Print Friendly and PDF

Beyrünî’nin Rüyasının Gazanfer-î Tabrîzî Tarafından Açıklanması




M. MOHAGHEGH 
 Çev. M. TÛRKER-KÜYEL

 

İslâm dünyasının büyük bilgini Abû Reyhân Muhammed ibn Ahmed el-Beyrûnî, 440 H.’de ölmüştür. O, çok değerli eserler bırakmıştır. Bunlar arasında bulunan, Risâla Abî Rayhân fî Fihrist Kutub al-Râzî, Paul Kraus tarafından 1936’da Paris’te yayınlanmıştır.1 Bu eserinde Abû Reyhân, Muhammedi ibn Zakariyyâ al-Râzî’nin eserlerini tasnif etmiş, kataloglamıştır. Tıp tarihine ve felsefeye ilişkin bazı konulan zikrettikten sonra, o, kendi çalışmalarını şöyle tasvir etmiştir: “Ben, Abû Bakr’in kitaplarım zikretmekle söze başladığım gibi, ayrıca bu konuyu senin bana bir keresinde sormuş olduğun kendi kitaplarımı zikrederek bitiriyorum. Bu kitaplarım, Ay yılma göre 65, Güneş yılına göre 63 yaşımda olduğum 427 yılına kadar yazılmış kitaplardır. Her ne kadar benim rüyamın tâbirinin doğru çıkmaması beni şaşırtmaz ise de, doğru çıkması da beni şaşırtmadı.”           ,

O,103 kitap ve risâle zikrettikten sonra, burada rüyasını şu kelimelerle açıklar:

“Rüyamın tabirine dair şunu bilmelisin ki: Kişi her ne kadar, insanlar arasında en bilgesi ve akıllısı olsa da, yine de, daima, sıkıntılarını atmak ister. Onun için, insan, iyi haberler alınca mutlu olur, kötü haberler alınca da üzülür. Fal baktırmak ister. Rüyalarla avunur. Geleceğe yönelik tahminlerin peşine düşer. Yıldız falına yönelir. Böyle günlerde,, kendimi kınasam da, astrologlardan benim bir horoskopumu yapmalarım, doğum günüme göre hayatımın gidiş çizgisini çizmelerini ve ömrümün uzunluğunu hesap etmelerini istemişimdir. Onların aralarında keskin ayrılıklar oldu. Kimi daha onaltı yıl yaşayacağımı, kimisi de tüm ömür süremin kırk küsur yıl olacağım söyledi. Ben, daha o zamanlar elli yaşımdan fazla olduğuma göre, bunların hepsi yanlış idi. Başkaları altmıştan biraz fazla dedi. Bu arada kimisi eşzamanlı, kimisi peşpeşe gelen tehlikeli sancılar çektim. Bunlar benim kemiklerimi zayıflattı, bedenimi paraladı, beni her tür hareketten alıkoydu, duygularımı körletti. Her ne kadar, yaşımın ilerlemiş olmasından dolayı yeteneklerim zayıflamış idiyse de bir müddet sonra iyileşmiştim. Bir gece, altmışbir yaşımda iken şöyle bir rüya gördüm: Hilâlin doğuşunu bekliyordum, onu bulunması gereken yerde arıyordum. Onun kayboluşunu farkettim. Fakat, buna rağmen onu göremedim. Biri bana seslendi ve şöyle dedi:

“Hilâl ile meşgul olma. Çünkü sen onu 170 kez göreceksin.”

 Uyandığımda bu ondört Ay yılım ve iki aylık süreyi, Güneş yılına dönüştürmek için bundan beşbuçuk ay çıkardım. Bulduğum sonuç benim doğum zamanıma eğemen olduğu söylenen büyük Merkür yılına yakın idi. Rüyamda işittiğim bu sesin getirdiği habere rağmen mutlu değildim. Bende ömrümün sonuna geldiğim, birkaç yıl daha yaşayacağım hissi var. İstediğim biricik şey, bitmemiş eserlerimi tamamlamak ve müsvedde durumunda bulunan eserlerimi tekrar gözden geçirip nihâî şekillerini vermektir.”

Kendisi bilgin bir zât olan ve Ghazanfer Tebriz olarak bilinen VII. yy. astronom ve astroloğu Abû İshâk îbrâhim ibn Muhammed, Abû Rayhân’ın eserleriyle yakından ilgilenmiştir. O, bir eser yazmıştır. Amacı Abû Rayhân’ın rüyasını tâbir etmekti. Bu çalışmasına şu kelimelerle başladı: “Al-mushâta li risâlah al-fihrist wa hiya ka al-simâh li’l-risâlah allatî camelahâ al-İmâm al-raıs al-hakîm al-ajall burhan al-haqq Abû al-Rayhân al-Beyrûnî —Tanrı onun ruhunu takdîs etsin—-fi fihrist bacd tasânîfihî maa 3asmâ3 al-Kutub allatî haşalat cindahû au waşala khabarûhâ min ta3lîfât al-shaykh al-faylasûf abî Bakr al-Râzî—Allah ondan razı olsun.”

Bu kitabı yazmadaki maksadım şu cümlelerle açıkladı: “Biliyorum ki üstadın konuşmasını, rüyasını ve ömrünün uzunluğuna dair anlattıklarım okuyan ve bunlar üzerinde düşünen herkes bunu ve ölüm tarihini hesaplayabilir. Ben de onun eserinin sonuna, doğum tarihi ve yaşamış olduğu yıllara ve öldüğü vakte dair ne buldumsa eklemeyi uygun buldum.

Böylece, arayanlar onu herhangi bir yerde aramayacaklardır. “Bu konudaki çalışma çok güç ve bu konudaki çalışmayı tamamlamak bu kişilerce imkansız olsa bile.”

Eserin başında Ghazanfar işaret etmektedir ki: Üstadın doğuşu 362 H. yılına rastlar. Bu da mihr-rûz'a yani 342’nci İran yılının 16. Şehriver’ine, 1284. Yunan yılının 4. EylüTüne tekâbül eder. Bu demektir ki, o, Beyrûnî’nin doğum günü Hermes ve Ptolemaios’un kurallarına ve kanaatlerine uygun olarak yapılmış astronomik ve astrolojik açıklamalarla yapmaya yönelmektedir. O, bu yolla, üstadın doğumuyla ölümü arasında uzanan zamanı yaklaşık olarak tayin edebilmiştir. Abû Rayhân’ın ölüm tarihini şu iki kaynağa dayanarak ve kesin olarak, şu şekilde belirlemiştir:

1.           Bilgin İmam Abû al-Fadl Sarakhsî, Jawamic al-Ta âlîni'in müellifi, üstadın yakın öğrencilerinden ve dostlarındandır. Abû Rayhân’ın çalışmalarından birinin kenarına şunu yazmıştır: Bilgin hoca 440 H. yılının Recep ayının Cuma günü akşamı vefat etmiştir.

2.           Başka bir bilgine göre, üstad, Ay yılına göre, 77 yıl 7 ay yaşamıştır.

Bu duruma göre Ghazanfar şu sonuca varıyor: Doğum tarihiyle ölüm tarihi arasında 27492 gün vardır. Güneş yılma göre bu, 75 yıl, 3 ay, 4 gün eder. Rüya tarihi ile ölüm tarihi arasında 5577 gün vardır, bu da 15 ay yılına, 8 aya ve bir ayın yansına veya ilk üçte birine eşdeğerdir. Bu yıllar 12 ile çarpıldıkta, aylar da ona eklendikte 189 ay eder, oysa rüyada vaad edilen 190 ay idi. Bu durumda fiili ölüm zamanı rüyadakinden bir ay farkediyordu.

Bu problemi çözmek için o, ilkin rüyalan ve çeşitlerini tartışmıştır. Abu Hâtim Nayrizi  ve Shaykh Abu Jacfar Khâzin ’in cümlelerine dayanarak o diyor ki, rüyalar üç çeşittir:

1.           Birinci nevî rüya Tanrı tarafından vahyedilendir, onun yorumuna ihtiyaç yoktur. Kendisi zaten gerçekliktir. Bu çeşit rüyayı ancak Külli Ruh ile ve fa’âl akıllarla birleşebilen arı ve temiz ruhlar görür. Bu, Brahmanlann, bedenden kurtulup birleşmeye ve tanrısala bağlandıklarında tasvir ettikleri durumdur: “Al-zahiba min al-ta’annus ilâ al-Ta’ahhud wa al-Ta alluh.” Aristo buna Al-Hâss wa al-Mahsûs Kitabı’ııda tam bir bilgelüde mükemmelliğe ermiş ruh: “al-nafs al-tâmm al-kâmil al-hikma”9 diyor.

2.           İkinci çeşidi, yorumu yapılabilen rüyadır. Bu çeşit rüyanın kaynaklan hakkında Nayrızı diyor ki: Yıldızların hareketleri ve etkileri, ruh aleminde: “3âlam al-anfus”da yansır.

3.           Üçüncü nevî, duyusal olmayan semere hasıl eden beden karışımlarından ileri gelen şartların sonucudur. Ghazanfar böylece demek istiyor ki, delili “Tanrısal rüya”  dediği ilk neviden rüyaya dayanmaktadır. İlâhî şeylerin, bu yolla hâsıl olduklarında, küllilere benzediklerini sözlerine ekliyor. O halde sayıların onlar dizisi (euqûd) daha küçük parçalarına bağlanmadan işaret edildikte, nasıl ki onlar daha ziyâde mânevi âleme benzerlerse, işte öyle. Demek ki bu rüyada, önceden kestirilen sayı 190 ile ifade edilmiştir. 190’da ise onlar dizisinden biridir ve daha küçük parçalardan olan bir sayısı işaret edilmemiştir.

O, bu farkı göstermek için ikinci bir açıklama veriyor. Diyor ki: Rüyanın tarihi 424 yılının Şevvâl ayının yedinci günüdür ve Abû Rayhân’ın ölümü 190 ay sonra vukû bulmuştur; daha doğrusu, 190’dan bir ay kısa bir süre sonra.12 Çünkü, bu Ay ayının ikinci gününün gecesi idi. Ortada bir kesinsizlik veya şüphe vardır; şöyle ki: Acaba bu sayı erişmiş olduğu yaşın aylarım mı, yoksa hilâli tutmak isteğinin sayılarım mı göstermektedir? Eğer bir kimse, hilâlleri sayarsa, rüyadan bir hafta önce görünen geçmiştir ve sâbık olmuştur. Ama eğer, gelecek hilâl hesap edilmiş ise, — ki bu da Zilkade ayının yeni ayıdır —, sayı önceden kestirileni tutmaz. Bu şüpheyi ortadan kaldırmak için Ghazanfar diyor ki: Zamanı, Şevvâl ayının ilk ayından itibaren saymalıdır. Zilkade’den itibaren saymamalıdır. Çünkü Şevvâl in hilâli, rüyanın zamanına en yakın olanıdır.

Ghazanfar delilini başka bir delile dayandırıyor: Bu delili halkın anlayışına daha yakın buluyor.  Diyor ki: Yılın her bir yeni ayı içinde Şevvâl ayı en çok istenir; çünkü o, Ramazan ayının bitimi hakkında bilgi verir, açlık ve susuzluğun zorluklarından kurtarır. Üstadın rüyasından önceki sıkıntılara bakınca, insan kolaylıkla şu sonuca varır ki: O, Şevvâl ayının yeni ayım gözetlemiştir.

Böylece Ghazanfar-i Tabrin şu sonuca varıyor: Rüyadaki öngörü, üstadın ölümünün fiilen gerçekleşmemiş olduğu zamana tekâbül eder.

Eserin geri kalan kısmı, kişiliği ve geniş bilgisi açısından Beyrûni’nin önemine taalluk eder. Bu da başka bir bildiriye konu olur.

Kaynak: Atatürk Kültür, Dîl Ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 42/ Kongre Ve Sempozyum Bildirileri Dizisi, Sayı: 1/Uluslararası İbn Türk, Hârezmî, Fârâbî, Beyrûnî, Ve İbn Sînâ Sempozyumu Bildirileri/(Ankara, 9-12 Eylül 1985)/Ankara, 1990

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar