Print Friendly and PDF

İBLİS’İN HİKAYESİ ŞEYH HALİL ABDU’L HAK

Tercüme: Vahdettin İNCE

Hz. Nebî salla’llâhü aleyhi ve sellem’in Haber Verdiği Şekliyle.

Bismillahirrahmanirrahim

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Salat ve selam ümmilerin nebisi Hz. Muhammed’in tertemiz ehlibeytinin ve bütün ashabının üzerine olsun.

Muaz b. Cebel’den, o da İbn-i Abbas’tan ( radiyallâhü anh) şöyle rivayet edilir:

-       “Biz kalabalık bir topluluk olarak Rasulallah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ile birlikte Ensar’dan bir adamın evinde bulunuyorduk. Biri dışarıdan şöyle seslendi:

-       Ey ev halkı içeri girmeme izin verir misiniz? Size anlatacaklarım var.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):

-      Bu seslenenin kim olduğunu biliyor musunuz? Dedi.

-       Allah ve Raslulü daha iyi bilir. Dediler.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

-       O, iblis’tir. (Allah’ın laneti üzerine olsun).

Bunun üzerine Ömer b. Hattab ( radiyallâhü anh) dedi ki:

-       Ya Rasulallah! Onu öldürmeme izin verir misin?

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):

-       Yavaş ol, ey Ömer! Onun bilinen bir güne kadar bekletilenlerden olduğunu bilmez misin? Bilakis, ona kapıyı açın. O, görevlidir. Dediklerini anlayın. Söylediklerini dinleyin.

İbn-i Abbas ( radiyallâhü anh) der ki:

-       Kapıyı açtılar. Yanımıza tek gözü kör köse bir ihtiyar girdi. Yüzünde atkılı gibi on kıl vardı. Gözleri boyuna yarılmıştı. Başı fil başı gibi kocamandı. Azı dişleri domuz dişleri gibi dışarı çıkmışlardı. Dudakları Öküz dudaklarına benziyordu.

Dedi ki:

-       Selam üzerine olsun, ey Muhammed! Selam üzerinize olsun, ey Müslümanlar topluluğu!

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

-       Ey melun! Duyduk ihtiyacını, ne istiyorsun?

İblis ona dedi ki:

-     Ey Muhammed! Sana kendi isteğimle gelmedim, sana gelmeye mecbur edildim.

Hz. Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):

-     Ey Melun! Seni mecbur eden nedir? Dedi.

Dedi ki: İzzet sahibi Rabbin katından bir melek geldi ve dedi ki: Allah küçülmüş, zelil ve boyun eğmiş olarak Muhammed’e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) gitmemi, Ademoğlunu nasıl tuzağa düşürdüğümü, anları nasıl saptırdığımı anlatmamı ve sana sorduğu her soruya doğru cevap vermemi emrediyor ve buyuruyor ki:

"İzzetim ve Celalim hakkı için eğer Ona bir tek yalan söylesen, Ona doğru söylemesen, seni rüzgarların savurduğu kuma dönüştürürüm, düşmanlarının senin durumuna sevinip şamata etmelerini sağlarım. ”

Ey Muhammed! Bana emredildiği gibi sana geldim. İstediğini sor. Eğer sorularına doğru cevap vermezsem, düşmanlarım benim düştüğüm duruma gülüp şamata edecekler. Hiçbir şey düşmanlarımın sevinip şamata etmesi kadar bana ağır gelmez.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

-    Eğer doğru söylüyorsan, bana söyle bakalım insanlar içinde en çok kime kızarsın?

Dedi ki:

-     Ey Muhammed! Allah’ın yarattıkları içinde en çok sana ve senin yolunu izleyenlere kızarım.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

-      Başka kime buğzedersin?

Dedi ki: Allah’tan korkup sakınan ve kendini Allah’a adayan genç adama buğzederim.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

-      Sonra kime buğzedersin? Dedi.

Dedi ki:

-     Takva sahibi ve sabırlı olduğunu bildiğim alim insana.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):

-      Sonra kime? Diye sordu.

Dedi ki:

-      Üç taharete devam edene buğzederim.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):

-      Sonra kime? Diye sordu.

-Fakirliğini kimseye anlatmayan, zararını şikayet etmeyen, sabreden fakire dedi.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):

-      Onun sabırlı olduğunu nasıl anlarsın? Dedi.

Dedi ki:

-      Ey Muhammed! Fakirliğini üç gün üst üste kendisi gibi bir mahluk’a şikayet ederse, Allah ona sabredenlerin amelini yazmaz.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):

-     Sonra kime buğzedersin? Dedi.

Dedi ki:

-     Şükreden zengine buğzederim.

Hz. Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) dedi ki:

-     Onun şükrettiğini nasıl anlarsın?

Dedi ki:

-     Helalinden mal kazanıp onu helal yerlere harcadığını gördüğüm zaman şükreden biri olduğunu anlarım.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) dedi ki:

-     Ümmetim namaza kalktığı zaman senin halin nice olur?

Dedi ki:

-     Ey Muhammed! Birden vücudumu sadık bir ter basar, titremeye başlarım.

Dedi ki:

-     Niçin? Ey melun!

Dedi ki: Kul Allah için bir kere secdeye vardığında Allah onu bir derece yükseltir.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem): Ya ümmetim oruç tuttuğunda ne yapıyorsun? Diye sordu.

Dedi ki: Onlar iftar edinceye kadar bağlanırım ben.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) : Ya hacca gittiklerinde? Dedi.

-       O zaman deli olurum, dedi.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem): Kur’an okudukları zaman ne yapıyorsun? Dedi.

-       Kurşun ateşte nasıl erirse, öyle eririm, dedi.

-      Peki sadaka verdikleri zaman halin nice olur? Diye sordu.

Dedi ki: Sadaka veren kişi eline testere almış da beni ikiye biçiyormuş gibi olurum.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona dedi ki: Ey Ebu Mürre! Niçin böyle olursun?

Dedi ki: Çünkü sadakanın dört özelliği var: Birincisi, Alllah, onun malına bereket indirir. İkincisi, onu kullarına sevdirir. Üçüncüsü sadaka onunla cehennem arasında bir perde olur. Dördüncüsü, sadakayı, hastalık ve afetleri sevme vesilesi kılar.

Hz. Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) dedi ki: Hz. Ebu Bekr hakkında ne düşünüyorsun?

Dedi ki: Cahiliye döneminde bile bana itaat etmezdi, İslâm’da itaat eder mi?

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem): Ömer b. Hattab hakkında ne dersin?

Dedi ki: Allah’a yemin ederim, nerede onunla karşılaşsam mutlaka kaçarım.

Dedi ki: Osman b. Affan hakkında ne düşünüyorsun?

Dedi ki: Rahman’ın meleklerinin haya ettiği kişeden ben de haya ederim.

Dedi ki: Ali b. Ebutalib için ne dersin?

Dedi ki: Keşke, ondan başabaş kurtulabilseydim, benim yakamı bıraksaydı da ben de ondan vazgeçseydim! Ama o bunu asla yapmayacaktır.

Bunun üzerine Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle dedi:

Ümmetimi mutlu ve seni belli bir güne kadar bedbaht eden Allah’a hamdolsun.

İblis ona şu karşılığı verdi:

- Heyhat! Heyhat! Mutluluk nere, ümmetin nere? Değil mi ki ben belli bir güne kadar yaşayacağım, ölmeyeceğim. Ümmetin adına nasıl sevinebilirsin ki?

Ben damarlarındaki kanlarına ve etlerine karışırım da beni göremezler.

Beni yaratıp da insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar beni kendi halime bırakan Allah’a yemin ederim ki, onların tümünü, cahilini, alimini, ümmisini, okumuşunu, günahkarını, abidini mutlaka yoldan çıkaracağım. Ama Allah’ın ihsanlı kulları hariç.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: Sana göre ihsanlılar kimlerdir?

Dedi ki: Ey Muhammed! Bilmez misin ki, dirhemi ve dinarı seven kimse, Allah’a ihsanla kulluk eder değildir? Bir adamın dirhem ve dinarı sevmediğini, övülmekten hoşlanmadığını gördüğüm zaman onun ihlaslı olduğunu anlar ve onu terkederim.

Kul malı sevdikçe övulmekten hoşlandıkça, kalbi dünyanın şehvetlerine bağlı oldukça, o kimse size vasfettiğim kimseden daha çok bana itaat eder. Mal sevgisinin büyük günahlarının en büyüğü olduğunu bilmez misin?

Ey Muhammed! Bilmiyor musun ki, benim yetmiş bin oğlum vardır. Her bir oğlumun da yetmiş bin şeytanı vardır.

Bunlardan bazılarını alimleri yoldan çıkarmakla görevlendirmişim.

Bazılarını gençleri, bazısını yaşlıları azdırmakla görevlendirmişim.

Kimisine de yaşlı kadınları azdırma görevini vermişim.

Gençlerle bizim aramızda bir ihtilaf yoktur.

Çocuklara gelince, onlarla istedikleri gibi oynarlar. Kimisine abidleri, kimisine zahifleri yoldan çıkarma görevini vermişim. Onların yanına girerler ve bir halden başka bir hale, bir kapıdan başka bir kapıya çıkarırlar. Ta ki herhangi bir sebepten dolayı onlara sövünceye kadar. O zaman ihlası onlardan alırım. Artık Allah’a ihlassız ibadet ederler ve bunun farkında da olmazlar.

Bilmez misin, ey Muhammed! Rahip Barsis yetmiş yıl Allah’a ihlasla kulluk etti. Öyle ki bir sakat için dua ettiği zaman, mutlaka o sağlığına kavuşurdu. Ama ben onun peşini bırakmadım. Nihayet zina etti, adam öldürdü ve küfre saptı. Yüce Allah, aziz kitabında onun hakkında şöyle buyurmuştur! “Tıpkı şeytan’ın durumu gibi. Çünkü şeytan insana “inkar et” dedi. İnsan inkar edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan karkarım, dedi.” (Haşr, 16)

Ey Muhammed! Bilmez misin ki yalan bendendir. İlk yalan söyleyen benim. Yalan söyleyen benim arkadaşımdır. Allah adına yemin ederek yalan söyleyen de benim sevgilimdir.

Bilmez misin, ey Muhammed! Ben Adem ve Havva’ya Allah adına yemin ederek, kendilerine nasihat istediğimi söyledim?! Yalan yemin benim kalbimin neşesi, gıybet ve koğuculuk yemişim ve sevincimdir.

Yalancı      şahitlik       gözümün        aydınlığı       ve

hoşnutluğumdur.

Talak’a yemin eden kimse günaha düşmek üzeredir, bu yemin bir kere veya doğru dahi olsa. Çünkü “talak”a yemin etmeyi alışkanlık haline getiren kimseye eşi haram olur ve kıyamet gününe kadar üreyip dururlar. Dolayısıyla o soydan gelenlerin tamamı zina çocuğu olur. Yani bir söz yüzünden cehenneme girerler.

Ey Muhammed! Senin ümmetinden namazı saat be saat erteleyenler var. Onlar namaza kalkmak istedikleri her seferinde yakalarına yapışırım, içlerine vesvese vererek “vakit henüz var, sen de çalışıyorsun” derim. Böylece namazı geciktirmelerini ve vaktinin dışında kılmalarını sağlarım. Fakat vaktinin dışında kıldıkları bu namaz onların yüzlerine çarpılır.

Şayet böyle bir kimse benim vesvesemi geri çevirip beni alt ederse, bu sefer insan şeytanlardan birini yanına gönderirim. Onu meşgul ederek namazı vaktinde kılmasına engel olur.

Bu sefer de beni alt ederse, onun yakasını bırakırım.

Sonra namaza durduğunda, bu sefer ona “sağa, sola bak” derim. O da sağa sola bakar. O zaman elimle yüzünü mesh ederim, gözlerinin arasından öperim ve ona “asla doğru olmayan bir şey yaptın” derim.

Sen bilirsin ey Muhammed! Namazda sağa sola bakanın namazını Allah, yüzüne çarpar. Eğer burada da beni alt eder ve tek başına namaz kılarsa, ona acele etmesini telkin ederim. Böylece Horoz’un taneleri gagaladığı gibi yeri gagalarcasına acele ile namaz kılar.

Eğer bu kez de bana galip gelir ve cemaatle namaz kılarsa, ağzına bir gem takarım, sonra başını imamdan önce kaldırır ve imam’dan önce yere koyarım. Sen bilirsin; böyle yapanın namazı bozulur. Allah kıyamet günü bu kimsenin başını eşek başına dönüştürür. Burada da beni alt ederse, bu sefer namazda parmaklarını çıtlatmasını telkin ederim. O zaman, namazda iken beni tesbih etmiş olur. Bu sefer de beni yenerse, namazda esnemesi için ağzına üflerim. Eğer esnediği sırada ağzını kapatmazsa, şeytan, ağzından içine girer. Artık dünyaya karşı daha hırslı ve bizi daha çok dinleyip itaat eden biri olur.

Senin ümmetin için mutluluktan söz edilebilir mi?

Değil mi ki, ben yoksul birine emrederim ve derim ki; Sana namaz farz değildir. Namaz, Allah’ın nimet verdiği kimselere farzdır. Hastaya, bırak namazı, namaz sana değil, Allah’ın sağlık verdiği kimseye farzdır, çünkü Allah “Hastaya güçlük yoktur.” (Nur, 61) buyurmuştur, “kendine geldiğin zaman, kaçırdığın namazı kaza edersin”, derim. Böylece hasta iken namazı terkederek öldüğü için kafir olarak ölmüş olur. Allah’ın huzuruna çıktağında O’nun gazabıyla karşılaşır.

Ey Muhammed! Eğer yalan söylüyorsam veya gerçeği çarpıtıyorsam, Allah’tan beni kül’e dönüştürmesini iste!.

Ey Muhammed! Ben, ümmetinin altıda birini islamdan çıkardığım halde, ümmetinin haline mi seviniyorsun?

Bunun üzerine Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

-       Ey melun! Senin meclis arkadaşın kimdir?

-       Faiz yiyendir.

-       Arkadaşın kimdir?

-       Zina edendir.

-       Seninle yatağa giren kimdir?

-       Sarhoş kimsedir.

-       Misafirin kimdir?

-       Hırsızdır.

-      Elçin kimdir?

-      Büyücüdür.

-      Gözünün aydınlığı kimdir?

-      “Talak”a yemin eden kimsedir.

-      Sevgilin kimdir?

-      Cuma namazını terk edendir.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: Ey Mel’un! Senin belini kıran nedir?

-      Allah yolunda cihada giden atların kişnemeleridir.

-      Senin cismini ne eritir?

-      Günahtan dönen kimsenin tevbesi.

-      Ciğerini yakıp pişiren nedir?

-      Gece gündüz Allah’tan çokça bağışlanma dilemek.

-      Yüzünü ne kızartır?

-      Gizlice verilen sadaka

-      Gözlerini ne kör eder?

-      Seher vakti kılınan namaz.

-      Başını ne ezer?

-      Cemaatle çok namaz kılmak.

-      Senin yanında insanların en mutlusu kimdir?

-      Bilerek namazı terk eden kimse.

-      Senin yanında insanların en bedbahtı kimdir?

-     Cimrilerdir.

-     Seni ne işini yapmaktan alıkoyar?

-     Alimlerin meclisi.

-     Nasıl yemek yersin?

-     Sol elimle ve parmağımla.

-     Sıcak ve kavurucu sam yelleri eserken çocuklarını nerede gölgelersin?

-     İnsanın tırnakları altında.

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

-     Rabbinden kaç kere istekte bulundun?

-     Rabbimden on şey istedim.

-     Bunlar nelerdir, ey melun?!

-     Beni Ademoğlunun mallarına ve çocuklarına ortak etmesini istedim; ortak etti. Şu ayet buna işaret etmektedir: “Mallarına, evlatlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vaadetmez.” (İsra 64) zekatı verilmeyen her maldan, faiz ve haram karışan, kovulmuş şeytandan sakılınılmayan her maldan yerim.

Eşiyle cima ederken “euzu....” çekmeyen..“Euzu billahi mineşşeytanirraciym/Kovulmuş şeytan’dan Allah’a sığınmayan” kimse ile birlikte şeytan da cima eder. Doğan çocuk beni dinleyen, bana itaat eden biri olur.

Helâl olmayan rızkı elde etmek üzere bineğe binip yola çıkan kimseye yoldaşlık ederim.

Nitekim Allah söyle buyurmuştur: “süvarilerinle, yayalarınla onları vesveseye boğ.” (İsra, 64)

-      Allah’tan bana bir ev vermesini istedim; hamam, evim oldu.

Bana bir mescid vermesini istedim; çarşılar oldu.

Bana bir Kur’an vermesini istedim; şiir oldu.

Benim de bir ezanım olmasını istedim; düdük oldu.

Bir yatak arkadaşım olmasını istedim; sarhoş oldu.

Yardımcılarımın olmasını istedim; kaderiyeciler oldu.

Kardeşlerimin olmasını istedim; mallarını günah yolunda harcayanlar “senin kardeşlerindir” dedi. Ardından şu ayeti okudu; “Saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir.” (İsra, 27)

Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) söyle dedi:

-       Her sözünü desteklemek için Allah’ın kitabından bir ayet getirsen de seni tasdik etmem.

Dedi ki:

-       Ey Muhammedi Allah’tan diledim ki; Ben Ademoğullarını göreyim, ama onlar beni göremesinler. Benim, onların damarlarında kan gibi dolaşmamı, istediğim gibi içlerinde dolaşmamı, bir saat içinde bile dilesem bunu yapmamı sağlar. ALLAH bana dedi ki:

"İstediğin sana verildi.”

Ben kıyamet gününe kadar bununla övünürüm.

Benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha fazladır.

Adem’in zürriyetinin çoğu kıyamet gününe kadar benimle olacaktır.

Bir çocuğum var; adını Ateme koydum. Kul, yatsı (Ateme) namazını kılmadan uyursa, bu çocuğum gidip onun kulağına işer. Eğer böyle olmasaydı, namazı kılmadan insanların gözüne uyku girmezdi.

Bir çocuğum var adını “Mütekazi” koydum. Bir kul, gizlice salih bir amel işler ve bunu izlemek isterse, “Mütekazi”, insanlar arasında bu amelini açıklamasını durmadan ondan ister. Sonunda kul, işlediği bu ameli insanlara haber verir. Böylece Allah, yüz sevabın doksan dokuzunu siler, geride bir sevap kalır. Çünkü gizlice işlenen her salih amele yüz sevap verilir.

Bir çocuğum var; adını “Kahil” koydum. Alimlerin meclisinde ve hatibin hutbesini irad ettiği esnada insanların gözlerine sürme sürer. Dolayısıyla uyuyup alimlerin sözlerini dinlememelerini sağlar. Bu yüzden onlara hiçbir zaman sevap yazılmaz.

Bir kadın evinden dışarı çıktığı zaman, bir şeytan arkasına, biri de içine kurulur. Ona bakanlara onu süslü gösterirler. Ona “ellerini çıkar” derler. O da çıkarır. Tırnağı görününce de onu kirletirler.

Ey Muhammed! Saptırma hususunda benim bir etkinliğim yoktur.

Ben sadece bir vesveseci, bir cazip göstermeye çalışan bir süslemeciyim.

Eğer saptırmak benim elimde olsaydı, yeryüzünde “la ilahe illallah, Muhammedur rasulullah” diyen, oruç tutan, namaz kılan bir tek kişi bırakmaz, mutlaka saptırırdım.

Nitekim Ey Muhammed! Hidayet hususunda da Senin bir etkinliğin yoktur. Sen sadece bir Nebi, Rasul, bir tebliğcisin. Eğer insanları doğru yola iletmek senin elinde olsaydı, yer yüzünde bir tek kafir bırakmazdın. Sen, Allah’ın insanlara sunduğu delilisin.

Ben, ezelde bedbahtlığına hükmedilenler için bir sebebim.

Mutlu, Allah’ın daha anasının karnında iken mutluluğuna hükmettiği kimsedir.

Bedbaht, Allah’ın daha anasının karnında iken bedbahtlığına karar verdiği kimsedir.

Bunun üzerine Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şu ayetleri okudu;

"Onlar ihtilafa düşmeye devam edecektir. Ancak Rabb’inin merhamet ettikleri müstesnadır.” (Hud, 119­120)

Ardından şu ayeti okudu;

“Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.” (Ahzab, 38)

Sonra Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

- Ey Ebu mürre! Tevbe edip Allah’a dönmez misin, ki ben de sana Cenneti garanti edeyim?!

Dedi ki:

- Ya Rasulallah! İş bitmiş, kıyamet gününe kadar olacakları yazan kalemin mürekkebi kurumuştur. Seni Nebilerin efendisi, Cennet ehlinin hatibi kılar. Seni seçip kendine has kılan, beni de bedbahtların efendisi ve Cehennem ehlinin hatibi kılan Allah münezzehtir.

Ben kovulmuş bir bedbahtım. Sana söyleyeceklerim bunlardır ve ben doğruyu söyledim.”

Başta da, sonda da, açıkta da, gizlide de alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.

Salat ve selam Efendimiz, ümmi Nebi Hz. Muhammed aleyhisselamın, ehlibeytinin, dostlarının, tüm ashabının ve ümmetinin üzerine olsun.

Selam gönderilmiş Rasullere.

Hamdolsun alemlerin Rabbi Allah’a.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar