz. Bu "hiçlik"in aslında zihin kavramının
ötesinde bir şey olduğunu bilmemiz gerekiyor. "Hiçlik", sonsuz
Öte'nin yaşamıdır. "Hiçbir şey" her zaman zihinsel konseptimizin
dışında kalan bir şeydir. Sınırlı bilincimizi aşar. Bu nedenle, dünyayı veya
yokluktan var olmayı düşündüğümüzde, bu Gerçeğin ancak zihnin hiçbir şekilde
işlemediği içsel özlemimizin gücüyle bilinebileceğini ve
gerçekleştirilebileceğini hissetmemiz gerekir. Bize "hiçbir şeyin"
sürekli aşan Öte'nin şarkısı olduğunu ve "hiçliğin" her zaman doyuma
ulaşan, her zaman aşan ve her zaman tezahür eden bir varlığın deneyimi olduğunu
bilme armağanını veren sezgidir.
Upanishad'lar
ve prana'nın özü birbirinden ayrılamaz. Prana Sanskritçe bir kelimedir. Rusçaya
farklı şekillerde çevrilebilir: "nefes" veya "enerji" ve
hatta "eter". Ama prana yaşam enerjisidir. Bu yaşam enerjisi maddi,
fiziksel değil, fiziksel bedeni koruyan ve devam ettiren bir şeydir. Prana'nın
kaynağı Yüce'dir. Tezahür alanında prana vazgeçilmezdir. Prana evrenin ruhudur.
Hindistan'da
prana teriminin kendi özel anlamı vardır. Prana sadece nefes değildir. Her gün
hiç dikkat etmeden binlerce kez nefes alıp veriyoruz. Ancak prana terimini
kullandığımızda, nefesimizin içinde ve nefesimizin dışında akan yaşam
enerjisini düşünürüz.
Prana
beş bölüme ayrılmıştır: prana, apana, samana, vyana ve udana. Fiziksel
gözlerde, burunda ve kulaklarda bulunan yaşam enerjisine, yaşam gücüne biz
prana diyoruz.
Boşaltım
veya üreme organlarımızdaki hayati enerji apanadır. Samana, sindirimimizi ve
özümsememizi yöneten yaşam enerjisidir. "Ben" in bulunduğu kalp
lotusunda yüz bir ince ruhsal sinir görüyoruz, her sinirde yüz sinir dalı ve
her sinir dalında yetmiş iki bin sinir dalı var. Burada hareket eden pranaya
vyana denir. Yaşam enerjisi omurganın ortasından akar. Yukarı çıktığında En
Yüksek'e, aşağı indiğinde en alt seviyeye ulaşır. Sonsuz Gerçeğin arayıcısı
bedeni terk ettiğinde pranası En Yüksek'e yükselir ve günahkâr bir insan bedeni
terk ettiğinde pranası aşağı iner. Omurganın ortasından akan bu pranaya udana
denir.
Yaşam
gücümüzle Kozmosa girebildiğimizde, Ötesinin hayal gücümüzde olmadığını
hissederiz. Hayali bir sis değil, içimizde ve bizim için büyüyen bir gerçeklik.
Tanrı Bir'di. Birçok kişi olmak istedi. Neden? Sonsuz formlarda Kendisinden
ilahi ve üstün bir şekilde zevk alma ihtiyacı hissetti. "Ekam aikuata bahu
syom - Çok olmak isteyen kişi" - O'nun içsel hissi böyleydi.
Yüce,
Yaşam Enerjisine şekil verdiğinde, hemen iki yaratık gördü. Biri erkek, diğeri
dişi. Yaşam gücü olan Prana erildir ve dişil rayi'dir. Prana güneştir. Rayi
aydır. Prana ve raya'dan hepimiz var olduk. Ayrıca prana ruh, rayi maddedir.
Ruh ve madde birlikte gitmelidir. Ruhun kendini göstermesi için maddeye,
maddenin de kendini gerçekleştirmek için ruha ihtiyacı vardır.
Vedaların
ve Upanişadların kâhinleri sıklıkla iki kelime kullanırlardı: nama ve rupa.
Nama isimdir, rupa biçimdir. Dış dünyamızda ad ve biçimle ilgileniriz. İç
dünyada isimsiz ve biçimsiz olanla uğraşıyoruz. İsim ve isimsiz rakip değildir.
Form ve formsuzluk rakip değildir. İsim, dış vücudun yeteneğini somutlaştırır.
Nameless, ruhun ölümsüzlüğünü ortaya koyuyor. Formda, kozmik Bilinç kendisine
sınırlar koyarak kendini gösterir. Biçimsizde, kozmik Bilinç kendisini aşar,
genişler ve genişler.
Manevi
hayatta "kurban" terimi sıklıkla kullanılır. Vedik kahinler kurban
hakkında uzun uzadıya konuştular. Onlara göre at kurbanı (ashvamedha kurbanı)
en önemlisiydi. Brihadaranyaka Upanishad kurbanlık atla başlar:
Uua
vo auvasya medhyasya uira? ...
Aum.
Kurbanlık atın başı gerçekten şafaktır, kurbanlık atın gözü güneştir, yaşam
gücü havadır, açık ağız Vaishvanara denen ateştir, gövdesi yıldır, sırtı
cennettir, karnı gökyüzü, toynak toprak, yanlar dört ana nokta, kaburgalar ara
yönler, uzuvlar - mevsimler, eklemler - aylar ve iki haftalar, bacaklar -
günler ve geceler, kemikler - yıldızlar, et - bulutlar, yarı sindirilmiş
yiyecekler ( midede) - kumlar, arterler ve damarlar - nehirler, karaciğer ve
dalak - dağlar, saç - çimenler ve ağaçlar, ön kısım yükselen güneş, arka kısım
batan güneştir. Ağzı şimşek, titreyen bedeni gök gürültüsü, idrarı yağmur,
kişnemesi ise aslında konuşmadır.
Upanişadların
kahinleri, Vedik kahinler neden bir kurban sembolü olarak başka bir hayvandan
değil de attan söz ettiler? Atın hızının, atın dinamizminin, atın sadakat ve
bağlılık vasıflarının farkındaydılar. Mutlak'ı gerçekleştirmek ve ortaya
çıkarmak için hız gereklidir, dinamizm gereklidir, vefa ve özveri gereklidir.
Bu yüzden dini ayinler için bir at seçtiler ve içsel uyanışlarına yardımcı
oldular.
Sadece
bir atın kurban edilmesiyle herhangi bir ilahi saygınlık kazanamayız. Hiç de
bile. At üzerinde, atın nitelikleri üzerine meditasyon yapmalı ve bu ilahi
niteliklerin bize Yukarıdan girmesi için haykırmalıyız. Vedaların ve
Upanişadların kahinleri bunu yaptı. Bir attan ilahi nitelikler edinmede başarılı
oldular ve sonuç olarak en yüksek Cennet olan Brahmaloka'ya girdiler.
Ama
en yüksek Cennette bile, kazandığımız Haz sonsuz değildir. Sonsuz Zevk için,
içsel çağrımızın gücüyle Brahman'a girmeliyiz. İç çağrıya sahip olduğumuzda,
sonunda Brahman'a girebilir ve orada sonsuz Hazzı bulabiliriz.
Ata
dönecek olursak, bu devirde at kurban etmeye gerek yok. Ancak kişi atın
niteliklerini görmeli ve atın ilahi olarak tatmin edici nitelikleri üzerinde
içsel olarak meditasyon yapmalıdır. Kişi, atın temsil ettiği nitelikleri
konsantrasyon ve meditasyon yoluyla edinir. Çoğu zaman insanlar, özellikle
Batı'da, fedakarlık fikrini yanlış anlarlar. Sadece bir atı öldürerek herhangi
bir ilahi saygınlığın nasıl elde edilebileceğini anlayamıyorlar. Saçma olduğunu
düşünüyorlar. Ama fedakarlık cinayet değildir. Kurbanın anlamı, atın şuuruyla
birlik içindedir. Ancak bunu yaptığımızda, Yukarıdan ilahi serveti alabiliriz.
Atı öldürmek zorunda değiliz, bunu yapmak zorunda değiliz.
Elbette
istek olmadan fedakarlık olmaz. Aspirasyon her an gereklidir. Ancak bu özlem
gerçek olmalı ve kalbin derinliklerinden gelmelidir. Otantik değilse, bize
farkındalık veremez. Aspirasyon nasıl çekileceğini veya itileceğini bilmiyor.
Sabırsızlık ve çaba asla bir arada olamaz. Yeni başlayanlar genellikle, eğer
istekliyseler, çok dinamik olmaları gerektiğini düşünürler. Bu doğru. Ama
çabalarında dinamizm görmüyoruz. Gördüğümüz şey sabırsızlık. Bir gecede
Tanrı'yı idrak etmek istiyorlar. Bu sabırsızlığı kararlılık veya dinamizmle
karıştırırsak, tamamen yanılıyoruz.
Sık
sık alıntılanan bir hikayeyi tekrar edeyim. Arayıcı, manevi Öğretmene gitti.
Düzgün bir şekilde inisiye edildi ve birkaç gün sonra Shifu'ya, "Shifu,
şimdi bana inisiyasyonu verdiğine göre, lütfen bana Tanrı-bilincini ver"
dedi. "Uzun süre meditasyon yapmalısın," diye yanıtladı Üstat. Birkaç
gün sonra öğrenci tekrar sormuş, "Usta, Üstat bana farkındalık ver, lütfen
bana farkındalık ver." Bu yüzden Shifu'yu uzun süre rahatsız etti.
Bir
gün Usta, onu yıkanmak için Ganj'a gitmeye davet etti ve öğrenciden de suya
girmesini istedi. Öğrenci boğazına kadar suya düştüğünde, Usta onu başından
tuttu, suya daldırdı ve orada tutmaya başladı. Sonunda, Shifu isteksiz
öğrenciyi serbest bıraktı ve ona "Su altındayken nasıl hissettin?"
diye sordu. "Efendim" diye yanıtladı öğrenci, "Bir nefes
alamazsam öleceğimi hissettim." Üstat, “Tanrı'yı, gelip sana hayat
vermezse öleceğini hissettiğin gün idrak edeceksin. Allahsız öleceğinizi
içtenlikle hissederseniz, O'na bu şekilde yakarırsanız, O'nu mutlaka idrak
edersiniz.”
Öğretmen
bu gerçeği öğrenciyle paylaşır. Ne yazık ki, Üstad gerçeği açıkladığında
öğrencilerin onu yanlış anladığını çok sık görüyoruz. Bunu kendi sınırlı
ışıklarına göre anlıyorlar veya Üstadın kendilerine verdiği mesajın tamamen
yanlış olduğunu hissediyorlar. Ve Üstad'ın sunduğu hakikat doğru bir şekilde
anlaşılmaz ve kullanılmaz ise, o zaman tecellî âleminde arayan asla tatmin
olmayacaktır. En Yüksek Gerçek onun için her zaman çok uzak kalacaktır.
Upanishad'lar,
Indra ve Virochana'nın en yüksek Bilgi için Prajapati'ye nasıl gittiklerini
anlatır. Indra Tanrıları, Virochana ise iblisleri temsil ediyordu. Prajapati
onlara Brahman bilgisini sunduğunda, Indra aldığı bilgiyi doğrulamak için
tekrar tekrar geri döndü ve sonunda gerçekten yüce Bilgiyi idrak etti. Ve
Virochana gerçeği kendine göre anladı ve en yüksek Gerçeği gerçekleştirmek için
tekrar tekrar geri dönme ihtiyacı hissetmedi.
Dünya
üzerinde arayana ışığını sunan pek çok ruhsal Üstat vardır, ancak arayıcılar ne
yazık ki kendilerine sunulan Gerçeğin mesajını anlamıyorlar. Üstadın sunduğu
Gerçeğin mesajını, anlamını, anlamını nasıl anlayabilirler? Bunu ancak
bağlılıklarıyla yapabilirler - amaca bağlılık ve Efendiye bağlılık. Eğer
Efendilerine ve kendini gerçekleştirme davasına adanmış bir duyguları varsa, o
zaman Hakikat, gerçekleştirilmesi gerektiği gibi gerçekleştirilebilir; ve
Üstad'ın cehaleti kovmak için sunduğu mesaj sadece doğru bir şekilde
anlaşılmakla kalmayacak, aynı zamanda dünya atmosferinde de kurulacaktır.
Gerçek sonsuza dek burada yeryüzünde kurulduğunda, bir kişi sonsuz bir Zafer
çelengi alacak.
VEDALAR
VE UPANİŞADLAR HAKKINDA KISA BİR İNCELEME
Oldukça
Dickinson Üniversitesi, Teaneck,
New
Jersey, ABD
30
Kasım 1971
Nolpe
sukham asti bhamaiva sukham
Sonunda
mutluluk yok.
Sadece
Sonsuz mutluluktur.
Elbette
hiçbir şey, bırakın kalıcı hazzı, mutluluğu somutlaştırmaya yetmez. Sonlu,
gerçek mutluluk olmayan hazzı somutlaştırır. Sonsuz, gerçek ilahi mutluluğu
sonsuz ölçüde somutlaştırır ve aynı zamanda dünyaya kendi hakikatini, kendi
zenginliğini ifşa eder ve sunar.
Sonsuz,
kendisini burada, çoğulluk dünyasında sayısız formlarda ve sonsuz çeşitlilikte
şekillerde ifade eder ve ayrıca bu Sonsuz, kendi bilincinin en yüksek Aşkınsal
planında ilahi ve yüce bir şekilde keyif alır. Burada, çokluk dünyasında,
Sonsuz kendini üç temel biçimde ifade eder. Sonsuz'un ilk yönü yaratılıştır.
İkinci yönü korumadır. Üçüncü yön, çözülme veya yok olmadır.
Bu
sözcükler -yaratma, koruma ve yok etme- felsefi ve dini terimlerdir. Manevi bir
bakış açısından, yaratılış vardı, var ve devam ediyor. "Yıkım"
terimini kullandığımızda çok dikkatli olmamız gerekiyor. Yüce'nin içsel
Vizyonunda yıkım diye bir şey yoktur, bu dönüşümden başka bir şey değildir.
Arzularımızı kaybettiğimizde, onların yok edildiğini hissederiz. Ama yok edilmediler
- sadece daha büyük bir vizyona, yani özleme dönüştürüldüler. Biz bir istekle
yola çıktık ama manevi yola çıktıkça istek yerini isteklere bıraktı. Arzu
biçiminde gördüğümüz aydınlanmamış bilinç, özlemle içimizde dönüşebilir ve
dönüşecektir. Sınırlı bilgi ve vizyonumuzla, manevi açıdan yıkım dediğimiz şey,
aydınlanmamış, saf olmayan ve karanlık doğamızın dönüşümüdür.
ekam
evodvitoyam
Sadece
Bir'dir ve O'ndan başka hiçbir şey yoktur.
O'ndan
var olduk ve yolculuğumuzun sonunda Mutlak Olan'a dönmemiz gerekiyor. Ruhun
yolculuğu böyledir. Bunu bir dış yolculuk olarak alırsak, yanılıyoruz. Dış
yolculukta, bir başlangıç noktamız ve bir bitiş noktamız vardır. Belirlenen
hedefimize ulaşmamız birkaç yıl veya uzun yıllar alabilir , ancak başlangıç
noktası bir yerde ve varış noktası başka bir yerdedir. Ancak içsel yolculuk,
burada bir başlangıç noktası ve başka bir yerde bir varış noktası olan kendi
başına bir yolculuk değildir. İçsel yolculukta, derinlere iner ve kendi
Gerçekliğimizi, unutulmuş Benliğimizi keşfederiz.
Unutulmuş
"ben"imizi nasıl keşfederiz? Bunu meditasyon yoluyla yaparız. Farklı
meditasyon türleri vardır: herkesin bildiği basit meditasyon; manevi arayıcının
bildiği derin meditasyon; ve ruhun meditasyonu olan en yüksek veya en yüksek
meditasyon, ruh tarafından, tüm varlığın iyiliği için. Sıradan bir arayıcı
meditasyon yaptığında, zihninde meditasyon yapar. Manevi yaşamda biraz deneyimi
varsa, kalpte meditasyon yapar. Manevi yaşamda çok deneyimliyse, insanda
Kutsallığın tezahürü için ruhta ve ruhun yardımıyla meditasyon yapabilir.
Spiritüel
Üstatlar müritlerinin fiziksel, yaşamsal, akıl, kalp ve ruhunda meditasyon
yaparlar. Bu Üstatlar aynı zamanda Sonsuz, Ebedi ve Ölümsüz üzerine meditasyon
yaparlar. Gerçek ruhsal Üstatlar için bunlar boş sözler değildir. Bunlar
dinamik Realitelerdir, içsel bilinçlerinde gerçek spiritüel Öğretmenler
Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük denizinde yüzerler. Mutlak'ı temsil eden bu
üç ilahi Gerçeği kolayca konsantre edebilir, meditasyon yapabilir ve tefekkür
edebilirler.
Upanishad'lar
dört Veda'dan kaynaklanmıştır: Rig Veda, Sama Veda, Yajur Veda ve Atharva Veda.
Her Veda'nın insanlığa özgü bir şeyi vardır. İlk ve en ünlü Veda, Rig Veda'dır.
Kozmik Tanrı, ateş Tanrısı Agni ile başlar. Ateş, özlem demektir. Vedaların
özlemi ve mesajı birbirinden ayrılamaz. Bu ateş, içsel uyanış ve içsel yükselen
alevin ateşidir. Dumanı yoktur. Bu alev hiçbir şeyi yakmaz, sadece aydınlatır
ve bilincimizi yükseltir. Ateş tanrısı, Brahman olan tek kozmik tanrıdır.
Agni,
ateş, kendini yedi biçimde ifade eder ve yedi önemli içsel isme sahiptir: Kali,
siyah; Karalı, korkunç; Manojava, şimşek gibi düşünce; Sulohita, kan kırmızısı;
Sudhumravarna, dumanlı; Sfulingini, dağınık kıvılcımlar; Vishvaruchi, güzel.
Kali,
siyah, gerçekten siyah değil. Kali, ilahi olmayan düşman güçlerle savaşan
içimizdeki ilahi güç veya ateştir. Ana Kali, hayatın savaş alanında iblislerle
savaşır. Hayati düzlemde onu karanlık, kasvetli bir Tanrıça olarak görürüz, ama
bilincin en yüksek planında o altındır. Düşman güçlerle savaşırken O'nun
korkunç şeklini görüyoruz ama O, Şefkatin Annesidir. Dinamik niteliklerini
yanlış anlıyoruz - onları agresif niteliklerle karıştırıyoruz. Kali Ana'nın
şefkati sonsuzdur, ama aynı zamanda Arayıcı'da hiçbir aylaklığa, kusura,
cehalete veya uykululuğa müsamaha göstermez. Son olarak, Kali Ana eşsiz bir
güzelliktir. Bu güzellik fiziksel güzellik değil. Bu güzellik, insan bilincini
daha yüksek bir Zevk düzlemine yükselten bir iç güzelliktir.
Veda'nın
kendisi bize Tanrı'nın müziğini, ruhun müziğini sunar. Ayrıca Hint dini, Hint
felsefesi ve Hint siyaseti sunmaktadır. Hindistan'ın tüm bu şaşırtıcı
başarıları Sama Veda'dan geliyor. Sama Veda'da müzik çok önemlidir. Modern
müzik gibi değil, gerçekten insanın içini kıpır kıpır eden bir müzik. Geçmişin
en büyük bilgesi Yagnavalkya şöyle dedi: "Müziğin meskeni Cennettir."
Bu cennetsel müziği koruyan Sama Veda'dır - ruhu heyecanlandıran, hayatı
enerjiyle dolduran müzik.
Birçoğunuz
Lord Krishna'nın Göksel Şarkısı Bhagavad Gita'yı okudunuz. İçinde Lord Krishna,
"Ben Sama Veda'yım" diyor. Kendisinin Rig Veda, Yajur Veda ya da
Atharva Veda olduğunu söylemez. Hayır, kendisinin Sama Veda olduğunu söylüyor.
Neden? Çünkü Sama Veda'da Krishna kendisine çok yakın olan ruhun müziğini
bulmuştur. Büyük Hintli filozof aziz Patanjali, felsefesine tam da onun içsel
müziği nedeniyle Sama Veda ile başlar. Müzik Allah'ın yarattıklarından
çıkarılırsa boş bir yaratılış olur. Yüce Müzisyen, Yaratan Allah'tır ve O'nun
tek Lezzeti O'nun Yaratmasıdır. Tanrı Zevk'i müziğinde hisseder ve O, hevesli
ve hevessiz çocuklarına Kendisini müzik aracılığıyla sunar.
Sama
Veda'dan en önemli Upanishad'ı, Chandogya Upanishad'ı alıyoruz. Bu Upanishad,
Brihadaranyaka Upanishad'dan aşağı değildir. Boyut olarak açık ara en büyüğüdür
ve birçok kişiye göre yalnızca en büyüğü değil, aynı zamanda en iyisidir. Öte
yandan küçücük, çok minik Isha Upanishad'ın boyutundan dolayı değil
derinliğinden dolayı en iyisi olduğunu düşünenler de var. Diğerleri en iyisinin
Shvetashvatara veya Katha veya Kena Upanishad olduğunu söyleyecektir. Her biri
belirli bir Upanishad'ın özü hakkındaki samimi duygularını ifade eder.
Sama
Veda'dan gelen Chandogya Upanishad, samimi arayanlar için çok önemli bir şey
iletir. Manevi Üstatlara çok sık sorulan bir soru şudur: "Neden bir
Üstad'a ihtiyacımız var? Tanrı'yı kendimiz idrak edebilecek kapasitede değil
miyiz? Chandogya Upanishad'da şüphe duyanları veya tartışmak için tartışan
hevessiz insanları ikna etmenin özel bir yolu vardır.
Chandogya
Upanishad, "Kendinizi bir gezgin olarak düşünün. Kayboldun ve bir hırsız
sana saldırdı. Tüm servetinizi alır ve gözlerinizi bağlar. Sonra seni uzak bir
yere götürür ve orada bırakır. Başlangıçta görüşünüz vardı ve hareket
edebiliyordunuz ama şimdi kaderiniz içler acısı. Göremiyorsun, yürüyemiyorsun,
çaresiz bir çocuk gibi ağlıyorsun ama kaçış yok.”
Şimdi
birisinin geldiğini, gözlerinizi ayırdığını ve ayrıldığını farz edin. O zaman
etraftaki patikaları görebilirsin ama hangisini seçeceğini bilemezsin, bilsen
bile yürüyemezsin çünkü bacakların ve kolların hala bağlı. Bu, Tanrı'yı kendi
başına gerçekleştirmek isteyen arayıcının durumudur. Ama birisinin gelip sizi
tamamen serbest bıraktığını ve hangi yolun sizi eve götüreceğini gösterdiğini
farz edin. Bu kişi gerçekten sana bir iyilik yaptı. Ona inancınız ve kendinize
güveniniz varsa, hedefinize hızla ulaşırsınız. Ona inancınız varsa, ancak
hedefe ulaşmak için kendi yeteneğinize güvenmiyorsanız, o zaman size yardım
etmek için gelecektir. Sizi körlüğünüzden kurtaran ve size yolu gösteren aynı
Üstat, size ilham vermek için içinizde sizinle birlikte gidecektir. Sizi Kader
Hedefinize yönlendirmek için kendi arzunuz olarak hareket edecektir.
Bir
manevi Öğretmenden bu tür bir yardım alırsanız, hayatınız anlamlı olabilir,
hayat meyve verebilir ve Hedefe doğru en hızlısından daha hızlı koşabilirsiniz.
Aksi takdirde bugün bu yolu izleyeceksiniz, yarın o yolu izleyeceksiniz ve
yarından sonraki gün başka bir yolu izleyeceksiniz. Yürüme yeteneğiniz
olabilir, ancak bir başarısızlık ve hayal kırıklığı duygusuyla tekrar tekrar başlangıç
noktasına döneceksiniz. Yeteneğin yanı sıra doğru yolu da biliyorsan ve sana
yardım eden gerçek bir Üstadın varsa, o zaman seni Hedefine ulaşmaktan kim
alıkoyabilir? Kaderinize ulaştığınızda, Tanrı'nın Zirvelerine ulaşırsınız ve
Tanrı'nın Işığını burada, yeryüzünde tecelli etmeye başlarsınız. Bütünün
kucağında tam çeşitlilikle tatmin oldunuz.
HİNDİSTAN'IN
RUHUNUN TAÇI
Harvard
Üniversitesi, Cambridge, Massachusetts, ABD
3
Aralık 1971
Upanishad'ların
kalbinin sessiz girintilerinde, ruhun maneviyatı ile hayatın pratikliğinin
muhteşem birleşimini görür ve hissederiz. Hayal dünyasında, arzu dünyasında,
farkındalık dünyasında, açılım dünyasında ve tezahür dünyasında, Upanishadların
ruhu yüce liderliği uygun hale getirmek için ilahi bir cürete sahiptir çünkü bu
onun doğal rolüdür. Anlayışı, zayıf insanlığın tüm savunmasızlıklarını
kucaklıyor. Onun evrensel aşkı bir kendini sunma şarkısıdır.
Upanishad'lar,
kalbin özlem-yalvarışı ve aynı zamanda ruhun deneyim gülümsemesidir.
Çeşitlilikte Birlik vizyonuna sahiptirler. Onlar, Birlik içindeki çeşitliliğin
tezahürüdür.
Upanishad'ların
mesajı ilahi yaşamdır, dönüşmüş insanlığın yaşamı, aydınlanmış dünyevi bilincin
yaşamıdır. Upanishad'lar bize arzu-yaşamdan vazgeçmenin dünya-varoluşunun
tatmin edici zevki olduğunu söyler. Bu reddetme ne kendini inkar ne de kendini
inkardır. Bu feragat, ruhun yaşam enerjisini özgürce solumak ve dahası, kişinin
Sonsuzluğun Yüksekliğine, Sonsuzluğun Zevkine ve Işığa ulaşabileceği bir
dünyada dinamik ve aktif bir yaşam sürmek için egonun aşılmasını gerektirir.
Ölümsüzlük.
Her
büyük Upanishad, insan yaşamını içeren deneyim ormanında bir kaşiftir. Her
büyük Upanishad, kıvrımlar ve dönüşler, şüpheler ve mazeretler labirentlerinde
yolumuzu bulmamız için bize sezgisel bilgi ve içsel cesaret sunar. Hayatın,
hevesli bir kalbin, nüfuz eden zihnin, mücadele eden canlılığın ve uykusuz
bedenin görkemli bir macerası olduğunu anlamaya başlarız. Aydınlatıcı bireyin
ve tatmin edici kişiliğin gizli yanlarını ortaya çıkarıyoruz. Zihnimizin
karanlığı kayboldu. Gönlümüzün yoksulluğu gitti. Hayatımızın safsızlığı ortadan
kalktı. Bedenimizin samimiyetsizliği ortadan kalktı. Işık treni geldi.
Rapture'ın planı ortaya çıktı.
Upanishad'lar,
arayan kişiye, Hazzın ilahi Sevginin tezahürü olduğunu, Bilincin ruh gücünün
tezahürü olduğunu ve Varlığın, Varlığın tezahürü olduğunu öğretir. Delight'ta,
Brahman Gerçektir. Aşkta, Brahman İlahi Vasıftır. Bilinçte, Brahman mükemmel
Mükemmelliğin Vizyonunu tasarlar. Ruh-gücünde, Brahman mükemmel Mükemmelliğin
elde edilmesi haline gelir. Varlıkta, Brahman Ebedi Sevgidir. Varlıkta, Brahman
Ebedi Sevgili'dir.
Tanrı'yı
idrak etmek için bir Guru'ya ihtiyacımız var. Katha Upanishad şöyle der:
"Arayıcı, kendisine Tanrı hakkında bir başkası tarafından söylenene kadar
Tanrı'ya giden yolu bulamaz." Mundaka Upanishad, "İçsel aydınlanma
için, arayan Kendini Bilen'e gelmelidir" der. Sapan Upanişad, "Ey
Baba, bizi Altın Kıyılara götürdün" der. Katha Upanishad şöyle der: “Kalk,
uyan! Büyükleri dinleyin ve onları takip edin." Mundaka Upanishad şöyle
der: "Bir Guru, dış bilgisi Veda olan ve iç bilgisi Brahman'ın tefekkürü
olan kişidir."
Upanishad'ları
inceleyen ve kendini keşfetme ve disipline etme dolu bir yaşam sürdüren
arayıcı, yaşam sahnesinde yalnızca bir oyuncu olamaz, o daha ziyade ruhsal bir
yapım tasarımcısı ve gerçek bir ilahi yapımcıdır. Ayrıca iki geniş omuzludur ve
dünyanın yüküne aldırış etmez. İnsanlığın kanayan kalbini yatıştırmanın görevi
olduğunu düşünüyor. Hayatı düşünce ve ruhtan bağımsızdır. Kalbinin kutsanmış
hizmeti, yukarıdan zengin bir şekilde ödüllendirilir. O, insanlıktaki
Kutsallığı memnun etmek olan kendi yaşam felsefesinde ustalaştı .
Taccakuur
devahitau uukram
ucarat
pauyema uarada? Satam...
Tanrı'nın
yönlendirdiği nurlu Göz'ün önümüze nasıl yükseldiğini yüz güz görelim...
Yüz
yıl yaşamak, sadece burada, dünyada bir varoluşu sürdürmek anlamına gelmez.
Cahillikle mücadele edilmelidir. Sistematik olmayan çabalar bizi Tanrı'ya
götüremez. Allah'ı idrak etmek zaman alır. Tanrı'yı açığa çıkarmak için daha da
fazla zaman gerekir. Ve Tanrı'yı tezahür ettirmek daha da uzun sürer. Bu
nedenle, Vedaların görücüleri sağlık, uzun ömür, yüz sonbahardan fazla yaşam
için dua ettiler. Ayrıca sağlığımız için kötü olan her şeyden kaçınmamız
konusunda bizi uyardılar.
Uru
oas tanve bronzluk
Uru
kuayoya nas kedhi
Uru
oo yaudhi jovase
Vücudumuza
özgürlük ver.
Evimize
özgürlük ver.
Hayatımıza
özgürlük ver.
Yılmaz
cesaretin büyük Vedantisti Vivekananda şöyle dedi: "Özgürlük - fiziksel
özgürlük, zihinsel özgürlük ve ruhsal özgürlük - bu Upanishad'ların
sloganıdır."
Özgürlüğe
ulaşmak için enerjiye, güce ve ruha ihtiyacımız var. Ve işte bunun için en
güçlü dua:
Tejo'si
tejo mayi dhehi
voryam
asi voryam mayi dhehi
Balam
asi balau mayi dhehi
Ojo'si
ojo mayi dhehi
Manyur
asi manyur mayi dhehi
Saho'si
saho mayi dhehi ...
Ateşli
ruhunu çağırıyorum.
Cesur
gücünüze sesleniyorum.
Gücünüze
ve enerjinize sesleniyorum.
Savaş
öfkenizi çağırıyorum.
Senin
fetheden zihnine sesleniyorum.
Upanishad'lar
her zaman hayata cesurca bakarlar. İlerleme, sürekli ilerleme, Vedalar ve
Upanişadlar çağının özelliğidir.
Prehi
abhohi dheuouhi
Devam
et, korkma, savaş!
Ne
dövüşü? Bağımlılık, cehalet ve ölüm. Hayat bizim. Zafer de bizim olmalı.
Arayanın yolunda duran her şey tereddüt etmeden bir kenara atılmalıdır. Hayatı
taviz vermiyor.
Upanishad'ların
ana susuzluğu, İlkel Gerçeğe olan susuzluktur. Bu Gerçeğe, birçok ilahi
niteliklere sahip olan ve Allah'a olan sevgisi diğer tüm sevgilerden üstün olan
gerçek bir arayıcı ulaşabilir. Arayıcının üç şeye ihtiyacı vardır: kapı, kendi
kendine inisiyasyon, kripa, merhamet ve sraddha, inanç. Bu üç nitelik
somutlaştırılır ve sonra satya, Hakikat hatasız olarak elde edilir.
Kim
yalnız kalmak ister? Hiç kimse, en yüksekleri bile, Virat'ın ilk çocuğu. Kozmik
Tanrıları yaratma ihtiyacı hissettiği bir zaman vardı. Brahminlerin tek Tanrısı
olan Ateş Tanrısı Agni'yi ağzından yarattı. Indra, Varuna, Yama, Ishana ve
diğerleri O'nun ellerinden yaratıldı. Bunlar Kshatriyaların Tanrılarıdır. Sonra
Vasaları, Rudraları, Marutları ve diğerlerini uyluklarından yarattı. Bunlar
Vaishya tanrılarıdır. Pushan'ı ayaklarından yarattı. Pushan - Tanrı Shudra.
Brahmin
bilgiyi somutlaştırır. Kshatriya gücü temsil eder. Vaishya refahı temsil eder.
Sudra, kendini başlatmanın sırrını somutlaştırır. Bu dört kardeş, kozmik Varlığın
uzuvlarıdır. Görünüşte nitelikleri ve yetenekleri bakımından ayırt edilebilir
olsalar da, ruhen ayrılmaz bir şekilde birdirler.
Brahman
veya Yüce Benlik, Upanishad'ların en büyük keşfidir. Cehaletin bize ne zaman
girdiğini hiçbir insan ruhu bilemez ve asla bilemeyecektir, çünkü dünyaya bağlı
zamanın kendisi cehaletin bir yaratımıdır. Ancak cehalet denizinde yüzen bir
insanın mutlaka boğulması gerekmez. Brahman'ı tanıyan eski çağın kahinleri,
bize açıkça tüm insanların cehaletin prangalarından kurtulabileceklerini ve
kurtulmaları gerektiğini söylüyorlar. Aşkın Gerçeği bilenler ayrıca bize
bireysel ruhun aslında Yüce Benlik ile özdeş olduğunu söylerler. Tek sorun,
bireyin gerçek Aşkın Doğasını hatırlamamasıdır. Son olarak, bize "'Ben'i
bilmek, 'Ben' olmak demektir" derler. Brahman'ı bilen kişi, doğrudan
farkındalığının gücüyle şunu ilan eder: "Aham Brahmosmi - Ben
Brahman'ım."
Hindistan'ın
Ruhunun Upanişadlar Tacı hakkındaki bu konferansın sonunda farkındalığım,
Upanişad bilincinin zihin gücünün, kalbin gücünün ve ruh gücünün sınırsız
olduğunu ilan ediyor. Felsefe alanında, zihnin gücü Shankara tarafından
somutlaştırılır; dinamik maneviyat alanında, zihnin gücü Arunachala'nın büyük
bilgesi Ramana Maharshi tarafından somutlaştırılır. Nadia'dan (Bengal) Mesih,
Buda, Sri Chaitanya, kalbin gücünü somutlaştırır. Sri Krishna ve Sri
Ramakrishna ruhun gücünü somutlaştırır. Sri Aurobindo'da zihnin gücünün vizyonu
doruk noktasına ulaştı ve ruhun gücünün farkına varılması, Dünya'da tatmin
edici tezahürünü buldu. Bu ve diğer ruhsal devler, insan yaşamı teknesini
Yüce'nin aşkın İkametgahına doğru yönlendirirler.
Brahman
Upanişad
Yale
Üniversitesi, New Haven,
Connecticut,
ABD
8
Aralık 1971
Upanishad'ların
kalbi, Brahman'ın hayatını somutlaştırdığı için en önemli ve en verimli
olanıdır. Brahman varlıktaki Gerçektir, Brahman Gerçekliğin varlığıdır.
Brahman'ın ebedi hakikati sonludadır, sonlunun ötesindedir, Sonsuzdadır ve her
zaman aşkın olan Sonsuzun ötesindedir.
Farkındalık
aleminde, Brahman Yüce Mutlak'tır. İfşa alanında, Brahman her yerde mevcut olan
Gerçektir. Ve tezahür alanında Brahman, ölümsüzlüğü getiren Mükemmelliktir.
Yaratıcı
Brahman Bilinç-Işıktır, Gerçekleştiren Brahman Bilinç-Zevktir. Brahman, her
şeyin içsel Ruhu ve her şeydeki tek Amaçtır.
İçimize
baktığımızda, Brahman Bilinç-Güçtür. Dışarıya baktığımızda, Brahman Kendini
tezahür ettirir. Brahman'ı akılla, dünyaya bağlı akılla, sınırlı, sofistike
akılla, hevessiz akılla düşündüğümüzde, hayatımız açık bir hayal kırıklığına
dönüşür. Ama kalbimizde, kalbimizin sessiz köşelerinde Brahman üzerine
meditasyon yaptığımızda, hayatımız en saf aydınlanma haline gelir.
Arayıcı
olmayan için, Brahman bilinemez. Acemi arayıcı için, Brahman bilinmeyendir.
Arayıcı-Öğretmen için Brahman bilinebilir, Brahman bilinir. Üstelik Öğretmenin
kendisi de Brahman Bilincine dönüşür.
Sarvau
khalvidau brahma
Aslında
her şey Brahman'dır.
Sonsuz,
içinde olmaktır. Sonsuz olan dışarıda olmaktır.
Nihayetinde
kalıcı bir mutluluk yoktur. Sonsuz Hazzın mesajını Sonsuz'da ve yalnızca
Sonsuz'da duyabiliriz: Anandam Brahma ve Anandam Brahma. Bunlar Brahman'ın iki
ana yönüdür. Anandam Brahma, her şeyi aydınlatan Hazzın ve her şeyi
gerçekleştiren Hazzın yaşamıdır. Anantham Brahma Sonsuzluğun Hayatıdır.
Burada,
dünyada Sonsuzluğun yaşamı, Mutlak Brahman'ın gerçekleşmesi için sürekli
büyüyor. Upanişadların görücülerinin kalplerinin derinliklerinden Brahman'ın
aşkın Hazzı hakkında şarkı söylemelerinin nedeni budur:
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante
Ondandena
jotoni jovanti
Onandau
dua antıyabhisauviuanti
aşkın
zevkten
var
olduk
Rapture'da
büyüyoruz
ve
rollerimizi oyna
Ve
yolculuğunun sonunda
Yüce
Zevk'e giriyoruz.
Öte
yandan, görücüler Brahman'da Sonsuzluğu gördüklerinde şarkı söylediler:
aum
Cehennem
mi? paroam idam paroat paroam udacyate
Paroasya
paroam odoya paroam evovauiuyate
Sonsuzluk
budur.
Sonsuzluk
budur.
Infinity'den
Infinity ortaya çıktı.
Infinity'den
Infinity'yi kaldırırsanız,
sonsuz
kalır.
Brahman
aktiftir. Brahman etkin değil. Aktif Brahman içsel olarak hareket eder ve dışa
dönük olur. Dahası, aktif Brahman dışsal olarak hareket eder ve içsel olur.
Ancak etkin olmayan Brahman, eylemsizlikte tam Özgürlük ve eylemsizlikte mutlak
Özgürlüktür.
Brahman
ebedi Doğmamış'tır ve aynı zamanda varlığın ebedi doğuşu ve büyümesidir.
Brahman cehalet-karanlıktır. Brahman bilgi ışığıdır. Brahman-cehalet-karanlık
tam bir dönüşüme ihtiyaç duyar. Brahman-bilgi-ışığının mutlak tezahüre ihtiyacı
vardır.
Tüm
evren Brahman-Tohumundan ortaya çıkmıştır. Brahman Kendisini somut bir biçimde
temsil etmek istediğinde, Kendisini önce dört önemli dünyada sergiledi: En
yüksek dünya olan Ambhas; Marichi, gökyüzü; Mara, ölümlü dünya, dünya; ve Apa,
yerin altındaki dünya.
Sonra
Brahman bu dünyalara koruyucular gönderdi. Sonra onlara yiyecek gönderdi.
Bundan sonra Brahman, Kozmik Oyunu'na Kendisinin de katılması gerektiğini fark
etmeye başladı ve Yogik gücünün yardımıyla Kozmik Lila'ya (Oyun) girdi. Her
şeyden önce insan vücuduna kafatası vasıtasıyla girmiştir. Brahman'ın girdiği
kapıya Zevk kapısı denir. Bu kapı bilincin en yüksek merkezidir. Bin yapraklı
nilüfer olan sahashrara olarak bilinir. Beynin merkezinde yer alır. Yoginin
Bilinci oraya girer ve Brahman Bilinci ile bir olur.
Brahman'ın
birçok adı vardır ama O'nun gizli adı Aum'dur.
Praoavo
dhanu? uoro hiyotmo brahma tallakuyam
Aum
yaydır ve Atman, Öz, oktur;
Brahman
hedeftir.
Tekrarlanan
uygulama yoluyla, ok hedefte, Brahman Bilincinde sabitlenir. Başka bir deyişle,
düzenli konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür yoluyla, arayan kişi Brahman'ın
Mutlak Bilincine girer.
Yaratma,
Brahman'ın en büyük fedakarlığıdır. Yaratılış hiçbir şekilde mekanik bir yapı
değildir. Yaratılış, Brahman'ın ilahi ihtişamını en yüksek derecede ortaya
çıkaran, tezahür ettiren ve gerçekleştiren manevi bir eylemdir. İlahi Mimar
Yaradılışın dışındadır, ama aynı zamanda Yaratılışta ve Yaratılış aracılığıyla
Kendisini tecelli eder.
Brahman
Kendi Varlığından rahipler, savaşçılar, tüccarlar ve hizmetkarlar yarattı.
Sonra Kanunu yarattı. Hiçbir şey bu Yasadan daha yüksek olamaz. Bu Yasa
Gerçektir. Bir kişi Gerçeği söylediğinde, Yasayı ilan eder. Yasayı ilan
ettiğinde, Gerçeği söyler. Hakikat ve Hukuk birdir, ayrılmazdırlar.
Hint
mitolojisi, Zamanı - dünyaya bağlı değil, sonsuz Zamanı - dört kategoriye
ayırdı: Satyayuga, Tretayuga, Dvaparayuga ve Kaliyuga. Birçok kişiye göre artık
Kali Yuga'dayız. Kali Yuga'da Brahman mışıl mışıl uyur. Bilinçsiz cehalet
bataklığında yaşar. Dvapara Yuga'da O uyanır ve etrafına bakar. Tretayug'da O
yükselir, ilerlemeye hazırdır. Altın Çağ olan Satyayug'da, Hedefine doğru
hızla, hızla, hızla ilerliyor. Vedaların mesajı, Ari kültür ve medeniyetinin
ebedi ifşası, Hintli bilgelerin ve kahinlerin farkındalığı, bir harekettir,
içsel bir ilerlemedir, Kader Hedefine doğru bir yaşam yürüyüşü.
caraiveti
caraiveti
Git
git!
GAYATHRI
MANTRA
Columbia
Üniversitesi, New York,
New
York, ABD
10
Aralık 1971
Aum
bhar bhuva mı? sva?
tat
savitur vareoyam
Bhargo
devasya dhomahi
Dhiyo
yo na? pracodayot
Dünyanın
kalbinde, cennetin yaşamında ve Cennetin ruhunda ikamet eden Yüce İlahın aşkın
İhtişamına meditasyon yapıyoruz. Aklımızı karıştırsın ve aydınlatsın.
Gayatri
Mantra, Vedaların en kutsal mantrasıdır. O tüm mantraların annesidir. Mantra
"sihirli formül" anlamına gelir.
Bir
mantra bir kelime veya birkaç kelime, bir cümle veya birkaç cümle olabilir.
Gayatri Mantra, samimi arayıcıya Sonsuzun Işığını, Ebedi Olanın Zevkini ve
Ölümsüzün Yaşamını verebilir.
Gayatri
Mantra'nın dört ayağı vardır. Birinci ayak yer, gök ve cennetten oluşur. İkinci
ayak Rig Veda, Yajur Veda ve Sama Veda'dan oluşur. Üçüncü ayak prana, apana ve
vyana'dan oluşur. Dördüncü ayak, bir güneş varlığı olan Güneş'ten oluşur.
Sonsuz
Gerçeği arayan, Gayatri Mantra üzerinde meditasyon yapmalıdır. Elde edeceği
sonuç ölçülemez.
Bhumi,
dünya, antariksha, gökyüzü ve dyaus, Cennet, Gayatri'nin ilk ayağını oluşturur.
Birinci ayağın mânâsını anlayan, bu üç cihanda ne varsa fetheder.
Richas,
Yajumsi, Samani, Gayatri'nin ikinci ayağını oluşturur. Gayatri'nin ikinci
ayağını gerçekleştiren kişi, üç Veda'nın bilgi denizini fetheder.
Yaşam
gücünün üç formu olan Prana, apana ve vyana, Gayatri'nin üçüncü ayağını
oluşturur. Bu ayağı bilmek kâinatta var olan bütün canlıları fetheder.
Turiya,
dörtlü Solar Aşkın Varlık, tek ışık saçan varlık, dördüncü ayaktır. Bu dördüncü
ayağı fark eden kişi sonsuz bir ihtişamla parlar.
Moksha'ya,
kurtuluşa giden yolu zar zor ayırt edebiliyoruz. Kurtuluşa giden yol zordur.
Ancak gerçek bir arayıcı, yalnızca Gayatri Mantra üzerinde meditasyon yaparak
Hedefe ulaşabilir. Kişi cehaletin esaretinden kurtulduğunda, Aşkın Benliğin
ilahi görkemi haline gelir. Kurtuluş elde edilebilir, arayanın ruhu bedendeyken
elde edilmelidir. Yeryüzünde Allah'ın idrakinde başarısız olmak, iki yüzücüyle
daha cehalet denizinde yüzmek demektir: cahil bir doğum ve ayıp bir ölüm.
Kurtuluşa ulaşıldığında, keder bağları kırılır. Özgürleşmeden önce, Buda gibi,
"Bu geçici dünya kederin meskenidir" diye ilan etmeliyiz.
Arayanın
kalbini yakalayan doymak bilmez arzu-karanlığı, parlak bir şekilde parıldayan
bir istek-ışık tarafından kesinlikle yok edilmelidir. Bu yapılır - arayan
Brahman'a ulaşır. Ölümsüz olur. Ebedi Işık onun yeni adıdır. Bugün arayan,
Gayatri Mantra'nın zihninin ilham kaynağı olduğunu hissediyor. Yarın, Gayatri
Mantra'nın ruhunun gerçekleşmesi olduğunu hissedecek.
Arayan,
ilhamla Gerçeği görür.
Özlemle,
arayan Gerçeği fark eder.
Farkındalıkla,
arayan Hakikat olur.
İlham
güçtür.
Özlem
hafiftir.
Bilinç
hayattır.
İlham
akıyor.
Aspirasyon
uçar.
Farkındalık
dalışları.
İlham,
Tanrı'nın Gülümsemesidir.
Özlem
Tanrı'nın Çağrısıdır.
Farkındalık
Tanrı Sevgisidir.
Gayatri
Mantra - sonsuz ilahi bilgi. Bu bilgi arayanın hevesli yüreğinde doğduğunda,
artık ne yeryüzünde ne de Cennette hiçbir şey aramasına gerek kalmaz. Neyi
başardığını ortaya koyuyor. Ortaya koyduğunu ortaya koyuyor.
Vedalarda
en önemli iki kelime vardır: satya ve rita. Sathya, saf varlığıyla Gerçek'tir.
Rita, dinamik hareketiyle Gerçektir. "Biçimdeki boşluk" anlamına
gelen brihat adlı başka bir kelime daha var. Yaratılış dediğimiz şey Tezahür
Etmemiş Olan'ın tezahürüdür, asat. Kutsal yazılarımıza göre tezahür
anahatadhvani, sessiz ses Aum aracılığıyla gerçekleşti.
Gayatri,
Yaratıcı Savite'ye (Savitri) adanmıştır. Savitri kelimesinin kökü su, yaratmak
veya dizginleri serbest bırakmaktır. Bu mantra, Sovitro (Saavitriya) Mantrası
olarak da bilinir, çünkü Saavitriya, Savitri'nin Shakti'sidir. Bu mantra, büyük
Rishi Vishwamitra tarafından ifşa edildi. Savitri, Brahma, Vishnu ve Shiva
olarak kabul edilir. Shakti Brahmani ile Yaratıcı Brahma; Koruyucu Vishnu,
Shakti Vaishnavi ile; ve Shiva veya Yok Edici Rudra, Shakti Rudrani'siyle
düzenli olarak Brahman'ı ziyaret eder. Kartal, Vishnu'nun taşıyıcı kuşudur.
Kuğu, Brahma'nın taşıyıcısıdır. Boğa, Shiva'nın taşıyıcı hayvanıdır.
Gayatri
Mantra ilahi pusula iğnesidir. Pusula iğnesi kuzeyi gösterir, böylece gemi
yönünü kaybetmez. Gayatri Mantra her zaman Yüce'nin Aşkın Yüksekliğine işaret
eder, bu nedenle arayıcı Hedefini - Varlık, Bilinç, Mutluluk - kaybetmez.
YOLCULUĞUN
BAŞLANGIÇ, YOLCULUĞUN SONU
Cornell
Üniversitesi, Ithaca, New York, ABD
26
Ocak 1972
Yolculuğun
başlangıcı ve yolculuğun sonu. İnsan özlemi yolculuğun başlangıcıdır. İlahi
tezahür, yolculuğun sonudur. Yolculuğun doğuşu doğumu bilmez ve yolculuğun sonu
sonsuzdur.
Geldik,
döneceğiz. Yüce Varlık'tan geliyoruz. Yüce Varlığa döneceğiz. Dünyevi bilinci
ve göksel bilinci bedenliyoruz. Dünyevi bilinç, Aşkın Gerçek üzerine meditasyon
yapmamız ve Cennetin ruhunda Aşkın Gerçeği gerçekleştirmemiz için bize ilham
verir. Cennetsel Bilinç, sevgi üzerine meditasyon yapmamız ve sevgiyi dünyanın
kalbinde tezahür ettirmemiz için bize ilham verir.
Büyüdüğümüzü
ve dönüştüğümüzü biliyoruz. Cennette biliyoruz. Burada, dünyada büyüyoruz.
Transandantal Gerçek oluyoruz. Bildiğimiz Gerçektir. Büyüdüğümüz şey
ölümsüzlüktür. Sonunda dönüşeceğimiz şey, İlahi Vasfın Mükemmelliği olacaktır.
Gerçeklik Ölümsüzlüğü ve Kutsallığı bünyesinde barındırır. Ölümsüzlük ve
Kutsallık, Gerçekliği tezahür ettirir.
Upanishad'lar
bize, her arayanın iç huzura ve dış özgürlüğe sahip olması gerektiği şeklindeki
önemli gerçeği öğretir. Sadece iç huzur yoluyla gerçek dış özgürlüğe sahip
olabiliriz. Upanishad'lardan Tanrı'yı, içsel insanı nasıl keşfedeceğimizi ve
insanı, ifşa edilmiş Tanrı'yı nasıl göreceğimizi öğreniyoruz. Upanishad'lar
bize adanmış insanların, insan ruhlarından feragat etmenin Tanrı'nın gerekliliği
olduğunu ve gerçekleşmiş her kişiye Tanrı'nın sınırsız kapasitesinin kayıtsız
şartsız verildiğini söyler.
Upanishad'ların
sırrı budur: sevmek, hizmet etmek ve olmak. Tanrı'nın insandaki Yaşamını sevin,
insandaki Tanrı'nın Işığına hizmet edin ve burada, yeryüzünde Tanrı'nın
mükemmel Mükemmelliği olun.
Tüm
Upanişadların mesajını iki kelimeyle özetleyebiliriz: aspirasyon ve tezahür.
Özlem yoldur, tezahür Hedeftir. Özlem, içimizde yaşayan sonsuz ve ebedi
Bilincin şarkısıdır. Tezahür, içimizdeki ve dışımızdaki çokluğun birleşme
dansıdır. Özlem, Keyfimizin doruk noktasıdır, tezahür, her şeyi besleyen ve her
şeyi yerine getiren Hazzın ışığıdır.
Her
ruhun evrime ve evrime ihtiyacı vardır. Ruh alçaldığında, bu ruhun
içedönüşüdür. Ruh yükseldiğinde, bu ruhun tekamülüdür. Ruh, bilinçdışının en
derin uçurumuna girer. Ruh tekrar Sat-Chit-Ananda'ya - Varlık, Bilinç, Mutluluk
- üçlü Bilince tekamül eder.
Ruh
bilinçdışına girer. Milyonlarca yıl orada derin uykuda kalır. Aniden bir gün,
sürekli aşan Öte'den gelen bir bilinç kıvılcımı gözünü açar ve sonra kendi
kendini sorgulama saati gelir. "Ben kimim?" o soruyor. Cevap:
"Tat twam asi - Sen osun." Ruh sarsıldı. Sonra tekrar uykuya dalar.
Kendini unutkanlığa geri döner. Bir süre sonra başka sorular ortaya çıkıyor.
Ben kiminim? ben onu Nereden geldim? Ondan. Kime dönüyorum? Ona. Ben kimin için
bu dünyadayım? Onun için.
Bundan
sonra ruh tatmin olur. Artık ruh yukarı doğru yolculuk için tamamen hazırdır -
yükseğe, yükseğe, yükseğe. İşte o anda ruh, Yüce Varlığın yeryüzündeki birebir
prototipi olan "Ben"i görür ve zamanla ruhun tekamülü başlar. Ruh
mineral yaşamdan bitki yaşamına, bitki yaşamından hayvan yaşamına, hayvan
yaşamından insan yaşamına ve insan yaşamından ilahi yaşama girer. Ruh insan
yaşamının içindeyken, Yukarıdan Barış, Işık ve Mutluluk getirir. Önce bu ilahi
nitelikleri kalbe, sonra zihne, sonra hayati olana, sonra kaba fiziksele sunar.
Aydınlanma gerçekleştiğinde, onu kalpte, fiziksel zihinde, yaşamsal ve kaba fiziksel
bedende görürüz.
Upanishad'lara
Vedanta da denir. Vedanta, Vedaların sonu, Vedaların kreması, Vedaların özü
demektir. Vedanta'nın tüm ayrımların sonu olduğu, en düşük ile en yüksek
arasında, sonlu ile Sonsuz arasında hiçbir ayrımın yapılamadığı nokta olduğu
söylenir.
Yolculuğumuz
istekle başlar. aspirasyon nedir? Bu içsel bir çağrıdır, sonsuz Uzay için içsel
bir susuzluktur. Aspirasyonun en samimi arkadaşı vardır - konsantrasyon. Nasıl
konsantre oluruz, nereye konsantre oluruz? Nesneye, varlığa, forma veya
formsuza odaklanırız. Zihinle konsantre olduğumuzda, sonunda Gerçeğin
genişliğini göreceğimizi hissederiz. Kalbin yardımıyla konsantre olduğumuzda,
bir gün evrensel Bilince ve sonsuz Sevgili olan Tanrı'ya yakınlaşacağımızı
hissederiz. Ruhumuzun Işığına odaklandığımızda, insanın Kendi hazırlığında
Tanrı olduğunu ve Tanrı'nın doruk noktasında insan olduğunu hissederiz.
İsteksiz
zihin bizim asıl sorunumuzdur. İnsan aklı bir yere kadar gereklidir. Onsuz,
hayvanlar aleminde kalırdık. Ama insan aklının çok sınırlı olduğunu bilmemiz
gerekiyor. İnsan aklı yetmez. İnsan zihninde sonsuz ışık, yaşam ve zevk olamaz.
İnsan zihni bize sonlunun sonlu, Sonsuzun da Sonsuz olduğunu ve aralarında
derin bir uçurum olduğunu söyler. Kuzey ve Güney Kutupları gibidirler. Sonsuz
olan hiçbir zaman sonlu olamaz ve bunun tersi de geçerlidir. İnsan zihninin
hissettiği sonsuzluk, ulaşılamaz. Bir şey sonlu olduğunda, insan zihninin onun
da Tanrı olduğunu hissetmesi imkansızdır. Ek olarak, bu zihin, Tanrı'nın
büyüklüğünden dolayı yabancılaştığını ve kayıtsız kaldığını sık sık hisseder.
Kalpte
meditasyon yaptığımızda, Tanrı'nın sonsuz olduğunu ve Tanrı'nın her şeye kadir
olduğunu anlarız. Eğer O sonsuzsa, her şeye gücü yettiği için sonlu da
olabilir. Çeşitli faaliyetlerimizde var olur, O her yerdedir. Her şeyi içerir,
hiçbir şeyi dışlamaz. İçsel meditasyonumuzun bize verebileceği şey budur.
Kalplerimizin meditasyonu da bize Tanrı'nın en sevgiliden daha değerli olduğunu
ve O'nun bizim tek Sevgilimiz olduğunu söyler.
İlham,
aspirasyon ve farkındalık manevi merdivenin üç basamağıdır. Allah'ın sonsuz
lütfuyla sonludan Sonsuza yükselmek istediğimizde ilk adım ilham, ikinci adım
istek ve üçüncü adım farkındalık yani Kaderimizdir.
En
Yüksek'e ulaşmak için ilham, özlem ve farkındalık oluruz ve En Yüksek'i burada
dünyada tezahür ettirmek için Şefkat, İlgi ve Sevgi oluruz. Yolculuğumuza böyle
başlıyoruz, yolculuğumuzu böyle bitiriyoruz. İçsel Kılavuz ile ayrılmaz bir
şekilde bir olduğumuzda, o zaman ne başlangıç ne de son vardır. Onun kozmik
Leela'sı, ilahi Oyun, ne başlangıcı ne de sonu bilir.
İnsan
farkındalığında, içimizdeki Tanrı dünyevi bilinçle, dünyevi zamanla sınırlanmış
istek ve farkındalıktır. Ama ilahi Bilinçte, Tanrı Ötesidir, kendini sürekli
aşan Ötesidir. Sonsuz Ötenin Oyununu oynuyor. O'nun Kendisi, daima aşan
Ötesinin özlemidir ve O'nun Kendisi, daima aşan Ötesinin tezahürüdür. O'nu
bilinçli olarak idrak ettiğimizde, idrak ettiğimizde, O'nunla bölünmez bir
şekilde birleştiğimizde, O'nun ilahi Oyununu, Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük
Oyununu da oynarız.
YAŞAM
VE ÖLÜM, ATMAN VE PARAMATMAN
Brown
Üniversitesi, Providence, Rhode Island, ABD
9
Şubat 1972
Upanishad'lar
Vedalardan gelir. Ebedi Gerçeklerin kayıtlarını içerirler. Bu Gerçekler, farklı
zamanlarda farklı görücüler tarafından keşfedilmiş ve insanlığa aktarılmıştır.
Hayat
bir problemdir. Aynı şey ölüm için de geçerlidir. Eski çağın hevesli Aryanları
bu iki sorunu çözmek istediler. Çok geçmeden, bu iki ana sorunu çözerken
akıllarının neredeyse yararsız olduğunu anladılar. Ayrıca, yaşam ve ölüm
problemlerini ilk ve son olarak çözebilecek olanın ilksel Gerçekliğin bilgisi
olduğunu ve yalnızca İlksel Gerçekliğin bilgisi olduğunu anladılar.
Aniden
iki ilahi savaşçı içeri girdi. Kimse nereden geldiklerini bilmiyordu. Bu iki
savaşçı ilham ve istekti. İlk savaşçı, ilham onlara emretti: "Bedeni
incelemeyi bırakın." Hemen yaptılar. İkinci savaşçı olan aspirasyon onlara
şu emri verdi: "Ruhu incelemeye başlayın." Hemen yaptılar. Ve
böylece, Ötenin Altın Sahilinden Kral ve Kraliçe, arayanları, görücüleri ve
Işığı ve Gerçeği bilenleri bir çelenkle taçlandırdı.
Upanishad'lar
aslında ne sunuyor? Bir Batılı arayıcıya sorarsanız, hemen “Çok basit” diye
cevap verecektir. Üstadın ayaklarının dibine oturup ders çalışmak." Aynı
soruyu bir Doğulu arayıcıya sorarsanız, sakince “Çok zor. İnsan karanlığını
ilahi Işığa dönüştür." Hem batılı hem de doğulu arayanlar kesinlikle
haklı. Öğretmen Yok - Aşkın Gerçekliğin keşfi yok. Karanlığın dönüşümü yoktur -
yeryüzünde Kutsallığın tezahürü yoktur.
Gerçeğe
kimin ihtiyacı var? Arayıcı. Gerçeğe ne zaman ulaşır? Feragat ve ilâhî âşık
olunca Hakk'a erer.
İlk
başarısı Yaratıcı Tanrı'dır.
İkinci
başarısı Koruyucu Tanrı'dır.
Üçüncü
başarısı Transformer Tanrı'dır.
Dördüncü
başarısı Sen O'sun.
Beşinci
başarısı Ben Oyum.
Altıncı
başarısı O ve ben biriz.
Yedinci
başarısı He is I'dır.
Yaratan'da
görür.
Guardian'da
hissediyor.
Transformer'da
olur.
Upanishad'ların
kalbi Purusha'dır. Purusha'nın hayatı, Upanişadların mesajıdır. Purusha kimdir?
Purusha, evrenin vücudundaki gerçek sakindir. Purusha üç katlıdır: dış Atman,
iç Atman ve Paramatman.
Dış
Atman kaba fiziksel bedendir. Dış Atman bedende, bedenle birlikte ve beden için
büyüyen şeydir. Dış Atman, kişinin bedeninin yaşamın kaba yönüyle
özdeşleşmesidir. Burada yaşıyoruz, inciniyoruz, başkalarını incitiyoruz,
başkalarından zevk alıyoruz, başkalarına zevk sunuyoruz. Bu atman var olur,
değişir, gelişir ve sonunda parçalanır.
İçsel
Atman, ayrım yapan Öz'dür. İçsel Atman, çabalayan dünyevi bilinçle özdeşleşir.
Kendini hava, eter, ateş, su ve toprakla özdeşleştirir. İç Atman, Tanrı'nın
düşünürü, uygulayıcısı ve doğrudan habercisidir. İç Atman, içsel farkındalığını
dış deneyim yoluyla gösterir.
Paramatman,
Yoga sürecinde kendini gösterir. O ne doğar ne de ölür. O, tüm niteliklerin
ötesindedir. Her yeri kaplar, hayal gücünün ve betimlemenin ötesindedir. O,
Sonsuzluğun Gerçeği ve Gerçeğin Kutsallığıdır.
Her
Upanishad, Ebedi Yaşam çeşmesinin güçlü bir damlasıdır. Bu damla, hayatın
sayısız insan hastalığını kolayca iyileştirebilir. Bu damlanın sonsuz gücü,
bizi sonsuz insan doğum ve ölüm döngüsünden kurtarabilir.
Bedenin
yardım ettiği zihin, bağımlılık yaratır. Kalp, ruhun yardımıyla kurtuluş verir.
Umutsuz zihin gereksiz düşünceler düşünür ve boğulur. Çok düşünür ve çok hızlı
batar. Kör bir beden durmadan kendi mezarını kazar. Kalp sevmek ve sevilmek
ister. Allah kalbe birlik hayatı verir. Ruh, Tanrı'yı açığa çıkarmak ister.
Tanrı ruhu tamamlar ve bunu yapmakla Mükemmellik mesajını tezahür etmiş
Gerçekliğin Kutsallığına getirir.
OLMAK,
OLMAMAK VE KAYNAK
Connecticut
Üniversitesi, Storrs, Storrs,
Connecticut,
ABD
11
Şubat 1972
Sat
ve asat, Hint felsefesinde çok sık karşılaşılan iki terimdir. Sat
"varlık", asat ise "yokluk" anlamına gelir. Varlık, oluşan,
büyüyen ve doyuma ulaşan bir şeydir. Hiçlik, kendi gerçekliğini ve kendi
kutsallığını inkar eden bir şeydir. Varlık her yerdedir, ancak varlığın anlamı
veya önemi ancak onda ilahilik görüldüğünde vardır. Tanrısallık varlıkta açıkça
belirtilmemişse, o zaman böyle bir varlık işe yaramaz. Tanrısallık, varlık
yaşamının gücüdür. İlahiyat, ancak ilahiliği sonsuz ve ebedi bir şey olarak
gördüğümüzde, arzulanan bilincimizi yerine getirir ve burada, yeryüzünde kendi
ölümsüzlüğümüzü ortaya çıkarır.
Varoluş,
hevesli bilinç ve Tanrı'nın kendi en yüksek Gerçekliği tarafından dikkatle
korunur. Gerçeklik ve varlık birlikte gitmelidir. Varlıksız gerçeklik imkansız
bir şeydir ve gerçekliksiz varlık saçmadır. İlahi Gerçeklik ve ilahi Varlık her
zaman birlikte hareket eder.
Varlık
kendini ancak Hakikat aracılığıyla ifade eder. Bu Gerçek, Gerçek olmayan her
şeyi fetheder. Hint sloganı Satyam eva jayate "Yalnızca gerçek
kazanır" anlamına gelir. Nedir bu Gerçek? Bu Gerçek, Tanrı'nın Kalbinin
Derinliği ve aynı zamanda Tanrı'nın Başının Yüksekliğidir.
Gerçek
içsel bir vaattir. İç sözümüz, ruhumuzun vaadi, bu enkarnasyonda Tanrı'yı idrak
etmemizdir, ama öyle ya da böyle değil, ruhsal Öğretmenimizin becerikli
rehberliği altında, çünkü içimizde Yüce'nin bizden istediğinin bu olduğunu
hissediyoruz. bize Ne için? Böylece O'na istediği gibi hizmet edebiliriz.
Bu
Gerçeği hissetmenin en yüksek yolu, "Eğer O'nu bu enkarnasyonda değil de
sonraki enkarnasyonlardan birinde gerçekleştirmemi istiyorsa, O'nun kararına
tamamen katılıyorum" demektir. Ancak arayıcı dinamik bir duyguya sahip
olmalıdır. Sadece “Ben rolümü oynayacağım” derse. Ben şanlı, samimi, doğru
sözlü, itaatli olacağım ve zamanı gelince, O her şeyi yapacak” derken rahatlama
gelir. Çoğu zaman, "Ben üzerime düşeni yapacağım ve Tanrı farkındalığımla
ilgilenecek" dediğimizde, Tanrı bizim farkındalığımızı umursamaz. Ama ne
kadar erken farkına varırsak, Tanrı'ya o kadar çabuk gerçekten faydalı
olabileceğimizi hissedersek, o zaman farkındalığımızı kesinlikle daha hızlı
kazanacağız.
Ancak
barışa, ışığa ve mutluluğa sahip olduğumuzda insanlığa gerçekten faydalı
olabiliriz. Tanrı'nın seçtiği saatte Tanrı'yı gerçekleştirme niyeti, zihinsel
bilgimizden değil, kalbimizin derinliklerinden gelmelidir. Ne yazık ki, bu
genellikle kalpten gelmez, sadece "Kitaplarda okudum ve Usta'dan Tanrı'dan
hiçbir şey istemezsem, Tanrı'nın bana her şeyi vereceğini duydum" diyen
zeki bir zihinden gelir. Gerçeği bütünüyle görebilmeniz için size gönül
rahatlığı vermesi için Tanrı'ya dua etmek daha iyidir. Tanrı'dan gönül
rahatlığı istemek suç değildir. İç huzurunuz yoksa, nerede olursanız olun:
metroda, kırsalda veya Times Meydanı'nda, sizin için Tanrı olmayacak. Allah
bize bazı zihinsel yetenekler vermiştir. Sabahleyin “Rabbim, yiyip yememem sana
kalmış. Ben sadece yatakta kalacağım," Tanrı ağzınıza yemek koymayacak.
Hayır, Allah size belli bir çaba göstermeniz gerektiğini anlamanız için gerekli
zekayı vermiştir. Yataktan kalkıp duş almanız ve kendi yemeğinizi yemeniz
gerekiyor.
Saflık,
alçakgönüllülük, iç huzuru ve diğer ilahi nitelikler istiyorsanız, o zaman
içsel yaşamda bunları elde etmek için çaba göstermelisiniz. Doğrudur, Allah'tan
hiçbir şey istemezseniz, O size her şeyi verir, ancak bu gerçeği en yüksek
yönüyle anlamak gerekir. Tanrı'ya dua etmezseniz, Tanrı'yı gerçekleştirmeyi
arzulamazsanız ve Tanrı'yı düşünmezseniz, o zaman Tanrı'nın size her şeyi
vermesini nasıl bekleyebilirsiniz? O, içten içe çağrınızla birleşen O'na olan
mutlak inancınızın gücüyle size her şeyi verecektir.
Upanishad'lar
Vedalardan gelir. Vedalardan aldığımız hediyeler ile Upanişadlardan aldığımız
hediyeler arasındaki fark nedir? Vedalar bir hazine gibidir - her şeye
sahiptirler, ancak doğru sırada tutulmazlar. Ayrıca içlerinde modern dünya,
günümüz yaşamı, gelişmiş insanlar, düşünen veya gelişmiş bir zihin için önemli
olmayan pek çok şey var. Upanishad'lar yardımımıza geliyor. İlhamlarını ve
özlemlerini Vedalardan alıyorlar ama kendi özgünlükleri var. Upanishadlar,
Vedalarda iyi olan her şeyi memnuniyetle alır ve özel bir şekilde sunar.
Vedalar
olmadan Upanişadlar da olmaz. Vedalar kaynaktır. Ancak çoğu insan için
Vedaların zenginliği ancak Upanişadlar aracılığıyla gerektiği gibi sunulabilir.
Upanişadlar, kaynağa girme ve kaynağın aydınlatıcı, tatmin edici zenginliğini
insanlığın bir bütün olarak kabul edebileceği ve anlayabileceği şekilde sunma
yeteneğine sahiptir. Onlar Vedaların tamamlayıcısı veya kremasıdır, onlara
Vedanta denir. Zihinsel düzlemde, ruhsal düzlemde, psişik düzlemde, ahlaki
düzlemde, Hindistan'ın tüm başarıları, Upanishad'ların rafine edilmiş,
gelişmiş, hevesli ve aydınlatıcı bilincinden gelir.
Budizm,
Vedanta felsefesinin bir şeklidir. Ancak Buddha'nın felsefesi, Vedanta'nın özel
bir yönünü vurgular. Buda'dan Şefkatin Efendisi olarak söz ederiz. Buda'nın
ahlaki etiğinden bahsediyoruz. Bütün bunlar nereden geliyor? Vedanta'dan. Ama
Vedanta ya da Upanishad'ların hakikatini ifade ederken Buda, kendi iç ışığını
özel bir şekilde sundu. Bu nedenle sıradan insanlar, Buda'nın öğretilerinin
orijinal kaynağının Vedanta olduğuna inanmakta zorlanırlar.
Batı
dünyasında iki büyük filozof olan Pisagor ve Platon var. Her ikisinin de,
özellikle Platon'un felsefesinin büyük ölçüde Upanişadlar düşüncesinden ilham
aldığını görebilirsiniz. Ne yazık ki insanlar Batı dünyasının Doğu kaynaklı
hiçbir şeyi kabul etmediğine inanıyorlar ama bu doğru değil. Batı'nın duygusal
ya da psişik mistisizmi olan tasavvuf da aynı kaynaktan, Upanişadlardan geldi.
Dünya,
Upanishad'lardan pek çok harika şey aldı, ancak ne yazık ki dünya, kaynağın
hakkını vermek istemiyor. Sorun değil. Çocuk anne ve babasından parayı alır ve
arkadaşlarına bunun kendi parası olduğunu söyler. Yaşıtları bu paranın
kendisine ait olduğuna inanır ama büyükler “Çalışmıyor. Parayı nereden buldu?
Bu parayı ailesinden aldığını biliyorlar. Milyonlarca insan bilinçli ya da
bilinçsiz olarak Upanişadların öğretilerinden ilham almıştır. Hindistan'da ve
Batı'da Upanishad'lardan bol miktarda ışık alan birçok yol, birçok din var,
ancak onlar kaynağı onurlandırmayı zor buluyorlar.
Upanishad'ların
görücüleri içimizdedir. Herhangi bir takdire veya onaya ihtiyaçları yoktur. Ne
istiyorlar? Ne bekliyorlar? Gerçeğin gerçek arayıcılarından ve takipçilerinden,
sunulan Gerçeğin uygulanmasını isterler ve beklerler. Hakikat günlük hayatımıza
uygulanırsa, o zaman nereden gelirse gelsin, ilahiyat içimizde açıkça görünecek
ve bu ilahiyat, Kaynağa şükran, hayranlık ve övgü ifade edecektir. Biz Hakikati
kendi hayatımızda bilinçli, sürekli, sadakatle, ruhen ve koşulsuz olarak
uygulayana kadar Tanrı bile bizden daha fazlasını beklemez ve talep etmez.
UPANİŞAD
DENİZİNDEN ALEV DALGASI BÖLÜM I
Rutgers
Üniversitesi, New Brunswick, New Jersey, ABD
18
Şubat 1972
BEN
Aum
bhar bhuva mı? sva?
tat
savitur vareoyam
Bhargo
devasya dhomahi
Dhiyo
yo na? pracodayot
Dünyanın
kalbinde, cennetin yaşamında ve Cennetin ruhunda ikamet eden Yüce İlahın Aşkın
İhtişamına meditasyon yapıyoruz. Aklımızı karıştırsın ve aydınlatsın.
Bir
yorum:
Aydınlanmaya
ihtiyaç var, cevap bu. Transandantal Aydınlanma, içimizdeki hayvanı dönüştürür,
içimizdeki insanı özgürleştirir ve içimizdeki İlahi olanı tezahür ettirir.
III
Cehennem
mi? paroam idau parroot paroam udacyate
Paroasya
paroam odoya paroam evovauiuyate
Sonsuzluk
budur.
Sonsuzluk
budur.
Sonsuzluktan
Sonsuzluk geldi.
Infinity'den
Infinity'yi kaldırırsanız,
sonsuz
kalır.
Bir
yorum:
Sonsuzluk,
Yüce Pilot'un gizli nefesidir.
Sonsuzluk,
En Yüksek Kayığın ifşa edilmiş Yaşamıdır.
Sonsuzluk,
Yüce Amacın yerine getirilmiş Bedenidir.
III
Asato
mo üzgün gamaya
Tamaso
mo jyotir gamaya
Metyor
mometau gamaya
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Bir
yorum:
İçimizdeki
gerçek olmayan, sınırlı zevk-yaşam arzular. İçimizdeki Gerçek, Sonsuzun
Tanrı-Hayatını arzular.
Karanlık,
şüphe duyan ve hüsrana uğramış bir zihnin açılmasıdır. Işık, hevesli ve
kutsanmış kalbin açılmasıdır.
Ölüm
- kedi nerede? Hiçbir yerde miyavlamıyor. Ölümsüzlük - aslan nerede? Her yerde
kükreyen.
IV
Aoor
aooyon mahato mahoyon
Otmosya
jantor nihito guhoyom
En
küçük hayattan daha az
sonsuz
boşluktan daha fazlası,
Ruh,
insanın gizli kalbinde nefes alır.
Bir
yorum:
Ruh,
Tanrı'nın ebedi çocuğu ve insanın atasıdır.
Tanrı'nın
ebedi bir çocuğu olarak, ruh sürekli oynuyor.
İnsanın
ebedi atası olarak ruh, ebedi huzurun tadını çıkarır.
v
Vedoham
etau puruuau mahontam
Odityavaroam
tamasa? parastot
Kasvetli
karanlığın sınırlarının ötesinde güneş gibi parıldayan bu Yüce Varlığı tanıdım.
Bir
yorum:
Farkındalığımızdan
önce, bu Yüce Varlık kalbimizin susuzluğunu giderdi.
Aydınlanmamızdan
sonra, bu Yüce Varlığın Ruhunun açlığını gideririz.
VI
satyam
eva jayate
Sadece
Hakikat kazanır.
Bir
yorum:
Gerçek,
Tanrı'nın Kendisi tarafından Tanrı'ya sunulan Tanrı'nın Tacıdır.
Gerçek
anlaşıldığında, Tanrı sonsuza dek yakalanır.
7.
Devebhya
mı? kam oveoota metyuu
Prajoyai
kam ametau noveoota
Tanrılar
uğruna, o (Brhaspati) ölümü seçti.
İnsan
uğruna ölümsüzlüğü seçmedi.
Bir
yorum:
Brihaspati,
Tanrıların akan yaşamını içerir ve insanın ışıltılı sevgisini korur.
8.
Uru
oas tanve bronzluk
Uru
kuayoya nas kedhi
Uru
oo yaudhi jovase
Vücudumuza
özgürlük ver.
Evimize
özgürlük ver.
Hayatımıza
özgürlük ver.
Bir
yorum:
Tanrı'nın
şefkati bedenimizin özgürlüğüdür.
Tanrı'nın
endişesi, meskenimizin özgürlüğüdür.
Tanrı
sevgisi hayatımızın özgürlüğüdür.
IX
Agnir
jyotir jyotir Agnir
Indro
jyotir mi yoksa Indra mı?
Saryo
jyotir jyoti? Sarya?
Agni
Işıktır ve Işık Agni'dir.
İndra
Işıktır ve Işık da İndra'dır.
Surya
Işıktır ve Işık Surya'dır.
Bir
yorum:
Işık,
ortaya çıkan Sevgidir.
Işık
tezahür eden hayattır.
Işık,
Tanrı'nın yerine getirdiğidir.
X
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante
Ondandena
jotoni jovanti
Onandau
dua antıyabhisauviuanti
aşkın
zevkten
meydana
geldik.
Rapture'da
büyüyor ve rollerimizi oynuyoruz.
Ve
yolculuğumuzun sonunda giriyoruz
yüce
Zevk için.
Bir
yorum:
Tanrı,
insan çocuklarına açık bir mektup yazdı.
Mektubu
şöyledir: "En tatlı çocuklarım, evrensel Varlığımın tek zevki
sizsiniz."
11.
Hiraomayena
potreoa satyasyopihitau mukham
Tat
twau pauan apoveou satyadharmoya deuaaye
Gerçeğin
Yüzü, göz kamaştırıcı bir altın disk tarafından gizlenmiştir.
Ey
Güneş, kaldır onu da Hakk'a bağlı olan ben, Hakikati göreyim.
Bir
yorum:
Gerçeğin
Yüzü bizi uyandırır.
Gerçeğin
Gözü bizi besliyor.
Gerçeğin
Kalbi bizi inşa eder.
12.
Saha
novavatu saha nau bhunaktu
Saha
voryau karavovahai
Hepimizi
korusun.
Hepimizin
sahibi olsun.
O
bizi güçlü kılsın
ve
cesur.
Bir
yorum:
Tanrı,
Guru ve mürit: Tanrı Şefkat ve Korumadır, Guru İlgidir, mürit özveridir. Üçü
birlikte çalıştığında Mükemmel Mükemmellik parlar ve Eternity boyunca parlar.
13.
Yenohau
nometo syou
Kim
Ahau Tena Kuryom
Beni
ölümsüz yapamayacak bir şeyle ne yapmalıyım?
Bir
yorum:
Tanrı,
kendi Ölümsüzlüğünü cisimleştirdikleri için çocukları olan insanlarla sonsuza
dek gurur duyar.
XIV.
Madhuman
me paroyaoam
Madhumat
punaroyaoam
Evden
gidişim tatlı olsun.
Geri
dönüşümüz tatlı olsun.
Bir
yorum:
Ebedi
Yuvamdan tatlı ayrılığım ne kadar cesur olduğumu hissettirdi.
Ebedi
Yuvama tatlı dönüşüm, bana ne kadar şanslı olduğumu hissettirecek.
UPANİŞAD
DENİZİNDEN ALEV DALGASI BÖLÜM II
Fordham
Üniversitesi, The Bronx, New York, ABD
28
Şubat 1972
BEN
Agne
naya supatho roye asmon
Viuvoni
deva vayunoni vidvon
Yuyodhasmaj
juharooam eno
Bhayiuahou
te namauktiu vidhema
Ey
Agni, Ey Ateş Tanrısı, bize doğru yolu göster ki ilahi işlerimizin meyvelerini
yiyebilelim.
Biliyorsun,
aman Tanrım, tüm işlerimiz.
Ey
Tanrım, bizi tüm isteksiz ve bağlayıcı günahlarımızdan kurtar ve onları yok et.
Size
sayısız duygu dolu selamlarımızı ve dualarımızı sunuyoruz.
Bir
yorum:
Kalbin
çabası doğru yoldur.
Allah'ın
rahmeti gerçek rehberdir.
İlahi
eylemlerimizin meyveleri barış, ışık ve mutluluktur.
Günah,
kendini sınırlayan bağımlılığın gülümsemesidir.
Dualarımızda
ve selamlarımızda, aydınlatıcı Kurtarıcımız Tanrı vardır.
III
Uttiuahata
jograta propya varon nibodhata
Kuurasya
dhoro niuita duratyayo
Durgau
pathas tat kavayo vadanti
Aydınlatıcı,
yol gösterici ve tatmin edici Öğretmenlerin yardımıyla ayağa kalkın, uyanın,
farkına varın ve En Yüksek'e ulaşın.
Bir
jiletin kenarı kadar keskin olan bu yolun üstesinden gelinmesi ve geçilmesi
zordur - bilgili bilgeler böyle der.
Bir
yorum:
“Kalk,
Tanrı'ya ihtiyacın var. Uyan, Tanrı'nın sana ihtiyacı var."
Bu
haberi kim getiriyor? Öğretmen. Yol uzun olabilir ama sonsuz değil. Amaç sadece
sonsuz yaşam değil, sonsuza dek enerji veren ölümsüz nefestir.
Bilen
bir bilge, dış yaşamı Gerçeğin iç yaşamının bir tezahürü olan kişidir.
III
Yo
vai bhamo tat sukham
nolpe
sukham asti
Bhumaiva
sukhau
sonsuz
mutluluktur
memnuniyet
vermek.
mutluluk
asla olamaz
sonunda
nefes al
Sadece
Sonsuz
mutluluğu
yerine getirmek.
Bir
yorum:
Sonsuz
Yaşam, sonsuz Keyiftir.
Sonlu,
sonsuz Mutluluğa yabancıdır.
Zevksiz
Sonsuzluk, Yaratıcısız Yaratılış demektir. Aslında bu çok saçma.
Sonsuz
Haz, Yaratmadan Yaratan demektir. Aslında bu da aynı derecede saçma.
IV
Na
tatra saryo bhoti na candratorakau
Nemo
vidyuto bhonti euto'yam agni?
Tam
eva bhontam anubhoti sarvau
Tasya
bhoso sarvam idau vibhoti Orada ne güneş parlıyor, ne yıldızlarla dolu ay, ne
şimşek, bu dünyevi ateşten bahsetmiyorum bile.
Sadece
aydınlatıcı Işık parladığında diğer her şey parlar; kendini ifşa eden Işık tüm
evreni aydınlatır.
Bir
yorum:
Dış
güneş görmemizi ister ve etrafımıza baktığımızda tüm karanlığı görürüz.
İç
güneş, ebediyen olduğumuz sonsuz Işığı görmemizi sağlar.
v
Noyam
otmo balahonena labhyo
Ruh,
zayıflar tarafından kazanılamaz.
Bir
yorum:
Zayıf
bir talip nefsini idrak edemediği doğrudur. Öte yandan, ruhunun farkına
varmadan kim gerçekten güçlü olabilir?
Zayıf
bir talip, mükemmelleştirme arzusundaki Tanrı'dır.
Güçlü
bir talip, tezahür eden farkındalığında Tanrı'dır.
VI
Yo
devo agnau yo' psu yo viuvau bhuvanam oviveua
Ya
ouadhouu yo vanaspatiuu tasmai devoya namo nama?
Ateşte,
suda, bitkide, ağaçta olan, bütün kâinata girip onu dolduran bu ilahî varlığa
en yüce selamlarımızı gönderiyoruz.
Bir
yorum:
Ateş
arzudur.
Su
bilinçtir.
Bitki
yükselen bir umuttur.
Ağaç
güven veriyor.
İlahi
Varlık, evrenin gizli Nefesi ve ifşa edilmiş Yaşamıdır.
7.
Vidyoe
covidyoe ca yas tad vedobhayam saha
Avidyaya
metyuu tortvo vidyayomeitam aunute
İlim
ile cehaleti bir bütün olarak bilen ve anlayan, cehalet sayesinde ölüm âlemini
aşar, ilim sayesinde Ebedi Hayata ulaşır ve ölümsüzlük nuruyla mest olur.
Bir
yorum:
Cehalet
fiziksel zihnin bilgisidir.
Bilgi
ruhun sırrıdır.
Fiziksel
zihin, ruhun aydınlanmasından önce varlığından vazgeçtiğinde, ölüm ölür,
Ölümsüzlük doğar.
8.
Bhadrau
karoebhi? ueouyoma devo
Bhadrau
pauyemokuabhir yajatro?
Sthirair
aigais tuuauvousas tanabhir
Vyauema
devahitau yad oyu?
Ey
Kozmik Tanrılar, hayırlı olan her şeyi insan kulağımızla işitelim.
Ey
gerçekten saygıdeğer Tanrılar, hayırlı olan her şeyi insan gözlerimizle
görelim.
Sağlıklı
bedenimizin ve dünyevi varlığımızın sürekli övgüsünü sunarak, bize verdiğin
hayatın tadını çıkaralım.
Bir
yorum:
Hayırlı
sözleri duymak, Tanrı-İlhamını ve Tanrı-Özlemini çağırmak anlamına gelir.
Hayırlı
görmek, Tanrı-Işığını ve Tanrı-Zevkini hissetmek demektir.
UPANISHADD
FELSEFESİ, DİNİ, MANEVİ VE YOGA
Massachusetts
Üniversitesi, Amherst, Massachusetts, ABD
1
Mart 1972
Upanişadlar
üzerine on üç ders vermeye karar verdim. Bugün benim on üçüncü dersim. Bu,
bugün ırkımızın, ilahi ırkın sona erdiği anlamına gelir. Hedefe yaklaşıyoruz.
Ona ulaştığımızda İç Pilot'a en içten teşekkürlerimizi sunacağız.
Upanishad'ları
düşündüğümüzde aklımız hemen felsefe, din, maneviyat ve Yoga gibi özel alanlara
gider.
Upanişadların
felsefesi zihnin genişliğidir.
Upanişadların
dini, kalbin birliğidir.
Upanişadların
Maneviyatı - Ruhun ölümsüzlüğü.
Yoga
Upanishad'lar, burada, yeryüzünde Tanrı'nın tam tezahürüdür.
Zihnin
enginliği Tanrı'ya, sonsuz Bilince ihtiyaç duyar.
Gönül
birliği, yüce ve ebedî Sevgili olan Allah'a muhtaçtır.
Ruhun
ölümsüzlüğü, öteden sonsuza dek üstün olan Tanrı'ya ihtiyaç duyar.
Tanrı'nın
tam tezahürü, insanın sürekli iç susuzluğuna ihtiyaç duyar.
Tanrı,
zihnin enginliğinde Saflıktır.
Tanrı,
kalp birliğinde Güzelliktir.
Tanrı,
ruhun ölümsüzlüğündeki Yaşamdır.
Upanişadların
felsefesi bana "Gerçeği Gör" der.
Upanişadların
dini bana "Gerçeği Hisset" diyor.
Upanishad'ların
ruhaniliği bana "Gerçeğe Dönüş" diyor.
Yoga
Upanishad bana "Gerçeğe Dönüş" diyor.
Tanrı
bana "Sen Hakikatsin" diyor.
Gerçeği
gördüğümde, Tanrı'nın Merhametinin ne olduğunu biliyorum.
Gerçeği
hissettiğimde, Tanrı Sevgisinin ne olduğunu biliyorum.
Gerçeğe
dönüştüğümde, Tanrı'nın Bakımının ne olduğunu biliyorum.
Hakikat
olduğumda, Tanrı'nın Özverili Hayatının ve O'nun koşulsuz Görevinin ne olduğunu
biliyorum.
Kendimi
Hakikat olarak idrak ettiğimde, İlahi Vasfın Işığının tam tecellisi başlar.
Upanishad'lar,
hevesli her kalbe sayısız mesaj sunar.
Son
derece önemli ve yine de son derece tatmin edici birçok mesaj var. İşte yaşam ve
ölüm hakkında çok önemli bir mesaj. Ölümden önce ve ölümden sonra ne olur?
Upanişadların mesajı şudur:
Ölüme
kadar hayat bir arayıştır.
Ölümden
sonra aynı hayat bir hayalperest olur.
Ölüme
kadar, yaşam mükemmellik için çabalar ve mükemmellik için çabalar.
Ölümden
sonra aynı hayat dinlenir ve ruhla birlikte ilahi Mutluluğun tadını çıkarır.
Ölümden önce, yaşam Tanrı'nın Sözüdür.
Ölümden
sonra yaşam, Allah'ın iç güvencesidir. Tanrı'nın bu Güvencesini, gelecekteki
enkarnasyonumuzda Tanrı'yı yerine getirdiğimizde fark ederiz.
Her
insan için hayat bir ilham ve vahiy eylemidir. Hayat bir deneyimdir, ölüm de
öyle. İnsan hayatımız, en yüksek Kaynağa yükselen Tanrı'nın kutsal alevidir.
İnsan ölümü, sözde ölüm, Tanrı'nın İradesinin gizli oyunudur.
Upanişadları
incelediğimizde, zihnimizi yoğunlaştırarak başlarız. Zihnin bu konsantrasyonu,
akla gelebilecek en zor egzersizdir. Zihnin ne olduğunu biliyoruz,
konsantrasyonun ne olduğunu biliyoruz ama iş zihnin konsantrasyonuna geldiğinde
bunu yapmak son derece zordur.
Bir gün
birkaç ruhani aday, Üstatlarına gitti ve şöyle dedi: "Usta, biz çok uzun
yıllardır meditasyon yapıyoruz - on uzun yıl. Nasıl oluyor da zihnimizi kontrol
edemiyoruz?” Shifu, “Çocuklarım, Tanrı'yı idrak etmek o kadar kolay değil.
Kolay olsaydı, bu zamana kadar zihninizi kontrol etmiş olurdunuz. Tanrı'yı
idrak etmek son derece zordur - ve işte kanıtı. Zihni en iyi aracımız olarak
görüyoruz. Bunu insan yaşamımızın gelişmiş bir parçası olarak görüyoruz. Ama
çaresizliğine bak." Sonra devam etti: “Hepiniz önümde duruyorsunuz. Şimdi,
biri vaftiz kardeşlerinden birinin omuzlarına basarsa ne olacak? Kardeşin hemen
sinirlenir, rahatsız olur. Egosu incinecek. O da insandır. Birisi onun
omuzlarında durmaya nasıl cüret eder? Aynı şey zihinde de olur. Zihin
düşüncelerle -alçak, tanrısal olmayan, müstehcen düşüncelerle- çalkalandığında,
sakin, sessiz ve Tanrı üzerine meditasyon yapacak kadar sakin olmamızı
engeller."
Aklın
kaynağı ilahidir, zihnin kendisi ilahidir. Ama ne yazık ki şu anda
kullandığımız zihin, yukarıya doğru yolculuğumuzda bize hiçbir şekilde yardımcı
olamayacak olan fiziksel zihindir. Bu zihin bilinçli ya da bilinçsiz olarak üç
ilahi olmayan dostu kabul etmiştir: korku, şüphe ve kıskançlık. Dersin başında,
zihin genişliğinin Upanişadların felsefesi olduğunu söyledim. Genişlik,
fiziksel zihnin önünde durmak istediğinde, fiziksel zihin dehşete kapılır.
Genişten korkar. Sonra kendi yetersizliğine, kendi sınırlı yeteneğine bakar ve
“Nasıl oluyor? Çok zayıfım, çok güçsüzüm, çok önemsizim. Uzay beni nasıl bana bu
kadar yakın görebilir?" Önce genişlikten korkar, sonra şüpheye düşer.
Uzayın varlığından şüphe ediyor. Sonra Allah'ın sonsuz lütfuyla korku akıldan,
şüphe de akıldan çıkar. Ne yazık ki, şimdi kıskançlık giriyor. Zihin etrafına
bakar ve enginlikte doyum olduğunu görür ve kendi varoluşunda doyum, neşe
yoktur. Kıskançlık belirir. Korku, şüphe ve kıskançlık - bu üç tanrısal olmayan
güç zihne saldırır ve yukarıya doğru yolculuğumuzda onu anlamsız, çaresiz ve
umutsuz kılar. Zihne korku, şüphe ve kıskançlık saldırdığında, bilinçli ve
kasıtlı olarak, zihni besleyen başka biri devreye girer ve bu bizim egomuzdur.
Ego, ruhsal ölümümüzün başlangıcına yol açar.
Felsefe,
din, maneviyat ve Yoga aracılığıyla fiziksel zihnin alanının ötesine
geçmeliyiz. Arayan zihin felsefede işler. Ağlayan gönül, dinde tecelli eder.
Aydınlatıcı ruh, kendisini maneviyatta gösterir. Gerçekleştirme Amacı, Yoga'da
kendini gösterir.
Hedefe
ulaşmanın iki yolu vardır. Biri akıldan, diğeri kalpten geçer. Aklın yolu
güvenilmezdir, güvenli değildir. Ama sonunda, bir kişi Hedefe ulaşabilir. Bu,
zihin yoluyla Tanrı'ya giderseniz Tanrı'yı idrak etmeyeceğiniz anlamına gelmez.
Allah'ı anlarsın ama yol çetindir. Özleminizden şüphe duyabilirsiniz, Tanrı'nın
size olan Şefkatinden şüphe duyabilirsiniz. Sonuç olarak, Hedefe ulaşmanız
yüzlerce, binlerce yıl alabilir. Ve kalpten geçen yol güvenilir ve
emniyetlidir. İki şeyden birini yapabiliriz: ya kendimizi Yüce Kılavuz, Ebedi
Sevgili ile özdeşleştirebiliriz ya da varlığımızı her an İçsel Kılavuz'a emanet
edebiliriz. Yani ya tamamen İçsel Pilotun İradesi ile bir olmalıyız ya da
kendimizi tamamen, koşulsuz İçsel Pilota teslim etmeliyiz. Bu yollardan
herhangi biriyle Tanrı'ya gittiğimizde, O'nun Sonsuzluğu, Sonsuzluğu,
Kutsallığı ve Ölümsüzlüğünü anında gerçekten bizimmişiz gibi hissederiz.
Upanişadların
mesajlarını adım adım takip edersek, felsefeyle başlar, sonra dine, sonra
maneviyata ve son olarak da Yoga'ya geçersek, o zaman Tanrı'yı idrak etmek çok
uzakta kalamaz ve kalmayacaktır. Vahiy bizim vazgeçilmez hakkımızdır. Tanrı'yı
gerçekten keşfetmek istiyorsak, en baştan başlayabiliriz: felsefe, din,
maneviyat ve Yoga. Felsefenin, dinin, maneviyatın ve Yoga'nın gereklerini
yerine getirdiğimizde, Tanrı da bizim tüm gereksinimlerimizi yerine getirir.
Gereksinimleri çok basit: aspirasyon ve özdenetim. Taleplerimiz Tanrı'nın
Armağanlarıdır: Barış, Işık, Mutluluk ve Güç.
Tanrı'nın
Armağanlarıyla gerçekten ilgileniyor muyuz? Tanrı'nın armağanlarıyla gerçekten
ilgileniyorsak, Tanrı bize Kendi sonsuz Zenginliğini alma yeteneği verir.
Sıradan hayatta bir başkasından bir şey istediğimizde, bu kişi bize onu alma
yeteneği vermez. Kendi yeteneğimizi gerektirir. Yeteneğimiz varsa, bir gün
çalışırsak patron bize maaş veriyor. Ancak manevi yaşamda, Tanrı gerçekten bir
maaş çeki - Barış, Işık ve Mutluluk - isteyip istemediğimizi bilmek ister.
Onları istiyorsak, O'nun Kendisi bizi enerjiyle doldurur ve özlemimiz ve
özdenetimimiz olur. İçimizde ve bizim aracılığımızla çalışacak. O bizde bir
arayıcı olarak çalışacak ve aynı zamanda bizim için bir Pilot olarak çalışacak.
Kendisi hem İşveren hem de işçi olacaktır. Eğer gerçekten Tanrı'ya ihtiyacımız
varsa, Tanrı aynı anda her iki rolü de oynayacaktır. Hem İşveren hem de işçi
olacak. O hem arayan hem de Yerine Getiren olacaktır.
VEDİK
AYDINLATMA KUŞU
Wellesley
Koleji, Wellesley, Massachusetts
14
Kasım 1972
Sevgili
kardeşlerim, Yedi Kızkardeşler Koleji'nde Vedalar üzerine yedi ders vereceğim.
İlginç bir şekilde, Rig Veda'nın kendisi de yedi özel kız kardeşten bahsediyor.
Yedi isimli bir atın çektiği tek tekerlekli ilahi bir arabanın varlığından
bahseder. Yedi kız kardeş, arabanın önünde dururken ruhani şarkılar
söylüyorlar. Şarkılar söyleyen kız kardeşler, hayatın özgürleşmesinin ve
insanlığın mükemmelleşmesinin gizli mesajını ortaya koyuyor.
Yedi
gizli bir sayıdır. Manevi dünyada yedi rakamının çok özel bir anlamı vardır.
Eski zamanlarda Gerçeği gören, Gerçeği yaşayan ve Gerçek olan yedi büyük Hintli
bilge yaşadı. Hindistan'da yedi önemli nehir var. Nehir hareket demektir, su
bilinç demektir. Bilincin hareketi, en uzak Öteye doğru sürekli bir
ilerlemedir.
Müzik
gamında yedi nota vardır. Her notanın kendi özel anlamı vardır. Müzik
insanlığın ana dilidir. Tanrı Yüce Müzisyendir. Evrensel uyuma müzik
aracılığıyla girebiliriz. Tanrı'nın Güzelliği, O'nun her şeyi seven
Yaratılışında tezahür ettiği müzik aracılığıyladır.
Gökkuşağında
yedi renk vardır. Bu renkler, orijinal Hedefe doğru ruhsal yolculuğumuzun
aşamalarını işaret ediyor. Hepimiz gökkuşağının iyi şansın ve gelecekteki
ilerlemenin bir işareti olduğunu biliyoruz. Manevi dünyada, gökkuşağının her
rengi yeni bir şafağın habercisidir.
Yedi
üst dünya ve yedi alt dünya vardır. Arzu eden kişi, yedi yüksek dünyadan birine
girer ve içsel yaşamda ilerleme kaydeder. Bir kuş gibi, hevesli bilinci bir dünyadan
diğerine uçar, ta ki sonunda kendisini yedinci dünyada, Varoluş, Bilinç ve
Mutluluk dünyası Sat-Chit-Ananda'da bulana kadar. Orada Yüce Pilot ile bilinçli
ve ayrılmaz bir şekilde bir olur. Ama insan bilerek ve isteyerek kötü işler,
çirkin işler yaptığında, karanlık, bağımlılık ve cehalet dünyaları olan yedi
alt alemden birine girmeye zorlanır.
Hindistan
Ana kalkınan bir ağaçtır. Bu kalkınan ağacın tek kökü Vedalardır. Kök
Hakikattir, ağaç Hakikattir, ağacın tecrübesi Hakikattir, ağacın farkındalığı
Hakikattir, ağacın açılımı Hakikattir, ağacın tezahürü Hakikattir.
Vedik
görücüler Gerçeği ruhlarıyla birlikte Cennetsel vizyonlarda ve dünyevi
işlerinde gördüler.
satyam
eva jayate nonetam
Sadece
Gerçek zafer kazanır, yalan değil.
Bu
Gerçek bize insan ırkının gerçek kardeşleri, Tanrı'nın vicdanlı ve özverili
sevgilileri ve doğanın mükemmel efendileri olmayı öğretir.
Vedik
öğreti evrenseldir. Yajur Veda'da, Vedaların öğretilerinin herkes için olduğunu
açıkça görüyoruz: Brahminler, Kshatriyalar, Vaishyalar, Shudralar ve hatta
bozulmuş ve terk edilmiş Chandalalar için. Erkekler ve kadınlar Vedaları eşit
bir şekilde inceleyebilirler. Tanrı herkes içindir. Vedalar herkes içindir.
Vedik Kilise'de üstler yoktur, aşağılar yoktur, hepsi eşittir, hepsi Tanrı'nın
çocuklarıdır. Tanrı'nın bu çocukları Gerçeğin kalbinde yaşayabilir ve Tanrı'nın
gerçek gururu olabilirler.
Her
Vedik görücü bir şair ve bir peygamberdir. Sıradan şaire gelince, onun şiirleri
çoğunlukla hayal gücüne dayalıdır. Hayal gücü onun şiirini doğurur. Vedik
şairlere gelince, şiirlerini doğuran sezgiydi. Bu sezgi, Gerçeğin doğrudan
bilgisidir. Sıradan bir peygamberin kehanetinin bilinmeyen bir gizeme
dayandığını sık sık görürüz. Vedik peygamberlere gelince, öyle değildi.
Tahminleri, doğrudan ve dolaysız Gerçeğin tam ve bilinçli farkındalığına
dayanıyordu. Kozmik tezahürde hareket etmesi için bu dinamik Gerçeği öne
çıkardılar.
Modern
dünya, zihnin mümkün olan en yüksek gerçeklik deneyimini sunabileceğine
inanıyor. Vedik görücüler zihne gerekli önemi verdiler. Ama asla zihni mümkün
olan en yüksek gerçeklik deneyiminin kaynağı olarak görmediler.
Vedalar
sonsuz bilgeliğe sahiptir. Onlar bizim için. Mesajlarına kulak vermeye cesaret
edersek, Vedalar bizi aydınlatmaya fazlasıyla isteklidir.
Ueovantu
viuwe ametasya putro?
Dikkat
edin, ey ölümsüzlük oğulları.
Bu
onların cömert davetidir.
Zihnin
içinde yaşadığımızda ve zihnin ötesine geçmek istemediğimizde, bedenin
prangalarıyla bağlı kalırız. bağımlı kalıyoruz. Bizi kuşatan en derin
cehaletten ancak içimizden gelen ışık ve yukarıdan gelen rehberlik bizi
kurtarabilir. Zihinde yaşadığımızda, bir formlar örüntüsü içinde yaşarız. Ruhta
yaşadığımızda, biçimsizliğe gireriz ve sonunda hem biçimin hem de biçimsizliğin
ötesine geçeriz. Bu zamanda, evrenselliği almış bireysel bir ruh ve
bireyselliğe sahip bir Evrensel Ruh haline geliriz.
Dış
dünya zihinle eş anlamlıdır. İç dünya, kalp ile eş anlamlıdır. Ebedi Ötesi'nin
dünyası ruhla eş anlamlıdır. Dış dünyanın geçmişi, bugünü ve geleceği vardır.
İç dünya parlak ve tatmin edici bir geleceğe sahiptir. Ötesi dünya sadece ebedi
"Şimdi"ye sahiptir. Dış dünyada yaşarken cahil nefs bizi mahveder. İç
dünyada yaşadığımızda, aydınlanmış benlik bizi tatmin eder. Ötesinin dünyasında
yaşadığımızda, Sonsuz Benlik sevgiyle bizi bedenler, açığa çıkarır ve tamamlar.
Zihnin içinde yaşadığımızda, kaderin yargısının ötesine geçemeyiz. İnsan
irademiz kaderin ayakları altındadır. Ruhta yaşadığımızda, özgür iradeye
sahibiz. Bu özgür irade Yüce Olan'ın İradesidir. Kendini sürekli olarak sonsuz
Ötenin İradesi ile özdeşleştiren ruhun iradesidir.
Başkaları
inansın ya da inanmasın, Vedaları sevenler, Vedaların edebiyat dünyasına önemli
bir katkı olduğunun farkındadır. Bu yüce edebi kreasyonlar sadece ulusal
çıkarlar için değil, uluslararası ilham ve evrensel istek sağlarlar. Tam da
uluslararası ve evrensel oldukları için, her zaman farklı ülkelerden gelen
samimi arayışçıları büyüler ve aydınlatırlar.
Vedik
mantralar veya büyülü formüller, irademizi sınırsız bir şekilde geliştirmemize
yardımcı olur. Bu mantraları ezberleme ve zikretme zahmetine katlanmasak bile,
sadece Vedaları sadakatle çalışarak belli bir irade gücü geliştiririz. Birincil
soru, bu iradeyi nasıl kullanacağımızdır: dünyanın üzerine çıkmak veya evrende
Tanrı'ya hizmet etmek. Bedenin zevkleri için bedende yaşarsak, dünyanın üzerine
çıkma arzusuna sahip oluruz. Ama bedeni dönüştürmek ve aydınlatmak için ruhta
yaşarsak, o zaman Tanrı'ya hizmet edeceğiz, insanı seveceğiz ve hem Tanrı'yı
\u200b\u200bhem de insanı tatmin edeceğiz.
Vedaların
çok güçlü bir şekilde çilecilik ve dünyevi her şeyden kopma ile enfekte
olduğunu söylemek, kişinin kendi cehaletine ihanet etmesidir. Vedalar ilahi
olarak pratiktir ve mesajları kalıcı pratik değere sahiptir. Söylemeye gerek
yok, birçok büyük Vedik görücü aile reisiydi ve öğrencilerinin çoğu
eğitimlerinin sonunda eve döndü ve aile insanı oldu. Kahin öğretmenler
öğrencilerine sonsuz yaşamın sırrını öğrettiler, yok etmeyi seven bazı bilim
öğretmenlerinden öğrendiğimiz ebedi ölümün sırrını değil.
Vedalar
depresyon, baskı, kendi kendine işkence, günahkar farkındalık veya cehennem
bilincini cisimleştirmez. Vedalar, dünyevi yaşamın ilahi görevini ve göksel
yaşamın sürekli artan güzelliğini somutlaştırır. Vedik görücüler, orijinal
Gerçekliği yeryüzünde temellendirmek için yaşamın kalbini kabul ettiler. Vedik
görücüler, onu Ölümsüzlük diyarına taşımak için ölümlü bir beden aldılar.
Berrak bir zihnin ilhamını seviyorlardı. Saf bir kalbin özlemini sevdiler.
Sadık bir ruhun gerçekleşmesi haline geldiler.
VEdik
GERÇEĞİN MÜKEMMEL BİLİNCİ
Radcliffe
Koleji, Cambridge, Massachusetts, ABD
14
Kasım 1972
Vedik
zamanlarda insanlar doğaları gereği yaşadılar ve sezgileriyle oynadılar. Modern
dünya, zihnin çorak bir çölünde yaşıyor ve bedenin hayal kırıklığı ve hayati
olanın yok edilmesiyle oynuyor. O günlerde hayat basitti ve Hedefe yönelik
hayati tutum doğrudandı. Şu anda insan hayatı karmaşık ve insanın iki adı var:
"cansız makine" ve "gürültü".
Kendiliğinden
sezgi, geçmişin bilgeliğiydi. Sürekli şüphe, şimdinin bilgeliğidir. Vedik çağda
insanlar, tıpkı günümüzde insanın kendini övme ve dünyayı yok etme sanatını
bildiğimiz gibi, ilahi kendini inkar etme ve kendini başlatma sanatını
biliyorlardı. Önce kendini mükemmelleştirmeyi, sonra dünyayı mükemmelleştirmeyi
önemsiyorlardı. Kişisel gelişimle hiç ilgilenmiyoruz, sadece dünyanın
gelişimini önemsiyoruz. Öz disiplinin onları özgür kılacağına ikna olmuşlardı.
Öz disiplinin bizi sınırlayacağını düşünürüz. Öz disiplinin bir amaç değil,
amaca ulaşmak için bir araç olduğunu ve bu amacın Ananda, Delight olduğunu
biliyorlardı. Öz disiplinin bir amaç değil, amaca ulaşmak için bir araç
olduğunu da biliyoruz. Ama ne yazık ki bizim için bu ölümcül hedef kendi
kendini yok etmektir. Vedik kahinlerin özgürlüğe ihtiyacı vardı. Bizim de
özgürlüğe ihtiyacımız var. Onlar için özgürlük, ilahi yaşama ve her zaman aşkın
Ötesine bir adanmaydı. Bizim için özgürlük, kendi güç-gerçekliğimizin
başkalarına dayatılmasıdır.
Dört
Veda vardır: Rig Veda, Sama Veda, Yajur Veda ve Atharva Veda. Rig Veda 10552
mantra içerir. Mantra, "sihirli formül" veya kısaca "kıta"
anlamına gelir. Sama Veda'da 1875, Yajur Veda'da 2086 ve Atharva Veda'da 5987
mantra vardır.Diğer üç Veda'da da Rig Veda'dan bazı ayetler bulunabilir.
Vedalardaki mantraların çoğu, ritmik ve düşündürücü düzyazıyla yazılmış bazı
mantralar dışında, canlı şiir biçiminde sunulur. Vedalar, arayan, acı çeken ve
çabalayan insan ruhunun en eski şiirlerini ve edebi düzyazılarını içerir. Vedik
şiirin ilkel olduğunu ve Vedik edebiyatın önemsiz olduğunu düşünen biri, açıkça
zihinsel aydınlanmadan yoksundur. İlkel şiir nasıl oluyor da tüm dünyaya
böylesine yüce ve kalıcı bir bilgelik sunabiliyor?
Vedik
şiirin gövdesi sadeliktir.
Vedik
şiirin can damarı samimiyettir.
Vedik
şiirin zihni açıklıktır.
Vedik
şiirin kalbi saflıktır.
Vedik
şiirin ruhu ışıltıdır.
Vedaları
incelemenin iki yolu vardır. Vedaları zihinle incelediğimizde, vicdanın katı
uyanıklığıyla sürekli olarak uyarılırız. Vedaları kalbimizle incelediğimizde,
ışıl ışıl parlayan bilincin akan kendiliğindenliğinden durmaksızın ilham
alırız. Zihnin elde edilmesi, Vedaların bilginidir. Kalbe ulaşmak Vedaları
sevmektir. Bilim adamı, kendisi tatmin olmadan dünyayı tatmin etmeye çalışır .
Aşık, dünyayı aydınlatıcı tezahürün ışığı ve mükemmelliği gerçekleştirmenin
zevkiyle besler.
Vedalarda
Vedalar kadar önemli olan iki kelime vardır. Bu sözler Satya ve Rita, ebedi
Gerçek ve ebedi Yasa'dır. Farkındalık ve Hakikat birbirini somutlaştırır.
Tezahür ve Yasa birbirini tamamlar. Gerçeği yaşamazsak, Hedefe ulaşamayız.
Yasaya uymazsak, Hedef olamayız.
Vedik
kahinler, başkalarının yasalarını yalnızca kalplerinin açık sözlülüğüyle değil,
aynı zamanda ruhlarının birliğiyle de kabul ettiler. Çokta Bir'i ve Bir'de çok
gördüler. Onlar için Mutlak, onların münhasır tekeli değildi.
satyam
eva jayate nonetam
Sadece
Gerçek zafer kazanır, yalan değil.
Asato
mo üzgün gamaya
Tamaso
mo jyotir gamaya
Metyor
momeitau gamaya
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Gerçek
olmayan bir yalandır, Gerçek Gerçektir. Satya saf bir kalple çağrılır. Rita,
cesur hayati tarafından çağrılır. Gerçeğin sevgisi bizi karanlıktan çıkarır.
İlahi düzen sevgisi bizi insan bedeninden alıp ilahi hayata götürür.
İÇ
ATEŞ-AÇIKLAMA
Vassar
Koleji, Poughkeepsie, New York, ABD
15 Kasım
1972
Vedaların
öğretilerini neden takdir ediyoruz? Vedaların öğretilerine çok değer veriyoruz
çünkü onlar bize yükselmemiz ve beden bilincinin ötesine geçmemiz için ilham
veriyorlar. Rig Veda, dünyayı harika ve mükemmel inşa etmemiz için bize ilham
veriyor. Veda'nın kendisi, ilahi melodi ve kozmik Ritim ile bir olmamız için
bize ilham veriyor. Yajur Veda bize şunu söyler:
Hayatımız
başarılı olsun
fedakarlık
yoluyla.
Yaşam
gücümüzün gelişmesine izin ver
fedakarlık
yoluyla.
Atharva
Veda, sürekli ilerleme yolunda ilerlememiz için bize ilham veriyor. Bize Kozmik
Tanrıların Gurusu Brihaspati'nin bize rehberlik ettiğini ve bize rehberlik
ettiğini söylüyor.
Vedik
kahinler korkuyu dış dünyada gördüler. İç dünyada özgürlüğü hissettiler. Özlem
yoluyla iç dünyanın özgürlüğünü ön plana çıkarmak istediler. Atharva Veda'da,
görücüler bize önemli bir dua verdiler: "Tanıdıklarımızdan ve
tanıdıklarımızdan korkumuz olmasın."
Karanlığın
korkusu bilinmeyenin korkusudur.
Işıktan
korkmak, bilinenden korkmaktır.
Bilinmeyenden
korkmak aptallıktır.
Bilinenden
korkmak saçmadır.
İhtiyacımız
olan şey ruhun iradesidir. Ruhun iradesi Özgürlük-Tanrı'dır.
Uru
oas tanve bronzluk
Uru
kuayoya nas kedhi
Uru
oo yaudhi jovase
Rig
Veda'nın bu ateşli deyişi şu anlama gelir: “Bedenimize özgürlük. Evimize
özgürlük. Hayatımızın özgürlüğü."
Vedik
yaşam tarzı ritüelden ayrılamaz. Vedik zamanlarda ritüeller yaşamın ayrılmaz
bir parçasıydı. Ritüellerin icrası sayesinde, Vedalar çağında arayıcılar kayda
değer bir ilerleme kaydettiler. Bununla birlikte, Rig Veda'da ritüelden çok
zihinsel ve içsel felsefeye vurgu yapıldığını fark ederiz. Ritüel ve felsefi
bilgeliğin bu birleşimi, Vedik kültürün zenginliğidir. Ritüelde, bağlılık ve
inisiyasyon açıkça ana hatlarıyla belirtilmiştir. Felsefi bilgelikte, özlem ve
meditasyon açıkça ortaya çıkar. O günlerde ritüel, hayatı disipline ediyor ve
düzenliyordu. İç felsefe aydınlandı ve hayatı özgürleştirdi. Felsefenin
kalbinde Işık keşfedildi. Ritüelin bedeninde Işık tezahür etti.
Vedalar
özellikle üç dünyadan söz eder: prithiva, dünya; antariksa, gökyüzü; Dyause,
Göksel mesken. Yeryüzünde madde her şeydir. Gökyüzünde ilahi faaliyet her
şeydir. Cennette hissetme yeteneği her şeydir.
Vedalarda
şiir ve felsefe yan yana gitti. Felsefe, Vedik kahinlerin zihinlerini aydınlattı.
Şiir onların kalplerini ölümsüz kıldı. Bir filozof zihinde bir şairdir. Şair
özünde bir filozoftur. Filozof, dışsal dini ve içsel bilimi sever. Şair, dış
sanatı ve iç edebiyatı sever. Filozof şaire şöyle der: "Sana değerli
servetimi veriyorum: sürekli ve bilinçli bir sezgi aracı olan bilgeliği."
Şair filozofa şöyle der: "Sana değerli servetimi veriyorum: Işık yaşamıyla
adanmış birliğimi."
Pek
çok görücü Gerçeği görmüştür, ancak Gerçeği dünyaya ifşa ettiklerinde,
vahiyleri çoğu zaman aynı değildi. Ve gerçekten üzücü olan şey, farklı
durumlarda, farklı koşullar altında, aynı Gerçeğe ilişkin ifşaatlarının aynı
olmadığı ortaya çıktı. Burada farklılıkların sadece Hakikat'in idrakinde ve
dünyaya vahyinde var olduğunu bilmeliyiz. Gerçeğin kendisinde hiçbir farklılık
olamaz. Neden farklılıklar var? Farklılıklar, insanın bireyselliği ve
kişiliğinin Hakikati görmesi gerektiği gibi görmemesinden kaynaklanır. Bir
kişinin kişiliği ve bireyselliği çözüldüğünde, Hakikat farkındalıkta ve vahiyde
bir olarak kalır. Söylemeye gerek yok, Vedalar, yukarıdaki bilinmeyen göklerden
gelen hediyeler değil, görücülerin aydınlanmasının doğrudan ifşasıdır.
Vedaların
bilimle değil sadece maneviyatla ilgilendiğini düşünen insanlar var. Onlar
yanlış. Deneyimli arayıcılar ve manevi Üstatlar, Yajur Veda'nın modern bilimin
henüz keşfetmediği veya tanımadığı birçok bilimsel gerçeği içerdiğine
inanırlar. Atharva Veda'nın bilimsel bilgisi de hor görülmemelidir. Vedik
görücüler, bulut oluşum sürecini biliyorlardı. Farklı mevsimler hakkında her şeyi
biliyorlardı. Aritmetiğin ustalarıydılar ve milyon, milyar ve trilyon olarak
ifade edilen sayılarla çalışıyorlardı. Yajur Veda'da daha da şaşırtıcı bir şey
var. Orada uçağın varlığına dair kanıtlar görüyoruz. Vedik görücüler için
yüzlerce kilometre aslında hiç durmadan uçmak alışılmış bir şeydi. Ayrıca
jeoloji, tıp ve diğer bilimlerin sırlarını da biliyorlardı. Ve tüm bunlar -
dört bin yıl önce!
Vedalar
birçok dile çevrildi ve birçok yabancı tarafından beğenildi ve takdir edildi.
Büyük Alman filozof Schopenhauer, Upanishad'ları hayatının tesellisi ve
aydınlanması olarak görüyordu. Upanishad'ların Vedaların en güçlü ve en
aydınlatıcı çocukları olduğunu biliyoruz. Ancak çevirinin orijinaliyle
karşılaştırılamayacağı görüşünde pek çok gerçek var. Vedalar söz konusu
olduğunda, bu kesinlikle doğrudur. Pek çok insan Vedaları tercüme etti, ancak
onların samimi ve özverili çalışmalarına rağmen, Vedik güzelliğin önemli bir
kısmı hâlâ kaybolmuştu.
Dört
Veda vardır: Rig Veda, Yajur Veda, Sama Veda ve Atharva Veda. Rig Veda, esas
olarak dua biçimleriyle ilgili bir Veda'dır. Yajur Veda - Kurban formüllerinin
Veda'sı. Sama Veda, Müziğin Veda'sıdır. Atharva Veda - Tıp, bilim ve sihir
formülleri hakkında Veda. Rig Veda, insanın evrimi mesajını verir. Rig Veda
bize varlığın anlamını ve insanın dünyaya katkısını anlatır. Yajur Veda bize
fedakarlığı nasıl düzgün şekilde yapacağımızı ve evreni nasıl yöneteceğimizi
öğretir. Bu Veda, kurbanların ruhsal yönünden çok mekanik yönüne önem verir.
Veda'nın kendisi bize ilahi müziğin, insan karanlığını ilahi Işığa, insan
kusurluluğunu ilahi Mükemmelliğe, insan imkansızlıklarına dönüştürmek uğruna,
ilahi müziğin arzulanan bilincimizi Mutluluğun en yüksek alemine nasıl
yükseltebileceğini ve bizi Yüce Müzisyen olan Tanrı'nın bilinçli araçları
haline getirebileceğini öğretir. ilahi Kaçınılmazlığa ve insan rüyaları ilahi
Gerçekliklere. Atharva Veda bize ruhları ve küçük tanrıları nasıl kontrol
edeceğimizi, kendimizi kötü ruhlardan ve yıkıcı varlıklardan nasıl
koruyacağımızı öğretir.
RIG
VEDA
Barnard
Koleji, New York, New York, ABD
17
Kasım 1972
Rig
Veda, tüm Vedaların en eskisidir. Veda öğrencilerinin çoğu, Rig Veda'nın en
ilham verici, en ruhani ve en verimli Veda olduğunu düşünür. Bu Veda, Hint
özleminin ve farkındalığının en eski anıtını temsil ediyor. Hindistan şiiri,
Hindistan felsefesi, Hindistan edebiyatı, Hindistan dini ve Hindistan bilimi,
hepsi varlıklarını kaynağı olan Rig Veda'ya borçludur.
Nitelik
ve nicelik arasında seçim yapmak söz konusu olduğunda, bilge nitelik arar,
cahil ise nicelik için yalvarır. En yüksek kalite ve en yüksek miktar neredeyse
hiçbir zaman el ele gitmez. Ancak Rig Veda'nın diğer üç Veda'yı hem nicelik hem
de nitelik açısından en şaşırtıcı şekilde geride bırakması bizim için büyük bir
sevinç kaynağı. Yajur Veda, Sama Veda ve Atharva Veda, servetlerinin çoğunu Rig
Veda'dan ödünç aldı.
Rig
Veda'da tanrılar, doğa güçlerinin kişileştirilmiş halleri olarak görülür.
Kahinler, kalplerinin duaları ve hayatlarının özverisiyle Kozmik Tanrıları
çağırdılar. Bu Tanrılardan otuz üç tane olması gerekiyordu. Her tanrının farklı
bir kökeni vardı, hepsi aynı anda ortaya çıkmadı. İlk önce insan enkarnasyonunu
aldıkları ve şimdi olduğu gibi ölümlü oldukları söyleniyor. Ama Soma, Nektar
içtikten sonra ölümsüz oldular. İnce fiziksel düzlemde, fiziksel formlarının ve
dünyevi görünüşlerinin özünü korurlar. Bazıları savaşçı, diğerleri rahip.
Indra, savaşçıların cesur lideri, Agni ise rahiplerin militan başıdır.
Güçleri
var. Onlar güç. Bazıları sessizlik ve huzurun gücüne sahipken, diğerleri ışık
ve zevkin gücüne sahiptir. Sürekli olarak kötülüğün zorlu güçlerine karşı
savaştılar ve sonunda gerçekten kazandılar.
Rigvedik
Tanrılar nazik ve şefkatlidir. Sınırsız şefkat ve şefkatleriyle hem maddeyi
seven dünyanın isteklerini, hem de ruhu çağıran hayatın isteklerini yerine
getirirler. Farklı evlerde yaşarlar: Cennette, havada ve yeryüzünde. Cennet,
Vishnu, Varuna, Surya, Mitra ve diğer bazı Tanrıların evidir. Atmosferik bölge
Indra, Rudra, Maruts ve diğerleri içindir. Agni ve Brihaspati, dünyevi tanrılar
olarak kabul edilen tanrılar arasında iyi bilinir.
Rig
Veda'da adanmışlığın saf mevcudiyetini ve bilginin kesin mevcudiyetini
görüyoruz. Bağlılık bize Tanrı'nın ne kadar nazik ve şefkatli olduğunu söyler.
Bilgi bize Tanrı'nın ne kadar yüksek ve büyük olduğunu söyler. Adanmışlık ve
bilgi tam tatminini ancak hizmette bulur. Hizmet konsantrasyondur. İbadet
duadır. Bilgi meditasyondur. Yalnızca konsantre hizmet, adanmışlık duası ve
aydınlanmış meditasyon bizi ilahi olarak büyük ve fevkalade mükemmel yapabilir.
Vedalara
göre eylem, yaşamın en önemli parçasıdır. Eylem, dünyevi varlığımızın bilinçli
kabulüdür. Eylem, tapınağı ve kalesi olan bir bedene ihtiyaç duyar. Eylemin
ilhamı ve özlemi olan yaşama ihtiyacı vardır. Eylem adamı, yaşam savaş
alanındaki ideal kahramandır. O, Tanrı'nın insan bedeni olan yeryüzünde yaşar
ve Tanrı'nın ilahi hayatı olan Cennet için çalışır. Eylem, dış fedakarlık ve iç
birliktir. Rig Veda, birliğimiz nedeniyle ne tür bir fedakarlık
yapabileceğimizin yüce sırrını bize açıklıyor. Eylemde Tanrı'nın evrensel
Varlığını görüyoruz. Eylemde ruhu somutlaştırır ve dünyaya biçim gösteririz.
Tanrı-Mutlak, ruhta ikamet eder. Tanrı-Sonsuzluk formda yaşar.
Rig
Veda, Güç Tanrı hakkında şöyle der:
Twam
Indra balod adhi sahaso jota ojasa?...
Ya Rab,
varlık kuvvete dayanır,
cesaret
ve enerji.
Ey
Kadir, Sen Gücün ta kendisisin.
Tanrı'yı
yeryüzünde anlamlı bir şekilde tezahür ettirmek için, arayıcının uzun bir yaşam
sürmesi gerekir.
Aum
bhadrau karoebhi? ueouyoma devo?...
Aum.
Ey
Kozmik Tanrılar, kulaklarımızla işitelim,
ki bu
iyi ve hayırlıdır.
gözlerimizle
görebilir miyiz
hangisi
hayırlı ve hayırlıdır...
Ama
tanrısallıktan yoksun uzun bir yaşam sürmek, katıksız cehaletten başka bir şey
değildir.
Rig
Veda'nın görücüleri, Tanrı'yı ebedi Baba, Anne ve Dost olarak görüyorlardı.
Ayrıca Tanrı'nın Sevgilileri olduğunu da hissettiler. Tanrı'nın birçok yönü
vardır, ancak sadık görücü, Egemen Tanrı'nın görünümünü tercih eder. Şefkat ve
bereket için Rabbine dua eder. Tanrı Sevgisine ve Tanrı Sevgisine sahipse, o
zaman ne dünyadan ne de Cennetten başka hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını anladı.
Rig
Vedic görücüleri, insan ırkının öğretmenleridir. Rigvedik Tanrılar, insan
ırkının kurtarıcılarıdır. Öğretmenler dünyaya Işık ve Gerçeğin mesajını
öğretir. Kurtarıcılar, hevessiz, kör ve sağır dünyayı iyileştirir ve gerçek
arayışçıları korur. Rig Vedic görücüleri, Hindu kültürünün ve Hindu
medeniyetinin kurucularıdır. Hindu ilhamının şafağını ve Hindu özleminin çiçek
açmasını temsil ediyorlar. Dinin orijinal anlamını tüm dünyaya açıklarlar.
Onlara göre din, iç hayatın kanunudur. Her dinde Hakikat Ağacı'nın bir aşk dalı
vardır. Rig Vedic Tanrıları bize hayatı sevgiyle kabul etmemizi, hayattan
feragat ederek zevk almamızı ve Mutlak'ın İradesine teslim olarak hayatı
tamamlamamızı söyler.
Vedalar
bize Tanrıların sığırları olduğumuzu söyler. Ne yazık ki artık makinelerin
kölesi olduğumuzu hissetmek zorunda kalıyoruz. Hadi acele edelim. Çabamız bizi
bir kez daha Tanrıların sığırı yapacak. Daha sonra aydınlanmamız bizi
Tanrıların kuzuları yapacak. Son olarak, tezahürümüz bizi Mutlak Yüce'nin
aslanları yapacak. Aspirasyonumuz var. Farkındalığa ihtiyacımız var. Tanrı ve
bizim birlikte tezahür etmeye ihtiyacımız var.
Sevgi
dolu minnetle, bu dersi Rigveda bilgisinin büyük bir hayranı ve dört Veda'nın
bilgili bir yorumcusu olan ağabeyim Hriday Ranjan Ghosh'a ithaf ediyorum.
SONSUZLUĞUN
ŞARKISI
Mount
Holyoke Koleji, Güney Hadley,
Massachusetts,
ABD
28
Kasım 1972
Vedalar,
bilinçli olarak gelişen insanlığın kütüphanesindeki en eski kutsal metinlerdir.
Bilinçli evrimimiz adına, Max Müller'in teşvikiyle Vedaları okumak için ilham
alabiliriz: "Kendisine, atalarına, tarihine, entelektüel gelişimine ilgi
duyan herkes için şunu onaylıyorum: Vedik edebiyat çalışması vazgeçilmezdir.”
Vedalar
sezgisel vizyonları, ilahi deneyimleri ve yaşamı aydınlatan gerçekleri
bünyesinde barındırır. Cehalet denizinden bilgi denizine gelmeliyiz. Rig Veda,
"Gerçeğin gemileri, iyi işler yapan insanları cehalet okyanusunda
taşır" diyerek bize ilham veriyor.
Mevcut
insan hayatı, sonsuz umutsuzluktan başka bir şey değildir. Umutsuzluk
tuzağından çıkmak neredeyse imkansızdır. Ancak Yajur Veda bize bir çözüm sunar:
"'Ben'de tüm varlığı ve 'Ben'i tüm varoluşta gören kişi, zayıflatıcı ve
ölümcül bir umutsuzluğun tuzağına düşmez."
Vedalar
evrenseldir, dolayısıyla Batı da onlara Doğu kadar sahip çıkabilir. Büyük
Amerikalı filozof Thoreau, Vedalar hakkında son derece önemli bir şey söyledi:
"Vedalardan okuduğum herhangi bir alıntı, beni, saf bir katmandan,
ayrıntılardan arınmış, basit, görkemli bir yolu tanımlayan yüksek ve saf bir
aydınlığın ışığı gibi kucaklıyor." ve evrensel. Vedalar, Tanrı'nın zekice
bir açıklamasını içerir." şüphesiz içerir.
Sir
William Jones'un sarsılmaz inancı hem zorlayıcı hem de aydınlatıcıdır:
"Ölümsüz Newton'umuzun solmayan defnelerinin yapraklarını koparmaya
niyetlenmeden, onun tüm teolojisinin (ve onun bir kısmının) olduğunu iddia etme
özgürlüğünü kullanabilirim. felsefesi) Vedalarda bulunabilir”.
Fiziksel
insan için Vedik emir saucham'dır. Shaucham, "saflık", vücuttaki
saflık ve vücudun saflığı anlamına gelir. Bedenin saflığı olmadan, içimizdeki
ilahi hiçbir şey genişleyemez, içimizdeki ilahi hiçbir şey kalıcı olamaz.
İnsan
hayati için Vedik emir ahimsa'dır. Ahimsa şiddetsizlik, hayati olanda
şiddetsizlik ve hayati olanda şiddetsizlik anlamına gelir. İnsanın, küçük bir
aileye değil, tüm ailelerin en büyüğüne, evrene ait olduğunu hissetmek için en
büyük fırsata sahip olduğu yer şiddet içermemektir. Hint şiddet karşıtı
felsefesi ilk olarak şefkatli Lord Buddha ve onun takipçileri ile Lord Mahavir
ve Janism'in takipçileri tarafından uygulamaya kondu. Gandhi'nin şiddet
karşıtlığı, modernitenin yaşamı seven insanlığa en değerli armağanıydı.
İnsan
zihni için Vedik kural satyam'dır. Sathyam "gerçek" veya
"doğruluk" anlamına gelir. Yalnızca zihindeki doğruluk ve zihnin
doğruluğu bizi daha yüksek yaşama, aydınlatıcı İlahi Vasfın yaşamına ve
ölümsüzlüğün yerine getirilmesine götürebilir.
İnsan
kalbi için Vedik ilke ishvarapranidhana'dır. Ishvarapranidhana, "Kalbin Yüce
Lord'a sevgi dolu bağlılığı" anlamına gelir. Yüce Rab'be saf ve
kendiliğinden bağlılığımız olduğunda, O'nun Ruhunun Sonsuzluğu, Bedeninin
Sonsuzluğu ve Yaşamının Ölümsüzlüğü ile O'nunla bölünmez bir birlik hissederiz.
Vedalarda
fedakarlık kavramı çok net bir şekilde ifade edilir. Sahip olduğumuz şeyi -
cehaleti - Tanrı'ya feda ediyoruz. Tanrı bize ne olduğunu, Mükemmelliği feda
eder. Tanrı'nın fedakarlığı her zaman koşulsuzdur. Fedakarlığımız bazen şartlı
bazen de koşulsuzdur. Koşullardan ödün vererek savaşır ve savaşı kazanırız.
Koşulsuz fedakarlıkta, zafer zaten kazanıldığı için hiç savaşmamıza gerek
yoktur. Zafer bizim vazgeçilmez hakkımızdır, sonsuza kadar bizimdir.
Kurban
kendini sunmaktır. Kendini sunmak, kendini gerçekleştirmektir. Kendini gerçekleştirme,
sevginin tezahürü ve Gerçeğin mükemmelliğidir. Dış fedakarlığımızla, Toprak
Ana'nın ilahi bir parçası oluruz. İçsel fedakarlığımız sayesinde, Cennet
Baba'nın ölümsüz bir parçası oluruz. Bağlayıcı arzular alemini terk edip
özgürleştirici özlem alemine girdiğimizde dışsal bir fedakarlık yaparız. Tanrı
farkındalığına ulaştıktan sonra cehalet dünyasında Tanrı'yı tezahür ettirmeye
çalıştığımızda içsel bir fedakarlık yaparız. Dış Kurban, bir Kahraman Gücü
gerektirir. İç fedakarlık ordunun gücünü gerektirir. Dış fedakarlığımızla
Gerçeği görüyoruz. İç fedakarlığımızla Gerçek oluruz.
VED'DEN
SEZGİ IŞIĞI
Smiths
Koleji, Northampton, Massachusetts, ABD
28
Kasım 1972
Akademisyenler
ve sadece Vedaları inceleyenler, Vedaların kaynağı konusunda aynı fikirde
değiller. Bu tartışmayı saçma buluyorum. Vedalar, evrenin bilinçli özlemi kadar
eskidir. Ancak evren bilinçli ya da bilinçsiz olarak Mükemmelliğe doğru
evrilirken, Vedalar ilham veren mükemmelliğin başlangıcını ve aydınlatıcı
farkındalığın sonunu içerir.
kutsal
kitabın başlangıcı ve sonu olmadığını kastetmiyoruz . Tanrı'nın bilgisi olan
Vedaların gerçek anlamının ne başı ne de sonu olduğuna inanıyoruz. Vedalar,
eski çağın Rishilerinin doğrudan deneyimleri ve vahiyleridir. Bu deneyimler,
Gerçeği samimi bir şekilde arayan herhangi bir kişi tarafından, herhangi bir
zamanda ve herhangi bir yerde deneyimlenebilir.
Diğer
kutsal kitaplardan farklı olarak Vedalar, zorunlu olmadıklarını, hatta önemli
bile olmadıklarını söyleyecek kadar samimi ve cesur bir kalbe sahiptir. Kendisinden
başka hiçbir şey olmayan Brahman'ın idrakinin gerçekten önemli ve son derece
vazgeçilmez olduğunu söylüyorlar. Ancak, Vedaları incelemek istiyorsak, onları
aydınlanmış bir Üstadın yardımıyla incelememiz gerekir. Vedalar, arayana bir
Öğretmen bulmasını öğütler. Ayrıca kişinin Üstad'a alçakgönüllü bir yürekle ve
kutsanmış bir hizmet yaşamıyla gelmesi gerektiğini söylerler.
"İş"
veya "hizmet" anlamına gelen Karma ve "bilgi" anlamına
gelen jnana, Vedaların ana öğretileridir. Jnana aracılığıyla Mutlak Gerçeği
idrak ederiz ve karma aracılığıyla idrakimizi tezahür ettiririz.
Vedalara
göre hayatta dört önemli dönem vardır: öğrenim hayatı, evli hayat, yalnız hayat
ve kendini inkar hayatı. Öğrenme hayatı öz disiplindir. Evlilik, kendini
kontrol etme ve kendini düzenleme ile ilgilidir. Yalnız bir yaşam barış ve
sakinliktir. Feragat hayatı, kişinin sahip olduğu ve olduğu şeyi Mutlak Yüce'ye
sunmaktır.
Ekau
sat vipro bahudho vadanti
Hakikat-varlık
birdir.
Bilgeler
ona çeşitli adlar verirler.
Bu
Hakikat-varlığı, sonsuz Hakikati arayan her kişi tarafından kendi içsel
gelişimine uygun olarak farklı şekilde deneyimlenir ve idrak edilir.
Hindistan'ın dini kalbinin geniş ve kozmopolit olmasının nedeni, Vedalardan
gelen bu görkemli mesajdır. Hindistan'ın manevi kalbi, diğer dinleri nasıl
kabul edeceğini, diğer dinleri nasıl takdir edeceğini ve diğer dinlere nasıl
hayran kalacağını bilir. Hindistan'ın ruhani kalbi, her yeni dinin Hedefe yeni
bir yaklaşımı olduğunu fark etti. Her yol, takipçileri için doğru ve vazgeçilmezdir.
En
yüksek Gerçeği gerçekleştirmek için üç şeye ihtiyacımız var: ilham, istek ve
sezgi. İlham, Hedefe doğru koşmamızı ister. Aspirasyon, Hedefe doğru uçmamızı
ister. Sezgi bizden Gerçeği doğrudan görmemizi ve hissetmemizi ve Gerçeğin özü
olmamızı ister.
Sarama
kelimesi sembolik olarak sezgiyi yansıtır. Sarama, bilinçaltının dünyasına
giren ve onun gizli hazinelerini ortaya çıkaran Cennetin "köpeği"
dir: ışık ve zevk. Sarama, kutsanmış bedende, dinamik canlılıkta ve hevesli
kalpte Gerçeğin şafağıdır. Sarama ve düz yol birlikte gider. Sarama düz ve
güneşli yolu takip eder ve Gerçeğe ulaşır. Sarama asla korku ve şüphe, hata ve
dehşet yolunu izlemez. Sarama, aydınlanmanın kalbine gizlice ve temkinli bir
şekilde girer ve ayrıca vahiy hayatında açık ve cesurca yürür, böylece düşman
güçler onun ilerlemesini engelleyemez veya yok edemez. Hakikat bilincinin tüm
arayanlar tarafından bir bütün olarak idrak edilmesi için, sarama yeryüzünün
duası ile Cennetin gülümsemesi arasında gidip gelir. Sarama, Hakikat bilincini arayan
arayıcıdır. Sarama, yeryüzünün bilinçli yükselişini ve Cennetin aydınlatıcı
inişini seven aşıktır. Sarama, iç dünyasında bir kahin vizyonuyla kendini
eğlendiren ve dış dünyada bir aceminin ilhamıyla saklambaç oynayan bir
oyuncudur .
Vedalar
hem Işık-gökyüzü hem de Zevk-denizdir. Açık gökyüzü, Hakikat'in genişliğidir.
Zevk denizi, Gerçeğin enginliğidir. Işık ve Zevk sonsuz koşuculardır. Bazen
Işık, Rapture'ın önündedir. Bazen Vecd Işıktan önce gelir. Dünyevi bilince Işık
dokunduğunda, dünya ilahi bir şekilde dönüşür. Zevk dünyevi bilince
dokunduğunda, dünya fevkalade tatmin olur.
Işık,
Tanrı'nın doğuşudur.
Zevk,
Tanrı'nın hayatıdır.
Işık,
Evrensel Birliğin gülümsemesidir.
Zevk
- gülümseme
Aşkın
Mükemmellik.
Işık,
Tanrı'nın sahip olduğu şeydir.
Zevk,
Tanrı'nın ne olduğudur.
VEdik
GERÇEĞİN BİLGELİK GÜNEŞİ
Bryn
Mawr Koleji, Bryn Mawr, Pensilvanya, ABD
29
Kasım 1972
Vedaları
incelediğimizde iki şeyi birbirinden ayırmalıyız: Vedaların aydınlanmış ruhsal
Üstatlar tarafından verilen ezoterik yorumları ve bilim adamları ve tarihçiler
tarafından yapılan zihinsel çıkarımlar. Üstat tarafından verilen her ezoterik
yorum, Gerçeğin doğrudan sezgisel bir vizyonuna dayanırken, bir bilim adamının
veya tarihçinin zihinsel sonucu, aydınlanmamış zihinsel analize ve belirsiz,
sorgulanabilir araştırmaya dayanmaktadır.
Eski
çağın kahinleri Gerçeği gördüler ve Gerçeği ifşa ettiler. Tüm zamanların
Arayıcıları Gerçeği hisseder ve Gerçeği uygular. Ancak bilim adamlarının çoğu
Gerçeği gerçekleştirmekle ilgilenmezler, yalnızca Gerçeğin tezahürüyle
ilgilenirler. Vedaların ruhundan çok biçimiyle ilgilenirler.
Çoğu
tarihçi, tartışmalarında kast sistemi ve büyülü formüllerle ilgili Vedalarda
bahsedilen ikincil gerçekleri ilk sıraya koyar ve en yüksek Gerçeğe, Brahman'ın
bilgisine çok az dikkat eder. Vedalarda gerçekten yer alan enerji verici ve
hayat dolu mesajları ruhen ve özveriyle anlamak için zamanları yok. Görünüşe
göre Vedaların hayat veren ve hayatı açığa çıkaran mesajları onları
ilgilendirmiyor. Vedaların doğuşu, Vedaların dış düzlemde büyümesi ve Hindistan
üzerindeki Vedik etkisinin azalması onları tatmin etmeye fazlasıyla yeter.
Vedalar,
dünyevi zamanın uçup gitmesinden hoşlananlar için değil, sonsuz Zamanı sevenler
için tasarlanmıştır. Vedalar, karmaşıklık ve kafa karışıklığıyla dolu bir
hayatı somutlaştıran karanlık bir hikayenin gövdesini sevenler için değil,
Tanrı'yı, Gerçeği sevenler içindir.
Profesör
Max Müller şüphesiz Hindistan'ı seviyordu. Hint kutsal metinleri üzerine
kapsamlı bir şekilde yazdı. Ancak Max Muller'ın Hindistan sevgisinin art
niyetli olduğunu düşünenler oldukça haklı. Görünüşe göre, en derin sırda,
kalbinin en derin derinliklerinde, Hindistan'ı, Hint aklını ve Hint kalbini
Hıristiyanlığa dönüştürmek istedi. Örneğin 1868'de Hindistan Dışişleri Bakanı
Argyle Dükü'ne şunları yazdı:
Hindistan'ın
eski dini ölüme mahkumdur ve eğer Hristiyanlık müdahale etmezse, bu kimin suçu
olacak?
Ve
1886'da karısına şunları yazdı:
Çalışmayı
bitirmeyi umuyorum ve onu görecek kadar yaşamasam da, Vedalar'ın baskısı ve
çevirisinin Hindistan'ın kaderi ve bu ülkedeki milyonlarca ruhun büyümesi
üzerinde önemli bir etkisi olacağına inanıyorum. Onlar dinin köküdür ve eminim
ki onlara bu kökün ne olduğunu göstermek, son 3000 yılda ondan gelişen her şeyi
kökünden sökmenin tek yoludur.
Hindistan'ı
göklere çıkarırken övgüsünde samimiydi. Kalbinin derinliklerinden geliyordu.
Ancak Hindistan'ı Hıristiyanlığa döndürme arzusu daha az samimi değildi. Bu
duygu, eminim, kalbinin derinliklerinden de geliyordu. Hayatı zordu.
Max
Müller, Upanishad'ları incelememişti, Upanishad'ların ışığıyla aydınlanmasaydı,
tüm dünya tarafından hoş karşılanmazdı. Adı dünya edebiyatına girmeyecekti.
Upanişadları dünyaya onun getirdiği doğruysa, Upanişadların ışığının
dokunuşunun ona zafer kazandırdığı da aynı derecede doğrudur.
Vedalar
ve Vedik ilahiler birbirinden ayrılamaz. Her ilahi, belirli bir Tanrı'ya veya
İlahiye bir çağrıdır. Her ilahi, bir Kavi, Rishi veya Vipra - Vedik şair, Vedik
kahin veya Vedik bilgenin keşfidir. Her Vedik keşif, Tanrı'nın bir armağanıdır.
Her hediye bir ışık kıvılcımıdır. Her bir ışık kıvılcımı, Tanrı'nın insandaki
ve insanın Tanrı'daki tamamlanmasıdır. İnsanın nihai olarak tamamlanması, insan
doğasının dönüşümüdür. Tanrı'nın nihai tamamlanması, dünyevi bilincin
mükemmelliğidir.
Hayat
bir fikirdir, hayat bir idealdir. Hayatın bir ruhu vardır, hayatın bir amacı
vardır. Vedik yaşam fikri, Hakikat fikridir. Vedik yaşam ideali, Mutluluk
idealdir. Vedik ruh, birlik içindeki çeşitliliğin ruhudur. Vedik Amaç, dünyanın
enginliği ile Cennetin Bereketinin birleştirilmesidir.
Hindistan'da
Gerçeğin Vedik görücüleri vardı. Hindistan'da Gerçeği arayanlar var. Kahinlerin
en yüce görevi, Kozmik Tanrıları ve İlahi Varlıkları dünyevi bilince
getirmekti. Görevlerini tamamladılar. Şimdi arayıcıların görevi, yeryüzündeki
Tanrıları ve İlahi Varlıkları kurtarmak ve onlara Kozmik Oyunlarında yardımcı
olmaktır. Cenâb-ı Hak, sonsuz kudret ve imkânlarını kâhinlerde gördü. Yüce,
arayanlarda Kendi açık Gerçekliğini ve tatmin edici Mükemmelliği görür.
KUNDALİNİ
YOGA: ANA GÜCÜ
New
York Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
14
Şubat 1973
Kundalini
Yoga'nın yolunu takip etmek istiyor muyuz? O zaman uyumamalıyız. Karanlık ve
gece dolu bir dünyada uyumamalıyız. Karanlığın dünyası içsel olasılıklarımızı
zayıflatır. Gecenin dünyası dışsal yetilerimizi yok eder. İçsel imkanlarımız
zayıfladığında, hayatımız perişan olur. Dışsal yetilerimiz yok edildiğinde,
hayatımız dayanılmaz hale gelir.
İç
yeteneklerimiz nerede güvenli bir şekilde gelişebilir? İçsel olasılıklarımız
sadece Ana-Kuvvet Kundalini'nin kalbinde güvenle gelişebilir. Dış
yeteneklerimiz ne zaman etkili olabilir? Dışsal yetilerimiz ancak Ana Güç
Kundalini'nin ayaklarının dibindeyken etkili olabilir.
Kundalini
Yoga'nın yolunu takip etmek istiyor muyuz? O halde sarsılmaz bir iradeye sahip
olmalıyız. Cehalet ve bilinçsizlik dünyasında cesur kalmalıyız. Cehalet bizi
çaresiz ve değersiz hissettirir. Yararsızlığımızı hissettiğimizde, içimizdeki
Ana-Güç çaresizliğini hisseder. Kendimizi çaresiz hissettiğimizde, içimizdeki Ana-Güç,
sonsuz Şefkati sayesinde durmaksızın bizi cesaretlendirir, ilham verir ve
aydınlatır.
Kundalini
Yoga'nın yolunu takip etmek istiyor muyuz? O zaman sevmeliyiz. İçimizdeki
Anne'yi sevmeli, karşımızdaki Anne'yi ve etrafımızdaki Anne'yi sevmeliyiz. İçimizdeki
anne ruhsallaştı. Karşımızdaki anne güzeldir. Etrafımızdaki anne güçlüdür.
Kozmik Yaşam Oyununu oynamak için bir Ruh Anaya ihtiyacımız var. Kozmik Yaşam
Şarkısını söylemek için Güzel Ana'ya ihtiyacımız var. Yaşamın Kozmik Dansını
dans etmek için Güç Ana'ya ihtiyacımız var. Hayat Oyunu bizi enerji ile
doldurur. Yaşam Şarkısı bizi aydınlatıyor. Yaşamın Dansı bizi ölümsüz kılar.
Enerjimiz dünyanın onu kullanması içindir. Bizim aydınlanmamız, dünyanın onu
yüceltmesi içindir. Ölümsüzlüğümüz dünya tarafından değerli olmaktır.
Kundalini
Yoga'nın yolunu takip etmek istiyor muyuz? O zaman Kuvvet hayatımızda ilk
olmalı ve Kuvvet hayatımızda son olmalı. İlahi Güç ilk tercihimiz olduğunda,
korku bizi terk eder. İlahi Güç son seçimimiz olduğunda, şüphe bizi terk eder.
Korku bizi terk ettiğinde, olmak istediğimiz şey oluruz - ilahi savaşçılar.
Şüphe bizi terk ettiğinde, başlangıçta olduğumuz kişi, Evrensel Ben oluruz.
Kundalini
Yoga'nın yolunu takip etmek istiyor muyuz? O halde hayatımızın her saniyesinin
koca bir yıl kadar önemli olduğunu hissetmemiz gerekiyor. Ayrıca her yılın
saniyeler kadar fırsat içerdiğini de anlamamız gerekiyor. Her saniye bizi ya
farkına varmaya ya da hayal kırıklığına götürür. Her yıl bizi ya Aşkın Gerçeğe
ya da dipsiz bir yalana götürür.
Gerçek
bize Tanrı'nın seçilmiş çocukları olduğumuzu söyler. En Yüce'ye ulaşmak için
Tanrı'ya ihtiyacımız var ve Tanrı'nın En Yüce'yi tezahür ettirmemize ihtiyacı
var. Yalan bize ölümün araçları olduğumuzu ve ölümün bize ihtiyacı olduğunu
söyler. Aşkın Gerçek bizi çağırıyor. Dipsiz yalanlar bizi korkutur. Aşkın
Gerçek bizi çağırdığında, başka hiç kimse değil, Yüce gibi hissederiz. Dipsiz
yalanlar gözümüzü korkuttuğunda kendimizi cehaletin, bilinçsizliğin ve ölümün
ebedi köleleri gibi hissederiz.
Kundalini
Yoga'nın yolunu takip etmek istiyor muyuz? O zaman düşüncede saflığa ve eylemde
saflığa ihtiyacımız var. Saf düşünceyle, sevgi ve doyumun en güçlü ve en
muazzam sarayını inşa ederiz. Saf olmayan bir düşünceyle, aşk ve doyumun en
güçlü ve en muazzam sarayını yıkıp yok ederiz. Tanrı'dan ve Tanrı için
olduğumuzu hissettiğimizde saf ve ilahi düşünceler doğururuz. Bilinemez
cehaletten ve bilinçli ve bilinçsiz cehaletten geldiğimize inandığımız zaman
saf olmayan, ilahi olmayan düşünceler doğururuz. Saf eylemle, gelecek vadeden
dünyanın yaşamının kurtarıcıları oluyoruz. Saf olmayan eylemle, tüm dünyadaki
yaşamın yok edicileri oluruz.
Kundalini
Yoga'nın yolunu takip etmek istiyor muyuz? O halde özümüzün Cennetin Zevkinin
gücü olduğunu ve varlığımızın dünya için Barışın gücü olduğunu bilmemiz
gerekir. Rapture-Power ile başlıyoruz. Güç-Barış ile tamamlıyoruz.
(Sri
Chinmoy, New York Üniversitesi Din Kürsüsü Dr. James Carse tarafından Kundalini
Yoga üzerine dört konferans vermesi için davet edildi.)
PRANA
VE ÇAKRA GÜCÜ
New
York Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
21
Şubat 1973
Kundalini
Yoga, Prana Yoga'sıdır. Prana, evrenin yaşam enerjisi veya yaşam ilkesidir.
Yaşam enerjisinin aktığı üç ana kanal vardır. Bu kanallar ida, pingala ve
sushumna'dır. Sanskritçe'de bunlara nadi denir. Ida, pingala ve sushumna kaba
fiziksel bedende değil, sübtil fiziksel bedendedir. Ida, hayati enerji akışını
vücudun sol tarafı boyunca taşır. Pingala, hayati enerji akışını vücudun sağ
tarafına taşır. Sushumna, akımı omurga boyunca taşır. Sushumna, üç nadinin en
önemlisidir. Evrensel Bilinç-Işığından sürekli bir yaşam enerjisi akışı alır.
İda
ve pingala kanallarının zodyak ve gezegenlerle içsel bir bağlantısı vardır.
Ida'nın Ay ve Merkür ile özel bir bağlantısı vardır ve bu nedenle ana özelliği
sakinlik ve yumuşaklıktır. Pingala, Güneş ve Mars ile ilişkilendirilir, bu
nedenle ana niteliği güçlü ve dinamik bir ısıdır.
Ida
sol burun deliğini yönetir. Pingala - doğru. Bilmeliyiz ki, esas olarak sol
burun deliğinden nefes alıp verdiğimizde ida, sağ burun deliğinden nefes alıp
verdiğimizde ise pingala işlevi görür. Ve her iki burun deliği eşit derecede
iyi çalıştığında, bunun sushumnada rolünü oynadığı bilinmelidir. Bazen ida
nefes alır ve pingala nefes verir.
Ida,
pingala ve sushumna altı farklı yerde birleşir. Her buluşma noktası bir merkez
oluşturur ve her merkez bir tekerlek gibi yuvarlaktır. Hint ruhani felsefesi bu
merkezleri çakralar olarak adlandırır. Lotus çiçeklerine benzedikleri için
nilüferler olarak da adlandırılırlar. Bildiğiniz gibi altı merkez vardır:
muladhara, svadhisthana, manipura, anahata, vishuddha ve ajna. Beyinde
sahashrara adı verilen başka bir çakra vardır. Omurga boyunca değil beyinde yer
aldığı için diğer altı merkezden ayrı kabul edilir. Bu altı çakraya ek olarak,
süptil fiziksel bedende birçok başka çakra vardır. Yani dizde çakramız var,
ayak parmaklarımızda ve parmak uçlarımızda bile çakralarımız var. Ancak bu
çakralar ikincildir ve genellikle bahsedilmez.
Kök
çakra veya Muladhara nilüferinin dört kırmızı ve turuncu yaprağı vardır. Dalak
çakrası svadhisthana'nın altı yaprağı vardır. Renkleri turuncu, mavi, yeşil,
sarı, mor ve kan kırmızısıdır. Kan kırmızısı bu çakranın en belirgin rengidir.
Göbek çakrası manipura'nın on yaprağı vardır. Renkleri pembe, turuncu ve yeşil olup,
yeşil ağırlıklıdır. Kalp çakrası anahata'nın on iki yaprağı vardır. Renkleri
parlak altındır. Boğaz çakrası, vishuddhi lotus'un on altı yaprağı vardır.
Renkleri mavi ve yeşildir. Kaş merkezi ajna'nın sadece iki yaprağı vardır. Ama
her birinin içinde kırk sekiz yaprak daha var. Renkleri pembedir. Taç merkezi
sahashrara'nın bin tane yaprağı vardır veya daha doğrusu,
Evrensel
Bilinç evrensel müziği taşır. Evrensel Bilincin hayati enerjisinin biriktiği
her çakra belli bir müzik notası yayar. Sahasrara bir shadya veya sha tonu
yapar; batı müziğinde buna "yap" deriz. Ajna, sizin re dediğiniz bir
rishava tonu veya ri yapar. Vishuddha, sizin mi dediğiniz bir gandhara tonu ya
da ga yayar. Anahata, sizin "fa" dediğiniz bir madyama tonu ya da ma
yayar. Manipura, tuz dediğiniz bir panchama tonu ya da pa yayar. Svadhisthana,
sizin "la" dediğiniz bir dhaivata tonu veya dha yayar. Muladhara,
sizin si dediğiniz bir nishada tonu veya ni yapar.
Yedi
çakraya karşılık gelen yedi dünya vardır. Muladhara, Bhurlok dünyasına karşılık
gelir; svadhisthana - Bhubarloka dünyasına; manipura, Shvarloka'ya karşılık
gelir; anahata - Janaloka'nın dünyasına; vishuddha, Tapaloka'ya karşılık gelir;
ajna - Maharloka'nın dünyasına; sahashrara - Satyaloka dünyasına. Dünyaların
her biri bir şeyle sembolize edilir: Bhurloka - toprak, Bhubarloka - su,
Shvarloka - ateş, Janaloka - hava, Tapaloka - eter, Maharloka - enerji ve
Satyaloka - sonsuz boşluk.
Her
merkez için, Yüce Anne'nin bir tezahürü olan belirli bir Ana-Kuvvet vardır. Bu
Ana Kuvvetler Brahmi, Parameshvari, Kaumari, Vaishnavi, Varahi, Indrani ve
Chamunda olarak bilinir. Her birinin kendi özel yeri vardır. Brahmi, sonsuz
kozmosu somutlaştıran ve dolduran Ana Güçtür. Tüm çakraları yönetir. Brahmi,
bin yapraklı bir nilüfer olan sahashrara veya beyin çakrasında bulunur. Buradan
aşağıda bulunan merkezleri yönetir: ajna, vishuddha, anahata, manipura,
svadhisthana ve muladhara. Parameshwari, kaşların arasındaki merkez olan
ajna'da ortalanır. Oradan ajna çakrayı ve aşağıdaki çakraları yönetir. Kaumari,
boğaz merkezi olan vishuddha'da merkezlenir ve vishuddha ile aşağıdaki
çakraları yönetir. Vaishnavi, kalp merkezi olan anahata çakradan başlayarak
hareket eder ve geri kalan alt çakraları yönetir. Göbek merkezinde yer alan
Varahi alt planları yönetir: manipura, svadhisthana ve muladhara. Indrani,
dalağın yakınında bulunan Svadhisthana'yı ve omurganın tabanında bulunan
Muladhara'yı yönetir. Son olarak, Chamunda yalnızca muladhara'yı yönetir.
Her
merkezin ayrıca belirli bir yönetici İlahiyat, Kozmik Tanrı vardır. Brahma,
Muladhara'yı kontrol eden Tanrı'dır, Rudra, Svadhisthana'yı kontrol eden
Tanrı'dır, Vishnu, Manipura'dır, Ishvara, Anahata'dır, Sadashiva,
Vishuddha'dır, Shambhu, Ajna'dır ve Paramashiva, Sahashrara'yı kontrol eden
Tanrı'dır.
Bu
merkezler farklı şekillerde açılabilmektedir. Kundalini Yoga uygulayıcılarının
alışılmış yöntemi, inatla her bir merkeze konsantre olmak, Ana-Kuvveti veya
yönetici İlahı çok duygusal bir şekilde yakarmaktır. Bununla birlikte, tüm
gerçek ruhsal Üstatlar, en derin deneyimlerine dayanarak, önce kalp merkezini
açmanın ve sonra geri kalanını açmaya çalışmanın daha iyi olduğunu söylerler.
Bir kişi önce kalp merkezini açarsa, pratikte hiçbir risk yoktur. Ama
mooladhara, svadhisthana veya ajna çakradan başlarsa, bu çok tehlikelidir.
Ancak, bu yöntemi hiç takip etmeyen arayıcılar var. Gizli güç umurlarında
değil, onlar sadece Tanrı'nın Sevgisi, Işığı ve Gerçeği ile ilgileniyorlar. Çok
ruhlu meditasyon yapmayı öğrenirler ve meditasyonda büyük ilerleme
kaydettiklerinde bu merkezler kendiliğinden açılır. Ve Mutlak Yüce'nin Lütfu
ile bu merkezler meditasyon olmadan da açılabilir.
Bu
merkezler uygun bir ön temizlik yapılmadan açılırsa, arayan kişi büyük bir acı
yaşar. Ateşle ya da keskin bir bıçakla oynamak gibi. Başkalarını yok edebilir
veya kendisi ölebilir. Bilmeliyiz ki, insanın iç dünyasındaki merkezlerinin
açılmasıyla elde ettiği mucizevi güçler, hiç de mucizevi ya da olağandışı
değildir. Merkezlerde bulunan kuvvetler oldukça yaygındır. İç dünyada, ruhsal
Üstatlar sürekli olarak bu güçleri kullanırlar. Orada, iç dünyada yaygın ve
doğaldırlar. Sadece fiziksel düzlemde kullanıldıklarında mucizevi veya
olağanüstü görünürler.
Herhangi
bir gerçek ruhsal Üstat bu güçlere sahiptir. Ama aynı zamanda, onlara sahip
olmak için en yüksek mertebeden bir manevi Üstat olmaya da gerek yoktur. Harika
bir arayıcı olmanıza bile gerek yok. Bu güçler normal, sıradan, tanrısal
olmayan bir hayat süren biri tarafından bile geliştirilebilir.
Hindistan'da,
belirli bir okült güce veya Kundalini gücüne sahip bazı arayıcılarla tanıştım -
onlara samimi arayıcılar diyemem -. Ama çoğunlukla kötüye kullandılar.
Arkadaşlarının onlar hakkında ne düşündüğünü görmek için üçüncü gözlerini
açtılar. Bu gülünç. Karanlık, kasvetli, saf olmayan düşüncelerini yok etmek için
kullanabilecekleri aynı üçüncü göz. Bunu yapabilecek güçleri vardı ama
kullanmadılar. Ayrıca geceleri düşmanlarını tehdit etmek için okült gücünü
kullanan ve onları ertesi sabah ne isterse yapmaya zorlayan bir adam tanıyorum.
Okült gücü, üçüncü gözü kullanarak, düşmanlarını kölelerine dönüştürdü. Ama
kendi hayatında ve başkalarının hayatında Tanrı'nın İradesini bilmek için
üçüncü gözünü kullanabilirdi. Tanrı'nın İradesi buysa, üçüncü gözü birinin
ruhsal gelişimini hızlandırmak için kullanabilirdi. Doğru kullanıldığında her
merkezin sunabileceği özel bir şey vardır. İçsel Pilot ve tüm insanlık için
gerçek bir nimet haline gelir.
Çok
açık olmak istiyorum: merkezlerin açılması, kişinin Tanrı'yı idrak ettiği veya
Tanrı'yı idrak etmeye yakın olduğu anlamına gelmez. Merkezlerin açılması,
mutlaka Tanrı'yı idrak etmenin bir habercisi değildir. Hayır, hiç de değil!
Tanrı-idrakinin merkezleri açmakla hiçbir ilgisi yoktur. Kaç tane merkezin açık
olduğunun önemi yok; birisi yedi merkezi birden açmış olsa bile, bu onun
farkındalığın eşiğinde olduğu veya farkındalığı olduğu anlamına gelmez. Daha
yüksek bir ruhsal bakış açısından, çakraları açmak, oyun alanında çocuklarıyla
oynayan bir anne gibidir. Çocuklar oynamayı severler ve anneleri onlara
yeteneklerini gösterir. Gurur ve kibirden değil. HAYIR. Sadece bir anne,
çocuklarını eğlendireceğini bilir. Çocuklarına biraz neşe, biraz zevk
verebilir, bu yüzden oynar. Genellikle Lord Shiva sahashrara düzleminde çalar
ve eşi Shivani, Kundalini'nin mışıl mışıl uyuduğu muladhara planında oynar.
Çocuklarıyla iç dünyalarında oynadıkça okült güçler devreye girer.
Şimdi
en baştan başlayalım: Muladhara, kök çakra. Bir kişi mooladhara'nın merkezinde
mükemmel bir ustalık kazandığında, isterse görünmez olabilir. Tüm hastalıkları
yenebilir. Bilmek istediği her şeyi bilebilir ve keşfetmek istediği her şeyi
keşfedebilir. Allah'ın Rahmetini, Allah'ın Işığını ve Allah'ın Sevgisini
keşfetmek istiyorsa bunu yapabilir. Ama aynı gücü, başkalarının zihninde olup
biteni, dış hayatta neler olup bittiğini öğrenmek için ya da üçüncü bir dünya
savaşının çıkıp çıkmayacağını bilmek için merak uğruna kullanıyorsa, o zaman
kullanıyor demektir. bu güç yanlış.
Muladhara'da
ustalaşmış bir kişi, birinin hasta olduğunu mükemmel bir şekilde gördüğünde,
kişinin hastalığı hak edip etmediğini veya düşmanca bir saldırının sonucu olup
olmadığını belirlemesi gerekir. Bir kişi kötü bir şey yaptıysa, o zaman doğal
olarak karma yasasına göre cezalandırılmalıdır. Ancak hastalık, karma yasasının
bir sonucu değil de bazı düşman güçlerin saldırısının sonucuysa ve eğer
hastalığı Tanrı'nın İradesiyle iyileştirilecekse, o zaman doğal olarak böyle
bir yeteneğe sahip ruhani bir kişi tedavi etmelidir. BT. Ama bunu kendi özgür
iradesiyle yapıyorsa veya ilahi olmayan bir şekilde, sadece gösteriş arzusuyla
hareket ediyorsa, o zaman kozmik kanunu ihlal ediyor demektir. Bir insanı
iyileştirecek ama bu tedavi sonuçta hem şifacının hem de hastanın aleyhine
dönecektir. Bu sadece cahil ve kendine zarar veren niteliklerini
şiddetlendirecektir. Bu nedenle, şifacının bu hastayı iyileştirmenin Tanrı'nın
İradesi olup olmadığını bilmesi gerekir. Ancak o zaman iyileşebilir, aksi
takdirde sessiz kalmalı ve hiçbir şey yapmamalıdır. Başka birinin acı çektiğini
ve hiçbir şey yapmadığını nasıl görebilir? Çok büyük bir kalbi varsa, derinlere
inmesine ve bu kişi aracılığıyla kimin acı çektiğini görmesine izin verin.
Tanrı'nın kendisinde ve onun aracılığıyla kasıtlı olarak Özel bir deneyim
üstlendiğini görecektir.
Svadhisthana,
dalak çakrası. Svadhisthana'da ustalaşmış bir kişi, sevginin gücünü mükemmel
bir şekilde elde eder. Herkesi seviyor ve herkes tarafından seviliyor:
erkekler, kadınlar, hayvanlar. İnsanların Işık ve Gerçeğe giden yoldan çok sık
saptığı yer burasıdır. İlahi aşk genişlemedir ve genişleme aydınlanmadır. Aşk,
ilahi farkındalığımızın bir uzantısı olarak tezahür edebilir veya zevk olarak
tezahür edebilir. Svadhisthana merkezi açık olduğunda, alt yaşamsal, cinsel
güçler arayanın bilincini düşürmeye çalışır. Ama o anda anahata merkezinden,
kalp merkezinden sınırsız saflığı indirebilirse, o zaman kirlilik saflığa
dönüşecektir. Saflık sonunda her şeyi yerine getiren ve ebedi bir tanrısallığa
dönüşecektir. Ama saflığı yıkamıyorsa, o zaman bu gerçek yıkımdır, arayanın
yaşamının yıkımıdır. Alt hayati şiddetli ve güçlü bir şekilde hareket eder ve
bazen sıradan insanın alt hayati değerinden bile daha kötü hale gelir. Sıradan
bir kişi, svadhisthana merkezinin açılmasından sonra bazı arayış içinde
olanların keyif aldığı ölçüde yaşamsal hayattan zevk almaz.
Manipura,
göbek çakrası. Bu merkeze mükemmel bir şekilde hakim olan kişi, keder ve
ıstırabı fetheder. Başına ne gelirse gelsin üzülmeyecek, mutsuz olmayacak.
Ancak svadhisthana çakra gibi bu merkez de problem yaratabilir. Bu merkez aynı
zamanda tehlikelerle doludur. Manipura çakranın gücünü yanlış kullanan biri,
başkalarının acı çekmesine neden olabilir ve sonuç olarak dünyanın lanetine
maruz kalabilir. Bu merkez, ajna çakra gibi, arayan kişiye akrabalarının ve
sevdiklerinin ölümden sonra nereye gittiğini gösterebilir. Bir kişinin hayati
dünyadan geçişini, süptil dünyaya ve daha yüksek planlara girişini görmenizi
sağlar. Ölümden sonra ruhun bir kabuktan diğerine nasıl geçtiğini gösterir. Bu
merkez aynı zamanda dönüşüm gücü de verir. Böyle bir güce sahip olan kişi, bir
nesneyi büyütebilir veya küçültebilir. Ayrıca bu merkezin iyileştirici bir gücü
vardır. Daha önce de söylediğim gibi, bu güç Allah'ın iradesine göre doğru
kullanılırsa, o zaman gerçek bir nimettir. Aksi takdirde, bir lanet olur.
Anahata,
kalp merkezi. Kalp merkezi inanılmaz bir güce sahiptir. Anahata merkezine
mükemmel bir şekilde sahip olan bir arayıcı, hem görünür hem de görünmez
dünyalara ücretsiz erişime sahiptir. Zaman ona tabidir, mekan ona tabidir. Bu
merkezi kullanarak, süptil bedeniyle dünyanın herhangi bir yerine birkaç saniye
içinde taşınabilir. Ancak bunu yaparken çok büyük bir risk alıyor. Diyelim ki,
okült ve ruhsal olarak, orada neler olup bittiğini görmek için Avrupa'ya gitmek
istiyor. Eğer diğer merkezlerden gerekli yaptırımı almamışsa veya diğer
merkezler tecrit halinde hareket ediyorsa yolculuktan sonra ruhun bedene
dönmesine izin vermeyebilirler. Hindistan'da Yogilerin diğer merkezlerin
yardımı veya izni olmadan ve hatta onlara haber vermeden kalp merkezinden
bedenlerini terk ettikleri pek çok vaka biliyorum. Diğer merkezlerin kalp
merkezi gibi özel yetenekleri olmadığını hissederek kalp merkezini kullanmaya
karar verdiler. Ve sonra merkezlerin geri kalanı kıskanmaya başladı. Kıskançlık
hem dış dünyada hem de iç dünyada her yerdedir. Uzay Tanrıları bile kıskanıyor.
Bu nedenle, diğer merkezler kıskançlıktan ruhun geri dönmesine izin
vermeyebilir. Bir kişi bu gücü kullanmaya karar verdiğinde, önce İç Pilottan
izin almalıdır. İç Pilot yaptırımı verirse diğer merkezler zarar veremez çünkü
İç Pilot bu merkezlerden sonsuz derecede daha fazla güce sahiptir.
Anahata
merkezinde kişi birliğin en derin mutluluğunun tadını çıkarabilir, kişi saf
neşeyi deneyimleyebilir. Bir çiçeğe bakan herkes neşe duyabilir, ancak herkes
bir çiçeğin içerdiği yoğunluğun neşesini yaşayamaz. Kalp merkezini açmış bir
kişi bir çiçeğe bakarsa, çiçeğin doğasında bulunan tüm neşe, tüm güzellikler
anında kendisinin olur. Arayan, kıyısız okyanusa bakarsa, kıyısız okyanusu
mutlaka kalbinde hissedecektir. Uçsuz bucaksız göğe bakıp göğe girerek gök
olur. Gördüğü sınırsız, saf, ilahi, görkemli her şey, hemen yakınlığını
hissedebilir ve ona dönüşebilir. Gördüğü ile olduğu şey arasında dipsiz bir
uçurum yoktur. O sadece zihninde gördüğü şey olur.
Bu
onun hayal gücünün bir ürünü değil. Hiç de bile! Kalbi, Evrensel Bilinci
somutlaştıran ilahi kalptir. Manevi kalp, fiziksel bedendeki kalp değildir.
Manevi kalp en büyüğünden daha büyüktür. Evrensel Bilincin kendisinden daha
büyüktür. Evrensel Bilinçten üstün hiçbir şeyin olamayacağını düşünmeye
alışkınız ama bu bir yanılgıdır. Kalp, ruhsal kalp, Evrensel Bilinci içerir. Bu
merkez, kendimizi sınırsız bir şeyle, doğanın güzelliğiyle özdeşleştirmek için
kullandığımızda tamamen güvenlidir. Ama onu vücudun sınırlarını aşmak için
kullanırsak, risk altındayız.
Vishuddha,
boğaz çakrası. Vishuddha'da mükemmel bir şekilde ustalaşan kişi, dünyaya ilahi
mesajlar getirme yeteneğine sahiptir. Evrensel doğa ona ebediyen gizli kalmış
sırlarını ifşa eder. Doğa böyle bir arayıcının önünde eğilir. Sonsuz gençliği
koruyabilir. Dış dünya ona teslim olur. İç dünya onu kucaklar. Çeşitli bilinç
planlarından mesajlar alıyoruz. Ancak birisi bir vishuddha merkezinden bir
mesaj aldığında, mesaj görkemli ve ebedidir. Bu merkez açık olduğunda, kişi En
Yüksek'ten doğrudan mesajlar alır, En Yüce'nin sözcüsü olur. Şair, şarkıcı veya
sanatçı olur. Her türlü sanatın ifadesi bu merkezden gelir. Bu merkez birçok
kişiye açıktır. Açılma derecesine göre, insanın gelişim düzeyine göre işlev
görür. Bu merkezde risk çok düşüktür. Uysal bir merkezdir, diğer merkezlere
karışmaz ve diğer merkezler onu kendi haline bırakır.
Ajna,
kaş çakrası. Ajna çakrasında mükemmel bir şekilde ustalaşan kişi, kasvetli
geçmişini yok eder, altın geleceği yakınlaştırır ve şimdiyi en yüksek derecede
tezahür ettirir. Psişik ve okült güçleri tüm sınırlamalara meydan okur,
sınırsızdır. Kaşların arasında ve biraz yukarısında yer alan Ajna Çakra en
güçlü merkezdir. Bir kişinin üçüncü gözü açıldığında yaptığı ilk şey ve eğer
düzgün bir şekilde açılırsa, onun karanlık, ilham vermeyen ve ilahi olmayan
geçmişini yok etmektir. Şimdi bir şey görüyoruz ve bir deneyim yaşıyoruz. Ancak
deneyimlediğimiz nesne ile deneyimlediğimiz nesne arasında bir fark vardır. Ama
ajna merkezi açıkken nesnenin kendisini deneyimliyoruz. Yaşadıklarımızla bir
oluyoruz. Bu zamanda, görmek ve olmak el ele gider. Görmenin kendisi oluş, oluş
ise görmektir. Bu nedenle üçüncü gözünü açan aday geçmişi hafızasından silmek
ister. Bu enkarnasyonda birinin Yogi olduğunu varsayalım. Bir önceki enkarnasyonuna
dönüp baktığında, onun bir hırsız ya da daha kötü bir şey olduğunu görür. Şimdi
bu deneyime geri dönmek istemediği için geçmişinin bu bölümünü yok etmeye
çalışıyor. Şimdi bunu yapacak güce sahip .
Kişi
Tanrı'yı anladığında, geçmişi otomatik olarak silinir. Daha önce de söylediğim
gibi, bir kişinin üçüncü gözünü veya herhangi bir merkezini açması, onun
Tanrı'yı idrak ettiği anlamına gelmez. Bir kişi Tanrı'yı idrak ettiğinde, onun
karanlık, saf olmayan, ilahi olmayan geçmişi anında aydınlanır ve tamamen iptal
edilir. Tanrı'yı idrak etme anında, aydınlanma meydana gelir. Karanlık bir
odadan aydınlık bir odaya geçmek gibi. Karanlık olanın kendisi ışığa dönüşür.
Tanrı'yı idrak etme anında aydınlanmadır.
Ajna
çakranın yardımıyla geçmiş iptal edilebilir ve gelecek şimdiki zamana
getirilebilir. Birisi on yıl içinde bir şeyler yapacağını, bir şeyler
başaracağını, bir şey olacağını biliyorsa, o zaman üçüncü gözü kullanarak bugün
bunu başarabilir. On, on beş, yirmi yıl beklemesi gerekmeyecek.
Ancak
bir kişi gelecekteki başarısını ön plana çıkarırsa, bu bazen tehlikeli
olabilir. Pek çok kez, insanın geleceğinin çok açık, çok parlak olduğu
olmuştur. Ancak bu gelecek doğrudan şimdiye aktarıldığında, sonucun olasılık
dışı olması arayanı korkutur ve sersemletir. Arayıcı genç bir fil gibidir. Güç
kazanır ve on yıl sonra çok güçlü hale gelir. Ama güç hemen şimdi gelirse, o
zaman alıcılık, içsel alıcılık olmayabilir. Güç gelir, ancak kontrol edilemez
veya güvenli bir yerde tutulamaz. Ve sonra güç bir düşman gibi davranır ve onu
uyandıran kişiyi yok eder. Yani geleceği alıp bugüne getirdiğimizde büyük bir
tehlike var.
Şimdiki
zamanın büyümesine ve rolünü oynamasına izin verin. Geçmiş rolünü oynadı, şimdi
ise rolünü oynamak istiyor. Sadece bazı durumlarda, Tanrı arayanın çok hızlı
ilerlemesini istediğinde, yavaş hareket etmek yerine son derece hızlı
koşabilir. Okuldaki bir öğrenci gibidir. Bazen bir öğrenci anaokulu, ilkokul ve
ortaokulun tüm seviyelerini geçemez. Bazen dersleri atlıyor. Manevi yaşamda da:
Gelecek şimdiye Tanrı'nın İradesi ile getirilirse, o zaman tehlike yoktur. Aksi
takdirde büyük bir tehlike var.
Üçüncü
gözün yardımıyla çok şey başarılabilir. Üçüncü göz, Tanrı'nın sahip olduğu
şeye, ilkel Güce sahiptir. Orijinal Güç üçüncü göz tarafından kötüye
kullanılırsa, o zaman yıkımın kendisidir. Ancak üçüncü göz orijinal, aşkın Gücü
doğru ve ilahi bir şekilde kullanırsa, o zaman bu büyük bir nimettir,
insanlığın hayal edebileceği en büyük nimettir.
Sahasrara,
taç çakra. Sahasrara sessizliğini korur ve hiçbir şeye karışmaz, tıpkı ailenin
kimseyi rahatsız etmeyen ve rahatsız edilmek istemeyen en büyük üyesi gibi. Bu
merkez sürekli olarak açıksa, kişi sonsuz Mutluluğu deneyimler ve sürekli aşan
Ötesi ile ayrılmaz bir şekilde bir olur. Doğumun ve ölümün ötesinde olduğunun farkına
varır. Her zaman Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük ile ilgilenir. Artık onun
için boş sözler değil, gerçeğin kendisidir. Bu anda kendini Ebed olarak görür
ve Ebediyete dönüşür; bir sonraki an kendini Sonsuzluk olarak görür ve
Sonsuzluğa dönüşür; dakikalar sonra kendini Ölümsüzlük olarak görür ve zihninde
Ölümsüzlüğe dönüşür. Ve bazen Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük aynı anda
bilincine girer.
Sahashrara
çakrası açık olduğunda, İçsel Pilot gerçek bir dost olur. Şimdi Sonsuz ve O'nun
seçilmiş oğlu, birlikte tezahür ettirmek için özel bir görevde en iyi
arkadaşlar oluyorlar. Göz açıp kapayıncaya kadar kendi aralarında birçok sırrı,
milyonlarca sırrı paylaşırlar. Baba ve oğul bir yandan sınırsız Huzur ve
Mutluluğun tadını çıkarırken, diğer yandan dünya sorunlarını, evrensel
sorunları ve tüm bunları göz açıp kapayıncaya kadar tartışıyorlar. Ancak
sorunları kendi başına sorun değildir. Sorunları yalnızca Kozmik Oyunlarındaki
deneyimlerdir.
Tüm
merkezler arasında sahashrara en yüksek, en verimli, ruh ve huzur dolu
olanıdır. Orada Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük bir oldu. Kaynak, Yaratılış
ile bir olur ve Yaratılış, Kaynak ile bir olur. Burada bilen ve Bilgi, seven ve
Sevgili, kul ve Efendi, oğul ve Baba, hepsi bir olur. Yaratan ve Yaratılan,
Düşlerini ve Gerçeklerini aşar. Düşleri onlara ne olduklarını hissettirir ve
Gerçekleri onlara neler yapabileceklerini hissettirir. Gerçek ve Rüya bir olur.
KONSANTRASYON,
MEDİTASYON, İRADE VE SEVGİ
New
York Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
28
Şubat 1973
Kundalini
Yoga'da Konsantrasyon. Arayıcı, onları açmak için merkezlere odaklanır. Uzun,
zor, sorgulanabilir ve tehlikeli bir süreçtir. Arayıcı yeterince bilinçli çaba
göstermedikçe, süreç uzun olmaya mahkumdur. Arayanın tüm varlığı uyum içinde
hareket etmezse, süreç zor olmaya mahkumdur. Yolculuk sırasında, arayan kişi
çok sayıda korkuyla arkadaş olursa, süreç şüpheli olmaya mahkumdur. Yolculuk
sırasında arayan kişi acı verici şüphelerle arkadaş olursa, süreç son derece
tehlikeli olacaktır.
Herhangi
bir Yoga uygularken, manevi bir akıl hocasına ihtiyacınız var. Kundalini
Yoga'da manevi bir akıl hocasına duyulan ihtiyaç her şeyden önemlidir. Başka
bir Yoga'yı takip ediyorsanız, kesinlikle bir Üstat'a ihtiyacınız vardır; ama
bir Öğretmene sahip olmayı arzulamıyorsan, bir Kızılderili öküz arabası gibi
yavaş, telaşsız hareket etmek istiyorsan, bu sorun değil. Diğer yollar
tehlikelerle dolu değildir. Hedefinize ancak binlerce yıl sonra başka bir
hayatta ulaşacaksınız, ancak rehbersiz yolculuğunuz özellikle tehlikelerle dolu
değil. Ama size Kundalini Yoga öğreten gerçek bir Öğretmeniniz yoksa ateşle
oynuyorsunuz demektir. Manevi merkezler, özellikle alt merkezler - muladhara,
svadhisthana ve manipura - tam hazırlık yapılmadan zamanından önce açılırsa,
arayan kişiye tarif edilemez bir talihsizlik getirebilirler. Öğretmen, sınırsız
bilgeliğiyle öğrencinin uzun yolunu kısaltır. Usta, derin şefkatiyle öğrencinin
zorlu yolunu kolay ve sorunsuz bir yola çevirir. Aydınlatıcı ışığıyla Üstat,
öğrencinin zihnindeki belirsizliği giderir ve onun yerine mutlak kesinliği
koyar. Öğretmen, yok edilemez gücüyle, yolculuğun başından sonuna kadar
öğrencinin yolundaki tüm tehlikeleri ortadan kaldırır. Ayrıca öğrencinin
tehlike veya engelle karşılaşmadan tüm gücüyle koşması için güneşli bir yol
yaratır.
Kundalini
Yoga'da Meditasyon. Arayıcı zihni, kalbi veya başka herhangi bir nesne veya
konu üzerinde meditasyon yapar. Ama en başta asıl görevi zihni boşaltmak, zihni
sakinleştirmek, zihni susturmaktır. İnsan bireyselliğini Tanrı'nın yüce Evrenselliğine
genişletmek için meditasyon yapar. İnsan kişiliğini Tanrı'nın sonsuz ve ebedi
Yaşamına genişletmek için meditasyon yapar. Hayatında öyle bir an gelir ki, hem
âşık hem de Sevgili olduğunu keşfeder. Somutlaştırdığı hevesli ruh, içindeki
aşıktır. Ve onda tecelli eden Aşkın Ben, onun Sevgilisidir.
Başlangıçta,
ruhsal yaşamın biçimlendirici yıllarında, arayıcı belli bir disipline bağlı
kalmalıdır. Her gün sabahın erken saatlerinde aynı saatte, aynı yerde, dış
dünyanın müdahalelerinden korunarak meditasyon yapması gerekiyor. Şanslıysa
meditasyonda güneşin doğuşuyla karşılaşabilir. Güneş ışınlarıyla dinamik bir
enerji, yaratıcı bir güç, bir mesaj-özgürleşme umudu arayanın içine girecek.
Meditasyondan önce dış vücudunun temiz olması için duş almalıdır. Arayıcı,
saflığın rengi olduğu için tercihen beyaz, hafif bir şey giymelidir. Meditasyon
sırasında ek ilham getirmesi için tütsü çubukları, mumlar yakmak, önünüze
çiçekler koymak fena değil.
Arayan
kişi tüm bunları yaparsa, üzerine Barış, Işık ve Mutluluk inecek ve Tanrı'nın
seçtiği Saatte Sessizliğin Sesini duyacaktır. Sessizliğin Sesi, arayıcıyı biraz
sezgi gücüyle kutsayacak. Arayıcı bu sezgi gücünü kendi iradesiyle değil,
Tanrı'nın İradesiyle kullanırsa, yavaş yavaş Kundalini çakralarını açacaktır.
Bu işlem oldukça kolaydır ve aynı zamanda sonuç çok etkili ve oldukça tatmin
edicidir. Arayıcının katı disiplini takip etmesi gerekmez. Diğer arayanların
yaptığı gibi her bir merkeze konsantre olmaz. Sadece sezgi gücünü kullanır.
Sezgi gücü onun için tüm merkezleri çok kolay ve etkili bir şekilde
açabilecektir.
Kundalini
Yoga'da İrade Gücü. Çok yüksek seviyedeki Spiritüel Üstatlar, çakralarını açmak
için konsantrasyon ve meditasyondan geçmezler. Onlar sadece yenilmez ve her
şeyi fetheden iradelerini kullanırlar ve yedi merkezin hepsini sıradan bir
insanın yedi üzüm yediği kolaylıkla açarlar. Buna canın ışığını ya da ruhun
nefesini güç verecek diyebilirsiniz. Bu irade gücü ilahi bir volkanik güç
gibidir. Merkezi açmaları birkaç saniyeden fazla sürmez. Ancak bu büyük ruhani
Öğretmenler, bir zamanlar inatçı konsantrasyon ve derin meditasyon yolundan da
geçtiler. Çakralara konsantre olmadılar ve çakralar üzerine meditasyon
yapmadılar, Tanrı'nın Ayakları üzerinde yoğunlaştılar ve Tanrı'nın Kalbi
üzerine meditasyon yaptılar. Allah'ın Ayakları'nda Allah'ın kesintisiz
Rahmetini, Allah'ın Kalbinde Allah'ın sınırsız Sevgisini aldılar. Allah'ın
Rahmetiyle oynayarak, Allah'ın Rahmetinin Allah'ın İradesinin yenilmez Gücünden
başka bir şey olmadığını gördüler ve hissettiler. Allah Sevgisi ile oynayarak,
Allah Sevgisinin Allah'ın Işık-Hikmetinden başka bir şey olmadığını gördüler ve
hissettiler.
Bu
Üstatlara sonunda sınırsız Işık ve Gücü kullanma yeteneği verildiğinde, onları
kendi özgür iradeleriyle değil, yalnızca İçsel Pilotun emriyle kullanacaklardı.
Gerçek bir ruhsal Üstat, terimin olağan anlamında, sıradan bir insandan daha az
özgürlüğe sahiptir. Ortalama bir insanın sınırlı bir seçim özgürlüğü vardır. Bu
sınırlı seçme özgürlüğünü istediği zaman Tanrı'nın İradesine karşı gelmek için
kullanabilir. Ama gerçek bir ruhsal Üstat, bireysel iradesini Yüce Olan'ın
İradesine teslim etmiştir. O, İlahi İradeden farklı herhangi bir kişisel
iradeye sahip olamaz.
Mutlak
Yüce, ruhsal Öğretmenden her zaman önce ışık bilgeliğini ve ardından irade
gücünü kullanmasını ister. Çoğu zaman, sıradan Yogiler ve okültizm ve sihirden
etkilenen insanlar ışık bilgeliğini hiç kullanmazlar. Sadece hayati olanın
iradesini kullanırlar. İrade gücü, yaşamsal dünyadan, ruh alanından veya Aşkın
Benlikten gelebilir. Aşkın Benlikten gelen iradeyi kullandığımızda, güvendeyiz,
kesinlikle güvendeyiz. Nefs âleminden gelen iradeyi kullandığımızda tamamen
güvendeyiz. Ancak yaşamsal, alt yaşamsal, saldırgan yaşamsal, yıkıcı yaşamsal
ve hatta dinamik yaşamsalın irade gücünü kullandığımızda, o zaman tehlikedeyiz
demektir. Çoğu zaman bunu yapan insanlar , yaşamsal gücü kontrol edemedikleri
için kendileri ve başkaları için tehlikeler ve zorluklar yaratırlar. Ama gerçek
bir ruhsal Üstat kör insanlığı aydınlatmak ve susamış insanlığı beslemek için
önce Tanrı'nın Işık-Bilgeliğini ve ancak o zaman Tanrı'nın İradesinin Gücünü
kullanır.
Kundalini
Yoga'da aşk ve alt hayati. Gerçek aşk ve daha düşük yaşamsal yaşam çok farklı
iki şeydir. Konsantrasyon dış uyanıklıktır. Meditasyon içsel uyanıklıktır.
Konsantrasyon, alt hayati hayatın bastırılması değil, arınması gerektiğini
söyler. Meditasyon, alt hayati hayatın sadece arınması değil, aynı zamanda
tamamlanması, aydınlanması ve özgürleştirilmesi gerektiğini söyler. Alt
yaşamsallığın tezahürlerini fethetmek kolay bir iş değildir. Bu birdenbire
yapılamaz, yavaş yavaş ve kademeli olarak yapılmalıdır. Hedefe sağlam bir
adımla yaklaşırsanız mutlaka ulaşırsınız. Her zaman saf bir hayat, bilinçli bir
farkındalık hayatı ve kendini kutsayan bir hayat yaşamalısın. Daha sonra alt
yaşamsal, Tanrı'nın Kendisinin kullanabileceği dinamik, aydınlanmış bir
yaşamsal hale dönüştürülebilir.
Konsantrasyon
bize, aşk yaşamının içimizdeki bağlayıcı insan ile başkalarındaki bağlayıcı
insan arasında gidip gelmemesi gerektiğini söyler. Dahası, konsantrasyon bize
aşk yaşamının içimizdeki ilahi ile Tanrı'daki ilahi ve ölümsüz arasında akması
gerektiğini söyler. Ancak o zaman sevgimiz ve Tanrı'nın Sevgisi birlikte
gerçekleşebilir. Meditasyon, aşk yaşamının Tanrı farkındalığımız ile Tanrı'nın
içimizdeki tezahürü arasında akması gerektiğini söyler. Meditasyon ayrıca bize,
aşk yaşamının bedenin arınmış ve dönüşmüş tutkusu ile Ruh'un aydınlatıcı ve
tatmin edici coşkusu arasında gidip gelmesi gerektiğini söyler.
İçimizdeki
hayvan gerçek aşkın ne olduğunu bilmiyor. İçimizdeki insan, gerçek aşkın ne
olduğunu çok iyi bilir, ama gerçek aşkın ulaşamayacağını hisseder. İçimizdeki
tanrı, gerçek aşkın elde edilmesinin kolay olduğunu bilir. Ve ruhen, ısrarla ve
net bir şekilde bize gerçek aşkın ne olduğunu anlatır. Gerçek aşk, sürekli
kendini vermek ve hiç bitmeyen Tanrı'ya katlanmaktır.
Çoğunuz
konsantrasyon ve meditasyon hakkında çok şey biliyorsunuz. Söylemek istediğim,
hangi yolu izlerseniz izleyin, hangi Yoga'yı uygularsanız uygulayın,
konsantrasyon ve meditasyona en yüksek önemi vermek gerekir. Konsantrasyon
derken neyi kastediyoruz? Konsantre olduklarında gerçekte ne yaparlar?
Konsantre olduğunuzda, konsantrasyon nesnesinden başka hiçbir şeyin var
olmadığını hissetmeniz gerekir. Konsantre olurken, dünyanın geri kalanını
unutmaya çalışın: içinizde, çevrenizde, önünüzde, üstünüzde, altınızda
olanları. Yalnızca bir nesneye konsantre olun. Başparmağınızın ucuna konsantre
olmak istiyorsanız, hayal gücüyle başlayın. Parmağınızın sahip olduğunuz tek
şey olduğunu hayal edin. Kendin sayabileceğin başka bir şey yok. Vücudun geri
kalanı size ait değil, sadece parmak. Burnunun ucuna konsantre olmak
istiyorsan, sadece bir burnun olduğunu, gözlerinin, kulaklarının, ağzının veya
bacaklarının olmadığını hisset. Başka bir şey düşünmeye başlarsan, başka
birinin bölgesini işgal ettiğini hisset. Konsantrasyon gücünü bu şekilde
geliştirirsin.
Vücudun
hangi kısmına odaklanacağınızı seçmekte tamamen özgürsünüz, ancak kendinizi çok
yakın hissettiğiniz bir yeri seçmeye çalışın. Ve kola, ele veya bacağa
odaklanmayın. Vücudunuzun çok küçük bir bölümünü seçin: burun veya parmak ucu.
Konsantrasyon için ne kadar küçük olursa o kadar iyidir.
Kalp
atışınıza odaklanmak istiyorsanız, korkmayın. Kalp atışlarına konsantre olurlarsa
duracağını ve öleceklerini hisseden yeni başlayanlar var. Korkunç bir korkuya
kapılırlar. Hemen öleceklerini düşünürler . Her şeye konsantre olabilirler,
ancak iş kalp atışına konsantre olmaya gelince çok korkarlar. Ancak manevi
hayatta gerçek bir kahraman olmak istiyorsanız, kalbinizin atışına konsantre
olmaya çalışmalısınız. Bu, sonsuz yaşama girmeniz için altın bir fırsattır.
Kalbin atışını her duyduğunuzda, hemen oradaki sonsuz, ölümsüz hayatınızı
hissedin.
Konsantrasyon
gücünüzü çok hızlı bir şekilde geliştirmek istiyorsanız, lütfen aşağıdakileri
yapın. Konsantre olmadan önce yüzünüzü ve gözlerinizi iyice yıkayın. Ardından
duvara göz hizasında siyah bir nokta çizin ve yaklaşık on inç mesafede bu
noktaya bakacak şekilde durun. Bu noktaya konsantre olun. Birkaç dakika sonra,
nefes alırken nefesin doğrudan bu noktadan geldiğini ve bu noktanın da nefes
alıp sizden aldığını hissetmeye çalışın. İki tane olduğunu hissetmeye çalış:
sen ve çizdiğin siyah nokta. Nefesiniz noktadan gelir ve nefesi sizden gelir.
Çok yoğun bir şekilde konsantre olursan, on dakika sonra içindeki bir şeyin
seni terk ettiğini hissedeceksin. Ve o ne? Bu senin ruhun. Ruhun seni terk etti
ve duvardaki siyah noktaya girdi. Şimdi ruhunuzla iletişim kurduğunuzu
hissedin. Farkındalık için sizi ruhun dünyasına çeker ve siz onu tezahür için
kendi dünyanıza getirirsiniz. Bu sayede konsantrasyon gücünüzü çok kolay bir
şekilde geliştirebilirsiniz. Ancak bu yöntem pratik gerektirir. Pratikle çok
kolay gelen birçok şey var ama tam da pratik yapmadığımız için sonuç
alamıyoruz.
Konsantrasyon
gücünün ancak çok küçük bir şeye, olabildiğince küçük bir şeye konsantre
olduğumuzda çok hızlı bir şekilde geliştirilebileceğini daima hatırlayın.
Meditasyonun gücü tamamen farklıdır. Meditasyonun gücünü geliştirmek
istiyorsanız, sonsuz bir şey düşünün. Gökyüzünü, denizi düşünün. Sabahın erken
saatlerinde veya akşam meditasyon yaptığınızda, istemiyorsanız okyanusa veya
gökyüzüne bakmak zorunda değilsiniz. Sabahın erken saatlerinde güneşin doğuşunu
izleyebilirseniz, son derece faydalıdır. Ama güneşi, gökyüzünü veya okyanusu
görme fırsatınız yoksa fark etmez. Doğan güneşi içinizde görmeye çalışın,
içinizdeki gökyüzünü görmeye çalışın, içinizdeki okyanusu görmeye çalışın.
Manevi kalbiniz okyanustan ve gökyüzünden sonsuz derecede daha büyüktür.
Meditasyon
yaparken, lütfen kendinizden veya Tanrı'dan bir şey beklemeyin.
Meditasyonunuzdan bir şey beklemezseniz daha hızlı ilerleme
sağlayabileceksiniz. Yarın Tanrı'nın en iyi enstrümanı olacağınızı veya yarın
Tanrı'nın sizi Seçtiği enstrüman yapacağını beklemeyin. Sadece Işığın kendisi
olan Tanrı'nın Kalbi üzerine meditasyon yapın. Ve eğer konsantre olmak
istiyorsanız, Merhametin ta kendisi olan Tanrı'nın Ayakları'na konsantre olun.
Hayatınızdan veya Tanrı'dan binlerce farklı şeye ihtiyacınız yok. Sadece
Tanrı'nın Merhametine ve Tanrı'nın Işığına ihtiyacınız var. Onlara sahipseniz,
her şeye sahipsiniz demektir.
Konsantrasyon
ve meditasyon yoluyla içinizdeki Kundalini'yi uyandırabilirsiniz. Ama Kundalini
güçlerini geliştirmek istiyorsanız bunun kolay bir yolu var. Hatha Yoga'yı
uygulayın. Burada, Batı'da Hatha Yoga öğretebilen ve çeşitli egzersizlerde çok
profesyonel olan pek çok öğretmen var. Hatha Yoga, beden bilincini
arındırmanıza yardımcı olur ve Kundalini Yoga'da saflık büyük önem taşır. Hatha
Yoga, güneşin nitelikleri ile ayın niteliklerinin, yani içimizdeki dinamik ve
yumuşak niteliklerin birleşimidir. Dinamik kalite güçtür, yumuşak kalite
güzelliktir. İkisi de Hatha Yoga'da bağlantılıdır. Buna karşılık Raja Yoga, bilinç
ve aydınlanmanın birleşimidir. Bilinç ve aydınlanma bir olduğunda, elde etmek
istediğiniz her şeyi başarabilirsiniz.
Ama
burada sadece Tanrı'yı, İlahi Işığı ve en yüksek Gerçeği özleyen arayanlar
varsa, o zaman onların tek bir yola gitmeleri gerektiğini söylemek istiyorum ve
bu kendini sunma yolu, feragat yolu, sürekli kendini teslim etme. Sonsuzu,
Mutlak'ı idrak etmek istiyorsanız, o zaman sürekli ve koşulsuz feragat ve
tevazu yolunu izleyin. Hatha Yoga, Raja Yoga, Karma Yoga, Bhakti Yoga veya
Jnana Yoga yolunu takip edin, hangisini seçerseniz seçin, hedefinize
ulaştığınızda, en nefis mango meyvelerinden bazıları gibi olacak. Bir mango
gördünüz ve aldınız ama sahibi burada değil. İnsan iradesinin ilahi İradeye
sunulduğu koşulsuz vazgeçme Yoga yolunu izlerseniz, o zaman ağacın Sahibini
alırsınız ve Sahibi size bahçesindeki tüm ağaçların meyvelerini seve seve
sunar. .
Feragat
yogası, herhangi bir başka Yoga sistemiyle birlikte ve herhangi bir başka Yoga
sistemi içinde uygulanabilir; ama yalnızca Tanrı'yı özleyenler, sonsuz Gerçeğin
Tanrısı, sonsuz Barışın, sonsuz Işık ve sonsuz Mutluluğun Tanrısı, kesinlikle
vazgeçme Yogasını uygulamalıdır. Bu feragat tembel bir insanın teslimiyeti
değildir. Bu, dinamik, aktif ve Tanrı'nın kendisini gördüğü kişi olmak için kendisini
Tanrı'ya sunmaya sürekli hazır olan kişinin vazgeçişidir.
KENDİNİ
AÇMA VE DÖNÜŞÜM
New
York Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
7
Mart 1973
İki
dünya vardır: dış dünya ve iç dünya. Kundalini derin uykudayken kişi dış
dünyaya uyanır. Dış dünyanın ona sunduğu her şeyi ister ve yalnızca dış
dünyanın ona verebilecekleriyle yetinebileceğini hisseder.
Kundalini
uyandığında, kişi iç dünyasının tamamen farkına varır. Dış dünyanın içsel
ihtiyaçlarını karşılayamayacağını bilir. Fark ettiği gibi, dış dünyanın
yeteneğini çok aşan iç dünyanın yeteneğini ön plana çıkarır. Gizli güçleri,
okült güçleri kendi içinde ortaya çıkarır. Ve bunları ya amacına uygun ya da
yanlış kullanıyor. Kundalini güçlerini ilahi bir şekilde kullandığında, Yüce
Anne'nin gerçek gururu haline gelir. Bunları yanlış kullandığında insanın
içinde barındırdığı bilincin ve kendi evriminin en büyük düşmanı haline gelir.
Hepimiz
gibi, Kutsal Annemiz ve Kutsal Babamız da oynamayı sever. Kutsal Anne Parvati
ve Kutsal Baba Shiva oynamak ve çocuklarının da katılmasını isterler. Ama çocuk
mışıl mışıl uyuyor ve bir süre bekliyorlar. Kalkma zamanının geldiğini
hissettiklerinde ve herhangi bir uyanış belirtisi görmediklerinde, Anne çok
nazikçe onu aşağıdan, mooladhara çakradan iter ve Baba onu sevgiyle yukarıdan,
sahashraradan çeker. Ve sonra çocuk uyanır.
Çocuk
iyi, ilahi bilinç içindeyse, o zaman uyandığında şöyle der: “Uzun zamandır
bekliyorsun. Gerçekten üzgünüm. Affedersin. Seninle oynamak istiyorum. Haydi,
oyuna başlayalım." Sonra Anne, dinamik Gücüyle çok sevgiyle çocuğa Kozmik
Oyunu olağanüstü iyi oynamayı öğretir. Ve Baba, içsel aydınlatıcı Işığı ve
Bilgeliği ile çok sevgiyle çocuğa Kozmik Oyunu son derece iyi oynamayı öğretir.
Zamanla, çocuklarını benzersiz, mükemmel bir oyuncu yapacaklar. Son derece iyi
bir oyuncu olduğunda, aynı anda üç oyuncuyla yüzleşmek zorunda kalacak. Bu üç
çetin düşman karanlık, cehalet ve ölümdür. Şaşırtıcı bir şekilde, bu düşmanları
kolaylıkla yener. Ve mağlup rakiplere karşı kazandığı zafer ebedidir.
Çocuğun
aklı kötü, ilahi olmayan bir durumdaysa, anne babası onu itip çektiğinde
onlara, “Allah aşkına, beni rahatsız etmeyin. Uyumaya ihtiyacım var, sadece
uyumak. Artık hiçbir şey istemiyorum. Ben oynamak istemiyorum." O zaman
ebeveynler ona üzülerek cevap verecekler: “Uyu çocuğum, uyu. Sensiz
oynayacağız."
Kundalini
Yogayı içtenlikle isteyen herkes uygulayabilir. Birisi sadece bu konuyu
çalışmak isterse, Kundalini Yoga'nın en derin saygıyla çalışılmaya değer
olduğunu söylemeliyim. Kundalini Yoga'nın ana hedefleri: statik bir varoluşta
dinamik bir varoluşu gerçekleştirmek, düşük bir bilinç seviyesini yüksek bir
bilince dönüştürmek, sonlunun esaretini Sonsuzun özgürlüğüne dönüştürmektir.
Dinamik varoluş Shakti'dir, statik varoluş Shiva'dır. Shakti, Shiva'da yoksa, statik
kalır. Shakti, Anne Güç'tür, ama bu sonsuz Gücü içeren Baba'dır.
Bir
arayıcı kendini Ana-Kuvvet ile özdeşleştirmek istediğinde, özleminin
yoğunluğunu arttırma ihtiyacı duyar. Yoğunluk sayesinde Shakti ile bir olur.
Eğer o, İlahi Baba Shiva ile mutlak olarak bir olmak isterse, kendisini
okyanusun enginliğiyle özdeşleştirerek bu birliği başarabilir.
Burada,
Batı'da birçok kişi Kundalini Yoga'nın gücünün tamamen önyargıdan başka bir şey
olmadığına inanıyor. Bu görüşe sahip olanların derinden yanıldıklarını söylemek
istiyorum. Gerçek ruhsal Üstatlar bile Kundalini Yoga'yı keşfetmiş ve kendi
deneyimleriyle onun gizli okült güçlerinin yadsınamaz geçerliliğini
bulmuşlardır.
Kundalini
Yoga'yı kendini keşfetme sürecinin bir parçası olarak uygulayan ve yaşamsal dünyada
ve aracılığıyla hipnotizma, kara büyü ve diğer düşük okültizm formlarında güç
elde etmeyen kişiye ne mutlu. Kundalini Yoga'nın gerçek öğrencisi, yaşamsal
gücü ve ruhsal bilgiyi, gelişen yaşam ruhuyla mükemmel bir uyum içinde
birleştirmeye çalışan kişidir. Gerçek bir arayıcı asla gizli güçleri veya okült
güçleri hedefi olarak görmez. O sadece Allah ile ilgilenir. Hayatında sadece
Tanrı'nın sevgi dolu Varlığını özlüyor.
Kundalini
gücü içimizdeki dinamik bir güçtür. Dinamik güç ve ruhsal bilgi el ele gittiğinde,
Evrensel Bilincin mükemmel uyumu doğar ve insan ruhunun bilinçli evrimi Aşkın
Benliğe ulaşır.
Kundalini
Yoga'ya başlamanın iki yolu vardır: Tantra veya Vedanta yoluyla. Tantrik
yaklaşım sistematize edilmiş ve dikkatlice geliştirilmiştir, ancak aynı zamanda
oldukça tehlikelidir. Vedanta süreci basit ve mistiktir, ancak güvenlidir ve
hiçbir şekilde daha az ikna edici veya daha az tatmin edici değildir.
Tantrik
yöntem tehlikelidir, çünkü esas olarak daha düşük yaşamsal ve duygusal yaşamla
ilgilenir. Bu yaklaşım dinamiktir ve cesaret gerektirir. Bir insan ya cesurca
yaşamsal dünyaya adım atarak ve oradan zaferle dönerek kendini arındırır ya da
içsel olarak bu dünyanın yaşamsal güçlerini yenecek kadar güçlü değilse,
yaşamsal dünyanın cehaletinde tamamen kaybolabilir.
Vedanta'nın
yolu güvenlidir çünkü arayan kişi, kendisini bağlamak isteyen yaşamsal güçlerin
safsızlığı ve karanlığıyla başa çıkmaya çalışmadan önce bilincini yükseltmek,
arındırmak ve aydınlatmak için konsantre olur ve meditasyon yapar. Arayıcı,
aydınlanmanın ışığıyla alt yaşamsal dünyaya girdiğinde, büyük bir şaşkınlıkla
alt yaşamsalın aydınlandığını, arındığını ve tanrılaştırıldığını görür.
Tantrik
süreç, arayıcının mooladhara çakradan sahashrara çakraya kadar tüm içsel
hareketlerin sürekli ve bilinçli olarak farkında olmasını gerektirir. Vedanta
süreci , arayanın gelişen ve özgürleştirici bir bilincin bilinçli ve sürekli
olarak farkında olmasını gerektirir.
Burada
Kundalini Yoga yapmak isteyenlere, güvenli ve aynı zamanda güvenilir olan Vedanta
yolunu takip etmelerini tavsiye ederim. Vedanta'nın yolunu izlerseniz, Hedefe
güvenle ve emniyetle ulaşmaya mahkumsunuz.
AYDINLATICI
HİKAYELER
Swami
Vivekananda bize, Hakikat, Tanrı, Işık'a içsel çağrısının derin samimiyetinin
kanıtını bıraktı. Bir gün manevi Üstat Sri Ramakrishna, o zamanlar Naren adını
taşıyan Vivekananda'ya çok önemli bir hediye teklif etti. Sri Ramakrishna ona
şunları söyledi:
“Naren,
biliyorsun, çok katı bir manevi disiplinden geçtim. Sürekli Kali Ana'ya dua
ediyorum ve Tanrı'yı onurlandırıyorum. Gereken her şeyi yaptım ve şimdi okült
güçle kutsanmış durumdayım. Ama biliyorsun, herhangi bir dış başarı ile hiç
ilgilenmiyorum. Giyinip giyinmediğime bile dikkat etmiyorum. Çoğu zaman kendi
dünyamdayım. Bu nedenle Kali Ana'ya tüm okült gücümü size sunmak istediğimi
söylemek istiyorum. Tüm dünya için çalışmanız gerektiğinde kullanabilirsiniz.
"Usta,
lütfen bana bu gücün bir şekilde Tanrı'yı idrak etmemde bana yardım edip
etmeyeceğini söyleyin?" Naren hemen cevap verdi.
-
Hayır hayır! Sri Ramakrishna dedi. "Okült gücün Tanrı'yı idrak etmeyle
hiçbir ilgisi olmadığını biliyorsunuz. Ama Tanrı'yı anladığınızda ve bir süre
çalışmak istediğinizde, Tanrı'yı yeryüzünde tezahür ettirmek istiyorsanız, o
zaman bu güç size çok yardımcı olabilir.
"Önce
ilk," diye yanıtladı Naren hemen. “Önce Tanrı'yı idrak etmek istiyorum. O
zaman, sen ve Tanrı, insanlığın yararına bana okült güç bağışlamak isterseniz,
bunu kabul edeceğim. Ama şimdi sadece Tanrı'yı istiyorum. Tanrı hayatımda önce
gelir.
Sri
Ramakrishna, sevgili öğrencisinden son derece memnundu. Sonra diğer öğrencilere
döndü:
“Naren'ime
bak. Size gösterdiği örneğe bakın. Tüm dikkatinizi önce Tanrı'ya vermelisiniz,
yalnızca Tanrı'ya. Ancak o zaman Tanrı'yı idrak edebilirsiniz. Gizli güç
yalnızca ikincil öneme sahiptir.
En
seçkin manevi Üstatlar, öğrencilerine Kundalini'nin gizli güçleri ile
ilgilenmemelerini tavsiye ettiler. Öğrenci sadece Gerçekle, sadece Işıkla
ilgilenirse, içsel yaşamda gerçek bir ilerleme kaydedecektir.
Kundalini
Yoga'yı şu ya da bu türdeki gücün üstesinden gelmek için uyguluyoruz. Ama biz
Allah'ı tefekkür edersek ve yaratan Allah'ı razı edersek, dilerse bütün
yarattıklarını bize verir. Yaratılanı değil de Yaradanı istiyorsak, o zaman
Yaradana kavuşuruz. Madem ki Yaratan'ı bulduk, O'nun yarattığı her şey de bizim
emrimizde. Yaratılışın sadece bir kısmını istesek, onu çok rahat elde ederiz
ama o zaman Yaradan'ın sınırsız Hazinesi bizden gizli kalır ve sadece
istediğimiz o küçücük kısımla yetinmek zorunda kalırız.
Hindistan'da
iki erkek kardeş hakkında çok ünlü bir hikaye vardır. Ağabey evden çıktı ve
ormanda çok yoğun bir şekilde dua etti. On iki yıl sonra memleketine döndü.
Küçük
erkek kardeş onu gördüğüne çok sevindi ve hemen sordu:
"Lütfen,
lütfen bana okült gücü göster. Ben sıradan bir hayat sürerken sen on iki uzun
yıl Yoga yaptın. Lütfen bana neler başardığını göster.
"Benimle
gel," diye yanıtladı yaşlı adam.
İki
kardeş köye gidip nehre indiler. Yaşlı, kıyıya oturdu ve derin meditasyona
daldı. Bir süre sonra ayağa kalktı ve suyun yüzeyinde nehri geçti.
Genç
olan hemen kayıkçıyı çağırdı, ona bir anna verdi ve hızla diğer tarafa geçerek
kardeşine katıldı. Kardeşler buluştuğunda, genç şöyle dedi:
"Benim
beş dakikada yapabildiğim şeyi yapabilmen için on iki yıllık ağır çalışman mı
gerekti?" Ve bu, yıllarca süren ruhsal disiplininizin ve münzevi
yaşamınızın sonucu mu? Utan, utan!
Ağabey,
hayatının on iki yılını aptalca boşa harcadığını fark etti. Evden tekrar
ayrıldı, ama bu sefer sadece Gerçeğe, sadece Işığa, sadece Tanrı'ya talip olmak
için.
Hakikat
ve Işığı çağırdığımızda onları alırız ama çağrımız son derece samimi, özverili
ve ruhani olmalıdır. Samimi değilsek, saf değilsek, ruhani değilsek Kundalini
Gücü işe yaramaz. İşte başka bir gerçek hikaye.
Henüz
dokuz buçuk yaşındayken bir gün okuldan eve dönerken büyük bir kalabalık
gördüm. Doğal olarak orada neler olduğunu görmeye gittim. Gözlemcilerden biri
bana, üç gün önce gömülen gencin mezardan çıkmak üzere olduğunu söyledi. Birkaç
dakika sonra genç adamın hiçbir zarar görmeden mezardan çıkması beni hayrete
düşürdü. Ama sonra ne yaptı? Yerden çıkar çıkmaz hemen kız arkadaşına sarıldı
ve onunla birlikte ayrıldı. Hayati hayatı hız kesmeden devam etti.
Kundalini
Yoga ona günlerce yer altında kalma gücü verdi. Ama ona ne faydası oldu? Hayati
hayatını arındırmaya özen göstermedi. Tamamen sıradan bir hayat sürdü, hayvani
bir hayat. Bu güç ona veya başka birine daha iyi bir yaşam sürmesi için ilham
vermedi. Onu yalnızca mucizelerin gösterilmesi için kullandı. Ama Kundalini
doğru kullanılırsa çok önemli şeyler yapabilir. İnsanlığın bilincini yükseltme
yeteneğine sahiptir. Kundalini Gücü, amaçlanan amacı için kullanılırsa,
insanlığın bilincini uyandırma ve aydınlatma yeteneğine sahiptir.
Daha
yüksek ve daha düşük düzeyde okültistler var. Aşağı olanlar, okült güç için
hayati dünyada savaşırlar. Tıpkı dış dünyada aydınlanmamış insanların güç için
savaştığı gibi, iç dünyada da, yaşamsal dünyada, aydınlanmamış okültistler de
güç için savaşıyorlar. Biri derin uykudayken, bir başkası gelip ona okült bir
şekilde saldırarak okült gücünü elinden almaya çalışabilir. Bu bir kez dayımın
başına geldi. Neyse ki amcam saldırgandan daha güçlüydü ve bu okültisti yendi.
Ama
yüksek mertebeden okültistler, spiritüel okültistler bunu asla yapmazlar. Ve
eğer ruhsal Üstatlar, gerçek Yogiler, okült güçlere sahiplerse, daha fazla
okült güç elde etmek için diğer ruhsal Üstatlara saldırmazlar veya boyun
eğdirmezler.
Bununla
birlikte, ruhsal Üstatlar bazen zeki olmayan arayıcılardan okült güç alırlar.
Bazen arayıcının temelde samimi olduğunu, ancak biraz okült güç aldığı için onu
uygunsuz bir şekilde kullandığını görürler. Daha sonra, Üstat, sınırsız
şefkatiyle, böyle talihsiz bir arayıcıdan okült gücü alabilir, böylece o,
ruhsal hayata geri dönebilir ve en yüksek Gerçeği idrak edebilir. Zamanı
geldiğinde ve Arayıcı okült gücünü akıllıca kullanmaya hazır olduğunda, Usta
onu tamamen geri getirir.
En az
bir kez Sri Ramakrishna, Kali Ana'nın emriyle bir veya iki kişiden okült güç
aldı. Sri Ramakrishna'nın kendisi sonsuz derecede okült güce sahipti ve onların
okült gücüne hiç ihtiyacı yoktu. Manevi çıkarları için onlardan güç aldı. Bu
arayışçılar çoğunlukla samimiydi. Daha yüksek bir Gerçek için haykırma
yetenekleri vardı, ama okült güç onları o kadar meşgul etmişti ki, gerçek
ruhsal yaşamlarından tamamen habersizdiler.
Başka
bir olayda, bir ruhani Üstat ve küçük erkek kardeşi neredeyse aynı anda yoga
yapmaya başladılar. Ancak ağabey ruhani çalışmasında ona yardım etmesi için
şaktiyi kabul ettiğinde, küçük erkek kardeş onu terk etti ve kendi aşramını
kurdu. Ayrıca küçük bir okült gücü vardı, ancak onu başka amaçlar için
kullanmaya başladı, bu yüzden ağabey onu elinden aldı. Sonra küçük erkek kardeş
ona dokunaklı bir mektup yazdı ve şöyle dedi: "Senin benim sahip
olduğumdan çok daha fazla okült güce sahip olduğunu biliyorum. Sahip olduğum
küçük gücü bile neden aldın? Ağabey, "Senin iyiliğin için," diye
yanıtladı. “Beni terk ettin, ama ben senin ruhani hayatını sonsuzca
önemsiyorum. En Yüksek'e ulaşmanı istiyorum. Okült gücünüzü göstermek için zaman
kaybetmenizi ve bunun yüzünden tüm maneviyatınızı ve ilahi potansiyelinizi
kaybetmenizi istemiyorum."
Size
okült güçlerin kötüye kullanılması hakkında bir hikaye anlatayım. Yaklaşık yüz
elli yıl önce, Matsyendranath adında bir ruhani Üstat yaşadı. En sevdiği
öğrencisine Gorakshanat adı verildi. Matsyendranath, Gorakshanat'ın ruhen de
büyüyeceğini anlayınca ona şunları söyledi:
“Bak,
iki aslan aynı inde yaşayamaz. Artık birlikte olmamalıyız. Seyahat etmelisin.
Yeteneğin var. Şimdi dünyayı benim yönettiğim gibi sen de yönetmelisin.
Gorakshanat
kendini mutsuz hissetti ama Öğretmeninin emrine karşı gelemedi. Bu yüzden
Matsyendranath'tan ayrıldı ve altı yıl ortalarda yoktu. Altı yıl sonra,
Öğretmen ile yollarını ayırdığı yere geri döndü. Oraya vardığında, öğrenci
arkadaşlarına ve mahallede yaşayan insanlara Öğretmeninin nerede olduğunu bilen
olup olmadığını sormaya başladı. Hepsi cevap verdi:
"Size
Shifu'nun nerede olduğunu söyleyemeyiz.
Gorakshanat,
Öğretmenini altı yıldır görmediğini ve Matsyendranath'ın en sevdiği öğrencisi
olduğunu söyleyerek onlara yalvardı ama herkes şöyle dedi:
-
HAYIR! Sen onun en sevdiği öğrencisi değildin. Sen sadece önemlisin. Ve
gerçekten onun en sevdiği öğrencisiyseniz, ona itaat etmelisiniz. Kimsenin
nerede olduğunu bilmesine izin verilmediğini söyledi.
Ve
Gorakshanat'a Öğretmenin nerede olduğunu söylemeyi reddettiler.
Sonunda
Gorakshanat öfkelendi.
"Seni
lanetliyorum," diye haykırdı. On iki yıl yağmur görmeyeceksin. Bunun
anlamı: hasat yok, yiyecek yok, içme suyu yok. Burada kalırsanız hepiniz
açlıktan öleceksiniz. Ancak Ustamın buraya dönmesi şartıyla, bu lanet on iki
yıllık süre dolmadan kalkacaktır.
Kuraklık
hemen başladı. Durum ciddileşince o bölgenin kralı Gorakshanat'a geldi ve
laneti kaldırması için ona yalvardı ama Gorakshanat reddetti. Kuraklık iki
buçuk yıl devam etti. Gorakshanat'ın lanetinin haberi nihayet Matsyendranath'a
ulaştığında hemen geri döndü. Yağmur yağdı. Matsyendranath Gorakshanat'a
yaklaştı ve şöyle dedi:
"Seni
tekrar gördüğüme çok sevindim!"
Gorakshanat
aptallığını anında anladı.
"Affedin
hocam" dedi. "Bu insanlara yaptıklarımdan dolayı çok utanıyorum.
"Yanlış
bir şey yapmadın," diye yanıtladı Matsyendranath sevgili öğrencisine.
Bütün bu insanlar yozlaşmış. Bu cezayı hak ediyorlar. Daha iyi bir yaşam sürmelerine
yardımcı olacaktır.
Gorakshanat,
"Ama benim haberim yoktu," diye itiraz etti. "Sadece onları
cezalandırmak istedim. Sinirliydim. Eylemim kötü, çünkü amaçlarım kötüydü.
Matsyendranath,
"Senin için sahte bir mazeret aramıyorum," dedi. “Ruhun onların cezalandırılmayı
hak ettiğini biliyordu. Yaptığın doğru.
Bir
Üstat şefkat gücünü kullandığında, bunu hem öğrencilerini korumak hem de
hatalarını düzeltmek için kullanır. Nihayetinde, Üstat her zaman öğrencilerin
mükemmelliğini ister. Merhamet çaredir. Mükemmellik hedeftir.
Aynı
Usta ve öğrencisi başka bir önemli deneyim daha yaşadılar. Gorakshanat, Gerçeği
fark ettiği ve okült güç kazandığı için son derece gururluydu, bu yüzden
Matsyendranath ona okült güç kullanımının son derece tehlikeli olabileceğini
göstermeye karar verdi. Ve işte böyle bir durum hakkında bir hikaye.
Bir
gün bir Yogi, Gorakshanat'a geldi ve ona ve Öğretmeni Matsyendranath'a hakaret
etmeye başladı.
"Efendim
hakkında böyle konuşmaya cüret etme!" diye haykırdı Gorakshanat.
"Muazzam bir okült gücüm var.
"Öyleyse
okült gücünü göster!" Yogi meydan okurcasına cevap verdi.
-
İşte bıçak. Nereye vurursan vur, beni incitemezsin. Bu benim gücüm.
Yogi,
Gorakshanat'a darbeler indirmeye başladı, ancak ona en ufak bir zarar veremedi.
"Güzel,"
dedi Yogi o zaman. “Vurduğumda, her zaman bir ses vardı. Zarar görmemiş olmana
rağmen darbelerim ses çıkardı. Ama aynı bıçakla bana vurursan, sadece canımı
yakmakla kalmaz, tek bir ses bile çıkaramazsın.
Gorakshanat,
Yogi'ye bıçakla saldırmaya başladı ve Yogi'nin ifadesi doğrulandı. Tek bir ses
duyulmadı.
Yogi,
Gorakshanath'a, "Kendini Sonsuz'la özdeşleştirirsen, darbe ses
çıkarmaz," dedi. "Bu, okült güçte senden üstün olduğumu kanıtlıyor.
Zaferinden
memnun olan Yogi ayrıldı.
Tüm
bunlar olduğunda, Matsyendranath yoktu ama Gorakshanat bu deneyimi anlatmak
için derinden ona odaklandı. Vizyon ona Matsyendranath'ın İllüzyon Şehri
Mayapuri'deki aşramda olduğunu bildirdi. Ustasının birçok güzel kızla çevrili
olduğunu görünce büyük bir şaşkınlık yaşadı. Etrafında dans ettiler ve o hayati
hayatın, duygusal hayatın tadını çıkardı.
—
Evet, nasıl? Gorakshanat kendi kendine dedi. “Benim Öğretmenim en yüksek
mertebedendir. Belki de vizyonum yanlıştır.
Gorakshanat
tekrar konsantre oldu ve aynı sahneyi gördü. Bu kez, Ustasının gerçekten orada
olduğundan emin oldu.
"Efendim
düştü!" düşündü. Şarkı söyleyen ve dans eden birçok güzel kızla
çevrilidir. Her türlü hayati hayattan zevk alır. Onu kurtarmak zorundayım.
Böylece
Gorakshanath kalp merkezini açtı ve esrarengiz bir şekilde kendisini Mayapuri'nin
aşramına aktardı. Kapıda Guru'sunu sordu.
—
Matsyendranath mı? dedi bekçi. — Gurunuz mu? Düştü. O kimdi ve şimdi kim? O
kadar düştü ki inanamıyorum.
Gorakshanat
hemen gidip Guru'sunu kurtarmaya karar verdi, ancak kadınlar onun
Matsyendranath'a yaklaşmasına izin vermedi. Gorakshanat, güzel bir kıza
dönüşmek ve dans edip şarkı söylemek için gizli gücünü kullanmak zorunda kaldı.
Dans eden bir kız kılığında Matsyendranath'a yaklaştığında, Matsyendranath
öğrencisini tanıyamadı. Sonra Gorakshanat, Öğretmen'le konuşmak için okült gücü
tekrar kullanmak zorunda kaldı.
"Hocam
sizin burada ne işiniz var?" diye haykırdı. Nasıl bir hayat sürüyorsun?
Çünkü siz Tanrı'yı idrak etmiş bir ruhsunuz. Neden burada hayati hayatın tadını
çıkarıyorsun?
-
Düştüm! Matsyendranath hemen yanıtladı. Çok düştüm! Kurtar beni.
Gorakshanat
tekrar okült güçlere döndü ve Matsyendranath'ı Mayapuri'den aldı. Mayapuri'den
altı ya da yedi mil uzaktayken, Matsyendranath maya'yı, illüzyonu attı ve özgür
oldu.
Öğrenci
ve öğretmen kuzey Hindistan'daki Matsyendranath aşramına ulaşana kadar iki bin
mil yol kat ettiler. Sonra Gorakshanat, Matsyendranath'ın iki ruhsal bedeni
olduğunu gördü. Bir ceset onunla birlikte esrarengiz bir şekilde uçtu ve bir
diğeri geldikleri yerde onu bekliyordu. Birkaç dakika sonra, Öğretmen geldi ve
onu karşılayan Öğretmenin içine girdi. Ve aniden Gorakshanat, kendisini
Matsyendranath'ın birçok öğrencisi tarafından çevrelenmiş olarak gördü.
Onlardan birine sordu:
—
Öğretmenin birkaç yıldır ortalıkta olmadığı doğru mu?
"Hayır,"
diye yanıtladı öğrenci. "Son yıllarda, Öğretmen buradaydı ve hepimiz
onunla birlikteydik.
- O
nasıl çalışır? Gorakshanat sordu. “Usta, lütfen bana yaşadıklarımı açıkla.
Gerçekte ne olduğunun gizemini anlayamıyorum.
Matsyendranath,
"Bütün bunları sadece senin için yapmak zorundaydım," diye yanıtladı.
"Her türlü okült güce sahiptin ama gururun çok büyüktü. Manevi yaşamda çok
münzevi ve katıydın. Kadınları hor gördün. Bir kadını hor görürsen, hayatını
değiştiremeyeceğini, mükemmelleştiremeyeceğini sana defalarca söyledim.
Kadınların cehaletten kurtulmasıyla ilgilenmiyordunuz. Kadınların cehenneme
açılan kapı olduğuna ve tüm sorunları, özellikle de erkeklerin hayatındaki
hayati sorunları yaratanların kendileri olduğuna inandınız. Ama bu doğru değil.
Sorunlar,
erkeklerin kusurlarından kaynaklanır. Erkeklerin zaafları vardır ve bu zaafları
kadınlara aktararak tüm sorunlarının sebebinin kadınlar olduğunu hissederler.
Hem erkekler hem de kadınlar Tanrı'nın Yarattıklarıdır ve her ikisinin de alt
hayati dürtüleri fethetmesi gerekir. En başından beri, kadınlardan
kaçınılmaması gerektiğini söyledim. Yardıma ihtiyaçları var, onları cehalet
bataklığından kurtar.
Sen
benim en iyi öğrencimsin. Sana her türden okült güç verdim ama o Yogi'ye sadece
gururun yüzünden yenildin. Artık alçakgönüllülüğü bulduğuna, gururunun
kırıldığına göre, sana bir şey söylemek istiyorum. Benim öğrencim olmanıza ve
bu Yoga'ya teslim olmanıza rağmen, yakında hem onu hem de beni geçeceksiniz.
Bugün benim öğrencimsin ama yarın ben senin öğrencin olabilirim. Çünkü bugün
gururunuzu yendiniz, çünkü bugün Hakikati ilahi bir şekilde görüyorsunuz,
devasa olasılıklarınız ön plana çıkabilir. Bizi kesinlikle geçeceksiniz. Ayrıca
bana gelip, bana yardım edecek bir kadına dönüşerek, kadınlardan kaçmamayı öğrendin.
Bir erkek ve bir kadının aşkın Hedefe birlikte gitmesi gerektiğini anladınız.
Artık bu gerçeği benden öğrendiğine göre, sana öğretecek başka bir şeyim yok.
Sahip olduğum her şeyi sana verdim ve Yüce Tanrı'nın lütfuyla beni aştın.
Sonra
Matsyendranath avuçlarını kavuşturdu ve öğrencisinin önünde eğildi.
Kundalini
Yoga, ilahi Tanrıça'nın gücünün Yoga'sı olan Shakti'nin Yoga'sıdır. Anne yönünü
takdir etmeli ve her kadında manevi Anne'yi görmeliyiz. Kadınların manevi yaşam
için tasarlanmadığına inanılan bir zaman vardı. O günler geçti. Bugün ,
erkeklerin ve kadınların eşit derecede istekli olduğu açıktır. Erkek, kadının
özlemlerinin hakkını verdiği sürece, kadın erkeğin ilerlemesine asla engel
olamaz. Bir kadının özlemi ve bağlılığı, bir erkeğin özlemi ve bağlılığıyla
mükemmel bir şekilde birleştirilebilir. Kundalini Yoga'da uygulayan ve
özgürleştiren Anne'dir, Kutsal Anne'dir. Kutsal Anne, erkek ve kadını cehaletin
ağlarından kurtardığında, rolünün sona erdiğini hisseder. Kundalini, Shakti'nin
gücüdür ve her kadın aşkın Shakti'yi, Ana-Gücü temsil eder.
Sadece
içimizdeki Yüce Anneye - Kundalini'ye ruhsal teslimiyet yoluyla, dünyevi
varoluşumuzu özgürleştirebilir ve cehaletten kurtulabiliriz. Sadece içimizdeki
Yüce Ana'nın İradesine kendimizi ruhsal olarak teslim ederek kendimizi
gerçekleştirebileceğiz.
Her
birinize en derin şükranlarımı sunuyorum. Buraya Ana-Kuvvet hakkında bilgi
edinmek için büyük bir samimiyetle geldiniz. Hiçbir şey bana, hevesli
ruhlarınıza hizmet etme fırsatından daha büyük mutluluk veremez. Bazılarınız
Kundalini Yoga'nın yolunu takip ediyor, bazılarınız başka yolları takip ediyor.
Birçok yol var ama hepsi bizi nihai bir Hedefe götürüyor. İhtiyacımız olan şey
samimiyet. İhtiyacımız olan şey saflık. İhtiyacımız olan şey, bilinçli ve sürekli
bir içsel çağrıdır. O zaman Hedef, Aşkın Hedef kolayca ulaşılabilir hale
gelecektir.
KONSANTRASYON,
MEDİTASYON VE DÜŞÜNME
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
Aziz
Paul Kilisesi
28
Mart 1973
Neden
konsantre oluyoruz? Konsantre oluyoruz çünkü Hedefe ulaşmak istiyoruz. Neden
meditasyon yaparız? Meditasyon yapıyoruz çünkü Hedefin kalbinde yaşamak
istiyoruz. Neden düşünürüz? Hedef olmak istediğimiz için düşünürüz. Nasıl
konsantre oluruz? Zihnin aydınlatıcı amaçlılığıyla konsantre oluruz. Nasıl
meditasyon yaparız? Kalbin genişleyen genişliğiyle meditasyon yaparız. Nasıl
düşünürüz? Ruhun tatmin edici birliğini düşünüyoruz.
Nereye
konsantre oluruz, meditasyon yaparız ve tefekkür ederiz? Kalbimizde konsantre
olur, meditasyon yapar ve tefekkür ederiz. Kalbimize konsantre olduğumuzda,
İlahi Savaşçı Tanrı bizi enerjiyle doldurur. Kalpte meditasyon yaptığımızda,
İlahi Bilen Tanrı bizi aydınlatır. Kalple tefekkür ettiğimizde, Aşık-ı İlâhi
olan Allah bizi ölümsüz kılar. Savaşçı, gizli Gücü aracılığıyla bizi enerjiyle
doldurur. Bilen, kutsal Işığıyla bizi aydınlatır. Âşık, yüce Zevkiyle bize
ölümsüzlüğü verir. Savaşçının gücü bizim bitmeyen yeteneğimizdir. Bilen'in
Işığı bizim sonsuz ilahiliğimizdir. Aşığın Hazzı bizim doğumsuz ve ölümsüz
realitemizdir.
Yeni
başlayan biri meditasyon yaptığında, bu bir mücadeleden başka bir şey değildir.
Deneyimli bir arayıcı meditasyon yaptığında, bu sakince yüzmektir.
Deneyimli
bir arayıcı derin derin düşündüğünde, Evrensel Bilincin bir parçası olur. Bir
Yogi tefekkür ettiğinde, Evrensel Bilince dönüşür.
Okültistin
yakın arkadaşı konsantrasyondur, Yogi'nin yakın arkadaşı meditasyon ve
tefekkürdür. Okültist meditasyona ve tefekküre çok az ilgi gösterir, Yogi'nin
konsantrasyona çok az ilgisi vardır.
Bir
okültist konsantre olduğunda, bu çok korkutucudur. Bir Yogi meditasyon
yaptığında ve tefekkür ettiğinde, hayal edilemeyecek kadar büyüleyicidir.
Konsantrasyon,
meditasyon ve tefekkür: biçim olarak üç kavramdır, ama ruh olarak birdirler.
Konsantrasyon korkutucu engelleri ortadan kaldırır. Meditasyon, sayısız
olasılığımızın gelişini hızlandırır. Tefekkür bizi İlahi Vasfın Hakikatinin ve
Hakikatin Ölümsüzlüğünün tahtına oturtur. Konsantrasyon samimi olmamızı
gerektirir. Meditasyon saf olmamızı gerektirir. Tefekkür bizim bütün olmamızı
gerektirir.
Dün
konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür bize mucizeler gibi geldi. Bugün bizi
olağanüstü şaşırtıyorlar. Yarın bunları sıradan deneyimler olarak
değerlendireceğiz.
Konsantrasyon
insandaki Tanrı'nın Korumasıdır, meditasyon insandaki Tanrı'nın Yüksekliğidir.
Tefekkür, Tanrı'nın insandaki Zaferidir. İnsan şüphesi konsantrasyona teslim
olur. İnsan korkusu meditasyona teslim olur. İnsan cehaleti tefekküre teslim
olur.
Hız
konusunda son söz konsantrasyondur. Meditasyon, devam eden son sözdür. Tefekkür
başarıdaki son sözdür. Allah sevgisi insanlığın en yüksek hızıdır. Allah'a
bağlılık, insanlığın en büyük ilerlemesidir. Tanrı'nın önünde vazgeçmek,
insanlığın en güçlü başarısıdır.
Arayıcı
Tanrı'ya konsantre olduğunda, Tanrı arayanın sadık başını kutsar. Tanrı üzerine
meditasyon yaptığında, Tanrı onun sevgi dolu kalbini kutsar. Tanrı'yı tefekkür
ettiğinde, Tanrı onun vazgeçtiği tüm varlığını kutsar. Tanrı arayana konsantre
olduğunda, arayan bilinmeyen Hedefe doğru yolculuğuna başlar. Tanrı, arayan
üzerinde meditasyon yaptığında, arayan kişi bilinmeyen bir Hedefe doğru
yolculuğunun ortasındadır. Tanrı arayanı düşündüğünde, arayan yolculuğunu
tamamlar ve Hedefe ulaşır: Sonsuzluğun Gülümsemesi, Sonsuzluğun Kucağı,
Ölümsüzlüğün Gururu.
(1973
baharında, Sri Chinmoy, Columbia Üniversitesi Dini Faaliyetler Merkezi'nin
daveti üzerine Columbia Üniversitesi Dini Faaliyetler Merkezi'nde altı
konferans verdi. Bunlar kampüsteki St. Paul Kilisesi'nde yapıldı.)
İÇ
HUZUR DENEYİMİ
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
Aziz
Paul Kilisesi
4
Nisan 1973
Barışın
iç deneyimi
insanın
en büyük ihtiyacı.
Barışın
iç deneyimi
insanın
aşkın güzelliği.
Barışın
iç deneyimi
insanın
mutlak gerçeği.
Zorunluluk
içsel açlığın ne olduğunu bilir.
Güzellik
içsel bir şölenin ne olduğunu bilir.
Gerçek
ne olduğunu bilir
aşçı,
garson, yiyici ve zevk sahibi.
Formda
dört tane olduğunu biliyor,
ama
ruhen birdirler, ebediyen birdirler.
Gereklilik
Kaynağa doğru atılmış bir adımdır.
Güzellik,
Kaynağa doğru adım atmaktır.
Gerçeklik
devreye giriyor ve Kaynağa geri dönüyor.
Yol
boyunca Gereklilik'e ilham eşlik eder.
Yolda
Güzellik'e özlem eşlik eder.
Farkındalık,
yol boyunca Gerçekliğe eşlik eder.
İlham,
tohum hazırlamayı somutlaştırır.
Aspirasyon
bir filiz belirleme açar.
Farkındalık
Ağaç Mükemmelliğini getirir.
Tanrı
tohum hazırlığına dokunur.
Tanrı
filiz kararlılığını korusun.
Tanrı,
Ağaç-Mükemmelliği kucaklar.
Touch
of God'da kişi kendini Tanrı'nın Rüya Kayığı gibi hisseder.
Allah'ın
Nimetinde İnsan Hisseder
Tanrı'nın
Gerçeklik Kayığı.
Allah'ın
Kucağında İnsan Hisseder
Tekne-Tanrı'nın
Yerine Getirilmesi.
Tanrı,
Düş Kayığı'nı koşulsuz olarak Şefkat ve Şefkat kıyıları arasında yüzdürür.
Tanrı,
Gerçeklik Kayığı'nı Sevgi ve Neşe kıyıları arasında sürekli olarak dolaşır.
Tanrı,
Doyum Teknesini Gurur ve Şükran kıyıları arasında sadakatle yüzdürür.
AUM
Hiçbir
şey dış dünyada huzuru bulmak kadar önemli değildir. Barış olmadan, dış dünya
sadece özüne kadar kötü değil, aynı zamanda umutsuzca zayıf.
Kötü
dünyanın muazzam bir enerjisi var. Ne yazık ki, enerjisi yanlış bir hedefe,
amaçsız bir kıyıya yönelmiştir. Bu enerji gerçek Hedefe, Gold Coast'a
yönlendirilirse, dünya şüphe götürmez bir şekilde ve muzaffer bir şekilde
Kaderine ulaşacaktır.
Zayıf
dünyanın durumu çok içler acısı. Zayıf dünyanın enerjisi yoktur. Zayıflar için
Hedef yoktur, Hedef olamaz. Hedefe ulaşmak için enerjiye, güce ve dinamizme
ihtiyaç vardır.
Amaç
güçlüler içindir. Kim bu güçlü insanlar?
Güçlüler
uyanmış olanlardır.
Güçlüler
dünyayı sevenlerdir.
Güçlüler,
insanlıkta Tanrı'ya hizmet edenlerdir.
Dış
dünyada barışı bulmamızı engelleyen nedir? Beden âleminde müsamahakârlığımız,
nefs âleminde kendimizi yüceltmemiz, akıl âleminde kendimizden şüphe duymamız,
gönül âleminde kendimize yetemeyişimiz dış alemde huzuru engeller. dünya.
Dış
dünyada huzuru bulmak için vücudumuza, yaşamsal, zihnimize ve kalbimize ne
ilham verebilir?
Sadelik
bedenimize ilham verebilir, alçakgönüllülük yaşamsallığımıza ilham verebilir,
samimiyet zihnimize ilham verebilir, saflık dış dünyada huzuru bulmak için
kalbimize ilham verebilir.
Başarılarımızı
ne hızlandırabilir?
Işık
Bilincine olan Sevgimiz bedendeki başarımızı hızlandırabilir ve
hızlandıracaktır.
Işık
Bilincine olan bağlılığımız, yaşamsal olandaki başarımızı hızlandırabilir ve
hızlandıracaktır.
Işık
Bilincine teslim olmamız, zihindeki kazanımımızı hızlandırabilir ve
hızlandıracaktır.
Işık-Bilinci
ile sürekli ve bölünmez birliğimiz, kalpteki başarımızı hızlandırabilir ve
hızlandıracaktır.
İçsel
Barış deneyiminde, kişi ebediyen ne olduğunu keşfeder - Ölümsüzlük.
Dış
dünyada Barış arayışında insan, ebediyen sahip olduğu şeyi keşfeder - İlahi
Vasfı.
IŞIĞIN
İÇ DENEYİMİ
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
Aziz
Paul Kilisesi
11
Nisan 1973
Işığın
dışsal deneyimi anında ilhamdır. Işığın içsel deneyimi sonsuz bir özlemdir.
İlham
alarak en uzaklara koşuyoruz. İlham alarak en yüksek Yüksekliğe uçarız. İlhamla
en derin Derinliğe dalıyoruz. Özlemle, sürekli aşan Ötenin Hedefi oluruz.
Işığın
dış deneyimi, bağlayıcı arzuların özgürleştirici özgürlüğe dönüşmesidir. Işığın
içsel deneyimi, dünyevi kaderin Tanrı'nın Yüzüne dönüşmesidir.
Dünyada
Aşkın Gerçeğin Sarayını inşa etmek için Işığın dış deneyimi gereklidir.
Gerçekliğin, Kutsallığın ve Ölümsüzlüğün Kozmik Dansını gözlemlemek ve bundan
zevk almak için içsel Işık deneyimi son derece gereklidir. Gerçek, içimizdeki
hayalperesttir. Kutsallık, içimizdeki aşıktır. Ölümsüzlük içimizdeki tatmin
edicidir. Rüya sahibi rüya görür ve hareket eder. Seven sever ve olur. Oyuncu
icra eder ve aşar.
Işığın
içsel deneyimi. Manevi yaşamda, içsel bir Işık deneyimi için haykıran epeyce
arayanla tanışırız, ancak bu arayış içinde olanlar arasında, gerçekten içsel
Işık deneyimlerini yaşamaya çalışan iki seçkin arayıcı vardır. Bu iki arayıcı,
içsel varoluşumuzun bu iki temsilcisi zihin ve kalptir, arayan zihin ve hevesli
kalptir. Arayan zihin ve hevesli kalp aşkın Işık'ta, Yüceler Yücesi'nin
Işığı'nda bir araya gelir ve şöyle der: “Ey Yüceler Yücesi'nin Işığı, kurtar
bizi, aydınlat bizi. Birbirimizden uzaktayız ama birlikte yaşamak istiyoruz.
Ayrılmaz olmak istiyoruz."
Light,
“Oldukça basit. Dileğinizi yerine getireceğim. Ama her birinize bir şey sormak
istiyorum. Um, söyle bana, en iyi özelliğin nedir?
Akıl
tereddüt eder ve der ki, “Size en iyi özelliğimi söylememi istiyorsunuz, ama
benim hiç iyi özelliğim yok! En iyi özelliğim aptallık."
Işık,
“Oh hayır! En iyi kaliteniz, sınırsız alan hissidir. Sınırsız genişlik hissi,
ey zihin, senin en iyi kalitendir.”
Işık
daha sonra kalbe sorar, "En iyi özelliğin nedir?"
Gönül
kendiliğinden cevap verir: “Benim de iyi huylarım yok. En iyi kalitemi söylemem
gerekirse, bunun güvensizlik olduğunu düşünüyorum çünkü kendimi her zaman
güvensiz hissediyorum."
Işık
kalbi rahatlatır ve şöyle der: “Hayır! En iyi kaliteniz evrensel birliktir.
Evrensel birliğin, ey gönül, senin en iyi kalitendir.”
Işık
daha sonra zihne sorar, "Hedefinizden ne kadar uzakta olduğunuz hakkında
bir fikriniz var mı?"
Zihin,
“Hiçbir fikrim yok. Ama Hedefimden çok uzakta olduğumu hissediyorum, en uzak
olandan daha da ötede.
Işık
diyor ki, "Ey arayan akıl, bir gün dünyadaki varlığının Yüce Hakikat ve
Mutlak Hakikat için olduğunu kendine hissettirebilirsen, en uzak Hedefe
ulaşabilirsin."
Işık
kalbe sorar: "Gönül, Hedefinden ne kadar uzaktasın?"
Kalp,
“Hedefimin çok yakın, tam önümde olduğunu hissediyorum. Ama ne yazık ki, aşırı
şaşkınlık ve pişmanlık duyarak, onu görmüyorum. Hedefimi kendi gözlerimle
görmezsem, o zaman hislerimin kesinliği olmaz. Önce, Amacımı gerçekten görmek
ve sonra Amaç olmak istiyorum.”
Işık
kalbe şöyle der: “Yürek, Hedefini tam karşında görebilirsin ve eğer dünyadaki
varlığının doğrudan Yüce Olan'ın ebedi Varlığından geldiğine dair ebedi gerçeği
nasıl keşfedeceğini öğrenirsen, Hedef olabilirsin. , ve siz Yüce'nin ayrılmaz
bir parçasısınız. Ey gönül, Yüce Olan'dan olduğun Gerçeği keşfettiğinde , o
zaman mutlaka Gaye'yi tam karşında göreceksin."
Sonra
zihin Işığa sorar, "Ey Işık, lütfen seni hayal kırıklığına uğratan
herhangi bir şey yapıp yapmadığımı söyle."
Light,
"Evet, beni hayal kırıklığına uğrattın. Zamanı yanlış yönetmişsin. Vaktini
boşa harcadığında, beni derinden hayal kırıklığına uğrattın.”
“Zaman
kaybetmeyi nasıl durdurabilirim?”
“Benim
aydınlatıcı Gerçeğime inanıyorsanız ve yeryüzünde tam olarak tezahür etmem için
özverili hizmetinize ihtiyacım olduğuna inanıyorsanız, zaman kaybetmeyi
bırakabilirsiniz. Benim aydınlanmama inanıyorsan ve yardımına çok ihtiyacım
olduğuna inanıyorsan, o zaman zaman kaybetmeyi bırakacaksın."
Gönül,
Nur'a sorar: "Ey Nur, amellerimden hüsrana uğradın mı?"
“Evet,
zaman kaybederek beni hayal kırıklığına uğrattın ve acımasızca zaman kaybetmeye
devam ediyorsun. Bu yüzden seninle hayal kırıklığına uğradım. Benim aydınlatıcı
Gerçeğime inanıyorsanız ve dünyadaki acil ve kalıcı tezahürüm için sizin
adanmış hizmetinize, duygusal hizmetinize ihtiyacım olduğuna inanıyorsanız,
zamanınızı boşa harcamayı bırakabilirsiniz.
“Ey
akıl, ey gönül, eğer bana itaat edersen, ihtiyaçlarımı giderirsen, o zaman
sürekli ve ayrılmaz bir arada olursun.”
Akıl,
Işığa der ki: "Ey Işık, sana şeref sözü veriyorum: Sana hizmet edeceğim,
tecellini yerine getireceğim."
Kalp,
Işığa der ki: "Ey Işık, yeryüzünde doğrudan ve sürekli tezahürün için sana
bencilce ve koşulsuz hizmet edeceğim."
İçsel
bir Işık deneyimine sahip olduğumuzda, sonlunun Sonsuzu somutlaştırıp ifşa
edebileceğini ve aynı zamanda Sonsuzun Sonlunun içinde ve aracılığıyla
Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü tezahür ettirebileceğini anlarız. Işığın
içsel bir deneyimini yaşadığımızda, sürekli olarak Tanrı için mi çalıştığımızı,
sürekli olarak Tanrı'nın tarafında mı yoksa Tanrı'nın mı bizim tarafımızda
olduğunu bilme ihtiyacı hissederiz. İçsel bir Işık deneyimi yaşadıktan sonra,
her zaman Tanrı'nın tarafını tutmak isteriz. Tanrı'nın bizim tarafımızı
tutmasını istemiyoruz veya buna izin vermiyoruz. Bu, diğer tüm deneyimleri aşan
bir deneyimdir. En üst düzey bir arayıcı, en üst düzey bir Yogi ve hatta en üst
düzey bir ruhsal Üstat, zaman zaman Yüce'den onun tarafını tutmasını
isteyebilir. Ama birisi sonsuz Işığın tam içsel deneyimini aldığında, her zaman
Yüce'nin tarafını tutar.
Sıradan
hayatta, dünyada mutluluk olmadığını ve bu nedenle mutluluk olmadan yaşamanın
en iyisi olduğunu hisseden birçok insan var. Ancak manevi Öğretmen onlarla aynı
fikirde olamaz. Onlardan yalnızca bir kez içsel bir Işık deneyimi yaşamalarını
ister. Bir kişi içsel bir Işık deneyimi alırsa, o zaman hayatı mutluluğun
kendisidir. Onun için her gün mutluluk, her saat mutluluk, her dakika mutluluk,
her saniye mutluluktur.
Sıradan
hayatta, dünyada tatmin edici bir aşk olmadığını düşünen birçok insan var.
Sadece bir tür sevgi olduğuna inanırlar - bizi birbirimize bağlayan sevgi,
ellerimizi ve kalplerimizi zincirleyen sevgi. Ama manevi Öğretmen onlara şöyle
der: “Hayır, gerçek Aşk diye bir şey var, ilahi Aşk; bu ilahi Aşka sahip
olabilirsiniz, insan kusurlarından kurtaran Aşka, tatmin eden Aşka. Bir damla
içsel Işık deneyimi aldıysanız, bu Sevgiye sahip olabilirsiniz. İçsel Işık
bize, insan yaşamının arzuların sürekli olarak yerine getirilmemesi olduğunu,
ilahi yaşamın ise sürekli bir başarı, yerine getirilmiş ve yerine getirilmiş
olduğunu söyler. İçsel bir Işık deneyimi yaşamadan önce, dünyada yaşamaya
çalışırız ve gelecekte Cennette yaşamayı umarız. Ancak bu içsel Işık deneyimini
aldıktan sonra, özünde dünyadayken Cennette yaşıyoruz: Ebedi Zamanın Kalbinde
ve Ölümsüzlüğün bağrında yaşıyoruz.
MUTLULUĞUN
İÇ DENEYİMİ
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
Aziz
Paul Kilisesi
18
Nisan 1973
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante
Ondandena
jotoni jovanti
Onandau
dua antıyabhisauviuanti
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
yolculuğunun
sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
Bliss'in
iç deneyimi. Bliss'in içsel deneyimi, özgürlüğe ve mükemmelliğe ulaşmaktır.
Kurtuluş,
dünya sesinin ölümü ve sessiz sesin, Kozmik Sesin doğuşudur.
Mükemmellik,
Tanrı'nın insana vaadidir. Mükemmellik, Tanrı'nın insandaki Başarısıdır.
Özgürleşmiş ruh, dünyanın en yüksek Yüksekliğidir. Mükemmel ruh Cennetin en
derin derinliğidir.
Özgürleşmiş
ruh, farkındalık bayrağını taşır. Kusursuz ruh, farkındalık, vahiy ve tezahür
bayrağını taşır.
Farkındalık
kendini keşfetmektir. Vahiy, kendi nurudur. Tezahür, kendini gerçekleştirmedir.
Gerçekleştirmede, kişi kendisinin yüce Tanrı'dan başkası olmadığını anlar.
Açılışta kişi, iyiliksever Tanrı'dan başkası olmadığını anlar. Tezahürde, kişi
kendisinin hem büyük bir Tanrı hem de iyiliksever bir Tanrı olduğunu anlar.
Bliss'in
içsel deneyimi, Tanrı'nın Lütfunun ve Tanrı'nın Irkının birleşimidir. Tanrı'nın
lütfu insanlığın kapasitesini yaratır. Tanrı'nın ırkı, insanlığın alıcılığını
yaratır.
Yetenekte,
Tanrı Yaratıcıdır. Alıcılıkta Tanrı Zevk Alan'dır. Yaradan çokta Bir'dir. Zevk
alan Bir'de çoktur.
Arayan,
Sonsuzluğun Mutluluğunu hayal eder. Yogi Sonsuzluğun Mutluluğu olur. Avatar
Sonsuzluğun Mutluluğudur. Yüce, Mutlak Yüce, Sonsuz Mutluluğun Kaynağıdır.
Arayan, yorulmak bilmez yürüyen Tanrı'dır. Bir yogi, korkusuz bir koşucu olan
Tanrı'dır. Avatar, ölümsüz koşucu Tanrı'dır.
Yüce,
bir yürüyüşçünün deneyimidir. Yüce, bir koşucunun güvenidir. Yüce, koşucunun
inancıdır.
Bliss'in
içsel deneyimi, İlahi Gerçekliğin tüm hazinelerini ve Gerçekliğin çeşitliliğini
fazlasıyla aşar. İçsel sessizliği bulabilirsek ve içsel rehberlik alabilirsek
içsel bir Mutluluk deneyimi yaşayabiliriz.
İç
sessizlik, düşünce dalgalarının amaçsız hareketinin sessizliğidir. Dış
sessizlik, fiziksel duyuların sessizliğidir.
İç
rehberlik, bir annenin çocuğa sürekli ve bilinçli rehberliği gibidir. Dış
rehberlik, kör bir adamın başka bir köre rehberlik etmesi gibidir.
İçsel
sessizlik, yaşamın doluluğu ve içimizdeki gerçekliğin doluluğudur.
İç
rehberlik, evrensel Yaşamdaki bireysel yaşamı tamamlar.
Bliss'in
içsel deneyimi hiçbir zaman bir sihir armağanı olmadı ve olamaz. Bliss'in içsel
deneyimi, normal bir insanın sıradan benliğinin bir armağanıdır. Bliss'in içsel
deneyimi kendini vermekle başlar ve Tanrı-oluşla sona erer.
Bliss
olmadan kişi bir dış kabuktur. Bliss ile insan, içsel ve dışsal olarak tatmin
edici bir gerçekliktir. Bliss olmadan, kişi bir hayal kırıklığı ve yok oluş
şarkısıdır. Bliss ile kişi sürekli tatmin ve sürekli mükemmelliktir.
Manevi
yaşamda, vazgeçilen mürit, Efendisinin artan Mutluluğudur ve tamamen
vazgeçilmiş, kayıtsız şartsız feragat edilmiş mürit, Efendisinin bitmeyen
Mutluluğudur.
Manevi
yaşamda deneyime ihtiyacımız var, güvenceye ihtiyacımız var, güvenceye
ihtiyacımız var. Deneyim, içimizdeki sonsuz Yaşamın keşfidir. Güven, ruhumuzun
karanlık ve gece üzerindeki yüce hakimiyetidir. Güven, Yüce'nin Işığı ile
bölünmez birliğimizdir.
Biz
karanlıktık. Biz ışığız. Zevk olacağız.
İÇ
GÜÇ DENEYİMİ
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
Aziz
Paul Kilisesi
25
Nisan 1973
"Veni,
Vidi, Vici - Geldim, gördüm, yendim." Julius Caesar, insan gücünün
böylesine dışsal bir deneyimine sahipti. Shri Krishna, Buddha ve Christ, ilahi
Gücün içsel bir deneyimini yaşadılar. Shri Krishna , Sevgi-Işığın Gücünü
bedenledi, ifşa etti ve tezahür ettirdi . Buda, Yükseklik-Merhametin Gücünü
cisimleştirdi, açığa çıkardı ve tezahür ettirdi. Mesih, Zevk-Kurtuluşun Gücünü
cisimleştirdi, ifşa etti ve tezahür ettirdi.
Fiziksel
olan ve fiziksel olandaki dış güç deneyimi güçlüdür. Ancak Güç'ün ruhla ve
ruhtaki içsel deneyimi her şeye kadirdir. Dış güç deneyimi hayali bir güçtür.
Gücün içsel deneyimi, Tanrı tarafından belirlenmiş bir görevdir.
Gücün
iç deneyimi -
Tanrı'nın
Bağışlamasıdır.
Gücün
iç deneyimi -
Tanrı'nın
Merhametidir.
Gücün
iç deneyimi -
Tanrı'nın
Sabrı'dır.
Gücün
iç deneyimi -
bu
Allah'ın güvencesidir.
Gücün
iç deneyimi -
Tanrı'nın
Gururudur.
Tanrı,
karanlık insan vücudunu aydınlatmak için Bağışlama Gücünü kullanır. Tanrı,
saldırgan insan canlılığını aydınlatmak için Merhamet Gücünü kullanır. Tanrı,
huzursuz insan zihnini aydınlatmak için Sabır Gücünü kullanır. Tanrı Güven
Gücünü kararsız insan kalbini aydınlatmak için kullanır. Tanrı, hevesli insan
ruhunu aydınlatmak için Güç-Gururunu kullanır.
İnsan
gücü kişinin kendi çabası, zamanı ve sabrından gelir. İlahi Güç, Tanrı'nın
koşulsuz ve sınırsız Lütfundan gelir. İnsan gücü, güç şüphesi, güç kıskançlığı
ve güç nankörlüğü ile oynuyor. İlahi Güç, güç-inanç, güç-sevgi ve güç-birlik
ile oynar. İnsan gücünü insani bir şekilde kullandığımız an, kendi içimizde
insan ölümünü görürüz. İlahi Gücü ilahi bir şekilde kullandığımız an,
kendimizde İlahi olanın doğuşunu görürüz.
Gerçeğin
içsel deneyimi bize insan gücünün sürekli ilahi rehberliğe ihtiyacı olduğunu
söyler. Gerçeğin içsel deneyimi bize ilahi Gücün sürekli insan katılımına
ihtiyacı olduğunu söyler.
Arayanın
kişiliğinin dönüşümü, arayanın Güç'ün içsel deneyimini aldığı anda başlar. Onun
sonlu varlığının sonsuz bir Varlığa dönüşmesidir. Bu, onun dünyaya bağlı
zamanının ebedi Zamana dönüşmesidir. Kişiliği, Tanrı'nın ilahi olarak tezahür
eden Bireyselliği haline gelir ve Tanrı'nın aydınlatıcı Birliğinin mesajını
O'nun tatmin edici çeşitliliğine ve çoğulluğuna taşır.
SEVGİ,
BAĞLILIK VE FERAGAT
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
Aziz
Paul Kilisesi
2
Mayıs 1973
Aşk,
bağlılık ve vazgeçme. Aşk, bağlılık ve teslimiyet yolumuzdur. Sevgi, bağlılık
ve feragat bizim Hedefimizdir.
Aşk.
Aşk, bir insan için kesinlikle gerekli olan tek zenginliktir. Sevgi, Tanrı'nın
sahip olduğu tek zenginliktir.
Hayvan
sevgisi yenilebilir ve saflaştırılabilir. İnsan sevgisi mükemmelleştirilebilir
ve aşılabilir. İlahi Aşk bulunabilir ve tezahür ettirilebilir.
Allah'ı
sevmek normal bir insan olmaktır. Tanrı'yı sevmek, pratik bir insan olmak
demektir. Allah'ı sevmek, başarılı bir insan olmaktır. Tanrı'yı sevmek, tatmin
edici ve tatmin olmuş bir kişi olmaktır.
Aşk
olmadan insan kendini güvensiz hisseder. Aşk olmadan kişi kendini güvensiz
hisseder. Aşk olmadan insan kendini değersiz hisseder. İnsan güvensizliği kronik bir
hastalıktır. İnsan güvensizliği neredeyse tedavisi olmayan bir hastalıktır.
İnsan değersizliği ölümcül bir hastalıktır. Tanrı, güvensizliklerimizi ilahi
Güvenilirliğine dönüştürmek için Merhamet Gücünü kullanır. Tanrı,
belirsizliğimizi ilahi Güvencesine dönüştürmek için Bilgelik Gücünü kullanır.
Tanrı, bizim yetersizliğimizi ilahi Yeteneğine dönüştürmek için İlgi Gücünü
kullanır.
Seven
asla yaşlanmaz. Tanrı mükemmel bir örnektir.
Seven
asla mutsuz olmaz. Tanrı parlak bir örnektir.
Seven
asla mutsuz olmaz. Allah mübarek bir örnektir.
Özveri.
Bağlılık bizim iç tatlılığımızdır. Adanmışlık bizim ilahi yoğunluğumuzdur.
Adanmışlık bizim en yüksek dinamizmimizdir. Tanrı bizim kar beyazı
tatlılığımızı sever. Tanrı, ilahi yoğunluğumuza değer verir. Tanrı bizim üstün
dinamizmimize hayrandır. Bağlılığın kalbi, en saf alevden daha saftır.
Bağlılığın kalbi en hızlı geyikten daha hızlıdır. Bağlılığın kalbi en bilge
bilgeden daha bilgedir.
Saflığın
ruhsal sürekliliği bağlılıkta yaşar. Hızın şüphe götürmez güvencesi kalpte
yaşar. Bilgeliğin verimli aydınlanması bağlılıkta yaşar.
feragat.
Feragat bizim sürekli aşan bilincimizdir. Feragat bizim ebediyen aydınlatıcı
sonsuzluğumuzdur. Feragat, bizim sürekli tatmin edici birliğimizdir.
Bilinç,
Cennetin inişi ile dünyanın yükselişi arasındaki altın bağlantının bir başka
adıdır. Sonsuzluk, insanlığın kullanabileceği Tanrı'nın Kalbinin başka bir
adıdır. Birlik, hevesli insanda gelişen Tanrı'nın başka bir adıdır.
Aşk,
bağlılık ve vazgeçme yolumuzdur. Tüm yollar nihayetinde aynı Hedefe çıkar,
ancak sevginin, bağlılığın ve teslimiyetin en güvenli ve en hızlı yol olduğunu
hissediyoruz. Bu bizim kişisel duygumuz. Başkaları bizimle aynı fikirde olmakta
zorlanırsa, farklı bir yol izleme hakları vardır. Kurtuluş ve aydınlanma
sunabileceğimiz tek yolun bizim yolumuz olduğunu asla söylemeyeceğiz. HAYIR.
Bizim yolumuz, kalbin onları akıldan daha hızlı Kadere götürebileceğini
hissedenler içindir. Yolumuz, ruhun ışığının kalpten öne çıkması gerektiğini
hissedenler içindir ve kalpten akıl, yaşamsal ve fiziksel ışığı alacaktır.
Bizim
yolumuzda merdivenin ilk basamağı aşk, ikinci basamağı bağlılık, üçüncü ve son
basamağı ise vazgeçmedir. Tanrı'yı seviyoruz çünkü O'nun tüm ilahi nitelikleri
arasında bizi en çok O'nun Sevgisinin memnun ettiğini hissediyoruz. Tanrı'yı
Büyük olduğu için, Her Şeye Kadir, Her Şeye Kadir ve Her Şeye Kadir olduğu
için, O her şey olduğu için sevmiyoruz; daha ziyade Tanrı'yı seviyoruz çünkü O
Sevginin ta kendisidir ve Sevgi en güçlü güçtür. Birini sevdiğimiz zaman,
hayatımızı ona adarız. Sevdiğimiz Tanrı olduğu için, bağlılığımızı O'na
sunarız. Ve biz insani irademizi Tanrı'nın İradesine sunarız. Tanrı'nın önünde
yaptığımız feragat, ruhumuzun İlksel, Mutlak önünde bilinçli feragatidir. Bu,
bir kölenin efendisinden feragat etmesi değil, cahil, boyun eğmez, kusurlu
doğamızın kendi aydınlanmış, özgürleşmiş ve mükemmel yüksek benliğimize feragat
etmesidir.
Yolda
kimseyi yanımıza almayız, kimseyi kendi inancımıza döndürmeye çalışmayız. Yol
boyunca, Cenab-ı Hakk'ın sınırsız Lütfunda bize emanet ettiği Işığı başkalarına
sunmaya çalışıyoruz. Bazıları şöyle diyebilir: “Barışa, ışığa ve mutluluğa
sahipseniz, bunları göstermek için neden dünyanın her yerine gidiyorsunuz?
Neden her yerde seyahat etmeniz ve Merkezler açmanız gerekiyor? Kaynağın sahibi
sizseniz, o zaman susayan herkes içmeye gelir. Kaynak asla insanın susuzluğunu
gidermeye gelmez. Olduğu yerde kalıyor." Ama bizim yolumuzun sevgi yolu
olduğunu söylemek istiyorum ve bu bir annede gördüğümüz sevgi türüdür. Bir
çocuk oturma odasında, yatak odasında veya mutfakta acıktığında annesi koşarak
onu beslemeye gelir. Benzer şekilde, huzuru, ışığı ve mutluluğu özleyen birçok
samimi arayıcı olduğunu hissediyoruz ve eğer Yüce'den biraz aldıysak, onlara
sunmaya çalışıyoruz. Mağaza sahibi olarak mağazamızda ürünler sergiliyoruz ve
beğenenler satın alabiliyor. Doğal olarak, onları beğenmeyenlerin başka bir
yere gitme hakkı vardır. Hiçbir zaman bizim mağazamız tektir demeyeceğiz.
Herkesin
başkalarına ilham verme hakkı vardır. Meditasyon yaptığımızda insanlara ilham
vermeye çalışırız. İnsanları yolumuza çekmeyi asla beklemiyoruz. Hayal
gücümüzün ötesinde. Derslerimiz ve soru cevaplarımızla ilham vermeye
çalışıyoruz. Onlara ilham verme konusunda üzerimize düşeni yaptığımızda, onlara
iyi hizmet ettiğimizi hissediyoruz. Çünkü ilhamdan hepimiz istek alırız ve bu
istekten farkındalık alırız. Hangi yolu izlerseniz izleyin veya manevi
Öğretmeniniz kim olursa olsun, kesinlikle ilham alacaksınız. İçinin
derinliklerine indiğinde, ilhamın sayesinde bu özlemin önemli hale geldiğini
görürsün. Özlem aleviniz yükseldiğinde, yükseldiğinde, yükseldiğinde, gerçek
Benliğinizin farkına varacaksınız.
DÜŞÜNCE
DALGA
Brown
Üniversitesi, Providence, Rhode Island, ABD
çalışma
salonu
9
Ocak 1974
Manevi
açıdan bakıldığında, her düşüncenin zihnimiz üzerinde özel bir etkisi vardır.
Her düşüncenin özel bir anlamı vardır. Sıradan hayatta hepimiz düşüncenin ne
olduğunu biliyoruz. düşünce yaratıyoruz. Düşünceyi önemsiyoruz. Düşünmeyi, yani
normal düşünmeyi bilmeyen yoktur. Birisi nasıl düşüneceğini bilmiyorsa, ona
aptal deriz. Ama gelişmiş bir zihne sahip biri düşünmeyi bırakmayı tercih
ederse, zihni durdurma sanatını öğrenmişse, ruhsal yaşamda büyük ilerleme
kaydeder. Arayıcının hevesli zihnine bir düşünce girdiğinde, bunun savaş
alanında düşmanla karşılaşmak gibi olduğunu hissetmelidir. Bir insan kararını
ne kadar sessiz verebilirse, Hedefi o kadar çabuk gerçekleştirir.
İnsan
zihni, düşüncenin orijinal güç ve ışık olduğunu hisseder. Ne yazık ki, bu
talihsiz bir hatadır. İstekli kalp sürekli olarak ruhtan Yüce mesajı alır.
Dönüşüm güçtür. Tezahür - Sadece zihnin sessizliğinde kişi bu mesajı alabilir
ve Yüce'nin en yüce Mutlak'ına ulaşabilir. Lord Buddha zihni sakinleştirdi ve
Aşkın Yüksekliğin akıl almaz Mutluluğu olan Nirvana'ya girdi. Mesih kalbini
açtı ve orijinal Amaç olan Babasıyla evrensel birliğinin gücüyle tüm insanlığı
kucakladı. Ya zihni sakinleştirerek ya da kalbi açarak, bugünün insanı yarının Tanrısı,
yarının İlahi Vasfı olabilir ve enkarne olan İlahi Vasıf çok geçmeden açığa
çıkarılmış Ölümsüzlük haline gelecektir.
Arzu
ve aspirasyon iki basit kelimedir, ancak büyük bir gücü somutlaştırırlar. Özlem
bilinçli olarak Işığın yolunu takip ederken arzu, bilinçli veya bilinçsiz
olarak karanlığın yolunu izler. Karanlık, sınırlı olanla yetinmek demektir.
Arzumuz, ele geçirmek ve sahiplenmek ister, ancak sahiplenmeden önce, kendisi
bir sahip olma nesnesi haline gelir. Sahip olunan nesne olarak, bilinçli veya
bilinçsiz olarak arzu, bir dereceye kadar ikincil ve kusurlu rolünden
memnundur. Bu zamanda arzu, çoğu zaman hayal kırıklığıyla sonuçlanan gücü
somutlaştırır ve bu hayal kırıklığı yıkımı ve yok oluşu besler.
Her
insan arzuyu somutlaştırır. Bu çaba onda bir Hakikat, Işık ve Mutluluk kulesi
inşa eder. Özlem asla kusurla tatmin olmaz. Daha da yükseğe, daha da yükseğe
tırmanıyor. En Yüksek'e tırmanırken, içimizde yükselen alev her an kaba
fiziksel varlığımızın kasvetli, saf olmayan, hevessiz unsurlarını aydınlatır.
Son olarak insan, Cennetin Hükümdarlığını kendi iç varlığında sadece idrak
etmekle kalmaz, aynı zamanda tezahür ettirir.
Arzu,
düşünce dalgalarımızın bir ürünüdür. Özlem, ruhumuzun iradesinin bir ürünüdür.
Ruhun iradesine sahip olabilir ve onu gerçekten kendimize ait olarak kabul
edebiliriz, ancak sahip olduğumuz ve olduğumuz şeyden Yüce Tanrı'nın önünde
bilinçli olarak vazgeçtiğimizde. Sahip olduğumuz şey, Hakikat, Işık ve Mutluluk
için içsel bir susuzluktur. Bu özlemi, İçsel Pilotumuz olan Yüce'ye kayıtsız
şartsız sunmalıyız. Biz cehaletten başka bir şey değiliz, akıl almaz bir
cehalet. Bu cehaleti Yüce'ye bilinçli, özverili ve koşulsuz olarak da
sunabiliriz ve sunmalıyız. Ancak bunu yapmak yerine cehaletin zevklerine
kapılırız ve daha da kötüsü, çoğu zaman bunu bilinçli ve kasıtlı olarak
yaparız.
İçimizdeki
arzu, fiziksel olarak cehalet denizinde sonsuza dek dinlenmemizi ister.
İçimizdeki çaba, uykuya daldıktan sonra bilincimizi uyandırmanın ve ayağa
kalkmanın bizim için son derece zor olacağı konusunda uyarır. İçimizdeki şuur,
ruhumuzun şuuru bize zaten cahiliye diyarında derin uykuda olduğumuzu ve
binlerce yıldır orada uyuduğumuzu söylüyor.
En
yüksek Aşkın Gerçeğin samimi arayıcısı, arzu-yaşamı özlem-yaşamı ile
dönüştürebilir ve arındırabilir. Bunu yapmak için, arzunun onun için ne
yaptığını bilmesi gerekir. Arzu ona bir hayal kırıklığı hissi verdi. Dileği
yerine getirildikten sonra bile hayal kırıklığına uğrar. Arayıcı, arzusunun
derinliklerinde ve arzunun gerçekleşmesinde, tam bir hayal kırıklığı hissinin
nasıl tehditkar boyutlara ulaştığını görür. Neden? Çünkü arzu İlkel Gerçek
değildir. Arzu bize doyumun kendisi olan İlk Gerçeği sunamaz. Ama tasavvuf
yolunu takip ettiğimizde bir damla ışık bile bizi tatmin eder. Bir damla
huzurun, ışığın ve mutluluğun ebedi iç susuzluğumuzu gideremeyeceğini çok iyi
bilsek de, ilahi hakikatin, huzurun, ışığın ve mutluluğun her damlası bize
büyük bir tatmin verir. Ve yavaş yavaş, kişinin arzusu sayesinde, tanrısallığın
her bir küçük damlası devasa bir doyum okyanusuna dönüşür.
Aspirasyon,
tatmini somutlaştırır. Arzu, hayal kırıklığını somutlaştırır. Her insanın ya
arzu dünyasında ya da özlem dünyasında kalma hakkı vardır. Burada hepimiz
Gerçeği arayanlarız. Bizim için istek yoldur. Bu özlem yolunda sevinçle yürüyeceğiz.
Bugün aspirasyon dediğimiz şeye yarın farkındalık diyeceğiz. Öbür gün buna aynı
vahiy diyeceğiz ve ertesi gün ona tezahür, İlahi Vasfın tezahürü diyeceğiz.
Samimi bir arayıcı, Kaynağa serbestçe eriştiğinde, içsel görüşle kutsanmıştır.
Sürekli ve sürekli olarak içsel vizyonuna bağlıdır. Eğer Kaynak ile bir
bağlantı kurmuşsa, yaşamı Tanrı'nın idrak-mesajı, aydınlanma-Tanrı'nın mesajı,
mükemmellik-Tanrı'nın mesajı olur. Ve zamanla, yakın veya uzak gelecekte, evrim
sürecinde, insanlık bu mesajları kesinlikle kabul edecektir. Bu mesajların özü
nedir? Aşk, evrensel birliğin şarkısı olan ilahi aşk. Düşünce dalgalarını
durdurur ve kalbimizin dalgalarını dinlersek, Tanrı'nın sevgisinin mesajını
yayabiliriz. Bu sevgi mesajını tüm dünyaya sunabilir ve her insanın içindeki
özlem ateşini tutuşturmak için evrensel bir şarkı söyleyebiliriz.
Artık
yüce Ağacın farkındayız. Bu Ağaca tırmanıyoruz. Sonunda, kozmik Ağaç olabiliriz
ve sonra kardeşlerimiz olan birçok yaprağın büyümesini ve açılmasını
seyredebiliriz. Yüce Ağacın bu yapraklarının içsel açlığını giderebilecek olan
bizler, İlksel Gerçeği arayanlarız.
Farkındalık,
açıklama ve mükemmellik
Harvard
Üniversitesi, Cambridge, Massachusetts, ABD
çam
salonu
9
Ocak 1974
Cömert
izninizle, bunun Harvard Üniversitesi'ne dördüncü ziyaretim olduğunu söylemek
isterim. 1969'da Vedanta Felsefesi üzerine konuştum, 1971'de Upanishad -
Hindistan Ruhunun Tacı ve geçen yıl Vedik Gerçeğin Aydınlık Bilinci üzerine bir
konferans verdim ve şimdi dördüncü dersim: Farkına varma, Açılma ve Açılma.
mükemmellik Ben bir ruhani arayıcı, en yüksek Aşkın Gerçeği arayan biri olduğum
için, bugünkü dersin konusu hem kalbime hem de ruhuma çok tanıdık geliyor.
Bilinç,
İfşa ve Mükemmellik. İçimizdeki hayvan mükemmelliğin yıkım olduğunu anlamıştır.
İçimizdeki insan, mükemmelliğin bölünme ya da ayrılık olduğunu fark etti.
İçimizdeki
ilahi, mükemmelliğin insan doğamızın dönüşümü olduğunu fark etti. İçimizdeki
Yüce, mükemmelliğin içsel tanrısallığımızın ve gerçekliğimizin tezahürü
olduğunu fark etti.
Yıkım
güçtür. Ayrılık veya ayrılık güçtür. Dönüşüm güçtür. Tezahür güçtür. Güç imhası
bir hayvan açılımıdır. Güç ayrımı insani bir açılımdır. Güç dönüşümü ilahi
açılımdır. Güç-tezahürü en yüksek vahiydir.
Manevi
yaşamda yetkin hale geldikçe, yok etmenin gücünün korkunç ve bölmenin gücünün
içler acısı olduğunu, ancak dönüştürme gücünün harika olduğunu ve tezahür
ettirmenin ilahi gücünün en zevkli olduğunu anlarız.
Samimi
ve gerçek bir arayıcı, içinin derinliklerine iner ve hayvan yaşamının boş bir
beyhudelik olduğu, insan yaşamının, eğer arzu etmezse, tamamen aptallık olduğu,
ilahi yaşamın doğrudan bir zorunluluk olduğu ve ruhsal yaşamın ölümü olmayan
Ölümsüzlük olduğu gerçeğini keşfeder. ve doğum.
Tanrı'yı
idrak etmek için, bir çağrı özlemine ihtiyacımız var.
Tanrı'nın
ifşası için gülümsemeye başlamaya ihtiyacımız var.
Tanrı-tezahürü
için bilgelik-sabıra ihtiyacımız var.
Reddetme,
özleme tamamen yabancıdır. İçindeki ve dışındaki her şeyi kabul eder. O zaman
yükselen çağrısının gücüyle dönüştürülecek olanı dönüştürür.
Başlatma,
hesaplamaya tamamen yabancıdır. Gerçek bir arayıcı kendini değerli bir amaca,
içsel bir Hedefe adadığında, saymayı unutur. Hesaplama alanının çok ötesine
geçer. İnisiyasyonu duygusal bir teslimiyettir, sahip olduğu şeyi ve neyse onu
verdiği koşulsuz bir teslimiyettir.
Kusurluluk
kesinlikle sabra yabancıdır. Manevi hayatımızda istek ve adanma önem
kazandığında, üçüncü dostumuz olan sabır üzerine düşeni çok iyi yapar. Allah'ın
sabrı ve sonsuz merhameti birlikte oynar, birlikte dans eder. Bu zamanda sayısız
kusurumuzun mükemmel Mükemmelliğe dönüşmeye hazır olduğunu görürüz.
Tanrı'yı
anlamak, bir ağaca tırmanmak gibidir. Tanrı'yı ifşa etmek, Tanrı'nın seçtiği
Saat'te bir ağaca tırmanıp tekrar tekrar aşağı inmeye benzer. Allah'ın
tecellisi, ağacın meyvelerinin tüm dünyaya arz edilmesidir.
Sev,
hep sev. Ruhsal olarak sevdiğimiz zaman, farkındalık çok uzakta kalamaz ve
kalmaz. Hizmet et, her zaman hizmet et. Hizmet ettiğimizde ve sadakatle hizmet
ettiğimizde, açılmak çok uzak kalamaz. Ve koşulsuz olarak Aşkın Gerçek ve
Gerçek olduğumuzda, Tanrı'nın Mazharı çok uzakta kalamaz ve kalamaz.
Sri
Krishna, Mutlak Yüce olan Tanrı'yı idrak etti. Yüce Rab'bi idrak ettikten
sonra, Ebedi Aşık Tanrı ve Ebedi Aşık Tanrı oldu. Mesih Tanrı'yı, Aşkın Baba'yı
idrak etti. Yüce kavrayışının sayesinde, "Ben ve Babam biriz" dedi.
Mesih evrensel bir kardeş oldu. Bizler de alçakgönüllü ve samimi arayışçılar
olarak Yüce Kılavuz olan Tanrı'yı idrak edebiliriz. Yüce Kılavuz Tanrı'yı idrak
ederek, Gerçeğin ve Işığın evrensel hizmetkarları olabiliriz.
Farkındalık
bize Tanrı'nın kim olduğunu söyler. Açıklama bize ne anlatıyor? Allah için
yapabiliriz. Tezahür ve mükemmellik bize neyi anlatır? Tanrı bizim için yapar
ve ne? Allah için yapıyoruz.
Tanrı
Kim? Tanrı bizim iç çağrımız ve dış gülümsememizdir. Bizimle ve yeryüzünde
bizim için sesleniyor. Cennette bizimle ve bizimle gülümsüyor. Allah hem
kalbimizin Ebedi Sevgilisi, hem de ruhumuzun Yüce Sevgilisidir.
Allah
için ne yapabiliriz? Yapabileceğimiz bir şey var, o da yeryüzünde Cennetin Krallığını
kurmak. Cennetin Alemi hayali bir sis değildir. Ön plana çıkmaya, kendini
yeryüzünde açığa çıkarmaya ve tezahür ettirmeye çalışan içimizdeki gerçektir .
Tanrı
bizim için ne yapıyor? Tanrı'nın bizim için yaptığı basit, kendiliğinden,
aydınlatıcı ve tatmin edicidir. Koşulsuz ve aşkın Şefkatiyle bizi sayısız
kusurdan kurtarır. Allah için ne yapıyoruz? Tanrı için yaptıklarımız da basit,
kendiliğinden, aydınlatıcı ve tatmin edicidir. Kalbimizin sürekli yükselen iç
çağrısının gücüyle, O'nun Gülümsemesini, engin Yaradılışımızın neşe
Gülümsemesini uyandırmaya çalışıyoruz.
İÇERİDEKİ
DÜNYA DIŞARIDAKİ DÜNYA
Dartmouth
Koleji, Hannover, New Hampshire, ABD
kolej
salonu
11
Ocak 1974
Sevgili
sonsuz Gerçeği ve Işığı arayanlar, iki dünya üzerine kısa bir konferans vermek
istiyorum: içerideki dünya ve dışarıdaki dünya, iç dünya ve dış dünya.
Dış
dünyanın sakinleri: acı verici şüpheler, bol korku ve boğucu kıskançlık. İç
dünyanın sakinleri: çiçek açan inanç, yükselen cesaret ve ışıltılı aşk.
Şüpheler,
içimizdeki evrensel Kardeşi yok eder.
Korku,
içimizdeki Heavenly Dreamer'ı yok eder.
Kıskançlık,
içimizdeki aşkın Aşık'ı yok eder.
Bir
Kardeş olmadan, vücudumuz çaresizdir.
Dreamer
olmadan aklımız umutsuzdur.
Aşık
olmadan kalbimiz kısırdır.
İnanç,
içimizdeki ilahi arayıcıya ilham verir.
Cesaret
içimizdeki ebedi hizmetkarı besler.
Aşk,
içimizdeki ölümsüz koşucuyu tatmin eder.
İçsel
inancımızla, Tanrı'nın Kalbinin kapısını çalıyoruz.
Karşı
konulamaz cesaretimizle, Tanrı'nın Kalbi'nin odasına güvenle giriyoruz.
Yüce
ve saf sevgimizle Tanrı'nın Kalbi'nin odasına koşar ve Tanrı'nın Tahtı'nın
yanında özel bir yer alırız.
İki
dünya: dış dünya ve iç dünya. Dış dünya sürekli talep ediyor. Taleplerinin sonu
yok. Talepleri karşılanmayınca dış dünya beklemeye başlar. Beklentileri karşılanmayınca
dış dünya hüsrana uğrar ve etrafındaki her şeyi yok etmek ister.
İç
dünya talep etmez, beklemez. İç dünya sadece kabul eder. İnsanları oldukları
gibi kabul eder. Onları kabul ettikten sonra ya dönüştürmeye ya da
gerçekleştirmeye çalışır. Her insanın kusurları ve sınırları vardır. İç dünya,
sınırlarımızı bolluğa, kusurlarımızı mükemmelliğe dönüştürmeye çalışır. Ayrıca
her insanın içinde umut, hayal ve vaat gibi ilahi nitelikler vardır. İç huzur
umudumuzu yerine getirir, hayalimizi gerçekleştirir ve sözümüzü yerine getirir.
umudumuz nedir? Umudumuz iyi ve ilahi olmaktır. Hayalimiz nedir? Hayalimiz,
Sonsuz'un enginliğine girmek ve Sonsuz'un kendisi olmaktır. Sözümüz nedir?
Sözümüz, burada cennetin krallığını yaratmaktır. İç dünya bize yardım eder, bize
ilham verir, enerji verir ve sonunda Tanrı'nın seçtiği Saat'te vaatlerimizi
yerine getirir.
Dış
dünyada en yüksek başarı akıldır. Üç tür zihin vardır: fiziksel zihin,
entelektüel zihin ve sezgisel zihin. Fiziksel zihin kaba fiziksel bilinçle
ilgili ve onun tarafından kontrol edilen zihindir, sadece fizikselin içinde ve
aracılığıyla işleyen zihindir. Entelektüel zihin, araştırma nesnesiyle ayrılmaz
bir şekilde bütünleşmeden her şeyi ve herkesi uzaktan analiz eden ve araştıran
zihindir. Sezgisel zihin, en hızlı geyik gibi koşan zihindir. Anında bir şeyin
içine girer ve Allah'ın kendisine verdiği, etrafındaki her şeyle birlik
hissetme yeteneği sayesinde onun özü haline gelir.
Çoğumuz
böyle sezgisel bir zihne sahip değiliz ama onu geliştirmeye çalışıyoruz. Dua ettiğimizde
ve meditasyon yaptığımızda, yavaş yavaş sezgisel bir zihin geliştiririz.
Böylesine sezgisel bir zihnin gelişmesiyle, bereketli bir farkındalık hasadının
büyüdüğü içsel alemlerimize ücretsiz erişim elde ederiz. Farkındalık, hâlâ
karanlık, kirli, çabasız ve tamamlanmamış hayatlarımızda Tanrı'nın doluluğunun,
gerçekleşmesinin ve zaferinin şarkısıdır.
İçsel
dünyada en yüksek başarı kalptir - hevesli kalp, vazgeçen kalp, ebediyen aşkın
kalp. Çabalayan kalp yukarı, daha yükseğe, daha da yükseğe, en yükseğe
tırmanmak ister ve tırmanarak etrafındaki dünyayı aydınlatır. Teslim olan kalp,
varlığını her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde hazır bulunan
Tanrı'nın, İçsel Pilot'un İradesine sunar. Feragat eden kalp, bunun büyük
Okyanus - Tanrı ile birleşmesi gereken küçük bir damla olduğunu bilir. Bu
Okyanus karşısında vazgeçerek bireyselliğini ve kişiliğini kaybetmez. Aksine,
Okyanusun kendisinin bireyselliğini ve kişiliğini kazanır. Okyanusla birleşen
küçücük bir damla, güçlü bir Okyanus olur. Daima aşkın kalp, ilerlememizin ve
başarımızın sonu olmadığını bilir. Bugünün hedefi, yarının başlangıç
noktasıdır. Ve yarının hedefi, bir sonraki günün başlangıç noktası olacaktır,
çünkü Tanrı'nın Kendisi sonsuz bir şekilde ilerler ve kendi sonsuz Yüksekliklerini
ebediyen aşar.
İç
dünya ve dış dünya el ele gidebilir ve sonunda el ele gidecektir. Ancak ruhsal
yolculuğun başlangıcında önceliklerimizi değiştirmemiz gerektiğini bilmemiz
gerekiyor. Yani artık dış dünyaya değil iç dünyaya azami dikkat göstermemiz
gerekiyor. Dış ortama içeriden gitmemiz gerekiyor, tersi değil. İç dünyada
iyice yerleştikten sonra, dikkatimizi tekrar dış dünyaya çevirebiliriz. Önce iç
dünyaya azami dikkat göstereceğiz, sonra yavaş yavaş dış dünyaya, sonunda her
iki dünyayı da eşit ve aynı anda sevip hizmet edinceye kadar. İç dünyada
edindiğimiz ilahi gücümüzle dış dünyada tam olarak yerleştiğimizde, hem iç hem
de dış dünyayı başarılı bir şekilde birleştireceğiz.
İç
dünya tohumdur. Dış dünya bir banyan ağacıdır. Önce tohuma dikkat etmeliyiz.
Tohum filizlendiğinde sonunda bir banyan ağacına dönüşür. Tohum olmadan ağaç
oluşamaz ve ağaç olmadan da tohumdan beklentilerimiz asla gerçekleşemez. Yani
başlangıçta tohum önemlidir. Sonuçta ağaç önemlidir, çünkü o ilahi kaynaklardan
büyümüştür.
İç
dünya ruh, dış dünya ise bedendir. Beden olmadan ruh tezahür edemez. Ama ruh
olmadan beden farkında olamaz. Ruha dikkat eder ve içsel varlığımızın ruhun
ışığıyla dolmasına izin verirsek, o zaman başarılı bir şekilde dış dünyaya
girebilir ve onun karanlığını, pisliğini ve kasvetini aydınlatabiliriz. Dış
dünya aydınlandığında, iç dünya ile uyumlu, yakın bir ilişki içinde olabilir.
Dış
dünya attır. İç dünya bir binicidir. At, sahibi olan biniciyi amaçlanan hedefe
taşımalıdır. Atı harekete geçirecek, harekete geçirecek ve onu amaçlanan hedefe
yönlendirecek bir binici yoksa, at hedefe doğru çok yavaş yürür, eğer yürürse.
Bu yüzden binici, beden olan atın yardımına, atın da ruh olan binicinin
rehberliğine ihtiyacı vardır.
Sıradan
yaşamda, ne kadar maddi zenginliğe sahip olursak olalım, ne kadar dış güç
kullanırsak kullanalım, tatmin olmayacağız. Ne yaparsak yapalım, ne söylersek
söyleyelim veya ne başarırsak başaralım, günümüzün modern dünyasında tatmin
bulunamıyor. Ama bugünün başarısızlığı hayatımızın kalıcı bir gerçeği değil,
olamaz. İç dünyanın ışığı şekillenip ön plana çıktığında, fedakar aklımızı ve
teslim olmuş kalbimizi tatmin otomatik olarak aydınlatır. Hayatımızdan
istediğimiz tatmindir, ne eksik ne fazla. İç dünyamıza dalmak ve dış dünyaya iç
dünyamızdan yaklaşmak şartıyla bu tatmini mutlaka yakalarız.
İç
dünyaya girelim ve iç dünyanın dolgunluğunu, Eldorado'sunu ön plana çıkaralım
ve onu dış dünyayla paylaşalım. Bugün, tatmin etmeyen veya tatmin etmeyen bir
deneyim yaşıyoruz. Ama yarın, arzu edersek kesinlikle tatmin edici ve tatmin
edici bir Kutsallık ve Ölümsüzlük deneyimine sahip olabiliriz. Ne için
çabalıyoruz? Biz sadece En Yüksek'e, İlksel'e, En Yüce Mutlak'a talip oluruz.
Nasıl talip oluruz? Sürekli kendimizi teslim ederek amaçlıyoruz. Bugünün
özverisi, yarının Tanrı oluşudur.
SEN
New
York Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
meyer
salonu
12
Ocak 1974
Tanrı'yı
özlüyorsun.
Tanrı'ya
ihtiyacın var.
Senin
Tanrın var.
sen
bir tanrısın
Tanrı'dan
yoksunsun ve Tanrı'ya ihtiyacın var.
Hayati
içindeyken, Tanrı'dan yoksunsun.
Kalbinizdeyken,
Tanrı'ya ihtiyacınız var.
Yaşamsal
talepleriniz, Tanrı tarafından seçilen Saat'tir.
Kalbin
sadakatle bekliyor
Tanrı'nın
Seçtiği Saat.
Yaşamınız
Tanrı'nın kapısını çaldığında, cevap yoktur. Sinirli, Tanrı'nın kapısını kırarsın.
Ah, ne yazık ki, Tanrı odasında değil. O başka bir yerde.
Allah
kalbinizin kapısını çalıyor. Hemen cevap veriyorsun. Allah senin mübarek başını
korusun. Allah teslim olmuş kalbinizi kucaklıyor.
O'nun
engin Yaradılışına hükmedecek Tanrı'dan yoksunsunuz.
Küçük
dünyanı özgür kılmak için Tanrı'ya ihtiyacın var.
Tanrınız
var ve siz Tanrısınız.
Yukarıya
bakabilmeniz için Tanrınız var.
Sen
Tanrı'sın, böylece dalabilirsin.
Allah'ın
var, bu yüzden dünya seni seviyor.
Sen
Tanrı'sın, bu nedenle evrensel bilincini yalnızca sen genişletebilirsin,
yalnızca sen her zaman aşan yüksekliğini aşabilirsin.
Senin
Tanrın var. Senin derinliğin, deniz gibi, gözlerin, ondan bahset.
sen
bir tanrısın Güneş kadar büyük kalbin bunun kanıtıdır.
Senin
Tanrın var. Güçlü vücudun bunu kanıtlayabilir.
sen
bir tanrısın Sessiz ruhunuz bunun kanıtıdır.
Tanrınız
var, bu yüzden ölüm önünüzde eğiliyor.
Sen
Tanrı'sın, bu yüzden Ölümsüzlük sana sahip çıkıyor.
Tanrınız
var, bu yüzden her zaman harikasınız.
Sen
Tanrı'sın, bu yüzden şaşmaz bir şekilde iyisin.
Tanrı'yı
özlüyor musun?
O
zaman ilk arkadaşın günaha
İkinci
arkadaşın hayal kırıklığı
Üçüncü
arkadaşınız yıkımdır.
Tanrıya
ihtiyacın var mı?
O
zaman ilk arkadaşın aşktır
İkinci
arkadaşın bağlılıktır
Üçüncü
dostun feragattir.
Senin
Tanrın var.
İlk
arkadaşın arzudur
İkinci
arkadaşın kurtuluştur
Üçüncü
arkadaşınız farkındalıktır.
sen
bir tanrısın
İlk
arkadaşın ifşadır
İkinci
arkadaşın tezahürdür
Üçüncü
arkadaşınız mükemmelliktir.
Tanrı'yı
özlüyor musun? Dikkat olmak.
Tanrıya
ihtiyacın var mı? Umut.
Senin
Tanrın var. Başka kime ihtiyacın var? Hiç kimse!
sen
bir tanrısın Kimin sana ihtiyacı yok? Böyle bir şey yok!
Herkesin
sana ihtiyacı var çünkü sen varsın
Tanrı'dır
ve siz Tanrı'sınız.
sen
bedensin
Sen
hayatiydin
sen
akılsın
sen
kalpsin
Sen
ruhusun, sahip olduklarının ruhu
ve
sen nesin
Sahip
olduğun şey kocaman bir kalp.
Sen
ışık saçan bir ruhsun.
Tanrı'yı
özlüyorsun.
Tanrı'ya
ihtiyacın var.
Senin
Tanrın var.
Tanrım
sen
KENDİ
ARAŞTIRMA
Connecticut
Üniversitesi, Stors, Stors
Connecticut,
ABD
Aziz
Thomas Aquinas Kilisesi
14
Ocak 1974
Sevgili
sonsuz Gerçeği arayanlar, hepimiz arayış içinde olduğumuza göre, Tanrı Kayığın
içindeyiz. Allah'ın Kayığı bizi Kader'e taşıyor. Bugün kendi kendine sorgulama
üzerine kısa bir ders vermek istiyorum. Burada çoğumuz öğrenciyiz. Kesin olmak
gerekirse, hepimiz öğrenciyiz. Bazıları üniversitede okuyor, bazıları da dış
dünyada ya da iç dünyada okuyor. Sınavlarımızı geçmek için çok çalışıyoruz.
Öğretmenlerimiz ve profesörlerimiz açık fikirli olmak için çok çalışıyorlar.
Dünyevi
bir öğretmenin bizi incelemesi gerektiğinde, çoğu zaman gururu bir istekle ona
döner. Öğretmen adına bizi test etmek istiyor. İlahi Öğretmen olan Tanrı bizi
sınamak istediğinde, Merhameti O'na döner. Bizi Allah adına imtihan etmek
istiyor. Dünyevi öğretmen, gururunun teklifini memnuniyetle kabul eder. İlahi
Öğretmen, Şefkatinin teklifini hemen kabul eder.
Dünyevi
bir öğretmen tarafından sınava girdiğimizde ya geçeriz ya da başarısız oluruz.
Ama ilahi Üstat tarafından sınandığımızda asla başarısız olmayız. Neden? Asla
başarısız olmayız çünkü ilahi Üstat hem sınav yapanımız hem de kişisel
rehberimizdir. Sınavda ne soracağını bize bizzat kendisi öğretiyor. Doğal
olarak, asla başarısız olmayız. Başlangıçta, O bize sadakatle, sürekli olarak
ve koşulsuz olarak öğretir. Sonra bizi açıkça imtihan eder ve O'nun bütün
imtihanlarından zorlanmadan geçeriz.
Kendini
keşfetme ve kurnazlık birbirine tamamen yabancıdır. Sürekli bıçak
noktasındalar. Kurnazlık kendi kendini incelemekten nefret eder. Kendini
sorgulama mükemmelliği sever, mükemmellik kendini sorgulamanın gururudur.
Kurnazlık ters yönde çalışır. Kendini sorgulama, mükemmellik hedefine doğru
ilerler. Kurnazlık yolculuğunun sonunda talihsizlikle el sıkışır. Ve önünüzdeki
yolculuğun sonunda Yüce Kılavuz Tanrı, kendini keşfetmeyi bir çelenkle
taçlandırır.
Kendi
kendine çalışma, daha yüksek dünya ve iç dünya için çabamızdır. Üst Dünya
ölümsüz Işıktır. İç huzur sonsuz Huzurdur. Işık bize Gerçeğin yüzünü gösterir
ve sonra bizi Gerçeğin bedenine dönüştürür. Huzur bizi Gerçeğin bedenine
dönüştürür ve sonra bize Gerçeğin yüzünü gösterir. Işık, Barış'a şöyle der:
“Kardeş, senin Genişlemene ihtiyacım var. Sahip olduğunuz ve olduğunuz şey,
Sonsuzluğun Kapsamıdır. Barış, Işığa hemen yanıt verir: “Kardeş, benim
Genişlemem eşit derecede senin. Sahip olduğunuz ve olduğunuz şey Aşkın
Yüksekliktir. Işığına ve Yüksekliğine ihtiyacım var." Ölümsüz Işık,
“Kardeşim, al onları. Işığım ve Boyum eşit derecede senindir. Al onları".
Bizden
farklı olarak, Tanrı sürekli Kendini inceler. Kendimizi inceleme konusunda
isteksiziz ama Tanrı Kendisini her an incelemeyi sever. Merhametinin insanlığın
kalbinde yeterince etkili çalışıp çalışmadığını görmek için Kendini inceliyor.
Bizden farklı olarak, Tanrı Kendisini her an mükemmelleştirmeyi sever. Yalnızca
O'na duygulu gülümsememizi sunabildiğimizde Kendisini mükemmel hisseder.
Sayısız şey için Tanrı'ya dua ediyoruz, ama içten içe O bizden tek bir şey
istiyor: bir gülümseme, duygusal bir gülümseme.
Kendini
keşfetme ve Tanrı'yı keşfetme bir ve aynıdır, ancak genellikle iki farklı yönde
çalışırlar. Tanrı'nın ifşasında, sonlunun kalbinde haykıran sınırsız Sonsuzluğu
görüyoruz. Kendini keşfetmede sonlunun Sonsuzun ruhu aracılığıyla gülümsediğini
görürüz.
Kendini
sorgulama bizi özdenetime götürür. Otokontrol, kendimize hakim olmamızı sağlar.
Kendine hakim olma cehalet denizinin reddi ve aydınlanma gökyüzünün
olumlanmasıdır. Kendini keşfetme yolculuğumuzun başlangıcıdır. İlk Hedefimiz
kendimizi keşfetmek. İkinci Hedefimiz Allah'ın vahyidir. Üçüncü ve son Hedefimiz
Tanrı'nın tezahürüdür. Tanrı-vahiy ya da Tanrı-idraki, Tanrı-ifşası ve
Tanrı-tezahürü — bunlar bizim ruhsal evrimimizin merdiveninin üç basamağıdır.
Sabahın erken saatlerinde Toprak Ana, Cennet Baba'ya ilk hediyesi olarak
Tanrı'nın farkındalığını sunar. Öğle vakti, Toprak Ana ikinci hediyesi olarak
Cennet Baba'ya Tanrı'nın ifşasını sunar. Ve akşam Toprak Ana üçüncü ve en büyük
armağanı olarak Tanrı'nın Tezahürünü Cennet Baba'ya getirir.
Aşkın'ı
arayan tüm kişiler, yeteneklerine ve alıcılıklarına göre Hakikat, Barış, Işık
ve Mutluluk alırlar. Herkes manevi yolculuğa yeni başlayan bir arayıcı olarak
başlar. Acemi bir arayıcı vücudunu incelediğinde aptal bir eşek bulur. Hayati
organını keşfettiğinde kuduz bir fil bulur. Zihnini incelediğinde huzursuz ve
yaramaz bir maymun keşfeder. Ve kalbini incelediğinde zayıf bir karınca bulur.
Samimiyeti onu görür ve hisseder. Ancak yolculuğunun sonunda samimiyeti başka
bir şeyi görmesini ve hissetmesini sağlar. Vücudunu inceler ve bir Saflık
denizi keşfeder. Yaşamsalını keşfeder ve bir ilahi Güç denizi keşfeder. Zihnini
inceler ve sonsuz bir Huzur denizi keşfeder. Kalbini arar ve Işık ve Zevkin
sonsuz genişlemesini keşfeder.
SEÇENEK
Maryland
Üniversitesi, College Park, Maryland, ABD
batı
kilisesi
16
Ocak 1974
Sevgili
arayıcılar, sevgili kız ve erkek kardeşler, en yüksek ilksel Hedefe giden
sevgili adaylar, seçim üzerine bir konferans vermek istiyorum. İlk seçimi kim
yaptı: Tanrı mı yoksa ben mi? Zihnim, Tanrı'yı seçenin ben olduğumu düşünüyor.
Kalbim, Tanrı ve benim aynı anda birbirimizi seçtiğimizi hissediyor. Ruhum
biliyor ki, ben O'nu seçmeyi düşlemeden çok önce, beni ilk seçenin Tanrı
olduğunu.
Her
insan seçer. Emirlerine itaat etmek için insanlığı seçer. Tanrı'nın içten
dualarını dinlemesi için Tanrı'yı seçer. İnsandaki hayvan, yaşamı yok etmeyi
seçer. Bir insandaki insan, dünyayı tanımayı seçer. İnsandaki İlahi, Tanrı'yı
\u200b\u200bgerçekleştirmeyi seçer. İnsandaki Yüce, mükemmel Mükemmelliği
seçer.
Dünyanın
bize ihtiyacı olmadığını, dünyanın bizim ışık bilgeliğimizle ilgilenmediğini
anladığımızda Tanrı'yı seçeriz. Ancak dış dünya bizi hayal kırıklığına
uğrattığında ve sevdiklerimiz bize ihanet ettiğinde gerçekten Tanrı'yı seçmeyi
düşünürüz. Tanrı ölümsüzlüğün nektarını tek başına içmek istemediği için bizi
seçiyor. Tanrı, Aşkın Gerçekliğini tek başına açığa çıkarmak istemediği için
bizi seçer. Allah, Evrensel Birliğini tek başına tecelli etmek istemediği için
bizi seçiyor.
Bedenimiz
dinlenmeyi seçer, zevki seven dinlenmeyi. Hayati olan saldırganlığı, titanik
saldırganlığı seçer. Zihnimiz bilgiyi, ansiklopedik bilgiyi seçer. Kalbimiz
sevgiyi, her şeyi yerine getiren sevgiyi seçer. Ve Tanrı, içimizdeki
mükemmelliği ve dışımızdaki mükemmelliği seçer: farkındalığın içsel
yaşamımızdaki mükemmelliği ve tezahür eden dış yaşamımızdaki mükemmelliği.
Manevi
hayata başlamadan önce dış dünyanın gücünü seçtik. Ancak manevi yaşama
başladığımızda, yalnızca iç dünyanın ışığını seçiyoruz. Manevi hayata
başlamadan önce, dış dünyanın adını ve ihtişamını seçtik. Ancak manevi hayata
başladığımızda, O'nu memnun etmek ve O'nun olmasını istediği şekilde
gerçekleştirmek için Tanrı'nın Kozmik Oyununa çok duygulu ve özverili bir
şekilde katılmayı seçiyoruz.
Manevi
yaşam nedir? Manevi yaşam, Tanrı hakkındaki bilinçli farkındalığımızın yaşamıdır.
Manevi yaşam başka ne anlama geliyor? Manevi yaşam, Tanrı'ya olan sürekli
sevgimizin ve nihai Tanrı'ya dayanmamızın yaşamıdır. Tanrı'yı, Gücün kendisi
olduğu için, Bilgeliğin kendisi olduğu için, Işık ve Barış olduğu için ve hatta
Sevginin kendisi olduğu için değil, O'nunla bir, sonsuza dek bir olduğumuz için
seçiyorum. Tanrı ve ben sonsuza kadar biriz. Sen ve Tanrı ebediyen birsiniz.
Hepimiz sonsuza dek ve ayrılmaz bir şekilde Tanrı ile biriz.
Ben
Tanrı'nın Kalbindeki rüya teknesiyim ve Tanrı, hayatımın Kıyı Gerçeğidir. Bu,
burada ve her yerdeki her arayanın er ya da geç elde edilmesi gereken
farkındalığıdır. Hepimiz ayrılmaz bir şekilde Tanrı ile biriz. Tanrı'yı
seçmemizin başka bir nedeni yoktur. Allah ile birliğimizi idrak edemediğimiz
için cehaletin zevklerine kapılıyoruz. Ama içsel varlığımız uyandığında,
ruhumuz öne çıkar ve dışsal fiziksel zihnimizi, bizim sadece Tanrı'nın seçilmiş
araçları değil, aynı zamanda Tanrı'nın ebedi yoldaşları olduğumuza ikna eder.
Bizim O'na ihtiyacımız olduğu kadar O'nun da bize ihtiyacı var. O Ağaç'tır ve
biz dallar ve yapraklarız. Ve Ağacın gövdesi, dalları ve yaprakları birbirine
muhtaçtır. O bizi tezahürü için seçtiği gibi, bizler de aydınlanmamız için O'nu
seçiyoruz. O olmadan, en yüksek mutlak Yüksekliğimizi idrak edemeyiz. Aynı
zamanda bizsiz, Vizyonunu Hakikatte, Hakikatini Vizyonda tezahür ettiremez .
Yeryüzündeki
her insan, yeteneğine ve alıcılığına göre Tanrı'yı temsil eder. Her insanda ve
her insan aracılığıyla, Tanrı Kendini özel bir şekilde gösterir. Her insan
O'nun için çok önemlidir, çünkü Kozmik Dramında önemli bir rol oynaması için
O'nun kendisi onu seçmiştir. Ama bilmeliyiz ki, Tanrı'yı seçen biz değil, bizi
ilk seçenin Tanrı'dır. Yaratan, Yaratılan'ı yaratır, Yaratılan da Yaradan'a
hayranlık duyar. Yaratmak Yaradan'ın seçimidir ve hayranlık Yaratılışın
seçimidir. Yüreğimizin hayranlığı ve hayranlığı sayesinde Yüce Kılavuz'la
bilinçli bir şekilde bir oluruz ve O, yeryüzündeki her insanla, her çocuğuyla
bilinçli birliğini O'nun bilinçli ve şefkatli seçimi aracılığıyla kurar.
Görev,
Tanrı'nın en üstün seçimidir. Görevden daha önemli bir şey olmadığını
düşünüyor. Her an Görevini yapar, çünkü Görevini yapmakla sadece yeryüzünün
şuurunu uyandırmakla kalmayıp, aynı zamanda Cennetin Lezzetini yeryüzünün tam
kalbine indirdiğini hisseder.
Biz
Toprak Ana'nın ve aynı zamanda Cennet Baba'nın temsilcileriyiz. Cennet Baba'nın
temsilcileri olarak, ilk ve en önemli seçimimiz, Sevgili Yüce'mize teslim olmak
olmalıdır. Aşkın Gerçekliği yeryüzünde tezahür ettirebilmemiz, kendimizi teslim
etmekle olur. Toprak Ana'nın temsilcileri olarak, bir kuş gibi kanatlarımızı
açmanın, dünyanın etrafında tüm boylam ve enlemlerinde uçmanın değil, dünyaya
bağlı bilincimizi genişletmenin, dünyevi sınırlamaları aşmanın doğrudan
görevimiz olduğunu hissediyoruz. varoluş. Burada, dünyada derinlere inmeli ve
sürekli aşan ve sürekli genişleyen Evrensel Bilince bilinçli olarak
dönüşebilmemiz için ışık ve coşku kanatlarımızı açmaya çalışmalıyız.
Tanrı
seçimini bizi seçerek yaptı, şimdi seçimimizi O'nu seçerek yapalım. Onun seçimi
tezahürün şarkısıdır. Seçimimiz farkındalığın şarkısı. Bugünün farkındalığı
yarının tezahürüdür. Ancak yarının tezahürü, ileriye, yukarıya ve içe doğru
yolculuğun yalnızca başlangıcıdır. Bugün içsel seçimimiz sayesinde ileriye,
yukarıya ve içe doğru hareket ediyor ve seçtiğimiz Kadere ulaşıyoruz. Ancak
bugünün Amacı, yarının daha ileri, daha yüksek ve daha tatmin edici Amacı için
yalnızca başlangıç noktası olacaktır. Sabit bir Hedef yok çünkü hepimiz
gelişiyoruz. Evrim sürecinde sürekli aşan, derinleşen ve genişleyen Hedefe
doğru koşar, uçar ve dalarız. Daha ileriye koşmak, daha yükseğe uçmak ve daha
derine dalmak için yeryüzündeki her arayışçı bilinçli, inançlı, hatasız ve
koşulsuz olarak tek seçimini yapmalıdır.
MEDİTASYON
VE İÇ EĞİTİM
Newark
Üniversitesi, Delaware, Newark, ABD
Smith
Salonu
16
Ocak 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, bu akşam meditasyon ve eğitim
üzerine kısa bir konferans vereceğim. Konu meditasyon ve eğitim olacağı için,
izin verirseniz önce meditasyon yapmak istiyorum. Meditasyonda bana
katılırsanız her birinize son derece minnettar olacağım.
Meditasyon
ve içsel eğitim. Meditasyon geniş bir konudur. Manevi bir insan olarak
meditasyon hakkında bir şeyler biliyorum ve bu konu hakkında saatlerce
konuşabilirim. Ama size tüm içtenliğimle söylemek istiyorum ki, kısacık bir
dakika bile ruhen meditasyon yapabilirsek, meditasyonumuzun sonucu, bu konuda
dünya üzerinde herhangi bir kişinin verdiği herhangi bir dersin etkisini çok
aşacaktır.
Ama
fiziksel zihni ikna etmemiz gerektiğinden konuşur ve dinleriz. Zihnin içindeyiz
ve zihne ait olduğumuzu ve zihne ait olduğumuzu hissediyoruz. Ve eğer öyleyse,
o zaman bazen meditasyon hakkında konuşmak çok önemlidir, ancak en iyi
meditasyon tamamen sessizlik içinde, mutlak sessizlik içinde yapılır.
Fiziksel
zihnimizi ikna etmek istediğimize göre, meditasyonun gerçekte ne anlama
geldiğini bulmaya çalışalım. Ne yazık ki, Batı'da birçok insan meditasyon
hakkında yanlış bir kanıya sahip. Meditasyonun, kendini inkar eden bir hayat
anlamına geldiğini ve meditasyonun günlük ihtiyaçlara uygulanamayacağını
düşünürler. Meditasyonun Himalaya mağaralarında yaşamak isteyenler için,
toplumdan kaçmak isteyenler için olduğunu düşünüyorlar. Ancak tüm bu görüşlerin
asılsız olduğunu söylemek istiyorum. Doğru, etkili ve duygulu bir şekilde
meditasyon yapmayı bilen bir arayıcı, pratik bir kişidir. Meditasyon teorik
değil, pratik ilgi alanıdır. Tanrı'nın Kendisi pratik olduğundan, en yüksek
Gerçeği arayan başka türlü olamaz.
Bu
dünyada ya arzu ederiz ya da arzu ederiz. Her an bize dünyayı kavramak ve ona
hakim olmak ya da dünyayla ayrılmaz bir şekilde bütünleşmek için yeterince
fırsat veriyor. Meditasyon bize tüm dünyayla nasıl bölünmez bir şekilde bir
olacağımızı öğretir. Yüce'ye, ilksel Gerçeğe haykırdığımızda, meditasyon anında
cevaptır. Sınırsız Huzur, sınırsız Işık, sınırsız Mutluluk elde etmek
istediğimizde, meditasyon tek cevaptır. Dünyanın tek bir şeye ihtiyacı var -
Barış, meditasyon tek cevap. Herkes meditasyon yapar. Bana "Hayır,
meditasyon yapmayı bilmiyorum" derseniz, ne yazık ki size katılamıyorum.
Herkes meditasyon yapar ama benimki ile seninki ve onun meditasyon yapma şekli
arasında farklılıklar var. Cennetin ve Yaradılışın en başından beri herkes
meditasyon yapar ama hepimiz yeteneğimize ve algılayışımıza göre meditasyon
yaparız. Tanrı'yı düşündüğümüzde ve Tanrı üzerine meditasyon yaptığımızda, bu
bir meditasyon şeklidir, iyi bir düşünceye değer verdiğimizde ve onu bir an
için bile olsa değer verdiğimizde, bu başka bir meditasyon türüdür. Kendini
genişletmede bize yardımcı olan tek şey meditasyondur.
Batı'da
en çok duadan bahsederken, Doğu'da, özellikle Hindistan'da meditasyondan
bahsediyoruz. Batı'da duanın her şeyi yapabileceğine ve yapacağına inanıyorlar.
Doğu'da, meditasyonun bize her şeyi verebileceğini, meditasyonun her zaman aşan
Ötesi olmamıza yardım edeceğini hissediyoruz. Dua ve meditasyon kalp dostudur.
Meditasyon yaptığımızda, tüm varlığımız tırmanır, hatta daha yükseğe, en
yükseğe ve ilksel Gerçeğe ulaşır. Bu zamanda, kendimizi orijinal Kaynak olan
Yüce'ye sunuyoruz. Duamızla Tanrı ile iletişim kurarız, en yüksek Mutlak
Baba'ya ücretsiz erişim sağlarız. Meditasyon yaptığımızda, zihnimizi sessiz,
sakin, özgür ve dengeli hale getirmeye ve Işığı Yukarıdan sonsuz ölçüde almaya
çalışırız.
Meditasyon
ve dua iki farklı iletişim türüdür, ancak aynı amaca hizmet ederler. Dua
ettiğimizde Tanrı'ya döneriz, O'na tüm ihtiyaçlarımızı ve tüm manevi
umutlarımızı anlatırız. Dua ederken Tanrı'dan istediğimiz her şeyi isteriz; ve
varlığımızdan beri Tanrı'ya sunmak istediğimiz her şeyi dua yoluyla sunarız.
Ancak meditasyon yaptığımızda sessiz kalırız, tamamen sessiz kalırız ve
içimizde ve bizim aracılığımızla çalışması için Tanrı'ya dua ederiz. O emreder
ve biz O'nun tecelli eden İradesini yerine getirmeye çalışırız.
Başlangıçta,
meditasyonumuz sayesinde, Tanrı'nın her şeyi yaptığını görür ve hissederiz ve
bizler sadece birer aracız. Ama zamanla, derinlere indiğimizde, O'nun sadece
Yapan değil, aynı zamanda eylemin kendisi olduğunu ve O'nun yalnızca eylem
değil, aynı zamanda sonucu olduğunu da anlarız. Basitçe söylemek gerekirse,
meditasyon Tanrı'nın bizim için bilinçli ve şefkatli Emirleri, dua ise Tanrı
ile duygusal konuşmamız anlamına gelir. Meditasyon yaptığımızda, Tanrı bizimle konuşur
ve büyük bir özveriyle dinleriz. Dua ettiğimizde Tanrı'ya döneriz ve O çok
şefkatle dinler.
Meditasyon
ve iç eğitim bir ve aynıdır. Meditasyon içsel bir eğitimdir. Değerli bir insan
olmak için tam bir eğitim almalıyız. Değerli bir ilahi varlık olmak için, iç
yaşamda ve dış yaşamda fevkalade özgür olmalıyız. Dış eğitim bize dünyanın ne
yaptığını söyler. İçsel eğitim bize neler yapabileceğimizi söyler. Dış eğitim,
hayatı iyi düzenlememize yardımcı olur. İç eğitim, insan kalbinde Tanrı için
yaşamamıza yardımcı olur. Dış eğitim bir gözlemdir, not edilmiş bir gerçektir.
İçsel eğitim bir deneyimdir, yaşanmış bir gerçekliktir. Dışsal eğitimimizle, en
iyi ihtimalle, Tanrı'nın Kapısını çalabiliriz. İçsel eğitimimiz ile sadece
Tanrı Odasına girmekle kalmayıp Tanrı'nın aşkın Tahtı'na bile oturabiliriz. Dış
oluşum, fiziksel zihnin, yaşamsal ve dünyaya bağlı bilincin doluluğudur. İç
eğitim bir kurtuluş, kurtuluş ve ilahi özgürlük şarkısıdır.
Her
kişinin iki öğretmeni vardır. Ama tıpkı dışsal eğitim ve içsel eğitim olduğu
gibi, dış dünyada da bir öğretmenimiz var ve iç dünyada da bir Öğretmenimiz
var. Dış dünyadaki öğretmen bize “Beni kabul et. Beni kabul etmezsen, en
acınası aptal olarak kalmak zorunda kalacaksın. Bu yüzden beni ne kadar erken
kabul edersen senin için o kadar iyi.” İç dünyadaki öğretmen bize şöyle der:
“Lütfen beni kabul edin, çünkü beni kabul etmezseniz sonsuza kadar eksik
kalacağım. Sen ve ben biriz. Varlığımın bir parçası aydınlanmamış, kasvetli ve
hevessiz kalırsa, o zaman ben de kusurlu kalacağım. Bu nedenle, ey arayan,
senden rica ediyorum, beni kabul et, çünkü senin realitemin Işığını kabul
etmenle tam ve mükemmel olmak istiyorum.
Dış
öğretmen bana, “Beni takip et. Amacını gösterebilirim. Beni takip etmezsen,
hiçbir amacın yok. Sana hedefi sadece ben gösterebilirim, o yüzden beni takip
et." Ama içimizdeki Öğretmen bize şöyle der: “Bana son kez güvenin,
içinizde Cennetin Işığı var. Transandantal Işık sizindir. Ebedi Baba sizin
içindir. Son olarak, ey arayan, sana şu mesajı sunmak istiyorum: Sen yolsun ve
sen Hedefsin. Bana bir kez ve herkes için güven."
DENEYİM
Princeton
Üniversitesi, Princeton,
New
Jersey, ABD
Ortak
Lisansüstü Odası
22
Ocak 1974
Sevgili
Arayıcılar, Sevgili Tanrı Kardeşlerim, içsel deneyim üzerine kısa bir konferans
vermek istiyorum. Manevi yaşamda içsel deneyim kadar önemli ve önemli olan çok
az şey vardır. İçsel bir deneyime sahip olmak, milyonlarca manevi dolara sahip
olmak demektir. İç deneyim, arayanın en değerli hazinesidir. Burada hepimiz
arayış içinde olduğumuz için, hayatımızdaki içsel deneyim çok büyük önem taşır.
İç
deneyim bilinçlidir
Ölümsüzlüğünü
arayan tarafından anlaşılması.
İç
deneyim bilinçlidir
Kendi
Sonsuzluğunun arayıcısı tarafından ifşa.
İç
deneyim bilinçlidir
arayanın
Sonsuzluğundaki tatmini.
İçsel
yaşamda deneyimlememiz gereken üç değer vardır, özlem ve adanmışlık yaşamı. Bu
üç değer şunlardır: Işık, ilahi Işık; Güç, ilahi Güç; ve Barış, ilahi Barış.
Kötü
bir şey yaptıysak sıradan ışık bizi ifşa eder ama ilahi Işık bunu asla yapmaz.
Aksine bizi aydınlatır ve mükemmelleştirmeye çalışır.
İnsan
gücü, bizi başkalarını kırmaya ve yok etmeye, hükmetmeye ve yok etmeye iten
güçtür. İnsan gücü, ayrılığın gücüdür. Ancak ilahi Güç, yaratmak ve inşa etmek
için ilham verir. Bu, birliğin gücüdür.
İnsan
barışı genellikle zorunlu bir uzlaşmadır. Ama ilahi Barış, içimizin
derinliklerinde yaşayan her şeyi kaplayan Bilincin, Evrensel Bilincin
şarkı-mükemmelliğindeki doyumumuzdur.
İlahi
Işığı deneyimlediğimizde, tohum-ruhun içimizde filizlenmeye başladığını
hissederiz.
İlahi
Gücü deneyimlediğimiz zaman, yaşam filizimizin nasıl yavaş, istikrarlı,
hatasız, güvenle ve verimli bir şekilde büyüdüğünü görürüz.
İlahi
Huzuru deneyimlediğimiz zaman, hayatımızın filizlerinde çiçek mükemmelliğinin
çiçek açtığını görürüz.
Ruh,
içsel deneyime ihtiyaç duyduğunda, gerçek arayışçılar oluruz. Ama içsel bir
deneyime ihtiyaç duymadan önce, hepimiz sıradan insanlarız. Ortalama bir
insanın ihtiyaç duyduğu şey ilerlemedir. Ve dış deneyim yoluyla gelir.
Dış
deneyim, insan kalbinin belirsizliğidir.
Dış
deneyim, insan zihninin bir karışıklığıdır.
Dış
deneyim, insan yaşamının olgunlaşmamış halidir.
Dış
deneyim, insan vücudunun kirliliğidir.
İnsan,
kısmen ilahi niteliklerini ve kısmen de insani niteliklerini temsil eder. Ne
yazık ki, bazen hala içinde kalan hayvani niteliklerini bile tanıtıyor.
Yıkım
gecesi bir hayvan deneyimidir.
Aspirasyon
yüksekliği bir insan deneyimidir.
Mükemmellik-ışık
ilahi bir deneyimdir.
Manevi
yaşamda deneyimden çok daha önemli bir şey vardır ve buna farkındalık denir. En
yüksek seviyede deneyimler yaşadığımızda, Ağaç Tanrı'ya dokunduğumuzu veya
dokunmak üzere olduğumuzu hissederiz. Ancak daha yüksek farkındalık
kazandığımızda, sadece Ağaç Tanrı'ya dokunmadığımızı, aynı zamanda ağaca
tırmandığımızı ve nektar meyvelerinin tadını çıkardığımız zirveye ulaştığımızı
da hissederiz.
Tanrı'nın
deneyimi, şüphe duyan zihin tarafından tanınmayabilir ve reddedilmeyebilir,
ancak Tanrı'nın farkındalığı, şüphe ve zihnin yargılama alanını çok aşar. İnsan
aklının gücünün çok ötesine geçer. Farkındalık, insan zihninin dengesini,
inancını ve kesinliğini bozmaması için daha yüksek Kaynak ile sürekli uyum
içinde kalma ve kalma gücüne sahiptir.
Bir
kişinin Tanrı ile ilgili içsel deneyimi, ona Tanrı olma olasılığının
farkındalığını getirir. Yani, bir kişi Tanrı'yı \u200b\u200bbir damla
deneyimlediğinde, er ya da geç Tanrı'nın Enkarnasyonuna dönüşebileceğini
hissetmeye başlar. Tanrı'nın insandaki deneyimi, Tanrı'ya Kendi Mazhar-Işığının
mükemmelliğinin sadece mümkün ve mümkün değil, aynı zamanda kaçınılmaz olduğunu
hissettirir. İnsanda Tanrı bir rüyadır. Bu deneyime hem insan hem de Tanrı
tarafından ulaşılır. Tanrı'da insan bir gerçekliktir. İnsan ve Tanrı bu
deneyimi aynı anda alırlar.
Tanrı
ile insan gülümser. Mükemmelliğin, aşkın Mükemmelliğin gülümsemesiyle gülümsüyor.
Tanrı insanla çağırır. Çok eski zamanlardan beri insan kalbinin içinde olan bir
çağrı ile dua ediyor.
Tanrı'nın
deneyim-Merhameti ve insanın deneyim-özgürlüğü birbirinden ayrılamaz. Allah'ın
Rahmeti indiğinde, cehalet ağları kırılır ve insanın kurtuluşu yeşerir.
İçsel
bir deneyim yaşadığımızda, sıradan insan bilgisinden daha yüksek, daha derin,
daha duygulu ve daha verimli bir şeyi kendiliğinden biliriz. İçsel deneyim bize
Hedefe nasıl koşacağımızı, daha yüksek ve daha derin Gerçekliğimizi nasıl keşfedeceğimizi
öğretecek. Başka bir içsel deneyim bize, dışsal zihnimizin dış dünyada
kavradığı her şeyi nasıl unutacağımızı öğretecek: tanrısal olmayan,
aydınlanmamış, umut vermeyen ve tamamlanmamış her şey. Bizi tatmin eden her
şeyi sürekli gelişen deneyimlerimizden öğreneceğiz. Hayal kırıklığı yaratan ve
yıkıcı olan her şeyi unutacağız. Her gün, içsel deneyim yoluyla, en yüksek
Gerçeği kavrama ve zihnimizin yanlışlıkla Gerçek sandığı birçok düşmanca ve
ilahi olmayan şeyi unutma fırsatına sahibiz.
Öğrenme
ve unutma sürecinde, hem iç hem de dış yaşamda mükemmelliğe ulaştığımız bir an
gelir. Bugünün deneyimi yarının farkındalığı olur. Arayanın içsel deneyimi,
daha önemli, daha önemli bir deneyim olan Tanrı'yı idrak etmenin habercisidir.
Sonra yarının farkındalığı bir sonraki günün mükemmelliğine dönüşür. Kozmik
merdivenin birinci basamağı deneyim, ikinci basamağı farkındalık ve üçüncü
basamağı mükemmelliktir.
Acı
çekerken ve ayrıca neşeli bir ruh halindeyken dışsal deneyimlerimizi
başkalarıyla paylaşabiliriz. Bir şeyden gurur duysak da, içimizde bir acı
hissetsek de, bu deneyimleri kolayca paylaşabiliriz. Ama içsel deneyimlerimizi
başkalarıyla paylaşırsak, kendi başımıza yalnızca onları çalan bir şüphe
getiririz. Aklımıza ve kalbimize şüphenin girmesine izin verdiğimiz anda
ilerlememiz durur. Arayan hiç kimse, içsel deneyimlerini zamanından önce
başkalarıyla paylaşırsa ilerleyemez. Ancak arayan kişi en yüksek Yüksekliğe
ulaştığında veya en azından manevi yaşamda sağlam ve kalıcı bir şey elde
ettiğinde, bu deneyimlerin ilhamını ve aydınlanmasını kaybetme riskini almadan
deneyimlerini başkalarıyla paylaşabilir. O zaman elbette bu deneyimler
arkadaşlarına ilham verecek ve onları aydınlatacaktır.
Bir
insan, aspirasyon hayatı boyunca yüzlerce ve binlerce deneyim yaşayabilir.
Ancak iki ya da üç önemli deneyim, arayan kişinin En Yüksek'i, Mutlak'ı idrak
etmesi için fazlasıyla yeterlidir. İçsel deneyimlerimize dikkat etmeliyiz, bu
derin deneyimlerin gerçek olup olmadığını bilmemiz gerekiyor. Bir arayışçı bir
deneyim elde ettiğinde, daha derin ve daha yüksek bir deneyim elde etmek ve
önceki deneyiminin gerçek anlamını öğrenmek için o deneyimin derinliklerine
inmesi gerekir. Ya da ruhsal bir Üstadı varsa, Üstat ona deneyimin gerçek
anlamını açıklayabilir.
Yolculuğumuza
bir istekle başlayalım. Eğer samimi bir özlemimiz varsa, kesinlikle içsel
deneyimler yaşarız ve o zaman aydınlanmamız uzun sürmez. Ve farkındalık
netleştiğinde, mükemmel Mükemmellik kesinlikle dünyadaki özlem hayatımızda
çiçek açacaktır. Cennetin Krallığını dünyaya getirmek için çabalamalıyız.
Mükemmelliğe dönüştüğümüzde, Yüce Mutlak Yüce'nin Kalbine daldığımızda, Cennet
Alemi otomatik olarak yeryüzüne iner.
KALP
Pensilvanya
Üniversitesi, Philadelphia,
Pensilvanya,
ABD
Rittinhouse
Oditoryumu
22
Ocak 1974
Sevgili
Aşkın Gerçeği arayanlar, tek Aşkın Ruh'un sevgili kız ve erkek kardeşleri, bu
akşam kalp üzerine bir konferans vermek istiyorum.
Philadelphia'daki
tüm arkadaşlarıma, tüm ruhani kardeşlerime Özgürlük Çanı'nın her arayışın
kalbinde çaldığını söylemek istiyorum. Burada, Philadelphia'da gördüğümüz
Özgürlük Çanı'nın büyük bir çatlağı var ve bu nedenle olması gerektiği gibi
çalmıyor. Ama içsel yaşamımızda Özgürlük Çanı mükemmel bir şekilde çalar. Her
insan, her gün içindeki zili dinleyip dinlememeye karar vermekte özgürdür. Bu
çan çok eski zamanlardan beri her insan ruhunda çalıyor, ruha Tanrı'nın Kozmik
Dramına katılması için ilham veriyor ve hızla, hatta daha hızlı, tüm gücüyle
Hazineli Hedefe doğru koşuyor.
Sevgi
dolu bir kalbe, hevesli bir kalbe, ilham veren bir kalbe, aydınlatan bir kalbe
ve tatmin edici bir kalbe sahibiz. Sevgi dolu kalbimizle tüm dünyayı
selamlıyoruz. İlahi vasfın en yüksek zirvesine talip olan yüreğimizle
tırmanırız. İlham veren kalbimizle, sadece kendi içimizdeki dünyaya değil, aynı
zamanda dışarıdaki dünyaya - Tanrı'nın tüm Yaradılışının dünyasına - ilham
veriyoruz. Aydınlatıcı kalbimizle cehaletimizi, karanlığımızı, kusurluluğumuzu
ve bağımlılığımızı aydınlatırız. Doyurucu yüreğimizle, içimizdeki Hayalperest
Tanrı'yı, içimizdeki Oyuncu Tanrı'yı, içimizdeki Seven Tanrı'yı ve içimizdeki
Yüce Sevgili Tanrı'yı tamamlarız.
Ayrıca
sevgi dolu yüreğimizle Tanrı'nın İradesine kayıtsız şartsız teslim olabiliriz.
Kalkınan kalbimizle, Tanrı'nın Enkarnasyonuna dönüşebiliriz. İlham veren
kalbimizle, Tanrı'nın Mesajlarını dünyanın boylamına ve genişliğine
yayabiliriz. Aydınlatıcı kalbimizle, içsel tanrısallığımızı dış düzlemde
tezahür ettirebiliriz. Ve tatmin edici yüreğimizle, aynı anda hem Yaratıcı
Tanrı'yı hem de Yaratan Tanrı'yı tatmin edebiliriz. Tatmin eden kalbimiz, Yüce
Olan'ın kanatları üzerinde süzülen, kayıtsız şartsız teslim olmuş bir kalpten
başka bir şey değildir.
Manevi
hayata başlarken, aynı zamanda maneviyatlı bir kalbe, barışçıl bir kalbe ve
neşe dolu bir kalbe sahip olduğumuzu anlarız. Özlem yaşamımızın her anında
ruhsallaşmış bir kalbe ihtiyacımız var. Onsuz en ufak bir içsel ilerleme
sağlayamayız. Huzurlu bir yüreğe ihtiyacımız var çünkü hayatımızda huzur
olmadığında kalıcı bir tatmin olmuyor. Hazzın kalbine ihtiyacımız var çünkü o bizim
ilahi dolgunluğumuzun ve sonsuzluğumuzun kaynağı. Rapture'dan geliyoruz,
Rapture'da yaşıyoruz ve yolculuğumuzun sonunda Rapture'a dönüyoruz.
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante…
Manevi
hayata yeni başlayan biri nasıl manevi bir kalbe sahip olabilir? Güneş batmaya
başladığında akşam gökyüzüne bakmasını sağlayın. Acemi arayıcı gökyüzüne
baktığında, batan güneşe derinden kapılır, duygulu kalbi ön plana çıkar. Yeni
başlayan birinin huzurlu bir kalbe ihtiyacı varsa, okyanusun derinliklerinde,
yaşam okyanusunda konsantre olmasına, meditasyon yapmasına ve tefekkür etmesine
izin verin. Ve eğer mutlu bir kalbe ihtiyacı varsa, bırakın okyanusun yüzeyine
baksın ve içsel benliğinin okyanusun dalgalarıyla uyum sağlamasına izin verin.
Kalp
bizim için en mahrem ve hayatımızdaki en önemli şeydir. Fiziksel kalbimiz bizi
yüzüstü bıraktığında, Sonsuzluk perdesinin ötesine geçer ve ölürüz. Benzer
şekilde, manevi hayatta, arzu kalbimiz bizi yüzüstü bıraktığında, burada
dünyada yaşarken bile ölüm dünyasında yaşayacağız. Tıp bilimi, fiziksel kalbin
sol taraftaki göğüste yer aldığını söylüyor. Bazı manevi Üstatlar, manevi
kalbin sağ tarafta olduğuna inanırken, diğerleri onun merkezde olduğunu söyler.
Ayrıca alnın ortasında ve kaşların biraz yukarısında yer aldığına inananlar da
vardır. Doğal olarak, bu manevi Üstatlar manevi kalple ilgilenir ve her biri
kendi yolunda haklıdır. Her biri kendi içsel ışığına ve içsel bilgeliğine göre
kalbini açtı.
Kalbin
alnın ortasında ve kaşların biraz yukarısında olduğu söylendiğinde elbette
şaşırır ve biraz rahatsız oluruz. Göğsün sol tarafında mı yoksa sağ tarafında
mı olduğu bizim için belki o kadar önemli değil. Ama kalbin iki kaşın arasında
olduğu söylendiğinde, doğal olarak, bir kafa karışıklığı denizine gireceğiz.
Ama kalbin orada olduğuna inananların kendilerine göre kesinlikle haklı
olduklarını söylemek istiyorum, çünkü burası sezgimizin, sezgisel ışığımızın
kaynağı. Kalp ışık demektir. Nerde ışığın varlığını hissedersek, en ufak bir
tereddüt etmeden, burası kalptir diyebiliriz, çünkü kalp ve nur bir ve aynıdır.
Kalbin
iç ailemizin en yüksek veya en mükemmel üyesi olmadığını bilmemiz gerekir. Ruh
en yüksek temsilcidir, çünkü ruhun kendisi ışıktır. Ruhta hiç karanlık yoktur.
İnsan kalbi ruhtan ışık alır ve bu yüzden ruh daha yüksektir. O, kalbin nur
kaynağıdır. İnsan kalbi, ruhun nuruyla özdeşleşirken, akıl için bunu yapmak son
derece zordur. Bu nedenle, kalp akıldan daha yüksektir. Aynı zamanda zihin
hayati olandan daha yüksektir, çünkü zihin gerçeği ve ışığı arar - bazen
bilinçli, bazen bilinçsizce. Ancak hayati olan, daha yüksek Gerçek ile
ilgilenmez. Hayati olan, ancak onu kendi ilahi olmayan yolunda tatmin ettiğinde
hakikatle ilgilenir. Ayrıca, yaşamsal olan ışıkla en az ilgilenendir ve kaba
fiziksel olan ışık hiç istemez. Binlerce yıl kusurlu ve eksik kalmaya hazırdır.
Manevi
yaşamımıza başladığımızda, bizi Hazine Hedefine götüren iki önemli yol olduğunu
keşfederiz. Yollardan biri zihinsel yoldur, zihnin yoludur; diğeri psişik
yoldur, kalbin yoludur. Her iki yol da bizi Hazine Hedefine götürecek. Ama bir
yol daha kısa ve güvenlidir, o da kalbin yoludur. Zihnin yolunu takip
ettiğimizde şüphe her an üzerimize saldırabilir. Dünyanın bilgisi insan
çabasını aşağı çekebilir. Ama kalbin yolu güneşle dolu. Bu yolu takip eden
arayıcı, Kaderine doğru koşan geyiği her zaman kendi içinde hisseder. Her insan
aklının mı yoksa kalbinin mi daha çok dinlediğini bilmelidir. Kalbin mesajları,
aklın mesajlarından tamamen farklıdır. Amaca bir an önce varmak istediğimiz
için gönül yoluna en büyük ihtiyacımızı hissederiz.
İlk
Gerçekliğe iki yaklaşım vardır: biri bilgi yolu, diğeri sevgi yolu. Kendini
keşfetmek için kalbin yolunu izleyenler, sevginin kendisinin en üstün Bilgi
olduğuna dair güven kazanırlar. Şimdi bilgi ve aşk iki farklı kavram gibi
görünüyor. Akıl bizi bilgiyle besler ve kalp bize sevgi verir. Ama ne kadar
derine inersek, sevgi ve bilginin bir ve aynı şey olduğu o kadar netleşir.
Tanrı her şeye kadirdir, Tanrı her şeye kadirdir, Tanrı her şeye kadirdir. O
her şeydir. Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü bünyesinde barındırır. Ancak
derinlere indiğimizde, bu niteliklerin bizi tatmin etmediğini görürüz.
Tanrı'nın bizi tamamen ve ikna edici bir şekilde tatmin eden tek bir yönü
vardır ve bu yön, Tanrı Sevgisidir. Sevgimizin gücüyle Tanrı'nın sonsuz
Sevgisine geldiğimizde kesinlikle tatmin oluruz. Allah'ı huşu ve huşu içinde
gördüğümüzde veya hissettiğimizde tatmin olmayacağız. Sadece Tanrı'nın Sevgi
yönü sonsuz susuzluğumuzu giderir.
Manevi
yaşamda, iki kalbin birbirinden ayrılamaz bir şekilde bir olabileceğini ve çoğu
zaman öyle olduğunu görüyoruz. Biri arayanın veya öğrencinin kalbidir, diğeri
ise manevi Öğretmen olan Üstadın kalbidir. Bu iki kalp sürekli bir şarkı
söylüyor, bir özveri şarkısı. Gerçek bir mürit, Üstadı ile ilk kez
karşılaştığında, Üstadına verdiği iç ve dış söz şudur: “Senden hiçbir şey
istemiyorum. Ve ben sana Tanrı farkındalığında bana yardım etmen için gelsem
de, sen bana asla Tanrı farkındalığı vermesen bile, sana olan sevgim, sana
bağlılığım ve seninle birliğim her zaman tam ve koşulsuz kalacak. Gerçek bir
arayıcı, bir Üstat'ı kabul ettiğinde birlik kalbini, kendini vermenin kalbini
böyle kullanır. Ve Öğretmenindeki En Yüce Olan'a olan bu sevgi ve bağlılık
sayesinde - İçsel Kılavuz, En Yüce Tanrı, ruhsal mükemmelliğe dönüşecektir.
Spiritüel Öğretmen, içsel rehberlik için kendisine gelen bir öğrenciyi kabul
ettiğinde de kalbini kullanır. Usta özverili yüreğinin gücüyle öğrencisine
şöyle der: “Tanrı için ne yaparsan yap, ben seni zaten kabul ettim. Tanrı'yı
göstermek için hiçbir şey yapmasan bile, seni yine de seveceğim."
Böylece,
öğrencinin kalbi Üstadın kalbi ile bir olur ve ciddi bir söz verir: "Bana
Tanrı'yı idrak etmede yardım edip etmemek sana kalmış, ama ben senin içindeki
Yüce'yi sonsuza kadar sevmeye devam edeceğim." Ve Öğretmen ayrıca bir söz
verir, öğrenciye ruhsallaştırılmış bir söz verir: "Tanrı'nın tezahürüyle
ilgilenip ilgilenmemeniz size kalmış, ama size olan sevgim ve size karşı
özverim sonsuza kadar koşulsuz kalacaktır."
Temiz
bir kalbin her şey olduğunu söylüyorlar. Temiz bir kalbe sahip olmak ne
demektir? Her şeyden önce kalpte kutsallık ve sükunet olmalıdır. Ama bunun
aslında yeterli olmadığını söylemek istiyorum. Saf bir kalp, sürekli yükselen
özlem alevini bünyesinde barındıran bir kalptir. Kalpte En Yüksek'e ulaşmak
isteyen sürekli yükselen bir alev varsa, o zaman bu saflığın kalbidir. Burada
hepimizin bir dereceye kadar saf bir kalbi var. Burada hepimiz arayış içinde
olduğumuza göre, kalbimizde kesinlikle içsel bir özlem alevi var. Sürekli
ruhsal uygulamamız, günlük duamız, meditasyonumuz ve tefekkürümüzle bu iç alevi
beslemeye çalışalım. Yüce Aşkın Amaç , her birimizin derinliklerinde yaşar.
Hedefimiz hiçbir şekilde çok uzakta olamaz, yakındır, yeter ki sürekli ileriye
bakalım, derinlere bakalım ve daha yükseklere bakalım.
Özlem
alevini kalbimizin en ücra köşelerinde hissettiğimiz anda yola çıkarız.
Başlangıç çizgisini geride bıraktıysak, Hedefe ulaşmamız an meselesidir.
Uyanmış olanlar, Sevilen Hedefe herkesten daha hızlı koşabilirler. Uyanma
sürecinde olanlar, Emrin kendilerini beklediğinden emin olabilirler. Ve hala
uyanamayanlar, uyanmakta olan veya çoktan uyanmış olanlar tarafından
alçaltılmasınlar. Manevi yaşam, bir rekabet yaşamı değildir. Eğer rekabet
gerekliyse, o zaman her biri kendi zayıflıkları, kusurları ve sınırlamalarıyla,
kendi bağımlılığı ve ölümüyle rekabet etmelidir.
Düzenli
olarak, inanç ve bağlılıkla meditasyon yaparsak, yalnızca Hedefimize
yaklaşmakla kalmaz, aynı zamanda Hedefin kendisi de bize doğru koşar. Yarı
yolda, Hedef ve koşucu birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için buluşurlar.
Hedefe ulaşan koşucu, mümkün olan en yüksek Gerçeğe ulaşma görevini, görevini
yerine getirir. Ve koşucu ile tanışan Hedef, en yüksek Gerçeğin tezahürünü
yalnızca mümkün ve uygulanabilir değil, aynı zamanda kaçınılmaz kılar. Hakikat
ve koşucu, arzu ve tezahür hayatında kendi rollerini oynadıkça kendilerini
gerçekleştirirler.
ZAMAN
Marlborough
Koleji, Marlborough, Vermont, ABD
Genel
izleyici
25
Ocak 1974
Sevgili
kardeşlerim, sevgili manevi arayışçılar, bu sabah zamanında kısa bir ders
vermek istiyorum.
Zaman
aşktır.
Eğer
zamanı seversek
O
zaman zaman bize bir şey verir
istediğimiz
şey zevk.
Zaman
aşktır.
Eğer
zamanı seversek
O
zaman zaman bize bir şey verir
ihtiyacımız
olan şey neşe.
Zaman
aşktır.
Eğer
zamanı seversek
O
zaman Allah bizden ne kabul ederse
sahip
olduğumuz şey cehalettir.
Zaman
aşktır.
Eğer
zamanı seversek
Sonra
Allah bize
O'nun
sahip olduğu Işık'tır.
Zevk.
Fiziksel düzlemde, yaşamsal düzlemde ve zihinsel düzlemde haz çok az yaşar,
ancak bu kısa yaşam süresi boyunca haz, içimizdeki gerçeği incitir. İçimizdeki
otantik, Tanrı'ya, Hakikat'e, Işığa, Sonsuzluğun Kalbine, Ebediliğin Bedenine
ve Ölümsüzlüğün Ruhuna olan çağrımızdır. Bugünün keyfi, yarının hayal kırıklığı
ve yıkımıyla biter. Yarının hayal kırıklığı ve yıkımı, içsel tanrısallığımızın
tamamen gölgede kalmasıyla sona erer. Bu nedenle, aşkın Gerçeğin gerçek bir
arayıcısı zevkten kaçınmaya çalışır.
Neşe.
Manevi yaşamda neşe çok önemlidir. Sevinç büyür, neşe akar ve neşe yükselir.
Yükselen Ağaç olan Tanrı, sevincimiz, içsel sevincimiz sayesinde büyür. Tanrı,
dans eden Nehir, neşe dolu neşemiz boyunca akar. Tanrı, Uçan Kuş,
sevincimizden, neşemizi aydınlatarak süzülüyor. Bir ruhani arayışçı, neşeli bir
ruh halinde kalırsa, çok hızlı bir ilerleme kaydeder. Sevinç, özlem yaşamına
güven demektir. Sevinç, kendini keşfetmek ve kendini gerçekleştirmektir.
cehalet.
İçimizin derinliklerine indiğimizde, cehaletten başka Tanrı'ya sunacak hiçbir
şeyimiz olmadığını görürüz. Bu cehaleti Allah bizden büyük bir sevinçle, büyük
bir özveriyle ve tamamen kayıtsız şartsız kabul eder. Biz cehalet hayatımızı
Tanrı'ya sunuyoruz ve karşılığında Tanrı bize Kendi güzellik hayatını, doluluk
hayatını, enginlik hayatını veriyor.
Işık.
Işık, kendini ifşa etmektir. Kendini ifşa etme kendini göstermeye, kendini
gösterme kendini mükemmelleştirmeye dönüşür. Kendini mükemmelleştirme ve
Tanrı'yı mükemmelleştirme bir ve aynıdır, iki farklı düzlemde çalışır. Sınırlı
olanın kalbinde kendini mükemmelleştirmeyi gözlemliyoruz. Sonsuz olanın bedeninde
Tanrı'nın mükemmelliğini gözlemleriz.
Zaman
bizim Tanrı ile birliğimizdir, Tanrı ile bilinçli birliğimizdir. İçsel
çağrımızın gücüyle Tanrı ile birliğimizi kurarız. Toprak Ana bize zenginliğini
verir: sabır, fedakarlık ve şefkat. Cennet Baba bize zenginliğini verir: sevgi,
bilgelik ve aydınlanma. Toprak Ana'dan aldıklarımızla kendimizi kurtuluşa
hazırlıyoruz. Cennet Baba'dan aldığımız şeyle kendimizi ilahi görkem için
hazırlıyoruz. Dünyadan aldığımız kurtuluş, Cennetten aldığımız ilahi ihtişam. Kurtuluşa
ulaştığımızda, Sevgili Yüce'mizin Enkarnasyonu haline geldiğimizi hissederiz.
Bize ihtişam bahşedildiğinde, Sevgili Yüce'nin içimizde ve bizim aracılığımızla
oynadığını hissederiz. Sonunda bize Cennetteki Şarkısını, sonsuz Güzellik,
Işık, Melodi ve Uyum Şarkısını söylüyor. İçimizdeki hayvan zamanı bilmekle
ilgilenmez. İçimizdeki insan, zaman diye bir şey olduğunu bilir ama zamana
değer vermez. İçimizdeki Tanrısal, zamanı son derece verimli ve kutsal bir
şekilde kullanır. İçimizdeki Yüce, İçsel Pilot, zamanın yardımıyla burada,
Dünya'daki Düşünü ve Gerçekliğini gerçekleştiriyor.
Bu
dünyada bir çocuğun şeker yemeye bile vakti yok. Genç adamın ders çalışmaya
vakti yok. Genç adamın düşünecek vakti yok. Yaşlı adamın dinlenmeye vakti yok.
Ancak arayıcı, Tanrısının şeker yemeye, çalışmaya, düşünmeye, dinlenmeye vakti
olduğunu bilir. Tanrısının her şey için zamanı vardır. Arayan ayrıca Tanrı'nın
her şeyi yapmak için zamanı olduğunu bilir çünkü zamanın yardımını kabul eder.
Ancak zamanla işbirliği yaparak, hevesli, özverili ve vazgeçmiş çocukları
aracılığıyla her şeyi başarabilir.
İsteksiz
insanlar zamanın desteğini almazlar. Zamanın değerini bilmiyorlar. En önemli
şeyin başarmak için gereken zaman değil, başarı olduğunu düşünürler. Yani
zamanı önemsemezler, zamanı ihmal ederler. Zamanın onları karşı kıyıya
götürecek bir köprü olduğunu anlamıyorlar. Köprüyü kullanmazlarsa ışığın,
huzurun ve mutluluğun sonsuz ölçülerde olduğu karşı kıyıya geçemezler. Ancak
hevesli bir kişi, bir arayış içinde olan, zamanın değerini bilir ve onu
kullanır. Yemek yeme zamanı geldiğinde yer, düşünme zamanı geldiğinde düşünür,
çalışma zamanı geldiğinde ruhani kitapları okur ve dinlenme zamanı geldiğinde
dinlenir. Onun için her gün yeni bir meydan okuma, yeni bir fırsat. Karanlığı,
sınırlamayı, bağımlılığı ve ölümü yenmek için hayatın savaş alanına geliyor .
Uygun zamanda savaşmaya ve dinlenmeye zorlanır. Huzuru, Işığı ve Mutluluğu
Yukarıdan sonsuz ölçüde çağırmak ve içindeki ilahiliği ortaya çıkarıp tüm
dünyaya sunabilmek için ne gerekiyorsa yapmalıdır.
Manevi
hayatta iki tür zaman vardır: dünyevi zaman ve göksel zaman. Dünya zamanı
zaruret, semavî zaman hakikat, zaruret hakikati ise Allah ile sarhoşluktur.
İçimizdeki arayışçı, en büyük ihtiyacının gerçeği ilk elden görmek olduğunu
hisseder. Ve gerçeği gördüğünde, Tanrı sarhoşu olur. Gerçek ise ihtiyacımızın
içine girer ve içimizi ve dışımızı aydınlatarak ihtiyacımızı giderir.
Tanrı-sarhoş
ruh, önce ebedi Gerçeğe ulaşması ve sonra insanlıkta kutsallığa hizmet etmesi
gerektiğinin farkına varır. Önce En Yüksek'e, Mutlak'a ulaşması gerekir ve
ancak o zaman insanlıkta Mutlak'a hizmet edebilir. Böylece Aşkın Gerçekliğe
dönüşebilir. Öte yandan, Tanrı'nın Gerçeği, zaten ebedi olduğu için, her zaman
her şeyi kaplayan Bilincine hizmet etmesi gerektiğini hisseder. Ağaç, doğrudan
görevinin dalların ve yaprakların, çiçeklerin ve meyvelerin ihtiyaçlarını
karşılamak olduğunu hisseder. Bunu yapabilecek yeteneğe sahip olduğunu da
biliyor. Ve Gerçeklik, sonsuz tezahürü ile hemen hizmet etmeye başlar, çünkü gerekli
olana - sonsuz ölçüde Bilince sahip olduğunu bilir. Böylece, bir kişi önce bir
ağaca tırmanır ve sonra meyveyi insanlıkla paylaşmak için aşağı indirirken,
zaten ağacın tepesinde oturan başka biri hemen iner ve meyveyi insanlık
heveslileriyle paylaşır.
Manevi
yaşamda, samimi arayış içinde olan kişi bilir ki, Tanrı tarafından belirlenmiş
bir Saat vardır, Tanrı tarafından belirlenmiş bir Saat. Biz buna Tanrı'nın
Saati diyoruz. Biz bu Saat'i ne yaklaştırabiliriz ne de geciktirebiliriz ama
onun gelişini hızlandırabiliriz. Kendimizi feda etmeye, içimizde sahip
olduğumuz her şeyi her an İlahi Olan'a sunmaya hazır olmamız şartıyla, Tanrı'yı
idrak etme yolumuzu kısaltabiliriz: cehaletimiz, ilahi olmayan ve ilham
vermeyen niteliklerimiz ile hevesli niteliklerimiz.
Vücudumuzda
şu anda veya hiçbir zaman arzu edilmeyen bir nitelik vardır ve o da
uyuşukluktur.
Yaşamsalda
kurtulmamız gereken bir şey var ve bu saldırganlık ya da üstünlük.
Zihnimizde
kurtulmamız gereken bir şey var ve bu şüphe. Başkalarına güvenmiyoruz ve
kendimize güvenmiyoruz. Başkalarına güvenmediğimizde onlara hiçbir şey olmaz.
Günlük deneyimleriyle kendilerini geliştirmeye devam ederler. Her şüpheye
düştüğümüzde acı çeken biziz, çünkü içsel güneşimizi kapatıyoruz. Işığını bol
miktarda sunmaya hazır olan bu güneştir, Aşkın Kutsallığımıza daha yükseğe,
daha yükseğe, daha yükseğe tırmanabilmemiz için içimizdeki özlemin alevini
tutuşturmaya hazırdır.
Ayrıca
kalpte kurtulmamız gereken bir şey var ve bu belirsizliktir. Çoğu zaman
kendimizi çaresiz, umutsuz, işe yaramaz hissederiz. Ancak bu yanlış anlaşılmayı
önemsememek gerekiyor. Hakikat ve Işık yolunda samimi arayıcılar haline
geldiğimizde, içimizin derinliklerinde bir İçsel Kılavuz olduğunu biliriz.
Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük yolunda yürümemiz için bize ilham veren
O'dur. Kendisi bize ilham vermeseydi, maneviyat denizinde yelken açamazdık. Ama
bize gerçekten ilham verdi ve her gün bize ilham vermeye devam ediyor. Bu
nedenle asla çaresiz kalamayız, asla kararsız kalamayız. Işığın varlığını kendi
içimizde biliyoruz. Şu anda emrimizde bir Işık olmadığı için, bu Işığın sonsuza
kadar çok uzak bir ihtimal olarak kalacağını söyleyemeyiz. Aksine, bugünün
imkansızlığı yarının başarısı olmaya mahkumdur. Manevi yaşamda, imkansızlık, bu
haliyle, basitçe mevcut değildir.
Bir
Hedef için çabaladığımızı biliyoruz, bizim için ilahi olan her şeye sonsuz
ölçüde sahip olan bir Hedef. Sonsuz, ebedi ve ölümsüz olan Tanrımız ile
bilinçli birliği kurmaya çalışıyoruz. O Kaynak olduğuna göre, O bizim Hedefimiz
olduğuna göre, nihai başarımız nasıl sınırlandırılabilir? Başarmak istediğimiz,
olmak istediğimiz her şey zaman alır ve zamanımızı Allah belirler. Tanrı'nın
Saatini çekmeyeceğiz. Tanrı'nın Saatini zorlamayacağız. Sadece rolümüzü
oynayacağız. İçimizden hissettiğimiz gibi dua edeceğiz, meditasyon yapacağız.
Ve Tanrı bizi aydınlatmak, Bizim içimizde ve bizim aracılığımızla Kendisini
gerçekleştirmek için Saatini seçecektir. O'nun Gerçekleşmesi bizim gerçek
başarımız ve gerçek mükemmelliğimizdir.
GÜÇ
Maine
Üniversitesi, Orno, Maine, ABD
Luther
Bonnie Salonu
25
Ocak 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, ezeli Gerçeğin sevgili arayıcıları, güç üzerine bir
konferans vermek istiyorum. Hepiniz gücün ne olduğunu biliyorsunuz. Bir
çocuktan seksen yaşına kadar herkes gücün ne olduğunu söyleyebilir. Ama kendi
içsel deneyimlerime dayanarak, manevi açıdan güç hakkında birkaç söz söylemek
istiyorum.
Hayat
eylemdir ve eylem güçtür. Bu yetki kime ait? Bana göre? Mümkün değil! Gücüm
olsaydı, onu her an kullanabilirdim. Çoğu zaman bu gücü kullanmak istedim ama
tam olarak bu güç bana ait olmadığı için yapamadım. Bu yetki herhangi bir
kişiye ait değildir. Daha yüksek bir aleme aittir.
Neden
güç istiyoruz? Güç istiyoruz çünkü bunun bizi birçok yönden tatmin edeceğini
düşünüyoruz. İçimizde hayvan, insan ve ilahi var. Hayvanlar aleminden çıkmış
olsak da, hayatımızda hala oldukça fazla hayvansal eğilim var. Daha yüksek ve
ilahi bir yaşamı arzulasak da, aydınlanmamış, karanlık ve ilahi olmayan hayvan
ve insan hâlâ bize hükmediyor. İçimizdeki hayvanı tatmin etmek için dünyayı yok
eden bir güç istiyoruz. İçimizdeki insanı tatmin etmek için, üstünlük kazanma
ve başkalarına hükmetme gücü istiyoruz; başkalarına boyun eğdirecek ve bizi
göklere çıkaracak gücü istiyoruz. İçimizdeki ilahi olanı tatmin etmek için,
kendimizi istisnasız her şeyle özdeşleştirecek gücü istiyoruz. İçimizdeki
İlahi, yeryüzündeki tüm insanlarla ayrılmaz bir şekilde bir olmak istiyor.
İlahi söz konusu olduğunda, yok etme sorunu yoktur, üstünlük sorunu yoktur,
yalnızca evrensel birlik şarkısı vardır.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. İç hayata, öz disiplin hayatına başlamadan önce,
ailemizin üyelerinde oldukça fazla şey fark ettik: vücutta, hayati, zihin ve
kalpte. Bedenimizin çok zayıf ve zayıf olduğunu, hayati organımızın son derece
saldırgan ve tehlikeli olduğunu, zihnimizin sürekli karışık, anlaşılmaz ve
şüphelerle dolu olduğunu ve kalbimizin her zaman kararsız olduğunu gördük.
Zayıf bedenimiz, saldırgan canlılığımız, aydınlanmamış zihnimiz ve kararsız
yüreğimizle epeyce yıl kaldık.
Sonra
içimizin derinliklerinde bir şey bizi manevi bir hayata, bize Sonsuz, Ebedi ve
Ölümsüz'ün mesajını getirebilecek bir hayata başlamaya itti. Ve şimdi, ruhsal
yaşamda ilerleme kaydetmeye başladığımızdan, bedenimizin çok güçlü
olabileceğini anladık. Hayati, zihnimiz, kalbimiz de çok güçlü hale gelebilir.
Ama bilmeliyiz ki, bedenin gücü dışarıdan gördüğümüz, yok etme biçimini alan
güç değildir. Şimdi bedende gördüğümüz sonsuz güç, bedenin kendini Yüce Rab'be
adamasında kendini gösterir. Hayati olanda şimdi gördüğümüz sınırsız güç, engin
dünyayı gerçekten kendisininmiş gibi karşılama coşkusu ile dolu olan canlının
dinamizminde kendini gösterir. Şimdi zihinde algıladığımız sonsuz güç, zihnin
berraklığında, sürekli aşan Ötesinin mükemmel görüşünde kendini gösterir. Son
olarak, artık güneşle sınırsız kalpte fark ettiğimiz sonsuz güç, orada, kalpte
tanrısallığımızın büyüdüğünü ve realitemizin kendi Ölümsüzlüğünü sürekli yerine
getirdiğini gösterir.
Modern
dünyada yaygın olarak görülen üç tür güç vardır: makine gücü, insan gücü ve ruh
gücü. Mekanizmanın gücü bir dereceye kadar kördür. Dünyayı yok etmekten büyük
keyif alıyor. Mekanizmanın gücü bilinçsiz olmasına rağmen, bilinçsizliğinde
bile onun yok etmekten ince bir zevk aldığını fark ederiz. Ancak, mekanizmanın gücünün
insan gücü tarafından, üretken insan beyninin gücü tarafından kullanıldığını
unutmamalıyız. Bu nedenle, mekanizmanın gücü, kişinin insan aklının gücü veya
tercihen kalbin gücü kullanılarak kolayca kontrol altına alınabilir. Kalbin
gücü sevginin gücüdür, birliğin gücüdür. Sevginin gücünü ve birliğin gücünü
kullanırsak, o zaman yıkımın gücü kolayca reddedilebilir.
Ruhun
gücü sürekli, sürekli öne çıkıp bilincimizi, dışsal yaşamımızı yönlendirmeye
çalışıyor. Ne yazık ki, şu anda ruhun gücüne hiç dikkat etmiyoruz, ancak
derinlere inip onunla yakın arkadaş olduğumuzda, onu çok etkili bir şekilde
kullanabiliriz. Ruhun gücü, evrensel birliğin gücüdür. Ruhun gücü, arzulanan
yaşamlarımızda gerçek doyumun ve mutlak mükemmelliğin gücüdür.
Negatif
bir güç var ve pozitif bir güç var. Eylemsizliğimizde negatif güç görüyoruz.
Ağır ağır, tamasik bir hayat yaşadığımızda, Tanrı'ya o kadar yorgun ve bitkin
olduğumuzu söyleriz ki, bir santim bile hareket etmek istemiyoruz. "Eğer
senin Merhametin ta kendisi olduğun doğruysa, lütfen bize sahip olduklarını
ver: Huzur, Işık ve Mutluluk." Ama aylak bir insan bu şekilde Allah'a
yakarırsa, Allah onun duasını dinlemeyecektir. Asla! Rafine edilmemiş,
disiplinsiz dinamizmi ya da daha doğrusu saldırganlığı olan rajas adamı, aydınlanmamış
güç arzusunun izini bırakarak Yukarıdan Barışı, Işığı ve Mutluluğu aşağı çekmek
ister. Başarırsa bu bir felakettir, çünkü zamansız bir şey elde edildiğinde,
asla takdir edilmez ve ilahi bir amaç için kullanılmaz. Gücü ilahi olmayan bir
amaç için kullanırsak, hayatımıza yıkıcı özlemler çekeriz. Gücü ilahi bir amaç
için kullanırsak, ruhsal, ilahi ve ölümsüz olarak dolarız. Pozitif güç,
tatminin kendisi olabilir. Hindistan'ın kutsal Vedik bilgisi olan Upanishad'lar
bize, zayıfların yüce Mutlak'ı asla idrak edemeyeceklerini söyler.
Noyam
otmo balahonena labhyo
Ruh
asla zayıflar tarafından kazanılamaz.
Kendimizi
tamamen içsel hayata kaptırmak istiyorsak, ruhun bize rehberlik etmesini ve
şekillendirmesini istiyorsak, o zaman son derece güçlü olmamız gerekir. İhtiyacımız
olan güç, fiziksel olmaktan çok, öz disiplin gücü, kendini keşfetme gücü,
duyuların yaşamından gönüllü olarak vazgeçme gücü, fedakarlık ve fedakarlık
dünyasında kendini unutma gücüdür. aspirasyon ve meditasyon dünyasında kendini
gerçekleştirme. Yine, Upanişadlardan derinden ilham alıyoruz:
Uttiuahata
jograta propya varon nibodatha…
Uyanmak!
Uyanmak! Aydınlatıcı, yol gösterici ve tatmin edici Öğretmenlerin yardımıyla En
Yüksek'e ulaşın ve onu gerçekleştirin. Bilgili bilgeler, bir jilet gibi keskin olan
bu yolun üstesinden gelinmesi ve katedilmesi zor olduğunu söyler.
Ancak
Upanishad'lar hiçbir şekilde cesaretimizi kırmak istemiyor. Tam tersine, bu
kutsal mesaj bizi her zaman Amaca doğru koşmaya teşvik edecektir. Ancak
bilmeliyiz ki, yalnızca uyanmış olan İlk Hedefe doğru koşabilir. Hedef, yani
Tanrı'yı idrak etme, sonsuza kadar ulaşılamaz veya ulaşılmaz kalamaz. Bugünün
imkansızlığı her zaman imkansız olarak kalmayacaktır. HAYIR! Arayanın çağrısı
güçlü ve inandırıcıysa, Yukarıdan Gülümseme kesinlikle doğacak.
Günlük
yaşamda, gerçeği kabul etmede veya reddetmede sürekli olarak güç gösteririz.
Gerçeği daha da dönüştürmek niyetiyle gerçeği kabul etme gücünü
kullandığımızda, bu güce ruhun gücü, Kaynağın gücü denir. Ama dünya-durumunu
reddetme gücümüzü kullanırsak, dünyanın olanaklarını reddedersek, acısının ve
düzensizliğinin kalıcılığını hissettiğimiz için dünyayı reddedersek, o zaman
kendi dönüşümümüz ve aydınlanmamız bizim için her zaman çok uzak bir olasılık
olarak kalacaktır.
Her
insan, gücü farklı şekillerde çağırma fırsatına sahip olur. Her gün, umudunun
gücünü kullanmak için altın bir fırsat yakalar. Umut gizli bir güçten başka bir
şey değildir. Umudumuzu koruduğumuzda, bilinçli ya da bilinçsiz olarak içsel ya
da daha yüksek bir gücü çağırdığımızı bilmeliyiz. Bugünün gücü yarının
gerçeğine dönüşüyor. Bugünün hayali, yarının gerçekliğinde mutlaka
gerçekleşecektir. Umut güç olduğu gibi, beklenti de güçtür. Kendimizden ve
dünyadan çok şey bekliyoruz. Bugünün beklentisinin yarının farkındalığını
azaltacağını hissediyoruz. Ancak manevi hayatta herhangi bir beklentimiz
olmadan üzerimize düşeni yaparız. Rolümüzün meyvelerini beklemeden ilahi
hizmeti yerine getirmek olduğunu hissediyoruz. En büyük samimiyet, saflık ve
özveriyle sevebilir, hizmet edebilir, dua edebilir ve meditasyon yapabilirsek,
o zaman Tanrı'nın buyurduğu farkındalığımız kesinlikle doğacak. En yüksek
beklentimizi çok aşacak ve yüce hayal gücümüzün uçuşunu çok geride bırakacak.
Manevi
hayatta sessizlikle uğraşırız ve sesle uğraşırız ve son olarak hem sessizliğin
hem de sesin ötesinde olan Bilinç ile uğraşırız. Sessizlik güçtür. Bu güç
içimizde ve dışımızda barış yaratır. Ses, Kozmik Ses de bir kuvvettir.
Transandantal Sessizliğin dünyayı yaratması gibi, Kozmik Ses de dünyayı ayakta
tutar ve sürdürür. Son olarak, hem sesi hem de sessizliği aşan Bilinç, arayanın
hevesli varlığına ölümsüzlüğü getirir.
Tanrı'nın
gücünü ilahi yönlerinden ayıramayız. Güç, Tanrı'nın bir yönüdür, Aşk başka bir
yönüdür. Sıradan yaşamda güç güçtür ve aşk da aşktır. Ama manevi hayatta,
Tanrı'nın hayatında, Güç ve Sevgi birbirinden ayrılamaz, bir madalyonun önü ve
arkası gibidirler. Sevginin gücünü ve güce olan sevgiyi yanlış anlarsak, en
içler acısı zorluklarla karşılaşırız. Yüce Aşkın Gerçeği idrak etmeden önce
sahip olduğumuz şey, güç sevgisidir. Gerçeği idrak ettikten sonra, hayatımızda
tek bir şeyin olduğunu anlarız, o da sevginin gücüdür. Arzu dünyasında
kaldığımız sürece güç sevgisine değer veririz. Ama aspirasyon, inisiyasyon ve
aydınlanma dünyasına girdiğimiz an, sevginin gücünü anlamaya başlarız. Güç aşkı
içimizdeki Hakikat sarayını yıkar. Sevginin gücü, içimizdeki Gerçeğin sarayını
inşa eder ve içimizde ve dışımızda Cennetin Krallığını yaratır, Sonsuzluğu
sonlu olanın kalbinde oynaması için indirir. Güç sevgisi yerini sevginin gücüne
bıraktığında, insan yeni bir isim edinir - Tanrı.
MANEVİ
Virginia
Eyalet Üniversitesi, Richmond, Virginia, ABD, Birleşmiş Milletler Anıt Alanı
Metodist
Kilisesi
6
Şubat 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, İlk Gerçeğin sevgili arayıcıları, maneviyat üzerine
bir konferans vermek istiyorum. Hepiniz biliyorsunuz, maneviyat çok geniş bir
konu ve ben onu bir saat boyunca anlatamam. Ama en azından başlayayım.
Maneviyatta
iki önemli terimle tanıştırılırız: "meditasyon" ve "adanmış
hizmet". Hepimiz bu kavramların farkındayız. Bazılarınız "bilgi"
ve "iş" kelimelerini kullanabilir. Bilgi meditasyonun sonucudur.
İçimizin derinliklerine daldığımızda görürüz, hissederiz ve daha yüksek Bilgi
oluruz. İlahi bir ruhla ve ilahi bir amaç için yapılan iş, kutsanmış hizmettir.
Meditasyon ve adanmış hizmetin birleşimi, bir insanı mükemmel yapar.
Bu
dünyada pek çok insan maneviyatın uyumlu bir yaşam sağlayamayacağı görüşünde
ama ben onların çok yanıldığını söylemek istiyorum. Sadece maneviyat gerçek
hayat, uyumlu bir hayat, pratik bir hayat verebilir. Kim pratik? Gerçeği bilen
ve Gerçeği günlük yaşamında nasıl uygulayacağını bilen kişi. Manevi bir kişi,
bugün Gerçeği bilmeye, yarın Gerçeği keşfetmeye ve yarından sonraki gün tüm
çeşitli faaliyetlerinde Gerçeği uygulamaya çalışan kişidir. Spiritüel bir kişi
Gerçeğin köküne inen kişidir, çünkü bilir ki kök yoksa ağaç da olamaz. Ve
Gerçeğin kökü sevgidir. Manevi bir insan sadece kendisi için meditasyon yapmaz,
istisnasız herkes için meditasyon yapar. Sevdikleri için meditasyon yapıyor,
yeryüzündeki her insan için meditasyon yapıyor. Hayatı sevgi ve özveridir.
Her
insan İlk Gerçeğe kendi yolunda ulaşır. Kutsanmış hizmetle, her insanda Allah'ı
sevmekle, insanlıkta ilahiliği görmek ve hissetmekle Hakikate ulaşmak daha kolay
görünebilir. Bir başkası içe dalıp önce Kaynağa ulaşma ve sonra dünya planında
çalışma ihtiyacı hissedebilir. İkisi de doğru olanı yapıyor. Ancak hiçbir
şekilde talip olmayan ve arzulamak istemeyen -toplumda işe yaramaz biri- ya bir
aptaldır ya da ölü bir ruhtur.
Herkes,
En Yüksek'i idrak etmenin onun doğrudan görevi olduğunu hissetmelidir. Ancak
her arayan bilmeli ki, Tanrı'yı idrak etme, İlk Gerçeği idrak etme, herhangi
bir kişinin tekelinde olamaz. Herkes En Yüksek'e ulaşmaya mahkumdur. Ama
arayanı oldukça hızlı bir şekilde Kadere götüren bir yol vardır ve o da kalbin
yoludur. Kalbimizi özgür bırakır ve ebedi Misafirimizi, ebedi Sevgilimizi davet
edersek, O gelir ve Aşkın Hakikatini günlük hayatımızda gerçekleştirir. Diğer
yol, yani zihnin yolu daha uzun ve daha zordur. Ama zihnin sessizliğini
sağlayabilirsek, o zaman Barış, Işık, Mutluluk ve Güç de sonsuz ölçüde içimize
girebilir.
Hepimiz
arayışçıyız. İçsel yaşamda, ruhsal yaşamda şimdiden milyonlarca kilometre yol
katettik. Zaman zaman kendi hayvani niteliklerimizin tutsağı olmamıza ve
münakaşaya, kavgaya ve diğer olumsuz ve yıkıcı eylemlere müsamaha göstermemize
rağmen, yine de, artık içimizdeki hayvana değer vermiyor veya değer vermiyoruz.
Hayatımızda gerçekten istediğimiz şeyin barış, ışık ve mutluluk olduğunu
biliyoruz. Hayvan bizde zaten rolünü oynadı ve şimdi insan bizde rolünü
oynuyor. Bugünün insani niteliklerinin aşılacağı ve İlahi Gerçeğe
dönüştürüleceği umudunu besliyoruz. Meditasyon yaptığımızda, bunun umut
olmaktan çıkıp kesinlik haline geldiğini hissederiz. Derinlemesine meditasyon
yaptığımızda, kalbimizin derinliklerinde, imkansızlığın var olmadığını
hissederiz. Hayvanlar alemini aştığımız gibi, insan zayıflıklarını,
kusurlarını, sınırlamalarını ve bağımlılıklarını da aşmalıyız.
Batı
dünyasında meditasyon dua kadar yaygın değil ama dua ve meditasyonun en yakın
iki kardeş gibi olduğunu söylemek isterim. İçtenlikle dua edersek, meditasyonun
bize sunduklarını elde edebiliriz. Dua ederken hissederiz: İçimizden,
kalbimizin en derinlerinden, en gizli girintilerinden bir şey yükseğe, hatta
daha da yükseğe, en yükseğe tırmanır. Ve orada duamızı dinleyen ya da arzumuzun
zirvesindeyken bizi kabul eden biri olduğunu hissederiz. Ruhsal, özverili ve
mutlak bir sessizlik içinde meditasyon yaptığımızda, İlahi Konuğun kalbimize
indiğini ve bize rehberlik ettiğini, bizi aydınlattığını, mükemmelleştirdiğini
ve kendi Aşkın Gerçekliğini içimizde gerçekleştirdiğini hissederiz. Karşılıklı
doyum için Sonsuzun sonluya girdiğini hissederiz.
Bu
dünyada dinlenmeye ihtiyaç var. Bu huzur sadece içeriden gelir ve biz onu ancak
meditasyon yoluyla ön plana çıkarabiliriz. Her gün on dakika ruhsal meditasyon
yapabilirsek, tüm varlığımızı barış enerjisiyle doldururuz. Barış ışığı,
mutluluğu, tatmini ve tatmini içerir. Dünyaya sahip olduğumuzda veya dünyayı
yönettiğimizde değil, dünyaya aşık olduğumuzda huzur bulabiliriz.
Ama
dünyaya aşık olurken bazen çok talihsiz bir hata yaparız: Aşkımıza karşılık
dünyadan bir şeyler bekleriz. Dünyanın sınırlamalarını ve kusurlarını kendimizinmiş
gibi kabul etmeye hazırız. Ama tüm çabalarımıza, en iyi niyetlerimize, dünyaya
duyduğumuz en derin sevgi ve şefkate rağmen, dünya bizi dinlemiyor ve bize
yeterince minnettarlık göstermiyorsa, o zaman dünyaya bir iç talepte bulunuruz.
Hizmetin başlangıcında, adaklarımıza, özverili yaşamımıza karşılık, dünyadan
her şeyi talep ediyoruz. Bir şey verirsek, karşılığında aynı miktarda, hatta
daha fazla bir şey bekleriz. Sonra, sahip olduğumuz kadarını verdiğimiz,
elimizden gelenin en iyisini yaptığımız ve verdiklerimiz karşılığında yalnızca
çok küçük bir miktar beklediğimiz zaman gelir. Ama dünyanın en ufak bir
tanınmasını bile beklersek, o zaman kesinlikle mutsuz olacağımızı, kesinlikle
barıştan mahrum kalacağımızı söylemek istiyorum. Sahip olduğumuz ve olduğumuz
şey olan sevgiyi koşulsuz olarak dünyaya sunalım. Sevgi mesajını yalnızca
günlük dua ve meditasyondan alırız. Sevginin birlik, bölünmez birlik demek
olduğunu biliyoruz. Ve birlik içinde beklenti yoktur, talep yoktur.
Sevmenin
iki yolu vardır. Biri, insan sevgisiyle başlamak ve sonra ilksel Sevgiye, ilahi
Sevgiye ulaşmak için yukarıya ulaşmaktır. Diğeri ise önce ilahi Aşk'a ulaşmak,
sonra insan aşkına girip onu dönüştürmektir. İlahi Aşk, insanlığa
sunabileceğimiz ölümsüz bir şeye her zaman ilham verir, rehberlik eder ve
şekillendirir. İnsan sevgisi cesaretimizi kırar, hayal kırıklığına uğratır ve
sonunda bizi ilahi Aşk Alemine girmeye zorlar.
Hayatı
sevmeliyiz ve aynı zamanda gerçeği de sevmeliyiz. Gerçek ve yaşam asla
birbirinden ayrılamaz. Gerçek ile hayatı birbirinden ayırmaya çalıştığımızda
hiçbir ilerleme kaydedemiyoruz. İnsan sevgimizde hayal kırıklığı ürkütücü
boyutlara ulaşabilir. Ama ilahi hayatta aşk bizi sürekli olarak inşa eder ve
bizi Tanrı'nın Enkarnasyonuna dönüştürür.
Barış
ve sevgiden bahsettik. Biri bizden barış hakkında konuşmamızı isterse, çok
güzel konuşabiliyoruz. Ancak konuşmalar, yeryüzünde Barış Krallığını kurmamıza
yardımcı olmayacak. Küçük dünyamızın, özel dünyamızın ve tüm dış dünyanın
umutsuzca ihtiyaç duyduğu iç huzurunu yalnızca sessiz duamız ve duygulu
meditasyonumuz getirebilir. Kendinizle baştan başlamak, nihayetinde dünyaya
barış getirebilecek tek yoldur. Kendimizde barış yoksa, başkalarına nasıl barış
sunabiliriz? İmkansız!
Tek
gerçek olduğunu düşündüğümüz bir bedenimiz var. Vücudun dünyevi gıda, beslenme
ihtiyaçlarını karşıladığımızda, görevimizi yerine getirdiğimizi hissederiz. Ama
içsel yaşamda da her gün birisini beslemek zorundayız ve bu bizim ruhumuz,
içimizdeki ilahi varlık, Tanrı'nın yeryüzündeki bilinçli temsilcisi. Vücudumuzu
her gün beslememize rağmen, içimizdeki bu ilahi çocuğu bir şekilde beslememeyi
başarıyoruz. Asla önceliği biz yapmadığımız için, burada dünyada tatminsiz
kalıyoruz. Önce içimizin derinliklerine inmeli, sonra içeriden dışarıya
çıkmalıyız. İç yaşam sürekli olarak dış yaşamı kucaklamalı, yönlendirmeli ve
ilham vermelidir. Mutlak özgürlüğe sahip olan iç yaşam, sonunda dış yaşamı da
özgürleştirir.
İç
yaşam ve dış yaşam aynı adıma gidebilir ve gitmelidir. İç yaşam sürekli olarak
Yukarıdan mesajlar, Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük mesajları alacaktır.
Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük boş sözler değildir. Kişi deneyimli bir
arayıcı olduğunda, kendi içinde sonsuz Barışı, Işığı ve Mutluluğu görür ve
hisseder. Böyle bir deneyime sahip olmak için kişinin Tanrı'yı idrak etmiş bir
ruh olması gerekmez. Hepimizin manevi kalbimizin derinliklerinde sonsuz ölçüde
Barış, Işık ve Mutluluk var.
Ama
artık gönül kapımız cehaletle kapanmıştır. Kapıyı açmalı ve kendi Barış, Işık
ve Gerçeğimizin yaşadığı cehaletin ötesine geçmek için derinlere dalmalıyız.
Biz
Tanrı'nın çocuklarıyız, O'nun seçilmiş enstrümanlarıyız. Tanrı içimizde sonsuz
bir Rüya olarak yaşar ve biz de O'nun tek gerçeği olarak Tanrı'da yaşarız. O
bizde eninde sonunda gerçeğe dönüşecek bir Rüya olarak yaşıyor ve biz de O'nun
sürekli yükselen, daima çiçek açan Rüyası olacak bir gerçeklik olarak O'nda
yaşıyoruz. Hepimiz arayış içindeyiz ve hepimiz teknedeyiz. Yolculuğumuzun sonu
yok, Kılavuz için sonsuz Kılavuz Tanrı'dır ve biz O'nun Kayığın içindeyiz. O Kayıkçıdır,
Kayığın Kendisidir ve O Ötesinin Altın Sahilidir.
ÖZGÜRLÜK
Michigan
Üniversitesi, Ann Abo, Michigan, ABD
rockham
salonu
12
Şubat 1974
Sevgili
Gerçeği, Işığı ve Mutluluğu arayanlar, bugün bu ağustos üniversitesinde
olmaktan son derece mutluyum. Bu üniversitenin en çok sevdiği şey ilerlemedir.
Manevi yaşamda da tek bir şeyle ilgileniyoruz - ilerleme. Başarıyı
umursamıyoruz, sadece ilerlemeyle ilgileniyoruz ve ilerlememizde başarı açıkça
görülüyor. Bugünün başarısı, yarının başarısının başlangıç noktasıdır. Başarı
asla tatmin edici değildir, ancak ilerleme kaydettiğimizde tatmin oluruz.
İlerleme, içimizde ve bizim aracılığımızla işleyen, bizi güvenli bir şekilde
Orijinal Hedefe taşıyan Tanrı'nın İradesidir.
Bugün
Özgürlük üzerine kısa bir ders vermek istiyorum. Hepimiz özgürlüğün ne olduğunu
biraz biliyoruz, çünkü özgürlük her insan ruhuna aşinadır. Amerika özgürlüğü
seven bir ülkedir, özgürlüğü seven ülkeler arasında ön sıralarda yer
almaktadır. Bu nedenle, sevgili kardeşlerim, belki de siz özgürlük hakkında
benden daha çok şey biliyorsunuz. Ama manevi bir bakış açısıyla, Sonsuz
Gerçeğin arayıcısı olarak, manevi özgürlük, içsel özgürlük hakkında birkaç söz
söylemek istiyorum.
özgürlük
nedir? Özgürlük, Işığın, Işığın bolluğunun, sonsuz Işığın bilinçli,
kendiliğinden ve özverili arayışıdır.
İki
tür Işık vardır: dış ışık ve iç ışık. Dış ışık bizi aydınlatır, bizi inceler ve
değerlendirir. İçsel ışık bizi uyandırır, aydınlatır ve tatmin eder.
Arzu
dünyasına girdikten sonra, üç tür özgürlük olduğunu anlıyoruz: hayvan
özgürlüğü, insan özgürlüğü ve ilahi özgürlük. Hayvan özgürlüğü tam bir yıkımın
tadını çıkarıyor. İnsan özgürlüğü, geçici veya yanıltıcı bir zevkten hoşlanır.
İlahi özgürlük, aydınlatıcı ve tatmin edici bir birliğe sahiptir. İnsan
özgürlüğü ve hayvan özgürlüğü toprakla bağlıdır. İlahi özgürlük cennetle
sınırsızdır. Dünyaya bağlı özgürlük, aydınlanmamış egomuzun üstünlüğünün
şarkısıdır. Göksel sınırsız özgürlük, gerçekliğimizin mükemmelliğinin ve
kutsallığın tezahürünün şarkısıdır.
Günümüz
dünyasında insan ve mükemmellik kesinlikle birbirine yabancıdır. Yarının
dünyasında, insan ve mükemmellik yakın arkadaşlar, aydınlatıcı arkadaşlar ve
tatmin edici kardeşler olacak. Bugünün dünyasının zihninde, ilahi tecelli açık
bir imkansızlıktır, ancak yarının dünyasının kalbinde, ilahi tecelli kesin bir
kaçınılmazlıktır.
Manevi
özgürlük, kendi yarattığımız bağımlılık bataklığından kurtuluşumuzdur. Beden
cehalet batağından kurtulduğunda, ilahi bir şekilde insandaki Tanrı'ya hizmet
eder. Hayati olan, rüya cehaletinin saldırganlığından kurtulduğunda, insandaki
Tanrı'yı ilahi bir şekilde sever. Zihin, küçük sınırlı cehalet mağarasından
salıverildiğinde, zihin ilahi bir şekilde insanda Tanrı'yı \u200b\u200btecelli
eder. Kalp, belirsizliğin hapishane hücresinden kurtulduğunda, kalp sürekli
olarak burada yeryüzünde ve orada Cennette Yüce Pilotu hisseder.
Manevi
yaşamda hıza ihtiyacımız var. En büyük sevincime, otomotiv dünyasının başkenti,
hızın şehri Detroit'e çok yaklaştık. İç yaşamda hız, özlemdir. Arzu yoksa hız
da yoktur ve Tanrı'yı idrak etmek çok uzaktadır. Bir Hint öküz arabasının
hızını ve modern bir uçağın hızını biliyoruz. Aspirasyon, modern bir jet
uçağının hızına sahiptir. Özlem, kalbin büyüyen bir çağrısıdır ve tatminini
ancak sürekli aşan Ötesinin Hedefine ulaştığında bulur. Hedefe ulaşır ulaşmaz,
içsel varlık özgürlükle dolar; bu özgürlük bizi besler, enerji verir ve
insanlığın açlığını giderir.
Şimdi
sorarsanız: "Kimin özgürlüğe ihtiyacı var?" Herkesin özgürlüğe
ihtiyacı olduğu cevabını vereceğiz. "Kimin özgürlüğü var?" Kimsenin
özgürlüğü olmadığı cevabını vereceğiz. Ama manevi hayata başlamışsak, bu yolu
inançla, ruhen ve koşulsuz takip edersek, bugünün kısıtlılıkları yarının
özgürlüğüne dönüşebilir. Dış özgürlük geçicidir ve umutsuzca tatmine muhtaçtır.
İçsel özgürlük bize gerçek ve kalıcı doyum verir. Memnun olana kadar boş ve
tatminsiz kalacağız.
Hayatta
doyum bulmak için derinden ağlarız. Tanrı'nın Saati, özlem hayatımıza
vurduğunda, sadece özgürlük insanları değil, aynı zamanda özgürlüğü sevenler de
oluruz. Bu zamanda, bedenlenmiş, ifşa edilmiş ve tezahür etmiş ilahi
Özgürlüğümüzle insanlığı dönüştürüyoruz.
Artık
Michigan'dayız. Bu devletin mottosu manevi açıdan son derece önemlidir:
"Güzel bir yarımada arıyorsanız, etrafınıza bakın." Manevi hayatta manevi
bir yarımada arıyoruz. Bu yarımada Aşk, Adanmışlık ve Feragattir - ilahi Aşk,
ilahi Adanmışlık ve ilahi Feragat.
İnsan
sevgisi bağlar, ilahi Aşk genişler. İnsan bağlılığı bizim bilinçsiz
bağlılığımızdır, ilahi bağlılık İlksel Gerçekliğimizin bilinçli
farkındalığıdır. İnsani feragat, bir kölenin efendisinden feragat etmesidir,
ilahi feragat, Sonlu olanın Sonsuzdan feragat etmesidir. Bu feragat bilinçli,
içten ve koşulsuzdur, kişinin Kaynağını, Tanrı'yı idrak etmesini sağlar.
Tanrı'yı
idrak ettikten sonra, sonlu insan yaşamı, Sonsuz ile ayrılmaz bir şekilde bir
olur. Bu zamanda Sonsuz, en duygulu şarkısını, Tanrı'nın Gerçekliğinin
şarkısını söyler ve sonlu, sonsuz şarkısını, bin yılın çağrısını söyler.
Manevi
hayata başladığımız anda, yüce bir düşünce, fikir bizim için çok önemli hale
gelir ve bu “bilinç”tir. Şaşırtıcı bir şekilde, bu eyalet göllerle çevrilidir.
Göller sudan oluşur, bu da bilinç anlamına gelir. Bilinç ve maneviyat
birbirinden ayrılamaz.
Bilincimizi
en yüksek farkındalık seviyesine yükselttiğimizde, aydınlanma başlar.
Bilincimizin kanatlarını açtığımızda ölümsüzlük semasına uçarız. Her arayıcı
kasıtlı olarak bilincini genişletmeye, bilincini aydınlatmaya ve bilincini
gerçekleştirmeye çalışır, çünkü bilincin genişlemesinde, aydınlanmasında ve
gerçekleşmesinde Gerçek ile, Yüce ile, Kaynağı ve Hedefi ile bir olur.
DİNLENMEK
Toledo
Üniversitesi, Toledo, Ohio, ABD
Ingman
oditoryumu, yeni öğrenci kulübü
12
Şubat 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşler, İlk Gerçeğin sevgili arayıcıları, barış üzerine bir
konferans vermek istiyorum.
Barış
çok yaygın bir kelimedir. Her arayan, algılama kapasitesine göre huzurun ne
olduğunu bilir. Ben bir arayıcıyım. Yaşadığım huzuru sizlerle paylaşmak
istiyorum. Deneyimlerimi sunarak, özlem ve adanmışlık yaşamınız ile tamamen,
bölünmez bir şekilde bir olmak istiyorum.
dinlenme
nedir? Barış, bağımlılıktan kurtulmamızdır. özgürleşme nedir? Kurtuluş, Bir
Tanrı ve Çok Tanrı ile evrensel birliğimizdir. Bağımlılık nedir? Bağımlılık,
aydınlanmamış egomuzun dansıdır. ego nedir? Ego içimizdeki gerçek dışıdır.
Bizde gerçek olan nedir? Bizdeki gerçek Hakikattir. İçimizdeki gerçek
Tanrı'dır. Tanrı ve Hakikat birbirinden ayrılamaz; onlar bir madalyonun önü ve
arkası gibidir.
dinlenme
nedir? Barış bizim memnuniyetimizdir. Memnuniyet nedir? Memnuniyet, Yüce
Kılavuz'un İradesi ile bilinçli ve sürekli birliğimizdir. Memnuniyet nerede?
Kendimizi vermemizde ve Tanrı olmamızdadır.
Dünyanın
dinlenmeye ihtiyacı var. Hepimizin dinlenmeye ihtiyacı var. Ama barış hakkında
düşündüğümüzde, onu zihnimizde bulmaya çalışırız. "İç huzuru"
ifadesini kullanıyoruz. Huzurun sadece zihinde bulunabileceğini hissediyoruz ve
eğer bir gün zihnimizde huzuru bulabilirsek, o zaman tüm sorunlarımız sonsuza
dek çözülecek. Ancak bu bağlamda bahsettiğimiz zihnin fiziksel zihin olduğunu
söylemek istiyorum. Bu zihin şüphe duyan bir zihindir ve şüphe duyan bir
zihinde asla huzurun varlığını hissetmeyeceğiz. Huzurun varlığını ancak sevgi
dolu bir kalpte hissedebiliriz. Kuşkulu bir zihin bizi tam bir hüsrana götürür.
Sevgi dolu bir kalp bizi tam doyuma götürür. Şüphe ederiz ve sonra içimizde
çorak bir çöl hissederiz. Hakikat denizini ve İlahiyat denizini içimizde sever
ve sonra hissederiz.
Huzur,
dış bilgide bulunmaz. Dış bilgimizin neredeyse tamamı bilgiye dayalıdır ve
bilgi bize kalıcı bir tatmin veremez. Dış verimlilikte de huzur bulunamaz.
Huzur, kendine hakim olmaktır.
İç ve
dış yaşamda huzuru bulmak istiyorsak, karşılıklı dışlama değil, karşılıklı
kabul ihtiyacının farkında olmalıyız. Dünya ve Cennet birleşmelidir. Cennet ruhun
sessizliğine sahiptir. Yeryüzünde hayatın sesi var. Ruhun sessizliği bizi
Kaynağa, nihai Gerçeğe götürür ve hayatın sesi, o nihai Gerçekliğin içinde
olanı tezahür ettirmemizi sağlar. Dünyayı ve cenneti kabul ederek huzuru
bulabiliriz.
Yükseliş
ve iniş hayatımızdaki tek otorite barıştır. Yükseldikçe, çeşitliliğin içindeki
birliğin şarkısını öğreniyoruz. Alçalırken çeşitliliğin şarkısını birlik içinde
öğreniyoruz.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Hepimiz Tanrı'nın çocuklarıyız. İçsel yoğunluğumuza
ve ruhumuzun ihtiyacına göre ilerliyoruz. Küresel ailenin her bir üyesinin
huzuru bulmak için özel bir yolu vardır. Çocuk ancak gürültü yaparak huzur
bulabileceğini hisseder. Genç adam, yalnızca sürekli faaliyette huzur bulur.
Genç bir adam ancak yeni bir dünya yaratarak ya da eski bir dünyayı yok ederek
huzur bulur. Yaşlı adam, cahil bir dünyadan öğrendiklerinin çoğunu unutarak
huzur bulur. Unuttuğunda hatırı sayılır bir huzur yaşar. Kendini Yüce Pilotun
Ayaklarına bırakarak da huzur bulur.
Barış
iç zenginliğimizdir. Bu içsel zenginliği ancak dış dünyadan hiçbir şey
beklemediğimiz ve Tanrı'nın seçilmiş Saatinde her şeyi içimizdeki En Yüksek
Pilot'tan beklediğimiz zaman ön plana çıkarabiliriz. Çoğu zaman, dünya için
çalışırken ve dünyaya hizmet ederken, hizmetimiz için bize teşekkür veya takdir
vermenin dünyanın vazgeçilmez görevi olduğunu hissederiz. Dünyadan bir şey
beklersek, hayal kırıklığına uğramaya mahkumuz. Ama İçsel Pilottan beklersek, O
bizi hayalimizin ötesinde yerine getirir. Ancak, Tanrı'nın kendi Saati olduğunu
bilmeliyiz.
Bizim
görevimiz barış için dua etmek, barış üzerine meditasyon yapmak, barışa
konsantre olmak ve barışı tefekkür etmektir. Tanrı'nın görevi, bizi Huzuruyla
doldurmaktır. Vazgeçme sanatını bilirsek, içimizdeki Barış Alemi kendisini yaşayan
gerçekliğimizden ayıramaz. Her şeyi aydınlatan ve her şeyi yerine getiren
Barış'ın keşfine doğru yolculuğumuzu hızlandıran, bilinçli içsel feragatimiz,
İçsel Pilot'a koşulsuz feragatimizdir.
Artık
Ohio'dayız. Bu durumun sloganı tüm arayanlar için çok önemlidir: "Tanrı
ile her şey mümkündür." Manevi hayata başladığımız an, bundan daha iyi,
daha cesaretlendirici ve daha aydınlatıcı bir mesaj olmadığını hissederiz.
Acemi arayıcı bu mesaja inanır. Deneyimli arayıcı bir adım daha ileri gider ve
Tanrı'nın Yapanın, Tanrı'nın Yapanın ve Tanrı'nın Yapanın Meyvesi olduğunu
hisseder. Dolayısıyla manevi yaşamdaki ilk ders, Tanrı ile her şeyin mümkün
olduğudur. Daha sonra, hiçbir şey yapmadığımızı, ancak Tanrı'nın her şeyi
içimizde ve bizim aracılığımızla yaptığını anlarız. Bu, içimizdeki okulda
öğrendiğimiz en büyük ders, son derstir.
Ohio'nun
başkenti Columbus'tur. Maneviyat halinde tek sermaye vardır, o da
aspirasyondur. Çabalayarak, Hedefimize ulaşabiliriz. Özlem yoluyla, dünyevi
gerçekliğimizi ve varlığımızı sürekli olarak aşıyoruz. Özlem - içimizdeki
yükselen alev - hangi alanda kullanırsak kullanalım mutlaka başarıya
ulaşacağız. Ohio Eyaleti bizim için harika bir örnek. Ohio eyaletinden yedi
Amerikan başkanı geldi ve yüce yüksekliklerini ve ışıklarını tüm ülkeye verdi.
Gayret ettiğimizde, arzumuz bizi sadece siyaset alanında değil, hayatın her
alanında Yüce Hedefe götürür.
Her
Şeye Gücü Yeten Baba, her zaman Şefkatli Baba, bize yeni bir şey keşfetmemiz
için harika bir fırsat veriyor. Keşfettiğimiz şey Aşk, ilahi Aşk. İlahi Aşk hem
ebediyen kadimdir hem de ebediyen yenidir. İçimizdeki ilahi Sevgiyi
keşfettiğimizde, ebedi Aşık olan Tanrı'nın ve her zaman içimizde olan ebedi
Sevgili Tanrı'nın Somutlaşmış hali oluruz.
BAŞARI
VE İLERLEME
St.
Joseph's College, Renselier, Indiana, ABD
Halleck
Kolordu
13
Şubat 1974
Oldukça
iyi bilinen bir ruhani liderin burada bir dizi konferans vermek üzere Orta
Batı'ya gelmesine çok sevindim. Indiana'ya uğramakla ilgileniyor gibiydi ve ben
de bu fırsatın üzerine atladım. Çarşamba sabahı bu saatte derse pek fazla
insanın gelmeyeceğinden biraz endişeliydim ama bir şekilde hayallerim dağıldı…
Tarih
Doçenti ve Batı Dışı Program Direktörü Dr. John Philip Posey'in sunumundan.
Doktor
Posey, nazik sözleriniz için çok minnettarım. Dün gece cömert kalbin kalbimi
çok derinden etkiledi. Sessizce, Yüce Baba'ya en seçkin Sevgisini ve Bereketini
üzerinize dökmesi için dua ediyorum. İnsan hayatı bir deneyimler dizisidir.
Altı yıl önce Porto Riko'dayken kiliseye gittim ve başrahibe tarafından şiddetli
bir şekilde saldırıya uğradım ve tacize uğradım. Benim hatam neydi? Bir Hindu
olarak Hristiyan kilisesine girdiğimi. Ama bugün burada, St. Joseph's'te
herkesin iyi niyetinden zevk alıyorum. Her iki deneyimi de Yüce Baba'nın
Ayaklarına bırakıyorum.
Ben
bir arayıcıyım. Ben insanlığın sadık bir kardeşiyim. Kardeşlerimin her birinde
Yüce Baba'ya hizmet etmeye çalışıyorum. Ve eğer biri benim hakkımla ilgilenirse
- ben mütevazı, sevgi dolu bir insanlığım. Sevgili kız ve erkek kardeşlerim,
Sonsuz Gerçeğin sevgili arayıcıları, hepimiz bir teknedeyiz. Bu teknenin adı
Tanrı'nın Rüya Teknesi'dir ve Pilotumuz Yüce Lord'dur. Bizi Altın Ötesinin
Kıyılarına taşıyor. Arzu hayatında başarı ve tutku hayatında ilerleme üzerine
kısa bir konferans vermek istiyorum.
Başarı
istiyoruz, ilerlemeye ihtiyacımız var. Arzuların bol olduğu bir dünyada
yaşadığımızda, başarı isteriz. Bunun her şey olduğunu hissediyoruz. Ancak bir
özlem dünyasında yaşadığımızda, ilerlemenin, sürekli ve sürekli ilerlemenin
sürekli ihtiyacımız olan şey olduğunu anlıyoruz.
Başarı
bize isim ve şan getirir. İlerleme bize daha fazla ilham, daha derin bir inanç
ve daha güçlü bir güven verir.
Birçok
kişi başarımızı hemen sahiplenir. Onunla hiçbir ilgisi olmayanlar bile
başvuruyor. Ancak ilerlememize yalnızca bir Kişi değer verir - ebediyen sevgili
Yüce Babamız.
Başarı
bir sahip olma şarkısıdır. Dünyaya sahip olmak istiyoruz, ama büyük bir
sürprizle, yeryüzünde bir kişiye bile sahip olmadan önce, tüm dünyanın acımasız
mülkiyetinin nesnesi haline geliyoruz ve tüm dünya tarafından birbirimize
bağlanıyoruz.
Sahip
olma, hırs ve dış başarı el ele gider. Hırsın gücü nihayetinde bize başarıyı
getirir. Ancak Yüce Baba'ya teslim olmanın gücü bize ilerleme sağlar - tam da
Yüce'nin hayatlarımızdan istediği şeyi.
Hırs
en yakın arkadaşımız olduğunda, içimizdeki benlik kararlılıkla dolup taştığında
başarılı oluruz. Ancak ruhsal yaşamda, hırsımızı Kaynağa sunduğumuzda ve
Kaynağa teslim olduğumuzda, gerçek bir ilerleme kaydettiğimizi anlamamız
gerekir. Ve bu ilerlemede gerçek doyumu keşfederiz. Dış dünyada başarılı
olduğumuzda, bunu tüm dünyanın muhalefetine rağmen başardığımızı hissederiz.
İstenilen başarıyı tam da kendi yeteneklerimiz sayesinde elde ettiğimizi
hissediyoruz. Ama hangi alanda olursa olsun ilerleme kaydettiğimizde, kalbimizin
en ücra köşelerinde, tüm dünyanın bize yardım ettiğini, yeryüzündeki her
insanın yeteneğine göre bize şu ya da bu şekilde yardım ettiğini hissederiz.
Başarıya
ulaştığı anda, başarılı bir kişi hayatında başarı doğmadan önce yüzleşmek
zorunda kaldığı tüm zorlukları ve tehlikeleri saymaya başlar. İlerlemekte olan
bir kişi, yaşam deneyiminde veya yaşamı idrak etmede ilerleme kaydettiği anda,
Yukarıdan alınan tüm nimetleri hatırlamaya başlar. Sonunda, fırsat kapısının
hem "kendisinden" hem de "kendisine" yazılarıyla
işaretlendiğini fark eder. Kölelik hayatını, cehalet hayatını, sayısız
kusurlarla dolu hayatını bir kenara itiyor. Barışı, Işığı ve Mutluluğu
Yukarıdan sonsuz ölçüde, yavaş, değişmeden, özveriyle ve yorulmadan aşağı
çeker.
Vazgeçmek
ilerlemedir. Cehalet hayatımızdan, sayısız şüphe hayatımızdan vazgeçiyoruz.
Burada Upanişadların mesajını hatırlamak istiyorum:
Oso
vosyam idai sarvai yat kieca jagatyoi jagat
Bütün
dünya Yüce Rab'be aittir. Başkalarının malına göz dikmeyelim. Ebedi doyum
vazgeçmede bulunur: vazgeçmede Mutlak'ın Nektarı-Zevkini içeriz.
İlerleme,
yaprağı yaprak açan bir nilüfer gibidir. Ne zaman bir yaprak açsa, hevesli
insanlığa hizmet hayatımızda, yeni bir inisiyasyonun, yeni bir umudun, yeni bir
benlik üstatlığının çiçek açtığını hissediyoruz.
İnsan
düzeyinde başarı ve ilerleme iki tür rakiptir. Başarı, kendi alıcılığına göre
kendini memnun etmek ister. İlerleme, Tanrı'nın Kendisinin istediği şekilde
koşulsuz olarak Tanrı'yı \u200b\u200bmemnun etmek ister. Deneyimlerim bana
başarının kısa, aynı zamanda şüpheli ve güvenilmez bir ömrü olduğunu söylüyor.
Farkındalığım bana ilerlemenin ebedi ve ebediyen aşkın bir yaşamı olduğunu
söylüyor. Bugün, özleme dayalı ilerlememiz, yukarı doğru iç çağrımızla
hedefimize ulaşıyoruz. Ama sonra bugünün hedefi, yarının başlangıç noktası
olur. Yarın kendimize daha yüksek bir hedef belirlememiz gerekiyor. Bir hedefe
her ulaştığımızda, arzumuz bize bunun daha yüksek, daha büyük ve daha tatmin
edici bir hedefe doğru sadece bir başlangıç noktası olduğunu söyler.
Gerçekliğimizi sürekli olarak aşma sürecindeyiz. Ve sürekli aşan Gerçeklik,
sürekli aşan Ötesinin Altın Sahilidir.
Bugünün
kusurlu insanı, bugünün aydınlanmamış insanı, yalnızca ihtiyacı olan tek şeyin
ilerleme olduğunu hissettiğinde yarının mükemmel ve tamamen aydınlanmış insanı
olur. İlerleme merdiveninde daha yüksek bir basamağı her tırmanışımızda,
otomatik olarak başarıya, içsel başarıya ulaşırız. Ancak başarı peşinde
koşuyorsak, dürüst olmayan yöntemler kullanma ve ilahi olmayan eylemlerde
bulunma olasılığımız güçlüdür çünkü henüz bölünmez bir birlik duygusu
oluşturmadığımız kişilerle rekabet halindeyiz. İlerleme istediğimizde, herhangi
biriyle veya herhangi bir şeyle rekabet etmemiz gerekirse, bunun iç
düşmanlarımız olduğunu hissederiz: korku, şüphe, endişe, heyecan, güvensizlik.
En
yüksek Hedefe ulaşmak için hem kendimize hem de Her Şeye Gücü Yeten Baba'ya
bolluğa inanmalıyız. Yüce Baba'ya kesinlikle inancımız yoksa, fark etmez. O,
sonsuz lütfuyla bizi aydınlatacak, bize hidayet edecek, mükemmelleştirecek ve
seçtiği Saat'te bizi tamamlayacaktır. Ama kendimize olan inancımızı kaybedersek
veya azim ve adanmışlık yaşamımıza olan inancımızı kaybedersek, o zaman cehalet
kaplanı bizi yutar. Şu anda kimse imdadımıza yetişemeyecek.
Tanrı
ile karşılıklı imana sahip olmalıyız. Tanrı'ya olan inancımız bizi O'nun
seçilmiş araçları yapacaktır. Bize olan inancı, O'nu tam olarak, özverili bir
şekilde ve mükemmel bir şekilde burada yeryüzünde tezahür ettirmemiz için bize
ilham verecek. O'na olan inancımız bize çok ihtiyaç duyduğumuz şeyi verecektir
- farkındalık. Bize olan inancı, Kendisini bizde ve bizim aracılığımızla
tezahür ettirmesini sağlayacaktır. En yüksek farkındalığımız için O'na
ihtiyacımız var. O, ebedi İyiliği ile ilahi Mazharı için bize muhtaçtır.
İnanç,
Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlüğün ayrılmaz bir parçası olduğumuzu
hissetmemizi sağlayan tek şeydir. Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük boş sözler
değildir. Bunlar, gerçek arayanın kalbinde büyüyen ve parlayan gerçeklerdir.
Bolluğa inancımız olduğunda, Yüce Rab bize Kendi mükemmel Mükemmelliğini bizde
ve bizim aracılığımızla tezahür ettireceğine dair güvence verir.
BİLGELİK
IŞIĞI
Roosevelt
Üniversitesi, Chicago, Illinois, ABD
Kongre
seyircisi
13
Şubat 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, sonsuz ve ebedi Gerçeğin sevgili arayıcıları,
bilgelik-ışık üzerine bir konferans vermek istiyorum. Burada bulunan herkesin
bilgelik ışığı vardır. Bugün bilgelik ışığımı sizinle paylaşacağım ve yarın
bilgelik ışığınızı birçok kişiyle kolayca ve etkili bir şekilde paylaşabilirsiniz.
Bilgelik
ışığı nedir? Hikmet-nuru, kalbimizde ve ebedi hayatımızın etrafında ebediyen
parlayan bir şeydir. Bilgelik ışığı bize dünyada sadece iki güçlü güç olduğunu
söyler. Bu güçler ayartma gücü ve özgürleştirme gücüdür. Ayartmanın gücüne teslim
olduğumuzda, bedenimizin uyanmadığını, yaşamsallığımızın disipline
edilmediğini, zihnimizin aydınlanmadığını ve kalbimizin doyuma ulaşmadığını
fark ederiz. Kurtuluş gücü için çabaladığımızda, ruhumuzun tatmin edildiğini ve
aynı zamanda sürekli olarak tatmin edici bir gerçeklik olduğunu fark ederiz;
ruhumuz aydınlanmıştır ve aynı zamanda aydınlatıcı bir gerçekliktir.
Manevi
hayata başlayarak, üç öğretmenimiz olduğunu anlıyoruz: öğretmen-cehalet,
öğretmen-bilgi, öğretmen-bilgelik. Öğretmen cehaleti bize nasıl konuşulacağını
öğretir. Bilgi öğretmeni bize nasıl konuşacağımızı ve davranacağımızı öğretir.
Ancak öğretmen bilgeliği bize yalnızca kendiliğinden ve koşulsuz olarak nasıl
davranacağımızı öğretir.
Konuştuğumuzda
ve konuştuğumuzda, bilinçli ve kasıtlı olarak cehalet alemine giriyoruz.
Konuştuğumuzda ve hareket ettiğimizde bazen sözlerimizle eylemlerimiz arasında
bir boşluk görürüz. Konuştuklarımızla yaptıklarımız tamamen farklı şeyler. Bir
şey yapmak için ciddi bir söz veriyoruz ve gerçek netleştiğinde, sözümüzle
yerine getirmemiz arasında derin bir uçurum görüyoruz. Ama spontane, duygulu ve
çekinmeden hareket ettiğimizde, kutsanmış hizmetimizi sunduğumuzda, görünmez El
bize rehberlik eder, bizi şekillendirir, İçsel Pilotumuzun Somutlaşmasına göre
şekillendirir. Sadece her insandaki İç Kılavuza adanmış hizmet, hayatımızı
anlamla doldurabilir ve onu verimli hale getirebilir.
İnsanların
kardeşliği asla konuşarak sağlanmaz. O ancak bir şey olduğumuzda, ağaçla, yani
Tanrı ile bilinçli birliğe ulaştığımızda elde edilebilir. Her Şeye Gücü Yeten
Baba, Mutlak Yüce ile bilinçli, bölünmez birliğimizi kurana kadar, içsel ve
dışsal yaşamda insanın tam kardeşliğine asla ulaşamayacağız. Ağaca yaklaşıp
ağaca tırmanmamız gerekiyor. Ancak o zaman dallara dokunabilir ve kardeşlerimiz
olan milyonlarca ve milyarlarca yaprağın içine girebiliriz. Ağaca çıkıp ağaca
tırmanmazsak, kardeşlerimiz olan yaprakların bilincine nasıl girebiliriz ?
Cehalet
kendinden zevk almaktır, bilgi kendi kendine çalışmaktır ve bilgelik kendini
mükemmelleştirmektir. Cehalet denizinde yüzdüğümüzde keyfimiz yerine gelir. Bu
hazzı hüsran, hüsrandan sonra da yıkım takip eder. Kendimizi incelemeye
çalıştığımızda kusurları açıkça görürüz. Ancak aynı zamanda, mükemmelliğe
kolayca ulaşılabilir. Kendini mükemmelleştirmek bilgeliktir. Dua ettiğimizde ve
meditasyon yaptığımızda, sessizliğin gerçekliğine gireriz ve bu, içimizdeki ve
dışımızdaki yaşamı mükemmelleştirmemizi sağlar. Sessizlik mükemmelliği temsil
eder. Sessizlik, şimdi cehalet, karanlık, sınırlama ve kusurla dolup taşan
fiziksel düzlemde, içimizdeki ve bizim aracılığımızla mükemmelliğini ortaya
çıkarmaya hazırdır.
Işığı
karanlıktan, Hakikati batıldan, Ölümsüzlüğü ölümden nasıl ayırt edebilirim?
Onları dua ederek ve meditasyon yaparak, deneyerek ve çağırarak ayırt ederiz.
Bir çocuk ağladığında annesi hemen ona koşar ve oyuncak, yemek ya da ne isterse
verir. Aynı şekilde, kalbimizin en derin köşelerinde ağladığımızda, İlahi Anne,
Yüce Anne bize acele eder ve bizi, iç ve dış varlığımızı sonsuz Işıkla doldurur.
Bu Işık bizim gerçek Kutsallığımız, Ölümsüzlüğümüz ve Mükemmelliğimizdir. Çoğu
zaman bilgi ve bilgeliğin bir ve aynı şey olduğunu hissederiz. Ancak manevi
hayata başlamak ve içsel deneyimler almak, bilgi ve bilgeliğin tamamen farklı
şeyler olduğunu anlıyoruz. İlim ailedeki küçük erkek kardeş gibidir ve bilgelik
bir ağabey gibidir. Doğal olarak, bir ağabey, küçük erkek kardeşten daha
akıllıdır. İlim bir şeyi görür ve sonra onu kullanmak ister. Bilgelik Hakikati
hisseder, Hakikat olmak ister ve sonunda Hakikat olur. Bilgi ve bilgelik, bilgi
ağacının dibinde iki kardeştir. Buna mango ağacı diyelim. Bilgi dalları ve
meyveleri saymaya başlar, ancak bilgelik ağaca tırmanır, mangoları toplar ve
onları doyasıya yer.
Bilgelik
nerede var olabilir? Her yerde var olabilir. Bilgide, akılda, sezgide var
olabilir. Ama ruhta yaşayan bilgelik, bizi uzak bir hedefe götüren ve
yönlendiren bilgeliktir. Dua ettiğimizde ve meditasyon yaptığımızda, içimizin
derinliklerine iner ve ruhumuzun emirlerini duyarız. Ruhun emirlerini işiterek,
ilahi Gerçeklik, Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük dünyasına ücretsiz erişim
elde ederiz.
Şimdi
Benjamin Franklin'in şu sözlerinden alıntı yapmak istiyorum: “Yüz yıl
yaşayacakmış gibi çalışın. Yarın ölecekmişsin gibi dua et." Çalışmayı
manevi yaşamda adanmış bir hizmet olarak kabul ediyorum. Her gün, tüm
insanlarda Yüce Olan'a kutsanmış hizmet sunmak bizim doğrudan görevimizdir.
Kutsanmış hizmet, Hazine Hedefine ulaşmamıza büyük ölçüde yardımcı olur.
Bugünün hedefinin sonsuza kadar hedef olamayacağını bilmeliyiz. Bugün
hedefimiz, en yüksek Gerçeğin ve en yüksek Işığın gerçekleşmesidir. Yarın
Hedefimiz en yüksek Gerçeğin ve Işığın ifşası olacak. Ve yarından sonraki gün,
Hedefimiz, bedenleyeceğimiz en yüksek Gerçeğin ve Işığın mükemmel tezahürü olacaktır.
"Yarın
ölecekmişsin gibi dua et." Sonsuz Gerçeği arayan, her anın kendisi için
kutsal bir fırsat olduğunu hissetmelidir. Yarın ölüm bizi dünya sahnesinden
indirebilir. Bu nedenle, bunun Orijinal Gerçeği idrak etmemiz gereken son
zaman, son fırsat, son an olduğunu hissetmemiz gerekir. Bir yandan ölümün Ebedi
Zaman'da kısa bir dinlenmeden başka bir şey olmadığını biliyoruz. Öte yandan,
Tanrı'nın gerçekleşmesi ve kendimizin gerçekleşmesi için burada yeryüzünde
yapacak çok şeyimiz olduğunu biliyoruz. Şimdi bizim gerçekleşmesimiz ve
Tanrı'nın gerçekleşmesi taban tabana zıttır. Ancak dua ettiğimizde ve
meditasyon yaptığımızda, Tanrı'nın Gerçekleşmesinin bizim doyumumuz olduğunu,
Tanrı'nın Gerçekleşmesinin tek doyum olduğunu hissederiz. Zamanın değerini bilirsek,
bilinçli olarak rehavet ve cehaletin zevklerine kapılmayız. Bir şeyi görme, bir
şeye dönüşme ve bir şey olma içsel ihtiyacımız sayesinde, her anı sürekli artan
tatmin ve sürekli tatmin edici aydınlanma için kullanabileceğiz.
Yaklaşık
bir saat önce buraya geldiğimde, bu ağustos kolejinin sloganını tanımak beni
derinden etkiledi: "Herkes için eşit fırsat, gerçeği görme ve bilme
özgürlüğü ve insanların kardeşliği."
Herkes
için eşit fırsat. Bize kim fırsat eşitliği verebilir? Yalnızca İç Pilot herkese
eşit fırsat verebilir ve verir. Her gün sabahın erken saatlerinde kalbimizin
kapısını çalar. O kapıyı çaldığında kimimiz uyanır cevap verir, kimimiz ise
uyku, cehalet ve bilinçsizlik dünyasında kalır. Dış hayatta bir fırsatı
kaçırırsak, onu nadiren tekrar elde ederiz. Ama içsel hayatta her gün, her
saat, her dakika yeni bir fırsat yakalarız. İç olasılığa yanıt veren kişi,
İlksel Hedefe doğru hemen herkesten daha hızlı koşar.
Her
kişiye Gerçeği kendi yöntemleriyle arama özgürlüğü verilmelidir. Kendi
doğrularımızı başkalarına empoze edemeyiz. Herkesin derinlerdeki Gerçeğe
gitmesi gerekir. Gerçek, Amaçtır, ancak Hedefe ulaşmak için farklı yollar,
farklı yollar seçebiliriz ve seçiyoruz. Farklı yollar, farklı insanların en
yüksek hızda koşmasına izin verir. Başkaları bize özgürlüklerini dayatırsa, bu
bizim için tamamen yararsızdır, ama derinlerde ararsak, özgürlüğümüz bizim
açılımımız, refahımız, mükemmelliğimizdir. Vedik bilgi bize önemli bir mesaj
veriyor:
Asato
mo üzgün gamaya
Tamaso
mo jyotir gamaya
Metyor
mometau gamaya
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Illinois
eyaletinin kendisini "Land of Lincoln" olarak adlandırmaktan gurur
duymasından çok memnunum. Lincoln, kelimenin tam anlamıyla bir arayıcıydı.
Allah ona cömert bir kalp vermiş. Emerson onun hakkında şunları söyledi:
"Kalbi dünya kadar büyüktü ama içinde kötü şeylere yer yoktu." Bu
açıklamaya katılmak istiyorum.
Arayıcı
olduğumuzda, dünya kadar geniş bir kalbe sahip olmaya çalışırız ya da dünyadan
daha büyük bir kalbe sahip olmaya çalışırız. Bu koskoca yürekte gerçek bir
arayışçı, dünyanın cehaletini başkalarına ait bir şey olarak görmez. Gerçek bir
arayıcının kalbi, başkalarının kusurlarını, sınırlamalarını ve bağımlılıklarını
kendisininmiş gibi görür. Emerson, Lincoln'ün kalbinde kötü bir şey olmadığını
söyledi, ama ben onun kalbinde kötü bir şey olmadığını söylemek istiyorum. Ama
kalbi kesinlikle milyonlarca ve milyarlarca insanın kötülüğünü barındırıyordu
ve diğer insanların bu kötülüğünü gururla değil, birlik duygusuyla
kendisininmiş gibi kabul etti.
Hepimiz
arayış içinde olduğumuz için dünya içimizdedir, dışımızda değil. Dışarıda
gördüğümüz her arayıcı da içimizdedir. Ayrıca, derinlere indiğimizde, büyük bir
ailemiz olduğunu görürüz, şüpheler, korkular, kaygılar, endişeler, kusurlar ve
sınırlamalardan oluşan çok büyük bir iç ailemiz. Bilinçli konsantrasyon,
meditasyon ve tefekkür gücümüzle onları dönüştürdüğümüzde, dış dünyanın tamamen
değiştiğini göreceğiz.
Burada,
Chicago'dayım. Bu şehrin adı bile bana büyük bir neşe ve keyif veriyor. On bir
yaşımdayken, büyük bir manevi figür olan Swami Vivekananda'nın biyografisini
okudum. 1893'te Dinler Meclisi buradayken, Swami Vivekananda geldi ve ruhunun
ışığının sonsuz bilgeliğini verdi. Benimle aynı yerde, Bengal'de doğduğu için
genç kalbim zevkle doldu ve duygulandı. Küçük erkek kardeş, ağabeyiyle bu
şekilde birlik hisseder. Swami Vivekananda, burada Dinler Parlamentosunda
Hindistan'ın bilgelik ışığını sunma yeteneği ile ilahi ve üstün bir şekilde
kutsanmıştır.
Benim
için her din manevi, güçlü, anlam ve bereket dolu bir evdir. Her insan bir evde
yaşamalı, sokakta yaşayamaz. Ama sürekli evinde kalmasına gerek yok. Çalışmak
için dışarı çıkıyor. Artık iç okulumuz ve içsel öznemiz Yoga'dır. Yoga, Tanrı
ile bilinçli birliktir. Hepimiz arayanlarız, samimi arayanlarız. Bizim için
Tanrı gerçekten vardır. Ve O'nu görmemiz, O'nu hissetmemiz, O'nu
gerçekleştirmemiz ve O'nun Enkarnasyonu olmamız sadece an meselesidir.
AŞK
VE MÜKEMMELLİK
Loyola
Üniversitesi, Chicago, Illinois, ABD
13
Şubat 1974
Bu
akşam sevgili kardeşlerim, sevgi ve mükemmellik üzerine kısa bir konferans
vermek istiyorum. Hepimiz aynı teknede, özlem teknesinde yelken açıyoruz. Bir
gün bu teknemiz Kaderimize, bizim her zaman tatmin edici ama her zaman aşan
gerçeğimiz olan Altın Sahil'e ulaşacak.
Aşk
ve mükemmellik. Aşk mükemmelliktir ve mükemmellik aşktır. Aşk mükemmelliğin
ruhudur. Mükemmellik aşkın amacıdır. Mükemmel Aşk ve mükemmel Mükemmellik
birdir ve bölünmez. Kusursuz Sevgi, kendimizi vermemizde ve kendimizi
sunmamızda bulunur. Kusursuz Mükemmellik, kurtuluşumuzda ve nihai
Tanrılığımızda bulunur. Kusursuz aşk kör bir güçtür ve yıkıcı bir güç olabilir.
Aşksız mükemmellik, ayarı olmayan bir mücevherdir, böyle bir mücevher
saklanamaz.
Gerçekleştirilmiş
aşk mükemmelliği dışlayamaz ve dışlamaz, çünkü tamamlanmış aşk mükemmelliğin
kendisidir. Aynı şekilde, mükemmellik sevgiyi dışlayamaz ve dışlamaz, çünkü tam
mükemmellik zorunlu olarak sevgiyi beraberinde getirir.
Hayvan
sevgisi, insan sevgisi, ilahi sevgi. Hayvan sevgisi ruhun hayatından
habersizdir. İnsan sevgisi şuurludur ama nefsin hayatı ile ilgilenmez. İlahi
aşk, ruhun hayatının çiçeği ve kokusudur. Aşk, gerçeğin yaşamıdır. Bugün
gerçekliğin hayatından başka bir şey değiliz. Yarın ölümsüzlüğün hayatı
olacağız. Aşk ve yaşam bir ailede birlikte büyür. Aşk güçlü kollarını hayata,
hayat duygulu gözlerini aşka sunar.
Allah
kainatı kendi Kudreti-Sessizliği ile yaratmıştır. Evreni Güç-Sesi ile
destekler. En yüksek Gerçeği gerçekleştirmek için, bilincimiz çabalama
merdivenini, hatta daha da yükseğe, en yükseğe tırmanır. En yüksek zirvesine
ulaştığında, İlksel Gerçeği, Aşkın Gerçeği, her zaman aşkın Ötesinin Gerçeğini
idrak ederiz. Yukarıdan indirdiğimiz içsel ilahiliği tezahür ettirmek için
Kozmik Sesin, Güç-Sesin yardımına ihtiyacımız var.
En
yükseğe ulaştığımızda, mükemmelliğin farkına varırız. Mutlak'ı tezahür
ettirdiğimizde, mükemmelliğin tezahürü oluruz. Aşk barıştır. Aşk zevktir. Aşk
aydınlattığı zaman huzurdur, aşk dolduğunda zevktir.
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni jayante
Ondandena
jotoni jovanti
Anandam
duaantyabhisauviuanti
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
yolculuğunun
sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
Hepimiz
arayışçıyız. Arayan sonunda ilahi bir âşık olur. Arayıcı, İlk Gerçeği görür ve
sonsuz Işık, Huzur ve Mutluluk için haykırır. Ancak yaşamında, Tanrı'yı sevene
kadar kendini gerçekleştiremeyeceğini anladığında, özlem ve kendini keşfetme
hayatında bir an gelir. Arayıcı olarak kaldığı sürece, Tanrı onunla saklambaç
oynar. Ama ilahi bir âşık olduğunda ve koşulsuz vazgeçişini sunduğunda,
Tanrı'nın istediği şekilde kullanılmasını istediğinde, o zaman Tanrı'yı idrak
etmesi, özlem ve adanmışlık hayatını aydınlatır.
En
yüksek mertebedeki tüm Üstatlar bize insanlığa sevginin nasıl sunulabileceğini
gösterdiler. Kurtarıcı olan Oğul'u düşündüğümüzde, içimizde ve dışımızda sevgi
akışından başka bir şey görmeyiz. Bir gün yolda yürürken rakipleri onu
acımasızca eleştirdiler. Öğrenciler ona, insanlar ona acımasızca hakaret
ediyorsa neden böyle gitmesi gerektiğini sordular. Kurtarıcı, elindekileri
onlara vermesi gerektiğini söyledi; ve sahip olduğu şey, koşulsuz sevgi
kalbiydi.
Buddha,
kuşun hayatını kurtarmak için kendi hayatından vazgeçmeye hazırdı. Aşk kalbinde
kuşun yaşamıyla bölünmez bir bütünlük hissetti.
Manevi
Öğretmen Gauranga, bir keresinde düşmanı tarafından ciddi şekilde yaralandı.
Bana öfkeni, tutkunu, tanrısal olmayan niteliklerini verdin. Bana bir şey
verdiğin için ben de sana bir şey vermek istiyorum. Sahip olduğum şey benim
aydınlatıcı aşkım. Bana verdiklerini senden aldım, sana vereceğimi benden kabul
et."
İnsanın
iki temel aracı vardır: akıl ve kalp. Zavallı akıl, sevginin anlamını
kavrayamaz, ama kalp sürekli sever ve ruh, kalbe sürekli sevgi besler. Zihin
kendi varlığından başka bir şeyi sevmeyi zor, son derece zor bulur. Ve sonra,
zihnin kendi varlığını bile sevmekte zorlandığı bir an gelir. İçindeki ve
dışındaki çorak çölü görüyor ve hissediyor. Ancak kalp, bedenin, yaşamsallığın
ve zihnin kusurlarını ve sınırlılıklarını kendisininmiş gibi kabul etmenin
dünyadaki doğrudan görevi olduğunu hisseder. Ruha serbest erişime sahip olan
kalb, nefsin mesajını almıştır ki, kamil Kamil, ailesinin bütün fertleri kamil
olana kadar kalbi aydınlatamayacaktır. Bu nedenle kalp herkesi kendi olarak
kabul eder ve kendi iç ailesinin tüm üyelerini beslemeye ve aydınlatmaya
çalışır.
Gönül
anlar ki, insan sevgisi, nursuz, kasvetli, sınırlı aşk, son durağı hüsran olan
bir hızlı tren gibi davranır. Ama ilahi aşk içimizde yavaş, istikrarlı ve
kusursuz bir şekilde büyür ve yerel bir tren gibi hareket eder - yavaş ve
kademeli olarak son istasyonu olan aydınlanmaya doğru ilerler. Kalp, insan
sevgisi ile ilahi aşk arasındaki farkı işaret eder ve sonra insan sevgisini
ilahi aşka dönüştürür. Ve nihayetinde, her insanda ve Tanrı'nın her
Yaratılışında ilahi sevgiyi gösterir.
Aşk
ve mükemmellik bir ve aynıdır. Mükemmellik artık uzak bir olasılık, ancak
bugünün imkansızlığı sonsuza kadar imkansız olarak kalamaz. Bugünün zayıflığı,
yarının güvenilir, kırılmaz gücüne dönüştürülebilir.
Hakikat
sarayını inşa eden güç ile bu Hakikat sarayını yıkan güç aynı değildir.
Kalbimizin en derinlerinden seslendiğimizde, iç alevin yukarıya, hatta daha
yükseğe, en yükseğe çıktığını ve Lütfun Yukarıdan indiğini görürüz. Ve daha
yüksek bir bilinç düzleminde nasıl buluştuklarını görüyoruz; Biz bu plana
mükemmellik planı diyoruz. Bu füzyon mükemmelliktir. Lütuf alçaldığında,
Tanrı'nın Gülümsemesi şeklinde iner. Yükselen çağrımız ve Tanrı'nın alçalan
Gülümsemesi tek bir şeyde birleştiğinde, İlahi Vasfa olan sevgimiz ve Tanrı'nın
Ölümsüzlüğünün Lütfu, özlem dolu hayatımızda, adanmışlık hayatımızda,
çeşitlilik birliği ve birlik çeşitliliği hayatımızda mükemmelleşir.
İLERİ!
Wisconsin
Üniversitesi, Milwaukee, Wisconsin, ABD
Sinematografi
Birliği
14
Şubat 1974
En
yüksek Gerçeğin sevgili arayıcıları, manevi ailenin sevgili kız ve erkek
kardeşleri, hepinizin bildiği gibi, her devletin kendi sloganı vardır. En büyük
sevincime göre, Wisconsin eyaletinizin sloganı manevi yaşamda çok önemlidir:
"İleri!" Benim için "ileri" sadece bir kelime ya da fikir
değil, Tanrı Kapısı'nın gizli ve kutsal anahtarıdır.
İleri!
Hedeflerle dolu hayatımızda hiçbir şey ilerlemek kadar önemli olamaz. Ağarmış
geçmişin Vedik kahinleri önemli bir mantra verdiler: "Caraiveti - İleri,
ileri!" En uzak Öteye doğru ilerleyeceğiz. Bugün Düş Teknesindeyiz, yarın
Gerçeklik Kıyısına dokunacağız. İleri, daima ileri!
Hepimiz
arayış içindeyiz, hepimiz maneviyat dünyasındayız. Benim için maneviyat, bizi
Kaderimize götüren tek yönlü bir yoldur. Bir gün yolculuğumuza başlıyoruz;
tökezleyebiliriz, yavaş yürüyebiliriz, hızlı yürüyebilir veya koşabiliriz,
hatta daha hızlı, Hedefe doğru herkesten daha hızlı. Hedeften geriye doğru
hareket ettiğimiz bir zaman da gelebilir, ancak bu yalnızca geçici bir
deneyimdir. Bir süre sonra tekrar ilerliyoruz.
Biz
geçmişe ait değiliz, geleceğe aitiz, bugünün aciliyetinde büyüyen ve büyüyen
bir geleceğe aitiz. Geçmişte ne kadar başarılı olursak olalım, geçmişte kim
olursak olalım, öğrencilerime geçmişin toz olduğunu söylüyorum. Geçmiş bize
sonsuz ölçüde Hakikat, Işık ve Mutluluk getirmedi. Bu nedenle, bunu yalnızca
bugünden veya bugünün kalbinde açıkça beliren gelecekten bekleyebiliriz ve
beklemeliyiz.
Manevi
hayatta dört iyi arkadaşımız olduğunu görürüz: sadelik, içtenlik,
alçakgönüllülük ve saflık. Bu arkadaşlarımızın desteğiyle yolumuza devam
ediyoruz.
Sadelik
arkadaşı, olabildiğince basit olmamızı istiyor. Zihnin bize Tanrı'nın çok
karmaşık olduğunu hissettirdiğini söyler, ama O aslında çok basittir, sadeliğin
ta kendisidir. O halde O'na ulaşmak ve elde etmek için bizler de sade
olmalıyız.
Samimiyet-dostu
bize Allah'ın samimiyetin kendisi olduğunu söyler. O'nun eylemlerini,
özelliklerini içimizde ve bizim aracılığımızla işlemesini bilmesek veya
anlamasak da, yine de Tanrı çok samimidir. Bu nedenle, Tanrı gibi olmak için de
samimi olmalıyız.
Alçakgönüllülük
arkadaşı bize Tanrı'nın çok alçakgönüllü olduğunu söyler. O Yüce olmasına
rağmen, Yüce Rab, O'nun Alçakgönüllülük Gücü ve Birlik Gücü, biz de
alçakgönüllü olursak bir gün Yüce'ye ulaşabileceğimizi hissettirir. Tanrı bir
ağaç gibidir. Bir ağaç meyve vermediğinde dimdik durur ve mağrur ve kibirli
görünebilir. Fakat bir ağaç meyve ile yüklendiğinde onların ağırlığı altında
eğilir. Bu nedenle, iç meyveleri her zaman bol olan Tanrı, çocuklarının ağaca
çıkıp istedikleri kadar yemeleri için eğilir ve eğilir.
Saflık-dostu
bize Tanrı'nın saflığın ta kendisi olduğunu söyler. Bize, Tanrı'nın Varlığını
kontrol altına almak, O'nu beslemek ve O'nu beslemek istiyorsak, hayatımızın
nefesinin bir saflık akışı olması gerektiğini söyler.
İleriye
doğru yolculuğumuzda samimi olduğumuzda, yolumuzun çok düz olduğunu hissederiz.
Basit olduğumuzda, yolun güneşle dolu olduğunu içsel görüşümüzle hisseder ve
görürüz. Alçakgönüllü olduğumuzda, yolun kısa olduğunu ve hatta Allah'ın
lütfuyla daha da kısaldığını anlarız. Saf olduğumuzda, içsel vizyonumuzla,
tıpkı bizim Hedefe doğru koştuğumuz gibi, Orijinal Hedefin kendisinin de bize
doğru koştuğunu açıkça görürüz. Ve buluşma noktamız, sonlu ile Sonsuz'un
birleştiği yerdir.
Caraiveti!
- Git git!" Bir zamanlar mineraller dünyasındaydık ama ihtiyaç içeriden
gelince bitkiler dünyasına geçtik. Bitkiler aleminden hayvanlar alemine,
hayvanlar aleminden de insanlar alemine geçtik. Ve şimdi içsel ihtiyacımız bizi
ilahi Krallığa götürecek.
Madenler
dünyasında imparator-cehalet hüküm sürer. Bitkilerin dünyasında cehalet hüküm
sürer. Hayvanlar aleminde cehalet hüküm sürer. İnsan dünyasında, kaptan cehalet
hüküm sürer. İlahi dünyada, her zaman aşan, her zaman yerine getiren Ötesinin
Yüce Işığı kuralları.
Dış
ve iç eğitimimiz sayesinde ilerliyoruz. Dış eğitim bazen bize iç eğitim denen
bir şey olduğunu söyleyemez. Ya da bazen dışarıdan alınan eğitim, içsel eğitim
almamızı engeller. Dış eğitim sahip olduklarını sunar ve iç eğitim sahip
olduklarını sunar. Ancak bazen çok fazla dış eğitim alarak çok fazla bilgi
biriktiririz, bilgi değil, bilgelikten bahsetmeye bile gerek yok. Ve sonra
içsel eğitim dünyasına girmemiz bizim için zor. Ayrıca, çok fazla zeka, çok
fazla şüphe, korku, endişe, endişe ve diğer cesaret kırıcı faktörlerle dolup
taşan fiziksel zihin, içsel eğitimin ve ilerlemenin sağlanmasını zorlaştırır.
Bir
zihne ihtiyacımız var, ama sadece kalbe itaat eden bir zihne ihtiyacımız var,
çünkü kalp ruha itaat eder. Aksi takdirde zihin, yaşamsal ve beden ruhsal
ailemizin asi üyeleri haline gelir. Bu nedenle kalpte olmak için elimizden
gelenin en iyisini yapmalıyız çünkü kalp, ailesinin en yaşlı üyesi olan ruha
itaat etmekle yükümlüdür. Aynı şekilde akıl kalbe, nefs zihne, beden nefse
itaat etmelidir. Bu şekilde, manevi aile birlikte büyüyebilir ve Mutlak
Yüce'nin mesajını yerine getirebilir.
İç
eğitim bizi Hakikat ve Bilgelik-Işığın zaten içimizde olduğunun farkına varmaya
götürür. Ancak bazen dış varlığımızı, gerçekten içimizde aradığımız şeye
gerçekten sahip olduğumuza ikna etmek için yardıma ihtiyaç duyarız. Dış
eğitimde, bilginin başka bir yerde olduğunu ve onu bulup almamız gerektiğini
hissederiz. İç eğitimde, orijinal bilgi olan Bilgelik-Işık tamamen içimizdedir,
ancak birinin bizi buna ikna etmesi gerekir. İç Öğretmen bize şöyle der:
“İçinde bir hazine, içinde bir sandık var ama ne yazık ki anahtarı kaybettin.
Bu senin hazinen, benim değil. Bu senin kutun, benim değil. Ama sana hazinenin
nerede olduğunu göstereceğim ve dilersen bu sandığı açmana da yardım edeceğim.
Ve tabutu açar açmaz tüm hazine senin olacak." İç Öğretmen bir nehir
gibidir. Sadece rotasını takip edin ve o sizi kendi Gerçeğiniz, kendi
Kutsallığınız, kendi Ölümsüzlüğünüz olan denize götürecektir.
Manevi
hayata girmeden önce bizler küçük insanlarız. Manevi hayata girerken, bizler
harika insanlarız. Ama gerçek ilerleme kaydetmeye başladığımızda, iyi insanlar
oluruz. Küçük bir insan asla küçük olduğunu düşünmez. Harika bir adam her zaman
harika olduğunu düşünür. İyi bir insan kendisinin iyi ya da kötü olduğunu
düşünmez. Kendisinin sadece bir damla ışık, sadece bir damla hakikat olduğunu,
Allah'ın ise uçsuz bucaksız bir Işık ve Hakikat denizi olduğunu görür. Gerçek
bir ilerleme kaydettiğimizde aslında ne kadar önemsiz olduğumuzu anlarız. Ancak
öyle bir an gelir ki, sonsuz küçüklükte bir damla Hakikat, Işık ve Mutluluk
okyanusunda eriyip engin okyanusun kendisi olur.
Küçük
adam, bilinmeyenin onu tamamen yok edebileceğini hissettiği için ilerlemekten
korkuyor. Onun için ileriye adım atmak, bilinemeze girmektir. Büyük bir adam
ilerlemeye isteksizdir, çünkü ileriye doğru attığı bu adımın kendisini
bilinmeyen, belki de düşmanca bir şeye götüreceğini hisseder. İyi bir insan,
bilinemezin ya da bilinmeyenin gizli Tanrı'dan başka bir şey olmadığını
hisseder. Bilinmeyene veya bilinmeyene girdiğimizde, Tanrı ifşa edilmiş
Gerçeklik, ifşa edilmiş Kutsallık olarak görünür. Bu nedenle, iyi bir insan
ilerlemeden asla korkmaz. Karşısında gizli bir Hakikat olduğunu bilir ve bu
gizli Hakikat'e gelirse, o vahyedilen Hakikat olur.
Sadece
kendimize güvendiğimiz zaman ilerleyebiliriz. Manevi yaşama başlamadan önce
kendimize bile çok az güvenimiz vardı. İçimizi güvenle doldurabilecek, Tanrı
denen birinin var olduğunu bilmiyor veya umursamıyoruz. Ancak manevi yaşamımıza
başladığımızda, bize güven verenin Tanrı olduğunu görürüz. Bu yüzden
ilerliyoruz, yürüyoruz ve Aziz Hedefimize doğru koşuyoruz. Tanrı bize her an
ilahi güvenceye sahip olmadığımız sürece en hızlı şekilde ilerleyemeyeceğimizi
söyler. Yalnızca ilahi güvenceye sahip olduğumuzda, Tanrı'nın Güvencesi
içimizde başarı ve parlaklıkla çalışabilir. İlahi güvence nedir? Bu, bize
Tanrı'dan geldiğimizi ve bu nedenle cehaletle ilişki kuramayacağımızı söyleyen
kesinliktir. Cehalet denizinde yüzemeyiz. HAYIR! Işık ve Zevk denizinde
yüzmemiz gerekiyor.
İleri
yürüyüş, içe yürüyüş ve yürüyüş aynı şeydir. İleriye doğru bir adım atarsak,
aynı anda hem bir adım atmış hem de bir adım atmış gibi hissetmemiz gerekir.
İleriye doğru attığımız adımda Tanrı'nın Bedenini görüyoruz . İçeri adımımızda,
Tanrı'nın Kalbini görüyoruz. Yukarıya doğru attığımız adımda Tanrı'nın Ruhunu
görüyoruz. Tanrı'nın Bedenine, Tanrı'nın Kalbine ve Tanrı'nın Ruhuna sahip
olduğumuzda başka hiçbir şeye ihtiyacımız olmaz.
İlerlememiz,
çok daha ileriye, daha da ileriye gitmemiz gerekiyor; derin, daha derin, daha
da derin; yüksek, daha yüksek, daha da yüksek. Arayıcı olduğumuz için
başarımızın sonu yok. İçsel güvenimizin, Tanrı'ya olan güvenimizin ve Tanrı'nın
bize olan güveninin gücüyle başarırız. Tanrı'nın içimizdeki sürekli Güvencesi
şudur: "Çocuklar, hepiniz Benimsiniz, Benim Sonsuzluğum, Sonsuzluk ve
Ölümsüzlük." Tanrı'ya olan güvenimiz şudur: “Baba, biz Senden yanayız. Biz
Senin tecellinden, Senin tam tecellinden, Senin mükemmel tecellinden yanayız.
Ve Tanrı bize güvence verdiğinde ve biz de Tanrı'ya güvence verdiğimizde, en
yüksek Yüksekliğe, en derin Derinliğe ve en uzak Öteye olan yolculuğumuz Aziz
Hedefine ulaşır, Düş Kayığı Gerçeklik Kıyısına dokunur.
AKIL,
ADALET VE ılımlılık
Georgia
Teknoloji Enstitüsü, Atlanta, Georgia, ABD
Öğrenci
Merkezi Kilisesi
20
Şubat 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili dostlar, Gürcistan'ın sloganı olan bilgelik, adalet ve
ölçülülük üzerine bir konferans vermek istiyorum. “Bilgelik, adalet ve ölçülülük”
çok önemli bir slogandır. Bu idealleri günlük yaşamda kullanabilirsek, dünyevi
varlığımızdan bol miktarda barış, ışık ve neşe alırız.
Bilgelik.
Bilgelik bizim cömert özverimizdir, bencil bencilliğimiz değil. Bilgelik, iç
alevimizin güzelliğidir. İç alev bizim yükselen uçuş özlemimizdir. Özlem-uçuş
ölümsüz Gerçekliğimizin doruk noktasıdır. Bilge adam, insanda Tanrı'ya hizmet
eder. Bilge bir adam, Tanrı'daki bir adamı sever. İnsanda Tanrı'ya hizmet
ederek, bilge bir adam sınırsız Barış, Işık ve Mutluluk kazanır. Bilge adam,
insanı Tanrı'da severek, vizyonunu genişletir. Kendini, içsel ve dışsal olarak
sürekli büyüyen bir vizyonun uzantısı olarak hissediyor. Bilgelik hem deneyim
hem de farkındalıktır. Deneyim, arayıcıya sonunda ne olacağını, Tanrı'nın mükemmel
bir aracı olacağını söyler. Farkındalık, arayan kişiye ebediyen kim olduğunu
söyler - ebedi oyuncu, ilahi ve yüce.
Adalet:
insan adaleti ve ilahi adalet. "Ne ekersen, onu biçersin" -
"Kısasa kısasa - Göze göz, dişe diş" gibi insan adaleti böyledir. Ama
ilahi adalet şudur: Elinde olanı ver. Tanrı neyse o olmalısın. Tanrı'ya değerli
varlığınızı verin - cehalet. Karşılığında Tanrı size Kendi Varlığını verecek -
Zevkle dolu Işık. İnsan dünyamızda adalet yürekten gelenden daha acı vericidir.
İlahi dünyada adalet önemli ve verimlidir. Karanlığın yaşamsallığında adalet
bizi tehdit eder ve korkutur. Işığın kalbinde adalet bize ilham verir ve bizi
mükemmelleştirir. İnsan dünyasında adalet bizi zorlar ve cezalandırır. İlahi
dünyada adalet bizi uyandırır, aydınlatır ve cehaletin tuzaklarından kurtarır.
Büyük
filozof Aristoteles bir keresinde şöyle demişti: "Adalet, herkesin çok
yakın gördüğü bir şeydir." Manevi yaşamda, sadece Tanrı bize çok yakındır.
Ama Tanrımız aynı zamanda diğer tüm ruhlara aittir. Tanrı her cana çok yakın
kabul edilebilir. Başkalarına Tanrı'nın kendilerine ait olduğunu hissettirmek
için onlarla ayrılmaz bir şekilde bir olmamız gerekir. Ve onlarla ayrılmaz bir
şekilde birleşebilmek için, Kaygı-gökyüzü ve Aşk-denizi olmamız gerekir.
Başkalarına bizimle bağlantılı olduklarını ve bizim de onlarla bağlantılı
olduğumuzu hissettiren, Kaygı gökyüzümüz ve Sevgi denizimizdir.
Birliğimiz
sayesinde başkalarının ne istediklerini ve gerçekten neye ihtiyaçları olduğunu
görmelerine yardımcı olabiliriz. İstedikleri arzudur; gerçekten ihtiyaç
duydukları şey aspirasyon. Onlara istediklerini, dileklerini yerine getirirsek,
ardından hayal kırıklığının kesinlikle geleceğini söylemeliyiz; ve onlara
ihtiyaç duydukları şeyi, özlemi sunarsak, o zaman bu istek, gerçekleştirmenin
habercisi olacaktır. Ve farkındalık, insanın çabalayan bilincinde silinmez,
sürekli büyüyen, sürekli tatmin edici bir başarıdır.
ılımlılık.
Ölçülülük denge demektir. Ilımlı bir yaşam, dengeli bir yaşamdır. Buda ölçülü
olma yolunu, orta yolu öğretti. Aşırıya kaçmamamız için bizi uyardı çünkü
kendisi aşırılıkları deneyimlemiş ve bunların çözüm olmadığını anlamıştı.
Gerçek bir arayıcı, tüm aşırılıklardan kaçınır. Çileci, sert bir hayat ona göre
değil, tıpkı sürekli zevk ve zevk dolu bir hayat gibi. Orta yolu seçmeliyiz.
Normal ve doğal olmamız gerekiyor. Ve normal ve doğal yaşamınızda doğaüstü
yaşamı, Kutsallığın, Sonsuzluğun ve Ölümsüzlüğün yaşamını çağırmanız gerekir.
Gerçek
arayıcı dış dünyayı kabul eder. Kabul ederken, dış dünyaya büyük önem verir. İç
dünyayı kabul eder. Ayrıca ona büyük önem veriyor. Kabullenme yaşamında,
gerçeği olduğu gibi kabul eder ve onu içsel çağrısıyla - Tanrı sevgisi, Işık,
Hakikat - dönüştürmek ister. Karanlığı reddederken, sağlıksız olanı, içsel
potansiyelini yok edeni reddeder. Ek olarak, insanda ilahi gerçeklere
dönüştürülebilecek ilahi olmayan pek çok şey vardır. Bu yüzden hepsini kabul
eder ve dönüşmeye çalışır.
Bizim
için hayat bir sınavdır. İnsan bakış açısından, dünyevi deneyim hayatın savaş
alanında olmaktır. Ama derinlere inersek, her günün bir fırsat, her saatin bir
fırsat, her anın bir fırsat olduğunu anlarız. Bu altın fırsatları
kullanabilirsek, bugün hayatımızda büyük bir eksiklik olan kusurlar, yarının
hayatının mükemmelliğine kolayca dönüştürülebilir.
Manevi
yaşamda, Hakikat, Işık ve Mutluluğun en yüksek zirvesine götüren ilahi bir
merdiven vardır. Bu merdiven üç basamaklıdır. İlk adım ölçülü olmak, ikinci
adım adalet ve üçüncü adım bilgeliktir. İlk basamağa çıktığımızda şu mesajı
okuruz: "İyiyi bilin." İkinci basamağa çıktığımızda “İyilik yap”
mesajını okuruz. Ve üçüncü basamağa çıktığımızda "İyi ol" mesajını
okuruz. Ölçülülük aşaması bize Tanrı'nın Yaratılışındaki tüm iyi şeyleri nasıl
bileceğimizi öğretir. Adalet düzeyi bize çeşitli faaliyetlerimizde nasıl doğru
davranacağımızı öğretir. Bilgelik Aşaması bize nasıl iyi olunacağını ve
Tanrı'nın Enkarnasyonu haline nasıl gelineceğini öğretir. Bilgelikten yoksun
olduğumuzda, bu yenilgidir. Adaletten yoksun olduğumuzda, bu çifte bir
yenilgidir. Ve son olarak, ölçülü olmadığımız zaman, bu üçlü bir yenilgidir.
Ama inancı, içsel inancı keşfedebilirsek, o zaman bu gerçek bir fetihtir.
İnançla birlikte özlemi keşfedebilirsek, o zaman bu iki kat bir fetihtir. Son
olarak, ilahi feragatimizi, kalıcı ve koşulsuz feragatimizi Işığa, içsel
Kaynağa, gerçek Kaynak'a açabilirsek, o zaman bu fetih üç yönlüdür. Yani
inancımız, arzumuz ve vazgeçmemiz varsa, Hazine Hedefi uzak bir ihtimal olarak
kalamaz.
Arayan
bilge bir adamdır. Gerçeklik ağacının kökünü görmek istiyor. Sonra Gerçeklik
ağacının tohumu olma ihtiyacını hissetmek ister. Sonunda, Gerçeklik ağacının
tohumu olmak istiyor. Gerçeklik ağacının tohumu haline geldiğinde, yalnızca
birinin var olduğunu, var olduğunu ve sonsuza dek var olacağını görür ve bu
Aşk'tır: Yaratan Aşk, Besleyen Aşk, Tanrı'nın evrenini ayakta tutan Aşk.
Vaaz
ettiğimiz şeyi uygularsak, o zaman bilgelik mesleğimiz olur. Uyguladığımız ve
vaaz ettiğimiz şey bir ve aynı olmalıdır - aşk. Dünyadan sevgi istiyoruz ve
aslında kendimiz dünyaya sevgi gösteremeyebiliriz. Ama sevgi gösterir ve sevgi
olursak, o zaman kesinlikle tüm dünyada sevgiyi görmeyi bekleyebiliriz. Bizi
O'nu düşünmeye, O'na dua etmeye, O'nun üzerinde tefekkür etmeye ve O'nu çok
yakın görmeye zorlayan O'nun Güç-Aşkı'dır. Tıpkı Tanrı'nın Sevgi Gücü sayesinde
bizi gerçekten Kendisine ait gördüğü gibi, O'na olan sevgimiz nedeniyle O'nu
bizim olarak görmemizi ister, ilham verir ve bizden rica eder.
Tanrı'nın
huzuruna çıktığımızda, bizden sahip olduklarımızı O'na vermemizi ister. Ona
gerçek hazinemizi - sevginin kalbini - verebilirsek, hemen kabul eder ve
"Sınavı geçtin" der. Ama Tanrı'ya dünyadaki tüm varlığımızı -
fiziksel, hayati, zihinsel varlıklarımızı - verirsek, ama O'na sevgi
getirmezsek, o zaman O tatmin olmayacaktır. Tanrı, “Hayır, gerçek varlığın olan
sevgi dolu yüreğini bana getir. Ve gerçek varlığınıza sahip olduğumda, size
Hazinemi - Işık ve Zevki sonsuz ölçüde vereceğim.
UMUT
VE HAYAT
Clemson
Üniversitesi, Clemson,
Güney
Kaliforniya, ABD
Yabancı
öğrenciler için oturma odası
20
Şubat 1974
Güney
Kaliforniya'nın sloganlarından biri hakkında kısa bir konferans vermek
istiyorum. Hepinizin bildiği gibi, Güney Kaliforniya'nın iki mottosu vardır.
“Aklında ve anlamında hazır ol” bir slogan, “Nefes aldığım sürece umarım” başka
bir slogan. Manevi bir bakış açısıyla ikinci slogan hakkında birkaç söz
söylemek istiyorum.
Umut
Hayattır. Umut ilerlemedir. Her bireysel yaşam, Tanrı'nın Planı, Tanrı'nın
Planı ve Tanrı'nın gerçekleşen rüyasının Gerçeğidir. Umut Tanrı'yı Niyeti
sever, umut Tanrı'yı Planı sever, umut Gerçekliğe hizmet eder, Tanrı'nın rüyası
yerine getirilir.
İki
hayat vardır: arzu-yaşam ve özlem-yaşam. Arzu-yaşam, kendinden zevk almakla
başlar ve kendini yok etmekle sona erer. Özlem-yaşam, kendini keşfetme ile
başlar ve Tanrı'yı keşfetme ile sona erer. Bizim için bugünün hayatı hazırlık
yapan Tanrı'dır ve yarının hayatı bizim için mükemmel Mükemmelliğin Tanrısı,
yeryüzündeki tezahürü olan Tanrı olacaktır.
İki
hayat: insan hayatı ve ilahi hayat. İnsan hayatı yaşamaya çağırır; ilahi Hayat
vermek için yaşar. İnsan hayatı yıllarla ölçülür, ilahi Hayat ilerlemeyle
ölçülür - aydınlatıcı ve tatmin edici ilerleme. İnsan hayatı her zaman bilmeden
zevk almak ister. İlahi Hayat önce bilmek, sonra zevk almak ister. İnsan hayatı
hiçbir şey öğrenmek istemez ve hiçbir şey öğrenmez. Aldığı şeyle tatmin olur ki
bu cehalettir. Cehaletten doyasıya zevk alıyor . İlahi Hayat öğrenmek istiyor,
Sonsuzluğun derslerini almak istiyor. Sonsuzluğun derslerini alan ilahi Yaşam,
Ölümsüzlüğün Mutluluğunun tadını çıkarır.
Hayat
ve umut birbirinden ayrılamaz. Hayat bedendir ve umut içimizdeki sezgisel
ilahiyattır, şu anda olduğumuz gerçekliği aşmayı arzulayan ilahiyattır. Umut
insanın arayışıdır, umut insanın içsel ihtiyacıdır, umut insanın öteye
yükselişidir.
Hepimiz
Sonsuzluğun yolunda yürüyoruz. İsteksiz, sıradan bir insan bu yolda
yürüdüğünde, onu bazı sözde arkadaşları takip eder: korku, şüphe ve endişe. Bu
arkadaşlar ona yetiştiklerinde onu kendi türlerine dönüştürürler: korkulu,
kuşkulu ve kaygılı. Tanrı Hedeftir, O Yoldur, O Ebedi Yolcudur. Tanrı, sonsuz
Öte'ye doğru sonsuz yolunda yürüdüğünde, umudun rehberliğinde tüm dünya O'nu
takip edebilir. Umut Tanrı'ya ulaştığında, Tanrı ümidi sevgili arkadaşına,
ebedi ortağına ve Rüyasının ebedi gerçekleştiricisine dönüştürür.
Yaşam
ve umut tamamen içsel bilgeliğe bağlıdır. Burada dünyada iki tür bilgelik
vardır: dünyevi bilgelik veya dünyevi bilgi ve göksel bilgelik veya göksel
bilgi. Burada dünyada, vidya ve avidya - bilgi ve cehalet - birlikte hareket
eder, birlikte dans eder. Binlerce yıl önce Vedik kahinler şu mesajı
bıraktılar:
Vidyoe
covidyoe ca yas tad vedobhayam saha
Avidyayo
metyum tortvo vidyayourtam teyze
İlim
ile cehaleti bir bütün olarak bilen ve anlayan, cehalet ile ölümün ötesine
geçer, ilim vasıtasıyla Ebedi Hayata ulaşır ve ölümsüzlüğün Işığından mest
olur.
"Cehalet"
dedikleri dünyevî ilim, "ilim" dedikleri ise ilahi hikmettir. Dünyevi
bilgiyle ölüm aleminin ötesine geçmeye çalışırız ve göksel bilgelikle
Ölümsüzlüğün Mutluluğunun tadını çıkarmaya çalışırız.
Manevi
hayatın başlangıcında, Tanrı'nın Etkin, Tanrı'nın Eylem ve Tanrı'nın Meyve
olduğunu her an görür ve hissederiz. Bu idrak sayesinde, içimizdeki kutsallığı
keşfetmek için tam bir fırsata sahip olduğumuzu hissederiz. Dünyadaki yaşam
zevk için değil, dünyadaki yaşam kendini sunmak içindir. Kendini sunmak,
nihayetinde bizi Tanrı yapan şeydir. Her gün, yeni bir hayatı, yeni bir şafağı
ön plana çıkarmak için altın bir fırsattır. Her gün dünyevi ilerlememizi
hızlandırıyoruz. İçimizdeki Tanrı'nın Krallığına, kalbimizin en derin
kovuklarına giriyoruz. Düzenli olarak, özveriyle ve içtenlikle dua edip
meditasyon yaptığımızda, hayatın sadece anlamlı ve verimli olmadığını, aynı
zamanda Tanrı'nın Gerçekliğinin yeryüzündeki bir tezahürü olduğunu anlarız. Ve
umudun yarının her şeyi ifşa eden ve her şeyi yerine getiren Gerçekliğinin
habercisi olduğunu anlamaya başlıyoruz.
Hayat
bir makinedir. Umut motordur. İlham yakıttır. Tanrı Amaçtır.
BAŞARI,
YENİLGİ VE İLERLEME
Kuzey
Karolina Üniversitesi, Asheville
Kuzey
Karolina, ABD
Beşeri
Bilimler Amfisi
20
Şubat 1974
Başarısız
olmayacağız, başarmak kaderimizde var, çünkü Tanrı'nın Kendisi bizim Teknemiz,
Tanrı'nın Kendisi Kayıkçımız ve Tanrı'nın Kendisi yolculuğumuzun Amacıdır.
Korku
ve şüphe, Tanrı'nın Sonsuz Işık ve Zevk Sarayına bize eşlik etmek isteyen,
kendi kendini dostumuz ilan eden iki kişidir. Bize ne yapacağımızı söylüyorlar.
Korku bizden Tanrı'yı suçlamamızı ister. Şüphe, Tanrı'yı hayal kırıklığına
uğratacağımızı söylüyor. Ancak yolculuğumuz uzun sürmez. Yolun bir noktasında,
etrafı saran korku ve acı veren şüphe yoracak ve geride bırakılacaktır.
Ayrıca
iki gerçek dostumuz var: cesaret ve inanç. Bu iki dostumuzu Allah'a olan
yolculuğumuzda bize eşlik etmeleri için davet ettik ve onlar da davetimizi
kabul ettiler. Ellerindekini bize vereceklerini söylüyorlar. Cesaret bize ilham
verecek, inanç bize istek verecek. Cesaret, en yüksek Hedefi görebilmemiz için
tüm varlığımızı ilhamla dolduracaktır. İnanç, Atanan Hedefe ulaşabilmemiz için
tüm varlığımızı istekle dolduracaktır.
Manevi
açıdan yenilgi nedir? Yenilgi bizi uyandıran bir deneyimdir. Başarı nedir?
Başarı, daha yüksek ve daha büyük başarı için çabalamamızı sağlayan bir
deneyimdir. İlerleme nedir? İlerleme, bizi aydınlatan ve tatmin eden bir
deneyimdir.
Yenilgi,
boyun eğmez bir kararlılığın olmadığını gösterir. Başarı, konsantrasyonun
muazzam gücüne tanıklık eder. İlerleme, Tanrı'nın İradesinin tacının bizde ve
bizim için olduğunu söylüyor.
Günlük
yaşamda bir şeyde başarısız olduğumuzda, tüm dünyanın parçalandığını
hissederiz. Üzücü deneyimimizi unutmamız son derece zordur. Başarıya
ulaştığımızda bazen gururla dolarız. Egomuz nedeniyle gururu besleriz. Bazen
başarımızı hayal gücünün ötesinde abartırız. Bazen dünyaya bir şeye sahip
olduğumuzu veya bir şey olduğumuzu kanıtlamak isteriz, oysa aslında bu doğru
değildir. Başkalarını özel olduğumuza ikna etmeye çalışırız ama kalbimizin en
derinlerinde özel olmadığımızı biliriz. İlerlemeyle ilgileniyorsanız, yalnızca
Tanrı'nın olmamızı istediği kişi olmak isteriz. Dünyadan herhangi bir tanınma
istemiyoruz. Dünyanın bizi abartmasını veya küçümsemesini istemiyoruz, sadece
dünyanın bizi kabul etmesini istiyoruz.
Dış
hayatta, amacımıza, başarımıza yeterince değer vermediğimiz için başarısız
oluruz. Amacımızı takdir etmeli ve takdir etmeliyiz. Gerçek değerinde takdir
edersek, kesinlikle başaracağız. Karanlıktan sonra şafak gelir. İçsel
karanlıkta yaşarsak ve bilgelik bilincimize içsel uyanışı getirirse ve bu
bilinç şafağının kıymetini bilmez veya kabul etmezsek, o zaman şafak içimizde
kalmaz. İçtenlikle ruhsal hale geldiğimizde, Işığı, Işığın ışıltısını çok
takdir ederiz. Şimdi karanlıkta yaşıyoruz ama her zaman karanlıkta
kalmayacağız. Şimdi derin uykudayız, ama sonsuza kadar uyumamıza gerek yok.
Güçlü bir iç çağrımız varsa, Hedefimize değer verirsek, Hedefe çok güvenle
ulaşırız.
Samimi
arayıcı, samimi - samimi kelimesini tuhaf bir şekilde telaffuz eder. İç filozof
bu kelimeyi günah-gören (sin - sin, gören - gören, İngilizce) olarak telaffuz
eder. Bizim felsefemizde böyle bir günah yoktur. Batı'da günah denen şey
aslında kusurluluk, sınırlama ve bağımlılıktır. Samimi bir arayıcı, kendi
kusurlarını, sınırlamalarını ve bağımlılığını gördüğü için bir kahindir. Ve
sınırlarının ve zayıflıklarının tamamen farkında olduğu için, bağımlılıktan
kurtulma yolunda çoktan bir adım atmıştır. Ve sonra Hedefi artık uzak bir
olasılık değildir.
Seni
hayal kırıklığına uğratmayacağız. İç çağrımızın gücüyle, yükselen alevimizin
gücüyle başaracağız. Sahip olduğumuz şey içsel bir çağrı. Ve Tanrı'nın sahip
olduğu şey O'nun aşkın, açıklayıcı, tatmin edici Gülüşüdür. Yukarıya doğru
çağrımız ve Tanrı'nın aşağıya doğru gülümsemesi buluştuğunda, yüce Hedefe
ulaşırız.
Başarısız
olmayacağız, başarısız olamayız. İçsel Pilotumuza amaçlı bağlılığımızın gücüyle
başarılı olacağız. Böyle amaçlı bir bağlılığı nasıl elde ederiz? Ancak gönül
rahatlığına sahip olduğumuzda maksatlı bağlılık kazanırız. Huzura nasıl
ulaşabiliriz? Yalnızca kendimizi etrafımızdaki cezbedici dünyadan ayırdığımızda
ve Gerçeklik ağacının kökünü görmek için derinlere daldığımızda iç huzuru
buluruz.
Neye
sahip olduğumuzu ve Tanrı'nın bizim için nelere sahip olduğunu bildiğimiz için
Tanrı'yı yüzüstü bırakmayacağız. Bir atasözü vardır: "Kendine yardım edene
Allah yardım eder." Şimdi bazıları şöyle sorabilir: “Kendimize nasıl
yardım edeceğimizi biliyorsak, neden Tanrı'nın Yardımına ihtiyacımız var? Veya,
eğer Tanrı bize yardım edecek kadar nazikse, o zaman neden bizim küçücük
kişisel çabalarımızı ortaya koymamızı istiyor?” Ve burada bilmeliyiz ki
Tanrı'nın görevi, ancak kendimizi karanlıktan boşalttığımızda bizi Işıkla
doldurmaktır. Gemimizi boşaltmamız gerekiyor ve sonra Tanrı bu kabı dolduracak.
Kendimizi binlerce yılın cehaletinden kurtarıyoruz ve Tanrı içimize giriyor ve
bizi Işık ve Zevkle dolduruyor. Biz üzerimize düşeni yapmazsak, Tanrı'yı nasıl
memnun edeceğiz? Tanrı Kozmik Oyununu oynar ve biz bilinçli olarak ruhsal
hayatı takip eder, O'nun Kozmik Oyununu bilinçli olarak kabul eder ve O'nunla
oynarız. Kozmik Oyuna bilinçli ve özverili bir şekilde katılarak elimizde olanı
sunuyoruz. Tanrı yeteneklerimizi, başarılarımızı, sahip olduklarımızı alır ve
bize yeteneklerini, başarılarını, sahip olduklarını verir. Onları bize tamamen,
sonsuza dek ve koşulsuz olarak verir.
Tanrı'yı
sevdiğimiz için ve Tanrı bizi sevdiği için Tanrı'yı hayal kırıklığına
uğratmayacağız. Aşk birliktir, bölünmez birliktir. Bölünmez birliğin şarkısını
söylediğimizde başarısız olamayız.
TANRI
AŞKI
Bury
Koleji, Bury, Kentucky, ABD
Baird
Salonu
21
Şubat 1974
Tanrı
bizi seviyor. Bizi sürekli ve koşulsuz seviyor. Ne yapmış olursak olalım, ne
yapıyorsak ve ne yapacaksak O bizi sevecek. Tanrı bizi Kendisini sevdiğinden
çok daha fazla seviyor. Muhakeme ve şüphe duyan aklımızı kullanırsak, buna
inanmak zor görünebilir. Ama seven ve teslim olan kalbimizi kullanırsak,
Tanrı'nın bizi Kendisinden çok daha fazla sevdiğini kesinlikle hissedeceğiz. O
bizi neden bu kadar seviyor? O bizi seviyor çünkü biz olmadan Rüyasının
gerçekleşmediğini, biz olmadan O'nun Gerçekliğinin tezahür etmediğini, biz
olmadan O'nun eksik olduğunu hissediyor. Şimdi sadece kendimizi gerçekten
sevdiğimizi hissediyoruz. O zaman belki de Tanrı'nın da bizi sevdiğini
düşündüğümüz bir zaman gelir. Ama Tanrı'nın bizi bizim kendimizi sevdiğimizden
çok daha fazla sevdiğine inanmak açıkça inanılmaz görünüyor.
Yalan
söylediğimiz, birini kandırdığımız ya da başkalarını kıskandığımız için mutsuz
hissettiğimiz birçok kez oldu hayatta. Kötü ya da ilahi olmayan bir şey
yaptıktan sonra içsel bilincimiz öne çıkar ve kendimizi mutsuz hissederiz.
Kendimizi azarlar ve cezalandırmaya çalışırız. Ama Tanrı'nın bize olan sevgisi
aynı kalır. Hatalarımız için kendimizden nefret ediyoruz ama Tanrı bizi hala
seviyor ve her zaman sevecek. Adalet gücümüz bizi mahkûm eder ama Allah'ın
Kudreti-Merhameti bizi affeder ve yenilmez iradesiyle zaaflarımızı güce
dönüştürür. Tanrı, kutsanmış bir Gülümsemeyle bize akış-Şefkatini,
Gökyüzü-İlgisini ve deniz-Sevgisini verdiğinde tatmin olur, böylece biz O'nun
enkarnasyonu oluruz.
Tanrı
bizi seviyor ve karşılığında gülümsememizi, sevmemizi ve mükemmel olmamızı
istiyor. O'na içten bir gülümseme sunduğumuz anda, Tanrı bizden hoşnut olur.
Sevgimizden bir damla ikram ettiğimiz an, Allah bizden razı olur. Dünyaya bağlı
şuurumuzu aşmak istediğimiz an, Allah bizden razı olur.
İnsani
sevgimiz sürekli ayırmaya ve bölmeye çalışıyor ama Allah'tan aldığımız ilahi
Sevgi her zaman ekleniyor ve çoğalıyor. Allah dünyayı yaratırken Zevk-Gücünü
kullandı ve şimdi Sevgi-Gücünü dünyayı korumak ve yeryüzünde, Yaratılışında
mükemmelliği yaratmak için kullanıyor.
Burada,
dünyada bir şey dışında her şeye sahibiz - memnuniyet. Gerçek doyumu ancak
Tanrı'ya olan sevgimizle alacağız. Tanrı bizim en yüksek, en aydınlanmış
Gerçekliğimizdir. Kentucky eyaletinin sloganı “Birlikte ayaktayız, ayrı ayrı
ölürüz”. İç yaşamda da böyledir. Tanrı ile bilinçli olarak bir olduğumuzda,
gerçek bir doyum duygusu yaşarız. Ama Tanrı'dan ayrıldığımızda, ikiye
bölündüğümüzde kendimizi eksik, tamamlanmamış ve tatminsiz hissederiz.
Arayıcı
olmadığımız sürece, Tanrı'yı nadiren severiz. Ama en yüksek Gerçeği arayanlar
isek, o zaman Tanrı'yı ruhen ve sürekli olarak sevmeye çalışırız. Tanrı'yı
içtenlikle ve sürekli sevmenin kolay bir yolu var. Karanlığı ışıktan, fani
olanı sonsuzdan, dışsal bilgiyi içsel bilgelikten ayırdığımızda, Tanrı'yı ruhen
ve sürekli olarak sevmek son derece kolay hale gelir. O zaman, Tanrı'yı ruhen
ve sürekli olarak sevdiğimiz zaman, bir adım daha ileri gidebilir ve Tanrı'yı
koşulsuz sevebilir, O'na sahip olduklarımızı ve olduğumuz şeyi verebiliriz.
İçimizde sahip olduğumuz şey, sınırsız Öteye dönüşmek için içsel bir özlemdir.
Ve dışarıda olduğumuz şey bir cehalet denizidir.
Tanrı
ayrıca bize sahip olduklarını ve ne olduğunu da verir. O'nun sahip olduğu şey
sonsuz Huzur, Işık ve Mutluluktur ve O, sürekli Endişedir, cehalet ağlarından
kurtulmamız için Endişe ve mükemmelliğimiz için Endişedir.
Tanrı
bizi seviyor. Biz Tanrı'yı seviyoruz. Tanrı sevgisi sayesinde, asırlık
cehaletimize karşı zafer kazanırız. Tanrı, bize olan sevgisiyle, O'nun Kozmik
Oyununun ebedi oyuncuları, ilahi oyuncuları olduğumuzu sürekli olarak
hissetmemize yardım eder.
Büyük
öncü Daniel Bohn, Kentucky'yi ikinci bir cennet olarak adlandırdı. Manevi
hayatta her gün cennet hissini yaşayabiliriz. Cennet sonsuz Barış, Işık ve
Mutluluk demektir. Arayıcı dua ettiğinde ve meditasyon yaptığında cennete
girer. Zihni dingin ve sakin olduğunda, zihni bir durgunluk akışı olduğunda,
kalbi her şeyi veren olur ve hayatı İlahi Vasfın Gerçeği olur. Cennet bir yer
değil, bir bilinç halidir. Zihnimizi cehalet ağlarından kurtardığımızda, varlığımızı
yeryüzü bataklığından kurtardığımızda cenneti görür, hisseder ve cennet oluruz.
KENDİNDEN
İLETİM
Tennessee
Üniversitesi, Knoxville, Tennessee, ABD
öğrenci
Merkezi
21
Şubat 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşler, en yüksek Aşkın Gerçeğin sevgili arayıcıları, kendini
aşma üzerine kısa bir konferans vermek istiyorum.
Hepimiz
mevcut gerçekliklerimizi aşmaya çalışan arayışçılarız. Neden mükemmel olmak
istiyoruz? Bunu istiyoruz çünkü cehalet, esaret, kusurluluk ve ölümle dolu bir
hayat bizi tatmin edemez. Bir şey elde etmek istiyoruz. Ebedi bir şey olmak
istiyoruz, Ölümsüzlüğün vücut bulmuş hali olmak istiyoruz.
Şimdi
önümüzde iki dünya var: arzu dünyası ve özlem dünyası. Hayatımız arzular
dünyasına ait olduğunda, doyumun her zaman çok uzakta olduğunu hissederiz.
Hayatımız özlem dünyasına ait olduğunda, doyumun doğuştan hakkımız olduğunu
hissederiz. Arzu hayatı, bizim seçtiğimiz bağımlılık hayatıdır. Arzu yaşamı,
Tanrı'nın seçilmiş aşkınlık yaşamıdır.
Kendini
aşma hayatımızda, en aşağıdan en yükseğe doğru büyürüz. Daha düşük olan daha
yüksek olana dönüştürülür, daha az mükemmel olan daha mükemmel olana
dönüştürülür. Reddetmemiz gerekeni reddederiz; dönüştürmemiz gerekeni
dönüştürüyoruz; aşmamız gerekeni, aşıyoruz. Bu aşkınlık süreci, düşünen bir
insanın düşüncesinin ötesindedir. Manevi bir kişinin kendini vermesinde kendini
gösterir. Manevi insan, kendisini gerçekliğin kendisiyle özdeşleştirerek
gerçekliğin ayrılmaz bir parçası haline gelir. Düşünen adam, şüphe duyan adam,
kendisini bu gerçekle özdeşleştirmeyi son derece zor veya imkansız bulur.
Sıradan
hayatta bize sürekli bir fırsat verilir ve çabanın sonunda ya başarı ya da
başarısızlık bizi bekler. Ancak manevi yaşamda başarısızlık ya da başarı ile
ilgilenmiyoruz, sadece ilerleme ile ilgileniyoruz. Böylece olasılık kaçınılmaz
hale gelir.
Manevi
yaşama girdiği anda, en yüksek Gerçeğin arayıcısı, bilinçli safsızlık ve
karanlık yaşamını aştığını hisseder. Arzu hayatını aştı ve şimdi özlem hayatını
yaşıyor. İçsel yükseliş çağrısı sayesinde, her an daha yükseğe, daha da
yükseğe, en yükseğe yükselmek için parlak bir fırsata sahiptir. Arzumuz,
yükselen çağrımız en yüksek zirveye her dokunduğunda, yeniden alevlenir.
Ulaştığı hedef nihai hedef olamaz ve olması da gerekmez, çünkü bugünün hedefi
yarının başlangıç noktasıdır. Ve yarının hedefi, bir sonraki günün başlangıç
çizgisi olacaktır. Farkındalığımızın sonu yok. Kendimizi aşmamızın sonu yok.
Arzumuz yükselir, farkındalığımız yükselir, memnuniyetimiz başlar ve sonunda
Tanrımız gülümser. İç çağrımızla, Tanrı'nın alçalan Gülümsemesine yükseliriz.
İçsel çağrımızı beslediğimizde ve içsel çağrıyla bir olduğumuzda farkındalık ve
aşkınlık şarkımız başlar.
Aşkınlık
için iki şey çok önemlidir: kişisel çabalarımız ve Tanrı'nın Lütfu. Yalnızca
kişisel çabayla kendimizi aşamayız. Aynı zamanda, biz kabul edene kadar
Tanrı'nın Lütfu hiçbir şey yapmayacaktır. Tanrı'nın Lütfunu kabul edebilir ve
doğru kullanabilirsek, ancak o zaman Yüce'ye ulaşabiliriz. Samimi arayıcı her
an eski gerçeklerini aşar. Ancak hiçbir şeyi reddetmez. Samimi arayan, dünyayı
gerçekten kendisininmiş gibi kabul eder. Bir çömlekçinin kili alıp onu güzel
bir şeye dönüştürdüğü gibi, ruhani arayıcı da cehalet dolu bir yaşam sürer ve
içsel ışık-bilgeliğiyle onu dönüştürmeye çalışır.
En
derin felsefemizde, geçmiş başarılarımızın hiçbir değeri olmadığına inanıyoruz.
Geçmişin toz olduğunu söylüyoruz. Geçmiş bize getirmesi gerekeni getirdi ama
ihtiyacımız olanı vermedi: özgürleşme, farkındalık, kurtuluş ve mükemmellik. Bu
nedenle, bugün, şimdiki zamanın aciliyeti içinde, ruhsal yaşamı başlatmalıyız.
Çoğumuz ruhsal yaşamda yeni olduğumuz için günde beş dakika, on dakika, yarım
saat veya bir saat meditasyon yapmaya ve en iyi bilincimizi her zaman ön planda
tutmaya çalışırız. Günde bir saat meditasyon yapabilirsek, bu meditasyonun
etkisini tüm gün boyunca uzatmaya çalışırız. Çocuk topu fırlattıktan sonra,
itme kuvveti topun hareket etmesini sağlar ve top hatırı sayılır bir mesafe kat
eder. Benzer şekilde, duygusal dualarımız ve meditasyonlarımız, yarım saat
sürseler bile, hevesli bilincimizi her günün kalbine yansıtır ve saatler
geçtikçe tüm çeşitli faaliyetlerimize dahil olur.
Tıpkı
arzu dünyasında büyümek ve genişlemek istediğimiz gibi, ruhsal yaşamda da
büyümek ve genişlemek istiyoruz. Önce bir damla ışık istiyoruz, sonra bol
miktarda ışık ve sonra sonsuz Işık istiyoruz. Ancak dünyevi arzularımızın
genişlemesi ile ilahi özlemimizin genişlemesi arasında büyük bir fark vardır.
Ölümlü yaşama, arzu yaşamına sahip olduğumuzda, esasen tatminsizizdir.
Arzularımız yerine getirildiğinde bile, yeni arzularımız olduğunu ve tam bir
tatmin olmadığımızı görürüz. Hep aynı açlığa sahibiz, aynı doyumsuz,
doyurulmamış açlığa. Ancak manevi yaşamda, bir damla huzur, ışık ve mutluluk
aldığımızda, asıl amacımız tüm bunlara bolca sahip olmak olmasına rağmen, bu
damlanın bile bize bir tatmin duygusu getirdiğini fark ederiz. Ve uzun bir
yolculukta, Tanrı'nın seçtiği Saatte, gerçekten Huzuru, Işığı ve Mutluluğu
sonsuz ölçüde buluruz. İlahi olarak tatmin olduğumuz ve doyuma ulaştığımız her
sefer, dünyaya bağlı realitemizi aşar ve Cennetsiz Gerçekliğe gireriz.
Bu
devletin mottosu "Tarım ve Ticaret"tir. Manevi arayıcı bir çiftçidir.
Kalbini burada, bu dünyada geliştirir ve yukarıdan bir sağanak gibi ilahi Lütfu
alır. Zaman içinde, Arayıcı, İçsel Kılavuz'a maksatlı bir bağlılık
geliştirirken, zengin bir farkındalık hasadı toplar. Doğal yeteneklerin değiş
tokuşu gibidir. Arayıcı, feragat yoluyla alıcılığını artırarak kendisini
dünyanın bilinciyle özdeşleştirir. Ve aynı zamanda, Aşkın Bilinci Yukarıdan
çağırır. Dünyanın bilinci ve Aşkın Bilinç buluştuğunda, dünyadan feragat ve
Cennetin Lütfu birleştiğinde, o zaman arayanın hevesli yaşamında farkındalık
doğar. Kendini aşmaya götüren bir kraliyet yolu var. Bu yol bizim
feragatimizdir, Mutlak Yüce'nin İradesi önünde bilinçli, koşulsuz
feragatimizdir.
MERHAMET
Tulane
Üniversitesi, New Orleans, Louisiana, ABD
Hazırlık
Oditoryumu Kendall
27
Şubat 1974
Sevgili
arayıcılar, şefkat üzerine bir konferans vermek istiyorum. Merhametin anlamını
anlamak için aklımızı kullandığımızda , çoğu zaman yoldan çıkar ve başkalarının
kafasını karıştırırız. Ama kalbi kullandığımızda, anlamı hemen anlarız ve
başkalarının onu anlamasına yardımcı oluruz.
Merhamet,
Tanrı'nın insanlık için sınırsız ve derin İlgisidir. Başkalarına ihtiyaç duyduklarında
şefkat gösterdiğimizde, şefkat merhametlidir. Başkaları kritik bir durumda bize
şefkat gösterdiğinde, şefkat daha da merhametlidir. Ve hem cennete hem de
yeryüzüne verdiğimiz sözü yerine getirmemizi sağlayanın Allah'ın rahmeti
olduğunu anladığımızda, o zaman merhamet en merhametlidir. Cennete sözümüz,
ilahi niteliklerimizi burada, yeryüzünde açığa çıkarmaktır. Dünyaya sözümüz,
tüm ilahi güçlerini tezahür ettirmektir, böylece Toprak Ana onları kendi
amaçları için kullanabilir.
Burada
hepimiz arayıcıyız ve Tanrı'nın en aydınlatıcı Merhametini alabilirsek, ruhsal
yolculuğumuzun hızlanacağını hissediyoruz. Fakat bu Merhameti Yukarıdan nasıl
alabiliriz? Kendimizi bir çocuk, küçük bir ilahi çocuk gibi hissedersek bunu
kolayca yapabiliriz. Bir insan çocuğu ağladığında anne nerede olursa olsun onu
teselli etmeye gelir ve çocuğu mutlu ederek tatmin olur. Aynı şekilde, Allah'ın
Rahmetini ruhen haykırdığımızda, Allah, Merhamet Gücü ile hemen iner.
Çocuk,
annesinin yardımı ve rehberliği olmadan hiçbir şey yapamayacağını hissettiği
için çaresizce ağlar. Ancak manevi çocuk çaresizlikten ağlamaz. Bir Kaynak
olduğunu ve Kaynağın her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde hazır ve
nazır olduğunu hisseder. Çağrımızda ruhsallaştığımızda, bu Kaynağa ücretsiz erişim
sağlarız. Bu nedenle içimizdeki arayan, içimizdeki ilahi çocuk çaresizce değil,
içtenlikle seslenir.
Günlük
hayatta, çeşitli etkinliklerimizde, Rahmetten, ilahi Lütuftan bahsederiz.
Manevi bir bakış açısından, Lütuf ve Merhamet arasında ince bir fark vardır.
Etraftaki sonsuz su genişliğini hayal edin - bu Grace. Ve yağmur, sağanak
yağdığında, buna Merhamet denir. Merhamet bir Lütuftur, ama çok yoğun, maksatlı
bir biçimdedir. Lütuf ortak bir şeydir, istese de istemese de herkes için olan
bir şeydir. Ama ilahi Merhamet, gerçek Merhamet, yalnızca Ötesinde uçmak için
içsel bir ihtiyaç duyduğumuzda, hevesli bilincimize, arzulu yaşamımıza girer.
Merhamet
her an içimizde hareket etmek ister, ancak cehalet nedeniyle, çoğu kez,
bilinçli ya da bilinçsiz olarak, dua etmeye başladıktan sonra bile, Merhamet'e
direniriz. Sıradan hayatta biri sonsuz nezaketiyle bize bir şey vermek isterse
ve biz bunu kabul etmezsek, o kişi sanki biz onu hak etmemişiz gibi hemen
hediyeyi alır. Ama Tanrı söz konusu olduğunda, öyle değil. Allah bizden
Rahmetini asla almaz. Aykırı. Bize O'nun ilahi, koşulsuz Merhametinden daha
fazlasını sunmaya çalışıyor.
Merhamet
bir güçtür, aydınlatıcı bir güçtür. Ama çok inatçı olduğumuzda ve Merhameti
tamamen ve acımasızca reddettiğimizde, Tanrı bazen Sabır-Gücüne güvenir.
Sonsuzluğun emrinde olduğunu ve tekamül sürecinde bir gün O'nun Şefkatini
alabileceğimizi biliyor. Bugün sadakatle ve minnettarlıkla O'nun Şefkatini
aramaz ve almazsak, O aldırmaz. Yarın bize başka bir fırsat verecek ve yakın ya
da uzak gelecekte O'nun Merhamet Gücünü kesinlikle kabul edeceğiz, çünkü sadece
o bizim doğamızı dönüştürmeye muktedirdir. Dolayısıyla Allah onu geri almaz,
sadece sabır dediğimiz farklı bir Güç kullanır.
Manevi
yaşamdan önce şefkat soyut bir şeydi. Ancak manevi hayata başladığımızda ve
ilahi hayatı yaşadığımızda şefkat gerçek olur. Allah'ın Rahmetini her an
içimizde ister ince, ister somut, somut bir şekilde hissederiz. Her an onu
görebilir, hissedebilir ve ona dönüşebiliriz.
Louisiana
Eyalet Sloganı: "Birlik, Adalet ve Güven." Bu sözler son derece
manevidir.
Birlik.
Birleşme sonlu ve Sonsuz arasında gerçekleşir. Artık fiziksel dünyadayız,
dolayısıyla hepimiz sonlu, bireysel bir varoluşa öncülük ediyoruz. Ama sonlu,
yüce Mutlak'ı gerçekleştirmek için Sonsuz'a girdiğinde veya Sonsuz,
Kutsallığını tezahür ettirmek için Sonlu'ya girdiğinde, o zaman bu birlik hemen
tek bir realite, tatmin edici bir realite oluşturur. Sonlu ile Sonsuzun
birliğinde, bilincin en yüksek düzlemini gerçekleştiririz ve aynı zamanda
yeryüzünde İlahi Vasfı tezahür ettiririz.
Sonsuz
ve sonlunun birliğinde özünde birleşen nedir? Tanrı'nın merhameti ve insanın
feragat etmesi. Tanrı'nın insanlığa en büyük armağanı Güç-Merhametidir ve
insanın Tanrı'ya en büyük armağanı güçten feragat etmesidir. Bir kişi Tanrı'nın
önünde ruhen ve koşulsuz olarak vazgeçtiğinde, Tanrı'nın İradesi önünde
sevinçle vazgeçtiğinde, o zaman Tanrı'nın Gücü, Tanrı'nın Gerçeği, Tanrı'nın
Ölçülemezliği onun olur. Merhamet Tanrı'daki mıknatıstır ve feragat arayandaki
mıknatıstır. Tanrı Merhametini kullandığında, yukarıdan gelen bir mıknatıs
gibidir ve bizi En Yüksek'e çeker. Ve feragatimizi kullandığımızda, bu mıknatıs
hemen Tanrı'yı nefesimizin içine çeker. Böylece, bizim mıknatısımız ve
Tanrı'nın mıknatısı buluştuğunda, Tanrı'nın saati, özlem ve kendimizi kutsama
hayatımızda doğar.
Adalet.
Sıradan insan hayatında adalet der ki: "Ne ekersen onu biçersin."
Adalet böyledir - "kısasa kısasa". Birisi yanlış yaptıysa, onu tehdit
etmeye, korkutmaya, uyarmaya, cezalandırmaya hakkımız olduğunu düşünüyoruz.
Ancak bu tür bir adalet, insanlık merdiveninin en alt basamağındadır. Daha
yüksek bir mertebeye çıktığımızda, adalet bir nevi bağışlayıcılığa dönüşür.
Yanlış yapan birini affedebilirsek, eğer bu yeteneğe sahipsek, o zaman
affetmenin kendisinin adalet olduğunu hissederiz. Daha yüksek bir bilinç
düzeyine çıktığımızda, o zaman ceza ya da bağışlama söz konusu olmaz. Bu sadece
bir aydınlanma meselesidir. Yüksek Benlik, tüm Gerçekliği içerir ve bünyesinde
barındırır. Bu nedenle, varlığının bir parçası aydınlanmamışsa, Yüksek Benlik
cezalandırmaz veya affetmez. Kendi varoluşunun bu parçasını aydınlatmaya
çalışır. Dünyaya daha yüksek bir bilinç düzleminden baktığımızda cahil,
kasvetli, saf olmayan, kusurlu dünyanın aydınlanmaya ihtiyacı olduğunu hissederiz.
Burada adalet bir birlik duygusudur. İlahi Adalet, aydınlanmamış varoluşumuzun
dönüşümüdür. İlahi Adalet kişisel aydınlanmadır.
Sıradan
hayatta eşitliğin adalet olduğunu hissederiz. Ama ilahi dünyada, eğer kişi
Yukarıdan daha fazla Barış, daha fazla Işık, daha fazla Mutluluk alma
yeteneğine sahipse, o zaman ona daha fazlasının verilmesi gerekir. Eşit fırsat
verilmeli ama benden daha fazla yeteneğin veya alıcılığın varsa o zaman kendi
hızına göre ilerlemeli ve benim hızıma yavaşlamamalısın. Eğer beni
bekliyorsanız, o zaman Tanrı'nın Saati sizi beklemeli ve Tanrı'nın seçtiği
Saat'te Hedefe ulaşamayacaksınız. Bu tür bir eşitlik bir aydınlanma eylemi
değildir. Vaktiniz geldiyse gidin. Tanrı bana aynı fırsatı verdi ama sen daha
büyük bir yetenek geliştirdin. Bu nedenle daha fazla ışık aldınız ve Hedefinize
daha hızlı koşabilirsiniz. Tanrı, seçtiği Saatte bana yetenek verdiğinde, ben
de Amacıma ulaşacağım. Buna ilahi Adalet denir. Tanrı bize sürekli aynı
fırsatları veriyor ama bireysel yeteneklerimiz aynı değil.
Kendinden
emin. Güven hem insan hayatında hem de ilahi hayatta en önemli niteliktir.
İnsan yaşamında güvenimiz genellikle asi hayatimiz olan egoya dayanır.
Kontrolsüz yaşam bize her şeyi yapabileceğimizi, dünyada yapamayacağımız hiçbir
şey olmadığını hissettirir. Ancak insan yaşamına güvenmezsek hiçbir şey
yapamayız. Ama ilahi yaşama güvendiğimizde, bu başka bir konudur. Bu güven,
Kaynağımızın içsel farkındalığından gelir. “Ben Tanrı'nın oğluyum, Tanrı'nın
ayrılmaz bir parçasıyım. Sonsuz Huzur, Işık ve Mutluluğa sahip olduğu için,
sonsuz kapasiteye sahip olduğu için aynısı bende var. Şimdi bunun farkında
değilim, ama sadece farkında olmayacağım, aynı zamanda onu gerçekten tezahür
ettirebileceğim gün gelecek.” Buna ilahi güvence denir.
Bazı
insanlar sadece Allah'a güvenir, kendilerine güvenmezler. Bu talihsiz bir
hatadır. Kendilerine güvenmeli, ancak bu güvenin doğrudan Allah'tan geldiğini
hissetmelidirler. Kendi kişisel çabalarına olan inançlarının, doğrudan
Tanrı'dan gelen bir yeteneğe olan güvenleri olduğunu hissetmeleri gerekir.
Tanrı bize bu güvenceyi vermiştir ve bu güvenceyi bizde ve bizim aracılığımızla
deneyimleyen de Tanrı'dır. Bu güvence, Tanrı'nın Kendisindeki güvencesinden
başka bir şey değildir.
Tanrı
bize her zaman güvenir, ancak çoğu zaman kendimize olan güvenimizi kaybederiz.
Hayatın savaş alanında bir iki kez yenildiğimiz için kendimize olan güvenimizi
kaybediyoruz. Ama Tanrı bize olan güvenini asla kaybetmez çünkü kendisinin kök,
bizim ise dallar olduğumuzu bilir. Kök güçlü ve kuvvetli olduğuna göre, dallar
nasıl düşebilir? Tanrı yeteneğini, potansiyelini, bolluğunu ve enginliğini
bilir, bu nedenle yalnızca Kendisine değil, bize de tam bir güveni vardır,
çünkü O'nun doğrudan tezahürü olduğumuzu hisseder. Biz olmadan O, sahip
olduklarını ve ne olduğunu tezahür ettiremez; ve O olmadan neye sahip
olduğumuzun ve ne olduğumuzun farkına varamayız. Bizler, Tanrı'nın
Kutsallığının, O'nun ayrılmaz Gerçekliğinin ayrılmaz bir parçasıyız, bu nedenle
O, bizim yeteneğimize her zaman sınırsız güven duyar.
İLAHİ
AŞK VE İNSAN SEVGİSİ
Mississippi
Körfez Kıyısı Junior Koleji,
Gulfport,
Mississippi, ABD
Jefferson
Davis Kampüsü
27
Şubat 1974
Sevgili
kardeşlerim, sevgiye dayalı mütevazi felsefemi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilirsiniz, iki tür aşk vardır: insan sevgisi ve ilahi aşk. İnsan sevgisinde
gerçekten yapmaya çalıştığımız şey, Bir'i, Kaynağı önemsemeden çoğunluğa sahip
olmaktır. Ancak Kaynağa sahip değilsek, pek çoğu bize hiçbir şekilde yardımcı
olamaz. Kök olmazsa ağaç nasıl büyür? Dalları, çiçekleri ve yaprakları nasıl
kendimizin sayabiliriz? İlahi Aşk ile önce Bir'e, Kaynağa, oradan da çoğul'a
gideriz. Kökle bir oluyoruz, sonra dallarıyla, yapraklarıyla, meyveleriyle
kendini gösteren bir ağaca dönüşüyoruz. İlahi aşk, birlik içindeki çeşitliliğin
şarkısıdır.
İnsan
sevgisinde bir talep ya da en azından bir beklenti vardır. Çoğu zaman bir
taleple başlarız ve daha yüksek bilgelik doğarken, başkalarından artık talep
etmeyip yine de bir şeyler bekleriz. Kendimizi bu beklentinin haklı olduğuna
ikna ederiz. Başkaları için bir şey yaptığımız için -sevgimizi sunduğumuz için-
karşılığında bir şey beklemenin meşru olduğunu düşünüyoruz.
Ama
ilahi Aşkta böyle bir istek ve beklenti yoktur. İlahi Sevgide, sadece sahip
olduğumuz şeyi ve olduğumuz şeyi veririz. Sahip olduğumuz ve olduğumuz şey
kutsanmış hizmettir. İnsan yaşamında, sevgimizi sunmadan önce, başkalarının
bize sevgisi olsun ya da olmasın, sevgiyi bulmaya çalışırız. İlahi Aşkta,
sevgimizi başkalarına sunmadan önce, Sevgiyi kendi içimizde gerçekliği ve bütünlüğü
içinde keşfetmeye çalışırız. Ancak o zaman başkalarına sevgi gösterebiliriz.
Başlangıçta, sevgimizi verdiğimiz kişilerin sevgimizi tüm kalbimizle
aldıklarını hissettiğimizde doyumumuz başlar. Ancak bu duygunun ötesine
geçtiğimizde ve sevgiyi yalnızca kendimizi vermek adına verdiğimizde, ilahi
Sevginin daha da yüksek bir biçimi vardır. Veriyoruz ve sevgimiz kabul edilmese
de aldırmıyoruz. Vermeye devam ediyoruz çünkü biz sevginin kendisiyiz,
Kaynağımız Sevginin kendisidir.
İnsan
sevgisinde sadece talep ve beklenti değil, daha da kötüsü - geri çekilme
vardır. Önce talep ediyoruz, sonra bekliyoruz. Bir beklentimiz
gerçekleşmediğinde, bazen sevgimizi sunduğumuz kişiden uzaklaşmaya çalışırız.
İlahi Aşkta bu asla olmaz. İlahi aşkla, başkalarının zayıflıkları, kusurları ve
bağımlılıklarıyla bir olmaya çalışırız. İçsel özgürlüğe sahip olmamıza rağmen,
bu içsel özgürlüğü başkalarına hükmetmek için değil, onların kusurlarıyla
bilinçli olarak bir olmak için kullanırız. Böylece onları anlayabilir ve
kusurlarını dönüştürmek için onların seviyesinde hizmet edebiliriz.
İnsan
sevgisinin kapasitesi o kadar sınırlıdır ki kendimizi genişletemez ve
birbirimizi tam olarak kucaklayamayız. Mutlaka bir üstünlük duygusu vardır.
Şüphesiz seni seveceğim ama senden bir santim daha uzun kalmak istiyorum. Bu
şartla seni seveceğim. Daha yüksek olan, daha düşük olanı sever çünkü
ilişkideki konumundan bir dereceye kadar memnundur. Daha aşağıda olan kişi,
daha yüksek olanı güvenilmezliği nedeniyle çok sık sever. Bu yüzden aşk onları
birbirine bağlar ve her ikisine de bir miktar tatmin duygusu verir. Fakat ilâhî
aşkta üstünlük ve zillet, zatıyla yoktur. İlahi Aşk kendini her zaman özgürce
ve tüm kalbiyle sunar. İlahi Aşk ancak kendini tamamen ve koşulsuz olarak
sunarak tatmin olur. İlahi Aşkta, kişisel olanla gayrişahsi olanın mükemmel bir
şekilde birleştiğini görürüz. Aralarında bir denge vardır. İçimizdeki kişisel,
kişisel olmayan enginliğe girer ve içimizdeki kişisel olmayan, tezahür etmemiş
Gerçekliğini, Kutsallığını ve Ölümsüzlüğünü tezahür ettirmek için kişisel olana
girer. İnsan sevgisinde kişisel olan ve olmayan iki yabancıdır, daha da kötüsü
zıttırlar. Kişisel ve kişisel olmayan en iyi ihtimalle bir uzlaşmaya varmaya
çalışır, ancak bu uzlaşma hiç de tatmin edici değildir, bu ikisi arasındaki
insan sevgisinin derinliklerinde her zaman rekabet ve rekabet vardır. Nadir
durumlarda, kişisel olan, kişinin içindeki kişisel olmayana şöyle der:
“Gerçekliğimizi, boyumuzu, bilgeliğimizi, yeteneklerimizi değiştirelim. Bir an
sen kalkıyorsun ve ben oturmaya devam ediyorum ve bir sonraki an ben kalkıyorum
ve sen oturuyorsun.”
İnsan
sevgisinde çok sık olarak insan aklı, şüphe eden zihin, şüphelenen zihin ön
plana çıkar. Ama ilahi Aşk'ta sadece seven bir kalp, vazgeçen bir kalp, her
şeyi çağıran bir kalp görürüz. Akıl, gerçeği kendi anlayışına ve vizyonuna göre
gördüğü için sever. Ancak kalp, gerçeği kendi şeklinde gördüğü için gerçeği
sever. Kalb , hakikatle, o hakikatin hem iç hem de dış varlığıyla ayrılmaz bir
şekilde bir olur . Gerçeğin yaşayan nefesini kendi suretinde ve suretinde
görür; gerçekliğin bedenini ve ruhunu aynı anda görür.
İnsan
sevgisinde seven ve sevilen iki farklı insandır. Aşık, sevgiliye koşar ve ona
ulaşarak memnuniyetini bulur. İlahi Aşkta Aşık Yücedir ve Sevgili Yücedir.
İnsan sevgisinde doyumun kendi içimizde değil başkasında olduğunu hissederiz.
Ama ilahi Aşkta doyum bir yerde değil, kendi içimizdedir. Seven ve Sevgili bir
ve aynıdır: İçimizdeki Yüce ve dışımızdaki Yüce. Benliğimizden ilahi Aşık veya
Sevgili olarak bahsettiğimizde, hem Bir hem de çok olanın Öz olduğunu bilmemiz
gerekir. Bu Benlik, Yüce, ancak birçok kişide Tanrı'nın Gerçekliği, Sonsuzluğu
ve Ölümsüzlüğünün bir anlık görüntüsünü aldığında tatmin olur. Bu “Ben” Bir'dir
ve Kendi Hakikatini birçoklarında görmek ve hissetmek ister.
Aşk
bir görevdir. İnsan hayatında görevi mekanik, cansız, zorunlu, bize dayatılan
bir şey olarak görürüz. Ancak ilahi yaşamda görev, olasılıklarla dolu bir
şeydir. Her saniye, hayatımızın bilincini, hayatımızın gerçekliğini, hayatın
zevkini genişletmek için fırsatlar önümüzde çiçek açıyor. Bu nedenle, ilahi
yaşamda görevi memnuniyetle karşılarız, çünkü bu bizim yeteneğimizi ve
olasılığımızı arttırır ve ilahi, anlaşılmaz Gerçekliğimizin rüyasını
genişletir.
Hayat
bir aşk dersidir. Aşk hayat dersidir. İnsan hayatında öğrendiğimiz hayat dersi
korku, şüphe, endişe ve hayal kırıklığından oluşur. Ama ilahi yaşamda, sevginin
sadece yaşam için değil, yaşam için bir ders olduğunu, sonsuz, her zaman
aydınlatan ve her zaman tatmin edici bir yaşam olduğunu görüyoruz. İlahi Aşık,
ilahi bir mucizeye inanan kişidir. İnsan mucizesi, merakımızı besleyen, kısacık
bir an süren şeydir. Ama ilahi mucize, bilincin yükselmesidir. Birinin şuurunu
yükseltmek, insanlığın şuurunu zerre kadar yükseltmek, gerçek bir ilahi mucizedir.
İlahi Aşığın arayana verdiği şuurlu yardım, bu ilahi mucizeyi gerçekleştirir.
Biz
Tanrı'dan geliyoruz, sonsuz Sevgi ve biz Tanrı içiniz, sonsuz Sevgi. Biz
Tanrı'dan geliyoruz, sonsuz Sevgi ve biz Tanrı içiniz, sonsuz Sevgi. Sonsuzluk,
yaşam-Sessizliğin Kaynağıdır ve Sonsuzluk, yaşam-sesinin mesajıdır. Bir'den
ortaya çıktık ve birçokları için varız. Bu ilahi Sevginin gerçek mesajıdır. Biz
Bir'den geldik ve çoğunluğun hatırı için, Bir'deki çokluğun hatırı için varız.
İlahi Aşkın özü budur.
İNSAN
VE İLAHİ
Güney
Alabama Üniversitesi, Mobile, Alabama, ABD
Öğrenci
Merkezi Dans Salonu
27
Şubat 1974
En
yüksek Gerçeğin sevgili arayıcıları, insan ve ilahi olan üzerine kısa bir ders
vermek istiyorum.
Dış
varlığımız insan, iç varlığımız ilahidir. İnsan dünyası arzu dünyasıdır. İlahi
dünya, özlem dünyasıdır. Arzu dünyasında bir şey bulduğumuzda hemen “Eureka!
Buldum! Budur". Ama ilahi dünyada bir şey aldığımızda kendimize şöyle
deriz: "İhtiyacım olan başka bir şey var; daha yüksek, daha derin, daha aydınlatıcı
ve daha tatmin edici bir şey." Bu tatminsizlik duygusu kötü ya da tanrısal
değil. Bu tür bir tatminsizlik, kaderimizde şu anda olduğumuzdan çok daha
yüksek bir şeye doğru büyümek olduğunu hissetmemize neden olur.
İnsan
hakkı ve ilahi hak. İnsan hukuku bize haklarımız için ayağa kalkmaya cesaret
etmemizi söyler. Alabama eyaletinin sloganı “Haklarımızı savunmaya cesaret
ediyoruz”. Haklarımızı neden savunmalıyız? Çünkü beceri ve yeteneklerimizin
takdir edilmediğini ve onurlandırılmadığını ve bir ölçüde sömürüldüğümüzü
hissederiz. Bu nedenle, doğrudan görevimizin haklarımızı savunmak olduğunu
hissediyoruz. İçimizdeki ilahi de bize haklarımızı savunmamız gerektiğini
söyler. Ve bu durumda ilahi hakkımız iç mesajımızı bir bütün olarak dünyaya
sunmak, ilahi hakkımız cehalete sadece Yüce Allah'a ait olduğumuzu anlatmaktır.
Biz ilahideniz ve ilahi içiniz. Cehaletle ilişki kuramayız ve cehaletin bizi
tüketmesine izin vermemeliyiz. Binlerce yıldır cehaletin zevkleri içinde
yüzdüğümüz doğrudur. Ancak bu, içimizin derinliklerine inme ve ıstırap ve
karanlığın dünyasını doldurmak için sonsuz Işığı öne çıkarma konusundaki ilahi
hakkımızı talep etmeyeceğimiz anlamına gelmez.
İçimizdeki
insan, diğerlerinde bir miktar hakikat, ışık ve kutsallık olup olmadığını
öğrenmek ister. Başkalarının bu niteliklere sahip olduğundan şüphe duyar. Ama
içimizdeki ilahi, hakikatin, ışığın ve ilahiliğin her yerde olduğunu bilir.
Birilerinin tekelinde değiller, herkesin kendi içinde sonsuz bir Huzur, Işık ve
Mutluluk var.
Bizdeki
insan, realiteyi kendi arzuları doğrultusunda değiştirebilmek için realitenin
yüzünü görmek ister. İçimizdeki İlahi, gerçekliğin yüzünü, aşkın Gerçekliğin
somutlaşmış hali haline gelebilecek şekilde görmek ister.
İçimizdeki
insan sürekli başarı, daha fazla başarı, muzaffer başarı için haykırıyor. Ama
içimizdeki ilahi, içsel ve dışsal ilerleme, sürekli ilerleme istiyor. Bu
ilerleme tamamen özveri üzerine kuruludur ve özveri, Tanrı olmanın
habercisidir.
İçimizdeki
insan dünyaya sahip olmak, dünyayı kendi istediği gibi kullanmak istiyor. Ne
yazık ki, ne yazık ki, dünyayı ele geçirmeden önce, bu dünyanın zaten
acımasızca ona sahip olduğunu görüyor. İçimizdeki Kutsal, varlığını dünyaya
sunmak istiyor, sevgisi ve özverili özverisiyle dünyayı aydınlatmak istiyor. Ve
böylece görür ki, o dünyayı aydınlatmadan önce, bu dünya onu zaten tamamen
aydınlatmıştı.
İçimizdeki
insan dünyaya hakim olmak için Tanrı-Gücünü gerçekleştirmek istiyor. İçimizdeki
İlahi, İyiliğin kendisi olan Tanrı'ya ihtiyaç duyar. İçimizdeki insan, Tanrı'ya
dua eder ve Tanrı üzerine meditasyon yapar ve sayısız arzusunu tatmin etmesi
için Tanrı'yı aşağı indirmeyi umar. İçimizdeki insan, kendi tatmini için
Tanrı'ya dua eder. Ama içimizdeki ilahi olan, Tanrı'nın bizi kendi yolunda,
ilahi İmge'de, en yüce İmge'de kullanabilmesi için dua eder ve meditasyon
yapar.
İçimizdeki
insan, bedenin kapısından ruhun odasına gitmek ister. Hayati, akıl ve kalp
yoluyla bedenden ruha gitmek ister. İçimizdeki Tanrı aynı şeyi yapmak istiyor
ama farklı bir şekilde. Ruhtan kalbe, kalpten zihne, akıldan nefse, nefsinden
bedene gitmek ister. İçimizdeki İlahi ruhta Işık olduğu için önce ruh odasına
girmemiz ve oradan karanlık, ışıksız ve ilahi olmayan diğer odalara gitmemiz
gerektiğini hisseder.
İçimizdeki
insan samimi olduğunda, bir dönüşüme ihtiyacımız olduğu reddedilemez gerçeğini
anlarız: Bedenin dönüşümü, yaşamsalın dönüşümü, zihnin dönüşümü, kalbin
dönüşümü.
Şimdi
beden, bilinçli ve kasıtlı olarak sürekli olarak cehaletin zevklerine
düşkündür. Ama bu aynı bedenin özlem duymaya ve burada dünyada ve orada
Cennette hizmet etmeye çalışacağı zaman gelecek.
Şimdi
hayati olan saldırgan ve yıkıcıdır, ancak aynı hayati irade bir gün dinamik ve
ilerici olmayı arzulayacaktır. Şimdi içimizdeki hayati, Jül Sezar gibi şöyle
diyor: "Veni, vidi, vici - Geldi, gördü, fethetti." Ama aydınlanmış
olan bu aynı canlı, "Ben bu dünyaya dünyayı sevmek, dünyayı kucaklamak,
dünyayla bir olmak için geldim" diyecektir.
Artık
aklımız dünyadan şüpheleniyor, dünyayı yargılıyor, dünyadan şüphe ediyor. Ama
aydınlanma için haykıran bu aynı akıl, yakın ya da uzak gelecekte, dünyaya
cahil dünyayı mükemmelleştirmek ve başkalarını aydınlatmak için geldiğini
anlayacaktır. Ama başkalarını aydınlatmadan önce, kendini aydınlatmanın
gerekliliğini hissedecek; başkalarını aydınlatma yeteneğinin tamamen kendi
mükemmelliğine bağlı olduğunu anlayacaktır. Bu nedenle zihin önce kendini
aydınlatacak, sonra çabalayan dünyaya aydınlanma sunacaktır.
Artık
içimizdeki kalp kararsız, zayıf ve çaresiz. Sınırsız Genişliği görür ama tam da
çok korktuğu için Genişlik ile bölünmez bir bütünlük kurmak istemez. Ama insan
kalbi ilahi bir kalbe dönüştüğünde, tüm dünyaya kapılarını açacak ve orada tüm
insanlık yurdunu bulacaktır. Kalp, Allah'ın yarattıklarıyla ayrılmaz bir bütün
olacaktır. Tanrı'nın tüm Yaradılışı ile birleşerek, ruha vaadini ve
yeryüzündeki görevini yerine getirdiğini hissedecektir. Sözü, ruhun ışığını
sonsuz ölçüde almaktı ve misyonu, bu ışıkla bilinçli olarak insanlığa hizmet
etmekti.
Ruh
ayrıca bir söz verdi, Tanrı'ya ve insana bir söz verdi. Ruh, tanrısallığı
yeryüzünde tezahür ettireceğine dair Tanrı'ya ciddi bir söz verdi; ve ruh
insanlığa bedeni cehaletin tuzaklarından kurtaracağını vaat etti. Burada
"beden", fiziksel, hayati, zihinsel ve psişik olanı içeren bedenin
bilinci anlamına gelir. Ruh, Tanrı'ya ve insana verdiği sözü mutlaka yerine
getirecektir.
Manevi
yaşama - özlem ve adanmışlık yaşamı - içtenlikle başlayan her kişi, Tanrı'nın
bilinçli bir aracı haline gelir. Ondan önce cehalet âleminde, uyku âlemindedir.
Ancak insan dünyasında büyük görünen imkansızlığın sonsuza kadar bizimle
kalması gerekmiyor ve kalamaz. Cehalet hayatımız eninde sonunda aşılacaktır.
Derinlerde olan özümüz ilahidir; ve içimizdekiler, Tanrı'nın seçilmiş Saatinde
kesinlikle ön plana çıkacaktır.
İçimizdeki
insan Işığı açığa çıkarmak istiyor, içimizdeki tanrısal her zaman sahip
olduğunu hissettiği Işığı ortaya çıkarmak istiyor. İçimizdeki insan
arzuladığında büyümek ve olmak ister. Ama içimizdeki ilahi her zaman ebediyen
orada olduğunu bilir.
İçimizdeki
insan ancak içsel tanrısallığımızın emirlerini bilinçli olarak kabul ettiğinde
tatmin olacaktır. İçimizdeki ilahi, ancak içimizdeki insanı dönüştürdüğünde,
aydınlattığında ve mükemmelleştirdiğinde kendini gerçekleştirecektir. İnsanın
dönüşümü ve ilahi olanın tezahürü ile mükemmel Mükemmelliğe dönüşürüz.
İçimizdeki
insan şöyle dua eder:
Hiraomayena
potrena satyasyopihitam mukham
Tat
tvau pauan apoveou satyadharmoya deuaaye
Gerçeğin
Yüzü, göz kamaştırıcı bir altın disk tarafından gizlenmiştir.
Ey
Güneş, kaldır onu da Hakk'a bağlı olan ben, Hakikati göreyim.
İçimizdeki
ilerleyici ilahi der ki:
Vedoham
etau puruuau mahontam
Odityavaroam
tamasa? parastot
Bu
Büyük Varlığı tanıdım,
Güneş
gibi göz kamaştırıcı
kasvetli
karanlığın ötesinde.
Ve
içimizdeki Aşkın, her şeye nüfuz eden İlahi şöyle der: "O, Mutlak ve biz,
hevesli bilinç, ayrılmaz bir şekilde biriz."
SORUNLAR
Wheeling
Koleji, Wheeling, Batı Virjinya, ABD
üniversite
kilisesi
28
Şubat 1974
Sevgili
Aşkın Gerçeği Arayanlar, problemler üzerine bir konferans vermek istiyorum.
İçeride
problemler, dışarıda problemler, her yerde problemler. Doğru, bazı sorunlarımız
var ama ne yazık ki bunları çoğaltıyoruz, sayısız soruna dönüştürüyoruz.
Sorunlarımızı nasıl çoğaltırız? İki yol. Öncelikle geçmişi ve geleceği bugünün
kalbinde bizimle olmaya davet ediyoruz. İkincisi, tüm sorunlarımızı göz açıp
kapayıncaya kadar çözmeye çalışıyoruz.
Geçmişi
düşünelim - yerine getirilmemiş geçmişi, hüzünlü geçmişi, bize gerçekten
istediğimizi getirmeyen geçmişi - bir düşman ya da işe yaramaz bir arkadaş. Ve
tezahür etmemiş geleceği tamamen bir yabancı olarak ele alalım. Birinin işe
yaramaz olduğunu, bizi cesaretlendirmediğini, ilham vermediğini veya
özgürleştirmediğini bilirsek, o zaman bu arkadaşı bize davet etmeyeceğiz.
Ayrıca bir yabancıyı da davet etmeyelim. Bir yabancı bizi sevmeyebilir. Kötü
bir şey yapabilir ve zarar verebilir. Bir yabancıya güvenmeyelim, sadece bugün
güvenelim. Bugün dostumuz, tek dostumuz. Sabahı bir rüya teknesi, akşamı bir
gerçeklik kıyısı olarak kabul edelim. Şimdi hepimiz özlem denizindeyiz. Denizi
aşarak, Belirlenmiş Hedefimize ulaşacağız.
Çocuktan
seksen yaşına kadar herkesin sorunları var. Bir çocuk alfabeyi öğrenmek
istediğinde sorun yaşar. Ama öğretir ve öyle bir zaman gelir ki sadece alfabeyi
bilmekle kalmaz, istediği her kitabı rahatlıkla okuyabilir. Benzer şekilde,
manevi hayata yeni başlayan biri, ne kadar umutsuzca isterse istesin, bir damla
huzur, ışık ve mutluluk almayı son derece zor bulur. Ancak bu acemi sonsuza
kadar bir acemi değildir. Bir süre sonra deneyimli bir arayıcı olacak ve
sonunda Tanrı'nın seçtiği Saat'te İlksel Gerçeği idrak edecektir. Ve sonra
içsel varlığı Işık ve Zevkle taşar. Ama bu kadar hızlı olamaz. Tanrı'nın
Saati'ni vaktinden önce almaya çalışırsak, sadece hayal kırıklığına
uğrayacağız.
Bir
bedenimiz, hayati, aklımız, kalbimiz ve ruhumuz var. Vücudun sorunu
safsızlıktır. Hayati sorun saldırganlıktır. Aklın sorunu şüphedir. Kalbin
sorunu güvensizliktir. Ruhla ilgili sorun, içsel tanrısallığını henüz burada,
yeryüzünde tezahür ettirmemiş olmasıdır.
Beden
sorunu ancak saflık ortaya çıktığında çözülebilir. Hayati problem ancak
dinamizm hayatî olana girip onu enerji ile doldurduğunda çözülebilir. Akıl
ilahi imanla aydınlandığında, aklın sorunu çözülebilir. Kalp sevgi nuruyla
dolduğunda kalbin sorunu çözülebilir. Ve ruhun sorunu, ruh en yüksek kesinliğin
nefesi olduğunda çözülebilir.
Saflığa,
dinamizme, inanca, güvenilirliğe ve güvene ulaşmak için İçsel Kılavuz'un
emirlerine sürekli itaat etmeli ve bilinçli olarak Yüce'nin İradesine teslim
olmalıyız. Yüce'nin İradesi nedir? Yüce'nin İradesi, içimizdeki ilahi Işığı
bilinçli olarak kabul etmemiz ve yeryüzünü ilahi tezahür alanı olarak kabul
etmemizdir. Kurtuluş ve aydınlanma için tüm dünyaya sunabilmek için içimizdeki
Işığı öne çıkarmalıyız. Ve Tanrı'nın Kutsallığını tezahür ettirmek için dünyayı
kabul etmeliyiz.
Her
insanın iki varlığı vardır. Biri maddi başarı istiyor, diğeri ise bir iç inziva
hayatı istiyor. Kişi maddi başarıya ulaştığı zaman bir şeylerin eksik olduğunu,
bir şeylerin eksik olduğunu hisseder. Hayatı hala sorunlarla dolu. Ne eksik?
Huzur ve dengeden yoksundur. Maddi yaşam ona Barış, Işık ve Mutluluk getirmedi.
Barış, Işık ve Mutluluğa ulaşabilirse tüm sorunlarının sonsuza dek sona
ereceğini ve dinlenebileceğini düşünüyor. Ondaki öteki varlık, yalnızca iç
huzuru dolu bir yaşam ister. Bu varlık için sadece içsel yaşam gerçektir. Dış
yaşamı reddeder ya da inkar eder, dış yaşamın yararsız olduğunu hisseder. Sonra
kişi içeri girer ve Huzur, Işık ve Mutluluğu idrak eder. Ancak Barış, Işık ve
Mutluluk tezahür etmediğinde, kişi yeniden mutsuz hisseder. Sahip olduğu ve
dönüştüğü şeyin dış dünyada, dış dünyada tezahür etmesi gerektiğini hisseder.
İlk
varlık maddi zenginlik için haykırır ama maddi zenginlik onu tatmin etmez çünkü
içsel farkındalık yoktur. Ve ikinci varlık içsel farkındalığa sahiptir, ancak
dış tezahürden yoksundur. Yani ikincisinde de bir sorun var. Tanrı'yı idrak
etmeden önce sorunumuz cehalettir, sorun biziz. Tanrı-idrakinden sonra bizim
problemimiz tezahürdür. Bu, yeryüzü problemini ve Cennet problemini hatırlatır.
Dünyanın sorunu farkındalıktır. Cennet sorunu tezahürdür. Tanrı'nın bile
sorunları var. Tanrı'nın sorunları, O'nun çocukları olduğumuzu, O'nun seçilmiş
çocukları olduğumuzu, O'ndan geldiğimizi ve O'nun için olduğumuzu hissettirmektir.
Onun derdi, kendisinin kök olduğunu ve aynı ağacın dalları olduğumuzu bize
hissettirmektir.
Sorunlarımızı
nasıl çözeriz? Sorunları derinlere inerek çözeriz. Mesih şöyle dedi:
"Cennetin Krallığı içimizdedir." Cennetin Krallığı, Işık ve
Mutluluğun Krallığı anlamına gelir. Ancak derinlere inersek Cennetin
Krallığının yüzünü görebiliriz. Ve Cennetin Krallığına ücretsiz erişimimiz
varsa, tüm sorunlarımız kesin olarak çözülür.
İki
tür insan vardır: arzu insanları ve arzu insanları. Arzu adamı sorunu ezici bir
deneyim olarak görür, ama azimli adam sorunu güçlendirici bir deneyim olarak
görür. Arzu adamı, nerede bir sorun çıkarsa, sorunun umutlarını sarsacağını
hisseder. Ve sonra hayal kırıklığına mahkumdur. Bu hayal kırıklığı umutsuzluğu
besler ve umutsuzlukta yıkım uğursuz bir şekilde belirir. Ancak aday sorunu
mihenk taşı olarak görüyor. Sorunu bir meydan okuma olarak görüyor. Soruna
kararlı bir yaklaşımı nasıl bulacağını ve ilerlemeyi mümkün kılmak için sorunu
nasıl kullanacağını düşünür. Her deneyimde Yüce'nin, Ötesinin Şefkati vardır;
bize rehberlik eder ve önce sorunun üstesinden gelmemize ve sonra onu Yüce
Rabbimiz'in Enkarnasyonu olmak için ışıltılı bir fırsata dönüştürmemize
yardımcı olur.
Zen
öğrenmeden önce dağların dağ olduğunu söyleyen bir Zen vardır. Ama Zen
uygulamaya başladığınızda, dağlar artık dağ değildir. Ve son olarak,
aydınlanmaya ulaştığınızda, dağlar yeniden dağ olur. Dağlar manevi hayata
başlarken karşılaştığımız zorluklardır diyebiliriz. Bir süre sonra bu zorluk
dağlarının kolaylıkla aşılabileceğini görüyoruz. Uçup giden bulutlar gibidirler
ve iç güneş mutlaka görünecektir. Son olarak, Daha Yüksek'i idrak ettiğimizde,
daha önce karşılaşılan güçlük dağlarının fırsat dağlarına dönüştüğünü görürüz -
ilerleme, başarı ve nihai Gerçekliğin sürekli aşan deneyimine daha tam uyanış
için fırsatlar. Zorluklar, bizi sürekli aşan Öte'ye taşıyan fırsatlar haline
geldi.
Batı
Virginia'nın eyalet sloganı "Dağcılar her zaman özgürdür." Bu, manevi
açıdan çok önemli bir slogandır, çünkü dağcılar tırmanıcıdır. Biz adaylar aynı
zamanda içsel çağrımızın gücüyle en yüksek Yüksekliğe, Zirveye tırmanmaya
çalışan tırmanıcılarız. Ne kadar yükseğe tırmanırsak, o kadar çok özgürlüğün
tadını çıkarırız. Ne kadar yükselirsek, Mutlak'ın özgürlüğü içsel ve dışsal
varlığımızı o kadar çok doldurur. Bu özgürlük, içimizdeki Tanrısallığın
özgürlüğü, bize ait olan Sonsuzluğun özgürlüğü ve yaratıldığımız Ölümsüzlüğün
özgürlüğüdür.
ALLAH'I
SEVİYOR MUYUZ?
Nebraska
Üniversitesi, Omaha, Nebraska, ABD
Omaha
Öğrenci Merkezi
5
Mart 1974
Sevgili
dostlar, sevgili kardeşlerim, şu soruyu sormak istiyorum: Allah'ı seviyor
muyuz? Allah'ı gerçekten seviyor muyuz? Hemen cevap şudur: "Seviyoruz,
Tanrı'yı gerçekten seviyoruz."
Biz
Tanrı'yı seviyoruz. Bu nedenle, yarı hayvan bir hayat yaşamak istemiyoruz,
baştan çıkarıcı bir hayat yaşamak istemiyoruz, yalanlar, karanlık,
sınırlamalar, bağımlılık ve ölüm dünyasında yaşamak istemiyoruz. Biz Tanrı'yı
seviyoruz. Bu nedenle yaptığımız ve söylediğimiz her şeyde O'nun varlığını
hissetmek ve O'na dönüşmek isteriz. Arzu etmediğimiz zaman, Tanrı'yı sadece
arzularımızı yerine getirmesi için severiz. Ama talip olduğumuzda, Allah'ı
O'nun rızası için severiz. Tanrı'da ve Tanrı için doğuştan hakkımızı talep
etmek için arzu tuzaklarından, sayısız arzu bulutlarından kurtulmak istiyoruz.
Biz
Tanrı'yı seviyoruz. Bu yüzden içeride yaşamaya çalışıyoruz. İçinde yaşamak, her
an ilahi bir şekilde parlamaktır. Biz Tanrı'yı seviyoruz. Bu nedenle kendimizi
dışa açmaya çalışıyoruz. Neyi ifşa ediyoruz? İçsel tanrısallığımızı, İçsel
Kılavuz, Mutlak Yüce ile bilinçli, bölünmez birliğimizi ortaya koyuyoruz.
Biz
Tanrı'yı seviyoruz. Bu nedenle, başkalarında bir kusur görürsek , o kusurları
düzeltmeyi vazgeçilmez bir görev olarak görürüz, çünkü başkalarında gördüğümüz
kusurları biz bilinçli veya kasıtlı olarak düzeltmedikçe, yüce Rabbimiz bizden
asla razı olmayacaktır. Ama başkalarını mükemmelleştirdiğimizde, görevimizin
yalnızca kendi uyanışımızı ortaya çıkarmak olduğunu anlarız. Hepimiz aynı
ailenin üyeleriyiz. Kök ve gövde Tanrı'dır ve bizler Ağaç Tanrı'nın dalları,
yaprakları, meyveleri ve çiçekleriyiz.
Biz
Tanrı'yı seviyoruz. Bu nedenle, yeryüzünde yaşıyoruz ve O'nu tezahür ettirmeye,
O'nun istediği şekilde tamamlamaya çalışıyoruz. İlahi savaşçılar gibi
rollerimizi oynuyoruz. Korku, şüphe, cehalet ve bağımlılığa karşı savaşmak için
her gün hayatın savaş alanına giriyoruz. Ve fiziksel düzlemdeki yolculuğumuzun
sonunda bedeni terk edeceğiz ve ruh kuşumuz Işık ve Zevkin daha yüksek
kürelerine uçacak. Tekrar dünyaya dönmeden önce orada bir süre dinleneceğiz.
İçsel ilahiliğimizi tezahür ettirmek ve ruhumuzun Mutlak Yüce'ye verdiği vaadi,
O'nu hem burada dünyada hem de orada Cennette tezahür ettirme ve yerine getirme
vaadini yerine getirmek için dünyaya geliyoruz.
Biz
Tanrı'yı seviyoruz. Bu nedenle gerçek olmayanda değil, gerçekte yaşamak
istiyoruz. İçimizdeki gerçek olmayan, bizi birbirimize bağlayan ve ayrılığın
şarkısını söyleyen bencil benliğimizdir. Bize sonludan geldiğimizi ve sonludan
çıkamayacağımızı söyleyen bu kişisel "Ben"dir. Ama bizdeki asıl şey
evrensel "ben"dir. Bu "Ben" bize Sonsuz'dan geldiğimizi ve
Sonsuz'dan yana olduğumuzu söyler. Bu "ben" ile mükemmelliğin
şarkısını söylemek için dünyaya geliriz ve sahne-dünyadan ayrılırken aynı
"ben" ile burada öğrendiğimiz farkındalık şarkısını söyleriz.
Biz
Tanrı'yı seviyoruz. İlahi Aşk, burada dünyada ve orada Cennette ilk ve en iyi
arkadaşımızdır. Aşkın kalbinde iki arkadaş daha buluruz: inanç ve bağlılık.
İnanç olmadan yolculuğumuzun belirsiz olduğunu ve yol boyunca sürekli tehlikede
olduğumuzu hissediyoruz. Ama bir iman dostunun yüzünü gördüğümüzde, imanı kendi
içimizde hissedip imana dönüştüğümüzde, yolculuğun oldukça emniyetli olduğuna
kanaat getiririz. Ve bir vefa-dostunun yüzünü gördüğümüzde, Kaderimize giden en
kısa yolu, güneşli yolu bulduğumuzu anlarız.
Allah'ı
sevmemizi sağlayan nedir? Allah'ın Sınırsız Merhameti, Koşulsuz Şefkati, O'nu
sevmemizi sağlar. İçimizdeki Tanrı'nın İlahi Gururu, O'nu sevmemizi sağlar.
Ayrıca içsel çağrımız - içimizdeki yükselen alev - Tanrı'yı sevmemizi sağlar,
çünkü bu alev En Yüksek'e ulaşana kadar kalıcı tatmin yüzünü asla
göremeyeceğimizi bilir. Dünyanın bize sunacağı çok şey var ama kalıcı tatmin
sağlayamıyor. Onu iç yaşamımızdan, iç dünyamızdan alabiliriz. İçsel çağrımızın
gücüyle en yüksek Zirveye ulaşmalıyız ve sonra alçalmalı ve bilincimizin en
yüksek seviyesinde aldıklarımızı ve başardıklarımızı tüm dünyaya dağıtmalıyız.
Hepimiz
arayışçıyız. Arayıcı, içsel varlığı olasılıklarla dolu olan kişidir. Bir yılda
üç yüz altmış beş gün vardır. Gerçek ve samimi bir arayış içinde olan için her
gün yeni bir fırsat getirir ve her fırsat, Kader Hedefine giden merdivende yeni
bir adımdır. Arayan, kalbinin en derinlerinden ruhsal olarak seslenirse, o
zaman her gün merdivenin yeni ve daha yüksek bir basamağını tırmanacağını
bilir. İçsel evrim merdivenini tırmanarak ve En Yüksek'e ulaştığımızda, En
Yüksek'in yeni bir şey olmadığını, her zaman içimizde olduğunu, sadece onu en
içimiz olarak bilmediğimizi göreceğiz. En Yüksek'i en içsel olarak
hissettiğimizde, onu ortaya çıkarmalı ve tezahür ettirmeliyiz. Bu, çok eski
zamanlardan beri oynadığımız ve oynadığımız Kozmik Oyundur.
Ne
kadar derine inersek, sadece bizim Tanrı'yı sevmekle kalmayıp, Tanrı'nın da
bizi sevdiğini o kadar çabuk keşfederiz. Ama Tanrı bizi kendi istediği gibi
seviyor, bizim istediğimiz gibi değil. Şimdi, arzularımızı veya özlemlerimizi
yerine getirirse, Tanrı'nın bizi sevdiğini hissediyoruz. Ama derinlere
indiğimizde ve gerçek Sevgiyi, ilahi Sevgiyi deneyimlediğimizde, her an
Tanrı'nın seçilmiş çocukları olduğumuzu hissederiz. Acil arzularımızı yerine
getirse de getirmese de biliyoruz ki O ne yaparsa bizim yararımıza yapıyor.
Dahası, O'nun bizim içimizde ve bizim aracılığımızla Kendisini sürekli olarak
gerçekleştirdiğini anlıyoruz.
Tanrı
her insanın içindedir. O birlik içinde bulunabilir ve çeşitlilik içinde
bulunabilir. Bu an Tanrı birliktir, sonraki an Tanrı çeşitliliktir. O
çeşitlilik içinde birlik ve birlik içinde çeşitliliktir. Tanrı'yı koşulsuz
sevdiğimiz zaman, her an Gerçek'in yüzüne baktığımızı, Gerçeğe dönüştüğümüzü ve
sonunda mutlak Ölümsüzlüğümüz olan her zaman aşan Gerçek olarak kendimizi idrak
ettiğimizi hissederiz. Ancak ilahi, Aşkın Gerçekliğimizi idrak ettiğimizde
mutlak Ölümsüzlüğümüzü burada yeryüzünde ve orada Cennette tesis edebiliriz.
RUHSAL
YAŞAM
ıowa
Batı Topluluğu Koleji,
Bluffs
Kilisesi Katedrali, Iowa, ABD
5
Mart 1974
Sevgili
kardeşlerim, hepimiz ebedi Gerçeğin en yüksek bilgisine ulaşan öğrencileriz.
Öğrenci öğrenir ve unutur. Öğrenci ilham verici, aydınlatıcı ve tatmin edici
olanı öğrenir ve faydasız olanı, ona hayatının mahvolduğunu her an hissettiren
şeyi unutur. Işığın, içsel ışığın mesajını bilir ve cehaletin ve karanlığın
mesajını unutur.
Nasıl
manevi oluruz? Bilinçsizce korku ve şüphe besleyen zihnimizi boşaltarak ruhsal
hale geliriz. Korku, şüphe ve diğer ilahi olmayan düşüncelerden veya zihnin
yabancı unsurlarından kurtulmaya çalışırız. Zihnimizi susturarak da manevi
olabiliriz. Zihnimizi sakinleştirebildiğimizde, hayatımız benzeri görülmemiş
bir hasat yetiştirebileceğimiz verimli bir tarla haline gelir. Ek olarak,
manevi olmanın başka bir yolu daha var - kalbin arınması. Saf bir kalpte, Tanrı
Kendisini tüm Işığıyla tezahür ettirebilir. Saflığın kalbi, Tanrı'nın ebedi
Gerçekliği, Kutsallığı ve Her Yerde Bulunuşu ile kolayca bir, ayrılmaz bir
şekilde bir olabilir. Zihni boşaltarak Tanrı'yı davet ediyoruz, ama kalbi
arındırdığımızda aslında kalbimize Tanrı'nın Arşını, yani O'nun Evi'ni
yerleştirmiş oluyoruz.
Manevi
olmak, ideali kendi içinde somutlaştırmak demektir. ideal nedir? İdeal olan
Tanrı, sonsuz Işık ve sonsuz Hakikattir. Özlemimizin, içsel çağrımızın gücüyle
ideale dönüşür, sonra ideali ortaya çıkarır ve nihayet ideali ortaya koyarız.
Önceleri
hayat anlamsızdı, hayat çok üzücü bir yüktü ama manevi hale geldiğimizde
hayatın yükünü hissetmiyoruz. Aksine Sonsuzluk ve Ölümsüzlük semalarında
süzülen kuşlar olduğumuzu hissederiz. Yaşamımız bize gerçek anlamını açıklar,
çünkü o bir sevgi ve kutsallık yaşamıdır.
Daha
önce, Tanrı'nın sevgi dolu Elini ve her zaman şefkatli Kalbini fark etmedik
veya hissetmedik, ancak ruhsal hale geldiğimizde, tüm çeşitli faaliyetlerimizde
Tanrı'nın Rehberliğini bilinçli ve sürekli olarak hissediyoruz. Manevi
olduğumuzda, Tanrı kalbimizi sonsuz Hakikat ve sonsuz Işık, Barış ve Mutluluk
Kalbi ile birleştirir.
Sıradan
insan Tanrı'ya sahip olmak ister, ruhani insan Tanrı'nın kendisine sahip
olmasını ister. Sıradan bir insan, Tanrı'ya sahip olmakla dünyaya hakim
olabileceğini, tüm dünyanın ayaklarının altında olacağını hisseder. Ancak
manevi insan, Tanrı'nın kendisine sahip olmasını ister. Tanrı'nın sahibiyse, o
zaman her an ayartma dünyasının onu çekebileceğini ve düşeceğini hissediyor.
Ama eğer sahibi Yüce Allah ise asla yıkılmaz. Arayıcı her zaman Tanrı'nın
kendisini gözetlemesini ve ona yol göstermesini ister. Tanrı ona her an sahip
olursa, o zaman insanlığa özveriyle hizmet edebileceğini hisseder. Yalnızca
insanlıkta Tanrı'ya hizmet ederek kalıcı bir tatmin bulacaktır.
İnsan,
bir imparatorluğun yaratılmasında değil, yalnızca kendini uyandırmada ve
kendini vermede kalıcı bir tatmin bulur. Arayıcı bu gerçeği bilir, bu yüzden
kendi içindeki ilahi olmayanı reddetmek ve ilahi olanı kucaklamak ister. Ondaki
ilahi olmayan korku, şüphe, huzursuzluk ve heyecandır; ondaki ilahi güç,
cesaret, inanç, birlik duygusu ve mükemmellik duygusudur. Spiritüel olmayan bir
kişi dünyada barışı keşfetmek ister. Ancak ruhani insan, huzuru ancak kendi
kalbinin en derin köşelerinde bulabileceğini bilir. İsteksiz kişi, en uygun dış
koşullara rağmen tatmin veya iç huzuru bulamayacak, çünkü nereye bakacağını ve
nasıl bakacağını bilmiyor. Ancak hevesli bir kişi, hangi muhalefetle veya
olumsuz koşullarla karşılaşırsa karşılaşsın, her zaman bol miktarda huzur ve
tatmine sahip olacaktır, çünkü bunlar ondan tükenmez bir ırmakla akmaktadır.
Özlem yaşamı boyunca, samimi arayıcının yaşamında barış en üst düzeyde hüküm
sürer.
Sıradan
bir insan için agresif bir hayati normal ve gereklidir. Ancak ruhani insanın
canlılığının her zaman saldırgan olması gerekmez. Saf ve dinamik hale gelebilir.
Saf, dinamik bir canlıya sahip olduğumuzda, yeryüzünde Hakikat Krallığını
gerçekten kurabileceğimizi hissederiz. Yaşamımız dinamik olduğunda, bilincimizi
genişletiriz. Ama nefsi agresif olduğunda sadece başkalarını yok ederiz ve
başkalarına zarar vererek kendi realitemizi yani Evrensel Gerçekliği
sınırlandırırız.
İçimizde
ilahi bir canlılık da vardır. Bu yaşamsal, yalnızca samimiyetimizde,
alçakgönüllülüğümüzde, netliğimizde ve teslimiyetimizde işe yarar. Agresif
vital veya dinamik vital, Julius Caesar'ın sözleriyle şöyle diyebilir:
"Veni, vidi, vici - Geldim, gördüm, yendim." Ama ilahi nefs, “Geldim,
vazgeçtim, oldum” der. Tanrı'ya geldim; Tanrı'nın önünde varlığımdan vazgeçtim;
Tanrı oldum, sonsuz Şefkat, Tanrı, sonsuz Sevgi, Tanrı, sonsuz İlgi.”
Günlük
varoluşumuzda hayatın görevlerden başka bir şey olmadığını keşfederiz. Bu
sorumluluklar, sanki birileri omuzlarımıza ağır bir yük bindirmiş gibi, sürekli
bir bunalma ve hayal kırıklığı kaynağıdır. Ancak manevi hayatta görevler farklı
algılanır. Görev bir fırsattır. Görevimizi her yaptığımızda, Asıl Hedefe doğru
bir adım daha attığımızı hissediyoruz. Ve ilahi görevimizi her yerine
getirdiğimizde, Tanrı bize daha fazla huzur, ışık ve mutluluk verir.
Samimi
manevi arayıcı, insan yaşamının sürekli bir nimet olduğunu bilir. Hayat kölelik
ya da umutsuzluk değildir, hayat bir fırsattır. Burada, dünyada Gerçeğin yüzünü
görmemiz ve Aşkın Gerçekliğin somutlaşmış hali haline gelmemiz gerekiyor. Hayat
yüce bir amaç için, ilahi bir amaç için, tatmin edici bir amaç için kullanılmalıdır.
Nasıl ki sıradan bir insan boş bir tatmin uğruna isim ve şan için haykırıyorsa,
gerçek bir arayıcı da öyle haykırır ama o Hakikat, Işık ve Mutluluk için
haykırır. Allah için ağlıyor. Tanrı'nın kendisini mükemmel enstrümanı yapmasını
istiyor. Oyunculuk yapmak istemiyor, oyunculuk yapmak istemiyor, gözlemci olmak
istemiyor. Tanrı'nın Aktör olmasını istiyor, Tanrı'nın Eylem olmasını istiyor,
Tanrı'nın İzleyici olmasını istiyor ve Tanrı'nın Kendisini her şekilde onda ve
onun aracılığıyla gerçekleştirmesini istiyor.
Sıradan,
hevesli olmayan bir kişi, Gerçeklik Ağacı'nı uzaktan görebilir ama ondan
korkar. Gerçeklik Ağacının Işığın ta kendisi olduğunu hisseder ve Işığın
cehaletini ortaya çıkaracağından korkar. Ama gerçek arayıcı sadece Gerçeklik Ağacına
koşar, ağacın köküne dokunur, ağacın dibinde birkaç saniye oturur ve sonra
yukarı tırmanır. Gerçeklik Ağacının Işığının açığa vurmadığını hisseder, aksine
Işığın aydınlattığını ve aydınlanmanın mükemmel bir doyum olduğunu hisseder.
Zayıflıklarının açığa çıkmasından korktukları için veya manevi hayatta değerli
hiçbir şeyin olmadığını hissettikleri için manevi hayata girmeyen insanlar var.
Gerçek bir arayıcı, yaşamın gerçek anlamını ancak ruhsal yaşama başladığımızda
bilir, çünkü ruhsal yaşam sonsuz yaşam ağacının köküdür. Kök yoksa ağaç
büyüyemez ve arayan kişi asla üst dala tırmanamaz.
Manevi
arayıcı, kendini vermenin gücüyle gerçeğe, ışığa, barışa ve mutluluğa ulaşmak
ister, çünkü kendini vermek onun Tanrı'ya katlanmasıdır. Bilinçli olarak her
zaman olduğu gibi olduğunda, hayatın bir rüya değil, bir gerçeklik olduğunu,
hayatın sadece bir tatmin habercisi veya habercisi olmadığını, kendi içinde
gerçek bir tatmin olduğunu bilir. Tanrı Kendisini, Işığının ve Zevkinin
tezahürü olan yaşamda ve yaşam aracılığıyla deneyimler. Arayan, bugün Tanrı'dan
olduğunu ve yarın Tanrı için olacağını bilir. O Tanrı'dandır, bu onun
farkındalığıdır. O Allah içindir, bu onun vahyidir ve tecellisidir.
SESSİZLİK
Kansas
Şehri Osteopatik Tıp Fakültesi,
Kansas
Şehri, Kansas, ABD
Battenfield
Oditoryumu, Öğrenci Merkezi
5
Mart 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, sessizlik üzerine çok kısa bir
konferans vermek istiyorum. Bu nedenle, cömert izninizle birkaç dakika sessiz
kalmak istiyorum.
(Sri
Chinmoy seyircilerle kısa bir meditasyon yapar.)
Hayat
zafere ihtiyaç duyar ve zafer ister ama ses dünyasında kazanılan zafer uzun
sürmez. Bu zafer çok çabuk geçer. Sessizlik dünyasında kazanılan zafer ebedidir
ve iç dünyamızda zafer her doğduğunda, kendimizi yarının Şafağının daha yüksek
ve tatmin edici zaferine hazır hissederiz.
Sıradan
insan, sessizliğin ya sağlanamayacağını ya da yararsız olduğunu hisseder. Ancak
arayıcı, sessizliğin içsel çağrının gücüyle elde edildiğini bilir. Ayrıca
sessizliğin çok önemli olduğunu da bilir, çünkü sessizlik olmadan Gerçeğin
yüzünü göremeyiz veya Gerçek ve Işığın somutlaşmış hali olamayız. Sessizlik
içimizde, sadece onu açmamız gerekiyor. İçsel sessizliğimizi açmadıkça,
Tanrı'dan ve Tanrı için olduğumuzu hissedemeyiz. İç sessizlik sadece düşüncelerin
yokluğu değildir. HAYIR! Sessizlik, yok edilemez içsel irademizin çiçek
açmasıdır. Sessizlik içsel bilgelik ışığımızdır. Bu bilgelik ışığı, bize ilham
veren, cesaretlendiren ve Altın Ötesi'nin Kıyılarına götüren İçimizdeki
Kılavuz'un İradesine bilinçli ve sürekli bir teslimiyettir.
Sessizlik
hazırlıktır, Tanrı'nın sınavına hazırlığımızdır. Tanrı'nın Saati'ni ancak
sustuğumuz zaman, ancak derinlere daldığımız zaman öğreniriz. İsteksiz kişi
Tanrı'nın Saatini bilemez ve bilemez. Hayatında Allah'ın Saati doğarsa, bunu
fark etmez. Ama her gün yarım saat veya bir saat sessizlik uygulayan arayıcı,
Tanrı'nın Saati'nin ne zaman gelmesi gerektiğini bilir. Ve Tanrı ona sadece bu
Saatin ne zaman vuracağını söylemekle kalmaz, aynı zamanda kişisel bir akıl hocası
olarak arayanın içsel sınavı geçmesine yardım eder.
Sessizlik
bizim korumamızdır. Sessizlik içinde yaşadığımızda, Tanrı'nın kudretli Gücü,
O'nun her şeyi aydınlatan Işığı tarafından korunuruz. Şu anda, olumsuz güçler -
korku, şüphe, endişe, endişe, güvensizlik ve bencillik - içsel varlığımıza
erişemez. Her an içimizde ve dışımızda Allah tarafından korunuyoruz.
Sessizlik
bizim dönüşümümüzdür. Bilinçli olarak sessiz kaldığımızda, dış varlığımız
dönüşür. Bu dönüşüm, Toprak Ana adına çok büyük bir başarıdır. İnsanlığımız
dönüştüğünde, Toprak Ana önemli bir şeyi başardığını, bu Sonsuzluğu insanlığın
geri kalanı için bir hazine olarak saklayabileceğini hisseder. Ve bu dönüşüm,
sürekli evrim sürecinde daha yüksek ve daha güçlü bir başarının temeli haline
gelir.
Sessizlik
bizim irademizdir. Bu irade gücü, cehalet gecesinin gururunu fetheder ve en
yüksek Zirveye tırmanmak ve Ölümsüzlük mesajını yeryüzüne indirmek isteyen
hevesli ruhlarda Kutsallığın Hazzının Işığını gösterir. İnsan zihnimiz şöyle
der: "Sessizlik boşluktur, mutlak boşluk ve hiçliktir." Ama hevesli
kalbimiz, sessizliğin Sonsuzluk Zirvemizin ve Sonsuzluk Işığımızın doluluğu ve
bolluğu olduğunu bilir.
Paroam
ada?, paroam idau parroot paroam udacyate
Paroasya
paroam odoya paroam evovauiuyate
Sonsuzluk
budur.
Sonsuzluk
budur.
Infinity'den
Infinity ortaya çıktı.
Sonsuzluktan,
Sonsuzluk alınırsa,
sonsuz
kalır.
Sessizlikten
aldığımız mesaj bu. Ayrıca ruh bize sessizliğin birlik olduğunu, bölünmez
birliğimizin, Yüce Pilot ile evrensel birliğimizin olduğunu söyler.
Sessizlik,
Hakikat bilincimizdir, en yüksek Gerçekliğimizdir. İç dünyada, bu Gerçek bizim
ilahi Aşkımızdır, tüm dünya için en yüce Aşkımızdır. Ve dış dünyada bu Gerçek,
insanlığın çabası uğruna Yüce Olan'ın en büyük Zaferidir.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Bazen zayıflıklarımızı, yetersizliklerimizi,
sınırlamalarımızı ve kusurlarımızı fark etme eğilimindeyiz. Onları fark
edersek, kesinlikle kendimizden hayal kırıklığına uğrayacağız. Ama içsel
sessizliğimiz bizi aydınlatır. “Üzülmeyin. Kusurlarınız aracılığıyla bir dizi
deneyimden geçen içinizdeki Tanrı'dır. " Tanrı'yı idrak ettiğimizde, bu
kusurların evrimimiz için gerekli olduğunu görürüz. Ve sonra artık onlara
ihtiyaç kalmadı ve mükemmelliğe dönüştüler. Karanlıktan Işığa gidiyoruz. Gerçek
olmayandan Gerçeğe gidiyoruz. Ölümden Ölümsüzlüğe gidiyoruz.
Asato
mo üzgün gamaya
Tamaso
mo jyotir gamaya
Metyor
momeitau gamaya
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Sessizlik,
içimizdeki arayandan sevmesini, kendimizi sevmesini ister. Bize kusurlarımız
yüzünden kendimizden nefret etmenin yanlış olduğunu söyler. Arayıcı kendini
sevdiğinde, kendi içindeki İlahi Vasfı sevdiğinde, sonunda İlksel Gerçeği idrak
edecektir. O zaman, kendi içindeki İlahi Vasfı sevenin kendisi olmadığını,
içindeki sevgi dolu Tanrı'nın, ebedi Sevgili Yüce Tanrı'yı sevdiğini anlar.
Cennette,
Tanrı Sessizlik rüyasıdır. Yeryüzünde, Tanrı Gerçek-sestir. Tanrı,
Sessizliğinde Kendini hazırlar. Kozmik Sesi aracılığıyla, Tanrı Kendini
gösterir. Aşkın Sessizlik Kaynağımızdır ve giden ses bizim tezahürümüzdür. Ne
kadar yükseğe çıkarsak, o kadar derin sessizliğin tadını çıkarırız. Ve ne kadar
derin sessizliğin tadını çıkarırsak, ilahi vasfın tezahürü o kadar tatmin edici
hale gelir.
NAMAZ
Missouri
Üniversitesi, Kansas City, Missouri, ABD
haag
salonu
5
Mart 1974
Dua
ediyorum. Tanrı'nın mükemmel aracı olmak için dua ediyorum. Tanrı'ya beni küçük
"Ben"imden kurtarması ve beni büyük bir "Ben", evrensel bir
"Ben" yapması için dua ediyorum. Küçük "ben" bana ne diyor?
benim için yapabilir. Dünyayı yok edebileceğini ya da tüm dünyayı ayaklarıma
serebileceğini söylüyor. Evrensel "Ben" bana Yaratıcı ve Yaradılışın
Tanrısı'na duyduğum sevginin ta kendisi olduğumu söyler.
Dua
ediyorum. Benim aracılığımla ve benim için çalışması için Tanrı'ya dua
ediyorum. Kendi adıma hareket ettiğimde sürekli sorunlar, sayısız sorunlar
yaratırım. Ama Tanrı bende ve benim aracılığımla çalıştığında, her şey bir
başarıya, tatmin edici bir başarıya dönüşür.
Tanrı'ya
benim için seçmesi için dua ediyorum. Seçtiğimde, bilinçli ya da bilinçsiz,
arzuyu seçiyorum. Sonra bilinçli olarak arzuyu, kusurluluğu, sınırlamayı ve
bağımlılığı beslediğim zaman gelir. Bilinçli olarak sonlu kalmak ve cehaletin
zevklerine dalmak istiyorum. Ama Tanrı benim yerime seçtiğinde, O bir özlemi,
içsel bir çağrıyı seçer. Bu yükselen iç alev beni yükseğe, hatta daha da
yükseğe, en yükseğe çıkarıyor ve sonra, arzulanan insanlığa
semerelerimi-gerçekleştirmemi sunmak için beni alçaltıyor. Tanrı benim için
seçtiğinde, Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü seçer. Sonsuzluk, Sonsuzluk
ve Ölümsüzlük, talip olmayanlar için sadece boş sözlerdir. Ancak arzu edenler
için bunlar, adayın arzusunun tam kalbinde yaşayan gerçeklerdir.
Beni
acı çeken insanlıkla bir yapması için Tanrı'ya dua ediyorum. Tanrı'ya beni
gelecek vadeden insanlıkla bir yapması için dua ediyorum. Beni aydınlanmış
insanlıkla bir yapması için Tanrı'ya dua ediyorum.
Beni
acı çeken insanlıkla bir yapması için Tanrı'ya dua ediyorum, çünkü içimdeki fiziksel
nihayet gerçeği görüyor: aydınlanmamış fiziksel bilinçte ıstırabın sonu yok.
Fiziksel bilincimi genişlettiğimde, acı çeken dünyanın yükünü paylaşıyor ve
böylece onu hafifletiyorum.
Bununla
birlikte, acı çeken insanlık sonsuza kadar içler acısı durumunda kalmak istemez
ve çabalamaya başlar. O arzu ettiğinde, onun arzusuna özgürce erişebiliyorum,
çünkü fiziksel bilincimi genişlettiğimde, hevesli insanlıkla bir oluyorum.
Sonra, özlem nedeniyle acılar sona erdiğinde, insanlık, isteğin kanatlarında
uçtuğunda, aydınlanmış insanlık dünyasına girer. Aydınlanmış insanlığın
ayrılmaz bir parçası haline geldiğimizde, hayatın anlamını keşfettiğimiz yer
burasıdır.
Dua
ettiğimde Tanrı ile konuşuyorum. Tanrı'ya O'na ihtiyacım olduğunu söylüyorum.
Tanrı bana, “Oğlum, şimdi bana ihtiyacın var. Ama sana her zaman ihtiyacım var.
Sana şimdi ihtiyacım var ve her zaman sana ihtiyacım olacak." Sonra Tanrı
sorar, "Oğlum, bana neden ihtiyacın var?" "Baba, sana ihtiyacım
var, çünkü seninle güvendeyim, seninle mutluyum ama sensiz kendimi güvensiz
hissediyorum, sensiz mutsuzum." Tanrı, “Oğlum, Hayalimdeki Tekne olmana
ihtiyacım vardı. Benim sürekli akan Nehir-Hayatım olmana ihtiyacım var. Sonsuza
dek Aşan Ötemin Altın Sahili olman için sana ihtiyacım olacak.
Yüksek
sesle dua ettiğimde, duam duygusal değildir ve Tanrı'nın zayıf sesini duyamam.
Ama sessizce dua ettiğimde, içtenlikle dua ettiğimde, Tanrı'nın kudretli Sesini
net ve anlamlı bir şekilde duyarım. Korkudan Allah'a dua ettiğimde korkulu duam
Allah'ın Kapısına ulaşmıyor. Ama Tanrı'ya sevgiyle dua ettiğimde, duam
Tanrı'nın Kalbine ulaşır. Ve sevgi dolu duam beni sonsuz Sığınağım olan
Tanrı'nın Ayaklarına yerleştiriyor.
Duam
bir mıknatıs ve Tanrı'nın İlgisi başka bir mıknatıs. Dua ettiğimde, dua
mıknatısım En Yüksek'e ulaşır ve Tanrı'yı dünyevi bilincimin nefesine doğru
çeker. Şu anda, Tanrı bana ebediyen olduğu şeyi veriyor - Ölümsüzlük
Gülümsemesi. Ve Tanrı'nın İlgisinin mıknatısı beni yukarı doğru çektiğinde,
O'na her zaman olduğum şeyi verdim - bir iç çağrı, binlerce yıllık bir iç
çağrı.
Duamın
gücüyle En Yüksek'e ulaştığımda, Tanrı beni Gerçekleştiren Rüyasının Gerçeği
yapar. Tanrı alçaldığında ve koşulsuz Şefkatinin gücüyle kalbimi beslediğinde,
beni gerçekleşen Rüyasının Gerçeği yapar. Bizi ayrılmaz bir şekilde bir araya
getiren karşılıklı fedakârlıktır. Duamla, sahip olduğum ve olduğum her şeyi
Tanrı'ya sunuyorum - cehalet. Ve Merhameti sayesinde, Tanrı bana sahip olduğu
ve olduğu şeyi veriyor - Barış, Işık ve Kutsallığın sürekli akan Mutluluğu.
Batı
dünyasında duayı Yüce'ye ulaşmak için bir araç olarak kullanırız. Doğu
dünyasında, özellikle Hindistan'da meditasyonu bir araç olarak kullanıyoruz.
Her iki aracı da çok önemlidir, ikisi de eşit derecede değerlidir. Dua ve
meditasyon, ruhsallaştırılırsa aynı sonuca götürür. Ancak , sonuç aynı olsa
bile, dua ettiğimizde ve meditasyon yaptığımızda gerçekte ne olduğunu bilmemiz
gerekir . Dua ettiğimizde, biz konuşurken Tanrı'nın bizi dinlediğini
hissederiz. İçimizden ağlıyoruz ve Tanrı çağrımızı dinliyor ve bizi teselli
ediyor. Duamız Tanrı ile bir konuşmadır. Ancak meditasyon yaptığımızda
zihnimizi boşaltır, kalbimizi arındırır ve alıcılığın ta kendisi oluruz. Bu
sırada Misafir Tanrı, ebedi Misafir içimize girer ve kalbimizin tahtına oturur.
Bu olduğunda, Tanrı konuşur ve biz dinleriz. Bu durumda, konuşma her zaman
mükemmeldir. Dua ederken biz konuşuruz ve Tanrı dinler ve meditasyonda Tanrı
konuşur ve biz dinleriz. Dua edelim, Allah dualarımızı, iç çağrımızı mutlaka
duyacaktır. Meditasyon yapalım, Tanrı'nın Sesini, O'nun iç Sesini mutlaka
duyacağız.
Dua
bize Tanrı için, yalnızca O'nun için olduğumuzu söyler. Meditasyon bize
Tanrı'dan, yalnızca O'ndan geldiğimizi söyler. Ruhun fiziksel dünyaya inmesi,
meditasyonun gücü, ruhun meditasyonu sayesinde oldu. Ve şimdi ruh, duasıyla
kendi Aşkın Yüksekliğine geri döner. Ruh, dünyaya bağlı dua ile bir olur ve bu
toprağa bağlı dua, sonunda Cennetten bağımsız farkındalık haline gelir.
Dua
edelim, Tanrı bizi dinliyor. Meditasyon yapalım, Tanrı'nın Sesini duyacağız.
Dua ettiğimizde, Allah bizim Sevgili Yüce'miz olur ve biz O'nun ebedi Aşıkları
oluruz. Meditasyon yaptığımızda, biz Tanrı'nın Aşıkları oluruz ve O da bizim
İlahi Yüce Aşığımız olur.
HİZMET
Arkansas
Üniversitesi, Fayetteville, Arkansas, ABD
6
Mart 1974
Sevgili
Arayanlar, Sevgili Rahibeler ve Kardeşler, Manevi bir bakış açısıyla hizmet
üzerine kısa bir konferans vermek istiyorum. Ben bir arayışçıyım ve arayanın
insanlığa sürekli ve sadakatle hizmet etmek gibi ilahi bir görevi olduğunu
hissediyorum. İnsanlığa çaresiz olduğum için değil, ölümsüz olmayı özlediğim
için hizmet ediyorum. Ölümsüz olarak hem insana hem de Tanrı'ya hizmet
ediyorum. Gerçekleşmemiş insana hizmet ediyorum ve insanda tezahür etmemiş
Tanrı'ya hizmet ediyorum.
Hizmetim
koşulsuz olmalı. Koşulsuz hizmetim benim aşkın özgürlüğümdür. Aşkın özgürlüğüm
benim sonsuz tatminimdir. Ve benim ebedi tatminim, Tanrı'nın evrensel
tezahürüdür, İlahi Vasfın Mükemmelliğinin ve Gerçekliğin Ölümsüzlüğünün
tezahürüdür.
Hizmet
aşktır ve aşk hizmettir. Tanrı'yı sevdiğimde, insanlık beni sevinçle seviyor ve
Tanrı bana kutsanmış bir şekilde hizmet ediyor. Tanrı bana hizmet ettiğinde,
sınırsız Endişesi ile hizmet eder ve insanlık beni sevdiğinde, özverili,
ölümsüz birliği ile sever. Bir arayıcı olarak hem dünyaya hem de Cennete hizmet
ediyorum. İlham-dürtümle yeryüzüne hizmet ediyorum. Özlem yüzümle Cennete
hizmet ediyorum. İlham dürtüm ve arzu yüzümün ortak bir kaynağı var - Allah'ın
Lütfu, O'nun sonsuz ve koşulsuz Lütfu. Tanrı'nın Lütfu, ruhuma özgürce erişmeme
izin veriyor.
Sık
sık nefsimin âlemine giderim, çünkü ruhum bana orada ne istersem alma izni
vermiştir. Bu yüzden ruhumun saflığını alıp bedenime sunuyorum. Vücuduma bu
şekilde hizmet ediyorum. Ruhumun dinamizmini alıp yaşamsal olana sunuyorum. Ben
hayatıma bu şekilde hizmet ediyorum. Ruhumun ışığını alıp zihnime sunuyorum.
Aklıma bu şekilde hizmet ediyorum. Sonunda ruhumun zevkini alıp kalbime
sunuyorum. Bu şekilde kalbime hizmet ediyorum.
İç
varlığıma inançla, sevgiyle, özveriyle ve teslimiyetle hizmet ediyorum. İnanç
benim gerçeğim. Aşk bana evrensel birlik mesajını getiriyor. Bağlılık,
dünyadaki kalışımı tatlı kılıyor. Tanrı'nın İradesine teslim olmak, hayatımı
sürekli olarak anlamlı ve verimli kılar. Konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür
ile dış varlığıma hizmet ediyorum. Konsantrasyon, dikkatin bir nesneye
odaklanması anlamına gelir. Önce nesneye konsantre oluyoruz sonra ona
dönüşüyoruz. Meditasyon, kalbimize boşluk çağırmak demektir. Tefekkür, arayan
ile Kaynak'ın, seven ile Sevgili'nin mutlak, ayrılmaz birliği demektir.
Arzu
adamına feragat ışığımla hizmet ederim. Duadan, meditasyondan ve Işık ve
Hakikat sevgimden aldığım feragat ışığı. Yüksek farkındalığımla arzulanan
kişiye hizmet ediyorum. Bu yükseklik farkındalığı, kendisi Işık ve Zevk olan
Kaynak ile birliğimdir. Bu birliği ancak kendimi vermem içinde ve aracılığıyla
keşfettim. Özgür bir kişiye - kendini cehaletin ağlarından kurtarmış bir kişiye
- dünyaya bağlı çağrım ve Cennetten bağımsız gülümsememle hizmet ediyorum.
Hayal
gücümle bilinmeyene hizmet ediyorum. Bugün yeteneğim hayal gücü, yarın
yeteneğim istek olacak. Özlem, En Yüksek'e yükselen ve sonra ilahi zenginliğini
tüm dünyaya sunmak için alçalan içimizdeki alevdir. Bugün yeteneğim hayal gücü,
yarın yeteneğim istek olacak ve yarından sonraki gün yeteneğim farkındalık
olacak. Ve idrakte Allah-ifşası ve Allah-tecellisinin yeri olabilir.
Arkansas'ın
devlet sloganı "Halk yönetir" dir. Burada kolektivizmin önemini
görüyoruz. Manevi hayatta birlikte, kollektif ve birlik içinde gitmemiz
gerekiyor. Bireysel kendini olumlama tamamen reddedilmeli, toplu kendini
olumlama ise her zaman kabul edilmelidir. Kolektivizm birliğin şarkısı değilse
nedir? Hüküm süren bizim birliğimizdir, sınırsız olanla bölünmez birliğimiz.
Arayıcı isek, o zaman içsel yaşamda tüm evrene bağlı hissedeceğiz. Sadece kendimiz
için değil herkes için var olduğumuzu hissedeceğiz. Ben sana bende olanı
veririm, sen de bana sende olanı verirsin. Tam olarak karşılıklı özveri
nedeniyle var oluyoruz. Birlik, karşılıklı özverimizin çiçek açmasıdır. Bugün
teslimiyet dediğimiz şeye yarın Tanrı-oluş diyeceğiz. Tanrı ağacın köküdür ve O
aynı zamanda dalları, yaprakları, çiçekleri ve meyveleridir. Toplu derken,
yaprakları, çiçekleri, meyveleri, dalları, gövdeyi, kökü - her şeyi
kastediyoruz. Bu kollektifte ilahi uyum vardır, Her Şeye Gücü Yeten'in her şeyi
seven, her şeyi aydınlatan, her şeyi yerine getiren uyumu.
FERAGAT
Tulsa
Üniversitesi, Tulsa, Oklahoma, ABD
Büyük
Salon, Batı Öğrenci Merkezi
6
Mart 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kardeşlerim, feragat üzerine bir konferans vermek istiyorum.
Burada hepimiz arayıcıyız, bu yüzden feragat kelimesinden korkmuyoruz. Sıradan,
hevesli olmayan bir kişinin 'vazgeçme' kelimesini duyduğu anda kaygı duyması
yaygın bir durumdur. Onun için feragat, sevdiği ve değer verdiği her şeyden,
kutsal saydığı her şeyden vazgeçmek demektir. Ancak manevi insanlar olarak,
vazgeçmenin çok farklı bir anlamı olduğunu biliyoruz. İlahî olmayan, gerçek
dışı, kusurlu, bizi Allah yolunda geri kalmaya zorlayan her şeyi terk etmek
demektir. İçimizdeki gerçek olan her şeyi, içimizdeki ilahi olan her şeyi,
içimizde mükemmel olan her şeyi asla reddetmeyeceğiz. Aşkın Gerçeği arayanlar
olarak, vazgeçmekten korkmuyoruz çünkü neyden vazgeçeceğimizi ve vazgeçerek
neyi başaracağımızı biliyoruz. İçimizde yaşayan Sonsuz, Ebedi ve Ölümsüz olanı
kavramak için sonlu olandan vazgeçeceğiz .
Nelerden
vazgeçiyoruz? Egomuzdan vazgeçeriz. Tam olarak egomuz sınırlı ve kör olduğu
için egodan vazgeçeriz. Başka nelerden vazgeçiyoruz? Şüphemizden vazgeçiyoruz.
Şüpheden vazgeçeriz çünkü şüphe yavaş yavaş bizi öldüren bir zehirdir.
Cahilliğimizden vazgeçiyoruz. Bizi bağladığı, zayıf ve güçsüz hissettirdiği ve
Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük yaşamının çok uzakta olduğunu söylediği için
cehaletten vazgeçeriz.
Vazgeçme
birden bire elde edilmez. Tıpkı tesadüfen almamak gibi. Vazgeçmek için içimizin
derinliklerine inmeli, dua etmeli ve meditasyon yapmalıyız. Ek olarak, kendi
kendine hakim olma ihtiyacının farkında olmalıyız. Kendinin efendisi olmak
kendimizi keşfetmemizden başka bir şey değildir, Tanrı'yı idrak etmekten başka
bir şey değildir. Kendini keşfetme ve Tanrı'yı idrak etme bir ve aynıdır; tek
bir ilahi, ruhani, ölümsüz madalyonun ön ve arka yüzleridir.
Hindistan'ın
en büyük şairi Rabindranath Tagore bir keresinde, çilecilik yoluyla değil,
vazgeçmeye hazır olduğunu söylemişti. Her şeyden vazgeçmek ve çilecilik
hayatını kucaklamak isteyen insanlar var ama çilecilik gerçek bir vazgeçme
değil. Gerçek feragat, burada çeşitli faaliyetlerimizin ortasında özgürlüğün
tadını çıkarmamız gerektiğini, sınırlamalarımızı, kusurlarımızı ve
bağımlılıklarımızı arındırarak, aydınlatarak ve dönüştürerek özgürleşmeye
ulaşmamız gerektiğini söyler. Normal, doğal bir hayat sürmeliyiz, ancak daha
yüksek, daha iyi, daha tatmin edici bir hayat uğruna içsel olarak nelerden vazgeçmemiz
gerektiğinin sürekli olarak farkında olmalıyız.
Oklahoma
eyaletinin sloganı çok anlamlıdır: "Çalışmak her şeyi fetheder."
Vazgeçiş adanmış bir iştir, adanmış bir hizmettir. Kutsanmış hizmetimizi
içtenlikle sunduğumuzda, her şeyi fetheder ve her şeyi başarırız. Her şeyi
içeren nedir? Tanrı'nın gülümsemesi. Kutsanmış işimizi Tanrı'ya sunduğumuzda,
Tanrı'nın Gülümsemesi kutsanmış hayatımızı aydınlatır. Samimi, özverili
çalışan, hayatının bir ağaca benzediğini bilir. Ağaç bize çiçek ve meyve
vermek, bize gölge ve barınak sağlamak için çok çalışır. Bir ağacın sahip
olduğu her şey, kökünden tepesine kadar özverili bir adaktır. Bir ağacın hayatı
baştan sona bir fedakarlıktır. Biz bir ağacın dalını kessek bile, ağaç kalan
dallarıyla bize barınak ve koruma sağlamaya devam eder.
Aynı
şekilde, kutsanmış hizmetimiz yanlış anlaşıldığında, hizmet etmekten veya
ışığımızı sunmaktan vazgeçmeyiz. Dünyaya özveri için geldiğimizi bildiğimiz
için kutsanmış hizmetimizi sürdüreceğiz. Kendini hizmete adamış insan, dünya
kabul etse de etmese de yaptığı işten sürekli ve değişmez bir tatmin alır.
İşte
samimi, samimi bir insanlık kulunun, ilahi bir işçinin duası:
Ey
cehalet, şefkat ağacı olmak istiyorum.
Ah
dostum olmak istiyorum
kutsama
ağacı.
Ah
toprak sabır ağacı olmak istiyorum.
Ah
cennet, ağaç olmak istiyorum
sürekli
aspirasyon, artan
yüksek,
daha da yüksek, daha yüksek.
Bilinçli
feragat barışın bir tezahürüdür. Sıradan insan, ruhani insanın bir uzlaşmadan
başka bir şey olarak görmediği böyle bir huzurla tatmin olur. Bu, karı koca
arasında, iki halk arasında, iki rakip arasında bir uzlaşmadır. Bu dünyanın
gerçek barışa ihtiyacı var ve o, geçici bir anlaşmaya, bir uzlaşmaya varıldığı
anda huzuru bulduğunu düşünüyor. Ancak gerçek barış, çok daha önemli ve verimli
bir şeydir. Gerçek huzur, kalbimizin sonsuz coşkusu ve ruhumuzun sonsuz
tatminidir.
Feragat,
uyanmış bilincin tezahürüdür. Uyanmış bilinç, Cennet ve dünya arasındaki
köprüdür. Bilinçte insan olur, bilinçte Tanrı vardır. İnsan, bir zamanlar
olduğu en yüksek Gerçekliği haline gelir. Tanrı, sonsuza dek olduğu, her şeyi
kaplayan, Aşkın ve Evrensel Bilincidir.
Feragat
eden bir kişi, arzulayan veya arzuya yakın olan diğerlerinin bilincini
yükseltir. Bu özverili davranışı, insanlığa sunabileceği en büyük armağandır.
Dünya mucizelerle büyülenir, ancak tüm mucizelerin en büyüğü, en tatmin edici
olanı, başkalarının bilincinin yükselmesidir. Her zamanki mucize birkaç saniye
sürer ve bittiğinde, eskisi gibi aynı bilinçte kalırız. Ama gerçek bir mucize
gerçekleştiğinde, bilincimiz yükselir ve aydınlanır.
Uzak
Öteye doğru adım atan feragat adamı, dönüştürücü, tanrılaştırılmış bilincin
merdiveni olan evrim merdiveninde yükselir. Feragat eden, kendini aşma
eylemiyle, aynı merdiveni tırmanmak isteyen kardeşlerine ilham verir ve
bilinçlerini yükseltir. Sıradan insan aşkınlıktan korkar. Aşkınlığın bilinmeyen
ve belki de bilinemeyecek bir şey olduğunu hissediyor. Bilinmeyene girdiği an,
vahşi bir kaplanın ağzına atılacağını hissediyor. Ancak gerçek arayanlar için
bilinmeyen, vahşi bir hayvan değildir. Bilinmeyen, hala görünmez olan, ancak
dostluğunu bir gün değer vereceğimiz ve bir hazine olarak saklayacağımız bir
şey veya kişidir. Dua ettiğimiz ve meditasyon yaptığımız için bilinmeyenden
korkmuyoruz. Dualarımız ve meditasyonumuz, ileriyi görmemizi sağlayan bir
ışıldak gibidir. Dua ve meditasyonun ışığını kullanmazsak önümüzü göremeyiz.
İsteksiz kişi, ışığın yalnızca kendisinin olduğu yerde olduğunu ve bir adım
ötede yalnızca bilinmeyen bir karanlık olduğunu hisseder. Ama biz arayanların
içinde, hava güneşli ve oldukça güvenli olana kadar yolumuzu aydınlatan,
sürekli yanan bir lamba vardır. Ve bu lamba nedir? Bu bizim inancımızdır -
Tanrı'ya olan inancımız ve kendimize olan inancımız.
Bir
acemi için, yolda yeni yürümeye başlayan biri için vazgeçme gerekli ve
zorunludur. Ancak deneyimli arayıcı için vazgeçme gerekli değildir. Eğer kişi
aydınlanma eşiğindeyse ya da içsel yaşamda büyük ilerlemeler kaydettiyse,
vazgeçiş onun için farklı bir biçim alır. Özünde hiçbir şeyden vazgeçmez,
dönüşmeye çalışır. Dünyada ya da kendinde korku hissediyorsa bu korkudan
vazgeçmez, içindeki ışık ve bilgelik ile onu cesarete dönüştürür. Dünyada şüphe
veya kendi şüphesini görürse, kendi iç nuru ile onu imana çevirir. Korkuyu
cesarete çevirdiğinde, o cesaret ilahi bir tecelliden başka bir şey değildir.
Ve şüpheyi inanca dönüştürdüğünde, bu inanç, orijinal Beyond'a götüren ebediyen
aydınlık yoldur. Bu aşamada feragat, dünyaya bağlı bilincimizin Cennetten
bağımsız bir bilince dönüşmesidir. Dünyevi acılar ve mahrumiyetler, cennetin
sınırsız ve üstelik sürekli artan zevklerine dönüşür. Cehalet ilahi Bilgeliğe,
karanlık Işığa, kusurluluk Mükemmelliğe ve insan esareti Aşkın Kurtuluşa
dönüştürülür.
DOSTLUK
Southern
Methodist Üniversitesi, Dallas, Teksas, ABD
öğrenci
Merkezi
7
Mart 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, Transandantal Gerçeğin sevgili arayıcıları, Texas'ın
sloganı olan dostluk üzerine bir konferans vermek istiyorum. Arkadaşlık
hayatımızın her alanında son derece önemlidir. Dostluk iki insan arasında bir
köprüdür. Dostluk, dünya ile Cennet arasındaki köprüdür. Dostluk, bilinenle
bilinmeyen arasında bir köprüdür.
Burada,
yeryüzünde hemcinslerimizle dostluk kurmaya çalışıyoruz. Bazen başarılı oluruz,
bazen olamayız. Ama başarsak bile arkadaşlık bizi tam olarak tatmin etmiyor. Ve
sonra içimizin derinliklerine ineriz ve Ebedi Dostumuz olan İçsel Pilot
Tanrı'yı keşfederiz. Tanrı ve yeryüzündeki her insan ebedi dostlardır. Ancak bu
gerçeği ancak talip olmaya başladığımızda anlarız.
Üç
tür dostluk vardır: hayvan dostluğu, insan dostluğu ve ilahi dostluk. Bizi
sömüren dostluk, hayvan dostluğudur. Karşılıklı olarak iki kişiye yardım eden
dostluk, insan dostluğudur. Karşılıksız veren, karşılık beklemeden veren
dostluk, ilahi dostluktur.
Arkadaşlıklar
cömertlikten olduğu kadar zorunluluktan da kurulabilir. İki kişi şehvet
âleminde iseler, dostlukları ihtiyaca dayalıdır. Ama biri şehvet âlemindeyse,
diğeri de istek âleminde ise, o zaman talip kişinin dostluğunun cömertliğe,
arzu sahibinin dostluğunun zarurete dayandığını bilmemiz gerekir.
Arzu
sonsuz taleplerde bulunur, açlığı asla yatıştırılmaz. Kişi ne kadar deneyim ya
da mal biriktirmiş olursa olsun, tatmin arzulayan bir kişinin kalbini
aydınlatmaz. Özlemin de sonsuz bir açlığı vardır, ama istek bir damla huzur,
ışık ve mutluluk aldığında bir tür tatmin hisseder. Ve talip En Yüksek'e,
Mutlak'ın Zirvesi'ne ulaşmaya niyet etse de, sonsuz Huzur, Işık ve Saadet için
çabalasa da, şükreden kalbi bir damla huzur, nur ve saadetle tatmin olur. Ancak
bugünkü başarının tamamlanmadığını biliyor. İleriye bakarsa veya derinlere
dalarsa veya yükseğe, hatta daha da yükseğe tırmanırsa, bilir ki, kesinlikle
sonsuz ölçüde Huzur, Işık ve Mutluluk ile dolacaktır. Seçilen Saatte, Tanrı
adaya sonsuz Huzur, Işık ve Mutluluk bahşeder.
Sıradan
insan hayatında iki arkadaşımız vardır: korku ve şüphe. Korku bize, “Güvende
olduğun hücre vücudunun içinde kal. Dışarı çıkarsan vahşi kaplan dünyası seni
yutar, o yüzden vücudunu kafeslerden ayırma." Şüphe bize gerçek dostumuzun
fiziksel zihin olduğunu, bizi uyaran, uyaran ve dış dünyanın tamamen yabancı
bir şey olduğu konusunda bize güvence veren zihin olduğunu söyler. Şüphe der
ki, "Dış dünyanın içeri girmesine izin vermek, başka birinin girmesine
izin vermek gibidir. Her an kullanılabilir, terk edilebilir veya tamamen yok
edilebilirsiniz. Dünyada kimseye güvenme. Yeryüzündeki hiç kimseden iyi bir şey
beklemeyin. Sen kendi kurtarıcınsın, kendi kurtuluşunsun, sen ve başkası değil.
Kendin için yaşa".
Burada
hepimiz arayıcıyız, dolayısıyla hepimiz Tanrı'ya iman edeceğiz. Bugün ilahi
inancı bulamıyorsak kendimize inanarak başlayabiliriz. Sınırlı ve bağlı
olduğumuzu hatırlamak yerine kendimize güvenelim. Ve sonra içsel çağrımız
sayesinde bu sınırlamalar ve sınırlar aşılabilir. Ama ilahi olmayan bir güce,
yok eden bir güce inanırsak, o zaman başkalarının yok edilmesiyle birlikte
kendimizi de yok ederiz. Başkalarına sahip olmaya çalışırız ama onlara sahip
olmadan önce kendimiz sahip olunan nesne oluruz. Sadece ilahi inançta sahip
değiliz. Orada basitçe genişleriz - bilincimizi genişletiriz, realitemizi
genişletiriz, sahip olduklarımızı ve olduğumuz şeyi genişletiriz. Gerekirse
kendimize imanla başlayalım ve sonra daha da ileri giderek ilahi inanca
ulaşalım. İlahi inançta, yolculuğumuzun ve başarımızın sonu olmadığını
göreceğiz. Mükemmellik olan, daima aşan, daima aydınlatan Gerçekliğin akışın
içindeyiz.
Dostluk
uyumdur, dostluk barıştır, dostluk mutluluktur.
Dostluk
uyumdur. Karşılıklı uyum, çatışmaların tüm karanlığını ortadan kaldırır. Her
insanın kendi görüşü vardır, ancak dostluk iki kişi arasında bir bağ haline
geldiğinde, tüm çatışmalar ortadan kalkar ve insanlar birleşir.
Dostluk
barıştır. Bu durumda barış güven demektir. Ben sana güveniyorum, sen de bana
güveniyorsun; karşılıklı güvenimiz barıştır. Senin hakkında kötü konuşmayacağım
ya da seni yok etmeye çalışmayacağım ve sen de benim hakkımda kötü
konuşmayacaksın ya da beni yok etmeye çalışmayacaksın. Aksine, size sahip
olduğum şeyi vereceğim - sevgimi, sempatimi, ilgimi, şefkatimi, işlerinizde tam
desteğimi ve siz de bana aynı şekilde cevap vereceksiniz.
Arkadaşlık
mutluluktur. Dostluk devam ettikçe mutluluk verir. Cennetin Krallığı, sevgi
varlığımıza taştığında, birlik duygusunun en üst düzeyde hüküm sürdüğü ve
ayrılık duygusunun olmadığı zaman kurulur. Bu zamanda, aydınlatıcı, tatmin
edici ve mutlak Mükemmellik, özlemle dolu hayatımızı aydınlatır.
Binlerce
yıl önce Vedik kahinler bize bir mutluluk mesajı bıraktılar:
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatani jayante...
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
yolculuğunun
sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
Arkadaşlık,
uyumun kendisi olduğunda tatlıdır. Dostluk, barışın ta kendisi ise daha da
tatlıdır. Dostluk, mutluluğun ta kendisi olduğunda en tatlısıdır.
Uyanma
anında, içsel ışığın öne çıktığı ve bizi bin yılın uyku-cehaletinden
uyandırdığı anda, korku ve şüphenin hiç de dostumuz olmadığını görürüz. Gerçek
dostlarımız şunlardır: cesaret, sarsılmaz cesaret ve inanç, sınırsız inanç.
İçsel cesaretimiz bize diyor ki: “Çık, dünyaya bak, yeryüzündekilerin hepsi
senin dostun, kardeşin. Fiziksel bilinçte kalırsanız, kendinizi bağlarsınız,
olasılıklarınızı ve potansiyelinizi sınırlarsınız. Çıkmak. Dünya sabırsızlıkla
gelişinizi bekliyor." Sevgili dostumuz iman, “Hepimiz aynı Kaynaktan ve
aynı Kaynaktan geliyoruz, öyleyse başkalarından nasıl korkabiliriz? Kaynak
birdir, ancak Bir, birçok kişinin rolünü oynamak istemiştir. Ağaç Kaynaktır ve
dalları, çiçekleri, yaprakları ve meyveleri çoktur. Hayata aynı kökten geldik,
o halde tüm insanlarla bölünmez bir bütünlük kuralım. Birlikte şarkı söyleyelim,
birlikte dans edelim ve birlikte oynayalım. Böylece evrensel birliğimizle
Mutlak Yüce'yi memnun edecek ve tamamlayacağız.”
Herkesin
bir şeye veya birine inancı vardır. Hiç kimsenin inancının olmadığını
söyleyemeyiz. Şu an Tanrı'ya inancı var, bir sonraki an kendine inancı var ve
sonra birine ya da başka bir şeye inancı olabilir. İnsan Allah'a iman ettiği
zaman, esin ve ferahlık âleminde, Sonsuzluk, Ebediyet ve Ölümsüzlük
âlemindedir. Kendine inancı olduğunda, arzu dünyasında, sahip olma, sınırlama,
bağımlılık ve ölüm dünyasındadır. Ne Tanrı'ya ne de kendisine inancı
olmadığında, o zaman yıkıma, dünyanın yok olmasına ya da kendi kendini yok
etmeye inanır. Ama her zaman ya Tanrı'ya ya kendine ya da ilahi olmayan bir
güce inanır.
Dostluk
bir hizmettir, Toprak Ana ve Cennet Baba'ya sunduğumuz adanmış bir hizmettir.
Toprak Ana'ya adanmış hizmetimizi sunmak istediğimizde, Yüce Rab'be bize sonsuz
yaşam vermesi için dua ederiz. Cennet Baba'ya kutsanmış hizmetimizi sunmak
istediğimizde, Yüce Rab'be bize özverili bir fedakarlık hayatı bahşetmesi için
dua ederiz. Hizmetimiz sayesinde, Cennet kendini burada dünyada tezahür ettirme
fırsatı elde eder ve dünya, En Yüksek'e, Mutlak'a yükselme fırsatı elde eder.
Manevi
hayatta arkadaşlık, içsel kabule dayanır. Spiritüel Öğretmen ve arayıcı, içsel
dostlukları sayesinde bir olurlar. Arayıcı, Usta'ya gider ve "Usta, seni
seviyorum, sana güveniyorum, hayatımı sana emanet ediyorum" der.
Öğretmen
hemen cevap verir, "Oğlum seni seviyorum, sana güveniyorum, sana hayatımı
ve Tanrı'nın hayatını veriyorum."
Öğrenci,
"Usta, sana yüce bir söz veriyorum, senin içindeki Yüce'ye hizmet
edeceğim" der.
Öğretmen,
“Oğlum, sana yüce bir söz veriyorum ki, seni Mutlak Yüce Babamız'a götürene
kadar rahat etmeyeceğim. Sen sadece bana söz verdin ama ben iki kişiye söz
veriyorum. Bu dünyada size söz veriyorum, sizi Ötenin Altın Kıyılarına
taşıyacağım ve size rehberlik edeceğim ve aynı sözü sizin Üstadınız, Üstadım,
Ebedi Üstadı olan İçsel Kılavuz'a da veriyorum; Ben de ona aynı sözü veriyorum.
Arkadaşlığınla bana sahip olduğun şeyi vereceksin - cehalet. Arkadaşlığımla
sana sahip olduğum ve olduğum şeyi vereceğim - Bilgelik-Işık. Bu Bilgelik
Işığı, Yüce Olan tarafından O'nun sınırsız Cömertliğinden bana verildi ve ben
onu size veriyorum. Dilenci olduğunu düşünüyorsan, bil ki ben daha da büyük bir
dilenciyim. Dilenmek için bir yere gitmen yeterli ama benim durumum çok daha
içler acısı, iki yere gitmem gerekiyor. Ellerimi kavuşturup sana geliyorum ve
cehaletini bana vermen için yalvarıyorum. Sonra ellerimi kavuşturup Tanrı'ya
giderim ve O'ndan bana Rahmet Nurunu senin için vermesi için yalvarırım. Ben
sizinle Allah arasında elçiyim. Yerle gök arasında kurduğum dostluk böyledir.
Dünyanın acısını ve yoksulluğunu Cennete, Cennetteki Ebedi Baba'ya getiriyorum
ve Cennetten samimi arayanlara sonsuz ölçüde Barış, Işık ve Mutluluk
getiriyorum. Usta ve öğrenci arasındaki sonsuz dostluk böyledir. Öğretmen
öğrencisine başka bir şey söyler. O, "Ben senin gerçek Üstadın değilim ve
olmam da mümkün değil. Gerçek Üstat başkasıdır - Yüce, Mutlak Yüce."
Manevi Öğretmen, insanlığın yalnızca ağabeyidir.
Arayıcılar
En Yüce Olan'ı arzuladıklarında, Öğretmen onlara Baba'nın nerede olduğunu
gösterir. Onları Baba'ya getirdiğinde rolü sona erer. Bugünün arayıcısı,
yarının kendisi bir lider, bir insanlık Öğretmeni olur. Zamanı geldiğinde,
hevesli insanlığa, küçük erkek ve kız kardeşlerine, aynı Tanrı'yı, aynı ebedi
Dostu, aynı Aşkın Yüce'yi gösterir;
PRATİK
GERÇEKLİK
Nevada
Üniversitesi, Reno, Nevada, ABD
Din
ve Yaşam Merkezi
17
Nisan 1974
Sevgili
arayış sahipleri, sevgili dostlar, sevgili kardeşlerim, pratik gerçeklik
üzerine kısa bir konferans vermek istiyorum. Gerçeklik hem basit hem de
karmaşık bir kelimedir. Sıradan, hevesli olmayan bir insan için gerçeklik çok
uzaktadır. Hayat her an ona hayal kırıklığı getirir. Onun hayatı, arzunun
hayatıdır. Arzuları yerine getirilmediğinde hayal kırıklığına uğrar ve arzuları
yerine getirildiğinde yine de kalıcı bir tatmin hissetmez ve bu nedenle her
şeyi gerçek dışı görür. Bu onun anlayışı. Ama burada hepimiz arayıcıyız. Her
şeyin gerçek olduğunu hissederiz çünkü her şeyde ruhu görürüz ve her şeyin
ruhunu görürüz, halbuki hevessiz kişi her şeyde bedeni görür ve her şeyin
bedenini görür. Ancak beden geçicidir, ancak ruh ebedidir ve gerçeklik yalnızca
Sonsuzluğun kalbinde yaşar.
Pratik
gerçeklik, tüm sayısız, dünyaya bağlı arzularımıza karşı kazandığımız zaferdir.
Bu zaferin başka bir adı var - Freedom-light. Özgürlük-ışığı, arayıcıyı sonlu
açlıktan kurtarır. Hürriyet-ışığı, arayan kişiyi bağımlılık-gecesinin
karanlığından kurtarır. Özgürlük-ışık, cehaletin samimi, sevgi dolu, özverili
ve vazgeçilmiş bir arayıcının kalbine hükmetmesine izin vermez. Özgürlük ışığı,
solmayan Kaynak olan Aşkın Gerçeği arayan her kişinin içsel ihtiyacıdır.
Özgürlük ışığı, Aşkın Amaç olan İlksel Gerçeği arayan her kişinin dışsal
ihtiyacıdır.
Gerçekliğe
dünyaya bağlı bilincimizle yaklaştığımızda, gerçekliğin tamamen pratik
olmadığını hissederiz. Ama gökyüzünden bağımsız bilincimizle gerçeğe
yaklaştığımızda, gerçeğin her zaman pratik olduğunu fark ederiz. Gerçek, insan
hayatının idealdir. Gerçek, ilahi hayatın doğal güzelliğidir. İçimizdeki
hayvan, gerçekliğin varlığını bilmez ve hissetmez. İçimizdeki insan bazen
gerçeğin değerini bilir ve hisseder ama gerçekliğin nefesine hasret kalmaz.
İçimizdeki ilahi her zaman gerçekliğin kalbinde büyümek ister. Yüce, bizde,
bizimle ve bizim için Gerçekliğin kendisidir.
Pratik
gerçeklik nedir? Pratik gerçeklik sessizliktir. Sessizlik belirli bir zamanda
ortaya çıkmaz. Sessizliğin kaynağı hiçbir varlıkta yoktur. Sessizlik sonsuzdur.
Sessizlik evrenseldir. Sessizliğin değeri, evrensel çağrımıza veya gerçek ve
eksiksiz kabulümüze bağlı değildir. Aşkın Sessizlik Tanrı'ya sahiptir, Aşkın
Sessizlik Tanrı'dır. Tanrı'nın aşkın Sessizliği burada, dünyada tam ve mükemmel
bir şekilde tezahür etmek istiyor. Neden sessizliğe ihtiyacımız var? Sessizlik
bizim için gereklidir çünkü sürekli tatmine ihtiyacımız vardır. Neden tatmine
ihtiyacımız var? İçsel tanrısallığımızın ölümsüzlüğü nedeniyle doyuma ihtiyacımız
var. Memnuniyete nasıl ulaşırız? Zihnimizi arındırarak, kalbimizi aydınlatarak
ve yaşamımızı özgürleştirerek doyuma ulaşırız.
Pratik
gerçeklik de sağlamdır. Sessizlik, özlemin hayatını hazırlar. Ses, özlemin
yaşamını ortaya çıkarır. Aşk, özlemin ömrünü tamamlar. Sessizlik, özlemin
yaşamına ölümsüzlük getirir. Sessizliğin olmadığı bir hayat, amaçsız bir
hayattır. Sessiz bir hayat anlamsız bir hayattır. Aşksız hayat çaresiz bir
hayattır.
Allah'ın
kendi içinde olduğunu bilen insan, Maksadını içinde ve dışında hisseder. Allah
için olduğunu bilen insan, hayatının anlamla dolu olduğunu mutlaka
hissedecektir. Tanrı'dan olduğu gerçeğini keşfeden kişi, hayatının asla umutsuz
olmayacağını her zaman hisseder. Aksine, onun yaşamı yenilmez iradenin
yaşamıdır, onun yaşamı her şeyi kaplayan enerjinin, her şeyi yerine getiren,
her şeyi kaplayan gerçekliğin yaşamıdır. Arayıcı, Tanrı'nın Varlığını kendi
içinde hissettiğinde, Tanrı Aşkınlığının gülümsemesiyle gülümser. Tanrı için
olduğunu hissettiğinde, Tanrı-Merhamet şarkısını söyler. Sonsuza dek Tanrı'dan
olduğunu hissettiğinde, Tanrı'nın Kusursuzluğunun dansını yapar.
Pratik
gerçeklik, Delight'tır. Zevk, Allah'ın Rahmetinin ve Kurtuluşunun Gözüdür.
Tanrı'nın Zevkinin akışı arayanın hevesli yaşamının nefesine girdiğinde,
Tanrı'nın Düş-Gerçekliği şekillenir ve Tanrı'nın içsel vaadi ön plana çıkar.
Arayıcı, kusurlu yaşamının çok yakında kusursuz bir Mükemmellik yaşamına
dönüşeceğini hisseder. Arayanın kalbi cehaletin tuzaklarından kurtulduğunda,
yerine getirilmemiş Tanrı Rüyasına dünyaya bağlı yolculuğunu hızlandırma ve
sonunda sevgi dolu ve koşulsuz teslim ilahi savaşçı-arayıcı aracılığıyla
Rüya-Gerçekliğini gerçekleştirme fırsatı verilir.
Pratik
gerçeklik, mükemmellik, iç mükemmellik ve dış mükemmellik arayan tarafından elde
edilmesidir. Arayıcı, hayatını disipline ederek, giden enerjisinde ustalaşarak
dış hayatta mükemmelliğe ulaşır. Arayıcı, İçsel Pilotunun İradesine sürekli ve
koşulsuz teslimiyet yoluyla içsel yaşamda mükemmelliğe ulaşır.
Pratik
gerçeklik, cennetsel dinlenmeye ulaşmaktır. Nevada'nın devlet sloganı:
"Her Şey Anavatan İçin." İlahi olmayan bir eleştirmen, bu yüce mesajı
duygusal veya duygusal bulabilir. Ancak en yüksek Gerçeğin samimi arayıcısı bu
mesajı ilahi bir şekilde anlayacaktır. Manevi açıdan "vatan",
"barış meskeni" anlamına gelir. “Her şey vatan için” sloganında “her
şey” sadelik, samimiyet, saflık ve tevazu anlamına gelir. Bu nitelikler barış
meskeninde bulunur. Huzur yurdunda yaşarken imkansızlıklar kalbimizin kapısını
çalamaz. Hiçbir şey imkansız değildir. Her şey sadece mümkün, pratik ve
uygulanabilir değil, aynı zamanda kaçınılmazdır.
Dünyanın
ışıltılı bir özlemi var. Cennette alçalan bir Aydınlanma var. Dünyanın özlemi
ve Cennetin Aydınlığı buluştuğunda, arayanın rüya teknesi Ötesinin Gerçeklik-Shore'una
ulaşır. Dünya arzular, Cennet ilham verir. Yer, Cennet-ruha talip olur, Cennet
kalbe ilham verir, yeryüzünün hakikati. Dünya arzularken, dünya fevkalade
büyüktür; Cennet ilham verdiği için, Cennet fevkalade iyi kalplidir. Arayan her
birey, hayatını sürekli olarak İçsel Kılavuz'a adaması koşuluyla, Tanrı'nın
seçilmiş Saatinde kendi kalbinin kapısını çalmak ve sadece Gerçek'in yüzünü
görmek için değil, Gerçek olmak için altın bir fırsata sahiptir. kendisi.
HAYAT
BANA NE ÖĞRETTİ?
Stanford
Üniversitesi, Stanford, Kaliforniya, ABD
anma
kilisesi
19
Nisan 1974
Hayat
bana ne öğretti? Hayat bana nasıl dışlayacağımı ve nasıl kabul edeceğimi
öğretti: gerçek dışılığı nasıl dışlayacağımı ve gerçeği nasıl kabul edeceğimi.
Tanrı'dan ve Tanrı için olduğumu hissettiğimde, tatmin edici bir gerçeklik
olurum. Kendi başıma ve kendim için olduğumu hissettiğimde, kendi kendini
kandıran bir gerçek dışı oluyorum.
Gerçeklik
açılır, ortaya çıkar ve tamamlanır. Gerçek olmayan gizler, gizler ve öldürür.
Gerçeklik genişler ve aşar. Gerçek olmayan ağlar ve ölür.
Hayat
bana ne öğretti? Hayat bana vicdanı, sağduyuyu ve Tanrı duygusunu öğretti.
Kalbim vicdanı dinler, bu yüzden kalbim saf ve cesurdur. Zihnim sağduyuyu
dinler, bu yüzden zihnim açık ve doğrudandır. Ruhum Tanrı'nın anlamını
kullanır, bu nedenle ruhum ilahi ve mükemmeldir.
Hayat
bana nasıl yaşayacağımı ve öğreneceğimi, nasıl öğreneceğimi ve yaşayacağımı,
nasıl yaşayacağımı ve yaşayacağımı ve nasıl öğrenip öğreneceğimi öğretti.
Yaşarken ve okurken bir ağacın en alttan tırmanmak yerine doğrudan en yüksek
dalına atlamaya çalışırım. Okuduğumda ve yaşadığımda ilk önce yaptığım şeyler:
Yürür ve sonra koşarım. Önce içsel dersi öğrenmeden ve hayatımın gerçek
anlamını keşfetmeden yaşadığımda ve yaşadığımda, içimdeki ilahi ve başkalarındaki
ilahi olanı kasıtlı olarak aldatırım. Çalıştıkça ve öğrendikçe, dünyaya bağlı
bilincimi sürekli olarak genişletiyorum ve dünyaya bağlı gerçekliğimi aşıyorum.
Hayat
bana öğrenmeyi, unutmayı ve yeniden öğrenmeyi öğretti. Ders çalışıyorum. İlahi
görevin şarkısını öğreniyorum. İlahi görevimi yerine getirirken, içimdeki ilahi
olanı, içimdeki Yüce'yi yerine getirdiğimi biliyorum. Bir çocuk kalbinin
şarkısını öğreniyorum, çünkü biliyorum ki eğer bir çocuk kalbine sahipsem, o
zaman ilahi olanı gerçekleştirmek, Gerçekliğin kendisini keşfetmek ve incelemek
için her zaman hazır olma ve içsel bir ihtiyaç olacaktır.
Ne
zaman bir şey öğrensem, Kaderime, Aşkın Hedefime doğru ilerliyorum. Hayatımın
Tanrı'nın Işığı olduğunu bildiğimde, o zaman duygusal dua ve meditasyonda,
kalbimin en derin köşelerinde, Tanrı'nın Sonsuz Barış, Tanrı'nın Ebedi Işık,
Tanrı'nın Ölümsüz Yaşam'ın beni O'nun en yakını olarak gördüğünü hissediyorum.
Ve sonra Tanrı-Sonsuzluğu benim genişliğim, Tanrı-Sonsuzluğu yüksekliğim ve
Tanrı-Ölümsüzlüğü derinliğim, sessiz varlığımın derinliği olarak görüyorum. Bu
zamanda, İçsel Pilotum Mutlak Yüce ile bilinçli olarak bir, bölünmez, ebediyen
bir oluyorum.
Unuttum.
Kibir ve kendini büyütme şarkısını unutuyorum. Bir arayıcı olarak, başka birçok
şeyi de unutmam gerekiyor. Zihnim bilgi dolu ama içinde aydınlanma yok. Zihnim
bilgiyle doluysa, sırtımda ağır bir yük taşıyan eşek gibi hissediyorum. Bir
bilgi dünyasına değil, bir aydınlanma dünyasına ihtiyacım var. Bu yüzden önce
bilgi dünyasını unutmam gerekiyor çünkü aydınlanma dünyasına sahip olmak için
berrak bir zihne, parlak bir zihne ihtiyacım var. Ayrıca, fiziksel zihnin
yeteneğini de kaybetmem gerekiyor. Fiziksel zihin bana nasıl şüphe duyacağımı,
nasıl şüpheleneceğimi, nasıl küçümseyeceğimi ve kendimi ve başkalarını nasıl
bağlayacağımı öğretiyor. Fiziksel zihnimle başkalarından şüphe ettiğimde,
hiçbir şey kazanmıyorum ve aynı zamanda onlar da hiçbir şey kaybetmiyor. Ve
kendimden şüphe ettiğimde hemen kendi mezarımı kazarım.
yeniden
öğreniyorum. Tanrı ile birliğin, Tanrı ile bilinçli birliğin şarkısını yeniden
öğreniyorum. Cennetteyken, ben bir ruhum. Orada Tanrı ile biriz, ayrılmaz bir
şekilde biriz. Ama bir ruh olarak dünya sahnesine girip fiziksel bir forma
büründüğümde, bağımlılık, sınırlama, karanlık ve cehalet dünyasına giriyorum.
Orada beden bilinci haline geliyorum. Beden bilincini realitem olarak kabul
edersem, hayattan hiçbir şey öğrenemem çünkü realite bedenim sınırlıdır,
aydınlanmamıştır, karanlıktır, saf değildir, ilahi değildir. Ama kendimi bir
ruh-gerçekliği olarak düşündüğümde, Tanrı ile ebedi birliğimin hakikatini
yeniden keşfedebilirim.
Hayat
bana Tanrı'nın Sessizliği ve Tanrı'nın Sesi'nin özünü nasıl inceleyeceğimi
öğretti. Tanrı'nın Gerçekliğini incelemek için fiziksel gözlerimi kullandığımda
tamamen başarısız oluyorum. Ama Tanrı'nın Gerçeği'ni incelemek için kalbimi
kullandığımda, kalp, Gerçek'le tam özdeşleşmesi sayesinde gerçek Gerçeği hemen
görür. Fiziksel gözler çok sık aldatılır, ama içsel kalp aldatılamaz. İç kalp,
Kaynak ile bir olan aydınlatıcı ruhun doğrudan temsilcisidir. Fiziksel zihni
kullanırken başkalarını başkaları olarak görüyorum ama hevesli bir kalpteyken
"sen" yok, "o" yok, "o" yok, sadece
"Ben" var - Evrensel "Ben" ”ve sınırlı ego değil. Bu
nedenle, kalbimi kullandığımda Gerçek olurum. Ama aklımı veya fiziksel
gözlerimi kullandığımda, çoğu zaman yoldan çıkıyorum ve tatminsiz kalıyorum.
İstekli
olmadığımda, hayatım bana hayal kırıklığı konusunda bir ders verir ve ben de
iter ve çekerim. Hayatımı “bir şeye” doğru zorluyorum ama sonunda bu “bir
şeyin” amaçsız bir “hiç” olduğunu anlamaya başlıyorum. Küçük, minik
bilinç-egoyu kendime çekiyorum ve boş bir gerçekliği çektiğimi görüyorum. Ama
itip çekmediğimde, sadece varlığımı bütünüyle İçsel Kılavuz'a sunduğumda,
bilinçli olarak ebediyen olduğum şey, bilinç-Tanrı olurum.
Bir
arayıcı olarak, hayatımın bana nasıl seveceğimi ve kimi seveceğimi öğrettiğini
biliyorum. How to Love? Sadık, duygulu ve koşulsuz. Kimi sevelim? İnsanda Tanrı
ve Tanrı'da insan. İnsandaki Tanrı'yı sadakatle, ruhen ve koşulsuz olarak
sevdiğimde, Bir olan Tanrı ile bir olurum. Tanrı'da bir kişiyi sevdiğimde, Çok
Tanrı ile bir olurum. Bir, Kaynaktır, çokluk Bir'in tecellisidir. Ağacın
dallara, dalların ağaca ihtiyacı vardır. Tanrı'yı sevmekle, içimdeki arayan ağacın
kendisi olur ve insanı sevmekle dallar olur.
Hayat,
içimdeki arayışçıya kendimi hem yüksek hem de alt tarafıma nasıl adayacağımı
öğretti. Alt tarafım kendini üst tarafıma adadığında, üst kısmım kendini
göstermek için ek güç kazanır. Üst kısım kendini varlığımın alt kısmına
adadığında, alt kısım dönüşme fırsatı yakalar. Hayat içimdeki arayana nasıl
vazgeçileceğini öğretti. Kendi en yüksek Gerçekliğime ruhen, özveriyle ve
kayıtsız şartsız teslim oluyorum. Bu daha yüksek Gerçeklik, her şeyi kendisine
aitmiş gibi içerir ve somutlaştırır, bu yüzden ilahi bir şekilde teslim
olduğumda, aydınlanmamış tarafımın kendisini tamamen aydınlanmış tarafıma
teslim ettiğini hissediyorum. Tanrı'nın Saati vurduğunda ve aydınlanmamışlar
tamamen aydınlandığında ve aydınlanmışlar tamamen tezahür ettiğinde, tüm
varlığım tamamen ilahi ve mükemmel hale gelir.
Bir
hayvan hayatı yaşadığımda, her yerde karanlık görüyorum ve bu karanlığın benim
tek gerçeğim olduğunu hissediyorum. Bir insan hayatı yaşadığımda, bir damla
ışık görüyorum ve bir gün sonsuz bir Işık denizinde yıkanabileceğimi
hissediyorum. İlahi bir hayat yaşamaya çalıştığımda, İç Pilotumun benim için
orijinal Gerçekliğine giden yolu çoktan hazırladığını fark ediyorum. Şu anda,
Tanrı'nın Rüya Kayığının beni Gerçekliğin Kıyısına - sürekli aşan Ötenin Altın
Kıyısına - taşıdığını hissediyorum.
Ruh
bana hayatın mükemmellik olduğunu söylüyor. Kusurluluktan mükemmelliğe değil,
daha az mükemmellikten daha büyük mükemmelliğe, en büyük mükemmelliğe yolculuk
yapıyoruz. Evrim sürecinde yaşam sürekli bir ilerlemedir. Bu ilerleme
mükemmelliktir, en yüksek Mükemmellik Mutlakına ulaşmak için çabalar. Hayat
mineral dünyasından başladığında, bu mükemmel bir hayatın başlangıcıydı. Ancak
ilerlememizin sonu yok. Bugünün mükemmelliği, yarının daha yüksek, daha derin,
daha aydınlatıcı ve daha tatmin edici mükemmelliğinin başlangıç noktasıdır.
Hayat
bana yüce bir şey öğretti: Ben yeri doldurulamaz değilim, sadece içimdeki Yüce,
yeri doldurulamaz. Hayat bana mutluluk vermek istiyor ve gerçek mutluluk sadece
bu keşifte yatıyor. Birisi kendi içindeki Yüce'nin vazgeçilmez olduğunu
hissettiğinde, hayatı mutlulukla dolar.
Sonunda
hayat bana en önemli şeyi öğretti: Tanrı ve benim birbirimize ihtiyacımız var.
Mükemmel Mükemmelliğim için Tanrı'ya ihtiyacım var ve Tanrı'nın yeryüzünde tam
tezahürü için bana ihtiyacı var. Bu, hayatın bana verdiği en büyük ders ve ben
bunu burada bulunan her arayıcıya sunuyorum.
DÖNÜŞÜM,
SERBEST BIRAKMA, AÇILIŞ, TEZAHÜR
Portland
Eyalet Üniversitesi, Portland,
Oregon,
ABD
22
Nisan 1974
Sevgili
arayışçılar, sevgili kardeşlerim, özlem dolu hayatımızın dört yüce gerçeği olan
dönüşüm, özgürleşme, açılma ve tezahür etme üzerine bir konferans vermek
istiyorum.
İçimizdeki
hayvanın acil bir dönüşüme ihtiyacı var. İçimizdeki insanın bilinçli
özgürleşmeye ihtiyacı var. İçimizdeki ilahi olanın mükemmel bir şekilde açığa
çıkmasına ihtiyacı var. İçimizdeki Yüce'nin tam tezahür etmeye ihtiyacı var.
Tanrı'yı görmek için dönüşüme ihtiyacımız var. Tanrı tarafından davet edilmek
için özgürleşmeye ihtiyacınız var. Allah tarafından sevilmek için açılmak
gerekir. Tanrı'dan ölümsüzlüğü almak için tezahür gereklidir.
Vücut
dönüşümü bize ne kadar saf olabileceğimizi gösterir. Hayati olanın serbest
bırakılması bize ne kadar dinamik olabileceğimizi gösterir. Zihnin açılması
bize ne kadar engin olabileceğimizi gösterir. Kalbin tezahürü bize ne kadar
ilahi olabileceğimizi gösterir. Şafak kadar saf olabiliriz. İlahi bir savaşçı
gibi dinamik olabiliriz. Gökyüzü kadar geniş olabiliriz. Bir ruh gibi ilahi
olabiliriz. Dönüşüm, Sonsuzluğun yolunda yürür. Kurtuluş Ölümsüzlük yolunda
ilerliyor. İfşa, Sonsuzluk yolunda hızla ilerliyor. Tezahür en hızlı şekilde
sürekli aşan Gerçekliğe doğru uçar.
Bağlayıcı
geçmişten kurtulup dönüştüğümüzde beden kafesinde kalmaz, ruh sarayında
yaşamaya başlarız. Dönüştüğümüzde, arkadaş değiştiririz. Cahiliye-gecesi
dostumuz değildir. Bunun yerine ilim-nur bizim gerçek ve yakın dostumuz olur.
Dönüştük, farklı bir şarkı söylüyoruz. Sonlu olanın şarkısını söylemeyi
bırakıyoruz. Sonsuz olmak için Ebedi'nin şarkısını söylüyoruz.
Cehaletin
ağlarından kurtulduğumuzda, sonsuza dek kim olduğumuzu anlarız: Hayalperest
Tanrı, Seven Tanrı, Gerçekleştiren Tanrı. Sonra açmak istiyoruz. Tanrılığımızı
ortaya çıkarmadıkça, Tanrı'nın yeryüzündeki varlığını kanıtlayamayız.
İçimizdeki Tanrı'nın Kutsallığını gösterene kadar, dünya tüm yüce
deneyimlerimizin zihinsel halüsinasyonlar, kimerik sis ve kendini kandırma
olduğunu düşünebilir. Ama başkalarına içsel tanrısallığımızı
gösterebildiğimizde, rüya teknemizin Gerçeklik Kıyısına dokunduğunu görecekler.
Ve içsel tanrısallığımızı tezahür ettirdiğimizde, Ötenin Altın Sahili şimdi ve
burada kök salmıştır.
Dönüşüm.
Eski geçmişte, En Yüksek'i arayanlar doğalarının dönüşümü, fiziksel, hayati
veya duygusal olanın dönüşümü ile pek ilgilenmiyorlardı. Sadece kişisel
farkındalıkla ilgileniyorlardı. Yüce'nin farkındaydılar, ancak buna rağmen
fiziksel yapıları aydınlanmamış, kasvetli ve kusurlu kaldı.
Kurtuluş.
Geçmişte birçok özgürleşmiş ruh, yalnızca kendi özgürleşmeleriyle ilgileniyordu.
Bir bütün olarak dünyanın kurtuluşu ile ilgilenmiyorlardı. Kurtuluş onlar için
çok zor olduğu için başkalarının da çok çalışması gerektiğini hissettiler.
Ayrıca, herkesin Tanrı'yı \u200b\u200bgerçekleştirmeye yazgılı olduğuna,
herkesin Tanrı'nın seçilen Saatinde özgürleşmeye yazgılı olduğuna ve bu Saati
yaklaştırmanın onların işi olmadığına inanıyorlardı.
açıklama.
Geçmişte, en büyük arayıcılar açıklamayı umursamıyorlardı. Farkına vardıklarını
açığa vururlarsa, o zaman, büyük olasılıkla, dünyanın cehaleti onların
ilim-nurunu ve hikmet-yüksekliğini ele geçireceğini düşündüler. İçlerindeki
tanrısallığı açığa vurmaktan korkuyorlardı. En yüksek Gerçeğin farkındaydılar,
ancak korkudan - içsel varoluşlarına eziyet eden bilinmeyenin korkusundan - onu
dünyanın geri kalanıyla paylaşmak istemediler.
tezahür.
Eski geçmişte, en büyük büyüklüğü arayanlar - özgürleşmiş ruhlar, büyük Yogiler
- tezahürü umursamadılar. Burada, yeryüzünde hiçbir şeyin tezahür etmeye değer
olmadığını, çünkü hiçbir şeyin sonsuza kadar süremeyeceğini hissettiler. Bu
gezegenin üzüntü, ıstırap meskeni olduğunu hissettiler. Öyleyse neden burada
ilahi bir şeyi kalıcı olarak kurmaya çalışalım? Bu dünyanın bir ilahiyat
akışına dönüşeceğine dair hiçbir kesinlik, garanti olmadığını hissettiler, bu
yüzden tezahür etmeye hiç ilgi göstermediler.
Ancak
şimdiki arayışçı, kendi içinde mükemmelliği ve dışında mükemmelliği ister.
Beden kusurlu, yaşamsal olan kusurlu, zihin kusurlu ve kalp kusurlu olduğu
sürece, mükemmel Mükemmelliğin uzak bir ihtimal olduğunu hissederiz. Bu süreç
uzun ve zordur, ancak bu çok önemli görevi başararak Ötenin Altın Sahili'ne
ulaşacağız.
Oregon'un
eyalet sloganı "Birlik" dir. Burada hepimiz arayış içindeyiz.
Arayıcı, maneviyat uygulayan kişidir. Maneviyatın gizli ve kutsal bir sözü
vardır - "Yoga". Yoga, "Tanrı ile bilinçli birlik" anlamına
gelir. Bu durumun sloganının, Yoga olan maneviyatın nefesiyle aynı ideali
içermesinden gerçekten memnunum. Sonlu ile Sonsuz arasında, bugünün kusurlu
insanı ile yarının mükemmel Tanrısı arasında bir birlik kurulmalıdır.
Tanrı
ile bilinçli birliğe nasıl ulaşılır? Bunu yapmanın birçok yolu var. Başlangıçta
dünyevi ihtiyaçlarımızı en aza indirebilir ve cennetsel ihtiyaçlarımızı
artırmaya çalışabiliriz. O zaman tıpkı bir çocuğun annesi için ağladığı gibi
içten içe Tanrı'ya yakarmalıyız. Yüce Rab içsel istek çağrımızı yerine
getirecektir. Dünyanın boylamına ve genişliğine iki kavram hükmediyor: arzu ve
özlem. Arzu bizi bağlar, istek bizi özgür kılar. Arzu bize sonludan geldiğimizi
ve sonlu için var olmaya yazgılı olduğumuzu hissettirir. Özlem bize Ebedi'den
ve Sonsuz için geldiğimizi söyler. Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük boş
sözler değil, yarının Tanrısı olabilmemiz için öne çıkmaya çalışan ilahi
Gerçekliklerdir.
İçsel
çağrıya ek olarak, bizim O'na ihtiyacımız olduğu gibi Tanrı'nın da bize
ihtiyacı olduğunu bilinçli olarak hissetmeliyiz. Sıradan insanlar gibi, sayısız
arzumuzu yerine getirmek için Tanrı'ya ihtiyacımız var. Manevi arayıcılar
olduğumuzda, Tanrı'ya yalnızca bir şey için ihtiyacımız var: en yüksek Aşkın
Yüksekliği, en derin Aşkın Derinliği keşfetmek. Ve Tanrı'yı idrak ettiğimizde
onları gerçekten açarız. Nasıl bizim aydınlanmamız için Tanrı'ya ihtiyacımız
varsa, Tanrı'nın da Tezahürü için bize ihtiyacı var. Kendisini bizde ve bizim
aracılığımızla tezahür ettirmesi gerekiyor. O Bir'di, bu O'nun
Sessizlik-Farkındalığıydı. O çok olmak istedi, bu O'nun Ses Tezahürü idi. O'nun
Bilincine ulaştığımızda ve O, Tezahürünü bizde ve bizim aracılığımızla tezahür
ettirdiğinde, o zaman mükemmel Mükemmellik doğar. Tanrı'dan geldiğimizi ve
Tanrı için var olduğumuzu hissettiğimizde, her yeri kaplayan Sessizlik'ten ve
her şeyi dolduran kozmik Ses için olduğumuzu görürüz. Bu zamanda tamamen
özgürleştik, açıldık ve dönüştük.
Her
arayan Tanrı'ya bir söz verir. Bu vaat, kendi fiziksel dönüşümüdür. O, dünyaya
bağlı yaşamını özgürleştirmek istiyor ve gerçekten de onu yüce Mutlak Yüce'nin
sınırsız Merhameti aracılığıyla özgürleştiriyor. Tanrı'yı arayan her kişinin
vaadi, Tanrı'yı yeryüzünde Tanrı'nın Kendisinin arzuladığı şekilde tezahür
ettirmektir. Arayan, ancak sahip olduğu ve olduğu şeyi isteyerek, sevinçle ve
kayıtsız şartsız Tanrı'ya teslim ettiğinde vaadini yerine getirir. Sahip olduğu
şey içsel bir çağrıdır ve onun olduğu şey cehalettir. Başarısını, içsel
çağrısını ve mevcut gerçekliği olan cehaleti sadakatle, içtenlikle ve kayıtsız
şartsız Tanrı'ya teslim ettiğinde, arayan kişi dönüşür, özgürleşir, açığa çıkar
ve Tanrı'nın arzuladığı gibi tezahür eder.
TAM
BUGÜN
Gonzago
Üniversitesi, Spokone, Washington, ABD
Hughes
seyircisi
22
Nisan 1974
Bugün
Tanrı'ya dua edeceğim. Dua benim içsel yükselen çağrımdır. Bu çağrının Tanrı
Sarayına ulaşacağını biliyorum. Kar beyazı duam Tanrı'nın Kapısını çalacak.
Allah Kapısını açar ve neye ihtiyacım olduğunu sorar. Tanrı'ya, beni uykulu bir
hayattan uyandıracak olan Merhametine ihtiyacım olduğunu söyleyeceğim. Tanrı
duamı yerine getirecek.
Sadece
bugün Tanrı üzerine meditasyon yapacağım. Tanrı üzerine meditasyon yaptığımda
kalbimi boşalttığımı biliyorum. Gönül boşalınca, Ebedi Dostum, Ebedi İlahi
Misafirim gelir, gönlümün derinliklerinde Arşına oturur. Sonsuz İlgi, Merhamet,
Sevgi ve Nimetlerle Dolu Yaşamı, kalbimin en derin kovuklarında yaşıyor.
Dua
ettiğim zaman Ebedi Dostum işitir ve duamı yerine getirir. Meditasyon yaptığımda
Ebedi Dostum devreye giriyor ve içsel ihtiyaçlarımı karşılıyor. Dua ettiğimde
konuşurum ve O beni dinler. Meditasyon yaptığımda O konuşur ve ben O'nu
dinlerim. Bu şekilde iletişim kuruyoruz. Dua ve meditasyon, İçsel Pilotumun
İradesine adanma, adanma ve teslim olma hayatımda her şeyden önemlidir.
Yüce
Allah'ımı seveceğim gün bugündür. Başka kimseyi sevmeyeceğim, kendi varlığımı
bile. Sadece Allah'ı seveceğim, tek Allah'ı. Çok eski zamanlardan beri beni
sevmiyor muydu? Beni sonsuza kadar sevmeyecek mi? O benim için sevginin kendisi
olduğu için, bugün bile O'nu sevmek benim doğrudan görevimdir. O'nu seveceğim
ve O'na olan sevgim dünyevi gerçekliğimi ve Cennetsel rüyamı ölümsüzleştirecek.
Bugün
ilahi bir âşık olacağım ve Rabbime Yüce Sevgili diyeceğim. İnsan sevgisinde
sürekli bir istek, sürekli bir beklenti ve sürekli bir hayal kırıklığı vardır.
İlahi aşkta talep, beklenti ve hayal kırıklığı yoktur, sadece özveri vardır. Bu
teslimiyet sonunda Tanrı'nın oluşumuna dönüşür.
Sadece
bugün için Tanrı'yı koşulsuz seveceğim. O'nun sonsuz Şefkatini, O'nun kutsanmış
Sevgisini hayatımda ve özlem hayatım boyunca hissedeceğim. Tanrı'nın beni benim
kendimi sevdiğimden çok daha fazla sevdiğini hissedeceğim. Korku, şüphe, endişe
ve kıskançlık, özlem dolu hayatıma saldırdığında, darlığı, esareti, cehaleti ve
ölümü el üstünde tutup değer verdiğimde, o zaman hayatımdan nefret ederim. Ama
Ebedi Dostum, Yüce Pilotum beni hâlâ seviyor.
Bugün
Tanrı'ya hizmet edeceğim. Hizmet kadar tatlı ve doyurucu bir şey olmadığını ve
olamayacağını anladım. Tanrı'ya hizmet ettiğimde, hayal kırıklığıyla dolu
hayatımın bir aydınlanma hayatına dönüştüğünü hissediyorum. Tanrı'ya hizmetim,
dünyadaki varlığımın anlamlı ve verimli olduğunu hissettiriyor. Tanrı'ya hizmet
ettiğimde, dünyaya bağlı bilincimi Cennetten bağımsız bir bilince genişletmiş
gibi hissediyorum.
Bugün
irademi Tanrı'nın İradesine, O'nun her şeyi seven, her şeyi kapsayan evrensel
İradesine teslim edeceğim. Dün Allah merhametli ve kayıtsız şartsız hayvani
açgözlülüğüme boyun eğdi. Bugün Tanrı sevgiyle ve şefkatle insani arzularıma
boyun eğiyor. Yarın Tanrı sevinçle ve gururla ilahi ihtiyaçlarıma boyun eğecek.
Hayvani açgözlülüğüme boyun eğdiği için, sırf insani arzularıma boyun eğdiği
için, sırf ilahi ihtiyaçlarıma boyun eğdiği için, kendi adıma, dünyevi hayatımı
bir günlüğüne de olsa O'nun İradesine bırakmak zorunda hissediyorum. , O'nun
İradesi benim özlem ve kutsama hayatım boyunca ve bu yaşam boyunca yeryüzünde
yapılacak.
Bugün
Yüce Pilotumla en büyük sırrı paylaşmak istiyorum. Sırrım şu: Artık cehalete
dostum demeyeceğim. Bugün cehaletle dostluğum sona eriyor. Bundan sonra tek
Dostum, ebedi Dostum Allah olacaktır. Bundan sonra Allah benim sadece tek
dostum değil, her şeyim olacak.
Bugün
kafam rahat olsun istiyorum. İç huzuruna sahip olmak için, hiç de yeri
doldurulamaz olmadığımı hissetmeliyim. Kendini beğenmişlik şarkısını bitirmeli
ve dünyanın bana ihtiyacı olmadığını anlamalıyım. Dünya ben doğmadan önce
vardı, dünya ben Sonsuzluk perdesinin arkasına geçtikten çok sonra da var olacak.
Kim eksik? Eksik olan tek şey içimdeki Yüce Pilot. Yeri doldurulamaz hissetmeyi
bıraktığımda, bir damla ışık alıyorum ve iç huzuru buluyorum.
Daha
bugün Yüce Pilot'un her şeyi seven çocuğu olacağım.
Bugün
Eternity yolunda yürüyen bir kahraman-savaşçı olacağım.
Daha
bugün Tanrı'ya ihtiyacım olduğunu ve Tanrı'nın da bana ihtiyacı olduğunu
anlayacağım; ve son olarak, benim ona duyduğumdan daha çok Tanrı'nın bana
ihtiyacı olduğunu hissetmeliyim. Bazen cehaletimden dolayı O'na ihtiyacım
olmadığını hissediyorum. Ama mükemmel olan Tanrı, beni her zaman her şeyi
aydınlatan Işığıyla görür. O, O'nun arayıcısı, sevgilisi, O'nun tezahür aracı
olmaya yazgılı olduğumu biliyor. Yeteneklerimi ve yeteneklerimi biliyor. Benim
O'nun orijinal aşkın Gerçekliğinin tam bir temsili olduğumu biliyor, bu yüzden
benim O'na duyduğumdan daha çok O'nun bana ihtiyacı var. Şimdi sayısız, iç içe
geçmiş arzularımı yerine getirmek için kendime ihtiyacım var. Ama arzularım
yerine getirilmediğinde ve onları yerine getirme yeteneğimin olmadığını
anladığımda, dünyevi varlığıma ihtiyacım olmadığını hissediyorum. Bu beden
bilincinden vazgeçmek istiyorum çünkü bu beden bilinci bana herhangi bir tatmin
sağlamadı. Başarısız olduğum için, bu hayatın işe yaramaz olduğunu düşünüyorum.
Ancak Tanrı, başarısızlığın böyle bir şey olmadığını bilir. Sadece deneyim
vardır. Çalıştığımız, hizmet ettiğimiz, dua ettiğimiz, bilinçli inisiyasyon
için meditasyon yaptığımız her an ve bu inisiyasyonun sonucu ya başarı ya da
başarısızlık şeklinde görünür. Ancak derinlere indiğimizde, başarı ve
başarısızlığın aslında var olmadığını hissederiz. Her şeyi evrim sürecinde bize
gelen bir deneyim olarak görüyoruz. Sonunda, bu deneyimin bile bizim
mülkiyetimiz olmadığını anlarız. Aslında bu, Tanrı'nın deneyimidir, çünkü O,
Faildir, O Eylemdir ve O, Eylemin Meyvesidir.
Sadece
bugünlük, İç Pilotumun Ayaklarına yerleştirilmiş bilinçli bir şükran çelengi
olmak istiyorum.
Tam
olarak bugün.
TANRI'NIN
VARLIĞI
Kuzey
Idaho Gençlik Koleji,
Cor
de Alene, Idaho, ABD
Yönetim
binası
22
Nisan 1974
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Belki bazılarımız yeterince samimi değiliz. Bazıları
meraklı arayıcılar olabilir. Belki, bazıları bazen şüphe ediyor. Ve bazıları
ateist olabilir. Ve yine de, hepimiz arayıcıyız. İşte bu yüzden bir gün,
Tanrı'nın seçtiği Saat'te, Tanrı'yı idrak ederiz.
Idaho
eyaletinin sloganı: "Sonsuza kadar yaşayalım." İnsan vücudunun
sonsuza kadar yaşamadığını biliyoruz. Sadece altmış, yetmiş veya seksen yıldır
var olmuştur ve rolü burada sona ermektedir. Ama içimizde gerçekten sonsuza dek
var olan bir şey var ve bu ruhtur. Ve hepimiz arayış içinde olduğumuz için ruha
inanıyoruz.
Nasıl
oluyor da ruh sonsuza kadar var oluyor da beden yok? Ruh, tam olarak Tanrı'nın
yeryüzündeki doğrudan temsilcisi olduğu için sonsuza kadar var olur. En başından
beri ruh, Kutsallık, Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük mesajını somutlaştırdı,
ancak beden bunu yapmadı. Ruh sonsuza kadar var olur, çünkü ruh orijinal
Kaynağın ölümsüz bir parçasıdır - Tanrı, Ebedi Kılavuz. Bir sonraki sorumuz şu:
Tanrı var mı? İçimizdeki ateist, “Hayır, Tanrı yok. Tanrı yoktur ve olamaz, bu
yüzden O'na ihtiyacım yok. İçimizdeki agnostik, “Şüpheliyim, şüpheliyim. Ve
madem Allah'ın varlığından emin değilim, neden Allah'a dikkat edeyim?
İçimizdeki arzu adamı hemen, “Evet, Tanrı var. Onu görebiliyorum, O'nu
hissedebiliyorum. Ne zaman? Dileklerim yerine geldiğinde! Şu anda Tanrı'yı
istediğim gibi temsil ediyorum. Ama arzularım yerine getirilmediğinde, benim
için Tanrı yoktur. Ve başkalarının arzularının yerine getirildiğini ama benimkinin
gerçekleşmediğini görürsem, o zaman Tanrı'nın onlar için var olduğunu
söyleyebilirim ama benim için değil.
İçimizdeki
hevesli kişinin de Tanrı'nın varlığı hakkında söyleyecekleri vardır. Hevesli
kişi der ki: “Bütün dünyaya kanıtlayamasam da Tanrı vardır. O'nun Varlığını
görüyor ve hissediyorum ve O'nu ön plana çıkarabileceğim ve tüm dünyaya ifşa
edebileceğim günün geleceğini biliyorum. Hevesli biriyle bir olduğumuzda ,
içimizdeki bir şey Tanrı'nın var olduğunu söyler ve bu "bir şey"
bizim içsel ihtiyacımız, içsel çağrımızdır.
Bir
insan olarak, şu an ateist, sonraki an agnostik, sonra arzu insanı veya arzu
insanı olabilirim. Ben de bir hayalperest olabilir ve her zaman rüya
görebilirim. Tanrı'yı rüyamda gördüğümde, Tanrı var olmasına rağmen O'nun çok,
çok, çok uzakta olduğunu hissediyorum. Rüya teknemle gerçeklik kıyım arasında
derin bir uçurum görüyorum. Ben de sevgi dolu olabilirim. Tanrı'yı sevmeye
başladığımda, Tanrı'nın gözlerime daha yakın ve kalbime daha sevgili olduğunu
anlıyorum. Ya da memur olabilirim. Tanrı'ya hizmet ettiğimde, bunu tam olarak
yapıyorum çünkü Tanrı'ya hizmet etmekten büyük zevk alıyorum. Hayatımda çok şey
yaptım, çok şey söyledim, çok şey verdim ama hiçbir şey bana gerçek ve kalıcı
neşe getirmedi. Yalnızca Tanrı'ya yaptığım hizmet bana sonsuz sevinç veriyor ve
bu nedenle içimdeki arayış içinde Tanrı'nın Varlığının kendi mutluluğum için
olduğunu hissediyor.
Bir
arayıcı olarak üç arkadaşım var: konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür. Onlara
soruyorum, "Arkadaşlar, Allah'ı gördünüz mü?" Hemen cevap verirler,
“Evet, biz Allah'ı gördük. Biz sadece Allah'ı görmedik, Allah'ı size de
gösterebiliriz.” Nasıl olduğunu sorduğumda arkadaşlarım sırayla, birbiri ardına
çalıştıklarını söylüyorlar. Merdivenin üç basamağı gibi olduklarını söylüyorlar.
Konsantrasyon arkadaşım bana şöyle açıklıyor: “Sadece bir nesne seç ve ona
konsantre ol. İyi ya da kötü, ilahi ya da ilahi olmayan düşünce dalgalarının
zihninize girmesine izin vermeyin. Zihninizi düşüncelerden tamamen arındırın.”
Arkadaşımı dinledim ve talimatlarını yerine getirdim. Sonra meditasyon
arkadaşım bana bir öğüt veriyor: "Kalbin korku, kirlilik, belirsizlik ve
cehaletle dolu. Sadece boşaltın, boşaltın." Kalbimi boşaltıyorum ve hemen
büyük bir neşe duyuyorum, çünkü o zaman Ebedi Misafir olan Tanrı kalbimin en
ücra köşelerine giriyor ve Tahtına oturuyor. Sonunda tefekkür arkadaşım bana
şöyle diyor: “Düşündüğünde, önce yakın bir arkadaşınla saklambaç oynuyormuşsun
gibi hissetmeye çalış. Şu anda saklanıyorsun ve o bakıyor; bir sonraki an o
saklanıyor ve sen bakıyorsun. Ama ne kadar süre saklambaç oynayabilirsin? On
beş dakika, yarım saat, bir saat. Ve sonra oyun biter ve birbirinize tamamen
açık, özgürce ve gerçek arkadaşlar gibi birlikte yürürsünüz. Tefekkür sırasında
Allah ile aranızda olan budur.”
Onlara
Tanrı hakkında her şeyi öğreten üç arkadaşıma soruyorum. Onlara Tanrı'nın
Yüzünü gösteren ve onlara Tanrı hakkında her şeyi öğreten ebeveynleri
tarafından öğretildiğini söylerler. Anne babalarının kim olduğunu soruyorum.
Ebeveynlerinin istek ve irade olduğunu söylerler. Özlem anneleridir, irade
babalarıdır. Özlemle, hevesli kalbimizle bir olduğumuzda, ilksel Gerçek ile
bilinçli özdeşleşme ve birlik yoluyla bilgi ediniriz. Ve kalbin en yüksek
Hakikat ile özdeşleşmesi bize Allah'ın Cennetteki Varlığını gösterebildiği
gibi, ruhumuzun ışığı da Allah'ın yeryüzündeki Varlığını gösterebilir. Ruhun
ışığı nedir? Bu bizim irademizdir. Manevi yaşamda çaba ve irade el ele gider.
Hem anneye hem de babaya ihtiyacımız var.
aspirasyon
nedir? Özlem, En Yüksek için içsel çağrımızdır. çabalamak ne işe yarar
Aspirasyon, arzularımızı en aza indirmemize yardımcı olur. Arzular en aza
indirildiğinde, içimizde huzuru ve dışımızda neşe hissederiz.
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante
Onandena
jatoni jovanti
Onandau
dua antıyabhisauviuanti
Binlerce
yıl önce eski Hindistan'ın Vedik görücüleri şu mesajı ilettiler:
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
yolculuğunun
sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
irade
nedir? İrade, yolculuğumuzu hızlandıran şeydir. Bir başlangıç çizgimiz ve bir
hedefimiz olduğunu biliyoruz. Hedefimize ulaşmak için bir Kızılderili öküz
arabası kullanırsak, bu bizim yıllarımızı alacaktır. Ancak modern bir uçak
kullanırsak, bu sadece birkaç saat meselesidir. Aynı şekilde yılmaz irademizle
ilerlememizi hızlandırırız. Yolda ilerlerken, konsantrasyon ilahi bir mermi
gibi içimize işliyor, bizi enerjiyle dolduruyor ve Hedefimize herkesten daha
hızlı koşabileceğimiz hissini veriyor. Meditasyon, Hedefi bulmak için en
derinlere dalmamız gerektiğini söyler. Son olarak tefekkür, hiçbir yere gitmeye
gerek olmadığını söylüyor. Koşmamıza, derinlere dalmamıza gerek yok. Olduğumuz
yerde kalabiliriz. Sadece sahip olduklarımızı Tanrı'ya sunmalıyız. Sahip
olduğumuz şey, İçsel Pilot'a duygusal bir minnettarlıktır. Minnettarız çünkü
özlemimizin ve algılama gücümüzün doğrudan Tanrı'dan geldiğini hissediyoruz.
Alıcılık
yalnızca minnettarlık aktığında büyür. Tanrı'nın varlığı ancak alıcılığımız
tamamlandığında kanıtlanabilir, çünkü O'nu kabul edemezsek, o zaman O kaç kez
karşımıza çıkarsa çıksın, O'nun bizim olduğunu iddia edemeyiz. O'nun bizim
olduğunu iddia etmedikçe, O'nun Varlığını kanıtlayamayız.
Şimdi
sonlunun içindeyiz ve sonlunun içindeyiz. Sonsuzluğu gerçekten kendimize ait
olarak hayal etmemiz çok zor. Ancak bu, fiziksel zihnin sınırlamasıdır. Ayrıca
sezgisel bir zihin, aydınlanmış bir zihin var ama o zihin şu anda bizim için
mevcut değil. Fiziksel zihin her zaman Gerçeği küçük parçalara bölerek
deneyimlemek ister. Akıl, Tanrı'yı veya herhangi bir gerçeği bir bütün olarak
kabul edemez. Akıl sınırlar, akıl bağlar. Ama kalp bunu yapmaz. Kalp genişler,
kalp özgürleşir. Gönül, Hakk'ı bütünlüğü içinde görmek, Hakk'ı hissetmek,
Hakk'a sahip çıkmak, Hakk'ı kendisine mal etmek ister. Kalp bunu nasıl yapar?
Kalp çok akıllıdır. Ağabeyinin, en aydınlanmış kardeşinin - ruhunun odasına
gizlice girer ve sonra meskenine dönerek sınırsız Işık getirir. İstekli kalp
Işıkla dolduğunda, gördüğü her şeyi tamamen kabul eder. Sonunda, fiziksel
zihnin kalbe girdiği ve onu ruha götürdüğü zaman gelir. Ve sonra, kalbin ruhun
Işığından ve ruhun Yüce Olan'ın Işık-Bilincinden özgürleşmesi gibi, zihin de
özgürleşir.
Hepimiz
arayışçıyız. Bizim için Tanrı gerçekten vardır. O'nunla bilinçli olarak bir
olmamız sadece an meselesidir. Başlangıç çizgisini çoktan geride bırakmış
olanlar, doğal olarak geride kalanlara göre hedefe daha hızlı ulaşacaktır.
Ancak maneviyat bir rekabet meselesi değildir. Rekabet etmemiz gerekiyorsa,
içimizdeki korku, şüphe, endişe, kıskançlık ve diğer olumsuz güçlerle
savaşalım. Onları yenelim, bu onların dönüşümü anlamına gelir. Korkumuzu
cesarete, şüphemizi inanca, güvensizliğimizi güvene, saflığımızı saflığa ve
kusurumuzu mükemmelliğe dönüştürürsek, o zaman bu değerli bir başarı ve önemli
bir ilerlemedir. Manevi hayatta ilerlemeye azami önem veririz çünkü ilerleme
ruhumuzun sürekli bir ihtiyacıdır. Sonsuz ilerlemenin bir parçasıyız. Tezahür
etmemiş olandan mineraller alemine, sonra bitkiler alemine, bitki aleminden
hayvanlar alemine ve hayvanlar alemine, hayvanlar alemine giriyoruz. Şimdi
ilahi aleme girmeye çalışıyoruz . Kendimizi bir başarı şarkısından ziyade bir
ilerleme şarkısı olarak düşündüğümüzde, Tanrı'yı idrak etmek inkar edilemez bir
şekilde ulaşabileceğimiz mesafedir.
GÜZELLİK
Montana
Üniversitesi, Missoula, Montana, ABD
Montana
Oditoryumları, Öğrenci Merkezi
23
Nisan 1974
Güzellik,
bedenimin saflığıdır. Güzellik, hayatimin alçakgönüllülüğüdür. Güzellik
zihnimin dinginliğidir. Güzellik, kalbimin cömertliğidir. Güzellik, hayatımın
samimiyetidir.
Bir
arayıcı olarak bu ilahi nitelikleri geliştirdiğimde, güzelliğin kendisi olurum.
Çocuk güzeldir, çiçek güzeldir, alev güzeldir. Eğer bir çocuk yüreğim varsa,
Tanrı benimle konuşur. Hayatım bir şükran çiçeğine dönüştüğünde, O'nun evrensel
Şarkısını Tanrı ile birlikte söyleme fırsatı buluyorum. Hayatım yükselen bir
aleve dönüştüğünde, Tanrı ile oynar ve O'nun Kozmik Oyununa bilinçli bir
şekilde katılırım.
Güzellik
vermekte. Güzellik almakta. Güzellik vermekte ve sadece vermekte. Güzellik
almak ve sadece almaktır. Verdiğimde, daha bir şey vermeden önce, Tanrı'nın
sunuşuma, kendimi vermeme gülümsediğini görüyorum. Aldığımda, dünyanın içimde
ve benim aracılığımla gülümsediğini görüyorum. Verdikçe ve verirken, Tanrı'nın,
ilahi Pilot'un, Benim içimde ve benim aracılığımla Kendisini gelecek vadeden
insanlığa sunduğunu görüyorum. Alıp alırken, sonsuz Şefkat olan Tanrı'nın içime
girdiğini, dünyaya bağlı bilincimi genişlettiğini ve sonunda onu Cennetten
bağımsız bir Gerçekliğe dönüştürdüğünü görüyorum.
Ruhu
çağırdığımda ve ruhla bir olduğumda, Kaynağı Tanrı'nın seçtiği Saatte ifşa
edebiliyorum. Ardından dünyadaki kardeşlerime çok önemli bir mesajım var:
Vedahom
etau puruuau mahontam
Odityavaroam
tamasa? parastot
Bu
Büyük Varlığı tanıdım,
Güneş
gibi göz kamaştırıcı
Kasvetli
karanlığın ötesinde.
Bu
yeteneği kazandığımda, kendi ruhum bu Yüce Varlığın güzelliğinin ışıltısıyla
parlıyor.
Ben
kalbe seslendikçe, kalple bir olup, kalbin zenginliğini tüm dünyaya sunmaya
çalıştıkça, içimde büyüyen ve etrafımda akan yeni bir güzellik görüyorum. Ve
sonra mesajım:
Twameva
mata pide twameva…
Sen
Anne'sin.
Sen
Baba'sın.
sen
bir arkadaşsın
Sen
bir uydusun.
Sen
Bilgisin.
Sen
Servetsin.
Sen
benim herşeyimsin.
Sen
benim Yüce Rabbimsin.
Dünyaya
sunduğum bu mesaj, İçsel Pilot ile içten birliğime dayanmaktadır. Bu, İç Pilot
ile bölünmez birliğin en tatlı ve aynı zamanda en inandırıcı hissidir. İç
Kılavuz'umla birlik kurduğumda, Onu Annem ve Ebedi Babam olarak kabul ederim:
Ezelden beri Dostum ve Yoldaşım, O benim Yüce Rabbim, Her Şeyimdir. Arayıcının
burada yeryüzünde cisimleştirdiği, açığa vurduğu ve tezahür ettirdiği kalp
güzelliği budur.
Zihni
çağırdığımda ve zihinle bir olduğumda, ruhlu duamın gücüyle zihnin zenginliğini
sunuyorum.
Aum
bhar bhuva mı? sva?
tat
savitur vareoyam
Bhargo
devasya dhomahi
Dhiyo
yo na? pracodayot
Dünyanın
kalbinde, cennetin yaşamında ve Cennetin ruhunda ikamet eden Yüce İlahın Aşkın
İhtişamına meditasyon yapıyoruz. Aklımızı karıştırsın ve aydınlatsın.
Bu
Gayatri Mantra'dır - zihin için, zihnin aydınlanması için bir dua. Bu,
Hindistan'ın eşsiz mantrası veya büyüsüdür. Hindistan'ın diğer tüm mantraları
ondan kaynaklanmaktadır. Hindistan'ın kahinlerinin aldığı ve gelecek vadeden
insanlığa sunduğu en yüce duadır.
Ruhtaki
güzelliği, kalpteki güzelliği ve zihindeki güzelliği zaten keşfettik. Şimdi hayati
olanın içindeki güzelliği keşfetmemiz gerekiyor. Hayati güzellik şafak vakti
geldiğinde, enerjik, dinamik, ilerici ve tatmin edici hale geliriz. Şu anda,
yaşamsal gücümüzü sonsuz güçle, ilahi güçle doldurması için Yüce'ye dua
ediyoruz; yok eden değil, inşa eden bir güç; bizi enerjiyle dolduran güç;
yaşamsal olanın, tanrısallığın yeryüzünde tam olarak tezahür etmesi için
ihtiyaç duyduğu güç. Dünyaya sunduğum ilahi gücün mesajı şudur:
Tejo
'si tejo mayi dhehi…
Senin
ateşli ruhunu çağırıyorum.
Senin
erkeksi gücünü çağırıyorum.
Gücüne
ve enerjine sesleniyorum.
Senin
şiddetli savaşına sesleniyorum.
Senin
üstün zekana sığınıyorum.
Hayati
olandaki bu güç, Tanrı'nın burada, yeryüzünde tezahürü için hayati olanın
güzelliğidir.
Ayrıca
bedendeki güzelliği keşfetmek için bedenin bilincini çağırmaya ve arzulanan
bedenle bir olmaya çalışıyorum. Bunu yapmak için, Yüce'ye bana sağlık ve
gelecek vadeden bir vücut vermesi için dua ediyorum. Vücudumun duası şudur:
Taccakuur
devahitau uukram...
Yüzlerce
sonbahar görebilir miyiz?
Allah'ın
takdiri nurlu bir Göz gibi
karşımıza
çıkıyor...
Bu
durumda yüz sonbahar, sonsuz bir süre veya süresiz olarak uzun bir süre
anlamına gelir. Yeryüzünde uzun bir istekle yaşarsak, o zaman Tanrı'yı idrak
edebilir, Tanrı'yı açığa çıkarabilir ve Tanrı'yı tezahür ettirebiliriz. Özlem,
adanma, bağlılık ve feragat ile dolu uzun bir yaşama ihtiyacımız var. İşte
bedendeki güzellik ve bedenden çıkan güzellik, ruh ve Yüce Allah için olan
güzellik budur.
Burada,
dünyanın bilincinde daha fazla güzellik keşfedeceksek, neyin gerekli neyin
gerekli olmadığını anlamamız gerekir. Upanişad kahinlerinin bir başka önemli
mesajı da şudur:
net
neti
Bu
değil, o değil.
Cehalet
- hayır! Karanlık - hayır! Kölelik - hayır! Sınırlamalar, kusurlar - hayır!
Onlara ihtiyacımız yok. İnanç, cesaret, alçakgönüllülük, saflık, samimiyet ve
diğer tüm ilahi niteliklere ihtiyacımız var. İçimizdeki aydınlanmamış
yanımızdan vazgeçtik ve aydınlanmış parçayı, aydınlanmış bilinci çağırdık.
"O değil", artık en yakınımız olarak gördüğümüz ve bizi en yakın
olarak gören cehalet değil, bizi en samimi gören ve bizim en samimi olarak
kabul edeceğimiz Işık, Işık'tır.
Bir
de yüce Güzellik var. Yüce Güzellik, Yüce ile bilinçli, bölünmez
birliğimizdedir. Bu yüce Güzelliği bilinçli, sürekli ve koşulsuz teslimiyetle
keşfederiz. "Benim değil, senin isteğin olsun" demeye cesaret
ettiğimizde, "Ben ve Babam biriz" de diyebiliriz. İçtenlikle
"Senin iraden olsun" dediğimizde, yüce Güzellik kendini bizde ve
bizim aracılığımızla açığa vurur. Ve “Ben ve Babam biriz” dediğimizde, yüce
Güzellik yeryüzünde, burada ve şimdi tam tezahürünü bulur.
Sen
güzelsin, hatta daha güzelsin, en güzelsin,
Cennet
Bahçesi'nin eşsiz güzelliği.
Görüntünüz
gece gündüz olsun
kalbimin
derinliklerinde yaşıyor.
Sensiz
gözlerim görmez;
Her
şey bir illüzyon, her şey bir çöl.
Her
yanım, içim dışım,
Karanlık
acıların melodisi.
Dünyam
dayanılmaz acılarla dolu.
Ey
Rabbim, Ey güzel Rabbim,
Ey
güzelliklerin sahibi, bu hayata izin ver
Bir
an için kutsanacağım
Yüzünü
görme armağanı.
FELSEFE,
DİN VE MANEVİ
Colorado
Üniversitesi, Balder, Colorado, ABD
fiziksel
yapı
23
Nisan 1974
En
yüksek Gerçeği arayan sevgililer, sevgili kardeşlerim, felsefe, din ve
maneviyat üzerine kısa bir konferans vermek istiyorum. Hepinizin bildiği gibi
felsefe geniş bir konudur. Din geniş bir konudur. Maneviyat geniş bir konudur.
Zaman, bu yüce konuları tartışmama izin vermiyor. Yine de izninizle, sevgi dolu
iyi niyetinizin izniyle, her biri hakkında manevi açıdan birkaç söz
söyleyeceğim.
Felsefe
düşünen zihindedir. Felsefe, arayan zihinden gelir. Felsefe aydınlatıcı
zihinler içindir.
Din,
çağıran Işığa bilinçli veya bilinçsiz tepkimizdir. Din, atalarımızın yüce
deneyimlerine olan kesin inancımızdır. Din, şanlı geçmişimizden büyük bir
hoşnutluğumuzdur.
Maneviyat
hevesli kalptedir. Maneviyat, özgürleştirici ruhtan gelir. Maneviyat, Tanrı'nın
gerçekleşmesi ve ölümsüzlüğü içindir.
Felsefe
aşığı, Tanrı'nın Vizyonundan söz eder. Din aşığı, Allah'ın kudretinden söz
eder. Maneviyatı seven, Allah'ın Rahmetinden bahseder. Felsefeyi seven, Allah'ın
yüzünü görmek ister. Din aşığı, Allah'ın Gözü'nü görmek ister. Maneviyatı seven
kişi, Tanrı'nın merhametli Kalbine dönüşmek ister. Felsefe adamı bir
hayalperesttir. Din adamı gözlemcidir. Maneviyat adamı ilahi bir âşıktır.
Hayalperest, gözlemci ve ilahi aşık iyi arkadaşlardır.
Felsefe
adamı hayatın doruklarını görmek ister. Din adamı hayatın derinliğini görmek
ister. Manevi bir insan hayatın gerçeklerini ve hayatın içindeki gerçekleri
görmek ister.
İnsan
felsefesi var ve ilahi felsefe var. İnsan felsefesi kuru bir kütüktür. İnsan
felsefesi ruhsuz bir amaçtır. İlahi felsefe verimli bir ağaçtır. İlahi felsefe,
her şeyi aydınlatan bir yaşam ve her şeyi gerçekleştiren bir Hedeftir. İlahi
felsefe, Kaynağının Aşkın Sessizlik olduğunu bilir. İlahi felsefe, Kaynağının
Aşkın Haz olduğunu bilir.
İnsan
dini var, ilahi din var. İnsan dini boş bir kendini beğenmişliktir. İnsan dini
cansız bir varsayımdır. İlahi din, arayanın kalbinin derinliklerine Tanrı'nın
sürekli çağrısıdır. Arayıcı, Tanrı'nın Gerçekliğini, Tanrı'nın Kutsallığını ve
Tanrı'nın Ölümsüzlüğünü kalbinin en derin köşelerinde yakarır.
İnsan
maneviyatı vardır ve ilahi maneviyat vardır. Tanrı adına insan maneviyatı
insanlığı aldatmaktadır. Tanrı adına insan maneviyatı, kendi gerçek özünü
aldatır ve hevesli insanlığa sahte bir Tanrı-idrakini sunar. İlahi maneviyat,
Tanrı'nın seçtiği Saat'te her din takipçisinin sonsuz Işık, Huzur ve Mutluluk
ile dolacağını bilir. İlahi maneviyat, her maneviyat uygulayıcısının, burada
yeryüzünde ölümsüz Hayatın şafağını haykıran Tanrı'nın bilinçli olarak seçilmiş
bir aracı olduğunun tamamen farkındadır.
Gerçek
felsefe adamı, gerçek din adamı ve gerçek maneviyat insanı Tanrı'ya muhtaçtır.
Başka seçenekleri yok.
Colorado
eyaletinin sloganının "İlahi Olmadan Hiçbir Şey" olduğunu öğrenmekten
son derece memnunum. Tanrı olmadan, İçsel Kılavuz olmadan biz bir hiçiz. İç
Pilot ile biz her şeyiz. Tanrı, Tanrı'yı Gerçekleştirme Ağacı'dır ve bu
Tanrı'yı Gerçekleştirme Ağacı'nın birçok dalı vardır. Felsefe, din ve
maneviyat, Tanrı Gerçekleştirme Ağacının üç dalıdır. Bir felsefe adamı felsefe
dalının altına oturabilir, bir din adamı din dalının altına oturabilir ve bir
maneviyat adamı maneviyat dalının altına oturabilir. Ölümsüzlüğe dönüşebilen,
Kutsallığın koruması ve sığınağıdır.
Felsefe
adamı, din adamı ve maneviyat adamı üç ayrı yolda yürüyen üç kardeştir. Ama
onlar zaten yolculuklarına başladılar ve Allah'ın seçtiği Saat'te kesinlikle
Hedeflerine ulaşacaklar. Her insanda biraz felsefe, biraz din ve biraz da
maneviyat vardır. Ama arayış içinde olan kişi, istek yaşamına girerse, nefsi
ona Tanrı için Tanrı'yı sevdiriyorsa, o zaman felsefenin zenginliği, dinin
zenginliği ve maneviyatın zenginliği onun istek yaşamında otomatik olarak
büyüyecektir. Felsefe ona Tanrı'nın ne olduğunu söyleyecektir. Din ona
Tanrı'nın nerede olduğunu söyleyecektir. Maneviyat ona Tanrı'nın neden var
olduğunu söyleyecektir.
KONSANTRASYON
Wyoming
Üniversitesi, Laramier, Wyoming, ABD
23
Nisan 1974
Sevgili
arayanlar, konsantrasyon üzerine kısa bir ders vermek istiyorum. Manevi yaşamda
konsantrasyon çok önemlidir. Konsantrasyon olmadan tatmin edici bir ilerleme
kaydedemeyiz. Konsantrasyonla geyik gibi koşarız. Konsantrasyon Altın Ötesine
doğru ilerlememizi hızlandırır.
Fiziksel
konsantrasyon dikkattir.
Yaşamsaldaki
konsantrasyon nüfuz etmedir.
Zihindeki
konsantrasyon gözlemdir.
Kalpteki
konsantrasyon emilimdir.
Ruhta
yoğunlaşma aydınlanmadır.
Tanrı'da
yoğunlaşmak mükemmelliktir.
Konsantrasyon,
arayanın yeteneğidir. Yeteneği gerçekliktir, gerçekliği ilahiyattır ve
kutsallığı ölümsüzlüktür.
Konsantrasyon,
insanın özlemi ile Tanrı'nın Şefkati arasındaki, dünyanın dayanılmaz acıları
ile Cennetin özgürleştirici Gülümsemesi arasındaki bağlantıdır.
Konsantrasyon
hem reddetme gücü hem de kabul etme gücüdür. Arayıcı, konsantrasyonunun
gücüyle, bedenin yüzeysel özünü reddeder. Arayıcı, konsantrasyonunun gücüyle
ruhun içsel özünü kabul eder. Konsantrasyon, arayanın güvenilir bir
arkadaşıdır. O, Arayıcı'nın komuta kaptanı ve onun aydınlatıcı kurtarıcısıdır.
Sabahları,
Tanrı'ya konsantre olarak, Tanrı'nın nerede olduğunu anlarız: kalbimizin
derinliklerinde. Öğle vakti, Tanrı'ya odaklanarak, Tanrı'nın neden var olduğunu
öğreniriz: O tam olarak bizim tatminimiz için vardır. Akşam, Tanrı'ya
odaklanarak, Tanrı'nın gerçekte kim olduğunu bulacağız: Tanrı bizim bilinçsiz
derinliğimizdir, Tanrı bizim tezahür etmemiş yüksekliğimizdir.
Konsantrasyon,
hem insanın gelişen muzaffer başarısı hem de Tanrı'nın burada yeryüzünde ve
orada Cennette sürekli ilerlemesinin tezahürüdür. İnsan , Tanrı'ya odaklanır.
Sayısız şüphesi ve acı verici cehaleti ile savaşır, bu yüzden ilahi bir savaşçı
kahramandır. Tanrı insana odaklanır. İnsanın zaaflarına, kusurlarına,
sınırlılıklarına ve cehalet gecesine rağmen Allah, sonsuz Sevgisi, sonsuz
Şefkati ve ölümsüz Hayatı ile insana yoğunlaşır, bu nedenle Allah, Sevenlerin
En Yücesidir.
Geçmişe
odaklandığımızda geçmiş, empatimizi, ilgimizi ve eski yaşamımıza olan sevgimizi
uyandırır. Ama en yüksek Gerçeği arayan, geçmişin toz olduğunu söyler. Geçmişin
ona Tanrı bilincini getirmediğini gördüğü için öyle düşünüyor, geçmişin
yararsız olduğunu hissediyor. Ancak aynı zamanda, arayan kişi sağlam bir temele
ihtiyacı olduğunu anlar. Geçmişin ona sunacağı bir şey varsa ve o hâlâ o ağır,
değerli zenginliği taşıyorsa, o zaman bu zenginlik onun şimdiki kapasitesini
geliştirir.
Arayıcı,
kalbine ve ruhuna özgürce erişerek şimdiki zamana konsantre olduğunda, ruhsal
yolculuğu güvenlidir. Ama yine de çoğu zaman zihninde kalırsa -şüphe eden,
şüphelenen zihni, toprağa bağlı zihni- o zaman şimdinin kendisi bu arayıcıdan
şüphelenir. Şimdiki zaman, şimdiki zaman üzerine meditasyon yapma nedenlerini
sorgular. Şimdiki zaman onun samimiyetini sınar: Şimdinin kalbinde Gerçek'in
yüzünü gerçekten görmek isteyip istemediği.
Sonunda,
arayıcı altın bir geleceğe odaklanır. Geleceği, bugünün özleminin ve yarının
farkındalığının aciliyetinde yatıyor. Gelecek ona, bugünün kalbinde Tanrı'nın
onun Düş teknesi olduğunu ve yarının kalbinde Tanrı'nın onun Gerçeklik kıyısı
olacağını söyler.
Konsantrasyonun
iki kardeşi vardır: meditasyon ve tefekkür. Konsantrasyon, arayanın yolunu
açar. Bu yol güneş tarafından aydınlatılır çünkü konsantrasyon, Aşkın Hedefe
doğru ilerlerken en ufak bir düşünceye bile şüphe gölgesine izin vermez.
Meditasyonda zihnimiz sessizleşir ve dinginleşir ve kalp boşalır, böylece İçsel
Kılavuz doğrudan Tahtına erişebilir. Tefekkür, arayıcıdan Supreme Pilot ile
Kozmik Oyunu oynamasını ister. Konsantrasyon, yüksek farkındalık merdiveninin
ilk basamağıdır. Meditasyon, yüksek farkındalık merdiveninin ikinci
basamağıdır. Tefekkür, daha yüksek, en yüksek farkındalığın merdivenindeki
üçüncü basamaktır.
Her
arayıcının farklı bir konsantre olma yolu vardır. Her arayıcının özel bir
konsantrasyon nesnesi vardır. Her arayıcının, konsantrasyon gücünü tüm dünyaya,
gelecek vadeden insanlığa sunmanın özel bir yolu vardır. Her arayıcı, Tanrı'ya
sürekli, adanmış, adanmış ve kayıtsız şartsız hizmet için konsantrasyon gücüne
sahiptir.
HAYAT
BANA NE ÖĞRETTİ?
Utah
Üniversitesi, Salt Lake City, Utah, ABD
24
Nisan 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim. “Hayat bana ne öğretti?” konulu
kısa bir ders vermek istiyorum. Hayat bana, yeryüzünde Tanrı'yı herkeste ve her
şeyde gören birçok insan olduğunu öğretti. Allah'ın yaratmasında Allah'tan
başka bir şey görmezler. Bu nedenle sadece Allah rızası için yaşarlar.
Hayatlarının her nefesini sevgi dolu bir Tanrı'ya verirler.
Bazı
insanlar dünyada sadece başkalarının iyiliği için yaşarlar. Başkalarında
Allah'ın varlığının tam olarak farkına varmazlar ama başkaları için yaşarlarsa
bencillik, dar görüşlülük ve anlamsızlık dolu hayatlarının ortadan kalkacağını
hissederler. Başkaları için yaşarlar, içlerinde Allah'ı gördükleri için değil,
ancak başkalarına hizmet sunarak hayattan doyum alabilecekleri için yaşarlar.
Hizmet, kutsanmış hizmet onlar için saf bir tatmindir.
Ancak
sadece kendileri için yaşayanlar da var.
Onlar
için Allah yoktur ve kendilerinden başka kimse yoktur.
Bir
birey olarak Tanrı için yaşayabilirim, başkaları için yaşayabilirim ve kendim
için yaşayabilirim. Tanrı için, yalnızca Tanrı için -Yaradan Tanrı ve Yaratan
Tanrı- için yaşadığımda kesinlikle doğru şeyi yaptığımı hissediyorum. Bu
nedenle, ben mükemmelim.
Başkaları
için yaşadığımda, yani bilincimi genişlettiğimde ve genişlettiğimde, ilahi bir
şekilde hareket ettiğimi hissediyorum ve bu, bilinci yükseltiyor, zihinleri
aydınlatıyor ve başkalarının ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu yüzden ilahiyim.
Ama
sadece kendim için, nefsimi yüceltmek ve nefsimi tatmin etmek için yaşadığımda
ve sayısız kusurlarıma, sınırlılıklarıma ve bağlılığıma önem vermediğimde, o
zaman sadece eksiklikten, sınırlılıktan, bağımlılıktan başka bir şey değilim.
felaket bir son. Kendi başımaymışım gibi hissediyorum. Egonun şarkısını, kendi
benmerkezci bilincimin şarkısını söylüyorum. Her an bilerek ve isteyerek kendi
mezarımı kazıyorum. Ve o zaman kutsallık ve mükemmellik çok uzakta kalır.
Yaşanacak
çok yer var. Bedende yaşayabiliriz, yaşamda yaşayabiliriz, zihinde
yaşayabiliriz, kalpte yaşayabiliriz, ruhta yaşayabiliriz. Bir bedende, kaba bir
fiziksel bedende yaşadığımızda, sadece uykunun, ataletin, tembelliğin ve
sürekli eğlenceden oluşan boş bir hayatın tadını çıkarırız. Fiziksel
olduğumuzda, zevk dolu bir hayatın bizim için gerçek bir hayat olduğunu
hissederiz.
Hayati
olanın içinde yaşadığımızda, hevessiz olanın içinde yaşadığımızda, istediğimiz
ve ihtiyacımız olan şeyin saldırganlık olduğunu hissederiz. Ne yazık ki, yıkım
tehdit edici bir şekilde saldırganlıkla kendini gösteriyor ve başkalarını yok
etmeden önce kendimizin tamamen yok edildiğini görüyoruz. Gerçekte ne
yaptığımızı anlamaya çalışmadan önce, günlerimizin sayılı olduğunu, aslında
çoktan ölmüş olduğumuzu hissederiz. İsteksiz yaşamsal, kendisini "Veni,
vidi, vici - Geldi, gördü, yendi" diyen Julius Caesar ile özdeşleştirir. Ve
ne kazandık? Tam olarak Tanrı için kullanılması gereken şeyi feth ettik: sevgi,
inanç, samimiyet, alçakgönüllülük. Başkalarına hükmetmek için bu ilahi
nitelikleri yendik. İsteksiz yaşamsallığımız iyi nitelikleri fethetti ve
başkalarına hükmetmeye çalışıyor.
Akılda,
akıl yürütmede yaşadığımızda, sağduyu ve şüpheden başka bir şey olmadığını
hissederiz. Akıl yürüterek, bir gün Hakikate ulaşacağımızı düşünürüz. Ama bu
imkansız. Gerçek, akıl yürütmenin çok ötesindedir. Başkalarından şüphe
ediyorsak, Tanrı'nın Varlığından şüphe ediyorsak, bunun Tanrı'nın Yaratılışını
yargılama hakkımız olduğu anlamına geldiğini düşünüyoruz. Ama içimizdeki samimi
arayışçı, şüphenin ağır ağır ilerleyen bir zehir olduğunu bilir. Başkalarından
şüphe edersek, hiçbir şey elde edemeyiz. Sıklıkla yaptığımız gibi,
başkalarından şüphe ettiğimiz an, içimizdeki tüm ilahi yetileri yok ederiz.
Kalpte,
hevesli kalpte yaşadığımızda, Kaynağı hissettiğimiz için sürekli güvence
alırız. Bu Kaynak sonsuz Işıktır, sonsuz Zevktir. Hindistan'ın bilgeleriyle,
ağarmış geçmişin kahinleriyle birlikte şarkı söyleyebiliriz:
Onandoddhyeva
khalvimoni bhatoni joyante…
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
yolculuğunun
sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
Sonsuz
Yüce olan Tanrı'nın Kaynağımız olduğunu anladığımız için, Sonsuz olma ve
Sonsuzluk Işığını dünyanın boylamına ve genişliğine yayma yeteneğine de
sahibiz.
Bazıları
ellerin el, başın baş, kalbin de kalp olduğu görüşündedirler ve bunlar
birbiriyle bağdaşmaz. Ama bunun doğru olmadığını söylemek istiyorum. Eller
Allah'ın mahlûkatı olduğu için, baş Allah'ın mahlûkatı olduğu için, kalp
Allah'ın mahlûkatı olduğu için birlik olmaları lazım. Kalplerimizde Tanrı'nın
aşkın Barışını ve sonsuz Mutluluğunu hissedeceğiz. Akılla, henüz bilinmeyenin
dünyasını açacağız. Ellerimizle bildiklerimize ve hissettiklerimize hizmet
edeceğiz. Tanrı'nın sürekli mesajı: “İyilik yapın. Nazik olun,” bildiğimiz şey
bu. Tanrı Sevginin kendisidir, hissedebildiğimiz şey budur. Gülen Tanrı, hizmet
ettiğimiz şeydir. Burada, yeryüzünde Tanrı'nın gülümsemesine hizmet ediyoruz ve
hevesli insanlık, sonsuz, ebedi Gerçeği arayan bizlerden bu hizmeti kabul
ediyor.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Bir arayanın hayatındaki ilk şey şüphesiz niteliktir,
ardından nicelik gelir. Nitelik Tanrı'dan gelir, nicelik de Tanrı'dan gelir.
Arayanın içsel bir çağrısı varsa ve Tanrı ona inen Işığıyla geliyorsa,
Cennetten Lütuf ve topraktan istek geliyorsa, o zaman onların buluştuğu yerde
nitelik niceliğe dönüşebilir. Öte yandan nicelik niteliğe de dönüştürülebilir.
Dünyadaki
hayatımız sürekli bir savaş, biz her zaman hayatın savaş alanındayız. İsteksiz
insanlar bile sürekli olarak hayatta kalmak için savaşırlar. Hayvan
ihtiyaçlarını ve insan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Kavga
ettiklerinde, ihtiyaç duydukları veya istedikleri şeyi elde etmek için bir
şeylerle savaştıkları anlamına gelir. Kalkınan arayanlar da sürekli
savaşıyorlar. Ne ile? Kendi doğasıyla, kendi şüphesi ve korkusuyla, endişesi,
heyecanı ve kusuruyla. Yolculuğun sonunda muzaffer bir başarı ile taçlandırılacaklar.
Hayat
kabullenmektir ve hayat reddetmektir. İçimizdeki insan ilahi olanı reddeder ama
içimizdeki ilahi insanı kabul eder. İçimizdeki sonlu, Sonsuz'dan korkar.
Sonsuzluk okyanusuna girerse Sonsuz'un varlığını yutacağını hisseder. Sonsuza
dek kıyıda kalmaya hazır. Ama içimizdeki ilahi, hayatın alınması gerektiğini
çok iyi bilir. İçimizdeki sonlu kabul edilmeli ve sonra Sonsuza
dönüştürülmelidir. Bir damla iyi düşüncemiz, bir damla sevgi dolu düşüncemiz
varsa, o zaman onları Sonsuza kadar çarpmamız gerekir. Tıpkı Sonsuzlukta,
Ölümsüzlükte ve Sonsuzluğun kendisinde Sonsuzluk şarkısını duyduğumuz gibi,
burada, yeryüzünde sonlulukta Sonsuzluk şarkısını duymalı ve sonunda
söylemeliyiz.
Hayat
bana ilerlemeyi öğretti. Özlenen yaşam böyledir. Biz bir adım atar atmaz, sevgi
dolu Babamızın bize doğru doksan dokuz adım koştuğunu görürüz. İlk Gerçeğin
içtenlikle arayıcısının sahip olması zorunlu olan deneyim budur. Ama kişi bir
arayıcı değilse, o zaman ilahi olmayan güçler, kötü güçler onu cehaletle yemek
yemeye ayartacaktır. Ve cehalet, bilinçsiz veya bilinçli yıkım demektir.
Hayat
bana nasıl unutacağımı, nasıl affedeceğimi ve nasıl sütten keseceğimi öğretti.
Unutmam gereken çok şey var. Unutmazsam hayatım dayanılmaz bir acı denizi olur.
Ayrıca, affetmem gereken çok şey var. Eğer affetmezsem, tüm varlığımın yükünü
omuzlarımda hissederim, ayrılmaz bir parçası olduğum kusurlu dünyanın ağır
yükünü hissederim. Affetme anında ağır bir yük düşürürüm. O zaman öğrenmem
gerekiyor. Zihnim bana pek çok sonuçsuz, yararsız, boş şeyler öğretti. Tüm
bunları hatırladığımda, bırakın değer verdiğimde, çok ağır hissediyorum, Gold
Coast'a koşamıyorum. Ondan vazgeçersem, hafif olurum. Hafif olduğumda geyik
gibi koşabilirim.
Hayat
bana çok önemli bir şey daha öğretti: Kendini beğenmişlikten vazgeçilmelidir.
Hiç vazgeçilmez olmadığımı içtenlikle düşünmem ve hissetmem gerekiyor. Kim yeri
doldurulamaz? Tanrı. Yeri doldurulamaz olmadığımı hissettiğimde, Tanrı sonsuz
Cömertliğiyle içimi Neşe, Sevgi ve Mutlulukla doldurur. Huzura ihtiyacım varsa,
Sevgiye ihtiyacım varsa, değerli bir şey elde etmem gerekiyorsa, bunu ancak
Tanrı'ya sevgiyle, özveriyle, koşulsuz ve tevazu duygusuyla, yeri doldurulamaz
olmadığım duygusuyla hizmet edersem elde edebilirim.
Bugün
Tanrı beni bir arayıcı olarak kullanıyor. Yarın, en yüksek Gerçeğin arayıcısı
olarak başka birini kullanabilir. Beni bir arayıcı olarak kullandığı sürece, en
yüksek Gerçeği aramalıyım. Beni ortak kullandığı müddetçe, ben insanlığa hizmet
edeceğim. Ama hiçbir şekilde yeri doldurulamaz değilim, ne dünyada ne de
cennette. Bu tür bir anlayışa sahip olduğumda, Tanrı beni taklit edilemez
şekilde kullanabilir. O zaman, Ben O'nun mükemmel, seçilmiş aracı, Mutlak
Yüce'nin adanmış, ruhsallaştırılmış ve koşulsuz aracı olurum.
İNSANLIK
ÖĞRETMENLERİ
Arizona
Üniversitesi, Tempe, Arizona, ABD
24
Nisan 1974
En
yüksek Gerçeğin sevgili arayıcıları, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, hepimiz
birer arayışçı olduğumuza göre, hepimiz aynı istek teknesinde seyrediyoruz.
Tanrı'nın seçtiği Saat'te Hedefimize ulaşacağız -
Altın
Sahili.
Her
insanın iki öğretmeni vardır: arzu ve istek. Arzu, bir insandan dünyayı
bağlamasını ister. Diyor ki, “Sevinç istiyorsun, tatmin istiyorsun. Neşe ve
doyuma ulaşmak için dünyaya sahip olmalısınız.” Ama dünyaya sahip olmaya ve
dünyayı bağlamaya çalıştığınızda, dünyanın sizi zaten bağladığını görürsünüz.
İnsanın
başka bir öğretmeni de aspirasyondur. Özlem sevgiyle ve içtenlikle sorar:
“Oğlum, dünyayı bağlama, onu kendine bağlamaya çalışma. Sadece kendini ve
dünyayı özgürleştirmeye çalış." Dünyayı nasıl özgür bırakabilirsin?
Bilincinizi genişletmenin gücüyle dünyayı özgürleştirebilirsiniz. Fiziksel
bilincinizi, hayati bilincinizi, zihinsel bilincinizi ve psişik bilincinizi
genişletirsiniz ve sonuç olarak içinizdeki dünya genişler ve dış dünya genişler.
Öğretmen
özlemi, bir kişiye, içsel genişleme gücüyle dünyayı özgürleştirdiğinde,
Tanrı'nın ona aşkın Gülüşünü verdiğini söyler. Tanrı onu ilahi enstrümanı
yapar. Tanrı onu burada yeryüzündeki doğrudan temsilcisi yapar.
İnsanın
iki öğretmeni daha vardır: şüphe ve inanç. Şüphe ona hiçbir şeyin yeterince
gerçek olmadığını söyler. Diyor ki, “Tanrı'nın varlığının kanıtı nerede? Bütün
bunlar zihinsel bir halüsinasyon. Bu nedenle şüphe duymalısınız. Tanrı'dan
şüphe et, kendinden şüphe et, herkesten şüphe et!” Tanrı'dan şüphe ederek,
kendinden şüphe ederek, insanlardan şüphe ederek kişi fiziksel zihinle bir
olur. Önce fiziksel zihin Tanrı'dan ve insanlıktan şüphe eder, sonra kendi
yeteneğinden şüphe etmeye başlar. Tanrı'dan şüphe ediyorsak, sorun değil. Tanrı
Sonsuzluğu, Ezeliyeti ve Ölümsüzlüğünü kaybetmez. Başkalarından şüphe edersek
onlar da hiçbir şey kaybetmezler, yeteneklerini korurlar. Ama kendi
varlığımızdan, kendi yeteneğimizden, kendi olasılığımızdan şüphe ettiğimizde, o
zaman kendi mezarımızı kazarız.
İnanç
öğretmeni, her insandaki arayışçıya şöyle der: "Tanrı'ya güvenin,
kendinize güvenin." Bu inanç nedir? İman, cehaleti-geceyi fetheden iç
nurdur. İnanç, bize sürekli Kaynağımızı hatırlatan içimizdeki ışıktır.
Kaynağımız Neşedir. Binlerce yıl önce, ağarmış geçmişin Vedik görücüleri,
sizinle paylaşmak istediğim yüce bir mesaj verdiler: “Onandoddhyeva khalvimoni
bhatoni joyante... — Delight'tan var olduk. Rapture'da büyüyoruz. Rapture
yolculuğumuzun sonunda geri dönüyoruz."
İnsanın
iki öğretmeni daha vardır: Cennet ve dünya. Cennet bize aşkın Rüyaya nasıl
dalacağımızı öğretir ve dünya bize ilahi Gerçeği nasıl somutlaştıracağımızı,
açığa çıkaracağımızı ve tezahür ettireceğimizi öğretir. Cennet, Düş Kayığıdır
ve dünya, Gerçeklik Kıyısıdır. İçsel çağrımız, Cennetin Rüyası ile yeryüzünün
Gerçeği arasındaki bağlantıdır. İçsel çağrı, kendiliğinden oluşan kişisel
çabamızdır. Dünya, Göklere dayanılmaz acılarını verir ve Gökler, yeryüzüne
aşkın Gülüşünü verir. Cennetin Gülümsemesi ve dünyanın çağrısı bir araya geldiğinde,
kusurumuz mükemmel Mükemmellik olur.
İki
öğretmenimiz daha var: aşk ve feragat, ilahi aşk ve ilahi feragat. Aşk arayana
şöyle der: "Dünyayı sev, çünkü dünya gerçek Gerçek'tir. Yaratan ve
Yaratılan birbirinden ayrılamaz. Yaratılanı seviyorsanız Yaratanı seversiniz,
Yaratanı seviyorsanız Yaratılanı da sevmelisiniz. İnsanlığı sevin ve
insanlıktaki İç Pilotu sevin. Tanrı'da bir kişiyi sevdiğinizde, size Tanrı'nın
Bedenini göstereceğim. Bir insanda Tanrı'yı sevdiğinde, sana Tanrı'nın Yüzünü
göstereceğim.” Arayıcı, öğretmenin verdiği tavsiyeyi canı gönülden dinler ve
Tanrı'nın hem Bedenini hem de Yüzünü görür.
Sonunda
feragat gelir ve “Gördüklerinle yetinmeni istemiyorum. Daha fazlasını görmeni
istiyorum. Tanrı'nın Kalbini ve Tanrı'nın Ruhunu görmenizi istiyorum. Bedeni ve
Yüzü gördünüz, şimdi de Kalbi ve Ruhu göreceksiniz. O zaman her şeyi
göreceksin. Koşulsuz feragatinizin gücüyle Tanrı'nın Kalbini ve Ruhunu
görebileceksiniz." Arayıcı tavsiyeye kulak verir ve Tanrı'nın Kalbini ve
Ruhunu görür. Bu zamanda o, Tanrı'nın Kalbi olur ve Tanrı'nın Ruhu olur. Ve
sonra ilahi âşık ve Yüce Sevgili ebediyen birleşir.
FARKINDALIK
New
Mexico Üniversitesi, Albuquerque,
New
Mexico, ABD
24
Nisan 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, hepimiz Transandantal Gerçeği arayanlarız, bu yüzden
hepimiz aynı gemideyiz. Manevi hayatta farkındalık birinci hedef, vahiy ikinci
hedef ve tezahür üçüncü hedeftir. Bugün farkındalık üzerine kısa bir ders
vermek istiyorum.
Sıradan
insanlar için farkındalık bir idealdir, başka bir şey değildir. İsteksiz
insanlar için farkındalık yararsız ve zararlı bir şeydir. Dünyada onsuz
yaşayabilecekleri için bunu gereksiz buluyorlar. Zihinsel halüsinasyonlar
olduklarını düşünürler. Garip göründüğü için zararlı buluyorlar. Şimdi
cehaletin tadını çıkarıyorlar ve cehaletin bir parçası haline geldiler.
Farkındalık güneşi yükseldiğinde dünyaya bağlı bilinçlerinin parçalanacağını
hissederler. Farkındalık ışığının onları açığa çıkaracağından korkarlar. Ancak
Aşkın Gerçeği seven samimi arayıcı, ruhsal yaşamın kusurlarını asla açığa
çıkarmayacağını bilir. Sadece onu aydınlatacak ve mükemmelleştirecektir.
Farkındalık
yavaş ve kademeli bir ilerlemedir. Bir dağa tırmanmak gibidir. Göz açıp
kapayıncaya kadar farkındalığa ulaşamayız. Farkındalık bir fincan hazır kahve
değildir. Farkındalık için her gün, her saat, her saniye dua etmeliyiz.
Dinlenmeye düşkün bir zihin, farkındalığa uygun değildir. Kendine tatili inkar
etmeyen bir kalp, farkındalığa uygun değildir. Zihnimizin dikkat ve disipline
ihtiyacı var. Kalbimizin düzenliliğe ve coşkuya ihtiyacı var.
Farkındalık
bir ağaç gibidir. Bir kişi ağaca çıkıp alt dallara dokunabilir. Bir diğeri
belli bir yüksekliğe tırmanabilir. Ve üçüncüsü, arzusu çok güçlüyse ağacın
tepesine tırmanabilir. Doğal olarak ağacın tepesine çıkan kişinin farkındalığı
diğerlerinin farkındalığını aşıyor.
Tanrı'yı
idrak etmek için aspirasyona, içsel bir yukarı çağrıya ihtiyacımız var. Bu
dünya sadece iki güçlü güç tarafından yönetiliyor: arzu ve istek. Arzu-güç bizi
bağlar. Kuvvet özlemi bizi genişletir. Arzu-kuvvet bize sonludan geldiğimizi
hissettirir. Arzu-kuvvet, Sonsuz'dan geldiğimizi hissettirir. Arzumuz yoğun
olmalı. Koşulsuz ve ruhen arzuladığımızda, dünyevi ihtiyaçlarımızı en aza
indirir ve sonsuz Huzur ve Mutluluk alma yeteneğimizi arttırırız.
Gerçek
bir arayıcı, her gün aspirasyon ihtiyacını hisseder. Bir gün, özleminde
farkındalığın belirgin hatlar alacağını anlıyor. Ancak istek, Tanrı'nın
Lütfuna, Tanrı'nın koşulsuz Lütfuna bağlıdır. Ekselansları sonunda Barışı,
Işığı ve Mutluluğu sonsuz ölçüde keşfetmesi için içinin derinliklerine
dalmasını sağlayacak. Arayan kişi farkına varmadan, başarısının yüzde doksan
dokuz kendi çabasıyla, yüzde bir de Allah'ın Rahmetiyle olduğunu zanneder.
Anlayınca bunun tersinin doğru olduğunu görür: Onun çabası yüzde bir, Allah'ın
Rahmeti yüzde doksan dokuzdu. Sonra etrafına bakınır ve sevdiklerinin,
akrabalarının, tanıdıklarının hâlâ cehalet zevkleri içinde olduklarını görür.
Ve kendine nasıl seçildiğini soruyor. Onu içsel Işık için ağlamaya kim sevk
etti? İç Pilotu. Ebedi Sevgilisi Yüce'yi idrak etmek için uyanıp güneşli yolda
koşmasını kim istedi? Tanrı'nın ta kendisiydi. Sonunda, farkındalığını
içselleştirmeye başladığında, kişisel çabasının yüzde birinin bile Tanrı'nın
lütfundan başka bir şey olmadığını açık bir şekilde anlıyor. Tanrı-idrakini tam
olarak Tanrı'nın sınırsız Merhametine borçlu olduğunu anlar.
Aspirasyon
yaşamında üç erkek kardeş bize büyük ölçüde yardım ediyor: konsantrasyon,
meditasyon ve tefekkür. Bizi Tanrı farkındalığına götüren onların yardımıdır.
Konsantrasyon
nedir? Konsantrasyon, belirli bir konu veya nesne üzerinde odaklanmış dikkat
veya konsantrasyondur.
Meditasyon
nedir? Meditasyon, kişinin içsel kabını boşaltma ve onu Tanrı'nın Işığı ve
Zevki ile doldurma eylemidir.
tefekkür
nedir? Tefekkür, seven ile sevgilinin ayrılmaz birlikteliğidir.
Konsantre
olduğumuzda düşünce dalgalarımıza bir son vermeye çalışırız. Konsantre
olduğumuzda dünyevi ihtiyaçlarımızı en aza indirmeye ve içimizdeki arzu alevini
söndürmeye çalışırız.
Meditasyon
yaptığımızda, sessiz olmaya çalışırız, alıcı olmaya çalışırız ki Yüce Rab ilahi
Tahtını kalbimizin en içteki girintilerine yerleştirebilsin.
Tefekkür
ettiğimizde İçimizdeki Pilotla bir olmaya ve küçücük benliğimizi evrensel
benliğe teslim etmeye çalışırız.
Konsantrasyon
bize der ki: "Koş, Hedefe doğru koş!". Meditasyon bize, “Hedef senin
içinde. Hedefinizi tam bir sessizlik içinde açıklayacaksınız." Tefekkür
bize şunu söyler: “İleri, daha derine dalın, daha yükseğe uçun. Hedefin sizin
en yüksek parçanız, en aydınlanmış varoluşunuzdan başka bir şey olmadığını
anlayacaksınız.”
Arzu
yaşamında, adanmışlık hizmetine ve birlikten vazgeçmeye ihtiyaç duyuyoruz:
İçsel Kılavuz'a adanmışlık hizmeti ve İçsel Kılavuz ile vazgeçilmiş
birliktelik. Adanmışlık hizmetimiz bir dış zorlama eylemi değildir. HAYIR! Bu
içsel dürtü, bizi İçsel Kılavuz'la bir olmaya ve O'na gönülden ve özveriyle
hizmet etmeye zorlar.
Şimdi
hedef önümüzde. Hedefe ruhen, özveriyle ve koşulsuz olarak ulaşmalıyız. Ama
ilahi sevgiye, ilahi bağlılığa ve ilahi teslimiyete sahipsek yolumuz
kısalabilir. Tanrı'ya sahip olduklarımızı ve ne olduğumuzu sevinçle sunarken,
yolumuz güneş ışığıyla doldurulabilir. Sahip olduğumuz şey, sürekli ve bilinçli
bir içsel çağrıdır. Ve şimdi olduğumuz şey bir cehalet denizidir. Yani Tanrı'ya
sahip olduklarımızı ve olduğumuz şeyi verebilirsek, yolumuz güneş ışığıyla dolu
olacak, yolumuz kısa olacaktır.
Farkındalık
yolculuğumuzda zaman büyük bir faktördür. Tanrı kendi sonsuz Zamanında
yaşadığına ve biz de O'nun çocukları olduğumuza göre bizim de sonsuz Zamanda
yaşayabileceğimizi söyleyenler var. O zaman neden Tanrı'nın farkındalığı
hakkında endişelenelim? Tanrı'yı idrak etme zamanı geldiğinde gerçekleşecektir.
Ama eğer Tanrı'yı seversek, insanlığı seversek, o zaman özverili, özverili ve
kayıtsız şartsız hizmete ihtiyaç duyarız. Kendimiz uyanmadıysak başkalarını
nasıl uyandırabiliriz? Kendimiz farkında değilsek, başkalarının farkına
varmasına nasıl yardımcı olabiliriz? Samimi arayıcı, ancak Tanrı'yı idrak
ettikten sonra Tanrı'nın seçilmiş çocuğu, O'nun mükemmel aracı olabileceğini
hisseder. Allah bize farkındalık veriyor, bu doğru. Ama O'nun teklifini, bize
armağanını hızlandırabiliriz. O'nun kutsanmış Armağanı'nı içtenlikle ve ruhen
arzularsak daha erken alabiliriz . Tanrı'yı idrak etmeye ne kadar erken
ulaşırsak, kendimizi Tanrı'nın ifşasına ve nihayet Tanrı'nın tezahürüne o kadar
çabuk hazırlayabiliriz.
Tanrı-idraki,
bizim Tanrı-ifşasına hazırlığımızdır ve Tanrı-ifşası, Tanrı-tezahürüne
hazırlıktır. hazırlık nedir Hazırlık, kendimizi vermemiz ve Tanrı'nın Kendini
vermesidir. Teslimiyetimiz cehalet, dar görüşlülük ve bağımlılıktan başka bir
şey değildir. Tanrı'nın özverisi Şefkatin ta kendisidir.
Arayan,
yemeksiz, susuz, havasız, dünyadaki her şey olmadan yaşayabileceğini bilir ve
hisseder ama Allah'ın rahmeti olmadan yaşayamaz. Tanrı'nın Merhameti, arayanın
Ölümsüzlüğüdür. Bu Ölümsüzlüğün nektarını içmeye başlayınca kendinin farkına
varır. Kendini idrak ettiğinde, Tanrı'nın kendi içinde ve onun aracılığıyla en
yüksek Gerçekliğini tezahür ettirdiğini, Tanrı'nın Sonsuzluk Şarkısını
söylediğini ve Ölümsüzlük Dansı'nı dans ettiğini hisseder. Arayıcı nektarı
içtiğinde Cennetin başka bir yerde olmadığını hisseder. Cennet onun
zihnindedir. Cennet denilen başka bir eyalete, ülkeye veya krallığa gitmek zorunda
değiliz. HAYIR! İçimizdeki sonsuz Yaşam, sonsuz Yaşam olan Cennet, bir bilinç
halidir. Hevesli arayıcı, nektar içerse kesinlikle bu bilince ulaşacaktır. Ve
bağlılığı, koşulsuz bağlılığı sayesinde nektar alıyor. Bugünün özverisi,
yarının Tanrı oluşudur.
BİLGELİK
IŞIĞI
Miami
Üniversitesi, Miami, Florida, ABD
30
Eylül 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, sonsuz Hakikat ve Işığın sevgili arayıcıları,
bilgelik-ışık üzerine kısa bir konferans vermek istiyorum.
Hikmet-nur
hayat sevgisidir. Bilgelik ışığı kendini vermektir. Bilgelik-ışık, Tanrı'nın
oluşumudur.
Hayatı
seven güzeldir. Kendini başkalarına adayan bereketlidir. Tanrı olan kişi -
Mesih, Lord Buddha ve Shri Krishna gibi - eksiksiz, mükemmel ve yücedir.
Bir
insan neden sever? Seviyor çünkü sevginin kendini genişletmek olduğunu biliyor.
Bir insan kendini neden başkalarına adar? Vermenin gerçek doyum olduğunu
bildiği için kendini adar. Bir insan neden Tanrı olmak ister? Tanrı olmak
istiyor çünkü Tanrı'nın oluşumunun mükemmel Mükemmellik olduğunu biliyor.
Kalbimiz,
kendini genişletme mesajını somutlaştırır. Hayatlarımız memnuniyet mesajını
somutlaştırır. Ruhumuz mükemmellik mesajını somutlaştırır. Cennetteki mesaj,
Kutsallığın ışığıdır. Yeryüzündeki mesaj, sonsuzluk gecesidir. Tanrı'daki
mesaj, ölümsüzlüğün hazzıdır.
Dua
ettiğimizde, Tanrı tarafından kutsanırız. Meditasyon yaptığımızda, Sonsuzluk
tarafından kutsanırız. Dünyaya bağlı yaşamımızı Mutlak Yüce'nin sarsılmaz
İradesine bıraktığımızda, Ölümsüzlüğün kendinden geçmesi haline geliriz.
Kutsallık,
Sonsuzluk ve Ölümsüzlük. Zaten ilahiyatımız vardı. Zaten sonsuzluğumuz var.
Oluş sürecinde ölümsüzlüğe dönüşüyoruz.
Tanrı'nın
Vizyonu ve Tanrı'nın Gerçekliği aynı anda somutlaştırıyoruz. Dünyevi
varlığımız, yaşayan gerçeklikte tezahür eden dönüştürülmüş bir Tanrı
Vizyonudur. Her vizyon, bir gerçeklik ağacının tohumudur. Gerçekliğin her
biçimi, tohum-görümünde cisimleşen bir ağaçtır. Çağrı sessizliği, tohum
vizyonunun ruhudur. Gülümseme sesi, ağaç gerçekliğinin gövdesidir.
Her
insanın kalbinin en ücra köşelerinde bir arayan ve bir âşığı vardır. İçindeki
arayıcı, Yüce, aşkın Yüksekliğe ulaşmak istiyor ve ardından dünyevi yaşamın
cehalet bolluğunu dönüştürmek ve dünyayı Cennetin Krallığına dönüştürmek için
alçalmak istiyor. Ondaki âşık, evrensel kanatlarını açıp binlerce yıllık iç
açlığını, ancak Allah'ın sonsuz Sevgisi, Merhameti ve Işığı ile doyurulabilecek
açlığı gidermek ister. Her insandaki arayıcı, Tanrı'nın Işığının toplayıcısı ve
koruyucusudur. Onu seven, Tanrı'nın Işığının tüm dünyaya yayıcısıdır.
Bilgelik-ışık,
Tanrı'nın her yerde olduğunun farkındalığı, Tanrı'nın her yerde olduğunun
farkındalığıdır. Bu gerçeği ancak içimizde ve dışımızda Tanrı'yı gördüğümüzde
gerçekleştirebiliriz. Manevi Öğretmenin öğrencilerinin her birine nasıl bir
meyve verdiği ve şöyle dediği hakkında bir Kızılderili benzetmesi vardır:
“Çocuklar, gidin ve kimse sizi görmeden meyvenizi yiyin. Herkes meyvesini tek
başına yemeli.” Bir öğrenci dışında herkes meyvesini yedi. Bu, meyvesiyle
Öğretmene döndü. Öğretmen ona "Meyveni neden yemedin?" diye sormuş.
Öğrenci cevap vermiş, “Usta ben nasıl yiyeyim? Sadece kimse bana bakmıyorken
yememi istedin. Ama Tanrı her yerde olduğu için yemek yemedim. Onu yemiş
olsaydım, suçüstü yakalanırdım." Öğretmen bu öğrenciden son derece
memnundu.
Bu
meselden, Aşkın Gerçeğin samimi arayıcısının Tanrı'yı hem içinde hem de dışında
gördüğünü ve hissettiğini öğreniyoruz. Aynı zamanda daha yüksek ve daha derin
bir vizyon doğurur. Tüm dünyaya yalnızca Tanrı'nın önünde söylenebilecek ve
yapılabilecekleri söylemenin kendisine uygun olduğunu anlamaya başlar.
İçimizdeki arayışçı her yerde Tanrı'yı görüyorsa, bugünün kusurlu dünyası
kolayca mükemmel Mükemmellik dünyasına dönüştürülebilir.
Florida
eyalet sloganı: "Tanrıya Güveniyoruz." Ortalama bir arayıcıya, bu
kibirli mesaj gereksiz görünebilir. Çünkü hepimiz en yüksek Gerçeğin ve Işığın
aşığıyız ve bu nedenle Tanrı'ya inandığımız açıktır. Ancak manevi açıdan
bakıldığında bu mottoda gizli kalmış önemli bir gerçek olduğunu belirtmek
isterim. Bu özgürlüğü seven ülkenin tüm dünyaya sunacağı bir şey var. Sıradan
bir hayat yaşadığımızda kendimize inanırız. Kendimize inandığımız zaman,
ayrılığın ve bireyselliğin şarkısını, benliğimizin şarkısını söyleriz. Şu anda
"biz" sorusu hiç ortaya çıkmıyor. Ama "Tanrı'ya inanıyoruz"
dediğimizde bireyselliğimiz bir evrensellik denizinde erir. İç çağrımızın
gücüyle Tanrı'nın Evrenselliği olmaya çalışıyoruz. Arayıcı, "Biz Tanrı'ya
inanıyoruz" dediğinde, bireyselliğinin onu terk ettiğini hisseder. Ve
şimdi Tanrı'nın tüm Yaradılışını kendisininmiş gibi, gerçekten kendisininmiş
gibi kucakladı.
Arayan
Tanrı'ya güvenir ve Tanrı da arayana güvenir. Arayıcı, Işık, Hakikat ve
Mutluluğun en yüksek zirvesine ulaşması için Tanrı'ya güvenir ve Tanrı,
Kendisini yeryüzünde ifşa etmesi ve tezahür ettirmesi için O'na güvenir.
Birbirlerine ihtiyaç duymaktan zevk alırlar. Arayıcı, kendini keşfetmesi ve
yaşamına hakim olması için Tanrı'ya ihtiyaç duyar ve Tanrı, yeryüzünde mükemmel
tezahürü ve tam tatmini için arayıcıya ihtiyaç duyar.
GERÇEK
MANEVİ VE İÇ HAYAT
Kuzey
Dakota Eyalet Üniversitesi,
Fargo,
Kuzey Dakota, ABD
25
Ekim 1974
Maneviyatın
bu dünya veya bu dış yaşam için olmadığını söyleyen insanlar var. Maneviyatın
sadece hayatın akşamına doğru uygulanması gerektiğini, yani kişinin dış
dünyanın verebileceği tüm deneyimleri alarak içsel hayata başlaması gerektiğini
söyleyenler var. Ancak bu görüş yanlıştır. Maneviyat, yer ve zamandan bağımsız
olarak uygulanabilir ve uygulanmalıdır. Manevi yaşam, dünyadaki herkes
tarafından uygulanabilir. Manevi yaşam asla yapay bir yaşam olamaz. Manevi
yaşam doğal ve kendiliğinden bir şeydir.
Yaşamı
sürdürmek, dış dünyadaki yaşamı gerçekleştirmek için enerjiye ihtiyacımız var.
Manevi yaşamda, içsel yaşamda aydınlanmaya ihtiyacımız var. Aydınlanma olmazsa
cehalet içinde kalırız. İç hayata başlamak için ilham almalıyız. İlham
aldığımızda, istek ön plana çıkar. Arzumuz olduğunda Yoga dediğimiz şeye doğru
bir adım atabiliriz. Yoga Tanrı ile birlik demektir.
Manevi
yaşamı kelimenin tam anlamıyla kabul edersek, dünyayı reddetmez, dünyadan
vazgeçmeyiz. Dünyayı kabul ediyoruz, dünyayı kucaklıyoruz, dünyayı ilahi bir
şekilde, Yüce Allah'ın istediği gibi yerine getirmeye çalışıyoruz. Tanrı'nın
yalnızca Cennette olduğunu ve başka hiçbir yerde olmadığını söyleyenlerle aynı
fikirde değiliz. Tanrı göktedir ve Tanrı da yerdedir. Yaradan, Yarattığı'ndan
asla ayrılamaz. Dünyamız O'nun Yaratılışıdır. O burada. O her şeyin içindedir.
Kendini gerçekleştirmesi için tam burada kalması gerekir.
Bizim
bu dünyamızda gerçek bir dostumuz var ve o dost manevi hayattır. Manevi yaşam,
İlahi Olan'dan geldiğimizi, İlahi'de yaşadığımızı ve İlahi'ye döneceğimizi
söyler. Her şey içimizde var. Şimdi içimizdekileri açmamız gerekiyor. Aynı
zamanda bir düşmanımız var, uzlaşmaz bir düşmanımız. Bu bizim bilgisizliğimiz.
Cehalet bizim bir hiç olduğumuzu ve asla bir şey başaramayacağımızı söyler.
Cehalet der ki, "Aşağı bak, göreceksin ki bir hiçsin, bir işe
yaramazsın." Ama maneviyat bize der ki, "Çocuğum, yukarı bak, içinin
derinliklerine bak. Her şey olduğunuzu göreceksiniz. Sen Tanrı'nın çocuğusun,
Tanrı'nın seçilmiş çocuğusun. Sen O'nun için her şeysin. Tanrı rüyalar.
Allah'ın Rüyasını gerçekleştirmek, gerçekleştirmek, gerçeğe dönüştürmek için
dünyaya geldiniz. Bu, maneviyatın, içsel, daha derin bir yaşama içtenlikle
girdiği anda, dünyadaki her insana söylediği şeydir.
Manevi
yaşam da bize önemli bir şey öğretir. Hayal kırıklığı, korku ve endişe dolu bir
hayata bağlı kalmamamız gerektiğini söylüyor. Şu anki hayatımızın ıstırap,
hayal kırıklığı, yenilgi ve sınırlamalarla dolu olduğu doğruysa, o zaman uyumun
kendisi, mükemmelliğin kendisi, tatminin kendisi, erdemin kendisi olan ideal
bir hayata sahip olduğumuz da aynı derecede doğrudur. İçsel yaşam çok neşeli,
çok özverili bir şekilde şimdiki yaşamımız ile ideal yaşam, sürmek istediğimiz
yaşam arasında yaşayan bir köprü olmak istiyor.
İki
tür umut vardır: sıradan, dünyevi umut ve manevi umut. Sıradan, dünyevi umut,
havada kaleler inşa etmekten başka bir şey değildir. Tanrı için hiçbir şey
yapmıyoruz, kendimizi geliştirmek için hiçbir şey yapmıyoruz, sadece bir gün
büyük, ünlü ve güçlü olacağımızı umuyoruz. Ancak besleyebileceğimiz manevi
umut, gerçeğe, içimizde olan ve yaşadığımız gerçeğe dair içsel bir inançtan
gelir. Bu umut, farkında olsak da olmasak da özlemle doludur. Bu umut, gerçeğin
habercisidir. Bu umut gerçeği görür ve onu düşünerek gerçeğe dönüşür. Bu umut
aynı zamanda bizi, içsel ve dışsal yaşamımızı sürdüren inanç olan inanç
dünyasına da götürür. İman ön plana çıkar ve bize , Tanrı'ya özlem gözüyle
baktığımız anda, Tanrı'nın bize Şefkat Gözüyle baktığını söyler. Özlemimiz ve
O'nun Şefkati birlikte gider. Bizim O'nun Merhametine ihtiyacımız var ve O'nun
bizim özlemimize ihtiyacı var. Biz Tanrı'yı tamamlıyoruz ve Tanrı da bizi
tamamlıyor. O'nu tamamladığımız an, tamamlanmış oluruz.
Yeryüzünde
maneviyatın artık canlı olmadığını, uzun zaman önce öldüğünü söyleyen insanlar
var. Atalarımız ruhani ve ilahi idi. Tanrı ile iletişim kurdular. Ama biz
değil! Hepimiz işe yaramazdan daha fazlasıyız. Manevi başarının, manevi
ihtişamın o günlerinin çoktan gömülü kaldığını söylüyorlar. Artık materyalizmin
dünyasındayız. Tanrısı ve manevi yaşamı, içsel deneyimi ve farkındalığı yoktur.
Maneviyat sonsuza dek ölüdür. Ama gururlu görüşlerine katılmayalım çünkü bu
kesinlikle temelsiz. Maneviyat asla, asla ölmez, çünkü maneviyat Tanrı'nın bir
gereğidir. İnsanların da bir ihtiyacıdır ama insanlıktan çok Allah için
gerçektir çünkü bu manevi ihtiyacı hem kendisi hem de insanlık için yaratan
Allah'tır. Bu maneviyat asla ölmeyecek, çünkü Tanrı asla ölmeyecek. Tanrı,
insanla birleşmek için maneviyatı yarattı; bu nedenle, Tanrı yeryüzünde veya
Cennette veya Yarattığı herhangi bir yerde olduğu sürece, Tanrı ile insanı
birleştirmek için maneviyat var olmalıdır.
Maneviyat,
özlemin alevidir. Bu alevi her zaman tutuşturmalıyız ki, sonunda mükemmelliğin
doruğuna, mutlak doyuma ulaşana kadar yükselebilsin, yükselebilsin. Sadece
manevi hayat, kalbin çağrısı, ruhun dalgalanması bizi hem iç hem de dış hayatta
tatmin edebilir. Manevi hayatın bizi maddi dünya hayatından uzaklaştırdığını
söylemek ya da buna inanmak acınası bir hata olur. Aksine, maddi, fiziksel
dünyayla nasıl başa çıkacağımıza, fiziksel dünyaya nasıl hakim olacağımıza,
maddi dünyayı bize yardım etmek için nasıl kullanacağımıza gözlerimizi açan
manevi yaşamdır.
Artık
maddi dünyada yaşıyoruz. Maddi dünya bizi her an hüsran ve hüsranla öldürür.
Maddi dünyadan bize veremediğini istiyoruz; ve maddi dünya bizim veremediğimiz
şeyleri bizden istiyor. Maddi dünyanın efendisi olmak istiyorsak, maddi
dünyanın bizim olduğunu ve maddi dünyaya ait olmadığımızı söylemek istiyorsak,
o zaman maddi dünya üzerinde mükemmel bir kontrole sahip olmamız gerekir. Nasıl
alabiliriz? Sadece içsel ışık, içsel uyanış, içsel deneyimler, içsel tatmin
nedeniyle.
Sadece
dünyanın tadını çıkarmak istiyorsak, o zaman hayata karşı saçma bir tavrımız
var demektir. Bir gün, derinlere inerek, bir damla zevk almak için hayatımızı
öldürmemiz gerektiğini göreceğiz. Zevk almaya çalışıyoruz ama bu zevk için
ilahi amaç için ihtiyacımız olan duyuları öldürüyoruz. Eğer bilgeysek, içsel
yaşama başlarız ve ruhsal neşe ve mutluluğun ne olduğunu biliriz. O zaman içsel
sevincimizin gücüyle dış dünyaya dönebiliriz. İçsel bir sevinçle dış dünyaya
döndüğümüzde, mucizeler mucizesini gerçekleştirdiğimizi göreceğiz: İçsel yaşamı
kolayca yaşayabilir ve dışsal yaşamda uygulayabiliriz. İçsel yaşamda sahip
olduğumuz gerçeklik yaşamı, tamamlanma yaşamı, zafer yaşamı, Tanrı ile birlik
yaşamı, dış yaşamda kolayca, etkili, muhteşem ve ilahi bir şekilde ön plana
çıkabilir. Bu nedenle, dış yaşam, iç yaşamın mükemmel bir tezahürü olmalıdır.
Hayatı
iç ve dış diye ayırmayalım. Onları birleştirelim. Taviz vermeyelim, taviz
aramıyoruz. Dış hayata iç yaşamdan bakmaya çalışalım. Dış yaşamı içsel yaşam
aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışalım . Ancak o zaman Allah'ın sonsuz
Nimetleri yeryüzünde üzerimize yağacaktır. Ancak o zaman sadece Tanrı'yı
görmek, hissetmek ve ona ulaşmakla kalmayacağız, sonunda hepimiz Tanrı'nın
Kendisi olacağız. Burada bulunan hepimizin maneviyat dünyasına girmesine izin
verin. Maneviyatın nefesiyle dolalım. Ve şimdi başarı bizim, bizim
mükemmelliğimiz, bizim tatminimiz. Sonsuz Cömertliği, sonsuz Barışı, Mutluluğu,
Işığı ve Gücü ile Tanrı bizimdir, sonsuza kadar bizimdir.
HAYAT-SES
VE HAYAT-SESSİZLİK
Kuzey
Dakota Koleji, Aberdeen,
Güney
Dakota, ABD
25
Ekim 1974
Sevgili
arayıcılar, sevgili kız ve erkek kardeşler, her birimiz kendi teknemizde yelken
açıyoruz, ama hepimizin amacı aynı - Gold Coast. Hepimiz hedefimize, hedeflerin
amacına ulaşmak için önceden belirlenmişiz. Her birimizin içindeki Yüce Kılavuz
olan İlahi Varlığa adanmış, adanmış hizmetimin bir parçası olan bir konferans
vermek istiyorum. Manevi bir bakış açısıyla ses ve sessizlik hakkında konuşmak
istiyorum.
Dış
yaşamda, sesin oldukça sık yıkıcı olduğunu, bir yıkım mesajı taşıdığını fark
ederiz. Dış yaşamda da izolasyondan başka bir şey olmayan bir tür sessizlik
fark ederiz. Bu yaşam sesi etrafımızdaki dünyayı yok etmek istiyor, bu yaşam
sessizliği bizi yok etmek istiyor. Ancak yıkım, içsel varlığımızın bolca
ihtiyaç duyduğu gerçeğe, ışığa ve mutluluğa olan susuzluğumuzu asla tatmin
edemez; tıpkı izolasyonun yaşamlarımızın ilahi ihtiyaçlarına cevap olmadığı
gibi.
Ama
bir de iç sessizlik ve iç ses var.
İç
sessizlik, Tanrı'nın içimizdeki hazırlığıdır. İç ses, Tanrı'nın içimizdeki ve
bizim aracılığımızla tezahürüdür. Dış yaşam sesi genellikle kontrolden çıkar.
Modern teknoloji, modern teknoloji, modern nükleer silahlar bazen bizi tehdit
ediyor. Biz yaratmış olmamıza rağmen bu yarattıklarımız bizi korkutuyor, tehdit
ediyor; kendi yaratımlarımız kontrolümüzün ötesindedir. Dış yaşam sesi
böyledir. Bu dış ses-yaşamı kontrol altına alabilirsek, kendi içimizde yeni
yaşam, yeni vaat, yeni aydınlanma, yeni mükemmellik yaratırız. Bu zamanda,
özlem hayatımızın her saniyesinde yeni bir şafak oluyoruz.
Yalnızlığın
sunduğu sessizlik asla ilahi seçimimiz olamaz. Yalnızlık, sahte bir vazgeçişin
sonucudur. Arkadaşlarımızı, akrabalarımızı, sevdiklerimizi terk etmeye
çalışıyoruz. Toplumu terk etmeye çalışıyoruz. Ama tanıdığımız herkesi
reddedersek, eninde sonunda kendimizi de reddetmeye çalışacağımız zaman gelir.
Bugün ebeveynlerimizden vazgeçiyoruz, yarın kendi varlığımızdan vazgeçeceğiz.
Böyle bir feragat, dünyanın sorunlarına ya da bireysel sorunlarımıza cevap
değildir. Dünyadan vazgeçtikten sonra, kendi içimizde ilahi vasfı asla tezahür
ettiremeyiz. Kabul cevaptır, ancak nihai cevap değildir. Önce dünyayı olduğu
gibi kabul etmemiz, sonra dönüştürmemiz gerekiyor. Bugünün kusurlu dünyası,
yarının mükemmel Mükemmellik dünyasına dönüştürülmelidir. Bu bizim asıl
hedefimiz.
nelerden
vazgeçtiğimiz konusunda çok dikkatli olmalıyız . İlahi olmayan tavrımızdan,
ilahi olmayan, dünyevi, ilham vermeyen düşüncelerimizden vazgeçmeliyiz. Ve tüm
bunlar nerede bulunur? Akıldadır. Dış dünyayı tamamen unutma umuduyla Himalaya
mağaralarına çekilebiliriz, ama ne yazık ki ilahi olmayan düşüncelere değer
veren zihnimizi ya da, diyelim ki, ilahi olmayan bolluğun talihsiz kurbanı olan
zihnimizi de yanımızda taşırız. sağlıksız düşünceler İster evde olalım ister
başka bir yerde, nereye gidersek gidelim aklımızdan çıkamayız. Zihnin
dönüştürülmesi gerekiyor. Ve zihin bir kez dönüştürüldüğünde, hayatımızın temel
sorunu çözülmüş olur.
Zihni
değiştirmek veya dönüştürmek için kalpte bir yuva bulmalıyız. Kalp bizi
korumaya fazlasıyla hazır. Kalbin ilahi nuru vardır. Kalp nurlu değildir ama
nuru vardır. Neden? Çünkü ruhun yaşayan varlığı kalptedir. Ruhun niteliği,
yeteneği, güzelliği, ilahiliği tüm bedene nüfuz eder ama ruhun yaşadığı özel
bir yer vardır ve orası kalptir. Böylece kalp, ruhtan daha fazla aydınlanma
alır. Tabii ki manevi kalpten, içimizdeki ilahi kalpten bahsediyorum, duygusal
veya fiziksel kalpten değil.
Kalp
tanımlar. Akıl bölünür. Zihin bölünmenin ve ayrılığın şarkısını söylediğinde,
doğal olarak zihin doyuma ulaşamaz. Ancak kalp, evrensel Hakikat ile özdeşleşme
kabiliyetine sahiptir ve bunu her zaman yapmaya çalışır. Tanımlanması sayesinde
sınırsız doyuma ulaşır.
Yaşam
sesi ve yaşam sessizliği bizi sanat dünyasına girmeye hazırlar. İki tür sanat vardır:
dış sanat ve iç sanat. Dış sanat, başkalarındaki kusurları fark ettiğinde ve
ortaya çıkardığında tatmin olur. İçsel sanat, yalnızca başkalarında
mükemmelliği ve kendi içinde mükemmelliği, kendi içinde ve dışında mükemmelliği
gördüğünde tatmin olur.
Bir
ifade var: "Sanat sanat içindir." Ancak bu söz sevgi dolu bir
Tanrı'yı tatmin etmez. "Sanat Allah içindir" dersek, Allah hemen
maddeye girer. Mesela ben bir sandalye çiziyorum. Çizimde somutlaşan yetenek,
güzellik, gerçeklik, ruhun çok sınırlı olacağını bilmeliyim. Ama sandalyenin
içinde Tanrı'yı görmeye çalışırsam ve Tanrı-Gerçekliğini ön plana çıkarmaya
çalışırsam, o zaman bu sanat eserinde kendi içsel deneyimim, içsel
farkındalığım ve Tanrı-tezahürüm için sınırsız bir alan olacaktır.
Yaşamın
kendisinin yüce bir sanat olduğunu bilmeliyiz. Yaşam-sanatımızı nasıl
düzenleriz? Dua ve meditasyon yoluyla yaşam sanatını düzenler ve keşfederiz.
Dua ettiğimizde anlıyoruz ki, bizi işiten ve en seçkin Nimetlerini bizim sadık
başlarımıza yağdıran biri var. Bizi kutsadığında, dualarımıza iner ve
yaşamlarımızı Kendi Enkarnasyonuna göre şekillendirir. Meditasyon yaptığımızda,
Tanrı'nın bize sürekli ilahi Mesajını sunduğunu fark ederiz. Dua ettiğimizde
konuşuruz ve Allah dinler ve gereğini yapar. Ve meditasyon yaptığımızda,
basitçe alırız. Allah konuşur biz dinleriz. Neyi, nasıl yapacağımızı, ne zaman
yapacağımızı ve neden yapacağımızın mesajını bize sürekli olarak verir. Biz
sadece O'nun içimizde ve bizim aracılığımızla O'nun eşsiz ve üstün bir şekilde
çalışmasına hazırlanıyoruz.
Sıradan
yaşam sesi arzunun yaşamıdır. Arzu yaşamında her zaman bir eksiklik,
yetersizlik duygusu vardır. Ne elde edersek edelim, her zaman bir şeyler
eksiktir, bir şeyler eksiktir. Ancak yaşam sessizliğinde her zaman bir tatmin
duygusu, içsel bir tatmin vardır. İçimizde bir damla huzur, ışık ve mutluluk
olsa bile tatmin olduğumuzu hissederiz. Bugün küçük bir damlayız, ama biliyoruz
ki bu küçük damla engin okyanusla birleşip engin okyanusun kendisi olmak için
her türlü nedene sahip.
Yaşam
sesi ve yaşam sessizliği bizi neşeye, sınırsız neşeye hazırlar. Ne yazık ki,
içimizdeki insan, başkalarında ya da kendisinde neşe fark ettiğinde, çoğu zaman
içler acısı bir hata yapar. Bu sevincin kendini beğenmişlik olduğu sonucuna
varılır. Birinin neşeli ve mutlu olduğunu fark ettiğimizde hemen onun kendini
şımarttığı sonucuna varırız. Ancak bu tamamen yanlıştır. Hoşgörü ve mutluluk,
Kuzey ve Güney Kutupları gibi iki farklı şeydir. Hoşgörü, içimizdeki ilahi
olmayan kısımdan gelir. Bilmeliyiz ki, bir şeyi şımarttığımızda, bir şeye değer
veren içimizdeki ilahi olmayandır, içimizdeki geniş olanı değil, küçük olanı
besler. Ve gerçekten mutlu olduğumuzda, içimizdeki ilahi olanın, bir şeyi
besleyenin ve ondan zevk alan şeyin içimizdeki sonsuz olduğunu bilmeliyiz.
Eğleniyoruz.
Tanrı zevk alır. Duygusal hayati hayatımızı seviyoruz. Yüce Zevk Sahibi olan
Allah, Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü sever. Fiziksel ve hayati zevk,
yıkımın habercisidir. Fakat kalpteki veya ruhtaki lezzet ilahidir, mükemmeldir
ve yücedir. Fiziksel zevk, zevk dolu bir yaşamdır. Zevk dolu bir hayat ile
mutlu bir hayat tamamen farklı şeylerdir. Zevkte, hayal kırıklığı hemen
tehditkar bir şekilde belirir ve hayal kırıklığı yıkımın habercisidir, oysa
mutluluk kademeli bir gelişmedir, bizde kademeli bir ilerlemedir. Kaynağına,
denize doğru akan bir nehir gibidir ve bu kaynak dışımızda değil içimizdedir.
Kaynağa
girmek için sahip olduklarımızdan ve kim olduğumuzdan memnun olmalıyız ama
kendimizi tatmin edecek şekilde değil.
Sahip
olduklarımızdan ve kim olduğumuzdan memnun olmamak, daha yüksek ve daha tatmin
edici bir hayata hazır olduğumuz anlamına gelmez. HAYIR. Sahip olduklarımızdan
memnun olursak ve aynı zamanda daha yüksek bir amacın, daha tatmin edici bir
gerçekliğin olduğunu bilirsek, sonunda daha yüksek Kaderimize ulaşabiliriz.
Hayat
merdiveni tam önümüzde. Oldukça birkaç adımı var. İlk basamağa yeterince
güvenirsek bir üst basamağa çıkabiliriz. Böylece neşeden daha büyük neşeye, en
yüksek neşeye geçeriz. Ancak bulunduğumuz yerden memnun değilsek, daha yüksek
seviyelerin de bize tatmin getirmemesi için her türlü neden vardır. Yaşam
sürecinin okuldaki ilerleme gibi olduğunu bilmeliyiz. Anaokulundan ilkokula,
ardından liseye, koleje, üniversiteye vb. Her an mevcut eğitim sürecimizden
memnun olmalıyız, aksi takdirde iyi çalışamaz ve bir üst seviyeye geçemeyiz.
Ama memnuniyet içinde her zaman daha yüksek bir hedefi hedeflemeliyiz. İlahi
tatmin, kendini tatmin etme duygusu değildir. Kayıtsız kaldıktan sonra,
önümüzde daha yüksek bir hedef olmayacağı için hayal kırıklığına mahkumuz.
İlerlemeyi tamamen durduracağız. Sahip olduklarımızdan memnun olmalıyız ve aynı
zamanda bunun en yüksek başarı olmadığını, nihai başarı olmadığını da
hissetmeliyiz. Bugünün hedefi asla nihai hedef olamaz. Bugünün hedefi yarının
başlangıç noktası olmalı ve yarının hedefi bir sonraki günün başlangıç noktası
olmalıdır.
İnsan
yaşamında iki karakteristik hareket fark ederiz. Özgürlükten kölelik dünyasına
geldik. Ve kölelik dünyasından özgürlük dünyasına dönmeye çalışıyoruz. İç dünyada
- sessizlikte - yaşamaya çalışırsak, o zaman bu dünyaya özgürlük dünyasından
geldiğimizi, ancak dış dünyada - seste özgürlüğümüzü kötüye kullandığımızı
hissederiz, bu yüzden kölelik içinde yaşamaya zorlandık. Sessizliğin iç
dünyasında yaşıyorsak, karanlıktan ışığa girdiğimizi hissederiz. Sesin dış
yaşamı bize cehalet içinde olduğumuzu söyler, ancak ışık ve zevk dünyasına
geçmek ve onu dünyevi düzleme getirmek için her türlü nedenimiz var.
Artık
cehalet dünyası bizim tek gerçeğimiz. Ama meditasyon yaptığımızda ve ışık
içimize girdiğinde, karanlıklar alemine özel bir amaçla geldiğimizi görürüz.
İçimizdeki her şeyi ilahi bir şeye dönüştürmeliyiz. Varlığımızın her parçası
dönüştürülmeli. Bu cehalet dünyasına gelmemizin başka bir sebebi yok. Varlığın
sadece bir parçasının mükemmel olması yeterli değildir. Mükemmellik
bilincimizin her seviyesinde bulunmalıdır. Bu yüzden yukarıdan gelen ışık
dünyaya girmelidir.
Hizmet
ömrü, ruhun yaşamıdır. "Ben" veya "ben" dediğimizde, bedene
veya bedenin bilincine değil, ruha atıfta bulunmalıyız. Kendimi bir ruh olarak
bilirsem, o zaman kendimi Tanrı'nın bilinçli bir temsilcisi gibi hissederim.
O'nu tecelli etmek, O'nu açığa çıkarmak benim yeryüzündeki amacımdır. Eğer
Tanrı'dan ve Tanrı için geldiysem, o zaman derinlere dalmalıyım. Kendi içimdeki
gerçek gerçekliğe özgürce erişmeliyim. İç gerçekliğimle bir olduğumda, kendimde
ve çevremde mükemmel bir dünya görüyorum.
Yaşam
sesinin ve yaşam sessizliğinin orijinal Hedefi mükemmelliktir ve bu mükemmellik
yalnızca kendi kendine inisiyasyona dayanabilir. Sürekli iç çağrımızla kendi
kendine başlama mesajını iletiyoruz. Yükselen çağrı, dünyanın dönüşümü ve
doğanın mükemmelliği için tüm sonsuz Işığı ve Mutluluğu ile mükemmel Neşenin
Aşkın yüksekliğine ulaşmak ister. Burada hepimiz arayış içindeyiz. Bu bizim
yüce görevimizdir.
EGO
VE DUYGU
Minnesota
Üniversitesi, Minneapolis, Minnesota, ABD
26
Ekim 1974
Ego
duygudur ve duygu egodur. Ego ve duygular aynı madalyonun ön ve arka yüzüdür.
İki tür ego vardır. Bir ego kendini bağlar ve ben merkezlidir. Diğer ego
kendini aşar ve her şeyi kuşatır. Ben merkezli ego, kendini aşan, her şeyi
kapsayan ve Tanrı'yı tatmin eden bir egoya dönüştürülmelidir. Bu kendini aşan
ego, birliğin, Sonsuz, Ebedi, Mutlak ve Ölümsüz ile bölünmez birliğin
bilgisidir.
Bu dünyada
insanın iki önemli varlığı vardır: Akıl ve duygular. Bu iki sahiplik şimdiki
hayatımızı yönetir. Ancak çoğu zaman duyguların hayatımıza hakim olduğunu
görüyoruz. Biliyoruz ki duygular ön plana çıkarsa son derece zeki bir insanı
bile yer. Duygularının istediğini yapmak zorunda kalır.
İnsan
zihni duygularla iki farklı şekilde ilgilenir. Bir tür duygu saf olmayan,
aydınlanmamış ve belirsizdir. Diğeri saf, ilahi ve her şeyi yerine getirendir.
Saf olmayan duyguların sonucu korkudur. Ama ilahi, saf duygular bizi Tanrı'ya
yaklaştırır.
Bazen
duygular tatmin edicidir, bazen değildir. İnsani duygular bizi bağlar, ilahi
duygular bizi özgür kılar. İnsani duygularla, sonlu ve sonlu için kalmak
istiyoruz. İlahi duygularla Mutlak için Sonsuzda kalmak istiyoruz.
Tanrı'ya
iki yaklaşım vardır. Biri insani duygular yoluyla, korku yoluyla. “Tanrı her
şeye kadirdir. Yanlış yaparsak, O bizi cezalandırır. O'nu şimdi memnun etmeye
çalışmak daha iyidir, çünkü sayısız kez Himalayalar büyüklüğünde hatalar
yaptık. En hayırlısı O'nu hoşnut etmektir.” Bu, korku yoluyla Allah'a
yaklaşmadır. Başka bir yaklaşım, çok daha iyi, ilahi duygular aracılığıyla
Tanrı ile birlik hissetmektir. Sonra diyoruz ki, “Tanrı Işıktır. Ben O'ndan
geldim, yeryüzünde O'nun rızası için varım. İnsan duyguları kirlilik, karanlık,
kusurluluk, sınırlama, esaret ve ölüm üzerine kuruludur. İlahi duygular
saflığa, Tanrı'ya gerçek yakınlığa, ilahi bir birlik duygusuna ve Tanrı'yı
idrak etmenin doğuştan hakkımız olduğu kesinliğine dayanır.
Günlük
yaşamda, duyguları bağlılık yoluyla ifade ederiz. Bir amaca, birine veya bir
şeye bağlıyız. Sıradan insanlara bağlılık şeklinde şefkat gösterdiğimizde, bu
bağlılığın ta kendisidir. Ama duyguları Tanrı'ya veya Tanrı'yı idrak etmiş olan
ruhsal Öğretmenimize bağlılık şeklinde gösterdiğimizde, bunlar saf, ilahi
duygulardır. Bu zamanda, en yüksek Realite ile birliğimizi hissederiz.
Günlük
yaşamda, her bir kişiye karşı duygularımızı veya egomuzu farklı şekillerde
gösteririz. Duygularımızı babaya, kız kardeşe ve arkadaşa kesinlikle farklı
gösteririz. Duyguları yeteneğimize göre ifade ederiz ve diğerleri onları
alıcılıklarına göre algılar. Her insan duygularını ifade etmelidir. Bazıları
için duygularımızı algılayıp algılamamaları önemli olmayabilir. İnsan babası
kimdir? Bu bir birey. İnsan annesi kimdir? Bu bir birey. İnsan kardeşi kimdir?
Bireysel. Duygularımızı herkese ayrı ayrı göstermeliyiz. Ama Tanrı ile
uğraştığımızda, işler tamamen farklıdır. Allah bizim Babamız, Annemiz, Ablamız,
Kardeşimiz, Dostumuzdur. O her şeydir. Tanrı ile her türden ilişkimiz olabilir.
O'nun yanında esaret yoktur. Tanrı ile muhatap olduğumuzda, O'na ilahi
duygularımızı, saf duygularımızı sunabiliriz. Öte yandan, saf olmayan, sınırlı
duygularımızı O'na sunarsak, Tanrı onları kabul eder. Sınırlı, dünyaya bağlı,
aydınlanmamış, karanlık, saf olmayan duygularımızı aydınlatır ve onları ilahi,
saf, aydınlanmış duygulara dönüştürür.
En
önemli ilerlemeyi kaydetmek için saflık, samimiyet, alçakgönüllülük ve içsel
birlik duygusuyla Tanrı'ya yaklaşmalıyız. Diğer yaklaşım, korku yoluyla, çoğu
zaman hayal kırıklığına yol açar, çünkü her an daha fazla hata, daha fazla
yanlış hesaplama yapacağımıza dair içsel bir duyguya sahibiz. Ve o zaman
Tanrı'ya yaklaşmaya hiç cesaret edemeyiz. Ve bir hata yaptığımızda, Tanrı'dan
bizi affetmesini dileriz. Sonra Allah'ın bizi affettiğini anlayarak rahatlar,
rahatlar ve tekrar hatalar yaparız. İnsan hayatında sürekli hatalar yaparız ve
sürekli olarak Tanrı'nın bizi cezalandıracağından korkarız. Ama Tanrı bizi
cezalandırmak istemiyor. Biz yanlış yapıyoruz diye Tanrı'nın bizi
cezalandırmasına gerek yok. Hayır, içsel hayatı, manevi hayatı ne kadar içten
istediğimize ve Hedefe ne kadar çabuk koşmak istediğimize bakar.
Tanrı
hem Babamız hem de Annemizdir, ilahi Babamız ve ilahi Annemizdir. Batı'da Baba
Tanrı bilinir ve Doğu'da özellikle Hindistan'da Anne Tanrı ilk sırada yer alır.
Tanrı'nın Oğlu İsa, her zaman "Baba" kelimesini kullandı. "Ben
ve Babam biriz" dedi. Burada, Batı'da Baba önce gelir. Ama Tanrı aynı
zamanda Annedir. Hindistan'da Tanrı Ana duygusu çok güçlüdür. Büyük ruhani
Üstat Sri Ramakrishna için Kali Ana Tanrı idi. Ve Hindistan'ın ilk Avatarı veya
Tanrı'nın doğrudan soyundan gelen Sri Ramachandra, büyük ilahi olmayan güç
Ravana ile savaşmak zorunda kaldığında, İlahi Ana Durga'yı çağırdı.
Hindistan'daki ruhani Üstatların çoğu Anne Tanrı'ya seslenirken, Batı'da biz
Baba Tanrı'ya sesleniyoruz. Hem Doğu hem de Batı kesinlikle haklı. Baba
Tanrı'yı idrak ettiğimizde, O'nun içinde mutlaka Anne Tanrı'yı görürüz. Anne
Tanrı'yı idrak ettiğimizde, kesinlikle Onda Baba Tanrı'yı görürüz.
Baba
Tanrı'yı ve Anne Tanrı'yı idrak etmek istiyoruz. Nasıl yapabiliriz? İki ana yol
var. Batı'da duayı, duygusal duayı, içsel duayı, sürekli duayı kullanırız.
Diğer yol kararlı bir iradeden, boyun eğmeyen bir iradeden geçer. Doğu'da irade
gücü kullanırız ama irade gücünden önce başka bir şey kullanırız. Konsantrasyon
ve meditasyondan irade aldığımızı hissederiz. İrade gücü kazanmak için
konsantre oluruz, meditasyon yaparız ve tefekkür ederiz.
Batı'da
dua çok önemlidir ve bizi gerçekten Tanrı'ya götürür. Ama dua ederken çok
dikkatli olmalıyız. Çoğu zaman Tanrı'ya duygusal bir dua sunmuyoruz. Duada
bilinçli arzuya doğru bir eğilim vardır. Ellerimizi kavuşturup dua ettiğimizde
sık sık "Tanrım, lütfen bana bunu ver, bunu bana ver" deriz. Duamızda
bir istek duygusu vardır. Bir şeyi arzuladığımızda dilenci gibi davrandığımızı
bilmeliyiz. Bir yandan kendimizi Allah'ın evladı, Allah'ın evladı sayıyoruz,
bir yandan da yetim gibi sadaka istiyoruz. Bu nedenle Batı'da, bir birlik
duygusuyla içten dua ederek sık sık Tanrı'ya dönmeyiz. Bizim yaptığımız
Allah'tan sadaka istemektir. Bu yalvarma bizi en sevgili, en tatlı Babamızdan
uzaklaştırır. Ama içtenlikle, koşulsuzca, koşulsuzca dua edebilirsek,
kesinlikle En Yüksek'i, Mutlak'ı idrak edeceğiz.
Dediğim
gibi, konsantrasyon, meditasyon ve tefekkürden ilahi irade elde ederiz. İrade
gücü, her birimizi bir prens yapar, dua ise, manevi değilse, bizi bir dilenci
yapar. Elbette irademizi yanlış kullanırsak çıldırmış bir fil gibi davranacağız.
Bu durumda irademizde ilahi bir dinamizm olmayacak, saldırganlığın kendisi
olacaktır. Ama irade gücünü ilahi olarak doğru kullandığımızda, o zaman ilahi
bir prens gibi davranacağız. Kutsal prens, içindeki gerçek gerçeklik olan
tanrısallığın emrinde olduğunu bilir. Ayrıca içsel tanrısallığının onunla
tanışmak ve yardımına koşmak için can attığını hisseder. Arzusu sayesinde,
güçlü bir şekilde içinin derinliklerine girer ve içsel tanrısallığı sürekli
olarak ön plana çıkmaya çalışır. İlahi irademizi kullandığımızda olan budur.
İrade
ayrıca, Tanrı'nın O'nu gerçekleştirmemiz için bize zaten büyük bir ilham ve
istek verdiğini hissettirme yeteneğine de sahiptir. O'nu istediği gibi kabul
etmemiz şartıyla, gelip tam karşımızda duracaktır. Ama dua ettiğimizde, Tanrı'yı
kendi tarzımızda, bize uygun bir şekilde arama eğilimindeyiz. “Tanrım, Sana
ihtiyacım var, Sana ihtiyacım var” diyoruz. Sabah erkenden Sana dua edeceğim.
Lütfen gel ve önümde dur." Ama ilahi irade ile bunu yapmayız. İlahi İrade,
“Tanrısallığımı ön plana çıkarmak için içsel irademi kullanıyorum. Rolüm burada
bitiyor. Benim kutsallığım kendi seçtiği saatte, kendi yolunda gelmeli."
Burada yalvarmak yok. Burada diyoruz ki, "Yeteneğimi, ışığımı sunuyorum,
içimdeki Tanrısallık kendi yolunda kendini gerçekleştirsin."
Baba
Tanrı'ya gittiğimizde O'nun Bilgeliğini, içsel Işığını, O'nun Boşluğunu
hissederiz. Ana Tanrı'ya gittiğimizde sonsuz Sevgi, sonsuz Merhamet, sonsuz
İlgi hissederiz. Bu, Baba Tanrı'nın Merhamet sahibi olmadığı anlamına gelmez.
Onun da Merhameti var. Ancak Tanrı, Sevgi, Merhamet ve İlgiyi eril formdan çok
dişil form aracılığıyla ifade eder. Erkek formunda Bilgelik, Işık, Genişlik
gösterir. Tüm bu ilahi nitelikler - Sevgi, Merhamet, İlgi, Genişlik, Işık ve
Bilgelik - her hevesli ruhun yaşamında çok önemlidir. Kalbimizin en derin
köşelerinde Tanrı'nın Sevgisini, İlgisini ve Şefkatini ve O'nun Bilgeliğini,
Işığını ve Genişliğini hissettiğimizde, bugünün tamamlanmamış kişisinin yakında
yarının idrak edilmiş, tamamlanmış ve tecelli etmiş Tanrı'sına dönüşeceğini
biliriz.
YOGA
VE MANEVİ
Honolulu
Üniversitesi, Honolulu, Hawaii, ABD
28
Ekim 1974
Sevgili
kız ve erkek kardeşlerim, sevgili arayanlar, maneviyat üzerine kısa bir
konferans vermek istiyorum. Başlamadan önce, izin verirseniz bir şey söylemek
istiyorum.
Yılın
başında, tüm eyaletlere özel hizmet sunmak ve her eyalette konferans vermek
için bir dürtüm ya da arzu diyebilirsiniz. Böylece öğrencilerim ve ben,
insanlığa aday olmak için faydalı olma fırsatı bulduk. Bu akşam Hawaii'de kırk
dokuzuncu konferansımı veriyorum. Son ders yarın Alaska'da olacak ve ardından
yolculuğum sona erecek. Fiziksel bilinçte yaşıyorsak, bunun kendimize
yüklediğimiz bir yükümlülük olduğunu söylerdik. Ruhta yaşıyorsak, bu görevin
Tanrı tarafından verildiğini biliriz.
Buraya
en yüksek Gerçeği arayanlara hizmet etmeye geldim. Burada çok arayan var.
Bazıları yeni başlayanlar, diğerleri yolculuğuna başlamış, diğerleri çok az
deneyime sahip ve ruhsal yolda koşuyor. Maneviyat geniş bir alandır. Maneviyatı
bir beden olarak ele alabilirsiniz. Vücudun bir kalbi vardır. Yoga maneviyatın
kalbidir.
Yoga
Sanskritçe bir kelimedir. Allah ile birlik demektir. Bu birliktelik
bilinçlidir. Hepimiz Tanrı ile biriz ama bunun farkında değiliz. Yoga yaparak,
Tanrı ile birliğimizin farkındayız.
Neden
Yoga Yapılır? Yoga yapmayan milyonlarca ve milyarlarca insan var. Memnuniyet
için Yoga yapmak istiyoruz. Kendimize karşı samimiysek, tatmin dışında her şeye
sahip olduğumuzu biliriz. Bazı arayanlar hayattaki her şeyin ancak Tanrı önce
geldiğinde anlam ifade ettiğini düşünür. Tanrı'nın kök olduğunu düşünüyorlar.
Kökle, kaynakla bir olduklarında, o zaman her şey anlam kazanır ve her şey
tatmin edici olur. Yoga uygulaması bizi bu amaca götürebilir.
Yoga
alanına girdiğimizde, birkaç temel soru ortaya çıkıyor. Yoga normal bir şey mi?
Yoga doğal bir şey midir? Yoga pratik midir? Yoga mevcut mu? Yoga Tanrı ile
ilgilenir. Yaratıcımız olan Allah ile iletişim kurmaktan daha doğal ve normal
ne olabilir? Yoga pratiktir. Yoga kaçınılmazdır, çünkü Tanrı hiç kimsenin sonsuza
kadar bilinçsiz kalmasına izin vermez. Hepimiz arayışçıyız. Kimimiz ağacın
dibindeyiz, kimimiz tırmanıyor, kimimiz çok yükseklere tırmanmışız. Ama
hepimizin En Yüksek'e tırmanması gerekiyor ve oradan tüm dünya için meyveler
getirebiliriz. Yer ve başkalarına meyve sunmazsak, Tanrı tatmin olmaz. Bazı
arayanlar Tanrı'yı yalnızca kendileri için isterler, ancak bu en iyi tutum
değildir. Tanrı'yı idrak ettikten sonra, daha fazlasını yapmalıyız. Allah'ı tüm
dünyaya ifşa etmeliyiz. O zaman Tanrı bizden daha da büyük bir şey yapmamızı
istiyor. Kendisini tezahür ettirmemizi istiyor. Tanrı-idraki, Tanrı-vahiyi ve
Tanrı-tezahürü, her arayanın sonunda ulaşması gereken üç hedeftir. Bugün
Tanrı-idraki, yarın Tanrı-keşfi, yarından sonraki gün Tanrı-tezahürü.
Öte
yandan, Tanrı-idrakinin sonu yoktur, Tanrı-ifşasının sonu yoktur,
Tanrı-tecellisinin sonu yoktur. En yüksek Mutlak'ı gerçekleştirmeyi arzularız,
ancak Mutlak asla hiçbir şeye bağlı olamaz. Mutlak Yüce daima Kendi yüce aşkın
Yüksekliğini aşar. İçimizin derinliklerine indiğimizde O'nun aşkın
Yüksekliğinden memnun olmadığını görürüz. Gerçek tatmini ancak kendini aşmada
alır. Ayrıca tam olarak kendini aşmada tatmin olacağız.
Yoga
bir öznedir, içsel bir öznedir. Bu konunun sevilmesi ve çalışılması gerekiyor.
Bu konuda içsel çağrı çok önemlidir. Dış çağrımızla dünyevi maddi nesnelere
hakim olmaya çalışıyoruz. İç çağrımızla, dünyaya bağlı bilinci aşmaya ve
Cennetten bağımsız bilince girmeye çalışıyoruz.
Yoga
çalışılması gereken bir konudur. Öğrenme sürecinde bir öğrenci ve bir öğretmen
vardır. Bir Üstat'a sahip olmak istemeyen birçok samimi arayıcı var. Allah
kalptedir derler, o halde öğretmene gerek yoktur. Öğretmen, “Evet, Tanrı
içinizdedir. O her şeyin içindedir. Tanrı, kütüphanede okuyabileceğiniz
kitapların da içindedir. O zaman neden üniversiteye gidiyorsun ve bir
öğretmenin rehberliğinde öğreniyorsun? Öğretmenin yardımını kabul ediyorsunuz
çünkü onunla çalışarak daha hızlı öğrendiğinizi hissediyorsunuz ve
öğrendiklerinizin doğru olduğundan eminsiniz ve kendi başınıza çalışırsanız
yavaş ilerleyeceksiniz. Şüphe sizi alt edebilir, yanlış şeyi incelediğinizi
düşünmenize neden olabilir.
Manevi
hayatın da bir öğretmene ihtiyacı vardır. Bir Spiritüel Öğretmen, bir sınava
giren ve bir öğrenciyi geçen ya da kalan sıradan bir öğretmene benzemez.
Aksine, kişisel bir akıl hocasıdır. Spiritüel Öğretmen yolculuğumuzu
hızlandırır ve Hakikat, Işık ve Mutluluğa olan susuzluğumuzu artırır. Manevi
yaşamda, Shifu ve mürit arasındaki ilişki karşılıklı inanç ve güvene dayalıdır.
Öğrenci, Üstadın onu aydınlatma yeteneğine sahip olduğunu hisseder. Öğretmen,
öğrencinin samimi ve hevesli olduğunu hisseder.
Hiç
kimse gerçek bir öğretmen olamaz. Gerçek bir Üstat, gerçek bir ruhsal Üstat,
gerçek bir Guru bir kişi değildir. Gerçek Guru, Mutlak Yüce'dir. Manevi
Öğretmen olan kişi, bir ailenin en yaşlı üyesi gibidir. Baba, en büyük oğluna
içsel yükseklik ve içsel güç hakkında bazı şeyler öğretti. Baba en büyük oğluna
şöyle dedi: “Sana öğrettim. Şimdi Bana hizmet etmek, küçük kardeşlerin Bana
gelmelerine yardım etmek senin görevin, böylece onlarla benim sonsuz
Bilgeliğimi ve Işığımı paylaşabilirim.” En büyük oğul, Baba'nın emirlerini
dinler ve ona itaat etmesi gereken küçük kardeşleri ortak Babaları olan gerçek
Guru'ya - Tanrı'nın Kendisine getirir.
Gerçek
madeni paralar ve sahte madeni paralar olduğu gibi, gerçek öğretmenler ve sahte
öğretmenler vardır. Sahte bir öğretmeni nasıl tanıyabiliriz? Eğer bir öğretmen
göz açıp kapayıncaya kadar Tanrı-bilinci ya da ruhsal deneyim vereceğini
söylüyorsa, o zaman bunun sahte bir öğretmen olduğundan emin olun. Ona büyük
miktarda para öderseniz size Tanrı aydınlanması vereceğini söyleyen bir
öğretmen, sahte bir öğretmendir.
Yaratıcı
ve Yaratılış. Yaratılanı değil, Yaratılanı seviyoruz. Ama Yaratılışın içinde
Yaradan vardır. Öte yandan Yaratılış'tan korkup Yaradan'a koşuyorsak bu da bir
yanılgıdır. Yaradılışın sunacak hiçbir şeyi olmadığını düşünüyorsak,
yanılıyoruz. Gerçek Yoga asla bizden dünyadan vazgeçmemizi istemez. Dünyayı
kabul etmeli, dönüştürmeli ve tanrılaştırmalı ve dünyaya mükemmel Mükemmelliği
getirmeliyiz.
Dünyada
huzur dışında her şey var. Dünyanın bizsiz yapabileceğini ama bizim dünya
olmadan yapamayacağımızı hissettiğimizde iç huzuru buluruz. Yeri doldurulamaz
olmadığımızı, yalnızca Tanrı'nın yeri doldurulamaz olduğunu bilmemiz gerekir.
Ancak bu anlayışa vararak gönül rahatlığına sahip olabiliriz. İçimiz rahat
olduğunda, insanlığı severiz, kanatlarımızı açar ve açarız. İnsanlığı
sevdiğimizde, Tanrı'yı \u200b\u200bmemnun ettiğimiz için tatmin oluruz.
Sevgili
arayıcılar, En Yüksek'i alaşağı etmeye ve En Yüksek olmaya çalışalım.
Gördüğümüz Allah'ın Işığı, hissettiğimiz Allah Sevgisi. Şimdi Tanrı'nın
Mutluluğu olalım.
GÜVEN
VE İNANÇ
Metodist
Alaska Üniversitesi, Ankeridge,
Alaska,
ABD
29
Ekim 1974
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, canınızın izniyle, dersime
başlamadan önce birkaç söz söylemek istiyorum. Bu yılın başında, öğrencilerim
ve ben, tüm ülkenin arayışçılarına sadakatle ve içtenlikle hizmet etmek için
ateşli bir arzu duyduk. Her eyalette bir konferans vermeye ve adanmış
hizmetimizi sunmaya karar verdik. Bugün bu döngüyü tamamlıyor. Bugün son
dersimi vereceğim.
Manevi
bir bakış açısıyla güven ve inanç üzerine bir konferans vermek istiyorum.
Manevi yaşamda güven ve inanç çok önemlidir. Günlük yaşamda da önemli bir rol
oynarlar.
Güven
genellikle akılda, inanç ise kalptedir. Ne yazık ki güvenin yakın bir komşusu
var - şüphe. şüphe nedir? Şüphe zehirden başka bir şey değildir. Manevi
hayatta, aklımıza şüphe girdiğinde ilerleme kaydedemeyiz. Sıradan hayatta bile,
birinden şüphe ettiğimizde, şüphemizden hiçbir şey kazanmayız. Bugün birinden
şüphe duyuyoruz, yarın o kişiye biraz inanç geliştirmeye çalışıyoruz ve
yarından sonraki gün kendi muhakememizi sorguluyoruz. Birinden şüphe
duyduğumuzda, inancımızı hemen kaybetmeyebiliriz. Ancak kendimizden şüphe
duymamız, içsel gelişimimizin sonu demektir. Şüphe, yıkıma giden tehlikeli bir
yoldur.
İnancın
yakın bir komşusu vardır - mahkumiyet. Yüreğimizde iman olduğunda çok mutlu ve
çok neşeli olabiliriz. mahkumiyet nedir? İnanç, Tanrı'yı keşfetmenin ve kendini
keşfetmenin habercisidir. Kendini-keşif ve Tanrı-keşfi bir ve aynıdır.
Kendimizi keşfettikçe, Tanrı'yı idrak etmenin her zaman doğuştan hakkımız
olduğunu öğreniriz, ancak bu hakkı nasıl kullanacağımızı unutmuşuzdur.
Güven
ayrımcılık yapmaz. Çoğu zaman zihinsel güven hem iyiyi hem de kötüyü, ilahi ve
ilahi olmayanı, geçiciyi ve Ebediyi, sonluyu ve Sonsuzu, ölümlüyü ve Ölümsüzü
kabul eder. Ancak sonlu ve geçici, ilahi olmayan ve düşmanca bir şeyle uğraşırken
çok dikkatli olmalıyız, çünkü içimizdeki veya etrafımızdaki ilahi olmayan
güçlerle oynayarak tamamen yok olabiliriz.
İnanç
çok dikkatlidir. Her zaman fark eder. Sadece Hakk'ı, İlâhî'yi, Ebedi'yi,
Sonsuz'u, Ölümsüz'ü kabul eder. Gerçek olmayanı değil de içimizdeki Gerçeği
kabul edersek, o zaman aşkın Gerçeklik oluruz. Sonsuzluğu ve Ölümsüzlüğü kabul
edersek, doğal olarak zamanla, evrim sürecinde Sonsuzluk ve Ölümsüzlük oluruz.
İlahi olanı kendi içimizde kabul edersek, sonunda İlahi oluruz.
İnsan
güveninin iki iyi dostu vardır: hayal gücü ve ilham. Sık sık bize hayal gücünün
tamamen zihinsel bir halüsinasyon olduğu söylenir, ancak bu tamamen saçmadır.
Hayal gücü, farkındalığın habercisidir. Hayal gücünün olmadığı yerde yaratım
olamaz. Bilimin tüm büyük keşifleri içsel, aydınlanmış bir hayal gücüne dayanır
. Bugün hayal dediğimiz şey yarın farkındalık olacak. İlham, hem günlük yaşamda
hem de manevi yaşamda her zaman önemlidir. İlham aldığımızda, yaratıcılık
alanına gireriz. Hedefimiz uzak bir olasılıksa, ilhamımızın gücüyle yolun
yarısını neredeyse anında kat edebiliriz.
Güven
makul değerlere sahiptir. İnancın yapıcı ve yaratıcı değerleri vardır. İç
inancımızı geliştirirken, İç Pilotun kendi Yüksek Sessizliğini kendi sağlam
dünyasında deneyimlediğini görürüz. Sessizlikte olduğu şey, yeryüzünde
tanrılaştıran ve ölümsüzleştiren bir güç olarak seste tezahür eder. Yüce
Sanatçı İçsel Pilottur. Yapıcı ve yaratıcı değerlere sahip olduğumuzda, hayatın
kendisi ilahi bir sanat haline gelir.
İnsan
zihninde güven çoğu zaman kendini ikna etmek zorundadır. Kendisinde çoğu zaman
inanç eksikliği olmasına rağmen, başkalarını ikna etmeye de cesaret eder.
Hayatın darbeleri güveni sarsabilir, ancak fırsat sürekli olarak zihnin
kapısını çaldığında, o güçlenecektir. Ve inanç her zaman inancın kendisidir.
İnançta, insanın Evrensel Bilinç ile, Aşkın Yükseklik ile bölünmez birliği
açıkça ortaya çıkar.
İnanç
her zaman vermek ve olmaktır. İnanç kendini vermektir ve inanç Tanrı'nın
oluşumudur. İnanç, kendi ışık ve zevk yüksekliğini aşmak ve sonsuz Işık ve Zevk
okyanusuna girmek için içsel, boyun eğmez bir güce sahiptir. Güven, Bilinç
okyanusunda sadece küçük bir damladır, inanç ise okyanusun kendisidir.
Manevi
bir bakış açısından, içsel veya psişik düzlemde, güven ve inancın iki belirgin
ve farklı rolü vardır. Güven, bizi dünyaya bağlı zamandan kurtarmaya çalışır.
Zaman bizi bağlar, bu yüzden cehalet ağında yuvarlanırız ve bilinçli ya da
bilinçsiz olarak oradaki varlığımıza değer veririz. Ancak güven açıkça tezahür
edip ön plana çıktığında, dünyevi zamanın ötesine geçmeye çalışırız. Sonra,
inanç kendi rolünü oynamaya başladığında, Cennetten bağımsız zamanın, ebedi
Zamanın dostumuz haline geldiğini ve Evrensel Gerçeğin ve Aşkın Mutluluğun
ebedi Gerçekliğinde yaşamamız için bizi teşvik ettiğini ve ilham verdiğini
görürüz.
Güven
vardır, inanç vardır. Güvenin bir Tanrı görüşü vardır, Tanrı Kozmik Görüş.
İnanç, Gerçek olan Tanrı'dır, Tanrı Aşkın Gerçekliktir. Güven ve inanç bir
madalyonun ön ve arka yüzü gibidir. Tamamlayıcı ruhlar gibidirler. Güven bizi
daha yüksek bir bilinç alemine götürür. İnanç, tüm dünyaya Barış, Işık ve
Mutluluk yayabilmemiz için bizi daha yüksek Aşkın Bilinçten aşağı indirir.
Kendimize
güven ve inanç geliştirmek için iki yakın ve şaşmaz arkadaşa ihtiyacımız var.
Bu arkadaşlar dua ve meditasyondur. Dua, en yüksek Yüksekliği fark etmemize
yardımcı olur. Dua ederken yükseğe, yükseğe, yükseğe tırmanırız ve Tanrı'nın
Yüzünü görürüz. Biz sesleniyoruz ve O bizim hararetli çağrımızı, en içten
çağrımızı dinliyor. Meditasyon yaptığımızda, Ebedi Sevgilimiz Yüce Rab alçalır
ve bize ne yapacağımızı söyler: doğamızı nasıl dönüştüreceğimizi, yaşamımızı
nasıl ölümsüzleştireceğimizi ve günlük, çeşitli faaliyetlerden nasıl tatmin
olacağımızı. Tanrı'nın talimatlarına uyarsak, dünyadaki yaşamımızın bir
yanılsama ağı olmadığını, içimizde ve bizim aracılığımızla işleyen yüce bir
Gerçek olduğunu hissederiz. Tanrı'nın seçilmiş enstrümanları gibi hissediyoruz.
Bizi taklit edilemez, yüce yolunda kullanır. Onun Kozmik Yolculuğuna bilinçli
olarak katılıyoruz. O'nu enkarne etmek, O'nu açığa çıkarmak, O'nu tezahür
ettirmek için tekrar tekrar yeryüzüne geliyoruz. Bu idrak, her geçen gün artan
güvenimize ve her daim inen ve her şeyi aydınlatan imanımıza gereken önemi
verirken, sadık başlarımızı ve teslim olmuş kalplerimizi nurlandırır.
DÜNYA
VE CENNET
Harvard
Üniversitesi, Cambridge, Massachusetts, ABD
Andover
Hall, Harvard İlahi Okulu
16
Nisan 1975
Sevgili
arayanlar, sevgili kardeşlerim, buraya size hizmet etmek için geldim. Sana
hizmet etmek benim İç Pilotumu ve senin İç Pilotunu memnun etmektir.
Üniversitenizden başlayarak yedi ruhani ders vereceğim. Tüm bu dersleri
Harvard'da okumuş merhum Başkan Kennedy'nin kutsal anısına adamak istiyorum.
Deneyimlerimizi daha iyi bir Amerika ve sadece daha iyi bir Amerika değil, aynı
zamanda daha iyi bir dünya vizyonu olan harika bir ruha, Kennedy'ye sunmak
istiyorum. Deneyimlerimizi ve kutsanmış hizmetimizi bu olağanüstü yüce ruha
sunmayı doğrudan görevimiz olarak kabul edelim.
Burada
hepimiz arayıcıyız, bu yüzden hepimiz Tanrı'nın sevgilisi olmalıyız. Gerçek bir
Tanrı aşığı, Tanrı'nın hem kişisel hem de kişisel olmayan Varlığına inanan
kişidir. Kişisel yönüyle Tanrı, Kalbin kendisidir. Gayrişahsi yönüyle O,
sınırsız Işıktır, sınırsız Güçtür. Kişisel yönüyle, Tanrı'nın Başı Cennettir ve
Tanrı'nın Kalbi yeryüzüdür. Cennet büyüktür çünkü Tanrı'nın Başına sahiptir.
Dünya iyi kalplidir çünkü Tanrı'nın Kalbine sahiptir ve ona değer verir.
Cennette
Tanrı'nın Gözü'nü görüyoruz. Yeryüzünde Tanrı'nın Ayaklarını görüyoruz.
Tanrı'nın Gözü ile O'nun sessizlik dünyasına giriyoruz. Tanrı'nın Ayakları ile
O'nu ses dünyasına, kozmik sese doğru takip ediyoruz. Sessizlik dünyasında,
Tanrı'yı Bir'de çok olarak görüyoruz. Ses dünyasında, Tanrı'yı çokta Bir olarak
görüyoruz.
Dünya,
Tanrı'nın gelişim ağacıdır. Cennet, Tanrı'nın başarı meyvesidir. Burada,
yeryüzünde, Tanrı içimize ve bizim aracılığımızla akar. O, bizim sadık
başlarımıza ve vazgeçmiş kalplerimize döktüğü Cennet Bilincinin başarı
meyvesini insanlığa ihsan etmek için her gün Yüksekliğini aşar. Yeryüzünde,
Ezeli Gerçeği arayan bizler, Allah'ı dinliyor ve O'nun kalplerimizin
derinliklerinde işittiğimiz emirlerine uyuyoruz. Kendisi gibi talip olmamızı ve
farkındalık dağına tırmanmamızı istiyor. Cennette Tanrı'nın kendisinin
yaptığını yaparız. Işık ve Zevk denizinde O'nunla yüzüyoruz. Yeryüzünde tek bir
soru vardır: Tanrı kimdir? Cennette tek bir cevap vardır: Herkes Tanrı'dır.
Burada yeryüzünde, her insan bilinçsizce Tanrı'yı, İlk Gerçeği temsil eder. Ama
arzulamaya başladığında, Tanrı'yı idrak etmenin, Tanrı'yı keşfetmenin ve
Tanrı'yı tezahür ettirmenin doğumdan itibaren onun hakkı olduğunu anlar.
Tanrı'nın
en büyük iki aşığı: Shri Krishna ve Mesih. Sri Krishna bize Tanrı'nın bizim
ebedi Dostumuz olduğunu öğretti. Derinlere dalarsak, bu Dost'un farkına
varırız. Gönül bahçemizde O'nunla rahatlıkla oynayabiliriz.
Mesih
bize Tanrı'nın ebedi Babamız olduğunu öğretti. Biz O'nun çocuklarıyız. Sevgili
Babamıza, O'nun mükemmel araçları olabilmemiz için bize sonsuz ölçüde Barış,
Işık ve Mutluluk vermesi için dua ediyoruz: O'na hizmet edin, O'nu sevin, O'nun
istediği şekilde O'nu yerine getirin. Derinlere daldığımızda, Tanrı'nın
mesajını duyarız. Bizi cennette beslemenin doğrudan görevi olduğunu ve
yeryüzünde O'nu beslemenin doğrudan görevimiz olduğunu söyler. O bizi sonsuz
Merhamet okyanusuyla besler ve biz de O'nu bir damla, zerre kadar şükranla
besleriz. Cenneti seviyoruz çünkü Cennet bize gizlice Allah'tan geldiğimizi ve
kaynağımızın Allah olduğunu söylüyor. Dünyayı seviyoruz çünkü dünya bize açıkça
bizim yalnızca Tanrı için, yalnızca Tanrı için olduğumuzu söylüyor.
Son
olarak, Asli Gerçeği arayan kişi, kalbinin en derin köşelerinde iki şeyi
keşfeder: sahip olduğu şey, Cennetteki Tanrı'nın aşkın Güzelliğidir ve o,
Tanrı'nın yeryüzündeki ebedi Görevidir.
Toprak
Ana, önünde eğiliyorum. Cennet Baba, önünde eğiliyorum.
BİLGİ
NE KADAR İLERİ GİDİYOR?
Harvard
Üniversitesi, Cambridge, Massachusetts, ABD
Andover
Hall, Harvard İlahi Okulu
23
Nisan 1975
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, bilgi nereye kadar götürür? İçten
izninizle, bu konuda kesinlikle ruhani bir bakış açısıyla konuşacağım. bilgi
nedir? Bilgi bilgidir. bilgi nedir? Bilgi, insanın ses dünyasına duyduğu
açgözlü ilgidir.
bilgi
nedir? Bilgi, zihnin keşifleridir. Bu keşifler zihnin kendisinde, yaşamda ve
vücutta olabilir. Zihin için zihindeki bilgi esnek olmayan, katı ve karmaşık
bir şeydir. Hayati olandaki bilgi, dinamik veya saldırgan ve yıkıcı bir şeydir.
Bedendeki, kaba fizikseldeki bilgi, karanlık ve sönük bir şeydir.
bilgi
nedir? Bilgi, insanın insanlığa yardım etme arzusudur, ancak gizli arzusu
mümkün olduğu kadar kendini memnun etmektir. Bilgi, bilen ile bilineni iki
farklı yerde tutan şeydir. Bilen efendi rolünü oynar, bilinen ise köle rolünü
oynar.
Bilgi,
bilgeliğin küçük kardeşidir. Ağabey, bilgelik, bize yüce Gerçeklik, Aşkın
Gerçeklik ile nasıl ayrılmaz ve ebediyen bir olacağımızı öğretir. Küçük erkek
kardeş, bilgi, yüce Gerçekliğin sonsuza kadar uzak bir olasılık olarak
kalacağını hisseder, bu nedenle daha küçük bir gerçeklikle tatmin olmak ister.
Bilgi daha küçük gerçekliği ölçmek ister ve son olarak daha küçük gerçekliği
tüm dünyaya sonsuz küçük parçalar halinde dağıtmak ister.
Daha
az bilgi nedir? Daha az bilgi, dünyaya bağlı bilgidir. Daha az bilgi, bize
cahiliye gecesinden geldiğimizi ve cehalet gecesinden yana olduğumuzu bildiren
ilimdir. Bu bize, içimizdeki ve dışımızdaki her şeyin madde olduğunu söyleyen
bilgidir. Maddi bilgiye güvendiğimizde, zevk peşinde koşan dünyada kendimizi
memnun etmeye çalışırız, ağlarız, ağlarız. Bilinçli ya da bilinçsiz, zevk
bataklığında güneşleniriz. Yeryüzüne bağlı bilgi olduğu gibi, gökten bağımsız
bilgi de vardır. Cennetten bağımsız bilgi adanmış kafalarımızı ve teslim olmuş
kalplerimizi aydınlattığında, Kurtarıcı gibi, "Ben ve Babam biriz"
diyebiliriz.
Bilgi
nereye kadar götürür? Çok uzak değil. Dünyevi bilgilerle başladığımızda
ilerlemiyoruz ve ilerleyemiyoruz, sürekli başlangıç çizgisinde oyalanıyoruz.
Sonsuzluk ve Sonsuzluk yolunda yürüyemeyiz, Aşkın Ruhun alemine giremeyiz. Ama
ilahi bir hikmetle başlayıp Ebediyet yolunda yürümeye çalıştığımızda, Altın
Sahil'in bizi her zaman çağırdığını ve mesafenin gitgide kısaldığını görürüz.
Bilgi
nereye kadar götürür? İnsan bilgisi ile başladığımızda, "hiçbir yere"
dalıyoruz. İlahi hikmetle başladığımızda, her yerde olan bir dünyaya gireriz.
İnsan bilgisi, sahip olmanın vahşi kahkahasıdır. İlahi bilgi, kurtuluş ve
mükemmelliğin tatlı, aydınlatıcı ve tatmin edici bir şarkısıdır. İnsan bilgisi
sağduyumuzdur. İlahi bilgi, Tanrı'nın "duyusudur". İnsani bilgimizle,
bedenin her şey olduğunu, içimizdeki fiziksel olanın her şey olduğunu beyan
ederiz. İlahi bilgiyle, Tanrı'nın Sonsuzluğumuzun Her Şeyi olduğunu ilan
ederiz, O'nun sürekli Kendini aşmasının Bizim Her Şeyimiz olduğunu söyleriz.
İnsan
bilgisi, bilinçsiz veya bilinçli ego-benliğin sonludaki eğitimidir. İlahi
bilgelik, Tanrı'nın eğitimidir - Sonsuz'daki "Ben". İnsan bilgisi
arzu dünyasına aittir. Ve arzu dünyası, hayal kırıklığı dünyasından başka bir
şey değildir.
İnsan
bilgisi bizi ağlamaya zorluyor:
Asato
mo üzgün gamaya
Tamaso
mo jyotir gamaya
Metyor
mometau gamaya
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
İlahi
bilgi bize haykırmak için ilham veriyor:
Onandoddhyeva
khalvimoni batoni joyante
Ondandena
jotoni jovanti
Onandau
dua antıyabhisauviuanti
Rapture'dan
var olduk.
Rapture'da
büyüyoruz.
yolculuğunun
sonunda
Rapture'da
geri dönüyoruz.
Tanrı'nın
Bilgisi bize, her arayıcının İçsel Pilotuyla bölünmez bir birlik hissetmesi
gerektiğini söyler. İçsel birlik sayesinde, kendisinin Ebediyet'in ilâhî aşığı
olduğunu ve İçsel Pilotu olan Allah'ın Ebediyet'in Sevgili Yüce'si olduğunu tüm
dünyaya ilan eder.
AKIL
KARŞISINDA MANEVİ
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
Andover
Hall, Harvard İlahi Okulu
30
Nisan 1975
O
akıllı. Bu ne anlama geliyor? Bu, başının ağırlığının vücudunun geri kalanının
ağırlığından çok daha fazla olduğu anlamına gelir.
Sen
ruhanisin. Bu ne anlama geliyor? Bu, kalbinizin ağırlığının vücudunuzun geri
kalanının ağırlığından çok daha fazla olduğu anlamına gelir.
Onun
kafasıyla senin kalbin arasında büyük bir fark var. Kafası genellikle vücuttan
hoşlanmaz. Kafası, vücudun yeteneklerini ve fiziksel ihtiyaçlarını küçümsüyor.
Ama sen tamamen farklı bir meselesin. Kalbin bedeni seviyor. Kalbiniz,
bedeninize Tanrı'yı sevmesi için ilham verir. Kişisel deneyimlere dayanarak,
kalbiniz bedeninize mutlu ve doyumlu olmanın tek bir yolu olduğunu, bunun da
Tanrı'yı sevmek ve her şekilde Tanrı'ya hizmet etmek olduğunu söyler.
Kafası
Tanrı ile -sonsuz Işık, sonsuz Enerji, sonsuz Şefkat, sonsuz Zevk- ilgilenmese
de, yine de kafası Tanrı'yı kavramak, Tanrı'yı ölçmek, Tanrı'yı bağlamak ve
Tanrı'yı iyice incelemek istiyor. Bu imkansız ama kafası, gelişen Kozmik Ağaç
olan Tanrı'yı parçalayıp bölmek istiyor.
Ama
kalbin Allah'ı yakalamak, Allah'ı bağlamak ve Allah'ı ölçmek istemiyor, çünkü
biliyor ki Allah sonsuzdur, Allah ölümsüzdür. Kalbiniz yalnızca Tanrı'yı sevmek
ve Tanrı'nın önündeki, yalnızca Tanrı'nın önündeki varlığınızdan vazgeçmek
istiyor. Kalbiniz Tanrı için haykırıyor ve Tanrı'da yaşamaya çalışıyor.
Kafasının
içinde zeka var. Bu akıl, dünyanın ayağının tozunu öpmesini istiyor.
Yeryüzündeki varlığının önemli ve değerli bir şey olduğunu kanıtlamak istiyor.
Kalbinizde,
içinizdeki ve dışınızdaki dünyayı aydınlatmaya çalışan bir ışık var. İç dünya
ile dış dünyayı birleştiren sevgi kalbinizdedir. Yüreğinizde, burada ve orada
Cennetteki varlığınıza ölümsüzlük getiren bir haz vardır.
Entelektüel
bir insan olarak tüm dünyayı bilgilendirmeye çalışır. Manevi bir kişi olarak,
içinizdeki ve çevrenizdeki dünyayı dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Zeki bir insan,
etrafındaki dünyanın zekanın neler yapabileceğini görmesini sağlamaya çalışır.
Manevi bir kişi, etrafındaki dünyaya yalnızca Tanrı'nın sunmak ve O'nun
aracılığıyla ifşa etmek istediğini sunmaya çalışır.
Dostum
akıl ve dostum maneviyat, her biri kendi rolünü oynuyor. Entelektüel arkadaş
beni büyüler, manevi arkadaş beni aydınlatır. Entelektüel arkadaş hep
eksiklerimi eleştirmekle meşgul. Manevi bir arkadaş beni günden güne affeder ve
hatalarımı kendisininmiş gibi kabul eder. Ruhani arkadaşım beni ben olduğum
için kabul ediyor. Yavaş yavaş, kademeli ve istikrarlı bir şekilde, manevi
arkadaşım beni sonunda Sevgili Yüce ile ayrılmaz bir şekilde bir olacağım
kendini aşma dünyasına götürüyor.
Aklımın
yakın bir arkadaşı var, muhakeme eden zihin. Bu muhakeme zihne ne yazık ki çoğu
zaman şüphe duyan ve şüphelenen zihin tarafından saldırıya uğrar. Yıkımın
zihni, şüphelenen zihne serbestçe erişebilir. Akıl yürüten zihinde kişi nadiren
herhangi bir mutluluk bulur. Kuşku duyan ve kuşkulanan bir zihinde hiçbir
mutluluk yoktur. Aksine, orada bir yıkım dansı, topyekun bir yıkım görüyoruz.
Maneviyatın
gerçek bir arkadaşı vardır - inanç. Bu inanç, kalbimizin en derin köşelerinde
yaşıyor. Bu inanç Tanrı'yı somutlaştırır, Tanrı'yı açığa çıkarır ve Tanrı'yı
tecelli eder. Tanrı'yı bilinçli bir şekilde somutlaştıran inanç, bizi ilk
hedefimize getirir. Allah'ın vahyinde iman bizi ikinci hedefimize götürür.
Allah'ın tecellisinde imanımız bizi üçüncü ve son durağımıza götürür.
Günlük
yaşamda, çeşitli olağan etkinliklerde ihtiyacımız olan şey bilgidir. Dış
hayatımızda ileriye doğru bir adım attığımız zaman zekaya ihtiyacımız olduğunu
görürüz. Bilgimiz yoksa hayatta kalamayız. Aklımız yoksa gerçeği en ince
ayrıntısına kadar göremeyiz. Bilgi de zeka da cehaletin ne olduğunu bilir ama
bilinçli olarak cehalet-gecesinden çıkmaya çalışmazlar.
İç
yaşamda, koynunda bir arkadaşımız var - sezgi. Sezgi ruhun hayatıdır, sezgi
Tanrı'ya olan yolculuğumuzu hızlandıran hızlı bir trendir. Ayrıca sezginin
alevi geçmişi yakar. Kutsal olmayan geçmiş yaşamımızı yakar. Şimdiki yaşamımızı
aydınlatır. İçimizdeki uzak geleceği ön plana çıkarıyor. Sezgilerimizin gücüyle
kendi içimizde yeni bir hayat yaratırız. Sezginin gücüyle, Sevgili Yüce'mizin
Somutlaşması haline geliriz.
En
yüksek Gerçeği arayan kişinin sözde bilgiye ihtiyacı yoktur. Tıpkı sözde akla
ihtiyacı olmadığı gibi. İhtiyacı olan şey içsel bir çağrı. İç çağrısının
gücüyle, sezgi dünyasına kolayca özgürce erişebilir. Ve sezgide kurtuluş,
kurtuluş ve mükemmellik açıkça tezahür eder.
Kitap
bilgisinden çıkardığımız bilgiler, gizli gerçeği keşfetmemize yardımcı olamaz.
Bilincin en derin alemine dalmamıza ve sürekli aşan bilince doğru tırmanmamıza
yardımcı olan içsel çağrıdır.
Hindistan'da,
Sri Ramakrishna ve en yüksek mertebeye sahip diğer ruhani Üstatlar dünyevi
bilgi ve akılla ilgilenmiyorlardı. Çocuklar gibi sadece Tanrı'ya seslendiler ve
sezgi onların yakın arkadaşı, sadık ve ebedi dostu oldu. Burada, Batı'da,
Mesih'in de sezgisi vardı. Sezgi gücüyle, Baba'sını fark etti ve Baba'nın
Işığını tüm dünyaya yaydı. Fiziksel artık en karanlık karanlıkta, uyuşukluk
içinde kalmak istemediğinde akıl her şeyden önemlidir. Zeka, bilincin evrimsel
merdiveninin ilk basamağıdır. Ancak sezgi adımı akıldan sonsuz derecede
yüksektir.
Asli
Gerçeğin arayıcısı, yolculuğuna bilgi ve akılla başlayabilir veya yolculuğuna
doğrudan sezgiyle başlayabilir. İç çağrısı, entelektüel dünyayı atlayarak onu
kolayca sezgisel düzleme aktarabilir.
Zeka
öğretmenim sonunda bana cevabı bilmediğini söylüyor. Maneviyat öğretmenim bana
her şeyi bildiğini söylüyor. Bana başka bir şey daha söylüyor: Kendisinde ve
onun aracılığıyla her şeyi bilen Allah'tır.
Benim
akıl arkadaşım bir akıl devidir. Bütün dünyayı ele geçirmek istiyor. Manevi
arkadaşım da bir dev, manevi bir dev. Dev manevi dostum, Tanrı'nın akıl almaz
yükünü, Tanrı'nın ezici yükünü hafifletmek istiyor. Allah'ın sonsuz lütfundan
kendisine ihsan ettiği idrak gücüne göre Allah'ın yükünü hafifletmek ister.
Bir
dev dünyayı korkutur ve dünyayı yutmak ister. Başka bir dev, dünyanın
dayanılmaz acılarına bir son vermek istiyor, dünyanın çehresini ve kaderini
kökten değiştirmek istiyor, böylece burada Cennetin Krallığı yaşayan bir gerçeklik
haline geliyor.
Sonunda
entelektüel dev, ruhsal bir deve dönüşecek. Dönüştüğümüzde, bu dünyamızın
cehalet rüyasına ihtiyacı olmadığını ve her zaman rüya cehaletinde
kalamayacağını, cehaletin zevklerine bilinçli olarak dalmasına gerek olmadığını
ve bunu sonsuza kadar yapamayacağını hissederiz. Fiziksel olanı dönüştürme
sürecinde, Ötesi'nin gerçekliği bizi çok mahrem olanları olarak kabul eder.
Hayati olanın dönüşüm sürecinde, saldırgan hayvani niteliklerimiz ruhun
ışığının dinamizmine dönüşür. Zihni dönüştürme sürecinde, sonlu, Sonsuzun
Işığında ve Zevkinde varoluş nedenini (makul anlam) kaybeder.
KALP
GÜCÜNE KARŞI AKIL GÜCÜ
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
Andover
Hall, Harvard İlahi Okulu
28
Mayıs 1975. 15:00
Aklın
gücü, güç-bilgi dünyasıdır. Güç-bilgi dünyasından dünyanın neye benzediğini
öğreniyoruz. Dünya yuvarlak bir portakal gibi görünüyor. Tek fark, dünya ne
yazık ki portakalın enfes tadını kaçırıyor. Bilgi dünyasından, dünyanın nasıl
olduğunu öğreniyoruz. Dünya ciddi şekilde hasta, acil tedaviye ihtiyacı var.
Kalbin
gücü, güç deneyiminin dünyasıdır. Güç deneyimi dünyasından, dünyanın gerçekte
ne olduğunu keşfediyoruz. Dünya, Tanrı'nın adanmış bir aracıdır. Güç deneyimi
dünyasından, dünyanın ne için çabaladığını keşfediyoruz. Dünya bilinçli
Tanrı-idraki, sürekli Tanrı-ifşası ve sürekli Tanrı-tezahürü için çabalar.
Aklın
gücü, muhakeme gücüdür. Bu güçle nesneyi, gerçeği algılarız ama nesneyi ya da
gerçeği kavrayamayız. Kalbin gücü, özdeşleşme gücüdür. Bu güçle sadece idrak
etmekle kalmaz, aynı zamanda oluruz. Ne anlıyoruz? Tanrı'nın mükemmelliğini
Tanrı'nın seçtiği Saat'te kavrarız. Ve biz ne oluyoruz? Tanrı'nın seçtiği
Saat'te de Tanrı'dan hoşnut oluruz.
Zihnin
gücü, ilhamın nüfuz edici gücüdür. İlham ancak gideceği kulübeye vardığında
tatmin olur. Kalbin gücü, özlemin güç farkındalığıdır. Özlem, ancak gideceği
saraya vardığında ve o olduğunda tatmin olur.
Zihnin
gücü, düşünceli ve ustaca akıl yürütmek ister. Ancak, büyük bir sürprizle,
hayat yolculuğunun sonunu hayal kırıklığı gecesinde görür. Akıl yürüten zihinde
doyum olmaz, kalıcı doyum olur. Akıl yürüten zihnin dünyasında yaşamak isteyen,
asla tatmin olmaz. Memnuniyet her zaman çok uzakta kalacaktır. Ancak kalbin
gücü sadakatle ve içtenlikle ortaya çıkar. İhtiyatlı olmaya hazır ve gayretli
olan, ruhen, inançla ve kayıtsız şartsız, kalbin içinde, Ölümsüz varlığın
ışığında Ebediyet yolunu yürür. Akıl gücü, gerçeğin varlığına ancak gerçeğin
yüzünü gördükten sonra inanır, bir saniye önce değil. Kalbin gücü kendiliğinden
gerçekliğin varlığına inanır. Herhangi bir kanıta ihtiyacı yok. Kalp
kendiliğindenliktir. Gerçek, kalbin kendiliğindenliğinin hem tohumu hem de
meyvesidir.
Aklın
gücü, kalbin gücünden korkar. Kalbin gücünden korkar, çünkü kalbin uçsuz
bucaksız tevhid denizine girdiği anda bireyselliğini ve kişiliğini
kaybedeceğini düşünür. Ne yazık ki, kalbin gücü de bazen aklın gücünden
korkuyor. Zihin ayrılığının yıkıcı ruhunun volkanında tamamen yok olacağını
hissediyor. Ancak kalbin bu yersiz korkusu sonsuza kadar sürmez. Sonunda ruh,
nezaket, tatlılık, nezaket, sempati, fedakarlık ve içsel Yüce Kılavuz ile ilahi
birlik duygusu gibi niteliklerin asla yok edilemeyeceğine kalbi ikna etme
fırsatı bulur. Hevesli kalp, ruhun bu yüce mesajını kabul edince akıldan
korkmayı bırakır. Aksine, zihni ruhtan aldığı ışığı almaya davet eder - talep
etmez, davet eder ve hoşça karşılar.
Zihnin
gücü, hedefine ulaşmadan çok önce tükenir. Zihin gücünü kötüye kullanırsa, o
zaman çok hızlı bir şekilde, aniden yeteneğini kaybeder. Doğru kullanıldığında
bile zihin gücü uzun sürmez. Zihnin gücü tükenmez bir gerçeklik içermez.
Ruhun
güç-birliğine, güç-birliğine dayanan kalbin gücü, Aşkın Görüşün ve Evrensel
Gerçekliğin hem ifadesi hem de ifşasıdır.
Zihnin
gücü kısa ömürlü bir güçtür, okült ve doğaüstü bir güçtür. Kalbin gücü,
Allah'ın sonsuz kereminde bize verdiği psişik güç, sonsuz güç, olağan ve doğal
güçtür. Merakın hakim olduğu bir yaşam, okült güç, doğaüstü güç tarafından
büyülenir. Ama kalbimizin en derin köşelerinde somutlaştırdığımız sıradan,
doğal psişik güç, içimizdeki hayvanı aydınlatır, içimizdeki insanı
özgürleştirir ve içimizdeki tanrısallığı tamamlar.
Aklın
gücü Tanrı'ya şöyle der: "Ya Rab, ben senin gibi büyüğüm, senin gibi
iyiyim, senin gibi mükemmelim." Rab gülümser ve cevap verir, "Evlat,
benim gibi naziksin, benim kadar harikasın, benim gibi mükemmelsin." Ama
zihin, "Ben de senin gibi harikayım" dediğinde, meydan okumanın
altında yatan egonun oyununu fark ederiz. Aklın egosu öne çıkar ve Aşkın
Kutsallık ve Tanrı'nın Gerçeği ile eşit bir zeminde olmak ister. Ve Tanrı,
"Oğlum, sen de benim kadar büyük, iyi ve mükemmelsin" dediğinde,
birliğin şarkısını, Gerçekliği cisimleştiren sessizliği duyarız. Tanrı'nın her
yerde mevcut olan Gerçekliğini somutlaştıran sessizlik, Tanrı, zihne Kendisi
kadar büyük, iyi ve mükemmel olduğu konusunda güvence verdiğinde, kozmik Sesi
aracılığıyla ortaya çıkarır. Ben de senin kadar harikayım dediğimde egom öne
çıkıyor. Ama sen de benim kadar büyüksün dediğimde, o zaman benim aydınlatıcı
ve tatmin edici birliğim ilahi ve yüce rolünü oynuyor.
Yüreğin
gücü Tanrı'ya der ki, "Tanrım, biliyorum ki sen sonsuzsun, sen bakisin,
sen ölümsüzsün. Ne kadar aciz ve işe yaramaz olduğumu biliyorum. karşılaştırmam
Ama Tanrım, lütfen bana tek bir hediye ver: Seni sonsuza kadar en içten, çok
yakınım olarak görmek istiyorum. Yüreğin gücüne Rab hemen cevap verir:
“Evladım, sen aciz değilsin, işe yaramaz değilsin. Sen benim olduğum şeysin,
sahip olduğum şeysin. Ben, Sonsuzluğun Aşkın Gerçekliğiyim ve sahip olduğum
şey, Sonsuzluğun ölümsüz ve kalıcı tezahürü. Sen ve ben, çocuğum, sadece eşit
değil, aynı zamanda Biriz, ayrılmaz bir şekilde Biriz. Beni, Yüksekliğimi ve
Derinliğimi gördüğünüzde, sonsuza dek kim olduğunuzu, yaratılıştan beri, hatta
yaratılış tezahür etmeden önce kim olduğunuzu anlayacaksınız. Ve seni
gördüğümde, sende ve senin vasıtanla Kendimi tecelli ediyorum, Sende ve Senin
vasıtanla Genişlememi, Mükemmelliğimi, Memnuniyetimi hissediyor ve görüyorum.
Benim Yüksekliğime ulaşmak için bana ihtiyacın var, Benim Derinliğimi tezahür ettirmene
ihtiyacım var. Biz biriz, aynı madalyonun önü ve arkası gibiyiz. Ben seni, sen
beni tamamla. Sizin aracılığınızla tezahürümün şarkısını söylüyorum. Benim
aracılığımla farkındalığınızın şarkısını söylüyorsunuz.”
DÜNYANIN
SORUNLARI NASIL ÇÖZÜLÜR
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
Andover
Hall, Harvard İlahi Okulu
28
Mayıs 1975. 20:00
Sorun
nedir? Problem, hevesli olmayan bir insanın hayatındaki cesaret kırıcı ve
cesaret kırıcı bir olaydır. Bir sorun, hevesli arayıcının, Aşkın Gerçeği arayıcının,
sürekli aşkın Bilincin arayıcısının, yeryüzünde Tanrı'nın her zaman tatmin
edici Rüyasını arayan kişinin kalbindeki istenmeyen, gerekçesiz ve yine de
anlamlı bir deneyimdir.
Her
sorun kör bir güçtür. Cehaletin ve cehaletin gücü. cehalet nedir? Cehalet,
içimizdeki gerçek olmayanı gerçekleştirmek isteyen bir şeydir. Bizimle ilgili
gerçek olmayan ne var? İçimizdeki gerçek olmayan, Tanrı'nın Gerçekliğinden,
Tanrı'nın Kutsallığından, Tanrı'nın Sonsuzluğundan, Tanrı'nın Sonsuzluğundan ve
Tanrı'nın Ölümsüzlüğünden ayrılmanın bilinçli ya da bilinçsiz kabulüdür. Her
insan özel bir dünyadır. Her insanın kendi dünyası vardır. İçeriye baktığında
dünyadır; dışarı baktığında dünyaya sahiptir. Onun içindeki dünyası aydınlatıcı
bir dünyadır, tatmin edici bir dünyadır, Tanrı'yı seven bir dünyadır, Tanrı'yı
tezahür ettiren bir dünyadır. Dış dünyası, asi, durdurulamaz, cesaret kırıcı ve
cesaret kırıcı bir dünyadır. Bu dünya ona sürekli olarak umutsuz ve yararsız
olduğunu hissettirir. Bu dünya ona sürekli olarak Tanrı'nın seçilmiş enstrümanı
olmadığını, Tanrı'yı gerçekleştirmesi ve Tanrı'yı \u200b\u200btecelli etmesinin
amaçlanmadığını, Kader Tanrı'ya doğru yelken açan Altın Kayıkta olmaması
gerektiğini hissettirir.
Her
insan dünyanın sorunlarıyla yüzleşmek zorundadır. Ayrıca her insan başlı başına
bir dünya sorunudur. Gözünü açtığında dünyanın bütün sorunları karşısındadır.
Onlarla uğraşmak zorundadır. Gözlerini kapattığında, kelimenin tam anlamıyla,
kendi başına gerçek bir dünya sorunu haline gelir. Gözlerini açtığında,
dünyanın cehaleti onu ele geçirmeye ve onu bir yıkım dünyasının kurbanı yapmaya
çalışır. Gözlerini kapattığında Kozmik Oyuna katılmak istemez. Tanrı'nın Kozmik
Dramından uzak durmak istiyor. Kendi aydınlanmamış, kasvetli, saf olmayan
kişiliğini ve kişiliğini sürdürmek istiyor. Sorunların sorunu haline gelir.
Dünyanın
sorunları nasıl çözülür? Bazı insanlar dünyanın sorunlarının asla
çözülemeyeceğine inanıyor; bu nedenle, bilinçli ve sürekli olarak onları
görmezden gelen veya onlardan kaçınan kişi akıllıdır. Dünyanın sorunlarını
değerlendirerek ya da bu sorunları suçlayarak, dünya sorunlarının kendiliğinden
çözüleceği zamanı yaklaştırabileceğini düşünenler de var. Ayrıca, dünyanın
sorunlarının asla üstesinden gelinemeyeceğine, asla çözülemeyeceğine inanan, bu
yüzden sadece sahip oldukları azıcık şeyden zevk almaları gerektiğini düşünen
insanlar var. Eğer haz ellerindeyse, bu geçici hazzı kabul etmeye ve
kucaklamaya hazırdırlar. Dünyanın sorunları çözülemeyeceğine göre, geçici,
geçici zevklerin onlara ihtiyacı olduğunu söylüyorlar.
Ancak
insandaki arayış, dünyanın sorunları çözülmeden asla tatmin olmayacaktır.
İçimizdeki gerçek arayış, dünyadaki sayısız sorunu çözmenin bir yolu olduğunu
bilir ve bu yol, dünyanın var olan sorunlarını kabul etmek ve sonra onlara
mükemmellik getirmeye çalışmaktır. Dünyanın sorunlarını nasıl kabul edebiliriz?
Bunları kendi sorunlarımız, kişisel sorunlarımız olarak kabul etmeliyiz. Ve
onlara mükemmelliği nasıl getirebilirim? Kendimizi mükemmelleştirerek ve en
içimizde olduğunu düşündüğümüz şeyi mükemmelleştirerek dünyanın sorunlarına
mükemmellik getiriyoruz.
Dünyanın
sorunları ancak dünya arenasına çıkmadan önce ruhumuzun Allah'a verdiği sözü
bilinçli olarak kendimize hatırlattığımızda çözülebilir. Tanrı'nın bu
yaratılışını deneyim alanımız, deneyim alanımız, Tanrı'nın ifşası ve Tanrı'nın
tezahürü alanımız olarak kabul etmeliyiz. Her bir ruh, dünyevi kabuğu giymeden
önce Tanrı'ya ciddi bir söz verir: Tanrı'yı Kendisinin istediği gibi görmek,
Tanrı'yı Kendisinin istediği gibi yerine getirmek. Ama dünyanın cehaleti,
nefsin nurunu ve nefsin vaadini gizler, Allah'ın güvencesini bile gizler. Ruhun
bu deneyimi, ruhun hayatındaki talihsiz bir bölümdür, ancak ebedi değildir.
Tanrı'nın Yukarıdan gelen sonsuz Merhameti ve insanın içsel ihtiyacı buluşur ve
ruh, ışığını karanlıklar dünyasına sunarak ve Mutlak Yüce'ye verdiği sözü
yerine getirerek yeniden öne çıkar.
Dünyanın
sorunları nasıl çözülür? Dünyanın sorunlarını kalbimizin duası ve hayatımızın
meditasyonu ile çözebiliriz. Dua, Tanrı'nın her şeyi aydınlatan Merhametine
Yukarıdan bilinçli çağrımızdır. Meditasyon, Tanrı'nın dünyadaki aydınlanmasının
bilinçli tezahürüdür. Yüce'ye, Aşkın Yüksekliğe ulaşmak için dua ediyoruz.
Aşkın Yüksekliği aşağı indirmek ve onu burada dünyada tezahür ettirmek için
meditasyon yapıyoruz. Dua ettiğimizde, Varoluş, Bilinç ve Mutluluk alemine
gireriz. Kozmik Oyunun ilahi bayrak yarışında varoluş birinci, Bilinç ikinci ve
Mutluluk üçüncü koşucudur. İlk koşucu Sonsuzluğun Yüksekliğine ulaşır. İkinci
koşucu Sonsuzluğun Genişliğine ulaşır. Üçüncü koşucu Ölümsüzlük Yaşamına
ulaşır.
Algılama
gücümüze göre sonsuz ölçüde Barış, Işık ve Mutluluk çağırarak dünyanın
sorunlarını çözeriz. İçimizdeki arayanı besleyen Tanrı'nın eli Barış'tır.
İçimizdeki kula rehberlik eden ve onu yönlendiren Tanrı'nın Gözü Işık'tır.
İçimizdeki ilahi âşığı ölümsüzleştiren Tanrı'nın Yüreği Bliss'tir. Özdenetim
evrensel barışı getirir. Evrensel barış, dünyanın sorunlarını fetheder. Kendini
kontrol etmede Tanrı'ya güven vardır. Tanrı-kesinliği, insanın orijinal
tatminidir. İnsanın orijinal tatmininde, Tanrı-insan yeryüzünde mükemmelliğe
ulaşır ve insan-Tanrı Cennette aydınlanmaya ulaşır.
Bastıran
bir güç dünyanın sorunlarını çözemez. Seven güç dünyanın sorunlarını çözebilir.
Dünya topluluğunun bir üyesinin yokluğunda yetersizlik, yetersizlik hisseden
bir güç, dünyanın sorunlarını çözebilir. “Kalbin huzurunda birleşerek ayakta
duracağız; zihin dünyasında bölünürsek yok oluruz” dünyanın sorunlarını
rahatlıkla çözebilir.
Dünyanın
sorunlarını çözmenin en hızlı yolu sessiz bir yaşamdır. Ama bu sessizlik
yaşamı, duyuların sessizliği değildir. Bu sessizlik yaşamı, sürekli öne çıkmaya
çalışan yüce Gerçeğin vizyonudur. Yalnızca sessizliğin yaşamında sesin yaşamı
tatminini bulabilir. Tanrı'nın Yaşam Sesi, O'nun Her Şeye Gücü Yeten Yaşamıdır.
İnsan bu her şeye gücü yeten gücü bilinçli olarak geliştirebilir. Ve bu gücü
geliştirdikten sonra, sonsuza dek bu güç olduğunu görür.
Nedir
bu yüce güç? Bu, Bir'i çokla ve çok'u Bir'le birleştiren güçtür. Kendini
vermekte doyuma ulaşan güç budur. Kendini verme, bir fedakarlık duygusuyla
değil, tek gerçek gerçeklik olarak bir bütünlük duygusuyla gerçekleştirilir.
Sonsuzluğun sonsuzluğu herkesin malıdır. Kesinlikle her insan belirli bir rolü
oynadığı için, yalnızca bir çeşitlilik duygusunun içimizdeki gerçeği yerine
getirebileceğini anlıyor. Ve dua edip meditasyon yaptığında, can attığı zaman,
çeşitliliğin yaşadığını, çeşitliliğin var olduğunu, çünkü kaynağı birlik
olduğunu anlar. Bu birlik ruhta, çeşitlilik ise bedendedir. Yükselirken birlik
şarkısını söylüyoruz. Alçalırken çeşitliliğin dansını yapıyoruz.
Sorunlarla
dolu hayat, talip olmayan, arzu dünyasında yaşayanlar içindir. Işık denizinde
yüzmek isteyenler için sorun yok, sorun olamaz. Sorun gecedir, bizi bağlayan
gece, bizi kör eden gece. Ama bir arayıcı, her zaman ışığın parlaklığında
kalmak isteyen kişidir. Bu nur cehalet gecesini teşhir etmez, cehalet gecesini
aydınlatır ve dönüştürür.
Arayıcı
ruhta kalıp ruhun içinde yıkandığında, problem olmadığını, problem
olamayacağını hisseder . Arayan kişi beden bilincindeyken, çeşitli günlük
faaliyetlerinde sayısız formda bol miktarda problem görür. Ancak sonsuz Işık,
Hakikat ve Mutluluk arayışı içinde olduğu için bu sorunların sonsuza kadar var
olmayacağını bilir. Aksine, her sorunun bir engel, bir meydan okuma olduğunu ve
her meydan okumada yeni bir umut, yeni bir Tanrı-Vizyonu dünyası, yeni bir
Tanrı-Gerçekliği dünyası olduğunu anlar.
Arzu
etmeyen, sorunu bir lanet olarak görür, talip olan ise kılık değiştirmiş bir
lütuf olarak kabul eder. En yüksek Gerçeğin arayıcısı, problemler dünyasını
dönüştürülebilir, aydınlatılabilir ve mükemmelleştirilebilir bir şey olarak
kabul eder. Her sorunu ek bir nimete dönüştürür. Onun için sorun bir deneyimdir
ve bu deneyimi ilahi bir şekilde asıl şeyi gerçekleştirmek için kullanır. Her
meydan okumayı, sürekli aşan Beyond'un Altın Sahiline ulaşmak için bir araç
olarak kullanabileceği bir lütuf olarak kabul eder. Arayıcı olduğu için
şefkatin ta kendisidir. Cehalet kılıfını reddetmeyi değil, onu düzeltmeyi, dönüştürmeyi,
uygun hale getirmeyi doğru buluyor. Cahiliye gecesini varlığının ayrılmaz bir
parçası olarak kabul eder. Cahiliye gecesini daha küçük bir ışık olarak kabul
eder ve bu daha küçük ışık bilinçli olarak daha büyük bir ışığa dönüşür.
Cehalet-gece küçük kardeştir ve hikmet-nur ağabeydir. Ağabey, ölümsüz
aydınlanma ve ölümsüz mükemmellik için küçük erkek kardeşi ata-güneşe getirir.
MANEVİLİK,
GERÇEKTEN KAÇINMAK MIDIR?
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
Andover
Hall, Harvard İlahi Okulu
9
Haziran 1975. 15:00
Cevap
her zaman olumsuz olmalıdır. Maneviyat, elbette, gerçeklikten bir kaçış
değildir. Maneviyat nedir? Maneviyat, gerçekliğin meyvesidir. gerçeklik nedir?
Gerçeklik, maneviyatın tohumudur. Tohum ve meyve birdir ve ayrılmazdır. Bugün
tohum olan yarın meyve olur. Öbür gün yine tohum olur, ertesi gün yine meyve
olur. Zamanın bağrında tohum ve meyve birbirini takip ederek, birliğin sürekli
tezahürü oyununda rollerini oynarlar.
Maneviyat
gerçeklikten bir kaçış mıdır? Tabii ki değil! Kim kaçıyor? Yanlış bir şey
yaptığını hisseden biri. İç dünyasının veya dış dünyanın kendisini
cezalandırmak için bir nedeni olduğunu hisseden kişi. Hırsız bir şey çaldığı
için kaçmak ister ama arayıcı her zaman doğru olanı yapmaya çalışır. Sonunda
aziz olmaya niyetlenen bir arayıcı, kimseden bir şey çalmaz. Barışı, Işığı ve
Mutluluğu sonsuz ölçüde indirmek için dua eder.
Kendi
realitesinin sınırlı, önemsiz olduğunu hisseden insan, realiteden saklanmaya
çalışır. Ama gerçek Gerçek her yeri kaplar, kimse bu Gerçekten saklanamaz.
İçimizdeki gerçek olmayan, içimizdeki gerçekten uzaklaşmak ister. İçimizdeki
gerçek olmayan, eksikliklerini, kusurlarını, sınırlarını görür, bu yüzden engin
varoluştan - Gerçeklikten saklanmaya çalışır. Ama içimizdeki gerçek dışı ne yazık
ki gerçek Gerçeğin her yeri kapladığını ve her yerde var olduğunu bilmiyor.
İçimizdeki
hayvan, içimizdeki insanı yutmak ister. İnsanı özümseyerek doyuma
ulaşabileceğini hisseder. İnsan ilahi Işığın varlığından şüphe duyar, bu yüzden
içindeki ve dışındaki ilahiliğe meydan okumaya çalışır. İlahi olana meydan
okuyarak ve şüphe duyarak, şüphe ederek ve ilahi olanı görmezden gelerek tatmin
elde edebileceğine inanır. Bu fikir saçma. Hayvanın içimizdeki insanı tamamen
yok edememesi gibi, insan da içimizdeki ilahi Işığın parıldayan parlaklığından
sonsuza kadar şüphe edemez, sonsuza kadar karartamaz. İçimizdeki insan asla
hayvan tarafından yok edilemez, çünkü o daha yüksek bir şey için haykırır -
daha yüksek bir Işık, içsel bir Huzur için. Doğal olarak, bir gün içimizdeki
insan kesinlikle daha yüksek bir Işıkla, içsel Huzurla dolacaktır. Ve insan,
tam da ilahi sonsuz, ebedi ve ölümsüz olduğu için, içimizdeki kutsallığın
saflığından sonsuza dek şüphe duyamaz veya onu yok edemez. Tıpkı hayvanın
insana teslim olacağı gibi, insan da er ya da geç ilahi olana boyun eğecektir.
Gerçek
maneviyat dünyayı olduğu gibi kabul etmelidir. Eğer maneviyat dünyanın
gelişmesini bekleyecekse veya maneviyat ışığını sunmak için daha iyi bir dünya
istiyorsa, o zaman maneviyat sonsuza kadar beklemek zorunda kalacaktır. Ama
maneviyat bilgeliktir. O beklemiyor. Dünyanın geliştiğini ve ilerlediğini
biliyor. Her insan ilerler. Bazıları yavaş ilerler, diğerleri hızlı ve yine de
diğerleri çok, çok hızlı. Güçlü bir iç çağrıya sahip olanlar, doğal olarak en
hızlı koşacaklardır. Dünyayı kabul etmemiz ve bu dünyanın çehresini
değiştirmemiz gerekiyor: Arzu dünyasını özlem dünyasına dönüştürmek ve istek
dünyasını aydınlanma ve mükemmellik dünyasına dönüştürmek. Kabul şarkısını
sürekli söylemeliyiz. Kabullenme şarkısını bedenimizin içinde, yaşamsalın
içinde, zihnin içinde, kalbin içinde söylemeliyiz. Her şeyin Yaratıcısı olan
Allah'ın bize verdiği her şey, O'nun istediği şekilde O'na hizmet etmek için
uygun şekilde kullanılmalıdır.
Vazgeçiş
şarkısı dediğimiz başka bir şarkı söylersek son derece dikkatli olmamız
gerekir. Feragat, manevi terminolojimizde çok zor ve çok önemli bir kelimedir.
Son dört bin yıl boyunca Hindistan'ı arayanlar ve bazı Hintli ruhani Üstatlar
feragat şarkısını söylediler. Reddetmeye başlarsak, sonunda içimizde doyum
bulmak için vazgeçmemiz gereken hiçbir şey kalmadığını çok geçmeden anlarız.
Bugün bedenimizin kusurlu ve cahil olduğunu hissediyoruz, o halde bedenden
vazgeçelim. Yarın nefsimizin saldırgan ve tanrısal olmadığını göreceğiz ve
nefsimizden vazgeçmeye çalışacağız. Yarından sonraki gün zihnimizin
aydınlanmadığını, saf olmadığını, kasvetli olduğunu anlayacağız ve zihnimizi
terk edeceğiz. Ve ertesi gün kalbimizin çok zayıf olduğunu, ayartmaya karşı
koyamayacağını anlayacağız, bu yüzden kalpten vazgeçeceğiz. Böylece, kendimize
ait olduğunu düşündüğümüz her şeyden vazgeçeceğiz. Ama sahip olduğumuz veya
içsel olarak olduğumuz her şeyi reddedersek, memnuniyetin yüzünü nasıl
göreceğiz? Bu mümkün değil. Bu yüzden diğer yoldan, kabullenme yolundan
gitmemiz gerekiyor.
İçimizdeki
en yüksek Kutsallığın kıvılcımı olan bir ruha sahip olduğumuzu bilmeliyiz. Bu
ruh sonsuz ölçüde Işığa sahiptir ve bu ruh kalbimizin en ücra köşelerinde
yaşar. Aspirasyonla ruhun Işığını kalbimizde hissedebiliriz ve kalpten ruhun
Işığını zihne indirebiliriz, zihinden onu hayati olana ve hayati olandan
fiziksel olana getirebiliriz.
Arayıcı,
Tanrı'yı memnun etmek isteyen, kendi içindeki otantik olanı memnun etmek
isteyen, ilk şeyi ilk önce yapmak isteyen kişidir. Birincisi, Tanrı'yı sevmek
ve Tanrı'yı \u200b\u200bmemnun etmektir. İçimizdeki gerçek Tanrı'dır, başkası
değil. Şu anda sahip olduklarımızı ve neden dünyada olduğumuzu kabul ederek,
sonunda kendi içimizdeki kutsallığı ve içimizdeki gerçeği gerçekleştireceğiz.
Şimdi
iki hayatımız var: arzu-yaşam ve istek-yaşam. Arzu-yaşam, arınmış olsun ya da
olmasın, duyuların gerçekleşmesinin her şey olduğunu hisseder. Arzu-yaşam için,
haz-yaşamı her şeydir. Ama tutkulu bir hayat için, zevk dolu bir hayat her şey
demek değildir. Aksine, kesinlikle hiçbir şeydir. Mutlu bir hayat her şeydir.
Zevk dolu bir yaşam, bizi içimizdeki gerçek Gerçeği gizlice reddetmeye zorlayan
şeydir. Gerçek Gerçeklik, her yeri kaplayan, bölünmez bir birliktir. Neşe dolu
bir yaşam, bize tüm dünyayla nasıl bölünmez bir birlik kuracağımızı açıkça
öğretir. Zevk yaşamında, bölünme sürekli olarak tehditkar bir şekilde belirir.
Zevk, dünyaya bağlı sınırlı bir varoluşta var olur. Ve neşe, sınırsız Göksel
özgür varoluşta yatar.
Bir
arayıcı dua etmeye ve meditasyon yapmaya başladığında, bilinçli ya da bilinçsiz
olarak özlem-yaşam ihtiyacını hisseder. Arayıcı uzun süre dua eder ve
bilinçsizce meditasyon yapar, bu nedenle sürekli yürümez, bazen durur. Ama
farkına vardığında günün yirmi dört saati yolda yürümeye ya da koşmaya devam
eder. Ve kendi içinde başka bir hayat görür, altmış, yetmiş, seksen yıllık bir
insan hayatı değil, hem insan hayatını hem de insan ölümünü aşan bir hayat.
Arayıcı, Sonsuzluk yolunda bilinçli olarak yürümeye başladığında, yavaş,
tutarlı ve hatasız bir şekilde Kaderindeki Hedefine ulaşır.
Arayıcı,
Hedefe ulaştığında, büyük bir şaşkınlıkla, Hedefin yeni bir başlangıç
noktasından başka bir şey olmadığını keşfeder. Neden? İç açlığı arttı. Gördüğü
ve dönüştüğü hayat ona yetmiyor. Daha fazla ışığa, bol miktarda ışığa, sonsuz
Işığa ihtiyacı var. Bir çocuk anaokulundayken hedefi ilkokuldur. İlkokuldayken
hedefi üniversitedir. Ve üniversitedeyken, üniversite onun hedefi olur.
Üniversite eğitimini tamamlamış olmasına rağmen, bir lisans veya ileri derece almış
olmasına rağmen, bilgisinin sonu olmadığını anladığı için hala tatmin
olmamıştır. Dünyayı daha eksiksiz açmak istiyor: daha fazla gerçek, daha fazla
bilgi. Bildiklerinin sonu olmadığını bilir. Dış yaşamda, insan bilgisinin
yaşamında olan budur. Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük ile ilgilenen, sonsuz
derecede güçlü olan ilahi hikmetin hayatında, herkesin sürekli olarak öğrenmesi
gerekir. Büyük filozof Sokrates gibi bizler de ebedi müritler olmalıyız.
Manevi
yaşam, sevgi ve tatmin dolu bir yaşamdır. Manevi yaşam yoluyla elde ettiğimiz
aşk, büyüyen, parıldayan ve akan aşktır. Kendi kendini boğan, boğan, bir şeye
veya birine sahip olmaya çalışan insan sevgisinin aksine, ilahi aşk içimizde
sürekli büyür ve parlar. İlahi aşk, armağanı koku olan bir çiçektir. Arayan
kişi kokuyu içine çektiğinde, içsel varlığının arındığını ve dış yaşamının
arındığını hisseder.
Memnuniyet
iki şekilde elde edilebilir: yıkım yoluyla ve mükemmellik yoluyla. İçimizdeki
hayvan ve insan, yıkımdan doyum almaya çalışır. İçimizdeki insan, gerçeklik
dünyasını yutmaya çalışıyor. İnsan, dünyayı yok etmek için bombalar icat eder
ve sonra hem insan hem de hayvan tatmin olacaklarını hisseder. Ama içimizdeki
ilahi, doyuma, gerçek doyuma asla gerçekliği yok ederek ulaşılamayacağını
bilir. Aslında, gerçek Gerçek asla yok edilemez. O sadece her yerde mevcut
değil, aynı zamanda her şeye kadirdir. Güç kullanmak yerine ilahiyat, burada,
dünyada bulduğu sınırlı gerçekliği mükemmelleştirmekten tatmin olur. İlahi
tatmine, sonsuz tatmine ancak bu şekilde ulaşılabilir.
Dünya
Tanrı'nın Rüyasıdır. Tanrı'nın Rüyası ve Tanrı'nın Gerçeği birbirinden
ayrılamaz. Tanrı, Rüya görmeden sadece Kendi Gerçekliğinde var olamaz. Aynı
zamanda tek bir Hayal ile yaşayamaz . Rüyası ve Hakikati, Ruhu ve Bedeni
gibidir. Bedenin Gerçek, Ruhun ise Rüya olduğunu söyleyebiliriz. Kozmik Rüya
sürekli koşuyor, uçuyor, bilinmeyene dalıyor. Sonsuzluk, Sonsuzluk ve
Ölümsüzlük ile arkadaş oldu. Kozmik Gerçeklik durağandır: Kozmik Vizyona
sahiptir. Dans etmek için sabit bir şeyin üzerinde durması gereken bir dansçı
gibidir. Tanrı, Kozmik Vizyonunun veya Rüyasının tezahürü olan Kozmik Oyununa
devam etmek için Gerçekliğe ihtiyaç duyar.
Maneviyat
ve Gerçeklik birbirinden ayrılamaz. Maneviyat içimizdeki gökyüzü ve Gerçeklik
içimizdeki denizdir. Gökyüzü bilincinde kendinden geçme mesajını alırız.
Kendinden geçme özgürlüğe girdiğinde, özgürlüğün Aşkın Yüce'nin Yüzü haline
geldiğini görürüz. Özgürlük coşkuya girdiğinde, coşkunun Aşkın Yüce'nin
Gülümsemesi haline geldiğini hissederiz. Her arayanın içinde bir özgürlük
hayatı ve bir zevk hayatı vardır. Dua, konsantrasyon ve meditasyon pratiği
yaparken, kendisinin de sonsuza dek aradığı şey olduğunu keşfettiği gün çok
geçmeden gelir. Rüya teknesi onu Hakikat Kıyısına taşırken, Hakikat Sahilinin
kendi unutulmuş Hakikatinden başka bir şey olmadığını görür.
DÜNYADA
YOLCULUK VE GÖKYÜZÜNDE YOLCULUK
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
Andover
Hall, Harvard İlahi Okulu
9
Haziran 1975. 20:00
Dünyaya
bağlı yolculuk Cennette başlar ve dünyada biter. Gökten bağımsız yolculuk
dünyada başlar ve Cennette biter. Yeryüzüne bağlı yolculukta ruhun vaadi
Tanrı'ya iner. Semavi-özgür yolculukta bedenin Allah'a olan özlemi yükselir.
Yeryüzüne
yolculuk, Tanrı'nın sürekli tecellisi içindir ve gökyüzünden bağımsız yolculuk,
Tanrı'nın bilinçli farkındalığı içindir. Dünyaya bağlı seyahatin hızı yavaştır.
Sky-Free Travel'ın hızı da aynı derecede yavaştır. Dünyaya bağlı yolculuğun
hızı yavaştır çünkü ruhun ışık vaadi, dünyanın bilinçsiz ve cahil bilincine
girmekten korkar. Cennetsiz yolculuğun hızı yavaştır çünkü yeryüzünün
özlem-alevi Cennetin Güzelliğinden ve Bereketinden korkar. Ancak yarışta
yavaşlık ve katılık kazanır. Ruhun Tanrı'ya vaadi yeryüzünün bilincine
dokunduğunda, Toprak Ana ruhun ışık vaadini bir çelenkle taçlandırır.
Yeryüzünün özlem alevi Cennete ulaştığında, Cennet Baba yeryüzünün özlem
alevini kutsar.
Dünya
nasıl çağrılacağını bilir. Cennet nasıl gülümseyeceğini bilir. Hepimizin
bildiği bu. Hepimizin hissettiği bu. Ama dünya bilinci neredeyse Cennete
ulaştığı zaman, dünya bilinci gülümser ve Cennet Bilinci neredeyse yeryüzünün
gerçekliğine değdiği zaman, Cennet Bilinci seslenir. Yeryüzünün şuuru
gülümsüyor, çünkü neredeyse Hedefe ulaştığını görüyor. Cennetin Bilinci,
bilinçdışının denizinden korktuğu için haykırıyor. Burada roller tersine döndü.
Ruh bedeni, nefsi, aklı ve kalbi ele geçirir. Ruh, bir gün bedeni, yaşamı,
zihni ve kalbi bilinçli özgürlüğe kavuşturabileceği umuduyla bilinçli ve
kasıtlı olarak esarete girer.
Dünyanın
bilincini dönüştürmek için özgürleşme gereklidir. Ruh, dünya bilincinin ancak
dünya bilincinin ruh tarafından kabul edilmesiyle özgürleşebileceğini anlar.
Ruh her zaman Tanrı'nın Gerçeklik-Sessizliğin en yüksek seviyesinde kalırsa,
yeryüzünün bilincini özgürleştiremez ve bu nedenle ruh alçalır. Dünya Bilinci,
Cennet Bilincini kabul etmezse, Cennet Bilincinin sadece bir rüya dünyası veya
hayali bir dünya olarak kalacağını hisseder. Gerçekliği yerine getiren dünyanın
yüzünü görmeyecek. Tanrı'nın tezahürü için Cennet'in Dünya'ya ihtiyacı vardır.
Cennet ancak bu şekilde Tanrı'yı tatmin edebilir. Tanrı'nın farkındalığı için
yeryüzü için cennete ihtiyaç vardır. Ancak bu şekilde yeryüzü Tanrı'yı
\u200b\u200bmemnun edebilir.
Allah'ın
iki özel ismi vardır. Biri cennette, diğeri dünyada. Cennette, Tanrı'nın özel
adı Vision'dur. Yeryüzünde Tanrı'nın özel adı Merhamet'tir. Vizyon-İsmiyle O,
Ebediyetinin tamamını görür. Şefkat-İsmiyle O, Bütün Sonsuzluğu olur. O,
Sonsuzluğun Aşkınlığıdır. Sonsuzluğun bir uzantısı olur. Sonsuzluk O'nun
Gerçeğidir-Suskunluğudur. Sonsuzluk O'nun Gerçeği-Sesidir.
Sonsuzluk
vizyonunu somutlaştırır. Sonsuzluğun gerçekliğini ortaya koyuyor. Tanrı'nın
Sonsuzluk-Sessizliği, Tanrı'ya, yeryüzünün geçici yaşamını Cennetin ölümsüz
Yaşamı ile birleştireceğine dair ciddi bir söz verir. Tanrı'nın Sonsuzluğu'nun
sesi, Tanrı'ya sonunda Sonsuzluk şarkısını söyleyeceğine dair ciddi bir söz
verir. Sonlu, Sonsuzluğun hazinesini el üstünde tutabilecektir. Sonlu,
Sonsuzluğun Gerçekliğine dönüştürülecek. Birey, evrenseli barındırabilecektir.
Evrensel, bireyde Kutsallığı ve Ölümsüzlüğü tezahür ettirebilecektir.
Dünya
ve Cennet iki harika şarkıcıdır. Harika şarkıcılar ama iyi şarkıcı değiller.
Cennet şarkı söylediğinde, dünya gelir ve kutsanmış varlığını sunar, ancak
Cennet kasıtlı olarak dünyanın varlığını görmezden gelir. Dünya şarkı
söylediğinde, Cennet dinlemeye gelir ama yeryüzü Cennetin varlığını fark
etmemiş gibi yapar. Cennet görmezden gelir, dünya cahil kalır. Böylece yer ve
gök birbirini ihmal eder. Bu nedenle gökle yer arasında çok acıklı bir
anlaşmazlık hüküm sürmektedir.
Ama
öyle bir zaman gelir ki, yeryüzü derinlere dalar ve Cennet de derinlere dalar.
Orada yer ve gök, Yüce Pilot'un dayanılmaz acılarını görür ve hisseder.
Nedenini öğrenmek istiyorlar. Ebedi Pilot onlara suçlu olduklarını söyler. O'nu
tatmin etmezler. Birbirlerinde O'nun Kutsallığını, Ölümsüzlüğünü görmezler. Ve
Cennet ve dünya, Ebedi Pilot'a onlar için bir şarkı söylemesi için yalvarır.
Şarkının sonunda, hem Cennet hem de dünya sadık başlarını ve teslim olmuş kalplerini
Yüce Lord'un Ayaklarına koydu. Yüce Rab onlara şöyle der: "Oğlum ve kızım,
burası sizin için doğru yer değil, sizin yeriniz Gururumun Yüreği, Kutsanmış
Minnettarlığımın Yüreğidir." Ve Kalbine hem yeri hem de göğü yerleştirir.
Sonra onlardan Kendisiyle bir şarkı söylemelerini ister. Ve hepsi birlikte
şarkı söylüyor. Şarkının sonunda, Cennet ve yeryüzü O'nu bir şükran çelengiyle
taçlandırır ve Tanrı'nın Ebediliği İnancı, Tanrı'nın Ölümsüzlüğünün Hayatı
Cennete bir tatmin çelengi ve dünyaya bir mükemmellik çelengi getirir. Dünyanın
ihtiyacı olan şey mükemmelliktir. Cennetin ihtiyacı olan şey tatmindir.
Dünyanın mükemmelliği Cennetin ruhunda ve Cennetin memnuniyeti Dünyanın
kalbindedir.
Arayıcı
yeryüzü yolculuğundayken, bugünün bağımlılığının, cehaletinin ve kusurluluğunun
yarının özgürlüğüne, bilgeliğine ve mükemmelliğine dönüşeceğini anlar. Bir
arayıcı Cennetsiz bir yolculuktayken, Tanrı'nın yeryüzündeki vahyinden emin
olmayan günümüzün Cennetsiz yolculuğunun her zaman belirsiz olması
gerekmediğini fark eder. Hayır, Tanrı'yı idrak etme ve Tanrı'nın tezahürü
yeryüzünde kolaylıkla gerçekleşebilir. Tanrı'nın hoşnutluğu ve Tanrı'nın
mükemmelliği cennette kolayca gerçekleşebilir. Gökyüzüsüz yolculukta yükselen
içimizdeki arayışçı, insanlığın gururu olur. Dünyaya bağlı bir yolculuğa çıkan
aynı arayıcı, tanrısallığın gururu olur. Dünyanın Bilinci, Cennet Bilincine
yükselir, çünkü Cennet Bilinci, dünyanın güzelliğini ve yeryüzünün görevini
içerir. Cennetin bilinci yeryüzünün bilincine iner, çünkü yeryüzünün bilincinde
Tanrı'nın ifşası ve Tanrı'nın tezahürü bulunur.
Toprak
her zaman güzeldi. Cennet her zaman harika olmuştur. Ve büyüklük ve nezaket
birleştirilmelidir. Evlatları için bir fedakarlık olan nezaketi sayesinde
yeryüzü kemale-güne döner. Cennet, Hikmet olan büyüklüğünü çocuklarına verir ve
bu hikmet-nur ile Cennetin çocukları, Allah'ın Tebessümü-Memnuniyeti olurlar.
Yeryüzü dolduğunda, Ölümsüzlük olur. Cennet dolduğunda Ölümsüzlük Zevki olur.
Yeryüzüne ulaşma ve cennete ulaşma birliğinde, Tanrı tam, bütün, mükemmel ve
tamamlanmış hale gelir.
Yer
uçuşundan önce
Kırmızı-yeşil
yolculuğum
ruhum
el salladı
Allah'ın
Rahmetiyle - Boy.
Gökyüzü
Yolculuğundan Önce
Altın
mavi uçuşum
hayatım
el sıkıştı
Tanrı'nın
Işık-Mükemmelliği ile.
Bugün
yolculuğumuzu tamamlıyoruz. Burada yedi ders verdik. Bu konferans dizisini,
Harvard mezunu, Harvard'ın cevheri olan Başkan Kennedy'nin büyük ruhuna, sadık
ruhuna adamak istiyorum. Onun anısını kalbimizde sevgi ve şükranla
onurlandırmak için bu konferans serisini verdim. Bugün burada bulunan tüm
arayışçılara ve bu derslere katılanlara son derece minnettarım. Hevesli
ruhlarınıza ve kutsanmış yaşamlarınıza hizmet etme fırsatı verdiğiniz için her
birinize en içten şükranlarımı sunuyorum. Hiçbir şey bana hizmetten daha büyük
zevk veremez. Hizmet etmek, içimizdeki özgünlüğü, içimizdeki tanrısallığı
gerçekleştirmektir.
BİLİYORUZ
Long
Island Üniversitesi, Southampton Kampüsü,
Southampton,
New York, ABD
12
Temmuz 1975
Bileceğiz.
Hüzünden öğreniyoruz. Üzüntü yoluyla, duygusal hayatimizi nasıl arındıracağımızı
öğreniriz. Üzüntü yoluyla, nasıl uyanık, ihtiyatlı ve ruhani olunacağını
öğreniriz. Üzüntü yoluyla kalplerimizi nasıl genişleteceğimizi ve yaşamlarımızı
nasıl yükselteceğimizi öğreniriz. Duygusal yaşamımız aydınlanmamıştır,
karanlıktır, saf değildir ve çabalamaz. Duygusal hayati yaşadığımızda, üzüntü
ve ıstırabın kapımızı çaldığı bir an gelir. Ve sonra hayati olanı arındırmaya,
kutsallaştırmaya ve aydınlatmaya ve onu Tanrı'nın mükemmel bir aracı haline
getirmeye çalışırız.
Uyanık
olduğumuzda, etrafımızdaki dünyanın sayısız kusuruyla varlığımıza girmesine
izin vermeyiz. Dikkatli olduğumuzda, içimizde ilahi olmayan hiçbir şeyin
büyümesine izin vermeyiz. Spiritüelleştiğimizde, hem dış dünyada hem de iç
dünyada güvendeyiz çünkü tam da içimizdeki ilahi olan bizimle tam olarak
ilgileniyor. İlahi olan bizi korur, mükemmelleştirir ve bize ölümsüzlüğü
getirir. Spiritüelleştiğimizde, iç dünyada mükemmelliğin şarkısını söyleyebilir
ve dış dünyada tatmin dansını gerçekleştirebiliriz.
Kalbimizi
genişlettiğimizde, Evrensel Bilince gireriz. Kalplerimizi genişlettiğimizde
kendimizi genişletiriz. İçimizdeki sonlu, Sonsuza dönüşür ve Evrensel Bilinç,
çabalayan hayatımızın ayrılmaz bir parçası olur. Hayatlarımızı yükselttiğimizde
Aşkın Bilinç oluruz. Bu Bilinç sürekli olarak kendi yüksekliğini aşmaktadır.
Aşkın Bilinç statik değildir ve olamaz. Her zaman ilerliyor, tırmanıyor, daha
da yükseğe, daha yükseğe. Her zaman kendi göksel yüksekliklerini aşar.
Bileceğiz.
Sevinçten öğreniyoruz. Tanrı'yı \u200b\u200bsevmeyi, Tanrı'ya hizmet etmeyi,
Tanrı'yı \u200b\u200bkoşulsuzca O'nun istediği şekilde yerine getirmeyi
sevinçle öğreniyoruz. Mutlu olduğumuzda, sahip olduğumuz ve olduğumuz her şeyi
veririz. Nihayetinde İçsel Pilotumuzun, Mutlak Yüce'nin mükemmel vücut bulmuş hali
haline gelmemiz, duygusal teslimiyetimizdedir. Sevinç içinde sonsuza dek kim
olduğumuzu keşfederiz: Tanrı'nın Altın Rüyası. Biz Onun Rüyasıyız, Biz Onun
Rüya Gemisiyiz. Aynı zamanda içimizde ve bizim aracılığımızla O, Hakikat
Kıyısını tecelli eder. Ya bizi Ötenin Altın Sahiline taşır ya da Altın Sahili
bize getirir. Sevinç içinde nasıl Tanrı'nın tohumları olacağımızı ve nasıl
Tanrı'nın meyveleri olacağımızı öğreniriz. Tanrı'nın tohumları olduğumuzda,
Cennet bize değer verir. Tanrı'nın meyveleri olduğumuzda, dünya bize değer
verir.
Cennetten
öğreniyoruz, dünyadan öğreniyoruz. Cennetten ilahi ve şefkatle gülümsemeyi
öğreniyoruz. Durmadan ve ruhsal olarak ağlamayı topraktan öğreniyoruz.
Cennetten, Tanrı'nın Güzelliğin ta kendisi olduğunu öğreniyoruz. Yeryüzünden,
Tanrı'nın Görevin ta kendisi olduğunu öğreniyoruz. Cennetten Tanrı'nın neden
yaşadığını ve nerede yaşadığını öğreniyoruz. Yeryüzünden Tanrı'nın kim olduğunu
ve nasıl yaşadığını öğreniyoruz.
Tanrı
neden yaşıyor? Tanrı Kendisini ilahi ve üstün bir şekilde memnun etmek için
yaşar. O'nun İlahi Memnuniyeti bizim aklımızın sınırlarını aşıyor, akıl ne
yazık ki O'nun karşısında şaşkına dönüyor. Ancak kalp, Tanrı ile özdeşleşmesi
sayesinde, Tanrı Memnuniyetinin ne olduğunu anlayabilir ve anlamalıdır. Tanrı
Memnuniyeti, Tanrı'nın Dünya Sessizliği'nde ve Tanrı'nın Dünya Sesi'nde Yaşam
Nektarı'dır.
Tanrı
nerede? Tanrı, çocuklarının olduğu yerdir. Tanrı, Yarattığı her yerdedir. Tanrı
Yaratıcıdır ve aynı zamanda Yaratılışın ta kendisidir. Hayat-Sessizlikte O
Yaratıcıdır. Life-Sound'da O Yaratılıştır. O hem Yaratan hem de Yaratan'dır.
Tanrı
Kim? Tanrı bizim ebedi Sevgili Yüce ve Sevgi Dolu Yüce'dir. Biz talip
olduğumuzda, kalbimizin en derinlerinden haykırdığımızda, alev alev yanan bir
aleve dönüştüğümüzde, yukarıya, yükseğe, daha yükseğe çıktığımızda, o zaman
Sevgili Yüce oluruz. O'nu tatmin etmek, gerçekleştirmek, O'nu kendi yolunda
tezahür ettirmek için Tanrı'nın Kozmik Dramasına bilinçli, sadık ve kayıtsız
şartsız katıldığımızda, Sevgi Dolu Yüce oluruz.
Tanrı
nasıl gidiyor? O iyi, O mutlu. O, içimizdeki arayışçıya sonsuza dek mutlu
olduğunu söyler, çünkü Kendi Mutluluğu ve Mutluluk Yaşamı aracılığıyla
Yaratabileceğini, koruyabileceğini ve Yarattıklarını ölümsüzleştirebileceğini
hisseder.
Kendimizdeki
gerçek olmayandan öğreniriz. Gerçek olmayan bize hiç kimse olduğumuzu, hiç
kimse olduğumuzu ve hiç kimse olarak kalacağımızı söyler. Cehaletten çıktık,
cehalet içinde yaşıyoruz ve yolculuğumuzun sonunda cehalete döneceğiz.
Kendimizdeki
gerçeklerden her şey olduğumuzu öğreniriz. Biz sadece kendimiz için her şey
değiliz , Supreme Pilot için de her şeyiz. İçimizdeki gerçek, Rapture'dan
geldiğimizi, Rapture'da büyüdüğümüzü ve Rapture'a yolculuğumuzun sonunda geri
döndüğümüzü söyler.
O
zaman içimizdeki gerçek bir adım daha ileri gider. Bize hayatımızın bir sonu
olmadığını, hayatımızın temposunun dinlenmeyi bilmediğini söyler. Bize hayatın
sonsuz bir yolculuk olduğunu söyler. Nihai bir varış noktası yoktur. İçimizdeki
gerçek bize başka bir şey söyler. Bize bir hedefe ulaştığımızda, bu hedefin bir
sonraki seyahat günü için başlangıç noktası olduğunu söyler. Bugün başlangıç
çizgisindeyiz. Yarın hedefimize ulaşıyoruz. Yarından sonraki gün bu hedef, daha
yüksek bir hedefin, daha tatmin edici bir hedefin başlangıç noktası olur. Mutlak
bir amaç yoktur. Hedef her zaman kendi göksel yüksekliklerini aşar.
İnsandan
öğreniyoruz, Tanrı'dan öğreniyoruz. İnsanın bize tek bir mesajı vardır:
“Gelecek karanlığın ta kendisidir. Gelecek vahşice korkutucu. Geleceğin
kalbinde kesinlik, gerçeklik yoktur. Geçmişe tutun, geçmişte yaşa. Geçmiş ne
kadar üzücü olsa da tek gerçektir. İleriye bakma. İleriye bakarsanız,
kesinlikle yıkımın dansını göreceksiniz. Geçmişe tutun."
Tanrı'nın
başka bir mesajı daha vardır ve bu bizim öğrenmeye çalışmamız gereken mesajdır.
Tanrı bize, “Böyle bir gelecek yok, çocuklarım. Sevgili çocuklarım, sadece
"Burada" var, sadece "Şimdi" var, sadece "Burada ve
Şimdi" var. Bugünün aciliyeti olmaya çalışın. Vizyon Kayığımda ve
Gerçeğimin Kıyısında yaşamaya çalışın. Benim gibi, her zaman Ebedi Şimdi'de
kalmaya çalışın. Bana dönüş, bende parla, bende ak. Ebedi Şimdi tek
Gerçekliktir. Özleyen, Ebedi Şimdi'nin Gerçekliğini keşfeder."
DUA
VE MEDİTASYON
Massachusetts
Üniversitesi, Amhorst, Massachusetts, ABD
29
Eylül 1975
Sevgili
arayanlar, dua ve meditasyon üzerine kısa bir konferans vermek istiyorum.
Dua
ediyorum. Neden dua ediyorum? Dua ediyorum çünkü Tanrı'ya ihtiyacım var.
meditasyon yaparım Neden meditasyon yapıyorum? Meditasyon yapıyorum çünkü
Tanrı'nın bana ihtiyacı var.
Dua
ettiğimde, Tanrı'nın benim üzerimde, başımın üstünde olduğunu düşünüyorum.
Meditasyon yaptığımda, Tanrı'nın içimde, kalbimin derinliklerinde olduğunu
hissediyorum.
İki
çeşit namaz vardır: Doğru namaz ve yanlış namaz. Benzer şekilde, iki tür
meditasyon vardır: doğru meditasyon ve yanlış meditasyon. Doğru dua der ki:
“Çaresizim, masumum, zayıfım. Ey Yüce Rab, bana güç vermen, beni temizlemen,
aydınlatman, beni mükemmel ve ölümsüz yapman için sana ihtiyacım var. Sana
ihtiyacım var, ey yüce Rab."
Yanlış
dua şöyle der: “Sana ihtiyacım olmasına rağmen, Ey Yüce Rab, kendi gücümün
çoğuna sahibim, kendi yeteneğimin çoğuna sahibim. Sana ihtiyacım var, çünkü
Senin Gücüne ve Yeteneğine sahip olsaydım, o zaman zamanla dünyaya hükmedebilir
ve dünyanın üzerine çıkabilirdim. Bütün dünya ayaklarımın altında olacak ve ben
ne istersem onu yapacağım. Ama bunun için sonsuz bir güce ihtiyacım var. Biraz
gücüm var ama sonsuzca daha fazlasına ihtiyacım var. Bu nedenle Sana
sesleniyorum, ey Yüce Rab." Bu yanlış bir duadır. Bu dua, içimizdeki hayati,
tüm dünyanın üzerine çıkmak isteyen hayati olanı gerçekleştirmek içindir.
Doğru
meditasyon der ki, “Yüce Lord, sonsuz Lütfunla beni Seçtiğin enstrüman yaptın.
Bu rol için başka birini seçebilirdin ama bana bu altın fırsatı verdin. Seni
burada, kendi istediğin şekilde tezahür ettirmek için beni enstrümanın olarak
seçtiğin için sana sürekli şükranlarımı, kalbimin şükranlarını sunuyorum.
Yanlış
meditasyon, “Yüce Lord, bizim bu dünyamız cehaletle dolu. Hepimiz cehalet
denizinde yüzüyoruz, cehaletin zevklerini yaşıyoruz. Bana ihtiyacın var çünkü
senin bu dünyanda Allah'ın tecellisi çok zordur. Bu nedenle, burada yeryüzünde
benim temel yardımıma ihtiyacınız var. Girdiğin bu garip dünyada cehaletle
savaşmak için benim gibi bir cahile ihtiyacın var. Tezahürün için benim
yardımıma ihtiyacın var, ben de senin enstrümanın olayım."
Dua
bir çiçektir. Bir çiçek gördüğümüzde ilham alırız. İlham bizi var gücümüzle
koşmaya, en yükseğe tırmanmaya, en derinlere dalmaya zorlar. Meditasyon bir
ağaçtır. Ağaç acele ediyor. En yüksek yüksekliğe, en yüksek bilinç düzeyine
ulaşmayı arzular. Bir çiçek gördüğümüzde içimizde ilham doğar. Ağacın dibine
oturduğumuzda, Yüce'ye, mutlak Aşkın Bilince ulaşma arzumuz ön plana çıkıyor.
Dua
saflıktır. Zihnimizi temizler. Akıl her zaman şüphe, korku, huzursuzluk ve
heyecanın nesnesidir. Her zaman kötü güçler, kısır canlanma tarafından aşılır.
Dua ettiğimizde zihnimiz temizlenir. Saflık, Tanrı'ya karşı alıcılığımızı
artırır. Özünde saflık, Tanrı'ya karşı alıcılıktan başka bir şey değildir. Her
dua edişimizde iç kabımız büyür, daha da büyür, çok büyür. Bu zamanda, saflık,
güzellik, ışık ve zevk damarımıza girebilir ve kalbimizin en derin köşelerinde
birlikte eğlenebilir.
Meditasyon
aydınlanmadır. Kalbimizi aydınlatır. Kalbe nur gelince, belirsizlik ortadan
kalkar, istek duygusu yok olur. Ve sonra bölünmez birliğin, evrensel Bilinçle,
Aşkın Bilinçle bölünmez birliğimizin şarkısını söyleriz. Kalbimiz
aydınlandığında, sonlumuz Sonsuza girer ve Sonsuzun kendisi olur. Binlerce
yılın köleliği bizi terk ediyor ve sonsuz Hakikat ve Işığın özgürlüğü bizi
karşılıyor.
Duayı
meditasyon takip eder, tersi değil. Önce dua etmeli sonra meditasyon
yapmalıyız.
Asato
mo üzgün gamaya
Tamaso
mo jyotir gamaya
Metyor
mometau gamaya
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Bu,
ağarmış geçmişin Vedik kahinlerinden öğrendiğimiz duadır. Hindistan gök
kubbesindeki bu ölümsüz duanın eşi benzeri yoktur.
Burada,
Batı'da, Kurtarıcı bize ana duayı öğretti: "Senin iraden yerine
getirilecek." Ek olarak, Kurtarıcı bize ana meditasyonu öğretti: "Ben
ve Babam biriz."
"Tat
twam asi - Sen O'sun." Sen O'sun - sürekli aşan Ötesi, Yüce Lord. Bu en
yüksek duadır. "Ahau brahmasmi - Ben Brahman'ım, Ben her yeri kaplayan
Brahman'ım, Mutlak Yüce'yim." Bu, meditasyonun en yüksek yüksekliği ve
derinliğidir.
Dua
bana der ki: “Ey murad eden, Sevgili Yüce'yi kendine yakın bil ve de ki: “Ey
Yüce Sevgili, Sen benimsin. Seni yakınım olarak görüyorum, çok samimi. İlâhî
vasıflarını sınırsızca ihsan eyle ki, yeryüzünde Senin mükemmel enstrümanın
olayım. Sonsuz Huzur, Işık ve Mutluluğa sahipsiniz. Bana sonsuz Huzur, Işık ve
Mutluluk ver ki Senin en mükemmel enstrümanın olayım.”
Meditasyon
bana, "Ey arayıcı, Tanrı'ya 'Ben seninim' de" diyor. Mutlak Yüce'ye
de ki: "Ben Senin emrindeyim. Beni istediğin gibi kullan. Her an içimde ve
benim aracılığımla Kendini tezahür ettirebilirsin. Sonsuzlukta beni her an
kendi İradene göre kullanabilirsin. Sizleri arzu ettiğiniz gibi
gerçekleştirmek, ölümsüz hayata ulaşmaktır. Benim vasıtamla burada dünyada ve
orada Cennette kendini tamamla.”
Arayan
her kişi, günlük yolculuğuna içten dua ederek başlar ve duygulu meditasyonla
arayan, günlük yolculuğunu bitirir.
MANEVİ
VE SANAT
Güzel
Sanatlar Okulu, New York,
new
york eyaleti, abd
8
Ekim 1975
Maneviyat
farkındalıktır, farkındalık insanın Mutlak Gerçeklik ile evrensel birliğidir.
Sanat, her insanın somutlaştırdığı Kozmik Bilincin bir tezahürü, bir
tezahürüdür. Maneviyat aşkın Sevinçtir. Maneviyat evrensel Güzelliktir. Sevinç
kaynaktır, Güzellik kaynaktır. Sınırsız bir sevinçten var olduk. Sevinç içinde
büyürüz ve neşe yolculuğumuzun sonunda geri döneriz. Bu sevinci ancak
ruhumuzda, gerçek Gerçeklik dünyasında yaşadığımızda yaşarız. Dış dünyada
yaşıyorsak, hayatımız dayanılmaz bir acıdan başka bir şey değildir.
Maneviyat,
idealin özüdür. Bu ideal, bilincinin yükselmesi için haykıran bir dünyayı
aydınlatır. Sanat bir fikrin ifadesidir. Bu fikir, dünyaya sürekli olarak
derinlere dalması ve ilerlemesi için ilham veriyor. Maneviyat yukarı doğru bir
harekettir ve sanat ileriye doğru bir harekettir. Maneviyat süzülen bir kuştur
ve sanat koşan bir atlettir.
Maneviyatın
bir arkadaşı vardır - özlem. Sanatın bir arkadaşı vardır - ilham. Özlem
arkadaşımız bize, çok sevdiğimiz Hedefimize ulaştığımızda, yalnızca Hedefin
Yüzünü görmekle kalmayıp, aynı zamanda Hedefimizin vücut bulmuş hali haline
geldiğimizi söyler. Arkadaş ilhamımız bizi ileriye doğru koşmaya teşvik ediyor,
çünkü Hedef orada. Bu gol bizi bekliyor. Tanrı'nın seçtiği Saat'te, bu Hedefe
ulaşmak bizim kaderimizde var.
Arayıcı,
sanatçı arkadaşına der ki: “Bu değil, bu değil dostum. Burada dünyada ve orada
Cennette farklı bir şey.” Bir sanatçı arkadaşı arayana, “İşte bu. Gerçekten
istediğin tam olarak bu. Bende tam olarak ihtiyacın olan şey var." Gerçek
maneviyat ve sahte maneviyat, gerçek sanat ve sahte sanat vardır. Gerçek sanat
hiçbir şeyi taklit etmez, doğayı bile. Gerçek sanat taklit etmez, sadece temsil
eder. Gerçek maneviyat hiçbir şeyi reddetmez, sadece kabul eder ve dönüştürür.
Gerçek maneviyat çilecilik değildir. Bir keşiş mağarasında yaşamın destekçisi
değil. Gerçek maneviyat vizyona dayanır. Gerçek maneviyat bizden hayatı
kucaklamamızı ve ilahi olmayanı hayata dönüştürmemizi ister. Bugünün kusurları,
yarının kusurları olmak zorunda değildir. Aydınlatıcı ışık için ruhen, sürekli
ve kayıtsız şartsız ağlarsak, yarının mükemmelliği doğabilir.
İnsan
sanatı ve ilahi sanat. İnsan sanatı dünyevi ve ticari bir başarıdır. İlahi
sanat, sürekli dış ve iç ilerlemedir.
Başarı
bizi cesaretlendirir. İlerleme bizi enerjiyle doldurur ve ölümsüzleştirir.
Başarının ömrü kısadır. İlerlemenin sonsuz yaşamı vardır. Başarıyı genellikle
hayal kırıklığı takip eder ve hayal kırıklığı içinde uğursuz bir şekilde yıkım
belirir. Ancak iç ve dış yaşamımızda ilerleme kaydettiğimizde, bir tatmin
duygusu yaşarız. İlerleme, dünyadaki yaşamlarımızda her şeyden önemlidir.
İnsan
sanatçı ve ilahi sanatçı. Bir insan sanatçının bir hedefi vardır - büyüklük.
İlahi sanatçının bir amacı vardır - nezaket. Büyüklük, bilinçli veya bilinçsiz
olarak üstünlük yaratır. Eğer harikaysam, senden çok daha uzun olmalıyım. Üstün
olmanın ve size hükmetmenin tek yolu budur. Kibarlık bunu yapmaz. Nazik olursam
seninle bölünmez bir birlik kurabilirim. Ama ben senin üstündeysem, o zaman
seninle aynı seviyede birlik kuramam. Arzuyu seven bir dünya için Tanrı
büyüktür. Özlemi seven bir dünya için Tanrı iyidir. İlâhî sanatçı, sanatla,
müzikle, şiirle hep birlik kurmaya çalışır. Doyum verebilecek şeyin ayrılık ya
da ikilik duygusu değil, birlik olduğunu hissediyor.
İzninizle
kendi sanatım hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. Hayatımın başından beri,
sürekli aşkın Gerçekliğin idrakine varmak için dua eden ve meditasyon yapan bir
arayıcı oldum. Dinleri ne olursa olsun arayanlara uzun yıllar hizmet ettim.
Hizmet, içimizdeki kutsallığın dışa vurumudur. İç ilahiyat, duygulu sanat
yoluyla kolayca tezahür ettirilebilir. Günlerdir burada okulunuzda sergilenen
çalışmalarım, tüm insanlığa talip olanlara hizmetimin bir başka şeklidir.
ŞİMDİ
Maryland
Üniversitesi, College Park, Maryland, ABD
18
Ekim 1975
"Şimdi
şimdi. "N" gerekliliği (zorunluluğu) ifade eder. "O"
birliği (birliği) ifade eder. "W", "ne zaman" (ne zaman)
ifade eder. Mutlak Yüce ile bilinçli, kalıcı ve bölünmez birliğimizi keşfetmek
için en büyük ihtiyacı ne zaman hissetmeliyiz? Şimdi! Şimdi görme zamanı, şimdi
hissetme zamanı, şimdi yapma zamanı, şimdi olma zamanı. Şimdi ebediyen kim
olduğumuzu keşfetme zamanı.
Ne
göreceğiz? İç güzellik, dış güzellik.
Ne
hissedeceğiz? İçeride barış, dışarıda barış.
Ne
yapacağız? İnsandaki Hakiki'yi sevmek - Tanrı. Tanrı'da otantik hizmet edin -
adam.
Kim
olacağız? Tanrı'nın mükemmel araçları.
Neyi
açacağız? Görüş-Tanrı'nın Sessizliği ve Gerçeklik-Tanrı'nın Sesi.
Daha
önce beden bilincinde yaşadıysak, şimdi yaşamak için yeni bir yer bulmanın
zamanı geldi. Bundan sonra hayati olanda yaşayalım - yok eden hayatta değil,
yaratan hayatta. Daha önce yaşamsal yaşadıysak, şimdi yaşamak için yeni bir yer
bulmanın zamanı geldi. Bundan sonra zihinde yaşayalım - inanmayan zihinde
değil, inanan zihinde. Daha önce aklımızda yaşadıysak, şimdi yaşamak için yeni
bir yer bulmanın zamanı geldi. Bundan sonra, kalpte yaşayalım - kasılan kalpte
değil, genişleyen kalpte. Daha önce kalbimizde yaşadıysak, şimdi yaşamak için
yeni bir yer bulmanın zamanı geldi. Bundan sonra, Allah Gerçeğinin tecellisiyle
ilgilenmeyen ruhta değil, yeryüzünde Allah Gerçeğinin tecellisine talip olan
ruhta yaşayalım.
Daha
önce ruhta yaşadıysak, şimdi yaşamak için yeni bir yer bulmanın zamanı geldi.
Şu andan itibaren, Yüce Tanrı'da yaşayalım - bizim ona ihtiyacımız olduğu kadar
kendisinin de bize ihtiyacı olduğunu söyleyen Yüce Tanrı'da, bizim ona
ihtiyacımız varken bize ihtiyacı olmadığını söyleyen Yüce Tanrı'da değil.
Gerçekte, gerçek Yüce Tanrı, arayıcıya kendisinin ona, o arayıcının Tanrı'ya
ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla ihtiyacı olduğunu söylüyor. "Bu mümkün
mü?" arayan sorar. Tanrı'nın ani yanıtı hem tanrısal bir biçimde basit hem
de son derece inandırıcıdır. Arayıcıya, bazen arayanın ne yazık ki korku,
şüphe, endişe, kıskançlık, güvensizlik ve diğer ilahi olmayan güçlerle arkadaş
olduğunu söyler. Bu nedenle, arayan kişi, içinde yaşayan sonsuz Gerçeğin
farkına her zaman varamaz. Her zaman sonsuz potansiyelinin, sonsuz
olasılıklarının ve sonsuz kaçınılmazlığının farkında olamaz. Arayan gerçekte
kim olduğunu bilmiyor.
Ama
Tanrı açısından, tam da Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük doğrudan emrinde
olduğu için, bir kişinin gerçekte kim olduğunu bilir. İnsan Sonsuzluğun
kalbidir, insan Sonsuzluğun nefesidir, insan Ölümsüzlüğün hayatıdır.
Şimdi
her gerçek arayıcının Tanrı için sonsuz bir susuzluk geliştirme zamanıdır.
Yeryüzündeki Allah'a duyduğu sonsuz hasretle, olmadığı şeyi, cehaleti-geceyi
aşacaktır. Ve Tanrı'ya olan sonsuz susuzluğu ve Tanrı'ya olan açlığıyla,
yeryüzüne inecek ve Tanrı'nın memnuniyetini ve Tanrı'nın mükemmelliğini
verecek.
Çağlar
boyunca, en yüksek mertebeye sahip her ruhsal Üstat benzersiz bir şey
sunmuştur. Dört bin yıl önce, Sri Krishna insanlığa, tüm dünyaya en yüksek
mesajı verdi: "Dharma, içsel yaşamın yasası düştüğünde ve ahlaksızlık
galip geldiğinde, O, Sonsuz Bilinç, Kendini bir insan formuna sokar. içimizdeki
ilahi olmayan eğilimleri dönüştür ve içimizdeki ilahi Gerçeği tamamla."
Sonra,
iki buçuk bin yıl önce, Lord Buddha çok özel bir mesajla indi: "Orta Yol.
Duyuların zevklerine kapılmamak ve aynı zamanda çileciliğe başvurmamak: ne
duyuları şımartın ne de duyuları bastırın. Her arayıcı, orta yolu izleyerek
dengeyi korumalıdır. Alt benliğin dönüşümü ve yüksek benliğin tezahürü aynı
anda gerçekleşmelidir, ancak duyulara müsamaha göstermeden ve duyuları
bastırmadan. Buda'nın mesajı buydu.
İki
bin yıl önce, Kurtarıcı İsa sahne-dünyasına indi. En yüce mesajı şuydu:
"Ben yolum, Ben Hedefim." Burada "yol" özlem anlamına gelir
ve "Hedef" kurtuluş anlamına gelir. İnsanın en sonunda en yüksek
kurtuluşa ulaşması özlem yoluyla olur. Bugünün özlemi yarının kurtuluşuna
dönüşür.
En
yüksek mertebeden başka bir manevi Üstattan bahsetmek istiyorum. Adı Sri
Chaitanya'ydı. Mesajı saflık ve sevgiydi: sevgide saflık ve saflıkta sevgi.
Kişi sevgide saflığa ve saflıkta sevgiye ulaşırsa, o zaman Kaynağımız olan,
sönmeyen Kaynağımız olan Zevkin tadını ilahi bir şekilde çıkarır.
Binlerce
yıl önce, ağarmış geçmişin Vedik peygamberleri önemli bir mesaj ilettiler:
"Zevkten var olduk. Rapture'da büyüyoruz, Rapture'a olan yolculuğumuzun
sonunda geri dönüyoruz.”
Sri
Ramakrishna çok önemli bir mesajla geldi. İnsanlığa mesajı şuydu: “Ağla, ağla,
bir çocuğun Anneye seslendiği gibi. Bir çocuğun kalbi, Annenin Sevgisini,
Merhametini, Kutsallığını ve Ölümsüzlüğünü kolayca kazanabilir. Ağla, bir çocuk
gibi ağla, masum bir çocuk gibi. Yüce Anne kesinlikle size en yüksek
Yüksekliğin aydınlanmasını verecektir.
Sonra
Sri Aurobindo, İlahi Yaşamın mesajıyla, doğanın dönüşümü mesajıyla geldi.
Burada dünyada fiziksel beden dönüştürülmeli, burada dünyada Kutsallığın mesajı
tezahür ettirilmelidir. Ölümsüzlüğün fiziksel sistemde gerekli ifadesini
bulması için insan doğasının dönüşümü ve varlığının tüm üyelerinin arınması
burada, dünyada gerçekleşmelidir.
O
zamandan beri, burada, Batı'da ve orada, Doğu'da birçok ruhani Öğretmen, umut
vadeden insanlığa ışıklarını sundular. Her bir ruhsal Üstat, farkındalığına
göre, kendi alıcılığına göre ve dünyanın alıcılığına göre tüm dünyaya katkıda bulunmuştur.
Tanrı,
sonsuz Cömertliği ile bana, hevesli insanlığa hizmet etme fırsatı verdi. Kendi
yolumuz var ve bu sevgi, bağlılık ve teslimiyet yoludur. Bizim yolumuzu
izleyenler için sevgi, bağlılık ve feragat fevkalade gereklidir: ilahi aşk,
ilahi bağlılık ve ilahi feragat.
Bağlayan
ve kör eden aşk insan sevgisidir. Genişleyen ve aydınlatan aşk ilahi aşktır.
Fiziksel
bağlılık bağlılıktan başka bir şey değildir. Duyuların dünyasına, cehaletin
dünyasına kendimizi adadığımızda, bu bağlılık değil bağlılıktır.
"Adanmışlık" kelimesini kullandığımızda, bu sadece içimizdeki İlahi
olana, içimizdeki Yüce Gerçekliğe atıfta bulunmalıdır. Biz kendimizi daha
yüksek bir amaca, daha yüce bir ideale adadık.
İnsan
feragati, bir kölenin efendisinden önce feragat etmesidir. İlahi feragat, kendi
aydınlanmamış, kasvetli, saf olmayan realitemizden tamamen aydınlanmış, tamamen
tanrılaştırılmış, mutlak olarak mükemmel bir Gerçekliğe feragat etmektir. Bu
durumda, içimizdeki düşük olan, kendi yüksek Gerçekliğimize teslim olur. Zoraki
bir feragat değil, zorla bir feragat değil. Bu feragat, kişinin kendi yüksek
Gerçekliği-varlığı ile bölünmez birlik duygusuna dayanır. İçimizdeki sınırlı,
neşeyle, özveriyle, ruhen ve koşulsuz olarak içimizdeki Sonsuz'dan vazgeçer.
Yağmur damlası, kudretli okyanusa teslim olur ve böylece bireyselliğini ve
kişiliğini kaybeder ve uçsuz bucaksız okyanusun kendisi olur. Aynı şekilde,
şimdi sonlu bilinçte olan bizler, sonlu bilince bağlı olarak, bir gün tamamen
özgürleşeceğiz ve özgür olacağız ve sonsuza kadar iç dünyada bulunduğumuz
sonsuz Gerçeklik-Özgürlüğün farkına varacağız.
DİN,
MANEVİ VE YOGA
Syracuse
Üniversitesi, Syracuse,
new
york eyaleti, abd
Hendrix
Kilisesi
26
Ekim 1975
Din
evdir, maneviyat oturma odasıdır, Yoga dua ve meditasyon odasıdır. Ev güzel,
oturma odası anlam dolu, dua ve meditasyon odası bereketli.
Arayanlar
eve geldiklerinde ilahi titreşimler hissederler. Eğer gerçekten samimi arayış
içindeyseler, bir oturma odasına ihtiyaçları olacaktır. Aksi takdirde, sonunda
evi terk edecekler. Sadece samimi arayanlar evlerinde Tanrı'nın Varlığını
hissederler. Bu onlara büyük bir sevinç verir ve Allah'ı görmek ve O'nunla
konuşmak isterler. Bunu yapmak için, ilahi bir yaşam sürmeye çalıştıkları
oturma odasına girerler. Ve oradan, özlemlerini gerçekleştirme ihtiyacını çok
güçlü bir şekilde hissetmeye başladıklarında, içsel yaşamda tatmin elde etmek
için dua ve meditasyon odasına girerler. Sadece Tanrı'yı görmenin ve Tanrı'yla
konuşmanın yeterli olmadığını düşünüyorlar. İlahi ve fevkalade tatmin olmak için
Tanrı'ya dua etmenin ve Tanrı üzerinde meditasyon yapmanın son derece önemli
olduğunu düşünüyorlar. Dua ve meditasyon odasında, yeryüzünde Tanrı'yı
tamamlamak için sonsuz Barış, Işık ve Mutluluk için Tanrı'ya yakarırlar. O'nun
mükemmel Mükemmelliğini kendi içlerinde ve kendileri aracılığıyla tezahür
ettirmek için Tanrı üzerinde meditasyon yaparlar.
İnsan
Dini ve İlahi Din. İnsan dini, "Tanrı her yerdedir" der. İlâhî din
der ki, “Allah her yerdedir, inkar etmiyorum. Buna tamamen katılıyorum. Ama her
an konuşabileceğim ve iletişim kurabileceğim yaşayan bir Tanrı istiyorum. Onu
hissetmek istiyorum. Onu görmek istiyorum. Ben onunla konuşmak istiyorum.
Yaşayan bir Tanrı'ya ihtiyacım var." İlahi dinin manevi ihtiyacı böyledir.
İnsan
maneviyatı, “Tanrı Yukarıdadır, en yüksek bilinç alemindedir. O sadece
Cennettedir. Burada, bu kusurlu dünyada Tanrı bulunamaz, görülemez ve umut
etme.” İlahi maneviyat, insan maneviyatı ile uyuşmaz. O, “Tanrı her yerdedir.
O, bilincin en yüksek seviyesindedir ve aynı zamanda en alt seviyede, en derin
uçurumdadır. O heryerdedir. Tanrı burada dünyada değilse, o zaman böyle bir
Tanrı'ya ihtiyacım yok. Tanrım içeride. O dışarıda. O aşağıda. O zirvede. O
heryerdedir. Zamanın yüzde yüzü benimle olması gerekiyor, dünyada bile. İlahi
maneviyat, yalnızca Cennette kalan Tanrı ile ilgilenmez.
İnsan
Yogası ve İlahi Yoga. İnsan yogası tamamen bedenle, bedenin mükemmelliğiyle ve
fiziksel bilincin mükemmelliğiyle ilgilenir. İnsan yogasında beden her şeydir.
Vücut yemek yemeden yaşayabiliyorsa, vücut mükemmeldir. Vücut uyumadan
yaşayabiliyorsa, vücut mükemmeldir. Bir vücut suda boğulmadan veya ateş
üzerinde yanmadan yürüyebiliyorsa, vücut mükemmeldir. Ama ilahi Yoga kesinlikle
farklıdır. İlahi Yoga, beden ve ruhun gerçek, bütünsel mükemmelliğini ister.
Vücudunun her parçasının yukarıdan gelen ışığı almaya çabalaması gerektiğini
düşünüyor. Fiziksel mükemmel bir kap olmalıdır. Algılama yetisi, ruhun
yetisinin büyümesiyle birlikte fiziksel olarak da gelişmelidir. İlahi Yoga'da
mükemmellik, Işığı Yukarıdan almakta ve ayrıca ruhta var olan Işığı, Huzuru ve
Mutluluğu ön plana çıkarmakta yatar. İlahi Yoga şöyle der: "Ruhun
gülümsemesi burada, dünyada tezahür ettirilmelidir, ancak önce bedenin,
yaşamın, zihnin ve kalbin çağrısı en yüksek aşkın Kaynağa ulaşmalıdır."
Ruhun gülümseme-tezahürünün ve bedenin çağrı-özleminin birliği ilahi Yoga'nın
ihtiyacı olan şeydir. En Yüksek'e özlem ve En Yüksek'in tezahürü, Yoga'nın
ihtiyacı olan şeydir. Arzuladığımızda, sonsuza dek ihtiyacımız olan Işığa,
Huzura ve Mutluluğa bilinçli olarak nasıl ulaşacağımızı keşfederiz ve tezahür
ettiğimizde, Yüce'yi Tanrı'nın tüm Yaradılışına sunduğumuzu hissederiz.
Burada
dünyada din, maneviyat ve yogayı insani bir şekilde uyguluyoruz. Din, “Ben
harikayım. Neden? Ben harikayım çünkü Tanrı'nın adaletini ifade ediyorum.
Tanrı'nın iradesine göre dünyayı cezalandırabilirim. Ben harikayım çünkü
dünyaya dayanabilirim. Dünya kusurlarla dolu, dünya beni sürekli reddediyor ve
yanlış anlıyor ama buna rağmen dünyaya tahammül edebiliyorum. Ayrıca, dünya affedilemez
olsa da benim dünyayı affedebilme yeteneğim var, bu yüzden harikayım.”
Maneviyat,
“Ben erdemliyim. İnsanlığı sevmeye çalışıyorum. İnsanlık ve benim sayısız
sınırlamamız ve kusurumuz olmasına rağmen, algılama gücüm ve yeteneğim
sayesinde insanlığı sevmeye çalışıyorum. Ben kusurluyum ve dünya da kusurlu ama
tüm kusurlarımla birlikte kusurlu dünyayı benimmiş gibi, gerçekten benimmiş
gibi sevmeye çalışıyorum, bu yüzden erdemliyim.”
Yoga,
"Büyük mü yoksa erdemli miyim bilmiyorum. Ama büyük ya da küçük, erdemli
ya da kötü, Tanrı'nın istediği benim ve O'nun istediği olacağım. Ne büyüklük
tuzağına ne de erdem tuzağına düşmek istemiyorum. Ben sadece Tanrı'nın sadık,
kendini adamış, duygulu ve özverili bir aracı olmak istiyorum."
Din,
uyuyan âleme diyor ki, “Uyan! Tanrı'nın kapında durduğunu, seni beklediğini
görmüyor musun? O size sonsuz kereminden gelmiştir. Senin uyanma vaktin
geldi."
Maneviyat
uyanan dünyaya şöyle der: “Bak, bak! Ebedi Dostun seni bekliyor. O'na bak, O'na
gülümse. O senin Ebedi Dostundur."
Yoga,
uyanmış arayıcıya, "Neden bu kadar aptalsın? Neden kendi "Ben"
ini kendi içinde doğru olarak tanımıyorsun? İçinizdeki en yüksek olan,
içinizdeki gerçek Gerçek tam önünüzdedir. Kendi hakkınızı talep edin.
Pervasızca ve yürekten sonsuza dek gerçekte olduğunuz şeye sahip olma hakkınızı
talep edin.
Din
arayana der ki, "Ey arayan, sana Tanrı'nın kim olduğunu söyleyebilirim.
Size Tanrı hakkında her şeyi doğru bir şekilde anlatabilirim.”
Maneviyat
arayana der ki, "Ey arayan, senin için daha fazlasını yapabilirim. Din,
Tanrı'nın kim olduğunu bildiğini ve size Tanrı hakkında her şeyi
anlatabileceğini söylüyor. Ama sana Tanrı'nın nerede olduğunu söyleyebilirim.
Size O'nun nerede olduğunu ve ne yaptığını gösterebilirim. Sana Tanrı'ya
ücretsiz erişim verebilirim."
Yoga
arayana der ki, "Ey arayan, sana sadece Tanrı'yı anlatamam ve Tanrı'nın
nerede olduğunu gösteremem, ayrıca seni başka bir Tanrı yapabilirim."
Din
tam da Allah'tan korktuğu için doğru olanı yapmaya çalışır. Tanrı'yı sever ama
O'ndan korkar ve hiçbir şekilde Tanrı'yı kızdırmak istemez. Tanrı'yı memnun
etmeye çalışır çünkü Tanrı'yı mutlu ederek kendini gerçekleştirebileceğini
hisseder.
Maneviyat,
Tanrı'yı memnun etmenin kutsal görevi olduğunu hisseder, çünkü Tanrı onun
Kaynağıdır, sönmeyen Kaynağıdır ve sonunda Kaynağa geri dönmek ve Kaynağı
kendisine çok yakın düşünmek zorunda kalacaktır.
Yoga,
Tanrı'nın her yerde hazır ve nazır olduğunu bilir ve hisseder. Yoga, Tanrı ile
birliği sayesinde, her an her şeyde Tanrı'yı \u200b\u200bmemnun etmekten başka
bir şey yapamayacağını hisseder.
Her
insan din taşır, maneviyat taşır ve Yoga taşır. Dinin kudretini kullandığı
zaman, Allahü teâlânın celâlinin sonsuz nuruna mazhar olur. Maneviyatın gücünü
kullandığında, Tanrı'nın sonsuz Erdem Gücü ile kutsanır. Yoga'nın gücünü
kullandığında, Tanrı onu sahip olduğu ve olduğu şeyle kutsar. O'nun sahip
olduğu ve O'nun ne olduğu, O'nun celalinin nurunu ve faziletinin kudretini kat
kat aşar. Bu insan anlayışının ötesinde bir şey. Hem heybeti hem de erdemi
aşar, Tanrı'nın sürekli aşan Yüksekliğini ve Tanrı'nın Vizyonunun her zaman
tezahür eden Zevkini mükemmel bir şekilde barındıran Gerçek'tir. Bu, Yogi'nin
dönüştüğü ve sonunda dönüştüğü bir şeydir.
MANEVİ
HAYAT NEDİR?
Northwestern
Üniversitesi, Chicago, Illinois, ABD
Alice
Millar Kilisesi
17
Aralık 1975
Buradaki
hepimiz, sonsuz Işığın ve ebedi Gerçeğin arayıcılarıyız. Bu ne anlama gelir?
Bu, ruhsal yaşamı ruhsal ve bilinçli olarak kabul ettiğimiz anlamına gelir.
En
önemli soru şudur: "Manevi yaşam nedir?" Manevi yaşam doğal ve sıradan
bir şeydir. Günlük çeşitli faaliyetlerimizde karşılaştığımız her şey gibi her
zaman doğal ve her zaman normaldir. Manevi yaşam, tam da Kaynağını bildiği için
doğal ve sıradandır. Kaynağı, sonsuz Işık olan Tanrı ve sonsuz Hakikat olan
Tanrı'dır.
Manevi
bir yaşam sürdüğümüzde, barış dolu bir yaşamın her zaman uzak bir ihtimal
olarak kalamayacağını hissederiz. Sevgi dolu bir hayatın, genişleyen bir
sevginin her zaman uzak bir ihtimal olarak kalamayacağını hissediyoruz. Ruhsal
yaşamı takip edersek, bizi ilahi ve üstün bir şekilde yerine getiren her şeyi
elde edebilir ve kendimize ait sayabiliriz. Şimdi bol miktarda Barış, Işık ve
Mutluluğa sahip değiliz. Ama maneviyat uyguladığımızda, özlem dediğimiz içsel
çağrımız yükseldiğinde, yükseldiğinde, en yükseğe çıktığında, sadece bolluk
içinde değil, aynı zamanda sonsuz ölçüde Huzur, Işık ve Mutluluk buluruz. Ve bu
ilahi niteliklere ulaşabilir ve kalbimizin en derin köşelerinde tutabiliriz.
Ruhsal, özverili ve kayıtsız şartsız ruhsal yaşamı uyguladığımızda, hepimizin
sahip olduğu kutsallığı ön plana çıkarmaya çalışırız. Ve bu tanrısallık bizim
mükemmelliğimizden başka bir şey değildir.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Her arayan, ideali ve gerçeği temsil eder. İdeal,
kendini aşmaktır ve gerçek, Tanrı'nın her şeyi kaplayan Bilincidir.
Kendimizde
gerçek ve ideal olmak istiyorsak, zihnimizi sürekli olarak bize saldıran ilahi
olmayan düşüncelerden tamamen temizlememiz gerekir. Ayrıca kalbimizi
boşaltmamız ve onu sonsuz Işık ve Zevk ile doldurmamız gerekiyor. Ve sonra Gerçek
Tanrı ve İdeal Tanrı, hevesli varlığımızda şarkı söyleyip dans edebilecek.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Hepimiz Yüce'nin, Sevgili Yüce'mizin, Ebedi Pilot'un
seçilmiş araçlarıyız. Bu manevî beyanımızı sözle değil, fiillerle - aşkla
hizmet ve sevgiyle hizmetle tasdik edebiliriz.
Sevgi
dolu hizmet. Sevgi dolu hizmetimiz, Yüce Olan'ın seçilmiş araçları olduğumuzu,
Yüce Olan'ın uğruna olduğumuzu tüm dünyaya kanıtlayabilir. Kalkınan zihnimizde
En Yüce'yi ruhen, özveriyle ve koşulsuz sevdiğimiz zaman, Tanrı-Yüksekliğimizi
yükseltiriz ve hevesli zihnimizde Yüce'ye ruhsal, özverili ve kayıtsız şartsız
hizmet ettiğimizde, Derin Tanrı'mızı derinleştiririz.
Yüce
Olan'ın seçilmiş araçları olduğumuz için, acil ihtiyacımız Tanrı'yı idrak
etmektir ve mutlak görevimiz Tanrı'yı tezahür ettirmektir. Acil ihtiyacımızı
karşılayarak, sonsuz Gerçeğin meşale taşıyıcıları ve içimizde ve dışımızda
Tanrı Vizyonunun habercileri olabiliriz. Mutlak görevimizi yerine getirirken,
Tanrı tohumları ve Tanrı meyveleri olduğumuzu bileceğiz. Tanrı Tohumunu Yüce
Olan'a sunalım, Tanrı Tohumunu Ayaklarının dibine yerleştirelim ki insanlığı en
yüksek Aşkın Yüksekliğe çıkarabilecek ilahi bir ağaca dönüşebilsin.
Tanrı-meyvemizi Yüce Olan'a da sunalım. Tanrımızın meyvesini O'nun Tezahürü için
Ayaklarının dibine koyalım, O'nun burada yeryüzünde tam ve eksiksiz Tezahürü.
Sri Chinmoy
Sri Chinmoy. Doğu kalbinin ve
Batı aklının birliği. Bölüm III
Sri
Chinmoy
Doğu
Kalbinin ve Batı Aklının Birliği
Bölüm
III
Kaynak:
srichinmoyworks.org
ISBN
978-966-427-055-4 Sri Chinmoy tarafından yayınlandı. "Doğu Kalbinin ve
Batı Aklının Birliği". Bölüm III. 2004.
İçindekiler
AMERİKA
BİRLEŞİK DEVLETLERİ. Dersler 1976–1999
MANEVİ
GÜÇ, GİZLİ GÜÇ VE İRADE GÜCÜ
George
Washington Üniversitesi
21
Ocak 1976
CENNETİN
GÖRÜNTÜSÜ VE DÜNYANIN GERÇEĞİ
George
Washington Üniversitesi
28
Ocak 1976
BİLİNÇ
VE ÖLÜMSÜZLÜK
George
Washington Üniversitesi
4
Şubat 1976
TANRI'NIN
İKİ ARACI
George
Washington Üniversitesi
4
Şubat 1976
ÜSTÜNLÜK
VE MÜKEMMELLİK
George
Washington Üniversitesi
11 Şubat
1976
KENDİNİ
KEŞFETMEK VE DÜNYAYA USTALAŞMAK
George
Washington Üniversitesi
11
Şubat 1976
İÇERİDEKİ
DÜNYA DIŞARIDAKİ DÜNYA
George
Washington Üniversitesi
11
Şubat 1976
İNSAN
SEVGİSİ, İLAHİ AŞK, YÜKSEK AŞK
Petches'teki
New York Eyalet Üniversitesi
18 Şubat
1976
MANEVİ
OLMAK NEDİR?
Kolombiya
Üniversitesi
25
Şubat 1976
MANEVİ
GÜÇ VE İRADE
New
York Üniversitesi
8
Ekim 1976
MEDİTASYON
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi
16
Şubat 1977
YÜCE
RABBİM
Hız
Koleji
4
Mayıs 1977
ARAYANIN
KARARI, YENİDEN YAPILANMASI VE EVRİMİ
Buffalo'daki
New York Eyalet Üniversitesi
14
Mayıs 1977
BULUCU
Fredonia
Eyalet Koleji
15
Mayıs 1977
GERÇEKLİK-BİRLİK
VE MÜKEMMELLİK-İLAHİLİK
Buffalo
Eyalet Koleji
15
Mayıs 1977
ARTIK
YAŞAM ARZUSU YOK
Cape
Cod Topluluk Koleji
18
Haziran 1977
DUA
EDİYORUM, MEDİTASYON YAPIYORUM
Monmouth
Koleji
1
Temmuz 1977
GÜLÜMSEYİN,
SEVİN VE UYGULAYIN
Caldwell
Koleji
7
Temmuz 1977
ASPİRASYON
Manhattanville
Koleji
8
Temmuz 1977
MANEVİ
Kolombiya
Üniversitesi
11
Temmuz 1977
DAHA
FAZLASINA İHTİYACIM VAR
Keene
Koleji
16
Temmuz 1977
BİR
ŞEY EKSİK
Amerikan
Üniversitesi
17
Temmuz 1977
SEÇENEK
Guildford
Koleji
28
Ocak 1978
DUA
EDİYORUM
Kolombiya
Üniversitesi
10
Şubat 1978
DUA
EDİYORUZ VE MEDİTASYON YAPIYORUZ
Albany'deki
New York Eyalet Üniversitesi
4
Mart 1978
ARZULAN
ERKEK, GİDEN ADAM VE KENDİNİ BOŞALTAN ADAM
Union
Koleji ve Üniversitesi
4
Mart 1978
SERBEST
BIRAKMAK
Vanonte'deki
New York Eyalet Üniversitesi
5
Mart 1978
KONSANTRE
OLUYORUZ, MEDİTASYON YAPIYORUZ
Hız
Üniversitesi
7
Mart 1978
BEKLEYECEĞİZ
Buffalo
Eyalet Üniversitesi Koleji
11
Mart 1978
BEKLEMEYECEĞİZ
Buffalo
Eyalet Üniversitesi Koleji
11
Mart 1978
İLERLEMEK
Avcı
Koleji
17
Mart 1978
Şükran
Kalbi
Plattsburgh'daki
New York Eyalet Üniversitesi
18
Mart 1978
SEÇENEK
New
York Potsdam Eyalet Üniversitesi
19
Mart 1978
ARAYANIN
BORCU
St
Lawrence Üniversitesi
19
Mart 1978
ZİHİNİ
BOŞALTMAYA ÇALIŞALIM
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi
20
Mart 1978
rabbim
rabbim
Farmingdale'deki
New York Eyalet Üniversitesi
21
Mart 1978
SESSİZLİK
Fordham
Üniversitesi
28 Mart
1978
İZLİYORUM,
DUA EDİYORUM
Long
Island Üniversitesi
30
Mart 1978
İNANÇ,
SEVGİ, BAĞLILIK VE VAZGEÇME
Oswego'daki
New York Eyalet Üniversitesi
1
Nisan 1978
TANIMA,
HAYRANLIK, HAYRANLIK VE SEVGİ
Cornell
Üniversitesi
1
Nisan 1978
BAŞARI
VE İLERLEME
Cortland'daki
New York Eyalet Üniversitesi
2
Nisan 1978
İNSAN
HAYATIMIZ VE İLAHİ HAYATIMIZ
Syracuse
üniversitesi
2
Nisan 1978
KENDİMDEN
NE YAPACAĞIM?
Binghamton'daki
New York Eyalet Üniversitesi
2
Nisan 1978
TANRI
DÜNYASI VE İNSAN DÜNYASI
Petches'teki
New York Eyalet Üniversitesi
3
Nisan 1978
ALLAH'IN
İZNİ VE BENİM İZNİM
Adelphi
Üniversitesi
4
Nisan 1978
ZAMAN
DEĞİŞİR
Hofstra
Üniversitesi
5
Nisan 1978
ALLAH'I
SEVMEYE DEVAM EDECEĞİM
New
York Üniversitesi
8
Nisan 1978
DÜNYADAKİ
DOSTUM KİMDİR?
Old
Westburg'daki New York Eyalet Üniversitesi
17
Nisan 1978
BULUCU
Long
Island Üniversitesi
18
Nisan 1978
BENİM
HAYATIM
New
Platz'daki New York Eyalet Üniversitesi
20
Nisan 1978
ÜÇ
ARKADAŞIM: İLHAM, İstek ve Farkındalık
Brockport'taki
New York Eyalet Üniversitesi
21
Nisan 1978
NEDEN?
Genesio'daki
New York Eyalet Üniversitesi
21
Nisan 1978
BUGÜN
ÇOK GÜZEL VE ÖZEL BİR GÜN
Rochester
Üniversitesi
21
Nisan 1978
ERTELEME
Fredonia'daki
New York Eyalet Üniversitesi
22
Nisan 1978
ÖZEL
GÜZELLİK
Niagara
Üniversitesi
22
Nisan 1978
MUCİZELERE
İNANIR MIYIM?
Alfred
Üniversitesi
23
Nisan 1978
RUHSAL
YAŞAM
SvBonaventche
Üniversitesi
23
Nisan 1978
BİR
ARAYANIN İÇ KAFASIYLA SOHBETİ
John
Üniversitesi
28
Nisan 1978
İLERLEME
HİKAYEMİZ
Long
Island Üniversitesi
30
Nisan 1978
SAMİMİYET,
SAFLIK VE GÜVEN
Berkeley'deki
Kaliforniya Üniversitesi
27
Eylül 1978
BİZ
BİRİZ
San
Francisco Eyalet Üniversitesi
27
Eylül 1978
GEÇMİŞ
HIZLA ARKADAŞLANIR
Santa
Cruz'daki Kaliforniya Üniversitesi
28
Eylül 1978
TEK
İHTİYACIM VAR
Pasifik
Üniversitesi
29
Eylül 1978
GİTEN
DOSTLARIMIZ, KALAN DOSTLARIMIZ, Ebedi DOSTLARIMIZ
Davis'teki
Kaliforniya Üniversitesi
29
Eylül 1978
KENDİNDEN
İLETİM
Bakersfield
Eyalet Üniversitesi
30
Eylül 1978
HAYAT
HAYATI VE HAYAT HAYATI
San
Bernardino Eyalet Üniversitesi
1
Ekim 1978
KALP,
ZİHİN, HAYAT VE BEDEN
San
Diego Eyalet Üniversitesi
1
Ekim 1978
YAŞADIĞIM
YER?
Irvine'deki
Kaliforniya Üniversitesi
2
Ekim 1978
MÜZİK
Los
Angeles'taki Kaliforniya Üniversitesi
3
Ekim 1978
MANEVİ
DUA VE MEYVE MEDİTASYONU
Güney
Kaliforniya Üniversitesi
3
Ekim 1978
cehaletim
Santa
Barbara'daki Kaliforniya Üniversitesi
4
Ekim 1978
KOŞ
VE OL
Stanford
Üniversitesi
5
Ekim 1978
BENİMDEKİ
İNSAN, BENİMDEKİ İLAHİ VE BENİMDEKİ ÜSTÜNLÜK
Kolombiya
Üniversitesi
11
Ekim 1978
ASPİRASYON
Kolombiya
Üniversitesi
18
Ekim 1978
İÇ
DÜNYA VE DIŞ DÜNYA
Kolombiya
Üniversitesi
25
Ekim 1978
TAM
BİR ADAM
Lake
Placid Sanat Okulu
3
Aralık 1978
BUGÜN
DİSİPLİNİN ÖNEMİ
Pasifik
Din Okulu
1
Haziran 1979
DİNLENMEK
Vermont
Üniversitesi
19
Ocak 1980
BİR
ARAYANIN HAYATI
Harvard
Üniversitesi
17
Şubat 1980
GERÇEK
ARAYAN
Kolombiya
Üniversitesi
20
Şubat 1980
YÜCE
RABBİM, BENDEN KABUL ETTİN
Kolombiya
Üniversitesi
27
Şubat 1980
ÇİÇEKLİ
AŞKIN HAYATI
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi
3
Mart 1980
Jesse
Owens'ı Övmek
Kolombiya
Üniversitesi
9
Nisan 1980
SANAT
NEDİR?
Washington
Üniversitesi
8
Mayıs 1980
DIŞARIDA
ÇALIŞMA VE İÇ MEKANDA KOŞMA
Oregon
Üniversitesi
17
Ekim 1980
SANAT…
Oregon
Eyalet Üniversitesi
18
Kasım 1980
MÜKEMMELLİK
Stanford
Üniversitesi
3
Mart 1981
MÜKEMMELLİK
Berkeley'deki
Kaliforniya Üniversitesi
6
Mart 1981
KONSANTRE
SANATI
Dartmouth
Koleji
9
Mart 1981
MERHAMET
Kahverengi
Üniversitesi
26
Mart 1981
ZARYA-VİZYON
Yale
Üniversitesi
27
Mart 1981
DÜŞÜNCE
Kolombiya
Üniversitesi
1
Nisan 1981
SERBEST
BIRAKMAK
Princeton
Üniversitesi
6
Nisan 1981
MÜZİK
VE DİN
Dağı
Holyoke Koleji
7
Nisan 1981
DOĞRU
Harvard
Üniversitesi
20
Nisan 1981
SES
VE SESSİZLİK
Redcliffe
Koleji
21
Nisan 1981
EYLEMDE
KONTROL
Wellesley
Koleji
21
Nisan 1981
MÜZİK
Pensilvanya
Üniversitesi
25
Nisan 1981
MEMNUNİYET
Cornell
Üniversitesi
26
Nisan 1981
HİNDUS
GELENEĞİNDE KONTROL
Vassar
Koleji
27
Nisan 1981
DOĞRU
Yale
Üniversitesi
25
Mayıs 1982
KALBİM
HAKKINDA
Kolombiya
Üniversitesi
1
Haziran 1982
ARAYANIN
GERÇEKLİK DENEYİMLERİ
Berkeley'deki
Kaliforniya Üniversitesi
5
Haziran 1982
ARAYAN
ARKADAŞLARIM HAKKINDA
Maryland
Üniversitesi
17
Haziran 1982
DUYARLILIK
Harvard
Üniversitesi
10
Temmuz 1982
FERAGAT
Delaware
Üniversitesi
10
Ağustos 1982
ARAYANIN
KALBİNİN ŞARKILARI
Harvard
Üniversitesi
19
Nisan 1983
BARIŞ
YARININ ÇİÇEKLENEN GÜLÜŞÜDÜR
Cornell
Üniversitesi
24
Ocak 1986
NASIL
HUZUR GETİRİRİM
Kolombiya
Üniversitesi
25
Ocak 1986
HUZUR
BULMAK
Princeton
Üniversitesi
31
Ocak 1986
BARIŞ
MESAJI
Kahverengi
Üniversitesi
2
Şubat 1986
ÖNCE
HUZUR DÜŞÜNENLER OLUN
Harvard
Üniversitesi
7
Mart 1986
HUZUR
VE GERÇEK
New
York Üniversitesi
31
Mart 1986
ARAYANIN
HUZURU
Rutgers
Üniversitesi
3
Nisan 1986
HUZUR
NEREDE?
Fairley
Dickinson Üniversitesi
8
Nisan 1986
ALLAH'IN
EN DEĞERLİ HEDİYESİ
Connecticut
Üniversitesi, Storrs
19
Nisan 1986
KALICI
BARIŞIN YOLU
Wesleyan
Üniversitesi
19
Nisan 1986
KIDEMLİ
OYUNLAR HAKKINDA, KIDEMLİLER HAKKINDA
Washington
Üniversitesi
27
Haziran 1987
HAZIRLIK
Kolombiya
Üniversitesi
9
Şubat 1986
İÇİNDE
SESSİZ, DIŞARIDA SES
Harvard
Üniversitesi
17
Şubat 1989
KONSANTRASYON
Yale
Üniversitesi
26
Şubat 1989
MEDİTASYON
Kahverengi
Üniversitesi
5
Mart 1989
ARZUYA
KARŞI ARZU
Cornell
Üniversitesi
16
Mart 1989
İTAAT
Princeton
Üniversitesi
27
Mart 1989
MUTLULUK
HAYALLERİMİN GERÇEK OLDUĞU
John
Hopekins Üniversitesi
13
Mayıs 1989
BENİ
UYANDIRDIN
Stanford
Üniversitesi
22 Mayıs
1989
ZORUNDAYIM
VE ZORUNDAYIM
Portland
Üniversitesi
12
Haziran 1989
ENDÜS
PERSPEKTİFİNDEN EVRENSEL BARIŞ: GENEL BARIŞ DÜŞÜNEN BİR ENDÜS
SvRosa
Koleji
18
Mart 1996
ŞAİR
VE ŞİİR
Washington
Üniversitesi
2
Nisan 1998
HİNT
FELSEFESİ (kısa inceleme)
Florida
Uluslararası Üniversitesi
26
Mayıs 1998
HAYATIM
EĞİTİM HUZUR
Austin'deki
Teksas Üniversitesi
25
Haziran 1998
MANEVİ
BİR PERSPEKTİFTEN EVRENSEL BARIŞA ULAŞMAK
Hawaii
Üniversitesi
7
Aralık 1998
YENİ
BİNYIL VE GENEL BARIŞ
John
Üniversitesi
16
Nisan 1999
1968'den
2000'e kadar Sri Chinmoy'a verilen üniversite ödülleri ve onurları
MANEVİ
GÜÇ, GİZLİ GÜÇ VE İRADE GÜCÜ
George
Washington Üniversitesi, Washington DC, ABD
Marvin
Merkez
21
Ocak 1976
Manevi
güç boşluktur. Okült güç hızdır. İrade gücü hazır olmaktır.
Ruhsal
güç arayana der ki: "Sonsuzluk senin emrindedir." Okült güç arayana
"Burada, burada ve şimdi" der. İrade, ruhsal güce ve okült güce, “Biz
arkadaşız. İkiniz de kesinlikle haklısınız, bu yüzden size yardım etmek, size
hizmet etmek, sizi istediğiniz şekilde tezahür ettirmek istiyorum.
Manevi
güç denizdir. Okült güç nehirdir. İrade, nehrin akışı ve denizin sakinliğidir.
Manevi
güç, öz farkındalıktır. Okült güç özgüvendir. İrade gücü kişinin kendi
deneyimidir.
Manevi
güç, hedefine ulaşana kadar yavaş, tutarlı ve şaşmaz bir şekilde içimizde
büyür. Gizli güç, hedefine hızlı, dinamik ve şaşırtıcı bir şekilde ulaşır.
Okült güç bir geyiğin hızına sahiptir. Çok hızlı koşar ve varış noktasına kısa
sürede ulaşır, ancak bu, Orijinal Varış Noktası değildir. İrade gücünde inanç
ve bağlılık vardır. Kendini gizli güce ve aynı zamanda ruhsal güce adamıştır.
İrade, amacına bağlılık ve inançla ulaşır. İradenin sadık bir köpek gibi
davrandığını güvenle söyleyebiliriz .
Manevi
yaşamda çok deneyimli bir arayıcı, bize manevi gücünü daha yükseğe, daha
yükseğe tırmanmak için kullandığını söyler. Manevi yaşamda çok deneyimli bir
arayıcı bize okült gücünü hızlı, hatta herkesten daha hızlı koşmak için
kullandığını söyler. Büyük irade gücüne sahip bir arayıcı, arayanlara ruhsal
güç ve okült güçle enerji verir. İrade gücüyle dolup taşan arayıcının rolü,
ruhsal güce ve okült güce sahip arayanlara yardım etmektir.
Manevi
güç bize neredeyse fısıltıyla doğruluğun güç olduğunu söyler. Eğer ilahi
doğruluğa sahipseniz, o ilahi adalet içinde ilahi gücü görmelisiniz.
Haklıysanız, gücünüzü kullanacaksınız. Okült güç bize gücün doğru olduğunu
cesurca söyler. İmkanınız varsa haklısınız. Okült basittir. Ama büyük iradeye
sahip arayıcı bize Toprak Ana'nın çağrısının Toprak Ana'nın gücü olduğunu ve Cennet
Baba'nın Gülümsemesinin Cennet Baba'nın doğruluğu olduğunu söyleyecektir. Tek
bir güce ihtiyacımız var ve bu, Toprak Ana'nın içsel çağrısıdır. Tek bir
doğruluğa ihtiyacımız var ve bu da Cennet Babanın Gülümsemesidir.
Manevi
gücü nasıl kazanırız? Kendimizi vererek, sürekli kendimizi vererek manevi güç
kazanırız. Okült gücü nasıl elde ederiz? Kendini gözlemleyerek okült güç
kazanırız. Nasıl irade kazanırız? Kendini onaylama yoluyla irade kazanırız.
Kendimizi vererek ne veriyoruz? Sahip olduklarımızı ve olduğumuz şeyi
veriyoruz. Sahip olduğumuz şey Tanrı sevgisidir ve biz insanlık için endişe
duyuyoruz. Kendimizi gözlemleyerek ne öğreniriz? Yeteneğimizi de,
beceriksizliğimizi de içtenlikle inceleriz. Onu yeteneğe dönüştürme konusundaki
yetersizliğimizi inceliyoruz ve onu kesinlikle mükemmel hale getirme
yeteneğimizi inceliyoruz. Kendini onaylamada neyi onaylıyoruz? Kendimizi
onaylıyoruz. Ancak bunun, "Geldim, gördüm, yendim" diyen Julius
Caesar'ın kullandığı ifadeyle aynı olmadığını bilmemiz gerekiyor. Kendimizi
olumlamamız şöyle olacaktır: "Geldim, sevdim, oldum." Bu bizim ilahi
öz-olumlamamızdır: "Bu dünyaya geldim, tüm insanları sevdim ve tüm
insanlarla ayrılmaz bir bütünlük kurdum." Manevi gücü doğru kullanırsak, o
zaman burada, dünyada Ölümsüzlük Gerçekliğinde yaşayabiliriz. Okült gücü doğru
kullanırsak Evrensel Gerçek Spiritüel güç, okült güç ve irade gücü her zaman
emrimizde olacaktır. Okültistin gözünden hiçbir şey kaçmaz. Okültist
yaratılıştaki her şeye anında erişebilir.
Manevi
gücü kötüye kullanırsak, manevi yaşamda son derece çok fakir oluruz. Bazen,
manevi güçlerini kötüye kullanan deneyimli arayıcıların, manevi yolculuklarının
en başında olduklarından daha da fakir hale geldikleri oldu. Aynı şekilde okült
gücünü kötüye kullanan bir okültist de ruhsal hayatta tamamen kör olur. Onun
körlüğü fiziksel körlük değil, bu körlük çok daha ciddi. Bu, içsel görüşünüzün
kaybıdır. Böyle bir arayıcı artık gerçeği göremez. Ve daha da kötüsü, okült güç
kötüye kullanıldığında, o güç eninde sonunda gelir ve okültistin kendisine
saldırır. Manevi güç söz konusu olduğunda, kötüye kullanılması bazen bu ruhsal
gücün saldırısını önler, ancak iş okült güce geldiğinde, onu kötüye kullanan
kişi eninde sonunda bir zamanlar kendisine ait olan aynı güçler tarafından
cezalandırılacak ve cezalandırılacaktır. ve emrindeydi.
İrade
ile neler yapabiliriz? İrade gücümüzle kendimizi Tanrı'nın Yarattıkları ile
özdeşleştirebiliriz, kendimizi Tanrı'nın Gerçeği ile özdeşleştirebiliriz. İrade
gücü , var olan gerçeklikle veya çiçek açmak üzere olan gerçeklikle sürekli bir
özdeşleşmedir. Burada bulunanların her birinin belirli bir iradesi vardır.
Ancak irade de geliştirilebilir. Kaslarımızı geliştirdiğimiz gibi irademizi de
geliştirebiliriz. Ancak irademizi geliştirirken, onu yalnızca kendi içimizde
bir hakikat tapınağı, bir ışık tapınağı, bir barış tapınağı, bir zevk tapınağı
inşa etmek için kullanıp kullanmayacağımızı bilmeliyiz. Hedefimiz buysa, irade
gücümüz her zaman bize yardım etmeye, bizi şekillendirmeye ve bizi mükemmel
Mükemmelliğe dönüştürmeye hazır olacaktır. Aksi takdirde, irade manevi yolda
gerçek bir engel olabilir.
Manevi
güç bize açıkça şunu söyler: "Ben, sonsuza kadar varım." Okült güç
bize açıkça şunu söyler: "Yapabilirim, hemen yapabilirim." İrade gücü
bize şüphe götürmez bir şekilde şunları söyler: "Zevk alıyorum, ilahi bir
zevk alıyorum, fevkalade zevk alıyorum. İnsani anlamda değil, ilahi, fevkalade
keyif alıyorum.”
CENNETİN
GÖRÜNTÜSÜ VE DÜNYANIN GERÇEĞİ
George
Washington Üniversitesi, Washington DC, ABD
Marvin
Merkez
28
Ocak 1976
Cennetin
Görünüşü ve Dünyanın Gerçeği. Cennetin vizyonu harikadır, dünyanın gerçekliği
tarafından tanınır, onurlandırılır ve ona tapılır. Dünyanın gerçeği iyidir,
Cennet Vizyonu tarafından arzu edilir, sevilir ve kucaklanır. Cennetin vizyonu
Tanrı'nın Görevidir: sonsuz genişleme. Dünyanın gerçeği, Tanrı'nın Güzeli'dir:
sonsuz bir tezahür. Cennetin görümü, arayana ihtiyacı olan tek bir şeyin
olduğunu söyler, o da aydınlanmadır, cehaletin ağlarından kurtuluştur. Dünyanın
gerçekliği, arayan kişiye tek bir şeye ihtiyacı olduğunu söyler ve bu, insan
doğasının dönüşümü, tam dönüşümüdür.
Sonlunun
çağrısı Sonsuzun gülümsemesine dönüştüğünde ve parladığında buna özgürlük
diyoruz. Bedenin karanlığı ruhun ışığına dönüştüğünde buna dönüşüm diyoruz.
Kurtuluş bütün varlıkta gerçekleşir. Dönüşüm esas olarak fiziksel doğa, dünyaya
bağlı doğa ile ilgilidir. Aydınlanma, özgürleşme ve dönüşüm arasındaki
bağlantıdır.
Bir
kişi özgürleştiğinde, dinlenmek için başka bir dünyanın varlığının farkına
varır ve dönüştüğünde, adının Cennetin Görüntüsü ve yeryüzünün gerçeği olduğunu
hisseder21 ama burada, burada, dünyada olması gerekir. Mutlak Yüce'yi tezahür
ettirin. Kişi serbest bırakıldığında, kişi çok çalıştığını ve artık başka bir
bilinç seviyesinde bir yerde dinlenme zamanının geldiğini hisseder. Kişi
dönüştüğünde, dış varlığı ışıkla dönüştüğünde, kişi kendisine burada,
yeryüzünde Tanrı'nın mükemmel aracı olması için altın bir fırsat verildiğini
hisseder.
Işık
ruhtan kalbe iner. Kurtuluş genellikle kalple başlar. O zaman kurtuluş alevi,
saldırgan, duygusal veya hayvani olabilen yaşamsal olana girer. Ve nihayet
kurtuluş alevi kaba fizikselliğe girer. Işık ruhtan kalbe, kalpten zihne,
akıldan nefse, nefsinden fiziğe iner. Kurtuluş böyle olur. Ama dönüşüm tam
fizikselde ve fiziksel için ışık Yukarıdan indiğinde başlar.
İsteksiz
insanlarda Cennetin Görüntüsü kısacık bir saniye için bile var olamaz. Dünyanın
gerçeği de hevessiz bir insanda yaşamayı neredeyse imkansız buluyor. İnsanlar
yeryüzünde kaldıkları için, dünya gerçeği, sınırsız şefkat ve sınırsız sabırla,
hala hevessiz insanlarda yaşıyor. Ancak Cennetin Görüsü, Tanrı'yı
\u200b\u200bifşa etmek için tek fırsatı yalnızca hevesli insanlarda bulur. Ve
dünyanın gerçekliği amacını, tek amacını hevesli insanlarda bulur - Tanrı'nın
burada, yeryüzünde tezahürü.
Manevi
yolculuğunun başlangıcında, arayıcı Cennet Görüsüne şöyle der: “Ben olan her
şey senden. Neyim varsa Sendendir: Senin Nurundur, Senin Lezzetindir, Senin
Sessizliğindir, Senin Sesindir. Arayan, yolculuğunun sonunda dünyanın gerçeğine
der ki, "Ben ve sahip olduğum her şey senin için: sonsuz sabır, sonsuz
şefkat, sonsuz bağışlama."
Cennetin
vizyonu, arayana, nasıl inanacağını bilirse, o zaman inancın onu Mutlak
Yüce'nin mükemmel bir aracı yapabileceğini söyler. Dünyanın gerçekliği,
arayana, İçsel Kılavuz'un emirlerini duyabilirse, dünyanın gerçekliğinin onu
Mutlak Yüce'nin mükemmel aracı yapacağını söyler. Samimi bir arayıcı, nasıl
inanacağını bilir ve inanacaktır. En derin varlığının, Yüce Allah'ın doğrudan
temsilcisi olan ruhunun emirlerini nasıl duyacağını bilir ve duyacaktır.
Cennetin
görüntüsü, her arayanda açan bir çiçektir, yaprağı yaprak. Dünyanın gerçekliği,
iç dünyada özlemin yükselişi ve dış dünyada ruhsallaştırılmış inisiyasyon ve
sevgi dolu kendini vermenin bir sonucu olarak ortaya çıkan meyvedir. Her
arayanın içinde derinlerde Cennetin Görüntüsü ve yeryüzünün gerçekliği vardır.
Arayıcı seyahat, Vision of Heaven başlar. Arayıcı, dünyanın gerçekliğinden yola
çıkarsa, Himalayalar kadar büyük bir hata yapıyor demektir. Cennetin Vizyonu
Bilinç ağacıdır. Arayıcının ağaca tırmanması gerekir ve ancak o zaman
meyve-gerçekliğini tüm dünyayla paylaşabilir.
Şüphe
eden, itiraz eden, şüphelenen aklın kapısını kapattığımızda ve sevgi dolu,
şefkatli kalp birliğinin kapısını açtığımızda, o zaman Cennet Vizyonu içimize
girer. Gerçeğin yüzünü görmek ve Gerçeğin kendisi olmak için sarsılmaz
irademizi kullandığımızda, dünyanın gerçekliği bizi gerçek olarak kabul eder.
Kalbimizin en saf köşelerinde haykırdığımızda, Cennetin Görüntüsü cevap verir.
İnsan dünyasını kaplayan cehalet denizine gülümsediğimizde yeryüzü gerçeği bizi
kucaklıyor.
Cennet
bir vizyondur, dünya bir gerçektir. Aynı zamanda yeryüzü bir görüntü, Cennet
bir gerçekliktir. Cennet tohum, dünya meyvedir. Tohum halindeki Cennet Vizyonuna
baktığımızda, Cennet Vizyonunun bir öncü olduğunu görürüz. Aynı zamanda
tohumunu verecek olan meyveye baktığımızda yeryüzü gerçeğinin öncü olduğunu
biliriz. Bugün tohum vizyon, meyve ise gerçekliktir. Yarın aynı meyve bir
açılış vizyonu olacak ve tohum aydınlanmış ve tamamlanmış bir gerçeklik olacak.
BİLİNÇ
VE ÖLÜMSÜZLÜK
George
Washington Üniversitesi, Washington DC, ABD
Marvin
Merkez
4
Şubat 1976
Manevi
yaşamda, istek yaşamında, inisiyasyon yaşamında yeri doldurulamaz iki gerçeklik
vardır ve bu Bilinç ve Ölümsüzlüktür. Bilinç ve Ölümsüzlük bölünemez. Aynı
madalyonun önü ve arkası gibidirler. Şu anda Bilinç tohum rolünü oynar,
Ölümsüzlük meyve rolünü oynar, sonraki an Ölümsüzlük tohum rolünü oynar ve
Bilinç meyve rolünü oynar. Meyve daha sonra kendi kendini devam ettiren bir
döngüde yeniden tohum haline gelir. Böylece Bilinç ve Ölümsüzlük sonsuza kadar
bölünmez kalır. Bilinç dediğimiz tohum formu. Meyve-formuna Ölümsüzlük diyoruz.
Ancak rollerini değiştirebilirler ve değiştirirler.
Bilinç
doğum ve ölümün olmadığı, içte ve dışta sonsuzluktur. Ölümsüzlük özveridir.
İlahi bir şey olmak için bedenimizi, yaşamımızı, aklımızı ve kalbimizi feda
ederiz. İlahi bir şeye dönüştüğümüzde, geliştirdiğimiz veya ortaya koyduğumuz
ilahi varlık, içimizdeki ölümsüz Gerçek'tir. Bugün sahip olduklarımızı Yüce
Rab'be verdik ve yarın bize sahip olduklarını ve O'nun ne olduğunu verecek.
O'na içsel çağrımızı veririz, cehaletimizi, karanlığımızı, bize ait olduğunu
hissettiğimiz ya da değer verdiğimiz her şeyi O'na veririz. O'na göre her şey
O'nundur ve O, bizim muradımızı duyunca, her şeyi bize sonsuz lütfundan verir.
Bilinç
denizi gerçeği sever ve sonunda gerçek olur. Ölümsüzlük, Gerçeği öngören yaşam
sessizliğimiz ve burada yeryüzünde Amacı, Aşkın Gerçekliği tezahür ettiren yaşam
sesidir.
Ölümsüzlük
hayatı sever, hayatı kucaklar ve sonunda burada dünyada ve orada Cennette
hayatı tamamlar. Dünyanın ruhsallaştırılmış çağrısı, arayanın hayatında
Ölümsüzlüktür. Cennetin duygulu gülümsemesi aynı zamanda bir arayıcının
hayatında Ölümsüzlüktür. Ruhsallaştırılmış içsel çağrı ölümsüzdür ve içinizdeki
her şeyi aydınlatan, her şeyi tatmin eden gülümseme de ölümsüzdür.
Dünyanın
bilinci neden zaman zaman cömert Merhameti, Sevgiyi ve Işığı kabul etmez?
Cennetin çeşitli biçimlerde evrimleşen ilahi nitelikleri, dünyanın
aydınlanmamış bilincine yabancı olduğu için, Cennetin ilahi niteliklerine,
ilahi yeteneklerine, ilahi kutsamalarına karşı çıkıyor. Ancak bazen, yeryüzü
içtenlikle doğru şeyi yapmaya çalışsa bile, Cennet yardımcı olmuyor. Dünya, ilahi
bir gerçekliğe dönüşmek ister ve Cennetin yardımına ihtiyaç duyar, ancak Cennet
bazen kayıtsız kalır. Dünya her zaman alıcı değildir ve Cennet her zaman
umursayan değildir. Ama öyle bir zaman gelir ki, arayan kişi hem yeryüzünün
çağrısını hem de Cennetin Gülümsemesini birleştirir. Dünyanın her zaman
karanlık kalamayacağı gibi, Cennet de her zaman kayıtsız kalamaz. Ve sonra
yeryüzü ruhlu, özverili ve iz bırakmadan paha biçilmez çağrı-huzurunu verir ve
Cennet bir gülümsemeyle, çıkarsız ve koşulsuz olarak paha biçilmez
Gülümseme-Cennet ve içsel Bilincini, ilahi Bilincini, yüce Bilincini verir.
Bilincin
Genişlemesi şüpheyi kontrol eder ve fetheder. Bu şüphe, içimizdeki aç
kaplandır. İçimizdeki otantik, ilahi, güzelimizi yutmak istiyor. Ama Bilinç
genişlediğinde şüpheci kaplan kontrol altına alınır, boyun eğdirilir ve
aydınlanır. İnanç kükreyen bir aslandır, şüphe açgözlü bir kaplandır. Bir
aslanın büyümesi gerekir, bu yüzden beslenmesi gerekir. Ölümsüzlüğün coşkusu
ilahi aslanı, içimizdeki altın aslan inancını besler.
Korkuyu,
şüpheyi, kıskançlığı ve pisliği yendiğimizde, hayati varlığımızda ölümsüzlük
doğar. Gerçekliğin enginliğini gerçekten kendimize ait olarak kabul ettiğimizde
ve içsel olarak bu genişlik haline geldiğimizde, ölümsüzlük zihnimizde doğar.
Ve şarkı-birliğini duyduğumuzda ve yaptığımız her şeyde ve düşündüğümüz ya da
söylediğimiz her şeyde dans-birliğini gördüğümüzde, kalp-birliğimizde
ölümsüzlük doğar. Son olarak, mükemmel Mükemmellik dünyevi hayatımızda ve
Cennet hayatımızda açıkça tezahür ettiğinde, mükemmel Mükemmellik dünyevi
varlığımızı ve Cennetsel varlığımızı doldurduğunda, o zaman yüce Ölümsüzlüğe
dönüşürüz.
Ego
Bilinci, insan bilinci, ilahi Bilinç, yüce Bilinç. Ego-bilinci burada, orada ve
her yerde yıkımdan başka bir şey değildir. İnsan bilinci, insanın daha yüksek
bir hayata, ilahi bir hayata, insanları tamamen ve yanılmaz bir şekilde tatmin
edecek bir hayata hazırlanmasıdır. İlahi Bilinç bir özlemdir, mutlak
Mükemmellik yoludur, Aşkın Yükseklik yoludur. Yüce Bilincin amacı, zaten ulaşılmış
olan hedefi sürekli olarak aşmaktır. Yüce Bilinç her zaman kendi başarısını
aşar. Sabit bir hedef yoktur. Bugünün hedefi, yarının başlangıç noktasıdır,
böylece yüce Bilinç bize ilham verir, enerji verir ve bizi daima aşan Gerçeklik
olan Hedefe taşır. Bu Amaç, Dünya hayatında Ölümsüzlük, Cennet hayatında
Ölümsüzlük, Her bireysel bilinçte Ölümsüzlük, Kolektif bilinçte Ölümsüzlük,
Evrensel Bilinç ve Aşkın Bilinçte Ölümsüzlüktür.
İnsan
bilinci, ilahi Bilinç, dünyaya bağlı bilinç ve Cennetten bağımsız Bilinç. İnsan
bilinci, kişinin Sonsuz Benliğini sonlu olanda unutuşundan başka bir şey
değildir. İlahi Bilinç, Sonlu'nun içinde ve sonlu aracılığıyla Sonsuz'un
öz-farkındalığı, öz-aydınlanması ve kendini mükemmelleştirmesidir. Dünyaya
bağlı bilinç, realiteyi, realitenin burada dünya üzerinde faaliyet gösterdiği
şekliyle görür, ancak realite dünya üzerinde çok sınırlı bir şekilde faaliyet
gösterir. Burada gerçeği en küçük ölçüsünde görüyoruz. Genellikle sayısız
düşman güce açıktır. Dünyaya bağlı bilinç bize sürekli olarak bir hedef
olmadığını söyler ve eğer bir hedef varsa, bu sonsuza kadar uzak bir ihtimal
olarak kalacaktır. Bir kişiye, arzusu yerine getirilse bile hayal kırıklığına
uğradığını, çünkü arzunun yerine getirilmesinin asla beklenen tatmini getirmeyeceğini
söyler. Bugün bir insan araba almak istiyor ve alıyor. Yarın iki arabası olsun
istiyor. Bunları satın alacak kadar zenginse, ertesi gün başka bir şey elde
etme arzusu duyar. Her satın aldığında daha fazlasına sahip olmak ister. Ama
sonunda, gerçekten istediğini elde edemediği veya alamadığı bir an gelir. Sonra
etrafına bakar ve başkasında bolca olduğunu görür. Ve yine hayal kırıklığı
geliyor.
Dünyaya
bağlı bilinç bize her zaman sahip olduklarımız ve sahip olmadıklarımızla ilgili
bir hüsran duygusu getirir. Ama Göksel-özgür Bilinç bize sürekli olarak bir
memnuniyet mesajı getirir. Sınırsız Zevk istiyoruz, her şeyi sınırsız ölçüde
istiyoruz. Ama şimdi bir damla Lokum aldığımızda bile tatmin oluyoruz. Sonra
küçücük bir damladan kocaman bir okyanusa dönüşüyoruz. Bugün mutluluk
okyanusunun küçücük bir damlasına kavuştuk ya da kavuştuk ve son derece
mutluyuz. Ve mutlu olduğumuzda, alıcılığımız artar. Her zaman mutlu kalmaktan
başka alıcılığı artırmanın birkaç yolu vardır. Mutlu olduğumuzda, alıcılığımız
artar ve alıcılık arttığında, Cennetsel Özgür Bilincimiz içimizde büyür.
Bilinç
ve Ölümsüzlük. Bilinç hem bir çiçek hem de bir güzelliktir. Ölümsüzlük de bir
çiçek ve güzelliktir. Ama bir çiçeğe insan gözüyle baktığımızda, karşımızda
görünenin içimizde olmadığına inanırız. Güzelliği birkaç saat veya birkaç gün
sürdüğü sürece görürüz. Ama gördüğümüz güzellik içimize, kalbimizin en ücra
köşelerine de işler. İçimizde kalan çiçeğin özü ölümsüzlüktür. Yani şuur
önümüzde duran ve içimize giren çiçeğin güzelliğidir, ölümsüzlük ise bir
zamanlar önümüzde duran içimizdeki çiçeğin güzelliğidir diyebiliriz. Her arayan
bir çiçeğin dış güzelliğini görür ve her arayan bir çiçeğin emsalsiz bir
güzellik olan iç güzelliğini görür.
TANRI'NIN
İKİ ARACI
George
Washington Üniversitesi, Washington DC, ABD
Marvin
Merkez
4
Şubat 1976
Hem
Usta hem de öğrenci ebedi öğrenicilerdir. Öğretmen, kendisinin ebedi bir
öğrenici olduğunun bilinçli olarak farkında olması bakımından Sokrates'e
benzer, öğrenci ise kendisinin ebedi bir öğrenici olduğunu bilmez. Gerçek
öğretmen Tanrı'dır. Spiritüel Öğretmen, Tanrı'nın bilinçli ve adanmış bir
hizmetkarı, Tanrı'nın bilinçli ve kendini adamış bir öğrencisidir. Öğretmen,
Kaynağın varlığını ve kendisinin bu Kaynağa ait olduğunu bilir. Kaynaktan geldi
ve Kaynağa aittir. Bunun bilinçli olarak farkındadır. Mürit maalesef Kaynak ile
birliğinin farkında değil. Ancak mürit sonsuza kadar cahil kalmaz. O da içsel
olgunluğu geliştirir ve içsel ışığı biriktirir. Ve sonra, Üstat gibi,
kendisinin de ebedi bir öğrenci olduğunu hisseder.
Spiritüel
Öğretmen özünde öğrencisi için bir öğretmen değil, kişisel bir akıl hocasıdır.
Öğretmen önce öğretir sonra sınav yapar ama sınavı kendi çabasıyla geçen
öğrencidir. Öğrenci başaramazsa cehalet içinde kalır. Ancak kişisel bir rehber,
cehalet içinde kalmamamız için özellikle yararlıdır. Manevi yaşamda, kişisel
akıl hocası Öğretmen'dir. Bize cehaletle nasıl yüzleşeceğimizi ve ruhumuzun
gerçekliğini nasıl keşfedeceğimizi öğretiyor. Kendini keşfetme konusunda bize
her konuda yardımcı olur.
Ne
yazık ki, Efendi'nin Tanrı olduğunu hisseden arayıcılar var. Ama hiç kimse
Tanrı olamaz. Öğretmen, manevi ailenin gerçek babası bile değildir. Gerçek baba
Mutlak Rab'dir. Öğretmen ailenin en büyük çocuğu, öğrenciler ise küçük
çocuklarıdır. Baba, en büyük oğluna tüm bunları küçük olanlara nasıl
öğreteceğini öğretti. Küçükler gerçek babanın ağabeyi değil, başkası olduğunu
bilmeyebilir. Ama sonunda öğrenirler. Ağabeyin rolü, ancak ailenin genç
üyelerini aynı zamanda onların da Babası olan Babasına ruhen, sadakatle ve
başarılı bir şekilde götürdüğünde sona erer.
Öğretmen
farkındalık rolünü oynar ve öğrenci istek rolünü oynar. Ancak farkındalık ve
istek birbirinden ayrılamaz. Aspirasyon dediğimiz şey, başka bir bilinç
düzlemindeki farkındalıktır. Burada, dünyada buna özlem diyoruz, ama başka bir
bilinç düzeyinde aynı istek farkındalıktır. Aynı şekilde, başka bir bilinç
düzleminde farkındalık dediğimiz şey, dünyevi düzlemde aspirasyon olarak
adlandırılır. Farkındalık, sürekli aşan özlemin sürekli eyleminden başka bir
şey değildir ve istek, farkındalıktan başka bir şey değildir, ya kısmi
farkındalık ya da her zaman aydınlatan, her zaman aydınlatan farkındalık.
Tamamen arayanın standardına, içsel gelişimine bağlıdır.
Öğrenci
arzusunu Öğretmene sunar. Öğretmen farkındalığını öğrenciye sunar. Öğretmen,
öğrenciye farkındalık yaşamı için en iyi olduğunu düşündüğü şeyi sunar.
Öğrenci, Öğretmene özlem dolu yaşamı için en iyi olduğunu düşündüğü şeyi sunar.
Ama Usta öğrenciye, “Hayır, elindekinin en iyisi bu değil. Uyanma vaktin geldi.
Daha fazla uyuma. Cehaletin zevklerinde yuvarlanmayı bırakın. Uyan uyan!"
Ve sonra öğrenci uyanır ve dinamik bir maneviyat hayatına başlar. Bu sırada
Usta ona “Lütfen gecikme. Omuzlarıma otur. Seni dünyanın boylam ve genişliği
boyunca taşıyacağım."
Maneviyat
ilahi bir oyun gibidir. Oldukça az sayıda katılımcı var, her katılımcının kendi
rolü var. Öğretmen önemli bir rol oynar ve öğrenci önemli bir rol oynar. Ama en
yüksek seviyede, tam olarak içimizdeki Otantik'tir, bir kişide Öğretmen rolünü
ve başka bir kişide öğrenci rolünü oynayan Her Şeye Gücü Yeten'dir. Öğretmenin
kalbinde veren O'dur ve öğrencinin yaşamında alan O'dur .
Öğretmen
köprüdür, insanlığın özlemi ile İlahi Vasfın gerçekleşmesi arasındaki
bağlantıdır. İnsanlığın ona sunabileceği şeyi, duygusal çağrıyı, Kutsallık
olarak alır ve Tanrısallığın insanlık için ona sunabileceğini, aydınlatıcı
Gülümsemeyi indirir. Öğretmen aynı zamanda habercidir. İnsanlığın umudunu
Tanrı'nın Görüşü dünyasına getirir ve İlahi Vaat'i insan dünyasına indirir;
insanlığın ümidi ile yükseğe tırmanır ve İlahi Vaat ile alçağa iner.
Öğretmen
bir çalışandır. Sıradan hayatta patronu görmek için asistanının yardımına
ihtiyacınız var. Manevi hayatta da, Tanrı'nın yardımcısı olan Usta, arayandan
veya müritten memnunsa, bir yardımcı olarak Patron'a Kendisini görmek isteyen
biri olduğunu söyleyecektir. Kapıyı açan ve gerçek Patron'a, Yüce'ye birinin
O'nu aradığını söyleyen çalışandır. Öğretmen sekreterdir. Patronla bir görüşme
ayarlamak istersen sekretere gidersin.
Üstadın
rolü, sessizlik yaşamında kutsanmış hizmeti yerine getirmektir. Öğrencinin
içinde ve aracılığıyla en etkili şekilde çalıştığı yer, içsel sessizliğin
yaşamındadır. Aslında öğrencilerine tam da sessizliğin hayatını sunuyor. Ve
öğrenciler ona kendi sesli yaşamlarını sunarlar. Sessizliğin yaşamı farkındalık
içindir, sesin yaşamı tezahür içindir. Her ikisi de son derece önemlidir.
İnsanlığın
çağrısının ayrılmaz bir parçası haline gelen Shifu, çok samimidir. İnsanlık
barışa, ışığa ve mutluluğa aç olduğunda, birliği sayesinde Öğretmen de aynı
açlığı yaşar. İnsanlık gibi o da sonsuz açlık ve susuzluktan ıstırap çekiyor.
Ama aynı zamanda, Öğretmen yükselir, daha yükseğe, en yükseğe çıkar ve sonsuz
Barış, Işık ve Mutluluk Kaynağı ile bir olur. Orada, Cennette bir ziyafetin,
görkemli bir ziyafetin tadını çıkarıyor, ama burada, yeryüzünde aç kalmaya
zorlanıyor. Ama hem sadakatle hem de ruhani olarak icra ediyor. Comic
Drama'daki rolü, insanlığın çağrısını Heaven's Delight'a taşımak ve Heaven's
Delight'ı insanlığın çağrısına getirmektir.
Tanrı'nın
gözünde hem öğretmen hem de öğrenci eşit derecede önemlidir. Tanrı, küçük
çocuğunun, yani müritinin sonsuza dek deneyimsiz ve savunmasız kalmayacağını
bilir. Bir gün ona da sınırsız Huzur, Işık ve Mutluluk bahşedilecektir. Ve
Tanrı bilir ki, her müritte ve onun aracılığıyla küçük çocuk rolünü oynayan
O'dur. Yaratılışının ebediyen yeni ve parlak kalmasını isteyen O'dur. Sonsuza
dek aşan yenilik ve çiçeklenme, her insanda ve her Yaratılışta şarkı-huzurdur.
Aynı zamanda, O bize ilham verir ve kendisinin, hem Shifu'nun hem de öğrencinin
somutlaştırması gereken, her zaman aşan Gerçek olduğunu hissettirir.
Öğretmen
ve öğrenci, içsel inisiyasyonun gerçekleştiği gün bir olur. Başlatma çeşitli
şekillerde gerçekleşebilir. Bir mantra söyleyerek ve sembolik olarak kutsal
bazı nesneler sunarak geleneksel Hint tarzında gerçekleştirilebilir. Bu şekilde
mürit, ruhsal yaşamda büyük önem taşıyan bir vazgeçme duygusu edinir. Başlatma
gözler aracılığıyla yapılabilir. Öğretmen, öğrenciye canının nurunun bir
kısmını veya can nefesinin bir zerresini gözlerinden verir. Böylece öğrenciyi
gerçekten yakını olarak kabul eder. Öğretmenin şefkati sayesinde, mürit
kalbinin en derin köşelerinden paha biçilmez minnettarlığı ön plana çıkarır.
Minnettarlık ve şefkat birlikte çalıştığında, inisiyasyon gerçekleşir. Bu
sırada, Üstat öğrenciye ciddi bir söz verir: "Oğlum, binlerce yıllık
bilgisizliğin şimdi benim içimde. Onu aydınlatacağım, dönüştüreceğim ve Yüce
Tanrı'nın kusursuz bir aracı yapacağım." Usta'nın Yüce Olan ve öğrencisi
ile olan mutlak birliği sayesinde, Usta olduğu her şeyin, olduğu ve olacağı her
şeyin, onun bir tohum biçimindeki öğrencisi olduğunu hisseder.
Zamanla,
mürit, Üstadı gibi, kendisinin de Mutlak Yüce'nin yeri doldurulamaz bir aracı
olduğu şeklindeki reddedilemez gerçeği tam olarak anlar. Ve sonra öğrenci
Öğretmene şöyle der: “Usta, sen ebedi Gerçeğin bedenisin ve ben senin
uzuvlarınım. Tezahürün için bana ihtiyacın var ve ben de aydınlanmam için sana
ihtiyacım var. Birlikte hareket edelim, çünkü bu önceden belirlenmiş. Siz
Evrensel Bilincin, Aşkın Yüksekliğin rolünü oynayacaksınız ve ben de yeryüzünde
tezahür için enstrümanınızın rolünü oynayacağım. Birlikte Mutlak Yüce'yi
tezahür ettirecek ve gerçekleştireceğiz.”
Öğrenciye
sessizce hizmet ederek, Üstat öğrencinin içindeki Sevgili Yüce'yi sevdiğini
bilir ve hisseder. Ama öyle bir zaman gelir ki, o, mürit içinde, ayrı bir şey
olarak değil, Sevgili Yüce'sini müritin tüm varlığında görür. Ve öğrencinin
Öğretmenini başka bir kişi olarak görmediği, Yüce Rabbi ile tamamen bir olan
Öğretmeni gördüğü zaman gelir.
Mutlak
Yüce'nin her ikisine de, hem Öğretmene hem de öğrenciye, onlara eşit derecede
ihtiyaç duyduğunu hissettirdiği zaman gelir çünkü O, hem Vizyonu hem de
Gerçekliği cisimleştirir. O, Görüş-Işığını zaten Öğretmene sunmuştur ve
Hakikat-Işığı öğrencinin içinde yeşerir. Hem O'nun Vizyonu hem de O'nun
realitesi, burada, yeryüzünde mükemmel bir dünya kurmak için birlikte
çalışmalıdır. Öğrencisiz Öğretmen topal, Öğretmensiz öğrenci kördür. Ama bir araya
geldiklerinde ne kör ne topal olurlar; onlar, Mutlak Yüce'nin kusursuz
araçlarıdır ve Yüce'yi O'nun taklit edilemez Suretinde tezahür ettirirler.
Sonuç
olarak şunu söylemek isterim ki, Usta da mürit de Tanrı'nın vazgeçilmez
araçlarıdır. Tam da Mutlak Yüce'yi Kendisinin arzuladığı şekilde memnun etmek
istedikleri için vazgeçilmezdirler. Eğer Usta Mutlak Yüce'yi kendi yöntemiyle
memnun etmek istiyorsa, o zaman mürit hiç de vazgeçilmez olmayacaktır. Eğer
öğrenci Mutlak Yüce'yi kendi yöntemiyle memnun etmek istiyorsa, o zaman Üstat
hiç de vazgeçilmez olmayacaktır. Ama her ikisi de, hem Üstat hem de mürit,
Mutlak'ı memnun etmek ve gerçekleştirmek için ağlayıp uğraştıklarında,
Mutlak'ın yerine getirilmesini istediği gibi, o zaman onlar Tanrı'nın kusursuz,
mükemmel ve bilinçli araçlarıdır.
ÜSTÜNLÜK
VE MÜKEMMELLİK
George
Washington Üniversitesi, Washington DC, ABD
Marvin
Merkez
11
Şubat 1976
Aşkınlık
ve mükemmellik iki yüce gerçekliktir. Bu noktada aşkınlık arayan rolünü,
mükemmellik ise hedef rolünü oynar. Bir sonraki anda mükemmellik arayanın
rolünü oynar ve aşkınlık hedefin rolünü oynar.
Bazen
aşkınlık ve mükemmellik saklambaç oynar. Aşkınlık mükemmelliği arar.
Mükemmellik yakalandığında, mükemmellik teslim olur ve aşkınlığa Işığın
kendinden geçmesi olan sonsuz zenginliğini bahşeder. Mükemmellik aşkınlığı
arar. Aşkınlık yakalandığında aşkınlık teslim olur ve Hazzın ışığı olan sonsuz
zenginliğini mükemmelliğe bahşeder. Böylece her ikisi de, mükemmellik ve
aşkınlık, sürekli tatminin tadını çıkarır.
Mükemmellik
nedir? Mükemmellik nihai ürün değildir ve olamaz; aşkınlığı karakterize eden
nihai yükseklik olamaz. Mükemmellik, sürekli olarak kendi gerçekliğini, kendi
yüksekliğini, kendi amacını aşan şeydir. Mükemmellik, sürekli taşan, her şeyi
aşan denize doğru durmadan akan bir nehir gibidir. Durgun bir havuz ya da göl
değil, sürekli aşan Öte'ye doğru akan dinamik bir nehirdir.
Burada,
dünyada mükemmelliği iki yüce gerçeklikte görüyoruz: çağrı ve gülümseme. Bir
çocuk içtenlikle ağladığında, içten ağlamasında mükemmelliği görürüz. Bir çocuk
yürekten gülümsediğinde, duygulu gülüşünde mükemmelliği görürüz. Mükemmellik
kesinlikle ruhun varlığının açıkça tezahür ettiği yerde olacaktır. Ruh,
Tanrı'nın doğrudan bir temsilcisi, Tanrı'nın bilinçli bir elçisidir. Ruh,
yeryüzünde yeni hayatın, yeni ışığın, yeni şafağın, yeni farkındalığın, yeni
mükemmelliğin habercisidir.
İçsel
mükemmellik vardır ve dışsal mükemmellik vardır. Bir çiçeğin güzelliği dış
mükemmelliktir, bir çiçeğin kokusu iç mükemmelliktir. İçsel olarak aşılması gereken
her şey bize iç dünyadaki mükemmelliğin mesajını getirir. Dış dünyada
genişletilmesi, aydınlatılması ve tamamlanması gereken her şey bize dış dünyada
mükemmelliğin mesajını getirir. Her insanı başka bir Tanrı olarak
hissedebildiğimizde ve gerçekten görebildiğimizde, iç dünyada mükemmelliği
görürüz. Her insanı başka bir Tanrı olarak görmek, içsel mükemmellikten başka
bir şey görmemektir. Aynı zamanda Allah'ın varlığını herkeste görmek ve
hissetmek, dış mükemmelliği görmek demektir. İçsel mükemmellikte herkesi başka
bir Tanrı olarak görürüz, dışsal mükemmellikte ise her birinin içinde başka
kimseyi değil Tanrı'yı görürüz.
Aşkınlık
nedir? Aşkınlık, hiç bitmeyen bir yükseliş süreci, dinamik bir gerçekliktir.
Amaç aynı zamanda gerçeği aşmaktır. Neden mükemmel olmak istiyoruz? Tam olarak
aşmak istiyoruz çünkü iç tatmine ve dış tatmine ihtiyacımız var. Memnuniyete
nasıl ulaşırız? Arzunun yükselen alevi haline gelerek doyuma ulaşırız. Ve
yükselen bir özlem alevi olduğumuzda, içimizdeki Tanrı'yı \u200b\u200bseven,
içimizdeki Hakikat'e hizmet eden kişi tatmin olur.
Dünyamızda
kendimizi aşmak için kullandığımız iki gerçeklik vardır. Cehalet-gecesi
hakikat, hikmet-nur ise hakikattir. Cehalet fethettiğimiz gecedir. Onu yenerek
binlerce yıldır içimizde taşımak zorunda olduğumuz gerçeği aşmış oluyoruz.
Bilgelik
ışığı içsel olarak biziz. Farkında olduğumuzda, içimizdeki bilgelik ışığının
tamamen farkında olduğumuzda, olduğumuz realiteyi aşar ve daha yüksek bir
realite haline geliriz. Cehaleti yeneriz ve cehaleti yenerek tatmin oluruz.
Bilgiyi çoğaltırız, bilgi arttıkça doyuma ulaşırız.
Aşkınlık
ve mükemmellik bize çok önemli bir şey getiriyor - tatmin. Bu doyum
Tanrı'dadır, Tanrı'dandır, Tanrı içindir ve nihayet Tanrı'nın Kendisidir.
Gerçeklik dünyamızda, tatmin merdiveninde pek çok basamak vardır. Hayal gücüyle
başlar, ardından ilham gelir, ardından istek, farkındalık, açılım ve ardından
tezahür gelir.
Hayal
gücü, gerçekliği somutlaştıran kendi dünyasıdır. Bilim adamı hayal dünyasına
girer ve bilinmeyen bir şey keşfeder. Bilim adamı daha sonra dünya ailesinin
üyelerine memnuniyet verir.
İlham
sizin kendi dünyanızdır. Bu hareket dünyasıdır. Ya bu dünya içimize girer ya da
biz bu dünyaya gireriz. Sürekli ilerlemek, yükselmek ister ve bizi kendisiyle
birlikte hareket etmeye davet eder. Bize, “Hareket memnuniyettir. Hareket
mükemmelliğin habercisidir.
Özlem
dünyadır. Özlem dünyasında, başlangıçta Bir olan Tanrı, Çok olmak istedi. Çok
olmak istediğinde, kendini aşmanın şarkısını söyledi. Kendini çeşitlilik
dünyasında sergileyerek, bir mükemmellik dansı sunar. Tek olan Tanrı'yı ve
Çeşitlilik Tanrı'yı, sonsuz Sessizlik Tanrı'yı ve sonsuz Ses Tanrı'yı
gördüğümüz yer özlem dünyasındadır.
Bilinç
huzurdur. Farkındalık dünyasında, mükemmel farkındalıkta, sonlu ve sonsuzun
bölünemez olduğunu görüyoruz. Burada, dünyada, sonlu bilinçli ve bilinçsiz
olarak bir ayrılık duygusunu sürdürmek istiyor. Uzaydan, Sonsuz'dan korkar,
ancak yalnızken kendini güvende hisseder. Sonsuz, sınırlıya şöyle der:
"Kardeş, yalnız kalırsan, yüce tatminin yüzünü asla göremezsin. Ben senin
içindeyim ve sana hizmet etmek istiyorum. Yapılması gerekeni yapayım. Yüce
doyum da senin içinde. Sadece cehalet-vizyonundan, Gerçeğe dair cahil
görüşünden vazgeç. Yüce Lord'un sizin içinizde ve sizin aracılığınızla
gerçekleştirmesi gereken özel bir mesajı olduğunu hissedin. O küçücük
karıncanın içindedir, evrensel Yaradılışın da içindedir. Ve O'nun sonlu içinde
ve aracılığıyla yerine getirmek istediği özel bir mesajı vardır. O'nun mesajını
anlayın ve böylece mükemmel olun. Farkındalık dünyası, Tanrı'nın en küçük
Yaratılışındaki ve aynı zamanda Tanrı'nın en büyük Yaratılışındaki mükemmellik
dünyasıdır.
Vahiy
âlemi, idrak âlemi ile tecelli âlemi arasındaki kısa çizgidir. Farkındalık ve
tezahürü birleştirir. Açılmak çabayı besler. Ve vahyin tecelliye dönüşebilmesi,
çabalama sayesindedir. Gerçeğin ifşasının en içteki derinliklerinden arzu
çekilirse, farkındalık ruhsuz hale gelir ve tezahür umutsuz hale gelir.
Yolculuğun
başında aspirasyona, yolculuğun sonunda ise aspirasyona ihtiyacımız var.
Aspirasyon, ne başlangıcı ne de sonu olan yükselen bir alevdir. Doğum ve ölümün
olmadığı bir gerçekliktir. Dünyanın evriminin yürüyüşünde, her zaman ulaşmış
olduğu hedefleri aşan, sürekli yükselen bir özlem alevine dönüştüğümüz bir an
gelir. Aşkınlıkta gerçek tatmin olan özlemdir ve mükemmellikte gerçek tatmin
olan özlemdir. Tanrı yolculuğuna özlemle başladı ve bu istekle yolculuğuna her
zaman devam edecek, çünkü istek sürekli bir aşkınlık, sürekli bir mükemmellik,
O'nun sonsuz Vizyonunun ve ebedi Tezahürünün sürekli artan bir tatminidir.
KENDİNİ
KEŞFETMEK VE DÜNYAYA USTALAŞMAK
George
Washington Üniversitesi, Washington DC, ABD
Marvin
Merkez
11
Şubat 1976
Kendini
keşfetme içsel bir harekettir.
Dünyanın
ustalığı dışsal bir harekettir.
Kendini
keşfetmek içsel bir yolculuktur.
Dünyaya
hakim olmak bir dış yolculuktur.
Kendini
keşfetme içsel bir maceradır.
Dünyaya
hakim olmak bir dış maceradır.
Kendini
keşfetme içsel bir deneyimdir.
Dünyanın
ustalığı dışsal bir deneyimdir.
Kendini
keşfetmek içsel mükemmelliktir.
Dünyanın
ustalığı dış mükemmelliktir.
Hareket,
yolculuk, macera, deneyim ve mükemmellik.
İç
hareket, yaşam sessizliğinin vizyonudur. Dış hareket, yaşam sesinin
görüntüsüdür.
İçsel
yolculuk, Hedef'i, Hedef'e varmadan çok önce bilir. Dış yolculuk, ancak hedefe
vardığında hedefi öğrenir.
İç
macera, tutkudan ilham alır ve adanmışlıkla desteklenir. Dış macera, hayal
gücünden ilham alır ve kararlılıkla desteklenir.
İç
deneyim şudur: "Tanrı ve ben biriz, biz ebediyen biriz." Dış deneyim
şudur: “Tanrı'nın ihtiyacı yoktur ve sonsuza kadar uzak bir beklenti olarak
kalamaz; O kolayca elde edilebilir ve O'nu ararsak mutlaka O'nu görür, O'nu
hisseder ve O oluruz.”
İç
mükemmellik şudur: "Ben varım." Dış mükemmellik: "Bende
var."
Kendini
keşfetmenin içsel yolculuğu, yol boyunca şüphe denen bir rakiple karşılaşır.
Dünyaya hakim olmanın dış yolculuğu, yol boyunca korku denen bir rakiple
karşılaşır. Korku, dünyaya sonsuza kadar hakim olmamızı engeller. Şüphe,
içimizdeki kozmik tohumu yok etmeye çalışıyor. Korku, kozmik tohumu veya kozmik
ağacı görmemizi engeller.
Meditasyona
ve konsantrasyona ihtiyacımız var. Kendini keşfetmek için meditasyona,
meditasyon dolu bir yaşama ihtiyacımız var. Dünyaya hakim olmak için
konsantrasyona, konsantrasyonun gücüne ihtiyacımız var. Meditasyonumuz
Sonsuzluk Gerçeği için çabalar. Konsantrasyonumuz göz açıp kapayıncaya kadar
burada ve şimdi bir şeyler istiyor. Meditasyon her şeyi yavaş, kademeli ve
yanılmaz bir şekilde ister. Konsantrasyon değerleri en çok hızlanırken,
meditasyon değerleri en çok sessizliktir.
Kendini
keşfetmek bize yolu gösterir. Bu, ruhun içedönüşü ile yaşamın tekâmülü
arasındaki yoldur. Ruh, maddeye karışmıştır ve artık kendini geliştirmeye
çalışmaktadır. Ruhun içedönüşü ile yaşamın tekâmülü arasındaki yol işte
böyledir. Kendini keşfetmekten öğrendiğimiz şey bu. Ayrıca önemli bir yol daha
vardır, bizim tecellimiz ile dünyadaki tecellimiz arasındaki yol. Dünyaya hakim
olmanın yolu budur. İçimizde olanı açığa çıkarırız ve sonra keşfimizi tezahür
ettiririz. Bunu nasıl yaparız? Bunu dünyaya hakim olarak yapıyoruz. Dünyaya
hakim olduğumuzda, ifşa ile tezahür arasında uzanan yolda yürürüz.
Yüksek
Benliğini açmış olan kişi, bilinçli ve aydınlanmış Tanrı'nın bir aracıdır.
Dünyaya hakim olan, aynı zamanda Tanrı'nın bilinçli ve tatmin edici bir
aracıdır. Tanrı'yı iç dünyasında idrak etmiş biri, hiç şüphesiz iç dünyada
sadece dünyaya hakim olmuş birinden daha iyi bir araçtır. Ancak dış dünyada
dünyaya hakim olan kişi, inisiyasyonun dış dünyasında yalnızca iç dünyada
kendini keşfetmeye ulaşmış olandan daha iyi bir araçtır.
Dünyada
ustalaşmaktansa kendini keşfetmeye daha fazla önem veren bazı din adamları
varken, diğerleri dünyaya hakim olmaya daha fazla önem veriyor. İkisi de kendi
yolunda haklı. Kendini keşfetmenin bir özlem olduğunu ve dünyaya hakim olmanın
bir inisiyasyon olduğunu hissederler. Ancak azim ve özveri yan yana gitmelidir.
Ek olarak, derinlere daldığımızda, inisiyasyonun nefes-yaşamının da
aspirasyonda açıkça tezahür ettiğini hissederiz; tıpkı aspirasyonun
nefes-yaşamının kendini inisiyasyonda açıkça göstermesi gibi. Onlar birdir. Bir
madeni paranın önü ve arkası gibi bölünmez olmalıdırlar. Kendi içinde Yüce'yi
keşfeden, Kaynağını keşfeden ve aynı zamanda dünyaya hakim olan kişi, şüphesiz
hem burada dünyada hem de orada Cennette eşsiz bir araçtır.
İç
dünyada ve dış dünyada mükemmel bir enstrüman olabilmek için, kişi hem azim hem
de adanmayı uygulamalıdır. Özlem içsel zenginlik, içsel başarı ve içsel
gizemdir. İnisiyasyon, dış zenginlik, dış başarı ve dış gizemdir. Bunların ikisi
de son derece önemlidir. Ancak manevi yaşamın en başında, arayan kişi önce
aspirasyon ve sonra inisiyasyon uygulamalıdır. Bir süre manevi hayattan sonra,
ikisini aynı anda uygulayabilir. Ve sonra onları birbirini tamamlayan ruhlar
olarak görür. Ancak en başta, yolculuğun başlangıcında, arzunuza azami dikkat
göstermek ve sonra, sonra kendinizi adamak her zaman daha iyidir. Aspirasyon
güvenli olduğunda, inisiyasyonu uygulamak da son derece önemlidir.
Arzuladığımızda,
kendimizi adadığımızda, sonunda ebediyen ne olduğumuzu, ebedi Benliğimizi
keşfederiz. Ve kendimizi adadığımızda, dünyanın hakimiyetini elde ederiz.
Kardeşlerimize, dünyadaki kardeşlerimize, istek ve kendini keşfetme dolu bir
yaşama girmeleri için ilham verebileceğimiz şey, dünyaya hakim olmaktır.
İÇERİDEKİ
DÜNYA DIŞARIDAKİ DÜNYA
George
Washington Üniversitesi, Washington DC, ABD
Marvin
Merkez
11
Şubat 1976
Sessizlik
iç huzurdur. Ses, dışarıdaki dünyadır. Sessizlik, içinizdeki huzurun mesaj
tohumudur. Ses, dış dünyanın mesaj meyvesidir. Sessizlik sonsuzdur. Ses sonsuz
olur.
İlerleme
iç barıştır. Başarı dış dünyadır. İlerleme bilinçli olarak sonlu olanı
özgürleştirir. Başarı, bilinçsizce finale hükmediyor. İlerleme, tam da içsel
bir uyanış, içsel bir açılım ve içsel bir dışavurum olduğu için tüm dünyayı
sadakatle ve içtenlikle kucaklar. Başarı, bilinçsizce ve bazen kasıtlı olarak
tüm dünyaya hakim olmaya çalışır. Başarı, genellikle kendi başarısı ile
dünyanın başarısızlığı arasında derin bir uçurum görür, bu nedenle genellikle
gücü alır ve üstünlük gösterir. Mükemmellik iç huzurdur. Tezahür, dışarıdaki
dünyadır.
Mükemmellik
el üstünde tutulur ve mükemmellik hem sonlu hem de Sonsuz tarafından, hem insan
hem de Tanrı tarafından el üstünde tutulur. Tezahür, hem insanın genişlemesi
hem de Tanrı'nın Aşkınlığı ile ölçülür. Mükemmellik iç dünyanın sesidir.
Tezahür, dış dünyanın sesidir. İç dünya bize bugün gördüğümüz ve
deneyimlediğimiz gerçekliğin yarın sahip olacağımız ve olacağımız şey olduğunu
söyler. Bize her şeyin bizim emrimizde olduğunu ve Tanrı'nın Yaratılışında
bizim, gerçekten bizim sayamayacağımız hiçbir şeyin olmadığını söyler. Çoğu
zaman, bir dış ses bize gördüğümüz her şeyi başarabileceğimizi söyler ama
kesinlik ya da garanti yoktur. Aynı zamanda dış ses, “Dene, denemek güzeldir.
Denemekte yanlış bir şey yok ama sana başarıyı garanti edemem."
İçimizdeki
dünya bize önce derinlere dalmamız ve sonra etrafımıza bakmamız için ilham
veriyor. İç dünyadan duyduklarımız bunlar. İçimize dalıp etrafımıza
baktığımızda, sonsuz bir sevgi, sınırsız bir ilgi ve sınırsız bir gururla bizi
bekleyen Ölümsüzlük Hayatı'nı büyük bir şaşkınlıkla görürüz. Dış dünya, devam
etmemiz ve etrafa bakmamız için bize ilham veriyor. İlerlerken ve etrafımıza
baktığımızda, büyük bir şaşkınlıkla Sonsuzluk Güzeli'nin bizim gelişimizi
beklediğini görüyoruz.
İçimizdeki
dünya, Tanrı'yı sevmenin en büyük sorumluluğumuz, tek sorumluluğumuz ve
vazgeçilmez görevimiz olduğunu söylüyor. Dış dünya, olmazsa olmaz görevimizin
Yüce Güç olan Allah'a kulluk etmek olduğunu söylüyor.
Dış
dünyada yaşıyorsak ve hiç talip olmazsak, o zaman pek çok soru tarafından
kuşatılırız. İlk ve en önemli soru şu olacaktır: "Tanrı kimdir?"
Cevabı iç dünya verecek ama biz duymayacağız. İç dünyanın cevabı şudur:
"Tanrı kim değildir?" İç dünyadan alınacak yanılmaz cevap budur. Ve o
da bir soru olmasına rağmen, bu soru içinde cevap açıkça tezahür ediyor: herkes
Tanrı'dır, kendini hazırlama, kendini ifşa etme ve kendini gösterme sürecinde
Tanrı'dır.
Olgun
arayanlar var ve olgunlaşmamış arayanlar var. Yeryüzünde hevesli insanlar var
ve yeryüzünde hevesli olmayan insanlar var. İsteksiz insanlar bize içsel
yaşamın yararsız olduğunu söylerler. Size manevi arayıcının amaçsızca kıyıya
koştuğunu söyleyecekler. Amaç yok, hepsi zihinsel fantezi, zihinsel
halüsinasyon ve kendini kandırma. Zaman zaman hala olgunlaşmamış olan hevesli
insanlar, başkalarına olgun olduklarını hissettirmeye çalışırlar.
Bilgeliklerini ve yargılarını gösterirler. Dış dünyanın kuduz bir filden başka
bir şey olmadığını, aşırı saldırganlığın, aşırı yıkımın olduğunu söylüyorlar.
Ruhun, amacın, gerçekliğin olmadığını, sadece deli bir filin ya da aç bir
kaplanın dış dünyayı yok ettiğini hissederler.
Ama
biraz ışığı olan yüce Hakikat arayıcısı, hem iç dünyanın hem de dış dünyanın
Tanrı'nın Yarattığı olduğunu şüphe götürmez bir şekilde bilir. İç dünya
hakkında düşündüğümüzde, aynı anda Yaratıcı olan Allah'ı hatırlarız. Dış
dünyayı düşündüğümüzde aynı anda Yaratan Allah'ı hatırlarız. Yaratıcı ve
Yaratılış yan yana gitmelidir. Allah, tam da bir Yaratılışı olduğu için, O'nun
içinde, O'nunla birlikte, O'nun çevresinde ve O'nun için olduğu için Kendini
tam ve mükemmel hisseder. Yaratılış mükemmel hissettirir çünkü Kaynağı
Mükemmelliğin kendisi olan Tanrı'dır. İç dünyanın yardımı ve yeteneği olmadan
insan ilerleyemez, kördür. Mükemmellik yolunda yürümek için içsel bir ışığa
ihtiyacı vardır, aksi takdirde çok çok uzak olan Hedefine ulaşamaz. Ayrıca dış
dünyanın yeteneklerine, dış dünyanın başarılarına gereken önemi vermezse
ilerleyemez çünkü o zaman bacakları olmaz. Mükemmel olmak için hem göze hem de
bacağa ihtiyaç vardır, hem iç dünyaya hem de dış dünyaya ihtiyaç vardır. İç
dünya, gerçek gerçeklik olan vizyonu somutlaştırır. Dış dünya, aynı zamanda
ihtiyaç duyulan gücü, dinamik gücü somutlaştırır. Sessizliğin iç dünyasında farkındalık
için ışık gerekli ve vazgeçilmez , sesin dış dünyasında tezahür için dinamizm
gerekli ve vazgeçilmezdir.
İç
dünya ve dış dünya. Sonsuzluk hayatına, Sonsuzluk Gerçeğine ve Ölümsüzlük
Güzelliğine dönüşmek isteyen, her iki dünyaya da gereken özeni göstermelidir.
Her iki dünya da çok önemlidir: iç dünya-tohum ve dış dünya-meyve. Meyveyi
tohumdan, meyveden de çekirdeği elde ederiz. İç dünyada, Tanrı bizi kabul eder
ve sonsuza kadar bizi gerçekten Kendisine ait olarak kabul eder. Dış dünyada,
Tanrı'yı sonsuza dek gerçekten bizim olarak kabul etmek ve O'nun bize olan
Sevgisine karşılık vermek için çabalıyor ve haykırıyoruz.
Dua
ettiğimizde ve meditasyon yaptığımızda, varlığımızın en derin köşelerine
daldığımızda, sadece iç dünyada olduğumuzu hissetmekle kalmaz, kendimizin de iç
dünyada olduğumuzu hissederiz. Dış varlığımızı burada, orada ve her yerde bir
yardım eli, bir hizmet kalbi ve sevgi dolu bir yaşama dönüştürdüğümüzde, her
şeyi seven bir varlık olduğumuzda, sadece dış dünyada yaşamakla kalmaz, dış dünyayla
bütünleşiriz. dünya, Gerçekliğinin tüm Yüksekliği ile.
İç
dünyada ölümsüz, paha biçilmez bir hazine vardır ve bu hazine, En Yüksek'i
idrak etmek ve Mutlak olmak için sürekli bir içsel çağrıdır. Dış dünyada da
paha biçilemez, ölümsüz bir hazine vardır ve o hazine bir gülümsemedir,
aydınlatıcı bir gülümsemedir. Arayıcı, Tanrı'nın engin Yaradılışına gülümser.
Gülümsemesi, kendi varlık-gerçekliğinin Allah'ın tüm yaratışıyla
özdeşleşmesi-birliğidir. Arayan hem iç dünyasında hem de dış dünyasında
sadakatle, içtenlikle ve kayıtsız şartsız ağlar ve gülümser. Tanrı'nın seçtiği
Saat'te, Tanrı'nın istediği şekilde Mutlak Yüksekliğe erişmeye çağırır.
Tanrı'yı görmek, hissetmek ve tezahür ettirmek için gülümser. Tanrı'yı görür,
Tanrı'yı hisseder ve Yüce Gerçek olan Tanrı'yı, Tanrı'nın Kendisinin istediği
gibi tezahür ettirir.
İNSAN
SEVGİSİ, İLAHİ AŞK, YÜKSEK AŞK
Petches'teki
New York Eyalet Üniversitesi
Petches,
New York, ABD
18
Şubat 1976
Sevgili
arayanlar, sevgili kız ve erkek kardeşlerim, aşk üzerine kısa bir konferans
vermek istiyorum. Aşk, insan yaşamımızdaki, dünyevi varlığımızdaki en önemli
şeydir. Aşk hayattır, hayat aşktır.
İnsan
sevgisi, ilahi sevgi ve Yüce Sevgi. İnsan sevgisi dünyaya sahip olmak ister ve
dünyanın ona sahip olmasını ister. İlahi aşk, dünya ile bölünmez birliğini
kurmak ve sonra bu birliğin ilahi tadını çıkarmak ister. Yüce Aşk, insan
sevgisini ilahi aşka dönüştürür ve ilahi aşkı sınırsız neşe ve ilahi gururla
kutsar.
İnsan
sevgisi genellikle korku ve şüphe ile eziyet edilir. İlahi aşk, neşe ve güvenle
sürdürülür. Yüce Aşk, mükemmellik ve tatmin ile tamamlanır. Bu mükemmellik,
sürekli ilerleme ve sürekli kendini aşmadır. Bu tatmin, her insanın sürekli
aşan Realite-Yüksekliğine doğru ebedi yolculuğunda ihtiyaç duyduğu bir şeydir.
İnsan
sevgisi bir yetersizlikten başka bir şey değildir. İnsan sevgisinin
derinliklerine inecek olursak, onun zayıf ve güçsüz olduğunu açıkça görürüz.
İlahi aşk bir kapasitedir. Yavaş yavaş yarışı kazanır. İnsan sevgisinin ilahi
aşka dönüştüğü bir zaman gelir. İlahi aşk yarışı kazandığında ödülle yetinmez.
Başarısını dönüşen insan sevgisiyle neşeyle ve içtenlikle paylaşıyor. Yüce Aşk,
sınırsız cömertliğiyle, ilahi aşka insanlığın dönüşümü ve aynı zamanda
sınırsız, ölümsüz bir bilinçte yaşam armağanı verir. Yüce Aşk, her zaman aşan
sonsuz Gerçeklik ve her zaman dünyanın bilincini ve Cennetin Bilincini
aydınlatan ölümsüz Vizyondur.
İnsan
sevgisi tatmin edici bir sonuç ister. Daha sonra tatmin edici bir sonuç
alamayınca hüsrana uğramaya mahkumdur. Tamamen bilinmeyen, gereksiz bir şey
bulduğu uçuruma batıyor - umutsuzluk. Hayal kırıklığı kısa sürede umutsuzluğu
yutar ve bu hayal kırıklığı sonunda insan sevgisinin kendisini yutar.
İlahi
aşk, Hedefe ulaşmak için duygusal bir girişimde bulunur. Aslında sonuç için dua
etmez ve bunun için can atmaz. Niyeti duygulu bir girişimde bulunmak ve sonra
her şeyi Yüce Pilot'un kutsanmış bakımına bırakıyor. Supreme Pilot'a şöyle
diyor: "Bana başarı mı yoksa başarısızlık mı vereceğine sen karar
veriyorsun, bunlar yalnızca deneyimlerdir. Ey Yüceler Yücesi, Senin istediğin
şekilde Seni hoşnut etmek istiyorum.” İlahi aşk böyledir.
Yüce
Sevgi koşulsuz verir ve verir. Ne veriyor? Sonsuz ölçüde şefkat, Sonsuz ölçüde
Sevgi, Sonsuz ölçüde Huzur. Ve onun sonsuz Merhametini, Sevgisini, Huzurunu ve
Mutluluğunu kabul edip etmemek, kişinin ruhunun alıcılığına göre değişir.
İnsan, yaşamının ilerleyişine uygun olarak Yukarıdan gelen bu ölümsüz
hazineleri kabul eder.
İnsan
sevgisi dünyaya şöyle der: "Seni seviyorum, bu yüzden gerekirse seni
dövmeye veya cezalandırmaya en büyük hakkım var." İlahi aşk dünyaya şöyle
der: "Seni seviyorum, bu yüzden Yüce Pilot'un mükemmel aracı olman için
seni mükemmelleştirmenin vazgeçilmez görevim olduğunu hissediyorum." Yüce
Sevgi dünyaya şöyle der: “Seni seviyorum, bu yüzden her an seni benim,
gerçekten benim kozmik Görüşüm ve Kozmik Gerçekliğim olarak kabul etme ihtiyacı
hissediyorum. Ayrıca beni her an seninmiş gibi kabul etmeni istiyorum, burada
dünyada ve orada cennette gerçekten senin.
Yavaş
yavaş, sürekli ve kademeli olarak insan sevgisi azalır ve sonunda ölür. İlahi
aşk yavaş yavaş, kademeli olarak ve şaşmaz bir şekilde, hevesli insanlıkta
yükselir ve sonunda havalanır. Şefkatle, sürekli ve koşulsuz, Yüce Aşk her
zaman uçsuz bucaksız gökyüzünde kalır. Oradan, hevesli insanlığa önderlik eder
ve onları aydınlatır ve aydınlatıcı kutsallığa önderlik eder.
Şüpheci
bir zihin, şüpheci bir zihin, güvenilmez bir zihin insan sevgisinde oldukça
yaygındır. İlahi aşkta duygulu bir gönül, yükselen bir gönül, nur saçan bir
gönül hep görülür. İçte ve dışta verimli bir yaşam, Yüce Sevgide ebediyen fark
edilir.
İnsan
sevgisinde hayal gücü üstün gelir. İnsan sevgisi yolculuğuna hayalden başlar ve
yolculuğunun sonunda hayali yeniden görür. Ruhu, bedeni, nefsi, aklı ve hatta
gayenin kendisini hayal olarak görür. İlahi aşkta, inanç her zaman üstündür,
inancı aydınlatır, inancı yerine getirir . Bu kanaat, ruhun tüm dünyayı
aydınlatan Işık-Hakikatidir. İlahi sevginin Mutlak Gerçeği arayanlara verdiği
bu inançtır. Bu inanç, ilk olarak İlkel Kaynağa ait olan ve İlksel Kaynağın
ruha, hevesli insanlıkla paylaşması için bahşettiği bir hazine-gerçekliktir.
Yüce
Aşk'ta sonsuz Merhamet hüküm sürer. Merhamet, Yüce Olan'ın en yüksek Gücü, en
derin Huzuru ve en parlak Işığıdır. Yüce, koşulsuz olarak bize Kendi sonsuz ve
ebedi Gerçekliğini verir ve biz onu içsel yeteneğimize ve dış
algılayıcılığımıza göre kabul ederiz.
Sınırlı
benliğin, çok sınırlı benliğin sevgisi, insan sevgisinin diğer adıdır. Bütün
dünya sevgisi, ilahi sevginin diğer adıdır. En Yüce Olan'ın enerjik, cezbedici
Eli, kurtuluşun aydınlanması ve dünyanın mükemmelliği için ilahi sevgi verir.
İçimizdeki insanı ve içimizdeki sınırsız, her zaman hevesli, özverili ilahi
olanı birbirine bağlayan ve kör eden sınırlı, hevessiz, arzu dolu sevgi, Yüce
Sevginin başka bir adıdır.
Evrim
sürecinde her insan hayvan sevgisiyle, yok eden sevgiyle başlar. Yavaş yavaş bu
hayvan sevgisi ilerleme kaydeder. Bir damla ışık alır ve bilincini değiştirir.
Sonra bir sahip olma şarkısı, bir şüphe ve güvensizlik şarkısı olan insan
sevgisine dönüşür. Nihayet bu şüpheli varlık, iman dolu bir varlığa dönüşür, bu
güvensizlik hayatı, emniyet ve yakin hayatına dönüşür, çünkü insan sevgisi,
Allah'ın tüm Yaradılışı ile özdeşliğini ve birliğini hisseden ilahi aşka
dönüşür. İlahi aşk sonunda dönüştürülür veya Sonsuzluğun Mükemmelliği ve
Sonsuzluğun Doyumu olan Yüce Sevgiye dönüşmesi için altın bir fırsat verilir.
Böylece her insan, her zaman aşan ve her zaman yerine getiren Hedefe ulaşmak
için Sonsuzluk Yolunda yürür.
MANEVİ
OLMAK NEDİR?
Columbia
Üniversitesi, New York, New York, ABD
Aziz
Paul Kilisesi
25
Şubat 1976
Maneviyat
nedir? Maneviyat ilahi bir öğedir. Herkes bu konuyu inceleyebilir, herkese
açıktır. Bu konu hem teorik hem de pratiktir. Kişi Tanrı'yı yalnızca Cennette
görmek istiyorsa, maneviyat teoriktir. Birisi Tanrı'yı \u200b\u200bsadece
Cennette değil, aynı zamanda yeryüzünde ve her yerde görmek istiyorsa, o zaman
maneviyat onun için pratiktir.
Maneviyat,
Kaynağa içsel bir çağrıdır. Maneviyat, mükemmellik için içsel bir çağrı, içsel
kararlılık ve mükemmelliğe yönelik içsel kararlılıktır. Mükemmellik sabit bir
standart değildir. Bu sürekli ilerlemedir. Mükemmellik, aydınlatıcı Memnuniyet
ve Tanrı'nın tatmin edici Tezahüründe arayanın ilahi bir şekilde teslim olmuş
kendini genişletmesidir. Mükemmellik kendini aşmadır. Mükemmellik, Sonsuzluk
Teknesinin Sonsuzluk Denizindeki Ölümsüzlük Kıyısına yönüdür. Mükemmellik
kendini vermektir. Mükemmellik, Tanrı'yı besleyen meyveye dönüşen bir çiçektir.
Napolyon
şöyle dedi: "Yetenek olmadan yetenek pek işe yaramaz." Şaşırtıcı bir
şekilde , maneviyat hem bir yetenek hem de bir fırsattır. Yetenek, Tanrı'nın
Vizyonu ile iç ve dış birliktir. İmkan, Allah'ın tecellisiyle iç ve dış
birliktir.
Ruhani
olmak ne demektir? Manevi olmak normal, doğal ve kendiliğinden olmaktır.
Spiritüel olmak, gerçeği ve ışığı sevmek ve ona hizmet etmek demektir. Manevi
olmak, Tanrı'nın seçilmiş ve mükemmel aracı olmaktır. Manevi olmak, Tanrı'nın
yeryüzündeki temsilcisi olmak demektir. Manevi olmak, insanlığın kurtarıcısı olmaktır.
Ruhani
olmak ne demektir? Bu, Tanrı'nın vahyine susadığımız anlamına gelir. Bu,
bedenimizde, yaşamsal, zihnimizde ve kalbimizde mükemmelliği özlediğimiz
anlamına gelir. Bu, eski dostumuz arzu-gecesinin artık bizimle olmadığı
anlamına gelir. Bu, yeni bir arkadaşımız olduğu anlamına gelir - aspirasyon
günü.
Manevi
bir kişi, Tanrı'yı \u200b\u200bbüyük olduğu için, Tanrı iyi olduğu için değil,
yalnızca Tanrı var olduğu için seven kişidir.
Nasıl
manevi olunur? Severek, hizmet ederek ve teslim olarak manevi oluruz. Kimi
seviyoruz? Biz insanı Allah için seviyoruz. Kime hizmet ediyoruz? İnsanda
Tanrı'ya hizmet ediyoruz. Kime teslim oluyoruz? Aşkın Vizyon olan Tanrı'ya,
Evrensel Gerçeklik olan Tanrı'ya ve Ebedi İrade olan Tanrı'ya teslim oluyoruz.
Neden
seviyoruz? Seviyoruz çünkü aşk hayattır. Neden hizmet ediyoruz? Hizmet ediyoruz
çünkü hizmet mükemmelliktir. Neden vazgeçiyoruz? Vazgeçeriz çünkü feragat
mükemmelliktir.
Nasıl
seviyoruz? Gönülden seviyoruz. Nasıl hizmet ederiz? özveriyle hizmet ediyoruz.
Nasıl vazgeçeriz? Koşulsuz vazgeçiyoruz.
Manevi
bir kişi tek bir şey görür - Tanrı'nın Güzelliği. Manevi bir kişi tek bir şey
hisseder - Tanrı'nın Sorumluluğu. Manevi insan sadece bir olur, Tanrı'nın
Şefkat Işığı olur. Tanrı, manevi insana tek bir şey söyler: "Sen Benim
Memnuniyetimsin."
Siz
ruhanisiniz, bu da Tanrı'nın hayatınızda ilk sırada yer aldığı anlamına gelir.
Siz ruhanisiniz, bu da hayatınızdaki tek Gerçek'in Tanrı olduğu anlamına gelir.
Siz ruhanisiniz, bu da Tanrı'nın kalbinizin sürekli seçimi olduğu ve Tanrı'nın
hayatınızın sürekli sesi olduğu anlamına gelir.
Yüce,
Tanrı'nın onu sevdiğini hisseden arayıcıdır. Tanrı'yı sevdiğini bilen kişi daha
da büyüktür. En büyük insan, kendisinin ve Allah'ın birbirini sevdiğini
bilendir. Tanrı insanı sever çünkü insan Tanrı'nın Yaratığıdır. İnsan Tanrı'yı
sever çünkü Tanrı insanın kurtuluşu, özgürleşmesi, aydınlanması ve
gerçekleşmesidir. Tanrı, insanın bilinç-günahtan kurtuluşudur. Tanrı, insanın
yaşam bağımlılığından kurtuluşudur. Allah, insanın varlık-karanlıklardan
aydınlanmasıdır. Tanrı insan farkındalığıdır ve farkındalık Kendini keşfetme ve
Tanrı'yı keşfetmedir. İçten içe haykıralım. Ve sonra kendini keşfetme bizim
olacak. Gülümseyelim ve dışa doğru gülümseyelim. Ve sonra vahiy bizim olacak.
MANEVİ
GÜÇ VE İRADE
New
York Üniversitesi, New York, New York, ABD
öğrenci
Merkezi
8
Ekim 1976
AUM.
Spiritüel güç ve irade gücü üzerine kısa bir konferans vereceğim, ama önce
hepinizden ciddi bir şekilde, ruhsal güç bilinci ve irade gücü bilinciyle bir
olmak için samimi bir girişimde bulunmanızı istiyorum. Birlikte meditasyon
yapacağız ve bu meditasyon ruhsal hayal gücümüze dayalı olacak. Birkaç saniye
ya da birkaç dakika kalbimizin derinliklerinde bir altın şafağı hayal etmeye
çalışacağız. Altın bir şafak hayal edin. Altın şafak, bilincin ruhsal gücünden
başka bir şey değildir.
Orada
bulunan herkes altın şafakta Sri Chinmoy ile meditasyon yapmaya çalışıyor.
AUM.
Şimdi alnımıza odaklanarak meditasyon yapalım. Diyelim ki öğlen oldu. Saat on
iki ve güneş çok ama çok parlak. Parlayan güneş alnın içinde, kaşların arasında
ve biraz yukarısındadır. Parlayan bir güneş parlıyor ve saat on iki. Bu bizim
irade gücü bilinciyle özdeşleşmemizdir.
Hediye
arayanlar Sri Chinmoy ile parlayan güneş üzerinde meditasyon yaparlar.
Ruhsal
gücün bilinci üzerine meditasyon yaptık, kalplerimizin derinliklerinde altın
bir şafak hayal ettik. Alnınızın içinde, üçüncü gözünüzde yanan bir güneşi,
öğle güneşini hayal ederek irade gücü bilinci üzerine meditasyon yaptık.
Şimdi
ruhsal güç ve irade gücü üzerine kısa bir ders vermek istiyorum. Ruhsal güç,
hevesli yüreğimizin gücüdür. Sadece bir kas olan bir insan kalbimiz ve özlemin
merkezi olan manevi bir kalbimiz var. Hevesli kalp terimini kullandığımızda,
manevi kalbimizi kastediyoruz. Yani manevi güç, insan kalbimizin
derinliklerinde, içimizdeki manevi kalbin gücüdür. İrade gücü, kafamızın
içindeki cesur aklımızın gücüdür. Gerçeğin mükemmelliğine ulaşmak ya da
gerçeklikten doyum almak için sürekli olarak gerçeğe meydan okur.
Manevi
güç, birliğin, bilinçli birliğin, kalıcı birliğin, aydınlatıcı birliğin ve
tatmin edici birliğin gücüdür. Başkalarıyla birlik, çoklukla birlik ve herkesle
birliktir. Sonsuzluk ile birliktir.
İrade
gücü, yeniliğin gücüdür, bilinçli yeniliktir, sürekli yeniliktir, düşüncenin
yeniliğidir, eylemin yeniliğidir, rüyanın yeniliğidir, gerçekliğin yeniliğidir.
Manevi
güç, arkadaşlığın gücüdür. Herkesin içindeki dostluğu uyandırır. Etrafında
düşman görmüyor, sadece arkadaş görüyor. Etrafına bakar ve arkadaşlıktan başka
bir şey görmez. Dostluk üstün gelir.
İrade
gücü sıklıkla bir lider rolünü oynar. Bilinçli veya kasıtlı olarak, liderlik
yoluyla kendini gösterir. Ek olarak, daha sonra ne için çabaladığını, yani
mükemmellik mi yoksa tatmin mi, aydınlanma mı yoksa kurtuluş mu istediğini
bilmeden, çoğu zaman bilinçsizce bir lider rolünü oynar. Bilinçsiz bir çaba
sarf ettiği için hedefini tamamen unutur. Yani genel anlamda, manevi güç
arkadaşlıktır ve irade liderliktir.
Manevi
güç, nihayetinde zafer kazanan Gerçeğin gücüdür. Hindu sloganı: "Satyameva
jayate - Yalnızca Gerçek zafer kazanır", "nanritam - yalan yok".
Manevi güç her zaman Hakikat bilincine ihtiyaç duyar. Kendisini İlkel Gerçek
ile özdeşleştirebilirse, tıpkı Gerçeğin sonsuza dek yaşadığı gibi, sonsuza
kadar yaşayacağını hissediyor.
İrade
gücü sürekli cüretkardır, meydan okur, gerçeğe dönüşür ve gerçekliği gördüğü
gibi yerine getirir, gerçeklik tezahür ettirilmeli ve yerine getirilmelidir.
Bazen, gücünü göstermeden önce içsel ışığı almak için derinlere iner. Ancak
çoğu zaman, zihinde, beyinde, alında veya üçüncü gözde biriken kuvvetin izine
göre yeteneğini veya gerçekliğini gösterir. İrade böyle çalışır.
Manevi
güç, ruhsallaştırılmış birliğimizdir, Kaynak ile birlik, Tanrı'nın
Gerçekliği-Sessizliği ile birlik, Tanrı'nın Gerçekliği-Sesi ile birlik. Birlik,
Tanrı'nın sahip olduğu ve Tanrı'nın ne olduğudur. Bu birliği Kurtarıcı Mesih'in
yüce sözlerinde duyduk ve deneyimledik: "Ben ve Babam biriz." Bu yüce
ve yüce sözler, Mesih'in Cennetteki Babası ile ruhsallaştırılmış özdeşleşmesine
veya birliğine dayanmaktadır. Bu, yüce Gerçeği ifade eden, ifşa eden veya
tezahür ettiren manevi güçtür. Ayrıca, Mesih cesurca, kararlılıkla, yanılmaz
bir şekilde ve aşırı içsel bir güvenle, "Yol, gerçek ve yaşam Ben'im"
derken irade gücünü gösterdi.
Manevi
güç, bilincimizin açan çiçeğidir. İçimizde bir şükran çiçeği var. Bu şükran
çiçeği yavaş yavaş, yavaş yavaş ve yanılmaz bir şekilde açar ve dünya, içimizde
açan bu şükran çiçeğinin güzelliğinden ve kokusundan sadakatle, içtenlikle ve
sınırsız bir şekilde zevk alır.
İrade
gücü, içimizde ve çevremizde hissettiğimiz bir filin gücüdür. Bu iradeyi
yaratmak ya da yok etmek için kullanabiliriz. Samimi arayanlar, ruhani
Öğretmenlerden bahsetmeye bile gerek yok, her zaman iradeyi yaratım için
kullanırlar. Ancak samimiyetsiz arayışçılar bu gücü yıkıcı amaçlar için
kullanırlar. Manevi güç her zaman yapıcı olarak kullanılır. Bu küçük bir
çocuğun gücüdür. Psişik varlık, ruhun yeryüzündeki temsilcisi olarak hareket
eder. Her zaman ebedi Baba'yı Kendisinin istediği şekilde memnun etmeye
çalışır, bu nedenle yaratıcıdır. Ancak irade sahibi olan kişi, dünyasal yıllar
veya evrim açısından bir yetişkine benzer. Babasına nasıl ilerleyeceğini
sormuyor olabilir, çünkü tüm dünyayı bildiği her şeyle nasıl başa çıkacağını
bildiğini düşünüyor ve hissediyor. Sonuç olarak, iradesini kullanarak
Himalayalar büyüklüğünde bir hata yapabilir. Ve bunu yaratıcı amaçlar için
kullansa da, sonuç kesinlikle yıkıcı olabilir.
Manevi
güç nezaket, tatlılık ve bağışlayıcılıktır. Ama affetmek, özünde, şefkat-gerçekliği
içinde ve aracılığıyla işleyen bir adalet ışığıdır. Bu şefkat-gerçekliği,
yeryüzünün bilincini kör eden bir birlik-gerçekliğidir. Mesih, dünyayla tam,
kalıcı ve bölünmez birliği sayesinde şöyle dedi: "Baba, onları bağışla,
çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar." Ama bir insan dünyaya meydan
okumak istiyorsa, dünyaya hakim olmak istiyorsa, dünyaya üstünlüğünü her zaman
savunmak istiyorsa, o zaman affetmek bir yana tatlılık, nezaket, nezaket,
şefkat ve sevgi yolunu izlemeyecektir. . Her zaman bir despot, diktatör,
hükümdar rolünü oynayacaktır. Kendini Sezar ile özdeşleştirmeye çalışacak:
"Geldim, gördüm, yendim" veya Napolyon Bonapart. Durdurulamaz bir
enerjiyle dünyayı fethetmeye veya yutmaya çalışacak.
Manevi
güç, bir çocuğun bilincidir, içimizdeki ilahi ve ölümsüz çocuğun bilincidir.
Her Şeye Gücü Yeten Baba'ya “Baba, ebedi Baba, sonsuz Baba, Seni seviyorum ve
Sana ihtiyacım var” diyen çocuğun bilincidir. Sadece seni seviyorum ve sadece
sana ihtiyacım var.” Yüce Baba hemen der ki, “Yavrum, ben zaten seninim.
Sonsuza dek seninim. Benim Vizyonum var, Transandantal Vizyon. Benim Realiteme,
Evrensel Realiteye sahipsiniz. Hem Aşkın Görüşüm hem de Evrensel Gerçekliğim
tamamen size ait. Siz onların varlığının ayrılmaz bir parçasısınız ve onlar da
sizin varlığınızın ayrılmaz bir parçası.”
İrade
gücü, içimizdeki yetişkinin bilincidir. Bir yetişkin babasına şöyle der:
"Baba, seni özledim ve sen benimsin." Baba, “Senin olduğuma emin
misin?” diye cevap verir. Oğul, "Evet, eminim" der. "Öyleyse
kanıtla," diye sorar Baba. Ve oğul, Baba'ya Baba'yı bulduğunu
kanıtlayabildiğinde ve ilahi, muzaffer bir şekilde ve O'nun kendisinin olduğunu
üstün bir şekilde iddia edebildiğinde, o zaman Baba şöyle der: "Oğlum,
haklısın. Şimdi cehaleti fethedin. Cehaleti yenersen, Beni tamamen tatmin
edeceksin. Dünyanın lanetinin, dünyanın yok oluşunun kökü bu cehalettir.
Dünyamın gelişmesini, büyümesini ve parlamasını istiyorum. Cehaleti
fethedin."
Ruhsal
bilinç-çocuğuna Baba şöyle der: “Çocuğum, sana zaten senin olduğumu söyledim.
Şimdi hakkını burada, orada, her yerde, içinde ve dışında talep et, Hakkını
Benden talep et. Sadece Bana olan hakkınızı talep ederseniz, bu Beni Kendim
istediğim şekilde tatmin etmek için fazlasıyla yeterli olacaktır. Sadece Beni
her an seninmiş gibi düşün, gerçekten senin. Sizden istediğim, kabul
etmenizdir. Ve beni ruhsal, özverili, koşulsuz ve çekincesiz kabul ettiğiniz
an, sahip olduğum ve olduğum şey olabilirsiniz. Benim en yüce olduğum ve
sonsuza dek sahip olduğum şey olacaksın.”
Ruhsal
güç büyüyor, parlıyor, aydınlatıyor ve içimizdeki kutsallığı tamamlıyor. İrade
cüretkar, meydan okuyan, inşa eden, özümseyen, fetheden, uygulayan ve
içimizdeki gerçeği ortaya koyandır. Bu iki güç isterlerse birlikte
çalışabilirler. Küçük bir erkek kardeş ve bir ağabey birlikte çalışmak
istiyorsa, bu kesinlikle yasaldır, idealdir. Ağabey, küçük erkek kardeşten
nezaket, tatlılık, nezaket ve her türlü güzel nitelikleri alacak ve küçük erkek
kardeş, ağabeyden tüm dinamik, cehalete meydan okuyan nitelikleri alacaktır. Ve
küçük erkek kardeş, yaşlı olanla birlikte, yeryüzünde kutsallığı muzaffer bir
şekilde tezahür ettirme yeteneğini alacak.
Manevi
güç, kişinin gözünün gücü olarak adlandırılabilir ve irade gücü, elin gücü
olarak adlandırılabilir. Gözün gücüyle gerçeği önceden görürüz. Bu şüphesiz en
üst düzeyde bir güçtür. Elin gücü de fiziksel güçtür yani. İrade gücümüzü
kullandığımızda, gerçekliğin istediğimiz gibi hareket etmesini isteriz. Ama
gözümüzün gücünü kullanmamız ve Tanrı'nın İradesi ile bir olmamız koşuluyla,
irademiz kolayca Tanrı'nın İradesi olabilir.
İrade
gücü kullanmadan önce derinlere dalarsak, o zaman bu asla bir engel olmaz, asla
bir engel olmaz. Hiç de bile! Sadece Tanrı'nın yenilmez İradesi ve Tanrı'nın
her zaman aşkın olan Gerçeği ile bir olacağız. İrade gücü, bu haliyle, kötü ya
da engelleyici değildir. Kimin kullandığına ve nasıl kullanıldığına bağlı.
Samimi arayan, tevhid kuvvetiyle, Allah'ın iradesine göre kullanırsa, o zaman
irade gücü bir lanet değil, gerçek bir nimettir.
En
başından beri, ruhsal güç, kişinin Sevgili Yüce Yaratıcısının sevgi dolu,
şefkatli İradesine, Rehberliğine bağımlılık, ilahi bağımlılık rolünü oynar.
Manevi güçle ilgili üzücü bir hata olasılığı sorusu hiç ortaya çıkmıyor. Bu güç
güvenlidir. Çocuk, Kaynak olan Baba'nın kendisiyle her zaman ilgileneceğini,
ona rehberlik edeceğini, onu biçimlendirip şekillendireceğini, Baba'nın
ebediyen istediği şekilde onu mükemmelleştirip tatmin edeceğini hisseder.
MEDİTASYON
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi,
Stony
Brook, New York, ABD
16
Şubat 1977
Meditasyon
bir çağrıdır. Tanrı'nın Varlığını çağırıyoruz. Tanrı'nın varlığı memnuniyettir.
Meditasyon
içsel bir algı eylemidir. Allah'ın emirlerini dinliyoruz. Ruhumuzla, özveriyle,
koşulsuz ve koşulsuz dinlediğimizde sonsuz tatmin oluruz.
Meditasyon
kabullenmektir. İçimizdeki, dışımızdaki ve etrafımızdaki tüm yaşamı kabul
etmektir. Yaşamı kabullenmek insan doyumunun başlangıcıdır. Yaşamın dönüşümü,
ilahi tatminin geliştirilmesidir.
Meditasyon
kendini teslim etmektir. Sahip olduklarımızı ve olduğumuz şeyi veriyoruz. Nihai
gerçekliğe, sahip olduklarımızı veririz. Sonsuz gerçekliğe, olduğumuz şeyi
veriyoruz. Sahip olduğumuz şey bakım. Bu özeni sonuna kadar sunuyoruz. Biz
hazırız. Sonsuza sunduğumuz bu hazırlık.
Dünyanın
gerçekliğine güvence veriyoruz. Tanıma Cennetin Gerçeklerini ifade ediyoruz.
Dünyanın gerçekliğine, dünyanın gerçeğini dönüştürmek ve aydınlatmak adına,
inkar edilemez ve yanılmaz bir şekilde var olduğumuza dair sürekli güvencemizi
veriyoruz. Cennet Gerçeğine, Cennet Gerçeğinden geldiğimiz, kaynağımızın Cennet
Gerçeği olduğu şeklindeki en yüce gerçeği en içten şekilde kabul ettiğimizi
ifade ederiz.
Meditasyon
ve dua aynı gerçekliğin iki yönüdür. Doğu dünyası meditasyonu sever. Batı
dünyası duayı sever. Hem dua hem de meditasyon bizi aynı Hedefe götürür.
Meditasyon ve dua erkek ve kız kardeş gibidir, ilahi ikizlerdir. Duanın dişil,
meditasyonun erkeksi olduğunu söyleyebiliriz. Dua meditasyona şöyle der: “Bak
kardeşim, yukarıda çok yüksek bir şey var. Ağlayalım ve uçalım, uçalım ve
ağlayalım ve orada, yukarıda, ne için uğraştığımızı bulacağız. Meditasyon duaya
şöyle der: “Bak abla, içimizde derinlerde bir şeyler var. Derinlere inelim ve
çok eski zamanlardan beri uğraştığımız her şeyi kesinlikle bulacağız. Derinlere
dalalım."
Sri
Krishna meditasyon yaptı. Meditasyonunun gücü bize çok şey öğretti. Ama bize
öğrettiği en önemli şey, sonunda Hakikat'in galip geleceği, Hakikat'in
hafif-adaletinin bir gün dünyanın tüm bilincini dolduracağıdır.
Buda
meditasyon yaptı. Meditasyonunun gücü bize acı çeken insan yaşamının bir gün
şüphesiz sona ereceğini öğretti. Her insanın yaşadığı dayanılmaz acılar bir gün
sona erecek ve insan ıstırabı ilahi bir vecde dönüşecektir.
Kurtarıcı
Mesih dua etti. Duası bize birçok yüce, duygulu ve verimli ders verdi. Bize
kutsallığın mesajını somut haliyle getirdi. Ama onun en önemli öğretisi,
Cennetin Krallığının içimizde olduğuydu. Cennetin Krallığı, Tanrı'nın
Yaradılışı, Tanrı'nın Vizyonu ve Tanrı'nın Gerçeğidir. Tanrı'nın Aşkın Vizyonu
ve Tanrı'nın Evrensel Gerçekliği bu Cennet Aleminin içindedir.
Adanmışlıkla,
ruhla, koşulsuz ve koşulsuz meditasyon yapalım. Meditasyonumuz sayesinde, tıpkı
bizim Tanrı'ya ihtiyacımız olduğu gibi, Tanrı'nın da bize ihtiyacı olduğu yüce
gerçeği keşfedeceğiz . Kendi en yüksek seviyemize ulaşmak için ona sürekli
ihtiyacımız var. En derin derinliğini tecelli etmesi için sürekli olarak bize
muhtaçtır.
YÜCE
RABBİM
Pace
Koleji, White Plains, New York, ABD
4
Mayıs 1977
Yüce
Rabbim O'nun için neler yaptığımı bilmek istemiyor. Sadece nasıl olduğumu
bilmek istiyor. Ona, benim için her şeyin yolunda olduğunu ve kesinlikle mutlu
olduğumu söylüyorum. Hemen çok mutlu olur. Onun için mutluluğumun her şey
olduğunu söylüyor. Ben mutluyken benden başka bir şeye ihtiyacı yok, ben ona
her şeyi verdim.
Yüce
Rabbim, O'nda bir şey görüp görmediğimi bilmek istemiyor. Sadece derinlere
dalmamı istiyor ve eğer kalbimin en derin kovuklarında tatlı, saf ve ilahi bir
şey görüyorsam, bu O'na fazlasıyla yeter. Kendi kalbimin derinliklerinde ilahi
bir şey görürsem, o zaman O'nda her şeyi görmüş olduğumu söylüyor. O'nun
aydınlatıcı Vizyonunu ve tatmin edici Gerçeği gördüm.
Yüce
Rabbim benim ne kadar bildiğimi bilmek istemiyor. Sadece O'nun tevhid arkadaşı
olmamı istiyor. O'nun Işık-Rahmetiyle ve Lezzet-Rızasıyla ayrılmaz bir bütün olursam,
o zaman hemen her şeyi bileceğimi söylüyor. Ve sonra geçmiş, şimdi ve gelecek
bana kapılarını açacak.
Yüce
Rabbim, O'nu ne kadar sevdiğimi O'na ispatlamamı istemiyor. Sadece içten içe
ruhsal olarak seslenmemi ve dışa doğru açıkça gülümsememi istiyor. İçsel çağrım
ve dışsal gülümsemem, O'nun içindeki Kutsallığı ve dışımdaki Kutsallığı
sevgimle doldurmak için fazlasıyla yeterli.
ARAYANIN
KARARI, YENİDEN YAPILANMASI VE EVRİMİ
Buffalo'daki
New York Eyalet Üniversitesi,
Buffalo,
New York, ABD
14
Mayıs 1977
Arayanın
ilk arkadaşı kararlılıktır. Kararlılık onun yakın arkadaşıdır. Perestroika,
arayanın ikinci arkadaşıdır. Bu arkadaş da yakın ve şüphesiz iyi biri. Son
olarak, arayıcı, evrimde iyi bir arkadaş görür. Evrim arayanın dostudur, doğumu
ve ölümü yoktur.
Arkadaş
kararlılığı, deniz düşüncesinde yaşar. Perestroika arkadaşı ideal denizde
yaşıyor. Dost-evrim, deniz-gerçekliğinde yaşar. Arayanın düşünen ve araştıran
zihni, kararlılığın alevini sever. Arayıcının rekabetçi ve dinamik hayati,
yangın yeniden inşasını sever. Arayanın arayan ve fedakar kalbi, nuru-evrimi
sever.
Arayanın
düşünen ve araştıran zihni, gece cehaletini yenebileceğini düşünür. Aslında bu
saçma bir fikir. Ancak çabası ileri, yukarı ve içe dönüktür.
Arayanın
rekabetçi ve dinamik canlılığı, cehalet gecesini kolaylıkla yenebileceğini
hisseder. Aslında bu imkansızlıktan başka bir şey değildir. Ancak çabası ileri,
yukarı ve içe dönüktür.
cehaleti
asla yenemeyeceğini çok iyi bilir . Yalnızca Her Şeyin Yaratıcısı olan Allah,
kendisindeki cehaleti onun aracılığıyla ve onun için yenebilir. İşte o zaman
ancak o zaman ağlayan ve fedakâr yürek, dönüşüm ve aydınlanmanın yüzünü
görebilecek.
Arayanın
kararlılığı, yeniden yapılanması ve evrimi, hayatın sürekli bir mücadele
olduğunu buldu. Arayanın sahip olduğu ile sahip olmadığı arasındaki bir
mücadeledir. Sahip olduğu şey, sahip olma hüsranıdır. Sahip olmak ister, ancak
sahip olmanın aslında onun için sinir bozucu olduğunu fark eder. Taşınması
gereken ağır bir yük. Hızlı, daha hızlı, İlk Hedefe doğru herkesten daha hızlı
koşmak istediğinde, kendi mallarına sahip olmanın nesnesi olduğunu ve bunlarla
bağlı olduğunu görür. Arayıcıda olmayan şey, feragat nuru, sevgi nuru, bağlılık
nuru, feragat nuru, birlik nuru ve kemal nurudur.
Kararlılık
iç dünyadadır. Perestroyka dış dünyadadır. Evrim hem iç dünyada hem de dış
dünyadadır. Başlangıçta, arayıcı iyi ve mükemmel bir araç olmaya karar verir,
ancak yine de kendi zorluklarının, eksikliklerinin ve zayıflıklarının insafına
kalmıştır. Sonra kendi gerçeği olan cehalete başkaldırdığı ve onunla savaşmak
için yılmaz bir ihtiyaç duyduğu an gelir. Sonunda, arayanın hem iç dünyada hem
de dış dünyada ilerlemek istediği zaman gelir. Ve sonra bir ihtiyaca ihtiyacı
var. Ama ihtiyaç yeterli değil. Öne çıkması ve fırsat mesajını alması
gerekiyor. Fırsat, arayanın kalbinin kapısını çalmalı, ancak o zaman ihtiyaç
karşılanacaktır. Ayrıca imkanlar da yetmiyor. İmkanlar İlahi Vasfın Gerçeği
tarafından desteklenmelidir. Fırsat ancak Tanrı'nın Saati vurduğunda etkili
olur. Daha önce, işe yaramazdı.
Evrim
sürecinde, Tanrı'nın Saati vurduğunda, arayıcı sonunda kendi içinde yükselen
alevi görür, hisseder ve ona dönüşür. Yüce Babası olan Allah'ın hem çıkış
noktası hem de Hedefi olduğunu görür. Tanrı'yı kendi içinde görür, ona
rehberlik eder ve onunla koşar, ona Sonsuzluk Yolu boyunca Sonsuzluk Işığına ve
Ölümsüzlüğün Zevkine nasıl yarışacağını öğretir.
BULUCU
Fredonia
Eyalet Koleji, Fredonia,
New
York, ABD
15
Mayıs 1977
Arayan
hem verici hem de alıcıdır. Arayan ilhamını verir. Nasıl veriyor? Ruhsal
olarak. Neden veriyor? Veriyor çünkü hayatta sınırsız neşe ve doyum bulabilmek
için burada, orada ve her yerde gönül birliğini kurması gerektiğini hissediyor.
Arayan
kabul eder. Ne alıyor? Yukarıdan sevgi alır. Nasıl yapıyor? Bunu sadakatle
yapar. Neden kabul ediyor? Tanrı'nın Yaratılışında daha iyi, daha tatmin edici
bir araç olmak için hem içsel hem de dışsal yeteneğini artırmak istediği için
bunu tam olarak kabul ediyor.
Arayan,
dünyayı seven kişidir. Cenneti de sever. Dünyanın acı çeken ve kanayan kalbini
sever. Cennetin gülümseyen ruhunu sever.
Arayan
bir kişiyi sever. İnsanı sever çünkü her insanın kendisi gibi nasıl kavga edip
kavga ettiğini görür. Ve tüm insanlar onunla aynı teknede yelken açtığı için,
arkadaşlarına sempati duymanın doğrudan görevi olduğunu düşünüyor.
Arayan
Tanrı'yı seviyor. Tanrı'yı seviyor çünkü Tanrı her zaman en seçkin Nimetlerini
Yarattıklarına dökmeye fazlasıyla isteklidir çünkü Tanrı herkesi sınırsız
Şefkati ve sınırsız Sevgisi ve İlgisi ile doldurmak ister.
Arayan
temsilcidir. O dünyayı temsil eder ve o Cenneti temsil eder. O, yerin
dayanılmaz acılarını Semaya taşır ve İlahi Nur ve Lezzetleri sonsuz derecede
indirir. Arayıcı, İlahi Vasfın insanlığını temsil eder ve İlahi Vasfın
insanlığa vaadini ve güvencesini temsil eder.
Arayan,
bedeninin temsilcisidir. Aynı zamanda ruhunun da temsilcisidir. Ruhun alemine
girer ve ruha kendisinin ve bedeninin tezahür alanına girmeye ve ruhun ışığını
burada yeryüzünde tezahür ettirmeye hazır olduğunu söyler. Fiziksel bedene
gelir ve bedene kendisinin ve ruhunun artık beden bilincinin yüce Aşkın Bilinci
idrak etmesine yardım etmeye fazlasıyla hazır olduğunu söyler.
İnsanlık
arzuladığında, arayan insanlığın ilerleyişidir. İnsanlık arzulayınca arayan,
insanlığın başarısıdır. Ancak arayan kişi, kalbinin en derin köşelerinde,
insanlığın yaşam arzusunu taşımak zorunda kalmayacağı günün geleceğini
hisseder, çünkü bu var olmayacak, sadece yaşam arzusu olacaktır. Ve sonra,
kalbinin bitmeyen sevinciyle, sadece insanlığın ilerleyişini yüksek dünyalara
taşıyacaktır.
Başarı
sıradan dünyaya aittir. İlerleme, iç dünyaya veya daha yüksek dünyaya aittir.
Ancak Kutsallık, yaşamda insanlıktan anında ilerleme beklemez ve bekleyemez.
İnsanlığın bir başarı mesajıyla başlaması gerektiğini çok iyi biliyor. Ve sonra
nihayet daha yüksek bir hedefi olacak - ilerleme. Başarıdan duyulan tatmin uzun
sürmez çünkü başkalarının başarıları onu kolayca yok eder. Ancak ilerlemede
rekabet yoktur, rakip yoktur çünkü ilerleme insanın içsel çağrısının ayrılmaz
bir parçasıdır.
Arayıcı
yavaşça, kademeli olarak, hatasız bir şekilde tırmanır. O bir çiçektir, yaprağı
yaprak açan. Bu çiçek tamamen açtığında, doyumun ta kendisidir, kusursuzluktaki
doyumdur.
Arayıcı
ve Sevgili Yüce aynı gemidedir. Bu kayık, Gerçeklik-Ses-Kıyısına doğru yol alan
En Yükseklerin Zafer-Sessizlik-Teknesidir.
Arayan,
Yüce Olan'a, Sevgili Rabbine der ki: "Rabbim, sana sahip olduğum şeyi,
kalbimin içsel çağrısını veriyorum." Rab arayana şöyle der: “Çocuğum, sana
neysem onu veriyorum. Ben Kaynağım, ben aynı zamanda sizin Kutsallık
Realitenizim. Senin içinde ve senin sayende doğmamış Vizyonumu ve Ölümsüz
Gerçekliğimi gerçekleştiriyorum. Benim Yaradılışım ve Benim Vizyonum
birbirinden ayrılamaz, fakat Benim Yaratılışım her zaman Benim Vizyonumun
bilincinde değilken, Benim Vizyonum her zaman Benim Yaratılışımın
bilincindedir. Çocuğum, sen Benim Yaratımsın ve ben senin Vizyonunum. Vizyon'da
Yaratılış açıkça tecelli ediyor ve Yaratılış'ta Vizyon, Benim Vizyonum açıkça
tecelli ediyor. Vizyonum ve Yaratımım sonsuza kadar bölünmez kalacak.”
GERÇEKLİK-BİRLİK
VE MÜKEMMELLİK-İLAHİLİK
Buffalo
Eyalet Koleji, Buffalo,
New
York, ABD
15
Mayıs 1977
Gerçeklik-birlik
ve mükemmellik-tanrısallık Yüce'ye giden iki yoldur. Arayıcı, ya
gerçeklik-birlik yolunu ya da mükemmellik-tanrısallık yolunu seçebilir ya da
her ikisini de kabul etmeye çalışabilir, çünkü her ikisi de aynı Hedefe
götürür.
Bir
arayıcı, hakikat-birlik yolunda yürümek istediğinde, işe basitlikle başlar.
Hayatını basitleştirmeye çalışır. Sonra öyle bir an gelir ki, sadeliğin yeterli
olmadığını hisseder. Çünkü sadeliğine rağmen hatalar yapar. Ancak Himalayalar
büyüklüğünde yanlış hesaplamalar yapsa da ilerleme kaydetmeye devam ediyor. Ama
samimi değilse hiç ilerleyemez. Bu nedenle samimi olmalıdır. Samimiyetle önemli
ilerlemeler kaydeder ve hem iç dünyadan hem de dış dünyadan zevk alır.
Sonra
arayıcının samimiyetinin bile yeterli olmadığını gördüğü ve hissettiği an
gelir. Samimiyetine rağmen yine de hatalar yapıyor ve muhtemelen hatalarını
düzeltmek için gerekli kararlılığa sahip değil. Kararlılığı ile her zaman
yanlış yapmaktan kaçınmaya çalışacak, doğrulara yönelecek ve onları
pekiştirecektir. Sadelik yeterli değil. Samimiyet yeterli değil. Bilincin
evriminde bu aşamada arayanın ihtiyacı olan şey kararlılıktır. Kararlılık her
şeyden önemlidir.
Arayan,
kararlılığıyla tatmin edici bir ilerleme kaydeder. Ama öyle bir an gelir ki,
kararlılığının esas olarak yaşamsal düzlemde olduğunu görür. Çoğu zaman dinamik
hayati, hatta agresif hayati alemindedir. Bazen azmi ile bir şeyler inşa eder,
sonra hemen yok eder. Bu nedenle, arayan, kararlılığın yeterli olmadığını
hisseder. Onun kararlılığında başka bir şey olmalı ve bu saflıktır. Eğer
saflığı varsa, kalbi Yukarıdan bir mesaj alabilir. İlahi bir çocuk gibi
davranabilecektir. Çocuk, ebeveynlerinin kalbinde yaprak yaprak açan bir
çiçektir. Çocuksu saflık her zaman iç sese itaat eder ve insan iç sese itaat
ederse asla hata yapmaz. Yani kararlılık yeterli değil. Arayıcının önemli bir
ilerleme kaydetmesi için saflık çok önemlidir. Kalbi temizse, varlığı safsa, o
zaman en tatmin edici ilerlemeyi yapabilir.
Ancak
bazen saflık, ilahi ve fevkalade değil, kötüye kullanılır. Bazen saf bir insan
dünyadan korkar. Etrafta hayvan yaratılışını görür ve ölesiye korkar. Bu insan
hayvanların onu yutacağını hissediyor, bu yüzden saf bir insan bazen Himalaya
mağaralarına gitmek istiyor. Kaplan toplumunun onu yutacağından korktuğu için
toplum içinde kalmak istemiyor. Ayrıca saf bir insan, mükemmel olmasa da, bir
üstünlük duygusu besleyebilir. Kirli olanları hor görebilir ve kirli insanlarla
birlikte olmak istemeyebilir. Kendi saflığını korumak için toplumdan bu şekilde
kaçınabilir. Yani temizlik yeterli değil. Temizlikten daha fazlasına ihtiyacı
var. Birliğe ihtiyacı var.
Birlik
sınırlı veya tam olabilir. Birlik sınırlıysa, doyum da sınırlıdır. Birlik
eksikse, doyum da doğal olarak eksik olacaktır. Birliğin bir koşulu olabilir ve
koşulsuz olabilir. Arayıcı, karşılıklı alıp vermeleri sayesinde Yüce Rab'bin
Gerçekliği-birliği ve mükemmellik-kutsallığı ile birliğini tesis edebilir.
Özlem çağrısını, yükselen bir iç alevi verir ve buna karşılık olarak Yukarıdan
sonsuz derecede daha önemli, verimli ve değerli bir şey bekler - sonsuz
Cömertlik, sonsuz Işık ve Tanrı'nın sonsuz Zevki. Arayanın birliği koşulla
sınırlandığında, gerçekten mutlu olamaz. Tam ve koşulsuz bir birliktelik
kurduğunda gerçekten mutlu olabilir. Ancak İç Kılavuz ile olan birliği duygulu,
özverili, koşulsuz ve özverili olduğunda gerçekten mutlu olur. Ve mutluluk
tatmindir. Koşulsuz birliğin yolu, nihayetinde arayanı, arayan-sevgilinin
Sevgili, Kaynak ile bölünmez bir şekilde bir olduğu Zevk dünyasına, sınırsız
Zevk'e götürür.
Arayıcının
gidebileceği başka bir yol, mükemmellik-tanrısallık yoludur. Arayıcı
mükemmellik-kutsallık yolunda yürümek istediğinde işe hayal gücü ile başlar.
Tanrı'nın Gerçeğini tasavvur eder. Allah'ı sıfatlı ve sıfatsız, Allah'ı suretli
ve suretsiz tasavvur eder. Ancak bazen yanlış bir zihinsel büyülenmenin kurbanı
olabilir. Bazen sorgulanabilir ve havada kaleler yaptığını düşünebilir. Bu
yüzden hayal gücünün yeterli olmadığını hissediyor. Onun ihtiyacı olan şey
ilhamdır. İlhamla, derinlere dalacak. O uçacak. Yürüyecek ve ileri koşacak. Bir
şey yapmak, bir şey olmak için ilham alır. Ancak ilhamın çok sınırlı bir
kapasitesi vardır. İlahi ve yüce bir şey yapmak, ilahi ve yüce bir şey olmak
için ilham yeterli değildir. Aspirasyon gereklidir. Arayan kişi can attığında,
tırmanması veya bir hedefe ulaşması gerektiğini hisseder. Artık başlangıç
çizgisinde olduğunu ve hedefin başka bir yerde olduğunu anlıyor. Mevcut
varoluş-gerçeklik ile ulaşmaya çalıştığı nihai Hedef arasında derin bir uçurum
olduğunu hissediyor. Böylece yüksek, hatta daha da yüksek bir ağaca tırmanır.
Ve içtenlikle, ruhla ve koşulsuzca talip olduğunda, görkemli bir yüksekliğe ulaşır.
Ancak
özlemleri yeterli değil. İsteklerden geçmesi gerektiğini biliyor ama istek her
şey değildir. Farkındalığa sahip olması gerektiğini hisseder. Farkındalığın tüm
sorunlarını çözebileceğini anlıyor çünkü farkındalığın olduğu her yerde İlksel
Gerçek de var. İlk Gerçeği idrak ettiğinde, başlangıç noktası ve bitiş hedefi
yoktur. Bunların hepsi bir olacak. Farkındalık ve İlksel Gerçek birbirinden
veya Gerçeği idrak eden kişiden ayrılamaz. Farkındalık ve gerçekleşmiş arayıcı
ayrılmaz bir şekilde birdir. Bu nedenle, arayan kişi gerçekleştirme için
çabalar. Sadece farkındalık, kendini keşfetme, hayatının çok eski zamanlardan
beri ona çok fazla acı çekmesine neden olan sorunlarını çözebilir.
Arayan
sonunda Tanrı'yı idrak eder. O mutlu. Gelişimi hayal edilemezdi. Ama öyle bir
an gelir ki, kendi farkındalığının yetersizliğini hisseder. Bir erkek olarak, o
Tanrı ile birdir. Ama geriye dönüp baktığında, henüz Hakikati idrak edememiş
milyonlarca, milyarlarca komşusunu, kardeşlerini görüyor. Diğerleri açlıktan
ölürken kendisinin en lezzetli yemeği yediğini açıkça anlıyor. İç âlemde
sefalet içindedirler. Birlik-farkındalık kalbi sefil hissediyor. Bu yüzden bir
adım daha ileri gitmeye karar verir. O, somutlaştırdığı Hakikati, Işığı ve
Hazzı aç insanlığa ifşa etmek istiyor. Bu, kişinin başarısını sergileme arzusu
değil, yüce bir gereklilik, içsel bir ihtiyaçtır. İç Pilotu, kendisi gibi her
bireyin Yüce'yi gerçekleştirme hakkına sahip olduğunu dünyaya göstermek için
içindekini öne çıkarmaya zorlar. İdrakin meyvesini tek başına yemek istemez.
Gerçekleşme meyvesi, onu içtenlikle özleyen herkes içindir. Yani farkındalık
yeterli değil. En yüksek ihtiyaç aynı zamanda ifşadır.
ilham,
özlem ve farkındalık alabilmesi için sahip olduklarını ortaya çıkarır . Bu kişi
içsel olarak sahip olduklarını dışa vurur. Tanrısallığının herhangi bir
düzlemde açığa çıkarılabileceğini hisseder: daha yüksek bir düzlemde, daha
düşük bir düzlemde, her yerde. Ancak güçlü köklere sahip olana kadar uzun
sürmez, Toprak Ana'nın Sonsuzluk için başarısı olamaz. Bu nedenle, açıklanması
yeterli değildir. Onun tezahüre ihtiyacı var. Eğer bir şey yeryüzünde tezahür
ederse, Toprak Ana'nın kalıcı mülkiyeti haline gelir. İlâhîlik, hakikat veya
bazı ilâhî vasıflar özünde tecelli ettiğinde kalıcı hale gelirler. Toprak Ana'nın
ayrılmaz bir parçası haline gelirler. İnsanlığın özlemi haline gelirler. Bu
nedenle, Tanrı'yı idrak etmiş bir arayıcı kendini göstermeye çalışır. Ve
tecelli ettiğinde, Mutlak Pilot ile tam birliğini hisseder ve İlahi Vasfın
Mükemmelliğinin mükemmel enstrümanı olur. Arayıcı, Sevgili Yüce'nin mükemmel
aracı olarak, kendisine emanet edilen kutsallığı tezahür ettirmeye çabalar.
Burada
gerçeklik-birlik ve mükemmellik-tanrısallık bir olur. Kişi mükemmel hale
geldiğinde, otomatik olarak en yüksek Gerçeklik olan Kaynak ile bir olur. Kişi
Kaynak ile bölünmez, koşulsuz bir birlik kurduğunda, mükemmel olmaya mahkumdur.
İki yol vardır: Birlik yolu ve kemal yolu. Sonunda birleşirler ve arayıcı en
yüksek Yüksekliğe ve en derin Derinliğe ulaştığı anda, burada yeryüzünde ve
orada Cennette Yüce Kılavuz'un mükemmel aracı olur.
ARTIK
YAŞAM ARZUSU YOK
Cape
Cod Community College, Gyannis,
Massachusetts,
ABD
18
Haziran 1977
Artık
arzu-yaşam yok, artık yok. Dünün yaşam arzusunun cazibesi, bugünün
anlamsızlığı-önemsizliği içinde boğuldu. İçimdeki arayanın gerçek gerçekliği
olan özlem bugün zaferine başlıyor. Özlem, kalbimin içsel çağrısı, Sevgili
Yüce'min gelişini hızlandırır. Bundan sonra da her zaman içimdeki hayatıma
bağlı kalacağım. Şu andan itibaren bedenim şarkı söyleyip şarkı söyleyecek,
hayatim gülümseyip gülümseyecek, zihnim yükselip yükselecek, kalbim dalıp
dalacak, ruhum gerilip gerilecek. Ne zorluklar, ne üzüntü, ne heyecan, ne de
huzursuzluk bana saldıramaz. Seni hayal kırıklığına uğratmayacağım. Trip
atmayacağım. Devam edeceğim. Sonsuz bir yolculuğun hayatı, başı ve sonu olmayan
bir yolculuk benim olacak. Bu, insanlığın çağrısını ve İlahi Vasfın
Gülümsemesini çağıran, sürekli aşan bir yolculuktur.
Geçmişin
sayısız dertleri ve talihsizlikleri artık yok. Akıl almaz bir gerçekle karşı
karşıyayım. Artık her an, bitmeyen olasılıklar net bir şekilde göze çarpıyor.
Bütün bu imkanları kullanıyorum. Bundan sonra Allah'ın iradesine teslim hayatım
benim şaşmaz rehberim olacak. Yüce Rabbime bağlı hayatım, binlerce yıllık açlığımı
gidermek için en büyük şölen olacak.
Tanrı'ya
olan özverili sevgim, arayan cüceyi ruhani bir deve dönüştürüyor. Sevgili
Yüce'min sadık, sadık, duygulu, özverili ve koşulsuz bir enstrümanı olacağım.
Kuş ruhum, O'nu Kendisinin istediği şekilde tecelli ettirmek için yeryüzü
mertebesine indi. Artık ruhumun vaadiyle bir olacağım. Ruhumun vaadi ve
hayatımın sevgisi, bağlılığı ve teslimiyeti, dünyanın boylamında ve
genişliğinde Sevgili Yücemizi tamamlayacaktır.
DUA
EDİYORUM, MEDİTASYON YAPIYORUM
Monmouth
Koleji, Asbury Park, New Jersey, ABD
Woodrow
Wilson Salonu
1
Temmuz 1977
Tanrı'ya
dua ediyorum, Tanrı'ya meditasyon yapıyorum.
Tanrı'ya
dua ediyorum, çünkü Tanrı benim Rabbim, benim egemen Hükümdarım, Yüce
Rabbimdir.
Tanrı
üzerine meditasyon yapıyorum çünkü Tanrı benim Dostum, benim ebedi Dostum, tek
Dostum.
Tanrı'ya
dua ediyorum çünkü O güçlü ve şefkatlidir.
Tanrı
üzerine meditasyon yapıyorum çünkü O güzel ve verimli.
Yüce
Yüzünü görmek için Tanrı'ya dua ediyorum.
O'nun
Zevk Kalbini hissetmek için Tanrı üzerine meditasyon yapıyorum.
Tanrı'ya
bana O'nun ne olduğunu vermesi için dua ediyorum.
Kaybettiklerimi
geri kazanmak için Tanrı üzerine meditasyon yapıyorum.
Bana
yol göstermesi için Tanrı'ya dua ediyorum.
Gece-cahiliye
hayatımı hikmet-nur hayatına çevirmesi için Allah'a meditasyon yapıyorum.
İnsan
hayatımda ses-gökyüzü olması için Tanrı'ya dua ediyorum.
İlahi
hayatımda sessizlik güneşi olmak için Tanrı üzerine meditasyon yapıyorum.
Arzu-yaşamımda,
ihtiyacımın kölesi olduğum için Allah'a dua ederim.
Özlem-yaşamımda,
Tanrı üzerine meditasyon yapıyorum çünkü Tanrı ve ben, ihtiyaçlarımızın
karşılıklı tatmini haline geldik.
Duam
sürekli olarak Tanrı'nın Şefkat Gücünü sever.
Meditasyonum
koşulsuz olarak Tanrı'nın Işık-Adaletini sever.
Duamdan
kurtuluş armağanını alıyorum.
Meditasyonumdan
mükemmellik armağanını alıyorum.
Tanrı'ya
dua ediyorum, Tanrı'ya meditasyon yapıyorum.
GÜLÜMSEYİN,
SEVİN VE UYGULAYIN
Caldwell
Koleji, Caldwell, New Jersey, ABD
7
Temmuz 1977
Gülümseyin
dostlarım, yürekli dostlarım, gülümseyin. Hadi gülümse. Bu dünyamızın
ıstıraplarla ve dayanılmaz acılarla dolu olduğu doğru ama bu gülümsememek için
bir sebep değil. Dünyanın yükünü hafifletmek için gülümsemeliyiz. Anlatılmamış
acıları dindirmek için gülümsemeliyiz.
Sevgiler
dostlarım, can dostlarım sevgiler. Haydi sevelim. Bu dünyamızın kin ve
inançsızlıkla dolu olduğu doğrudur ama bu, sevmemek ve inanmamak için bir sebep
değildir. Nefret denizini kurutmak için sevmeli ve inanmalıyız. Küfür
dağlarının doruklarını, kayalarını paramparça etmek için sevmeli ve
inanmalıyız.
İddia
edin dostlarım, ey gönül dostlarım, iddia edin. iddia edelim. Bu dünyamızın
bizi aldattığı ve bize ihanet ettiği doğrudur. Yine de dünyaya sahip çıkmalıyız
çünkü dünyanın çehresini değiştirmek bizim vazgeçilmez görevimiz. Dünyaya sahip
çıkmadığımız sürece, bu dünyayı asla değiştiremeyeceğiz, bu yüzden dünyayı
dönüştürmek için gerçekten bizimmiş gibi sahip çıkmalıyız.
Son
olarak, Sevgili Yüce'mize gülümsemeyi, Sevgili Yüce'mizi sevmeyi ve Sevgili
Yüce'mize sahip çıkmayı unutmamalıyız, çünkü O Ezelde bize, biz de Ezelde O'na
aitiz.
Sevgili
Yüce'mize kesinlikle gülümseyeceğiz, çünkü O ilahi olarak büyüktür. Sevgili
Yüce'mizi tam olarak O fevkalade iyi olduğu için seveceğiz. Sevgili Yüce'mize
tam olarak sahip çıkacağız çünkü biz O'nun Ebediyetinin seçilmiş araçlarıyız.
Hepimiz bu dünyaya O'nu memnun etmek, O'nun arzuladığı şekilde O'nu
gerçekleştirmek için geldik. O bizim Kaynağımızdır. O'nda görürüz, O'nda
hissederiz, O'nda yolculuğumuzu tamamlarız.
Gülümse,
sev ve sahiplen. Bu dünyamız, mükemmel olmaktan uzak olmakla birlikte, hiç
şüphesiz Sevgili Yüce'mizin bir izdüşümüdür. Ancak bu dünyanın çehresini kökten
değiştirebileceğimiz ve onu Mükemmellik-Gerçekliğe yönlendirebileceğimiz zaman
gelecek.
Tanrı'ya
gülümseyelim, O'nu sevelim ve O'na sahip çıkalım, çünkü O her yerde sadece
bizim için, kayıtsız şartsız bizim için.
ASPİRASYON
Manhattanville
Koleji, Petches, New York, ABD
8
Temmuz 1977
Özlemimi
nasıl kullanırım?
Dünyamın
yükselen çağrısını ve Cennetimin alçalan Gülümsemesini birleştirmek için
özlemimi kullanıyorum.
Dünyamın
arzu karanlığını dünyamın aydınlanma yüksekliğine dönüştürmek için arzumu
kullanıyorum. Özlemimi susamış Sevgili Yüce'mi beslemek için kullanıyorum. O'nu
özlemimin şükran ateşiyle besliyorum.
Dünyevi
zihnimin bana öğrettiği her şeyi unutmak ve her şeyi Cennetteki Özgür Ruhumdan
en başından öğrenmek için arzumu kullanıyorum.
Tatlı,
nazik ve güzel kalp birliğimin en yakın arkadaşı olma arzumu kullanıyorum.
Dış
dünyada başarı ve iç dünyada ilerleme arzumu kullanıyorum. Zekice yaptığımda,
dış dünya bana gülümsüyor, beni takdir ediyor, bana tapıyor ve beni göklere
çıkarıyor. Ruhsal, özverili ve koşulsuz ilerleme kaydettiğimde, Sevgili Yüce'm
bana gülümser, kutsar ve beni kucaklar.
aspirasyon
nedir? Özlem benim teslim olmamdır.
Kendini
vermek nedir? Kendini teslim etmek en yüce sanattır. Bu sanat sayesinde,
bilinmeyen gerçekleri kavramam ve kalbimin en ücra köşelerinde yaşayan yüksek
"ben"imi tanımam gerektiğinin farkına vardım. Sevgili Yücem ile
sürekli mükemmel bir uyum içinde olan yüksek benliğimle bilinçli ve bölünmez
bir şekilde bir olmaya ve henüz tezahür etmemiş gerçeklerimi tezahür ettirmeye
ihtiyacım var.
Benim
arzum konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür içerir.
Konsantrasyon
benim hızımdır. Bu hızla, Sevgili Yüce'me doğru herkesten daha hızlı, daha
hızlı, daha hızlı koşarım.
Meditasyon
benim derinliğimdir. Derinliğim sessizliktir. Derin bir sessizlikle, tatlı Yüce
Rabbime dua ediyorum ve O'nu şükran-kalbimin derinliklerine yerleştiriyorum.
Tefekkür
benim coşkumdur. Bu coşkuyla Sonsuzluğun Yüce Yaratıcısı ile birliğin şarkısını
söylüyorum. Düşünceli bir coşkuyla, Dostum ve Sonsuzluk Yoldaşımla memnuniyet
dansı yapıyorum. Lord Babamla şarkı söylüyorum. Lord-Dostumla dans ederim.
MANEVİ
Columbia
Üniversitesi, New York, New York, ABD
Aziz
Paul Kilisesi
11
Temmuz 1977
Maneviyat,
bir kişinin Tanrı'ya olan bilinçli özlemidir. Maneviyat bize, bugün bilinemez
olan Tanrı'nın yarın bilinebileceğini ve yarından sonraki günün tamamen
bilineceğini söyler.
Allah
rızası için Allah'a muhtacız. Tanrı bizi istediğimiz gibi doldurabilir, ancak
Tanrı bizi kendi tarzımızda tatmin ederse, gerçekten doyuma ulaşamayacak olan
bizleriz. Ağlayan yüreğimiz, hevesli yüreğimiz, aydınlatıcı yüreğimiz,
Tanrı'nın Kendisinin olmasını istediği şekilde hoşnut etmedikçe asla tatmin
olmayacaktır. Bu nedenle, bizim Tanrı farkındalığımız Tanrı'nın Kendisi
içindir. İnsanın mükemmelliği, Tanrı'nın Memnuniyetindedir.
Başlangıcı
olmayan başlangıç bize maneviyatın bir özlem filizi olduğunu söyler. Bu filiz
büyür ve büyür, sonsuza kadar büyür. Sonsuz tamamlanma bize maneviyatın bir
feragat ağacı olduğunu söyler. Bu ağaç ilahi meyve verir ve meyve bize Sevgili
Yüce'mizle sürekli, şuurlu, teslimiyetli birliğimiz sayesinde gelir.
Gerçek
maneviyat, yaşamın yok edilmesi, reddedilmesi, yaşamın yok edilmesi değil,
yaşamın sürekli kabulüdür. Hayatı kucaklamamız ve hayatın çehresini kökten bir
şekilde Sevgili Yüce'mizin Bedenlenmesine dönüştürmemiz gerekiyor. Maneviyat
kalbime diyor ki, “Ey gönül, neden güvensiz duruyorsun? Yüce Rab'bin içinizde
yaşadığını hissetmiyor musunuz? Kendinizi güvensiz hissetmemelisiniz, çünkü tüm
dünyaya Sevgili Yüce'nin yaşayan Huzurunun içinizde olduğunu ilan etmesi
gereken sizsiniz. Varlığın tüm parçaları arasında zihni, yaşamı ve bedeni ruha
yönlendiren ilk ve en önemli araç olmak üzere seçildiniz. Ve ruh sonunda onları
bana yönlendirecek.
Maneviyat
zihnin sessiz kalmasını ister. Zihne der ki, “Ey zihin, daha fazla düşünme.
Düşünme gücünüz kafa karışıklığından başka bir şey değildir. Ailenizin geri
kalanını karıştırıyorsunuz: beden, hayati ve kalp. Aynı zamanda, düşünce
dünyasını inkar edene kadar kafanız karışır.
Maneviyat
hayati olana sorar: “Ey hayati, talep etme. İsim ve şöhret istemeyin. Hiçbir
şey isteme, çünkü istediğin şeye sahip olsan bile, bu sahip oldukların seni
tatmin etmez. Bu alemlerin içinde bile, daha fazla alem için bir çağrı olacak.
Bir şey için yalvarırsan her zaman bir dilenci gibi davranacaksın. Ne elde
ederseniz edin, her zaman tatminsiz ve tatminsiz kalacaksınız. Talepleriniz
bitmeli. Hiçbir şey isteme."
Son
olarak maneviyat bedene sorar: “Ey beden, daha ne kadar uyuyacaksın? Çok eski
zamanlardan beri uyuduğunu bilmiyor musun? Ailenizin geri kalanının Gold
Coast'a, Kader'e ulaşamamasının nedeni sizin uyku-cehaletinizdir. Ey beden,
uyuma! Hedef sadece uyanmış olanlar içindir. Uyan uyan! Siz aktif ve dinamik
hale geldiğiniz ve cehalet-uyku prangalarından kurtulduğunuz an, ailenizin geri
kalanı en hızlısından daha hızlı koşacaktır.”
Maneviyat,
arayıcıdan eski geçmişte, uzak gelecekte yaşamamasını, bugünün aciliyetinde,
Ebedi Şimdi'de yaşamasını ister. Bu Ebedi Şimdi, hevesli tohum olan insanı ve
her şeyi besleyen Meyve olan Tanrı'yı cisimleştirir.
DAHA
FAZLASINA İHTİYACIM VAR
Keene
College, Union, New Jersey, ABD
16
Temmuz 1977
Daha
fazlasına ihtiyacım var. Daha fazla dinlenmeye ihtiyacım var. Daha fazla neşeye
ihtiyacım var. Zihnimin dinlenmeye ihtiyacı var. Sevinç, kalbimin ihtiyacı olan
şey.
Daha
fazlasına ihtiyacım var. Daha fazla maneviyata ihtiyacım var. Daha fazla
bencilliğe ihtiyacım var. Maneviyat benim hayati ihtiyacım olan şey. Özverilik,
vücudumun ihtiyacı olan şey.
Daha
fazlasına ihtiyacım var. Daha fazla kararlılığa ihtiyacım var. Daha fazla
mükemmelliğe ihtiyacım var. Özlemim için kararlılık gerekiyor. Mükemmelliğin benim
özverime ihtiyacı var.
Daha
fazlasına ihtiyacım var. Daha fazla şefkate ihtiyacım var. Daha fazla
işbirliğine ihtiyacım var. Kendi varlığım-gerçekliğimde, Sevgili Yüce'mden
şefkate ihtiyacım var. Yaptığım her şeyde, söylediğim her şeyde, olduğum her şeyde
insanlığın işbirliğine ihtiyacım var.
Daha
fazla zihin huzuruna, daha fazla kalp sevincine, yaşamsal olanın daha fazla
maneviyatına, bedenin daha fazla özveriliğine, daha fazla istek kararlılığına,
daha fazla inisiyasyon mükemmelliğine, Sevgili Yüce'min daha fazla Şefkatine,
insanlıkla daha fazla işbirliğine sahip olduğumda, o zaman yapacağım iç dünyada
Tanrı'nın daha mükemmel bir aracı ve dış dünyada insanlığın daha mükemmel bir
temsilcisi haline gelir.
Daha
fazlasına ihtiyacım var, daha fazlasına ihtiyacım var.
BİR
ŞEY EKSİK
Amerikan
Üniversitesi, Washington,
DC,
ABD
17
Temmuz 1977
Bir
şey eksik. Ne? İnsan minnettarlığının damlaları. Bir şey bulundu. Ne? İnsanın
kibirli gururu. Kimin ihtiyacı var? Hiç kimse! Hayır, her şeyi tüketen ölüm
bile değil.
Bir
şey eksik. Ne? Adamın servis eli. Bir şey bulundu. Ne? Bir insanın değersizlik
duygusu. Kimin ihtiyacı var? Hiç kimse! Hayır, dünyadaki son aptal bile değil.
Bir
şey eksik. Ne? İnsan sorumluluk ağacı. Bir şey bulundu. Ne? İnsan Memnuniyeti
Uzlaşması. Kimin ihtiyacı var? Hiç kimse! Hayır, kendisi bağışlayıcı olan bir
aziz için bile. Bir aziz cehaleti affetmeye hazırdır, ancak kuruntulu cehaletle
asla uzlaşmaz.
SEÇENEK
Guildford
Koleji, Greensboro, Kuzey Karolina, ABD
28
Ocak 1978
Seçimimiz
nedir? İçsel ve ruhsal seçimimiz, Sonsuzluğun mükemmellik dengesidir.
Sonsuzluğun mükemmellik dengesi nedir? Sonsuzluğun mükemmellik dengesi
ölümsüzlüğün ses birliğidir.
Tanrı'yı
büyük olduğu için seçmiyoruz. Tanrı'yı seçiyoruz çünkü O, Sevginin ta
kendisidir. Bir kişiyi her zaman denediği için seçmiyoruz. Bir kişiyi seçiyoruz
çünkü her zaman arıyor. İnsan, fiziksel, dünyaya bağlı zihninden öğrendiği her
şeyi unutmak için haykırıyor. Bir kişiyi seçiyoruz çünkü o, ruhani hayatı,
içsel disiplin hayatını, yeryüzünde Tanrı'yı tatmin etme hayatını kabul
ettiğinden beri arzulu ve Cennetten özgür kalbinin ona öğrettiklerinde
ustalaşmak için haykırıyor.
Cennetin
kendisi mutluluk olduğu için Cenneti seçmiyoruz. Cenneti seçiyoruz çünkü Cennet
bize ilham veriyor, bizi cesaretlendiriyor ve sonunda bizi aydınlatıyor.
Dünyayı, kendimizi korkusuz ve sert askerler olarak gösterebileceğimiz yaşamın
savaş alanı olduğu için seçmiyoruz. Dünyayı seçiyoruz çünkü dünyada gelişip
ilerleyebiliriz, ilerleyebilir ve başarılı olabiliriz. İçte ve dışta sürekli
ilerleme kaydedebiliriz ki bu çok önemlidir. Kurtuluş mesajını burada, dünyada
duyabiliyoruz. Cehaletin prangalarından kurtulana kadar, Sevgili Yüce'mizle
şuurlu, tam ve bölünmez birliğimiz hep uzak bir ihtimal olarak kalacaktır.
Dünyayı seçiyoruz çünkü burada, dünyada içimizdeki hayvanı aydınlatabilir,
içimizdeki insanı aşabilir ve içimizdeki ilahi olanı gerçekleştirebiliriz.
Kendimizi
seçmiyoruz çünkü kalbimizin derinliklerinde dünyaya hükmetme, dünyayı tüm
boylam ve enlemlerinde fethetme ve başka bir Jül Sezar veya Napolyon olma
yeteneğine sahip olduğumuzu hissediyoruz. Kendimizi seçiyoruz çünkü kalbimizin
derinliklerinde Yüce Rab'bin Kendisini bizde ve bizim aracılığımızla tezahür
ettirmemiz için bizi seçtiğini hissediyoruz. O'nu memnun etmek ve O'nu kendi
yolunda gerçekleştirmek için seçtiği araçlar olarak bizi kabul etti.
Kendimizdeki otantik olanı ve Sevgili Yüce'mizdeki Otantik'i memnun etmenin tek
yolu , Yüce'yi O'nun kendi yolunda memnun etmek ve gerçekleştirmektir.
İçimizdeki otantik, kalbimizin sürekli yükselen özlemidir. Sevgili Yüce'mizle
ilgili asıl şey, O'nun mükemmel enstrümanları olabilmemiz için bizi aydınlatmak
ve mükemmelleştirmek için O'nun tüm şefkatli Vizyonu ile sürekli inişidir.
Yüce
Lord Kendisini Sri Krishna, Buddha ve Mesih aracılığıyla çok özel bir şekilde
tezahür ettirdi. Bu, O'nun burada ve her yerde tüm samimi arayanlara,
Kendilerini onlar aracılığıyla ve onlar aracılığıyla çok özel bir şekilde
gerçekleştirmek için verdiği iç Vaadidir. Shri Krishna'nın seçimi uyum-denizdi.
Buddha'nın tercihi aydınlanma-gökyüzüydü. Mesih'in seçimi şefkat akışıydı. Ve
bizim seçimimiz, hayatın tüm darbelerine kolayca karşı koyabilen dengenin
kalbidir. İçeride denge, dışarıda denge - bu bizim seçimimiz.
DUA
EDİYORUM
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
10
Şubat 1978
Dua
ediyorum. Aç olduğum için dua ediyorum. Rabbimin Şefkat-Akış ve Tatmin-Denizine
içsel bir açlığım var.
Duam,
kalbimin duygulu çağrısı ile Rabbimin mübarek Gülüşü arasındaki diyalogdur.
Duam
hem güvencem hem güvencemdir. Bedenimi, hayatimi ve zihnimi temin ederim ki
onlar Yüce'den ve Yüce için geldiler. Benimle aynı gemide benimle aynı Aziz
Hedefe doğru yol alan ama yine de güvene ihtiyaç duyanlara güven veririm.
Her
gün duamı yeniliyorum. Bu, Yüce Rab'be olan bağlılığımı her gün
derinleştirdiğim ve güçlendirdiğim anlamına gelir. Benim yükümlülüğüm, tek
yükümlülüğüm, sürekli, koşulsuz, koşulsuz, Kendisinin istediği şekilde O'nu
memnun etmektir.
Yüce
Rabbimden O'nun sürekli Varlığının yakınımda olduğunun farkında olmayı niyaz
ediyorum. Sürekli, bilinçli olarak O'nunla birlikte olmayı Yüce Rabbimden niyaz
ediyorum. O benimleyken kısmen mükemmel olduğumu hissediyorum ama O'nunlayken
tamamen mükemmelim.
Yüce
Rabbim, sonsuz Cömertliğiyle, adanmışlık ve feragat aracı olarak beni seçti.
Şimdi Sonsuzluğun tek İçsel Pilotum olarak O'nu seçmeliyim. İçsel çağrımın
gücüyle her zaman O'nu seçerek en yüksek kararı vermesi gereken benim. Ve
koşulsuz olarak Tanrı'yı seçtiğimde ve her zaman Tanrı'yla kaldığımda, tamamen
mükemmelim.
Hayatım,
kabul edilmemiş dualar ve yapılmamış duaların bir bileşimi. Dualarım yerine
gelmediğinde üzülmem. Şu anda üzüntü bana eziyet etmiyor, çünkü cevaplanmayan
duaların kılık değiştirmiş nimetler olduğunu biliyorum. Beni sürekli inciten,
kabul edilmemiş dualarımdır. Kabul olunmayan dualarım beni Allah'ın
Nur-Adaletinden ve Rahmet-i Ekrem'inden çok, çok, çok uzaklaştırırken, kabul
olunmayan dualarım her zaman hayalimin ötesinde yardım ediyor. İçimdeki ilahi
arayışçı ve ilahi aşık, şuursuz bedenime, asi ruhuma ve aydınlanmamış zihnime,
cevaplanmayan dualarımın kılık değiştirmiş nimetler olduğunu öğretiyor, çünkü
Sevgili Yüce'm benim için en iyisini her zaman bilir.
Benim
dualarım, Rabbimin ekilebilir-Rahmeti ve kendi hasat-memnuniyetimdir. Dua
ediyorum, dua ediyorum.
DUA
EDİYORUZ VE MEDİTASYON YAPIYORUZ
Albany'deki
New York Eyalet Üniversitesi,
Albany,
New York, ABD
4
Mart 1978
Dua
ediyoruz ve meditasyon yapıyoruz.
Korunmamız
için dua ediyoruz. Tanrı'nın Mükemmelliği üzerine meditasyon yaparız.
İlahi
olarak büyük ve fevkalade iyi olmak için dua ediyoruz. Sonsuza dek ne
olduğumuzu anlamak için meditasyon yaparız.
Yüksek
dünyaların güzelliğini ve kutsallığını görebilmek için dua ediyoruz. Yüksek
dünyaların davetlerini almak için meditasyon yaparız.
Dua
ettiğimizde, Baba-Dostumuz bizi sevgiyle besler. Meditasyon yaptığımızda,
Baba-Dostumuzu ruhsal olarak besleriz.
Dua
ettiğimizde, basit açlığımızın kendisi inanılmaz bir başarıdır. Meditasyon
yaptığımızda, inkar edilemez tatminimiz aydınlatıcı ilerlememizdir.
İçten
dualarımız bizi Tanrı'nın seçilmiş araçları yapar. Verimli meditasyonumuz bizi
Rab'bin Görüntü-Sesi yapar.
Kalbimizin
ezanı, içimizdeki ilahi vasfa hizmet eder. Hayatımızın gülümseme meditasyonu,
içimizdeki insanı uyandırır ve aydınlatır.
ARZULAN
ERKEK, GİDEN ADAM VE KENDİNİ BOŞALTAN ADAM
Union
Koleji ve Üniversitesi, Schenectady,
New
York, ABD
4
Mart 1978
İstekli
biri bana insan hayatının zorluklarla dolu olduğunu söylüyor. Aday bana insan
hayatının olasılıklarla dolu olduğunu söylüyor. Özverili bir kişi bana, insan
yaşamının Tanrı'nın Vizyonunun sürekli bir Tezahürü olduğunu söylüyor.
Her
zorluk hayattaki başarıyı yıldırır ve geciktirir. Her fırsat hayatın
ilerlemesini teşvik eder ve hızlandırır. Tanrı'nın Görüşünün her Tezahürü,
Değerli Hedefimize doğru daha hızlı ilerlememize yardımcı olur.
Hayat
aşktır, aşk birliktir, birlik mükemmelliktir ve mükemmellik tatmindir.
İnsan
hayatı başarısız olur, ilahi hayat başarılı olur.
İnsan
sevgisi bağlar, ilahi sevgi özgürleştirir.
İnsan
birliği kumdan bir iptir, ilahi birliğin ne doğumu ne de ölümü vardır.
İnsani
mükemmellik göz açıp kapayıncaya kadar yok olur, ilahi mükemmellik sürekli
olarak kendi yüksekliklerini aşar.
İnsani
tatmin, kişinin yaşam arzusunun yerine getirilmesidir. ilahi doyum, kişinin
Sevgili Yüce'sinin içinde ve onun aracılığıyla kendini gerçekleştirmesidir.
İnsan memnuniyeti der ki, "Benim vasiyetim dünyanın boylamını ve
genişliğini kapsamalıdır." İlahi tatmin, "Senin isteğin yerine
getirilecek" der.
İçimizdeki
hayvanla, içimizdeki aç kurtla ilgilendiğimiz sürece insani tatmin gereklidir.
İlahi tatmin, yalnızca Tanrı aşkına Tanrı ile ilgilendiğimizde gereklidir.
Yolculuğumuza
bir arzu-yaşamla başlıyoruz. Arzu-yaşam kendimizi tembellik, atalet ve cehalet
dünyasından kurtarmamıza yardım eder. Sonra özlem-yaşamına geliriz.
Aspirasyon-yaşam daha yüksek hedeflere, daha yüksek ideallere, daha yüksek
gerçekleşmelere ulaşmamıza yardımcı olur. Kendini verme hayatı bize sürekli
Bir'den ve Bir'den geldiğimizi hissettirir. O'nu kendi yolunda memnun etmek tek
seçeneğimizdir.
SERBEST
BIRAKMAK
Vanonte'deki
New York Eyalet Üniversitesi,
Vanonta,
New York, ABD
5
Mart 1978
Kurtuluş,
sınırlamalardan ve boğulmaktan kurtulmaktır. Özgürlük, zihin-bedenin
aşılmasıdır. Bilinç-beden küçük "Ben"in şarkısıdır, şarkı söyleyen
şarkı: "Sahiptim ve varım." Kurtuluş, Sonsuzluk dengesinin ve
Ölümsüzlüğün sesinin vücut bulmuş halidir. Sonsuzluk, Tanrı'nın
Sessizlik-Vizyonudur. Ölümsüzlük, Tanrı'nın Ses-Tezahürüdür. Denge, insandaki
Tanrı-Güzelliktir. Ses, Allah rızası için var olan bir insan görevidir.
Özgürleşmiş
bir kişi, doğum ve ölümün zincirlerini kırmış kişidir. Doğum acı verici bir
ağlamadır. Ölüm sonuçsuz bir iç çekiştir. Özgürleşmiş bir kişi, kendi yarattığı
cehaletten muzdarip olmayan kişidir. Cehalet içimizdeki gerçek dışıdır. Gerçek
olmayan, sayısız hastalığımızın kaynağıdır. Ama bizim doğum-ve-ölüm
özlem-yükselişimiz tüm bu hastalıklar için her derde devadır.
Aspirasyon
Cennetin gücüdür. Cennetin Gücü, aydınlanma içinde sürekli şarkı söyler ve dans
eder. Arzu dünyanın gücüdür. Dünyanın gücü aydınlanmadan korkar. Aydınlanma bir
hediye değildir. Bu bir hediye bile değil. Aydınlanma, derinlerden fevkalade
tatmin edici bir açılımdır. Aydınlanma, özgürleşme ve farkındalık. Bunlar
ayrılmaz üç arkadaştır. Onlar, en yüksek Mutlak'a götüren çabamızın
merdivenindeki basamaklardır. Aydınlanma karanlığı yener. Özgürlük cehaleti
yener. Farkındalık hem karanlığı hem de cehaleti dönüştürür, böylece Mutlak
Yüce'nin Kendi yolunda kullanması için mükemmel bir araç oluruz.
KONSANTRE
OLUYORUZ, MEDİTASYON YAPIYORUZ
Pace
Üniversitesi, White Plains, New York, ABD
7
Mart 1978
Konsantrasyon
bir sanattır. Meditasyon bir sanattır. Konsantrasyon zorlu bir sanattır.
Meditasyon aydınlatıcı bir sanattır. Konsantrasyon gücü ortaya çıkarır.
Meditasyon huzuru ortaya çıkarır. Konsantrasyon, ruhsal yolculuğumuzu
hızlandırmamıza yardımcı olur. Meditasyon, Orijinal Hedefimize ulaşmamıza
yardımcı olur.
Konsantre
olduğumuzda, Sonsuzdaki sonluya konsantre oluruz. Uçsuz bucaksız okyanusta bir
damlaya konsantre oluyoruz. Meditasyon yaptığımızda, sonlu olanın içindeki
Sonsuz üzerine meditasyon yapıyoruz. Küçücük bir damlanın içindeki uçsuz
bucaksız mavi gökyüzüne meditasyon yapıyoruz. Dış gürültü dünyasını susturmak
için konsantre oluyoruz. İç sesimizin dünyasını duymak için meditasyon yaparız.
Konsantre
olduğumuzda, çevremizdeki dünyanın bizim için büyük engeller oluşturduğunu
hissederiz. Bu nedenle, dünyayı reddetme eğilimindeyiz. Meditasyon yaptığımızda
her şeyi kabul ederiz. Hem etrafımızdaki dünya hem de içimizdeki dünya bizim
emrimizdedir. Biz sadece dış dünyada ve iç dünyada dönüştürülmesi gereken her
şeyi dönüştürüyoruz. Memnuniyeti deneyimlediğimiz dönüşüm sürecindedir.
Konsantrasyon
zafer mesajı taşır. Zaferin hemen ardından mutluluğu yaşarız. Meditasyon, yaşam
savaşının ortasında bize mutluluk getirir. Başarıda da başarısızlıkta da,
zaferde de yenilgide de bize mutluluk verir. Meditasyonun mesajı bizi başarı ve
başarısızlık, zafer ve yenilgi aleminin çok ötesine götürür. Meditasyon bize
başarının bir deneyim olduğunu ve başarısızlığın da bir deneyim olduğunu
hissettirir. Bu deneyimler nihayetinde bizi aynı amaca götürür: Sevgili
Yüce'mizle birlik-yaşam doyumu.
Konsantrasyon
bize Yüce Allah'ı hatırlatır. Meditasyon bize her yerde hazır bulunan Tanrı'yı
hatırlatır. Konsantre olduğumuzda, Sonsuz güç yönüyle karşımızda belirir.
Meditasyon yaptığımızda, Sonsuzluk dinginliğiyle karşımıza çıkar.
Tanrı
dünyayı Meditasyonuyla ve Meditasyonuyla yarattı. Ama iç içe geçme ve tekamül
sürecinde - iç içe ve dış tekamül - O konsantrasyonu kullanır. Yaratıcı Tanrı,
Meditasyon Işığında ve Meditasyon Işığında bizi uyandırır, bize ilham verir ve
bize rehberlik eder. Tanrı'nın Yaradılışı, O'nun Konsantrasyon-Gücü ile
çevremizde ve bizim için vardır.
Konsantrasyon
bize şunu söyler: "Hedefe ulaşmak için koş, hızlı koş, daha hızlı,
herkesten daha hızlı." Meditasyon bize, “Hedef önünüzde değil. O senden
uzaklaştırılmadı. Amaç senin içinde. Derinlere dalın. Şaşırtıcı bir şekilde,
sadece içinizdeki Amacı görmeyecek, aynı zamanda kendinizi de Asıl Amaç olarak
göreceksiniz. Siz arayanlar olarak, özlem olarak siz ve farkındalık olarak siz
bir ve aynısınız.”
Konsantre
oluyoruz, meditasyon yapıyoruz.
BEKLEYECEĞİZ
Buffalo
Eyalet Üniversitesi Koleji,
Buffalo,
New York, ABD
11
Mart 1978
Bekliyor
olacağız. Doğru saati sadakatle bekleyeceğiz. Doğru saat ilham saatidir.
Bekliyor
olacağız. Ruhumuzla doğru yeri bekleyeceğiz. Doğru yer özlem-kalptir.
Bekliyor
olacağız. Doğru Öğretmeni kayıtsız şartsız bekleyeceğiz. Gerekli Öğretmen
Gerçekleştirim Kralıdır.
Bekliyor
olacağız. İstenen Hedefi hiçbir koşul olmaksızın bekleyeceğiz. Gereken Hedef,
Kaynağımız olan Sevgili Yüce ile O'na ruhani teslimiyetimize dayanan sürekli ve
ayrılmaz bir birliktir.
Bekliyor
olacağız. Yaradanın Sessizlik-Güzelliğinde bekleyeceğiz. Yaradılışın
ses-sorumluluğunda bekleyeceğiz. Gerçeğin güzel kokulu çiçeğinde bekleyeceğiz.
Tanrısallığın meyve özünde bekleyeceğiz.
Bekliyor
olacağız. İç içe geçmiş endişelere ve endişelere tamamen yabancı olacağız.
Kökümüzü Tanrı'nın Sabır-Nurunda kök salarak bulacağız.
Bekliyor
olacağız. Sevgili Yüce'mizin "Gelin tatlı yavrularım" diye
fısıldamasını bekleyeceğiz. Kalbimizin şükran dolu yanıtını bekleyeceğiz,
“Sevgili Yüce, hepimiz Seniniz. Sizleri kendi istediğiniz şekilde memnun etmek,
ruhumuzun doğuşu, tekrarı ve ebediyen aşkın ve ebedi olarak tatmin edici
yolculuğudur.
Bekliyor
olacağız. Bekleyeceğiz ve Allah'ın Rahmet Boyu'na dönüşeceğiz.
Bekliyor
olacağız. Bekleyeceğiz ve Tanrı'nın Sabır Işığında parlayacağız.
Bekliyor
olacağız. Bekliyor olacağız.
BEKLEMEYECEĞİZ
Buffalo
Eyalet Üniversitesi Koleji,
Buffalo,
New York, ABD
11
Mart 1978
Beklemeyeceğiz.
Beklersek kaybederiz. Kaybedersek ağlarız. Kim ağlamak ister? Hiç kimse. Sadece
Sevgili Yüce Rabbimize gülümsemek istiyoruz.
Beklemeyeceğiz.
Beklersek başarısız oluruz. Başarısız olursak ölürüz. Kim ölmek ister? Hiç
kimse. Biz sadece Sevgili Yüce'mizin Işığını yaymak için yeryüzünde yaşamak
istiyoruz. O'nu Kendisinin istediği şekilde tezahür ettirmek için yeryüzünde
yaşamak istiyoruz.
Beklemek
boş saatlerle, boş günlerle, boş aylarla ve boş yıllarla dost olmaktır.
Beklemek, şüphesiz sürekli artan Memnuniyet Durağına gidecek olan Allah'ın
Hürriyet-Kâmillik Trenini kaçırmak demektir.
Beklemezsek,
hayatımızın ilhamı ve kalbimizin özlemi, Yaratıcımızın Yüzünü görmemizi
sağlayacaktır. Yaratıcımızın bir geleceğe ihtiyacı yok. O'nun Ebedi Bir Şimdisi
vardır ve Kendisi de Ebedi Bir Şimdidir.
Eğer
beklemezsek, Her Şeyin Yaratıcısı olan Sevgili Rabbimiz, O'nu kendi yolunda
tecelli ettirmek için içimizi ve dışımızı tamamen dönüştürerek, bizi Seçtiği
araçlar yapacak. Işığın ifşası ve Hazzın tezahürü için mükemmel kanallar
olacağız.
Beklemezsek,
dış dünyadaki adımız yeniden yapılanma, iç dünyadaki adımız evrim, kendi
dünyamızdaki adımız kanaat olacaktır.
Beklemeyeceğiz.
Dua etmeye ve meditasyon yapmaya başlayacağız. Sürekli dua edeceğiz. Sürekli
meditasyon yapacağız. Sürekli dua edersek, o zaman bir gün, Tanrı'nın seçtiği
Saat'te, Tanrı'nın Aşkın Yüksekliğine dönüşeceğiz. Sürekli meditasyon yaparsak,
bir gün, Tanrı'nın seçilmiş Saatinde, Tanrı'nın evrensel Işığına dönüşeceğiz.
İLERLEMEK
Hunter
Koleji, New York, New York, ABD
17
Mart 1978
Tanrı'nın
Evrensel İtişi bizi uyandırır. Tanrı'nın Aşkın Çekimi bizi özgür kılar.
Tanrı'yı
onurlandırıyoruz çünkü O'nun çok çok uzakta olduğunu düşünüyoruz. Tanrı'yı
seviyoruz çünkü O'nun yakın, çok yakın olduğunu hissediyoruz.
Samimiyete
ihtiyacımız var, saflığa ihtiyacımız var. Samimiyetle aspirasyon kalbimizi
güçlendiririz. Saflıkla adanmışlık hayatımızı aydınlatırız.
Arzu
yaşamında, adanmışlık yaşamında hızlı, hatta daha hızlı, en hızlı ilerlemeyi
yapmak istiyoruz. Bu hedefe nasıl ulaşabiliriz? Bunu inancımızın, sevincimizin
ve maneviyatımızın gücüyle elde ederiz. Fiziksel bilince inanmaya ihtiyacımız
var. Hayati bilinçte neşeye ihtiyacımız var. Psişik bilinçte maneviyata
ihtiyacımız var.
Hepimiz
sürekli ve sürekli ilerleme kaydetmek istiyoruz. Nasıl oluyor da tatmin edici
bir ilerleme kaydedemiyoruz? Tam olarak bir şikayetler dünyasında yaşadığımız
için tatmin edici bir ilerleme kaydedemiyoruz. Şikayet ediyoruz ve şikayetler
nedeniyle herhangi bir ilerleme kaydedemiyoruz. Tanrı'yı sevmediğimiz için
şikayet ederiz ve şikayet ettiğimiz için Tanrı'yı sevmeyiz. Ve dünya hakkında
çok fazla düşündüğümüz için herhangi bir ilerleme kaydedemiyoruz.
İki
hayat vardır: istek-yaşam ve arzu-yaşam. Yolculuğumuza bir arzu-yaşamla
başlıyoruz. Sonra arzu-yaşamını terk ederiz ve özlem-yaşamına başlarız.
Tanrı'nın seçtiği Saatte, içimizdeki ve dışımızdaki tatminin bizim olacağı bir
yaşam bilincine gireceğiz.
Şükran
Kalbi
Plattsburgh'daki
New York Eyalet Üniversitesi,
Plattsburgh,
New York, ABD
18
Mart 1978
Saf,
bizim özlem filizimizdir. Bizim inisiyasyon çiçeğimiz daha da saftır. En safı
şükran kalbimizdir. İçten gülümsememiz tatlı. İçsel çağrımız daha da tatlıdır.
En değerlisi şükran kalbimizdir. Minnettarlık saf mutluluktur. Mutluluk inkar
edilemez bir mükemmelliktir. Mükemmellik, hem insan dünyasında hem de Tanrı
dünyasında tam tatmindir.
Minnet
dolu kalbimiz, yukarıdan sürekli olarak kutsanmış sevgi, duygulu ilgi ve
verimli birlik alır.
Bu
dünyada hiçbir şeye veya hiç kimseye değer verme eğiliminde değiliz, ancak
şükran kalbimiz her zaman Tanrı'nın Yarattığı her şeyi takdir ediyor. Yaratan
Allah'ı ve Yaratan Allah'ı takdir eder. Tanrı'nın Merhametine ve Tanrı'nın
Merhametine değer verir. Aynı zamanda Allah'ın Adalet Işığına ve
Allah-Nur-Adalet'ine de değer verir çünkü bilir ki Sevgili Yüce Allah'ın her
zaman Her Şeyin Yaratıcısı olduğunu bilir.
Şükran
kalbimiz Tanrı'yı asla yarı yolda bırakmaz. Özlem alevini, alevli içsel çağrıyı
ve sürekli özverili gerçeği beraberinde taşır. Allah, sınırsız İlgisi, Şefkati
ve sevgi dolu Birliği ile her an kalbimizin şükrünü yaşıyor.
Sonsuza,
ebediyete ve Ölümsüze talip oluyoruz. İçimizdeki arayan, çağrı isteği ve gülümseme
başlatması sayesinde sürekli olarak kendini aşmaya çalışır. Arayıcının
kalbindeki yaşam deneyimi, yaşam farkındalığı ve Tanrı'yı gerçekleştiren yaşam
tezahürü, Sevgili Yüce'mizin Yüzünde açıkça görülebilir. Otobiyografimiz
Tanrı'nın Yüzünde açıkça okunabilir. O'na kalbimizi şükranla sunarız ve O,
Kendisini burada yerde ve orada Cennette Kendisinin istediği şekilde yerine
getirmek için araçları olarak bizi seçtiğine dair bize sürekli Güvencesini
verir.
SEÇENEK
Potsdam'daki
New York Eyalet Üniversitesi,
Potsdam,
New York, ABD
19
Mart 1978
Kim
denir? Kim aranmaz? İhtiyacı olan aranır. İhtiyacı olmayan çağrılmaz. Kimin
ihtiyacı var? Arayıcı-aşığın bize ihtiyacı var. İhtiyaçlarımızı kim karşılıyor?
Sonsuz Kurtarıcı olan Sevgili Yüce ihtiyaçlarımızı karşılar ve içsel çağrımıza
cevap verir.
İçimizdeki
arayıcının neye ihtiyacı var? Tanrı-Hakikat'e, Tanrı-Işık'a ve Tanrı-Zevki'ne
ihtiyacı var. Tanrı-Hakikat onu uyandırır, Tanrı-Işığı onu aydınlatır ve
Tanrı-Zevki onu tamamlar. Tanrı-Gerçeği işitir. Tanrı-Işığı görüyor.
Tanrı-Zevkini yaşar.
İki
dünya vardır: dünya arzusu ve dünya arzusu. Arzu dünyasında en yüksek seçimimiz
ayrılma ve kendini onaylamadır. Arzu dünyasında en yüksek seçimimiz, Tanrı'nın
ifşası ve kendimize hakim olmaktır. Açılış ve açılım sürecinde, içten arayıcı,
Kaynağıyla doğumsuz, ölümsüz, bölünmez birliğini idrak eder. İçimizdeki
arayışçı, sürekli olarak Allah'ın bitmeyen Şefkat Yağmuruna ve Allah'ın
Memnuniyet-Krallığına muhtaçtır. Sevgili Yüce Tanrı, içimizdeki arayış
düzlemine ve inisiyasyon trenine sürekli ihtiyaç duyar.
Mutlak
Yüce'yi seçen, zaten Yüce'nin sonsuz ve koşulsuz Lütfu tarafından seçilmiştir.
Arayanın ruhu, arayanın kalbi ve arayanın yeryüzündeki varlığı, Mutlak Yüce
tarafından ilahi Mazharının sadık, adanmış ve koşulsuz araçları olarak
seçilmiştir.
ARAYANIN
BORCU
Lawrence
Üniversitesi, Canton, New York, ABD
19
Mart 1978
Arayanın
görevi, arzu dünyasıyla kesinlikle hiçbir temas kurmamaktır. Arayanın görevi,
özlem dünyası ile sürekli iletişim halinde olmaktır.
Arayan
kişi bazen arzu dünyasında başarılı olur, ancak büyük bir şaşkınlıkla, sonunda
arzusunda hayal kırıklığının tehditkar bir şekilde tezahür ettiğini görür.
Arzunun kendisi doyumsuz bir açlıktır: Bu açlık doyurulduğunda yalnızca
şiddetlenir.
Arayıcı,
özlem dünyasında ilerleme kaydettiğinde, ilerleyişinde bir doyum, bir doyum
bolluğu olduğunu görür. Aspirasyon ve ilerleme dünyası yan yana, ilerleme ve
memnuniyet yan yana gider.
İnsanın
görevi sevmek, hizmet etmektir ve Hakikat'in zirvesi olur. Birlik şarkısını
söylemek, mükemmellik dansını yapmak ve dolu dolu bir hayat yaşamak ilahi bir
görevdir. İnsanın görevi, Tanrı-Gerçekliğini içte ve dışta keşfetmektir.
Cenâb-ı Hakk'ı burada, orada ve her yerde tecelli ettirmek ilâhî bir vazifedir.
Arayıcının
en büyük görevi, şüphe içindeki aklı beslememektir. Arayıcının en büyük görevi,
seven ve hevesli kalbi beslemektir. Arayanın en yüce görevi, nefsinde ve nefsi
için yaşamaktır.
Arayanın
görevi içsel cesarete sahip olmaktır. Bu cesaret içsel bir inanç eylemidir.
İnanç, özverili sevgi eylemidir, aşk, yaşamın Tanrı olma eylemidir. Arayanın
asıl görevi, kalbinin en derin kovuklarından gelen ruhani çağrısını sunmaktır.
Arayan, kalbinin derinliklerinden Allah'a olan duygulu çağrısını
yükselttiğinde, Allah sonsuz keremiyle, arayan kişiye Kendisinin de Görevi
olduğunu söyler. Ve bu Görev, Arayıcıya, O'nun seçtiği enstrümana, kutsanmış ve
verimli bir Gülümseme vermektir.
ZİHİNİ
BOŞALTMAYA ÇALIŞALIM
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi,
Stony
Brook, New York, ABD
20
Mart 1978
Şimdi
zihnimizi boşaltmaya çalışacağız. Aslında bu çok zor bir iş ama deneyeceğiz.
Zihnimiz bol düşüncelerle arkadaş oldu. Bunlar sağlıksız, istenmeyen, ilham
vermeyen ve ilahi olmayan düşüncelerdir. Hevesli yüreğimiz bir düşünceyi büyük
bir şaşkınlıkla ortadan kaldırdığı anda hemen başka bir düşünce ortaya çıkar.
Sanki sonu gelmeyen bir oyun oynamak zorunda kalıyoruz.
Ama
başka bir oyun daha var, o da irade oyunu. Bu oyunu Babamız Yüce Rab'den miras
aldık. Bu oyunu oynadığımızda düşünce dünyasını irade dünyasına dönüştürüyoruz.
Bu
iradeyi nereden aldık? Bu iradeyi kalbimizdeki barış denizinden aldık. Bu sakin
deniz nereden geldi? Güneşten -özgürlükten ve gökyüzünden- ruhumuzun
birliğinden geldi.
İrade
gücü olan bir adam, hayatın tüm fırtınaları ve çalkantılarıyla cesurca
yüzleşir. Yeryüzüne bağlı bir beden değil, Gökyüzünden bağımsız bir ruh
olduğunu bilir. Bedeni toprağa bağlı değil, yaşamı toprağa bağlı değil. Ayrıca
doğasının bir kölesi olmadığını, İçsel Pilotunun, Sevgili Yüce'sinin en üstün
biçimde seçilmiş aracı olduğunu da bilir. Gerçekte sahip olduğu ve gerçekte
olduğu şey özlem alevidir ve bu özlem alevi ona her zaman Göksel-özgür olduğunu
hissettirir. O dünyada, doğru, ama o dünyadan değil. Aynı zamanda, dünya için,
dünyanın dönüşümü ve Tanrı'nın dünyada ve dünya aracılığıyla tecelli etmesi
için olduğunu bilir. O her zaman bu dünya içindir.
Zihni
boşaltmaya çalışalım. Zihnimizin boşluğunda, Sonsuzluğun Huzuru, Sonsuzluğun
Işığı ve Ölümsüzlüğün Zevki farklı hatlar alacak. Zihni boşaltmaya çalışalım.
rabbim
rabbim
New
York Eyalet Üniversitesi'nde
Farmingdale,
Farmingdale, New York, ABD
21
Mart 1978
"Tanrım,
benden başlayarak dünyanı değiştir." 1941'de Başkan Roosevelt tarafından
bir basın toplantısında alıntılanan Çinli bir Hıristiyanın duası böyledir.
Tanrım,
Tanrım, biliyorum. Doğamın dönüşümünün dünyanın dönüşümünün anahtarı olduğunu
biliyorum.
Tanrım,
Tanrım, biliyorum. Kalbimin saflığının ve hayatımın alçakgönüllülüğünün ruhumun
cömertliğini temsil ettiğini biliyorum.
Tanrım,
Tanrım, biliyorum. Sana olan aşkımın benim yolculuğum olduğunu biliyorum.
Bilirim ki Sana teslim olmam Gayemdir.
Tanrım,
Tanrım, biliyorum. Arzu dünyamda bir hiçlik uçurumu olduğumu biliyorum. Özlem
dünyamda bir doluluk denizi olduğumu biliyorum.
Rabbim,
dün sana kibirle ve kibirle geldim. Bugün Rabbim, sadakatle ve koşulsuz geldim.
Yarın Rabbim, candan ve kayıtsız şartsız Sana geleceğim. Rabbim, Rabbim, senden
dünyaya bahsettiğimde, bu benim kişisel görüşüm değil. Bu, Seninle olan tatlı
birlik ilişkimin açılışıdır.
Tanrım,
Tanrım, kalbimin mükemmellik çağrısının genişlediğini ve onu aştığını görmeme
ve hissetmeme izin ver.
Tanrım,
Tanrım, hayatımın gülümseme-tatmininin her gün elde edildiğini ve yenilendiğini
görmemi ve hissetmemi sağla.
Tanrım,
Tanrım.
SESSİZLİK
Fordham
Üniversitesi, Bronx,
New
York, ABD
28
Mart 1978
Sessizlik,
insan zihninin büyüklüğüdür. Sessizlik ilahi kalbin erdemidir. Sessizlik,
mükemmel bir ruhun özverisidir.
Sessizlik,
Tanrı'nın içsel Güzelliğini sever. Sessizlik, Tanrı'nın içsel Görevini ortaya
çıkarır. Tanrı'nın İçsel Güzelliği, içimizdeki insan arayışını uyandırır.
Tanrı'nın İçsel Görevi, içimizdeki ilahi âşığı yerine getirir.
Sessizlik
Şarkı Tanrısıdır. Bu Şarkı, her zaman aşkın bir deneyimdir. Sessizlik Tanrı
Müziğidir. Bu Müzik sürekli aydınlatan bir farkındalıktır.
İki
gerçeklik vardır: gerçeklik-ses ve gerçeklik-sessizlik. Gerçek-ses kibirdir.
Gerçeklik-sessizlik Tanrı'nın umududur. Gerçeklik sesi kendini yüceltme ve
kendine saygıdır. Gerçeklik-sessizlik Tanrı'ya tapınmadır. Gerçeklik-ses, insan
gücünün ve üstünlüğünün bir ifadesidir. Gerçeklik-sessizlik, Tanrı'nın Şefkatli
Kalbindeki sürekli dönüşümümüzdür. Sessizlik adamı, Tanrı'nın kişisel mülküne
ücretsiz erişime sahiptir. Bu özellik Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlüktür.
Eternity'nin ruhunda, bir insan-arayıcı Tanrı'dan öğrenir. Sonsuzluğun
kalbinde, arayan adam Tanrı ile konuşur. Ölümsüzlük yaşamında, arayıcı başka
bir Tanrı olur.
İZLİYORUM,
DUA EDİYORUM
Long
Island Üniversitesi, Greenville, New York, ABD
30
Mart 1978
Namaz
kılmadan önce izliyorum. İlahi olmayan düşüncelerin zihnime saldırmaya çalışıp
çalışmadığını görmek için izliyorum. Söylemeye gerek yok, bu ilahi olmayan
düşüncelere boyun eğmiyorum.
Namaz
kılmadan önce izliyorum. İlahi düşüncelerin kalbime ilham vermeye çalışıp
çalışmadığını görmek için izliyorum. Söylemeye gerek yok, açık fikirli, açık
yürekli ve cömert ellerimle bu düşünceleri davet ediyorum.
Dua
ediyorum ve sonra izliyorum. Kıskanç dünyanın duamda bulduğum huzuru, ışığı ve
mutluluğu benden çalmaya çalışıp çalışmadığını izliyorum. Söylemeye gerek yok,
bilinçli farkındalığım kıskanç dünyanın beni çalmasını engelliyor.
Dua
ediyorum ve sonra izliyorum. Duamda bulduğum huzuru, ışığı ve mutluluğu isteyen
samimi arayanlar var mı diye izliyorum. Söylemeye gerek yok, onlara hemen
huzurumu, ışığımı ve mutluluğumu sadakatle, ruhen ve iz bırakmadan veriyorum.
Tanrı
duamı izliyor. Duam aracılığıyla beni daha iyiye doğru değiştirmeyi umuyor:
böylece daha iyi bir bilince, daha iyi bir arzuya ve daha iyi bir farkındalığa
sahip olayım.
Tanrı
duamı izliyor. Duam aracılığıyla, O'na koşulsuz olarak kendi yolunda hizmet
etmek için O'nun daha ruhani aracı olacağımı umuyor.
Tanrı
duamı izliyor. Dua ile koşulsuz arayan, koşulsuz kul, koşulsuz seven olmamı
istiyor.
Sessizliğinin
inişini gözlemledi ve ölçtü . Şimdi, bu dünyayı yaratan Allah, Ses-Kuvvetinin
ihtişamını gözlemler ve ölçer.
Dua
ediyorum, izliyorum, kabul ediyorum ve nihayet kalbimin saflığıyla Sevgili
Yücemin Ayaklarını kucaklıyorum. Tanrı meditasyon yapar, kabul eder ve sonunda
Kalbimi Kendi Özverili Gerçekliği ve Özverili Kutsallığı ile kucaklar.
İNANÇ,
SEVGİ, BAĞLILIK VE VAZGEÇME
Oswego'daki
New York Eyalet Üniversitesi,
Oswego,
New York, ABD
1
Nisan 1978
Rabbim,
basit inancım Sana tabidir. Rabbim, samimi aşkım Sana tabidir. Rabbim, derin
bağlılığım Sana tabidir. Rabbim, kayıtsız şartsız feragatim Sana tabidir.
İnancım
senin ne olduğunu biliyor. Aşkım senin kim olduğunu biliyor. Bağlılığım,
samimiyetimiz hakkında her şeyi biliyor. Vazgeçişim, birliğimiz hakkında her
şeyi biliyor. Biliyorum ki Rabbim, elimden gelenin en iyisini yaptığımda, Sen
merhametli, kayıtsız şartsız ve koşulsuz olarak benim için her şeyi yapıyorsun.
Ben
ne için yaratıldım? Ben seni sevmek için yaratılmışım. Ben ne için yaratıldım?
Sana ihtiyaç duymak için yaratıldım. Ben ne için yaratıldım? Ben seni burada,
yeryüzünde tecelli ettirmek için yaratıldım. Ben ne için yaratıldım? Ben, Senin
mükemmel enstrümanın olmak ve Senin arzu ettiğin şekilde Seni memnun etmek için
yaratıldım.
Bir
sırrım var, en büyük sırrım. Yolculuğumun başındayım ve Hedef hala çok uzakta.
Aslında bu benim içsel kanaatim. Sevgili Yüce Rabbimin de bir sırrı vardır ve
bu tatlı sırrı benimle paylaşır. Bana yolculuğumun başında değil, sonunda,
sonunda olduğumu söylüyor. Ama bu hedefim, diğer hedeflerin aksine, ebediyen
üstün, ebediyen aydınlatıcı ve ebediyen tatmin edicidir. Hedefte yolculuk
aslında bitmez çünkü her hedef yeni bir yolculuğun başlangıç çizgisidir. Bu
nedenle, her zaman yeni, aydınlatıcı ve tatmin edici bir yolculukta Sonsuzluk
Yolunda yürüyor, uzun adımlarla ilerliyor ve koşuyorum.
TANIMA,
HAYRANLIK, HAYRANLIK VE SEVGİ
Cornell
Üniversitesi, Ithaca,
New
York, ABD
1
Nisan 1978
Takdir
ediyorum, takdir ediyorum, tapıyorum ve seviyorum. God-Power'ı takdir ediyorum.
God-Light'a hayranım. God-Delight'a bayılırım. Tanrı-Merhamet'i seviyorum. Güç
harika. Işık erdemlidir. Zevk ölümsüzdür. Merhamet her şeyi yerine getirir.
Tanrı'yı
tanımam sevincimi katlıyor. Allah'a olan hayranlığım gücümü kat kat artırıyor.
Tanrı'ya olan hayranlığım, içsel ve dışsal güzelliğimi çoğaltır. Tanrı'ya olan
sevgim, içimde ve dışımda memnuniyetimi çoğaltır.
Arzu
dünyasında tamamen başarısız olduğum bir zaman vardı. Kimse bana yardım eli
uzatmadı. Hiç şüphesiz kılık değiştirmiş bir lütuf olan toplam yenilgimi kabul
ettim. Sonra arzular dünyasından ayrıldım ve arzular dünyasına girdim. Burada
bazen şüphe, korku, yoğun endişe ve heyecanın saldırısına uğradım. Yine de
burada, Işık ve Zevkin daha yüksek dünyaları tarafından cesaretlendiriliyor ve
ilham alıyorum.
Arzu
dünyası beni tatmin dünyasından ayırdı. Evrimimin bu aşamasında, özlem dünyası
bana kalıcı bir tatmin garantisi vermiyor. Ama farkındalık dünyasına gireceğim
zaman gelecek ve özlem dünyamı temel alacak olan farkındalık dünyam bana sonsuz
neşe ve sonsuz zevk verecek.
Arzu
dünyasında başarısız olduğumda kimse beni suçlamadı. Aspirasyon dünyasında yarı
şanslı yarı şanssız olduğumda, etrafımdaki dünya benimle ilgilenmiyor. Ama
farkındalık dünyasında başarılı olduğumda, tüm dünya benimle ilgilenecek çünkü
farkındalık dünyası, birlik dünyasıdır.
Arzu
dünyası, her bireyin diğerlerine hükmetmeye çalıştığı bir paylaşma ve sahip
olma dünyasıdır. Özlem dünyasında, korku, şüphe ve diğer olumsuz fikirler insan
zihnime saldırıyor ve özlemim bazen ilahi olmayan, sağlıksız, istenmeyen güçler
tarafından engelleniyor. Ancak bölünmez, ebedi ve her yeri kaplayan birlik
dünyası olan farkındalık dünyasına asla yoğun şüpheler ve olumsuz güçler
saldıramaz. Çünkü bu bir birlik ve mükemmellik dünyasıdır ve mükemmellik içinde
tatmin açıkça tezahür eder - içimdeki arayanın bedenlediği evrensel Ruhun
tatmini ve benim arayan hayatım da cisimlendiren Aşkın Gerçekliğin tatmini. Ben
sadece farkındalık dünyasında tatmin olabilirim ve bu tatmini, benimle aynı
teknede, sonsuz Öte'nin Altın Sahili'ne yelken açan arayış arkadaşlarımla
paylaşabilirim.
BAŞARI
VE İLERLEME
Cortland'daki
New York Eyalet Üniversitesi,
Cortland,
New York, ABD
2
Nisan 1978
Kendime
güvenmeye ihtiyacım var. Tanrı'nın Güvencesine ihtiyacım var. Güven bana
sonunda Tanrı'nın mükemmel bir aracı olabileceğimi söylüyor. Güven bana bu
hedefime kolayca ulaşabileceğimi söylüyor.
Güven,
Tanrı'nın Krallığının anahtarını elinde tutmak demektir. Güvence, o kapıyı
açmaya isteklilik ve bağlılık anlamına gelir. Bu kapıyı açtığımda başarının
yüzünü görüyorum ve ilerlemenin kalbini hissediyorum.
Başarı
arzuların dünyasındadır. İlerleme, özlem dünyasındadır. Hayatta başarılıyız.
İsteklerimizi gerçekleştirmede başarılıyız. Ancak dışsal başarıda, büyük
başarılar elde etsek bile mutlu olacağımızın garantisi yoktur, hatta daha fazla
başarı, en büyük başarı. İlerleme söz konusu olduğunda, az da olsa ilerleme
kaydetsek bile mutlu oluruz ve mutluluğumuz sonsuzdur.
Başarı
dünya bilincimize aittir. İlerleme, Cennet bilincimize aittir. Başarı bize
yeteneğe sahip olduğumuzu, her şeyi yapabileceğimizi hissettirir. Başarıda,
gerçek aktörler olduğumuzu hissederiz. İlerleme, harekete geçmediğimizi
hissettiriyor. İlerlememizi teşvik eden ve ona ilham veren şeyin içimizin
derinliklerindeki görünmez bir güç olduğunu ve bu ilerlemenin içinde bizim
değişmeyen mutluluğumuz olduğunu hissettirir. Bu görünmez güç aktiftir, Aktif
olan Tanrı. İlerlememizden öğrendiğimiz şey bu.
Arayan,
başarı yolunda yürür, ancak bu yol sonunda onu başarısızlığa uğratır ve ona
hedefi göstermez. Ve sonra arayan başka bir yola, ilerleme yoluna gider. Burada
her an neşe ve doyumla buluşuyor çünkü her an hedefi görüyor. Söylemeye gerek
yok ki, bu hedef, daha aydınlatıcı ve daha tatmin edici bir gelecek için sadece
başlangıç noktasıdır.
Başarı,
kişiye gücün adalet olduğunu hissettirir. Bu nedenle başarı dünyasında kişi,
kişi olarak birinci sırada, Tanrı ikinci sıradadır. Başarının bize söylediği
bu. Ancak ilerleme bize gücün Tanrı'nın Merhameti olduğunu ve adaletin de
Tanrı'nın Merhameti olduğunu söyler. İlerleme ayrıca bize bazen çok önemli bir
şey söyler: Tanrı öncedir ve Tanrı sondur. Ortada ise arayanın yeri vardır.
İnsan,
ebedi yerini Kurşun Tanrı ile Kılavuz Tanrı arasında bulur. Öncü Tanrı ve
Rehber Tanrı ona Evrensel Kalbin en içteki girintilerinde bir yer verir. Arayan
orada her an Öncü Tanrı'nın ve Rehber Tanrı'nın kendisini Ezel için çabaladığı
Aşkın Görüş ve Evrensel Gerçek ile bir olacağı Kaderine nasıl taşıdığını görür.
İNSAN
HAYATIMIZ VE İLAHİ HAYATIMIZ
Syracuse
Üniversitesi, Syracuse, New York, ABD
2
Nisan 1978
İnsan
hayatımız acı bir şikayet değil. İnsan hayatımız ciddi bir sorun değil. İnsan
hayatımız ağır bir yük değil. İnsan hayatımız içler acısı bir yenilgi değil.
İnsan
hayatımız, Tanrı'dan ilham alan bir özlem yolculuğudur. İnsan hayatımız, Tanrı
sarhoşu bir inisiyasyon yoludur. İnsan hayatımız, tezahürün Tanrı'yı
\u200b\u200bdolduran bir şarkısıdır. İnsan hayatımız, Tanrı'yı tatmin eden bir
mükemmellik misyonudur.
İlahi
hayatımız zihinsel bir halüsinasyon değildir. İlahi hayatımız, dünyanın zor
gerçeklerinden bir kaçış değildir. İlahi hayatımız, dünyevi hayatımızın tamamen
reddi veya yok edilmesi değildir.
İlahi
hayatımız tek gerçek gerçekliktir. İlahi hayatımız, sonlu hayatın nefesinde
Sonsuzluk şarkısını söyler.
İnsan
hayatımız, Zamanın tohum-olasılığıdır. İlahi hayatımız, Sonsuzluğun
ağaç-kaçınılmazlığıdır.
İnsan
hayatımız sevginin, bağlılığın ve vazgeçmenin çiçek açmasıdır. İlahi yaşamımız,
içimizde ve bizim aracılığımızla Tanrı'nın yüce Zaferidir.
İnsan
hayatımızda bir adam görüyoruz - gelişen bir Tanrı. İlahi hayatımızda Tanrı'yı
\u200b\u200btecelli etmiş insan olarak görüyoruz.
KENDİMDEN
NE YAPACAĞIM?
Binghamton'daki
New York Eyalet Üniversitesi,
Binghamton,
New York, ABD
2
Nisan 1978
Bugün
kendimden ne yapacağım? Kendimden hayat-sadeliği, kalp-samimiyet,
akıl-alçakgönüllülük, canlılık-saflık ve beden-aydınlığı yapacağım. Sadelik
sahip olma ihtiyacımı azaltacak. Samimiyet Allah'a olan ihtiyacımı artıracak.
Alçakgönüllülük beni Cennetin gerçek Gerçekliğine bağlayacak. Saflık kalbimin
kapsamını genişletecek. Ve aydınlanmam içinde, kalbimin içsel çağrısı sürekli
olarak her zaman aşan, her zaman aydınlatan ve her zaman tatmin edici şafağı
izleyecek.
Yarın
kendimden ne yapacağım? Yarın kendimi koşulsuz arayan, koşulsuz seven ve
koşulsuz hizmetkar yapacağım. İçimdeki arayan her zaman arayacak. İçimdeki aşık
hep gülümseyecek. İçimdeki hizmetçi her zaman ağlayacak, gülümseyecek ve aynı
zamanda mükemmel Mükemmelliğe kavuşacak.
Tanrı'nın
seçtiği Saatte, hayvan hayatımdan çıktığım gibi insan hayatımdan da ayrılacağım.
Tanrı'nın saati benim için vurdu. Şimdi ilahi hayata başlama zamanı geldi. Ama
ilahi hayat benim insan hayatımı reddetmeyecek, kesinlikle değil. Sadece insan
hayatımı değiştirecek, dönüştürecek ve aydınlatacak. İnsan yaşamında zihnim çok
sayıda arzuyla doluydu. Ama şimdi özlem-hayatı, içsel çağrının hayatını
kucaklayacağım. Burada isim, şan veya dünyevi mülkler için değil, Sevgili
Yüce'min Ayakları için ağlayacağım. Tek amacım O'nun Ayağına oturmak, O'nu her
an O'nun istediği şekilde memnun etmek. Karanlığım var ve karanlığımı O'nun
Ayaklarına sereceğim. Bir damla ışığım var ve bu ışık damlasını O'nun
Ayaklarına koyacağım. Bir içsel çağrım var, küçük bir içsel çağrı ve bu içsel
çağrıyı O'nun Ayaklarına bırakacağım. Uçup giden duygulu bir gülümsemem var ve
bu duygulu gülümseme, kısacık olsa da, O'nun Ayaklarına yerleştireceğim. Hem
yeryüzüne bağlı beklentimi hem de Cennetten bağımsız tatminimi O'nun Ayaklarına
sereceğim.
İçimde
insan, bende ilahi, içimde hayvanı Yüce Sevgilimin Ayakları dibine sereceğim.
Kendisini kendi yolunda göstermek için içimdeki ilahi gücü kullanacak.
Kendisini burada, yeryüzünde kendi tarzında tezahür ettirmek için, içimdeki
insanı da kullanacak. İçimdeki hayvanı -şüphe, kıskançlık, güvensizlik,
kirlilik vb.- yine kendi yolunda kullanacak. Sahip olduğum ve olduğum her şey,
Sevgili Yüce Rabbim Kendi yolunda Kendisine hizmet etmek için kullanacaktır.
Ben sadece bir araç olacağım, Sevgili Yüce'min koşulsuz bir aracı olacağım,
O'nu kendi yolunda, burada yeryüzünde ve orada Cennette memnun etmek için. Arzu
âleminde, istek âleminde, beklenti âleminde, idrak âleminde ve nihayet vahdet
âleminde, O'nu, Sevgili Yüce'mi, hep O'nun arzu ettiği şekilde hoşnut edeceğim.
.
TANRI
DÜNYASI VE İNSAN DÜNYASI
Petches'teki
New York Eyalet Üniversitesi
Petches,
New York, ABD
3
Nisan 1978
Tanrı'nın
dünyası ve insanın dünyası.
Tanrı'nın
Dünyasında böyle bir kusur yoktur. O mükemmelliğin kendisidir, her şeyi
aydınlatan, her şeyi gerçekleştiren mükemmelliktir. İnsan dünyasında
mükemmellik diye bir şey yoktur. O, kusurluluğun ta kendisidir. Kusurluluğun
dışsal doğası iç karartıcıdır. Kusurluluğun içsel doğası cesaret kırıcıdır.
Tanrı'nın
Dünyasında böyle bir safsızlık yoktur. Saflık, Tanrı'nın, Aşkın Sevgili
Yüce'nin ve Evrensel İlahi Aşık Tanrı'nın kendinden geçme birliğidir. İnsan
dünyasında böyle bir saflık yoktur. O saflığın kendisidir. Safsızlık hem motive
edici hem de iticidir. Kirliliğin doğası, tüm varlığı yok etmektir.
Tanrı'nın
dünyasında böyle bir yenilgi yoktur. Her şey bir deneyimdir. Deneyim farkındalığın
öncüsüdür ve farkındalık içte ve dışta birliktir. Deneyimde iki şeyi fark
ederiz: başarı ve ilerleme. Başarı sonunda ilerlemeye teslim olur, çünkü
ilerleme her zaman cesaret verici, aydınlatıcı ve tatmin edicidir, oysa başarı
bazen kılık değiştirmiş bir talihsizliktir. İnsan dünyasında başarı diye bir
şey yoktur. Sözde başarı gelse bile asla kalıcı bir tatmin getirmez.
Tanrı'nın
Dünyasında böyle bir kurban yoktur. Her şey mükemmellik-yakınlık ve
memnuniyet-birliktir. İnsan dünyasında böyle bir kurban yoktur. Burada sadece
bir ayırma duvarı ve bir yanardağ yıkımı var.
Tanrı'nın
Dünyası, insan dünyasını Sonsuzluk Sevgisi, Sonsuzluk Kaygısı ve Ölümsüzlük
Yaşamı ile doldurmaya her zaman hazırdır. Allah'ın dünyasından gelen kutsanmış
hediyeleri kalbinin derinliklerinde küçücük bir şükran aleviyle kabul etmesi
gereken insan dünyasıdır.
ALLAH'IN
İZNİ VE BENİM İZNİM
Adelphi
Üniversitesi, Garden City, New York, ABD
4
Nisan 1978
Tanrı'nın
isteği ve benim isteğim. Tanrı'nın İradesi ile bir olmak benim iradem mi? Evet
benim.
Tanrı
benden ne istiyor? Tanrı, hayatım boyunca keşfedilmemiş Altın Ülkeye olan
yolculuğumda bana yardım edenlere derin minnettarlığımı ifade etmemi istiyor ve
takdirimi ifade ediyorum.
Tanrı,
arkadaşlarıma içtenlikle ve açıkça teşekkür etmemi istiyor ve ben de ediyorum.
Tanrı,
düşmanlarım hakkında birkaç güzel söz söylememi istiyor. Gerçekten zor bir iş
ama bir şekilde üstesinden geliyorum.
Tanrı,
sahip olma, isim, ün ve şöhret gibi arzuya bağlı dünyevi ihtiyaçlarımı önemli
ölçüde azaltmamı istiyor ve ben de yapıyorum.
Tanrı,
insanlık için özverili bir ilgi ve ilahi vasfa koşulsuz teslimiyet gibi
isteksiz İlahi ihtiyaçlarımı sınırsızca artırmamı istiyor. Ve artıyor.
Tanrı
benim bir şükran denizine dönüşmemi ve O'nu her zaman son derece alabilmemi ve
aynı zamanda Kendisinin istediği şekilde O'nu memnun edebilmemi istiyor. Ve ben
yapıyorum.
Bir
belirsizlik dünyasında, yanılmaz ve kesinlikle kesin olan yalnızca dört şey
vardır:
Tanrı
beni koşulsuz seviyor.
Sürekli
O'na ihtiyacım var.
Tanrı
bana Şefkat Ağacı olarak geldi.
Bir
gün, Tanrı'nın seçtiği saatte, O'na gideceğim
meyve
doyumu olarak, O'nun meyve doyumu.
ZAMAN
DEĞİŞİR
Hofstra
Üniversitesi, Hempstead, New York, ABD
5
Nisan 1978
Zaman
değişir. Bu eski bir derstir. Hepimiz öğrendik. Biz de değişiyoruz. Bu yeni bir
ders. Neyi değiştiriyoruz? Bilincimizi değiştiriyoruz. Bilinç bizi ya ölümle ya
da ölümsüzlükle birleştiren şeydir. Arzuyla bağlı bir dünyada, ölüm üstün
gelir. Ölümsüzlük, çabadan arınmış dünyada üstün hüküm sürer.
Neden
değişiyoruz? Arzu dünyasında tatmin olduktan sonra bile tatmin olmadığımız için
tam olarak değişiriz. Mental ufkumuzda, hayati ufkumuzda, psişik ufkumuzda bir
damla bile tatmin görünmüyor. Ama çabanın olmadığı bir dünyada tatmin edecek
hiçbir şeye ihtiyacımız yok, içsel ihtiyacımızı tatmin edecek hiçbir başarıya
ihtiyacımız yok. İçten içe ağladığımız an, bir tatmin duygusu yaşarız. Herhangi
bir sonuç beklememize gerek yok. Aradığımızda bir memnuniyet duygusu yaşıyoruz.
Aramanın kendisi sonuçtur, en tatmin edici sonuç.
Nasıl
değişiyoruz? Arzu dünyasından özlem dünyasına, ölüm uçurumundan Ölümsüzlük
Denizine sonsuza dek değişiyoruz. İlhamımız ve özlemlerimiz nedeniyle
değişiriz. İlham, bizi her zaman ileriye, uzağa, ileriye, hatta daha ileriye
taşıyan ilahi bir gerçekliktir. Özlem, bilincimizi yükseğe, yükseğe, hatta
yükseğe çıkaran ilahi bir gerçekliktir. İlham ilerlemek içindir, istek
yükselmek içindir.
Ne
zaman değişiriz? Tanrı'nın Saati vurduğunda değişiriz. Tanrı'nın Saati nedir?
Bu, içimizde her şeyin en hızlısından daha hızlı gerçekleştiği seçilmiş
Saattir. Bu, insanlar tarafından değil, Ebedi Pilot olan Allah tarafından
insanlarda ve insanlar aracılığıyla yapılır. Tanrı karşılığında hiçbir şey
beklemez. Tanrı'nın Saatinde, O'nun Işık-Adaletinin yerini Yükseklik-Merhamet
alır. Bu zamanda, Tanrı insana sonsuz Işıktan olduğu ve ölümsüz Zevk için
olduğu konusunda bilinçli bir his verir. Tanrı'nın seçtiği Saat'te insan,
sürekli yanan bir şükran ateşi olur. Bu şükran alevi sonunda güneşe dönüşür. Bu
güneşte, insanlığın özlemi açıkça tezahür eder ve sonunda ilahiyatın, Mutlak
Yüce'yi Kendi yolunda memnun etmek için insanlıkta mükemmel aracı gördüğü zaman
gelir.
Zaman
değişir. Bu eski bir derstir. Biz de değişiyoruz. Bu yeni bir ders. Zaman
değiştiğinde, genellikle kendimizi çaresiz, umutsuz ve işe yaramaz hissederiz.
Zaman bizi beklemiyor. Her an gerçek bir dilenci gibi davranmak zorunda
kalıyoruz çünkü istediğimizi gerçekleştiremiyoruz. Ama bizim de değişmekte
olduğumuz yeni bir ders öğrendiğimizde, her an ilerleme kaydettiğimizi
hissederiz. Her an iç çağrıyı dinliyoruz. Her an içsel bir ihtiyacımızı
karşılamaya hazırlanıyoruz. Her an kendimizi teslim etme sanatını öğrenmeye
hazırlanıyoruz, çünkü kendini teslim etmede Tanrı olmanın daha yüksek mesajı
serpilip serpiliyor. Amacımız sadece Altın Her Şey'in Yüzünü görmek değil,
sonunda Altın Her Şey'e dönüşmektir.
Biz
değişiyoruz. Her zaman daha iyiye doğru değişiyoruz çünkü bizler İlksel Gerçeği
arıyoruz. Tanrı'nın Mükemmelliği ve Tanrı'nın Memnuniyeti mesajı içimizde
yaşıyor. Biz değişiyoruz. Her zaman daha iyiye doğru değişiyoruz çünkü Evrensel
Gerçek ve Aşkın Gerçeklik ile bir olmak için sonsuz bir açlığımız, doymak
bilmez bir açlığımız var.
ALLAH'I
SEVMEYE DEVAM EDECEĞİM
New
York Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
8
Nisan 1978
Tanrı
beni sevmese bile ben Tanrı'yı sevmeye devam edeceğim. Adaletin Kralı olan
Tanrı'nın bana borçlu olmayacağını biliyorum. Bir gün beni de sevecek.
O
beni düşünmese de ben Allah'ı düşünmeye devam edeceğim. Adalet nuru olan
Tanrı'nın bana borçlu olmayacağını biliyorum. Bir gün beni de düşünecek.
Bana
yardım etmese bile Tanrı'ya hizmet etmeye devam edeceğim. Adaletin Kralı olan
Tanrı'nın bana borçlu olmayacağını biliyorum. Bir gün bana da yardım edecek.
O
beni göstermese de ben Allah'ı tezahür ettireceğim. Adalet nuru olan Tanrı'nın
bana borçlu olmayacağını biliyorum. O da bir gün beni tezahür ettirecek.
Tanrı'nın
beni sevmediği doğru mu? Hayır, beni seviyor. Tanrı'nın sevgisini tam olarak
hissetmiyorum çünkü arzu ağlarında yaşıyorum ve bu arzu ağlarının Tanrı'nın
Kendisi olduğunu hissediyorum. Ama benim gerçek Tanrım arzu ağlarından bir
santim uzakta yaşıyor çünkü onlara yakalanmak istemiyor. Arzu ağlarımı
seviyorum, onların Tanrı'dan başka bir şey olmadığını hissediyorum. Ama büyük
bir sürprizle, arzu ağlarım benden hoşlanmıyor. Bu yüzden Yüce Rabbimin beni
sevmediğini hissediyorum.
Tanrı'nın
beni düşünmediği doğru mu? Hayır, beni düşünüyor. Ama onun beni düşündüğünü
hissetmiyorum. Neden? Kesinlikle çünkü kendi düşünce dünyamda yaşıyorum. Düşünce
dünyamı göklere yükseltiyorum ve onun en yüksek Aşkın Gerçekliği bünyesinde
barındırdığını hissediyorum. Zavallı Tanrı! Düşünce dünyamı aydınlatmak,
mükemmelleştirmek ve böylece tamamlamak için sarsılmaz İradesiyle düşünce
dünyama çok yakın yaşıyor. Ama ona bir şans vermiyorum. Kendi kendime yeterli
hissediyorum. Düşünce dünyamda tüm Yaradılışın olduğunu hissediyorum ve
yalnızca tüm Yaradılışın değil, Yaratan'ın Kendisi ki bu kendi içinde saçma.
Tanrı'nın
bana yardım etmediği doğru mu? Hayır, bana yardım ediyor. Ama Tanrı'ya hizmet
ettiğimde güçlü bir gurur duygusu yaşıyorum. Sürekli olarak içimde tehditkar
bir şekilde derinleşen gurur görüyorum. Zavallı Tanrı! Yüce Rabbim gururumun
uçurumuna giriyor ve boğulduğunu hissediyor. Böylece kaçar.
Tanrı'nın
beni göstermediği doğru mu? Hayır, beni tezahür ettiriyor. Ama ne yazık ki
aşırı egomu seviyorum. Aşırı egomu severek dünyanın boylamını ve genişliğini
kat edebileceğimi ve böylece hayatımdan zevk alabileceğimi hissediyorum. Yüce
Rabbim bana diyor ki, “Oğlum, seni tatmin etmek istedim. Şimdi görüyorum ki
kendi yolunda tatmin bulmuşsun. Seni engellemek istemiyorum. Ama bir gün
gelecek, tatmininin hayal kırıklığından başka bir şey olmadığını hissedeceksin.
Bu unutulmaz günde Bana gelirseniz, size Memnuniyet Yolumu vermeye fazlasıyla
istekli olacağım. Madem kendi yönteminle tatmin olmak istiyorsun, ben tamamen
sessiz kalacağım. Ve ilahi doyuma, her şeyi aydınlatan doyuma, her şeyi
dolduran doyuma sahip olacağınız saat geldiğinde, o zaman Bana gelin. Senin için
sahip olduğum her şeyi ve senin için olduğum her şeyi sana vereceğim. Senin
için sahip olduğum tek şey sonsuz Merhamet ve senin için sahip olduğum tek şey
senin Kaynağın, Ebedi Sevgili Yüce'sin.
Tanrı'nın
sevgisini hissetmek için yeni bir saf kalbe ihtiyacım var.
Tanrı'nın
benim hakkımda ne düşündüğünü görmek için yeni bir barış zihnine ihtiyacım var.
Tanrı'nın
bana yardım ettiğini bilmek için, en güçlüden daha güçlü bir canlıya ihtiyacım
var. Bu hayati, benim sınırsız alıcılığıma dayanmalıdır. Özünde, Yüce Rabbimin
bana her an yardım ettiğini hissetmeye ihtiyacım olan şey, en büyüğünden daha
büyük olan hayati bir alıcılıktır.
Tanrı'nın
beni tezahür ettirdiğini görmek için her zaman ilahi yaşama ihtiyacım var.
Tanrısallık ve kendini verme hayatımda, Yüce Rabbimin içimde ve benim
aracılığımla sürekli, ölümsüz faaliyetini şüphesiz göreceğim. İlahi fedakarlık
hayatım, kim olduğuma ve ne yaptığımın bilinçli farkındalığına dayanıyor. Ben
kimim? Ben, Sevgili Yüce'min fevkalade seçilmiş aracıyım. Beni sonsuz kereminden
böyle çıkardı. Ne yapıyorum ben? Sonsuza dek arıyorum ve sonsuza dek hizmet
ediyorum. Arıyorum ve araştırıyorum, Sonsuzluk Yolu'nda yürürken arayışım
bitmiyor. Ebediyet Yolunda canla başla, özveriyle, kayıtsız şartsız ve koşulsuz
yürürken, bıkmadan usanmadan ve durmadan Yüce Rabbime kulluk ediyorum. Bu
yeteneği Koşulsuz olarak Sevgili Yüce Sonsuzluğumdan aldım.
DÜNYADAKİ
DOSTUM KİMDİR?
Eski
New York Eyalet Üniversitesi
Westburg,
Eski Westburg, New York, ABD
17
Nisan 1978
"Yüce
Lordum, dünyadaki dostum kim?" Benim düşmanım kim?
“Oğlum,
ben senin dostunum, ben senin düşmanınım.
"Bu
nasıl mümkün olabilir Yüce Lordum?" Nasıl Hem Dostum Hem Düşmanım
Olabilirsin?
“Oğlum,
özlem duyduğun kalbi gerçekleştirdiğimde, ben senin arkadaşınım. Yaşam arzunuzu
yerine getirdiğimde, Düşmanınızım.
"Yüce
Lordum, o zaman neden yaşam arzumu yerine getiriyorsun?"
"Ben
senin arzu hayatını yerine getiriyorum çünkü sen arzu hayatını
gerçekleştirmekte ısrar ediyorsun. Çaresiz, yaşam arzunuzu yerine getiriyorum.
Ayrıca, İç Görümümden biliyorum ki, arzulu yaşamınız sizde ve sizin için büyük
hayal kırıklıklarına neden olacak ve özlem yaşamını kucaklamak için derinlere
dalacağınız zaman gelecek. Aspirasyon hayatı tatmin hayatıdır, arzu hayatı
hüsran hayatıdır. İçimdeki Arkadaşını keşfedeceğin yer, arzu ettiğin yaşamdır.
Burada yeryüzünde ve orada Cennette, Arkadaşınız, tek Arkadaşınız olan Bende
keşfedeceğiniz arzu kalbinizdedir.
“Yüce
Rabbim, seninle dostluğumu nasıl güçlendirebilirim? Seninle benim en içten, en
mahrem ve kopmaz bağımı hissetmenin bir yolu var mı?
Evet
oğlum var. Bundan sonra, düşünce dünyanızı kontrol etmeye çalışın. Her an
düşüncelerin saldırısına uğruyorsun. Aklınıza her düşünce girdiğinde, eğer bu
iyi bir düşünceyse veya ilerleyen bir düşünceyse, onu genişletin ve o düşünce
kapsamında Beni görmeye ve hissetmeye çalışın. Şüphesiz ben de sizin düşünceniz
kapsamında olacağım. Ve kötü, davetsiz, tanrısal olmayan veya saf olmayan bir
düşünce zihninize girer girmez, onu ortadan kaldırmaya veya onu saf, ilahi veya
ilerici bir düşünceye dönüştürmeye çalışın. Her düşünce atom enerjisi gibi
davranır, sınırsız güce sahiptir. Bu düşünceyle ya yeni bir dünya kurabilirsin
ya da kendi içindeki özgünlüğü yok edebilirsin. İçinizdeki otantik, gerçeğe,
ışığa, mükemmelliğe olan çağrınızdır.
Arkadaşlığımızı
güçlendirmek ve seni sürekli sevdiğimi ve sadece seni sevdiğimi değil, sana
ihtiyacım olduğunu da hissetmek için hayal dünyasına girebilirsin. Hayal gücü
zihinsel bir halüsinasyon değildir ve olamaz. Bu, dünyadaki gerçekliğin
habercisidir. Hayal kendi dünyasında yaşayan bir gerçekliktir. Hayal gücü,
hayal dünyasından gördüğümüz, hissettiğimiz ve dönüştüğümüz gerçeklik dünyasına
iner. Nazik olduğumu hayal edin. Temiz olduğunuzu hayal edin. Bir enstrüman
olduğunuzu hayal edin, Benim Gerçekliğimin seçilmiş bir enstrümanı. Her an
koşulsuz olarak senin için her şeyi yaptığımı hayal et. Sadece hayal gücünüz
sayesinde Beni çok gizli hissedebilirsiniz. Son olarak, şükran dünyasına girin.
Kendinizdeki tam Memnuniyeti tam olarak şükran dünyasında görebilirsiniz.
Doğanızın dönüşümüne, doğanızın cehalet-geceden kurtuluşuna dayanan
memnuniyetiniz içinde, Benim Memnuniyetim belirgin hatlara bürünür.
Oğlum,
ben senin tek Dostunum. Dost, sulh-beraberliği devamlı yerine getiren kimsedir.
Dünya-birliği kendini vermenin dünyasıdır ve kendini vermenin içinde hakikatin
oluşması, tatminin çiçek açması, Gerçekliğin mükemmelliğinin şafağıdır.
BULUCU
Long
Island Üniversitesi, Brooklyn, New York, ABD
18
Nisan 1978
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Arayıcı, çoğu zaman iç dünyada yaşayan kişidir. İç
dünyada, arayıcının epeyce dostu ve epeyce düşmanı vardır. Şüphe ve korku onun
en büyük düşmanlarıdır. İnanç ve cesaret onun en iyi arkadaşlarıdır.
Korku
genellikle hayati olanda yaşar. Şüphe genellikle zihinde yaşar. İnanç kalpte
yaşar ama cesaret ruhta yaşar.
Korkuyoruz
çünkü bölünmüş bir dünyada yaşıyoruz. Birlik dünyasında yaşayamadığımız için
şüphe duyuyoruz.
İnanç
ve cesaret. Arayıcının hem Tanrı'ya hem de kendisine inanca ihtiyacı vardır.
Allah'a imanı yoksa, içindeki ilahi vasfı tezahür ettiremez. Ve kendine inancı
yoksa, cisimleştirdiği kutsallığı keşfedemez. Bu nedenle, hem Tanrı'ya hem de
kendinize inanmak her şeyden önemlidir.
Sıradan
insanın kendine inancı vardır, ama bu inanç arayanın inancı değildir. Sıradan
bir insanın inancına fahiş bir ego diyoruz. Arayanın inancı vardır. İmanı
tevazu, saflık, uluhiyet ve Sevgili Yüce'nin İradesi ile birlik üzerine
kuruludur.
Arayıcı
uzun ve zorlu bir yoldan gitmek zorundadır, ancak içsel varlığı yenilmez bir
cesaretle dolup taştığında, yolculuğunun hedefi uzak bir olasılık olarak
kalmaz. Cesareti yolculuğu hızlandırır.
Bazen
bedeninin bilinci ya da fiziksel bilinci yaşamsal, güvensiz, saf olmayan ve
saldırgan yaşamsalda yaşar. Diğer zamanlarda şüpheci, şüpheci, sofistike ve son
teknoloji bir zihinde yaşar . Ve bazen fiziksel bilinç, denge, huzur ve ışıkla
dolu kalpte yaşar. Çok nadir durumlarda, fiziksel bilinç ya da bedenin bilinci
ruhta yaşar. Orada, büyük bir sürprizle, ruhun yeteneğini - ruhun
somutlaştırdığı En Yüce Olan'ın yenilmez cesareti ve esnek olmayan İradesini
keşfeder. Mutlak Yüce, ruhun boyun eğmez iradesiyle hareket eder.
Arayıcı,
sürekli olarak bedenin bilincini ruhun ilahi gerçekliği içinde tutmaya çalışan
kişidir, çünkü ruh her zaman ilham, özlem ve farkındalıkla doludur ve arayan,
ihtiyacı olan şeyin bu olduğunu bilir. Arayanın insani gerçekliği, ruhun
ilahiliğine girip orada bir süre ikamet ettiğinde, bolca ilahi nitelikler ve
ilahi yetenekler kazanır. Ardında hayal kırıklıkları ve başarısızlıklarla dolu
bir dünya bırakır. O sadece bir başarı ve ilerleme dünyasında, sürekli aşan bir
güzellik ve mükemmellik dünyasında yaşıyor. Ve sonunda Sonsuzluk Aşkına,
Sonsuzluğun Mutluluğuna ve Ölümsüzlüğün Yaşamına dönüşür.
Arayan
BENİM
HAYATIM
New
Platz'daki New York Eyalet Üniversitesi,
New
Platz, New York, ABD
20
Nisan 1978
Yüce
Rabbim, bana emanet edilen can Seni düşünüyor. Kusursuz hayatım Sana meditasyon
yapıyor. Vazgeçtiğim hayat seni seviyor. Benim birlik hayatım Seni tamamlıyor.
Düşünce
dünyam bana Amaç'ın kesinlikle var olduğunu söylüyor. Meditasyon dünyam bana
Hedef'in o kadar da uzakta olmadığını söylüyor. Aşk dünyam, Sen benim Ebedi
Sevgili Yücemsin diyor. Doyum dünyam bana birbirimize ihtiyacımız olduğunu
söylüyor: Farkındalık tohumum için Sana ihtiyacım var, Senin tezahür meyven
için bana ihtiyacın var.
Yüce
Lordum, işte basit keşfim: Ben zihnimin söylediği değil, kalbimin yaptığıyım;
kalbimin yaptığı değil, sonunda hayatımın ne hale geldiği; hayatımın sonunda ne
olacağı değil, ruhumun sonsuza dek ne olduğu. Benim ruhum, Senin duygulu
Ebediyet Çağrın ve Senin bereketli Sonsuzluk Gülüşündür.
ÜÇ
ARKADAŞIM: İLHAM, İstek ve Farkındalık
Brockport'taki
New York Eyalet Üniversitesi,
Brockport,
New York, ABD
21
Nisan 1978
Üç
eski arkadaşım, üç iyi arkadaşım, üç en derin arkadaşım, üç yeri doldurulamaz
arkadaşım, üç ayrılmaz arkadaşım: ilham, özlem ve farkındalık.
İlham
arkadaşım çok, çok daha uzağa, çok uzağa ve aynı zamanda herkesten daha hızlı,
daha hızlı, daha hızlı koşmama yardım ediyor. İstekli arkadaşım yükseklere,
hatta daha yükseğe, çok yükseğe ve aynı zamanda herkesten hızlı, hatta daha
hızlı, daha hızlı uçmama yardım ediyor. Farkındalık arkadaşım derine, hatta
daha derine, çok derine ve aynı zamanda herkesten hızlı, hatta daha hızlı, daha
hızlı dalmama yardım ediyor.
Yolculuğumun
sonunda ilham arkadaşım, bana Sevgili Rabbimin nurlu Ayaklarını gösteriyor.
Yolculuğumun sonunda, özlem arkadaşım bana Sevgili Rabbimin doyumlu Başını
gösteriyor. Yolculuğumun sonunda farkındalık arkadaşım bana Sevgili Rabbimin
ölümsüzlük veren Kalbini gösteriyor. Ruhsal yolculuğumun en başından beri ilham
arkadaşım ilerlememi hızlandırdı. Özlem arkadaşım benim için her şeyi
aydınlatan şafağın yeni bir dünyasını yaratıyor. Farkındalık arkadaşım beni
cehaletin ağlarından kurtarıyor.
Sevgili
Yücem ilhamla tüm Evreni yaratır. Özlemle, Sevgili Yücem, Onun Evreni olmak
istiyor. Farkındalıkla, Sevgili Yücem tüm Yaratılışında mükemmelliğin şarkısını
söylemek istiyor.
İlham
arkadaşım her zaman yeni yaratım, yeni farkındalık, yeni tezahür ve yeni doyum
için oradadır. Özlem arkadaşım, yeni yaradılışın içinde bir aşkınlık, sürekli
bir aşkınlık mesajı yaratır. Bugünün yüksekliği yarının başlangıç çizgisidir.
Aspirasyon arkadaşımın bana öğrettiği şey bu. Son olarak, farkındalık arkadaşım
bana bu ilahi gerçeklerin -yeni yaratılış ve aşkınlık mesajının- benim evrim
yoluyla edindiğim bir şey olmadığını söylüyor. Hayır, onlar benim sonsuza kadar
olduğum şey. Onlar benim Ebedi Kutsallığım.
NEDEN?
Genesio'daki
New York Eyalet Üniversitesi,
Genesio,
New York, ABD
21
Nisan 1978
Manevi
arayış içinde olan kişi, İçsel Pilotuna şöyle der: "Rabbim, dünyaya
söylemediğim çok şey var. Neden biliyormusun. Çünkü dünya beni anlamıyor. Ve
sadece bu da değil, daha da kötüsü, dünya beni tamamen yanlış anlıyor.
Rabbim,
dünya için pek bir şey yapmadım. Neden biliyormusun. Çünkü dünyanın benim
yardımıma ihtiyacı yok. Ve sadece bu yüzden değil, daha da kötüsü, dünya benim
küçük, mütevazı yaratımımı yok etme eğiliminde.
Tanrım,
dünya hakkında pek düşünmedim. Neden biliyormusun. Çünkü düşünce dalgalarım
dünyanın körlüğü tarafından yok edildi. Ve sadece bu da değil, daha da kötüsü,
acımasız dünya zihnimi aç kalmaya zorladı.
Tanrım,
dünya üzerinde pek meditasyon yapmam. Neden biliyormusun. Çünkü dünya, Yüce Rab
ile kalıcı ve bölünmez birliğimi kasıtlı olarak yok ediyor. Sadece bu da değil,
daha da kötüsü, dünya öfkeyle etrafıma zehirli şüphe yılanları fırlatıyor.
Tanrım,
dünyayı pek sevmiyorum. Neden biliyormusun. Çünkü dünya, başka bir adı
Tanrı'nın oluşumu olan sürekli özveri olan ilahi sevginin derslerini almak
istemiyor. Ve sadece bu nedenle değil, daha da kötüsü, dünya kendi
tanrısallığıyla ve tek gerçeklikle, yani her şeyi seven ve her şeyi aydınlatan
ruhla ilgilenmiyor.
BUGÜN
ÇOK GÜZEL VE ÖZEL BİR GÜN
Rochester
Üniversitesi, Rochester, New York, ABD
21
Nisan 1978
Bugün
benim için Allah'ı düşünmek için çok güzel ve özel bir gün. Bugün benim için
Tanrı'ya dua etmem için çok güzel ve özel bir gün. Bugün benim için Tanrı
üzerine meditasyon yapmak için çok güzel ve özel bir gün. Bugün benim için
Allah'ı sevmem için çok güzel ve özel bir gün. Bugün benim için Tanrı ile
konuşmak için çok güzel ve özel bir gün.
Neden?
Neden? Neden? Çünkü bugün doğa alışılmadık derecede sakin ve çok ruhani. Bugün
doğa sevgiyle ve koşulsuz olarak özlem ve adanmışlık hayatımda hem içten hem de
dıştan bana yardım ediyor.
Bugün
Tanrı hakkında düşündüğümde, başka hiçbir şeyi veya başka birini düşünmeme
gerek olmadığını hissediyorum. Bundan sonra sadece Tanrı'yı düşüneceğimi
hissediyorum. Doğrusu bu büyük bir başarıdır.
Bugün,
Tanrı'ya dua ettiğimde, artık sahip olunan bir yaşama bağlı hissetmiyorum,
aksine sevgi dolu bir aydınlanma yaşamına çekiliyorum. Bugün Tanrı üzerine
meditasyon yaptığımda, teslimiyetimin Tanrı'nın oluşumundan başka bir şey
olmadığını açıkça görüyorum.
Bugün,
Tanrı'yı sevdiğimde, yeryüzünde sevginin ne olduğunu gerçekten bilen kimsenin
olmadığını hissediyorum. Kimseyi suçlamıyorum çünkü birini sevmek için kendini
sevmelisin. Bu yeteneğe sadece Allah sahiptir ve sevginin ne olduğunu sadece O bilir.
Bu yüzden bundan sonra sadece Tanrı'yı seveceğime karar verdim. O hem ilahi
Aşk, hem ebedi Aşık hem de ölümsüz Sevgilidir.
Bugün
Tanrı hakkında konuştuğumda, her insanın bir evrim sürecinde olduğunu açıkça
görüyor ve hissediyorum, her insanın gelişen bir Tanrı, Tanrı bilincinde,
tezahür eden bir Tanrı ve doyuma ulaşan bir Tanrı olduğunu açıkça görüyor ve
hissediyorum. Her insan, yarının başka bir yaşayan ve mükemmel Tanrısıdır.
ERTELEME
Fredonia'daki
New York Eyalet Üniversitesi,
Fredonia,
New York, ABD
22
Nisan 1978
“Sevgili
Yücem, Senden daha fazlasını beklememi mi istiyorsun? Sana daha fazlasını
vermemi beklememi ister misin?
"Hayır
oğlum, beklememelisin. Eğer beklersen, eski, ilahi olmayan arkadaşların seni
ayartacak ve sana saldıracak.
Eski,
tanrısal olmayan dostunuz, uyku hali bedeninize saldıracak. Eski, tanrısal
olmayan dostunuz korku, yaşamsal varlığınıza saldıracak. Eski tanrısal olmayan
dostunuz şüphe, zihninize saldıracak. Eski, tanrısal olmayan dostunuz,
güvensizlik kalbinize saldıracak. Eski, tanrısal olmayan dostunuz, kirlilik,
yaşamınıza saldıracak. Yani beklemeyin.
ertelemeyin.
Koş, uç ve dal! Hızlı, daha hızlı, herkesten daha hızlı koş. Yüksekten uçun,
hatta daha yükseğe, hepsinden daha yükseğe. Derine, hatta daha derine,
herkesten daha derine dalın.
ertelemeyin.
Gecikirseniz, hedefinizi kaçırırsınız. Bekleyen başaramaz. Koşu hızlı içindir.
Bekleyen başaramaz. Oyun ilahi aşıklar içindir. Bu ruhsal bir koşudur. Aynı
zamanda manevi bir savaş ve manevi bir oyundur. Burada her an çok önemlidir.
Her an ruhunuzun yolculuğunu hızlandırabilirsiniz. Bana olan sevgin
dinlenmemeli. Bana olan bağlılığınız dinlenmemeli. Benim önümde feragatiniz
dinlenmemeli.
Başlamak.
Hedefe ulaşmak. Tekrar başla. Hedefinize tekrar ulaşın. Hedef sonsuza kadar
üstündür. Sonsuzluğumun Yolunda sonsuz bir gezgin ol. Doğumsuz başlangıç ve
ölümsüz tamamlanma sizin Sonsuzluk Hedefiniz olacaktır.
Gecikme
oğlum. Beklemeyin. Saat vurdu. Derinlere dalmanın ve her zaman ağlamanın ve
Benim en iyi seçilmiş enstrümanım olmaya çalışmanın ve ağlamanın zamanı geldi.
Bana
hemen sahip olduklarınızı verin: kalbinizin şükranı ve hayatınızdan feragat -
şükran kalbi ve feragat hayatı. Sen, oğlum, hemen sonsuz Şefkatimi ve ölümsüz
Memnuniyetimi bahşedeceğim.
Beklemeyin.
ertelemeyin. Burada ve şimdi koşmaya başlayın, hedefinize ulaşana kadar koşun.
Aynı zamanda ulaştığınız hedef, yeni bir hedef için başlangıç noktası olacak ve
bu da yine daha yüksek bir hedef için başlangıç çizgisi olacaktır. Sen sonsuza
dek Benim Sonsuzluk Yolumda yürüyen ebedi gezginsin. Senin için bu sadece
doğumsuz bir başlangıç. Senin için sadece ölümsüz tamamlama.
ÖZEL
GÜZELLİK
Niagara
Üniversitesi, Niagara Şelalesi,
New
York, ABD
22
Nisan 1978
Ruhsal
olarak seslenen arayıcıda özel bir güzellik vardır. Koşulsuz gülümseyen
arayanda ayrı bir güzellik vardır.
Karşılıksız
verende özel bir güzellik vardır. Minnetle kabul eden arayıcıda özel bir
güzellik vardır.
Kıymetli
saflığının ancak ilahi aşkından yardım aldığı için korunduğunu bilen arayıcıda
özel bir güzellik vardır. İlahi sevgisinin yalnızca ateşli bağlılığının
kendisine yardım ettiği için korunduğunu bilen arayıcıda özel bir güzellik
vardır. Yoğun bağlılığının yalnızca İçsel Kılavuz'la teslim olmuş birliği
tarafından kendisine yardım edildiği için sürdürüldüğünü bilen arayıcıda özel
bir güzellik vardır.
İnsan
güzelliği, ilahi güzellik ve yüce güzellik. İnsan güzelliği yıldırım hızında
görünür ve yıldırım hızında kaybolur. İlahi güzellik yavaş yavaş, kademeli
olarak ve yanılmaz bir şekilde ortaya çıkar ve kaybolmaz. Yüce Güzellik,
arayanın özverisinin tam kalbinde ebediyen yaşar. Ne görünür ne de kaybolur -
arayanın kendini vermesinin tam kalbinde sonsuza dek yaşar.
MUCİZELERE
İNANIR MIYIM?
Alfred
Üniversitesi, Alfred, New York, ABD
23
Nisan 1978
Mucizelere
inanır mıyım? Evet sana inanıyorum. Kendi hayatımda mucizelerin gerçekleştiğini
görmek istiyor muyum? Evet istiyorum. Her gün sabah altıda kalkıp Tanrı'ya dua
etmek ve Tanrı üzerinde meditasyon yapmak istiyorum. Yapabilirsem, hayatımın
ilk mucizesi olacak.
Hayatımda
görmek istediğim ikinci mucize ise şudur: Her gün on kısacık saniye boyunca,
Sevgili Yüce'me kalbimin şükranlarını sunacağım.
İstediğim
üçüncü mucize ise hiçbir beklenti olmadan dua edebilmektir. Sevgili Yüce'min
huzuru, sevgisi ve nuru için dua edeceğim ama duamı kabul etmezse itiraz
etmeyeceğim. İyi bir enstrüman olmak için dua etmeye devam edeceğim çünkü dua
ederek Yüce Sevgilim için iyi bir enstrüman olabileceğimi hissediyorum.
Yine
de hayatımda gerçekleşmesini görmek istediğim bir mucize daha var. Meditasyon
yaparken en içten arzum, zihnime herhangi bir düşüncenin girmesine izin
vermemektir. Meditasyon sırasında zihnimin sessiz, sakin ve dingin olmasını
istiyorum. Meditasyonum sırasında sessizce bir zafer şarkısı söyleyeceğim ve bu
şarkıyı İç Pilotuma ithaf edeceğim. Meditasyon sırasında tek bir şeyi
gözlemleyeceğim: Yüce'nin İradesine teslimiyetim artıyor mu, artmıyor mu?
Meditasyon sırasında feragatimi her an artırmaya çalışacağım. Dış doğamda
genişlik ve içsel doğamda mükemmellik üzerine meditasyon yapacağım. En az yarım
saat ara vermeden, ruhen, özveriyle, koşulsuz meditasyon yapmaya çalışacağım.
Meditasyonun sonunda, Sınırsız Cömertliği ile bana ilk mucizeyi gerçekleştirme
yeteneği verdiği için, on kısacık saniye boyunca Sevgili Yüce'me bir kez daha
kalbimin şükranlarını sunacağım: sabah erken kalkmak. sabah ve ataletime ve
cehalet uykuma bir son ver.
Gün
boyunca, kalbimin en derin köşelerinde küçük ama duygulu, verimli ve anlamlı
bir mesaj söylemek için elimden gelenin en iyisini yapacağım: "Tanrı
aşkına." Maneviyat - maneviyat adına. Farkındalık, farkındalık içindir.
Birlik için birlik. Maneviyat şu anlama gelir: Tanrı aşkına Tanrı. İç çağrı şu
anlama gelir: Tanrı, Tanrı aşkına. Doğanın mükemmelliği şu anlama gelir: Tanrı
aşkına Tanrı. Arayıcı içtenlikle "Tanrı aşkına" diye haykırdığında,
Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük boş sözler olmaktan çıkıp kalbimde yavaş
yavaş, kademeli ve yanılmaz bir şekilde çiçek açan mutlak Gerçekler haline
gelir.
Bundan
sonra Rabbimi kendi rızası için seveceğim. Kendisinin arzu ettiği şekilde O'nu
memnun edeceğim. Sessizce tekrarlayacağım: "Tanrı aşkına." Bunu
yaparsam, kendi hayatımda birçok mucize yaratacağım.
RUHSAL
YAŞAM
St.
Bonaventure Üniversitesi, Olean, New York, ABD
23
Nisan 1978
"Sevgili
Yüce Lordum, birkaç sorum var. Beni aydınlat. Rabbim, manevi hayata inenler
hakkında ne düşünüyorsun?
“Manevi
hayata gömülenler, şüphesiz acınası kaybedenlerdir.
—
Manevi hayata inenlere ne olur? Onlara bir şans daha verilecek mi?
Evet,
onlara bir şans daha verilecek. Özünde, şans üstüne şans verilecek, ancak bu
şanslardan yararlanamayabilirler. Şanslar verilecek, ancak yeni fırsatlardan
yararlanamayabilirler.
— Ve
manevi yaşamı terk eden ve manevi yol hakkında veya Öğretmen ve genel olarak
maneviyat hakkında kötü konuşanlara ne olur?
“İç
dünyadan tarifsiz bir ceza alıyorlar. Eski arkadaşlarından ceza alırlar: korku,
şüphe, endişe, heyecan, hayal kırıklığı ve sonunda yıkım. Arayan, manevi hayata
başladığında, bu dostlar veya düşmanlar ona eziyet ederler ve sonra manevi
hayattan ayrıldığında, tekrar ona eziyet ederler. Ama bu kez alay ederek ona
eziyet ederler. Arayıcıya, "Ruhsal yaşama uygun olmadığını
biliyorduk" derler. Arayıcının kafası tamamen karışmıştır. O ne istekler
dünyasında ne de arzular dünyasındadır. İstek dünyasının artık ona ihtiyacı yok
ve arzu dünyası, “Bize ihanet edip istek dünyasına gittiğine göre, artık sana
ihtiyacımız yok. Ama düştüğün için bizden cezayı hak ediyorsun.” Ve sonra
korku, şüphe, endişe ve güvensizlik, eski arayıcıya hücum eder.
“Rabbim,
maneviyattan ayrılan ve şimdi geri dönmek isteyen, ancak tam bir şaşkınlıktan
geri dönemeyenlere ne olur?”
“Manevi
hayatta böyle bir kafa karışıklığının olmadığını bilmeleri gerekir. İhtiyaç
duyulan şey bilgeliktir. Bilgelik sonunda herkesi aydınlatmalıdır. Bilgelik doğduğunda,
Tanrı'nın Saati vurur. Tersine, Tanrı'nın Saati vurduğunda bilgelik doğar. Bu
içsel şafak ya da Tanrı'nın Saati, arayan her bireyin yaşamında büyük önem
taşır.
“Rabbim,
deneyip de başarısız olanlar ne yapsın?
“Eğer
denerler ama başarısız olurlarsa, emin olun, onlara benden fazladan bir
Merhamet bahşedilecek ve böylece kesinlikle başarılı olacaklardır. Neden
başarısız oluyorlar? Neden başarılılar? Başarısız olurlar çünkü manevi yaşam
sürecinde bir patronları yerine iki patronları veya ustaları vardır. Öğretmen
bir patrondur ve arayanın kendisi de başka bir patrondur. Öğretmen, kalbin
dünyasını temsil eder ve arayan, yaşam dünyasını, beklenti dünyasını, talep
dünyasını ve son olarak protesto dünyasını temsil eder veya temsil eder.
Başlangıçta,
bu arayıcılar ruhsal yaşamı üstlendiklerinde, En Yüce Olan'ı Öğretmen'de ve
kendi içlerinde En Yüce Olan'ın istediği şekilde memnun edeceklerine dair
kendilerine ve Üstat'a ciddi bir söz verirler. Ancak bir süre sonra, Yüce
Allah'ı O'nun istediği şekilde zaten memnun ettiklerini hissederler, böylece
kendi yollarıyla kendilerini memnun edebilirler. Ve günlük yaşamda uzlaşmaya
çalışırlar. Bir süre iç varlıklarının, kendi içlerindeki ilahi olanın
emirlerini dinler ve daha yüksek bir hedefe ulaşmak için çabalarlar. Ve sonra
ilahi olanı, kendi içlerindeki Yüce'yi memnun ettikleri için, kendi yollarıyla
kendilerini memnun etmelerine izin verildiğini hissederler. Ama burada
Himalayalar büyüklüğünde bir hata yapıyorlar. Kendilerini Yüce Allah'a
adadılarsa, Yüce Allah'ı istediği şekilde sonsuza dek memnun etmelidirler.
Heveslerini,
şevklerini, Sana olan aşklarını, Sana bağlılıklarını, Sana olan
teslimiyetlerini nasıl sürdürebilirler? Bir zamanlar kusursuz inançları, güçlü
sevgileri, güçlü bağlılıkları, güçlü feragatleri vardı, her şey yoğunluğun ta
kendisiydi. Ama yıllar geçtikçe her şeylerini kaybettiler. Bir arayıcı, tüm
özlem boyunca önceki yoğunluğu nasıl koruyabilir?
"Arayan,
kendi içinde sonsuz bir açlık, doyumsuz bir açlık taşıdığını anlamalıdır.
Bilinmeyenlerin açlığını ve Bilinmeyenlerin açlığını sürekli beslemelidir. Bu
açlık, sahip olmak ve sahip olunan bir nesne olmak için dünyevi bir açlık
değildir. Kendini aydınlatma ve mükemmellik için bir açlıktır. Arayan kişi
aydınlandığında, kesinlikle kendi içindeki ve dışındaki dünyanın tamamen
aydınlandığını görecek ve hissedecektir. Doğru olanı yapmak ve En Yüksek
Olan'ın mükemmel aracı olmak için sonsuz bir açlığı varsa, o zaman açlığı
giderilecek ve büyük bir şaşkınlıkla, etrafındaki dünyanın da tatmin edildiğini
görecektir.
Arayanın
sürekli ihtiyaç duyduğu şey içsel bir açlıktır, arayan asla kayıtsız olmamalı
veya İlksel Hedefe ulaştığını düşünmemelidir. Böyle orijinal bir Hedef yoktur,
sürekli olarak kendi yüksekliğini aşan tek bir Hedef vardır. Bu nedenle,
arayıcı, her an aşkın Gerçeklik ve İlahi Vasfa doğru kendini teslim ederek
kendi en yüksek yüksekliğini aştığı yüce Gerçeği idrak etmelidir. Her gün
içinde yeni bir umut doğmalı, her gün tüm varlığından yeni bir coşku ırmağı
akmalı. Dünyaya bağlı bilincini feda etmek ve Cennetten bağımsız bilincini
gerçekleştirmek için sürekli olarak yeni bir vaadi beslemelidir. Arayan her gün
ileriye baktığını ve yeni, daha parlak, hatta daha parlak, daha parlak bir
hedefe doğru ilerlediğini hissetmelidir. Geçmişteki başarısızlıklarından dolayı
hayal kırıklığına uğramamalı. Başarısızlıklar sadece başarının direkleridir. O,
kendi durumunda böyle bir başarısızlık olmadığını anlamalıdır, çünkü sürekli
aydınlatan ve her zaman aşkın olan Kutsallığa kesinlikle ihtiyaç duyar ve onu
arzular.
Samimi
arayıcı, her zaman daha yüksek bir amaç ve daha tatmin edici bir mükemmellik
için çabalayacaktır. Samimi bir arayışçı, sahip olduklarından ve dönüştüğü
şeyden asla memnun olmayan kişidir. Her zaman tatmin olmayan, hayal kırıklığına
ve kendi kendini yok etmeye mahkum olan sıradan bir insana benzemiyor. Hayır,
onun hoşnutsuzluğu insan hoşnutsuzluğu değil, tamamen farklı. Sonsuzluk ve
Ölümsüzlük ile ilgilenir. Başkalarını bağlamak yerine kendini aşmaya çalışır.
Sevgili Yüce'sini daha çok, sonsuza kadar memnun etmeye çalışır. Koşulsuzca
vazgeçilen bir arayıcı olmaya çalışıyor. Bu nedenle, onun tatminsizliği, arzuya
bağlı bir adamın tatminsizliği değildir. O tatminsizdir çünkü o, kendi içinde
Yüce'nin olmak istediği ve ruhunda arayanın olmak istediği şey olamaz.
Bu
memnuniyetsizlik olumsuz değil olumlu anlamda kullanılacaktır. “Gidecek çok
yolum, yapacak çok şeyim, verecek çok şeyim var. Bu yüzden hızlı koşmalıyım,
hatta daha hızlı, herkesten daha hızlı. İç çağrımı artırmalıyım. Daha fazla
ilahi zenginlik - sevgi, bağlılık ve teslimiyet - elde etmek için derinlere
dalmalıyım. Ne için? Tüm dünya için kullanılabilmesi için onu Yüce Olan'ın
Ayakları'na yerleştirmek için." İlahi tatminsizliği Yüce Olan'ı istediği
gibi memnun eder ve Arayıcının çabaladığı da Yüce Olan'ın böylesi bir
tatminidir."
BİR
ARAYANIN İÇ KAFASIYLA SOHBETİ
St.
John's Üniversitesi, Jamaika, New York, ABD
28
Nisan 1978
Bir
arayıcının, İçindeki Kılavuz, Sevgili Rabbi, Mutlak Yüce ile konuşması: Sevgili
Rabbim, dünya beni hayal kırıklığına uğratıyor. Dünya beni aşağı çekiyor. Nasıl
oluyor da hala dünyayı seviyorum?
“Çocuğum,
dünyayı tam olarak seviyorsun çünkü bugün Beni, Sevgili Yüce'ni hazırlık
halinde görüyorsun, ama yarın Beni tatmin olarak göreceksin. Hayal kırıklığının
içinde, yenilginin içinde tek bir şey görürsün - Benim kendi gelişimim ve Benim
evrimim. Bu yüzden dünyayı seviyorsun.
“Yüce
Rabbim, Seni sevgiyle, bağlılıkla, feragatle memnun etmeye çalıştım ama
başarısız oldum. Yolculuğa en baştan başlasam, fiziksel düzlemde uyuşukluk ve ataletle,
yaşamsal düzlemde saldırganlık ve safsızlıkla, zihinsel düzlemde şüphe ve
şüpheyle, psişik düzlemde belirsizlik ve çekingenlikle arkadaş olsam, sizce ne
dersiniz? o zaman benim hüzünlü yenilgim senin şefkatinden taşar mı? En acıklı
yenilgimde bana koşulsuz Şefkatini göstermeyi düşünüyor musun?
"Hayır
oğlum, yapmayacağım. geri dönme doğru yoldan git Sonunda sizi aziz Hedefe
götürecektir. Sürekli koşamasan da, yürüyemesen de, yürüyemesen de,
emekleyemesen de, yollarda alıcısızlıktan uyumak zorunda kalsan da, geri dönme,
geri dönme. Hedef her zaman öndedir. Eğer dünya seni hayal kırıklığına
uğratırsa, eğer tamamen kaybolursan, Beni hayal kırıklığına uğrattığını
hissedersen, o zaman seni temin ederim, sana tekrar tekrar şans vereceğim.
Ayrıca, sizi yüzüstü bırakanlara içinizdeki yüce Gerçeği memnun etmeleri için
sayısız fırsat verilecek ve onlardaki yüce Gerçeği memnun etmeniz için size
sayısız fırsat verilecek. Pes etme. Maneviyat yolunda yürümeye başladığınızda,
pes etmeyin. Tek bir şey bırakın - beklemek. Çünkü bugünün beklentisi, yarının
hayal kırıklığı, ertesi gün ise tam bir yıkıma dönüşüyor.
Dünyadan
bir şey bekleme. Benden bir şey bekleme. Kendinizden bir şey beklemeyin. Sadece
derinlere dalın. Manevi yaşamı kabul etmeniz, yolu izlemeye hazır olmanız,
fazlasıyla tatmin edicidir. Yeryüzünde milyonlarca ve milyarlarca insan
uyanmamış ve uyanma ihtiyacı da duymamıştır. uyandın Bu fazlasıyla yeterli.
İhtiyacınız olan diğer her şey eninde sonunda verilecektir ve bu aydınlanmadır.
Yaratılışım
bir Vizyonla başladı. Aydınlanma kesinlikle bu Vizyonu takip edecek ve
aydınlanma içinde memnuniyet açıkça kendini gösterecektir. Ruhsal yaşamdan
ayrılmayın, yalnızca varlığınızın fiziksel, yaşamsal, zihinsel ve psişik tüm
düzlemlerinde gerçekten tatmin istiyorsanız, bekleme yaşamından ayrılın.
İLERLEME
HİKAYEMİZ
Long
Island Üniversitesi, Southampton Kampüsü,
Southumpton,
New York, ABD
30
Nisan 1978
Sevgili
Tanrım, sevgili Tanrım, Sevgili Yüce, manevi çocuklarım ve ben Sana hizmet
etmeye, Seni memnun etmeye ve Seni arzuladığın şekilde ruhen, özveriyle ve
koşulsuz olarak yerine getirmeye çalıştık. İlahi yolculuğumuzda başarılı olup
olmadığımızı, başarılı olduysak ne kadar başarılı olduğumuzu ancak Sen
bilirsin.
Sessizlik-Işığınızı,
Sessizlik-Vizyonunuzu, Sessizlik-Kutsallığınızı ve Sessizlik-Gerçekliğinizi
kabul etmemiz için bize kapasite ve alıcılık verdiniz. Bize Ses-Görevini,
Ses-Tezahürünü ve Ses-Mükemmelleştirmeyi yeryüzüne yayma yeteneği verdin.
Her
gün bizi Rahmet-Nurunla besliyor, besliyorsun ve bizi Lezzet-Rızanla
lütfediyorsun. Tüm bunları özverili, sınırsız Cömertliğiniz için yapıyorsunuz.
Aşkın
majesteleri, kalbimizin ruhani seçimiydi. Evrensel Nezaketiniz, kalbimizin
ruhani seçimiydi. Üniversitelerin aday-öğrencilerinde Sizlere hizmet vererek,
kendi bilincimizi yükseltmeye çalıştık. Kısıtlı gücümüze göre Sizleri memnun
ederek, yine kendi şuurumuzu yükseltmeye çalıştık. Size hizmet etmeye, Sizi
memnun etmeye ve fiziksel düzlemde Sizi tatmin etmeye çalıştık. İç planda,
Kendi Memnuniyetiniz ve ilahi Doyumunuz için bize ilham veren ve bizim
aracılığımızla koşan sizdiniz.
Bugün
yolculuğumuzun sonunda manevi tercihimizi Ayaklarınıza sermek istiyoruz.
Adanmışlık hizmetimizi Ayaklarınıza sermek istiyoruz. Başarı-şanımızı
Ayaklarınıza sermek istiyoruz. İlerleme hikayemizi Ayaklarınıza sermek
istiyoruz.
SAMİMİYET,
SAFLIK VE GÜVEN
Berkeley'deki
Kaliforniya Üniversitesi,
Berkeley,
Kaliforniya, ABD
27
Eylül 1978
Sevgili
arayanlar, burada sizlerle olmaktan mutluyum. Aspirasyon-kalbinizi hissetmekten
memnunum. Size adanmışlık hayatımı sunmaktan memnuniyet duyuyorum.
samimiyetin
var Saflığın var. Kendine güvenin var. Manevi yaşamda samimiyet, saflık ve
güven esastır. Ben de bu üç yüce ilahi erdemi kendi ruhani hayatımda -
samimiyet, saflık ve güven - geliştirmek için çok çalıştım.
Manevi
hayatta samimi olmadığımız zamanlar oldu. Korkunç derecede samimiyetsiz, şok
edici derecede kirli ve inkar edilemez bir şekilde güvensizdik. Ama şimdi o
günler unutulmaya yüz tuttu. Hayatımızın tüm bu sağlıksız dönemleri ve
aydınlanmamış deneyimleri unutuldu, çoktan unutuldu. Artık samimiyetimiz,
saflığımız ve bolluğa güvenimiz var. Bu üç ilahi nitelik sayesinde, ilerleme
kaydederek Ebediyet yolunda başarıyla yürüyebiliriz. Ebediyet Yolu'nda sonsuz
yolculuğumuza yürüdükçe, yürüdükçe, yarışarak devam ettikçe samimiyeti, saflığı
ve güveni daha da büyük, bolluk, sonsuz bir ölçüde kazanırız. Koşarken yeni bir
şafak hazırlıyoruz, aydınlatıcı ve tatmin edici bir şafak. Bu şafak, hâlâ
bilinçli ya da bilinçsiz olarak cehaletin zevklerine düşkün olanlara aydınlanma
getirecek.
Henüz
samimi olmayan birçok arayan var, henüz saf olmayan birçok arayan var, henüz
emin olmayan birçok arayan var. Onlara geçmişteki zaaflarımızı anlattığımızda
içlerindeki hayvanı aydınlatmış, içlerindeki insanı cesaretlendirmiş ve içlerindeki
tanrısallığı gerçekleştirmiş oluyoruz.
Sonuçta
zayıflık nedir? Zayıflık, geçici bir mükemmellik eksikliğidir. Ve mükemmellik
nedir? Mükemmellik özveride yatar. İlk özverimiz, nihayetinde Tanrı'nın sonsuz
oluşumuna dönüşür.
Mükemmellik
için sürekli çaba gösterelim. Çünkü bizim mükemmelliğimizde başkalarının inancı
açıkça ortaya çıkacaktır: onların maneviyata, Tanrı'nın oluşumuna ve Hakikat'in
yeryüzünde tezahürüne olan inançları. Yaşam arzumuz ve kalbimizi adadığımız her
an, bizden biraz geride kalanlara aynı Değerli Hedefe, her zaman aşan Ötesinin
Hedefine ulaşmada sessizce ilham verebilir.
BİZ
BİRİZ
San
Francisco Eyalet Üniversitesi,
San
Francisco, Kaliforniya, ABD
27
Eylül 1978
Sevgili
arayanlar, siz Tanrı'yı seviyorsunuz ve ben de Tanrı'yı seviyorum. Bu yüzden
biz gerçek arkadaşız. Biz biriz. Senin Tanrı'ya ihtiyacın var ve benim de
Tanrı'ya ihtiyacım var. Bu yüzden biz gerçek arkadaşız. Biz biriz.
Allah,
sonsuz lütfundan bizi bir olarak yarattı. Birliğimiz Allah'ın koşulsuz
Merhametine dayanmaktadır. Bu Merhamet, Tanrı'nın insanlığa en büyük
armağanıdır.
Bu
yüce armağanı nasıl kullanacağız? Bu yüce armağanı ruhsal olarak kullanacağız.
Bu yüce armağanı ne sıklıkla kullanacağız? Bu yüce armağanı günlük çeşitli
etkinliklerimizde sürekli olarak kullanacağız.
Birliğimiz
ruhendir. Birliğimiz kalıcıdır. Manevi birliğimizde yeni bir hayat keşfetmeye
ve gerçek Tanrı'nın gerçek Yüzünü görmeye çalışacağız. Sürekli birliğimizde,
teslim olmuş yeni bir kalp açmaya ve Sevgili Yüce'miz olan gerçek Tanrı'nın gerçek
mükemmelliğini somutlaştırmaya çalışacağız.
Birlikte
başaracağız. İlahi başarımız, insanlığın burada, orada ve her yerde Tanrı'yı
idrak etmesine yardımcı olacaktır. Birlikte, duygusal duamızın ve verimli
meditasyonumuzun gücüyle, kafa karıştırıcı ve kafa karıştırıcı bir dünya olan
dünyayı birleştirmeye çalışacağız.
Dua,
en yüksek Aşkın Gerçeklik için içsel ağlamamızdır. Meditasyon, Aşkın Gerçekliği
tezahür ettirirken içsel gülümsememizdir.
Tanrı'ya
dua ettiğimizde, O'nunla konuşuyoruz. Tanrı'dan bol miktarda, sonsuz ölçüde
Barış, Işık ve Mutluluk diliyoruz. Meditasyon yaptığımızda, Tanrı bizimle
konuşur. Bize, "Çocuklarım, Beni burada yeryüzünde gösterin" diyor.
Kurtarıcı
Mesih bizi yüce bir dua ile kutsadı: "Baba, Senin İsteğin yapılacak."
Ağarmış geçmişin Vedik görücüleri bizi yüce meditasyonla kutsadılar. Buna
Gayatri Mantra denir ve tüm Hint mantralarının anasıdır.
Aum
bhar bhuvah sva?
tat
savitur vareoyam
Bhargo
devasya dhomahi
Dhiyo
yo na? pracodayot
Dünyanın
kalbinde, cennetin yaşamında ve Cennetin ruhunda ikamet eden Yüce İlahın Aşkın
İhtişamına meditasyon yapıyoruz. Uyandırsın ve zihinlerimizi aydınlatsın.
GEÇMİŞ
HIZLA ARKADAŞLANIR
Santa
Cruz'daki Kaliforniya Üniversitesi,
Santa
Cruz, Kaliforniya, ABD
28
Eylül 1978
Sayısız
şüphe saldırısına maruz kaldığımız zamanlar oldu. Ölümsüz bir korkuyla eziyet
çektiğimiz bir zaman vardı. İlahi olmayan güçler tarafından ayartıldığımız bir
zaman vardı. Şimdi o günler unutulmaya yüz tuttu. Artık yoklar. Geçmiş hızla
geride kaldı.
Zihnimizin
netlikten yoksun olduğu bir zaman vardı. Kalbimizde hiç saflığın olmadığı bir
zaman vardı. Kesinliğin hayatımıza tamamen yabancı olduğu bir zaman vardı. Ama
şimdi her şey bitti. Geçmiş hızla geride kaldı.
İçimizdeki
hayvanın dünyayı yok etmek istediği bir zaman vardı. Yıkımın tatminden başka
bir şey olmadığını hissetti. İçimizdeki insanın arzu dolu bir hayattan, dünyaya
bağlı bir hayattan zevk aldığı bir zaman vardı. Özlem çok uzaktaydı. İçimizdeki
ilahi olanın, ilahi Hakikat, Işık, Barış ve Mutluluğun yeryüzündeki tezahüründen
büyük ölçüde emin olmadığı bir zaman vardı. Ama şimdi o günler derin bir
unutulmaya gömüldü. Geçmiş hızla geride kaldı.
Artık
iç hayatımız ve dış hayatımız güven ve güvence ile doludur. İç hayatımız
güvenceyle dolu, dış hayatımız güvenceyle dolu. Biz, Sevgili Yüce Tanrı'ya
aitiz - bu bizim bilinçli ve sürekli güvenimizdir. Sevgili Yüce tamamen bizim
için. Bu bizim iç güvencemizdir. Geçmiş hızla geride kaldı.
TEK
İHTİYACIM VAR
Pasifik
Üniversitesi, Stockton,
Kaliforniya,
ABD
29
Eylül 1978
Tek
ihtiyacım var: birlik, beraberlik, beraberlik. Hayvan bilinciyle birliğe
ihtiyacım var mı? Mümkün değil! İnsan bilinciyle birliğe ihtiyacım var mı?
Mümkün değil! İlahi Bilinç ile birliğe ihtiyacım var mı? Sonsuza dek evet!
Neden
hayvan bilinciyle bir olmak istemiyorum? Ona sahip olmak istemiyorum çünkü
hayvan bilinci yıkımın kendisidir. Neden insan bilinciyle birliğe sahip olmak
istemiyorum? Buna sahip olmak istemiyorum çünkü insan bilinci ayrılığın
kendisidir. Neden İlahi Bilince sahip olmak istiyorum? Ona sahip olmak
istiyorum çünkü İlahi Bilinç tatminin ta kendisidir.
Birlik,
birlik, birlik! Hayatın cazibesiyle birlik istemiyorum, çünkü baştan çıkarma
hayal kırıklığıdır. Dünyaya bağlı yaşamla birlik istemiyorum, çünkü dünyaya
bağlı yaşam sınırlamadan başka bir şey değildir. Cennetten bağımsız yaşamla
birlik istiyorum, çünkü Cennetten bağımsız yaşam, Sonsuzluk Huzuru, Sonsuzluk
Mutluluğu ve Ölümsüzlük Yaşamıdır.
Birlik,
birlik, birlik! Ey Sevgili Yüce, tek ihtiyacım birliktir. Birlik olma ihtiyacım
giderilirse mutlu olurum. Birlik olma ihtiyacım karşılanmazsa da aynı derecede
mutlu olurum. Gerçekleşmese bile mutlu olacağım, çünkü kaynağım olan Seninle
birlik olma arzusunun kendisi, arzusu bana büyük neşe, sınırsız neşe, sonsuz
neşe veriyor. Seninle şuurlu ve daimî birlik için bu dinmez hasreti yaşat bana.
Ey
Sevgili Yücem, sen benim tevhîd susuzluğumu gidermesen de mühim değil. Seninle
birlik arzusunun alevinin içimde sonsuza dek yanmasına izin ver. İç dünyamda
sahip olduğum tek şey sensin. Dış dünyada ihtiyacım olan tek şey sensin. İç
dünyam ve dış dünyam bir olsun. Onların birliğinde, mükemmelliğin kendisi olan
tatmini bulacağım. Birlik, birlik, birlik.
GİTEN
DOSTLARIMIZ, KALAN DOSTLARIMIZ, Ebedi DOSTLARIMIZ
Davis'teki
Kaliforniya Üniversitesi,
Davis,
Kaliforniya, ABD
29
Eylül 1978
Giden
arkadaşlarımız kaygı ve heyecan, yenilgi ve hayal kırıklığı, karanlık ve
cehalettir.
Endişe
ve endişe, arkadaşlarımızı tam olarak bilinçsizce onlara değer verdiğimiz için
çağırırız. Bu aptallığın zirvesi, ama biz onlara gerçekten değer veriyoruz.
Onlara değer veriyoruz ve bu nedenle onlar bizim arkadaşlarımız.
Yenilgi
ve hayal kırıklığı, ayrılan arkadaşlarımızı kuşatır. Yenilgi ve hayal kırıklığı
varlığımızı sarsar, yine de bilinçsizce onlara değer veririz.
Karanlık
etrafımızı sarıyor. Cehalet bize sürekli saldırır, cehaletin zevklerine
kapılırız. Ve bizimle oldukları sürece onlara değer veririz, onlara dostumuz
deriz.
Ama
öyle bir zaman gelir ki karanlık ve cehalet ortadan kalkar. Özlemimiz veya
içsel çağrımızla, bu sözde arkadaşlardan kurtuluruz: endişe, endişe, yenilgi,
hayal kırıklığı, karanlık ve cehalet.
Kalan
dostlarımız umut, azim, kişisel çaba, inanç, istek ve farkındalıktır.
Umut
sadece arzulu bir düşünce değildir. O, yavaş yavaş ve emin adımlarla öne çıkan
ve sonunda gerçekliğin varlığına dönüşen yeni bir şafağın habercisidir.
Kararlılık
her şeyden önemlidir. Ne zaman kararlılık göstersek, yolculuğumuza hız katarız.
Hayatın savaş meydanında azimle, aziz Hedefe hızla, çok hızlı yürüyoruz.
Kişisel
çaba da son derece önemlidir. Dünyaya sahip olduğumuz ve olduğumuz şeyi
vermedikçe, sürekli genişleyen ve her şeyi kapsayan bir Gerçekliğe, Aşkın
Yüksekliğin Evrensel Bilinci dediğimiz Gerçekliğe evrimleşemeyiz.
Kişisel
çaba, Yüce'nin koşulsuz Şefkatine dayanır. Çaba dediğimiz şey, aslında bizim
sadık başlarımıza ve feragat edilmiş kalplerimize sürekli yağan Yüce'nin
Lütfu'nun sonucudur.
İnanç
bize sürekli olarak solmayan Kaynağımızı hatırlatır. İman sürekli olarak
Mutlak'tan ve Mutlak'tan yana olduğumuzu hissettirir. Aspirasyon bizim içsel
çağrımızdır. Bu çağrı, arzu çığlığının aksine, bize sürekli olarak en yüksek
boyumuzu hatırlatır. Yüce zirveler için ağlıyoruz, sınırsız Barış, Işık ve
Mutluluk için ağlıyoruz. İçimizde kendimizi aşmak, ulaştığımız gerçekliğin
ötesine geçmek için sürekli bir açlık var. Bu açlık bizim arzumuzdur.
Farkındalık
Sonsuz ile bir olmamızdır. Solmayan Kaynağımızla bir olmak, ruhumuzun amacıdır.
Burada, Bir'den ve birçokları için olduğumuzu her an hissediyoruz. Yaratıcı
Tanrı Kendisini bizde ve bizim aracılığımızla tecelli eder ve biz, Sevgili
Yüce'mizin sadık ve koşulsuz araçları olmak için tüm gücümüzle çabalarız.
Mükemmellik
bizim ebedi dostumuzdur. Mükemmellik, sürekli aşan Gerçekliktir. Mükemmellik
memnuniyettir. Memnuniyet, hevesli kalbimizde, adanmış yaşamımızda ve Supreme
Pilot ile birliktelikten vazgeçtiğimizde sürekli olarak akar. Kendimizi içte ve
dışta geliştirmeye çalıştığımızda, her an önümüzde ve kendi içimizde yeni bir
şafak görürüz. Bu yeni şafak bizi, bize rehberlik etmeye, bize rehberlik
etmeye, bizi Ölümsüz Gerçekliğe kalıplamaya ve biçimlendirmeye fazlasıyla hazır
olan Yüce Gerçekliğe çağırıyor.
KENDİNDEN
İLETİM
Bakersfield
Eyalet Üniversitesi,
Bakersfield,
Kaliforniya, ABD
30
Eylül 1978
Ne
için çabalıyoruz? Kendini aşmak için çabalıyoruz. Gerçekten neye ihtiyacımız
var? Kendini aşmaya ihtiyacımız var. Sıradan yaşamda, sıradan insanlar bir şeyi
arzular ve aynı zamanda buna ihtiyaçları da yoktur. Ancak, bir şeye ihtiyaçları
olabilir ama onu istemeyebilirler. Burada hepimiz arayışçıyız. Hepimizin kendini
aşmaya ihtiyacı var ve bunun için can atıyoruz.
Kendini
aşma bize mutluluk mesajını getirir. Kendimizi kendi yolumuzda
gerçekleştirdiğimiz zaman mutlu oluyoruz. Ama kendimizi Tanrı'nın bizden
istediği şekilde yerine getirdiğimizde, sonsuz derecede mutlu oluruz. Kendimize
yüklenen bir görevi yaptığımızda keyif alırız. Ama görev diye bir şey var,
Allah'ın takdiri. Allah'ın bize verdiği görevi yerine getirdiğimizde sevincimiz
sınır tanımıyor. Tanrı tarafından emredilen görevimiz, olduğumuz şeyi ve sahip
olduğumuz şeyi vermektir. Biz neyiz, özlemimiz, içsel çağrımız ve sahip
olduğumuz şey kutsanmış hayatımız. Tanrı olmamız, kendimizi sürekli aşan bir
fedakarlık içindedir. Kendini teslimiyet, Tanrı-oluşun habercisidir ve gerçek
mutluluk yalnızca Tanrı-oluşta bulunabilir.
Kendini
aşma bize sınırsız neşe verir. Kendimizi aştığımızda başkalarıyla rekabet
halinde olmayız. Dünyanın geri kalanıyla rekabet halinde değiliz ama her an
kendimizle rekabet halindeyiz. Sadece önceki başarılarımızla rekabet ederiz. Ve
her seferinde önceki başarıları aşarak neşe duyuyoruz.
Kuşku
duyan zihnimizi ve fedakar kalbimizi ölçeriz. Kuşkulu bir zihinden ne kadar
uzaktayız, ya da kuşkulu zihnimizi ne kadar aydınlatmışız, ya da kalbimizin en
ücra köşelerinde ne kadar alıcı bir anlayış geliştirmişiz, ölçtüğümüz
bunlardır. Elde edilen yeteneği ölçerek, her seferinde kendimizi ne kadar
aştığımızı görüyoruz.
Kendinizi
aşmanın epeyce yolu var, ama iki ana yol tevazu yolu ve farkındalık yolu.
Alçakgönüllülüğü, gerçek ve duygulu alçakgönüllülüğü geliştirmeye çalışıyoruz.
Alıcılık gücünü alçakgönüllülük yoluyla kazanırız. Alıcılık gücüne sahip
olduğumuzda, Huzur, Işık ve Mutluluk Yukarıdan sonsuz ölçüde iner ve bu ilahi
nitelikleri zorlanmadan somutlaştırabiliriz.
Işık
ve Zevkle dolu Kaynağımızın farkında olmalıyız. İlahi olmayan bir şekilde
hareket etmeye eğilimliysek ve aynı zamanda Kaynağımızın, yani Işık ve Zevkin
kendisini idrak edebilirsek, bizi yanlış bir eyleme karşı uyaracak bir içsel
mesaj alırız. Kaynağımızın farkına varırsak, cehaletin zevklerine dalmanın
haysiyetimize, karanlık denizinde yüzmenin haysiyetimize aykırı olduğunu
hissedeceğiz. Sürekli farkındalıktan elde ettiğimiz şey budur ve kendi
tanrısallığımıza ve yüce zevkimize özgürce erişmenin tek yolu budur. Yani,
kendini aşmak için ya gerçek alçakgönüllülük yolunda yürüyebiliriz ya da
farkındalık yolunda yürüyebiliriz.
Aşkınlık
tatmindir ve tatmin ve mükemmellik el ele gider. Memnuniyet ve mükemmellik aynı
madalyonun ön ve arka yüzüdür. Ayrıca mükemmellik ve mutluluk da el ele gider.
Mükemmel olursak mutlu oluruz. Aynı zamanda mutlu olduğumuzda, ruhsal olarak
mutlu olduğumuzda, verimli mükemmelliğe dönüşürüz.
HAYAT
HAYATI VE HAYAT HAYATI
San
Bernardino Eyalet Üniversitesi,
San
Bernardino, Kaliforniya, ABD
1
Ekim 1978
Arzunun
hayatı ve arzunun hayatı. Arzu yaşamının reddi, özlem yaşamı değildir ve
olamaz. Arzu dolu bir yaşamı aç bırakmak, bir özlem yaşamı değildir ve bir
özlem yaşamı olamaz. Arzu yaşamının yok olması, özlem yaşamı değildir ve
olamaz.
Arzu
hayatından kurtuluş gerçekten de bir istek hayatıdır. Arzu yaşamının
aydınlanması gerçekten de özlem yaşamıdır. Arzu hayatından kurtuluş gerçekten
de bir özlem hayatıdır. Bağımlılıktan kurtulmaya ihtiyacımız var. Karanlığın
aydınlanmasına ihtiyacımız var. Cehaletten kurtulmaya ihtiyacımız var.
Arzu
adamı, bol arzuları yerine getirildiğinde hayatı sever. Ama arzuları yerine
gelmediği an hayatı sevmez, hatta hayattan nefret edecek kadar ileri gider.
İnandığı gibi hayat onu tatmin ettiğinde, hayat güzel, verimli ve anlamlıdır.
Hayat onu yerine getirmediğinde, hayat gerçek bir düşman olur. Zavallı hayat!
Hayat sadece bir alandır. Burada, savaş alanında, karanlığın, yalanların ve
cehaletin bolluğuyla savaşmak zorunda olan askerdir. Acınası yanlış
hesaplamalarımız ve başarısızlıklarımız için hayatı bu şekilde suçlayamayız.
Arzu
sahibi bir adam yaşamı sever çünkü yaşamda Tanrı'nın Kendi Varlığını görür ve
Tanrı'nın içinde yaşamın varlığını görür. Yaşam ve aşk, yaşam ve Tanrı gibi,
onun istek yaşamında, inisiyasyon yaşamında, gerçekleştirme yaşamında
bölünmezdir. Hayatı her bireyde Allah'ın bir tecellisi olarak görür ve
hisseder. Tanrı-yaşam sorumluluğun kendisidir. Tanrı-yaşam güzelliğin
kendisidir. O, kalbinin en derin köşelerinde böyle bir farkındalığa değer
verir.
Aşkın
Yüksekliğe ve Tanrı'nın Evrensel Gerçekliğine özgürce erişim sağlayabileceği
günün geleceğini de hisseder . Bunu, duasının ve meditasyonunun gücüyle ve hem
iç hem de dış yaşamını adama yoluyla başaracağını hisseder. Bunun için de
ihtiyacı olan ilahi aşk, ilahi bağlılık ve ilahi feragattir.
Kalkınan
arayıcının sevgisi sürekli genişliyor. Böylece, kalbinin derinliklerinde
giderek daha fazla alıcılık yaratır. Alıcılık kabı ne kadar büyükse, o kadar
büyük, daha yüksek, daha aydınlatıcı ve tatmin edici barışı, ışığı ve mutluluğu
tutabilecektir.
Adanmışlık,
arayıcının yüce Nedene bağlılığının yoğunluğudur. Tüm yaşam bir yoğunluk sunağı
haline gelir. Yaptığı her şeyi özverili, özverili, özverili ve teslimiyetçi
kalbinin yoğunluğuyla yapıyor.
Sonunda,
arayıcı, İç Pilotunun emirlerine teslim olur. Bu vazgeçmenin mükemmellikten
başka bir şey olmadığını hisseder. İhtiyaç duyduğu şey, hem iç hem de dış
yaşamda mükemmelliktir. Mükemmellik her şeyden önemlidir, çünkü mükemmellik
memnuniyettir. Bu nedenle mükemmelliğe ulaşmak için tüm varlığıyla İçsel
Kılavuz'a teslim olur. İç Pilot'a sahip olduğu ve olduğu şeyi sunar. Sahip
olduğu şey, özlem çağrısıdır ve o, adanma yaşamıdır. Çağrı özlemi ve yaşamı
başlatma sayesinde, bir gün İçsel Pilotuyla bölünmez bir şekilde bir olacağını
ve Yüce Pilotunun Somutlaşmış hali haline geleceğini hisseder.
KALP,
ZİHİN, HAYAT VE BEDEN
San
Diego Eyalet Üniversitesi,
San
Diego, Kaliforniya, ABD
1
Ekim 1978
Kalp
uçar, zihin iç çeker, hayati ağlar ve beden ölür. Neden neden neden neden?
Kalp
tam da sevdiği için uçar. Neyi seviyor? Birliği sever: kendi içinde birliği,
dışında birliği, İçsel Kılavuz'la, onun Sevgili Yüce'siyle birliği. Sadece
birliği sevdiği için ve sadece Sevgili Yüce'yi sürekli, pervasızca ve koşulsuz
sevdiği için, her şeyi aydınlatan Bilincin gök kubbesinde her an
süzülebilmektedir.
Zihin
iç çeker çünkü zihin dünyanın geri kalanından şüphelenir. İç dünyadan ve dış
dünyadan şüphelenir. Sonunda, kendi varoluş-gerçekliğinden aşırı derecede
şaşırarak şüphelenir. Şüphe zehirdir. Aklın alanının her köşesine nüfuz eden
bir zehirdir. Nihayetinde bu zehir bizi, zihnimizi bozar. Akıl iç çeker.
Aptallığını, aptallığının doruk noktasını kabul ediyor ve sonra derin bir iç
çekiyor. Zihin başarısızlığın kendisidir.
Hayati
arıyor. İsim ve şan için çağırıyor. İsim ve şöhret için bastırılamaz bir
susuzluğu besliyor. Her zaman arzu dünyasında kalmak ister. Her zaman elde
ettiğinden daha fazlasını ister. Ne olursa olsun, her zaman daha fazlasına
sahip olmaya çalışır. O gerçek bir dilenci, her zaman bir şeyler için yalvarıyor
ve sahip olduklarından ve ne olduğundan her zaman memnun değil. Bir dilenci
gibi baştan sona yalvarır. Utanmadan yalvarır. Sürekli daha fazla, biraz daha
fazla ün ve isim için yalvarıyor. Ve bir şey başardığında yine de tatmin
olmuyor. Başka bir şey istiyor. Hayati olanı hiçbir şey memnun etmez. Bu
nedenle hayati ağlar.
Vücut
ölür. Neden? Beden arzu etmez. Her zaman cehaletin zevklerinin tadını çıkarır.
Bir santim hareket etmek istemiyor. Uyuşukluk bedenin başka bir adıdır, beden
bilincidir. Vücut hareket etmez. Ne iç dünyadan ne de dış dünyadan bir şey
istemez. Bir şey elde etme ihtiyacı hissetmez. Her zaman sınırlamaları,
zayıflıkları, eksiklikleri, başarısızlıkları ve içler acısı yenilgileri ile
tatmin olur. Vücut her zaman uykulu olmaya eğilimlidir, hiçbir şey istemez.
Sırf uyuşuk olduğu için, sırf cehaletin zevklerine daldığı için beden ölür.
Cennetin gerçeklerine, hakikate, ışığa, huzura veya güzelliğe özlem yoktur. Bu
nedenle vücut ölür. Burada bahsettiğimiz beden fiziksel bedendir.
Yeryüzünde
fiziksel olarak uzun yaşayan ama arzulamayan birçok insan var. Egzersiz
yaparlar veya Toprak Ana ve kozmik enerji ile arkadaş olurlar. Bilinçsizce
Evrensel Bilinçten enerji çekerler, ama ne yazık ki, arzulamazlar. Bir insan
arzu etmezse, ruhu bedeni aydınlatmakta veya fiziksel bedende ve fiziksel beden
aracılığıyla arzulamakta zorluklarla karşılaşırsa, o kişiye ölü ruh diyoruz.
Ama ruhsal beden her zaman arzu edecektir. Atman'ın yaşamında, ne başlangıcı ne
de sonu olan Cennetten bağımsız bir yaşamı ortaya çıkarır.
Dünyevi
ve göksel ailemizin bir üyesi daha var, adı ruh. Ruh, İç Pilot'un tam bir
kopyasıdır. Yüce Olan'ın sahip olduğu ve olduğu tüm niteliklerin ve
yeteneklerin özünü somutlaştırır. Ruh tekne-gerçekliğini nehir-Sonsuzluk
boyunca yönlendirir. Teknesini Ölümsüzlük Yaşamı ile Sonsuzluğun Güzelliği ve
Zevki arasında yönlendirir.
Her
insan, ruhun emirlerini duyma yeteneğine sahiptir. Arayıcı, ruhunun emirlerini
içtenlikle dinlediğinde, sonunda Sevgili Yüce'sinin Bedenlenmesi haline gelir.
Tanrı
nerede? Tanrı Kim? Tanrı nasıl idrak edilir? Ruhun emirlerini duyarsak, tüm bu
sorular kolayca cevaplanabilir. Dua ve meditasyon yoluyla derinlere dalabilir
ve ruhtan ve ruhtan gelen sürekli bir mesaj, Işık, Hakikat ve Mutluluğun
solmayan bir mesajını duyabiliriz. Dua ve meditasyon yoluyla, Barışı, Işığı ve
Mutluluğu sonsuz ölçüde somutlaştırabiliriz ve sonra, bir ruh gibi, Cennette
halihazırda zevk aldığımız gibi burada, dünyada da Ölümsüzlüğün tadını
çıkarabiliriz.
YAŞADIĞIM
YER?
Irvine'deki
Kaliforniya Üniversitesi,
Irvine,
Kaliforniya, ABD
2
Ekim 1978
Yaşadığım
yer? ben kalbimde yaşıyorum Kalp kasımda yaşıyorum. Kalp mağaramda yaşıyorum.
Kalp odamda yaşıyorum. Gönül evimde yaşıyorum. Gönül sarayımda yaşıyorum. Kalp
evrenimde yaşıyorum.
Kalp
kasımda yaşadığımda taş devrine dönüyorum, taşın bilincini cisimleştiriyorum.
Gönül
mağaramda yaşarken her gün sadece bir şarkı söylerim. "Ben" şarkımı
söylüyorum: Ben, benim, benim.
Gönül
odamda yaşadığımda, bazen dünyayı görmek için pencereleri açarım ama dünyayı
davet etmekten korkarım. Kimin içeri girmesine izin verdiysem davetsiz misafir
olmasından korkarım, bu yüzden kimsenin kalp odama girmesine izin vermem.
Gönül
evimde yaşadığımda, ailemin ve arkadaşlarımın girmesine izin veririm. Birlikte
oynuyoruz, iletişim kuruyoruz, birlikte çeşitli görevler üstleniyoruz. Ama
kalbim sadece bana yakın ve sevgili olanlar için bir yuva.
Gönül
sarayımda yaşadığımda, sadece ünlüleri, önemli ve önemli şahsiyetleri davet
ederim. Ben onları nur-ilham alsınlar diye gönül-sarayına davet ediyorum ve onu
sevenlerine ve müritlerine sunuyorum.
Son
olarak, kalb-evrenimde yaşarken, Sevgili Yüce'nin Huzurunu sürekli
hissediyorum. O, hadsiz lütfundan önümde beliriyor, ben de O'nun yüzünü
görüyorum. Onu insan gözlerimle görüyorum. Onu insan kalbimle hissediyorum.
Yüce Rabbimden bana sonsuz Nimetlerini ihsan etmesini dilerim. Bana sadakatle,
içtenlikle, koşulsuz ve koşulsuz olarak sahip olduğum ve olduğum şeyi O'na
vermemi söylüyor. Ona sahip olduğum şeyi ve olduğum şeyi veriyorum - cehalet.
O, sınırsız lütfuyla, elindeki ve neyse odur, bana sonsuz nimetler verir.
MÜZİK
Los
Angeles'ta Kaliforniya Üniversitesi,
Los
Angeles, Kaliforniya, ABD
3
Ekim 1978
Müzik
ilhamdır, ilham ilhamdır. İçimizdeki insana ilham veriyor. Müzik bir
tezahürdür, verimli bir tezahürdür. İçimizdeki ilahi olanı ortaya çıkarır.
Müzik doyumdur, yüce doyumdur. İçimizdeki Yüce Pilotu tatmin eder.
İnsan
müzisyen harika olmak için çalıyor. İlahi müzisyen önce erdemli olur ve sonra
ilahi, duygulu ve koşulsuz olarak çalarak sonuçlarını Sevgili Yüce'sine sunar.
Yüce Müzisyen, büyük olmak için çalmaz; Çalmak için layık olmaya ihtiyacı
yoktur, çünkü Yüce Müzisyen aynı anda evrensel Müzik-Sesi ve aşkın
Müzik-Sessizliği cisimleştirir.
Yüce
Müzisyen Tanrı, müzisyen-arayıcının özlem kalbini besler. Yüce Müzisyen Tanrı,
müzisyen-arayıcının adanma-yaşamını aydınlatır.
Duygulu
dua ve arayan müzisyenin müzik dünyası bir ve aynıdır. Onun duygusal müziği,
onun duygusal duasıdır ve verimli meditasyonu, verimli müziğinin başka bir
adıdır.
Gelecek
vadeden bir müzisyenin müziği ve Tanrı'nın Merhamet Akışı birbirinden
ayrılamaz. Hevesli ve vazgeçilmiş müzisyen-arayıcının müziği ile Tanrı'nın
Zevk-Memnuniyeti her zaman eşittir.
MANEVİ
DUA VE MEYVE MEDİTASYONU
Güney
Kaliforniya Üniversitesi, Pasadena,
Kaliforniya,
ABD
3
Ekim 1978
Duygusal
dua ve verimli meditasyon. Temiz bir kalbimiz varsa, duaya başlamadan önce bile
içten dualarımız cevaplanır. Güvenli bir feragat hayatımız varsa, verimli
meditasyonumuz daha biz meditasyona başlamadan tamamlanmış olur.
Gerçek
dua nedir ve gerçek meditasyon nedir? Gerçek dua sürekli teslimiyettir ve
gerçek meditasyon sürekli kendini aşmadır.
Majesteleri
için Tanrı'ya dua ediyoruz. Allah'ın rızası için O'nun üzerine tefekkür ederiz.
Dua ettiğimizde, Tanrı'nın üzerimizde olduğunu hissederiz. Meditasyon
yaptığımızda, Tanrı'nın içimizde olduğunu hissederiz. Tanrı'ya dua ediyoruz
çünkü O her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde hazır ve nazırdır.
O'nun büyüklüğünden ilham alıyoruz. Sevgisi ve Şefkati, koşulsuz Sevgisi ve
koşulsuz Merhameti nedeniyle Tanrı üzerine meditasyon yaparız. Tanrı'yı harika
olduğu için değil, iyi olduğu için düşünürüz. Tanrı'ya bize sahip olduğunu ve
O'nun ne olduğunu vermesi için dua ediyoruz. Tanrı'nın içimizde ve bizim
aracılığımızla tezahürü için meditasyon yaparız.
Dua
ettiğimizde kendimizi Tanrı'ya yakın hissederiz. Meditasyon yaptığımızda, Tanrı
ile bir olduğumuzu hissederiz. İçten duamız sayesinde, en yakın samimiyetin
tadını çıkarırız. Verimli meditasyonumuz sayesinde, en derin coşkunun tadını
çıkarırız.
İçimizdeki
sonlu, Sonsuzu, Bilinmeyeni, Bilinmeyeni arzular. Bu nedenle dua eder. Kendinin
sonsuz bilincinde olan Bilinçli Gerçeklik, Sonsuzluğu, Sonsuzluğu ve
Ölümsüzlüğü burada, yeryüzüne, bugünün aciliyetine indirgemek ister.
Meditasyonumuzun istediği bu.
Hem
dua hem de meditasyon çok önemlidir. Dua ederiz çünkü dua bize sürekli olarak
bizim için var olan Bir Kişi olduğunu hissettirir. Meditasyon yaparız çünkü şu
an olduğumuz şeyin sahip olduğumuz ve olduğumuz her şey olmadığını hissederiz.
Ama sönmeyen Kaynağımız olan Mutlak Yüce Rabbimiz'in Enkarnasyonu olacağımız
zaman gelecek. İlahi alçakgönüllülükle dua ediyoruz ve böylece Yüce Mutlak
Rabbimizi memnun ediyoruz. İlahi haysiyetle meditasyon yaparız ve böyle yaparak
Sevgili Yüce'mizi tatmin ederiz.
cehaletim
Santa
Barbara'daki Kaliforniya Üniversitesi,
Santa
Barbara, Kaliforniya, ABD
4
Ekim 1978
Cehaletim
bahanem. haklı mı Mümkün değil! Cehaletim bahanem. Bu affedilebilir mi? Mümkün
değil! Cehaletim bahanem. Bu değiştirilebilir mi? Evet elbette!
cehaletim
nedir? Benim cehaletim, Kaynağım olan Altın Alem hakkındaki cehaletimdir.
Cehaletim içsel görevlerin ihmalidir: doğamın dönüşümü, hayatımın mükemmelliği
ve Sevgili Yüce'min tatmini.
Cehaletim,
dünyaya bağlı kısacık zamana karşı aşırı sevgim ve Cennetten bağımsız, ölümsüz
hayata karşı tamamen kayıtsızlığım. Cehaletim, Sevgili Yüce'mi çok yakınım
olarak görmememdir. Onun seçtiği enstrüman olmaya cesaret edemem. Cahilliğin
prangalarında kalıyorum.
Sevgili
Yüce'm beni affedebilir, cehaletimi affedebilir. Ama cehaletim için kendimi
affetmeyeceğim ve affedemeyeceğim, çünkü cehaletimin derinliklerinde nankörlük
tehditkar boyutlara ulaşıyor. Cenâb-ı Hakk, sonsuz lütfuyla bana Ebedi
Sevgisini, Sonsuz Lezzetini ve Ölümsüz Hayatını vermeye çalışıyor. Ama O'nun ilahi
Armağanlarını kabul etmiyorum. Bir şey dışında her şeyi affedeceğim -
nankörlüğüm.
KOŞ
VE OL
Stanford
Üniversitesi, Stanford, Kaliforniya, ABD
5
Ekim 1978
Koş
ve ayağa kalk. Koşarız, oluruz. Dış dünyada koşarız, iç dünyada oluruz.
Başarmak için koşar, ilerlemek için oluruz.
İlham
çok, çok, çok uzağa koşmamıza yardımcı olur. Dünyanın enine ve boyuna koşmamıza
yardımcı olur. Özlem, Sevgili Yüce'mizin seçilmiş enstrümanları olmamıza yardım
eder, çabuk, çabuk, çok çabuk.
İlham
bizden etrafa bakmamızı ve böylece sınırsız ışığı, enerjiyi ve gücü görmemizi
ve hissetmemizi ister. Özlem bizden derinlere dalmamızı ve sınırsız iç nektar
ve hazzın tadını çıkarmamızı ister.
İlham
bizden kendi tanrısallığımıza sahip çıkmamızı ve doğuştan hakkımız olduğunu
iddia etmemizi ister. Özlem bizden, tam olarak Sevgili Yüce'miz gibi olduğumuzu
hissetmemizi ve fark etmemizi ister. O kadar büyük, iyi, ilahi ve mükemmel
olabiliriz. İlham bizden gerçek benliğimiz olmamızı ister. Özlem bizden
Tanrı'nın Kendisi olmamızı ister.
İlham
bizden ruhsal olarak sahip olduğumuz şeyi hissetmemizi ister: Tanrı'nın
Sevgisi, Tanrı'nın Güzelliği ve Tanrı'nın Huzuru sonsuz ölçüde. Özlem bizden
her an Kaynaktan geldiğimizi ve Kaynak için olduğumuzu hissetmemizi ister.
Bizler Sevgili Yüce'mizden - Bir'deniz ve Sevgili Yüce için - Çok'uz. O'nu
gerçekleştirmek, O'nu tecelli etmek, O'nu koşulsuzca O'nun yolunda tatmin etmek
son derece önemlidir.
koşuyoruz
Oluruz. Her an büyük, yüce, ilahi ve yüce bir şey olmaya koşuyoruz. Oluşta,
Orijinal Amacımıza ulaşma sürecinde olduğumuzu hissederiz. Ancak bugünün
Hedefi, yarının yeni şafağı için yalnızca başlangıç noktasıdır. Her an geçmiş
başarılarımızı aşarız: sahip olduklarımızı ve olduğumuz şeyi aşarız.
Özverimizle, Sevgili Yücemizin Güzelliği, Işığı ve Zevki oluruz.
(5
Ekim 1978'de, Kaliforniya'da bir konferans gezisindeyken, Sri Chinmoy,
Berkeley'deki California Üniversitesi'ndeki İlahiyat Seminerinin bir parçası
olan Pacific School of Religion'dan Fahri Ziyaretçi Akademisyen Derecesi ile
ödüllendirildi. Fahri derece Pasifik Din Okulu Dekanı John Van Rohr tarafından
sunulmuştur.)
BENİMDEKİ
İNSAN, BENİMDEKİ İLAHİ VE BENİMDEKİ ÜSTÜNLÜK
Columbia
Üniversitesi, New York, New York, ABD
Aziz
Paul Kilisesi
11
Ekim 1978
İçimdeki
insan, içimdeki ilahi ve içimdeki Yüce.
İçimdeki
insan niceliği, niceliğin akışını arzuluyor. İçimdeki ilahi kaliteyi özlüyor,
bir damla kaliteyi. İçimdeki Yüce, bir kalite denizini garanti ediyor.
İçimdeki
insan, bir ayrılık hayatı yaşıyor. İçimdeki ilahi, birlik yaşamını seviyor.
İçimdeki Yüce, birlik yaşamını kutsar.
İçimdeki
insan, acı çekmenin Tanrı'nın farkına varması için kaçınılmaz olduğunu
düşünüyor. İçimdeki İlahi, maneviyatın Tanrı'yı idrak etmek için kaçınılmaz
olarak gerekli olduğunu hissediyor. İçimdeki Yüce, Tanrı'nın farkına varmak
için yalnızca kendini teslim etmenin kaçınılmaz olarak gerekli olduğunu
söylüyor.
İçimdeki
insan her zaman Aşkın Gerçek'ten korkar. İçimdeki İlahi, Gerçeği sadakatle ve
içtenlikle seviyor. İçimdeki Yüce sürekli olarak Gerçeği, Evrensel Gerçeği ve
Aşkın Gerçeği besler.
İçimdeki
insan önce dinler sonra konuşur. İçimdeki ilahi önce tanır sonra konuşur.
İçimdeki Yüce, sahip olduğu şeyi ve olanı verdiği zaman konuşur. Sahip olduğu,
Sonsuzluk Işığıdır ve O, Ölümsüzlük Şefkatidir.
İçimdeki
insan kederli bir şekilde başarı için ağlıyor. İçimdeki ilahi, ilerlemek için
uykusuzca çabalıyor. İçimdeki Yüce, yalnızca ilerlememin mükemmelliğine
kayıtsız şartsız gülümser.
İçimdeki
insanın tatmine ihtiyacı var ama buna sahip değil. İçimdeki ilahi olanın
tatmine ihtiyacı var ve buna yeterli ölçüde, bol miktarda sahip. İçimdeki Yüce,
tatminin ta kendisidir. İçimdeki Yüce, arzu hayatımda, arzu hayatımda,
gerçekleştirme hayatımda, tezahür hayatımda her zaman tatmin şarkısını
söylüyor. İçimdeki Yüce Yaratışının bende arayıcıdaki görünümünde ve
tezahüründe hem değersizlikle hem de Yaradılışının sonsuz çokluğuyla tatmin
olmuş, her zaman tatmin olmuştur.
ASPİRASYON
Columbia
Üniversitesi, New York, New York, ABD
Aziz
Paul Kilisesi
18
Ekim 1978
hevesliyim
acele ediyorum Arzuladığımda parlarım: tüm varlığım parlar, fiziksel
gerçekliğim parlar, tüm yüzüm parlar. Etraftaki arayanlar benim ışığımdan ilham
alıyor ve benim ışığım onlara hizmet ederek özlemlerini güçlendiriyor. Bu
nedenle arzumla çevremdekilere özel bir hizmet sunuyorum.
Arzum
benim aydınlanmamdır. Özledikçe, aydınlanmamış, karanlık ve kasvetli yanlarımı
aydınlatıyorum . Kendi cehalet hayatımı aydınlatıyorum ve çevremdeki yol
arkadaşlarım da benim aydınlanmamla aydınlanıyor. Böylece aydınlanmam
etrafımdaki arayanlara hizmet ediyor, onların aydınlanmamış ve karanlık
hayatlarını aydınlatmaya yardımcı oluyor.
Arzum,
farkındalığımdır. Sevinçle ve tutkuyla ayrılık dansı yaptığım zamanlar oldu. O
günlerde, ayrılığın tüm hayatıma münhasıran hakim olmasını istiyordum. “I” ve
“mine” o zamanlar bildiğim iki şarkı. Ama şimdi görüyorum ki ayrılık, özlem
hayatımdaki sorunları çözemiyor. Yalnızca birlik, benim Kaynak ile birliğim,
kalbimde Sonsuzlukta büyüyen solmayan Hayat Ağacı tüm sorunlarımı çözebilir ve
çözecektir. Birliğim bana tek bir Kaynak olduğunu ve bu Kaynağın tüm insanlara
ve tüm Yaradılışa ait olduğunu söylüyor. Sağlam bir temele dayanan
birliktelikte, hayallerimin çok ötesinde bir tatmin elde ediyorum.
Arzum
benim mükemmelliğimdir ve mükemmellik benim kendini aşma deneyimimdir. Özlemim
sayesinde her an eski yüksekliklerimi aşıyorum ve her kendimi aştığımda yeni
ilhamlar alıyorum. Tüm varlığım yeni bir şafak ilhamıyla dolu. Mükemmellik,
içimdeki arayanı tatmin etmede ve Sevgili Yüce'mi tatmin etmede benim sürekli
kendini aşmamdır.
Özlemek
işkencedir. Uykulu bedenim böyle söylüyor. Aspirasyon basınçtır. Asi, huzursuz
hayatim bunu söylüyor. Özlem korkudur. Kuşku duyan ve şüphelenen zihnim böyle
diyor. Özlem zevktir. Böyle diyor ağlayan kalbim. Aspirasyon eğlencedir. Bunu
benim seven ruhum söylüyor. Son olarak, Sevgili Yücem, özlemin bir hazineden
başka bir şey olmadığını söylüyor. O sonsuz Cömertliğiyle, benim arzumun sadece
benim hazinem değil, aynı zamanda O'nun hazinesi olduğunu söylüyor. Arzum hayat
bilinçsizce beni, varoluş-gerçeğimi yok etmek istedi. Özlem-yaşam bilinçli
olarak beni hizmet etmem ve beni mükemmelleştirmem için kiralamak istiyor,
böylece Yüce'me O'nun arzu ettiği şekilde sürekli olarak hizmet edebiliyorum.
Sevgili Yüce'm şefkatle bana Kendisinde olanı ve O'nun ne olduğunu, sonsuz
Şefkatini vereceğini söylüyor. O'na, sahip olduğum şeyi ve olduğum şeyi, ufacık
bir bağlılık damlası vereceğimi söylüyorum. Sevecen, güler yüzlü ve
verdiklerimi koşulsuz kabul ediyor. Bana verdiklerini sadakatle, ruhen ve
koşulsuz kabul ediyorum.
İÇ
DÜNYA VE DIŞ DÜNYA
Columbia
Üniversitesi, New York, New York, ABD
Aziz
Paul Kilisesi
25
Ekim 1978
İç
dünya beni hazırlıyor. Dış dünya beni kullanıyor.
İç
dünya beni besliyor. Dış dünya beni bilgilendiriyor.
İç
dünyada, ben özlemin ta kendisiyim. Dış dünyada, ben açılışın kendisiyim.
aspirasyon nedir? Özlem, benim sonsuz yaşamımın ruhsallaştırılmış çağrısıdır.
ifşa nedir? Açılış ölümsüz ruhumun bereketli gülümsemesidir.
İç
dünyada, sonsuza dek ne olduğumu biliyorum. Dış dünyada, her zaman yapabileceğimi
biliyorum. Sonsuza dek Tanrı'nın bir aracıyım. Benim iç dünyamda bildiğim bu.
Tanrı'ya hizmet edebilirim , Tanrı'yı memnun edebilir ve Tanrı'yı kendi
yöntemiyle yerine getirebilirim. Dış dünyada benim bildiğim bu.
İç
dünyada Tanrı'nın Yüksekliğini, Aşkın Yüksekliğini görmeye çalışıyorum. Dış
dünyada Allah'ın Genişliğini, sınırsız Genişliğini görmeye çalışıyorum.
İç
dünyada Tanrı'nın Altın Kayığı'na girmeye çalışıyorum. Sınırsız lütfundan beni
kayığına bindiriyor. Dış dünyada Allah, Seçtiği Saatinde beni taşır ve Kendi
Hakikatinin Kıyısına yönlendirir. Bunu da sınırsız lütfundan yapar.
Öyle
bir zaman gelir ki iç dünyamla dış dünyam ayrılmaz bir bütün olur. Ve sonra,
benim realitem ile Tanrı'nın Realitesi'nin ayrılmaz bir bütün olduğunu, benim
realitemin yüksekliği ile Tanrı'nın Realitesi'nin Yüksekliğinin birbirinden
ayrılamaz olduğunu, benim görüş dünyam ile Tanrı'nın Görü Dünyasının ayrılmaz
bir bütün olduğunu hissediyorum. Bu zamanda bir arayışçı olarak Üstadım ile bir
olurum, bir hayalperest olarak gerçeğim ile bir olurum, ilahi bir âşık olarak,
Sevgili Yücem ile bir olurum.
İç
dünyamda, dış dünyamı ilahi bir şekilde daha çok sevmeye ihtiyacım var. Dış
dünyada, iç dünyamı daha içten dinlemeye ihtiyacım var. İç dünyama, özlem
dünyama ihtiyaç duymazsam, dış dünyamı anlayamam. Dış dünyamın kararlılığı,
tezahürü, mükemmelliği ve tatmini tamamen iç dünyamın huzuruna, uyumuna ve
birliğine bağlıdır.
TAM
BİR ADAM
Lake
Placid Sanat Okulu, Lake Placid,
New
York, ABD
3
Aralık 1978
Hayatın
her alanında, özellikle atletizm dünyasında, manevi açıdan bütün bir insan
mükemmelliği temsil eder, bütün bir insan tatmini temsil eder: tatmin için
mükemmellik ve mükemmellikte tatmin.
Günümüz
insan hayatı, ne yazık ki, tatmin ve mükemmellikte tatmin uğruna mükemmel
olmaktan uzaktır. Gerçekten de bize çok içler acısı bir tablo sunuyor. İnsan
bedeni cehalettir. Hayati adam - kibir. İnsan aklı şüphedir. İnsan kalbi -
belirsizlik. Ama bir de insan ruhu var. Bedenin içinde ama yine de bedenin
dünyaya bağlı bilincinin çok ötesinde olan ruh, İçsel Pilotumuzun doğrudan bir
temsilcisidir. İnsan ruhu bir kaçış özlemidir. Ve son olarak, İnsan-Tanrı,
Zevk-Memnuniyettir.
Hepimiz
burada sporcu-arayanlarız. Elbette tüm sporcular potansiyel olarak harika ve
kibardır. Harika bir atlet, acımasızca ilham alan küçük bir kişidir. Erdemli
atlet, uykusuz, uyanık basit bir hayattır. İçimizdeki büyük atlet mükemmelliği
arar. İçimizdeki erdemli atlet mükemmelliği arar. Üstünlük oldukça sık bir
çıkmaza yol açar. Aşkınlık her zaman hep yeni bir başlangıca ve hep yeni bir
şafağa ulaşır. Mükemmellik başarıdır ve mükemmellik ilerlemedir. İçimizdeki
atlet, başarının kaşifi ve ilerlemenin mucididir. Dış dünya başarıya olan
susuzluktur. İç huzur ilerleme açlığıdır.
Peki
ya içimizdeki zavallı ve şanssız sporcu? Ey zavallı talihsiz sporcu, duan bir
gün Tanrı'nın İradesine karşı tutumunu değiştirecek. Tanrı'nın İradesi ile
orijinal birliğiniz, size en başarılı sporcunun ulaşmayı umduğundan çok daha
fazla mutluluk verecektir.
İki
dünya vardır: dış dünya ve iç dünya. Benzer şekilde, iki yarışma vardır: harici
rekabet ve dahili rekabet. Dış rekabet başlar ve biter. Dahili bir rekabetin
başlangıçsız bir başlangıcı ve sonsuz bir bitişi vardır. Dış rekabette dünyanın
geri kalanıyla rekabet ediyoruz. İçsel bir rekabette korkumuz, şüphemiz,
endişemiz, kaygımız ve benzeri şeylerle yarışırız. Bin yıllık cehaletimiz ile
iç rekabette yarışıyoruz.
Ara
sıra utanç verici yenilgiler ve başarısızlıklar yaşıyoruz diye atletizm
dünyasını terk etmemeliyiz. Hayır, sadece daha içten, daha özverili ve daha
kayıtsız şartsız talip olmalıyız. Özlemimiz ve ilhamımız arasındaki bağlantı
biziz. Biz özlemiz, ilham sunuyoruz.
Özlem-susuzluk
bizim son oluşumuzdur. Bir şey için çabaladığımız için, sonunda o şey oluyoruz.
Arzumuz, kendimizi aşmamızdır. Aşkınlık bizi her zaman habis korkunun ve
zehirli şüphenin ötesine götürecektir. Korkudan kurtulursak harika oluruz.
Şüpheden kurtulursak erdemli oluruz. Büyüklük dış insanı etkiler. Nezaket,
içindeki adama ilham verir. Büyüklük, hiç şüphesiz, eninde sonunda galip gelir,
ancak iyilik, gelecek vadeden insanlığın kalbinde sonsuza dek yüce hüküm sürer.
Büyüklük kibirli ve hatalı bir şekilde insanlığa şöyle der: “Her şeye sahibim.
Ben her şeyim." Nezaket alçakgönüllülükle ve içtenlikle şöyle der: “Yüce
Rabbim, Bana Şefkatin ta kendisidir. Sonsuz Cömertliğiyle, Seçtiği Saatte bana
sahip olduğunu ve ne olduğunu verecek.”
Hepimiz
çabalayalım. Özlemek, ufkunuzu genişletmek demektir. Ebedi yolculuğumuzun Ebedi
Çağrısı insan-Tanrı'dır. Sonsuz Hedefimizin Sonsuz Gülümsemesi Tanrı-insandır.
Bu eşsiz bilgeliği dünyanın geri kalanıyla paylaşalım ve böylece bağımlılıktan
kurtulalım, sevgi saçalım, barışı sürdürelim ve birliği güçlendirelim. Birlik
bütünlüğü gösterir ve tamlık bütün bir insandır. Esas olarak atletizm dünyasıyla
uğraştığımıza göre, onun kaynağına, Olimpiyatlara gidelim. Olimpiyatlar,
Yunanistan'ın benzeri görülmemiş, hayırlı, muhteşem ve değerli bir vizyonudur.
Bu vizyon nedir? Bu vizyon, dünyanın mutluluğundan başka bir şey değildir.
Mutluluk, şimdiki hayatın, aydınlatıcı hayatın ve tatmin edici hayatın yeniliği
ve doluluğunda köpüren aşktır.
Olympias
Kulesi, insan yapımı tüm ayrımların üzerinde yükselir. Bir koşudan çok daha
fazlasıdır. O her zaman renkten daha parlaktır. O, dinden fevkalade daha
iyidir. O, yalnızca insanlığın hevesli evriminin açlığıyla sürekli bir değil,
aynı zamanda insanlığın gıda-doygunluğunu ve beslenme-mükemmelliğini de temsil
ediyor.
İçimizdeki
atlet insan, uzun bekleyişlere tutunur. İçimizdeki ilahi atlet, O'nu kendi
yolunda memnun etmek için Tanrı'nın İradesine teslim olmuş bir yaşam-varlığına
tutunur. İçimizdeki Yüce Sporcu Tanrı'dır. Yüce Sporcu olan Allah'ın, O'nun
izinden giden Ailesinden en yakın üç üyesi vardır: Oğlu-Hız, Kızı-Beceri ve
oğlu-Kudret. Beceri, kardeşi Speed'e yardımcı olur ve böylece Speed, en yüksek
zafere ve en yüksek zafere ulaşır. İhtiyaç duyulduğunda Mastery, kardeşi
Force'a yardım eder ve Force, sınırsız ihtişam ve sınırsız zafer elde eder.
Yine gerektiğinde kız kardeş, iki erkek kardeşin birlikte yüce zafere ve yüce
zafere ulaşmasına yardımcı olur. Bu arada, Baba sürekli izliyor. İzlerken,
Oğullarının minnettarlığının kalbindeki kızının Üstatlığını kutsar ve
karşılığında, üç çocuk Baba'ya zaferlerinin hareketsiz sessizliğini ve ölümsüz
sesini getirir.
BUGÜN
DİSİPLİNİN ÖNEMİ
Pasifik
Din Okulu, Berkeley,
Kaliforniya,
ABD
1
Haziran 1979
Sevgili
dostlar, sevgili kardeşlerim, değerli profesörler ve dekanlar, hepimiz burada
arayış içerisindeyiz. Aynı teknedeyiz, bizi Ötenin Altın Sahili'ne götüren bir
tekne. Hiçbir şey beni arayanlara adanmış hizmetten daha fazla tatmin edemez,
çünkü ben de bir arayıcıyım, ebedi bir arayıcıyım, sonsuz Hakikat ve Işık
arayıcısıyım. Bildiğiniz gibi, sevgili dostum Dean Foster bugün benden
öğrenciliğin anlamı hakkında konuşmamı istedi. Bu çok önemli bir konu ve bu
nedenle en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Öğrenci
kimdir? Mürit bir arayıcıdır, Gerçeği arayandır. Öğrenci kimdir? Bir mürit bir
âşıktır, Cennet âşığıdır. Öğrenci kimdir? Mürit bir kuldur, yeryüzünün bir
kuludur. Öğrenci kimdir? Bir öğrenci bir icracıdır, Tanrı'nın bir icracısıdır.
Bugün
müritliğin anlamını anlamak istiyorsak, mürit rolüne odaklanmamız gerekir.
Öğrencinin rolü oldukça basittir, tabii ki zihnin yolunu değil, kalbin yolunu
takip etmesi şartıyla. Müritin rolü, elinde olanı ve neyse onu vermektir. Onun
sahip olduğu, doğumu ya da ölümü olmayan içsel bir çağrıdır. Mürit bu doğumsuz
ve ölümsüz içsel çağrıyı İçsel Pilotuna sunar ve O'ndan sonsuz Işık, sonsuz
Huzur ve ölümsüz Mutluluk alır.
Mürit
adanmış, duygulu bir enstrümandır. İnsanlığın, sonluluğun tam kalbindeki
Sonsuzluğun güzelliğini görmesine yardım etmek istiyor. Toprağın çaresiz
çağrısı ile Cennetin sonsuz Gülüşünü birleştirmek istiyor. Hem Toprak Ana'nın
hem de Cennet Baba'nın hizmetini vazgeçilmez görevi olarak algılar. Ebedi
Gerçeği tezahür ettirmek, onun sürekli çağrısı ve sürekli açlığıdır. O,
şüphesiz Mutlak Yüce Pilot'un seçilmiş aracıdır.
Dünün
öğrencisi, bugünün öğrencisi ve yarının öğrencisi. Dünün öğrencisi basit ve
alçakgönüllüydü. Sadelik onun dış hayatıydı, alçakgönüllülük onun iç hayatıydı.
Sadelik ve alçakgönüllülük tüm varlığını alt etti. Bugünün öğrencisi karmaşık
ve tartışmaya yatkın. Gün be gün, karmaşıklık ve tartışma tutkusu hayatında en
üst düzeyde hüküm sürüyor. Yarının öğrencisi en hızlı ruhsal koşucu olacak.
Hayatının yasası şu olacaktır: "Koş ve kalk, kalk ve koş." Başarmak
için koşacak, ilerlemek için olacak. Bazen Hedefe ulaşmak için koşacak, bazen
de Hedef ona doğru yürüyecektir. Hedefe ulaştıktan sonra, Mutlak Yüce'nin Aşkın
Gururu ile kutsanacaktır. Ve Hedef ona geldiğinde, kalbinden gelen duygulu bir
minnet denizi ile hemen Mutlak Yüce'nin Ayakları'na oturacaktır.
Eski
günlerde mürit, dünyadan vazgeçmesi için Üstat'tan öğüt ve teşvik alırdı.
Feragat en başından, öğrenci Üstat'a ilk geldiğinde öğretildi. Ağarmış geçmişin
Vedik görücüleri ve Upanishad'ların görücüleri tüm dünyaya şu yüce mesajı
verdiler: "Vazgeçmenin keyfini çıkarın." Herkes zevk almak ister,
çünkü memnuniyet her şeyden önemlidir. Ancak kadim görücüler, doyuma ancak feragat
yoluyla ulaşılabileceğini anladılar. Başka bir yol olmadığına inanıyorlardı. Bu
dünyamız bize kısa ömürlü şeyler veriyor, ömrü çok kısa. Buradaki her şey bir
yanılsamadır, hiçbir şey sonsuza kadar sürmez ve hiçbir şey sonsuza kadar
süremez. Her şey en hızlısından daha hızlı ölür. Sonsuza kadar sürmeyen
şeylerin peşinden koşmanın ne anlamı var? Böylece öğrencilerine maddi
nesnelerin peşinden koşmamalarını öğrettiler ve öğrencileri reddedilme mesajını
aldılar.
Sonra
bu mesajın dönüşüm gerektirdiği zaman geldi. Bilgeler, görücüler, manevi
Üstatlar, yaşamı kabul etmenin çok önemli olduğunu anladılar. Dünyadan
vazgeçersek, bedenden, candan, akıldan ve gönülden vazgeçersek, o zaman Sevgili
Yüce'miz için ne yapabiliriz? Tanrı'yı sevdiğimizi ve O'nu memnun etmek
istediğimizi söylüyoruz. O'nu memnun etmek istiyorsak, O'nu tamamlamak
istiyorsak, o zaman dünyayı nasıl reddedebiliriz ya da dünyadan nasıl
vazgeçebiliriz? Bu dünyamız olduğu gibi kabul edilmelidir. Önce kabullenmeli
sonra dönüştürmeliyiz. Söylemeye gerek yok, bu dünya mükemmel olmaktan çok
uzak. Ama dünyayı kabullenene kadar, dünyevi arenaya - tüm dünyanın ıstırabına,
acısına, kusurlarına - dokunana kadar, dünyanın çehresini ve kaderini nasıl
değiştireceğiz? Bu nedenle, bu dünyayı kesinlikle kabul etmeliyiz.
Zihnimiz
şüpheler, endişeler ve endişelerle dolu, zihnimizin dönüştürülmesi gerekiyor.
Hayati gücümüz oldukça sık yıkıcıdır, yıkıcı canlılığımızı yeni, dinamik bir
canlıya dönüştürmek zorundayız.
Dinamik
bir hayati ile en hızlı koşma, en derine dalma ve en yüksekten uçma yeteneğine
sahip olacağız. Vücudumuz uykulu, bedenimiz cehalet uykusunun tadını çıkarıyor.
Binlerce yıldır uyuyor ve hala bu cehalet uykusunun tadını çıkarmak istiyor.
İçimizdeki arayan, bedenden uyanmasını istemelidir. Upanishad'ların kahinleri
bize, sadece şu duygusal ve güçlü büyülü sözleri tekrarlayarak bedene içsel
dinamizmle nasıl ilham vereceğimizi öğrettiler:
Uttiuahata
jograta propya varon nibodhata
Kuurasya
dhoro niuita duratyayo
Durgau
pathas tat kavayo vadanti
“Öğretmenleri
aydınlatan, yönlendiren ve tatmin edenlerin yardımıyla yükselin, uyanın,
farkına varın ve En Yüksek'e ulaşın. Bir jilet gibi keskin olan bu yolun
üstesinden gelinmesi ve geçilmesi zordur” der bilgin bilgeler.
Hedefe
ulaşana kadar durma! Bu Gol kimin için? Zayıflar için değil! "Noyam otmo
balahinena labhyo - Ruh, zayıflar tarafından fethedilemez." İçsel Hedefe
yalnızca güçlü ruhlar ulaşabilir, zayıf olanlar değil. İç dünyamızı ve dış
dünyamızı tatmin eden, sonsuzluğa olan susuzluğumuzu gideren hedefe zayıflar
ulaşamaz.
Dünün
öğrencisi bizi tatmin edemedi. Bugünün öğrencisi bizi tatmin edemez. Belki
yarının öğrencisi de bizi tatmin edemeyecek. Neden? Dünün öğrencisi Usta'ya:
“Usta bana yetenek ver. Bana bir yetenek bahşedersen, seni memnun ederim.”
Öğrenci daha ileri gitmek istemedi, Usta'ya istediği herhangi bir şekilde
Usta'yı memnun etmeye fazlasıyla istekli olacağını söylemedi.
Bugünün
öğrencisi Shifu'ya, “Usta, sana altın bir fırsat veriyorum. Bugün beni
istediğim gibi mutlu et. Bugün beni mutlu edersen, yarın seni istediğin şekilde
mutlu edeceğime dair sana şeref sözü veriyorum. Ama önce beni memnun etmelisin
ve ben sana şimdiden harika, nihai bir şans verdim."
Yarının
öğrencisi Öğretmene şöyle diyecek: “Öğretmen, hadi birbirimizi memnun edelim.
Sen bana önemli bir şey ver, ben de sana önemli bir şey vereyim. Bana ruhunun
farkındalığını, Himalayaların büyüklüğünü vereceksin ve ben de sana hayatımın
uykusuz hizmetini vereceğim." Burada mürit, koşulsuz Gerçek'in mesajını da
unutmayı başarır. Bütün bunların şartları vardır: Öğretmen öğrenciye bir şey
vermelidir ve ancak o zaman öğrenci Öğretmene bir şey verecektir. Dolayısıyla
dünün öğrencisi en yüksek görevi yerine getiremedi, bugünün öğrencisi yapamıyor
ve yarının öğrencisi de başarısız olacak. Ancak uzak bir gelecekte - bu
milyonlarca yıl alabilir - arayıcı-öğrencinin Üstadı, Üstadın istediği şekilde
memnun etmeye hazır olacağı zaman gelecek. Arayıcı-öğrenci, kendisini En Yüksek
Kurtarıcı Mesih'in en yüksek dua mesajıyla özdeşleştirebilecek: "Baba,
Senin İsteğin yapılacak." Vazgeçme mesajının öne çıktığı yer burasıdır.
Ne
yazık ki, modern dünya feragat kelimesini duyduğunda ölesiye korkuyor. Ancak
manevi yaşamda bahsettiğimiz vazgeçme, kölenin efendiden vazgeçmesi değildir.
Burada sonlu, Sonsuz'u tanır. Minik damla, engin okyanusla iç kimliğini tanır.
Sonra okyanusa girer ve uçsuz bucaksız okyanusun kendisi olur.
Manevi
hayatta kimse vazgeçmeye zorlanmaz. Ancak herkesin Sonsuza dönüşmek için içsel
bir dürtüsü vardır. Küçücük bir damlanın Sonsuza dönüşmesi gibi, sonlu
bilincimiz de sonunda Sonsuza dönüşebilir. Vazgeçiş ve özgürlük her zaman
çatışma halindedir ama derinlere inersek bu iki sözde gerçeklik arasında hiçbir
fark olmadığını görürüz. Aynı madalyonun önü ve arkası gibidirler. Manevi
yaşamı kabul etmeden önce, özgürlüğün tadını kendi tarzımızda çıkardık. Dünyaya
bağlı arzularımızı yerine getirdik ya da gerçekleştirmek istedik. Belki de
başka bir Napolyon veya Büyük İskender olma kapasitemiz ve fırsatımız olduğunu
hissettik. Julius Caesar gibi, "Geldim, gördüm, yendim" diye
haykırmak istedik. Bu, gerçeği kabul etmemizi sağlayan olumlu yaklaşımdır. Aksi
takdirde, olumsuz bir şekilde kabul edersek, o zaman kalbimizin
derinliklerinde, Hitler'in veya Stalin'in yıkıcı mesajını besler ve takdir
ederiz. Her halükarda, manevi hayatın başlangıcından önce, gerçekten özgürlüğün
tadını çıkardık ve bu özgürlüğün gerçek olup olmadığı başka bir mesele. Ancak
bir şeyden sınırlı bir şekilde zevk aldığımızı ve sonucun tam bir yıkım
olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden bir çıkışa ihtiyacımız vardı. Ya da
aydınlanmanın üzerimizde doğduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, arzuya bağlı
yaşamı terk ettik ve manevi yaşama başladık.
Önceleri
hayat arzumuzu yerine getirerek kendimizi memnun etmek ve tatmin etmek
isterdik, ama şimdi hayat arzumuzu yerine getirerek kendimizi memnun etmek ve
tatmin etmek istiyoruz. Özgürlüğümüzden vazgeçtiğimiz için değil. HAYIR! Orada
her zaman özgürlük vardır. Oyun alanını yeni değiştirdik ve şimdi farklı türde
bir özgürlüğün tadını çıkarıyoruz.
Ne
yazık ki, manevi hayata başladığımızda ve Üstad'ı takip ettiğimizde, birine
teslim olduğumuzu ve özgürlüğümüzden ayrıldığımızı hissediyoruz. Ama bu hiç de
doğru değil. Kimse bizi manevi yolu izlemeye zorlamıyor, kimse bizi Üstad'a
itaat etmeye zorlamıyor. Arayıcı, kendi içsel ihtiyacı nedeniyle Öğretmene
gelir. Arayıcı, duyduğu ilahi özlemi gidermek için Üstad ile birlikte kalır.
Shifu'nun biraz daha fazlasını bildiğini hissediyor, bu yüzden Shifu'nun
kendisini takip etmeye karar veriyor. Gösterdiği özgürlük kendisine aittir. Bu
nedenle, vazgeçme sorunu hiç ortaya çıkmaz. Lider olduğumuzda, özgürlüğün
tadını çıkarırız. Aynı zamanda, bilinçli, kasıtlı, ruhen ve koşulsuz olarak
takip ettiğimizde, o zaman başka bir tür özgürlüğün tadını çıkarırız. Arayıcıya
gelince, onun içsel farkındalığı, içsel gelişimi ve içsel hakikat duygusu onu
daha yüksek bir hayat, daha aydınlatıcı bir hayat, daha tatmin edici bir hayat
peşinde koşmaya zorlar. Bu onun özgür seçimidir.
Arayıcı,
Usta'yı takip ettiğinde, Usta'ya ayrı bir birey olarak bakmaz. Kendini
Efendi'nin ayaklarının tozunu öpen bir köle gibi hissetmiyor. HAYIR! O,
fiziksel bedende bulunan Üstad'ın, Mutlak Yüce'den başkası olmayan gerçek
Üstadı olan gerçek Guru'sunun yalnızca temsilcisi olduğunu gayet iyi bilir. O,
kendisini Efendisinin ilahi bilincinin tam bir kopyası olarak görür ve Efendide
kendi en yüksek Gerçekliğini görür. Bu nedenle, Efendi'ye uyduğu zaman,
özgürlüğünden kimseye vazgeçmez. O ancak özgürlüğünü farklı bir şekilde ifade
eder, özgürlüğünü kendi yüksek Gerçekliğini takip ederek ifade eder.
Manevi
yaşamın en başından beri, Tanrı her zaman Tanrı'nın Kendisi içindir. Arayıcı,
bu mesajı hayatının her anında somutlaştırabilir, açığa vurabilir ve tezahür
ettirebilirse, o zaman Sevgili Yüce'sinin en yüksek ve mükemmel aracı
olacaktır. Toprak Ana'nın, Tanrı'nın önünde koşulsuz feragat bayrağını
taşıyacak arayıcı-öğrencilerle dolu olacağı zaman gelecek ve bu bayrak, kendi
en yüksek Gerçeklikleri ve en yüksek olanı temsil eden Üstatları ile bilinçli,
sürekli, bölünmez ve koşulsuz birlikten başka bir şey değildir. gerçeklik. .
DİNLENMEK
Vermont
Üniversitesi, Virginia, Vermont, ABD
19
Ocak 1980
Barış.
Barış, yanılmaz bir şekilde gerçekleşmiş aşktır. Barış, kayıtsız şartsız
paylaşılan neşedir. Barış, ruhsal olarak genişletilmiş bir birliktir. Huzur,
ebediyen kazanılan dolgunluktur.
Hayvan
bilinci barışın hiç farkında değildir. İnsan zihni nadiren barışın farkındadır.
İlahi bilinç, sürekli ve sevgiyle huzurun farkındadır. Yüce bilinç sürekli,
sevgiyle ve bereketle huzurun farkındadır.
Huzur,
içsel insanın içsel iyiliğidir. Barış, dışsal insanın dışsal büyüklüğüdür.
Nezaket
ilerliyor. İyilik sever. Nezaket hizmet eder. Nezaket, Sonsuzluk Yolu boyunca
ilerliyor. İyilik yaratan Allah'ı sever. Nezaket, Yaratılış Tanrı'ya hizmet eder.
Büyüklük
başarılı olur. Büyüklük şarkı söylüyor. Büyüklük dansları. Büyüklük hayatın
savaş alanında büyür. Büyüklük, gerçek zaferin şarkısını söyler. Büyüklük,
gerçek özgürlüğün dansını yapar.
Nezaket
Yaratan Tanrı'nın Sessizliğini ortaya koyar. Büyüklük, Yaratılışın Tanrı'nın
Sesini açığa çıkarır.
İç
barış ve dış barış birbirine bağlıdır. İç huzur artar. Dış barış parlıyor. İç
huzur besler. Dış barış yol açar. İç huzur Infinity ile büyür. Dış huzur
Eternity ile parlıyor. İç huzur içimizdeki kutsallığı besler. Dış barış,
içimizdeki insanı yönlendirir.
İç
huzur Tanrı'yı, aşkın Güzelliği ortaya çıkarır. Dış barış, evrensel Görev olan
Tanrı'yı yerine getirir.
İç
huzur bizi sürekli olarak daha yüksek ve yüce bir Gerçekliğe uyandırır.
Barış.
Barışı her şeyden çok arayan uluslar ilahi olarak mükemmeldir. Huzuru her
şeyden çok arayan bireyler ilahi olarak mükemmeldir. İçte ve dışta barışa sahip
olan milletler ve bireyler fevkalade mükemmeldir.
Dış
dünya güce aç. Güç barış değilse başka nedir? Dış dünya doyuma aç. Huzur
değilse memnuniyet başka nedir? Barış gücü, dünyanın bilincini aydınlatır.
Huzur-memnuniyet, Cennet Gerçeğini yerine getirir. İnsan, dünya üzerinde güç
ister. İnsan, dünya üzerindeki gücün kendisine tatmin getireceğini düşünür.
Dünya üzerindeki gücün kölelik duygusundan başka bir şey olmadığını keşfederek
büyük bir şaşkınlık yaşar. Dünya üzerindeki hakimiyet, utanmaz ihanetin başka
bir adıdır. Dünya üzerinde güç değil, dünya ile ittifak, dünyanın fethi değil,
Gerçeği aramak - hedefimiz bu olmalı.
Barış,
kendine hakim olmaktır. Barış bir ifşadır. Tamamen uyanmış içsel insan, kendine
hakim olmanın ve Tanrı'yı keşfetmenin çok önemli olduğunu bilir. Tanrı'nın
ifşası, Tanrı'nın insandaki Memnuniyetidir. Kendine hakim olma, insanın
Tanrı'daki mükemmelliğidir. İnsanın Tanrı'daki mükemmelliği ve Tanrı'nın
insandaki Memnuniyeti günümüz dünyasının çehresini değiştirebilir. Bugünün
dünyası, ancak biz arayanlar barış için, sadece barış için haykırdığımızda,
Işık ve Zevk ile dolu Tanrı'nın Rüya-Mükemmelleşmesine dönüştürülebilir.
BİR
ARAYANIN HAYATI
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
17
Şubat 1980
Hayatım,
dünyanın bir hediye-deneyimidir.
Benim
hayatım Cennetin Merhamet Hediyesidir.
Benim
hayatım bir oyun. Bazı kuralları gizlice çiğnediğimde, kurallar beni yalnızca
açıkça değil, şiddetli bir şekilde de çiğner. O'nun kullanması için hayatımı
Tanrı'ya vermeyi planlıyorum. Derinlerde bir yerde, onun onunla benim
yapabileceğimden çok daha fazlasını yapabileceğini hissediyorum.
Ben
her zaman mutluyum. Nedenini bilmek ister misin? Çünkü hayatım boyunca köprüler
inşa ettim, duvarlar değil. Ben her zaman mutluyum. Nedenini bilmek ister
misin? En yüksek zirvelere giden yolda, ebedi eski sadık dostlarımı bırakmadım:
aşk tohumu, bağlılık filizi ve feragat ağacı.
Hayat
gerçektir! Hayat önemlidir!
Ve
mezar onun hedefi değil.
uzun
arkadaş
Arayanın
hayatı sadece gerçek değil, aynı zamanda ilahidir. Hayatı sadece önemli değil,
aynı zamanda zorlu. Söylemeye gerek yok, mezar asla onun hedefi olamaz. Sıradan
insanların aksine, arayıcının iki hedefi vardır: yeryüzünün dönüşümü ve
Cennetin tezahürü.
Arayıcı
insanlığa şöyle der: “Ah, beni kabul et! Sana sahip olduğum şeyi vereceğim -
sevgi ve hizmet." Arayıcı Tanrı'ya şöyle der: "Ah, beni kabul et!
Sana olduğum şeyi vereceğim - feragat ve şükran."
Bir
arayıcının birçok iyi özelliği vardır. Kendini kandırma konusundaki cehaleti en
iyisidir. Kendini aldatmadığı için, Tanrı'nın Aşkın Gururunun tamamı onundur.
Tanrı arayana şöyle der: "Çocuğum, benim Sonsuzluk Huzurum, Sonsuzluk
Sevgim ve Ölümsüzlüğün Zevki sendedir."
Hayat,
sevdiğimiz şeyi yaptığımızda değil, yapmamız gerekeni yapmayı sevdiğimiz zaman
kutsanır.
goethe
Yapmayı
sevdiğimiz şey, dünyanın dikkatini çekmek. Bu nedenle, nasıl kutsanabiliriz?
Tüm insanlarda İçsel Kılavuz'a minnettarlığı ifade etmek en yüksek erdemdir ve
bu erdem hayatımızı gerçekten ve gerçekten kutsanmış kılar.
GERÇEK
ARAYAN
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
20
Şubat 1980
Gerçek
arayıcı, Tanrı'ya sürekli dua eden ve yine de bilinçli olarak duasından
habersiz olan kişidir. Gerçek arayıcı, uykusuz bir şekilde Tanrı üzerine
meditasyon yapan ve yine de kasıtlı olarak meditasyonunun farkında olmayan
kişidir. Gerçek bir arayıcı, dünyayı tüm kalbiyle seven ve yine de sevgisinin
kolayca farkına varamayan kişidir. Gerçek arayıcı, dünyaya özveriyle hizmet
eden ve yine de şaşırtıcı bir şekilde hizmetinden habersiz olan kişidir.
Tanrı,
samimi yaşamı için gerçek arayıcıya özel bir sevgiye sahiptir. Tanrı'nın,
kalbinin saflığı için gerçek arayıcıya özel bir sevgisi vardır. Gerçek
arayıcının Tanrı'ya karşı özel bir sevgisi vardır, Tanrı ona ihtiyacı olandan
sonsuz fazlasını verdiği için değil, Tanrı ona Sonsuza Merhametini verdiği
için. Gerçek arayıcının Tanrı'ya karşı özel bir sevgisi vardır, bunun nedeni
Tanrı ona hak ettiğinden çok daha fazlasını vermesi değil, Tanrı'nın Sonsuzluğu
Bağışlayıcısı olmasıdır.
Gerçek
arayıcı, insanlığın çağrılarına çok içtenlikle seslenir ve böylece insanlığın
sayısız sorunuyla mutlak bir bütün olur. Gerçek arayıcı, İlahi Vasfın
Gülümsemeleriyle çok duygulu bir şekilde gülümser ve böylece İlahi Vasfın
alçalmaya ve sonsuz problemlerini çözmeye yönelik uykusuz hazırlığıyla koşulsuz
olarak bir olur.
Gerçek
bir arayıcı, benzersiz bir öğretme ve vaaz etme yöntemine sahiptir. Dünya
seyircisinin önünde durur ve dünyaya bağlı zihninin ona öğrettiklerini unutur.
Dünyaya böyle öğretiyor. Seyirci dünyasının önünde duruyor ve İlahi Özgür
Kalbinin ona öğrettiklerini açıklıyor. Bütün dünyaya böyle vaaz veriyor.
Gerçek
arayıcı, hem cennet tarafından hazırlanmış bir haberci hem de yeryüzü
tarafından sevilen bir mesajdır.
Gerçek
bir arayıcı dünyaya: "Ben gencim, senin mükemmel hayatın gibi"
dediğinde, Tanrı ona hemen cevap verir: "Sevgili çocuğum, sen Benim Görüş
Gözüm yaşındasın."
YÜCE
RABBİM, BENDEN KABUL ETTİN
Columbia
Üniversitesi, New York, New York, ABD
Aziz
Paul Kilisesi
27
Şubat 1980
“Yüce
Rabbim, aç arzularımı benden çok kıymetliymiş gibi kabul ediyorsun.
Yüce
Rabbim, Sen benim pek çok tasa ve tasalarımı son derece güzelmiş gibi benden
kabul ediyorsun.
Yüce
Rabbim, benden zehirli şüphelerimi anlamlı anlamlarla doluymuş gibi kabul
ediyorsun.
Yüce
Rabbim, amansız kararsızlığımı ve bitmeyen kirliliklerimi, Kalbini süsler gibi
benden kabul ediyorsun.
Yüce
Lordum, benden okyanus çapındaki nankörlüğümü, sanki seni cömertçe tatmin
edecekmiş gibi kabul ediyorsun.
Yüce
Rabbim Sen bana Huzurunu, Sevgini, Neşeni, Merhametini ve İlâhi Nimetlerini
sonsuz derecede ihsan ettiğinde, ben bir sevinç duyarım, öyledir. Ama senin
verdiğin sevincin, benim alan olmama ve sen veren olmama rağmen, benim
sevincimden çok daha fazlası var.
Yüce
Rabbim, ilahi olmayan özelliklerimi Sana çekinmeden verdiğim zaman, Sen onları
almaktan, benim vermekten daha çok zevk ve tatmin alıyorsun.
Yüce
Rabbim Sen her zaman büyüksün. Sen her zaman naziksin. Seni herhangi bir şeyde
yenebileceğim bir zaman gelecek mi?
“Çocuğum,
beni çoktan yendin.
Seni
çoktan yendim mi? Olamaz Rabbim olamaz! Seni herhangi bir konuda nasıl
yenebilirim? Söyle bana nasıl?!
“Çocuğum,
sana, senin bana ihtiyacından çok daha fazla ihtiyacım var. Benim sana olan
ihtiyacım, senin Bana olan ihtiyacından çok daha ağır basıyor. Bu, Beni tamamen
fethettiğini kanıtlamıyor mu? Şimdi size bu gizli ve kutsal felsefemi
açıklayayım. Sen kim olduğunu bilmiyorsun ama ben senin kim olduğunu biliyorum.
Cehaletin vücut bulmuş hali olduğunuzu düşünüyorsunuz, ama ben sizi kendi
deneyimim olarak görüyorum. Seni gelişen Hayatım olarak görüyorum. Seni kendi
tezahür etmiş Rüyamın Gerçeği olarak görüyorum.
Sen
değilsin, benim.Senin değil, benim. Sürekli açılma ve olma, olma ve açılma
sürecinde olan Öz'dür. Öyleyse, senin içinde ve senin aracılığınla Sonsuzluk
Şarkımı - Birlik şarkısını söyleyen benim. Senin içinde ve senin aracılığınla
dans eden benim Sonsuzluk Dansı - Mükemmellik. Sesim-Sessizliğim - Memnuniyetim
ile sizde ve sizin aracılığınızla çağıran ve gülümseten, gülümseyip çağıran
benim.
ÇİÇEKLİ
AŞKIN HAYATI
Stony
Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi,
Stony
Brook, New York, ABD
3
Mart 1980
Bir
arayanın hayatı, onun gelişen aşkıdır. Arayanın çiçek açan aşkı, onun
aydınlatıcı ışığıdır.
Arayanın
hayatı çok ve Bir olur. Arayanın sevgisi Bir ve çok olur.
Arayıcının
hayatı hem bağımlı hem de bağımsızdır. Hayatı sonsuza dek Tanrı'ya bağlıdır.
Hayatı cehaletten uykusuz bir şekilde bağımsızdır.
Arayanın
inancı vardır, inancı vardır, inancı vardır, farkındalığı vardır. Tanrı her
şeyi yapar - bu onun kusursuz inancıdır. Tanrı her şeydir, kusursuz inancı
böyledir. Tanrı Sevginin kendisidir - onun eşsiz inancı budur. Tanrı Kendi Sonsuzluk
Sessizliğidir, Tanrı Kendi Sonsuzluk Sesidir, Tanrı Kendi Ölümsüzlük
Tatminidir, onun yaşlanmayan farkındalığı böyledir.
Gerçek
bir arayıcının hayatı ve minnettar kalbi her zaman birbirinden ayrılamaz.
Şükran kalbinin gücüyle görünmeyeni görür, hayal edilemeyeni hisseder ve
imkansızı başarır. Kendi içinde ve çevresinde görünmez bir mükemmellik görür.
Bütün varlığında tasavvur edilemez bir tatmin hisseder. İmkansıza ulaşır:
Tanrı-Tanrı'nın Yüksekliği ve Tanrı'nın Derinliği. Arayanın yaşamı iki yüce gerçeği
somutlaştırır: bilinçli, sürekli ve duygulu özverili duası ve Tanrı'nın oluşumu
üzerine sevgi dolu, özverili ve koşulsuz meditasyonu.
Jesse
Owens'ı Övmek
Columbia
Üniversitesi, New York, New York, ABD
Aziz
Paul Kilisesi
9
Nisan 1980
Maneviyat
hız demektir: iç dünyada hız, dış dünyada hız. İç dünyada hız genellikle
aspirasyona dayalıdır. Dış dünyada hız genellikle ilhama dayalıdır.
Bazı
insanlar iç dünyada hızlıyken, bazı insanlar dış dünyada hızlıdır. Hem iç
dünyada hem de dış dünyada hıza sahip olan çok az, çok az insan var. Jesse
Owens, hem iç dünyada hem de dış dünyada bu ender hıza sahip, şampiyonların
şampiyonu, ölümsüzlerin ölümsüzüdür. O sadece ırkının, siyahların değil, tüm
Amerika'nın devasa bir gururu. Son olarak, aslında evrensel bir hazinedir.
Nasıl dış dünya onun en yüksek hızına değer veriyorsa, iç dünya da onun insan
hayatındaki yoksulluğa, karanlığa ve cehalete karşı savaşan en cesur
bağlılığına değer veriyor.
Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Arayıcılar olarak, muzaffer hızı ve ışığıyla tüm
dünyanın yaşamına katkıda bulunan arayıcıya en kalbi saygılarımızı sunarız.
SANAT
NEDİR?
Washington
Üniversitesi, Seattle, Washington, ABD
8
Mayıs 1980
Sanat
nedir? Sanat bedende sadelik, canlılıkta saflık, zihinde berraklık, kalpte
güzellik ve ruhta ölümsüzlüktür.
Sanat
hem evrim hem de devrimdir. Evrim, sürekli aşan Beyond'a doğru yavaş, tutarlı
ve yanılmaz bir uçuştur. Devrim, cehaletin üstünlüğüne karşı korkusuz, uykusuz
ve paha biçilmez bir savaştır.
Sanat
harika bir fikir, yükselen bir ideal, aydınlatıcı bir rüya, tatmin edici bir
gerçeklik ve son olarak sonsuz bir zafer olabilir.
Sanat
doğurur ve ulaşır. Bugünün sanatı ağlamaklı bir çağrıya yol açıyor. Yarının
sanatı ışıltılı bir gülümsemeye ulaşıyor.
Bir
sanatçı ne yapar? Sanatçı dış yaşamı gözlemler. İç hayatı açar. İnsan hayatını
özgürleştirir. İlahi hayatı gösterir. Yüce Yaşamı yerine getirir. Dış yaşam bir
umut arayışıdır. İç yaşam korkusuz bir vaattir. İnsan hayatı belirsiz bir
deneydir. İlahi yaşam kesin bir deneyimdir. Yüce Yaşam, amansız farkındalıktır.
Arayıcı-sanatçının
kendi kutsal sanat sırları vardır. Eserlerini yaratırken sessizce Allah'a dua
ediyorsa, Allah'ın Huzurunu üzerinde hissediyorsa, meditasyon yapıyorsa
kalbinin en ücra köşelerinde Allah'ın Huzurunu hissediyor. Sanatını kutsal
hizmetinin yaşayan bir ifadesi olarak algılıyorsa, o zaman Tanrı'nın Huzurunu
her an yanında hisseder, Tanrı'nın Huzurunu içinde ve dışında uykusuz hisseder.
Eserlerini yaratırken Allah'ı sevebiliyorsa ve aynı madalyonun ön ve arka yüzü
gibi eserinde hem Yaratan Allah'ın hem de Yaratılan Allah'ın var olduğunu
hissedebiliyorsa, o zaman Allah'ın kendisi için her şey olduğunu şüphe götürmez
bir şekilde hisseder. , sadece onun için. Ve eğer arayıcı-sanatçı sanatı
sayesinde Tanrı'nın mükemmel enkarnasyonu haline gelirse, o zaman dünyaya
yalnızca Tanrı-Hakikat için var olduğunu, Yüce Sanatçı, Kendi Sonsuzluğun
Sessizliğinin Yüksekliği ve kendi Hazzı olan Tanrı için var olduğunu söyler.
Sonsuzluğun Sesi'nden.
Sanat
ve düşünce iki komşu dünyadır. Sanatçının düşünce dünyasına ücretsiz erişimi
vardır. Bilge bir sanatçı, karmaşık düşüncelerini basitleştirir. Aptal bir
sanatçı sayısız düşüncelerini çoğaltır. Spiritüel bir sanatçı, aydınlatıcı
düşüncelerini ölümsüzleştirir.
İnsan
sanatı, ilahi sanat. İnsan sanatındaki sanatçı sadece başarıyı arzular.
Dünyanın geri kalanının onun çok gerisinde kalmasını istiyor. Görkemli
başarılarından dolayı dünyanın geri kalanının onu göklere kadar övmesini
istiyor. İlahi sanatında sanatçı sadece ilerleme istiyor. Tüm insanlıkla birlikte
ilerlemek istiyor. İlerleme yolunda her insanla birlik-gülüş içinde yürümek
ister. Kimsenin geride kalmasını istemiyor. Herkesin tüm gücüyle aziz Hedefe
hızla, daha da hızlı koşmasını istiyor. Başarının kısa ve zayıf nefes alması
varken, ilerlemenin istikrarlı ve kalıcı nefes alması vardır. İçimizdeki insan
başarı için haykırıyor. İçimizdeki ilahi ilerleme için haykırıyor. Yalnızca
-yavaş, tutarlı ve yanılmaz- ilerlememiz, Cennetin Krallığının Zevkini içimizde
olduğunu her an görmemizi ve hissetmemizi sağlayabilir.
Sanat
güzelliktir. Güzellik ilahiyattır. Gerçeklik bize iki biçimde gelir. Veya
gerçeğe iki şekilde yaklaştığımızı söyleyebilirsiniz: ya arzuya bağlı yaşam ya
da çabasız yaşam. Her insan her iki veçheye sahiptir, ancak bir arayış içinde
olduğunda, arzu hayatından kaçınır ve arzu hayatını kucaklar ve memnuniyetle
karşılar. Arzu ettiği hayatta istediği, iktidar aşkıydı. Şimdi arzu hayatında
sevginin gücünü istiyor. Aşkın gücü, arayanı dönüştürür, aydınlatır ve
ölümsüzlük getirir. Ancak güç sevgisi, içsel yetilerini ve hakikate, güzelliğe,
ışığa ve zevke olan gerçek arzusunu yok eder.
Tüm
sanatların en büyüğü özveridir. Kendini teslim etme, hem evrensel birliğin
keşfi hem de aşkın doluluğun ustalığıdır. Hizmet eden, kendini karşılıksız ve
kayıtsız şartsız sunan, dünyanın sahip olduğu her şeye ve dünyanın olduğu her
şeye layıktır ve dahası, Tanrı'nın sahip olduğu her şeye ve Tanrı'nın olduğu
her şeye layıktır. Tüm dünyanın hizmetine sunduğu şey, neşe-mükemmelliktir ve
hak ettiği şey, huzur-memnuniyetten başka bir şey değildir. Sevinç, içimizdeki
uyuyan insanı uyandırır. Barış, içimizdeki aç insanı doyurur.
İnsan
sanatçı, ilahi sanatçı ve Yüce Sanatçı. İnsan sanatçının genellikle belirli bir
amacı veya yüce, yüce bir ideali yoktur. İlahi sanatçı, amacını içinde ve
dışında görür, ancak bazen ulaşmak kolay değildir, bazen de çevresinde gördüğü
amacı tezahür ettirmek onun için zordur. Hedefi kendi içinde derinden açabilir,
ancak alıcıların alıcılık eksikliğinden dolayı, onu ön plana çıkarmakta ve tezahür
ettirmekte güçlük çeker. Yüce Sanatçı bilgelik okyanusudur. Sonsuzluğun
bilgeliği her zaman onun emrindedir. Ona doğru soruları sormamız koşuluyla,
elbette tüm cevapları biliyor. Derinlere indiğimizde, tüm evrende sadece bir
soru olduğunu ve olabileceğini keşfederiz ve bu soru "Bende var mı?"
Anında cevap şudur: “Sadece sahip olmakla kalmayıp, sonsuza dek varım. Sadece
Yüce Gerçekliğe sahip değilim, aynı zamanda ebediyen Yüce Gerçekliğim. Ben
ebediyen bir insanım, yükselen bir çağrıyım ve Tanrı, alçalan bir Gülümsemeyim.
Yüce Sanatçının tüm özelliği budur: insan, yükselen çağrı ve Tanrı, alçalan
Gülümseme. Ayrıca, insanın gelişen bir Tanrı olduğu ve Tanrı'nın mükemmel bir
insan olduğu şeklindeki yüce gerçeği de ifşa etti.
Sonuçta
sanat yetenektir. Yetenek, aklımızın açıklaması, kalbimizin başarması ve
ruhumuzun keşfetmesi gereken bir şeydir. Herhangi bir yeteneğimiz yoksa, o
zaman kendimizi adamaya çalışalım. Yakın veya uzak gelecekte özverimiz yeteneğe
dönüşecek.
(Sri
Chinmoy, Washington Üniversitesi Sanat Okulu tarafından konuk öğretim görevlisi
olarak davet edildi.)
DIŞARIDA
ÇALIŞMA VE İÇ MEKANDA KOŞMA
Oregon
Üniversitesi, Eugene, Oregon, ABD
17
Ekim 1980
Dış
koşu, büyük bir bağımsızlık için yoğun bir mücadeledir. İç koşu, iyi bir
karşılıklı bağımlılık için manevi bir çağrıdır. Bağımsızlık, içimizde
kesinlikle sahip olduğumuz şeyi ön plana çıkarır - özgürlüğün gülümsemesi.
Karşılıklı bağımlılık bize ebediyen ne olduğumuzun farkındalığını verir -
tatmin-birlik.
Dış
koşu, burada dünyada gördüğümüz her şeyi başarmak için yanan bir arzudur. Dış
koşu, Yukarıdan büyük bir Şefkat Gökyüzünü almak ve aşağıdan küçük bir şükran
alevi vermek için yukarıya doğru bir çabadır .
Dış
koşu, bir dağın tepesinde olağanüstü bir başarıdır. İç koşu, güneşle yıkanan
Sonsuzluk Yolunda örnek teşkil eden bir ilerlemedir. Başarı, sayısız zorluğun
meydan okumasını isteyerek ve hemen kabul etmektir. İlerleme, ölçülemez refahın
sevincinin duygulu ve minnettar bir kabulüdür.
Dış
koşucu ve iç koşucu, arayan koşucunun iki yönüdür. Dış koşucu aktiftir, bu
yüzden başarılı olur. İç koşucu olur, böylece ilerler. Başarıya ulaşan arayıcı
koşucu yeni bir isim alır - yüceltme. Arayıcı-koşucu ilerledikçe, yeni bir isim
edinir: aydınlanma.
Arayıcı
koşucunun yüceltilmesi, tüm hayatını büyüleyen ve ilham veren güzel bir
çiçektir. Koşucu-arayıcının aydınlanması, tüm dünyevi varlığı için barınak ve
beslenme sağlayan verimli bir ağaçtır.
Dış
koşu muazzam bir tatmindir, ancak bazen sessiz mükemmelliğin
varoluş-gerçekliğini oldukça unutabilir. İç akış, çiçek açan mükemmellikte ve
çiçek açan mükemmellikte sürekli tatmindir.
Arayıcı-koşucu,
dış koşusunda tam farkındalıkla dolu bir günün bulutsuz bir rüyasını görür.
Koşucu-arayıcı, içsel koşuşturmasında Tanrı'nın tam Tezahürünün Saati hakkında
uykusuz bir vizyona sahiptir.
Dış
koşucu, imkansızlığın gururuna Himalayalar büyüklüğünde meydan okuyor. İç
koşucu gülümseyerek sadece imkansızlıkla değil, ölümsüzlükle de bir ziyafet
düzenler.
Dış
koşucu altın kapıdan geçer ve ses alemine girer. İç koşucu eşsiz bir saraya girer,
en üst kata koşar ve Sessizlik Kralının Ayakları'na oturur.
Sonunda,
arayıcı-koşucunun dış koşusu iç koşusuna şöyle der: "Bak, sana şu anda
sahip olduğum şeyi veriyorum: büyüklüğümün tacını." Arayıcı-koşucunun iç
koşusu, dış koşusuna şöyle der: "Bak, sana şimdi olduğum şeyi veriyorum:
güzelliğimin tahtı."
SANAT…
Oregon
Eyalet Üniversitesi, Corvallis,
Oregon,
ABD
18
Kasım 1980
Sanat
sabırdır. Sabır, sanatçının içsel dikteleri dinleme arzusudur. Sabır,
sanatçının sevgiyle, içten ve sakince konuşma arzusudur.
Sanat
açık fikirlidir. Sanatçının etrafındaki dünyayla ilahi ilişkisinde zihin
açıklığı kesinlikle doğaldır.
Sanat
vizyondur. Vizyon, arayanın kalbinin saf kalitesi ve arayanın zihninin kesin
miktarıdır.
İnsan
sanatçı, sanatının ilham-lambası, özlem-alevi ve hayal-güneş olduğunu bilir.
İlahi sanatçı, sanatının onun konsantrasyon-gücü, meditasyon-huzur ve
tefekkür-mutluluk olduğunu bilir.
İnsan
sanatçı sadece bugünün varlık-gecesiyle oynar, yarının varlık-günüyle oynamaz.
Onun için yarının treni hiç gelmiyor. İlahi sanatçı, Ebedi Ötesi'nin saflık
denizi ve güzellik dalgaları ile oynuyor.
Dünün
sanatı, sonsuz olasılığın farkındalığıydı. Bugünün sanatı, dinamik bağlılık ve
sonsuz tatmin sanatıdır. Yarının sanatı ruhsallaştırılacak ve sonsuz
kaçınılmazlıkla birlik ile dolu olacak.
Sanatçı,
sanatını seven, sanatını idealleştiren kişidir. Sanatçı, sanatını seven,
sanatını putlaştıran kişidir. Sanatının güzelliği ve saflığı ile ayrılmaz bir
bütün olan sanatçı, bilinç-güneşinin tecellisini çoğaltır.
MÜKEMMELLİK
Stanford
Üniversitesi, Stanford, Kaliforniya, ABD
3
Mart 1981
Aşkınlık,
arayanın içsel ihtiyacının ifşasıdır. Aşkınlık, arayanın iç güzelliğinin
tezahürüdür. Aşkınlık, arayanın içsel görevinin mükemmelliğidir. Aşkınlık,
İçsel Pilot Arayıcının Memnuniyetidir.
Aşkınlık
aynı zamanda bilgi ışığımızın dış alanında büyük bir başarıyı ve bilgelik
hazzımızın iç alanında önemli bir ilerlemeyi belirler.
Aşkınlık
sıradan insanı şaşırtır. Aşkınlık büyük adamı uyandırır. Aşkınlık iyi bir
insanı teşvik eder. Aşkınlık, gerçeği arayan kişiye enerji verir. Aşkınlık
sevgi dolu bir Tanrı'yı aydınlatır.
Arayanın
ruhu, aşkınlığın vizyon-gerçekliği ile yaşar. Arayanın kalbi, aşkınlığın
vizyon-gerçekliğini dinler. Arayanın zihni, aşkınlığın vizyon-gerçekliğinden
ilham alır. Arayanın yaşamsallığı, aşkınlığın vizyon-gerçekliğine teslim olur.
Arayanın bedeni, aşkınlığın vizyon-gerçekliğinden saflık alır.
Aşkınlık
çağrısı, içsel doğamızın inancını ve bağlılığını hızla güçlendirir. Aşkınlığın
gülümsemesi, dış doğamızın belirsizliğini ve saflığını kolayca ve sevgiyle
kesinliğe ve saflığa dönüştürür.
Eylem
halindeki cehalet gecesinden daha korkutucu bir şey yoktur. Eylem halindeki
bilgi gününden daha aydınlatıcı hiçbir şey yoktur. Eylem halindeki bilgelik
cennetinden daha tatmin edici bir şey yoktur. Aşkınlıktan daha tatmin edici bir
şey yoktur - hareket halindeki güneş.
Sahip
olduklarından ve olduklarından memnun olan birçok insan var. Kendilerini
içtenlikle aşmak isteyen ve aşkınlığın hazzını kutsal bir şekilde tatmak
isteyen çok az sayıda arayan vardır. Bu arayıcılar sürekli bir içsel çağrı
geliştirmişlerdir. Özlem çağrıları uykusuz bir şekilde duygulu ve amansızca
koşulsuzsa, o zaman sürekli aşkın Öteye kaçışları kolayca, şüphesiz ve hayal
bile edilemeyecek şekilde azaltılabilir. Tanrı'nın seçtiği Saat'teki bu az
sayıdaki arayıcı, aşkınlığın coşkusuyla kutsanacak ve aşkınlığın coşkusuyla
mest olacak .
Söylemeye
gerek yok, aşkınlığın hazzını kendinde bulmak son derece zordur ve kesinlikle
başkalarında keşfetmek imkansızdır. Aşkınlığın hazzını kendi içsel varlığımın
en içteki girintilerinde hissetmeden başkalarında hissedemem. Kendimi aşmak
istiyorsam, o zaman sadece, Sevgili Yüce'min Ayakları'na sadakatle oturmam
gerekir. Başkalarından üstün olmak istiyorsam, o zaman onların sadece iyi niteliklerini
görmeli ve onları kendime mal etmeliyim.
Kendimi
aşamazsam utanılacak bir şey yok. Ama kendimi aşmak istemiyorsam, bu sadece
utanç verici değil, aynı zamanda kaçınılmaz bir yenilgidir. Tanrı tarafından
bana verilen dünyevi görevi ilahi bir şekilde yerine getirebilmek için dış
dünyada kendimi aşmalıyım. İç Pilotumun en güzel Vizyon-Gerçekliğine yavaşça,
kademeli ve yanılmaz bir şekilde dönüşebilmek için iç dünyada kendimi
aşmalıyım.
MÜKEMMELLİK
Berkeley'deki
California Üniversitesi, Berkeley
Kaliforniya,
ABD
6
Mart 1981
Mükemmellik
nedir? Mükemmellik memnuniyettir. Mükemmellik nerede? Mükemmellik ruhsallaşmış
kalbin içindedir.
Duygulu
kalp nerede? Ruhsallaşmış kalp, arayanın yüreğinin sayısız şükran ateşi
içindedir.
Arayıcının
filizlenen inancı, kendiliğinden mükemmelliği arzular. Arayıcının yukarı doğru
özlemi, sürekli mükemmelliği özler. Arayıcının özverili bağlılığı tam bir
mükemmellik için can atıyor.
İçimizdeki
mükemmellik vizyonu tartışılmaz olduğu gibi, dışımızdaki mükemmelliğin tezahürü
de öyle olmalıdır.
Kendine
hakim olmadan mükemmellik imkansızdır. Kendini bilmeden kendine hakim olmak
kesinlikle imkansızdır. Tanrı'nın Merhameti olmadan kendini bilmek çaresizce
imkansızdır. Özlem çağrısı olmadan Tanrı'nın merhameti hiçbir şekilde imkansız
değildir. İradesiz istek çağrısı asla mümkün değildir.
irade
nedir? İrade gücü, birlik içindeki bütünlüğün güzelliğidir. Doluluk, birliğin
gülümsemesidir. Birlik, ilerlemenin dansıdır. Birliğin gülümsemesi hayal
edilemeyecek kadar güçlüdür. İlerlemenin dansı anlaşılmaz bir huzurla doludur.
Güçlü yaşam, arayıcıya dış yaşamında sonunda neye dönüşebileceğini söyler -
Tanrı-Gücü. Barış dolu bir yaşam, arayan kişiye sonunda içsel yaşamında ne
olabileceğini söyler - Tanrı-Huzur.
Mükemmellik
memnuniyettir. Ancak arzu yaşamının gururlu ve kendini beğenmiş doyumu,
kasvetli ve acı verici bir doyumsuzluğu kolayca ve aptalca davet edebilir.
Cahil beden-varlığımız, zerre kadar tatminle tatmin olur. Bilge ruh varlığımız
ancak tam ve mutlak doyuma ulaştığı zaman tatmin olur. Arzu yaşamı, en iyi
ihtimalle, kısacık bir doyuma sahiptir. Aspirasyon hayatı sadece artan tatmin
değil, aynı zamanda kalıcı tatmindir. Nihayetinde, tatmin en yüksek Haz'dır:
sonsuz Haz, sonsuz Haz ve ölümsüz Haz.
Arayıcı,
duada mükemmelliğe ihtiyaç duyar. Arayıcı meditasyonda mükemmelliğe ihtiyaç
duyar. Arayıcının mükemmel duası şudur: "Baba, Senin İsteğin
yapılacak." Arayıcının mükemmel meditasyonu şudur: "Tanrı aşkına, her
zaman."
Beden
içtenlikle çabalıyorsa, yaşam dinamik olarak savaşıyorsa, zihin umutsuzca
arıyorsa ve kalp ruhen haykırıyorsa, o zaman tatmin-mükemmellik uzak bir
ihtimal olarak kalamaz. Gerçeği arayan ve sevgi dolu Tanrı tarafından
kesinlikle kolayca elde edilebilir.
KONSANTRE
SANATI
Dartmouth
Koleji, Hannover, New Hampshire, ABD
9
Mart 1981
Konsantrasyon
sanatı, sanatçının hız-başarısıdır. Konsantrasyon sanatı, sanatçının
mükemmelleşmesi-ilerlemesidir. Konsantrasyon sanatı, sanatçının tatmin
gülümsemesidir.
Konsantrasyon
sanatı hızlandırır ve güçlendirir. Sanat konsantrasyonda harikalar yaratır ve
konsantrasyona değer verir.
Konsantrasyon
sanata der ki, “Benden korkma. Yoğunluğumdan korkma. Niyetim iyi. Seni
seviyorum. Sana yardım etmek istiyorum. Seni yüceltmek istiyorum. Seni ölümsüz
yapmak istiyorum."
Sanat
konsantrasyona şöyle der: “Size minnettarım. Bu nedenle, kalbim alıcılığın
kendisidir. Sen benim kalbimdeki güzelliğin kaynağısın. Sen benim hayatımın
görevinin gücüsün. Ruhumun yolculuğunun sebebisin."
Eğer
bir sanatçı-arayıcıysanız, konsantrasyon-sanatınızı kesinlikle aşkla yapıyorsunuz
demektir. Eğer bir sanatçı-hizmetçiyseniz, konsantrasyon sanatınızı hatasız bir
şekilde özveri ile icra ediyorsunuz. Eğer vizyoner bir sanatçıysanız, o zaman
aydınlatıcı Tanrı Sevgisinin konsantrasyon sanatınıza nasıl kutsanmış bir
şekilde nüfuz ettiğini ruhunuzda hissedersiniz.
Konsantrasyon
bana kararlılık veriyor. Kararlılık bana düzenlilik veriyor. Düzenlilik bana
güven veriyor. Güven bana dakiklik veriyor. Dakiklik, başarı sesini dış
hayatıma ve ilerleme sessizliğini iç hayatıma getirir.
Konsantrasyon
bana akıcı bir ilham veriyor. İlham bana yukarı doğru bir istek veriyor. Özlem
bana ışıltılı bir farkındalık veriyor. Farkındalık bana tatmin edici bir
tezahür veriyor. Tezahür bana değişmez bir tatmin veriyor.
Yaratmadan
önce konsantre olursam, zihnim şüpheden kurtulur. Yaratma sürecine konsantre
olursam, zihnim düşüncelerden kurtulur. Çalışmamı tamamladıktan sonra,
sonuçlarını İç Pilotuma, Yüce Sanatçıya içtenlikle ve sadakatle sunarsam, sanat
konsantrasyonum kusursuz hale gelir.
,
sanatının içindeki ilahiliği ortaya çıkarmasını nasıl umabilirsin ? Gerçekte,
yalnızca Yüce Sanatçı olan Tanrı'yı ve geleceğin Tanrısı olan insanı hayal
kırıklığına uğratacaksınız. Ey sanatçı, eğer zihnin konsantre olmaya
isteksizse, o zaman sanatının Tanrı'nın Tatmin-Kalbi ile yaşam-birliğini
başlatacağını nasıl umabilirsin? Ey sanatçı, kalbin konsantre olmaktan
çekiniyorsa, Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi olan ruhunun sana karşı büsbütün
hüsrana uğrayacağını, üstelik senden tiksineceğini anlamıyor musun? Çünkü ruhunuza
göre, sonunda vizyoner bir sanatçı olacak bir arayış sanatçısısınız.
Konsantrasyon
sanatı, meditasyon sanatı, tefekkür sanatı. Konsantrasyon sanatı karanlık
cehalet gecesini delip geçer. Meditasyon sanatı, bilgi şafağının parlaklığını
açar. Tefekkür sanatı, parıldayan hikmet-güneşini ortaya çıkarır ve Yüce
Sanatkâr olan Allah'ı ve O'nun Tezahür-Çeşitliliğindeki Birlik-Vizyonunu tatmin
eder.
MERHAMET
Brown
Üniversitesi, Providence, Rhode Island, ABD
26
Mart 1981
Merhamet,
Allah'ın Nur Nimetidir. Merhamet, Tanrı'nın Yüksek Bakımıdır. Merhamet,
Tanrı'nın Zevk-Birliğidir. Arayan zihin sonunda Tanrı'nın Bereket Işığını
alacaktır. Hevesli kalp kendiliğinden Tanrı'nın Yüksek Bakımını hisseder.
Özverili yaşam, uykusuz bir şekilde Tanrı'nın Zevk-Birliğinin tadını çıkarır.
Merhamet,
Tanrı'nın arayıcısı için amaçlanan Tanrı'nın Sevgi-Yoğunluğudur. Merhamet,
Tanrı'nın arayıcısı için kastedilen Tanrı'nın Hassasiyeti-Enginliğidir.
Merhamet
bilgeliktir. Bilgelik, doğumu ve ölümü olmayan barışı somutlaştırır. Huzura sahip
olan, hem burada hem de cennette her şeye sahiptir.
Merhamet
anlaşılmaz bir iyiliktir. Bir gün büyük filozof William James'in oğlu, amcası
büyük yazar Henry James'i ziyarete gitti. Amca, yeğenine kendisine çok yardımcı
olacağını düşündüğü üç nasihat verdi: Hayattaki ilk şey nezaket, hayattaki
ikinci şey nezaket ve hayattaki üçüncü şey nezakettir.
Merhamet,
kendi kendine eğitimin hem tohumu hem de meyvesidir. Bilgelik ışığımızı çekip
insanlığa sunabilmemiz de kendi kendimizi eğitmemiz sayesindedir. Bilgelik
ışığı, yavaş yavaş, kademeli olarak ve yanılmaz bir şekilde Tanrı'nın oluş
güneşine dönüşen özveri alevidir.
Kendi
kendine eğitim, disiplinli bir yaşam üzerine kuruludur. Bir gün genç bir adam
büyük filozof Thomas Carlyle'a bir mektup yazarak pedagojide nasıl başarılı
olunacağına dair tavsiyesini istedi. Carlisle hemen, her şeyden önce
öğrencilerinin olmasını istediği kişi olması gerektiğini söyledi. "Başka
herhangi bir eğitim," dedi, "yalnızca kendini kandırmaktır."
Kendi
kendime eğitimim sayesinde Yaratılan Tanrı'ya kutsal sevgimi sunabilirsem,
Yaratan Tanrı'ya gizli bağlılığımı sunabilirsem, Sevgili Yüce Tanrı'ya koşulsuz
feragatimi sunabilirsem, o zaman ve sadece o zaman tüm dünyevi varlığım taşacak
Işık ve Zevk.
Konuşmadan
önce görmeliyim. Görmeden önce hissetmeliyim. Hissedebilmek için önce
inanmalıyım. Neye inanmam gerekiyor? İnsanlığa şefkat gösterebilirsem, o zaman
Rapture'ın benim ödülüm olacağına inanmalıyım . Yaratılışının doğumundan bu
yana, Tanrı'nın Kendisinin çok eski zamanlardan beri deneyimlediği aynı Hazzı
deneyimleyebileceğim.
İnsanlığa
şefkat gösterebilirsem, o zaman ruhsal olarak alıcı olmak için altın bir
fırsata sahip olacağım. Eğer ruhen alıcı hale gelirsem, o zaman henüz tezahür
etmemiş olan Tanrı Kendisini bende ve benim aracılığımla güçlü ve tatmin edici
bir şekilde tezahür ettirebilir. Eğer insanlığa bir damla şefkati neşeyle ve
koşulsuz gösterebilirsem, o zaman Tanrı bana hemen Taç-Görüşünü ve
Arş-Gerçekliğini bahşedecektir.
Merhametli
insan, iç hayatında kusursuz bir aziz ve dış hayatında şüphesiz bir
kahramandır. Onun kalbi, Sevgili Yüce'nin Tatmin Kulesi'nde sürekli açan bir
mükemmellik çiçeğidir. Allah her zaman en seçkin nimetlerini onun üzerine, onun
sadık zihnine ve teslim olmuş kalbine yağdırır.
Tanrı'nın
pek çok mıknatısı vardır ama O'nun Şefkat Mıknatısı diğerlerinden çok daha
üstündür. O emsalsizdir, eşi benzeri yoktur, Eternity boyunca sonsuza kadar
emsalsiz kalacaktır. Tanrı'nın Mıknatıs-Şefkati, tüm dayanılmaz acılarıyla
insanlığı Tanrı'nın Aşkın Yüksekliğine çeker.
Allah'ın
koşulsuz Merhameti insanlığa umut verir ve ilahi vasfı vaat eder. Allah'ın
koşulsuz Merhameti sayesinde, insanlığın ümidi ve ilahi vaad, birlikte birliğin
coşkusu içinde şefkat dolu bir hayat yaşayabilir.
ZARYA-VİZYON
Yale
Üniversitesi, New Haven,
Connecticut,
ABD
27
Mart 1981
Ey
Dawn-Vision, çok güzelsin, inanılmaz derecede güzelsin. Sen safsın, inanılmaz
derecede safsın. Sen özverilisin, uykusuzca özverilisin. Sen mükemmelsin,
kesinlikle mükemmelsin.
Gözlerim
senin güzelliğini takdir ediyor. Aklım senin saflığına bayılıyor. Kalbim
özverine hayran. Hayatım senin mükemmelliğini seviyor.
Sen
ve senin sonsuz iyiliğin sayesinde, cehalet-gecesi görüşümü karartamaz. Senin
ve sonsuz şefkatin sayesinde, cehalet gecesi görevimi tehdit edemez. Senin ve
ölümsüz aşkının sayesinde, cehalet gecesi farkındalığımı sorgulamaya cesaret
edemiyor.
Sana
olan içten sevgim sayesinde kimse aklımı yönetemez. Sana olan sevgimden dolayı
kimse kalbimi köleleştiremez. Sana olan sınırsız sevgim sayesinde kimse
hayatımın özgürlüğünü çalamaz. Her insanın sayısız sorunu vardır. Ben bir
istisna değilim. Ama ne mutlu bana ki, Ey Dawn-Vision, ciddi problemlerle
karşılaştığımda, imdadıma yetişiyorsun ve hemen çözümleri fısıldıyorsun.
Aklımı
şüphe bulutları sardığında, gökkuşağı gülüşün beni kurtarmak için bana iniyor.
Belirsizlik tüm varlığımı sardığında, fısıldıyorsun: "Seni kurtarmak,
aydınlatmak, mükemmelleştirmek ve tatmin etmek için her zaman seninle ve senin
için olacağım. En güçlü şafakla sana gireceğim. Gönül-güven olacaksın. Hayat
kesinliği senin olacak."
Ey
Dawn-Vision, yeryüzünde sana ihtiyacı olmayan bir arayıcı var mı? Ama, ne yazık
ki, çok azı yürekten seni bulmaya can atıyor. Çoğumuz çaba acısı olmadan
şöhret-başarı istiyoruz.
Muhteşem
bir anekdot anlatmak istiyorum. Bir zamanlar burada, bu ağustos
Üniversitesinde, Profesör William Lyon Phelps Noel arifesinde sınav kağıtlarını
kontrol ediyordu. Talihsiz bir öğrenci şöyle yazdı: “Bu sorunun cevabını
yalnızca Tanrı bilir. Mutlu Noeller!" Profesör çalışmayı ona verimli bir mesajla
birlikte geri verdi: "Ben Tanrı'ya 5, sana 2 veriyorum." Mutlu
yıllar!" Aynı gerçek çoğumuz için geçerli. Hayatımızın başarının
görkemiyle dolmasını istiyoruz ama bedelini ödemek istemiyoruz. Kişisel çaba,
yolculuğumuzun en başından tamamlanmasına kadar her şeyden önemlidir. Ve
kendimizi aşmamızın bir sonu olmadığından, kişisel çabaya her zaman ihtiyaç
vardır. Bu yolculuk sonsuzdur ve bizler Sonsuzluk Yolunda yürüyen, yürüyen ve
koşan hacılarız.
Bununla
birlikte, derinlere daldığımız ve kişisel çabamızla Tanrı'nın kutsanmış
Lütfunun şekillendiği yüce Gerçeği keşfettiğimiz bir zaman gelir. Ancak
Majesteleri görünmez bir şekilde çalışır. Bu nedenle, manevi yaşamımızın
başlangıcında, Tanrı'nın koşulsuz Lütfunun çabalarımızda ve çabalarımız
aracılığıyla işlediğini görmeyi neredeyse imkansız buluyoruz. Ama sonunda
gerçekten görüyor ve hissediyoruz.
Ayrıca,
başarının amaç olmadığını, amacın sadece ilerleme olduğunu anladığımız bir an
gelir. Yüce Grace yok, verimli bir ilerleme yok. Verimli ilerleme yok, kalıcı
tatmin yok. Zarafet, çaba ve ilerleme birlikte birlik-mükemmellik ve
doluluk-tatmin yaratır.
Her
bireysel ruh, Tanrı'nın seçilmiş bir aracıdır. Her bireysel ruh, Sonsuzluk
perdesinin arkasına geçmeden önce burada, dünyada benzersiz bir şeyi başarmak
zorundadır. Her bireysel ruhun bir mesajı, Toprak Ana'ya özel bir hediyesi
vardır. Her bireysel ruh, burada ilahi bir şekilde ilham verici ve fevkalade
tatmin edici bir şey bırakmaya çalışır. Büyük besteci Beethoven, hayatının
bitiminden önce ölümsüz mesajını bıraktı: "Yeryüzünde parlayan bir ayak
izi bıraktığımın mutlu bilinciyle gözlerimi kapatıyorum." Ey Dawn-Vision,
burada hepimiz arayıcıyız, sonsuz Işık ve Gerçeğin arayıcılarıyız. Tıpkı
Beethoven'ın Öteki müziğiyle müzik dünyasını cömertçe zenginleştirmesi gibi,
biz de Sonsuz'u arayanlar, Sizin sınırsız Cömertliğiniz ile özlem dünyasını
aydınlatacağız ve insanlığın Tanrı'ya olan sonsuz susuzluğunu gidereceğiz.
DÜŞÜNCE
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
1
Nisan 1981
Ben
bir arayıcıyım, Gerçeği arayan biriyim. Ben sevgi doluyum, Tanrı'yı seviyorum.
Özlem-kalbim
ve adanmış-hayatım uykusuzca üç paha biçilmez gerçekliğe ihtiyaç duyuyor:
konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür.
Konsantrasyon
güçtür. Meditasyon barıştır. Tefekkür mutluluktur.
Konsantrasyon-güç,
meditasyon-huzur ve tefekkür-mutluluk kazanmanın farklı yolları vardır. Ancak
onları sınırsız bir şekilde elde etmenin üç kolay yolu vardır.
Güç
kazanmak istiyorsam, çok küçük bir gerçekliğe konsantre olmalıyım. Tüm
dikkatimi küçük bir aleve odaklamam gerekiyor ve o zaman kesinlikle
konsantrasyon gücünde ustalaşacağım.
Huzur
bulmak istiyorsam, çok büyük bir gerçeklik üzerinde meditasyon yapmalıyım.
Geniş gökyüzü üzerine meditasyon yapmalıyım ve o zaman gökyüzünün enginliği tüm
varlığımı huzurla dolduracak.
Ve
eğer saadet istiyorsam, burada yeryüzünde ve orada Cennette en tatlı, en
sevgili ve en mahrem Gerçek-Birliği tefekkür etmeliyim, Sevgili Yücem.
Tefekkürün
bir birlik mesajı vardır ve o bir birlik mesajıdır - sonlunun Sonsuz ile
bilinçli birliği, içimizdeki arayan-sevgilinin Sevgili Yüce'mizle bilinçli
birliği. İlahi âşığın sonunda onun Yüce Sevgilisi olması tefekkür yoluyladır.
Sevgili
Yüce ve ilahi aşık birlikte ilahi oyunun tadını çıkarır. Bu oyunun başı ve sonu
yok. Bu oyun çok geliştirildiğinde akıl almaz bir şey oluyor. Sevgili Yüce,
ilahi âşığına, “Haydi rolleri değiştirelim. İzin ver ben ilahi bir âşık olayım,
sen de Sevgili Yüce olasın.” Doğal olarak, arayan seven itaat eder ve yeni bir
oyunun, tamamen eşi benzeri olmayan bir oyunun tadını çıkarmaya başlarlar ve bu
uzun bir süre devam eder.
Oyunlarının
zevkini daha da artırma arzusuna kapıldıklarında, gerçek Sevgili Yüce, ilahi
âşığına “Yine eski rollere dönelim ve bu sefer yeni bir oyun oynayacağız.
Saklambaç oyununun tadını çıkaralım. Ben saklanacağım ve sen beni arayacaksın.
Beni tekrar bulduğunda sınırsız neşe alacaksın. Başarılı olup Beni bulduğunuzda
oyunu değiştireceğiz. Sen saklanacaksın, ben seni arayacağım.
Bu
saklambaç oyunu, Tanrı'nın Dawn-Vision'ından bu yana gelişti. Bu bir Sonsuzluk,
Sonsuzluk ve Ölümsüzlük oyunudur. Burada Sonsuzluk, sonsuz Barış ve sonsuz
Sessizliktir. Sonsuzluk, sonsuz Güzellik, sonsuz Lütuf ve sonsuz Işıktır.
Ölümsüzlük ölümsüzdür Zevk, Zevk-Nektar.
Tefekkür
bir sanattır, yüce bir sanattır. Bu sanat yeni başlayanlar için değil. Sadece
deneyimli bir arayıcı düşünebilir. Tecrübeli arayıcı kimdir? Deneyimli bir
arayıcı, uzun süredir el üstünde tuttuğu cehalet gecesini tamamen ve sonsuza
dek reddetmiş veya reddetmeye yakın olan kişidir. Deneyimli bir arayıcı,
yorulmadan Tanrı'nın uykusuz Gülümsemesini çağıran kişidir. Deneyimli bir
arayıcı, kendi içinde Tanrı için koşulsuz bir sevgi şekillendiren ve
şekillendiren kişidir. Deneyimli bir arayıcı, Tanrı'nın İradesine koşulsuz
teslim olmak için çabalayan kişidir. Deneyimli bir arayıcı, Tanrı'nın
Kendisinin istediği gibi, yalnızca Tanrı'nın Memnuniyetini isteyen kişidir.
Deneyimli
bir arayıcı, sürekli vicdanını dinler. Vicdan, hayatının yasasıdır. Onun
vicdanı bir sanattır. Vicdan onun dinidir. İşini iyi yaptığında, hayatının
kanununu takip ettiğini hisseder. Kötü şeyler yaptığında, Hak yolundan
saptığını ve hayatının kanununa, sanatına, dinine artık sadık olmadığını
hisseder.
Başkan
Lincoln, rakipleri tarafından acımasızca eleştirildi. Hatta bazıları onun dini
inançlarından şüphe etmeye başladı. Kesin ifadesi şuydu: “İyi yaptığımda
kendimi iyi hissediyorum. Kötü şeyler yaptığımda kendimi kötü hissediyorum. Bu
benim dinim."
Deneyimli
arayıcı, düzenlilik ve dakikliğe en büyük önemi verir. Hayatın her alanında herkesin
düzenliliğe ve dakikliğe ihtiyacı vardır. Düzenlilik ve dakiklik sadece sıradan
bir arayıcı, acemi bir arayıcı için gerekli değildir. Deneyimli bir arayıcının
bile düzenliliğe ve dakikliğe ihtiyacı vardır. Her gün kendi içinde derinlerde
Tanrı'nın seçilmiş Saatini keşfetmelidir. Ve Allah'ın Saati geldiğinde,
tefekkür sanatına hazırlanmalıdır.
Hayranları
bir kez piyaniste sordu: “Neden günde altı veya yedi saat prova yapıyorsun? Bir
müzisyen olarak zaten mükemmelliğe ulaştınız."
Piyanist,
"Bir gün prova yapmazsam fark edeceğim," diye yanıtladı. İki gün
prova yapmazsam eleştirmenlerim fark edecek. Üç gün boyunca prova yapmazsam,
seyirci fark edecek."
Bundan
ne öğrenilebilir? Mükemmellik mesajı alınabilir. Tefekkürde sonlu, Sonsuz olur
ve Sonsuz, sonlunun içinde ve aracılığıyla oynar. Ve bu mükemmellik.
Arayıcının
kendisi, İç Pilotu, eleştirmenler dünyası ve seyirciler dünyası - hepsi tek bir
şey ister - mükemmellik. Deneyimli bir arayıcı düzenli olarak meditasyon
yapmazsa, bunu fark edecektir. Ve bir başkası, İçsel Pilotu kesinlikle fark
edecektir. İç Pilotu ondan mükemmellik istiyor. Sınırsız Endişesinden dolayı,
İçsel Pilotu, seçtiği enstrümanın mükemmelliğini istiyor. Ve deneyimli arayıcı
olan enstrüman da mükemmel olmak ister. Deneyimli bir arayıcı düzenli,
özveriyle, ruhla ve koşulsuzca tefekkür ettiğinde, Yüce Sanatçının, Sevgili
Yüce'nin mükemmel enstrümanı haline geldiğini hisseder.
Eleştirmenler
dünyası, arayanın mükemmelliğe ulaşıp ulaşmadığını gerçekten umursamıyor,
sadece onu eleştirmek istiyorlar. Ve dünyanın geri kalanı sadece merak ediyor.
Seyirci dünyası, arayıcının bireysel gelişimiyle pek ilgilenmez. Arayıcının
gerçekten mükemmellik için mi çabaladığını yoksa sadece dünyayı kandırmaya mı
çalıştığını görmek istiyor. Deneyimli arayıcı tefekkürde henüz mükemmelliğe
ulaşmamış olsa bile, merakı giderildiği için dinleyiciler muhtemelen aynı
derecede memnun olacaktır.
Eğer
bir arayış içindeyseniz ve tefekkür sanatını öğrenmek istiyorsanız, üç önemli
niteliğe ihtiyacınız var: tatlılık, şefkat ve birlik. Tatlılık-yetenek,
şefkat-yetenek ve birlik-yetenek geliştirmeniz gerekir. Tatlılık niteliğini
elde etmek için, önünüzde güzel bir çocuğu hayal etmeye çalışın - güzel, daha
da güzel, en güzel - ve bir çocuğun tüm niteliklerinin içinize girdiğini hissedin.
Hassasiyetin
niteliği için, bir annenin çocuğuna olan hassasiyetini veya bir çocuğun
annesine olan hassasiyetini hayal etmeniz gerekir. Bir annenin veya bir çocuğun
şefkat yeteneğini edinebilirseniz, o zaman kalbinizin büyük bir ilerleme
kaydettiğinden emin olabilirsiniz.
Birliği
geliştirmek için, Cenneti ve yeri aynı anda görselleştirmeniz veya hayal
etmeniz gerekir. Kurtarıcı Mesih'in birliğinin fevkalade güçlü mesajını
hatırlamaya çalışın: "Ben ve Babam biriz." Burada Cennetteki Baba ve
dünyevi oğul bölünmez bir şekilde birdir ve onların birliği mükemmellik ve
tatminden başka bir şey değildir. Bu nedenle, tatlılık, şefkat ve birlik,
tefekkür etmek isteyen deneyimli bir arayıcının geliştirmesi gereken üç
niteliktir.
Tefekkür
arayan içindir. Tefekkür bilen içindir. Tefekkür aşık içindir. Tefekkür bilgi
filizidir. Bu, arayanın bildiği şeydir. Tefekkür bilgelik ağacıdır. Bilenin
anladığı budur. Tefekkür tatmin meyvesidir. Bu, arayanın bildiği şeydir. Burada
hepimiz arayış içindeyiz. Bilinçli, ruhen, koşulsuz ve koşulsuz olarak Tanrı'yı
bilen ve nihayet Tanrı'yı \u200b\u200bseven olmayı özlüyoruz. Tanrı'nın gerçek
aşıkları olduğumuzda, tefekkür sanatında mükemmel sanatçılar olacağız.
SERBEST
BIRAKMAK
Princeton
Üniversitesi, Princeton,
New
Jersey, ABD
6
Nisan 1981
Bağımlılık
nedir? Bağımlılık sınırlamadır. sınırlama nedir? Sınırlama hayal kırıklığıdır
ve hayal kırıklığı yıkımdır. Yıkımı nerede bulacağız? Yıkımı yaşam
başarısızlığında buluyoruz. Ve yaşam başarısızlığı nedir? Yaşam başarısızlığı,
Yüce Kılavuz Tanrı'nın geçici olarak tezahür etmemiş ve yerine getirilmemiş
Vizyon-Gerçekliğidir.
özgürleşme
nedir? Kurtuluş esaretten kurtulmaktır. özgürlük nedir? Özgürlük tatmindir.
Memnuniyeti nasıl bulabiliriz? İç dünyadaki ve dış dünyadaki özlemimiz ve
bağlılığımız sayesinde tatmin olabiliriz. İç dünyada tatminin yeni ve
ruhsallaştırılmış bir adı vardır: birlik, evrensel birlik. Dış dünyada tatminin
yeni ve güçlü bir adı vardır: aşkınlık, kendini aşma.
Kurtuluş,
arayanın arzu-kalbinin ve kendini adama-yaşamının mükemmelliğidir. Her arayan
bir sanatçıdır, ruhen ve uykusuz bir şekilde mükemmellik için çabalaması
gereken ilahi bir sanatçıdır. Samimiyeti mükemmel olmalı, arzusu mükemmel
olmalı, özverisi mükemmel olmalı. İç Pilot ile bilinçli iletişimi mükemmel
olmalı. İçte ve dışta mükemmel Mükemmelliğe ulaşana kadar, kurtuluş uzak bir
olasılık olarak kalacaktır. Mükemmellik yok, özgürlük yok.
İnsan
hayatı mükemmel olmalı ama nasıl? Ancak kendi içinde derinlerde olanı ön plana
çıkararak mükemmelleştirilebilir: doğumsuz ve ölümsüz çağrı. Sonsuzluğun
çağrısı olan bu çağrı, sonunda Sevgili Yüce'miz olan İçsel Pilotun
Gülümseme-Vizyonunda çiçek açar.
Artık
hayatımız mükemmel olmaktan çok uzak. Arzulara bağlı bir hayattır. Bu bir
sınırlama hayatıdır. Bu nedenle, dünyevi varlığımız her zaman barışla dolmak
için dua eder. Kurtuluş barıştan, yüce barıştan, sonsuz barıştan başka bir şey
değildir. Huzur nasıl bulunur? Elbette dış dünyayı sömürerek değil , iç dünyada
Tanrı'ya yalvararak. Barışın yaşamı bir deney değildir. Huzur hayatı bir
deneyimdir. Dünyaya bağlı zihnimiz deney yapmaya eğilimlidir, ancak deney
hayatı barışı sağlayamaz. Sadece deneyime özlem duyan Cennetten bağımsız kalp
huzura kavuşur. Deney insan zihninin bir yetisi, deneyim ise ilahi kalbin bir
yetisi.
Tekne
deneyi, kıyı belirsizliği ile kıyı kesinliği arasında çalışır. İki yolcu
taşıyor: şüphe adamı ve inanç adamı. Kayık güven-kıyıya değdiğinde, iman adamı
zaferinin sancağını yükseltir. Bununla birlikte, aynı tekne belirsizliğin
kıyısına dokunduğunda, şüphe adamı zaferinin bayrağını muzaffer bir şekilde
yükseltir. Tekne deneyimi, Eternity'nin dünyaya bağlı kıyısı ile Ölümsüzlüğün
Gökyüzünden bağımsız kıyısı arasında ilerliyor.
İki
arkadaşım var: Hintli bir arayıcı ve bir Batılı arayıcı. Kızılderili arayıcı
her zaman kurtuluştan çok kurtuluşla ilgilenmiştir. Batılı arayışçı her zaman
kurtuluştan çok kurtuluşla ilgilenmiştir. Hintli arayıcı bana her zaman, Batılı
arayıcı arkadaşımın günah ve suçluluk hakkında sürekli olarak düşündüğü şeyi
takdir etmekte zorlandığını söyler. Diyor ki, "Cennetteki Babamız
Mükemmelliğin kendisiyse ve biz O'nun Varlığının-Gerçekliğinin bir parçasıysak,
o zaman neden sürekli günah içinde yaşayalım?" Batılı arayışçı arkadaşımın
konumunu takdir etmesi onun için zor. Ve Batılı arayışçı arkadaşım Hintli
arayışçı arkadaşımı sürekli eleştiriyor. O, “Neden her zaman dünyaya bağlı,
sınırlı gerçeklik hakkında düşünmek zorundasın? Neden sürekli bağımlılığı
düşünüyorsun?”
Doğulu
arayıcı, Hintli arkadaşım, her zaman bağımlılığını ve cehaletini düşünüyor.
Batılı arayıcı her zaman günahını düşünür ve her zaman suçluluk duygusu
musallat olur. Bu yüzden hem Hintli arayıcı arkadaşıma hem de Batılı arayıcı
arkadaşıma özveriyle hizmet edebilmem için Yüce Rabbime bana aydınlanma vermesi
için dua ettim.
Yüce
Rabbim, sonsuz Cömertliği ile Hintli arkadaşım ve Batılı arkadaşımla paylaşmam
için bana aydınlanma verdi. Lordum bana, "Kızılderili arayıcı arkadaşınız
beden bilincinde. Bedenin bilincinde yaşıyorsanız, o zaman sürekli sınırlama ve
bağımlılık hakkında düşünürsünüz çünkü beden bağlıdır ve yetenekleri
sınırlıdır. Batılı arayıcı arkadaşınız, ayartmanın üstün olduğu hayati, daha
düşük hayati olanda yaşıyor. Ayartma dünyasında her zaman bir günah bilinci ve
bir suçluluk bilinci vardır. Suçluluk bilinci ve günah bilinci birbirinden
ayrılamaz.
Sonsuz
Hakikat ve Işığın arayıcısı, ne beden bilincinde ne de yaşamsal olanın
bilincinde yaşamamalıdır. Kalbin bilincinde, birlik bilinci olan psişik
bilinçte şaşmaz bir şekilde yaşamalıdır. Bu birlik bilinci Yüce Realiteden gelir,
Yüce Realitede ikamet eder ve Yüce Realite için yaşar. Kalpte yaşayan Mutlak
Gerçeğin arayıcısı, sahip olduğum ve sonsuza dek var olduğum sonsuz Doyuma
kolayca ücretsiz erişim sağlayabilir.
Sevgili
Yüce'me bir soru daha soruyorum: “Sevgili Yüce'm, ben bir arayışçıyım. Her gün
benim için birçok şey yaptığını biliyorum. Her gün benim için özel bir şey
yapıyor musun?”
“Evet
oğlum, her gün senin için özel bir şey yapıyorum. Ve sadece her gün değil, her
an sizin için çok, çok özel bir şey yapıyorum ve bu özel, kurtuluşunuz için
benim samimi, kutsanmış çalışmam. Ne yaptığımı biliyor musun? Her an seni
itiyor ve çekiyorum. Uykun geldiğinde , sonunda ne olabileceğini görmek için
seni ileri iterim - Benim seçtiğim enstrümanım. İstekli olduğunuzda, kim
olduğunuzu sonsuza kadar bilebilmeniz için sizi yukarı çekiyorum - Benim
Vizyonum-Gerçekliğim.
Her
arayıcının özgürleşmeye ihtiyacı vardır. Kurtuluş için öncelikle ihtiyacı olan
şey, Mutlak Yüce'nin Şefkat Gözüdür. Ve Mutlak Yüce'nin Şefkat-Gözü için her
şeyden önce ihtiyacı olan şey, Mutlak Yüce'nin Hazır-Kalbidir. Mutlak Yüce'nin
Hazır-Kalbine sahip olmak için, arayıcının arzulu kalbinden bir damla
minnettarlığa ve kendini adamış hayatından bir damla feragat etmeye ihtiyacı
vardır.
MÜZİK
VE DİN
Mount
Holyoke Koleji, Güney Hadley,
Massachusetts,
ABD
7
Nisan 1981
Dersimi
harika bir ruha adamak istiyorum, Emily Dickinson. O, ruhsallaştırılmış şiirde
içsel deneyimlerini açığa vuran gerçek bir arayıcıydı. Sadece şiirlerine değil,
aynı zamanda burada, yeryüzünde sürdürdüğü ruhani yaşama da derin bir saygı ve
hayranlık duyuyorum. Uzun yıllar önce, bu saygıdeğer kolejden mezun oldu. Şimdi
de onun mübarek ruhuna seslenmek ve dua konuşmamı ona ithaf etmek istiyorum.
Müzik
ve din. Müzik nedir? Müzik, müzisyen-arayıcının yaşamının saflığıdır. Müzik,
arayan müzisyenin kalbinin güzelliğidir. Müzik, müzisyen-arayıcının ruhunun
kutsallığıdır. Müzik, Sevgili Yüce arayan-müzisyenin Evi'dir.
Müzik
hayati bir heyecan değildir ve olamaz. Müzik ruhsal aydınlanmadır. Müzik,
çabalayan insan ruhunun en yüce tatminidir.
Müzisyen-arayıcı,
müzik çalmadan önce, okyanusun derinliklerini kavrayabilme yeteneği kazanmak
için ruhsal olarak meditasyon yapar. Müzisyen-arayıcı, müzik çalmadan önce
dağların doruklarına çıkabilmek için yoğun bir şekilde dua eder.
Müzisyen-arayıcı,
müzik çalarken, İçsel Pilotu olan Yüce Müzisyen ile sessizce sohbet eder.
Sessiz seslerin müziğini O'ndan öğrenir. Sessiz sesin müziği, Sonsuzluğun ilham
verici Çiçekleri ve Ölümsüzlüğün besleyici meyveleri ile Sonsuzluğun koruyucu ağacıdır.
Sessiz sesin müziğinin sahip olduğu şey, Tanrı-insanın içe dönüşüdür ve bu,
insan-Tanrı'nın yavaş, kademeli ve yanılmaz evrimidir.
Arayıcı
bir müzisyen olarak, Yüce Müzisyen'e bana sessiz sesin müziğini vermesi için
dua ediyorum. Namazımı yerine getirmeden önce, bana karışıklık müziğimi, volkan
müziğini, gök gürültüsü müziğini, fırtına müziğini bırakmam gerektiğini
söylüyor. Ancak o zaman, bütün varlığımı aydınlatmak ve O'nu, Sevgili Yüce'mi,
O'nun en yüksek Suretinde tamamlamak için her an kalbimin en ücra köşelerinde
yankılanacak olan sessiz sesin müziğini O'ndan öğrenebileceğim.
Müzik
ve din. Din nedir? Din hayatın kanunudur. Yaşam yasasından, Merhametli
Tanrı'dan olduğumuzu ve Tezahür Tanrı için olduğumuzu, Tanrı'nın
Aşkınlık-Vizyonundan olduğumuzu ve Tanrı'nın Her Yerde Mevcut Gerçeği için
olduğumuzu öğreniyoruz. Tek Tanrı'dan, Tek Tanrı ile, Çoğunluk Tanrısı'nda ve
Çoğunluk Tanrısı için olduğumuzu öğreniyoruz .
Dinde
duygusal dua ve verimli meditasyon vardır. Duygulu dua insan zihnimizi arındırır.
Verimli meditasyon insan kalbimizi aydınlatır. Arınmayı ve aydınlanmayı elde
ettikten sonra, kendimizi keşfetme yolunda, yani Tanrı'nın farkına varma
yolunda çok ilerliyoruz.
İki
tür din vardır: sahte dinler ve gerçek dinler. Sahte din, ne pahasına olursa
olsun, ne pahasına olursa olsun, ne pahasına olursa olsun, ne pahasına olursa
olsun, dünyanın çehresini değiştirmek ister. Gerçek din sadece dünyanın kalbini
ruhen sevmek ister. Sahte din, diğer dinlere karşı Himalaya üstünlüğünü
göstermeye çalışacak. Gerçek bir din ancak diğer dinlere sempati duyacaktır.
Kendi duygulu çağrısından yola çıkarak tüm dinlerle birliğinin coşkusunu
yaşamak istiyor. Hoşgörüsü, sabrı, nezaketi ve bağışlayıcılığıyla bütün
dinlerle ayrılmaz bir bütün olmak ister. Ayrıca gerçek bir din, her dini seven
ve yönetenin Yüce Pilot'un Kendisi olduğunu gayet iyi bilirken, aynı zamanda
her dinin ne yazık ki bünyesinde barındırdığı zayıflıkları ve eksiklikleri de
affeder.
Dolayısıyla
hak din, insanlığı yüzyıllar boyunca tüm kusurlarıyla sevecek olan dindir.
Birlik-aşkıyla yeni bir dünyaya öncülük etmeye çalışacaktır. Zorla değil,
başkalarına emrederek değil, tüm dinlerle bölünmez bir şekilde birleşerek, yeni
bir dünya yaratmaya çalışacaktır. Gerçek din, Yaratıcı'nın, Ebedi Pilot'un
ayaklarının dibinde yaprak yaprak yeşerecek.
Gerçek
bir din, takipçilerine görünmez gerçeği gösterme yeteneğine sahiptir. Gerçek
bir din, takipçilerine inanılmaz ilahi sevgiyi hissettirme yeteneğine sahiptir.
Gerçek bir din, takipçilerine görünüşte inanılmaz bir gerçeklik - mükemmellik,
içte mükemmellik ve dışta mükemmellik - ihsan etme yeteneğine sahiptir.
Hristiyan
olabilirsiniz ama hayatınız sadece Hristiyanlığı temsil etmez. Seni düşündüğüm
an, seni gördüğüm an, senin bir evrensellikten başka bir şey olmadığını
anlamalıyım. Kalbiniz, zihniniz, yaşamsallığınız, bedeniniz, sahip olduğunuz ve
olduğunuz her şey evrenselliktir. Sen evrenselliğin bir ifadesisin, bir
ifşasısın.
Hindu
inancına sahibim ama kalbimin derinliklerinde bir şarkı olduğumu biliyorum,
Tanrı'yı seven bir şarkı, Tanrı'yı seven bir şarkı. Ve eğer seninle bir
olursam, sadakatle ve koşulsuz olarak Tanrı'nın evrensel Gong'u olduğumu
hissediyorum.
Müzik
ve din aynı madalyonun ön ve arka yüzü gibidir. En saf anlamıyla müzik dindir
ve din de en saf anlamıyla müziktir. Sadece müzik ve din insanlığı
dönüştürebilir ve geliştirebilir. Bu müzik-din, bu yaşam yasası, ruhun bu
evrensel dili ancak sunulabilir, satın alınamaz veya satılamaz. Müzik ve din
arayanlar içindir, müziği sevenler içindir, gerçeğe hizmet edenler içindir.
Paranın gücü ya da dünyevi isim ve ihtişam, bu iki ölümsüz gerçeğe, bu iki
hazineye, dünyevi ve göksel olana hükmedemez.
Babür
imparatoru Akbar, büyük müzisyen Tansen'i sarayın hizmetinde tuttu. Bir
keresinde Ekber, Tansen'e derin bir hayranlık duyduğunda şöyle demişti:
Ben o
kadar iyi bir müzisyen değilim.
Akbar,
"Sen sadece harika bir müzisyen değil, aynı zamanda en iyi
müzisyensin" diye ısrar etti.
Tansen,
"Hayır, Gurum, Usta Haridash benden çok daha üstün," diye itiraz
etti.
"Öyleyse
onu saraya getirin!" Ekber emretti.
"Hayır,"
diye yanıtladı Tansen, "gelmeyecek." İsim ve şöhretle ilgilenmiyor.
Sadece Allah için oynuyor. Tanrı'nın merhameti onun tek ödülüdür.
"O
zaman ona gitmeliyim. Beni ona götür.
Tansen
kabul etti, ancak şunları söyledi:
“Ona
bir imparator gibi gidemezsin. Kulum, kölem olarak gizlice gitmelisin.
Böylece
Ekber, Tansen'in Ustasına hizmetçi olarak gitti ve Tansen, Ustadan Ekber için
oynamasını istedi. Ne yazık ki Haridash oynayacak havada değildi. Ve sonra
Tansen'in aklına parlak bir fikir geldi. Kasten birçok hata yaparak oynamaya
başladı. Haridash gözlerine ve kulaklarına inanamadı. En iyi öğrencisi nasıl bu
kadar affedilmeyecek kadar hatalı olabilir? Şaşkınlık ve öfkeden öğrencisini
düzeltmek için oynamaya başladı. Böylece imparator, Tansen'in Efendisinin
gerçekten de Tansen'in kendisinden çok daha üstün olduğunu anladı.
Saraya
döndüklerinde Ekber, Tansen'e "Neden Efendin kadar ruhlu
çalamıyorsun?" diye sormuş.
"Ah
imparator," diye yanıtladı Tansen, "İsim ve şan için oynuyorum. senin
için oynuyorum Ve Allah için oynuyor. Fark bu. Tanrı için çalsaydım -
içinizdeki Tanrı için, herkesin içindeki Tanrı için - ancak o zaman müziğim bu
kadar yüce, ilahi, fevkalade ruhani ve mükemmel olabilirdi. Ama paranın gücü
için, isim ve şöhret için falan oynuyorum. Hocamdan böyle bir oyunu benden
nasıl beklersiniz?
Gerçek
müziğin kaynağı ile gerçek dinin kaynağı hep aynı kalacak ve bu kaynak
çağrıdır, doğumu ve ölümü olmayan çağrı, sonsuz açlık. Bu, insanın kendi
tatmini için değil, Allah'ın Kendisinin istediği şekilde Allah'ın Memnuniyeti
için bir açlıktır. Müzik ve din bu kaynaktan ortaya çıktığında, ancak o zaman
müziğin güzelliği mesajı ve dinin güzelliği mesajı ilahi bir şekilde
aydınlatıcı ve tatmin edici olacaktır. Müzisyen-arayıcı sadece olma yeteneğine
ve fırsatına sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda kaçınılmaz olarak Yüce Müzisyen
olan Tanrı'nın ve aynı zamanda Yaratıcı Tanrı'nın seçilmiş enstrümanı olur. Her
arayıcı-hizmetçi, Tanrı'nın Kendisinin istediği şekilde hizmet etmek için bu dünyaya
geldi. Arayan her müzisyen, Tanrı'nın kendisinin olmasını istediği şekilde
Tanrı'yı memnun etmek için bu dünyaya geldi.
Hepimiz
burada arayan-hizmetçiyiz, hepimiz burada müzisyen-arayanlarız. Tanrı'nın
seçtiği Saatte, özlem-yüreğimiz ve adanmışlık-hayatımız gerçekleşecek. Ancak,
aynı zamanda Tanrı'nın Tamamlanmasıdır. O'nu arzuladığı gibi gerçekleştirmek
için din dediğimiz ilahi yaşam kanunumuzla ve ruhumuzun evrensel dili olan
müziğimizle insanlığa hizmet ediyoruz.
DOĞRU
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
20
Nisan 1981
satyam
eva jayate
Sadece
Gerçek kazanır.
Basit
adam gerçeği sever. Samimi bir insan gerçeği takdir eder. Tanrı'ya inanan,
gerçeğe değer verir. Allah'ı bilen, hakikatle bölünmez bir birlik kurar.
Arzunun
hayatı gerçeği bağlamak ister. Aspirasyon hayatı gerçeği keşfetmek ister.
Farkındalık yaşamı gerçeği ortaya çıkarmak ister. Mükemmellik hayatı gerçeği
tezahür ettirmek ister. Memnuniyet hayatı, gerçeği yerine getirmek ister.
Ruhsallaştırılmış
samimiyet çağrısı, dünyanın en yüce gerçeğidir. Aydınlanmanın verimli
gülümsemesi, Cennetin yüce gerçeğidir.
Gerçeği
açgözlülük olmadan kabul ettiğimde, Tanrı zihnimi temizler. Gerçeği sınırsızca
kabul ettiğimde, Tanrı kalbimi aydınlatır. Gerçeği koşulsuz kabul ettiğimde,
Tanrı hayatımı özgürleştiriyor. Gerçeği engellemeyin, çünkü gerçek her zaman
size yardım etmeye hazır ve isteklidir. Gerçeği kırmayın, çünkü gerçek her
zaman size en bol zevkini vermeye fazlasıyla hazırdır. Gerçeği reddetmeyin,
çünkü gerçek uykusuz ve şefkatle sizi, iç dünyanızı ve dış yaşamınızı
mükemmelleştirmeye çalışıyor.
Gerçek
ve Tanrı birdir, ancak ince bir fark vardır. Gerçeğin yeri doldurulabilirken,
Tanrı asla değiştiremez. Benjamin Franklin'in yerine Fransa'daki Büyükelçilik
Müsteşarlığına atanan Thomas Jefferson'ın hayatında meydana gelen çok önemli
bir olayı hatırladım. Thomas Jefferson, "Benjamin'in yerini kimse
dolduramaz. yerine koyamam Sadece değiştirebilirim." Aynı şekilde, gerçek
Tanrı'nın yerini alamaz. Hakikat en fazla Tanrı'yı takip edebilir.
Doğruyu
söylemek ve gerçek olmak her zaman arzu edilir. Ancak gerçeğin dünya bilincinin
pratik düzlemine uygulanamadığı çok nadir durumlar vardır. Diyelim ki bir
noktada vahşi bir öfkeye kapıldım ve birine onu öldürmeye hazır olduğumu
söyledim. Bir sonraki an bilgelik güneşi üzerime parlıyor ve sözümü tutmak
istemiyorum çünkü o zaman affedilemez bir suç işlemiş olacağım. Bu durumda
sözümü tutmazsam nefsim ve o kişinin nefsi beni bağışlasın. Ama birine
farkındalık ya da en azından ruhani bir özlem çağrısı yaptığımı söylersem ve
sözümü tutmazsam, o zaman ne benim ruhum ne de o kişinin ruhu beni
affetmeyecektir.
Hakikat
evrenseldir ve hakikat aşkındır. Özlem hayatım Aşkın Gerçeği seviyor. Benim
özlem çağrım yükseğe, hatta daha yükseğe, en yükseğe tırmanıyor ve tırmandıkça
Aşkın Gerçeğe olan sevgisini yoğunlaştırıyor. Evrensel Hakikat, kalbimin özlem
çağrısının en yüksek Gerçeğe ulaştığını görünce, bana engin sevgisini bahşeder
ve bana farkındalık tohumları eker.
Kutsanmış
hayatım Evrensel Gerçeği seviyor. Her insanda ve tüm yaratılışta Yüce
Gerçekliğe hizmet etmek ister. Aşkın Gerçek, hayatımı insanlıktaki evrensel,
her şeyi kaplayan tanrısallığa adamak istediğimi gördüğünde, o zaman Aşkın
Gerçek benden son derece memnun olur ve beni, kutsanmış hayatımı beslemek için
aşağı iner. Böylece Evrensel Hakikat ve Aşkın Hakikat, arayanın hayatında yan
yana gider. En yüksek Gerçekliğe ulaşmak için , yanan bir istek alevine
ihtiyacım var. Bu özlem alevi uykusuzca tırmanacak, daha yükseğe, daha yükseğe
ve En Yüksek Doruklara ulaşacaktır. Ayrıca, varlığım uykusuz bir şekilde
kendisini Yüce Sebebe adamalıdır ve bu Sebep, insanlıkta ilahi olana hizmet
etmektir. İnsanlıktaki ilahiliğe hizmet ederken, insanlıktaki ilahiliği ön
plana çıkarmaya çalışacağım.
Hakikat
bize sahip olduğu şeyi ve ne olduğunu verir. Sahip olduğu şey şafak
mükemmelliği. Neşeyle, kademeli olarak, tamamen ve kayıtsız şartsız, Mutlak
Gerçeğin samimi arayıcılarına şafak mükemmelliğini sunmaya hazırdır. O ne ise
memnuniyet güneşidir. Ve Mutlak Yüce'nin seçilmiş enstrümanları olmak için
haykıran samimi arayışçılara güneşten duyduğu tatmini ihsan etmeye her zaman
hazırdır.
Gerçek,
dua kalbimizin çiçeğidir. Gerçek, meditasyon ruhumuzun kokusudur. Ruhsal olarak
dua ettiğimizde, kalbimizin en içteki girintilerinde birbiri ardına çiçek açan
bir nilüfer yaprağı görürüz. Bu nilüferi Sevgili Yücemizin Ayaklarına koyarız
ve sonra meditasyon yaparken kokusunu içinize çekeriz. Bu koku dünyaya bağlı
zihni arındırır ve Cennetten bağımsız kalbi aydınlatır. Ayrıca, Yüce Gerçeği tezahür
ettirmek için Sonsuzluk Yolunda yürümek isteyen içimizdeki hacı ruhunu serbest
bırakır. Tezahür ederek, içimizdeki hacı ruhu içsel çağrısını yoğunlaştırır ve
çağırarak tezahür ettirir. Hacı ruhu her an ağlar ve alçalır ve alçaldıkça
burada, dünyada yeni ışığı, yeni gerçeği, yeni mükemmelliği ve yeni tatmini
tezahür ettirir.
satyam
eva jayate
Sadece
Gerçek kazanır.
SES
VE SESSİZLİK
Radcliffe
Koleji, Cambridge, Massachusetts, ABD
21
Nisan 1981
Ses
ve sessizlik Tanrı'nın iki Vizyonu-Gerçeğidir. Sessizlik Sonsuzluğun
çağrısıdır. Ses, Sonsuzluğun gülümsemesidir. Eşit derecede güçlü ve eşit
derecede ölümsüzdürler.
Tanrı,
Evrenini Sessiz-Işığıyla yarattı. Tanrı, Evrenini Zevk-Sesi ile ayakta tutar.
Aşkın Sessizlik ve evrensel Ses birbirini tamamlar. Aşkın Sessizlik, nefes
saflığını evrensel Sese sunar. Evrensel Ses, yaşam güzelliğini Aşkın Sessizliğe
sunar.
Sessizlik,
Tanrı'nın kim olduğunu anlamamız için gereklidir. Tanrı'nın ne yaptığını ve
nerede olduğunu dünyaya anlatmak için sese ihtiyacımız var. Allah'ın Rahmet-Nurunu
hissedebilmemiz için sükunet şarttır. Tanrı'nın Işık-Adaletini hissetmemiz için
ses gereklidir. Tanrı'nın Kalbinin Gücünü hissetmemiz için sessizlik
gereklidir. Tanrının Ayaklarının Gücünü hissetmek için sese ihtiyacımız var.
Sesin hayatında deneyler yapıyoruz. Nihayetinde mükemmelliğe ulaşmamız yaşam
deneyi yoluyla olur. Yaşadığımız yaşam sessizliğinde. Nihayetinde tam doyuma
ulaşmamız yaşam deneyimi yoluyla olur.
Özlem-yaşam
benim ebediyen Sevgili Yüce'mden olduğumu hissettiğinde sessizlik yüce hüküm
sürer. Adanmışlığım-yaşam sonsuza dek Sevgili Yüce'm için olduğumu
hissettiğinde ses yüce hüküm sürer .
Yaşam
sesim, sahip olduklarımı ifade ediyor - Tanrı'ya olan uykusuz aşkımı. Sessiz
yaşamım, ne olduğumu, Tanrı'ya olan sonsuz açlığımı somutlaştırıyor.
Sonsuzluk
Yolunda yaşam sesiyle koşarken, Tanrı'nın Şefkat Gözü beni koruyor, bana
rehberlik ediyor ve rehberlik ediyor. Sonsuzluk Yolunda yaşam sessizliği ile
koşarken, Tanrı'nın Memnuniyeti-Kalbi beni besliyor, enerji veriyor ve Kaderime
ulaşmama yardım ediyor.
Sessizlik
denizinde yüzdüğümde Aşkın Tanrı beni kutsasın. Ses denizinin kükreyen
dalgaları olduğumda, Evrensel Tanrı beni kutsasın.
Arayan
zihnimde sayısız soru var. Yüce Rabbime içtenlikle dua ediyorum ve tüm
cevapları almak için O'nun üzerinde manevi olarak meditasyon yapıyorum. Yüce
Rabbim bana cevapların sadece benim sessiz kalbimde olmadığını, sessiz kalbimin
kendisinin de cevap, tek cevap olduğunu söylüyor.
Ey
arayan, zihninden haykırmasını ve düşüncesiz sessizlik için haykırmasını iste.
Allah duanıza mutlaka cevap verecektir. Ve O, hayatınıza daha fazlasını verecek
- Acımasız Sesi.
Ses,
aspirasyon yaşamındaki ve arayanın inisiyasyon yaşamındaki yeniliğin benzersiz
gururudur. Sessizlik, aspirasyon yaşamındaki ve arayanın inisiyasyon yaşamındaki
eksiksizliğin eşsiz gururudur.
Arayıcının
hayatında sessizlik ve ses ayrılmaz bir şekilde birleştiğinde, Tanrı ona yeni
bir yaşam mükemmelliği verir ve ona kendi Doyum Kalbini gösterir.
Toprağın
sesi var. Cennetin sessizliği vardır. Yüce Rabbim kurtuluşa, aydınlanmaya ve
kurtuluşa sahiptir. Neyim var ki? Minnettar bir kalbim var.
EYLEMDE
KONTROL
Wellesley
Koleji, Wellesley, Massachusetts, ABD
21
Nisan 1981
Her
insan bir arayış içindedir. Aksini yapamaz. Ya sonsuz ve mutlak Hakikatin
peşindedir, ya da dünyevî zenginliğin peşindedir.
Arayan
her bireyin ruhsal yaşamda üç yakın arkadaşı vardır. Bu arkadaşlar
konsantrasyon, meditasyon ve tefekkürdür. Ancak, her arayıcının epeyce düşmanı
vardır. Kendi zihninin artık en büyük düşmanı olmasına şaşırarak şaşırır. Saf
olmayan, güvensiz, kıskanç, açgözlü ve toprağa bağlı olan zihindir.
Konsantrasyon,
arayanın sevgili dostu, yardımına koşar. Konsantrasyon, akla gelen istenmeyen
düşünceleri uzaklaştırır. Ve sonra arayan kişi ilahi düşüncelerle kutsanır -
saf, sağlıklı, müreffeh, aydınlatıcı ve tatmin edici.
Sonra
sevgili arkadaşı meditasyonunu arayan kişiye yardım etmeye gelir. Meditasyon
arkadaşı, manevi yolculuğunun başında bile bolluk içinde huzur bulabilmesi için
ona sakin ve huzurlu bir zihin verir. Ve meditasyon nihayetinde arayana sonsuz
ölçüde huzur getirir.
Sonunda,
tefekkür sahibi bir arkadaş arayana gelir ve ona ışık ve zevk sunar. Önce
zihni, İçsel Pilotun kesinlikle uygun ve mükemmel bir aracı haline getirir. O,
aklı öyle mükemmelleştirir ki, akıl, içinde ve içinden akan ilahi nektarı her
an hissedebilir. Tefekkür, arayan kişiye sonsuz ölçüde nektar-zevk verir.
Arayıcı
konsantre olmaya, meditasyon yapmaya ve tefekkür etmeye başladığında, berrak ve
nüfuz eden bir zihne, alıcı bir kalbe ve sezgisel bir yetiye ihtiyacı olduğunu
fark eder. İçinde ve dışında net bir gerçeklik algısına ihtiyacı var. Sonsuz
bir şekilde alıcılığa ihtiyaç duyar. Geçmişin, bugünün ve geleceğin kitabını
okuyabilecek sezgisel bir yeteneğe ihtiyacı var. Arayıcı, güçlü konsantrasyonunun
gücüyle ilahi bir içgörüye sahip olur. Duygulu meditasyonunun gücü sayesinde,
arayan kişi oldukça alıcı hale gelir. Ve verimli tefekkürünün gücüyle, arayıcı
sonunda sezgiye mükemmel bir şekilde hakim olur. O zaman geçmişi, bugünü ve
geleceği en hızlıdan daha hızlı okuyabilir.
Arayıcı
konsantre olduğunda, meditasyon yaptığında ve tefekkür ettiğinde samimi, doğru
ve saftır, dünyayı tanımakla ilgilenmez. Ama dünya borçlanmak istemediği için
üzerine düşeni yapıyor. Arayıcı konsantre olduğunda, dünya onun güçlü
bakışlarına hayran kalır. Arayan kişi meditasyon yaptığında, dünya onun duyarlı
kalbinin önünde eğilir. Arayan tefekkür ettiğinde, bütün insanlık onun verimli
ruhunu sever.
İki
gerçek var. Biri dünyaya bağlı gerçekliktir. Diğeri ise Sky-Free Reality.
Dünyaya bağlı gerçeklik, sonlu, yani kısacık anlarla ilgilenir. Heavenly-Free
Reality, Sonsuzluk ile ilgilenir. Tefekkürde, arayıcı, dünyaya bağlı gerçekliği
Cennetten bağımsız Gerçeklik ile birleştirir. Tefekkürde, arayan kişi kendi
yolculuğunun doğuşu, kendi yolculuğunun ebedi yürüyüşü ve kendi yolculuğunun
her zaman aşan Hedefi olur.
Konsantrasyon,
meditasyon ve tefekkür, arayanın eylem hayatında çok önemlidir. Eylem nedir?
Sıradan anlamda, eylem sahip olmaktır. Ancak, eylem feragat olabilir. Bir eylem
aynı zamanda bir dönüşüm olabilir.
Eylem
sahip olmak olduğunda, mutsuz hissederiz. Nihayet ele geçirmeyi başardığımızda,
bu şeyin üzerimizde çoktan güç kazandığını görürüz. Artık sahip olmak
istediğimiz şeyin insafına kaldığımızı görüyoruz.
Sonra,
sahip olmanın artık bize keyif vermediği bir zaman gelir ve her şeyi reddetmeye
çalışırız. Ancak her şeyi reddederek mutlu olacağımızı hissederiz. Ancak inkar
da uygun bir tepki değildir. Her şeyi reddedersek, o zaman içsel
tanrısallığımızı nasıl tezahür ettireceğiz? Eğer bedeni atıl olduğu için
reddediyorsak, eğer saldırgan olduğu için hayati olanı reddediyorsak, eğer saf
olmadığı için zihni reddediyorsak, işe yaramaz ve aciz olduğu için kalbi
reddediyorsak, sahip olduğumuz her şeyden vazgeçiyorsak ve öyleyiz, o zaman
içimizdeki tanrısallığı nasıl ön plana çıkaracağız?
Sahip
olmak cevap değildir, ancak reddedilmek de cevap değildir. Kabullenmek de bizi
tatmin etmiyor çünkü dünya mükemmel olmaktan çok uzak.
Son
olarak, tek cevabın dönüşüm olduğunu anlıyoruz - gerçekliğin dönüşümü. Bedeni,
hayati, zihni ve kalbi kabul edeceğiz ama sonra onları dönüştürmeliyiz.
Hareketsiz bir vücut enerjik hale getirilmelidir. Agresif hayati dinamik hale
getirilmelidir. Saf olmayan bir zihin arınmalıdır. Kararsız bir kalp, güvenilir
ve kendinden emin hale getirilmelidir. Doğamızın dönüşümü çok önemlidir. Eğer
doğamızı, dünyevi varlığımızı dönüştürebilirsek, ancak o zaman mükemmel
enstrümanlar, Sevgili Yüce'mizin en üstün seçilmiş enstrümanları olacağız.
Ancak o zaman O'nu memnun edebilir ve O'nu kendi yolunda tatmin edebiliriz.
Güçlü konsantrasyonumuz, duygulu meditasyonumuz ve verimli tefekkürümüz
sayesinde doğamızın mükemmelliği gelecek.
Sahip
olmak her zaman bizi bağlayacaktır. Reddetme bizi her zaman yoksullaşmaya
götürür. Eğer birbirimize bağlıysak, tüm dünyaya nasıl özgürlük sunabiliriz?
Yoksulluğa kapılmışsak, iç zenginliğimizi dünyanın geri kalanına nasıl
sunabiliriz? Ama dönüşürsek, sessizlik içindeki dönüşümümüz tüm dünyayı
dönüştürmeye muktedir olacaktır.
Bir
arayıcı aptalca davranıp dünyayı ele geçirmeye çalıştığında, Tanrı üzülür.
Ayrıca arayan, her hareketinin kendisini daha çok bağlayacağı korkusuyla
hareket etmemesine de üzülür. Arayıcı, eyleminin sonuçlarını içtenlikle,
neşeyle ve kayıtsız şartsız İçsel Kılavuz'a sunabilirse, mükemmel olacağını
anlamaz. Eylemden değil, eylemin sonuçlarından vazgeçmelidir. Bu gerçek bir
özveridir. Arayıcı, eyleminin sonuçlarını Tanrı'ya sunduğunda, içsel ve dışsal
olarak mükemmel hale gelir.
Nasıl
duygulu ve özverili davranacağımızı biliyoruz. Ama hayatın koşuşturmacasının
ortasında, çeşitli faaliyetlerle uğraşırken eylem halinde düşünmek mümkün mü?
Tanrı'nın Vizyonu'na sarsılmaz bir inancımız olması koşuluyla, Tanrı'nın
uykusuz ve şefkatle içimizde ve bizim aracılığımızla çalıştığı sarsılmaz bir
inancımız olduğu sürece, eylemde tefekkür edebiliriz. Şüpheci zihnimizi
Yüce'nin Kalbinin uykusuzca bize rehberlik ettiğine, bizi Kendi Aşkın
Gerçekliğinin somutlaşmasına göre şekillendirip kalıba soktuğuna ikna
edebilirsek, eylem halinde tefekkür edebiliriz. Sevgili Yücemizin Şefkat-Gözünü
tasavvur edebilirsek, Sevgili Yücemizin Bağışlayıcı Kalbini tasavvur
edebilirsek, Sevgili Yücemizin her zaman ve her zaman çalışmakta olan
Vizyon-Kusurunu tasavvur edebilirsek eylem halinde tefekkür edebiliriz. Yüce
Olan'ın burada, yerde Tezahürü-Mükemmelleşmesi için bizim aracılığımızla.
MÜZİK
Pensilvanya
Üniversitesi, Philadelphia,
Pensilvanya,
ABD
25
Nisan 1981
Müzik,
Sonsuzluğun özlemidir. Müzik, Sonsuzluğun mükemmelliğidir. Müzik ölümsüzlüğün
tatminidir. Özlem, dünyanın doğuştan hakkıdır. Mükemmellik Cennetin doğuştan
hakkıdır. Mükemmellik, Tanrı'nın Zevk-Vizyonudur.
Hayvan
müziği, insan müziği ve ilahi müzik. Hayvan müziği, insan müziğini korkutur ve
ilahi müziği kasten reddeder. İnsan müziği ne yazık ki hayvan müziğinin
cazibesine kapılmıştır ve ilahi müziğe erişimi yoktur. İlahi müzik, hayvan
müziğinin nefesini arındırmak ve insan müziğinin hayatını aydınlatmak için her
zaman hazırdır.
Müzik-ses
ve müzik-sessizlik. Müzik sesi, arayan müzisyeni evrensel gökyüzünün
genişliğinin ayrılmaz bir parçası olmaya hazırlar . Sessizlik müziği, arayan
müzisyeni, aşkın Güneş'in nektar-kendinden geçmesinden zevk almaya hazırlar.
İki tür müzik olduğu gibi, müzik-ses ve müzik-sessizlik, aynı şekilde iki tür
müzisyen vardır: müzisyenler-dahiler ve müzisyenler-yetenekler. Bir gün genç
bir öğrenci büyük besteci Mozart'a gitti ve Mozart'tan ona konçerto bestelemeyi
öğretmesini istedi. Büyük besteci, konçerto bestelemeye başlamadan önce birkaç
yıl daha beklemesi gerektiğini söyledi. Genç öğrenci, harika müzisyene, harika
şaheserler bestelemeye başladığında kendisinin sadece sekiz veya dokuz yaşında
olduğunu hatırlattı. Mozart, çocukken kimseden tavsiye istemesine gerek
olmadığını söyledi. Ve genç adamın nasıl konçerto besteleyeceği konusunda
tavsiyeye ihtiyacı olduğu için Mozart ona birkaç yıl beklemesini tavsiye eder.
Burada sonsuz derecede parlak bir müzisyen ile sıradan yeteneklere sahip bir
müzisyen arasındaki farkı görüyoruz.
Sıradan
bir yeteneğe sahipsek, müzik-sesi yeniden üretebiliriz. Ancak müzik-sessizlik
için yetenek yeterli değildir. Arayıcı, kalbinin tabletlerinde sessizlik müziği
bestelemek istiyorsa, derinlere dalma yeteneğine sahip olmalıdır. Bunu yapmak
için, kendini tamamen içsel yaşama, özlem yaşamına, sınırsız Barış, Işık ve
Mutluluk yaşamına adaması gerekir. Tanrı Yüce Müzisyendir. Müziğini uykusuz,
kutsanmış ve ruhları harekete geçiren bir şekilde çalıyor. Müziği bizi
uyandırır ve yükseltir. İki tür müziksever yarattı. Bazıları, çoğunlukla
zihinsel düzlemde müziği incelemeye ve anlamaya çalışır. Bu müzik severler
zihinsel olarak müzikten zevk alırlar. Ancak, müzik eğitimi almamış ama
derinlerde bir müzik arayan bazı arayışçılar var. Ruhsal olarak müzikten zevk
alırlar. Bazen duydukları müzik, başkalarının çalıştığı müzikten çok daha
üstündür.
Bir
arayıcı-şarkıcı içtenlikle şarkı söylediğinde, kendini hemen ölümsüz hisseder
veya en azından yeryüzünde uzun yıllar kalacağını hisseder. Ancak aynı
arayıcı-şarkıcı birçok düşünceyi düşünmeye başlarsa, zihnine çeşitli faaliyetler
ve sorunlardan oluşan bir dünya girer ve onu zayıflatır. Ve sonra ölümünün ne
kadar hızlı yaklaştığını görüyor. Bu yüzden içten bir şekilde şarkı
söylediğinde, Ölümsüzlük ile birleştiğini hissediyor. Ve düşündüğünde, mahkum
olduğunu hissediyor.
Arayan
şarkıcı, müziği yoksa kalbinin ruhtan yoksun olduğunu hisseder. Müziği yoksa,
hayatı işe yaramaz. Müziği yoksa amacının hiçbir değeri yoktur. Neden neden
neden? Çünkü müzik, insanlığın özlem-birliğidir. Ruhsallaştırılmış melodi
olmadan birlik kördür, sağırdır ve işe yaramaz. Öte yandan, verimli birlikten
yoksun bir ezgi, ruhsuz bir bedenden başka bir şey değildir. Özlem-birlik
olmadan, insanlık asla mükemmelliğe ulaşamaz. Mükemmellik olmadan, memnuniyet
her zaman uzak bir olasılık olarak kalacaktır. Memnuniyet yoksa hayatın bir
değeri olamaz. Memnuniyet uğruna tam olarak talip oluyoruz. Memnuniyet uğruna
kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Memnuniyet, hem insanın hem de Tanrı'nın
ihtiyaç duyduğu tek gerçeklik-varlıktır. Duygulu müzik sadece bu ihtiyaca cevap
vermekle kalmaz, aynı zamanda cevaptır.
Duyularımız
huzursuz. Bu nedenle zihin acı çeker. Aklımız şüphe ediyor. Bu nedenle duygular
acı çeker. Zihnin duyuları bağlama veya disipline etme kapasitesi yoktur. Ve
burası müziğin kurtarmaya geldiği yer. Müzik aracılığıyla zihin, duyuları
bağlar ve disipline eder ve onları Yukarıdan Barış, Işık ve Mutluluk ile
doldurulabilecek mükemmel enstrümanlara dönüştürür.
Akıl
şüpheye düştüğünde, şüphenin zehrinden zevk aldığında, duyuların zihne iman
katma kapasitesi yoktur. Ve burada da müzik kurtarmaya geliyor. Duyular
dönüşmek ve aydınlanmak için müzikten yardım alırlar. Duyular sessiz ve durgun
olduğunda, şüphe duyan zihin tamamen dönüşür ve alıcılığın ta kendisi olan
kalple bölünmez bir şekilde bir olur. Bu zamanda, İçsel Pilotumuz, Yüce
Müzisyen, Kendisini kutsanmış, güçlü ve sınırsız bir şekilde tezahür
ettirebilir. Kendisini bizde ve bizim aracılığımızla gösterir göstermez, ilahi
müzik varlığımızın ayrılmaz bir parçası olur ve biz mükemmel Mükemmellik
oluruz. Yüce Müzisyen bizde ve bizim aracılığımızla yeni bir dünya yaratır.
İlahi müzik oluruz ve Tanrı'nın Aşkın Gerçekliğinin yeni bir vizyonu içimizde
ve bizim aracılığımızla işler.
Her
arayan bir şarkıcı ve aynı zamanda bir müzisyendir, çünkü her arayan Tanrı'yı
seven ve Gerçeğe hizmet eden kişidir. Allah'ı seven ve Hakka hizmet eden,
şüphesiz Allah'ın Kalbinde şarkıcı ve müzisyendir. Allah'ı seven ve Hakk'a
kulluk eden, İç Pilot'la birliğini çoktan kurmuştur. Ve bu birlik, bu bölünmez
birlik, ezeli Yüce Müzisyen olan Sevgili Yüce'mizin her şeyi yükselten, her
şeyi aydınlatan ve enerji veren Müziğinden başka bir şey değildir.
MEMNUNİYET
Cornell
Üniversitesi, Ithaca, New York, ABD
26
Nisan 1981
Tanrı
ve ben gerçek hayalperestleriz. Ezelden beri hayal kuruyoruz. Rüyamda Allah'ın
sonsuz Işığını hissediyorum ve O'nun sonsuz Lezzet Denizinde yüzüyorum. Ama ne
yazık ki, acı gerçek tamamen farklı. Dünya gerçekliğinden son derece içler
acısı bir şok yaşıyorum. Aynı şekilde Yüce Rabbim de rüyasında beni en mükemmel
enstrümanı olarak görüyor. Ama ne yazık ki, gerçek tamamen farklı. Tanrı,
gerçeklik dünyasından korkunç bir deneyim alır.
Tanrı
ve ben gerçek aşıklarız. Tanrı'yı tam olarak seviyorum çünkü yalnızca O'nun
Sevgisi gerçek, saf, kutsanmış, aydınlatıcı ve tatmin edicidir. Beni seviyor
çünkü uykusuz bir istek çağrım var. Ve kalbim uykusuz bir özlem çağrısına
dönüştüğü için Yüce Rabbim beni seviyor.
Tanrı
ve ben gerçek dilencileriz. O'ndan sonsuz Nur ve Lezzet dilerim. Benden dış
hayatımda bir damla neşe istiyor. Arzumu tatmin etmek ve yerine getirmek için
benim neşe alevime ihtiyacı var. Bir gün Sevgili Yüce'me paha biçilmez hediyemi
sunacağım - hayatımın tam bir dönüşümü. Bir gün Yüce Rabbim bana paha biçilmez
Armağanını, yani ölümsüz Memnuniyetini bahşedecek.
Memnuniyet
mutlak tatmindir. Saflık, bedenimin tatminidir. Alçakgönüllülük, hayatimin
gerçekleşmesidir. Huzur, zihnimin gerçekleşmesidir. Mutluluk, kalbimin
tatminidir. Tanrı'nın vizyonu ruhumun gerçekleşmesidir. Allah'a kayıtsız
şartsız teslim olmam, Sevgili Yüce'min gerçekleşmesidir.
İki
gerçeklik varlığı: hayal kırıklığı ve tatmin. Dünyaya bağlı yaşam arzum ve
hayal kırıklığı gecem ebediyen bölünemez. Göksel-özgür yaşam özlemim ve tatmin
günüm ebediyen bölünemez.
Arzu-yaşam,
sonunda beni tamamen yiyip bitiren vahşi bir kaplana dönüşüyor. Benim
arzu-yaşam da dönüşüyor. O, özlem dolu içsel yaşamımı aydınlatan, adanmışlıkla
ilgili dış yaşamımı gerçekleştiren ve yaşamımı gerçek doyumla dolduran parlak
bir güneş oluyor.
İç
hayatımda tatmine ihtiyacım var. Dış hayatımda tatmine ihtiyacım var. Bu
tatmini insanlıktan alamam. Aynı zamanda, Allah bana Memnuniyetini-Zevkini
bahşedene kadar insanlığa tatmin olamayacağım. Sadece Tanrı'nın Varlığını
kalbimin en derin girintilerinde hissetmeliyim. Ve sadece O'nun Varlığı bana
sonsuz bir Memnuniyet verebilir ve verecektir.
Bir
gün biri rahibi aradı ve "Başkan bu hafta sonu kilisede olacak mı
lütfen?" Rahip, "Başkana gelince, emin değilim," diye yanıtladı,
"ama Tanrı'nın vereceğine söz veriyorum. Ve eminim ki bu, pek çok kilise
cemaatinin ilgisini çekmeye yeter."
Rahip
kesinlikle haklıydı. Önemli olan dünyevi tanınma değil, Göksel Varlıktır.
Arayan her kişi, arzu ettiği yaşamda Tanrı'nın Varlığının her şeyden önemli
olduğunu hissetmelidir. Allah'ın varlığını bilinçli olarak kalbimizin derinliklerinde
hissettiğimizde, kalbimiz nur ve neşe olur. Ve sonra Tanrı'nın çocuklarının
Tanrı'nın Bahçe-Kalbi'nde büyüyen güzel, ruhani ve duacı çiçekler olduğunu
görüyoruz.
Tanrı'yı
uykusuz ve koşulsuz olarak çağırarak O'nu tatmin etmeliyiz. Ancak Allah bizden
razı olduğunda gerçekten tatmin olabiliriz. Arayan her kişi, O'nun kendisinin
istediği şekilde O'nu memnun etmek için bu dünyaya geldi. Zamanla, Allah razı
olduğunda ve biz de razı olduğumuzda, O'nun Yarattığı tamamen bize ait olur.
Bir
zamanlar bir Memnuniyet Tanrım vardı. Ama ne yazık ki kaybettim. Neden? O'nu
kaybettim çünkü artık kendimi Tanrı'dan çok daha fazla seviyorum. Sevgili Yüce
Allah'ı kendimden sonsuzca sevdiğim bir zaman vardı. Ve sonra, uykusuzca sadece
O'nu sevmeye başladığım zaman geldi, başka kimseyi değil.
Ne
yazık ki, o altın günler unutulmaya yüz tuttu. Şimdi cehalet, hayatımın içini
ve dışını sarıyor. Onun için artık Sevgili Yüce'mle olan birliğim-gerçekliğim
unutulmuş ve ıstırap-gece hayatı yaşıyorum. Ve şimdi bile, o uğursuz gecede,
hala sarsılmaz bir umut ışığım var. Durdurulamaz kararlılığımla hayatımın savaş
alanında yine zafer kazanacağım. İçimi saran cehalet gecesi, ruhlu, uykusuz ve
koşulsuz dua ve meditasyonumla giderilecek.
Ama
önce Yüce Tanrı'yı kendi yöntemiyle memnun etmeliyim. Yüce Rabbimi tatmin
etmenin sırrı, O'nun Yolunun sadece benim yolum değil, tek Yol olduğunu
anlamakta yatar. O'nun Yolunun tek Yol olduğunu anladığım an, O'nu hemen hoşnut
edebileceğim. Onun Yolu bilinçli, sürekli, uykusuz ve koşulsuz vazgeçiştir. Ve
yine öyle bir zaman gelecek ki, Yüce Rabbimin Huzurundan kalbimin
derinliklerinde bilinçli bir şekilde zevk alacağım ve o zaman sadece kendi
yaşam tatminim değil, aynı zamanda O'nun Güneş Memnuniyeti olacağım.
HİNDUS
GELENEĞİNDE KONTROL
Vassar
Koleji, Poughkeepsie, New York, ABD
27
Nisan 1981
tefekkür.
İçimdeki hayvan geçmişini silmeyi düşünüyorum. Kendimi insan cehaletinden
kurtarmayı düşünüyorum. İlahi vizyonu kendimde sürdürmeyi düşünüyorum. Kendimi
içimdeki Yüce ile yakın ve samimi bir şekilde bağlamak için tefekkür ediyorum.
Tefekkür,
Tanrı-Işığına dair bilinçli farkındalığımdır. Tefekkür, benim Tanrı Zevkiyle
bilinçli birliğimdir. Tefekkür, Tanrı-Memnuniyetimdeki bilinçli dolgunluğumdur.
Tefekkür
yoluyla, arayıcı kurtuluşun saflığına ulaşır. Günahın bolluğu artık tüm
varlığına saldıramaz. Artık günah yok, suçluluk bilinci yok!
Tefekkür
yoluyla arayan, özgürlüğün sessizliğine ulaşır. Artık kölelik gecesi yok,
kölelik yaşamı yok!
Tefekkür
yoluyla, arayıcı aydınlanmanın ışıltısına ulaşır. Artık karanlık yok, sadece
içerideki ışık, dışarıdaki ışık!
Tefekkür
yoluyla, arayan kişi farkındalığın birliğine-mükemmelliğine ulaşır. Artık
bölünme-hayat yok, bölünmez birlik üstün hüküm sürüyor.
Tefekkürün
hakikat-varlığı ne açıklamaya ne de tezahür etmeye ihtiyaç duyar. Sadece
tatmine ihtiyacı var - Mutlak Yüce ile birliğin tatmini.
Maneviyat
uygulayanlar için üç kişisel rehber vardır: konsantrasyon, meditasyon ve
tefekkür. Konsantrasyon Ustası, Arayıcıya Kaderindeki Hedefe, yarının şafağının
Hedefine nefes almadan nasıl herkesten daha hızlı koşacağını gösterir.
Meditasyon-akıl hocası, arayan kişiye Tanrı'yı kalbinin en derin girintilerinde
ruhsal ve uykusuz bir şekilde nasıl hissedeceğini öğretir. Tefekkür eden akıl
hocası, arayana Tanrı ile bilinçli, açık ve koşulsuz olarak nasıl yaşayacağını
öğretir.
Hindu
geleneği, Vedik deneyimden farklı değildir. Ağarmış geçmişin Vedik görücüleri,
uyuyan insan ruhlarını özel bir şekilde uyandırdılar. Cehaletin zevklerine
kapılanlara ruhları heyecanlandıran mesajları şuydu: "Uttiuahata jograta -
Kalk, uyan!" Arayıcı biraz yetkin hale geldiğinde, Vedik görücüler ona
"Tat twam asi - Bu Sensin" derler. Son olarak, arayan çok deneyimli
hale geldiğinde, Vedik görücüler ona özel bir mesaj sunarlar: "Aham Brahmasmi
- Ben Brahman'ım."
Konsantrasyon
tamamen yeni başlayanlar içindir, meditasyon daha deneyimli arayanlar içindir
ve tefekkür çok deneyimli arayanlar içindir. Ancak hepsi - konsantrasyon,
meditasyon ve tefekkür - sabır gerektirir. Mükemmel ustalık bir yana,
konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür sanatında beklenmedik bir şekilde
ustalaşamayız. Sabra ihtiyacımız var. Konsantrasyon, meditasyon ve derin
düşünmeyi çok kısa sürede öğrenebileceklerini düşünen birçok arayış içinde
burada ve her yerde var. Bu saçma. Hiçbir önemli, kalıcı hiçbir şey bir anda
elde edilmez. Ancak önemli bir şeyin sabır gerektirmesi cesaret kırıcı
değildir. Arayanları hiçbir şekilde caydırmıyorum. Hiç de bile! Hiç kimsenin
Tanrı'yı hemen idrak edemeyeceği kesinlikle doğrudur. Ancak Tanrı'yı idrak
etme, bir kişinin veya bazı insanların tekelinde değildir. Tanrı-idraki her
ruhun doğuştan hakkıdır.
"İmkansız,"
demişti biri bir keresinde Napolyon'a. Napolyon, "Bu Fransızca
değil," diye yanıtladı. Benzer şekilde, eğer bir arayış içinde olan kişi,
Tanrı farkındalığına ulaşamayacağını söylüyorsa, o zaman gerçek bir arayış
içinde değildir. Tembellik içinde bocalıyor. Alevli bir içsel çağrıya sahip bir
arayıcı, kesinlikle tefekkür sanatında ustalaşacak ve Tanrı'nın seçtiği Saatte
Mutlak Gerçeği idrak edecektir. Yavaş yavaş, kademeli olarak ve yanılmaz bir
şekilde maneviyat yolunda en büyük alçakgönüllülükle yürümelidir.
Mahatma
Gandhi, alçakgönüllülüğün başarıya ulaşmayı hızlandırmanın en iyi anahtarı
olduğunu söyledi. Başarmak istiyorsak, her an alçakgönüllülük nefesi
yaymalıyız. Manevi yaşamdaki ilk ve en önemli şey alçakgönüllülüktür. Manevi
hayatı alçakgönüllülükle kucaklıyoruz. Çünkü ne olursak olalım, ne olursak
olalım, Sonsuzluğun, Sonsuzluğun ve Ölümsüzlüğün her zaman kendi
varlık-gerçekliklerini aştığını biliyoruz. Manevi yolculuğumuza
alçakgönüllülükle başlar, alçakgönüllülükle devam eder ve hedefimize ulaşırız
ve alçakgönüllülükle hedefimizi aşarız. Çünkü her hedef, daha iyi ve daha
aydınlatıcı bir gerçeğin başlangıç noktasıdır.
DOĞRU
Yale
Üniversitesi, New Haven,
Connecticut,
ABD
25
Mayıs 1982
Hakikat:
dünyevi hakikat, göksel hakikat, ebedi hakikat, evrensel hakikat, aşkın hakikat
ve yüce hakikat. Dünyevi gerçek, bedenimin ihtiyacı olan şey. İlahi Gerçeğe
hayatim tarafından ihtiyaç var. Aklımın Ebedi Gerçeğe ihtiyacı var. Evrensel
Gerçek, kalbimin ihtiyacı olan şey. Rehber varlığımın Aşkın Gerçeğe ihtiyacı
var. Ruhumun Yüce Gerçeğe ihtiyacı var.
Dünyevi
gerçek, uyuyan bedenimi uyandırıyor. Göksel Gerçek, huzursuz yaşamımı disipline
ediyor. Ebedi Gerçek, iç çeken zihnimi aydınlatıyor. Evrensel Gerçek ağlayan
kalbimi özgürleştiriyor. Aşkın Gerçek, yol gösterici varlığıma ölümsüzlük
getiriyor. Yüce Gerçek, ruhumun burada yeryüzünde Tanrı'nın tezahürüne olan
özlemini hızlandırır.
Gerçek
güzelliktir. Güzellik, Tanrı'nın arayıcısına, Tanrı'nın ebedi Güzelliğinin
Yüzünü görmesi için ilham verir. Barış, Tanrı'nın arayıcısına, Tanrı'nın sonsuz
Huzurunun Kalbini hissetmesi için ilham verir. Gerçek güçtür. Güç, Tanrı'nın
arayıcısına, Tanrı'nın ölümsüz Gücünün Gözü'nü düşünmesi için ilham verir.
Gerçek şefkattir. Merhamet, Tanrı'nın arayıcısına Tanrı'nın her şeyi bağışlayan
Merhametinin Ayakları önünde oturması için ilham verir.
Gerçek,
insandaki zayıf zihni korkutur. Gerçek, insandaki güçlü bir kalbi aydınlatır.
Gerçek,
özverili arayanları besler. Hakikat, Tanrı'yı idrak etmiş ruhlara değer verir.
İnsan
ve hakikat bir olsa da insan hakikatin yerini tutamaz ama hakikat kolaylıkla
insanın yerini alabilir. Nasıl ve neden? Çünkü bir kişi doğası gereği dünyaya
bağlıdır ve gerçek her zaman Cennetten bağımsızdır.
Gerçek
ve Tanrı bir olsa da, gerçek Tanrı'nın yerini alamaz, ancak Tanrı kolaylıkla
gerçeğin yerini alabilir. Nasıl ve neden? Çünkü hakikat Yaratılış'tır.
Yaratılış, kendi iradesiyle Yaratıcı ile bölünmez bir hale gelemez. Ancak
Yaratan, Yarattığı ile kolayca bölünmez bir hale gelebilir. Dahası, Yaradan
kolayca kalabilir, sonsuza dek Yaradılışın erişiminin ötesinde kalabilir. Ancak
Yaratan, sonsuz Cömertliği içinde Kendisini bir, ebediyen bir ve bizim için
büyük bir sürprizle, Yaratılışı ile kayıtsız şartsız bir tutar.
KALBİM
HAKKINDA
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
1
Haziran 1982
Ey
kalbim, insan aklı, küçücük ve narin kayığıyla zan kıyısı ile şaşkınlık kıyısı
arasında devamlı gidip gelse ne mutlu olabilir?
Kafamın
karışıklığından korkmayacağım. Zihnimin şüphesinden korkmayacağım,
korkmayacağım. Gönlümün özlemine karşı koymayacağım, direnmeyeceğim. Mükemmel
bir hayat için ısrar etmeyeceğim, ısrar etmeyeceğim. Tanrı'nın Saati'ni,
Tanrı'nın seçilmiş Saati'ni sevinçle ve çekinmeden bekleyeceğim.
Ah
aklım, sen bana dünyayı sevdiğini söylerken sana nasıl inanayım? Buna inanmak
benim için çok zor. Sana inanmıyorum ve bana dünyayı sevdiğini söylediğinde
sana inanamıyorum çünkü her an dünyanın eleştirisine değer veriyorsun. Her
kısacık an, dünya eleştirinizi somutlaştırır. Bu yüzden aklım, bana dünyayı
sevdiğini söylediğinde sana inanmıyorum ve inanamıyorum.
Ey
kalbim, dünyanın sana ihtiyacı yok dediğinde sana inanmıyorum ve inanamıyorum.
Aslında dünyanın size ihtiyacı var çünkü dünyanın birliğe ihtiyacı var. Birlik
içinde doyum vardır ve bu doyum senin içinde, ey kalp ve seninle birlikte bu
dünyada yeşerebilir ve yeşerecektir. Bu yüzden ey gönül, dünyanın sana ihtiyacı
yok dediğinde sana inanmıyorum ve inanamıyorum. Dünyanın her an sana ihtiyacı
var, çünkü tatmini sonsuz ölçüde somutlaştıran sensin. Dünyanın sana ihtiyacı
var, sana ihtiyacı var ey kalbim.
Zihnimin
yaşam savaş alanındaki aydınlatıcı yenilgisi, gelecek nesillerin muhteşem
refahı için tüm dünyaya yapacağım en değerli katkıdır. Yüreğimin yaşam
savaşındaki hızlı zaferi, hayatımın son saatinin gök gürültüsü gibi gürlerken
bu dünyada bencilce ve gülümseyerek arkamda bırakacağım en zengin mirastır.
ARAYANIN
GERÇEKLİK DENEYİMLERİ
Berkeley'deki
California Üniversitesi, Berkeley
Kaliforniya,
ABD
5
Haziran 1982
Özlem-yürek
içeride, adanma-eller dışarıda. Zihin-aydınlanma içeride, yüz-dönüşüm dışarıda.
Hayati özgürleşme içeridedir, vücut mükemmelliği dışarıdadır.
İnsan-farkındalığı içeride, hayattan memnuniyet ise dışarıda.
İki
bölünmez ve ebedi deneyim vardır - gerçeklik: kendini keşfetme ve Tanrı'nın
tezahürü. Kendimizi ne kadar çok incelersek, içimizdeki Tanrı'yı o kadar hızlı
tezahür ettiririz ve Tanrı yolculuğumuzu o kadar hızlandırırız.
Kendini
keşfetme bir ışık selidir ve Tanrı'nın tezahürü bir zevk denizidir. Arayan
kişinin kalbinin en derin köşelerinde hissettiği şey budur.
Arayıcı,
dış hayatta ilerleyip iç hayatta ilerledikçe, cehalet-gecesinden bilgi-güneşine
dönüşür. Arayan, bugün dünyanın her zaman Tanrı için var olduğunu görmezse,
yarın bu dünyayı Tanrı aracılığıyla nasıl görebileceğini fark eder.
Bugün
Tanrı için çalışana kadar yarın nasıl Tanrı ile çalışabilir? Bugün Görüm Tanrı
adına konuşana kadar, yarın Gerçek Tanrı adına nasıl konuşabilir?
Arayıcı,
çok eski zamanlardan beri sadece iki soru olduğunu anlar. Sadece iki amansız,
ölümsüz soru vardır: “Tanrı nerede? Ben kimim?"
Tanrı
nerede? Tanrı Kalbinin Teşekkür Odasında yaşar. Tanrı, Hayatının İnkar Evinde
yaşıyor.
Ve
ben kimim? Bu çok önemli bir başka konu. Manevi yolculuğundaki her arayışçı,
Sonsuzluk Yolunda yürürken, adım atarken, hızlanırken ve koşarken bu soruyu
cevaplamalıdır. Ve yanıt, kalbinin derinliklerinden, kalbinin ölümsüz
alıcılığından geliyor: Ben hem Tanrı'nın ebedi enstrümanıyım hem de Tanrı'nın
sonsuz müziğiyim.
ARAYAN
ARKADAŞLARIM HAKKINDA
Maryland
Üniversitesi, College Park, Maryland, ABD
Taves
tiyatrosu
17
Haziran 1982
Yoldaşlarım,
kendinizi hayal kırıklığına mahkum etmeyin. Manevi hayatta çaresiz olduğunuzu
kim söyledi? Umutsuz olduğunu kim söyledi? İşe yaramaz olduğunu kim söyledi?
Hayır, sizler çaresiz, umutsuz, yararsız değilsiniz, arayan yoldaşlarım. İç
yaşamınızda ne yapıyorsanız, dış yaşamınızda da onu yapın. İçsel yaşamınızda,
doğanızın büyüklüğü, iyiliği ve mükemmelliği için her gün ağlarsınız. Dış
hayatınızda da aynısını yapın. Her gün büyüklük, iyilik ve mükemmellik için
ağlayın.
Büyüklüğe,
nezakete ve mükemmelliğe nasıl ulaşabilirsiniz? Arayıcı arkadaşlarım, bu görev
imkansız değildir. Bugün imkansız görünüyor ama yarın mümkün olacak ve yarından
sonraki gün sadece mümkün olmakla kalmayacak, aynı zamanda mümkün ve kaçınılmaz
olacak.
Dostlarım,
dış yaşamınızda mükemmelliğe ulaşmak için konsantre olmayı bilen bir zihne
ihtiyacınız var. Konsantre olmayı bilen bir zihin probleminizi kolaylıkla
çözebilir. Ve şimdi, konsantre olmadan önce, gecenin cehaletinin perdesini
delen maksatlı bir ok hayal etmenizi istiyorum. Lütfen hayal gücünün gücünü
hafife almayın. Hayal gücünün kendi dünyası vardır ve hayal gücünün kendisi bir
dünyadır. Bugünün alev-hayal gücü, yarın hayal gücünün güneş-gerçekliği
olacaktır. Bir ok hayal edin. Cehalet perdesini delmesini izle ve sonra
konsantre ol. Bakın, konsantrasyonun inanılmaz gücü sizin olacak ve büyüklüğe
ulaşmak sizin için kolay olacak.
Hayatında
iyiliğe ulaşmak için meditasyon yapmayı bilen bir kalbe ihtiyacın var.
Meditasyon yapmadan önce, güzel ve ruhani bir şafağı hayal etmeye çalışın.
Şafak, güzelliği, saflığı, maneviyatı ve kutsallığı tüm biçimleriyle bünyesinde
barındırır. Sadece şafağı hayal etmeye çalış ve sonra meditasyon yap. Şafağın
somutlaştırdığı tüm ilahi nitelikleri kalbinizin derinliklerinde hissedin.
Meditasyon derin olacak ve nezaket tüm varlığınızı dolduracak. Arayan
arkadaşlarım elinizden geleni yapın. Başarı sizi mutlaka taçlandıracaktır.
Mükemmelliğe
ihtiyacınız var, içsel doğanızın mükemmelliğine, dış yaşamınızın
mükemmelliğine. Mükemmelliğe ulaşmak için, neşeli, duygulu ve sınırsız özverili
bir hayata ihtiyacınız var. Kendinizi tüm dünyaya sunmadan önce, önünüzde bir ağaç
hayal etmeye çalışın. Hayal gücünüzle güzel, sakin bir ağaç hayal etmeye
çalışın. Ağacı izle ve ağacın bize, insanlığa sunamayacağı bir şey olup
olmadığını görmeye çalış. Yaprakları, çiçekleri, meyveleri, dalları, gövdesi ve
kökleri - ağacın sahip olduğu ve kendisi olan her şey - ağaç sessizce insanlığa
sunar. Ahşap, kelimenin tam anlamıyla kendini vermek demektir. Bu nedenle,
kendinizi dünyaya adamadan önce, birkaç saniyeliğine zihinsel vizyonunuzda bir
ağaç görselleştirin. Bakın, hayatınız mutlaka mükemmel bir Mükemmelliğe
dönüşecektir. Kendini teslim etme, koşulsuz kendini teslim etme, nihai
Tanrı-taşıyışından başka bir şey değildir.
Arayan
arkadaşlarım kusura bakmayın. Kararsızlık hayal kırıklığından başka bir şey
değildir ve hayal kırıklığı da yıkımdan başka bir şey değildir. Harekete geçin,
parlayan başarı sizin olsun. Tereddüt edersen geç kalırsın, gümüş tekneye, rüya
teknesine geç kalırsın. Tereddüt ederseniz, Sevgili Yüce'nin Şefkat Gözünü
hissetmezsiniz. Tereddüt ederseniz, Gold Coast'u göremezsiniz. Hayır, arayan
arkadaşlarım, gecikmeyeceksiniz. Uyanmak! Saat vurdu. Tanrı'nın saati vurdu.
Derinlere dalın. Büyüklüğünüz, nezaketiniz ve mükemmelliğiniz sayesinde
yüksekten, yükseğe, daha yükseğe uçun.
DUYARLILIK
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
10
Temmuz 1982
Alıcılık
boşluktur. Bugün boşluk dediğimiz şeyi yarın kesinlikle doluluk olarak
adlandırabiliriz. Bir kez daha sadelik, tevazu, samimiyet, saflık, şükran ve
teslimiyet dolu bir hayat sürmeye çalışalım. Çoğunuz zaten bu ilahi niteliklerle
kutsanmış olduğunuza inanıyor ve hissediyorsunuz. Sizden basit ricam, bu ilahi
niteliklerin yeteneklerini keşfetmeye çalışmanızdır. Sadelik, fiziksel
bedenimizdeki alıcılığı artırır. Alçakgönüllülük hayatimizdeki alıcılığı
artırır. Samimiyet, zihnimizdeki alıcılığı artırır. Saflık, kalbimizdeki
alıcılığı artırır. Minnettarlık, özlem yaşamımızdaki alıcılığı artırır.
Vazgeçme, inisiyasyon yaşamımızdaki alıcılığı artırır.
Yaşama
biçimimiz, algılama gücümüzü ya güçlendirir ya da zayıflatır. İki hayat vardır:
yanlış hayat ve doğru hayat. Yeryüzünde iki sınıf insan vardır: Cehaleti
sevenler ve Allah'ı sevenler. Cehaleti sevenler, yanlışlıkla yanlış yaşama
bağlıdır. Allah'ı sevenler, haklı olarak doğru yaşamaya bağımlıdırlar.
Alıcılık
iki dünyada mevcuttur: arzu dünyası ve özlem dünyası. Arzu dünyasında alıcılık,
bağlanmanın yoğun ormanındadır. Özlem dünyasında, alıcılık, adanmışlığın güzel
bahçesindedir.
Alıcılık
iyi gidiyor ve alıcılık ilerliyor. İlahi Işık olan Tanrı'yı çağırdığımızda ,
alıcılığımız hayatın savaş alanında gelişir. Yüce Zevk olan Tanrı'yı
çağırdığımızda, alıcılığımız her şeyi yerine getiren ve her şeyi tatmin eden
Sonsuzluk Yolu boyunca ilerler.
Bilinmeyenden
korkmazsak ve Bilinmeyeni sevmeye hazırsak, muazzam ve anlaşılmaz bir alıcılığa
sahip olabiliriz.
Burada,
Harvard'dayız. Harvard, benzersiz yeteneği kişileştirir ve gökyüzü kadar geniş
olan böyle benzersiz bir yetenek, deniz gibi derinliği, alıcılığıdır. Alıcılık,
Tanrı'nın Şefkat Gözünden gelir ve Tanrı'nın Şefkat Gözü, Tanrı'nın Birlik
Kalbinden gelir. Bu Birlik-Kalbine, Tanrı'nın Birlik-Kalbini kendisine ait, çok
mahrem sayması koşuluyla, her arayan sahip olabilir. Arayıcı, Tanrı'nın
Kalp-Birliğini kendisininmiş gibi iddia edebildiği zaman, muazzam ve anlaşılmaz
bir alıcılık onun emrinde olacaktır. Ve sınırsız alıcılığı içinde, Tanrı'nın
kendi Aşkın Vizyonu her an açıkça tezahür edecektir.
FERAGAT
Delaware
Üniversitesi, Newark, Delaware, ABD
10
Ağustos 1982
Neden
vazgeçiyorum? Vazgeçiyorum çünkü Gerçeğin büyük bir arayıcısı olduğumu, ışığın
kudretli bir ifşa edicisi olduğumu ve Tanrı'nın kusursuz bir aşığı olduğumu
başka hiç kimseye değil, kendime kanıtlamak istiyorum.
Neyden
vazgeçiyorum? Bilinçsiz bedenimi, şiddetli canlılığımı, şüpheci zihnimi ve
korku dolu kalbimi teslim ediyorum.
Bütün
bunlardan kime vazgeçeceğim? Tüm bunlardan, tek tatlı Rüyam ve tek saf Gerçeğim
saydığım Sevgili Yüce'min huzurunda vazgeçiyorum.
İddia
yok, iddia yok! Tamamen ve tamamen vazgeçmiş gibi davranmak istemiyorum. Hayır,
henüz tüm varlığımı Sevgili Yüce'min buyruklarına teslim etmedim. Tam
vazgeçişim, koşulsuz vazgeçişim hâlâ çok ileride. Yine de, tüm varlığımın O'na
ait olacağı zamanın geleceğini hissediyorum, sadece O'na. Ancak o zaman
vazgeçişim tamamlanacak ve O'nun Vizyon-Gerçeği olacağım. Tam bir feragat için
ihtiyacım olan şey, yoğun bir özlem, yalnızca bilinemeze değil, Bilinmeyene de
ulaşmak için tırmanan sürekli yükselen bir alev.
Ve
böylece, Sevgili Yüce'me tam bir teslimiyeti elde ettim. Tamamen vazgeçişimden
ne öğrendim? Eskiden Tanrı'nın Gücün kendisi olduğunu düşünürdüm, ama şimdi
O'nun Gücünün Sevgisinden başka bir şey olmadığını açıkça görüyorum. Görüyorum
ki Tanrı-Gücünden önce değil, Sevginin ta kendisi olan Tanrı-Sevgisinden önce
vazgeçtim. Bu zihnimin bir halüsinasyonu değil, kalbimin bir aydınlanması.
Eskiden
çok düşmanım olduğunu düşünürdüm. Kimsenin önünde eğilmek istemedim çünkü tüm
dünyanın düşmanım olduğuna inandım. Ama şimdi açıkça görüyorum ki her zaman tek
bir düşmanım oldu ve o düşman da kendimdim. Artık varlığımı Yüce Rabbime teslim
ettiğime göre, düşmanım yok, kendi düşmanım bile. Benim evrensel
Birlik-Dostumun, Kaynağımın, Sevgili Yücemin Kalbinde sadece tevhit-dostlarım
vardır.
Feragat
hayatımdan önce, dünyanın ilgisinin kendimi memnun etmesini istedim. Artık her
şeyde kendimi mükemmelleştirmek için sadece Rabbimin sürekli kontrolünü
istiyorum. Yeni feragat hayatım, dünyaya Yüce Rab'be toptan feragat etmenin
imkansız bir görev olmadığını hissettirecek. Hayır, bu görev nihayetinde her
kişi tarafından tamamlanmalıdır, böylece mükemmellik onun dış adı olur ve
tatmin onun içsel adı olur.
Artık
vazgeçtiğime göre, uzaydan sonsuz ölçüde keyif alıyorum. Feragat, Ebediyet
Huzuru, Sonsuzluk Mutluluğu ve Ölümsüzlük Sevgisi ile birliğimdir.
ARAYANIN
KALBİNİN ŞARKILARI
Harvard
Üniversitesi, Cambridge, Massachusetts, ABD
Dünya
Dinlerini Araştırma Merkezi
19
Nisan 1983
Hepimiz
arayanlarız, Gerçeği arayanlarız. Bizim için farkındalıktan daha değerli ve
anlamlı bir şey olamaz.
Üç
tür farkındalık vardır: Yapabilirim, sahibim ve öyleyim. Gerçeğin yüzünü, Aşkın
Gerçeği görebiliyorum. İçimde derinlerde Sonsuzluk, Sonsuzluk ve Ölümsüzlük
var. Ben tanrıyım. Bunlar, her bireyin sonunda elde ettiği üç büyük
farkındalıktır.
Gerçekleşmeye
ulaşmak için, istek fevkalade önemlidir. Eternity'nin iki ölümsüz arkadaşı,
istek ve farkındalıktır. Arzunun amacı yükselmektir. Farkındalığın amacı
aşmaktır.
İlham
da son derece önemlidir. İlhamımız bizi hayat ağacının eteğinden alıp hayat
ağacının en yüksek dalına götürür. Arzumuz bizi ıstırap dünyasından ışık ve zevk
dünyasına götürür. Farkındalığımız Sonsuzluk çağrımızı Sonsuzluk gülümsemesine
dönüştürür. Sonsuzluğun Çağrısı şu anda sahip olduğumuz şey. Sonsuzluğun
gülümsemesi, bir gün olacağımız şeydir.
Arayan
her bireyin, istek dediğimiz içsel bir çağrısı vardır. Ek olarak, her bir
arayıcının bir iç mesajı vardır - inisiyasyon. İnisiyasyonumuz, Yaratan Tanrı
ile Yaratılan Tanrı'nın bölünmez bir şekilde bir olduğunu hissetmemizi sağlar.
Bu nedenle, Yaratılan Tanrı'ya hizmet ederek, Yaratan Tanrı ile bir oluruz.
Aspirasyon
bize farkındalık ihtiyacını öğretir ve farkındalık bize kendini aşma ihtiyacını
öğretir. Ne için? Çünkü Kaynağımız, Sevgili Yüce'miz, her an Kendi
Vizyon-Hakikatini ve kendi Hakikat-Vizyonunu aşmaktadır.
İnisiyasyon,
Tanrı tezahürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Tanrı ebediyen aşkın olduğu için,
Tanrı'yı tezahür ettirmemizin bir sonu yoktur. Bu nedenle, tezahür aynı zamanda
kendini aşma ihtiyacını da hissettirir. Kendini aşmamız, Tanrı-tezahürümüzde ve
burada, yeryüzündeki Tanrı-tezahürümüz aracılığıyla gerçekleşir. Kendimizi
aşarken, her seferinde Tanrı'nın içimizde ve bizim aracılığımızla çok özel ve
anlamlı bir şekilde tezahür ettiğini hissederiz.
Bağlılığımız
ve farkındalığımız bize her zaman öteye, öteye, öteye gitmemiz gerektiğini
söyler. Bugünün hedefi, yarının yolculuğunun sadece başlangıç noktasıdır.
Bugünün mükemmelliği, yarının yeni yaratımının başlangıcını işaret ediyor.
Bugünün tatmini, daha fazla saflık, daha fazla güzellik ve Tanrı ile daha fazla
yakınlık ve birlik için daha da büyük bir açlığın habercisidir.
Farkındalık,
güzelliğin çiçeği ve görevin meyvesidir. Güzelliğin çiçeği kalbimiz, görevin
meyvesi ise hayatımızdır. Güzellik kendimizi vermemizdir, görev Tanrı'nın
oluşumudur. Güzellik, sonlu olanın içindeki Sonsuz'u, ölümlü olanın içindeki
Ölümsüz'ü ortaya çıkarır. Güzellik, Tanrı'yı arayan kişiye Kaynağının Tanrı'da
olduğunu söyler. Görev, Tanrı'yı arayan kişiye hayatının Tanrı için ve yalnızca
Tanrı için olduğunu söyler.
Hint
felsefesi, Hint dini ve Hint maneviyatının çok eski zamanlardan beri tek bir
mesajı olmuştur, farkındalık mesajı veya "Kendini Bil". Arayan
kendini tanıdığında, haykırır: "Aham Brahmasmi - Ben Brahman'ım, O'ndan
başka hiçbir şey olmayan O'yum." Aynı mesaj burada, batıda, Mesih
"Ben ve Babam biriz" dediğinde verildi. Bu, ruhun yüce
farkındalığıdır.
Tanrı'yı
idrak etme deneyimine sahip olmak için, herkesin belli bir ruhsal disiplini
uygulaması gerekir. Ancak bu manevi disiplinde en yüksek Gerçeğe ulaşmanın en
kolay yolu sevgi, bağlılık ve feragattir.
Burada
insan sevgisinden tamamen farklı olan ilahi sevgiden bahsediyorum. İnsan
sevgisi sahip olmaya ve sahip olunmaya çalışır. Bu nedenle, insan sevgisi bizi
asla tatmin etmeyi başaramaz. Ama ilahi aşk her an genişlemek ister ve
genişlerken özgürleştirir.
İnsan
bağlılığı bağlılıktan başka bir şey değildir. İnsan adanmışlığında, adanan ve
adandığı nesne, hiçbir amacı veya hedefi olmayan iki kör dilenci gibidir. Ancak
ilahi bağlılık, yalnızca daha yüksek ışık ve zevk için iç ağlamamızı
güçlendirir. İlahi bağlılık, kalbimizin saflığını her an güçlendirir ve bu,
Nihai Gerçeği idrak etmek için çok önemlidir.
Vazgeçme
en son gelir. İnsan hayatında üstlere teslim oluruz. Köleler gibi bizden güçlü
olanların önünde eğiliriz. Ancak bu tür bir feragatin manevi feragat ile hiçbir
ilgisi yoktur. Bir kişi bir üstünün önünde eğildiğinde, bu sözde üstünün büyük
bir aydınlığa sahip olduğunun garantisi yoktur.
İlahi
teslimiyette, bilinçli olarak o Kaynağın ayrılmaz bir parçası olmak için
Kaynağımıza teslim oluruz. Manevi yaşamda, Yüce'mizle bir olmak için sevinçle,
içtenlikle ve koşulsuz olarak yüksek benliğimize teslim oluruz. Minik damla,
gerçeğinin okyanus olduğunu bilir. Bilinçli olarak okyanusa karıştığında
bireysel kişiliğini kaybeder ve okyanusun kendisi olur.
Hayatta
çok şey başarmak istiyoruz. Dış hedeflerimize ulaşmak için başkalarını mümkün
olan her şekilde etkilemeye çalışırız. Bazen biz sahtekar yolları seçeriz veya
başkalarını kandırmaya çalışırız ve onlar da bizi kandırırlar. Ama amacımız
Tanrı'yı idrak etmekse, Tanrı'yı aldatmayı ya da Tanrı'ya karşı onursuz
yöntemler kullanmayı umut edemeyiz. Aslında, bu hiç gerekli değil. Allah'ın en
içten arzusu, O'nu idrak etmemizdir.
Tanrı
bize, “Çocuklarım, beni anlamanız için sayısız yolum var. Bir yol doğanıza
uymuyorsa, o zaman pek çok başka yol vardır. Beni idrak edebilmeniz için
sayısız surette karşınıza çıkacağım. Her an kalbinin kapısını çalacağım ve eğer
beni içtenlikle kabul etmek istersen kapıyı açacaksın.”
BARIŞ
YARININ ÇİÇEKLENEN GÜLÜŞÜDÜR
Cornell
Üniversitesi, Ithaca, New York, ABD
24
Ocak 1986
Barış
evrensel sevgidir. Barış aşkın bir güçtür.
Yıkım
barıştır. İnsandaki hayvan farkındalığı böyledir. Mükemmellik huzurdur. İnsanın
insanda gerçekleşmesi böyledir. Barış birliktir. İnsanda ilahi olanın
gerçekleşmesi böyledir.
Cehalet
gecesi bana cesurca tüm dünyayı göz açıp kapayıncaya kadar yok edebileceğini
söylüyor. Bilgelik-ışık bana gizlice bana, Tanrı'nın seçtiği Saatte Cennetin
Krallığını burada, yeryüzünde yıkmak için ruhen, özveriyle ve koşulsuz olarak
dua ettiğini söylüyor.
Tanrı'yı
arayan, her yerde barışı görür. Tanrı'ya hizmet edenler iç huzuru hissederler.
Tanrı'yı seven, içinde ve dışında barışa sahiptir.
Barış
adamı, Tanrı'nın Göz Vizyonunda güzellik-birliktir. Barış adamı, Tanrı'nın
Tatmin-Kalbinde doluluk-kutsallıktır. Barış insanı, Allah'ın Varlığının,
Bilincinin ve Mutluluğunun hayalperesti, sevgilisi ve ortağıdır.
Barış,
yarının çiçek açan gülümsemesi olacak ve bugünün akan gözyaşlarının yerini
alacak.
NASIL
HUZUR GETİRİRİM
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
25
Ocak 1986
Manevi
huzuru bulmak için karmaşık hayatımı basitleştirmeliyim. Güçlü bir huzur bulmak
için şüphe duyan zihnimi arındırmalıyım. Verimli bir huzur bulmak için hevesli
yüreğimi güçlendirmeliyim.
Sabahın
erken saatlerinde huzur üzerine meditasyon yapıyorum. Gündüzleri, hafif-huzur
hayalimi, huzurun gerçek-keyifine dönüştürmeye çalışıyorum.
Ne
özlemin iç dünyasında ne de inisiyasyonun dış dünyasında vazgeçilmez olmadığımı
içtenlikle hissettiğim anda huzur bulabilirim. Kendini büyütmeye son verdiğimde
hemen huzur bulabilirim. Herkesin bilinçli veya bilinçsiz olarak mükemmelliğe
doğru ilerlediğini ve Tanrı'nın seçilmiş Saatinde herkesin mükemmelliğin
zirvesine ulaşacağını sadakatle hissettiğimde anında huzur bulabilirim.
Tanrı'nın
Şefkatli Kalbinden geldiğimi ve bilinçli, sürekli, özverili ve koşulsuz olarak
Tanrı'nın Tatmin-Yaşamı için olduğumu kalbimin en derin kovuklarında
hissettiğimde ilahi huzuru ancak bulabilirim. Varlığımın ışığının sadece
Tanrı'nın Tatmin-Hayatı için olduğunu yanılmaz bir şekilde hissettiğimde en
yüksek huzuru bulabilirim .
Her
insanın kalbindeki arayıcı, gizli Aşkın Tanrı'nın ortaya çıkması ve O'nun ifşa
ettiği evrensel Huzuru ile ortaya çıkması için dua etsin.
HUZUR
BULMAK
Princeton
Üniversitesi, Princeton,
New
Jersey, ABD
31
Ocak 1986
Bu
gece Princeton'ın ünlü oğlu, Milletler Cemiyeti'nin kurucusu, kalbi bir rüya
öncüsü ve hayatı evrensel barış birlik evinin bir rüya öncüsü olan Başkan
Woodrow Wilson'a barış müziği-şarkısı deneyimini sunuyorum. .
Huzuru
arayan her kişinin, İçsel Pilotundan huzur bulmanın özel bir yolu vardır. İç
Pilotu, hem kalbinin Kurtarıcısı hem de hayatının Kurtarıcısıdır. Kalbinin
Kurtarıcısı onu yıkıcı günahlardan kurtarır. Hayatının kurtarıcısı onu pek çok
kusurdan kurtarır.
Bir
barış arayıcısı olarak, benim de barışı bulmak için kendi yolum var. Sadece
Sevgili Yüce'mle bir şeyler değiş tokuş ettiğimde huzur buluyorum. Şüpheli
aklımı ona sunuyorum. Karşılığında bana şefkatli Gözünü bahşediyor. Korkan
kalbimi O'na sunuyorum. Karşılığında bana güçlü Ayaklarını bağışlıyor.
Karşılıklı hediye alışverişimizde Yüce Rabbimden esenlik alıyorum.
Günlük
hayatımda başkalarından bir şey aldığımda huzur buluyorum. Başkalarına bir şey
sunduğumda ben de huzur buluyorum. Ayrıca, almanın ve vermenin ötesine geçip
sadece birlik-kalp olduğumda huzur buluyorum.
Başkalarından
bir şey aldığımda bulduğum huzur çok güzel. Başkalarına bir şey sunduğumda,
bulduğum huzur ruhsallaşıyor. Ve almanın ve vermenin ötesine geçtiğimde ve
birlik-ailemde birlik-yüreği haline geldiğimde, bulduğum huzur verimli,
fevkalade verimli.
Barışı
sağlamak için güç kullandığımızda, geçmiş enkarnasyonlarımızın hayvan yaşamını
ön plana çıkarırız. Barışa ulaşmak için sevgiyi kullandığımızda, gelecekteki
enkarnasyonlarımızın ilahi yaşamını öne çıkarırız.
Dünyayı
mükemmelleştirerek huzuru bulacağınızı sanmakla yanılıyorsunuz. Dünyanın sizi
mükemmelleştirmesine izin vererek huzuru bulacağınızı düşünürken aynı derecede
yanılıyorsunuz. Hayır, sen dünyayı mükemmelleştiremezsin ve dünya da seni
mükemmelleştiremez. Mükemmellik içeriden gelir ve barış mesajı da içeriden,
arayanın barış kalbinden gelir. Arayan kişi mükemmelliği bulmak istiyorsa,
huzuru bulmak istiyorsa, o zaman içsel tanrısallığının ve kendi gerçekliğinin
bilinçli olarak farkında olması gerekir. Dua hayatı ve meditasyon hayatı
aracılığıyla ebediyen ne olduğunun bilinçli olarak farkına varabilir. O,
Tanrı'nın Vizyon-Rüyasının vücut bulmuş halidir. O, Tanrı Mazharının
yeryüzündeki enkarnasyonu ve uzantısıdır. O, Tanrı'nın sürekli aşan Yaradılışındaki
Tanrı'nın Memnuniyetinin vücut bulmuş halidir. Gerçeğin gerçek bir arayıcısı
ancak bunun tam olarak farkına vararak huzuru bulabilir - Sonsuzluk Barışı,
Sonsuzluk Barışı ve Ölümsüzlük Barışı.
BARIŞ
MESAJI
Brown
Üniversitesi, Providence,
Rhode
Adası, ABD
2
Şubat 1986
Barış,
zihnimin yeniliğidir. Barış, kalbimin maneviyatıdır. Barış, hayatımın
doluluğudur.
Yenilikçi
zihnimde hiçbir şüphe olmayacak. Boyun eğmez bir inanca sahip olacak: kendine
inanç ve Tanrı'ya inanç. Ruhsal kalbimde hiçbir belirsizlik olmayacak. Sadece
güven ışığına sahip olacak. Yaşam doluluğumda bir ayrılık duygusu olmayacak. O
sadece birliğe ve birliğe, ev-birliğine sahip olacak.
Barış
bir başarı değildir. Barış aydınlanmadır. Barış bu dünyaya sahip olmaktan
gelmeyecek. Huzur, bu dünyanın mükemmelliğinden, senin kendi mükemmelliğin
aracılığıyla gelecek.
Barış,
dış disiplinin güzelliğidir. Barış, içsel itaatin saflığıdır. Dış disiplin
içimizdeki insanı mükemmelleştirir. İçsel itaat, içimizdeki ilahi olanı yerine
getirir.
Hayat
bir kendini aşma uçuşudur. Barış, Tanrı keşfinin tacıdır. Hayat, Sonsuzluğun
çağrı açlığıdır. Huzur, Sonsuzluğun gülümseme-tatminidir.
Sıradan
dünyada, cehalet gecesi hüküm sürer ve cahil zihin savaşa değer verir. Savaş
dünyaya neler yapabileceğini göstermek istiyor: göz açıp kapayıncaya kadar her
şeyi yok edebilir.
Sessiz
sessizlikte barış, dünyaya kimin sahip olduğunu söyler. Onun yegâne gerçek
Sahibi, aşkın Lezzet olan Allah ve küllî Nur olan Allah'tır. Böylesine sessiz,
inkar edilemez bir barış mesajı, kalbinin en derinlerinde gerçek bir Tanrı
aşığı olan, Hakikati gerçekten seven ve ona hizmet eden gerçek barış arayıcısı
tarafından alınır.
Barışın
mesajı şudur: Yaratıcı Tanrı ve Yaratılan Tanrı, Sahip Tanrı ve mülk sahibi
Tanrı bölünmez bir şekilde birdir. Bu nedenle, aklın hiçbir gücü bu dünyayı
asla yok etmeyecektir, bu nedenle kalbin gücü bir gün tüm boylam ve
genişliğiyle dünyayı birleştirecek ve arayanın gönül bahçesinde, içinde bir ev
birliği kuracaktır. gönül bahçesi barış.
ÖNCE
HUZUR DÜŞÜNENLER OLUN
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
7
Mart 1986
Barış,
günümüzün evrensel kalp açlığıdır. Barış, yarının ölümsüz gülümsemesidir -
yaşamın tatminidir.
Tam
olarak insan aklımız dünyaya hakim olmak istediği için bir damla barışımız yok.
Tam olarak ilahi kalbimiz dünya ile bölünmez birliğini henüz kurmadığı için bir
damla barışımız yok. Ve bir üstünlük şarkısı söylediğimiz sürece, dünyaya
diğerlerinden üstün olduğumuzu kanıtlamak istediğimiz sürece barış olamaz.
Kim
barış yapabilir? Egemen bir diktatör değil, dünyanın fatihi değil, özverili ve
sevgi dolu bir dünya.
barış
nedir? Rekabet dünyasında değil, kendini geliştirme dünyasında. Barış başka
nerede? Dış hayatın acımasızca reddedilmesinde değil, dış hayatın
ruhsallaştırılmış bir kabullenişinde.
Dış
hayatın büyüklüğe ihtiyacı var. İç hayatın nezakete ihtiyacı var. Dış hayatta,
bireysel olarak değil, kolektif ve evrensel olarak harika olmalıyız. O zaman
içsel iyiliğimiz öne çıkmalı ve büyüklüğü iyiliğe dönüştürmelidir. İyilik ve
büyüklük birbirinden ayrı kalırsa barış olmaz. Barış istiyorsak, büyüklük
bölünmez bir şekilde iyilikle bir olmalıdır. Zihnin kibirli başarıları bize
asla huzur getirmeyecek. Ancak zihnimizin büyüklüğü kalbimizin her şeyi veren
nezaketiyle ayrılmaz bir şekilde birleştiğinde kalıcı bir huzura sahip
olabiliriz.
Zihin,
aldığında sakin ve mutludur. Kalp sunduğu zaman sakin ve mutludur. Ama öyle bir
an gelir ki, vermekten ve almaktan daha fazlası olduğunu hissederiz ve bu, oluş
halidir. Gerçeği arayan ve Tanrı'yı seven kişi, yalnızca dışarıdan barışı kabul
edip içten barış teklif etmekle kalmayıp, aynı zamanda barışın kendisi olmak
istediğinde, Kayıkçı, Yaratan Tanrı ve Kayık, Yaratan Tanrı'yı görür ve
hisseder. hemen sevinin ve Tanrı'nın Mutluluğu onun kendi mutluluğudur.
Gerçeği
arayan ve sevgi dolu Tanrı, Tanrı'nın kendisinin istediği gibi, hem Yaratıcı
Tanrı hem de Yaratan Tanrı olan İçsel Pilotunu memnun edene kadar asla
rahatlayamaz. Ve Tanrı'yı istediği şekilde hoşnut ederek, arayan kişi huzurun
kendisi olur.
Ey
barış verenler,
Önce
barışçıl olun.
Ey
barışı koruyanlar,
İlk
olarak, barışın kaşifleri olun.
Ey
huzuru keşfedenler,
Önce
barışı sevenler olun.
Ey
barış sevenler,
Önce
ilahi barış hayalperestleri olun.
HUZUR
VE GERÇEK
New
York Üniversitesi, New York, ABD
31
Mart 1986
Yaratan
Tanrı'yı düşünmeden Yaratan Tanrı'yı düşünemem. Bağışlayıcı Kalbini hayal
etmeden Tanrı'nın Şefkat Gözünü hayal edemiyorum. Benzer şekilde, O'nun
evrensel Huzurunu hissetmeden Tanrı'nın aşkın Nimetlerini hissedemem.
dinlenme
nedir? Huzur, meyve doyumudur. Nerede bu meyve doyumu? O çiçek mükemmelliğinde.
Bu çiçek mükemmelliği nerede? O özlem tohumundadır. Özlem tohumu bize kendini
aşma mesajını sunar - yani kendini aşma iç barış ve dış barıştır.
Huzura
sahip olmak için insan zihni gerçeğin farkında olmalı ve gerçeği olduğu gibi
kabul etmelidir. Aklın hakikate dair farkındalığı ve hakikatin zihin tarafından
kabulü huzurdur. Kalb ile hakikati tecelli etmek ve kalb ile hakikati ortaya
koymak da huzurdur. Son olarak, yaşam gerçeğinin gerçekleşmesi ve yaşam
gerçeğinin tezahürü barıştır.
Barışa
sahip olmak için, dünyaya bağlı insan açlığının Cennetten bağımsız ilahi açlığa
dönüştürülmesi gerekir. Huzura sahip olmak bizim dışa açlığımızdır.
Barış-aydınlanma içsel açlığımızdır. Kendimizi kendi yolumuzda memnun etmek,
insani açlığımızdır. Tanrı'yı O'nun istediği şekilde memnun etmek, bizim ilahi
açlığımızdır. Arzularımız ne kadar kabul edilirse edilsin asla kalıcı bir
huzura kavuşamayacağız. Ama kalbimizin çağrısıyla bir an için İçimizdeki Pilotu
memnun edersek, o zaman kalıcı bir huzura kavuşuruz.
Barış
ve gerçek bölünemez. Dua ettiğimizde ve meditasyon yaptığımızda, huzurun
kalbinde gerçeği ve gerçeğin kalbinde huzuru görmeliyiz. İnsan, Allah'ın
koşulsuz Merhametine aittir. Tanrı, insanın uykusuz arzusuna aittir. Hem yüce
Hakikat hem de yüce Barış'tır.
Gerçeği
arayan ve Barışı seven kişi, nihayetinde Tanrı'nın Kendisinin istediği şekilde
Tanrı'yı \u200b\u200bmemnun edecektir. Tanrı eninde sonunda Gerçeği arayan ve
Tanrı aşığı olanı yarının Tanrısı olan başka bir Tanrı yapacaktır.
ARAYANIN
HUZURU
Rutgers
Üniversitesi, New Brandswick,
New
Jersey, ABD
3
Nisan 1986
Arayan,
konsantrasyonundan, meditasyonundan ve tefekküründen huzur alır.
Konsantrasyon-huzuru güçlüdür. Şimşek gibidir. Meditasyonu-huzuru duygusaldır.
Sabah veya akşam gökyüzü gibidir. Tefekkürü-huzuru bereketlidir. Kaynağı ağaç
olan yaprak, çiçek ve meyvelerin birliği gibidir. İlahi âşık ile Sevgili
Yüce'nin bölünmez birliğini hatırlatır.
Arayan,
barış ve gerçeğin birbirinden ayrılamaz olduğunu bilir. Sıradan bir insanın
hakikatte huzur bulması zordur, çünkü günlük hayatında birçok kez hakikate
sadık kalmaya çalışırsa bunun kendisi için çok daha zor olacağını hissetmiştir.
Bu nedenle hakikati hocası ve dostu olarak kabul etmek yerine, hakikati müridi ve
kölesi olarak görmeye çalışır. Ancak arayıcı, gerçeği öğretmeni ve arkadaşı
olarak kabul eder. Sıradan bir insanın aksine, arayıcı, gerçeğin yalnızca kendi
içindeki ilahi olmayan, ilham vermeyen gerçekliği korkuttuğunu bilir. Özlenen
gerçeklik her zaman gerçek tarafından aydınlatılır. Bu nedenle, Gerçeği arayan
ve Tanrı'yı seven kişi, her zaman gerçeği memnuniyetle karşılar ve gerçeği
kabul etmesinden, içinde ve dışında huzur bulur.
Arayıcı
ayrıca, Tanrı'nın Şefkat Işığı olmadan kendisinin bir hiç olduğu, ancak
Tanrı'nın koşulsuz Sevgisi ile yalnızca her şeye sahip olmadığı, kendisinin her
şey olduğu basit ve son derece önemli sırrı keşfetti. Bunu anlayınca kalbi
huzurun ta kendisidir.
Arayıcı,
özlem kalbi ihtiyacı olan her şeyi Tanrı'dan aldığını hissettiğinde ve kutsama
hayatı karşılığında dünyadan hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını hissettiğinde
huzur bulur. İsteksiz kişiden bu gerçek gizlidir. Bu yüzden hayatında huzur
yoktur. Ancak arayan için gizli değildir, tamamen açıktır.
Huzur,
memnuniyetten başka bir şey değildir. Her insan, tatmin olan huzuru özler. Ve
her insan yakın veya uzak gelecekte kesinlikle huzuru bulacaktır. Tanrı'nın
seçilmiş Saatinde, her insan bir arayıcı olacak ve içsel yaşamı takip etmeye
başlayacak. Bu, kalbinin kapısını ilahi Barış biçiminde burada yeryüzünde
tezahür eden yüce Gerçeğe ardına kadar açık tutan yaşamdır.
HUZUR
NEREDE?
Oldukça
Dickinson Üniversitesi, Teaneck,
New
Jersey, ABD
8
Nisan 1986
barış
nerede Huzur, zihnin şüphe, güvensizlik, kıskançlık ve bencillikle dolu eski ve
ölü dünyasında değildir. Sevgi, neşe ve birlik ile dolu kalbin her zaman yeni
dünyasında barış.
Barış
eşsiz bir güçtür. Bu güç, paranın gücüne, sahip olma gücüne ve üstünlük gücüne
yabancıdır. Barışın gücü ancak gönül gücüyle bölünmez bir birlik kurmuştur.
Barışın
gücü ve kalbin birliğinin gücü, sonsuza dek bölünmez kalacak ve onların eşsiz
ilahi dostluğunun fevkalade tadını çıkaracaktır.
Zihin
saflığının huzuru vardır. Birlik-kalp barıştır. Yaşam doyumu burada, orada ve
her yerde huzuru yayar.
Sadece
kalbimin her şeye sahip olduğunu ve hayatımın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını
hissettiğimde huzur bulabilirim. Gelin hep birlikte gönül denizimizin
derinliklerine dalalım. Ve sonra, İçimizdeki Pilot'un, O'nun ilahi olarak
seçilmiş çocukları ve yüce savaşçı kahramanları ve bizim aracılığımızla
Zaferinin Şarkısını içimizde söylediğini kesinlikle göreceğiz ve duyacağız.
Her
an pratik ve akıllı olmalıyım. Dünyaya sahip olmayı veya dünyadan vazgeçmeyi
arzu etmeyeceğim. Sadece dünya-kalbini sevmeyi ve dünya-bedenine hizmet etmeyi
arzu edeceğim. Dünyayı olduğu gibi kabul etmeli ve herhangi bir beklenti ve
umut beslemeden, içsel ve dışsal yeteneklerimle dünyayı daha iyi bir yer haline
getirmeye çalışmalıyım. Arzuladığım dünyada ve inisiyasyonumun dünyasında
sürekli, uykusuz bir arkadaş olarak gönül rahatlığına sahip olmanın tek yolu
budur.
Pratik
düzeyde, eğer huzur istiyorsam ve huzura ihtiyacım varsa, içtenlikle dua etmeli
ve sessizce meditasyon yapmalıyım. Sevgili Yüce'min adını gece gündüz
zikretmeliyim. Hayatımın her anında, O'nun aile dünyasını severek ve insanlık
kardeşlerime hizmet ederek, O'nun koşulsuz Güç-Merhametini hatırlamalıyım.
Barış,
Gerçeği arayanın ve sevgi dolu Tanrı'nın yaşam sessizliğinde parlıyor. Bir
arayıcı olarak, sessizliğin yolunu yürümeliyim. Yüce Rabbim her gün hem beni
takip edecek hem de bana rehberlik edecek. Bağışlayıcı-Kalbi beni takip edecek,
Şefkatli-Gözü bana Ebediyet Yolunda rehberlik edecek. Böylece, Yüce Rabbim ve
benim özlem-kalbim, Tanrı'ya olan sonsuz açlığıyla, sonsuza kadar Ebediyet Yolu
boyunca sürekli tatmin edici barışa ve sürekli artan tatmine yürüyen iki hacı
olacak.
ALLAH'IN
EN DEĞERLİ HEDİYESİ
Connecticut
Üniversitesi, Storrs, Storrs,
Connecticut,
ABD
19
Nisan 1986
Güneşin
altında yeni bir şey olmadığını söylüyorlar. Çok eski zamanlardan beri, insan
ruhları aynı şafağı, aynı gün batımını gözlemledi. İnsanların dış gözlerinden
aldıkları mesaj budur. Ancak içsel vizyonumuzla gerçeği biraz farklı görüyoruz.
Her gün doğumu ve her gün batımı, içsel görüşümüze göre aynı değildir, gözle
görülür bir fark vardır.
Nasıl
ki tarih tekerrür ediyorsa, dış hayatta da her şey büyük ölçüde tekerrür
ediyor. Ancak insan evrimi sürecinde Eternity'nin kendisi değişir. Sonsuzluk
her zaman kendi realite-varlığını aşma sürecindedir. Ebedi Ötesi'nin mesajını
taşıyan nehir olan Ötesi nehri boyunca akar. Bu nehir yaşamı, sonsuz Gerçeği
arayanlar tarafından çok iyi bilinir, çünkü Mutlak'ın Kendisi onlardan
Ebedi'deki yeniliği keşfetmelerini istemiştir.
Barış
yeni bir şeydir. Medeniyetin şafağından bu yana insanlık, bir bütün olarak
dünyaya pek çok şey sunmuş, ancak barış sunamamıştır. Mutlak Gerçeği arayanlar,
kendi içlerindeki huzuru keşfetmeye ve sonra onu açıp insanlığa sunmaya
çalışırlar.
Bu
huzur zihinde bulunamaz. Zihnin şüphesi bize barış sunamaz. Bize barışı
sunabilecek olan kalbin inancıdır. Bir realiteyi diğerinden ayıran ayrılık aklı
bize bir barış mesajı veremez. Ve bize huzur verebilecek her şeyi birleştiren
birliğin kalbidir.
“Tanrı
başka yerde, Hak başka yerde” diyen zihin bize huzur veremez. Tanrı'nın burada
ve her yerde olduğunu bilen ve aynı zamanda bize hissettiren kalp, bize barışı
getirebilecek tek şeydir. Huzur, yalnızca hevesli bir kalpte bulunabilen içsel
bir gerçekliktir.
Kalp
bu içsel gerçeği sadece kendisi için saklamak istemez. Onu ailesinin geri
kalanıyla paylaşmak ister: zihin, yaşamsal ve fiziksel gerçeklik-varoluş. Bu
nedenle, iç huzuruna samimi ihtiyacı olan herkesin önce kendi iç dünyasına
dalması ve kalbinin en ücra köşelerindeki huzuru keşfetmesi gerekir. O zaman bu
huzuru biriktirmeli ve onu şüpheci ve anlayışsız zihnine sunmalıdır.
Allah'ı
sevenler ve Gerçeği arayanlar en büyük sırrı keşfettiler. Tanrı'nın insanlığa
en değerli Armağanını hissetmek için derinlere dalmaları gerektiğini bilirler.
İçsel Kılavuz, bu Armağanı Kendisiyle sevgi dolu bir birlik oluşturan seçilmiş
çocuklarına sunar. Sonra ruhen, özveriyle ve kayıtsız şartsız bu Barış
Armağanını zihne, yaşamsal ve bedene getirmelidirler ki barış onların insan
varlığının ayrılmaz bir parçası haline gelsin.
Madem
hepimiz Allah aşığıyız ve Gerçeği arıyoruz, bölünme, şüphe ve kafa karışıklığı
zihnimizde değil, birlik kalbimizin derinliklerinde huzur bulmaya çalışalım. Bu
iç huzur, insanlığın şüphe duyan ve kabul etmeyen zihnini dönüştürme yeteneğine
sahiptir. Memnuniyet kalbimizin derinliklerinde iç huzuru keşfedip ön plana
çıkardığımızda, aydınlanmamış zihnimiz de tamamen aydınlanacaktır. Dua edelim
ve meditasyon yapalım ki huzuru keşfetme saatimiz daha erken gelsin.
KALICI
BARIŞIN YOLU
Wesleyan
Üniversitesi, Middletown, Connecticut, ABD
19
Nisan 1986
Arzu
adamının huzuru yoktur. Güçlü arzusu yerine getirildiğinde bile, bol miktarda
yeni arzu sürekli olarak dünyevi varlığını kuşattığından, yine de rahat edemez.
Aspirasyon
adamı her an barış için can atıyor. Eğer İçsel Pilotunun emirlerine uyarsa ve
eyleminin hakkını ve meyvelerini Tanrı'nın İradesine verirse, o zaman arzu
insanı kesinlikle huzur bulacaktır.
Beklenti,
hem bir insan-arzunun hayatında hem de bir insan-özlemlerinin hayatında üstün
hüküm sürer. İnsan şehvet âleminde kaldığı müddetçe beklentileri asla tatmin
olmaz. Bunun nedeni, arzunun sonlu olanda yaşamasıdır. Bir kişinin sayısız
arzusu olsa da, arzunun yaşamı sonludur, sonludan gelir ve sonlu için vardır.
Bütün bunlar, elbette, barış getirme yeteneğine sahip değildir. Ama tutkulu
insan için, uçsuz bucaksız, sonsuz, ölümsüz bir şeyi özlediği için,
beklentilerinin karşılanacağı bir zaman gelir. Özlemini elde ettiğinde huzurun
da olduğunu fark eder, çünkü geniş olan her şey, sonsuz olan her şey sonunda
bize huzur getirir. Huzuru olan insan her şeye sahiptir.
Arzu
adamı, Yaradan Tanrı ile özel olarak ilgilenmez, ancak Yaratılış Tanrı'ya sahip
olmak ister. Aspirasyon adamı, insanlığın sevgi dolu kalbi tarafından sevilmek
ister. Feragat insanı, insanlıkta Tanrı'yı sevmek ister, çünkü Yaratan Tanrı'yı
\u200b\u200bve Yaratılış Tanrı'yı bir olarak görür. Feragat adamı, arzu
adamında bile Tanrı'nın Varlığını görür. Allah'ın Yaradılışı'nın Yaratıcısız
var olamayacağını ve Yaratan Allah'ın kendi yarattığını aydınlatmaya çalıştığını
bilir. Bu nedenle, feragat eden bir kişi, insan esaretinin karanlık mağarasında
bile Tanrı'yı \u200b\u200bgörmeye çalışır. En kötü insanların bile özgürlüğü
özleyeceği zamanın geleceğini biliyor ve Tanrı'nın yüce Vizyonu, özgürlüğü
özleyen herkesin bir gün özgür bırakılacağıdır.
Burada,
dünyada herkes özgürlüğü arzular. Ancak iç özgürlük ile dış özgürlük arasında
büyük bir fark vardır. Dış özgürlükle, üstünlüğümüzü göstermeye ve başkalarına
hükmetmeye çalışıyoruz, dünyayı dört bir yandan fethetmeye çalışıyoruz. İçsel
özgürlükle, Tanrı'nın İradesi ile bölünmez bir şekilde bir olmaya çalışıyoruz.
Çoğu zaman, çevremizdeki dünyayı istediğimiz zaman yok etmek için dışsal
özgürlüğü kullanırız. Ama Tanrı'nın yaşayan Gerçeği ile irademiz olan içsel
özgürlük, her zaman ilahi niyeti gerçekleştirmek ve ilahi Gerçeği burada,
yeryüzünde tezahür ettirmek için kullanılır. Huzuru getiren içsel özgürlüktür.
Mutluluğa
ihtiyacı olmayan kimse yoktur. Ancak iç huzuru olmadan gerçek mutluluk olamaz.
Ve şu anda huzur içinde olmasak da, bir çocuğun hayal gücünü geliştirmesi gibi,
hayal gücümüzü kullanarak huzuru keşfedebiliriz. Çocuk, Allah'ın yarattığı her
şeyi kendine göre temsil eder. Sonsuz Genişliğin kalbindeki varlığını temsil
eder. Tüm evreni kendisininmiş gibi hayal eder. Çocukça bir hayal gücünden yola
çıkarsak, bu hayal gücü çok yakında tutkuya dönüşecektir.
Önce
barışı hayal ederiz, sonra barışı arzulamaya başlarız. Ruhsal olarak
ilerlediğimizde, vazgeçmeyi seçeriz. Huzur veya başka bir nimet bulmak için
değil, Tanrı'nın İradesinin yerine getirilmesi için kayıtsız şartsız arzumuzu
sunuyoruz . Bu zamanda, arzu-hayatımızı, arzu-hayatımızı, adanma-hayatımızı,
tüm varlığımızı Tanrı'nın İradesine teslim ederiz. Ve sonra, mutluluğumuz
sadece Sevgili Yüce Tanrı'nın gerçekleşmesinde ve içimizde ve bizim
aracılığımızla Rabbimiz'in gerçekleşmesinde olduğunda, değişmez bir huzura
sahip olabiliriz.
Bu
dünyada, Yaratıcı Tanrı Kendisini, Seven Tanrı'dan başkası olmayan arayıcı
aracılığıyla ifade eder ve ifşa eder. Her insan özünde Tanrı'dır, ancak burada,
dünya arenasında Arayıcı Tanrı, Kurtarıcı Tanrı'yı özler. Kurtarıcı Tanrı,
Kendisini Arayan Tanrı aracılığıyla ifşa eden ve tezahür ettiren Gerçekleştiren
Tanrı olur. Arama, açıklama ve tezahürde, kişi ihtiyacı olan şeye ulaşır -
Tanrı-Barış.
KIDEMLİ
OYUNLAR HAKKINDA, KIDEMLİLER HAKKINDA
Washington
Üniversitesi, St. louis,
Missouri,
ABD
27
Haziran 1987
Ey
Kıdemli Oyunlar, bedeninin yılmaz cesaretine ve ruhunun sınırsız hayaline boyun
eğiyorum. Dünün çiçek açan ilhamının, bugünün yükselen özleminin ve yarının
tatmin edici memnuniyetinin mükemmel bir örneğisiniz.
Ey
Oyunların gazileri, kalbinizin bilgeliğinin ışığı tüm dünyaya sonsuz Zamanın
bir parçası olduğunuzu ve yaşam savaş alanında kendinden şüphe duymanın dev
gururuna meydan okuyarak Sonsuzluk Yolunda yarıştığınızı söylüyor. Sizler
ileriye, yukarıya ve içe dönük yüce kahraman sporcularsınız. Yapabileceğinizi
iddia etmek için sabırsızlanıyorsunuz. Ne yapacağınızı belirtmek için yukarı
bakarsınız. Sonsuza dek öyle olduğunu ilan etmek için yukarı bakarsın.
Bedenin
sınırlarını fethedebilirsin. Bedendeki sayısız kusuru mükemmele çevireceksin.
Sizler imkansızlığın elini sıkan, gülümseyen ve gururlu Olimposlu Hacılarsınız.
Zaten ölümsüzler galaksisindesiniz. Bedeninizin-kalenizin fiziksel formu ve
kalbinizin zaferinin evrensel dolgunluğu ile ev-birlik dünyasını yaratırsınız.
Ey
Gaziler Oyunları, ey Oyunların gazileri, ey bu benzeri görülmemiş Gaziler
Oyunlarının özverili sponsorları ve organizatörleri, önünüzde eğiliyorum,
saygıyla eğiliyorum. Zihnimin dua eden hayranlığı ve kalbimin içten şükranıyla
önünüzde eğiliyorum.
HAZIRLIK
Columbia
Üniversitesi, New York,
new
york eyaleti, abd
9
Şubat 1989
Uykusuz
hazırlığım, kalbimin Tanrı'nın Şefkat Gözü ile duygulu konuşmasıdır. Kalbimin
isteksizliği, zihnimin hüsran-yıkım dansının tam başlangıcıdır. Kalbimin
kutsanmış güç hazırlığı, zihnimin nihai mesafe isteksizliğini kolayca
örtebilir.
Keyfi
isteksizliğim, sürekli işsiz olan, kendi kendini çalışan olarak atayan kişidir.
İç hayatım ve dış hayatım ona ihtiyaç duymuyor ve hatta onu arzulamıyor.
Bununla birlikte, ne yazık ki, bazen isteksiz zihnimin bagajı ezici bir şekilde
ağır ve oldukça fazla yükleniyor. Rabbimi her an O'nun istediği şekilde razı
edebilmek için, beklentiden arınmış, kusursuz bir imanla dolu ruhani bir
hazırlığa ihtiyacım var. Bu nedenle, her sabah Yüce Rabbime, özlem-kalbimi
şükran-hazırlık gözyaşlarıyla kutsaması ve adanma-yaşamımı bolluk-hazırlık
gülümsemeleriyle kutsaması için dua ediyorum.
Yüce
Lordum, dünya çaresizce, sonsuz bir şekilde barışa katkıya ihtiyaç duyuyor.
Bana manevi hazırlık bahşet ki, ben, dünyanın diğer özverili kalpleriyle
birlikte, insanlığın evrensel barış, dünya uyumu ve barış için asırlık
çağrısını yerine getirmek için kalbimin barış fedakarlığını kendiliğinden ve
cömertçe sunabileyim. dünyanın birliği-evi.
En
büyük sevincime, Sevgili Yüce yürekten duamı dinledi. Kalbimin Tanrı tarafından
beslenen ve Tanrı tarafından sevilen hazırlığının yılmaz gayreti, kendimden
şüphe duyan zihnimin gururunu ve Tanrı'dan şüphe duyan isteksizliğimi bir kez
ve tamamen kırdı. Şimdi, Yaratıcı Tanrı'yı sevmeye ve Yaratan Tanrı'ya koşulsuz
hizmet etmeye yönelik sınırsız ve koşulsuz isteğim, beni merdiven bilincimin en
yüksek basamağına yerleştirdi ve Tanrı bana Kendi aşkın Tacını ve evrensel
Tahtını bahşedecek.
İÇİNDE
SESSİZ, DIŞARIDA SES
Harvard
Üniversitesi, Cambridge,
Massachusetts,
ABD
17
Şubat 1989
Sessizlik
içeride, ses dışarıda. Sessizlik-Sonsuzluk içeride, Ses-Sonsuzluk dışarıda.
Sessizlik-Sonsuzluk Rüyası içeride, Ses-Sonsuzluk Gerçeği dışarıda.
Sessizlik
Yaratıcı Tanrı'dır. Ses, Yaratan Tanrı'dır. Sükût, Yaratan Allah'ın
terakki-zevkidir. Ses, Tanrı-Yaratma'nın en yüksek başarısıdır.
Sessizlik
sesten asla, asla korkmaz, ama ses daima sessizlikten korkar - Sonsuzluğun ve
Ölümsüzlüğün uzayında.
Sessiz-kalp
hayatım, aşkın Hedefime, her zaman aşkın Ötesinin Hedefine yönelik kesintisiz
bir istek uçuşudur. Aklı başında hayatım beni sık sık karanlık bir atalet
komasına sokar.
Sessiz
kalbimle, Tanrı'yı her zaman kendime ait, çok samimi olarak görüyorum.
Gülümseyen başarıma veya ağlayan yenilgime bağlı olarak, aklımla bazen Allah'a
hamdederim bazen de Allah'ı suçlarım.
Sesli
hayatım esaret prangaları içinde yaşarken, sadece gömülü umutlar içinde
yaşarken, kalbimin sessizliği bazen ön plana çıkar ve bana yeni bir umut, yeni
ilham, yeni istek ve yeni adanmışlıkla Bağışlayıcılığı ziyaret etme ilhamı
verir. -Kalp, Rahman-Gözü ve Rabbimin Koruyucu Ayakları.
Sessiz
ruhum, bana Tanrı ile nasıl konuşulacağını ve Tanrı'yı sadakatle, ruhen ve
koşulsuz olarak nasıl dinleyeceğimi öğreten tek öğretmendir.
İnsanın
ebedi sorusu: "Tanrı nerede?"
Tanrı'nın
ebedi sorusu: "Bir insanı nasıl memnun edebilirim?"
Bu
soruların cevabı sessizlikte.
Aslında,
sessizlik cevaptır.
Sessizlik,
sessizlik!
KONSANTRASYON
Yale
Üniversitesi, New Haven,
Connecticut,
ABD
26
Şubat 1989
Konsantrasyon,
üçüncü gözün kahraman-asker-güvenidir, görme gözüdür. Konsantrasyon en hızlı,
şimşek hızıdır. Konsantrasyon, acil ve kaçınılmaz başarının en büyük sırrıdır.
Kararlılık
ve konsantrasyon yakından ilişkili olsa da, konsantrasyon kararlılıktan sonsuz
derecede daha yüksektir. Kararlılık zihnin durgunluğundan gelir. Konsantrasyon,
her şeyi bilen göz görüşünden gelir.
Konsantrasyon
içimdeki yıkımı seven hayvanı susturuyor. Konsantrasyon, içimdeki atalete değer
veren insana ilham veriyor. Konsantrasyon içimdeki her şeyi seven tanrısallığı
ortaya çıkarır. Konsantrasyon, Tanrı'nın kalbimin kapısına her şeyi yerine
getiren Gelişini hızlandırır.
Konsantrasyon
gizliden gizliye kalbimin Allah'a olan açlığını artırıyor. Konsantrasyon,
zihnimdeki düşünce ormanını hızla temizler ve bana her an öğrenci olmanın
sevincini verir. Konsantrasyon inatla vahşi hayati huzursuzluğumu
evcilleştiriyor. Konsantrasyon kararlı bir şekilde vücuduma enerji veriyor -
uyuşukluk.
Gülümseyerek,
konsantrasyon bana kutsanmış bir şekilde soruyor: “Ey mürşit, on dakika gibi
kısa bir sürede on önemli iş mi yapmak istiyorsun, yoksa sadece bir iş mi
yapmak istiyorsun?” Konsantrasyona, on kısa dakikada on önemli şey yapmak
istediğimi söyleyerek cevap veririm.
Konsantrasyon
bana kutsanmış ve gururlu bir şekilde, “O halde gel ve teknemde kal. Ben senin
tek kayıkçınım."
Konsantrasyonun
benim için çok önemli bir mesajı var. "İçten cesur ol, dıştan cesur
ol!" diyor. İç hayatımda cesur olduğumda, sadece Yaratıcı Tanrı'yı
\u200b\u200bbıkmadan, O'nun istediği gibi severim. Dış hayatımda cesur
olduğumda, gülümserim ve Yaratılış Tanrı'nın olmasını istediği şekilde yalnızca
Yaratılış Tanrı'ya hizmet ederim.
Konsantrasyon
bana sadece bir Efendim olduğunu söylüyor. Bu Üstat aşkın bir Haz'tır, cehalet
gecesi değil.
Yeryüzündeki
her insan Tanrı'nın bir temsilcisidir, ancak Tanrı'nın burada dünyadaki en
güçlü temsilcileri konsantrasyon, meditasyon ve tefekkürdür. Tanrı'nın bu üç
temsilcisi, insanlığın özlem teknesini Ötesinin Altın Sahili'ne yönlendiriyor.
Konsantrasyon,
zihnin kutsallığının hızlılığıdır. Meditasyon, kalbin kutsallığının
genişlemesidir. Tefekkür, dünyadaki yaşamın kutsallığının doluluğudur.
MEDİTASYON
Brown
Üniversitesi, Providence,
Rhode
Adası, ABD
5
Mart 1989
Meditasyon
bir vahiydir. Meditasyon kendi kendine hakim olmaktır. Meditasyon, insanın
Tanrı'daki Sonsuzluğunun ilerleme ışığıdır. Meditasyon, Tanrı'nın insandaki
Sonsuzluğunun Tatmin-Keyfidir.
Meditasyon
Gerçeği arayan içindir. Meditasyon sevgi dolu bir Tanrı içindir. Tanrı'nın
Aşkın Vizyon-Gözü, Gerçeği arayan insanı kutsar. Tanrı'nın Evrensel
Kalp-Birliği, Tanrı'yı seven kişiyi kucaklar.
Dünkü
meditasyon mesajı şuydu: "Tanrı'yı idrak edin." Bugünün meditasyon
mesajı şudur: "Tanrı'yı idrak edin ve Tanrı'yı tezahür ettirin."
Yarının meditasyon mesajı: "Tanrı'yı idrak edin, Tanrı'yı tezahür ettirin
ve sonunda başka bir Tanrı olun."
Zihnimin
iyi bir meditasyonu, kendimden ve Tanrı'dan şüphe duymamın iflas etmesidir.
Kalbimin daha da iyi bir meditasyonu benim doyum alanım ve mükemmellik
birliğimdir. Ruhumun en iyi meditasyonu, hayatımın Tanrısının burada
yeryüzündeki tezahürüdür.
Meditasyon
yapmadan önce, akıl yürüten zihnimi yok ederim. Meditasyon yapmadan önce, sevgi
dolu Tanrımın ortaya çıkması için yalvarıyorum.
Meditasyondan
sonra, kendime içtenlikle yeni bir isim veriyorum - şükran. Meditasyondan
sonra, Tanrı, sonsuz Lütfuyla beni yeni ve verimli bir adla kutsuyor -
memnuniyet.
Ne
zaman Tanrı üzerine meditasyon yapsam, O bana yeni bir feragat-yaşam şarkısı
öğretiyor. Tanrı benim üzerimde ne zaman meditasyon yapsa, O'na yürekten şükran
dolu yeni bir şarkı sunuyorum.
Dünya,
insanın dönüşümü için meditasyon yapar. Cennet, Tanrı'nın Memnuniyeti için
meditasyon yapar. Doğamın tam mükemmelliği için meditasyon yapıyorum. Tanrı,
kendi Aşkın Bilincinin ve Aşkın Vizyonunun burada, yeryüzünde evrensel tezahürü
için meditasyon yapar.
ARZUYA
KARŞI ARZU
Cornell
Üniversitesi, Ithaca,
New
York, ABD
16
Mart 1989
Arzuya
karşı istek. Arzu bağlar, çaba özgürleştirir. Arzu sahip olmak ister, istek ise
vazgeçmek ister. Arzu, artı, artı, artı maddi zenginlik demektir. Özlem eksi,
eksi, eksi maddi zenginlik demektir. Özlem, artı, artı, artı manevi zenginlik
anlamına gelir: sevgi, bağlılık, feragat, saflık, şükran ve özveri.
Arzu
eden, yoksulluk hayatının şarkılarını çok kederli bir şekilde söyler. Arzu eden
kişi, Tanrı'nın Refah Şarkılarını çok duygulu bir şekilde söyler.
,
bütün dünyada istisnasız her şeye, istisnasız her insana sahip olmak ister .
Aday, yalnızca bol miktardaki sınırlamalarını ve birçok kusurunu aşmasına
yardım edecek olanı ister. Yardıma ihtiyacı olduğunu biliyor ve ona yardım
edebilecekleri memnuniyetle karşılıyor ve kurtarmaya çağırıyor.
İstekli
bir kişi, her şeyi fetheden Gücü alması için Tanrı'ya dua eder. Hevesli bir
kişi, Tanrı'nın her şeyi yerine getiren Sevgisini almak için Tanrı üzerine
meditasyon yapar. Arzu sahibi bir adam, yeteneklerini ve gücünü dünyaya
göstermek ister. Özlem sahibi bir kişi, tüm yetersizliklerini -belirsizliği,
şüpheyi, korkuyu, istenmeyen düşünceleri ve kendi içinde hevesli olmayan diğer
her şeyi- sadakatle ve içtenlikle Rabbinin Sevgili Yüce'sinin Ayaklarına teslim
eder.
Arzu
adamı dünyaya hakim olmak ister. Bütün dünyanın önünde eğilmesini istiyor. Arzu
sahibi bir adam, kalbinin evrensel birliğini dünyanın geri kalanıyla kurmak
ister. Nasıl? Evrensel barışı sağlamanın tek yolu olan özverinin gücüyle.
Jül
Sezar gibi şehvet sarhoşu bir adam dünyaya "Geldim, gördüm, yendim"
demek ister. İlham almak isteyen bir kişi dünyaya şunu söylemek ister:
"Geldim, sevdim ve seninle ayrılmaz bir şekilde bir oldum."
Şehvet
sarhoşu olan insan her an üstünlüğünü göstermek ve dünyaya hakim olmak ister.
Hevesli insan ilhamı, yalnızca Tanrı'nın Şefkat Gözü'nün tüm dünyayı Sonsuz
Işık ve Zevk ile dolup taşan İlkel Kaderine yönlendirmesini ve yönlendirmesini
ister.
İTAAT
Princeton
Üniversitesi, Princeton,
New
Jersey, ABD
27
Mart 1989
İtaat,
itaat, itaat!
İtaat
kabul etmektir, Tanrı'nın Işığını kabul etmektir. İtaat bir reddir, cehalet
gecesinin reddidir. İtaat mükemmelliktir, insan doğasının mükemmelliğidir.
Manevi
olarak, itaat hiçbir şekilde çaresiz teslimiyet değildir. İtaat, içsel Işığın
arayıcısı olan Yüce Kılavuz'un keşfidir. İtaat, bireyselliğin yok edilmesi
değildir, hayır, hayır! İtaat, arayıcının evrenselliğe neşeli ve gönüllü
girişidir.
İtaat
imanın güzelliğidir. İtaat imanın saflığıdır. İtaat, imanın serpilmesidir.
İnanç içimizdeki insanı uyandırır. İnanç, içimizdeki insanı yönlendirir. İnanç
içimizdeki insanı özgürleştirir. İnanç bizi Tanrı'nın Şefkat Gözüne götürür.
İnanç, Tanrı'nın Tatmin-Kalbini bize getirir.
İtaatim,
Yüce Rabbime karşı özverili, koşulsuz bağlılığımdır. Yüce Lordum uzakta bir
yerde değil - hayır, hayır! O yakındır, en yakın olandan daha yakındır. Bana
tüm farkındalığımı vermek için burada. O, Aşkın Kutsallığını burada, yeryüzünde
tezahür ettirmeme yardım etmek için burada. İtaatkâr kalbim, Tanrı'nın Şefkatli
Gözü ve Tanrı'nın uzanmış Elleri, Tanrı'nın İradesini burada yeryüzünde tezahür
ettirmek için birlikte yaşar, birlikte şarkı söyler ve birlikte çalarlar.
Bu
yaşamda İçsel Pilotuma itaat etmezsem, o zaman bir sonraki enkarnasyonumda bu
enkarnasyondakiyle aynı hataları yapabilirim ve belki daha önce, hatta dünyevi
misafirliğimin şafağında bile. Bu enkarnasyonda İç Pilotuma itaatsizlik
edersem, insan hayatım ne yazık ki ilahiyatın dokunuşunu kaçıracak ve içimdeki
ilahi çok üzücü bir şekilde açlıktan ölecek.
Kurtarıcı
Evlat'ın yürekten itaati "Baba, Senin İsteğin yapılacak" diye
haykırdığında itaat en yüksek, nihai, mutlak doruğuna ulaşır. Bu dua-itaat
sayesinde, insanın sonsuz susuzluğu, Tanrı'nın sonsuz Nektar-Zevkiyle
kesinlikle söndürülecektir.
MUTLULUK
HAYALLERİMİN GERÇEK OLDUĞU
John
Hopekins Üniversitesi, Baltimore,
Maryland,
ABD
13
Mayıs 1989
Mutluluk,
mutluluk, mutluluk!
Mutluluğum,
ruhumun Tanrı'ya verdiği sözde yaşıyor. Mutluluğum, kalbimin daha yüksek bir
yaşam umudunda yaşıyor. Mutluluğum, hayatımın her an Tanrı'yı
\u200b\u200bgerçekleştirmeye hazır olmamda yatıyor.
Sabahın
erken saatlerinde cehalet başımı Tanrı'nın Bağışlayıcı Ayaklarına koyduğumda
mutluyum. Sabahın erken saatlerinde ilham gözüm Tanrı'nın Şefkat Gözü'nün
gözüne çarptığında mutlu oluyorum. Sabahın erken saatlerinde özlem-kalbim
Rabbimin Memnuniyet-Kalbi ile kutsandığında mutluyum.
Mutlu
olmak için samimiyetsizliğin aklımın kapısında durmasına izin vermemeliyim.
Mutlu olmak için, belirsizliğin kalbimin kapısında durmasına izin vermemeliyim.
Mutlu olmak için, pisliğin hayatımın kapısında durmasına izin vermemeliyim.
Mutluluk,
mutluluk, mutluluk!
Mutlu
olmak için her gün meditasyon sırasında bedenimi şevk anaokuluna, hayatimi
dinamizm ilkokuluna, aklımı taat ortaokuluna, kalbimi feragat kolejine
gönderiyorum ve gönderiyorum. hayatım şükran üniversitesine. Dünyevi varlığımın
tüm üyelerini, beni Yüce Rabbimin mükemmel bir aracı yapmaları için bu ilahi
konuları incelemeye gönderiyorum, çünkü sadece Yüce Rabbimin mükemmel bir aracı
olarak gerçekten mutlu olabilirim.
Mutlu
olmak için Yüce Rabbimden bana irade kudretinin kılıcını bahşetmesini ve onu en
keskininden daha keskin yapmasını rica ve niyaz ediyorum. İradenin en keskin
kılıcından daha keskin olan bu kılıçla, binlerce yıldır varlığımı örten cehalet
gecesine meydan okuyacak ve kendimi özgürleştireceğim.
Mutlu
olmak için Yüce Rabbime evrensel Huzurunun çanını çalma yeteneği vermesi için
dua ediyor ve dua ediyorum. Ayrıca Cehalet titanının ezelden beri içinde Ötenin
Altın Sahiline yelken açtığım rüyamdaki Sonsuzluk teknesine dokunmasına izin
vermemesi için Yüce Rabbime yalvarıyorum .
Allah'a
manevi çağrım, mutluluk-huzurumun başlangıcıdır. Uykusuz özverim,
yolculuk-mutluluğumun devamıdır. Tanrı'nın Kendisinin istediği şekilde koşulsuz
tezahürüm, mutluluğumun doruk noktasıdır - mükemmellik.
BENİ
UYANDIRDIN
Stanford
Üniversitesi, Standford,
Kaliforniya,
ABD
22
Mayıs 1989
“Yüce
Rabbim, Sevgili Yücem, Uyuyan kalbimi Tatmin Kalbinle uyandırmak istedin. Ama
ne yazık ki, Sana izin vermedim. Beni uyandırmayı hiç başaramadın.
Yüce
Rabbim, Sevgili Yücem, Uyuyan kalbimi Şefkat-Gözünle uyandırmak istedin. Ama ne
yazık ki, Sana izin vermedim. Beni uyandırmayı hiç başaramadın.
Yüce
Rabbim, Sevgili Yücem, Uyuyan kalbimi Nur-Adaletinle uyandırmak istedin. Ama ne
yazık ki, Sana izin vermedim. Beni uyandırmayı hiç başaramadın.
Nihayet,
Yüce Rabbim, beni tam bir hüsran, tam bir kızgınlık ve tam bir hoşnutsuzluk
artı gök gürültülü darbelerin ve gök gürültülü sarsıntılarınla uyandırdın.
Şimdi uyandım, tamamen uyandım. Ama ne yazık ki, Vizyonuna göre beni istediğin
gibi uyandırmana neden izin vermedim?
“Çocuğum,
sen ve ben geçmişe ait değiliz. Biz geleceğe ait bile değiliz. Biz sadece Ebedi
Şimdi'ye aitiz.
ZORUNDAYIM
VE ZORUNDAYIM
Portland
Üniversitesi, Portland, Oregon, ABD
12
Haziran 1989
Uykusuzca
kalbimin özlemini güçlendirmeliyim. Hemen zihnimin direncini azaltmalıyım.
Özlem
-kalbim ve adanmışlık-hayatımın, Sevgili Yüce'min Mazharının direksiyonunda
uykuya dalmasına asla izin vermemeliyim.
Hızlı
ve vahşi bir aşağılanmanın kalbimi işgal etmesine asla izin vermemeliyim. Aynı
zamanda, üstünlüğün kibrinin zihnime girmesine asla izin vermemeliyim.
Çaresizlik,
değersizlik ve değersizlik duygum kesinlikle benim eserimdir. Kimse bana bu
zayıflıkları dayatmadı. Bu güçlerin beni maneviyatımın mezarlığına gitmeye
zorlamasına izin vermemeliyim.
Burada
ve şimdi belirsiz zihnimdeki perdeyi indirmem gerekiyor. İçimdeki Pilotun
Emirlerine uymak için her zaman şevkle dolu olan kalbime olan güvenimi ön plana
çıkarmalıyım. Zihnimin şikayet bölümünü tamamen kapatmalıyım, çünkü ancak
sevgi-birlikte iç huzuru bulabilirim.
Gönül
bahçemin koku-coşkusunu asla ihmal etmemeliyim. Dünün hayal kırıklığının ağır
yükünü asla taşımamalıyım. Yüce Rabbim, birçok zayıflığıma rağmen, çok yakında
bana Ebediyet Huzurunu ve Sonsuzluk Lütfunu bahşedeceğini söylüyor. "Neden
neden neden?" Sevgili Yüce Rabbimden rica ediyorum. Bana, seçtiği Saat'in
benim için çarptığını söylüyor. Ve şimdi bilinçli olarak O'nun Emirlerine uymak
istiyorum. Bilinçli olarak değişmek istiyorum, bilinçli olarak O'nun beni
şekillendirmesini, yönlendirmesini ve beni cehaletin prangalarından - geceden
kurtarmasını istiyorum.
Benim
bu dünyaya geliş sebebim Yüce Rabbimi kendi yolunda hoşnut etmektir. O'nu her
an memnun etmeli ve yerine getirmeliyim. Benim tek tatminim O'nun Memnuniyeti
olabilir. Başka yolu yok. Tüm varlığımın bu yüce sözünü şimdi İçsel Pilotuma,
Mutlak Yüce'ye veriyorum.
ENDÜS
PERSPEKTİFİNDEN EVRENSEL BARIŞ: GENEL BARIŞ DÜŞÜNEN BİR ENDÜS
Rose
College, Albany, New York, ABD
18
Mart 1996
Ben
Hintliyim. Hintli olmayı seviyorum. Hintli olmaktan gurur duyuyorum. Neden
neden neden? Çünkü bir Hindu'nun ruhu dünya barışını hayal eder, bir Hindu'nun
kalbi dünya barışını sever ve bir Hindu'nun hayatı dünya barışına hizmet eder.
Ruhsal
seleflerim, ağarmış geçmişin Vedik görücüleri ruhuma evrensel barışın şarkısını
öğrettiler. Ruhum içimdeki şarkıcıya bu şarkıyı öğretti. Şimdi bu şarkıyı siz
evrensel barışın hayalini kuran, evrensel barışı seven ve evrensel barışa
hizmet eden dostlarım, kardeşlerim için sevgiyle ve özveriyle söylemek
istiyorum.
Bu
şarkı, tüm Hint dillerinin anası olan Sanskrit dilindedir. Önce çeviriyi okumak
istiyorum:
Cennette
barış olsun.
Cennette
barış olsun.
Yeryüzünde
barış olsun.
Suda
barış olsun.
Bitkilerde
barış olsun.
Ağaçlarda
barış olsun.
Tanrılar
huzur içinde yatsın.
Brahma
huzur içinde olsun.
Her
şeyde barış olsun.
(Sri
Chinmoy armonide kendisine eşlik ederek şarkıyı söyler.)
“Tanrım,
Sen sonsuz bir Güç sahibisin. Allah'ım, Senin sonsuz Işığın var. Bütün
Sıfatlarınla ve İlâhiyyetin Sonsuzluğu tecelli edersin. Allah'ım, tek duam
Sanadır: Beni Rahmetle dolu Göz-Huzuru ile kutsa. Senden tek istediğim
bu." Bu barış duası gerçekten de tüm Hindu dualarının özüdür. “Allah’ım
Senden zerre kuvvet istemem. Allah'ım senden bir damla nur bile istemem. Senden
istediğim, yüzüp dalabileceğim bir Huzur denizi, dünyanın her yerinden tüm
kardeşlerimi sevgiyle ve koşulsuz olarak bana katılmaya davet edebileceğim bir
Huzur denizidir.” Bu sakin meditasyon gerçekten de tüm Hindu meditasyonlarının
özüdür.
Hindu
duası yukarıya, daha yükseğe, daha yükseğe uçmaya ve Yaradılışın en yüksek
huzuruna ulaşmaya çağırır. Hindu meditasyonu derine, daha derine, en derine
dalmak ve dipsiz Kaynak-Huzur'un kalbine girmek için gülümser.
Arayan
bir Hindu'ya dünya barışı hakkında ne düşündüğünü sorarsanız, kendiliğinden ve
anında yanıtı şu olur: "Ben dünya barışını düşünmüyorum. Neden? Çünkü
dünya barışı hakkında ne kadar çok düşünürsem, kendimi o kadar çok şaşırtıyor
ve zavallı, çaresiz dünyanın kafasını karıştırıyorum! Bölücü ve düşünen
zihinlerin gücüyle barış asla yeşermeyecek, serpilmeyecek ve dünyanın boylamına
ve genişliğine yayılmayacak. Barış çiçek açıp yeşerebilir, dünyanın dört bir
yanına yayılabilir ve bunu da ancak özverili birlik-gönüller sayesinde
yapacaktır. Bu fedakar birlik kalpleri, Allah'ı hoşnut eden dualardan ve Allah'ı
tatmin eden meditasyonlardan yaratılmıştır.
Barış,
dünyevi gerçekliğimizin ve Cennetsel rüyamızın alfa ve omega'sıdır. Mutlak
Tanrı'nın Kendisi bize seyahat olasılığına dair bir işaret verdi ve sonsuz Aşk
ve Mutluluk Ülkesine olan yolculuğumuzu ancak evrensel barış teknesinin
yolcuları olduğumuzda tamamlayacağımıza şaşmaz bir şekilde güvence verdi.
Nihayetinde, barışımız dışında her şey bizi hayal kırıklığına uğratacak.
Sevgili
Yüce Rabbimiz doğumsuz ve ölümsüz Işık-Rahmetiyle bizlere şöyle buyurmaktadır:
Çocuklarım,
canım çocuklarım,
Dün
Sonsuzluğun geri kalanının arayıcılarıydınız.
Bugün
seni -
Sonsuzluğun
huzurunu sevmek.
yarın
sen olacaksın
Ölümsüzlük
barışının hizmetkarları.
Hinduizm,
barışı arayan Hinduların tapınak-kalbidir. Bu tapınak-kalpte, barış arayıcısı,
dünya aile birliğinin birliğinin çanını uykusuzca çalar. Hinduizm, bir dinin
diğer dinlere üstünlüğüne inanmaz. Hinduizm, yalnızca tüm dinlerin en içteki
birliğine inanır.
Dayanılmaz
acılar, istisnasız her barışsever insanın yüreğine ağır bir yük bindiriyor,
çünkü sayısız hevessiz insan, dünyanın tüm sorunlarını çözmek ve evrensel
barışı tesis etmek için şaşkın zihinlerinin müdahale etmesine izin veriyor.
Böyle bir yaklaşım aslında dipsiz bir saçmalık ve aptallık uçurumudur.
Milyonlarca ve trilyonlarca mavi kanatlı ve altın Sonsuzluk kuşu, bölünmüş
zihinlerimizin gökkubbesi üzerinde uykusuz uçar, onlara girmeye ve zihnimizi
kökten değiştirmeye çalışır. Hepsinin aşağı inmesi ve yeryüzünde barışı-barışı
ortaya çıkarması ve tezahür ettirmesi için aklımızın davetine ihtiyacı var.
Sözlükte
"barış" kelimesi büyüleyicidir ve dahası ikna edici bir şekilde
dünyanın dikkatini çeker. Zihinsel "barış" kelimesinin
kapasite-derinlik-hızı aşırı başarısızlıkla başlar ve biter. Ancak talip olan
kalbin barış-birlik mesajının aydınlanması-mükemmelliği tüm dünyayı barışla
doldurabilir ve onu Allah'ın seçtiği Saat'te doldurabilir. Hepimiz dua ederek,
ruhen ve özveriyle bu Saati hızlandırması için Tanrı'ya dua edelim.
Tanrı
ve O'nun Zamanı, kozmik Kendini Tezahür Resmini ancak içsel yaşamımız ruhsal
barış haline geldiğinde ve dışsal yaşamımız güzel bir barış olduğunda
tamamlayacaktır.
Bundan,
bir Hindu geçmişine sahip olarak, kişisel olarak Tanrı'yı her zaman seven,
Tanrı'ya hizmet eden ve Tanrı'yı gerçekleştiren bir barış aracı-öğrenci olmak
istediğim sonucuna varıyorum.
Bugünkü
konumuz barış olduğuna göre, izninizle, barış-barış üzerine meditasyon yapmak
istiyorum. Pek çok yerde barıştan bahsettim ve birçok kitapta barıştan
bahsettim. Ama yazılarımın ve derslerimin işe yaramaz olduğunu hissediyorum.
Sadece ruhen meditasyon yaptığımda, bu dünyadaki barışsever kardeşlerime
gerçekten hizmet ettiğimi hissediyorum.
Öyleyse
evrensel barış üzerine meditasyon yapmama izin verin. Hepinizin bana
katılmasını istiyorum. Gelin birlikte evrensel barış üzerine meditasyon
yapalım, çünkü yalnızca dualarımız ve meditasyonlarımız kesinlikle evrensel
barışı getirecektir. Çünkü dualar ve meditasyonlar doğrudan kalbimizden, bizi
birleştiren ve hepimizin dünya aile birliğine ait olduğunu hissettiren kalpten
gelir.
(Bu
altıncı yıllık Dinlerarası Dersti. Sri Chinmoy'u St. Rose Koleji Müdürü Dr.
Louis Vaccaro tanıttı.)
ŞAİR
VE ŞİİR
Washington
Üniversitesi, Seattle, Washington, ABD
Roethke
Oditoryumu, Kane Salonu
2
Nisan 1998
Şairin
gerçekten özel üç adı vardır: Dünün lezzet arayıcısı, bugünün lezzet kahini ve
yarının neşe habercisi.
Üç
tür şair vardır: Sıradan şairler, büyük şairler ve hayalperest şairler. Sıradan
şairler mantar gibi sonsuz sayıda büyür. Büyük şairler son derece nadirdir ve aynı
zamanda doğuştan şairler olarak da bilinirler. Vizyoner şairler, en yüksek
mevkilerin şairleridir. Kahin, şimdiyi, geçmişi ve geleceği aynı anda gören
kişidir.
Şiirin
çok özel üç adı vardır: ilhamın zihni, özlemin kalbi ve güzelliğin yaşamı.
Tanrı,
Kendi çok ama çok özel bahçesine sahip olmasını istedi. Şair oğlundan bahçıvan
olmasını istedi. Ayrıca bahçıvandan bahçeyi olabildiğince güzel ve aynı zamanda
olabildiğince küçük yapmasını istedi.
Bahçıvan
şair özverili bir şekilde Tanrı'ya bahçeyi en küçüğünden daha küçük ve daha
güzel, hatta daha güzel, en güzel yapmanın ezoterik bir amacı olup olmadığını
sordu.
Tanrı,
yeni atanan şair-bahçıvanına şöyle dedi: “Şiir, Benim gerçek Güzelim değilse
nedir? İngiliz şair oğlum Keats'in ölümsüz sözünü hatırlamıyor musunuz:
"Bir güzellik nesnesi sonsuza kadar neşedir?" Güzellik ve Sonsuzluk
bölünemez. Ben olan Sonsuz'u eşit olarak olduğum sonlu aracılığıyla ortaya
çıkarmak istiyorum. Bu nedenle, benim için akıl almaz güzellikte ve emsalsiz
güzellikte bir bahçe yetiştirmeni istiyorum.”
Sonra
Tanrı bahçıvan şairine şöyle dedi: “Görevini nasıl yaptığından memnun olur
olmaz, sana başka bir görev vereceğim. Bahçemdeki tek flütçü sen olacaksın.
Sonsuzluğun Güzelliğini sevenler dünyanın her yerinden bahçemize gelecek ve
güzelliğine hayran kalacaklar.”
Yazar
ile şair arasındaki fark şudur:
Yazar
yürüyendir. Sonsuzluk Hedefine ulaşmak için Sonsuzluk Yolu boyunca yürür ve
yürür.
Şair
şarkıcıdır. Sonsuzluk Hedefine gelmek için Sonsuzluk Yolunda şarkı söyleyip
söylüyor.
Yazarın
gürleyen bacakları var.
Şairin
bacakları şimşek gibidir.
Hedefe
varan yazar şunları söyler:
"Oldum".
Aynı
yere varan şair fısıldar:
"Ben
sonsuza kadar varım."
Yarım
asrı aşkın süredir nesir ve şiir yazıyorum. Coleridge'in teknesinde neşeyle ve
gururla yelken açıyorum:
Zeki
şairlerimizin hatırlamasını isterim... Düzyazı, en iyi düzeninde sözcüklerdir.
Şiir, en iyi sıralanmış en güzel sözdür.
Aydınlanma,
1913'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Hindistan'ın büyük şairi Rabindranath
Tagore'un yorumudur. Yazıyor:
Sayfalarca
nesir yazmanın neden tek bir şiir yazmak kadar keyif vermediği şaşırtıcı. Bir
şiirde duygular, kelimenin tam anlamıyla ellerin dokunabileceği bir form
mükemmelliği kazanır. Oysa nesir, kötü paketlenmiş, kaldırılamayacak şeylerle
dolu bir çanta gibidir.
İçimi
ferahlatmak, yüreğimi aydınlatmak için şiir okurum.
Acı
zihnimi tatlandırmak için şiir okurum. Yüreğimin hüzünlerini ruhumun
coşkunluğuyla değiştirmek için şiir okurum.
İnsan
aklımın ormanını ilahi kalbimin bahçesine dönüştürmek için şiir okurum.
İç
dünyamın derinliğini ölçmek ve üst dünyalarıma yükselmek için şiir okurum.
İlahi
Vasfın Güzelliğini insanlığın kalbinde görmek ve hissetmek için şiir okurum.
Kalbimin
acı veren gözyaşlarının ve ruhumun çiçek açan gülümsemelerinin saklambaç
oyununu izlemek için şiir okurum.
Şiir,
zihnime vaaz ettiğinden çok daha fazlasını kalbime öğretir.
Antik
şiir içsel özgürlüğü özlüyordu. Modern şiir, dış özgürlüğü özlüyor.
Birçoğuna
göre modern bir şair olduğum için, Goethe'nin modern şairler hakkındaki
tartışılmaz sözünden nasıl kaçınabileceğimi bilmiyorum: "Modern şairler
mürekkeplerine çok fazla su karıştırırlar."
Eski
şiir, bilinenden çok Bilinmeyene önem verirdi. Modern şiir, bilinebilir olanın
gücünü en üst düzeye çıkarır ve Bilinemez olanın yabancı, tamamen yabancı
kalmasına izin verir.
Eski
tekne şiiri, genellikle yolcu-şiir okuyucuları ile aşırı yüklenmiştir. Modern
tekne şiirinde, çoğu zaman yolcu-şiir okuyucusu yoktur.
Peki
ya hiç şiir sevmeyenler, hayır, hatta şiir okuyanlar? Antik şiir veya modern
şiirle hiç ilgilenmiyorlar. Sevgili dinleyiciler, ruhlarınızın izniyle Anthony
Hope Hawkins'in şu ifadesine de başvuruyorum:
Bazen
biraz şiir okumaman ne yazık. Cehaletiniz konuşmamı engelliyor.
Eski
şiir gözyaşı denizinde yüzmeyi severdi. Modern şiir, kahkaha okyanusunun
dalgalarında gezinmeyi sever.
Şiir
dünyaya der ki: “Ey dünya, ben bir çiçeğim. Dilerseniz güzelliğimin kıymetini
bilin. Ama benden güzelliğimden ve güzel kokumdan başka bir şey bekleme. Başka
bir şey bekliyorsanız, kendinizi hayal kırıklığına uğratmış olursunuz.”
Şiir
dünyaya der ki: "Ey dünya, ben sana ağlarken bile gülümsemeyi
öğretebilirim."
Ayrıca
kendi antik şiirim ve modern şiirim var. Eski şiirim içimdeki çağrıyı
somutlaştırdı:
Huzur,
Neşe ve Işık Denizi
Ulaşılamaz,
biliyorum.
Fırtınayla
sarsılmış, ağlayan gece içimde
Öfkelenecek
ve akacak bir yer arıyorum.
Modern
şiirim içimdeki gülümsemeyi ortaya koyuyor:
Uçuyorum
ve uçuyorum
Ölümsüzlüğün
kanatlarında
Sonsuzluk
Gökyüzünde.
Şiir
yolculuğuma çıkarken içsel deneyimlerim ve kavrayışlarım kendiliğinden güç
yönüyle kendini ifade etti:
Zihin
yok, biçim yok - Ben sadece;
Her
şey durdu: hem irade hem de düşünme.
Dansın
doğasının veda dalgası,
aradığım
kişi benim
* * *
Yükseklikler
ruhuma tabidir,
Güneşin
kalbinde sessizim.
Zamana
ve amele hiçbir şeyi değişmem.
Benim
evren oyunum bitti.
Şiir
yolculuğuma devam ederken, içsel deneyimlerim ve farkındalıklarım kendiliğinden
alçakgönüllülük ve bağlılık yönleriyle kendilerini ifade ettiler:
Efendim
Aşkın
gözlerimi hapsetti
Kalbim,
hayatım ve her şeyim.
tuzağa
düşürmeme izin verecek misin
Ayaklarınızın
kutsanmış tozu mu?
Şiir
yolculuğum sırasında şiir ağacım farklı dallar aldı: felsefe, dua, din,
maneviyat, Doğanın güzelliğine olan aşkım, İngiliz dilinin küçümseyerek
denememe izin verdiği kelime yaratma aşkım ve bu dünyamıza olan sonsuz sevgim,
onu önemsemek ve onun için umut etmek.
Vatanseverlik
aklımı ele geçirdiğinde şarkı söylerim:
Hindistan'ımı
çok seviyorum
Ve
onun asırlık sessizliği-huzuru.
Enternasyonalizm
kalbimi kucakladığında, uykusuz ve yorulmak bilmeyen dua şarkımı Tanrı'ya
kaldırıyorum:
Rabbim
bana yetenek ver
Kurut
her gözyaşı
Her
kalp.
Nereye
gidersem gideyim, Doğanın güzelliği içime işliyor ve beni bolca ilhamla
besliyor:
Gökyüzü
beni çağırıyor.
Rüzgar
beni çağırıyor.
Ay ve
yıldızlar beni çağırıyor.
Yeşil
ve sık korular beni çağırıyor.
Çeşmenin
dansı beni çağırıyor.
Gülümsemeler
beni çağırır, gözyaşları beni çağırır.
Zar
zor duyulabilen bir melodi beni çağırıyor.
Sabah,
öğle ve akşam beni ara.
Herkes
oyun arkadaşı arıyor.
Herkes
beni çağırıyor: “Gel. Gelmek!"
Tek
ses, her yerde tek ses.
Ne
yazık ki, Zaman Teknesi yelken açmaya devam ediyor.
Bize
şairlerin şu aydınlatıcı tanımını sunan Horace'dı: "Şairler, insan ırkının
ilk öğretmenleridir." Ekleyeyim:
Şairler,
Allah'ın Güzelliğini ilk sevenlerdir.
Tanrı'nın
Doğa-Yaratılışında.
Şiir
anlaşılacak bir şey değildir.
Şiir
hissedilecek bir şey bile değildir.
Şiir,
insanın evrensel Gerçekliğini açığa vurandır.
Şiir,
insanın aşkın tanrısallığını ifşa eden şeydir.
Üniversitenin
en sevilen profesörü ve şairi olan saygın Amerikalı şair Theodor Roethke'ye
adanmış bu görkemli salonda sizlere hitap etmekten büyük onur duyuyorum. Benim
naçizane görüşüme göre Theodor Roethke, Tanrı-Yaratılışındaki
Güzellik-Tanrı'nın gerçek bir aşığıydı. Bugünkü konuşmamı, baharın gelişini hem
doğaya hem de zihne kutlayan "Işık Büyür Daha Parlak" şiiriyle onun
parlak ruh aydınlanmasının varlığını anarak bitirmek istiyorum:
...
yakında bir dal, gizli bir sahnenin parçası,
Zihin
yaprağı, çok uzun, sıkıca sarılmış,
Kendi
özünü yeşile çevirecek
Ve
genç büyüme büyüyecek
iç
dünyamızda
Saygıdeğer
Başkan Shawn Wong, sevgiyle saygı duyulan Profesör Charles Johnson,
üniversitenizin sloganı benzersizdir: "Lux Sit - Let there be Light."
Işığa, ruhun ışığına ve zihnin ışığına olan sevginiz benzersizdir. Bugün
Asya'nın Işığı ödülü ile beni nezaket, şefkat ve bereketle onurlandırıyorsunuz.
Sessiz bir gizemin vecdi içinde, eşsiz güzellikteki kalplerinizin bahçesine
şükran gözyaşlarının tohumlarını ve kalbimin minnettarlığının gülümsemelerini
ekiyorum.
(Sri
Chinmoy, Washington Üniversitesi İngilizce Bölüm Başkanı Profesör Shawn
Wong'dan Asya'nın Işığı Ödülü'nü aldı.)
HİNT
FELSEFESİ
(Kısa
inceleme)
Florida
Uluslararası Üniversitesi, Miami, Florida, ABD
Wertheim
Sahne Sanatları Merkezi
26
Mayıs 1998
Aklın
Felsefesi diyor ki:
Tanrı
olabilir.
Kalp
Felsefesi diyor ki:
Tanrı
elbette vardır.
Hayat
felsefesi diyor ki:
Tanrı
bir arayıcı gibidir
yanı
sıra Kaynak.
Zihin
felsefesinin ötesine geçtiğimde haykırıyorum:
Zihin
yok, biçim yok - Ben sadece;
Her
şey durdu: hem irade hem de düşünme.
Dansın
doğasının veda dalgası,
aradığım
kişi benim
* * *
Yükseklikler
ruhuma tabidir,
Güneşin
kalbinde sessizim.
Zamana
ve amele hiçbir şeyi değişmem.
Benim
evren oyunum bitti.
Gönül
felsefesinin ötesine geçtiğimde fısıldıyorum:
Tatlı
benim Rabbimdir.
Ebedi
Gerçek olarak anladım.
Lordum
daha tatlı.
Onu
tek Oyuncu olarak anladım.
En
tatlısı Rabbimdir.
O'nu
Yüce Zevk Alan olarak anladım.
Hayat
felsefesinin ötesine geçtiğimde söz veriyorum:
Bir
daha asla karşılaşma:
Dünün
yüzü
düşme
anı,
Bir
daha asla görüşme.
Bir
daha asla karşılaşma:
ölüm
sarılmaları,
şeytanın
nefesi,
Bir
daha asla görüşme.
Bir
daha asla karşılaşma:
Chinmoya
kaybeden
Tam
bir cahil,
Bir
daha asla görüşme.
Felsefenin
acımasız eleştirmenleri, felsefenin kesinlikle hiçbir yere götürmediğini
söylüyor. Aynı eleştirmenler, felsefenin absürdün uzun ömürlülüğü olduğunu
söylüyor. Her şeyin bir galibi vardır demeye de cüret ederler ama iki filozof
kavga edince ne kazanan vardır ne de yenilen. Bu bağlamda, her biri kendi alanında
olan iki ölümsüzün karşıt görüşlerine değinmek istiyorum. Müzik dünyasının en
büyük otoritesine sahip olan Beethoven şöyle der:
Müzik
daha yüksek bir ifşadır
felsefeden
daha.
Neyse
ki, felsefenin bu karalamasını reddeden ölümsüz epik şair Milton var. Milton'a
göre:
İlahi
felsefe ne kadar büyüleyici!
Sıkıcı
aptalların inandığı gibi kaba ve seçici değil,
Ve
müzikal, Apollon'un lavtası gibi.
İkisinden
kesinlikle Milton'a oyumu veriyorum ve felsefeyi, İlahi olanı burada yeryüzünde
açığa çıkarma ve tezahür ettirme yeteneği açısından müzikle aynı seviyeye
koyuyorum.
Benim
için felsefe zihni temizlemektir. Felsefe kalp iddiasıdır. Felsefe, yaşamı
aşkınlıktır.
Zihnimin
felsefesi, "Şüpheliyim" diyor.
Kalbimin
felsefesi "Umarım" diyor.
Hayatımın
felsefesi şöyle der: "Kayboldum."
Ruhumun
felsefesi şöyle der: "Söz veriyorum."
Rabbimin
felsefesi, "Her şey bitti" der.
Mayıs
1892'de büyük Alman bilim adamı Max Müller, Cambridge Üniversitesi'nde bir ders
verdi. İlki "Hindistan Bize Ne Öğretebilir?" Profesör Müller çok
güçlü ve özlü konuşarak şunları söyledi:
Bana
insan zihninin en seçkin armağanlarından bazılarını en iyi şekilde hangi
gökyüzü altında geliştirdiği, hayatın en büyük sorunları üzerinde en derin
şekilde düşündüğü ve bazılarına çalışmış olanların dikkatini çekmeye değer
çözümler bulduğu sorulsaydı. Platon ve Kant, Hindistan'a işaret ederdim.
Ve
kendi kendime burada, Avrupa'da, neredeyse tamamen Yunanlıların ve Romalıların
ve bir Sami ırkının, Yahudilerin fikirleri üzerine yetiştirdiğimiz ne tür bir
edebiyatın, iç yaşamımızı daha mükemmel hale getirmek için en çok ihtiyaç
duyduğumuz düzelticiyi çıkarabileceğini sorsaydım. , daha kapsamlı, daha
evrensel, gerçekten daha insani, sadece bu hayat için değil, aynı zamanda şekil
değiştirmiş ve ebedi bir hayat için bir hayat inşa etmek için - yine
Hindistan'ı işaret ederdim.
Max
Müller, Hindistan'ın kadim kutsal metinlerini, orijinal dili olan
Sanskritçe'deki Vedaları incelemeye karar verdiğinde, Hamlet'in sözlerindeki
gerçek anlam zenginliğini keşfetti: "Gökte ve yerde, Horatio, senden çok
daha fazlası var." felsefenizde hayal kurun."
Nazik
izninizle, Profesör Muller'in hayat kitabından bir sayfa ödünç almak ve
"Hint felsefesi bize ne öğretebilir?" diye sormak istiyorum.
Hint
felsefesi günahtan kurtuluş felsefesini kabul etmeyecektir. Hint felsefesi,
cehalet-gecesinden kurtuluş felsefesine abone olacaktır. İnsanlığa eşsiz bir
dua sunuyor:
Beni
gerçek olmayandan Gerçeğe götür.
Beni
karanlıktan Aydınlığa çıkar.
Beni
ölümden ölümsüzlüğe götür.
Böyle
bir felsefe, Tanrı hakkında bir varsayım değil, Tanrı'nın Varlığının sezgisel
kesinliğine dayanan ruhsallaştırılmış bir çağrıdır. Bu nedenle, Keats'in
"Felsefe bir meleğin kanatlarını kırar" eleştirisini ona asla
uygulayamayız. Gerçekten de, Hindistan felsefesi Yunanlıların felsefesiyle en
yakından bağlantılıdır. "Sınavdan geçmemiş bir hayat, onunla yaşamaya
değmez" diyen Sokrates'ti ve "Gerçek filozoflar, Gerçeğin vizyonunu
sevenlerdir" diyen Platon'du.
Hint
felsefesini anlamak için önce onun Ruh ve Maddeye dayandığını anlamalıyız. Ruh,
içedönüm rolünü oynar. Madde evrimin rolünü oynar. Ruh, içe doğru bir dalıştır.
Madde yukarı doğru uçmaktadır.
Tanrı'nın
Kendisini tekrar etme alışkanlığı vardır, böylece hiç kimse O'nun Felsefesinde
bilgisiz kalmasın. Hindistan'da bu ilahi felsefe, çağdan çağa ruhani Üstatları
ve Avatarları veya doğrudan Tanrı'nın inişleri tarafından somutlaştırıldı ve
ifade edildi. Hindistan'ın ilk Avatarı olan Sri Ramachandra'nın felsefesi
şudur:
itaat
ve fedakarlık.
Sri
Krishna'nın Felsefesi:
Tüm
dinleri bırakın.
"İçimde
sığınak bul."
"Seni
özgür bırakacağım."
"Sadece
bir enstrüman ol."
"Harekete
geçme hakkınız var, ancak meyvelerini almaya hakkınız yok."
Lord
Buddha'nın Felsefesi:
Merhamet
ve bağışlama.
Shri
Chaitanya'nın Felsefesi:
Koşulsuz
sevmek.
Sevgiyi
kazanmak herkesin hakkıdır.
Eşsiz
Hintli filozof Shri Shankaracharya'nın felsefesi:
Net,
net. Ne bu ne de bu.
Dünya
bir yanılsamadır.
Sri
Ramakrishna'nın Felsefesi:
Tüm
dinlerin sentezi.
Bir
çocuğun kalbi ol, Tanrı hemen
tamamen
senin olacak
Swami
Vivekananda'nın Felsefesi:
Cesur
ol.
Kırılmaz
bir iradeye sahip olun.
"Ruh,
zayıflar tarafından kazanılamaz."
Sri
Aurobindo'nun Felsefesi:
Hayatın
kabulü.
Entegre
Yoga.
"Kader,
değişmeyen bir İrade ile değiştirilebilir."
“Biz
Tanrı'nın oğullarıyız ve
kendisi
gibi."
Ramana
Maharshi'nin Felsefesi:
"Ben
kimim? Ben kimim?"
Hindistan
Ana'nın oğlu olduğum için benim de kendi felsefem var. Benim felsefem şudur:
Aşk,
bağlılık ve vazgeçme.
İnsanlığın
içindeki Yüce'yi sevin.
Kendinizi
insanlıktaki Yüce'ye adayın.
İnsanlığın
En Yüksek'inden önce kendinizi terk edin.
En
yüksek mertebeden her filozof-bilge, Gerçeği kendi yöntemiyle gerçekleştirir.
Her biri, Ötesinin Altın Kıyısı olan Kadere ulaşmak için diğerlerinin
izleyebileceği bir yol yaratır. Ancak Gerçeğin kendisi değişmez. Bu nedenle
Hint felsefesi, Hint dini ve Hint maneviyatının aynı kaynağa sahip olduğunu
söylüyoruz.
Satyameva
jayate
Sadece
Hakikat kazanır.
(Üniversite
ziyareti sırasında Sri Chinmoy'a Hindistan'ın Huzur-Barış Ağacı onursal unvanı
verildi. Dini Araştırmalar Bölüm Başkanı Dr. Nathan Katz, Sri Chinmoy'a
Üniversite adına özel bir ayrıcalık takdim etti.)
HAYATIM
EĞİTİM HUZUR
Texas
Üniversitesi, Austin, Austin, Teksas, ABD
25
Haziran 1998
Kendimi
kaybettiğimde huzur buluyorum.
Tanrı'nın
Şefkat-Bakışında.
Kendimi
kaybettiğimde huzur buluyorum
Tanrı'nın
Bağışlama Durağı içinde.
Huzurdan
yoksun bir orman zihnim var.
Huzur
dolu bir gönül bahçem var.
İçimizdeki
ilahi barışı temsil eder.
İçimizdeki
insan barışı özlüyor.
İçimizdeki
hayvan huzuru yok eder.
Bir
barış hayalcisi, bir barışçı ve bu yüzyılın dünyasının hizmetkarı olan Başkan
Gorbaçov, tekrar tekrar şunları söyledi: "İhtiyacımız olan Yıldız
Savaşları değil, Yıldız Barışı."
Aklıma
geldikçe iç çekiyorum
şiddetli
çatışmaların kurbanları.
Hayatım
bir huzur nefesi olduğunda şarkı söyleyen bir kuş olurum.
Allah-güzellik-aşkı
kalbimin huzuru var.
Tanrı-koku-hayatımın
feragati barıştır.
Dr.
Martin Luther King'in rüya dolu ve ruhları harekete geçiren sözleri her yerde
yankılanıyor: İnsanlığın bir gün Tanrı'nın mihrabı önünde eğileceğine ve
muzaffer bir şekilde savaşı ve dökülen kanı sona erdireceğine inanıyorum.
Adanmışlıkla
adımı söylüyorum
Sevgili
Yüce Lord.
Cömertçe
Sevgili Yüce Rabbim
hayatımı
büyülüyor
Ruhumun
huzurundan gelen gülümsemeler ve kalbimin huzurundan çıkan gözyaşları birlikte
sonsuz kilometrelerce engelsiz seyahat eder.
Gülüşlerin
Kaynağı Sonsuzluktur
ruhumun
huzuru
Sonsuzluk,
kalbimdeki huzur gözyaşlarının Kaynağıdır.
Barış
sonsuz daha fazladır
doğmamış
ve ölmemiş olanlardan daha
zihnimin
vaatleri.
Barış,
kalbimin sürekli yeşeren umutlarında.
Doğuştan
gelen ruhaniyeti ve derin bilgeliğiyle büyük saygı gören Birleşmiş Milletler'in
üçüncü Genel Sekreteri U Thant'tan önemli bir alıntı yapmak istiyorum.
"Bugünün dünyasında barış yok çünkü insan zihninde barış yok" dedi.
Tanrı
bana şefkatle ve koşulsuzca gelir
ve
bana huzur veriyor.
Adam
bana aniden ve yıkıcı bir şekilde geliyor
ve
tüm huzurumu alıyor.
Tanrı
gelir ve insan gelir.
Tanrı
geldiğinde okyanusta yüzerim
sonsuz
Zevk.
Bir
adam geldiğinde, dünyevi varlığım
söndürülemez
bir susuzluk tarafından tüketilen
ve
kederin doyumsuz açlığı.
Ama
insanlığı sevmeliyim çünkü insanlığın benim kendi realite-varlığımın bir
uzantısı olduğu kesinlikle doğrudur. Rahibe Teresa'nın acı çeken insanlığa
yaptığı hizmette emsalsiz olan yüce farkındalığı, kalbimin en derin
derinliklerinde tekrar tekrar yankılanıyor: "Sevgi eylemleri barış
eylemleridir."
tanrıya
soruyorum
"Lordum,
herhangi bir yolu var mı?
Huzurunuzu
sonsuza dek somutlaştırmak ve takdir etmek için mi?”
Tanrı
diyor ki:
“Çocuğum,
bir yol var.
Zihninizi
daha fazla aydınlatın, sonsuz daha fazla.
Kalbini
daha çok besle, sonsuz daha fazla.
Hayatınıza
daha fazla enerji katın
sonsuz
daha fazla
Bak
Sonsuzluk Huzurum Sende Bulundu
onun
Ebedi Evi."
Huzur,
ruhun bugünün tohumudur.
Barış,
yarının dünya hayat ağacıdır.
Ancak
yarının barışı, bugünün sağlam temelleri üzerine inşa edilmelidir. Bu vakıf
nedir? Milletler Cemiyeti'nin kurucusu Başkan Woodrow Wilson'ın bu vesileyle
dünya kamuoyuna önemli bir mesajı var. Kalıcı barışın asla bir tarafın diğerini
mağlup ettiği bir savaşın sonucu olamayacağını söyler. “Zaferin olmadığı bir
dünya olmalı” diyor.
Barış
hedefimizi daha da açıklığa kavuşturmak için, Dr. Martin Luther King, Jr.'ın
yürekleri coşturan sözlerine bakabiliriz, "Aradığımız barış, sadece
gerginliğin yokluğu olan eski, olumsuz, sıkıcı barış değil; ama kardeşliğin ve
adaletin varlığı olan olumlu, kalıcı barış."
Ey
dünya, Tanrı'nın her şeye gücü yeten Baş-Kudretini ziyarete gelirsen mutlu ve
tatmin olmazsın, ama Tanrı'nın her yerde hazır ve nazır Huzur Ayaklarını
ziyarete gelirsen tamamen mutlu ve fevkalade tatmin olursun.
İnsan,
aklının kudret âlemine olan sevgisiyle, evrensel âleme gönül sevgisinin bir
arada yaşayabileceğini zanneder. Aslında, bu insan aptallığının zirvesidir.
Şimdiye
kadar Tanrı, insan zihnine evrensel barışın gidişatını incelemesi için
yalvardı. Ama şimdi Tanrı, insan zihnini evrensel barışın gidişatını incelemeye
zorluyor.
Bölünen
aklın, evrensel barışın birlik-yüreğinde yaşamayı arzuladığı o anda, Allah derhal
yeryüzündeki en büyük Zaferini ilan edecektir.
Bir
dakikalık evrensel barış, Tanrı ile on saattir.
(Sri
Chinmoy, Barış Eğitimcisi Ödülü'nü Sosyoloji ve Asya Çalışmaları Profesörü Dr.
Lester Kurtz'dan aldı. Ödülü, Sosyoloji Bölümü ve Barış ve Çatışma Araştırmaları
Komitesi adına Sri Chinmoy'a takdim etti. Sri Chinmoy'un konuşması, Dr. William
Livingston, Teksas Austin Üniversitesi Rektörü.)
MANEVİ
BİR PERSPEKTİFTEN EVRENSEL BARIŞA ULAŞMAK
Hawaii
Üniversitesi, Honolulu, Hawaii, ABD
7
Aralık 1998
Tanrı'yı
arayan biri olarak, yalnızca Tanrı'nın Merhamet Ayaklarını sığınağım olarak
aldığımda gerçek huzuru bulabilirim.
Tanrı'nın
bir hizmetkarı olarak, ancak belirsizlik hayatımdaki temellerini tamamen
kaybettiğinde verimli bir huzura sahip olabilirim.
Allah'ı
arayan biri olarak, ancak Rabbimin Rahmet Dolu Gelişine kalbimin kapılarını
ardına kadar açık bıraktığım zaman yeşeren bir huzura kavuşabilirim.
Barış,
verilemeyen bir şeydir.
Huzur
elde edilemeyecek bir şeydir.
Barış,
dönüştüğümüz bir şeydir. Ancak barış haline geldiğimizde dünyaya barış
sunabilir ve dünyadan barış alabiliriz.
Tanrı
bana iki soruyu yanıtlayabilirsem beni barışla kutsayacağını söylüyor: “Ben
kimim? Ben neyim?
Yeterli
cevaplar veremediğim için, Allah sonsuz keremiyle bana kim olduğumu ve ne
olduğumu söylüyor.
Ben
kimim? Ben ölümsüzlük tanrısının gülümseyen ruhuyum.
Ben
neyim? Ben Sonsuzluğun Tanrısı için haykıran yüreğim.
Barış
artık slogan haline geldi. Dün çocuk olan ve bir ayağı mezarda olan barıştan
bahsediyor. Bir slogan yerine barışı tek büyü mantramız olarak görmeyi
başarırsak, barış kesinlikle Öteki diyardan inecektir.
Zihin
barıştan bahsettiğinde, gurur her zaman tehditkar boyutlara ulaşır.
Gönül
barış deyince her yerde birlik filizlenir.
Yüce
Rabbim rahmet ve şefkatle, gerçekten O'ndan dinlenmeye ihtiyacım olup
olmadığını soruyor.
Cevap
veriyorum: “Evet, buna ihtiyacım var! Ve mümkün olan en kısa sürede."
Rabbim
bana ciddi ve kararlı bir şekilde şöyle diyor: “Öyleyse dilinle bana
yaltaklanmayı bırak. Hemen kalbinizle özlem duymaya başlayın. Hemen hayatının
nefesiyle Bana hizmet etmeye başla.”
Rabbime,
"Sana olan övgüm ne durumda?" diye soruyorum.
Rabbim
cevap verir, “Beni neden övdüğünü sana söylememe gerek var mı? Dış konumunuzu
yükseltmem için Bana övgüde bulunuyorsunuz. Zihninizin kurnaz ve sinsi
hareketlerinde bunu görmüyor muyum?
sakinleşiyorum
Rabbim,
Vermesinin bereketi olur.
Endişe,
tasa, haset ve güvensizlik iç huzuru ve dış huzuru yakalamamızı engellediğine
göre, içsel yaşantımıza para-meditasyonumuzla başlayıp endişe, tasa, kıskançlık
ve güvensizlikten korunan bir topluma giremez miyiz? Söylemeye gerek yok, iç
dünyada bu tür birçok toplum var.
Ve
başardığımızda, Yüce Rabbimiz bizi gururla toplumun birer üyesi olarak özgür ve
ömür boyu kabul edecektir.
Gülümseyerek,
şarkı söyleyerek ve dans ederek, cehalet-gecesi beni almaya cesaret edemeden
çok önce, daha önce kendi evine-yüreğine doğru hızla koştuğumu görünce Yüce
Rabbim Sonsuzluk Huzuru ile bana geliyor.
Ey
barışı kabul etmeyen, barışa direnen, barışı istemeyen ve barışa hazır olmayan
cehalet dolu zihin, sizce de şimdi hayatınızın akışını değiştirmenin ve
Allah'ın Kâinat Güzelliklerini tatmanın zamanı gelmedi mi? Yaşam ve Tanrı'nın
Kendini Aşmasının Kokusu?
Tanrı
ve Tanrı'nın Şefkat Gözü, dua ederek şunu beyan ettiğim anda saklambaç oynamayı
bırak:
ben
sadece senin için
Ben
senin iradenden yaratıldım.
Senin
İraden için yaşıyorum.
Sadece
uykusuz bir şekilde özverili bir kişi huzurla kutsanmıştır, çünkü Cennetin
cömert çayırlarında ruhuyla birlikte sadece o yürüyebilir.
Tanrı,
dünyadaki barış vaizlerine ciddiyetle sorar: “Söyleyin Çocuklarım, barıştan
gerçekten ne istiyorsunuz: dünyanın tanınması mı yoksa dünyanın aydınlanması
mı? Huzurunuz dünyanın tanınması içinse, Beni Evrenimin tamamında bulamazsınız.
Huzurunuz dünyanın nuru için ise, Benim nur-Görev dünyamda ve Tezahür-Zevk
dünyamda sizleri paha biçilmez ve yeri doldurulamaz ortaklarım olarak görmekten
son derece gurur duyacağım.”
Zihnim
dinlenme-eğitim vaazları verdiğinde, Tanrı hemen gürleyen kahkahalara boğulur.
Zihnim
barış-felsefe öğrendiğinde, Tanrı hemen uykuya dalar ve horlar.
Kalbim
dua ederek ruhumdan barış türkülerini öğrendiğinde, Tanrı hemen gururla hem
öğretmeni hem de öğrenciyi kucaklar.
Tanrı
ruhuma, "Çocuğum, sen Benim dünyayı değiştiren Gücümsün" diyor.
Tanrı
kalbime, "Çocuğum, sen Benim dünyayı uyandıran Saatimsin" diyor.
Manevi
Bir Perspektiften Evrensel Barışa Ulaşmak
(Shri
Chinmoy, Hawaii Üniversitesi'nin "Dreaming Peace of Peace" ödülünün
sahibiydi. Dersini, Uluslararası İlişkiler Profesörü ve Toda Politika ve Barış
Çalışmaları Enstitüsü Direktörü Dr. Majid Tehranian verdi.)
YENİ
BİNYIL VE GENEL BARIŞ
St.
John's Üniversitesi, Jamaika, New York, ABD
Maryllack
seyircisi
16
Nisan 1999
Ey
yeni Milenyum, her bin yılda bir bize, tüm insanlığa yeni hayaller, yeni
umutlar ve yeni vaatler vermeye geliyorsun. Ve şimdi bir kez daha hızla
yaklaşıyorsun. Bugün size çok ruhani ve dua ile seslenmek istiyoruz.
Ey
yeni Milenyum, sen sadece bir sayı değilsin. Sizin gelişiniz, dünyaya yeni bir
bilincin ilahi olarak önemli inişini müjdeliyor.
Eski
milenyum yeni milenyuma diyor ki, "Kardeşim sen benim yaptığım hataları
yapma!"
“Lütfen
bize açık açık anlatın” diye soruyoruz Sevgili Yüce Rabbimize, “eski Binyılda
hangi hataları yaptık ve yeni Binyılda bunlardan nasıl kaçınabiliriz?”
Yüce
Rabbimiz şefkatle, "20. yüzyılda" diye yanıtlıyor, "güç ve
çaresizlik iş başındaydı. 21. yüzyılda Love and Light iş başında olacak.”
“Lütfen
bize söyle,” diye soruyoruz Rabbimize, “Seni doğru anladık mı: 20. yüzyılda
Allah'ı kendimizle başbaşa bıraktık.” 21. yüzyılda Allah için kendimizi bırakıp
sadece Allah için, sadece Allah için yaşamaya başlayacağız.
"Doğru,
çocuklarım, bu doğru," diye fısıldıyor yüce Rabbimiz kalbimizin
derinliklerinde. “Maneviyatı reddettin, Tanrı'yı ihmal ettin. Ama pes etme! 21.
yüzyıl, yolunuzu bulmanıza ve My Heart-Home'a geri dönmenize yardımcı olacak.
Geçmişteki hoşnutsuzluğumu, hafızamı çoktan sildim. Aynısını yapamaz mısın? 20.
yüzyılın istenmeyen tüm anıları bir an önce aklınızdan silinsin! Geçmişin
tozunu solu. Geleceğin kokusunu içinize çekin.
Evrensel
barış bugün dünyadaki tek konudur. Çocuğundan doksan dokuzuna kadar herkes
durmadan dünya barışından bahsediyor. Evrensel barışın hayalini kuranları,
evrensel barışı sevenleri, evrensel barışa hizmet edenleri ve hatta kalplerinin
derinliklerinde çok, çok, çok nadiren gerçekten yüce ihtiyacı hisseden dünya
savaşının savaş çığırtkanlarını çok seviyorum. evrensel barış için.
Söylemeye
gerek yok, aklın üstünlüğü dünyayı barışla kutsamak istiyor. Gerçekten de, bu
aptallığın doruk noktasıdır! Gerçekten de, bu saçmalığın doruk noktasıdır!
Yakın ya da uzak bir gelecekte dünyayı huzurla doldurabilecek olan, kalbin
mahremiyetidir.
Güç
haklı. Cehalete dayalı bu teori derhal ve sonsuza dek reddedilmelidir. Yasa
güçtür ve bu yasa Işığa dayalıdır. Bu yanılmaz gerçeklik şimdi ve burada kabul
edilmeli ve sonsuza kadar uygulanmalıdır.
Bölünmüş
ve bölünmüş bir zihin asla bir damla huzurun tadını çıkaramaz. Sonsuz ölçüde
huzurun tadını çıkarabilen ve alacak olan birleştirici ve birleşik kalptir.
Huzur
namazın boyunda değilse nerede? Meditasyonun derinliklerinde değilse huzur
nerede? Bize şunu öğreten tek bir duamız olsun: "Benim isteğim
değil." Bize şunu öğreten tek bir meditasyon yapalım, "Ama Senin
İsteğin yapılacak."
Her
şeyin kaynağı Rahman olan Allah'tır. Dolayısıyla bilimin Kaynağı da Allah'tan
başkası değildir. Tanrı , insanın Sonsuzluğun Işığına ve Zevkine doğru evrim
sürecinde bilimin her zaman emsalsiz bir armağan olmasını umuyordu . Ama ne
yazık ki bilim, hayal edilemez bir nimet olmak yerine, insan yaşamının birçok
yönüyle gerçek bir lanetti. Bilim, sürekli çiçek açan bir yaratılış vizyonuna
sahip olmak yerine, sürekli artan bir yıkıma kapıldı.
Maneviyat
arayanlar, maneviyatın kalbinin bilimin zihnini güvenle kucaklayabileceği ve
bilimin zihninin maneviyatın kalbini kucaklayacağı Altın Günü hevesle ve
nefeslerini tutmuş bir şekilde bekliyorlar. Her biri diğerine yeni bir şarkı
öğretecek. Bilim, maneviyata Sonsuzluğun Güzelliği-Huzuru şarkısını öğretecek.
Maneviyat bilime Ölümsüzlüğün Aroma-Huzurunun şarkısını öğretecek.
Umarım
sorunuza cevap vermişimdir, Sevgili çocuklarım.
“Ey
Merhamet Rabbimiz Tanrım, Kurtarıcı Mesih iki bin yıl önce insan ırkını
cehaletin dayanılmaz acısından kurtarmak için doğdu - gece. Ne yazık ki, iki
bin yılda bu dünyayı Cennetin Krallığına dönüştürmeyi başaramadık. Lütfen bize
söyleyin, gelecek yüzyılın çocukları onun vizyonunu gerçekleştirmeyi
başarabilecek mi?
“Çocuklarım,
cesaretiniz kırılmasın. Yeni Milenyumda, Merhamet Yağmurum yeniden sonsuz
büyüklükte yağacak. Bu sefer insanlık tarafından ardına kadar açık bir alıcı
kapıyla karşılanacak. Gülümseyin çocuklarım, gülümseyin. Yeni Milenyum,
insanlığın rüyasının evi olacak.
“Ey
Yüce Rab, biz hazırız, kalplerimiz hazır, tüm varlığımız yeni Milenyumun parlak
bir şekilde yükselen şafağını söylemeye hazır.
—
Çocuklarım, bir şey daha eklemek istiyorum. Aradan binlerce yıl geçti ama
insanlık huzurun yüzünü görmedi. En Büyük Sevincim ve Rahatlamam İçin, 21.
yüzyılda Barış-Barış Ana Tanrıçası, dünyadaki aile birliğinin en yüksek
ihtiyacını ilham etmek ve fısıldamak için dünyadaki istisnasız her aileyi
ziyaret edecek. Çocuklarına verdiği güvence, O'nun yatıştırıcı Gülüşlerine
dayanacaktır. Tanrı'ya olan güzelliği-alıcılığı ve Tanrı'ya olan koku-şükranı,
dünyanın boylamına ve genişliğine yayılacak. Yarının insanlığı ve yarının İlahi
Vasfı sadece birbirlerine sonsuz derecede daha fazla iman etmekle kalmayacak,
aynı zamanda Yeni Binyıl ve insanlığın evrensel barışı için Mutlak Yüce'nin
Kalp Kapısına gelişi ve İlahi Vasfın hazırlık evinde Zafer Çanı çalması için
birlikte çalışacaklardır. , insanlığın ateşli özlemi ve gayreti.
(Shri
Chinmoy, St. John's Üniversitesi İlahiyat ve Dini Çalışmalar Bölümü'nden
kendisine "Milenyumun Habercisi" olarak hitap eden özel bir övgü
aldı. Theta Alpha Kappa Ulusal İlahiyat Onursal Derneği'nin onursal üyesi ilan
edildi.)
1968'DEN
2000'E KADAR SHRI CHINMA'NIN KAZANDIĞI ÜNİVERSİTE ÖDÜLLERİ VE ONURLARI
İNGİLTERE
1
Kasım 2000
Onur
rozeti
King's
College Cambridge Üniversitesi
Cambridge,
İngiltere
BREZİLYA
12
Temmuz 1995
Barış
İçin Eğitimde Doktora
Katolik
Üniversitesi
Campinos,
Brezilya
KANADA
2
Haziran 1998
Barış
Hayalperest Ödülü
İngiliz
Kolombiya Üniversitesi
Asya
Çalışmaları Enstitüsü
Vancouver,
Kanada
3
Haziran 1998
Barış
Öğrenen Ödülü
Victoria
Üniversitesi
Victoria,
Kanada
20
Kasım 1999
Barış
İçin Evrensel Ses Ödülü
Ottawa
Üniversitesi
Müzik
Bölümü
Ottawa,
Kanada
RUSYA
27
Ağustos 1994
Uluslararası
İlişkiler Fahri Felsefe Doktoru
Petersburg
Devlet Pedagoji Üniversitesi
Petersburg,
Rusya
Amerika
Birleşik Devletleri
5
Ekim 1978
Fahri
Misafir Öğretim Üyesi
Pasifik
Din Okulu
Berkeley'deki
Kaliforniya Üniversitesi
Kaliforniya,
ABD
8
Mayıs 1980
Misafir
öğretim görevlisi
Washington
Üniversitesi
Sanat
Okulu
Seattle,
Washington, ABD
15
Mayıs 1991
Dünyanın
İnsani Vatandaşı Ödülü
Evrensel
Barış Üniversitesi
Oregon,
ABD
16
Aralık 1993
M.
Matsunaga Enstitüsü Barış Ödülü
Hawaii
Üniversitesi
M.
Matsunaga Barış Enstitüsü
Hawaii,
ABD
4
Kasım 1995
Edebiyat
için Dünya Barış Ödülü
Washington
Üniversitesi
İngilizce
Bölümü
Seattle,
Washington, ABD
13
Nisan 1995
Din
Bilimlerinde Doktora
Lisansüstü
Ruhban Okulu ve St. Mark's College
Minnesota,
ABD
2
Nisan 1998
Asya
Işık Ödülü
Washington
Üniversitesi
İngilizce
Bölümü
Seattle,
Washington, ABD
26
Mayıs 1998
Hizmet-Hindistan
Barış Ağacı Ödülü
Florida
Uluslararası Üniversitesi
Din
Bilimleri Bölümü
Miami,
Florida, ABD
25
Haziran 1998
Barış
Eğitimcisi Ödülü
Austin'deki
Teksas Üniversitesi
Sosyoloji
Bölümü ve Barış ve Çatışma Araştırmaları Komitesi
Austin,
Teksas, ABD
7 Aralık
1998
Barışçıl
Bir Dünya Hayali Ödülü
Hawaii
Üniversitesi
Hawaii,
ABD
16
Nisan 1999
Milenyum
Messenger Ödülü
John's
Üniversitesi.
İlahiyat
ve Din Bilimleri Bölümü
Queens,
New York, ABD
10
Eylül 2000
Onur
rozeti
Harvard
Üniversitesi ile işbirliği içinde
Boston,
Massachusetts, ABD
FİLİPİNLER
18
Ocak 1993
Barışı
Korumada İnsancıl Mektuplar Fahri Doktoru
Güney
Filipinler Üniversitesi
Cebu,
Filipinler
UKRAYNA
22
Ağustos 1994
Fahri
Felsefe Doktoru
Donetsk
Açık Üniversitesi
Donetsk,
Ukrayna
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar