SAMİRİLİĞİN ORTAYA ÇIKIŞI VE KUTSAL METİNLER IŞIĞINDA ERKEN DÖNEM SAMİRİ-YAHUDİ İLİŞKİLERİ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ
(DİNLER TARİHİ)
Fatma Gerçekcioğlu
SAMİRİLİĞİN ORTAYA ÇIKIŞI VE KUTSAL METİNLER IŞIĞINDA ERKEN
DÖNEM SAMİRİ-YAHUDİ İLİŞKİLERİ
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı: Doç. Dr. Yasin Meral
Tez Sınavı Tarihi: 18.12.2017
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin
akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp
sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana
ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi
ayrıca beyan ederim. (04/12/2017)
Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı Fatma Gerçekcioğlu
İmzası
Yahudi kaynaklarının hemen hepsinde, kökenleri
Asur sürgünü dönemine dayandırılan Samiri toplumu, kendi kaynaklarında
kökenlerini ve tarihsel süreçlerini Yahudi kaynaklarındaki anlatımdan farklı
bir şekilde izah etmektedirler. Samiriler, geleneksel Yahudi kaynaklarında yer
alan, kendilerinin Asur sürgünü esnasında Kuzey İsrail Krallığı’nın
topraklarına yerleştirilen ve karışık halklardan oluşan bir topluluk olma
iddialarını reddederek, kendi soylarını Efrayim ve Menaşşe kabilelerine
dayandırmaktadırlar.
Ülkemizde Samirilerle ilgili yeteri kadar
müstakil kitap olmadığı gibi, Dinler Tarihi kitaplarında da Samiri tarihi
anlatılırken Samiri bakış açısı çoğu zaman göz ardı edilmiş ya da çok kısa
bahsedilmiş, konu genellikle geleneksel Yahudi kaynaklarında ele alındığı
şekliyle incelenmiştir. Bu yüzden bu kadar eski ve önemli bir dinî grubun
kökenlerinin ve tarihinin kendi kaynakları ışığında tanıtılması ve objektif bir
şekilde ortaya konulması önem arz etmektedir. Ayrıca Yahudi-Samiri ayrışması,
Yahudi tarihinde yaşanan ilk dinî/etnik bölünme olması bakımından ve Yahudi
kimliğinin inşasında oynadığı rol itibariyle de büyük önem taşımaktadır.
Dolayısıyla Samirilerin tarih sahnesine çıkma süreçleri, tarihsel gelişimleri,
teolojileri ve Yahudilerle olan ilişkilerinin hem Yahudi hem de Samiri
kaynakları ışığında incelendiği bu çalışmanın önemli bir boşluğu dolduracağı
kanaatindeyiz.
Tezimizin hazırlanmasında çeşitli konularda
emeği geçenlere teşekkür etmeyi borç bilirim. Öncelikle metin inşaası
noktasında kendilerinden çokça istifade ettiğim ve rehberlikleriyle çalışmama
yön veren kıymetli hocam Prof. Dr. Mehmet Katar ve danışmanım Doç. Dr. Yasin
Meral’e teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca çalışmamızda büyük önemi haiz temel
kaynak kitapları tereddüt etmeden benimle paylaşan değerli hocalarım Prof. Dr.
Nuh Arslantaş, Prof. Dr. Fehrullah Terkan ve Yrd. Doç. Dr. Mehmet Alıcı’ya özel
olarak teşekkür ederim. Son olarak, bu çalışmam esnasında bana en büyük desteği
veren eşime ve bu çalışmayı okuyarak değerli fikirlerini, eleştirilerini ve
katkılarını benimle paylaşan Arş. Gör. Recep Gürkan Göktaş, Arş. Gör. Fatma
Seda Şengül, Zeynep Çetin, Fatıma Betül Taş, Rumeysa Çelik, Hatice Dağhan ve
Mukadder Sipahioğlu’na teşekkür ederim.
İÇİNDEKİLER................................................................................................... iii
KISALTMALAR.................................................................................................. v
GİRİŞ.................................................................................................................... 1
A.
Araştırmanın
Konusu ve Amacı........................................................... 1
B.
Metot
ve Kaynaklar.............................................................................. 3
1.
Metot.................................................................................................... 3
2.
Kaynaklar............................................................................................. 4
C.
Samiri
Kimliği.................................................................................... 18
1.
Samirilerin
Kendilerini İsimlendirmesi.............................................. 19
2.
Yahudilerin
Samirileri İfade Etmek İçin Kullandığı Tabirler............ 20
3.
İsrailoğulları
ve Yahudi Kavramları.................................................. 21
I.
BÖLÜM........................................................................................................ 22
SAMİRİLERİN ORTAYA ÇIKIŞI VE ERKEN DÖNEM YAHUDİ-SAMİRİ
İLİŞKİLERİ .................................................................................................................. 22
A.
Samiri
Kaynaklarında Samirilerin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi 22
1.
Rahuta
Yılları..................................................................................... 24
2.
Fanuta
Yılları...................................................................................... 26
B.
Yahudi
Kaynaklarında Samirilerin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi 35
1.
Samirilerin
Ortaya Çıkışı................................................................... 36
2.
Geleneksel
Yahudi Kaynaklarında Samirilerin Tarihsel Gelişimi ... 38
C.
Her
İki Anlatımın Karşılaştırılması ve Değerlendirilmesi................. 44
1.
Şomron-Samiri
İsimlendirmesi.......................................................... 44
2.
İlk
Ayrışmalar ve Liderler.................................................................. 45
3.
Samirilerin
Müstakil Topluluk Haline Gelişi..................................... 47
4.
Mabed
İnşasında Samiri-Yahudi Gerilimleri..................................... 50
5.
Nehemya-Sanballat
Çekişmesi ve Siyasi Ayrılık.............................. 52
II. BÖLÜM......................................................................................................... 56
SAMİRİ İNANÇ ESASLARI............................................................................. 56
A.
Tanrı
İnancı........................................................................................... 58
B.
Peygamber
İnancı................................................................................. 62
C.
Kutsal
Kitap İnancı............................................................................... 65
D.
Mabed
İnancı........................................................................................ 69
E.
Ahiret
İnancı......................................................................................... 73
F.
Melek
İnancı......................................................................................... 74
SONUÇ............................................................................................................... 76
Kaynakça............................................................................................................ 79
ÖZET.................................................................................................................. 91
ABSTRACT....................................................................................................... 92
KISALTMALAR
: Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi |
|
Bkz. |
: Bakınız |
c. |
: Cilt |
çev. |
: Çeviren |
DİA |
: Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi |
ed. |
: Editor |
MÖ. |
: Milattan
önce |
MS. |
: Milattan
sonra |
ö. |
: Ölüm Tarihi |
REJ |
: Revue des
Etudes Juives |
s. |
: Sayfa |
ss. |
: Sayfadan
sayfaya |
trans. |
: Translated |
Üniv. |
: Üniversitesi |
vb. |
: Ve benzeri |
Yay. |
: Yayınları |
GİRİŞ
A.
Araştırmanın
Konusu ve Amacı
Samiriler, Yahudi grupları içerisinde tarihi en
eski dönemlere dayanan bir topluluktur. Samirilerin tarih sahnesine çıkışları
geleneksel Yahudiliğin tarih yazıcılığına göre Asur Sürgünü ile
ilişkilendirilse de Samiriler kendilerini gerçek İsrailoğulları olarak
tanımlamaktadırlar. Samirilerin tarihlerinin bilinmesi, güneydeki Yehuda
Devleti’yle olan gerilimleri ve inanç esasları bu topluluğun sağlıklı bir
şekilde analiz edilmesi için önem arz etmektedir.
Samirilerle ilgili tek taraflı bir tarih
yazıcılığını sorun teşkil etmekte ve Samirilerin kendilerini tanımlaması
gölgede kalmaktadır. Samirilere ait birinci el kaynaklar son derece sınırlı
olup bunlar da birçok noktada birbirlerinin tekrarı şeklindedir. Ayrıca Samiri
kaynakları çok geç dönemlere ait olup birçok konuda sessiz kalarak
araştırmacıların Yahudi kaynaklarına müracaat etmesine sebebiyet vermektedir.
Nitekim günümüz ilim dünyasında Yahudilerin sayıca ve ilmi literatür olarak
Samirilerle kıyas edilemeyecek kadar fazla bir yekün teşkil etmeleri
Samirilerin sesinin duyulmamasına sebebiyet vermektedir. Buna ilaveten
Samirilerin içine kapalı bir toplum oluşları onlarla ilgili malumatın dış dünya
tarafından bilinmesini engellemektedir. İki grubun arasındaki husumet sebebiyle
bazen iki grup arasında gerçekliği olmayan karşılıklı ithamların mevcudiyeti
değerlendirme yapmayı zorlaştırmakta ve dikkat istemektedir. Yukarıda sıralanan
problemler çözülüp her iki grubun kendi bakış açısıyla tarihlerini naklettikten
sonra karşılaştırma yaparak değerlendirmek ve böylece göz ardı edilen
alternatif Samiri tarihini gündeme taşımak, araştırmanın amaçları arasındadır.
Araştırmamızda, Samirilerin tarihine dair genel
kabul görmüş Yahudi anlatımına alternatif olarak Samirilerin kendi anlatımları
da incelenecektir. Bu çalışmada, Samirilerin kökenleriyle ilgili bu iki farklı
anlatımı inceleyip, ana kaynaklar ışığında Samirilerin ve Yahudilerin erken
dönem ilişkilerine ve ayrışma süreçlerine değinilecektir.
Çalışmamızın giriş bölümünde, araştırmamızın
konusu ile araştırma esnasında kullanılan metotlar ve Samirilerin kimliği
incelenecektir. Bu başlık altında Samirilerin kendilerini isimlendirmesi,
Yahudilerin Samirileri ifade etmek için kullandığı isimler; Samirileri nasıl
ayrıştırdıkları ve bu ayrıştırmanın Samirilerin kimlik inşasında sahip olduğu
etki ele alınacaktır. Birinci bölümde, Samirilerin kökeni ve Yahudilerden
ayrışma süreçleri hakkında, önce Samirilerin kendi kaynaklarında, daha sonra
Yahudi kaynaklarında yer aldığı şekliyle bilgi verilecektir. [1] Bu bölümde,
Samirilerin ve Yahudilerin erken dönem ilişkilerini daha net bir şekilde
görebilmek için ilk ayrışma sürecine detaylıca inilecek, birbirlerini hakiki
İsrailoğlu olarak kabul etmeyen bu iki grubun ayrışmasındaki etnik ve politik
sebepler incelenecektir.
İkinci bölümde, ilk etapta politik ve etnik
sebeplerden kaynaklanan Samiri- Yahudi ayrışmasının ilerleyen dönemlerde
büründüğü dinî boyut üzerinde durulacaktır. Her iki grubun da Tevrat’ı kutsal
kitap kabul etmesine rağmen Samiri Tevratı’ndaki farklılıklar, bunun sebepleri
ve ortaya çıkardığı problemler ve Samirilerin Neviim ve Ketuvim’i kabul
etmemeleri, Samiriliğin geleneksel Yahudilik ile çakıştığı alanların arka
planını ortaya çıkarması bakımından önem arz etmektedir. Bu sebeple
çalışmamızın ikinci bölümü Samirilerin inanç esaslarına ayrılmıştır.
Samirilerle ilgili geleneksel Yahudi
kaynaklarında pek çok bilgi yer almaktadır. Ancak iki grubun aralarındaki
düşmanlığın köklü olduğu düşünüldüğünde bu bilgilerin taraflı ve zaman zaman
düşmanlığa varan bir tonda olduğu görülmektedir. Bununla birlikte bu bilgilerin
erken dönemdeki kavgalara ışık tutan değerli bilgiler olduğu muhakkaktır.
Çalışmamızda, geleneksel Yahudi kaynaklarında Samiriler hakkında verilen
bilgiler ele alınacak ve bu bilgilerin Samiri kaynaklarından sağlaması
yapılacaktır. Ayrıca, konular analiz edilirken haklı ya da haksız ayrımı
yapılmaksızın, aradaki düşmanlığın sebepleri, dışarıdan bir gözle tasvir
edilecek ve değerlendirilecektir.
Araştırmamızda tarihî metot kullanılmış, elde
edilen bulgular deskriptif ve karşılaştırmalı bir yöntemle kaleme alınmıştır.
Bu bağlamda Samirilerin kökenlerine, tarihsel süreçlerine ve Yahudilerle olan
ilişkilerine dair her iki grubun kaynakları incelenmiş ve bu kaynaklardaki
anlatımlar deskriptif ve karşılaştırmalı yöntem kullanılarak
değerlendirilmiştir. Kronoloji kitaplarının erken dönemlere dayanması ve bazı
noktalarda anlatım dilinin ağırlığı sebebiyle yardımcı kaynaklardan da
faydalanılmıştır. Yahudi kaynaklarının incelenmesinde Yahudiliğin Rabbanî
geleneği esas alınmıştır.
Tezimize konu olan Samirilerin günümüze kadar
varlıklarını devam ettirmesi sebebiyle, Samiri tarihi çok uzun bir zaman
dilimini kapsamaktadır. Bu sebeple, Samirilerin kökenleri ve tarihçeleri
anlatılırken bir zaman kısıtlamasına gidilmiştir. Bu zaman dilimi Samirilerin
ortaya çıktıkları tarih ile İskender’in Filistin’i ele geçirdiği tarih arası
olarak belirlenmiştir. Bu sebeple İskender sonrası Samirilerin tarihsel
gelişimine değinilmemiştir. Tezimizde Samirilerin geleneksel Yahudilikle benzer
kısımlarından ziyade, bu iki topluluğun birbirinden ayrıştığı kısımların
anlatılmasına 3
Samirilerin, halaha, Tevrat tefsiri, fetva
literatürü, kronoloji ve dua kitapları gibi pek çok alanda klasik kaynakları
bulunmaktadır. Bunlardan bazıları neşredilmiş bazıları da yazma halindedir.
Günümüzde günlük hayatta hem Arapça hem de İbraniceyi, ibadetlerinde ise eski
İbranice karakterleriyle yazılan Samiri İbranicesi kullanan Samiriler, tarih
boyunca Samiri İbranicesi, Yunanca, Samiri Aramicesi, Arapça, Melez Samiri
İbranicesi,[2] İbranice,
Aramice ve bunların karışımıyla oluşmuş ara diller[3] kullanmışlar ve bu
dillerde eserler vermişlerdir.[4] Çalışmamızın
bu bölümünde çeşitli dillerde yazılan ve tezimizde kullanılan kaynak kitaplar
tanıtılacaktır.
Samirilerin kutsal kitabı olan Samiri Tevratı,
Musa’ya indirildiğine inanılan beş kitaptan oluşmaktadır. Samiriler, Musa’dan
sonra peygamber gelmediğine inanmalarının bir sonucu olarak, Yahudilerin kutsal
kitaba dâhil ettikleri Neviim ve Ketuvim kitaplarını kabul etmemektedirler.
Samiri Tevratı’nın, Yahudi Tevratı’ndan ayrı zikredilmesinin sebebi, Yahudi
Tevratı ile aralarındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu farklılıkların
başında mabed mekânının belirlendiği pasajlar gelmektedir. Bunun dışında bu iki
Tevrat arasında, çoğunluğu harf, hece ve hareke farklılıklarından oluşan 6000
kadar farklılık bulunmaktadır.
Samiri Tevratı’nın
Samiri olmayanlar tarafından keşfedilmesi 16. yüzyılı bulmuştur.[5] 16. yüzyılın
ortalarında İstanbul’da Fransız elçiliğinde mütercim olarak görev yapan
Guillaume Postel (ö. 1581), 1536-1537 yıllarında Samirilerle irtibata
geçmiş ve bu vesileyle Samiri Tevratı’nın
varlığından haberdar olmuştur. Postel, 15491550 yıllarındaki Nablus ziyareti
esnasında orada yaşayan Samirilerle tanışmış, ellerindeki Tevrat nüshasını
görmüş, ancak kopyasını alamamıştır. O, arkadaşı Joseph Scaliger’e (ö. 1609) bu
Tevrat nüshasından bahsetmiş ve Scaliger, Opus de emendatione Temporum
(Paris, 1583) isimli kitabında bu Tevrat nüshasından söz etmiştir. Böylelikle
Batı dünyası Samiri Tevratı’nın varlığından haberdar olmuştur. 17. yüzyılın
ortalarına gelindiğinde ise Fransa’nın İstanbul büyükelçisi Achille Harlay de
Sancy’nin (ö. 1646) isteği üzerine İtalyan seyyah Pietro della Valle (ö. 1652)
Nablus seyahati esnasında bu Tevrat’ın bir kopyasını elde etmeyi başarmıştır.[6] Bu nüsha Jean
Morin tarafından yayına hazırlandıktan sonra ilk olarak Michel Le Jay’in
editörlüğünde hazırlanan Biblia Polyglot (Paris, 1629-1645) isimli
eserin 6. cildinde yayınlanmıştır. Samiri Tevratı, bu ilk yayından sonra Bryan
Walton’un düzenlemeleriyle Biblia Sacra Polyglofta (London, 1653-1657)
ve Ze’ev ben Hayyim’in düzenlemeleri ve konkordansı ile birlikte The
Literary and Oral Tradition of Hebrew and Aramaic Amongst the Samaritans (1957-1977)
isimli eserinin 4 ve 5. ciltlerinde yeniden yayınlanmıştır.[7]
Samiri Tevratı’nın Batı dünyası tarafından
tanınmasıyla birlikte araştırmacılar arasında, bu Tevrat’ın yazım tarihi ve
geleneksel Yahudi Tevratı ile karşılaştırıldığında hangi Tevrat’ın daha muteber
olduğuyla ilgili tartışmalar başlamıştır. Araştırmacıların bir kısmı Samiri
Tevratı’nın yazım tarihinin daha eski olduğunu iddia ederken, Wilhelm Gesenius
(ö. 1842)’un da aralarında bulunduğu diğer araştırmacılar Samiri Tevratı’nda
kullanılan dil incelendiğinde bu ellerinde bulunan Tevrat nüshasının yazım
tarihinin en erken II. Mabed dönemi olabileceğini, dolayısıyla geleneksel
metinden daha eski olamayacağını iddia etmişlerdir.[8]
Samiriler ise Samiri Tevratı’nın,
İsrailoğullarının Kenan topraklarına girişinin 13. yılında, Harun’un torunu
Abişa tarafından yazıldığını ve Abişa Nüshası olarak bilinen bu nüshanın
hâlâ Gerizim Dağı’nda bulunduğunu iddia etmektedirler.[9] Bu nüsha ilk olarak 1690 yılında
Robert Huntington tarafından görülmüş, ancak herhangi bir kopyası elde
edilememiştir. 1918 yılında John Whiting tarafından bazı sayfalarının,[10] 1926
ve 1950’lerde ise tamamının fotoğrafının çekilmesiyle birlikte Abişa Nüshası
üzerindeki incelemeler başlamıştır. [11] Bu incelemeler sonucunda
araştırmacılar bu nüshanın, farklı kişiler tarafından farklı zaman dilimlerinde
yazılan kısımlardan oluştuğu çıkarımını yapmışlardır. Bu kısımlardan en erken
dönemde yazıldığı tahmin edilen Çölde Sayım 35:1 ve Yasa’nın Tekrarı 34:12
arasındaki kısmın 11. yüzyılda yazıldığı iddia edilmiştir.[12]
Moses Gaster, Abişa Nüshasının 11.
yüzyıla ait olduğu iddialarını kabul etmemiştir. O, 3-4. yüzyıllarda yazıldığı
kabul edilen Memar Marka’’daki tefsirlerin Samiri Tevratı’na göre
yapıldığını, bu sebeple Abişa Nüshası’nın yazım tarihinin daha erken
dönemlere dayanması gerektiğini iddia etmiştir. Ayrıca o, Gesenius’un üzerinde
incelemeler yaptığı ve II. Mabed dönemine dayandırdığı Samiri Tevratı’nın Abişa
Nüshasının sonraki dönemlerde yapılmış bir kopyası olduğunu, dolayısıyla Abişa
Nüshasının II. Mabed döneminden daha erken döneme dayandırılabileceğini
savunmuştur. [13] Bununla
birlikte, bazı kilise babaları Samiri Tevratı’nın Yahudi Tevratı’ndan daha
erken döneme dayandığını iddia etmişlerdir.[14]
Tezimizde Mark Shoulson tarafından hazırlanan,
Yahudi Tevratı ile Samiri Tevratı’nın karşılaştırmalı olarak verildiği The
Torah: Jewish and Samaritan Versions Compared ve Benyamin Tsedaka ve Sharon
Sullivan tarafından İngilizceye tercüme edilerek hazırlanan The Israelite
Samaritan Version of the Torah isimli çalışmalar kullanılmıştır. Bu
çalışmaların her bir sayfasında Yahudi Tevratı ve Samiri Tevratı
karşılaştırmalı olarak verilmiş, iki Tevrat arasındaki en küçük farklılıklar
bile kalın puntoyla yazılarak belirtilmiştir.[15]
Samiri Yeşu Kitabı,
Samirilerin tarihçesini incelediğimiz bu araştırmamızda müracaat ettiğimiz
belli başlı kaynaklardan biridir. Rabbani Yahudilerle Samirilerin bir arada
incelenmesi sebebiyle Yeşu Kitabı ifadesiyle ilgili kavram kargaşasının
giderilmesi önem arz etmektedir. Öncelikle Tanah içerisinde yer alan Yeşu
Kitabı, Rabbani Yahudiler tarafından Kutsal Kitap’ın bir parçası
sayılmaktadır. Bu kitapta Musa’nın ölümü sonrasında Yeşu’nun İsrailoğullarının
başına geçerek kutsal topraklara girişi ve bölgedeki fetihleri detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.
Kitap, Yeşu’nun
ölümüyle bitmekte ve Hâkimler Dönemi’nin anlatıldığı
Hâkimler Kitabı’na geçilmektedir.
Bilindiği üzere Samiriler, sadece Musa’ya ait olduğunu düşündükleri Tevrat’a,
yani Tanah’ın Tora kısmına inanmaktadırlar. Samiriler için Neviim ve Ketuvim
bölümündeki kitaplar kutsal kitap kategorisine girmemektedir. Tanah
içerisindeki Yeşu Kitabı da Tevrat’ın bitmesiyle başlayan Neviim bölümünün ilk
kitabıdır ve Samirilere göre kutsal değildir. Aynı ismi taşıyan bir diğer kitap
olan Samiri Yeşu Kitabı ise Samiriler tarafından kullanılan bir kronik
hükmündedir. Samiriler, Yeşu Kitabı’nı kutsal kabul etmeyip bir Samiri tarihi
olarak okumaktadırlar.
Tanah’taki Yeşu Kitabı’yla Samiri Yeşu
Kitabı karşılaştırıldığında Yeşu’nun hayatı ve faaliyetleriyle ilgili
kısımların benzer olduğu görülmektedir. Fakat Tanah’taki Yeşu Kitabı, Yeşu’nun
ölümüyle bitmekteyken; Samiri Yeşu Kitabı Yeşu’nun ölümünden sonra
Samirilerin tarihini anlatmaya devam etmekte ve Büyük İskender’in bölgeyi ele
geçirmesine kadarki süreci ele almaktadır. Çalışmamız boyunca Tanah’taki Yeşu
Kitabı’yla Samiri geleneğindeki Yeşu Kitabı’nın karıştırılmaması adına Samiri
geleneğindeki eser için Samiri Yeşu Kitabı ifadesi kullanılacaktır.
Yahudileşmiş Samiri İbranicesi diye bilinen
dilde yazılan[16] Samiri
Yeşu Kitabı içerik bakımından kronoloji kitabı olmasının yanı sıra aynı
zamanda bir midraş özelliği de taşımaktadır. Kitap 50 bölümden oluşmaktadır.
İlk 8 bölümde Musa’nın son günleri, Bal‘am kıssası ve Medyen halkı ile olan
savaş anlatılmaktadır. Dokuzuncu bölümden sonra Yeşu’nun hayatı başlamaktadır.
Bu kısım, Tanah’taki Yeşu anlatımlarının hemen hemen aynısıdır. Kitabın 26-37.
bölümlerinde Pers kralları ile olan savaşlar, 38-40. bölümler arasında ise
“İsrailoğullarının Tanrı’nın desteğini kazandığı” ve Rahuta Yılları olarak
bilinen dönem hakkında bilgiler yer almaktadır. Bu bölümden sonra Tanrı’nın
desteğini kaybetme sebepleri anlatılmaya başlanmaktadır. Samirilere göre
Tanrı’nın desteğini kaybetmenin ilk sebebi, İsrailoğulları arasındaki ilk
ayrışmadır. Bu ilk ayrışmaya sebep olan Eli, Samuel ve taraftarları kitabın bu
bölümlerinde anlatılmaktadır.
Samiri Yeşu Kitabının tam olarak ne zaman ve kim tarafından derlendiği
bilinmemektedir. Bazı araştırmacılar kitabın ilk kırk altı bölümünün yazım
tarihini 1362/63, kalan 4 bölümlük kısmını ise 1513 yılına dayandırmaktadır.
Ancak Ebu’l-Feth, Kitabu’t-Tarih isimli kitabını yazarken kaynak olarak Samiri
Yeşu Kitabını kullandığını ifade etmektedir. Kitabu’t-Tarih’in yazım
tarihi ise 1355’tir. Bu sebeple Samiri Yeşu Kitabının yazım tarihinin
1355 yılı öncesi olduğu anlaşılmaktadır.[17]
Kitabın en eski nüshası MS. 1513 yılına
dayanmaktadır. Joseph Scaliger (ö. 1609) isimli bir ilim adamı, 1584 yılında
Kahire’de yaşayan Samirilerden Samiri Yeşu Kitabının bir nüshasını alıp,
bu nüshayı Leiden Üniversitesi’nin kütüphanesine bağışlamıştır. Bu nüsha Leiden
Nüshası olarak bilinmektedir. Theodor Wilhelm Jan Juynboll (ö. 1861), 1848
yılında Samiri İbranicesi karakterleriyle yazılmış olan Leiden Nüshası’nı
Arapça karaktere dönüştürmüştür. Arapçaya çevrilmiş nüsha ile Leiden Nüshası
arasında birtakım farklılıklar bulunmaktadır. Bu sebeple bazı araştırmacılar
İbranice ve Arapça olmak üzere iki farklı Samiri Yeşu Kitabı olduğunu
zannetmişlerdir. Bu eser, 1890 yılında Oliver Turnbull Crane tarafından
İngilizceye çevrilmiştir. Araştırmamızda Crane’in The Samaritan Chronicle or
The Book of Joshua The Son of Nun isimli tercümesi kullanılmıştır.[18]
Aramice dilinde yazılan bu kitap, bazı
araştırmacılara göre bir midraş, bazılarına göre ise bir kronoloji kitabıdır.[19]
Araştırmacılara göre, Samiriler bu kitabı Musa’nın yazdığına inanmaktadırlar.[20] Moses Gaster
kitabın yazımını MÖ. 250-200 arasına tarihlendirmektedir. Ancak kitabın içeriği
ve dili üzerinde yapılan araştırmalar neticesinde, kitabın yazım tarihinin MS.
10. yüzyılın ilk yarısı olabileceği de iddia edilmektedir.[21] Nitekim Asatir'de,
İslamî referanslar görülmektedir.[22] Bu
referanslar kitabın 10. yüzyılın başlarında yazılmış olabileceği görüşünü
güçlendirmektedir.
Asatir’de, Tevrat’taki anlatıma paralel olarak, Adem’den Musa’ya kadar yaşanmış
olaylar ve önemli kişilerin hayatları Tevrat’taki anlatıma nazaran daha
kapsamlı ve daha masalsı bir dille anlatılmaktadır. Kitapta, Adem, Nuh, İbrahim
ve Musa, dünya tarihinin temeli olarak görülmekte ve kitaptaki tüm hikâyeler,
bu dört şahsın hem Tevrat’ta hem de sözlü gelenekte aktarılan hayatları
çerçevesinde ele alınmaktadır. Asatir'de bulunan 12 bölümün ilk 10
bölümü yaratılıştan İsrailoğullarının Medyenlilerle savaşına[23] kadarki süre
zarfında yaşanan olaylara ayrılmıştır. Kitabın 11. bölümünde Kenan
topraklarının coğrafi konumu anlatılmaktadır. Bunun yanısıra diğer kronoloji
kitaplarından farklı olarak Asatir'in 11. bölümünden sonra Musa’nın
kehanetleri yer almaktadır. Bu kısımda Musa, kendisinden sonra
İsrailoğullarının bölüneceğini, bu bölünmenin kimin yüzünden olacağını ve
kıyamete yakın bir vakitte bir kurtarıcının geleceğini bildirmektedir.[24]
Asatir,
ilk olarak 1907 yılında Moses Gaster tarafından keşfedilmiştir. Gaster kitabı,
bir önsöz ve İngilizce çevirisiyle birlikte 1927 yılında Asatir: The
Samaritan Book of the Secrets of Moses ismiyle yayımlamıştır. Gaster’in,
kitabın ismini bu şekilde çevirmesi diğer araştırmacılardan eleştiri almasına
sebep olmuştur. Onlara göre, Samiri gelenekte Asatir kelimesi sırlar
manasına gelmemektedir ve bu isimlendirmenin, kitabın konusuyla ilgisi yoktur.[25] Kitap,
Gaster’in bu yayınından sonra 1943-1944 yıllarında Ze’ev ben Hayyim tarafından
açıklaması ve İbranice tercümesi ile birlikte tekrar yayınlanmıştır.[26]
Araştırmamızda hem Gaster’in 1927 yılında yapmış olduğu İbranice ve İngilizce
tercüme hem de Ze’ev ben Hayyim’in 1943-1944 yıllarında yapmış olduğu İbranice
tercüme kullanılmıştır.
Bu kroniğin tam ismi Tulida: Kronika
Şomronittir (Tulida: Samiri Kroniği). Tulida kelimesi şecere
ya da tarih manalarına gelmektedir. Samiri takvim ve astronomi
hesaplamalarıyla başlayan kronikte, Adem’den Musa’ya kadar yaşamış ve
İsrailoğullarının atası kabul edilen kişilerin şeceresine ve her birinin kaç
yıl yaşadığı bilgisine yer verilmektedir. Kitapta, Harun oğlu Eliezer ile 19.
yüzyılın başlarında yaşamış olan Amram b. Salama arasında yaşamış kohenlerin
isimleri, bu kohenler zamanında yaşanmış ve Samirileri doğrudan etkileyen
tarihsel olaylar anlatılmaktadır.
Kroniğin içeriğindeki geniş zaman diliminden de
anlaşılacağı üzere bu kronik tek bir yazar tarafından kaleme alınmamıştır.
Kitabı ilk olarak Eliezer b. Amram MS. 1149 yılında yazmaya başlamıştır.[27] 1346 yılında
ise, Eliezer b. Amram’ın soyundan gelen Yakub b. İsmail, kitaba düzenlemeler ve
eklemeler yapmıştır. [28] Yakub b.
İsmail’den sonra 19. yüzyılda farklı kişiler tarafından kitaba yeni bilgiler
eklenmiştir.[29]
Kitapta hangi bölümün kim tarafından yazıldığı
belirtilmemekle birlikte araştırmacılar, kitapta kullanılan dillerden ve
üsluptan yola çıkarak kitabın bölümlerinin hangi yıllarda yazılmış olabileceği
üzerine tahminlerde bulunmaktadırlar. Kitap ilk olarak Samiri Aramicesi ile
yazılmaya başlanmış olmasına rağmen Eliezer b. Amram’ın yazdığı bu bölümlerde
Arapça etkiler de bulunmaktadır. Yakub b. İsmail’in yazdığı bölümler ise Şomronit
ya da Melez Samiri İbranicesi olarak bilinen Aramice ve Arapçadan bir
hayli etkilenmiş olan İbranice ile yazılmıştır. Yakub b. İsmail’den sonra Tulida’ya
eklemeler yapan yazarların kullandığı dil ise Yahudilerin kullandığı İbraniceye
yakınlaşmıştır. [30]
Tulida,
Adolf Neubauer tarafından keşfedildiği için Neubauer Kroniği olarak da
tanınmaktadır. Kitap, daha sonra 1999 yılında Moshe Florentin tarafından
İbranice tercümesi ve yorumuyla birlikte tekrar basılmıştır.[31] Çalışmamızda
1999 yılında Tulida: A Samaritan Chronicle: Text, Translation, Commentary
ismi ile Moshe Florentin tarafından yayınlanan İbranice nüsha ve Adolf
Neubauer’in 1869 yılında Journal Asiatique dergisinde “Chronique
Samaritaine” ismi altında yayınladığı İbranice ve Fransızca tercümesinin
bulunduğu nüsha kullanılmıştır.[32]
1899-1900 yıllarında yazıldığı tahmin edilen Adler
Kronolojisi, 1900’lü yıllarda Nablus’ta yaşamış bir Alman Yahudisi
tarafından keşfedilmiştir. Kitap, Adem’den başlayarak Musa’ya kadar
İsrailoğullarına önderlik etmiş olan atalar, peygamberler ve Harun’dan 19.
yüzyıla kadar Harun soyundan gelen başkohenlerin isimlerinin olduğu başlıklar
halinde bölümlere ayrılmıştır. Bu başlıklar altında dünyanın yaratılışından
itibaren yaşanan önemli hadiseler (Adem’in yaratılışı, Nuh Tufanı vb.) ve
İsrailoğullarını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen tarihsel olaylar
anlatılmıştır. Kitapta, bu hadiselerin anlatımında ve tarihlendirilmesinde Tulida
ve Ebu’l-Feth’in Kitabu’t-Tarih’inden faydalanılmıştır.[33]
Adler Kronolojisi, Yahudileşmiş Samiri İbranicesiyle yazılmış,[34] onu keşfeden
kişi tarafından İbraniceye çevrilmiştir. Daha sonra 1902-1903 yıllarında Elkan
Nathan Adler ve Max Seligsohn tarafından Fransızcaya tercüme edilerek
İbranicesi ile birlikte yeniden basılmıştır. Bu baskısına kadar Yeni Kronik
olarak bilinen kitap, Adler ve Seligsohn baskısından sonra Adler Kronolojisi
olarak da anılmaya başlanmıştır.[35] Tezimizde,
Adler ve Seligsohn tarafından 1902-1903 yıllarında yayınlanmış nüshalar
kullanılmıştır.[36]
Bu kroniğin ismi, “günlerin kitabı” manasına
gelmektedir. Yeşu önderliğindeki İsrailoğullarının Kenan topraklarına girişi
ile başlayıp 20. yüzyılın başlarına kadarki süreç hakkında bilgi veren Sefer
ha-Yamim, konu olarak Tanah’taki Yeşu, Hâkimler, Samuel, Krallar ve
Tarihler kitaplarına paralel bir anlatıma sahiptir. Bunlara ek olarak kitapta,
MS. 4. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen ve Samirilerin “Bilge Kral” olarak
isimlendirdiği Baba Rabba’nın yaşadığı dönem de ayrıntılı olarak
anlatılmaktadır.[37]
Kitap günümüze iki nüsha halinde ulaşmıştır.
Yahudileşmiş Samiri İbranicesi ve Samiri Aramicesinde yazılmış olan bu
nüshalar,[38] Ryl. Sam.
MS 257 ve Ryl. Sam. MS 259 olarak isimlendirilmiş ve konularına göre
parça parça farklı araştırmacılar tarafından yayınlanmıştır.[39] Macdonald,
kitabın 1908 yılında Tabia b. Pinhas b. Isaac tarafından yazılmış olduğunu
iddia etse de, kitabın tam olarak hangi tarihte ve kim tarafından yazıldığıyla
ilgili araştırmacılar arasında bir fikir birliği bulunmamaktadır.
Bazı araştırmacılar eserin 14. yüzyılda
yazıldığını savunurken, bazı araştırmacılar ise kitabın 20. yüzyılda
yazıldığını iddia etmektedirler.[40] Kitapta
bulunan 20. yüzyıla ait referanslar, onun 14. yüzyılda yazılmış olabileceği
iddiasını zayıflatmaktadır. Araştırmamızda kitabın Jeffrey M. Cohen tarafından
yayınlanan Baba Rabba’nın yaşadığı dönemi anlatan nüsha kullanılmıştır.
Araştırmamızda, Samirilerin tarihçesini kendi
kaynaklarında yer aldığı şekliyle incelerken en çok kullanılan eser, 14.
yüzyılda yaşamış bir Samiri tarihçisi olan Ebu’l- Feth bin Ebi’l-Hasan
es-Samiri’nin 1355 yılında kaleme aldığı Kitabu’t-Tarih isimli eseridir.
Bu eser, Samiri tarihçesini en ayrıntılı şekilde anlatan kaynak olması
bakımından oldukça önemli bir yere sahiptir. Kitapta, Adem’den başlayarak
kronolojik olarak Muhammed’e kadar olan kişiler ve hadiseler ele alınmaktadır.
Kitabın dili Arapçadır ve kitap 1980 yılında Paul Stenhouse tarafından
İngilizceye tercüme edilmiş ve açıklamalı notlarıyla birlikte Kitâb
al-Tarikh of Abu ’l-Fath ismiyle yayınlanmıştır. Araştırmamızda bu çalışma
kullanılmıştır.[41]
10. yüzyılda yazılmaya başlandığı ve Jacob ben
Aaron (ö. 1916) tarafından 1907’de tamamlandığı tahmin edilen bu kitap, Samiri
kohenlerinin listesidir. Kohenler Silsilesi anlamına gelen Şalşelet
ha-Kohanim, İbranice kaleme alınmıştır. Kitapta Adem’den başlayarak Musa’ya
kadar yaşamış peygamberler ve yazarın zamanına kadar Samirilere kohenlik yapmış
isimler listelenmiştir. İsim listesinin yanında üç sütunda tarih bilgisi
verilmiştir. Bu sütunların ilkinde yaratılıştan sonra geçen süre, ikinci
sütunda İsrailoğullarının Kenan topraklarına girmesinden sonra geçen süre ve
son sütunda İslam hâkimiyetine girişten sonra geçen süre hakkında bilgi
verilmiştir.[42] Moses
Gaster Journal of the Royal Asiatic Society dergisinin 1909 yılında
çıkan bir sayısında “The Chain of Samaritan High Priests” başlığı altında bu
kohen listesini İngilizce çevirisiyle birlikte yayınlamıştır.[43] Nuh
Arslantaş, bu nüshayı Türkçeye çevirip İslam Dünyasında Samiriler: Osmanlı
Dönemine Kadar isimli eserinin sonunda paylaşmıştır.[44] Tezimizde hem Moses Gaster’in
hem de Nuh Arslantaş’ın çevirisinden faydalanılmıştır.
Memar Marka, Samiri teolojisinin gelişiminde oldukça büyük etkiye sahip
bir eserdir. Bütün Samiri doktrinlerinin ve dinî uygulamalarının bir arada
bulunduğu bu eser, Tibat Marqe olarak da bilinmektedir.[45] Eserin
müellifi Marka, MS. 4. yüzyılda yaşamış bir Samiridir ve Samirilerin en önemli
teoloğu olarak görülmektedir. Samiri Aramicesiyle yazılan kitap, ilk bakışta
Samiri Tevratı’nın tefsiri gibi görünse de, içerisinde Samiri Tevratı’nda bulunan
bütün bölümlerin tefsiri bulunmamaktadır. Kitapta Tekvin’den 46, Çıkış’tan 131,
Levililer’den 14, Çölde Sayım’dan 17 ve Yasa’nın Tekrarı’ndan 62 pasajın
tefsiri vardır.[46] Samiri
Targumu’nun[47] kullanımı
yüzyıllar içerisinde azalsa da Memar Marka günümüze kadar
kullanılagelmiştir.
Kitap 6 bölümden oluşmaktadır. Kitabın ilk
bölümü, Tanrı’nın Horev’de Musa ile konuşmasıyla başlayıp İsrailoğullarının
Musa önderliğinde Mısır’dan çıkışına kadar devam etmektedir. İkinci bölüm,
İsrailoğullarının kurtarıcısı olarak betimlenen Musa ve onun mucizeleri
hakkındadır. Bu bölümde Musa’nın bir yaratılış harikası olduğu ve bütün
insanların onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığına dair övgüler bulunmaktadır.
Üçüncü bölümde İsrailoğullarının Levi soyunun sorumlulukları ve ayrıcalıklarından,
Gerizim Dağı’nın kutsiyetinden ve Yasa’nın Tekrarı’nda geçen, Gerizim Dağı’nda
kutsama ve Eval Dağı’nda lanetleme emirlerinden bahsedilmiştir. “Tanrı, İnsan
ve Günah” başlıklı dördüncü bölümde Musa’nın ölmeden önce İsrailoğullarına
yaptığı konuşma ile yaratılış ve insanın günahkârlığı ile ilgili yorumlar yer
almaktadır. Bu bölümde tövbe ve bağışlanma kavramlarından bahsedilmiş, ölümden
sonra hayatın ve ceza gününün varlığına vurgu yapılmıştır. Samiri
teolojisindeki ahiret inancı ile ilgili bilgi veren bu bölümde, dünya hayatında
iyi işler işleyenlerin ölümden sonra Tanrı tarafından mükâfatlandırılacağı,
kötü işler yapan ve tövbe etmeyen kişilerin ise cezalandırılacağı
anlatılmıştır.
Kitapta, kıyametten önce geleceğine inanılan
Mesih’ten bahsedilmiş ve o Taheb olarak isimlendirilmiştir. Dördüncü bölümde
Taheb’in tasviri yapılmış ve vasıfları anlatılmıştır. Mesih inancı ile ilgili
önemli detaylar veren bu bölüm, Samiri teolojisi çalışmaları için oldukça
önemlidir. Kitabın beşinci bölümünde Musa’nın ölmeden önce İsrailoğullarına
verdiği emirler anlatılmış ve Yasa’nın Tekrarı’ndaki konu ile ilgili pasajların
tefsiri yapılmıştır. Kitabın son bölümünde ise kabalistik ve mistik yorumlar
bulunmaktadır.
Araştırmamızda John Macdonald’ın, 1963 yılında Memar
Marqah: The Teaching of Marqah başlığıyla yayınladığı nüsha kullanılmıştır.[48]
2.2.
Samirilerden Bahseden
Geleneksel Yahudi Kaynakları
Araştırmamızda geleneksel Yahudi kaynaklarında
Samiriliği incelerken kullandığımız ana kaynak Yahudi Tevratı’dır. Samirilerin
ortaya çıkışı ve Yahudi - Samiri ayrışması hakkında geleneksel Yahudiliğe ait
bilgilerin en temel kaynağının Yahudi Tevratı olması itibariyle araştırmamızda
geleneksel Yahudilik bakış açısının incelendiği bölümlerde önce Yahudi Tevratı
incelenmiştir. Bu kapsamda, Kitab-ı Mukaddes yayınlarının 2009 tarihli Kutsal
Kitap çevirisi kullanılmıştır.[49]
Tevrat’ın yorumu olarak görülen Talmud, Yahudi
din âlimleri tarafından MS. 26. yüzyılları arasında Yahudi hukuku, teolojisi
ve tarihi konular üzerinde yapılmış yorumların ve tartışmaların derlemesidir.
Talmud’da Samirilerin tarihçesine değinilmemiş, onların teolojisi hakkında
yorumlar yapılmıştır. Samiriler Talmud’da birden fazla isimle anılmışlardır.
Araştırmamızda, geleneksel Yahudiliğin Samirilere ve Samiri teolojisine karşı
bakışını anlayabilmek adına Talmud’da Samirilerden bahseden kısımlar
incelenmiştir. Bunun için 1936 yılında İngilizce çevirisiyle birlikte basılan Babil
Talmudu kullanılmıştır.[50]
Flavius Josephus, MS. 37/38-100 yılları
arasında yaşamış bir Yahudi tarihçidir. Josephus, Antiquities isimli 20
kitaptan oluşan eserinde, yaratılıştan başlayıp MS. 66’daki Yahudi-Roma
savaşına kadar Yahudi tarihi anlatmaktadır. Eserde, Asur İmparatorluğu’nun
Samiriye’yi ele geçirmesi, bölgeye başka topraklardan getirilen halkların
yerleşmesi, bu halklarla Yehudalılar arasındaki ilişkiler, burada yaşayan
halkın Yahudilerden ayrışma süreci, Gerizim Dağı’nda mabed inşa edilmesi ve
sonraki süreç ele alınmaktadır. Bu açıdan eser, araştırmamız için büyük bir
önem teşkil etmektedir. Araştırmamızda Josephus’un MS. 93-94 yıllarında yazdığı
Antiquities of the Jews ve The War of The Jews isimli eserlerinin
de yer aldığı, Josephus’un tüm çalışmalarının İngilizceye tercüme edip hepsini
bir arada yayınlayan William Whiston’un Josephus: The Complete Works
adlı çalışması kullanılmıştır.[51]
2.3.
Modern Dönem
Araştırmalar
Modern dönem Samiri araştırmalarında en temel
eser James A. Montgomery’nin The Samaritans: The Earliest Jewish Sect: Their
History, Theology and Literatüre adlı kitabıdır. Kitap, 1907’deki ilk
baskısından sonra üzerinde birkaç küçük düzenlemeler yapılarak 1968’de yeniden
basılmıştır. Kitapta Samirilerin ortaya çıkışı, tarihi, teolojisi ve felsefesi
gibi pek çok konu anlatılmıştır. Ancak kitabın isminden de anlaşılacağı gibi
Montgomery, Samiriliği erken dönem Yahudi mezhebi olarak görmüştür. O,
Samiriler ve Yahudiler arasındaki tek farkın mabed mekânları olduğu sonucuna
varmıştır. Bu açıdan kitap bize Samiri bakış açısından çok geleneksel Yahudi
bakış açısını vermektedir.[52]
Araştırmamızda bu kitaba sık sık müracaat edilmiştir.[53]
Modern dönem
araştırmalarında Samiri bakış açısına fazlaca yer veren bir eser olarak
tanımlayabileceğimiz The Samaritans: Their History, Doctrines and Literature
kitabı, Moses Gaster tarafından 1925 yılından yazılmıştır. Bu eserin
araştırmamız için önemi, Gaster’in Montgomery’nin aksine Samirileri, bir Yahudi
mezhebi olarak değil müstakil bir din olarak görüyor olmasıdır. Çalışmamızda,
modern dönem Samiri araştırmalarında mihenk taşı diyebileceğimiz bu esere sıkça
yer verilmiştir.[54]
Samirilik araştırmaları kapsamında Samirilik,
kimi zaman Yahudiliğin bir mezhebi, kimi zaman da eski İsrail dininin[55] bir devamı
olarak görülmüştür. Samiriliği, Yahudiliğin bir mezhebi olarak gören araştırmacılar
bu iddialarına dayanak olarak, Samiri ibadetlerinin ve
inanç sisteminin geleneksel Yahudiliğe benzemesini, içerisinde farklılıklar
barındırsa da Samirilerin kutsal kitap olarak Tevrat’ı kullanmasını ve Daliye
Vadisi’nde[56] bulunan ve Samirilere ait olduğu tahmin edilen yazmalardaki
isimlerin Yehuda kabilelerine ait isimler ile benzemesini göstermiştir.[57] [58] Öte yandan, Tevrat’ta bulunan ifadelerin
kuzeydeki İsrail halkının adetlerine ve geleneklerine daha yakın olması,
Yahudiliğin Babil sürgünü dönüşünden sonra Ezra önderliğinde bir reforma gitmiş
olması ve Samirilerin Tevrat’ın ve İsrailoğulları dininin ilk haline bağlı
kalmaları bazı araştırmacılara Samiriliğin, eski İsrail dininin bir devamı
olduğu kanaatini desteklemiştir.
1.
Samirilerin Kendilerini
İsimlendirmesi
Samirilere göre, İbranice ŞMR kökünden gelen
Samiri ismi, korumak, gözetmek, koruyucu, gözetleyici manalarına gelmektedir.
Bu kelimeye Samiriler tarafından yasanın koruyucuları manaları
yüklenmiştir. Buna ilaveten, Samiriler kendilerini, İsrailoğullarının neslinden
geldiklerini ifade etmek için israiloğulları58, Israiloğlu Şamerimler (Samiriler)[59] [60]; Yusuf’un ve Harun’un
torunu Pinehas’ın soyundan geldiklerini ifade etmek için Yusuf ve Pinehas
oğlu Samiriler69, Yusuf oğlu Şamerimler, Yusuf ve Pinehas oğlu
Şomrimler[61]; Musa yasasının
koruyucusu olduklarını ifade etmek için de koruyan/gözeten İsrailoğulları
ve Samiri kelimesinin Arapça karşılığı olan el- Hâfızîn
(koruyanlar-muhafaza edenler) [62] gibi ifadelerle
nitelendirmişlerdir.
Silvestre de Sacy isimli Fransız seyyah ve
şarkiyatçı, 19. yüzyılın başlarında Samirilerle bir müddet
yazışmış, onlarla ilgili bilgiler alarak bu mektuplaşmaları daha sonraki
yıllarda yayınlamıştır. Bu mektuplaşmalarda Samiriler kendilerini “Bizim
ismimiz Samirilerdir, çünkü biz Tanrı’nın emri olan Şabat’ı gözetiriz” şeklinde
tanıtarak kendi isimlerinin koruyanlar-gözetenler manasında Samiri
olduğunu belirtmişlerdir.[63]
2.
Yahudilerin
Samirileri İfade Etmek İçin Kullandığı Tabirler
Samiri: Tanah’ın
II. Krallar Kitabı’ndaki anlatıma göre Samiri ismi, “Şomron (Samiriye) şehrinde
oturanlar” manasında İbranice şomronim kelimesinden gelmektedir. Krallar
Kitabı’nda Samiriye halkı manasında kullanılan şomronim kelimesi,
Asur istilasından önce Samiriye bölgesinde yaşayan Kuzey İsrail Krallığı’nın
halkını ifade etmektedir.[64] Tanah’ta bu
şekilde bir yerde geçen şomronim kelimesi sadece Samiriye bölgesinde
yaşayan halkı nitelendirmektedir. Buna karşın aynı kelime, Talmud’da ve
Josephus’un Yahudi tarihini anlatan kayıtlarında yine aynı bölgede yaşayan
ancak, etnik ve dinî açıdan karışık olan topluluğu ifade etmektedir.[65]
Kutim: Talmud’da
Samiriler için Kutim ismi kullanılmaktadır. Kutim ismi, bugünkü
Babil/Irak sınırları içerisinde bulunan Kuta (bugünkü ismi Tel İbrahim)
şehrinden gelmektedir. Geleneksel Yahudilik kaynaklarına göre Samiriler, Asur
İmparatorluğu’nun İsraillilere ait olan Samiriye şehrini ele geçirmesinin
ardından bu bölgeye kendi hâkimiyeti altında bulunan bölgelerden halklar
getirip yerleşmesiyle ortaya çıkmış etnik ve dinî açıdan karışık bir
topluluktur. Talmud’da ve Josephus’un eserlerinde Samiriler için, en fazla
nüfusun geldiği bölgeye nispeten, Kuta’dan gelenler manasında Kutim ismi
kullanılmıştır.[66]
Minim: Talmud’da
Samiriler için Kutim kelimesinin yanısıra “Yahudi öğretisinden sapanlar”
manasında Minim kelimesi de kullanılmaktadır.[67] İbranicede sapkınlar manasına
gelen minim kelimesi, Yahudi geleneklerine ve inançlarına karşı gelen
kimseler için kullanılır. Talmud’da Samiriler için bu kelimenin kullanılması,
Yahudilerin nazarında Samirilerin nasıl bir konumda olduklarını göstermektedir.
Onlara göre Samiriler, herhangi bir Yahudi mezhebine mensup kimseler değil,
Yahudi inanç esaslarına karşı çıkan sapkın bir gruptur.
Samirileri ifade etmek için
Yahudiler tarafından kullanılan kutim ve minim gibi kelimelerin
yanısıra onlar için ayrıca Şekem ’de yaşayan akılsız insanlar gibi
ifadeler de kullanılmıştır.[68] Ayrıca Josephus, Samiriler için
yaşadıkları bölgeye nispeten Şekemîler ismini de kullanmaktadır.[69]
3.
İsrailoğulları ve
Yahudi Kavramları
Tevrat’a göre Yakub bir gece Tanrı’yla ya da
ruhani bir varlıkla güreşmiş ve onu yenmiştir. Tanrı da, kendisini yenen
Yakub’a Tanrı’yla güreşen manasında İsrail lakabını vermiştir.
Yakub’a verilen bu isimden dolayı onun soyundan gelenlere İsrailoğulları
denilmiştir. İsrailoğulları, Mısır’dan çıkıp Kenan topraklarına geldikten sonra
burada bir devlet kurmuşlardır. Bir müddet sonra bu devlet ikiye bölünmüş,
kuzeyde kalan kabileler İsrail Krallığı, güneyde kalan kabileler ise Yakub’un
oğullarından Yehuda’ya nispeten Yehuda Devleti olarak isimlendirilmişlerdir.
İsrail Krallığı’nın Asur İmparatorluğu tarafından yıkılmasından sonra
İsrailoğullarından geriye sadece güneydeki Yehudalılar kalmıştır. Burada
yaşayan İsrailoğullarına daha sonraları Yahudi denilmiştir.[70]
SAMİRİLERİN ORTAYA ÇIKIŞI VE ERKEN DÖNEM YAHUDİ-
SAMİRİ İLİŞKİLERİ
A.
Samiri Kaynaklarında
Samirilerin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi
MS. 10. yüzyıldan sonra Samiriler kendi tarihlerini yazmaya başlamış
ve
geleneksel Yahudi anlatımına alternatif bir
Samiri tarihi anlatımı ortaya çıkmıştır. Bu anlatıma göre, İsrailoğullarının
etnik olarak soyunu devam ettiren grup Yahudiler değil Samirilerdir ve
Yahudiler, İsrailoğullarının yolundan sapmış heretik bir gruptur. Samirilerin
tarih kitaplarındaki anlatım, Adem’den başlayıp, çoğunlukla yazarının zamanına
kadarki zaman dilimini ele almaktadır. Samiriler, Adem, Nuh, İbrahim ve Yakup’u
ataları olarak kabul etmektedirler. Yahudi geleneğindeki Tanrı’nın İbrahim’e
Kenan topraklarını miras bırakması, İshak’ın kurban edilmesi, Yakup’un Tanrı
ile güreşmesi, İsrailoğullarının Mısır’daki kölelik hayatları ve Musa
önderliğinde Mısır’dan çıkması gini anlatımlar Samiri tarih kitaplarında da
karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda Samiriler kendi tarih kitaplarında, insanlık
tarihini kendilerine has devirlere ayırmışlardır.[71] Bu devirler sırasıyla şu
şekildedir:
1.
Yaratılıştan
tufana kadarki devir
2.
Tufandan
İbrahim’in Harran’dan ayrılmasına kadarki devir
3.
İbrahim’in
Harran’dan ayrılmasından Mısır’dan çıkışa kadarki devir
4.
Mısır’dan
çıkıştan, yani Rahuta[72] yıllarından
Fanuta[73] yıllarına
kadarki devir
5.
Fanuta
yıllarının başlangıcından Büyük İskender’in ölümüne kadarki devir
6.
Büyük
İskender’den İsa’ya kadarki devir
7.
İsa’dan
Baba Rabba’ya kadarki devir
8.
Baba
Rabba’dan Taheb’in gelişine kadarki devir.
Başta Samiri Yeşu Kitabı olmak üzere,
Samiri kronoloji kitaplarında anlatılan tarih bilgisi ile geleneksel Yahudi
kaynaklarında anlatılan tarih bilgisi karşılaştırıldığında yaratılıştan
Mısır’dan çıkışa kadarki dönemin benzer olduğu görülmektedir. Musa önderliğinde
Mısır’dan çıkan İsrailoğullarının Kenan topraklarına girdikten bir müddet sonra
iki farklı yerde mabed inşa etmesi ile birlikte Samiri tarihi ile Yahudi tarihi
birbirinden ayrışmaya başlamıştır.
Samiri tarih kitaplarında Mısır’dan çıkıştan
sonraki zaman dilimi, Tanrı’nın inayetinin Samiriler üzerinde olduğu yıllar ve
Tanrı’nın inayeti olmadan geçen yıllar olarak ayrılmıştır. Samiriler, ilk zaman
dilimini “Tanrı’nın hoşnutluğu” manasındaki
Rahuta Yılları, İkincisini ise “yüz çevirmek” manasındaki Fanuta
Yılları olarak isimlendirmişlerdir.[74] Bu kapsamda tezimizde
Samirilerin tarihsel gelişimi Rahuta Yılları ve Fanuta Yılları
olmak üzere iki başlık altında incelenmiştir.
Samiri geleneğe göre,
Samirilerin kökeni, kuzeydeki İsrail kabilelerinden Efrayim ve Menaşşe soyuna
dayanmaktadır. [75] Samiriler, kendilerinin gerçek
İsrailoğulları olduklarını iddia ederek geleneksel Yahudilik ile ayrışma
noktalarını Kohen Eli’nin Şilo’da bir mabed inşa ettiği döneme dayandırmaktadırlar.[76] Onlar, bu ayrışmaya kadarki zaman
dilimini Rahuta Yılları, ayrışma tarihinden günümüze kadarki zaman
dilimini ise Fanuta Yılları olarak isimlendirmişlerdir.
Samiri kronoloji kitaplarına göre; Musa
önderliğinde Mısır’dan çıkan İsrailoğulları, Tanrı’nın İbrahim’e vaad ettiğine
inandıkları Kenan topraklarına girmeden önce bir müddet çölde yaşamışlardır.
Musa’nın çölde vefat etmesiyle İsrailoğullarının başına Yeşu b. Nûn geçmiştir.[77] Yeşu
zamanında Şeria Irmağı kıyısına kadar gelen İsrailoğulları, nehirden nasıl
geçeceklerini düşünürken Tanrı’nın emri gereği Yeşu ırmağa girmiş ve mucizevi
bir şekilde ırmağın suyu ikiye ayrılmıştır. İsrailoğulları Tanrı’ya ve
önderleri Yeşu’ya övgüler eşliğinde ırmağı sorunsuz bir biçimde geçmişlerdir.[78] Bu esnada
ırmaktan, yine Tanrı’nın emriyle, on iki İsrail kabilesini temsilen on iki taş
alınmıştır. Yeşu, burada yaşanan olayın nesiller boyunca unutulmamasını
sağlamak için nehirden alınan bu taşların üzerine 12 İsrail kabilesinin
isimlerinin yazılmasını emretmiştir.[79] Başkohen Harun oğlu Eliezer,
Şeria Irmağı’ndan alınan 12 taşın üstüne Musa’ya Sina Dağı’nda bildirilen
yasayı yazarak bu taşları günümüzde Nablus olarak bilinen Şekem bölgesinde
bulunan Gerizim Dağı’na dikmiştir.[80] Kenan topraklarına girdikten
bir yıl sonra Yeşu, Tanrı’nın emriyle Gerizim Dağı’na bir mabed inşa etmiştir.[81] Musa’ya
Tanrı’nın bildirdiği yasaların yazılı olduğu iki taş levhanın da bulunduğu Ahit
Sandığı ve mabetten önce kullanılan Toplanma Çadırı da bu mabette muhafaza edilmiştir.
Daha sonra burada bir sunak kurularak Tanrı’ya kurbanlar sunulmuş ve inanışa
göre Tanrı burada sunulan kurbanları kabul etmiştir.[82]
Gerizim Dağı’nın bulunduğu bölge, Yeşu
zamanında İsrailoğullarının merkezi haline getirilmiştir. İsrailoğullarına buradan
önderlik eden Yeşu, ölmeden önce tüm İsrail halkını bir araya toplamış ve
Gerizim Dağı’nın kutsiyeti hakkında bir konuşma yapmıştır.[83] O, tüm halkı Gerizim Dağı’ndan
başka bir yöne yönelmemeleri konusunda ikaz etmiştir. Aynı şekilde Yeşu
öldükten sonra başkohen olan Eliezer de ölmeden önce Gerizim Dağı’nın kutsiyeti
hakkında tüm İsrailoğullarını uyarmıştır.[84] Eliezer’den sonra başkohenliğe
gelen Pinehas’ın oğlu Abişa, babasının gözetimi altında Musa’ya verilen yasayı
yazıya geçirmiş ve günümüzde Samiri Tevratı olarak bildiğimiz Tevrat ortaya
çıkmıştır.[85]
İsrailoğulları iki nesil boyunca[86] Gerizim
Dağı’nda Tanrı’ya ibadet etmeye devam etmiştir. Ancak üçüncü nesil Tanrı’nın
yolundan uzaklaşmaya başlamış[87] ve bunun bir
cezası olarak Tanrı, İsrailoğulları üzerindeki inayetini çekmiş ve
İsrailoğulları, putperest halkların saldırılarına uğramaya başlamışlardır.[88] Bu esnada
Harun sülalesinden Pinehas’ın oğulları ile yine Harun’un, dördüncü oğlu
İtamar’ın[89] sülalesinden
gelen Eli b. Yafni arasında kohenlik hususunda bir çekişme başlamıştır. Eli,
kohenliğin[90] Pinehas’ın
soyundan kendi soyuna geçmesini istemektedir. Oysa hem Samiri Tevratı’nda hem
de Yahudi Tevratı’nda, Harun’un oğlu Eliezer’in oğlu olan Pinehas’ın soyunun
ebedi olarak kohen soyunu devam ettireceğine dair bir vaad bulunmaktadır. [91] Ancak Eli,
Pinehas’ın sülalesinden gelen yeni kohen Uzi’nin[92] kendisinden yaşça
küçük olduğunu ve çocuk yaşta birine itaat etmenin kendisi için imkânsız
olduğunu söyleyerek Uzi’yi kohen olarak kabul etmediğini açıklamıştır.[93] Eli,
etrafına topladığı insanlara konuşmalar yaparak onları Uzi’ye itaatsizlik
konusunda ikna etmeye çalışmıştır. Eli’nin bu isyanını ve etrafında toplanan
insanların günden güne arttığını duyan Uzi, onu ayrılıkçı olmakla itham
etmiştir. Toplumun çoğunluğunun da Uzi’yi desteklemesi üzerine Eli, etrafında
topladığı taraftarlarıyla birlikte Şilo’ya gitmiş ve orada bir sunak inşa
etmiştir. Böylece İsrailoğulları arasında günümüze kadar uzanan bir ayrışmanın
ilk temelleri atılmıştır.[94] Kronoloji kitaplarında,
Tanrı’nın bu ayrışmanın bir cezası olarak, bir rivayete göre Ahit Sandığı ve
Toplanma Çadırı da dahil mabette bulunan tüm kutsal eşyaları,[95] başka bir
rivayete göre ise sadece Toplanma Çadırı’nı[96] İsrailoğullarından
gizlediği belirtilmektedir. Bu inanışa göre Tanrı, İsrailoğulları arasındaki
ayrışmalar neticesinde hiddetlenmiş ve onlara yaşattığı lütuf yıllarının
bitişinin bir göstergesi olarak Uzi’ye bir gece vakti mabette bulunan eşyaları
alıp bir mağaraya saklamasını emretmiştir. Bu emre itaat eden Uzi, Ahit
Sandığı’nı ve diğer eşyaları Tanrı’nın emrettiği mağaraya sakladıktan sonra
mağaranın kapısının kapandığını görmüş ve ertesi günlerde bu mağarayı
bulamamıştır.[97]
Öte taraftan Şilo’ya giden Eli ve taraftarları
burada yaptıkları mabed etrafında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Samiri kronoloji
kitaplarında, bu olaydan sonra İsrailoğullarının; Gerizim Dağı’nda kalan sadık
grup, Eli’yi takip ederek Şilo’ya giden grup ve başka tanrılara ibadet eden
diğer grup şeklinde üç gruba ayrıldıkları ifade edilmektedir.[98]
İsrailoğulları arasındaki bu ayrışmayı duyan civardaki halklar bir araya gelip,
Şilo’da bulunan Eli ve taraftarlarına savaş açmıştır. Bu savaşlarda yenilgiye
uğrayıp birçok can kaybı yaşayan Eli’nin taraftarları, bu yenilgilerin sebebini
Ahit Sandığı’nın onların elinde olmamasına bağlamışlardır. Bu şikayetler
üzerine Eli’nin, ne şekilde elde ettiği bilinmeyen Ahit Sandığı’nı halkına
verdiği rivayet edilmektedir. Samiri kroniklerinden Yeşu Kitabında
Eli’nin, Ahit Sandığı’nı nasıl elde ettiği ya da onu halkına nasıl getirdiğine
dair bir bilgi bulunmamaktadır. Aynı şekilde Ebu’l-Feth, Şilo’da bulunan Ahit
Sandığı’nın Filistiler tarafından çalındığını söylemekte ama öncesinde Eli’nin
Ahit Sandığı’nı Şilo’ya nasıl götürdüğüyle ilgili bir bilgi vermemektedir. Adler
Kroniğinde ise Eli’nin, Şilo’da Gerizim Dağı’ndaki mabedin aynısından
yaptığı gibi bir de Ahit Sandığı yaptığından bahsedilmektedir. Bazı
araştırmacılar Adler Kroniğindeki anlatıma da dayanarak Eli’nin sahte
bir Ahit Sandığı yapmış olabileceği yorumunda bulunmuşlardır.[99]
Yaşı ilerleyen Eli, kendisinden sonra halkını
idare etmesi için, taraftarları arasından Elkana oğlu Samuel ile özel bir
şekilde ilgilenip onu yetiştirmeye başlamıştır. Eli, Samuel’e büyü ve astroloji
ilmini öğretmiştir. Bu ilimlerde ehil hale gelen Samuel, yeteneklerini
kullanarak insanları etkilemeyi başarmış ve peygamber olduğunu iddia etmiştir.[100] Samuel
döneminde Filistiler Şilo’daki İsrailoğullarına saldırmış ve bu saldırı
esnasında Şilo’daki mabette bulunan Ahit Sandığı, Filistiler tarafından
çalınmıştır. Bu olaydan sonra Şilo’da güvende yaşayamayacaklarını anlayan
Samuel ve taraftarları Şilo’dan inerek istedikleri her yerde kurbanlar sunmaya
başlamışlardır. Samiri kronoloji yazarları, Tanrı’nın bu kurbanları kabul
etmediğini ama Samuel ve taraftarlarının bunu önemsemediğini, Tanrı’ya olan
itaatsizliklerinin daha da arttığını iddia etmektedirler.[101]
Samuel yaşlandığında, taraftarları kendisinden
bir kral atamasını isterler. Samuel de Benyamin kabilesinden Kiş oğlu Saul’ü
kral ilan eder. Gayet güçlü olan Saul, Pinehas’ın sülalesi ile Yusuf soyundan
gelen Efrayim ve Menaşşe kabileleri ve diğer kabilelerden birkaç kişi hariç
bütün İsrailoğullarını denetimi altına alır. Saul’un denetimi altındaki
kabileler arasında mabed mekânı konusunda yine farklı görüşler ortaya çıkar.
Onların bir kısmı Şilo’daki mabedi tercih ederken, diğer kısmı Gerizim
Dağı’ndaki mabede geri dönülmesi gerektiğini düşünür. Bir kısmı ise ne Gerizim
Dağı’nı ne de Şilo’yu kabul ederek yeni bir mabed mekânı belirlenmesi konusunda
ısrar eder. Mabed mekânı konusunda bu belirsizlik devam ederken, Yehuda
kabilesinden İşay’ın oğlu Davud dünyaya gelir. Bunun üzerine İşay: “Mabed
mekânını belirleyecek kişi bulundu!” diye etraftaki insanlara haber salar.
İşay’ın etrafındaki insanlar tarafından mabed mekânının Kudüs olması gerektiği
konusunda bir fikir ortaya atılır.[102]
Saul’un liderliği ile İsrailoğullarının büyük
bir kısmını denetimi altına alan Şilo’daki topluluk, mabedin yeri ile ilgili
tartışmaları sürdürürken Gerizim Dağı’nda kalan İsrailoğulları güç kaybetmeye
başlar. Bu dönemde Gerizim Dağı’ndakilerin önemli bir kısmının Saul ve
taraftarlarına katılmasıyla birlikte, buradaki İsrailoğulları sayı ve kuvvet
bakımından iyice zayıflamaya başlarlar. Kronoloji yazarlarından Ebu’l- Feth, bu
noktada Saul ve taraftarlarını “dalalette olanlar”, Gerizim Dağı’nda kalanları
ise “hakikat taraftarları” olarak nitelemekte ve bunlar için koruyanlar
manasında Samiriler adını kullanmaktadır. O, bundan sonra da bu
insanları ifade etmek için hep bu isimlendirmeyi kullanmıştır.
Bu süreçte Gerizim Dağı’nda kalanlar ile Saul
ve taraftarları arasındaki düşmanlık da iyice artmış ve savaş yapacak noktaya
gelinmiştir. Bu hususta Davud’un babası İşay’ın da özel bir payı olmuştur. O,
kral Saul’a giderek Gerizim Dağı’nı kutsal bilenlerin ayrılıkçı tavırlarıyla
sıkıntıya neden olduklarını ve kendilerine düşman olan Filistileri
desteklediklerini söylemiştir.
İşay’ın kışkırtmasıyla Saul ve ordusu, Nablus
civarında ve Gerizim Dağı’nda Sukkot Bayramı’nı kutlamakta olan
İsrailoğullarına saldırmıştır. Bu saldırı esnasında onlar, karşılarına çıkan
herkesi öldürmüş, halkın çadırları ile Gerizim Dağı’ndaki mabedi yıkmış ve bu
dağı kutsal kabul edenlerin buraya çıkmasını yasaklamıştır. Gerizim Dağı’ndan
uzaklaştırılan İsrailoğulları, bundan sonra Gerizim Dağı’na çıkamadan
ibadetlerine devam etmişlerdir. Bu durum şu şekilde ifade edilmektedir:
“Bayramlar neşesiz bir şekilde kutlandı. Fısıh’ta kurban sunumları, Şavuot
Bayramı’nda hac yapılmadı, Çadırlar Bayramı’nda çardaklar kurulmadı ve neşesiz
bir şekilde kutlandı, mabed cemaatsiz kaldı, Kutsal Mekân (Gerizim Dağı) ise
orada ibadet eden insanlardan mahrum kaldı.”[103] Samiriler, mabedleri
yıkıldıktan ve Gerizim Dağı’na çıkmaları yasaklandıktan sonra ibadetlerini
özgürce yerine getiremedikleri için göç etme kararı almışlardır. Onlar, Tanrı
hatalı olanları cezalandırıp, inayetini tekrar üzerlerine indirinceye kadar
farklı bölgelere dağılma kararı almışlardır. Bir grup Gerizim Dağı’na yakın
bölgelerde kalırken, bir grup Hebron’a, bir grup Kudüs yakınlarına ve diğer bir
grup da Timna’ya göç etmişlerdir.[104]
Samirilerin farklı bölgelere göç ettiği
dönemde, Filistiler de Saul’a savaş açar ve Saul’u öldürürler. Saul’un ölmesi
üzerine İşay oğlu Davud kral olur. Davud ibadet sırasında yönelecek bir kutsal
mekân olmadığı için, Kudüs’te bir mabed inşa etmeye karar verir, ancak mabedi
yapamadan vefat eder. Ebu’l-Feth’e göre mabedin temellerini Davud atmış,
Süleyman ise mabedin yapımını tamamlamıştır.[105] Davud’un yerine oğlu Süleyman
kral olur ve mabedi inşa eder.[106] Süleyman,
İsrailoğullarının on iki kabilesini vergiye bağlar ve bölgede yaşayan tüm
halklar, krallığı döneminde ona itaat eder.[107] Ancak Süleyman’dan
sonra krallık ikiye bölünür ve Süleyman’ın oğlu Rehovoam güneydeki Yehuda
Devleti’nin kralı olur. Nablus’a krallığını ilan etmeye giden Rehovoam’ı
Samiriler karşılar. Samiriler, Rehovoam’a: “Baban Süleyman’ın bizim üzerimize
yüklediği yükü azalt ve bizim yolumuzdan yürü. Biz de sana hizmet edelim.”
derler. Bunun üzerine Rehovoam Samirilerden üç gün mühlet isteyip büyüklerine
danışır. Etrafındaki büyükler ona, “Onlara iyi davran ki sana hizmet etsinler”
tavsiyesinde bulunurlarsa da o bu tavsiyeyi dinlemez ve Samirilere gidip,
babasının onlara davrandığından daha kötü bir şekilde davranacağını söyler.
Bunun üzerine Samiriler, kendilerinin Davud nesliyle hiçbir ortak noktaları
olmadığını ve kesinlikle Rehovoam’a tabi olmayacaklarını söylerler. [108] Bu olaydan
sonra mabed mekânı konusunda aralarında ayrışma bulunan bu iki topluluğun
politik manada da ayrışmaya başladığı görülmektedir.
Samiri kaynaklarında, Nebukadnetsar’ın, [109] Kudüs’ü ele
geçirip Mabed’i yıktıktan sonra burada yaşayan Yahudileri sürgüne gönderdiği,
ardından Nablus’a yöneldiği bilgisi verilmektedir. Nebukadnetsar, burada kalmış
olan Samirilere de “Otuz gün [110] içerisinde
burayı terketmezlerse herkesi öldüreceklerini” söyleyerek onları Nablus
civarından göç etmeye zorlamıştır. Kral, bölgede yaşayan halkı civardaki
ülkelere göndererek onların yerine hakimiyeti altındaki Pers ülkelerinden[111] insanlar
getirip yerleştirmiştir. Dünyanın farklı bölgelerine dağılan Samiriler bunun,
Yasa’nın Tekrarı 28:64’te geçen Tanrı’nın şu sözünün gerçekleşmesi olarak
görmüşlerdir: “Rab sizi dünyanın bir ucundan öbür ucuna, bütün halklar arasına
dağıtacak.”[112] Bir müddet
sonra, Samirilerin ülkesine yerleşen bu halklar, yeni yerleştikleri bölgede
vurgun ve salgın yüzünden tarım yapamadıklarını, toprağın ekin ve sebzeleri
geri teptiğinden şikayetçi olduklarını dönemin kralına iletmişlerdir. Bu
şikayetler dönemin Pers Kralı’na ulaştığında [113] kral, İsrailoğullarının ileri
gelenlerini toplamış ve bunun sebebini sormuştur. İsrailoğulları, o toprakların
Tanrı’nın halkına ait olduğunu ve bunun Tanrı’nın bir cezası olduğunu, eğer
oralarda gerektiği gibi Tanrı’ya itaat edilip, mabedlerinde kurbanlar
sunulmazsa bu durumun devam edeceğini söylemişlerdir. Kral da İsrailoğullarının
topraklarına dönmelerine izin vermiştir. Kralın izniyle 300.000
Samirinin Gerizim Dağı’na döndüğü
belirtilmektedir.[114] Sürgünden
dönen Samiriler, Gerizim Dağı’nda bir sunak inşa etmişlerdir.[115] Bölgeye
yerleştirilen Perslilerin de kendi ülkelerine dönmeleri sağlanmıştır.
İsrailoğullarının bütün kabileleri bu izinden
sonra bir araya gelip Mabed’i inşa edecekleri mekân konusunda tartışırlar.
Yehuda neslinden gelenler Kudüs’e gidip oraya mabed inşa etmek isterken, Harun
ve Yusuf soyundan gelenler Gerizim Dağı’ndaki mabedi yeniden inşa etmek
isterler.[116] İki
topluluk arasında mabedin inşa edileceği yer konusunda herhangi bir fikir
birliğine varılamaması ve aradaki gerilimin artması sebebiyle bu toplulukların
sürgünden dönmesine izin veren Pers kralına danışılır. Kral, Samirileri
temsilen Sanballat’ı, Yahudileri temsilen ise Zerubavel’i karşısına alır ve
onların mabed mekânı konusundaki argümanlarını dinler. Her iki taraf da mabed
mekânı konusunda ellerindeki Kutsal Kitap’tan referanslar sunarlar. Samirilerin
temsilcisi Sanballat, Yasa’nın Tekrarı 11:29[117]; 12:11-13[118] gibi pasajları referans
göstererek mabedin Gerizim Dağı’nda inşa edilmesi gerektiğini savunur.
Zerubavel ise Davud ve Süleyman’dan miras kalan geleneğe göre kıblelerinin
Kudüs olduğunu söyler.[119] O, Davud ve
Süleyman’ın Kudüs’ü mabed mekânı olarak seçmelerinin de Tevrat’taki emirleri
takip etmelerinin bir sonucu olduğunu söyler, ancak konuyla ilgili Tevrat’tan
herhangi bir referans göstermez. Bu durum karşısında Sanballat, Zerubavel’in
elinde bulunan Tevrat’ın gerçek Tevrat olmadığını, onların sürgün dönüşünde
Tevrat’ın bazı kısımlarını değiştirerek, onu tahrif ettiklerini iddia eder. Ona
göre sürgünden dönen ve Zerubavel’in çağdaşı olan Ezra, Tevrat’ı değiştirmiş ve
ona orijinalinde olmayan eklemeler yapmıştır. Sanballat, Tevrat’ta
değiştirilen, tahrife uğrayan kısımların başında mabed mekânının belirtildiği
pasajların bulunduğu iddia eder ve bu iddialarını delillendirmek için her iki
tarafın da karşılıklı olarak birbirlerinin kitaplarını ateşe atmalarını teklif
eder. Sanballat, Zerubavel’in elindeki kitabın sahte olduğunu ve onu ateşe
atmakta tereddüt etmeyeceğini ancak Zerubavel’in, Sanballat’ın elindeki kitabın
gerçek olduğunu bildiğini, bu sebeple onu ateşe atamayacağını iddia eder. Kral
bu teklifi kabul eder. Sanballat, Zerubavel’in elindeki kitabı hiç tereddüt
etmeden ateşe atar ve kitap yanar. Ancak Zerubavel, Sanballat’ın da söylediği
gibi, Sanballat’ın elindeki kitabı ateşe atmakta tereddüt eder. Kralın emriyle
Zerubavel kitabı ateşe atar ve kitap yanmaz. Bu olay üzerine kral Samirilere,
Gerizim Dağı’na dönüp orada mabedlerini yeniden inşa etmelerine izin verirken,
Yahudileri yalancılıkla itham edip, mabedlerini inşa etmelerine izin vermez.[120]
Samiri kaynaklarında, bu olaydan sonra
Yahudilerin Samirilere karşı düşmanlıklarının arttığı, bölgeye daha sonra hakim
olan kralların gözüne girip kendilerine Kudüs’te bir mabed inşa etmek için her
türlü yola başvurdukları iddia edilmektedir. Bu çabalarının neticesinde
Yahudiler, dönemin krallarından Darius’un (MÖ. 522-486) izni neticesinde
Kudüs’teki mabedi yeniden inşa etmişlerdir. Daha sonraki dönemde bölgedeki
hakimiyet alanını genişleten Pers Kralı’nın[121] Yahudilerden Ester isimli bir
kadınla evlenmesi üzerine Yahudiler kralın gözünde güç kazanmış ve Samiriler
üzerinde üstünlük elde etmişlerdir.[122]
Yahudiler, Pers Kralı’nın evliliği sebebiyle
Samiriler üzerinde elde ettikleri üstünlük sayesinde onlara rahatça baskı
uygulamış ve bu baskılar sonucunda Gerizim Dağı’ndaki mabed yeniden
yıktırılmıştır. Buna ilaveten Samirilerin Gerizim Dağı’na çıkmaları da
yasaklanmıştır. Bu dönemde Samiriler ve onlara baskı uygulayan Yahudiler
arasında karşılıklı saldırılara varan çekişmeler yaşanmıştır. Samiriler,
Yahudilere ufak çaplı saldırılar düzenleseler de bu saldırılarda başarılı
olamamışlar, aksine Yahudiler her seferinde galip gelerek birçok Samiriyi
öldürmüş ve geride kalan halkı köleleştirmiştir. Bu şekilde güç kaybeden
Samiriler, Yahudileri yenemeyeceklerini anlayınca ikinci kez gönüllü sürgüne
gitmişlerdir.[123] İlerleyen
zamanlarda Samiriler yeniden Gerizim Dağı’na dönmüşler ancak Yahudilerin
baskısından kurtulamamışlardır.[124]
Samiri kroniklerine göre İskender, Gerizim
Dağı’nda Samiriler için bir mabed inşa etmemiş aksine Samirileri baskı altında
tutarak onlardan Gerizim Dağı’nda heykelinin dikilmesini istemiştir. Samiriler
İskender’in bu talebini gerçekleştirmek yerine yeni doğan Samiri çocuklarına
İskender ismini vermişlerdir. İskender, Mısır seferinden Nablus’a döndüğünde
emrinin yerine getirilmediğini görmüş ve kızmıştır. Samiriler ise onun cansız
heykelini yapmak yerine onun adını çocuklarına vermek suretiyle onun yaşayan
örneklerini yaptıklarını söyleyerek kendilerini savunmuşlardır. Bundan memnun
kalan İskender, Samirileri bağışlamıştır.[125] Roma imparatoru Hadrian (hük.
MS. 117-138) zamanında Yahudiler ile Samiriler arasındaki gerilimde ise
Hadrian, Yahudilere karşı Samirilere yardım ederek Şekem ve civar şehirlerdeki
Yahudileri buralardan sürmüştür.[126] Hadrian, kendisi için Gerizim
Dağı’nda bir mabed inşa etmiş ve bu mabedin kapısına Kudüs’teki mabedden
getirdiği iki adet bronz kapıyı yerleştirmiştir. Samirileri bu mabedi korumakla
görevlendiren Hadrian, Gerizim Dağı’ndan ayrılır ayrılmaz Samirilerden bir grup
bu mabedi yıkarak mabedin koruyucularını öldürmüştür.[127] Yahudilerin bu olayı krala bildirmesi üzerine
Hadrian Gerizim Dağı’na dönerek Samirileri öldürmeye başlamıştır. Bir Samirinin
mabedi, Samirilerin değil de Yahudilerin yıktığına kralı ikna etmesi üzerine
Hadrian, Samirileri affedip Yahudileri öldürmeye başlamıştır. Bu olay
sonrasında iki grubun arası yine birbirlerine saldırılar düzenleyecek kadar
kötüleşmiştir.[128]
B.
Yahudi Kaynaklarında
Samirilerin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi
Çalışmamızın bu bölümünün şimdiye kadarki
kısmında Samirilerin ortaya çıkışı ve tarihsel gelişimleri, Samiri
kaynaklarında olduğu şekliyle anlatılmıştır. Bundan sonraki kısmında bu konunun
geleneksel Yahudi kaynaklarındaki anlatımı incelenecektir. Yeşu önderliğinde
Kenan topraklarına yerleşen İsrailoğulları, Davud ve Süleyman’ın
hükümdarlıkları döneminde en ihtişamlı dönemlerini yaşamıştır. Kral Süleyman’ın
ölümünden sonra Birleşik İsrail Krallığı, kuzeyde İsrail Devleti, güneyde ise
Yehuda Devleti olmak üzere ikiye ayrılmıştır (yaklaşık MÖ. 930). Bu ayrılmadan
sonra güneyde Rehovoam önderliğindeki Yehuda Devleti’nde Benyamin ve Yehuda
kabileleri; kuzeydeki İsrail Krallığı’nda ise diğer on kabile hüküm sürmüştür.
Yahudi kaynaklarında Samirilerin ortaya çıkışı, bu bölünmeden sonra kuzeyde
yaşayan İsrail Krallığı ile ilişkilendirilmekte ve onların Yahudilerden tamamen
ayrışması Büyük İskender zamanına kadar geçen altı asırlık döneme
yayılmaktadır.[129] Bu kapsamda
çalışmamızda önce II. Krallar, Ezra ve Nehemya Kitapları, ardından da
Josephus’un kayıtları incelenecektir.[130]
Samiri ve Yahudi kaynaklarında ortak olan
husus, Yahudiler ve Samiriler arasında bir bölünme sürecinin yaşanmış olduğu ve
bu süreçten sonra iki toplumun birbirinden bağımsız gelişme
gösterdiğidir. Ancak bu bölünme sürecinin seyri hakkında her iki tarafın
kaynaklarında farklı anlatımlar bulunmaktadır. Örneğin, Samiriler, bölünme
tarihini, kohen Eli zamanına dayandırırken Yahudiler Asur Sürgünü sonrasına
dayandırmaktadırlar. Buna bağlı olarak Yahudi kaynaklarında bölünmenin ilk
sebebi ve sonrasında gelişen olaylar konusunda Samiri kaynaklarında bulunan
anlatımdan farklı bir anlatım yer almaktadır.
I. Krallar Kitabı’ndaki anlatıma göre, Birleşik
İsrail Krallığı kuzeyde İsrail ve güneyde Yehuda Devleti olmak üzere ikiye
ayrıldıktan sonra, kuzeydeki İsrail Krallığı’nın kralı Omri (hük. MÖ. 886-875),
Şemer isimli bir adamdan bir dağ satın alarak[131] buraya bir şehir kurmuş ve bu
şehre, dağın eski sahibinin ismine nispeten, Şomron (Samiriye) ismini
vermiştir. O, krallığın merkezini buraya taşımış[132]
İsrail Krallığı’nın başkenti Samiriye, MÖ. 725
yılında Asur kralı V. Şalmaneser tarafından kuşatılmıştır. Üç yıl süren
kuşatmanın ardından Asurlular MÖ. 722’de Samiriye’yi ele geçirmiştir. Bölge ele
geçirildikten sonra ölen V. Şalmaneser’in yerine II. Sargon kral olmuştur.[133] II. Sargon,
Samiriye’deki yerel halkın kendi yönetimine tam anlamıyla tâbi olmasını
sağlamak ve ileride buldukları ilk fırsatta ayaklanmalarını önlemek[134] için bölge
halkını, başta Halah, Gozan ve Med şehirleri olmak üzere kendi egemenliği
altındaki bölgelere sürgün etmiştir. Asur yönetimi, İsrail halkını Asur
coğrafyasının farklı kentlerine sürdükten sonra, başta Samiriye olmak üzere bu
insanlardan boşalan şehir ve köylere Babil, Kuta, Hama, Avva ve Sefervayim’den
getirilen halkları iskân ettirmiştir.[135]
Bir süre sonra, Asur kralı tarafından Samiriye
bölgesine yerleştirilen halklara aslanlar zarar vermeye başlamış ve halk,
yerleştikleri bölgenin tanrısına ibadet etmedikleri için cezalandırıldıkları
kanaatine varmışlardır. Bunun üzerine Asur kralına, halkın bölge tanrısını
kızdırdığı ve bu nedenle aslanların saldırılarına maruz kaldığı yönünde haber
salınmıştır. Kral, sürgün ettiği Kuzey İsrail halkının din adamlarından bir
kısmını, bölgenin tanrısına nasıl ibadet edileceğini öğretmek üzere Samiriye’ye
göndermiştir. Gönderilen din adamları vasıtasıyla İsrail Tanrı’sına nasıl
ibadet edileceğini öğrenen halk, Yahudiliğin inanç ve pratiklerini uygulamaya
başlamışlardır. Ancak bu insanlar, bir yandan Yahudiliğin bazı ibadetlerini
uygularken diğer yandan da eski ilahlarına tapınmaya ve eski dinî ibadetlerini
bir oranda sürdürmeye devam etmişlerdir.[136] Bu durum II. Krallar’da şu
şekilde ifade edilmektedir: “Babil halkı Sukkot-Benot, Kuta halkı Nergal, Hama
halkı Aşima, Avva halkı ise Nivhaz ve Tartak adındaki ilahlarını yaptılar.
Sefervayim halkı ise oğullarını, ilahları Adrammelek ve Anammelek’e yakarak
kurban ettiler. Bir yandan Rabb’e tapınıyor, öte yandan tapınma yerlerindeki
yapılarda görev yapmak üzere aralarından rastgele kâhinler seçiyorlardı.
Böylece hem Rabb’e tapınıyorlar hem de aralarından geldikleri ulusların
törelerine göre kendi ilahlarına kulluk ediyorlardı.”[137]
Yehuda topraklarında
yaşayan Yahudiler, Samiriye halkını korkudan din değiştirdikleri ve putperest
inanışlarını devam ettirdikleri gerekçesiyle hiçbir zaman gerçek Yahudi olarak
görmemişlerdir. Yehudalılar, bu insanları, çoğunluğun geldiği yer olan Kuta’dan
hareketle “Kuta’dan gelenler” manasında Kutim olarak
isimlendirmişlerdir.[138] Yahudi kaynaklarında bu isme daha
sonraları tam anlamıyla Yahudi olmayanlar manası da yüklenmiştir.[139]
2.
Geleneksel Yahudi
Kaynaklarında Samirilerin Tarihsel Gelişimi
Yahudi Kutsal Kitabı incelendiğinde, MÖ. 8.
yüzyıla kadar Yehuda bölgesindeki İsrailoğulları ile Samiriye bölgesine
yerleşen halkların arasında ciddi problemler olmadığı, hatta dönemin Yehuda
kralı Hizkiya’nın (hük. MÖ. 716-687) Samiriye bölgesindeki halkların dostluğunu
kazanmak için bazı girişimlerde bulunduğu gözlemlenmektedir. Örneğin Hizkiya,
Fısıh bayramını kutlamak için bütün İsrail halkını Kudüs’teki mabede davet
etmiştir. Kudüs’e davet edilen halklar arasında Asur sürgünü esnasında
Samiriye’de kalan Efrayim ve Menaşşe kabileleri de bulunmaktadır. Davet edilen
halklar içerisinde gönderilen ulaklarla alay edenler olduğu gibi, Hizkiya’nın
davetini kabul edip Kudüs’e gidenler de vardır.[140] Kutsal Kitap’a bakıldığında
Kudüs’e giden halkların, Kudüs’teki mabette ibadet ettiği görülmektedir.
Hizkiya ise Kudüs’e gelen bütün halklara “Atalarının Tanrı’sına yönelmeye
yürekten kararlı olan herkesi iyi olan Rab bağışlasın” ifadeleriyle dua
etmektedir. Yine aynı dönemlerde Kudüs’teki mabedi tamir ettirmek için Yehuda
kabilelerinin yanısıra kuzeydeki Menaşşe ve Efrayim kabilelerini de kapsayacak
şekilde tüm İsrail halkından bağış toplatıldığı belirtilmektedir.[141]
Hizkiya’nın, krallığı bir araya getirme ve daha
uzun süre ayakta tutma çabaları
sonuçsuz kalmış ve güneydeki
Yehuda Krallığı MÖ. 586’da
Babil hükümdarı
Nebukadnetsar tarafından
yıkılmıştır. Bu bölgedeki halk, Babil İmparatorluğu’nun çeşitli bölgelerine
sürgüne gönderilmiştir. Babil İmparatorluğu’nun hükümranlığına son veren Pers
İmparatorluğu ise Babil’in denetimi altındaki bütün toprakları kendi denetimi
altına almış ve Babil’de sürgün hayatı yaşayan Yehudalıların yine kendi
denetimlerinde olan Kenan topraklarına dönmelerine izin vermiştir. Bunun
üzerine Yehudalılar, dönemin Pers Kralı Koreş’in izniyle yaklaşık olarak MÖ. 538’de
sürgünden dönüp eski
topraklarına yerleşmeye başlamışlardır. MÖ. 535
tarihinde
Zerubavel önderliğinde Kudüs’e dönen ilk grup,
Babilliler tarafından yıkılan mabedin yeniden inşasına başlamıştır.
Samiriye bölgesinde yaşayan ve Yahudi inancını
kısmen benimsemiş olan halk, sürgünden dönen halkın lideri Zerubavel’e gelerek
kendilerini bu bölgeye yerleştiren Asur kralının [142] zamanından beri İsrail
Tanrısına inandıklarını söylemişler ve bu mabedin yeniden inşasına yardım etme
teklifinde bulunmuşlardır. Ancak Zerubavel onların bu yardım teklifini
reddetmiştir. [143] Mabedi
birlikte inşa etme teklifleri reddedilen Samiriye halkı ise, dönemin Pers Kralı
Artahşasta’ya iki mektup göndererek mabedin ve şehrin yeniden inşasını şikâyet
etmiştir. Samiriye halkı mektupta, sürgünden dönen halkın Kudüs’ü yeniden inşa
ettiklerini, şehrin surlarını tamir ettiklerini söylemiştir. Onlar, Kudüs’ün
yeniden kurulmasının kralın zararına olacağını ve Yehudalıların bağımsızlık
arayışına gireceklerini iddia etmişlerdir. Pers Kralı bu mektup üzerine,
Samiriye halkının uyarılarını dikkate alarak Kudüs’ün ve mabedin yeniden inşa
çalışmalarını durdurmuştur. Samiriye halkının engellemesi sebebiyle mabedin
inşası Pers kralı Darius’un (MÖ. 522-486) krallığının ikinci yılına (MÖ. 521)
kadar ertelenmiştir.[144] Darius’un
krallığı zamanında Zerubavel önderliğinde mabedin inşasına yeniden
başlanmıştır. Samiriye halkı, mabedin inşasına yine engel olmak istese de
Darius onları dinlemeyerek mabedin inşasının tamamlanmasına izin vermiştir.
MÖ. 457 civarında ikinci kafileyle birlikte
dönen Ezra isimli bir kohen, Levililer, kohenler ve önderler de dâhil İsrail
halkının tamamının sürgün esnasında içlerinde bulundukları toplumlarla veya
kendi topraklarına sürgün edilen yabancı halklarla evlilikler yaptığını öğrenmiştir.
O, bunun Mısır’dan Çıkış[145] ve Yasa’nın
Tekrarı’nda[146]
yasaklandığını söyleyerek halkı adına Tanrı’dan af dilemeye başlamış ve
toplumun bu husustaki hassasiyetini üst düzeye çıkarmaya çalışmıştır. Bu amaçla
Ezra, yabancılarla evlilik yapmış olan Yehudalıların listesini çıkartarak,
Yahve’ye inandıklarını söyleyen halklarla bile evli olan insanların eşlerinden
boşanmalarını ve onları kovmalarını telkin etmiştir.[147]
Kohen Ezra’nın Yahudi toplumunu içe kapanmaya
ve yabancılarla ilişkilerini sonlandırmaya yönelik söylemleri kısa bir süre
sonra Persler adına bölgeyi idare etmeye gelen Yahudi kökenli vali Nehemya
tarafından da desteklenmiştir. Yahudi Kutsal Kitabı’ndaki anlatıma göre, MÖ.
445 yılında dönemin Pers Kralı I. Artahşasta’ya (MÖ. 464-424), Yehuda bölgesine
gidip oraları yeniden inşa etmek istediğini söyleyen Nehemya, bölgeye yönetici
olarak gönderilmiştir. Nehemya, Kudüs kentindeki surların onarımına önderlik
etmiştir. O, surların onarımı esnasında kendisine engel olmak isteyen üç
kişiden bahsetmektedir. Nehemya’nın ismini zikrettiği kişilerden biri Horonlu
Sanballat’tır. Horonlu Sanballat, Pers İmparatorluğu tarafından Samiriye
bölgesine vali olarak atanmış bir Samiridir. Yani Sanballat, politik anlamda
Nehemya’nın rakibidir. Sanballat, Nehemya’nın Kudüs’te yeni bir politik merkez
oluşturacağını ve bölgenin idari açıdan kendi kontrolünden çıkacağını düşünerek
kentin Nehemya tarafından yeniden inşa edilmesine karşı çıkmıştır. Nehemya
Kitabı’nda Sanballat’ın ilk başta Nehemya’nın kenti onarım çalışmalarıyla alay
ettiği,[148] daha sonra
Nehemya’ya engel olmak için ona suikast düzenlettiği ancak bu girişimin
başarısız olduğu anlatılmaktadır.[149] Sanballat ve diğerlerinin tüm
engelleme çalışmalarına rağmen Nehemya durmamış ve şehrin onarımına devam
etmiştir. O, Kudüs’ün surlarının onarımını bitirerek, Babil sürgününden dönen
insanları şehre yerleştirmiş ve şehrin nüfusunu geliştirmiştir.
Nehemya Kitabı’nda, şehir yeniden kurulduktan
sonra Tevrat’ın Kudüs’e geri dönenlerin huzurunda okunduğundan
bahsedilmektedir.[150] Bunun
akabinde Nehemya ve Ezra, Tevrat’ta bulunan emirler doğrultusunda sürgünden
dönen halkın diğer halklarla evliliklerinin iptal edilmesi gerektiğini
söylemişlerdir. Bu dönemde boşanma işlemleri daha resmi bir prosedürle
yürütülmüştür. Nehemya, Ezra ile birlikte Yehudalıların yabancı kadınlarla
evliliklerini sonlandırdıktan sonra başkohen Elyaşiv oğlu Yoyada’nın
oğullarından birinin, Horonlu Sanballat’ın kızıyla evli olduğunu öğrenmiştir.
Kohenin oğlu karısından boşanmak istemeyince Nehemya onu Kudüs’ten kovmuştur.[151]
Yahudi Kutsal Kitabı’nda Yoyada’nın oğlunun
evliliği hakkında başka bir bilgi bulunmamaktadır. Konu hakkındaki ayrıntılı
bilgiye, Yahudi tarihçi Josephus’un kayıtlarında rastlanmaktadır.[152] Josephus,
Büyük İskender’in Makedonya Kralı olduğu zamanlarda Pers Kralı Darius’un[153] Samiriye’ye
Sanballat isminde bir Kutim’i[154] vali olarak
atadığını belirtmektedir. Sanballat, kızı Nikaso’yu, Yahudilerin başkoheni
Yaddua’nın kardeşi Menaşşe ile evlendirmiştir. Sanballat’ın bu evliliği
onaylamasındaki amacı, evlilik yoluyla Kudüs’teki Yahudilerle bir yakınlık
kurmak ve onlarla siyasi bir ittifak oluşturmaktır. Ayrıca o, Kudüs’ün politik
öneminin farkındadır. Ancak Kudüs’teki kohenlerin bir kısmı bu evliliği
onaylamayarak Menaşşe ile tartışmaya girmişlerdir. Onlar, yabancı halklarla
evlenilmemesi gerektiğini ve Menaşşe’nin eşinden hemen boşanmaması halinde
sunağa bir daha yaklaşamayacağını söylemişlerdir. Menaşşe’nin kardeşi başkohen
Yaddua da bu evliliğe karşı çıkanlar arasında yer almıştır. Kohenlik yapma
hakkı tehlikeye giren Menaşşe, konuyu kayınpederi Sanballat’a anlatmış ve
karısını çok sevdiğini, ondan boşanmak istemediğini, ancak sunağa yaklaşma ve
sunakla ilgili görevleri yerine getirme şerefinden de mahrum kalmak
istemediğini belirtmiştir. [155] Sanballat
ise Menaşşe’ye eşinden boşanmak zorunda olmadığını, evliliğini devam ettirerek
de kohenlik yapabileceğini söylemiştir. O, bu imkânı Kudüs’teki tapınakta
bulamaması halinde Samiriye’nin en yüksek tepesi olan Gerizim Dağı’nda,
Kudüs’teki mabedin aynısından bir mabed inşa ederek ona bu mabette başkohenlik
görevi vereceği vaadinde bulunmuştur. Bu vaat Menaşşe’ye cazip gelmiş ve
Sanballat ile birlikte kalmaya karar vermiştir. Kudüs’teki kohenlerin bir kısmı
da onun yanında yer almış ve onunla birlikte Kudüs’ü bırakarak Samiriye’ye
yerleşmişlerdir. Sanballat da buraya yerleşen bu kohenlere toprak ve para
vererek onları desteklemiştir.[156]
Sanballat’ın, damadı Menaşşe ve onunla birlikte
hareket eden kohenler için Gerizim Dağı’nda bir tapınak inşa etmeyi düşündüğü
dönemde Büyük İskender, Pers İmparatorluğu’nun sınırlarına dayanmıştır. Büyük
İskender’in kendi topraklarına yaklaştığını duyan dönemin Pers kralı III.
Darius, ordularıyla birlikte onu durdurmak için İskender’in ordularına karşı
sefere çıkmıştır. Sanballat, Menaşşe’ye III. Darius’un Büyük İskender ile olan
savaşı kazanacağını ve seferden döner dönmez kendisine verdiği sözleri yerine
getireceğini söylemiştir.[157] İskender, o
dönemde Perslere bağlı olarak Yehuda bölgesini idare eden Yehudalı liderlere
bir haber gönderip, Darius’a karşı kendisinin yanında yer almalarını
istemiştir. Ancak Yehudalı liderler, Darius’a verdikleri sözden
dönmeyeceklerini ve Büyük İskender’in yanında yer almayacaklarını
bildirmişlerdir. Sanballat ise İskender’in bu savaşı kazanacağını anladıktan sonra
tam tersi yönde bir tavır alarak Darius’un hükümdarlığını tanımadığını ve
İskender’in yanında yer alacağını söylemiştir. [158] Neticede İskender’in orduları
Pers ordularını yenmiştir. Perslerin bu yenilgisinin ardından Büyük İskender ve
ordusu MÖ. 332 yılında bugünkü Lübnan sınırlarına kadar gelmiştir.
Sanballat, İskender’in yanına giderek
bağlılığını dile getirmiş ve onun güvenini kazanmıştır. İskender’in desteğini
kazanan Sanballat ona, damadı Menaşşe’nin Kudüs’teki Yahudilerin başkoheni
Yaddua’nın kardeşi olduğunu ve Menaşşe ile birlikte başka kohenlerin de kendi
yanında yer aldığını ve mabed inşasında Samirilere destek olmasının kendi
faydasına olacağını söylemiştir. O, yeni bir mabed inşa etmenin Yahudi
toplumunu ikiye böleceğini ve idaresini kolaylaştıracağını ifade etmiştir.[159]
Sanballat’ın söyledikleriyle ikna olan
İskender, ona bir mabed inşa etmesi için izin ve destek vermiştir. Büyük
İskender’in bu desteğini alan Sanballat, Gerizim Dağı’nda
bir mabed inşa etmeye başlamış ve bunu aynı yıl içerisinde, MÖ. 332 yılında
tamamlamıştır. Menaşşe ise bu mabede başkohen olarak görevlendirilmiştir. [160] Samirilerin kendilerine has bir
mabede sahip olmaları, onların Yahudi toplumundan ayrışma sürecinde ve
kendilerine has bir dinî yapının oluşmasında önemli bir dönüm noktası olmuştur.
C.
Her İki Anlatımın Karşılaştırılması ve Değerlendirilmesi
1. Şomron-Samiri İsimlendirmesi
Yahudiler ve Samiriler tarafından tartışmalı
olan konuların başında “Samiri” isminin manası ve Samirilerin kökenleri
gelmektedir. Her iki tarafın Samirilerin kökenlerine dair yaptığı açıklamalar,
isme yükledikleri manayı etkilemiştir. Samiriler, Yahudilerin Samiri ismine
yükledikleri manayı kabul etmemelerine rağmen, Samiri kroniklerinden biri olan Adler
Kroniğinde, Tanah’taki anlatıma[161] benzer bir hikâye anlatılarak
Samiri isminin manasının bir bölge isminden geldiği iddia edilmektedir. Bu
anlatıma göre, Kuzey İsrail krallarından Omri, Şemer isimli birinden bir dağ
satın almış ve dağın eski sahibinin ismine nispeten dağa ve o bölgeye Şomron
ismini vermiştir. Yahudi Kutsal Kitabı’na ve Adler Kroniğine göre o
günden sonra Şemer Dağinda ve etrafında yaşayanlar Şomronim yani Samiriler
olarak isimlendirilmektedir.[162] Burada
üzerinde durulması gereken husus, Gerizim Dağı’nın Şekem’de, Omri’nin satın
aldığı Şemer isimli dağın ise Şekem’in yaklaşık 40 km. kuzeyinde bulunan
Samiriye şehrinde bulunmasıdır. Samiriye ismi daha sonraları, Şekem’i de içine
alacak şekilde bölge ismi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Buna ilaveten Samiri isminin manası ile ilgili
erken dönem kilise babalarının açıklamaları da kayda değerdir. Bu kapsamda
Salamisli Epiphanius (ö. 403), MS. 375 yılında yazdığı Panarion
isimli eserinde, Samiri ismine “bölgeyi gözetlemekle görevlendirilenler veya
Musa’nın kanunu gözetenler” manasını vermektedir. [163] Panarion, görebildiğimiz
kadarıyla, Samiri ismine “Musa’nın kanununu gözetenler” manasını veren en erken
kaynaktır. Epiphanius’tan önce yaşamış bir diğer kilise babası Origen (ö. 254),
Samiri ismine “bölgenin koruyucuları” manasını vermiştir.[164]
Samiri kronoloji kitaplarında Gerizim Dağı’nı
bırakıp Şilo’da başka bir mabed inşa eden Eli ve taraftarlarının putperest
insanlarla bir tutulmaması, bu insanların, Gerizim Dağı’nda kalanlarla aynı
Tanrı’ya inanan, fakat bu Tanrı’ya başka bir mabette ibadet edenler olarak
değerlendirildiklerini göstermektedir. Samirilere göre, Eli ve taraftarlarının
Şilo’da bir mabed inşa ederek orada yaşamaya başlamaları, Tanrı’ya karşı bir
itaatsizliktir. Ancak bu durum onların putperest halklarla bir tutulmalarını
gerektirmemektedir. Sonraki süreçte iki grubun arasındaki ayrılığın
keskinleşmesiyle birlikte, Samiriler, Gerizim Dağı’nda kalanlar olarak
kendilerinin Tevrat’ın gerçek koruyucuları olduklarını ve İsrailoğullarının ana
gövdesini temsil ettiklerini iddia ederek Eli’ye uyanları heretik grup olarak
nitelendirmeye başlamışlardır.
Samiri kaynaklarında Eli’nin büyü ve sihir
ilmine sahip olduğu ve onun himayesinde yetişen Samuel’in de bu ilimleri
öğrendiği belirtilmektedir.[165] Böylece
Yahudi geleneğinde hâkimlerin sonuncusu ve peygamber olarak kabul edilen
Samuel’in, Samiri kaynaklarında itibarı zedelenmeye çalışılmaktadır. Buna
ilaveten, Samiri kronoloji kitaplarının birinde, Samuel’in, Çölde Sayım Kitabı
16. pasajda anlatılan Musa’ya başkaldıran Yishar oğlu Korah’ın soyundan geldiği
iddia edilmektedir.[166] Başka bir
Samiri kronoloji kitabında ise onun Levi kabilesinden Harun’un soyundan geldiği
ifade edilmektedir.[167] Geleneksel
Yahudi kaynaklarında ise Samuel’in hem Korah soyundan,[168] hem de Efrayim kabilesinden
geldiğine dair bilgi bulunmaktadır.[169] Ancak bu kaynaklarda Samuel,
Harun’a değil, Levi’nin diğer oğlu Kehat’a dayandırılmaktadır.[170]
Yahudi Kutsal Kitabı’nda olduğu gibi Samiri
kroniklerinde de, Davud’un bir taraftan soyunun Moablılara dayandığı, Davud’un
evli bir kadınla ilişkiye girdiği ve kadının kocasını öldürttüğü
anlatılmaktadır.[171] Bununla
birlikte, Samiri kaynaklarında Davud’un kral olmadan önce hac bayramlarında
(Pesah Sukkot, Şavuot) Gerizim Dağı’na gitmeye alışkın olduğu [172] ama
Samuel’in tavsiyesiyle Gerizim Dağı’na gitmekten vazgeçtiği nakledilmektedir.
Öte yandan Samiri geleneğe göre, Eli’nin takipçileri Şilo’dan ayrıldıktan sonra
mabed mekânı konusunda kararsızlığa düşmüşlerdir. Bunun üzerine Davud’un
tavsiyesiyle mabedin Kudüs’te yapılmasına karar verilmiştir. Samiri
kaynaklarında bu mesele vurgulanmakta ve mabedin Kudüs’te yapılmasının hiçbir
Tevrat yasasına dayanmadığı ve mabed mekânının belirlenmesinde sadece Davud’un
tercihinin belirleyici faktör olduğu ifade edilmektedir.
Samiri kaynaklarında Samiriler ve Rehovoam
arasında yaşandığı aktarılan hikâyenin, Tanah’ın I. Krallar Kitabı’nda[173] ve II.
Tarihler Kitabı’nda[174] Rehovoam ve
daha sonra Kuzey İsrail Krallığı olarak nitelendirilecek olan 10 kabile
arasında geçtiği görülmektedir. Bu kitaplardaki anlatıma
göre Rehovoam, krallığını ilan etmek için Şekem’e gittiğinde, Süleyman’dan
kaçıp Mısır’a yerleşen Yerovoam da Şekem’deki İsrailoğullarına katılarak
onlarla birlikte Rehovoam’a gitmiştir. Samiri tarih kitaplarında Samirilerle
Rehovoam arasında geçtiği aktarılan diyalog, II. Tarihler Kitabı’nda Rehovoam
ve Yerovoam arasında geçmektedir. İsrailoğulları, Rehovoam’ın onların sözünü
dinlemediğini görünce “İşay oğlu Davud’la ne ilgimiz ne de ortak paydamız var!”
diye bağırarak Rehovoam’ın yanından ayrılmışlardır. Böylece Rehovoam, yalnızca
Yehuda kentlerinde yaşayan İsrailoğullarına krallık yapmaya başlamıştır. Bu
kısım geleneksel Yahudi kaynaklarında da Samiri kaynaklarında da aynıdır; bu
kaynaklarda da Rehovoam’ın yalnızca Yehuda kentlerinde yaşayan İsrailoğullarına
krallık yaptığı aktarılmaktadır. Bu durumda Samirilerin kendilerini Kuzey
İsrail Krallığı ile özdeşleştirdiği görülmektedir. Ayrıca Samiriler, Eli’yi ve
onu takip edenleri yoldan sapmış olarak görmelerine rağmen Rehovoam’ın onlara
dokunmaması karşılığında, ona hizmet edeceklerine dair vaatte bulunmuşlardır. [175] Samirilerin, Yehudalıları inanç açısından
hatalı olarak görmelerine rağmen, böyle bir talepte bulunmaları siyasi
çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini göstermektedir.
3.
Samirilerin Müstakil
Topluluk Haline Gelişi
Yahudilerin, Samirilerin ortaya çıkışıyla
ilişkilendirdikleri Asur Sürgünü ile ilgili Yahudi Kutsal Kitabı’ndaki veriler
bazı araştırmacılar tarafından tutarsız bulunmaktadır. Tanah’ta Asur sürgünü
esnasında kuzeydeki bütün İsrail halkının sürgün edildiği ve yerlerine yeni
halklar yerleştirildiği iması bulunmaktadır. Ancak Asur kaynaklarında, Asur
sürgünü esnasında tüm İsrail halkının sürgün edilmediği, sadece 27.900
civarında İsraillinin Asur topraklarına sürgün edildiği yazmaktadır. Yapılan
bazı araştırmalara göre o tarihlerde İsrail topraklarında yaklaşık olarak
500.000-600.000 civarı kişi yaşamaktaydı. Bu rakamlara bakıldığında, sürgün
edilen halkın, İsraillilerin yaklaşık %5’ini oluşturduğu ve Tanah’ın ima
ettiğinin tersine sürgün sırasında bütün İsrail topraklarının boşaltılmadığı,
sadece belirli kişilerin sürgün edildiği görülmektedir. Neticede bölgede kayda
değer çoğunlukta İsraillinin kaldığı anlaşılmaktadır.[176] Geride kalan halkın bir kısmı
Yehuda eyaletlerine gidip yerleşmiş, diğer bir kısmı ise Samiriye bölgesinde
kalmıştır.[177]
Yukarıdaki ifadeler ışığında Yahudi
kaynaklarına göre, Asur istilasından sonra ortaya çıktığı iddia edilen Samiriye
halkının tamamının Asur topraklarının değişik yerlerinden getirilip bölgeye
yerleştirilmiş halktan oluşmadığı, bilakis bunların, dışarıdan getirilen
halklarla sürgüne gönderilmemiş İsraillilerin karışımından oluştuğu ortaya
çıkmaktadır. Asurluların Asur topraklarının değişik yerlerinden getirerek
Samiriye’ye yerleştirdiği halklar zamanla, Samiriye’de kalan yerli İsrail
halkıyla kaynaşıp karışık evlilikler yapmışlardır. Bu karışık evlilikler
sonucunda Samiriye’ye yerleşen halk, yerli İsrail halkının dinini benimsemiş ve
bir süre sonra kendilerini gerçek Yahudi olarak görmeye başlamışlardır.
İsrailliler ile farklı etnik ve dinî kökene sahip halkların karışımından oluşan
Samiriye halkı, farklı etnik ve dinî kökenlerinin de etkisiyle kendi yerel
dinlerinin ve yerleştikleri bölgenin dininin bir arada yaşandığı senkretik bir
din anlayışını benimsemiştir.
Samiriye’ye yerleşen Asurluların bazı eski
inanışlarını terk etmediği ve putperestlik tezahürlerini devam ettirdiği
iddiası bazı araştırmacılar tarafından gerçekçi bulunmamaktadır. Bu bağlamda
onlar, Samiri teolojisinde herhangi bir putperestlik belirtisi olmadığını iddia
etmekte ve yukarıda anlatılan senkretik din iddiasını kabul etmemektedirler. Bu
çerçevede farklı dinî yapıların birbirine karıştığı senkretik bir yapının
değil, farklı aşamalardan geçerek son şeklini almış bir Samiriliğin varlığından
bahsedilmektedir.[178]
Samiriliğin belli aşamalardan geçerek müstakil
bir yapı haline geldiğini söylemek mümkündür. Samiriye’ye yerleştirilen halk,
ilk aşamada kendi ilahlarına tapmaya devam etmiştir. Zamanla, farklı
coğrafyalardan gelen halklar hem birbirleriyle hem de Samiriye’nin yerli halkı
olan İsraillilerle kaynaşmaya başlamıştır. Bu süreçte onlar Yahudi dinini
benimsemeye karar vermiş ve bunun için İsrailoğullarından din adamı
istemişlerdir. Hatta bu kapsamda gönderilen din adamının Ezra olduğu yönünde
iddialar da bulunmaktadır.[179] Ancak bu
insanlar çeşitli gerekçelerle bazı eski inanış ve geleneklerini terk etmeyerek
bunları yeni inanışları olan Yahudi diniyle meczetmişlerdir. Sonuçta ortaya bir
kısmı dinî ve etnik açıdan melezleşen yeni bir toplum çıkmıştır. Yahudi
geleneğinde bu toplum daha sonraları Samiriler diye anılmaya başlanmıştır.
Yahudi kaynaklarında belirtildiği gibi Samirilerin dinî inanç ve yaşayışlarında
başlangıçta senkretik bir görüntü oluşsa bile zamanla onların İsrail dinini
daha çok benimseyip yaşamaları sonucunda başlangıçtaki senkretik görüntünün
ortadan kalktığı belirtilmektedir.[180]
Sürgünle ilgili Samiri anlatımı dikkatle
incelendiğinde Asur ve Babil sürgünleriyle ilgili Yahudi kaynaklarındaki
anlatımın mezcedilerek nakledildiği görülmektedir. Öncelikle Nebukadnetsar
ismine yer verilmesi ve Yehuda bölgesindekilerin Babil’e sürülmesi Babil
sürgünü ile ilgili bir anlatımdır. Ayrıca Pers kralının izniyle
İsrailoğullarının Babil'den tekrar Filistin topraklarına dönmelerine izin
verilmesi ve mabedi inşa etmeleri de Babil sürgünü ile ilgilidir. Diğer
taraftan Nebukadnetsar’a Asur kralı denmesi, Babil yöresinden insanların
getirilerek Samiriye bölgesine yerleştirilmeleri, yerleştirilen bu insanların
vurgun ve salgınlar yüzünden tarım yapamamaları, ektikleri
meyve ve sebzelerin bitmemesi gibi hususlar ise Asur sürgününü çağrıştıran
anlatımlardır. Buna ilaveten Sanballat ve Zerubavel anlatımları ve Pers
kralıyla Ester’in evliliği gibi detaylar da Babil Sürgünü dönüşüyle ilgili
bilgilerdir. Kudüs’te mabedin ikinci kez inşa edilmesi de Babil dönüşü en
önemli olaylar arasındadır. Bu çerçevede Samiri kaynaklarındaki sürgün
anlatımlarının, Yahudi kaynaklarındaki Asur ve Babil sürgünleriyle ilgili
bilgilerin harmanlanmasıyla verildiği söylenebilir.
4.
Mabed İnşasında
Samiri-Yahudi Gerilimleri
Kral Hizkiya’nın, Samiriye’de Kuzey İsrail
Krallığı’ndan kalan halkların Fısıh Bayramı’nı kutlamak üzere Kudüs’teki mabede
gelmelerini istemesi, onun bölgede kalan İsrail halkı içerisinde nüfuzunu yayma
ve uzun vadede onları da kendi denetimi altına alma amacı olarak görülmektedir.[181]
Araştırmacılar, bölgede, Samiriye ve Yehuda olmak üzere iki farklı idari alan
olduğunu ve Samiriye bölgesinin Yehuda bölgesine göre daha geniş ve daha
verimli olduğunu söylemektedirler. Nitekim Yehuda toprakları, Samiriye
bölgesine kıyasla hem daha verimsiz hem de güney bölgelerinin Edomlular
tarafından ele geçirilmesiyle daha dar ve daha güvensiz bir bölge idi.
Dolayısıyla Hizkiya’nın hem daha verimli hem de daha güvenli bölgelerde uzun
vadede kendi denetimini kurmak istemiş olabileceği ileri sürülmektedir.
Bayramları Kudüs’teki mabedde kutlama çağrısı da buna bir vesile kılınmaktadır.
Yahudi kaynaklarındaki
Yahudi-Samiri ilişkilerine dair anlatımlardaki belirsizliklere ve çelişkilere
rağmen, Samirilerin Yahudi toplumundan politik olarak ayrışma sürecinin İkinci
Mabed’in inşa döneminde başladığı görülmektedir. İkinci Mabed’in inşasına kadar
Yahudi-Samiri ilişkilerinde ciddi bir kırılma olmadığı halde, mabedin inşası
sürecinde iki tarafın ilişkilerinin gittikçe gerildiği gözlemlenmektedir. Bu tarihten itibaren Babil sürgününden dönen Yehuda
bölgesi halkları ile Samiriye bölgesindeki halklar arasında dinî ve politik
açıdan birtakım sürtüşmeler yaşandığı gözlemlenmektedir. Bu çekişmelerin,
Samiriye bölgesindeki halkların sürgünden dönen halkın mabedi yeniden inşa etme
çalışmalarına yardım etmek istemeleri ve bu yardım tekliflerinin geri
çevrilmesiyle başladığı ifade edilmektedir. Nitekim Tanah’ın Ezra Kitabı’nda
Samiriye halkı “Yehudalıların ve Benyaminlilerin düşmanları...” olarak
betimlenmektedir.[182] Yahudi
geleneği bu düşmanlığı, Samirilerin gerçek İsrailoğlu olmamasına ve Asur’dan
getirilen halklarla karışmış olmalarına bağlamaktadır.[183]
Samiri kaynakları ışığında Gerizim Dağı’ndaki
mabedin tarihçesine baktığımızda burada ilk mabedin Yeşu tarafından inşa
edildiği görülmektedir. Yeşu’nun inşa ettiği mabet, Saul tarafından yıkılmış ve
Samiriler farklı bölgelere göçe zorlanmışlardır. Davud ve Süleyman dönemlerinde
Gerizim Dağı’ndaki mabede alternatif olarak Kudüs'te bir mabet inşa edilmiştir.
Bu sırada tekrar Şekem yöresinde toplanan Samiriler, mabedlerini yeniden inşa
etmişlerdir. Nebukadnetsar, Kudüs’ü işgal edip buradaki mabedi yıktıktan sonra
Gerizim Dağı’na gelerek buradaki insanları Babil’e göçe zorlamış ve Babil’den
insanlar getirterek buralara yerleştirmiştir.
5.
Nehemya-Sanballat
Çekişmesi ve Siyasi Ayrılık
Kaynakların bir kısmı, Samiriye halkının Yehuda
illerinin yeniden kurulmasına ve oradaki mabedin yeniden inşasına karşı
çıkmalarını, politik sebeplere dayandırmaktadır. Bu kaynaklara göre Pers
İmparatorluğu’nun bölgeyi ele geçirmesiyle birlikte Yehuda illeri valiliklere
bölünmüştü ve politik olarak güçlü bir konumda değillerdi. Bölge, Samiriye
bölgesindeki valilerin denetimine girmek üzereydi. Bölgenin yeniden inşası
demek, Samiriye bölgesi valilerinin bu bölgedeki olası hâkimiyetini kaybetmesi
demekti. Bu hâkimiyetlerini kaybetmek istemeyen Samiriye bölgesindeki idarecilerin,
Yehuda bölgesinin yeniden inşa edilip, orada güçlü bir egemenliğin kurulmasını
istememiş olmaları muhtemeldir.[184]
Geleneksel Yahudi anlatımına göre, Babil
sürgününden dönüş sürecinden sonra Samiriye eyaleti, Asur sürgünü esnasında
bölgede kalan İsraillilerden ve Asurluların başka bölgelerden getirip
yerleştirdiği halklardan oluşurken, Yehuda eyaleti, Babil sürgününden dönen
halklardan oluşmaktaydı. Babil sürgününden dönen Yehudalılar, gittikleri
bölgede köklü bir değişime uğramış ve sürgünden din anlayışlarında
farklılıklara sahip olarak dönmüşlerdi. Babil sürgünü sonrasında,
Yehudalıların, özellikle de MÖ. 459’da dönen grubun lideri Ezra ve MÖ. 446’da
dönen grubun lideri Nehemya döneminde sürgünden dönen insanların, din ve dünya
görüşleri, sürgüne gitmemiş, Samiriye’de kalmış olan İsrail halkıyla
farklılaşmıştı.[185] Samiriye
halkı İsrail Tanrı’sına inanarak ibadet etmekte, ancak Kudüs’ün siyasi olarak
merkez olmasına karşı çıkmaktaydı. Bu anlamda Samiriye’nin idarecisi Sanballat
ve Yehuda valisi Nehemya arasındaki çekişmenin, politik alanda da kendini
gösterdiği gözlemlenmektedir.
Ezra ve Nehemya’nın evlenilmesi yasak olan
halklara dair referans gösterdiği emirler incelendiğinde Tanrı’nın sadece
ismini saydığı belirli halklarla olan evliliği yasakladığı görülmektedir.[186] Böylece,
sadece belirli halklarla evliliği yasaklayan yasa, Ezra ve Nehemya’nın
önderliğinde etnik ya da dinî durumu göz önüne alınmaksızın bütün yabancı
halkları kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Yasanın bu şekilde
genişletilmesiyle birlikte Samiriye halkı da İsrail halkı dışında tutulmuş ve
Yehudalılar tarafından dışlanmaya başlanmıştır. İlk başta mabedin yeniden
inşasında yardım teklifleri kabul edilmeyen, daha sonra da Yahudi toplumuyla
yaptıkları evlilikleri iptal edilen Samirilerin Yahudilerden ayrı bir topluluk
haline gelmeleri bu döneme dayandırılmaktadır. [187] Samirilerin, İsrail Tanrısına
inandıkları halde Yahudi toplumundan bu şekilde tecrit edilmeleri, onların
Kudüs merkezli Yahudilere kızgınlıklarının artmasına sebep olmuştur. Kudüs’te
yaşamalarına ve burada inandıkları
Tanrı’ya ibadet etmelerine izin verilmeyen
Samiriler, Kudüs dışında alternatif bir ibadet arayışına girmişlerdir.[188]
Josephus’un kayıtlarında detaylıca anlatılan
yeni bir mabed inşa etme meselesi ile ilişkilendirilen Sanballat, Büyük
İskender’in zamanında yaşamaktadır. Nehemya Kitabı’nda ismi geçen Sanballat ise
Nehemya’nın çağdaşıdır. Birbirini tamamlıyor gibi gözüken bu iki olay arasında
tarihsel açıdan büyük bir çelişki bulunmaktadır. Çünkü Büyük İskender, Lübnan’ın
Sur şehrini MÖ. 332’li yıllarda işgal etmiştir. Nehemya ise Babil sürgününden
Kudüs’e MÖ. 445 yılı civarında dönmüştür. Bu verilere göre Nehemya Kitabı’nda
bahsi geçen Sanballat ile Josephus’un kayıtlarında bahsi geçen Sanballat
arasında bir asırdan fazla bir zaman bulunmaktadır. Ayrıca Nehemya Kitabı’nda
Sanballat’ın kızıyla evli olan kişinin başkohen Elyaşiv oğlu Yoyada’nın
oğullarından biri olduğu söylenirken,[189] Josephus, bu kişinin başkohen
Yaddua’nın kardeşi olduğunu söylemektedir.[190]
Bu çelişkiler üzerinde incelemelerde bulunan
araştırmacıların bir kısmı yabancı bir kadınla evlenen kohen Menaşşe’yi kovan
kişinin Nehemya olduğunu, o ve onun yandaşı olan kohenler için Gerizim Dağı’nda
MÖ. 409 yılında mabed inşa edildiğini iddia etmektedirler.[191] Diğer araştırmacılar ise,
Josephus’un Menaşşe’nin kovulması ile Samiri Mabedi’nin inşasını birbirine
karıştırdığını iddia etmektedir. [192] Üçüncü bir görüşe göre ise,
Nehemya Kitabı’nda da Josephus’un kayıtlarında da hata yoktur. Bu görüşü iddia
eden araştırmacılar, biri Nehemya diğer Büyük İskender zamanında yaşamış iki
ayrı Sanballat olduğunu ileri sürmektedirler. Onlara göre Josephus’un
kayıtlarında bahsi geçen ve Büyük İskender zamanında yaşadığını anladığımız
Sanballat, Nehemya Kitabı’nda bahsi geçen ve Nehemya’nın çağdaşı olan
Sanballat’ın
soyundan gelmektedir.[193] Bu Sanballatların ikisi de
kızını başkohen soyundan olan birileriyle evlendirmişlerdir. Nehemya Kitabı’nda
bu evlilikle ilgili fazlaca bilgi verilmemekte ve Samirilerin Yahudi toplumundan ayrışmasıyla
ilişkilendirilmemektedir. Josephus ise bu
evliliği bütün detaylarıyla anlatmakta ve onu Samirilerin Yahudi toplumundan
ayrışmasına sebep olarak göstermektedir. Ona göre, Samirilerin ve Yahudilerin
bölünme süreci bu olaydan sonra başlamıştır. Josephus, bu ayrışmadan Menaşşe’yi
sorumlu tutmuştur. Ayrıca o, Samiri Mabedi’nin inşasını, Menaşşe’nin saf
değiştirmesi için ona verilen bir rüşvet olarak göstererek Samirilerin
itibarını sarsmaya çalışmıştır.
Samirilerin tarihçesinde olduğu gibi
inanç esasları hakkında da kesin bilgiler vermek pek mümkün değildir. Çünkü son
dönemlere gelinceye kadar Samirilerin inanç esaslarıyla ilgili yeterli bilgi
bulunmamaktaydı. Samiri kronikleri Samirilerin tarihlerine odaklandığı için bu
eserlerde teolojik konulara neredeyse hiç değinilmez.
Samirilerin ilmi araştırmaların konusu olmaları
16. yüzyılı bulmuştur. Samiri topluluğuyla irtibat kuran Joseph Scaliger’in
çalışmaları sayesinde Samiriler ve Avrupalılar arasındaki ilk yazışmalar
başlamıştır. Bu çerçevede 1590 yılında Gazze ve Mısır’daki Samiriler ile ilk
yazışmalar yapılmıştır. Bu yazışmalar sayesinde, varlığından haberdar olunan
Samirilerin dinî kaynaklarına 1616 yılında Pietro della Valle aracılığıyla
ulaşılmıştır. Pietro della Valle, Kahire, Gazze, Şekem ve Şam’da yaşayan Samiri
grupları ziyaret etmiştir. O bu ziyaretleri esnasında Samiri Tevratı’nın
Aramice tercümesini (Targum)[194] ve
Samirilerle ilgili birkaç kitabı kopya etmiştir.[195] O zamana kadar Samiriler
hakkındaki tüm bilgiler Samirilerin Yahudi ve Hıristiyanlarla girdiği polemik
metinlerinde yer alan bilgilerden ibaretti.
Pietro della Valle’nin Samiri kaynaklarını
bilim dünyasına tanıtmasından sonra, Samiri teolojisi alanındaki çalışmalar da
artmıştır. Yapılan araştırmalar, Samiri teolojisinin Memar Marka'nın
yazıldığı MS. 4. yüzyıldan sonra netlik kazandığını göstermiştir. Bu nedenle,
Samiri teolojisinin gelişimi, Marka’dan öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye
ayrılmıştır. Zira Memar Marka, Samiri teolojisinin sistematize
edilmesinde önemli bir dönüm noktasıdır.[196]
Geleneksel Yahudilikteki kabule göre Samiriler,
putperest bir kavmin soyundan gelmektedir. Onlar, bu durumun kaçınılmaz olarak
Samirilerin dinî yaşayışlarına etki ettiğini düşünmektedirler. Bazı
araştırmacılar, Filistin bölgesi Yunan hâkimiyetindeyken, bölgenin birden fazla
dinî hareketin yuvası olduğunu ve o dönemde bölgenin senkretik dinî hareketler
için müsait bir yapıya sahip olduğunu belirtmektedirler. Onlar, buna rağmen bu
dinî hareketlerin hiçbir surette Samiri dinî yaşayışına ve inanç sistemine etki
etmediğini iddia etmektedirler. Bunun temel sebebi ise kapalı bir topluluk
oluşlarıdır.
Samirilerle yapılan mektuplaşmalarda,
Samirilere inanç esasları ve dinî uygulamaları sorulmuş ve Samiriler cevaben
tamamen Musa yasasını yani Tevrat’ı uyguladıklarını yazmışlardır. [197] Samirilik
hakkında yapılan bu yazışmaların ve araştırmaların sonucunda Samiriliğin, eski
İsrail dininin bir devamı olduğu sonucuna varılmıştır. Bu iddiayı sahiplenen
araştırmacılara göre Samirilik, sadece kökleri itibariyle değil, gelişiminde
gösterdiği aşamalar itibariyle de eski İsrail dininin bir devamıdır.[198]
Hem geleneksel Yahudilik hem de Samirilik,
inanç esasları ve dinî doktrinler hususundaki ilhamını tamamen Tevrat’tan
almaktadır. Tevrat, her iki hareketin de temelini oluşturmaktadır. Samirilerin
inanç esaslarını; Tanrı’ya, Musa’ya, Tevrat’a, Gerizim Dağı’na ve ahiret gününe
iman olmak üzere beş madde halinde özetlemek mümkündür. Bu esaslar, 4. yüzyıl
Samiri bilgini olan Marka’nın kitabı Memar’da geçmektedir ve bu kitabın
tamamında inanç esaslarının açıklaması yer almaktadır. Samirilerin inanç
esaslarının son şeklini alması, 14. yüzyılı bulmuştur.[199] Daha sonra bu beş esasa,
meleklere iman da eklenmiştir. Samiri inanç esasları Samiri amentüsü olarak
kabul edilen aşağıdaki cümlede özetlenmektedir:
Ben; Sana, Yahve ’ye; senin kulun Amram oğlu
Musa’ya; Kutsal Yasa ’ya; Tanrı ’nın Evi olan Gerizim Dağı’na; ceza ve ödül
gününe inanırım.[200]
Samiri teolojisindeki tanrı inancının en temel
noktası Tanrı’nın birliğine ve eşsizliğine olan inançtır. Samiriler, sadece Tanrı’ya
tapılması ve sadece ona ibadet edilmesi gerektiğine inanırlar. Onlara göre
Tanrı tektir, eşi, benzeri ve ortağı yoktur. O, hiçbir şey ile mukayese
edilemez, şekilsizdir, mekânı ve sınırları yoktur.[201] Aşağıdaki ilahi, Samirilerin
Tanrı tasavvurlarını yansıtması bakımından önem arz etmektedir:
Hiçbir şey O’na benzemez ya da O’nun gibi
değildir;
O’nun ne bir benzeri vardır ne de bir
bedeni.
Kendisinden başka hiç kimse O’nun kim
olduğunu bilmez.
O’nun bir yaratıcısı ya da emsali yoktur.
O bütün dünyayı kapsar,
O’nun için tesadüf yoktur.
O her yerden ve her köşeden kendini
gösterir.
Hiçbir mekân O ’nu kuşatamaz.
Kendini gizleyeni de aşikâr edeni de görür,
Ve gizli olan her şeyi bilir.
Gizli olanı, gözle görülmeyeni de,
O’nun öncesinde ve sonrasında hiçbir şey
yoktur.[202]
Yukarıdaki ilahide görüldüğü üzere Samiri
teolojisindeki Tanrı’nın birliğine dair doktrin, Tevrat’ta geçen ve Şema‘
Yisrael20 olarak bilinen amentüye dayanmaktadır. Tanrı inancına
dair Şema‘ Yisrael amentüsü Yahudilerde ve Samirilerde ortak olsa da
Samirilerin Tanrı inancı, İslam’daki Tanrı inancına daha çok benzemektedir.
Özellikle yukarıda çevirisini verdiğimiz ilahi, Kurân-ı Kerim’deki İhlas
suresine mealen çok benzemektedir. İhlas suresinde de Tanrı’nın varlığına,
birliğine, eşsizliğine, doğmadığına ve doğurulmadığına vurgu yapılmaktadır.[203] [204] Ayrıca
Samirilerin Tanrı’nın ortağı olmadığını anlatırken kullandıkları “שתף” (şatef-ortak) kelimesinin Arapçadaki “şirk” (ortak)
kelimesinin muadili olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, Samirilerin liturjilerinde
“La ilahe illallah, la şerike lehû” gibi İslamî terminolojiyi yansıtan
cümlelerin sürekli tekrar edildiği görülmektedir. [205] Bu tarz bulguların sonucunda
Samirilikteki Tanrı tasavvurunun İslam’dan etkilendiğini söylemek mümkündür.[206]
Yukarıda da belirtildiği gibi, İslam öncesine
ait bir metin olan Memar Marka’’ da da Tanrı’nın birliğine ve tekliğine
dair vurgular bulunmaktadır.[207] Samiri
kaynaklarında, Tanrı’yı tasvir eden bu ifadelerin İslamî terminolojiden ödünç
alındığı görülmektedir. Bununla birlikte bu durum sadece kullanılan dil ile
ilgilidir. Diğer türlü Tanrı inancının kaynağı olarak İslâm’ı göstermek doğru
değildir. Zira Samirilerin en temel kaynağı Tevrat’ta, Tanrı’nın varlığı ve
birliği çok net bir şekilde yer almaktadır. Montgomery, Samirilerin Tanrı’nın
birliğine sürekli vurgu yaparak Hıristiyan tanrı inancını eleştirdiklerini
iddia etmektedir. O, bu iddiasını desteklemek için bir başka Samiri
ilahisindeki “Tanrı birden fazla değildir, tektir” kısmını örnek
göstermektedir.[208]
Samiri Tanrı inancına göre Tanrı’nın özü
tamamen ruhanidir. Bazı ilahi ve şiirlerde, Tanrı’nın evinin en yüksek semada
kurulu olduğu yazılmış olsa da genel olarak Samiri Tanrı tasavvurunda Tanrı’nın
mekânı yoktur. Samirilikte Tanrı bütün evreni kapsar.[209] Bununla birlikte Samirilerin
Tanrı tasavvurları, Tanrı’nın cisimsizliği üzerine kuruludur. Geleneksel
Yahudilikte ve Samirilikte ortak olan Tevrat’ın Tanrı tasavvuruyla ilgili
kısımlarına rağmen Samiri Targumu’nda, Yahudilerin Tanrı’yı tasvir etmek için
kullandıkları antropomorfik ifadeler bulunmamaktadır. Samiri Targumu’nu ve
Yahudi Targumlarını inceleyen araştırmacılar, bu durumu örneklendirmek için
Mısır’dan Çıkış 24:10’da geçen “İsrail’in Tanrısını gördüler” ifadesinin
tefsirlerini karşılaştırmaktadırlar. Samiri Targumu’nda bu ifade “Tanrı’dan
korktular” şeklinde, Targum Onkelos’ta[210] “Tanrı’nın şerefini
(izzetini) gördüler” şeklinde, Yunanca Targum’da[211] ise “Tanrı’nın nerede
olduğunu gördüler” şeklinde yorumlanmaktadır.[212] Bu pasajın
tefsirlerinden de anlaşılacağı üzere Samiri Tanrı tasavvuru antropomorfik
ifadelerden uzaktır.
Samirilere göre Tanrı, tek gerçek doğrudur,
kutsaldır, adildir ve merhametlidir. [213] Yahudilikte temellenen ve
daha sonra Hristiyanlıkta gelişip, Hıristiyanlığın temel doktrinlerinden biri
haline gelen Tanrı’nın babalığı fikri, Samiriler tarafından reddedilmiştir.
Mısır’dan Çıkış 4:22’de geçen “İsrail benim ilk oğlumdur” ifadesi Samiri
teologlar tarafından “İsrail benim kendi ulusumdur” şeklinde tercüme ve tefsir
edilmiştir. Montgomery’e göre Samiriler, İslam hâkimiyetine girip İslam’dan
etkilendikten sonra Tanrı’nın babalığı fikrinden uzaklaşmışlardır. Onlar,
İslamî etkiden sonra Tanrı’nın Tevrat’ta geçen ve Tanrılar manasına gelen
“Elohim” ismi yerine bu kelimenin tekil ifadesi olan “El” ismini kullanmaya
başlamışlardır. Ayrıca onlar, Yahudi Tevratı’nda Tanrı’yı nitelendiren üçüncü
çoğul şahıs zamirler ve fiiller yerine Samiri Tevratı’nda Tanrı için tekil
şahıslar kullanmışlardır.[214] Bununla
birlikte Yahve ismi de, Samiriler tarafından sıklıkla kullanılagelmiştir.
Hâlbuki Yahudilerde Tanrı’nın bu ismini anmak yasaktır.[215]
Bütün bunların yanında, erken dönem Yahudi
kaynaklarında Samiriler, güvercine tapmakla itham edilmişlerdir. Bu
kaynaklarda, Samirilerin kestiği etin Yahudiler tarafından yenilemeyeceği,
şarap sunusunda Samiriler tarafından hazırlanan şarabın kullanılamayacağı
belirtilmiştir. Bu yasakları koyma sebebi olarak ise Samirilerin, Gerizim
Dağı’ndaki mabedlerinde bir güvercin sureti bulundurmalarını ve bu güvercin
suretine sunu sunduklarını göstermişlerdir. Dolayısıyla Samirilerin onu tanrı
yerine koydukları iddia edilmiştir.[216]
Samiri teolojisinde güvercine tapmak ya da
güvercine sunu sunmakla ilgili herhangi bir bilgi yer almamaktadır.
Araştırmacılar, Gerizim Dağı’nda güvercin bulunma iddiasını, Samirilerin Roma
hâkimiyetinde olduğu döneme bağlamaktadırlar. Roma hâkimiyeti döneminde,
Romalılar Gerizim Dağı’na gelip Samirileri kendi tanrılarına tapmaya
zorlamışlardır. Samiriler bu zorlamalara boyun eğmeyince Romalılar, onların
Gerizim Dağı’na çıkmalarını yasaklamıştır. Romalılar, Samirilerin Gerizim
Dağı’na çıkmalarını engellemek için, orada bulunan mabed kalıntılarının olduğu
bölgeye bronzdan ya da tunçtan yapıldığı iddia edilen bir güvercin sureti
koymuşlardır. Samiri kaynaklarına göre bu güvercin sureti Romalıların sihirli
bir aletiydi ve Gerizim Dağı’na herhangi bir Samiri çıkmaya çalıştığı anda kuş
ötmeye başlıyordu. Bu sayede de Romalılar Gerizim Dağı’nı Samirilerden korumuş
oluyordu. Samiri kaynaklarında bu kuşun, o dönemde yaşayan büyük Samiri âlimi
ve lideri olarak bilinen Baba Rabba tarafından etkisiz hale getirildiği ifade
edilmektedir.[217]
1800’lü yıllarda Nablus’a
giden ve buradaki Samirilerle konuşup, onlar hakkında bilgi alan Hıristiyan
seyyahlar, Samiri din adamlarına bu güvercin meselesini aktarıp Samirilerin hiç
güvercine tapıp tapmadıklarını sormuşlardır. Samiri din adamları, bunun
Yahudilerin bir iftirası olduğunu, onların Samirileri karalamak için böyle bir
şey uydurduklarını söylemiştir.[218] Daha sonraki dönemde araştırmacılar, Samirilerin
puta taptığı yönündeki iddiaları Yakub’un, ailesinde ve yanındakilerde bulunan
putları Şekem’e gömmesiyle ilişkilendirmişlerdir. [219] Araştırmacılara göre Yahudiler,
Samirilerin bu bölgeyi kutsal kabul etmesini ve ibadet ederken bu bölgede
bulunan Gerizim Dağı’na yönelmelerini burada bulunan putlara bağlamaktadırlar.
Yani Yahudilere göre bu bölgede putlar gömülü olduğu için Samiriler bu bölgeyi
kutsal kabul etmektedirler.[220]
Samiriler, Tevrat’ta isimleri geçen Adem, Şit,
Nuh, İbrahim, İshak, Yakub, Yusuf ve Harun’u ataları ve yüce şahsiyetler olarak
kabul etmektedirler. Yahudi Tevratı’nda olduğu gibi Samiri Tevratı’nda da
peygamber olarak zikredilen ilk kişi İbrahim’dir. Ancak ilahi vahyin son
muhatabı Musa’dır. Samirilerin inanışına göre Musa’dan önce, onun gibi bir
peygamber gelmemiştir ve ondan sonra bir peygamber gelmeyecektir. Musa’dan
sonra gelen ve Yahudilerin peygamber olarak kabul ettiği kişiler, Samiriler
tarafından peygamber olarak kabul edilmemektedirler.[221]
Samiri teolojisinde Tanrı’ya olan imandan sonra
Musa’nın peygamberliğine olan iman gelmektedir. Samiriler, Musa’nın kanun
yapıcı, İsrailoğullarının kurtarıcısı, insanların en üstünü olduğuna
inanmaktadırlar. Onlara göre Musa, sadece bir peygamber değil, aynı zamanda bir
kohen, bir hâkim, bir elçi, bir lider ve bir şefaatçidir. Samiriler ve
Yahudilerin Musa’ya olan imanları arasındaki en belirgin fark, Samirilerin
Musa’yı yaratılışın sebebi olarak görmeleridir. Onlara göre, Musa Tanrı’nın
yarattığı ilk insan, Tanrı’nın kelamıdır.[222]
Samiri teolojisinde Musa, Tanrı’nın insanlığa
gönderdiği en sevgili peygamberdir ve onun gibisi yoktur. O, Tanrı’nın sırdaşı
ve birebir konuştuğu tek kişidir. [223] Montgomery, Samirilerle
Müslümanların peygamber anlayışının genel hatlarıyla birbirine benzer olduğunu,
fakat bu konuda Samiri peygamber tasavvurunun Müslümanların peygamber
tasavvurunu aştığını belirtmektedir. O, İslam’ın peygamber anlayışında
peygamberin daha insani özelliklere sahip olduğunu, ancak Samirilikte,
Hıristiyanlık’taki İsa inancına benzer bir şekilde, Musa’nın insandan daha
üstün bir varlık olduğuna dair bir inancın olduğunu ifade etmektedir.[224] Montgomery,
Samirilerin Hıristiyanlık’tan etkilenerek Musa’ya “ilahi vahyin yazıcısı,
yeryüzündeki tek ışık kaynağı ve evrenin nuru” gibi isimler verdiklerini
belirtmektedir. Onlara göre sadece Musa’nın ismi, Tanrı’nın ismiyle birlikte
anılabilir. Bir Samiri mektubunda “Biz konuşmalarımıza Tanrı’nın adıyla başlar,
Musa’nın adıyla bitiririz” ifadelerinin yer aldığı belirtilmektedir.[225]
Memar Marka"da, Musa’nın yaratılış esnasında hazır olduğu ve
yaratılışın bütün sırlarını bildiği ifade edilmektedir. Aynı şekilde ahiret
gününde, tüm insanlığa hesap sorulduğu anda da Musa’nın orada olacağına ve
inananlarına şefaatte bulunacağına inanılmaktadır. Ayrıca Samirilere göre
inananların yaptığı dualar Musa sayesinde kabul olmaktadır.[226]
Musa’nın Sina Dağı’nda Tanrı’dan vahiy aldığı
süreç, Memar Marka"da ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiştir. Bu
tasvir, Samirilerin Musa’yı nasıl bir konumda gördüklerinin ipuçlarını vermesi
açısından önemlidir. Marka’ya göre Musa, Sina Dağı’nda olduğu süre boyunca
meleklerle birlikte ders almış, onların yiyecekleriyle beslenmiş ve onların
arklarında yıkanmıştır. Bu süre zarfında ihtişamlı bir tahtta oturarak
Tanrı’nın yasasını yazmış ve meleklerden daha üstün bir seviyeye ulaşmıştır.[227] Meleklerin
onu “Ey Efendimiz, başla ve oku! Bakın, dinleyin dostumuzu! Bu şeref sahibi
Tanrı’nın sesinden başka nedir? Göklerin kapısı ona açıktır. Gökyüzündeki her
yıldız onu dinliyor. Güneş ve ay ona görünür ve ‘Ey Efendimiz’ diye ona
seslenirler” şeklinde övdükleri belirtilmiştir. Hatta Tevrat’ta Tanrı’ya
atfedilen bazı kısımlar Musa ile ilişkilendirilmiştir. Bunlardan birisi
Yasa’nın Tekrarı 33:2’deki “Rab Sina Dağı’ndan geldi, halkına Seir’den doğdu ve
Paran Dağı’ndan parladı” ifadeleridir. Burada Tanrı’nın Musa’da tecelli
ettiğine ve Musa’nın Sina Dağı’ndan Tanrı suretinde indiğine inanılmaktadır.
Ayrıca onlar, Tanrı’nın ruhunun yaratılışın başından beri Musa’da olduğuna,
Tanrı’nın Musa’nın gözüyle gördüğüne inanmaktadırlar. Samirilikte bu denli
yüceltilmesine rağmen yine de Musa’nın bir yaratılmış olduğu fikri
benimsenmektedir; o da bir yaratılmıştır fakat yaratılmışların en üstünüdür.[228]
Samiriler, Musa’dan sonra başka bir peygamber
geldiğine inanmazlar. Yahudilikte, Musa’nın diğer peygamberlerden daha üstün
olduğu kabul edilmekle birlikte Yahudiler, Musa’dan sonra da peygamber
geldiğine ve ondan sonra gelmiş bütün peygamberlerin Musa’nın yolundan
gittiğine inanmaktadırlar. Samirilerin, Musa’dan sonra çok üstün seviyede
tuttukları kohenler olmuştur, ancak onlara göre hiçbiri peygamber değildir ve
hiçbiri Musa kadar üstün seviyede değildir. Örneğin Harun, Mısır’dan çıkışı
anlatan Samiri Tevratı pasajlarında ve hikâyelerde çokça yer almasına rağmen o
da bir peygamber seviyesinde görülmemektedir. O, sadece bir kohendir, Musa ise
hem kohen hem de peygamberdir; Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi, gölgesi ve
ruhudur. Samiri inancına göre Musa güneştir, Harun ise aydır.[229]
Musa’nın peygamberliğine atfettikleri
kutsiyetin ve ondan sonra bir peygamber gelmediğine inanmalarının yanı sıra,
Samiriler kohen nesline de büyük önem atfetmişlerdir. Onlar Harun’dan itibaren
günümüze kadar gelmiş bütün kohenlerin isimlerini titizlikle kayda geçirmişler
ve bir “kohen zinciri kaydı” oluşturmuşlardır.[230]
Samiri teolojisindeki inanç esaslarından biri
de Tevrat’a imandır. Samiriler, Tevrat’ın Tanrı’nın özünden geldiğine ve onun
Tanrı’nın bir parçası olduğuna inanmaktadırlar. Onlara göre Tanrı, Musa aracılığıyla
yasasını insanlara bildirmiştir. İsrailoğulları Mısır’dan çıktıktan sonra çölde
Musa ile Tanrı’nın buluştuğuna ve Tanrı’nın yasasını Musa’ya iki levhada yazılı
bir şekilde verdiğine inanmaktadırlar. Tanrı, bu iki levhadaki yasayı kendi
elleriyle yazmıştır; bu iki levha ilahi özün bir parçasıdır ve daha sonra
yazıya geçmiş olan Tevrat’ın da özünü oluşturmuştur. O, Tanrı’nın yaratılış
sahnesinin bir parçasıdır. Ancak Tanrı onu, Musa Tanrı’dan vahiy almaya
başlayıncaya kadar gizli tutmuştur.[231]
Samiriler Tanah’ın yalnızca ilk beş kitabını
kutsal kabul etmektedirler. Onların kabul ettiği Tevrat ile geleneksel Yahudi
Tevratı arasında yaklaşık 6000 kadar fark bulunmaktadır.[232] Bu farklılıkların bazıları bu
iki grubun temel teolojik anlayışlarını etkileyen farklılıklar olup bazıları
ise sadece gramer ve cümle dizilimiyle ilgili farklılıklardır. Yine de
Samirilerin kutsal kitabı ile Yahudilerin kutsal kitabı arasında bu denli
farklılıkların bulunması, onların politik manada ayrılmasının yanısıra teolojik
manada da ayrıldıklarını göstermektedir.
Samiri Tevratı ve Yahudi Tevratı arasındaki en
önemli farklılık mabed mekânı ile ilgili pasajlarda görülmektedir. Yahudi
Tevratı’nda, Tanrı kutsal topraklar yolundaki Yahudilere “bir mabed mekânı
seçeceğini” ve tüm İsrailoğullarının bu seçilecek olan mekâna yönelmesi
gerektiğini söylemektedir. Samiri Tevratı’nda ise İsrailoğullarına “Tanrı’nın
seçtiği” yere yönelmeleri emredilmektedir.[233] Tanrı’nın, Samiriler Şeria
Irmağı’nı geçmeden önce Yasa’nın Tekrarı 11:29’da belirtildiği üzere[234] kutsal
mekânı zaten seçtiğini ve yeni bir mekân belirlenmeyeceğine inanmaktadırlar.
Böylece onlar, Kudüs’ün kutsal kabul edilmesi için herhangi bir sebep
olmadığını söylemektedirler.
Tevrat’ta mabed inancıyla ilgili pasajlardaki
farklılıklar Samirilerin On Emri’ni de etkilemiştir. Onların Tevratı’nda On
Emir, Yahudi Tevratı’nda olduğundan farklılık göstermektedir. Samiri
Tevratı’ndaki On Emir’de Yahudi Tevratı’ndaki 1. ve 2. emir birlikte yazılarak,
ilk emri teşkil etmektedir. Samiri Tevratı’ndaki ilk 9 emir, Yahudi
Tevratı’ndaki emirler ile hemen hemen aynıdır, yalnızca bu emirlerin tasnifi
farklıdır. Böylece Samiri Tevratı’nda 9 emir sıralanmaktadır. Samiri
Tevratı’ndaki 10. emir ise Gerizim Dağı’nın kutsiyeti ve burada inşa edilmesi
gereken mabed ile ilgilidir. Aşağıda her iki Tevrat’ta bulunan On Emir
karşılaştırmalı bir şekilde sunulmaktadır:
Yahudi
Tevratı’nda On Emir[235] |
Samiri
Tevratı’nda On Emir[236] |
1. Benden
başka tanrın olmayacak. |
1. Benden başka tanrın olmayacak. Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer
altındaki sularda yaşayan herhangi bir
canlıya benzer put yapmayacaksın. |
2. Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da
yer altındaki sularda yaşayan herhangi
bir canlıya benzer put yapmayacaksın. |
2. Tanrın
Rabbin adını boş yere ağzına almayacaksın. |
3. Tanrın
Rabbin adını boş yere ağzına almayacaksın. |
3. Şabat Günü’nü
kutsal sayarak anımsa. |
4. Şabat
Günü’nü kutsal sayarak anımsa. |
4. Annene ve babana saygı göster. |
5. Annene ve
babana saygı göster. |
5. Adam öldürmeyeceksin. |
6. Adam
öldürmeyeceksin. |
6. Zina etmeyeceksin. |
7. Zina
etmeyeceksin. |
7. Çalmayacaksın. |
8.
Çalmayacaksın. |
8.
Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin. |
9. Komşuna karşı yalan yere tanıklık
etmeyeceksin. |
9. Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin. |
10. Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin. |
10.
Gireceğin Kenan ülkesine Rabbin seni götürdüğünde orada büyük taşlar dikeceksin,
üzerini alçıyla sıvayacaksın. Ve taşların üzerine bu Tevrat’ın sözlerini
yazacaksın. Ve Şeria Irmağı’nı geçtiğinde bu taşları, sana emrettiğim gibi, Gerizim Dağı’nda dikeceksin. Ve orada Rabbine kurbanlar
sunacaksın. Bu dağ, güneşin battığı yöne doğru; Nablus’un önünde, Elon
More’nin yanında, Gilgal’in karşısında, Arabah’ta oturan Kenanlıların ülkesindedir. |
Babil sürgününden Kudüs’e dönen Yahudiler, Ezra
ve Nehemya önderliğinde dinî hayatlarını yeniden düzenlemişlerdir. Bu esnada
Nehemya, Yahudilerin belli başlı ailelerinden temsilciler toplayıp, sonraları
“Yetmişler Meclisi” olarak anılacak olan bir meclis oluşturmuştur. [237] Bu meclis,
başlarındaki kohen önderliğinde Tevrat’ın kurallarını topluma açıklamak ve bu
kurallara riayeti sağlamakla sorumluydu. O tarihlerde
Yahudilerin ellerindeki Tevrat, sadece yetkin kişilerin okuyabileceği eski
Fenike ve Babil alfabesiyle yazılmıştır. Yetmişler Meclisi, bu eski karakterli
alfabeyi değiştirip, Tevrat’ı zamanın diline uygun bir hale getirmiştir. [238] Ayrıca, Tevrat’a Neviim ve Ketuvim diye
bildiğimiz bazı eklemeler de yapılmıştır.[239] Mabed konusunda Yahudileri hatalı bulan Samiriler,
Yahudilerin yaptığı bu değişiklikleri de kabul etmemiş ve bu değişiklikleri
Tevrat’ın aslını inkâr olarak görmüşlerdir. Onlar Tevrat’ı eski karakterli
İbranice alfabesinde kullanmaya devam etmiştir. Samiriler, günümüzde hala eski
karakterli İbranice kullanmaktadırlar. Bu iki Tevrat’tan hangisinin daha sahih
olduğu konusunda kesin bir şey söylenememekle birlikte, Samirilerin
Tevratı’ndaki bazı ifadelerin daha makul ve daha az çelişkili olduğu
belirtilmektedir.[240]
Samiri inanç esaslarının dördüncüsü Şekem’deki
Gerizim Dağı’nın kutsallığına dair inançtır. Bu inanç esası, Samirileri
Yahudilerden taban tabana ayıran ve onları Yahudilerin gözünde sapkın yapan en
temel inanç esasıdır. Şekem, Tanah’ta Yahudi ataları ve önderleri tarafından
önemli bir mekân olarak resmedilmektedir. Örneğin, Yaratılış Kitabı’nda
İbrahim’in Şekem’de bir süre yaşadığı, burada Tanrı’nın kendisine görünüp o
toprakların soyuna verileceğine dair söz verdiği ve bu söz üzerine
İbrahim’in orada bir sunak yaptığı ifade edilmektedir.[241] Ayrıca Yakub’un buradan bir
arsa satın aldığı ve buraya bir sunak inşa ettiği belirtilmektedir.[242] Bu bölge,
daha sonra Yakub’un oğullarının sürülerini otlattığı[243] ve İsrailoğulları Kenan
topraklarına girdikten sonra Yusuf’un kemiklerini gömdükleri yer olarak ifade
edilmektedir.[244]
Samiriler Gerizim Dağı’nı mesken tutmuş ve
mabedlerini oraya inşa etmişlerdir. Onlar, Süleyman zamanında Kudüs’te inşa
edilen Süleyman Mabedi’ni hiçbir zaman kabul etmemiş ve onu kutsal kabul eden
Yahudileri, İsrailoğullarının soyuna ihanet etmekle suçlamışlardır. Bu kapsamda
Samiriler, Kudüs’teki mabed için Beyt-ha-Mikdaş ismi yerine, utanç
evi anlamına gelen Beyt Maktaş gibi isimlendirmeler kullanmışlardır.[245] Aynı
zamanda Samiri kroniklerinden Kitabu’t-Tarih’te, Süleyman’ın mabedi
yaptıktan sonra içerisine her türlü hayvan figürleri, her birinin kanatları
mabedin dört köşesini gölgeleyen zeytin ağacından yapılmış altın kaplamalı iki
tane melek heykeli, üç tane kuzeye, üç tane güneye, üç tane doğuya, üç tane de
batıya bakacak şekilde toplamda on iki tane boğa heykeli koyduğu
nakledilmektedir.[246]
Samiri Tevratı’na ve tarih kitaplarına göre
Yeşu önderliğinde Şeria Irmağı’nı geçen İsrailoğulları, bu ırmaktan aldıkları
taşları Gerizim Dağı’na dikmişler ve burada bir sunak inşa etmişlerdir. Yahudi
Kutsal Kitabı’nda ve kaynaklarında ise Gerizim Dağı değil, onun karşısında yer
alan Eval Dağı ön plana çıkarılmakta ve aynı şekilde Şeria Irmağı’ndan alınan
taşların bu dağa dikilmesinin emredildiği, sunağın da burada yapıldığı ifade
edilmektedir.[247] Yahudi
geleneğine göre daha sonra Şilo’da Toplanma Çadırı kurulmuştur.[248]
Samiriler, Gerizim Dağı’nın Tanrı’nın evi
olduğuna inanmaktadırlar. Onlara göre Gerizim Dağı, Tanrı tarafından seçilmiş
en kutsal mekândır, meleklerin meskenidir, Tanrı sekinesini Gerizim Dağı’na
indirmiştir. Samiriler, İbrahim’in, oğlu İshak’ı Gerizim Dağı’nda kurban etmeye
kalkıştığına inanmaktadırlar. Bu sebeple kurban ibadetinin de ancak Gerizim
Dağı’nda icra edilebileceğini savunmaktadırlar. Onlar, Musa’ya verilmiş olan on
iki levhanın bu dağda olduğuna inandıkları için ibadet ederken yönlerini
Gerizim Dağı’na çevirmektedirler.[249]
Samiriler, Gerizim Dağı’na olan imanlarını
ellerindeki Tevrat’a dayandırmaktadırlar. Onlara göre Gerizim Dağı’nın ismi
İsrailoğullarının Kenan topraklarına girdikten sonra yapması gerekenlerle
ilgili olan Tanrı’nın emirleri arasında geçmektedir. Bu bağlamda Tevrat’ta
İsrailoğullarına Kenan topraklarına girdikten sonra Gerizim Dağı’nda kutsama,
Eval Dağı’nda ise lanet okumaları emredilmektedir.[250] Tevrat’ta
İsrailoğulları Şeria Irmağı’nı geçtikten sonra, kabilelerin bir kısmına Gerizim
Dağı’nda durup kutsama yapması, diğer kısmına ise Eval Dağı’nda durarak
lanetleme yapması emredilmiş ve İsrailoğulları bu emri yerine getirmiştir.[251] Ancak bu
noktada Yahudilerin elindeki Tevrat ile Samirilerin elindeki Tevrat arasında
önemli bir farklılık bulunmaktadır. [252]
|
Yahudi
Tevratı |
Samiri Tevratı |
Yasa’nın Tekrarı, 27:4 |
Şeria Irmağı’ndan geçince, bugün size buyurduğum gibi, bu taşları Eval Dağı’na dikip kireçleyeceksiniz. |
Şeria Irmağı’ndan geçince, bugün
size buyurduğum gibi, bu taşları Gerizim Dağı’na dikip kireçle
kaplayacaksınız. |
Kutsamanın Gerizim Dağı’nda, lanetlemenin ise
Eval Dağı’nda yapıldığı düşünüldüğünde taşların Gerizim Dağı’na dikilmiş olması
daha mantıklı gelmektedir. Benzer şekilde Yeşu Kitabı’nda da “Bundan sonra
Yeşu, Eval Dağı'nda İsrail'in Tanrısı Rabbe bir sunak yaptı”[253] ifadelerine
yer verilmektedir.[254] Samiriler,
Tanrı’nın kutsal mekân olarak Gerizim Dağı’nı seçtiğini ve mabedin burada
olması gerektiğinde ısrar ederken Yahudiler, Samirilerin bu iddiasını
reddederek onları Tevrat’ın metnini değiştirmekle itham etmektedirler.254 [255]
Samirilere göre Gerizim Dağı’ndaki ilk sunak,
İsrailoğulları Kenan topraklarına girdiği zaman inşa edilmiştir. Yahudilere
göre ise MÖ. 330’lu yıllarda Büyük İskender zamanında burada bir mabed inşa
edilmiştir. Araştırmacılar, Josephus’un kayıtlarında Büyük İskender zamanına
atfedilen Gerizim Dağı’ndaki mabedin inşa tarihinin doğru olduğunu söylemeye
meyillidirler.[256] Ancak 1982
yılında Gerizim Dağı’nda Yitzhak Magen tarafından yapılan arkeolojik çalışmalar
ışığında Gerizim Dağı’ndaki mabedin ilk aşamasının Horonlu Sanballat tarafından
MÖ. 5. yüzyılın ortalarında inşa edildiği sonucuna ulaşılmıştır. [257] Magen’in sonraki
yıllarda yaptığı çalışmalar esnasında bulduğu bulgular, Gerizim Dağı ve Samiri
mabediyle ilgili fikirleri değiştirmiştir. Nihai olarak bir tanesi MÖ. 4.
yüzyılda Samiriye’de, diğeri MÖ. 2. yüzyılda Gerizim Dağı’nda yapımı tamamlanan
iki Samiri mabedinin varlığı sonucuna ulaşılmıştır.[258]
Josephus’un kaydına göre Haşmonayim
krallarından John Hyrcanus (hük. MÖ. 134-104), MÖ. 111-110 yılllarında
Samirilerin Gerizim Dağı’ndaki mabetlerini yıkmıştır.[259] Hyrcanus’un Samirilerin
mabedini yıkmasıyla ilgili araştırmacılar arasında farklı kanaatler bulunsa da
genel kanaat, bu girişimin heretik bir akıma yönelik yapılmış bir bastırma
hareketi şeklinde değil, Haşmonayim Krallığı’na bağlılığı artırmak ve siyasi birliği sağlamaya yönelik bir adım olduğudur. Nitekim
Haşmonayim krallarından Yonatan zamanında (MÖ. 161-142), Samiri bölgesindeki
Lod, Ephraim ve Rama şehirleri devletin sınırları içerisinde katılmış ve bu
bölgedeki insanlardan sunularını Kudüs’teki mabede yapanlardan vergi
alınmayacağı duyurulmuştur. Bu çerçevede Gerizim Dağı’ndaki mabed, Kudüs’te
bütün Yahudileri kuşatan Süleyman Mabedi’ne alternatif oluşturduğu için
Hyrcanus, siyasi sebeplerle birliği sağlama adına bu mabedi yıktırmıştır.[260] Gerizim-Kudüs çekişmesi İsa döneminde de
canlı bir şekilde devam etmiştir. Nitekim Yuhanna İncili’nde İsa, bir
Samiriyeli kadınla konuşurken kadın “Atalarımız bu dağda tapındılar, ama sizler
tapınılması gereken yerin Kudüs’te olduğunu söylüyorsunuz.”[261] şeklinde bir cümle kullanmaktadır.
Samiriler, öldükten sonra yeniden dirilişe
inanmaktadırlar. Onlara göre öldükten sonraki diriliş gününde iyiler ve kötüler
birbirinden ayrılacak, her iki taraf da dünyada yapıp ettiklerinin karşılığını
alacaktır. Samiri kaynaklarında kötülerin cehennemde yanması, iyilerin ise cennetle
mükâfatlandırılması bulunmaktadır.[262]
Bilindiği üzere Tevrat’ta ahiret inancını ifade
eden bir pasaj bulunmamaktadır. Fakat Samiri Tevratı ile Yahudi Tevratı
arasında Yasa’nın Tekrarı 32:35’te çok önemli bir farklılık bulunmaktadır.
Yahudi Tevratı’nda bu pasaj: “Öç benimdir, karşılığını ben vereceğim...”
şeklindeyken Samiri Tevratı’nda aynı pasaj: “Öç alma ve ceza verme gününde...”
şeklindedir.[263] Pasajdaki
bu önemli farklılık, Samirilerin ahiret gününe olan inançlarına dayanak teşkil
etmektedir. Zira hesap ve ceza gününe ait bu net ifade, ahiret inancının Samiri
inanç esaslarına dâhil edilmesine sebep olmuştur. Öte taraftan Yahudiler,
Samirileri bu pasajı değiştirmekle itham etmektedirler.[264]
Samirilerin ahiret
inancının yanısıra onların ahir zaman inanışları da kayda değerdir. Bu kapsamda
onlar, Taheb[265] ismini verdikleri bir kurtarıcının
geleceğine ve Eli zamanında sona eren Rahuta Yıllarının yeniden
yaşanacağına inanmaktadırlar. Samiri inanışına göre İsrailoğulları Uzi zamanına
kadar Tanrı’nın lütfunun tezahür ettiği bir dönem yaşamıştır. Ancak Uzi
zamanında Eli önderliğinde bir ayrılıkçı hareket ortaya çıktıktan sonra Tanrı,
lütfunu İsrailoğullarının üzerinden çekmiştir. Bu kapsamda Tanrı, Toplanma
Çadırı’nı ve içerisindeki kutsal eşyaları gizlemiştir. O zamandan beri
Samiriler, onları bu durumdan kurtaracak, yeniden Tanrı’nın lütfunu ve
inayetini kazanmalarına yardım edecek ve dağılmış halde bulunan
İsrailoğullarını bir araya toplayacak bir kurtarıcı beklemektedirler. [266] Beklenen kurtarıcının, tıpkı Musa’nın
İsrailoğullarını Mısır’dan çıkardığı ve İsrailoğullarına özgürlük getirdiği
gibi Samiriler için yeniden özgür bir krallık kuracağına inanılmaktadır. Samiri
kaynaklarında bu kurtarıcı, Musa’ya benzetilmektedir. Samirilere göre o,
Gerizim Dağı’ndaki mabedi yeniden inşa edecektir. Mesih’in aynı zamanda,
Samirilerin itikadi olarak en doğru olduklarını kanıtlayacağı ve Yahudilerin de
Mesih geldikten sonra Samirilere hak vereceği ve onların safında yer alacağına
inanılmaktadır.[267]
Bilindiği üzere Tevrat’ta meleklerle ilgili
birçok anlatım yer almaktadır. Fakat meleklere iman konusunun müstakil olarak
bir iman esası olup olmadığı Samiri kaynaklarında net olarak ifade
edilmemiştir. Bu durum, Samiri teolojisi üzerine incelemeler yapan bazı
araştırmacıların Samiri teolojisinde meleklere iman olmadığı sonucuna
varmalarına sebep olmuştur. Onlar Samiri Tanrı inancında yer alan “Tanrı’nın
ortak ve yardımcısının” olmadığı ifadesinden hareketle Samirilerin meleklerin
varlığını inkâr ettiklerini iddia etmişlerdir. Ancak daha sonra yapılan
araştırmalar, Samiri teolojisinde Tanrı’nın yardımcısı konumunda değil de
dünyanın yaratılışında ve Tevrat’ın Musa’ya verilişinde aracı rol oynayan bazı
ruhani varlıklara imanın olduğu sonucunu ortaya çıkarmıştır.[268]
Samiri teolojisine göre, dünyanın maddi ve
ruhani olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Maddi yönü insanın hisleriyle idrak
edebildiği görünen âlemdir. Ruhani yönü ise melekler gibi görünmeyen
varlıkların bulunduğu âlemdir. Onların inancına göre melekler, ruhani âlemdeki
varlıklar ve Tanrı ile maddi âlemdeki insan arasında aracılık yapmaktadırlar.[269]
Samiri kaynaklarının da ilmi dünya ile
tanışmasının ardından her iki grubun da anlatımları karşılaştırmalı olarak
incelenebilmiştir. Bu kapsamda birbirine muhalif grupların ideolojilerinin
tarih yazıcılığında ne denli etkili olduğu görülmüştür. Örneğin son yüzyıllara
kadar Samiriler Asur sürgünü sonrasında ortaya çıkmış etnik ve dini olarak
karışık, putperest ve Yahudi halkına düşmanlık eden bir topluluk olarak
bilinmekteydi. Ancak Samiri kroniklerinin de ortaya çıkmasıyla birlikte,
Samirilerin kendilerini saf İsrail soyundan gelenler olarak nitelendirdiği
öğrenilmiştir. Bununla birlikte son yüzyıllarda Samiri literatürünün, Yahudi
kaynaklarından etkilendiği ve Samirilerle ilgili bazı anlatımlarda geleneksel
Yahudi anlayışının benimsendiği göze çarpmaktadır. 1900’lü yılların başında
yazılan Adler Kroniği bu konuda en somut örnektir.
Yahudilere göre Samiriler, en başından beri saf
İsrailoğullarının ırkından değillerdi. Bu duruma Samirilerin, Kudüs’teki mabedi
kutsal kabul etmeyip Gerizim Dağı’ndaki mabedin yapılması da eklenince iki grup
arasındaki düşmanlık artmıştır. Samirilerin kendilerini İsrailoğullarının
neslini devam ettiren tek topluluk olarak görmeleri ve Kudüs’teki mabedin
kutsallığını kabul etmemeleri Yehudalıların düşmanlığını arttırmıştır. Neticede
Samirileri kendilerinin en büyük düşmanı olarak gören Yehudalılar, bu tavrını
tarih boyunca sürdürmüştür. Bunun sonucunda Yahudi kaynaklarının birçoğunda
Samiriler için aptal topluluk ya da Şekem’deki akılsızlar gibi
nitelendirmeler kullanılmaya başlanmıştır.
Samirilere göre mabed mekânıyla ilgili emre ilk
itaatsizlik eden ve yoldan sapanlar Yahudilerdir. Onlara göre bölünmenin ilk
sebebi, Yahudilerin Eli önderliğinde Şilo’da bir mabed inşa etmesi, daha sonra
Davud ve Süleyman zamanında mabedi Kudüs’e taşımaları ve oranın kutsallığına
inanmalarıdır. Onlara göre bu durum, Tevrat’taki emirleri ihlal etmek anlamına
gelmektedir. Samiriler, Yahudilerin düşmanca tavırları neticesinde, Yahudileri
düşman olarak görmeye başladıklarını ileri sürmektedirler. Bu bağlamda Yahudileri
sapkın olarak nitelendiren Samiriler, onların yaptığı hemen her şeyin
İsrailoğullarının geleneklerine aykırı olduğunu iddia etmişlerdir. Örneğin
onlar, Kudüs’teki mabed için kutsal ev manasındaki Beyt-ha- Mikdaş ismi
yerine, utanç evi anlamına gelen Beyt Maktaş gibi nitelendirmeler
kullanmaya başlamışlardır. Ayrıca Samiri kroniklerinde Süleyman’ın yaptığı
mabedde hayvan figürleri ve heykellerinin olduğu nakledilmektedir. Bu
anlatımlar, Gerizim Dağı’nda güvercin heykeli bulunduğunu iddia eden Yahudilere
nispet olarak yazılmış gibidir.
Yahudiler, Samirileri itikadi açıdan sorunlu
olarak görüp onları putperestlikle suçlasalar da Samiri teolojisi
incelendiğinde onda herhangi bir putperestlik belirtisi görülmemektedir. Bu
durumda Samiri ve Yahudi ayrışmasının asıl odak noktasının itikadi değil,
mabed/mekân algısı olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar Samirilerin itikadi
açıdan sorunlu olduğu ifade edilse de bunun en somut kanıtı ve belirtisi
kendisini mabed üzerinden göstermektedir.
Yahudilerin ve Samirilerin inanç esasları
incelendiğinde peygamber anlayışının kutsal kitap anlayışını doğrudan
etkilediği görülmektedir. Samirilerin, Musa’dan sonra peygamber kabul
etmemeleri doğal olarak onların kutsal kitap anlayışına da tesir etmiştir.
Bunun sonucu olarak onlar, Neviim-Ketuvim bölümlerini Kutsal Kitap’ın bir
parçası olarak görmemektedirler. Benzer şekilde, Yahudilik için son derece
önemli bir yere sahip olan Talmud’un da Samiriler için herhangi bir değeri
bulunmamaktadır.
Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat,
Pınar Yayınları, İstanbul 2010.
Adler, Elkan Nathan ve Max Seligsohn, “Une
Nouvelle Chronique Samaritaine”, Revue Des Etudes Juives, 44 (1902), ss.
188-222, 45 (1902), ss. 70-98, 223-254, 46 (1903), ss. 123-146
(İbranice-Fransızca).
Anderson, Robert T. ve Terry Giles, The
Keepers: An Introduction to the History and Culture of the Samaritans,
Hendrickson, Peabody 2002.
, The Samaritan Pentateuch: An Introduction
to Its Origin, History, andSignifıcance for Biblical Studies, SBL Press,
Atlanta 2012.
, Tradition Kept: The Literature of the
Samaritans, Hendrickson, Peabody 2005.
Anderson, Robert T., “Seventeenth Century
European Responses to the Rediscovery of the Samaritan Pentateuch”, PROC GLM4
(1984), ss. 66-76.
, “Samaritans”, The Encyclopedia of
Religion, ed. Mircea Eliade, Macmillan Publishing Company, New York 1987,
c. 13, ss. 33-36.
Arslantaş Nuh, İslam Dünyasında Samiriler:
Osmanlı Dönemine Kadar, İz Yayıncılık, İstanbul 2008.
Bağır, Muhammed Ali, “Samiriler: Köken Sorunu
ve Günümüz İsrail Devleti’ndeki Yansımaları”, Milel ve Nihal 13:2
(2016), ss. 101-128.
Becking, Bob, The Fall of Samaria: An
Historical and Archaeological Study,
Brill, Leiden 1992.
Bourgel, Jonathan, “The Destruction of the
Samaritan Temple by John
Hyrcanus: A Reconsideration”, Journal of
Biblical Literature 135/3 (2016), ss. 505523.
Bowman, John, “Early Samaritan Eschatology”, The
Journal of Jewish Studies 6:1 (1955), ss. 63-72.
, Samaritan Documents: Relating to Their
History, Religion and Life, Pickwick, Pittsburgh 1977.
, The Samaritan Problem: Studies in the
Relationships of Samaritanism, Judaism, andEarly Christianity, Pickwick
Press, Pitsburgh 1975.
Brindle, Wayne A., “The Origin and History of
the Samaritans”, Grace Theological Journal 5:1 (1984), ss. 47-75.
Broadie, Alexander, A Samaritan Philosophy a
Study of the Hellenistic Cultural Ethos of the Memar Marqah, Brill, Leiden
1981.
Coggins, Richard J., Samaritans and Jews:
The Origins of Samaritanism Reconsidered, Westminster John Knox Press,
Atlanta 1975.
Cohen, Jeffrey M., A Samaritan Chronicle: A
Source-Critical Analysis of the Life and Times of the Great Samaritan Reformer,
Baba Rabbah, Brill, Leiden 1981.
Cowley, Arthur Ernest, The Samaritan
Liturgy: The Common Prayers, Clarendon Press, Oxford 1909.
, “Samaritans”, The Jewish Encyclopedia,
ed. Isidore Singer, Funk and Wagnals Company, New York ve Londra 1905.
Crane, Oliver Turnbull (İngilizceye çev.), The
Samaritan Chronicle or the Book of Joshua the Son of Nun, John B. Alden,
New York 1890.
Cross, Frank Moore, “Personal Names on Samaria
Papyri”, Bulletin of the American Schools of Oriental Research 344
(2006), ss. 75-90.
Crown, Alan David, “New Light on the
Inter-Relationships of Samaritan Chronicles from Some Manuscripts in the John
Rylands Library”, Bulletin of the John Rylands Library 55:1 (1972), ss.
86-111.
, The Samaritans, Mohr Siebeck, Tübingen
1989.
Crown, Alan David, Reinhard Pummer, Abraham Tal
(ed.), A Companion to Samaritan Studies, Mohr Siebeck, Tübingen 1993.
Dexinger, Ferdinand, “Samaritan Eschatology”, The
Samaritans, ed. Alan D. Crown, Mohr Siebeck, Tübingen 1989, ss. 266-292.
Epstein, Isidore (ed.), The Babylonian
Talmud, Sancino Press, Londra 1936.
Feldman, Louis H. ve Meyer Reinhold (ed.), Jewish
Life and Thought Among Greeks and Romans, Fortress, Minneapolis 1996.
Flavius Josephus, Josephus: The Complete
Works, ed. ve İngilizceye çev. William Whiston, Thomas Nelson Incorporated,
Nashville 2003.
Florentin, Moshe, “An Unknown Samaritan Poem of
the Type FATIHA”, Samaria, Samarians, Samaritans: Studies on Bible, History
and Linguistics, Walter De Gruyter, Berlin ve Boston, 2011, ss. 203-215.
, “Embedded Midrashim in Samaritan Piyyutim”, The
Jewish Quarterly Review 96:4 (2006), ss. 527-541.
, “Tawhid: The Language And Structure of
Unknown Samaritan Poems”, Hebrew Union College Annual 77 (2006), ss.
167-178.
, The Tulida: A Samaritan Chronicle Text,
Translation, Commentary (İbranice), Yad Yitzchak Ben Zvi; The Rabbi David
Moshe and Amalia Rosen Foundation, Kudüs 1999.
, Late Samaritan Hebrew: A Linguistic
Analysis Of Its Different Types, Brill, Leiden 2005.
Fossum, Jarl E., The Name of God and the
Angel of the Lord Samaritan and Jewish Concepts of Intermediation and the
Origin of Gnosticism, Mohr Siebeck, Tübingen 1985.
, “Samaritan Demiurgical Traditions and the
Alleged Dove Cult of the Samaritans”, Studies in Gnosticism and Hellenistic
Religions, ed. R. Van Den Broek ve M. J. Vermaseren, Brill, Leiden 1981,
ss. 143-160.
Gaster, Moses, “The Chain of Samaritan High
Priests”, The Journal of Royal Asiatic Society of Great Britain andIreland
(Nisan 1909), ss. 393-420.
_______ , Samaritan Eschatology: The Belief of the
Samaritans in Immortality, Resurrection, Future Punishment and Reward, the
Taheb and the Second Kingdom, The Search Publishing Company, Londra 1932.
_______ , The Asatir: The Samaritan Book of the Secrets of
Moses (Together with the Pitron or Samaritan Commentary),
(İbranice-İngilizce), The Royal Asiatic Society, Londra 1927.
, The Samaritans: Their History, Doctrines
And Literatüre, British Academy, Londra 1923.
Gaster, Theodor H., “Samaritans”, The
Universal Jewish Encyclopedia, ed. Isaac Landman, Universal Jewish
Encyclopedia Co. Inc., New York 1948, c. 9, ss. 335-339.
Giles, Terry, “Samaritan Torah Scroll Cases”, Proceedings
EGL&MWBS 16 (1996), ss. 151-161.
Gottheil, Richard, “The Dating of Their
Manuscripts by the Samaritans” Journal of Biblical Literature 25:1
(1906), ss. 29-48
Graetz, Heinrich, History of the Jews,
Jewish Publication Society of America, Philadelphia 1891.
Grintz, Yehoshua M., “Gerizim, Mount”, Encyclopaedia
Judaica, Second Edition, ed. Fred Skolnik ve Michael Berenbaum, Macmillan
Reference, Detroit 2007, c. 7, ss. 507-508.
Gropp, Douglas Marvin, “Wadi Daliyeh II: The
Samaria Papyri from Wadi Daliyeh”, Discoveries in the Judean Desert 48,
Oxford 2001, ss. 1-116.
Gürkan, Salime Leyla, Yahudilik, İSAM
Yayınları, İstanbul 2008.
Gzella, Holger, A Cultural History of
Aramaic: From the Beginnings to the Advent of Islam, Brill, Leiden 2015.
Halkin, Abraham S., “Samaritan Polemics Against
The Jews”, Proceedings of the American Academy for Jewish Research 7
(1935-1936), ss. 13-59
Hardy, R. Spence, Travels in the Holy Land
and Other Places Mentioned in Scriptures; in 1832-33, New York 1836.
Hayyim, Ze’ev Ben, “Some Problems of a Grammar
of Samaritan Hebrew”, Biblica 52:2 (1971), ss. 229-252.
, “The Asatir with Translation and Commentary”,
(Aramice-İbranice) Tarbiz 14 (1943), ss. 104-125, 174-190; 15 (1944),
ss. 71-87.
Hjelm, Ingrid, “The Samaritans in Josephus’
Jewish History”, A.B.-Samaritan NewsIssues 770-772, Helsinki 2008.
, “What Do Samaritans and Jews Have in Common?
Recent Trends in Samaritan Studies”, Currents in BiblicalResearch 3:1
(2004), ss. 9-59.
, Jerusalem’s Rise To Sovereignty: Zion and
Gerizim in Competition, A&C Black, Londra ve New York 2004.
, The Samaritans and Early Judaism: A
Literary Analysis, Sheffield Academic Press, Sheffield 2000.
Horst, Pieter Willem Van Der, Jews and
Christians in Their Graeco-Roman Context: Selected Essays on Early Judaism,
Samaritanism, Hellenism and Christianity, Mohr Siebeck, Tübingen 2006.
, “The Samaritan Languages in the Pre-Islamic
Period”, Journal for the Study of Judaism 32:2 (2001), ss. 178-192.
Isser, Stanley Jerome, The Dositheans: A
Samaritan Sect in Late Antiquity, Brill, Leiden 1976.
Jewish Samaritan Version of the Pentateuch (İbranice), ed. Avraham Sadaqa ve Ratson Sadaqa, Reuven
Mas, Tel Aviv, 1961-1966.
Jowett, William, Christian Researches in
Syria and Palestine in 1823&1824 in Furtherance of the Objects of the
ChurchMissionary Society, New York 1836.
Kahen, Hasanein Wasef, Samaritan History,
Identity, Religion and Subdivisions, Literature andSocial Status, Greek
Convent Press, Kudüs 1966.
Kartveit, Magnar, “Josephus on the Samaritans:
His Tendenz and Purpose”, Samaria, Samarians, Samaritans: Studies on Bible,
History and Linguistics, Walter De Gruyter, Berlin ve Boston 2011, ss.
109-120.
, The Origins of the Samaritans, Brill,
Leiden 2009.
Konutgan, Behnan, Levent Kınran, İhsan Özbek ve
Mine Yıldırım, Kutsal Kitap Sözlüğü, Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul
2016.
Kurt, Ali Osman, Erken Dönem Yahudi Tarihi
(Yahudiliğin Mimarı Ezra), IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2007.
Kutluay, Yaşar, İslam ve Yahudi Mezhepleri,
Anka Yayınları, Ankara 2001.
Kutsal Kitap (Tevrat, Zebur, İncil), Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul 2009.
Lavee, Moshe, “The Samaritan May Be Included:
Another Look at the Samaritan in Talmudic Literature”, Samaritans: Past And
Present: Current Studies, ed. Menachem Mor ve Friedrich Vinzenz Reiterer,
Walter De Gruyter, Berlin ve New York 2010.
Lawrence, Paul, Kutsal Kitap Tarihi Atlası,
terc. Fatih Bilgier, Yeni Yaşam Yayınevi, İstanbul 2008.
Macdonald, John (ed. ve İngilizceye çev.), Memar
Marqah: The Teaching Of Marqah, A. Töpelmann, Berlin 1963 (2 Cilt).
Macdonald, John, “Islamic Doctrines in
Samaritan Theology”, The Muslim World 50:4 (1960), ss. 279-290.
, “The Discovery Of Samaritan Religion”, Religion
2:1 (1972), ss. 141-153.
, “The Samaritans under the Patronage of
İslam”, Islamic Studies 1:4 (1962), ss. 91-110.
Magen, Yitzhak, “The Dating of the First Phase
of the Samaritan Temple”, Judah and Judeans in the Fourth Century B.C.E.,
ed. Oded Lipschits, Gary N. Knopper ve Rainer Albertz, Eisenbrauns, Winona Lake
2007.
, “The Temple on Mount Gerizim”,
www.antiquities.org.il/article_Item_eng.asp?sec_id=286&id=472&module_id
(Erişim tarihi; 20.10.2014).
Margalith, Othniel, “The Political Backround Of
Zerubbabel’s Mission And The Samaritan Schism”, Vetus Testamentum 41:3
(1991), ss. 312-323.
Matassa, Lidia Domenica (ve diğerleri),
“Samaritans”, Encyclopaedia Judaica, ed. Fred Skolnik ve Michael
Berenbaum, Second edition, Macmillan Reference, Detroit 2007, c. 17, ss.
718-739.
Meimaris, Yiannis E., K. Kritikakou, ve P.
Bougia, Chronological Systems in Roman-Byzantine Palestine and Arabia: The
Evidence of the Dated Greek Inscriptions, Research Centre for Greek and
Roman Antiquity, National Helenistic Research Foundation, Kentrol Hellenikes
Kai Romaikes Archaiotetos Ethikan Hydrma Erenion, Atina 1992.
Mills, John, Three Months ’ Residence at
Nablus and an Account of the Modern Samaritans, John Murray, Londra 1864.
Montgomery, James A., The Samaritans: The
Earliest Jewish Sect: Their History, Theology and Literatüre, The John C.
Winston Co., Philadelphia 1907.
Mor, Menachem ve Friedrich V. Reiterer, (ed.), Samaritans:
Past and Present: Current Studies, Walter De Gruyter, Berlin ve New York
2010.
Mor, Menachem, “The Building of Samaritan Temple
and Samaritan Governers- Again”, Samaria, Samarians, Samaritans: Studies on
Bible, History and Linguistics, Walter De Gruyter, Berlin ve Boston 2011,
ss. 89-108.
Neubauer, Adolf, “Chronique Samaritaine”, Journal
Asiatique (İbranice- Fransızca) 14 (1869), ss. 385-470.
Niessen, Friedrich, “A Judaeo-Arabic Fragment
of a Samaritan Chronicle from the Cairo Geniza”, Journal of Semitic Studies
47:1 (2002), ss. 215-236.
Nodet, Etienne, “Israelites, Samaritans,
Temples, Jews”, Samaria, Samarians, Samaritans: Studies on Bible, History
and Linguistics, Walter De Gruyter, Berlin ve Boston 2011, ss. 121-171.
_______ , A Search for the Origins of Judaism: From Joshua
to Mishnah, Sheffield Academic Press, Sheffield 1997.
Pummer, Reinhard, “The Present State of Samaritan
Studies”, Journal of Semitic Studies I: 21:1-2 (1976), ss. 39-61.
, “The Present State of Samaritan Studies”, Journal
of Semitic Studies II: 22:1 (1977), ss. 27-47.
, Early Christian Authors on Samaritans and
Samaritanism, Mohr Siebeck, Tübingen 2002.
, The Samaritans in Flavius Josephus,
Mohr Siebeck, Tübingen 2009.
, The Samaritans: A Profile, W. B.
Eerdmans Publishing, Grand Rapids 2016.
Purvis, James D., “The Samaritans and Judaism”,
Early Judaism and its Modern Interpreters, ed. Robert A. Kraft ve George
W. E. Nickelsburg, Scholars Press, Atlanta 1986, ss. 81-97.
Sacy, Silvestre De, Correspondance des
Samaritain de Naplouse, Imprimerie Royale, Paris 1813.
Salihoğlu, Mahmut, “Sâmirîler”, Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), 2009, c. 36, ss. 79-81.
Schafer, Peter ve Catherine Hezser, The
Talmud Yerushalmi and Graeco-Roman Culture, c. 3, Mohr Siebeck, Tübingen
1998.
Schiffman, Lawrence H., “The Samaritans in
Amoraic Halakhah”, Shoshannat Yaakov: Jewish and Iranian Studies in Honor of
Yaakov Elman, ed. Shai Secunda, Steven Fine, Brill, Leiden-Boston 2002, ss.
371-389.
Segni, Leah Di, “Early Christian Authors on
Samaritans and Samaritanism: A Review Article”, Journal for the Study of
Judaism in the Persian, Hellenistic, and Roman Period 37:2 (2006), ss.
241-259.
Sherbok, Lavinia Cohn ve Dan Cohn Sherbok, Yahudiliğin
Kısa Tarihi, Türkçeye çev. Bilal Baş, İz Yayıncılık, İstanbul 2010.
Shiloh, Yigal, “The Population of Iron Age
Palestine in The Light of a Sample Analysis of Urban Plans, Areas and
Population Density”, Bulletin of the American Schools of OrientalResearch
239 (Summer, 1980), ss. 25-35.
Stenhouse, Paul, “Reflections on Samaritan
Belief in an After-Life: Text-Proofs for ‘The Appointed Day’ in Sam Ms BL Or
10370”, Samaria, Samarians, Samaritans: Studies on Bible, History and
Linguistics, ed. Jozsef Zsengeller, De Gruyter, Berlin ve Boston 2011, ss.
245-260.
Tadmor, Hayim, “The Campaigns of Sargon II of
Assur: A Chronological- Historical Study”, Journal of Cuneiform Studies 12:1
(1958), ss. 22-40.
Tal, Abraham, “Divergent Traditions of the
Samaritan Pentateuch as Reflected by Its Aramaic Targum”, Journal for the
Aramaic Bible 1:2 (1999), ss. 297-314.
, “Euphemisms in the Samaritan Targum of the
Pentateuch”, Aramaic Studies 1:1 (2003), ss. 109-129.
________ , A Dictionary of Samaritan Aramaic, Brill,
Leiden 2000.
Terkan, Fehrullah, “The Samaritans
(el-Sâmiriyyûn) and Some Theological Issues Between Samaritanism and İslam”, AÜlFD
45 (2004), ss. 155-192.
The Israelite Samaritan Version of the
Torah: First English Translation Compared with the Masoretic Version, ed. ve İngilizceye çev. Benyamin Tsedaka ve Sharon
Sullivan, W. B. Eerdmans Publishing Co., Grand Rapids 2013.
The Torah: Jewish and Samaritan Versions
Compared, (İbranice) Arranged By Mark
Shoulson, Evertype, Westport 2008.
Unger, Merrill F., The New Unger’s Bible
Dictionary, Moody Publishers,
Chicago 1988.
Wedel, Gerhard, “Abû’ l-Hasan as-Sûrî and His
Inclinations to Mu’tazilite Theology”, Samaria, Samarians, Samaritans:
Studies on Bible, History andLinguistics, Walter De Gruyter, Berlin ve
Boston 2011, ss. 261-285.
Williams, Frank (ed. ve İngilizceye çev.), The
Panarion of Epiphanius of Salamis Book I (Sect 1-46), Brill, Leiden 2009.
Zsengeller, Jozsef, “Samaritan Rewritings: The
Toledot in Samaritan Literatüre”, Rewritten Bible After Fifty Years: Texts,
Terms, or Techniques? A Last Dialogue with Geza Vermes, ed. Jozsef
Zsengeller, Brill, Leiden 2014, ss. 345-357.
, Samaria, Samarians, Samaritans: Studies on
Bible, History and Linguistics, Walter De Gruyter, Berlin 2011.
Giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşan bu
çalışmada Samiriliğin ortaya çıkışı ve erken dönemde Yahudi-Samiri ilişkileri
incelenmiştir. Girişte araştırmamızın konusu, amacı, araştırma boyunca
kullanılan metot ve kaynaklardan, Yahudi ve Samiri kaynaklarındaki Samiri
kelimesinin manasından bahsedilmiştir. Birinci bölümde, Samirilerin ortaya
çıkışı ve Yahudilik’ten ayrışma süreci ele alınmış, ortaya çıkışından bu yana
kronolojik olarak Yahudi-Samiri ilişkileri incelenmiş ve Yahudilerle
Samirilerin ayrışma süreci üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise Samirilerin
teolojisi üzerinde durulmuştur. Araştırmamızda, Samiriliğin ortaya çıkışı ve
gelişimi hakkındaki anlatımların hem Yahudi kaynaklarında hem de Samirilerin
kendi kaynaklarında olduğu şekliyle incelenmesine özen gösterilmiştir.
Samirilik, Samiri, Yahudilik, Yahudi, bölünme,
teoloji.
In this study which consist of introduction,
two chapters and conclusion, the emergence of Samaritanism and early relations
between Samaritans and Jewish people in the light of sacred texts were
examined. In the introduction, purpose of our research, methods, sources which
used throughout the study and the meaning of the Samaritan in Jewish and
Samaritan texts were researched. In the first chapter the emergence of
Samaritans and the process of becoming a seperate religion apart from Judaism
and the relations between Samaritans and Jewish people was studied
chronologically. In the second chapter the Samaritan theology was studied. In
this study, the emergence and development of Samaritanism has been examined in
both Jewish and Samaritan sources.
Samaritanism, Samaritan, Judaism, Jewish,
division, theology.
[1] Çalışmamızda
“Yahudi kaynakları, Yahudi bakış açısı, geleneksel Yahudilik...” gibi ifadeler
kullanılırken Rabbani gelenek esas alınmıştır.
[2] Melez Samiri İbranicesi (Hybrid Samaritan
Hebrew), 13. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmış, İbranice ve Aramicenin
karışımından oluşan ve Arapçadan etkilenmiş bir dildir. Bkz. Moshe Florentin,
“Tawhid The Language and Structure of Unknown Samaritan Poems”, Hebrew Union
College Annual 77 (2006), s. 168.
[3] Örneğin Samiriler, yaşadıkları bölgede Yahudi
nüfusunun artmasıyla birlikte 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında
“Yahudileşmiş Samiri İbranicesi” diye bilinen, İbranicenin arkaik formuyla
yazılan bir ara dil kullanmış ve bu dilde bazı eserler vermiştir. Bkz. Moshe
Florentin, Late Samaritan Hebrew: A Linguistic Analysis of Its Different
Types, Brill, Leiden 2005, s. 357.
[4] W. Van der Horst, “The Samaritan Languages in
the Pre-Islamic Period”, Journal for the Study of Judaism 32:2 (2001),
ss. 178-192; Ze’ev Ben Hayyim, “Some Problems of a Grammar of Samaritan
Hebrew”, Biblica 52:2 (1971), ss. 229-252.
[5] Magnar Kartveit, The
Origin of the Samaritans, Brill, Leiden 2009, s. 259.
[6] Baki Adam, Yahudi
Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yayınları, İstanbul 2010, s. 134.
[7] Abraham Tal, “Divergent Traditions of the
Samaritan Pentateuch as Reflected by Its Aramaic Targum”, Journal for the
Aramaic Bible 1:2 (1999), ss. 297-298.
[8] Moses Gaster, Samaritan Eschatology: The
Belief of the Samaritans in Immortality, Resurrection, Future Punishment and
Reward, the Taheb and the Second Kingdom, The Search Publishing Company,
Londra 1932, s.11.
[9] Abu ’l-Fath, The Kitâb al-Tarikh of Abu’ l-Fath,
İngilizceye çev. Paul Stenhouse, Mandelbaum Trust, Sydney 1985, s. 44; Moshe
Florentin, Tulida: A Samaritan Chronicle: Text, Translation, Commentary, Yad
Yitzhak Ben Zvi, Jerusalem 1999, ss. 68-69.
[10] Bu nüsha, Huntington tarafından görüldükten
sonra 1861’de John Mills ve 1906 yılında Moses Gaster tarafından görülmüş,
ancak bu kişiler nüshanın herhangi bir kopyasını elde edememişlerdir. Whiting
tarafından fotoğrafları çekilinceye kadar ise, Samiriler bu nüshayı görmeye
gelen ziyaretçilere, nüsha çok eski ve bakımsız olduğu için, başka bir eski
nüshayı göstermişlerdir. Gaster, bu eski nüshalardan birini elde etmiştir. Bu
nüsha üzerinde yapılan incelemeler, nüshanın 12. yüzyıla ait olduğunu
göstermiştir. Bkz. Gaster, Samaritan Eschatology, s. VII. Nablus’ta bu
nüsha ile aynı dönemde yazıldığı tahmin edilen başka bir nüsha daha vardır,
Haziran 2017 tarihinde Nablus’a yaptığım ziyaret esnasında, Samiri Müzesi
sorumlusu ve Samiri koheni bu nüshayı tarafıma göstermiştir.
[11] Federico Perez Castro tarafından fotoğrafları
çekilen Abişa Nüshası, 1959 yılında Castro’nun Sefer Abisa: Edicion
del fragmento antiguo del rollo sagrado del Pentateuco hebreo samaritano de
Nablus (Madrid, 1959) isimli kitabında transkripsiyonu ile birlikte
yayınlanmıştır. Bkz. Reinhard Pummer, The Samaritans: A Profile, W. B.
Eerdmans Publishings, Grand Rapids 2016, s. 198.
[12] Pummer, The
Samaritans: A Profile, s. 198; Alan D. Crown, “Abisha Scroll”, A
Companion to Samaritan Studies, ed. Alan D. Crown, Reinhard Pummer ve
Abraham Tal, Tübingen 1993, s. 5.
[13] Gaster, Samaritan
Eschatology, s. 12.
[14] Reinhard Pummer, Early
Christian Authors on Samaritans and Samaritanism, Mohr Siebeck, Tübingen
2002, s. 8.
[15] Bkz. The Torah: Jewish and Samaritan
Versions Compared (İbranice), ed. Mark Shoulson, Evertype, Westport 2008; The
Israelite Samaritan Version of the Torah: First English Translation Compared
with the Masoretic Version, ed. ve İngilizceye çev. Benyamin Tsedaka ve
Sharon Sullivan, W. B. Eerdmans Publishing, Grand Rapids 2013.
[16] Florentin, Late
Samaritan Hebrew, ss. 357-358.
[17] Jozsef Zsengeller, “Samaritan Rewritings: The
Toledot in Samaritan Literature”, Rewritten Bible After Fifty Years: Texts,
Terms, or Techniques? A Last Dialogue with Geza Vermes, ed. Jozsef
Zsengeller, Brill, Leiden 2014, s. 350.
[18] Oliver Turnbull Crane (İngilizceye çev.), The
Samaritan Chronicle or The Book of Joshua the Son of Nun, John B. Alden,
New York 1890.
[19] Alan David Crown,
Reinhard Pummer ve Abraham Tal (ed.), A Companion to Samaritan Studies,
Mohr Siebeck, Tübingen 1993, ss. 52-53.
[20] Ingrid Hjelm, The Samaritans and Early
Judaism: A Literary Analysis, Sheffield Academic Press, Sheffield 2000, s.
97. Ayrıca bkz. Moses Gaster, The Asatir: The Samaritan Book of the Secrets
of Moses, The Royal Asiatic Society, London 1927.
[21] Crown, Pummer ve Tal
(ed.), A Companion to Samaritan Studies, s. 34.
[22] Detaylı tartışma için
bkz. Ze’ev ben Hayyim “The Asatir with Translation and Commentary”, Tarbiz
14 (1943), ss. 111-112.
[23] Çölde Sayım, 10. Bap.
[24] Asatir’vn orijinal kısmında, bu kurtarıcının
ismi verilmez ancak Asatir ’in açıklaması diyebileceğimiz ve Ortaçağ’da
isimsiz bir yazar tarafından yazılan Pitron (yorum, tefsir) başlıklı
kısmında bu kurtarıcı Taheb yani, Mesih olarak isimlendirilmektedir.
Bkz. Gaster, The Asatir, s. 285.
[25] Crown, Pummer ve Tal
(ed.), A Companion to Samaritan Studies, s. 34.
[26] Ze’ev ben Hayyim “The
Asatir with Translation and Commentary”, Tarbiz 14 (1943), ss. 104-125,
174190; 15 (1944), ss. 71-87; Hjelm, The Samaritans and Early Judaism,
s. 97.
[27] Moshe Florentin, Tulida:
A Samaritan Chronicle: Text, Translation, Commentary, Yad Yitzhak Ben Zvi,
Jerusalem 1999, s. 58.
[28] “Bu kitap,
büyükbabam Eliezer b. Amram’ın hicri 544 yılında (MS. 1149) yazdığı eserin bir
kopyasıdır.” Florentin, Tulida, s. 71.
[29] Florentin, Tulida,
s. XIV.
[30] Florentin, Tulida,
ss. VIII-X.
[31] Zsengeller,
“Samaritan Rewritings”, s. 352.
[32] Adolf Neubauer,
“Chronique Samaritaine”, Journal Asiatique 14 (1869), ss. 385-470; Moshe
Florentin, Tulida: A Samaritan Chronicle: Text, Translation, Commentary,
Yad Yitzhak Ben Zvi, Jerusalem 1999.
[33] Crown, Pummer ve Tal
(ed.), A Companion to Samaritan Studies, s. 52.
[34] Florentin, Late
Samaritan Hebrew, s. 357.
[35] Kartveit, The
Origin of the Samaritans, s. 38.
[36] Elkan Nathan Adler ve
Max Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, Revue des Etudes Juives
44 (1902), ss. 188-222, 45 (1902), ss. 70-98, 223-254, 46 (1903), ss. 123-146
(İbranice-Fransızca).
[37] Jeffrey M. Cohen, A
Samaritan Chronicle: A Source-Critical Analysis of the Life and Times of the
Great Samaritan Reformer, Baba Rabbah, Brill, Leiden 1981.
[38] Cohen, A Samaritan
Chronicle, s. 2; Florentin, Late Samaritan Hebrew, s. 358.
[39] John Macdonald, Yeşu, Hâkimler, Samuel ve
Krallar kitaplarındaki anlatıma paralel olan kısmı 1969 yılında; İsa ve
Hıristiyanlığın başlangıcı ile ilgili kısımları A. G. B. Higgins ile birlikte
1971 yılında; Hz. Muhammed ile ilgili kısımlarını ise 1969 yılında yazdığı bir
makalenin içinde yayınlamıştır. J. M. Cohen, kitabın Baba Rabba ile ilgili
kısımlarını 1981 yılında yayınlamıştır. Bkz. Pummer, The Samaritans: A
Profile, s. 248.
[40] Crown, Pummer ve Tal
(ed.), A Companion to Samaritan Studies, s. 52.
[41] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh of Abu ’ l-Fath, İngilizceye çev. Paul Stenhouse,
Mandelbaum Trust, Sydney 1985.
[42] Zsengeller, “Samaritan Rewritings”, s. 352; Nuh
Arslantaş, İslam Dünyasında Samiriler: Osmanlı Dönemine Kadar, İz
Yayıncılık, İstanbul 2008, s. 198.
[43] Moses Gaster, “The Chain of Samaritan High
Priests”, The Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain
andIreland, Cambridge 1909, ss. 393-420.
[44] Arslantaş, İslam
Dünyasında Samiriler, ss. 209-222.
[45] Pummer, The
Samaritans: A Profile, ss. 223-225.
[46] Araştırmacılar, Marka’nın Mısır’dan Çıkış
üzerine bu kadar fazla tefsir yapmasının, kendisini Musa ile özdeşleştirmesine
bağlamaktadır. Onlara göre Marka, kendisini Musa’nın vekili olarak görmektedir.
Bkz. John Bowman, Samaritan Documents, Relating to Their History, Religion
and Life, Pickwick, Pittsburg 2009, s. 252.
[47] Samiri Targumu,
Samiri Tevratı’nın MS. 4. yüzyılda Aramiceye tercüme edilmesiyle oluşmuştur.
Bkz.
Crown, Pummer ve Tal (ed.), A
Companion to Samaritan Studies, s. 226.
[48] John Macdonald (ed.
ve İngilizceye çev.), Memar Marqah: The Teaching of Marqah, A.
Töpelmann, Berlin 1963.
[49] Kutsal Kitap (Tevrat,
Zebur, İncil), Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul 2009.
[50] Epstein, Isidore
(ed.), The Babylonian Talmud, Soncino Press, Londra 1936.
[51] Flavius Josephus, Josephus:
The Complete Works, İngilizceye çev. William Whiston, Thomas Nelson
Incorporated, Nashville 2003.
[52] Hjelm, The
Samaritans andEarly Judaism, ss. 13-14.
[53] James A. Montgomery, The Samaritans: The
Earliest Jewish Sect: Their History, Theology And Literature, The John C.
Winston Co., Philadelphia 1907.
[54] Moses Gaster, The
Samaritans: Their History, Doctrines And Literature, British Academy,
Londra 1923.
[55] Bu ifade İngilizce çalışmalarda “ancient
Yahwism” olarak literatüre geçmiştir. Bkz. Pummer, The Samaritans: A
Profile, s. 17. Türkçe çalışmalarda da “eski İsrail dini” ifadesi
kullanılmıştır. Tezimizde bu ifade “eski İsrail dini” olarak tercüme
edilmiştir.
[56] Eriha şehrinin kuzeyinde bulunan Daliye
Vadisi’nde 1962-1963 yıllarında yapılan arkeolojik çalışmalarda Samirilere ait
olduğu tahmin edilen kemikler ve MÖ. 4. yüzyıla ait yazmalar bulunmuştur. Bkz.
Douglas Marvin Gropp, “Wadi Daliyeh II: The Samaria Papyri from Wadi Daliyeh”, Discoveries
in the Judean Desert XXVIII, Oxford 2001, ss. 1-116.
[57] Frank Moore Cross,
“Personal Names on Samaria Papyri”, Bulletin of the American Schools of
Oriental Research 344 (2006), ss. 75-90.
[58] Crane, The Book of
Joshua, s. 68, 81, 102, 103, 105.
[59] Cohen, A Samaritan Chronicle, s. 6
(I:6), s. 12 (IV:10); Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique Samaritaine”,
REJ 44 (1902), s. 74.
[60] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 68, 75.
[61] Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 70, 75, 76.
[62] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 56.
[63] Silvestre de Sacy, Correspondance
des Samaritain de Naplouse, Paris 1813, s. 175.
[64] II. Krallar, 17:29; İlgili
kısmın İbranicesi için bakınız:
http://www.mechon-mamre.org/p/pt/pt09b17.htm (erişim tarihi 19.01.2016); ayrıca bkz. I. Krallar, 16:24.
[65] Montgomery, The
Samaritans: The Earliest Jewish Sect: Their History, Theology and Literature,
ss. 155-156.
[66] Babil Talmudu,
Sanhedrin, 21b-22a.
[67] Babil Talmudu,
Sanhedrin, 90b.
[68] Sirak, 50:25-26.
[69] Josephus, Antiquities,
11.7.2 (11.302).
[70] Salime Leyla Gürkan, Yahudilik,
İSAM Yayınları, İstanbul 2008, s. 22.
[71] Paul Stenhouse,
“Samaritan Chronology”, ed. Alan D. Crown, Reinhard Pummer ve Abraham Tal, A
Companion to Samaritan Studies, Mohr Siebeck, Tübingen 1993, ss. 50-51.
[72] Rahuta (Aramice)-Ratson (İbranice)-Rıdvan
(Arapça). Terim olarak rıza, hoşnutluk manalarına gelen kelimeye,
Samiriler tarafından Tanrı’nın hoşnutluğu manası yüklenmiştir. Bkz.
Abraham Tal, A Dictionary of Samaritan Aramaic, Brill, Leiden 2000, s.
828.
[73] Fanuta, Aramice yüz çevirmek manasına
gelmektedir. Samiriler tarafından, Tanrı’nın İsrailoğullarından yüz
çevirmesi manasında kullanılmaktadır. Bkz. Tal, Dictionary of Samaritan
Aramaic, s. 688.
[74] Ferdinand Dexinger,
“Samaritan Eschatology”, The Samaritans, ed. Alan D. Crown, Mohr
Siebeck, Tübingen 1989, s. 276.
[75] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 68; Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique
Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 70, 75, 76.
[76] Crane, The Book of
Joshua, XLI. Bölüm, ss. 102-103; Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle
Chronique Samaritaine” REJ 44 (1902), s. 205.
[77] Crane, The Book of Joshua, VI. Bölüm;
Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902),
s. 201; Asatir’de Tanrı, Musa’ya vefat etmeden önce Yeşu’yu İsrailoğullarının
başına önder olarak atamasını emretmektedir. Bkz. Hayyim, “The Asatir” Tarbiz
14 (1943) s. 123; Gaster, The Asatir, XI. Bölüm, s. 298.
[78] Samiri Takvimi’ne göre İsrailoğullannın Kenan
topraklarına girişi yaratılıştan sonra 2794 yılında gerçekleşmiştir. Bu tarih
MÖ. 1638 yılına denk gelir. Bkz. Florentin, Tulida, s. 58; Adler, “Une
Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ44 (1902) s. 201; Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 5.
[79] Crane, The
Samaritan Book of Joshua, XV. Bölüm, ss. 47-48; Abu ’l-Fath, The Kitâb
al-Tarikh, s. 11.
[80] Crane, The Samaritan Book of Joshua,
XVI. Bölüm, ss. 48-49; Samiri geleneğinde bu taşların Mesih’in geleceği zamana
kadar orada kalacağına dair bir inanış vardır. Bkz. Crane, The Samaritan
Book of Joshua, XVI. Bölüm, ss. 48-49, 156.
[81] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 33; Crane, The Samaritan Book of Joshua, XXIV.
Bölüm, s. 68.
[82] Abu ’l-Fath, The Kitâb al-Tarikh, s. 33.
[83] Yeşu’nun hükümdarlık
süresi Samiri Yeşu Kitabı’na ve Adler Kronolojisi"ne göre 45
yıldır. Bkz. Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ
44 (1902), s. 201.
[84] Crane, The Samaritan
Book of Joshua, XL. Bölüm, ss. 100-103; Abu ’l-Fath, The Kitâb
al-Tarikh, s.
38.
[85] Samiri inancında bu Tevrat nüshasının hala
Gerizim Dağı’nda mevcut olduğuna inanılmaktadır. Bkz. Florentin, Tulida:
Kronika Şomronit, s. 10; Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique
Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 203; Abu ’l-Fath, The Kitâb
al-Tarikh, s. 44; Gaster, Samaritan Eschatology, s. VII, 12; Pummer,
The Samaritans: A Profile, s. 198.
[86] Bazı kaynaklarda bu
dönemin 260 yıl sürdüğü söylenmektedir. Bkz. Dexinger, “Samaritan Eschatology”,
s. 277; Montgomery, The Samaritans, s. 241.
[87]İsrailoğullarının Tanrı’nın yolundan ayrılması, Asatir’de
Musa’nın kehanetleri arasında sıralanmıştır. Bu kehanetlere göre Musa, Levi
kabilesinden bir adamın çıkacağını ve bu adamın zamanında Fanuta yıllarının
başlayacağını söylemektedir. Gaster, Asatir’de עזרז (a, z, r, z) olarak geçen bu ismi Eli
olarak okumaktadır. Ancak Asatir’in Pitron’unda (yorum, tefsir) bu isim Ezra
olarak geçmektedir. Bkz. Ze’ev Ben Hayyim, “The Asatir with Translation and
Commentary” Tarbiz 14 (1943), s. 12; Gaster, The Asatir, XI.
Bölüm, s. 306.
[88] Crane, The
Samaritan Book of Joshua, XLI. Bölüm, ss. 102-103.
[89] Hem Samiri hem de geleneksel Yahudilik
anlayışına göre İtamar, Harun’un dördüncü oğludur. Yine her iki gelenekteki
anlayışa göre kohen Eli, İtamar’ın soyundan gelmektedir. Bkz. Mısır’dan Çıkış,
6:23; Çölde Sayım 3:2; Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique
Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 205; Crane, The Samaritan Book of
Joshua, XLIII. Bölüm, s. 108.
[90] Adler
Kronolojisi’ne göre, Eli kohenlik müessesesinin kendi sülalesine
geçmesini istemektedir. Bkz. Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique
Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 205.
[91] Çölde Sayım, 25:11-13; Samirilerin kohen
zinciri incelendiğinde günümüze kadarki başkohenlerin soyu Pinehas’a
dayandırılmaktadır. Bkz. Crown, Pummer, Tal (ed.), A Companion to Samaritan
Studies, s. 185.
[92] Uzi, geleneksel Yahudiliğe göre Harun’dan
sonraki 6. Başkohendir; Harun, Eliezer, Pinehas, Abişa, Bukki, Uzi (I.
Tarihler, 6: 4-6, 51; Ezra, 7: 4). Samiri geleneğe göre ise Harun’dan sonra
gelen yedinci başkohendir; Harun, Eliezer, Pinehas, Abişa, Sisi, Bukki, Uzi.
Bkz. Gaster, “The Chain of Samaritan High Priests”, s. 412.
[93] Kroniklerde Eli’nin bunu söylediği dönemde 50
yaşında, Uzi’nin ise 12 yaşında olduğu belirtilmektedir. Bkz. Crane, The
Samaritan Book of Joshua, XLIII. Bölüm, s. 109; Adler ve Seligsohn, “Une
Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 205.
[94] Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 205; Crane, The
Samaritan Book of Joshua, XLIV. Bölüm, ss. 110-111; Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 41.
[95] Crane, The
Samaritan Book of Joshua, XLII. Bölüm, s. 105; Abu ’l-Fath, The Kitâb
al-Tarikh, s. 49.
[96] Florentin, Tulida,
ss. 76-77.
[97] Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 205; Crane, The
Samaritan Book of Joshua, XLII. Bölüm, ss. 104-105; Florentin, Tulida,
ss. 76-77.
[98] Adler-Selighson, “Une
Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 205; Crane, The
Samaritan Book of Joshua, XLIV. Bölüm, ss. 108-110; Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 48.
[99] Crane, The Samaritan
Book of Joshua, XLIV. Bölüm, s. 110; Abu ’l-Fath, The Kitâb al-Tarikh,
s. 53; Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44
(1902), s. 205.
[100] Crane, The Samaritan Book of
Joshua, XLIII. Bölüm, ss. 108-109; Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle
Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 206.
[101] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 54; Crane, The Samaritan Book of Joshua, XLIV.
Bölüm, s. 110.
[102] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 54.
[103] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, ss. 55-56.
[104] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, ss. 56-57.
[105] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 62.
[106] Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 208.
[107] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 64.
[108] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 66.
[109] Şalşelet ha-Kohanim,
Ebu’l-Feth’in Kitabu’t-Tarih’i ve Tulida gibi kroniklerde
Nebukadnetsar’ın Asur Kralı olduğu ve bu kral zamanında Samirilerin ilk defa
sürgüne gönderildikleri yazmaktadır. Bu kaynaklardaki anlatım ve tarihlendirme
incelendiğinde, Samiri kaynaklarında Asur ve Babil sürgünlerinin birbirleriyle
harmanlanarak aktarıldığı anlaşılmaktadır.
[110] Samiri Yeşu
Kitabdnda bu süre yedi gün olarak verilmektedir.
[111] Samiri Yeşu
Kitabdnda bu halkların Pers İmparatorluğu’na ait şehirlerden toplanıp Samiriye’ye
yerleştirildiği bilgisi verilmektedir. Bkz. Crane, The Samaritan Book of
Joshua, XLV. Bölüm, s. 112.
[112] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 71, 72, 75; Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique
Samaritaine”, REJ44 (1902), s. 216; Florentin, Tulida, s. 83.
[113] Samiri tarihçi Ebu’l-Feth, bu
kralın isminden Sürdi Kralı olarak bahsetmektedir. Kitabı Arapçadan
İngilizceye tercüme eden Paul Stenhouse, bu kralın Darius (MÖ. 522-486)
olduğunu ifade etmektedir. Ancak tarihsel kayıtlar incelendiğinde bu kralın
Darius olmadığı, Darius’tan daha önce yaşamış bir kral olduğu anlaşılmaktadır.
Bkz. Abu ’l-Fath, The Kitâb al-Tarikh, s. 79, 85.
[114] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 79.
[115] Florentin, Tulida,
ss. 84-85.
[116] Crane, The Samaritan Book of
Joshua, XLV. Bölüm, s. 113. Burada Eli ve taraftarlarının peşinden giden
grubun soyu Yehuda nesline yani güneydeki Yehuda halkına dayandınlırken,
Gerizim Dağı’nda kalan Uzi ve taraftarlarının soyu ise Yusuf ve Harun’un soyuna
dayandırılmaktadır.
[117] “Tanrınız Rab mülk edinmek için
gideceğiniz ülkeye sizi götürdüğünde, Gerizim Dağı’nda kutsama yapacak, Eval
Dağı’nda lanet okuyacaksınız.” Yasa’nın Tekrarı, 11:29
[118] “Tanrınız Rab adını yerleştirmek
için bir yer seçecek. Size buyurduğum her şeyi oraya götüreceksiniz: Yakmalık sunularınızı,
kurbanlarınızı, ondalıklarınızı, bağışlarınızı, Rab’be adadığınız bütün özel
adaklarınızı. Siz, oğullarınız, kızlarınız, erkek ve kadın köleleriniz,
kentlerinizde yaşayan Levililer Tanrınız Rab’bin huzurunda sevineceksiniz.
Çünkü Levililer’in sizin gibi kendilerine ait payları ve mülkleri yoktur.
Yakmalık sunularınızı Rab’bin oymaklarınızın birinde seçeceği yerde
sunacaksınız. Size buyurduğum her şeyi orada yapacaksınız.” Yasa’nın Tekrarı,
12:11-13.
[119] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 91.
[120] Crane, The
Samaritan Book of Joshua, XLV. Bölüm, s. 114; Abu ’l-Fath, The Kitâb
al-Tarikh, ss. 8596; Adler ve Seligsohn, “Une Nouvelle Chronique
Samaritaine”, REJ 44 (1902), ss. 218-219.
[121] Bu kralın ismi Samiri kaynaklarda
açıkça zikredilmemektedir. Ancak Yahudi kaynaklarına bakıldığında bu kralın MÖ.
5. yüzyılda yaşamış olan Ahaşveroş olduğu anlaşılmaktadır. Bkz. Ester Kitabı,
1. Bap.
[122] Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 222.
[123] Ebu’l-Feth, sürgünde çoğunluğun
yerleştiği bölgenin Kuta Vadisi olduğunu ve bu sebeple Yahudilerin Samirileri Kutim
olarak isimlendirdiklerini belirtmektedir. Bkz. Abu ’l-Fath, The Kitâb
al-Tarikh, s. 108.
[124] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, ss. 98-106.
[125] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, ss. 112-116.
[126] Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 45 (1902), s. 82.
[127] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, ss. 158-160.
[128] Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 45 (1902), ss. 82-83
[129] Montgomery, The
Samaritans, s. 48.
[130] Samirilerin ortaya çıkışı ve
geleneksel Yahudilikten ayrışma süreçleriyle alakalı Talmud’da bilgi
bulunmamaktadır. Talmud’da Samiriler ile ilgili bulunan bölümler, daha çok
Samirilerin itikadi durumlarıyla alakalıdır. Bu sebeple çalışmamızın bu
kısmında Talmud’dan yararlanamamıştır.
[131] Omri’nin satın aldığı
dağ Gerizim Dağı değildir. Gerizim Dağı, Şekem’de bulunmaktadır. Omri’nin satın
aldığı dağ ise Şomron şehrinde bulunmaktaydı.
[132]Norman Franklin, “Samaria”, Encyclopaedia Judaica,
ed. Fred Skolnik ve Michael Berenbaum, Second edition, Macmillan Reference,
Detroit 2007, c. 17, s. 716; I. Krallar, 16:24. Ayrıca Samiriye isimlendirmesi
için bkz. I. Krallar, 13:32; Hoşea, 8:5; Amos, 3:9; Yeşaya, 9:9. Bu bölge, Yasa’nın
Tekrarı, 1:7’de “Amorluların dağlık bölgesi...”, Yeşu, 17:15’te “Efrayim’in
dağlık bölgesi...” ve “İsrail dağları...” gibi farklı isimlerle anılmaktadır.
[133] Samiriye’yi kimin
işgal ettiği ile ilgili bir belirsizlik bulunmaktadır. Hem Şalmaneser hem de
Sargon kendi kayıtlarında bölgeyi kuşatanın kendisi olduğunu ima eden şeyler
yazmışlardır. Ancak Şalmaneser’in kayıtlarında sürgün politikasıyla ilgili bir
bilgi bulunmamaktadır. Sargon’un kayıtlarında ise sürgün ile ilgili bilgiler
yer almaktadır. Bu sebeple biz Hayim Tadmor’un önerdiği şekilde aktarmayı uygun
gördük. Bkz. Hayim Tadmor, “The Campaigns of Sargon II of Assur: A
Chronological-Historical Study”, Journal of Cuneiform Studies 12:1
(1958), ss. 22-40; Bob Becking, The Fall of Samaria: An Historical and
Archaeological Study, Brill, Leiden 1992, s. 21; Othniel Margalith, “The
Political Backround of Zerubbabel’s Mission and the Samaritan Schism”, Vetus
Testamentum 41:3 (1991), s. 313.
[134] Asur İmparatorluğu’nun fethettiği
bölgelerde isyan çıkmasını önlemek için, bölge halkı ile Asur Krallığı’nın
diğer memleketlerindeki halkların yerini değiştirdiği bilinmektedir. Bkz. Paul
Lawrence, Kutsal Kitap Tarihi Atlası, terc. Fatih Bilgier, Yeni Yaşam
Yayınevi, İstanbul 2008, s. 88; Montgomery, The Samaritans, s. 49.
[135] II. Krallar, 17. Bap.
[136] II. Krallar,
17:24-41. Ayrıca bkz. Yaşar Kutluay, İslam ve Yahudi Mezhepleri, Anka
Yayınları, Ankara 2001, s. 197.
[137] II. Krallar,
17:31-33.
[138] Babil Talmudu,
Sanhedrin, 21b-22a.
[139] Josephus, The
Antiquities, 9.14.3 (9.288).
[140] II. Tarihler,
30:1-27.
[141] II. Tarihler, 29:5-8;
34:9.
[142] Burada Samiriye halkı, kendilerini
bölgeye yerleştiren kralın Esarhaddon olduğunu söylemektedir (Ezra, 4:2). Ancak
kuzeydeki İsrail Krallığı’nı ele geçiren ve bölgeye yeni halklar yerleştiren
krallar Şalmaneser ve Sargon idi. Bununla birlikte Esarhaddon’un kayıtlarında
da “Yehuda kralı Menaşşe’yi çağırdım... Uzak yerlere gönderdim ve onların zor
şartlar altında Ninova’ya gitmesini sağladım.” şeklinde bir ifade
bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar bu ifadeden ve Samiriye halkının ifadesinden
yola çıkarak bu halkın, MÖ. 673-671 yıllarında Esarhaddon tarafından Menaşşe
ile birlikte, o zamanlar Asur hâkimiyetinde bulunan Babil’e gönderilen
halklardan olabileceğini söylemişlerdir. Bkz. Margalith, “The Political Backround
of Zerubbabel’s Mission and the Samaritan Schism”, s. 313.
[143] Ali Osman Kurt, Erken
Dönem Yahudi Tarihi: Yahudiliğin Mimarı Ezra, IQ Kültür Sanat Yayıncılık,
İstanbul 2007, ss. 32-40.
[144] Pers İmparatorluğu’nda krallık
yapmış üç farklı Darius vardır. Mabedin tekrar inşasına izin veren Pers Kralı
Darius’un hangi Darius olduğu belirtilmemektedir. Bu kralın MÖ. 522-486
tarihleri arasında hüküm süren Darius olduğu tahmin edilmektedir.
[145] “Bugün sana verdiğim buyruğu tut.
Amor, Kenan, Hitit, Periz, Hiv ve Yevus halklarını senin önünden kovacağım.
Gideceğin ülkedeki insanlarla anlaşma yapmaktan kaçın. Çünkü bu senin için bir
tuzak olur. Onların sunaklarını yıkacak, dikili taşlarını parçalayacak, Aşera
putlarını keseceksiniz. Başka ilahlara tapmayacaksınız. Çünkü ben adı kıskanç
bir Rab’bim, kıskanç bir Tanrı’yım. Ülke halkıyla herhangi bir anlaşma
yapmayın. Yoksa onlar başka ilahlara gönül verir, kurban keserken sizi de
çağırırlar; siz de gider yersiniz. Kızlarını oğullarınıza alırsınız. Kızlar
başka ilahlara gönül verirken oğullarınızı da artlarında sürüklerler”
(Mısır’dan Çıkış, 34:11-16).
[146] “Tanrınız Rab mülk edinmek üzere
gideceğiniz ülkeye sizi götürdüğünde, önünüzden birçok ulusu - Hititleri,
Girgaşları, Amorluları, Kenanlıları, Perizlileri, Hivlileri, Yevusluları,
sizden daha büyük ve daha güçlü yedi ulusu- kovacak. Tanrınız Rab bu ulusları
elinize teslim ettiğinde, onları bozguna uğrattığınızda, tümünü yok
etmelisiniz. Bu uluslarla anlaşma yapmayacaksınız, onlara acımayacaksınız. Kız
alıp vermeyeceksiniz. Kızlarınızı oğullarına vermeyeceksiniz; oğullarınıza da
onlardan kız almayacaksınız. Çünkü onlar oğullarınızı beni izlemekten
saptıracak, başka ilahlara tapmalarına neden olacaklardır. O zaman Rab size
öfkelenecek ve sizi çabucak yok edecek” (Yasa’nın Tekrarı, 7:1-4).
[147] Ezra, 10. Bap.
[148] Nehemya, 4:1-2.
[149] Nehemya, 6:1-10.
[150] Nehemya, 13:3.
[151] Nehemya, 13:6; 13:30.
[152] Josephus, Antiquities,
11.7-11.8; Reinhard Pummer, The Samaritans in Flavius Josephus, Mohr
Siebeck, Tübingen 2009, ss. 103-105.
[153] Hangi Darius olduğu Josephus’un
kayıtlarında belirtilmemekle birlikte onun yazdıklarından Darius’un, Büyük
İskender’in çağdaşı olduğu anlaşılmaktadır (Bkz. Josephus, Antiquities,
11.7.2, [11.302]). O halde bu kralın, MÖ. 336-331 yıllarında krallık yapmış
olan III. Darius olma ihtimali yüksektir.
[154] Josephus, Antiquities,
11.7.2 (11.302).
[155] Josephus, Antiquities,
11.8.2 (11.306-312).
[156] Josephus, Antiquities,
11.8.2 (11.306-313).
[157] Josephus, Antiquities,
11.8.3 (11.315).
[158] Josephus, Sanballat’ın yedi bin
askerini Büyük İskender’in hizmetine sunduğunu iddia etmektedir. Bkz. Josephus,
Antiquities, 11.8.4 (11.321).
[159] Josephus, Antiquities,
11.8.4. (11.323).
[160] Josephus, Antiquities,
11.8.4. (11.324).
[161] I. Krallar, 16:23,
24.
[162] Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 210.
[163] Frank Williams (ed.
ve İngilizceye terc.), The Panarion of Epiphanius of Salamis Book I
(Sect 1-46), Brill, Leiden 2009, ss. 32-33.
[164] Pummer, Early
Christian Authors on Samaritans and Samaritanism, s. 8.
[165] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 53; Crane, The Samaritan Book of Joshua, ss.
108-110.
[166] Tanah, Korah oğulları öncülüğünde
Musa ve Harun’a karşı yapılan isyanı şöyle ifade etmektedir: “Levi oğlu Kehat
oğlu Yishar oğlu Korah, Ruben soyundan Eliavoğullarından Datan, Avriam ve Pelet
oğlu On, toplulukça seçilen, tanınmış iki yüz elli İsrailli önderle birlikte
Musa’ya başkaldırdı” (Çölde Sayım, 16:1-2). Ayrıca bkz. Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 206.
[167] Crane, The Samaritan
Book of Joshua, s. 109.
[168] I. Tarihler, 6:38.
[169] I. Samuel, 1:1.
[170] I. Tarihler, 6:38.
[171] Adler ve Seligsohn,
“Une Nouvelle Chronique Samaritaine”, REJ 44 (1902), s. 208; Abu
’l-Fath, The Kitâb al-Tarikh, ss. 54-58.
[172] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 59.
[173] I. Krallar, 12. Bap.
[174] II. Tarihler, 10.
Bap.
[175] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, s. 67.
[176] Wayne A. Brindle, “The Origin and
History of the Samaritans”, Grace Theological Journal 5:1 (1984), s. 57;
Margalith, “The Political Backround of Zerubbabel’s Mission and the Samaritan
Schism”, s. 314, 316; Tadmor, “The Campaigns of Sargon II of Assur”, s. 34.
[177] Margalith, “The
Political Backround of Zerubbabel’s Mission and the Samaritan Schism”, s. 316.
[178] Gaster, The
Samaritans, s. 192.
[179] Williams (ed. ve
terc.), The Panarion of Epiphanius of Salamis, s. 31.
[180] Brindle, “The Origin
and History of the Samaritans”, s. 60.
[181] Yitzhak Magen, “The Dating of the First Phase of the Samaritan Temple”,
Judah and Judeans in the Fourth Century B.C.E., ed. Oded Lipschits, Gary
N. Knopper ve Rainer Albertz, Eisenbrauns, Winona Lake 2007, s. 187.
[182] Ezra, 4:1’de bahsi geçen
“Yehudalıların ve Benyaminlilerin düşmanları...” ifadesinden kastın Samiriye
halkı olduğu Ezra, 4:10’dan anlaşılmaktadır. Bu pasajda mabedin inşasına
katkıda bulunma istekleri Yehudalılar tarafından reddedilen halk, mabedin
yeniden inşasını şikâyet etmek için Pers Kralı Artahşasta’ya yazdıkları
mektupta kendilerini “büyük ve onurlu Asurbanipal’in sürüp Samiriye kentleriyle
Fırat’ın batı yakasındaki bölgeye yerleştirdiği öbür halklar...” olarak
tanıtmaktadır (Ezra, 4:10).
[183] Raşi, Peruş al
Ezra, 4:1.
[184] Montgomery, The
Samaritans, ss. 59-61.
[185] Magen, “The Dating of
the First Phase of the Samaritan Temple”, s. 187.
[186] Ezra ve Nehemya’nın referans
gösterdiği kısımlarda kız alınıp verilmesi yasak olan halklar, Amor, Kenan,
Hitit, Periz, Hiv, Yevus, Girgaş, Ammon ve Moav halklarıdır (Mısır’dan Çıkış,
34:11-16; Yasa’nın Tekrarı, 7:1-5; 23:3-5).
[187] Montgomery, The
Samaritans, ss. 65-66.
[188] Brindle, “The Origin
and History of the Samaritans”, s. 68.
[189] Nehemya, 13:28.
[190] Josephus, Antiquities,
11.7.2. (11.306).
[191] Merrill F. Unger, The
New Unger’s Bible Dictionary, Moody Publishers, Chicago 1988, s. 1802.
[192] Brindle, “The Origin
and History of the Samaritans”, s. 70.
[193] Lidia Domenica
Matassa, “Samaritans”, Encyclopaedia Judaica, Second Edition, ed. Fred
Skolnik ve Michael Berenbaum, s. 720.
[194] Samiri Targumu, Samiri Tevratı’nın
MS. 4. yüzyılda Aramice tercüme edilmesiyle oluşmuştur. Bkz. Crown, Pummer ve
Tal (ed.), A Companion to Samaritan Studies, s. 226.
[195] Montgomery, The
Samaritans, s. 3; John Macdonald, “The Discovery of Samaritan Religion”, Religion
2:1 (1972), s. 141.
[196] Montgomery, The
Samaritans, s. 206.
[197] Gaster, The
Samaritans: Their History, Doctrines and Literatüre, s. 41.
[198] Macdonald, “The
Discovery of Samaritan Religion”, s. 143.
[199] Fehrullah Terkan, “The Samaritans
(el-Sâmiriyyun) and Some Theological Issues Between Samaritanism and Islam”, A
ÜİFD 45:2 (2004), s. 171.
[200] Montgomery, The
Samaritans, s. 207.
[201] Macdonald, “The
Discovery of Samaritan Religion”, s. 148.
[202] Montgomery, The Samaritans,
s. 208. Benzer ilahiler için ayrıca bkz. Moshe Florentin, “Tawhid: The Language
and Structure of Unknown Samaritan Poems”, Hebrew Union College Annual
77 (2006), ss. 167-178.
[203] Şema Yisrael, Yahudilikte
amentü niteliği taşıyan Tevrat’tan bir cümlenin ilk iki kelimesidir. İlgili
kısım şu şekildedir: “Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab, tek Rab’dir.” (Yasa’nın
Tekrarı, 6:4).
[204] 112/İhlas: 1-4.
[205] Terkan, “The Samaritans
(el-Sâmiriyyun)”, s. 172.
[206] Gerhard Wedel, “Abû ’l-Hasan
as-Sûrî and His Inclinations to Mu’tazilite Theology”, Samaria, Samarians,
Samaritans: Studies on Bible, History and Linguistics, ed. Jozsef
Zsengeller, Berlin 2011, s. 261.
[207] Macdonald (ed. ve terc.), The
Teaching of Marqah, s. 186.
[208] Montgomery, The
Samaritans, s. 209.
[209] Montgomery, The
Samaritans, s. 210.
[210] MS. 110 yılında Roma
kökenli olup Yahudiliği seçen Onkelos tarafından yapılan Aramice Tevrat
çevirisi.
[211] MS. 130 yılında
Aquilas tarafından yapılan Yunanca Tevrat çevirisi.
[212] Montgomery, The
Samaritans, s. 211.
[213] Musa’nın önünden geçerek, “Ben
Rab’bim” dedi, “Rab, acıyan, lütfeden, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin ve sadık
Tanrı” (Mısır’dan Çıkış, 34:6).
[214] Robert T. Anderson ve Terry Giles,
Tradition Kept: The Literatüre of the Samaritans, Hendrickson, Peabody
2005, s. 33. Konu ile ilgili Tevrat pasajlarının karşılaştırması için bkz. The
Torah: Jewish and Samaritan Versions Compared, ed. Mark Shoulson,
Yaratılış, 20:13; 31:53; 35:7 ve Mısır’dan Çıkış, 22:8.
[215] Montgomery, The
Samaritans, s. 213.
[216] Babil Talmudu, Hullin, 2a, 5b, 6a;
Kudüs Talmudu, Avoda Zara, 44d (5:4); Pieter W. Van der Horst, “Jews and
Christians in Their Graeco-Roman Context”, SelectedEssays on Early Judaism,
Samaritanism, Hellenism and Christianity, ed. Pieter W. Van der Horst, Mohr
Siebeck, Tübingen 2006, s. 149.
[217] Crane, The
Samaritan Book of Joshua, 50. Bölüm, ss. 130-132; Abu ’l-Fath, The Kitâb
al-Tarikh, s. 197; Pummer, The Samaritans: A Profile, s. 69, 153;
Cohen, A Samaritan Chronicle, ss. 93-97.
[218] R. Spence Hardy, Travels in The
Holy Land and Other Places Mentioned in the Scriptures; in 183233, New
York 1836, s. 55. Haziran 2017’deki Nablus ziyaretim sırasında Samiri kohenine
bu meseleyi sorduğumda, bunun Yahudilerin bir iftirası olduğunu ifade etmiştir.
Bu durum, Samirilerin söz konusu iddiayı, geçmişte olduğu gibi günümüzde de
iftira olarak değerlendirdiklerini göstermektedir.
[219] Yaratılış, 35:4.
[220] Montgomery, The
Samaritans, s. 236; Abraham S. Halkin, “Samaritan Polemics Against The
Jews”, Proceedings of the American Academy for Jewish Research 7
(1935-1936), s. 39.
[221] Macdonald (ed. ve
terc.), The Teaching of Marqah, ss. 47-48.
[222] Macdonald, “The
Discovery of Samaritan Religion”, s. 148.
[223] Macdonald (ed. ve
terc.), The Teaching of Marqah, ss. 3-4.
[224] Montgomery, The
Samaritans, s. 225.
[225] Montgomery, The
Samaritans, s. 226.
[226] Macdonald (ed. ve
terc.), The Teaching of Marqah, ss. 142-143.
[227] Macdonald (ed. ve terc.), The
Teaching of Marqah, s. 156.
[228] Montgomery, The
Samaritans, ss. 227-229.
[229] Montgomery, The
Samaritans, ss. 229-230.
[230] Samirilerin kohen
zinciri kaydı için bkz. Gaster, “The Chain of Samaritan High Priests”, ss.
393-420.
[231] Montgomery, The
Samaritans, s. 233.
[232] Kartveit, The
Origin of the Samaritans, s. 261.
[233] Her iki Tevrat’ta bu şekilde mabed
mekânının seçileceği veya seçildiği ile ilgili 21 yerde farklılık
bulunmaktadır. Bu farklılıklar için bkz. The Torah: Jewish and Samaritan
Versions Compared, ed. Mark Shoulson, Yasa’nın Tekrarı, 12:5, 11, 14, 18,
21, 26; 14:23, 24, 25; 15:2; 16:2, 6 7, 11, 15, 16; 17:8, 10; 18:6; 26:2;
31:11.
[234] “Tanrınız Rab mülk edinmek için
gideceğiniz ülkeye sizi götürdüğünde, Gerizim Dağı’nda kutsama yapacak, Eval
Dağı’nda lanet okuyacaksınız.” Yasa’nın Tekrarı, 11:29.
[235] Bkz. Kutsal Kitap
(Tevrat, Zebur, İncil), Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul 2009.
[236] Mısır’dan Çıkış, 20:1-17; Yasa’nın
Tekrarı, 5:7-21’in karşılaştırması için bkz. The Torah: Jewish and Samaritan
Versions Compared, (İbranice), ed. Mark Shoulson, Westport 2008; The
Israelite Samaritan Version of the Torah: First English Translation Compared
with the Masoretic Version, ed. Benyamin Tsedaka ve Sharon Sullivan, Grand
Rapids 2013.
[237] Heinrich Graetz, History
of the Jews, Jewish Publication Society of America, Philadelphia 1891, s.
394.
[238] Kutluay, İslam ve
Yahudi Mezhepleri, s. 168.
[239] Genel kabule göre MS. 110 yılında
Yavne’de toplanan Yahudi din bilginleri, Ketuvim bölümüne son şeklini vererek
Tanah’ın kanonizasyonunu tamamlamışlardır.
[240] Kutluay, İslam ve
Yahudi Mezhepleri, s. 201.
[241] Yaratılış, 12:6-7.
[242] Yaratılış, 33:18-20.
[243] Yaratılış, 37:12.
[244] Yeşu, 24:32.
[245] Gaster, Asatir,
s. 12 (İbranice kısım); Abu ’l-Fath, The Kitâb al-Tarikh, s. 54.
[246] Abu ’l-Fath, The
Kitâb al-Tarikh, ss. 62-63; krş. 34/Sad, 13.
[247] Mabed mekânı konusunun geçtiği
Yasa’nın Tekrarı, 27:4’ün Samiri ve geleneksel Yahudi Tevratı’ndaki
farklılıkları için bkz. The Torah: Jewish and Samaritan Versions Compared,
ss. 562-563; Yeşu, 8:30.
[248] Yeşu, 18:1.
[249] Kutluay, İslam ve
Yahudi Mezhepleri, s. 206; Montgomery, The Samaritans, s. 236.
[250] Yasa’nın Tekrarı,
11:29.
[251] Yeşu, 8:30.
[252] Karşılaştırma için bkz. The
Israelite Samaritan Version of the Torah: First English Translation Compared
with theMasoretic Version, ed. Benyamin Tsedaka ve Sharon Sullivan, Grand
Rapids 2013.
[253] Yeşu, 8:30.
[254] Gerizim Dağı ve Eval Dağı,
Şekem’in güneyinde ve kuzeyinde olmak üzere karşılıklı iki dağdır. Bu iki dağ
arasında Şekem şehri kurulmuştur. Eval Dağı, Gerizim Dağı’na nazaran daha az
yeşilliğe sahip ve daha verimsiz bir dağdır. Buna karşın Gerizim Dağı’nın
yamaçları, tepe noktalarına kadar ağaçlarla doludur ve daha verimlidir.
Efsanelerde Gerizim Dağı’nın kutsanmış bir dağ olduğu için verimli olduğu, Eval
Dağı’nın ise lanetlendiği için çorak olduğu söylenmektedir. Bkz. Yehoshua M.
Grintz “Gerizim, Mount”, Encyclopaedia Judaica, ed. Michael Berenbaum ve
Fred Skolnik, Second edition, MacMillan Reference, Detroit 2007, c. 7, s. 507.
[255] Montgomery, The
Samaritans, s. 235.
[256] Brindle, “The Origin
and History of the Samaritans”, s. 70.
[257] Yitzhak Magen, The Temple on Mount Gerizim,
www.antiquities.org.il/article_Item_eng.asp?sec_id=286&id=472&module_id (Erişim tarihi;
20.10.2014).
[258] Menahem Mor, “The
Building of Samaritan Temple and Samaritan Governers: Again”, Samaria,
Samarians, Samaritans: Studies on Bible, History andLinguistics, De
Gruyter, Berlin 2011, s. 90.
[259] Josephus, The
Antiquities, 13.9.2 (13.254-56).
[260] Detaylı bilgi için bkz. Jonathan
Bourgel, “The Destruction of the Samaritan Temple by John Hyrcanus: A
Reconsideration”, Journal of Biblical Literatüre 135/3 (2016), ss.
505-523.
[261] Yuhanna, 4:20.
[262] Macdonald (ed. ve
terc.), The Teaching of Marqah, s. 154; Kutluay, İslam ve Yahudi
Mezhepleri, s.
207.
[263] The Torah: Jewish
andSamaritan Versions Compared, Yasa’nın Tekrarı, 32:35, s. 584.
[264] Gaster, The
Samaritans, s. 89.
[265] Aramice “dönmek” manasındaki t-w-b
kökünden türeyen kelime “geri dönen kişi” manası taşımaktadır. Bkz. Pummer, The
Samaritans: A Profile, s. 63; Crown, Pummer ve Tal (ed.), A Companion to
Samaritan Studies, s. 224.
[266] Gaster, Samaritan
Eschatology, s. 224.
[267] Macdonald (ed. ve
terc.), The Teaching of Marqah, s. 186; Gaster, Samaritan
Eschatology, s. 225.
[268] Kutluay, İslam ve
Yahudi Mezhepleri, s. 208.
[269] Kutluay, İslam ve
Yahudi Mezhepleri, s. 207.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar