BİLİNÇALTININ GÜCÜ / Joseph Murphy
Özgün Adı: The Power of Your Subconscious Mind
.
Giriş
BU
KİTAP HAYATINIZDA
NASIL MUCİZELER YARATABİLİR?
Bütün dünyada, hayatın tüm alanlarında,
kadın-erkek herkesin başına mucizelerin geldiğini gördüm. Siz de,
bilinçaltınızın sihirli gücünü kullanmaya başladığınızda, mucizelerle
karşılaşabilirsiniz. Bu kitabın amacı, size alışageldiğiniz düşünce biçiminizin
ve hayal gücünüzün kaderinizi nasıl oluşturduğunu ve biçimlendirdiğini
göstermektir. Bir insan bilinçaltında ne düşünüyorsa, odur.
YANITLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
Neden bir insan üzgünken diğeri mutludur? Neden bir insan
zenginliğin sefasını sürerken diğeri yoksul ve hüzünlüdür? Neden bir insan
korkak ve endişeliyken diğeri inanç ve güven doludur? Neden bir insanın güzel,
lüks bir evi varken diğeri derme çatma bir yerde yaşamak zorundadır?
Neden bir insan tam bir başarı örneğiyken diğeri sefil
haldedir? Neden bir konuşmacı ilgi çekici ve son derece popülerken, diğeri
sıradan ve sönüktür? Neden bir insan işinde ya da mesleğinde bir dehayken
diğeri hayatı boyunca hiçbir şey yapmadan ya da başarmadan düşe kalka yürümeye
çalışır?
Neden bir insan amansız olduğu söylenen bir hastalıktan
kurtulurken diğeri iyileşemez? Neden bu kadar fazla hoşgörülü ve ahlaklı insan
zihnindeki ve bedenindeki olumsuzlukların acısını çekiyor? Neden ahlaksız pek
çok kişi başarılı, zengin ve sağlıklı olup bunun keyfini çıkarıyor? Neden bir
insan mutlu bir evlilik sürerken diğeri evliliğinde mutsuzluk ve hayal
kırıklığı yaşıyor?
Bu soruların yanıtı, bilinç ve bilinçaltınızın işleyişinde
gizli olabilir mi?
Kesinlikle evet.
BU KİTABIN YAZILMA NEDENİ
Beni bu kitabı yazmaya iten şey, bu ve benzeri sorulara
ilişkin keşfettiğim yanıtları başkalarıyla paylaşma konusundaki güçlü
isteğimdi. Zihnimizin temel gerçeklerini olabildiğince basit bir dille
açıklamaya çalıştım. Hayatımızın ve zihnimizin temel ve önemli yasalarını
günlük dili kullanarak açıklamanın mümkün olduğuna inanıyorum. Bu kitabın
dilinin günlük gazetelerde, süreli yayınlarda, ofiste, evde ve günlük
faaliyetlerde kullandığınız dilden farklı olmadığını göreceksiniz.
Kitabı dikkatle okumanızı ve
ana batlarıyla verilen teknikleri uygulamanızı istiyorum. Bunu yapmanız
halinde, sizi kafa karışıklığından, üzüntüden, melankoliden ve başarısızlıktan
kurtaracak, mucizeler yaratan bir güç bulacağınıza yürekten inanıyorum. Bu sizi
olmanız gereken yere götürecek, yaşadığınız zorluklara çözüm bulacak, duygusal
ve fiziksel sınırlarınızı aşmanızı sağlayacak; sizi özgürlüğe, mutluluğa ve iç
huzura giden yola taşıyacak. Bilinçaltınızın mucizeler yaratan bu gücü sizi
hastalıklardan kurtarabilir, yeniden canlı ve güçlü olmanızı sağlayabilir. İç
güçlerinizi kullanmayı öğrenirken korkularınızın sizi tutsak eden kapısını
açacak ve sonsuz özgürlüğü bulacağınız bir hayata başlayacaksınız.
MUCİZELER YARATAN GÜCÜN ORTAYA ÇIKMASI
Bilinçaltı güçlerimizin en büyük kanıtı, kişisel iyileşme
olacaktır. Yıllar önce, tıpta sarkom adı verilen bir habisten bilinçaltımm
iyileştirici gücünü kullanarak kurtulmayı başardım. Beni bu güç yarattı; hâlâ
hayati fonksiyonlarımı koruyor ve yönetiyor.
O zamanlar uyguladığım teknik bu kitapta ayrıntılarıyla
açıklanıyor. Hepimizin bilinçaltının derinliklerinde gizli olan Sınırsız
İyileştirici Gücün varlığına inanmanın başkaları için de yararlı olacağından
eminim. Benden yaşça büyük bir doktor arkadaşımın öğüdü sayesinde birden bütün
organlarımı yaratan, bedenimi şekillendiren, kalbimi çalıştıran yaratıcı
zekanın, kendi ürünlerini iyileştirebileceğini fark ettim. Eski bir atasözü
şöyle diyor: Doktor yaraya pansuman yapar; Tanrı onu iyileştirir.
MUCİZELER İSTEMEYİ BİLDİĞİNİZDE GERÇEKLEŞİR
İstemek; zihnin bilimsel olarak belirli bir amaca yönelmiş
bilinç ve bilinçaltı düzeylerinin uyumlu etkileşimidir. Bu kitap size içinizdeki
sınırsız gücü ortaya çıkarmanın ve hayatta istediklerinizi elde etmenin
bilimsel yolunu gösterecek. Siz daha mutlu, dolu dolu, zengin bir hayatı hak
ediyorsunuz. Mucizeler yaratan bu gücü kullanmaya başladığınızda, günlük
hayatınızda ilişkilerinizin yoluna girdiğini, işle ilgili sorunlarınızın
çözüldüğünü ve aile içi ilişkilerinizin daha uyumlu hale geldiğini
göreceksiniz.
Bu kitabı mutlaka birkaç kez okuyun. Bu harika gücün nasıl
çalıştığını, içinizde gizli olan ilham ve bilgeliği nasıl ortaya çıkaracağınızı
göreceksiniz. Bilinçaltınızı etkilemenin basit tekniklerini öğrenin. Sınırsız
hâzineyi kullanmanın yeni bilimsel yolunu takip edin. Bu kitabı dikkatle,
ciddiyetle, severek okuyun. Size şaşırtıcı biçimde yardımcı olabileceğini
kendinize kanıtlayın. Kitap, hayatınızın dönüm noktası olabilir; bence olacaktır
da...
HERKES İSTER
Etkin bir biçimde istediğini elde etmek mümkün müdür? Günlük
hayatınızın bir parçası olarak dilekte bulunmayalı ne kadar zaman oldu? Acil
durumlarda, tehlike ve sıkıntı anında, hastalıkta, ölüm kapıyı çaldığında,
dualar yüreğimizden ve dudaklarımızdan dökülmeye başlar.
Günlük
haberleri takip edin. Bütün ülkedeki insanların amansız bir hastalığa yakalanan
çocuk, uluslararası barış ya da bir çöken bir maden ocağında kapah kalan
madenciler için dua ettiğini duyarsınız. Sonra, madenciler sağ salim dışarı
çıktıklarında, kurtarılmak için bekledikleri süre boyunca nasıl dua ettiklerini
anlatırlar.
Dualar elbette sıkıntı anlarında imdadımıza yetişir. Ancak
onu yaşamımızın vazgeçilmez ve faydalı bir unsuru haline getirmek için neden
sıkıntı anlarını bekliyoruz? Dileklerimiz, yürekten istediğimiz sürece
karşılık verir.
İnsanlar üzerinde yaptığım çalışmalar beni farklı yaklaşımlara
götürdü. Dilemenin gücünü ben de kendi yaşamımda hissettim. Ayrıca dilekleri
gerçekleşen birçok kişiyle konuştum ve çalıştım. Genellikle işin en zor tarafı,
başka birine nasıl istekte bulunacağım söylemektir. Sıkıntıda olan insanlar
mantıklı düşünmekte ve davranmakta zorluk çekiyorlar. Sorunları onları boğuyor;
dinleme ve anlama yeteneklerini engelliyor. Kolayca uygulayabilecekleri bir
formüle, basit ve net bir kalıba ihtiyaç duyuyorlar.
BU KİTAP NEDEN ÖNEMLİ?
Bu kitabın en önemli özelliği, kolayca uygulanabilir
olması. Kitapta günlük hayatınızda rahatça uygulayabileceğiniz basit, işe yarar
teknikler ve formüller bulacaksınız. Bu basit süreçleri dünyanın farklı
yerlerinden pek çok kişiye öğrettim.
Kitapta anlatılanlar ilginizi çekecek, çünkü
bunlar istediğiniz şeylere karşın neden istemediğiniz şeylerle karşılaştığınızı
açıklıyor. Dünyanın her yerinde binlerce kez bana şu soru soruldu; “Neden o
halde istediklerimi elde edemiyorum?” Bu kitapta, bu yaygın şikayetin
nedenlerini bulacaksınız. Bilinçaltını yönetmenin ve doğru yanıtları bulmanın
yolları, bu kitabı sizin için değerli kılarak sıkıntılı zamanlarınızda
imdadınıza yetişmesini sağlayacak.
NEYE İNANIYORSUNUZ?
Birçok kişinin düşündüğünün aksine, bir insanın istediğine
kavuşmasını sağlayan şey, inandığı şey değildir. Bireyin bilinçaltı, o kişinin
zihnindeki tabloya ya da düşünceye karşılık verdiğinde, dilekleri gerçekleşir.
Bu inanç yasası, bütün dünyadaki dinlerin gizli ilkesidir. Onların psikolojik
gerçekliğinin arkasında yatan saklı nedendir.
Budistler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler, inançları
arasındaki büyük farklara rağmen, dualarının karşılığını alırlar. Bu nasıl
olabilir? Yanıt, bunun nedeninin belirli bir inanç, din, ilişki, ritüel, tören,
formül, liturji, enkarnasyon, kurban ya da bağışlarla ilgili olmamasıdır. Bu
inanç zihinsel kabul ya da açıklıkla ilgilidir.
Hayatın yasası, inanç yasasıdır. înanç, zihinde
düşünce gibi algılanabilir. Kişi düşündükçe, hissettikçe ve inandıkça, zihninin
ve bedeninin durumu ile koşulları da ona göre belirlenir. Ne yaptığınızı ve
neden yaptığınızı anlamaya dair geliştirilmiş bir teknik ya da metodoloji,
hayattaki bütün iyi şeylere yönelik bilinçaltı bir farkındalığın oluşmasına
yardım edecektir. İşin özünde; kişinin dilekleri karşılık bulduğunda,
yüreğinin arzuları da gerçekleşir.
DİLEMEK ARZU ETMEKTİR
Herkes sağlık, mutluluk, güvenlik, zihinsel huzur ve
doğruluk arzular. Ama kaçımız bütün bu hedeflere ulaşabiliriz? Bir profesör
geçenlerde şunu itiraf etti: “Zihinsel yapımı değiştirir, duygusal yaşantımı
yeniden yönlendirirsem, kalbimin çok daha iyi bir duruma geleceğini biliyorum.
Bunu biliyorum. Sorun şu: Bildiğim hiçbir teknik, süreç ya da modus operandi[*] yok. Zihnim, sorunlarım
üzerinde dönüp duruyor; kendimi hüsrana uğramış, mutsuz, yenilmiş
hissediyorum.”
Bu profesör sağlığının mükemmel olması için arzu
duyuyordu. İhtiyacı olan şey, zihninin nasıl çalıştığını bilmekti. Bu onun
arzusunun gerçekleşmesini sağlayacaktı. Bu kitapta anlatılan tedavi
yöntemlerini uygulayarak sağlıklı ve mükemmel bir birey oldu.
ZAMAN BÜTÜN BİREYLER İÇİN ORTAKTIR
Bilinçaltının mucize yaratan güçleri sizden, benden,
dünyadan önce de vardı. Hayatın ezeli ve ebedi büyük gerçekleri ve ilkeleri
bütün dinlerin ötesindedir. Size, bu düşünceleri akıldan çıkarmayarak, kitap
boyunca bu harika, sihirli, etkili gücün üzerinde durmanızı öneriyorum. Bu güç
zihinsel ve fiziksel yaralarınızın iyileşmesini sağlayacak, korkulardan arınmış
zihninize özgürlük tanıyacak, sizi yoksulluğun, başarısızlığın, üzüntünün, yoksunluğun
ve hayal kırıklığının kısıtlamalarından kurtaracaktır.
Tek yapmanız gereken, elde
etmek istediğiniz güzelliklerle zihinsel ve duygusal olarak bütünleşmektir.
Bilinçaltının yaratıcı güçleri buna göre tepki verecektir. Hemen bugün bunu
yapmaya başlayın. Bırakın hayatınızda mucizeler gerçekleşsin! Gün aydınlanana
ve gölgeler dağılana kadar devam edin.
BİLİNÇALTINIZ KARANLIK BİR ODADIR
Bilinçaltınız sizin büyük karanlık odanızdır. Dışarıdaki
hayatınızın geliştiği gizli yerdir.
Bu nedenle sizi siz yapan şey; adınız,
giysileriniz, anne babanız, mahalleniz ya da kullandığınız otomobil değildir.
Siz yeraltmdaki o karanlık odanızda şekillenen inançlarınızdan oluşuyorsunuz.
Ahlaki anlamda, bilinçaltınız tamamen tarafsızdır; bir alışkanlığı, dünyanın
iyi mi yoksa kötü mü gördüğünü umursamaz. Bu nedenle, bilinçaltımıza, yani
karanlık odaya olumsuz düşünceler düştüğünde, bu karanlık düşüncelerin günlük
deneyim ve ilişkilerimizde ifade bulduğunu görüp şaşırırız. İşin gerçeği,
başımıza gelen hemen her şeyde bizim rolümüz vardır.
Dünyanızı
değiştirmek istiyorsanız, zihninizi değiştirmelisiniz; içten dışa doğru...
Ancak eğer bu karanlık oda kavramını kabul ederseniz, bu süreç hakkında
duygulardan arındığınızı mutlulukla görebilirsiniz. Bu fikri benimsediğinizde,
hayatınızı değiştirmenin çok zor bir mücadele olmadığını göreceksiniz. Var
olan zihinsel imgeleri yenileriyle değiştirmek için ne kadar çaba sarf etmek
gerekebilir ki? Bu anlayış, sizin için de olumlu ve kolay bir değişim sürecinin
başlangıcı olabilir.
Hayatınızın ilk
günlerinden itibaren size aşılanan inanç ve eğilimlerin hâlâ sizinle olduğunu
ve hayatınızı yönlendirip etkileme gücüne sahip olduğunu öğrendiğinizde
şaşırabilirsiniz. Hepimizin çocukluktan gelen ve uzun süre önce unuttuğumuz
inanç ve fikirleri vardır. Bunlar bilinçaltına ait karanlık odanın derinliklerinde
saklıdır. Bunu bilmek, neden düşüncelerimizi sağlıklı bir biçimde değerlendirme
zamanının geldiğini gösterecektir.
Örneğin, bir vantilatörün
yanında oturduğunuzda boynunuzun tutulacağına inanırsanız, bilinçaltmız
boynunuzun tutulmasını sağlayacaktır. Bu rahatsızlığa neden olan şey,
vantilatörün yüksek frekansta zararsız enerji molekülleri yayması değil, sizin
büyük inançlarınızdır. Vantilatör zararsızdır.
İşyerinizde
biri hapşırdığı için soğuk algınlığına yakalanacağınızdan korkarsanız, korkunuz
zihninizin bir hareketi haline gelerek beklediğiniz, korktuğunuz, inandığınız
şeyi yaratır. Ofisteki diğer kişilerin soğuk algınlığına yakalanmadığını görürsünüz,
çünkü onlar buna inanmamışlardır. Sağlıklı olacaklarım düşünmüşlerdir.
Job demiş ki: Korktuğum
ne varsa başıma geldi.
Öte
yandan, mucizevi iyileştirici gücün nereden geldiğini düşünüyorsunuz? Aynı
bilinçaltından... Karanlık odanızı önemli gerçeklerle doldurursanız, dış
resimleriniz bunları yansıtacaktır. Bilinçaltmız bu gerçekleri kabul eder ve
sağlıklı, huzurlu olmanız için uğraşır. Bir elmanın kanınıza karışması gibi,
bu düşünceler zihninize yerleşir ve hayatınızı etkiler. Yürümeyi, yüzmeyi, dans
etmeyi ve piyano çalmayı da bu şekilde öğrenirsiniz. Bir düşünceyi sık sık
tekrarlarsanız, bir süre sonra bu sizin bir parçanız haline gelir. Bu, daha
üstün bir prensibe uymaktır. Benzin, arabanızı çalıştırmaz. Önce buhar haline
gelmesi, güç kazanmadan önce değişmesi gerekir. Zihniniz de, dünyanızı olmasını
istediğiniz yere getirmeden önce değişmelidir.
İyileşmenin yanı sıra,
bilinçaltı karanlık odanız, zenginliğinizin de üretildiği yerdir. İşin
anahtarı, hayatınızda bolluk ve bereket görmeden önce bilinçaltınızı
zenginleştirmektir.
Zihin yasalarını
öğrenmeye başladığınızda şuna inanacaksınız: Ekonomik durumlardan, borsanın
iniş çıkışlarından, bunalımdan, grevlerden, savaşlardan, diğer durum ve
koşullardan bağımsız olarak siz her zaman destek göreceksiniz. Bunun nedeni,
bilinçaltınıza zenginlik fikrinizi ve ihtiyaçlarınızın karşılanacağı düşüncesini
iletmiş olmanızdır. Gizli zihninizi paranın hayatınızda her zaman özgürce
akacağına ve her zaman müthiş bir bolluk olacağına ikna etmiş olacaksınız.
Yarın devlet mali bir çöküş yaşasa ve bütün holdingleriniz batsa da, siz
zenginliği çekecek ve gözetileceksiniz.
Bilinçaltı karanlık
odanız harika yeni fikirlerle doludur; bu yüzden eskilerin yerine yenileri
koymaktan çekinmenize gerek yok. Bir an önce doğru, güzel ve değerli şeyleri
düşünmeye başlayın, etrafınızda bunları göreceksiniz. Her şey başlangıçta iyi
niyetle yaratıldı, siz de eylemlerinizde öyle yapmalısınız. Bunu yapmak size
düşünceleriniz konusunda yeni ve sağlıklı bir bakış açısı kazandıracak; bundan
sonra hiçbir etkiniz olmadığını düşündüğünüz kötü tabloların kurbanı olmak
zorunda kalmayacaksınız.
Bilinçaltınız
hayatı odağına alır. Bu yüzden bilinç üzerine
durmalısınız. Bilincinizi doğru olan önermelerle besleyin.
Bilinçaltı
alıştığınız zihinsel kalıpları tekrar edecektir.
Elinizin altında sınırsız bir zenginlik var. Bunları elde
etmek için yapmanız gereken tek şey, zihinsel gözlerinizi açmak ve içinizdeki
sınırsız hâzineyi görmek. Kendi içinizde güzel, keyifli, bereketli bir yaşam
sürmek için gereksinim duyduğunuz her şeyi bulabileceğiniz bir depo bulunmakta.
Birçok kişi kendi potansiyelini kullanamaz çünkü içindeki
Sınırsız Zeka ve sevgi deposunun varlığından haberdar değildir. Oysa
istediğiniz her şeyi oradan çekip alabilirsiniz.
Mıknatıslı bir demir parçası, kendi ağırlığının on iki
katını kaldırabilir. Ancak bu demir parçasının mıknatıs özelliğini alırsanız,
bir kuş tüyünü bile kaldıramaz.
Aynı şekilde, iki tür insan vardır. Mıknatıslanmış kişiler
güven ve inançla doludur. Başarılı olmak ve kazanmak için doğduklarını
bilirler.
Diğerlerinin
ise mıknatıs özelliği yoktur. Onlar korku ve kuşkuyla doludurlar. Bir fırsatla
karşılaştıklarında, “Ya başarısız olursam? Para kaybedebilirim. İnsanlar
benimle dalga geçerler.” diye düşünürler. Bu tür insanlar hayatta pek fazla
ilerleyemezler. İlerlemekten duydukları korku, oldukları yerde saymalarına
neden olur.
Çağlar boyunca var olan önemli sırrı keşfeder ve kullanırsanız,
siz de mıknatıslanmış biri haline gelebilirsiniz.
ÇAĞLARIN ÖNEMLİ SIRRI
Diyelim ki biri size çağların en önemli sırrının ne
olduğunu sordu. Ne cevap verirdiniz? Atom enerjisi mi? Gezegenler arası seyahat
mi? Kara delikler mi? Hayır, bunların hiçbiri değil. Öyleyse en önemli sır
nedir? Bunu nerede bulabiliriz? Bunu nasıl anlayabilir ve eyleme dökebiliriz?
Cevap son derece basit. En büyük sır, bilinçaltınızda bulunan
ve mucizeler yaratan muhteşem güçtür. Burası insanların en son bakacağı yerdir;
bu yüzden pek çok kişi bu sırrı keşfe- demez.
BİLİNÇALTININ MUHTEŞEM GÜCÜ
Bilinçaltınızm gizli gücüyle bağlantıya geçmeyi ve bu gücü
ortaya çıkarmayı öğrendiğinizde, hayatınıza daha fazla güç, zenginlik,
sağlık, mutluluk ve keyif katabilirsiniz.
Bu gücü kazanmaya çalışmanıza gerek yok. Ona zaten sahipsiniz.
Ancak kullanmayı öğrenmeniz gerekecek. Bu gücü hayatınızın bütün alanlarında
kullanmak için de onu çok iyi anlamalısınız.
Bu
kitapta açıklanan basit teknik ve süreçleri takip ederseniz, gerekli bilgi ve
anlayışa sahip olabilirsiniz. Yeni bir ışık size ilham verebilir; umutlarınıza
kavuşmanızı ve hayallerinizi gerçekleştirmenizi sağlayacak yeni bir güç
kazanabilirsiniz. Hayatınızı hiç olmadığı kadar güzel, zengin ve değerli
kılmaya karar verin, yeter.
Bilinçaltmızın derinliklerinde Sınırsız Bilgelik, Sınırsız
Güç ve ihtiyaçlarınıza karşılık verecek malzeme saklıdır. Bunlar kendilerini
geliştirmenizi ve ifade etmenizi beklemektedir. Eğer zihninizin derinliklerinin
bu potansiyellerini keşfetmeye başlarsanız, bunlar dış dünyada kendini
göstermeye başlayacaktır.
Siz
yeni fikirlere ve düşüncelere açık birisiniz; bilinçaltınızda saklı olan
Sınırsız Zeka da her an ve her noktada bilmeniz gereken her şeyi size
sunacaktır. Yeni düşünce ve fikirleri algılayabilir, yeni icatlar ortaya
çıkarabilir, yeni keşiflerde bulunabilir, yeni sanat eserleri
yaratabilirsiniz. Bilinçaltınızda bulunan Sınırsız Zeka, yepyeni ve harika
bilgi türlerine erişiminize yardımcı olacaktır. Bunun gerçekleşmesine izin
verdiğinizde, size kendinizi kusursuz bir şekilde ifade etmeniz ve hayatta
bulunmanız gereken yere gelmeniz için yol açacaktır.
Bilinçaltmızın bilgeliği sayesinde ideal eşi kendinize çekebilir,
aynı zamanda doğru iş ortağını bulabilirsiniz. Bu size gereksinim duyduğunuz
paraya nasıl kavuşacağınızı gösterebilir, yüreğinizin istediklerini yapmak için
maddi özgürlük sağlayabilir.
Düşünce,
duygu, güç, ışık, sevgi ve güzelliğin bu iç dünyasını keşfetmek en doğal
hakkınızdır. Bu güçler görünmez olsa da kuvvetli ve etkilidir. Bilinçaltınızda
her sorunun çözümünü ve her sonucun nedenini bulabilirsiniz. Bu gizli güçleri
ortaya çıkarmayı öğrendiğinizde, bolluk, güvenlik, keyif ve egemenlik içinde
ilerlemeniz için gerekli olan güç ve bilgeliğe sahip olabilirsiniz.
Bilinçaltının gücünün eli kolu bağlı halde
oturan insanları bu durumdan kurtardığına, onları yeniden sağlıklı, canlı ve
güçlü kıldığına tanık oldum. Zihinleri onların dünyaya açılıp mutlu, sağlıklı
ve keyifli olmalarını sağlıyordu. Bilinçaltınızda, zihninizi sıkıntılardan
kurtaracak ve kırılan kalbinizi iyileştirecek mucizevi, tedavi edici bir güç
var. Bu, tüm maddi ve fiziksel sınırları aşmanızı sağlayacak.
ÇALIŞMA İLKESİNİN GEREKLİLİĞİ
Eğer herhangi bir alanda ilerlemek istiyorsanız, atmanız
gereken bir ilk adım var. Uygulama açısından evrensel olan bir çalışma
prensibini keşfetmelisiniz. Bilinçaltınızın faaliyeti konusunda yetkinlik kazanmadan
önce, onun prensiplerini anlamalısınız. Bundan sonra, elde edeceğiniz sonuçları
bilerek güçlerini kullanabilirsiniz. Bu güçleri belirli amaç ve hedeflerinize
ulaşmak için değerlendirebilirsiniz.
Yıllardır kimyager olarak çalıştım. Eğitimimin
başlarında öğrendiğim ilk şeylerden biri, iki hidrojen ve bir oksijen atomu
birleştirildiğinde su elde edildiği idi. Ara sıra ya da çoğunlukla değil, her
zaman böyle oluyordu. Bir oksijen atomu ile bir karbon atomunu
birleştirdiğinizde, zehirli bir gaz olan karbon monoksit ortaya çıkıyordu.
Ancak buna bir oksijen atomu daha eklendiğinde elde edilen karbon dioksit
hayvanlar için zararsız, bitkiler için ise hayati derecede önemli bir gazdı. Bu
gerçekler evrenseldir ve değiştirilemez. Bunlara prensipler adını veriyoruz.
Kimya, fizik ve matematiğin
prensipleri işleyiş bakımından bilinçaltının prensiplerinden farklı değildir.
Kimyasal ve fiziksel güçleri kullanmak isterseniz, bu alanlardaki prensipleri
öğrenmeniz gerekir. Bilinçaltınızın gücünü kullanmak istiyorsanız, onun da
prensiplerini öğrenmelisiniz.
Genel olarak kabul gören bir prensibi ele
alalım. Su, kendi seviyesini kendi belirler. Bu, evrensel bir prensiptir. Her
yerde ve her zaman su için geçerlidir. Bütün sıvılar da su gibi davranır.
Eski Mısırlılar bu prensibi
biliyorlardı. Büyük piramitlerin temelini kusursuz bir seviyede atmak için
bundan yararlandılar. Günümüzde de mühendisler, sulama sistemlerinden
hidroelektrik güç istasyonuna kadar her şeyi planlarken, bu prensibi esas
alıyor.
Ya da başka bir prensibe
bakalım. Isınan madde genleşir. Bu da her yerde, her zaman, her koşulda
geçerlidir. Isıttığınız bir parça çelik genleşir; bu çeliğin Çin’de,
İngiltere’de, Hindistan’da ya da yörüngedeki bir uzay istasyonunda olması
önemli değildir.
Isınan madde genleşir. Bu
evrensel bir gerçektir. Bilinçaltı- mza yansıttığınız her sonuç da uzayın
ekranında koşul, deneyim ya da olay olarak ifade edilir.
İstediğiniz şeyi elde
edersiniz; çünkü bilinçaltınız bir prensiptir; prensip derken bir şeyin
işleyiş biçimini kastediyordum. Örneğin elektriğin önemli bir prensibi,
yüksekten düşüğe doğru bir potansiyelle çalışmasıdır. Bir lambayı açtığınızda
ya da elektrikli ocağı yaktığınızda, elektriğin prensibini değiştirmezsiniz.
Prensibi sadece kullanırsınız. Doğayla işbirliği yaparak, insanlığa sayısız
yarar sağlayacak, muhteşem icat ve keşifleri hayata geçirebilirsiniz.
Bilinçaltınız bir
prensiptir. İnanç yasasına göre işler. İnancın ne olduğunu, neden ve nasıl
çalıştığını bilmeniz gerekir.
Zihnin yasası, inancın yasasıdır. Bu zihnin
çalışma biçimine, inancın kendisine inanmak demektir. Zihninizin inancı, zihninizin
düşüncesidir; başka hiçbir şey değildir.
Yaşadığınız deneyimler, olaylar; içinde bulunduğunuz koşullar
ve eylemler düşüncelerinize tepki olarak bilinçaltınız tarafından üretilir.
Şunu unutmayın; sonuçları ortaya çıkaran şey, inanılan şey değil, zihninizdeki
inançtır. İnsanlığın başına dert olan yanlış inançları, fikirleri, batıl
inançları ve korkuları kabul etmekten vazgeçin. Hayatın asla değişmeyen ezeli
ve ebedi gerçek ve doğrularına inanmaya başlayın. Daha ileriye gitmenin, daha
yükseklere çıkmanın yolu budur.
Bu kitabı okuyup burada açıklanan
bilinçaltının ilkelerini inançla uygulayanlar, kendileri ve başkaları için
bilimsel ve etkin bir şekilde isteklerine kavuşacaktır. İstediğinizi evrensel
eylem ve tepki yasasına göre alınır. Düşünce, yeni başlayan eylemdir. Tepki,
bilinçaltmdan gelen ve düşüncenizin doğasıyla eşleşen yanıttır. Zihninizi uyum,
sağlık, huzur, iyi niyet kavramlarıyla doldursanız, hayatınızda mucizeler
gerçekleşir.
İnandığınız şey doğru
veya yanlış da olsa sonuç elde edersiniz.
Bilinciniz
zihninizdeki düşünceye yanıt verir. Zihninizdeki
düşünceyi bir inanç olarak kabul edin, bu kadarı bile yeterli
olacaktır.
Bilinçaltınızı
yeniden tasarlayarak kendinizi yeniden
yaratabileceğinizden emin olabilirsiniz.
ZİHNİN
İKİLİĞİ
Sadece bir zihniniz var; ancak bu tek zihin birbirinden
farklı ve karakteristik iki işlevsel bölüme sahiptir. İkisini birbirinden
ayıran sınır, zihin bilimi öğrencileri tarafından iyi bilinir. Zihnin iki
işlevi birbirinden tamamen farklıdır. İkisinin de ayrı katkı ve güçleri vardır.
Zihnin iki işlevini
birbirinden ayırt etmek için pek çok isim kullanılır. Bunlar arasında öznel
(objektif) ve nesnel (sübjektif) zihin, bilinç ve bilinçaltı, uyanık ve uyuyan
zihin, yüzeysel ve derin benlik, istemli ve istemsiz zihin, erkek ve dişi zihin
sayılabilir. Bütün bunlar, içlerinde barındıkları anlam ne olursa olsun, bu
ikiliğin kanıtıdır.
Kitap boyunca ben zihnin ikili doğasını
anlatmak için bilinç ve bilinçaltı sözcüklerini kullanıyorum.
Eğer size başka terimler daha kolay geliyorsa, bunları kullanabilirsiniz.
Önemli başlangıç noktası, zihnin ikili doğasını fark etmek ve tanımaktır.
BİLİNÇ VE BİLİNÇALTI
Zihnin iki
işlevini anlamaya başlamanın en iyi yolu, onu bir bahçe olarak düşünmektir.
Siz de bahçıvansınız. Bütün gün boyunca bilinçaltmıza düşünce tohumları
ekiyorsunuz. Çoğunlukla bunu yaptığınızın farkında bile değilsiniz; çünkü
tohumların temelinde alışageldiğiniz düşünme biçimi var. Bilinçaltmıza tohum
ektikçe, bedeninizde ve çevrenizde ekinleri biçersiniz.
Bilinçaltmızı, iyi ya da
kötü bütün tohumların filizlenip serpileceği zengin bir toprak yatağı olarak
düşünün. Dikenli bitki ekerseniz, üzüm toplayabilir misiniz? Devedikeni ekerseniz,
incir elde edebilir misiniz? Her düşünce bir neden, her koşul bir sonuçtur. Bu
nedenle düşüncelerinizin kontrolünü ele geçirmeniz bu kadar önemlidir. Ancak
bu şekilde yalnızca istenen koşulların ortaya çıkmasını sağlayabilirsiniz.
Şimdi huzur, mutluluk,
doğru eylem, iyi niyet, başarı ve refah düşünceleri ekmeye başlayın. Bu
nitelikler üzerinde sessizce ve inançla düşünün. Bunları bilinç ve mantığınızla
kabul edin. Bu harika düşünce tohumlarını zihninize ekmeye devam edin; muhteşem
bir ekin biçeceksiniz.
Zihniniz doğru düşündüğünde, gerçeği anladığınızda, bilinçaltınızda
depolanan düşünceler yapıcı, uyumlu ve huzurlu olduğunda, bilinçaltınızın
sihirli gücü buna karşılık verecektir. Ortaya uyumlu koşulların, güzel bir
çevrenin ve her şeyin en iyisinin çıkmasını sağlayacaktır. Düşünce
süreçlerinizi kontrol etmeye başladığınızda, her türlü sorun ve zorlukta
bilinçaltınızın güçlerini kullanabilirsiniz. Her şeyi yöneten sınırsız güç ve
her şeye yeten yasayla bilinçli bir biçimde işbirliği yapabilirsiniz.
Çevrenize bakın. Nerede yaşarsanız yaşayın, nasıl bir toplumun
parçası olursanız olun, insanların çoğunluğunun dış dünyada yaşadığını
görürsünüz. Daha aydın olanlar ise daha çok iç dünyalarıyla ilgilenmektedirler.
Onlar, iç dünyanın dış dünyayı yarattığını fark etmişlerdir; bunu siz de fark
edeceksiniz. Düşünceleriniz, duygularınız ve hayalleriniz, deneyimlerinizin
düzenleyici prensipleridir. Tek yaratıcı güç, iç dünyadır. İfade dünyanızda
bulduğunuz her şey, sizin tarafınızdan zihninizin iç dünyasında, bilinçli ya
da bilinçdışı olarak yaratılmıştır.
Bilinç ve bilinçaltınızın etkileşimi hakkındaki gerçeği öğrendikten
sonra, bütün hayatınızı değiştirebilirsiniz. Dış koşulları değiştirmek
istiyorsanız, nedeni değiştirmelisiniz. Birçok kişi, koşul ve durumları, bu
koşul ve durumların üzerinde çalışarak değiştirmeye uğraşır. Bu büyük bir zaman
ve emek kaybıdır. Koşulların bir nedenden kaynaklandığını göremezler.
Hayatınızdaki uyumsuzluklardan, kafa karışıklıklarından, yoksunluklardan ve
sınırlamalardan kurtulmak istiyorsanız, nedeni ortadan kaldırmalısınız. Bu
neden, bilinçaltınızı kullanma biçiminiz ve bilinçaltınızda teşvik ettiğiniz
düşünce ve imgelerdir. Nedeni değiştirirseniz, sonucu da değiştirebilirsiniz.
Bu kadar basit.
Hepimiz sınırsız bir zenginlikler
denizinde yaşıyoruz. Bı linçaltınız, bilinçli düşüncelerinize karşı çok
hassastır. Bu bi linçli düşünceler, bilinçaltınızın Sınırsız Zekasının,
bilgeliğinin, yaşamsal güçlerinin ve enerjilerinin aktığı matrisi oluşturur. Bu
matrisi daha olumlu bir yönde oluşturursanız, sınırsız enerjileri kendi
lehinize çevirebilirsiniz.
Bu
kitabın her bölümü, zihnin yasalarını nasıl kullanacağınız konusunda somut ve
belirli örnekler sunmaktadır. Bu teknikleri kullanmayı öğrendiğinizde
hayatınızda yoksulluk yerine bolluk, boş inançlar ve cahillik yerine bilgelik,
iç çekişmeler yerine huzur, başarısızlık yerine, başarı, karanlık yerine ışık,
uyumsuzluk yerine uyum, korku yerine inanç ve güven olacak. Bundan daha büyük
bir nimet olabilir mi?
Birçok önemli bilim adamı,
sanatçı, şair, şarkıcı, yazar ve mucit, bilinç ve bilinçaltının işleyişini çok
iyi anlamaktadır. Onlara, hedeflerine ulaşmalarını sağlayan gücü veren de
budur.
Büyük
tenor Enrico Caruso bir keresinde sahne korkusu yaşamıştı. Yoğun korkunun
neden olduğu spazmlar boğaz kaslarını sıkıyordu. Ses telleri felç olmuş,
kullanılmaz hale gelmişti. Kostümü giymiş bir halde, yüzü ter içinde, sahnenin
arkasında dikiliyordu. Oysa o dakikalarda sabırsızca bekleyen binlerce kişilik
seyircinin önüne çıkıp şarkı söylemesi gerekiyordu.
Titreyerek, “Şarkı
söyleyemem.” dedi. “Bana gülecekler. Kariyerim bitecek.”
Soyunma
odasına gitmek üzere geri döndü. Sonra birden durup bağırdı. “Küçük Ben,
içimdeki Büyük Ben’i boğmaya çalışıyor!”
Yeniden
sahneye doğru döndü ve dimdik durdu. “Çık buradan!” diye emretti, Küçük Ben’,
kastederek. “İçimdeki Büyük Ben şarkı söylemek istiyor.”
Caruso, Büyük Ben ile bilinçaltının sınırsız güç ve bilgeliğini
kastediyordu. Bağırmaya başladı: “Çık! Çık dışarı! Büyük Ben şarkı söyleyecek.”
Bilinçaltı buna içindeki yaşamsal güçleri serbest bırakarak
karşılık verdi. Caruso, çağrısının karşılığını alınca sahneye çıktı ve
şarkısını şahane bir biçimde seslendirdi. Dinleyenler büyülenmişlerdi.
Şimdiye
kadar öğrendiklerinize dayanarak, Caruso’nun zihnin iki aşamasını, bilinci -
yani rasyoneli (ussal) - ve bilinçaltını - yani irrasyoneli (usdışı) -
anlayabildiğini görebilirsiniz. Bilinçaltınız tepkiseldir. Düşüncelerinizin
doğasına karşılık verir. Bilinciniz (Caruso’nun Küçük Ben’i) korku, endişe ve
üzüntüyle dolu olduğunda, bunların bilinçaltınızda (Büyük Ben) yarattığı
olumsuz duygular ortaya çıkar. Panik, kötü hisler ve umutsuzlukla bilincinizi
istila ederler. Böyle bir durumda siz de ünlü Caruso’nun yaptığını
yapabilirsiniz. Zihninizin derinliklerinde ortaya çıkan irrasyonel duygularla
olumlu ve otoriter bir biçimde konuşabilirsiniz. Şöyle diyebilirsiniz: “Durun.
Sessiz olun. Kontrol bende. Bana itaat etmelisiniz. Benim emirlerime tabisiniz.
Ait olmadığınız bir yere zorla giremezsiniz.”
Derinlerdeki benliğinizin irrasyonel hareketine
karşı otoriter bir biçimde ve inanarak konuştuğunuzda, olacakları görüp çok
şaşıracaksınız. Zihniniz uyum ve huzura kavuşacak. Bilin- çaltınız, bilince
bağlı ve özneldir.
Göze çarpan farklar ve İşleyiş bîçİmlerî
Bilinç, bir geminin rotacısı ya da kaptanı gibidir. Gemiyi
o yönetir. Motor odasındaki kişilere komutlar gönderir. Bu kişiler sırayla
kazanları, aletleri, ölçüleri vb. kontrol ederler. Motor oda- sındakiler nereye
gittiklerini bilmezler; sadece komutları yerine getirirler. Eğer kaptan
pusulaya, sekstanta ya da diğer aletlere bağlı bulgularına dayanarak hatalı ya
da yanlış talimatlar verirse, kayalara bindirebilirler. Kontrol ve sorumluluk
kaptanda olduğu için, motor odasmdakiler ona itaat ederler. Kaptan ne yaptığım
bilmek durumunda olduğundan, mürettebat onunla tartışmaz, yalnızca onun
emirlerine uyar.
Kaptan gemisinin efendisidir ve istekleri yerine getirilir.
Aynı şekilde, bilinciniz de geminizin - yani bedeninizin, çevrenizin ve
ilişkilerinizin - kaptanı ve efendisidir. Bilinçaltınız, ona bilinçaltınızın
inandıklarını ve doğru kabul ettiklerini esas alarak verdiğiniz emirlere uyar.
Emirleri ve bunların temelini sorgulamaz.
Eğer kendinize sürekli, “Buna param yetmez.” diyorsanız,
bilinçaltınız sözünüzü dinler. İstediğiniz şeyi alabilecek durumda
olmayacağınıza inanır. Siz, “O arabaya, tatile, eve param yetmez” demeye devam
ettikçe, bilinçaltınızın emirlerinize uyacağından emin olabilirsiniz.
Hayatınız boyunca bütün bunların yoksunluğunu çeker ve koşulların bunu
gerektirdiğine inanırsınız. Bu koşulları olumsuz, reddedici düşüncelerinizle
sizin bizzat yarattığınızı fark etmezsiniz.
Geçen Noel’de, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde öğrenci
olan Nina W. adında genç bir kadın, Beverly Hill’te şık bir alışveriş
merkezinde dolaşıyordu. İçi içine sığmıyordu. Tatilini Buffalo, New York’taki
ailesiyle birlikte geçirecekti.
Nina
bir vitrinin önünden geçerken gözüne çok güzel bir İspanyol derisi çanta
takıldı. Çantaya hevesle baktı. Ama sonra fiyat etiketini görüp içini çekti.
Kendi kendine, “Böyle pahalı bir çantaya asla param yetmez.”
demek üzereydi.
Sonra
konuşmalarımdan birinde söylediğim bir şeyi hatırladı. “Olumsuz bir ifadeyi
asla dile getirmeyin. Hemen tersine çevirin. Böylece hayatınızda mucizelerin
gerçekleştiğini göreceksiniz.”
Vitrine bakarak, “O çanta benim.” dedi. “Satılık. Bunu
zihinsel olarak kabul ediyorum; bilinçaltını da onu aldığımı görüyor.”
O gün
ilerleyen saatlerde Nina veda yemeği için nişanlısıyla buluştu. Nişanlısının
kolunun altında çok şık bir hediye paketi vardı. Nina paketi soluğunu tutarak
açtı. Bu, sabahleyin baktığı ve kendisinin olarak belirlediği güzel deri
çantaydı. Zihnini beklenti düşüncesiyle doldurmuştu. Sonra meseleyi, başarma
gücüne sahip olan derin zihnine aktarmıştı.
Daha sonra Nina bana şunları söyledi: “O çantayı alacak
param yoktu, ama şimdi çanta benim. Parayı ve ihtiyacım olan her şeyi nerede
bulacağımı öğrendim; bu, içimde bulunan ebediyetin hazine sandığı.”
BİLİNÇALTI NASIL KARŞILIK VERİR
Birkaç ay önce, derslerime katılan Ruth A.
adında bir kadından mektup aldım. Şunları yazmıştı:
Yelmiş beş yaşında, ailesi dağılmış bir dulum. Küçük bir
emekli maaşı ve sosyal sigortamla tek başıma yaşıyordum. Hayatım çok kısır ve
umutsuz görünüyordu. Sonra sizin bilinçaltının güçleri hakkındaki konuşmanızı
hatırladım. Fikirlerin tekrar, inanç ve umul yoluyla bilinçaltına aktarılabileceğini
söylemiştiniz. Bu doğru olabilir miydi? Denemeye karar verdim. Kaybedecek
hiçbir şeyim yoktu.
Olabildiğince güçlü duygularla,
sık sık tekrarlamaya başladım. “İsteniyorum. Seviliyorum. Kibar, sevgi dolu,
maneviyata önem veren bir adamla mutlu bir evliliğim var. Güvendeyim ve
hayatımdan memnunum. ”
İki hafta boyunca günde pek çok kez bunu yapmaya devam
ettim. Bir gün köşedeki eczanede emekli bir eczacıyla tanıştım. Onun çok kibar,
anlayışlı ve dindar bir adam olduğunu düşündüm. Dileğim mükemmel bir şekilde
karşılık bulmuştu. Bir hafta içinde bana evlenme teklif etti. Şimdi bir aydır
Avrupa’da balaymdayız. Bilinçaltımdaki düşüncenin bizi ilahi bir düzende
birleştirdiğini biliyorum.
Ruth hazine sandığının kendi içinde olduğunu keşfetmişti.
Dileğinin gerçekleşeceğini yüreğinde hissetmişti; bu olumlu düşüncesi yaratıcı
ortam olan bilinçaltına geçmişti. Öznel bir somutluk oluşturmayı başardığında,
bilinçaltı çekim yasası aracılığıyla karşılığı vermişti. Bilgelik ve zekayla
dolu derin zihni onu ve çiçeği burnunda kocasını ilahi bir düzende
birleştirmişti.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=>
Hazine sandığı içinizdedir. Yürekten arzuladığınız şeylerin karşılığını almak
için kendi içinize bakın.
=> Bütün çağların
büyük adamlarının en büyük sırrı, bilinçaltlarının güçleriyle temas
kurabilmeleri ve bunları ortaya çıkarabilmeğiydi. Siz de bunu yapabilirsiniz.
=>
Bilinçaltınız bütün sorulara cevap verebilir. Uyumadan önce bilinçaltı- nıza,
"Saat altıda kalkmak istiyorum” derseniz, sizi tam o saatte uyandıracaktır.
Bilinçaltınız bedeninizin
inşaatçısıdır ve sizi iyileştirebilir. Her gece kafanızda mükemmel bir sağlık
fikriyle uyuyun; sadık hizmetkarınız olan bilinçaltınız size itaat edecektir.
=> Her düşünce bir neden,
her koşul ise bir sonuçtur.
=> Kitap yazmak, harika bir oyun yazmak,
dinleyiciler karşısında daha iyi konuşma yapmak istiyorsanız; bu fikri sevgiyle
ve inanarak bilinçaltınıza aktarın. Bilinçaltınız size karşılık verecektir.
=> Siz. gemiyi yöneten bir kaptan gibisiniz.
Kaptan doğru komutlar vermelidir; aksi halde gemi enkaza dönebilir. Aynı
şekilde siz de bütün deneyimlerinizi kontrol eden ve yöneten bilinçaltınıza
doğru komutlar (düşünce ve imgeler) vermelisiniz.
=> Asla “Buna param yetmez" ya da “Bunu
yapamam” gibi ifadeler kullanmayın. Bilinçaltınız sözünüzü dinler, istediğiniz
şeyi yapmak için paranız ya da yeteneğiniz olmadığını görür. Olumlu bir
biçimde, “Bilinçaltımın gücü sayesinde her şeyi yapabilirim.” deyin.
=> Hayatın yasası, inanç yasasıdır. İnanç,
zihninizdeki düşüncedir. Size zarar verecek ya da sizi incitecek şeylere
inanmayın. Bilinçaltınızın sizi iyileştirme, güçlendirme, zenginleştirme ve
size ilham verme gücüne inanın. İnanmanız halinde bunlar gerçekleşir.
=> Düşüncelerinizi değiştirirseniz, kaderinizi
değiştirirsiniz.
Siz ruhunuzun (bilinçaltınızın) kaptanı ve kaderinizin
efendisisiniz. Unutmayın. seçme yeteneğiniz var. Hayatı seçin! Sevgiyi seçin!
Sağlığı seçin! Mutluluğu seçin!
Bilinciniz neyin
doğru olduğunu varsayar, neyin doğru
olduğuna inanırsa, bilinçaltınız onu doğru kabul eder ve
gerçek kılmaya çalışır. İyi şansa, ilahi yol göstericiliğe, doğru
eyleme ve hayatın nimetlerine inanın.
Zihniniz en değerli varlığınızdır. Her zaman sizinle
birliktedir; ancak yalnızca onu kullanmayı öğrendiğinizde, en şaşırtıcı güçlerinden
yararlanabilirsiniz. Daha önce gördüğümüz gibi, zihnin iki aşaması vardır:
Bilinç - yani rasyonel (ussal) - ve bilinçaltı - yani irrasyonel (usdışı).
Bilincinizle düşünürsünüz; alışkanlık haline getirerek düşündüğünüz her şey,
daha sonra düşüncelerinizin doğasına bağlı olarak yaratmaya başlayan
bilinçaltına geçer. Bilinçaltınız, duygularınızın bulunduğu yerdir. Yaratıcı
zihindir. İyi şeyler düşünürseniz iyi şeyler, kötü şeyler düşünürseniz kötü
şeyler olur. Zihniniz böyle çalışır.
Hatırlanması gereken en önemli nokta şudur: Bilinçaltı bir
fikri kabul ettiğinde, bunu yerine getirmeye başlar. Bilinçaltı yasasının iyi
ve kötü fikirler için aynı şekilde işlemesi, şaşırtıcı ve hassas bir gerçektir.
Bu yasa, olumsuz bir biçimde uygulandığında, başarısızlığın, hayal
kırıklığının ve mutsuzluğun nedenidir. Alışılmış düşünme biçiminiz uyumlu ve
yapıcı olduğunda ise son derece sağlıklı, başarılı ve zengin olursunuz.
Doğru şekilde düşünüp hissetmeye başladığınızda, zihinsel
huzur ve sağlıklı bir beden kaçınılmazdır. Zihinsel olarak istediğiniz ve doğru
olduğunu hissettiğiniz şeyleri bilinçaltınız kabul edecek ve uygulamaya
koyacaktır. Yapmanız gereken tek şey, bilinçaltınıza fikrinizi kabul
ettirmektir. Bundan sonra, bilinçaltı yasası arzuladığınız sağlık, huzur ve
zenginliği ortaya çıkaracaktır. Siz komut ya da talimat verdiğinizde,
bilinçaltınız kendisine aktarılan fikri sadakatle üretecektir.
Zihin yasası şöyledir: Bilinçaltınızda!!
aldığınız tepki ya da karşılığı, bilincinizde tuttuğunuz düşünce ya da fikrin
doğası belirler.
Psikolog ve psikiyatrlar, düşünceler
bilinçaltınıza iletildiğinde, beyin hücrelerinde etkilerin oluştuğunu
söylerler. Bilinçaltı bir fikri kabul eder etmez, bunu bir an önce uygulamaya
koymaya çalışır. Fikirleri birbiriyle ilişkilendirerek, amaca ulaşmak için
hayatınız boyunca topladığınız tüm bilgileri kullanır. İçinizdeki sınırsız güç,
enerji ve bilgelikten yararlanır. Doğanın bütün yasalarını sıraya dizer. Bazen
yaşadığınız zorluklara çabucak bir çözüm bulur; bazen de bunu yapması günler,
haftalar, aylar sürer. Yöntemlerinin işe yaraması zaman alır.
BİLİNÇ VE BİLİNÇALTI ARASINDAKİ FARKLAR
Bilinç ve bilinçaltının iki
zihin olmadığını unutmayın. Onlar bir zihindeki iki faaliyet alanıdır.
Bilinciniz, akıl yürüten zihindir. Zihnin seçim yapan safhasıdır. Örneğin
kitaplarınızı, evinizi, hayattaki eşinizi seçersiniz. Bütün kararlarınızı bilincinizle
verirsiniz. Öte yandan, hiçbir bilinçli seçim yapmasanız da, kalbiniz otomatik
olarak çalışmaya devam eder; sindirim, dolaşım ve solunum gibi hayati
fonksiyonlarınız sürer. Bunları
bilinçaltınız, bilinçli kontrolünüzden bağımsız süreçler aracılığıyla
gerçekleştirir.
Bilinçaltınız, kendisine iletilenleri ya da bilinçli olarak
inandıklarınızı kabul eder. Bilincinizin yaptığı gibi bir şeyleri muhakeme
etmez ve sizinle tartışmaz. Bilinçaltınız, iyi ya da kötü bütün tohumları kabul
eden bir toprak yatağı gibidir. Düşünceleriniz faaldir, bunlar tohumlardır.
Olumsuz, yıkıcı düşünceler de bilinçaltınızda olumsuz bir biçimde çalışmayı
sürdürür. Er ya da geç bunlar ortaya çıkar ve içerikleriyle ilişkili bir dış
deneyim olarak şekil alırlar.
Unutmayın; bilinçaltınız, düşüncelerinizin
iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamaya çalışmaz. Düşüncelerinizin
ya da telkinlerinizin doğasına göre tepki verir. Örneğin bilinçli olarak bir
şeyin doğru olduğunu varsayıyorsanız, bu yanlış olsa da, bilinçaltınız bunu
doğru kabul eder ve siz bilinçli olarak doğru olduğunu varsaydığınız için, buna
uyacak sonuçlar ortaya çıkarır.
PSİKOLOGLARIN YAPTIĞI DENEYLER
Psikologlar ve diğer uzmanlar, hipnotik trans halindeki
kişiler üzerinde sayısız deneyler gerçekleştirmişlerdir. Bu araştırmalar,
bilinçaltının akıl yürütme süreci için gerekli olan seçim ve karşılaştırmaları
yapmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Bilin- çaltınız her telkini yanlış da
olsa kabul eder. Sonra da telkinin doğasına göre tepki verir.
Bilinçaltınızın buna ne
kadar açık olduğunu şöyle örnekleyelim: Deneyimli bir hipnotizmacı
deneklerinden birine kendisinin Napolyon Bonapart ya da hatta bir kedi veya
köpek olduğunu söylerse, denek bu rolü eksiksiz ve doğru bir biçimde yerine
getirir. O an için kişiliği değişir. Kendisinin, uzmanın söylediği kişi ya da
şey olduğuna inanır.
Yetenekli bir
hipnotizmacı, hipnoz halindeki öğrencilerinden birine sırtının kaşındığını,
birine burnunun kanadığını, birine mermer bir heykel olduğunu, birine de
donduğunu ve ısının sıfırın altında olduğunu söyleyebilir. Her biri bu belirli
telkini esas alarak hareket edecek ve telkini doğrulamayan bütün dış unsurlara
tamamen kayıtsız kalacaktır.
Bu basit örnekler, akıl
yürüten bilinciniz ile kişisel ve seçici olmayan, bilincinizin doğru olduğuna
inandıklarını doğru kabul eden bilinçaltınız arasındaki farkları ortaya
koymaktadır. Böylece ruhunuzu koruyan, iyileştiren, ona ilham ve keyif veren
düşünceleri, fikirleri ve terimleri seçmenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Nesnel ve öznel ZİHİN
Bilinciniz
zaman zaman nesnel zihin olarak adlandırılır, çünkü dış nesnelerle
ilgilenir. Nesnel zihin, nesnel dünyanın farkındadır. Gözlem araçları, beş
fiziksel duyudur. Nesnel zihniniz, çevreyle temasınız sırasında rehberiniz ve
yönetmeninizdir. Beş duyunuz aracılığıyla bilgi toplarsınız. Nesnel zihniniz
gözlem, deneyim ve eğitim aracılığıyla öğrenir. Daha önce de belirttiğimiz
gibi, nesnel zihnin en büyük işlevi akıl yürütmedir.
Her yıl Büyük Kanyon’u
ziyaret eden yüz binlerce turistten biri olduğunuzu varsayın. Buranın dünyanın
en ilgi çekici doğal harikalarından biri olduğu sonucuna varırdınız. Bu
sonucun temelinde, buranın inanılmaz derinliğine, kaya oluşumlarının karmaşık
şekillerine, farklı jeolojik tabakalar arasında renklerin güzel oyununa ilişkin
gözlemleriniz yatardı. Nesnel zihin böyle çalışır.
Bilinçaltı genellikle öznel zihin olarak
adlandırılır. Öznel zihin çevresinin farkındadır, ancak bu farkındalık beş
fiziksel duyu aracılığıyla gerçekleşmez. Öznel zihin sezgiler yoluyla algılar.
Burası, duygularınızın bulunduğu yer ve belleğin deposudur. Öznel zihin, en
büyük işlevlerini, nesnel duyular faaliyette olmadığında gerçekleştirir. Başka
bir deyişle, nesnel zihin uyku halindeyken, öznel zihin kendini gösterir.
Öznel zihin, doğal görme organlarını
kullanmadan görür. Kehanet yeteneği vardır. Başka bir yerde gerçekleşen
olayları görüp duyabilir. Öznel zihniniz bedeninizden ayrılabilir, uzak
topraklara gidebilir ve çok doğru ve kesin bilgilerle geri dönebilir. Öznel
zihniniz aracılığıyla başkalarının düşüncelerini, mühürlü zarfların
içindekileri okuyabilir; bir not defterindeki bilgileri tahmin edebilirsiniz.
Nesnel ve öznel zihinler arasındaki
etkileşimi anladığımızda, dileğimizi nasıl gerçekleştireceğimize dair daha net
bir anlayış geliştiririz
BİLİNÇALTI BİLİNÇ GİBİ AKIL YÜRÜTEMEZ
Bilinçaltı, kendisine söyleneni muhakeme etme ya da
tartışma yeteneğine sahip değildir. Ona yanlış bilgi verirseniz, bunu doğru
kabul eder. Sonra bu bilgiyi gerçek kılmaya çalışır. Telkinlerinizi, bunlar
yanlış olsa bile, koşullara, deneyimlere ve olaylara dönüştürür.
Yaşadığınız her şeyi, inançlarınız aracılığıyla
bilinçaltınıza ilettiğiniz düşünceler nedeniyle yaşarsınız. Bilinçaltınıza
yanlış ya da çarpıtılmış kavramlar iletmişseniz, bunları acilen düzeltmeniz
çok önemlidir. Bunu yapmanın en kesin yolu, bilinçaltını- za sürekli yapıcı,
uyumlu düşünceler aktarmaktır. Bu düşünceleri sık sık tekrarlandıkça,
bilinçaltınız onları kabul eder. Böylece, bilinçaltınız alışkanlıkların
bulunduğu yer olduğu için, yeni ve sağlıklı düşünce ve yaşam alışkanlıkları
geliştirebilirsiniz.
Bilincinizin alışageldiği düşünce biçimi,
bilinçaltında derin rutinler oluşturur. Alışageldiğiniz düşünceler uyumlu,
huzurlu ve yapıcı ise, bilinçaltı da buna uyum, huzur ve yapıcı koşullar
yaratarak karşılık verecektir.
Korku, üzüntü, endişe ve
diğer yıkıcı düşünce biçimlerinin tutsağı mı oldunuz? Bunun tedavisi,
bilinçaltınızın gücünü fark etmek ve özgürlük, mutluluk, sağlık talebinde
bulunmaktır. Yaratıcılık ve kehanet özelliğine sahip bilinçaltınız, içtenlikle
talep ettiğiniz özgürlük ve mutluluğu yaratmaya başlayacaktır.
TELKİNİN BÜYÜK GÜCÜ
Şimdiye dek tartıştıklarımız sonucunda gördüğünüz gibi, bilinciniz
“kapıdaki bekçi” gibi hizmet eder. En önemli görevlerinden biri, bilinçaltını
yanlış etkilerden korumaktır. Bunun bu kadar önemli olmasının ardında zihnin
temel yasalarından biri vardır: Bilinçaltı, telkinlere karşı hassastır.
Bildiğiniz gibi, bilinçaltı karşılaştırmalar
yapmaz. Akıl yürütmez ve yorumda bulunmaz. Bunlar, bilincin işlevleridir. Bilinçaltı,
yalnızca bilincin kendisine ilettiği etkilere tepki verir. Farklı eylem
biçimleri arasında seçim yapmaz. Sadece kendisine verileni alır.
Telkin, çok güçlüdür. Bir o yana bir bu yana sallanan bir
gemide olduğunuzu hayal edin. Son derece korkmuş görünen yolculardan birine
yaklaşıyor ve şöyle diyorsunuz: “Pek iyi görünmüyorsun. Suratın yemyeşil
olmuş. Herhalde deniz tuttu seni. Kamarana kadar sana yardımcı olmamı ister
misin?”
Yolcunun yüzü bembeyaz olur.
Deniz tutması konusundaki telkininiz, onun kendi korku ve sezgileriyle
birleşir. Kendisine kamarasına kadar eşlik etmenizi ister. Oraya vardığmda,
kendisinin de kabul ettiği olumsuz telkininiz gerçek olur.
AYNI TELKİNE FARKLI TEPKİLER
Farklı kişilerin aynı telkine farklı tepkiler vereceğini
bilmek önemlidir. Bunun nedeni, bilinçaltında farklı koşullanma ve inançlarının
olmasıdır.
Gemide yolculardan birini seçmediğinizi,
mürettebattan birine yaklaştığınızı düşünün. “Dostum, pek iyi görünmüyorsun.
Acaba seni deniz mi tutuyor?”
Gemici, ruh haline bağlı olarak ya bu kötü
şakanıza güler ya da size defolup gitmenizi söyler. Telkininizin onun üzerinde
hiçbir gücü yoktur, çünkü deniz tutması fikrini zihninde buna karşı
bağışıklığıyla ilişkilendirmiştir. Bu nedenle, bu telkin onda korku ya da
endişeyi değil, kendine güveni ortaya çıkarır.
Bir sözlükte telkinin, birinin kafasına bir şey
sokma eylem ya da niyeti olduğu söylenmektedir. Bu, ileri sürülen düşünce ya da
fikrin benimsendiği, kabul edildiği ya da eyleme geçirildiği zihinsel süreçtir.
Unutmayın; bir telkin, bilincin iradesine karşı gelerek, kendini bilinçaltına
empoze edemez. Bilinçaltı telkini reddetme gücüne sahiptir.
Gemici, deniz tutmasından korkmuyordu. Buna
dair bağışıklığının olduğu konusunda kendini ikna etmişti; bu yüzden olumsuz
telkinin onda korku yaratma gücü yoktu. Öte yandan, yolcu zaten deniz
tutmasından endişeleniyordu. Bu yüzden telkininiz onun üzerinde gücünü
gösterdi.
Herkesin kendi içinde
korkuları, inançları ve fikirleri vardır. Bu içsel varsayımlar hayatlarımızı
yönetir. Hiçbir telkinin kendi başına bir gücü yoktur. Gücünü, sizin onu
zihinsel olarak kabul etmenizden alır. Ancak bu noktada bilinçaltı güçleriniz
telkinin doğasına göre hareket etmeye başlar.
BİLİNÇALTI SÖZÜNÜZÜ DİNLER
Yıllarca, Caxton Hall’de, kendi kurmuş olduğum London Truth
Forum’da seminerler verdim. Buranın müdürü Dr. Evelyn Fleet, bana küçük kızı
hem insanı sakat bırakabilen romatoid artrite hem de görüntüyü bozan ve acı
veren bir cilt rahatsızlığı olan sedef hastalığına yakalanan bir adamdan söz
etti. Birçok tedavi denenmiş ama doktorların yaptığı hiçbir şey işe yaramamıştı.
Adam umutsuzluğun eşiğindeydi. Kendine ve arkadaşlarına durmadan aynı şeyi
söylüyordu: “Kızımın iyileştiğini görmek için sağ kolumu verirdim.”
Dr. Fleet’in söylediğine göre, bir gün bu aile arabayla gezmeye
çıkmıştı. Arabaları, başka bir arabaya çarpmıştı. Babanın sağ kolu omuzdan
kopmuştu. Hastaneden eve döndüğünde, kızının artritinin ve sedef hastalığının
iyileştiğini görmüştü.
Bilinçaltınıza yalnızca sizi
her açıdan iyileştirecek, koruyacak, yükseltecek ve size ilham verecek
telkinler göndermeye dikkat etmelisiniz. Unutmayın, bilinçaltınız esprileri
anlamaz. Sadece sözünüzü dinler.
OTOTELKİN KORKULARI NASIL UZAKLAŞTIRIR?
Ototelkin, kişinin kendisine belirli bir şeyi
telkin etmesidir. Bütün araçlar gibi, bu da yanlış kullanılırsa size zarar
verebilir, doğru kullanılması halinde ise son derece yaralı olabilir.
Janet R., yetenekli, genç bir şarkıcıydı. Kendisine bir müzikalde
önemli bir rol için seçmelere katılması önerilmişti. Bu seçmelere katılmayı çok
istiyordu ama bir yandan da çok korkuyordu.
Daha önce üç kez, yönetmenlerin önünde şarkı
söylediğinde, başarısız olmuştu. Bunun nedeni, başarısızlık korkusuydu. Harika
bir sesi vardı ama kendi kendine şöyle diyordu: “Şarkı söyleme sırası bana
geldiğinde, sesim çok kötü çıkacak. Rolü asla alamayacağım. Beni
beğenmeyecekler. Hangi cesaretle seçmelere katıldığımı merak edecekler.
Gideceğim, ama başarısız olacağımı biliyorum.’’
Bilinçaltı, bu olumsuz ototelkinleri bir istek olarak kabul
ediyordu. Bunları gerçeğe dönüştürmeye ve Janet için deneyim haline getirmeye
çalışıyordu. Bunun nedeni, istemsiz ototel- kindi. Janet’in korkuları, bir süre
sonra onun gerçeği haline gelen duygusallaştırılmış ve öznelleştirilmiş
düşüncelere dönüşüyordu.
Bu genç şarkıcı olumsuz ototelkinlerinin
gücünün üstesinden gelmeyi başardı. Bunu, onları olumlu ototelkinlerle karşılayarak
yaptı. Şöyle bir yöntem uyguladı. Günde üç kez tek başına sessiz bir odaya
çekiliyordu. Bir koltuğa rahatça oturuyor, bedenini gevşetiyor ve gözlerini
kapatıyordu. Zihnini ve bedenini olabildiğince durağanlaştırıyordu. Fiziksel
atalet, zihni pasifleştiriyor ve telkinlere daha açık hale getiriyordu.
Korku telkinini yenmek için, Janet kendi kendine şöyle diyordu:
“Ben çok güzel şarkı söylüyorum. Soğukkanlıyım, sakinim, kendime güveniyorum.”
Her oturuşunda, bu ifadeyi yavaşça, sessizce ve hissederek, beş ila on dakika
boyunca tekrarlıyordu. Bunu biri uyumadan hemen önce olmak üzere günde üç kez
yapıyordu.
Bir hafta sonra, son derece
soğukkanlı ve kendinden emindi artık. Kader günü geldiğinde, seçmelerde harika
bir performans sergiledi ve rolü aldı.
İsteklerinizi
veya arzularınızı bilinçaltına göndermek
için kesin bir plan ortaya çıkarın.
Asla,
"Yapamam" demeyin. Bu cümleyi şu ifadeyle değiştirin.
"Bilinçaltının
gücü sayesinde her şeyi yapabilirim."
BELLEĞİNİZİ KORUMANIN YOLLARI
Yetmiş beş yaşında bir kadın sürekli hatırlama yeteneğiyle
övü- nürdü. Herkes gibi o da zaman zaman bazı şeyleri unutuyor, ama bunu
önemsemiyordu. Ancak yaşlandıkça bunları fark etmeye ve endişelenmeye başladı.
Ne zaman bir şeyi unutsa, kendi kendine, “Yaşım yüzünden hafızamı kaybediyorum
herhalde.” diyordu.
Bu olumsuz ototelkinin sonucunda, daha fazla isim
ve olay hafızasından uçup gitti. Umutsuzluğa kapılmak üzereydi. Sonunda, neyse
ki, kendine nasıl zarar verdiğini fark etti. Bu süreci tersine çevirmeye karar
verdi.
Ne zaman, “Hafızamı kaybediyorum.” diye düşünme
eğilimi gösterse, işlemi tersine çeviriyordu.
Günde birkaç kendine inançlı ototelkinde
bulunuyordu. Şöyle diyordu:
Bugünden itibaren, hafızam her açıdan
gelişiyor. Her an, her yerde bilmem gereken her şeyi hatırlayacağım. Aldığım
etkiler net ve kesin olacak. Bunları kendiliğinden ve kolayca aklımda
tutacağım. Hatırlamak istediğim her şey, zihnimde doğru biçimde kendini
gösterecek. Her gün hızla gelişiyorum. Çok yakında hafızam eskisinden de iyi
olacak.
Üç haftanın sonunda kadının
hafızası yeniden normale döndü.
KÖTÜ BİR RUH HALİNİN ÜSTESİNDEN NASIL GELİNİR?
Hem evliliği hem de kariyeri ciddi anlamda sıkıntıda olan
bir ııdam bana başvurmuştu. Hugh D.’nin sorunu, sürekli huysuz ve gergin
olmasıydı. Kendi de bundan rahatsızdı; ancak başka biri onunla bu durumu
tartışmaya kalktığında, öfke patlaması yaşıyordu. Kendi kendine sürekli
herkesin onunla uğraştığını ve onlara karşı kendini savunması gerektiğini
söylüyordu.
Bu olumsuz ototelkinin üstesinden gelmesi için ona olumlu
ototelkini kullanmasını söyledim. Günde birkaç kez - sabah, öğlen ve gece yatmadan
önce - kendi kendine şunları tekrarlayacaktı:
Bugünden
itibaren, daha keyifli olacağım. Neşe, mutluluk ve keyif zihnimin normal
halleri olacak. Her gün daha sevimli ve anlayışlı oluyorum. Çevremdekilerin
neşe ve iyi niyet merkezi olacağım, kendi iyi duygularımı ve keyfimi onlara da
bulaştıracağım. Bu mutlu, keyifli, neşeli ruh hali benim normal zihinsel
durumum olacak. Minnettarım.
Bir ay sonra, karısı ve iş arkadaşları, Hugh
ile geçinmenin artık çok daha kolay olduğunu söylediler.
HETEROTELKİN ÜZERİNE BAZI YORUMLAR
Heterotelkin terimi,
bir başka kişiden gelen telkinleri ifade eder. Bütün çağlarda ve dünyanın her
yerinde, telkinin gücü insan hayatı ve düşüncesinde baskın bir rol oynamıştır.
Siyasi ilkeler, dini inançlar ve kültürel gelenekler heterotelkinin gücüyle
gelişir ve devam eder.
Telkin, kendimizi disipline sokmak ve kontrol
etmek için bir araç olarak kullanılabilir. Ancak zihnin yasalarının nasıl
anlaşılması gerektiğini bilmeyen kişileri kontrol ve idare etmek için de
kullanılabilmektedir. Telkin, yapıcı biçimini koruduğu sürece harikalar
yaratabilir. Olumsuz yönleriyle, zihnin tepki kalıplarının en yıkıcılarından
biridir. Sonuçları son derece yoğun bir üzüntü, başarısızlık, acı, hastalık ve
felaket olabilir.
BUNLARDAN BİRİNİ KABUL ETTİNİZ Mİ?
Doğduğumuz
günden itibaren, olumsuz telkin bombardımanına tutuluruz. Nasıl karşı
koyacağımızı bilmediğimiz için, bilinçsizce bunları kabul eder ve
deneyimlerimiz haline dönüştürürüz.
Olumsuz telkinlere bazı
örnekler:
♦
Ne
bildiğin değil, kimi tanıdığın önemli.
♦
Kimse
kimsenin umurunda değil.
♦
Bu
kadar çok çalışmanın bir anlamı yok.
♦
Her
şey gitgide kötüleşiyor.
♦
Hayat
bitmek bilmeyen bir çile.
♦
Dikkat
et, çok kötü bir hastalığa yakalanacaksın.
Bu tür
heterotelkinleri kabul ederek, bunların gerçeğe dönüşmesine katkıda
bulunursunuz. Çocukluğunuzda, sizin için önemli olan kişilerin telkinleri
karşısında çaresizdiniz. Daha iyisini nasıl yapacağınızı bilmiyordunuz.
Zihin-bilinç ve bilinçaltı - sizin için merak bile etmediğiniz bir gizemdi.
Ancak artık bir yetişkin olarak seçimler yapabilirsiniz.
Geçmişte üzerinizde yaratılan etkileri değiştirmek için yapıcı ototel- kinleri
kullanabilirsiniz; bu yenileme terapisidir. İlk adım, üzerinizde etkili olan
heterotelkinlerin farkına varmaktır. Bunlar fark edilmezlerse, özel ve sosyal
hayatınızda başarısızlığa neden olacak davranış kalıplarının oluşmasına yol
açabilirler. Yapıcı ototelkin sizi, aksi halde belki de yaşam biçiminizi
bozacak, iyi alışkanlıkların gelişmesini zorlaştıracak, hatta imkansız hale getirecek
olumsuz sözlü koşullanmanın ağırlığından kurtarabilir.
OLUMSUZ TELKİNLERİN ÜSTESİNDEN GELEBİLİRSİNİZ?
Gazeteyi alın ya da televizyonda haberleri açın. Her gün
isteksizlik, korku, endişe, üzüntü tohumları eken, felaket tellallığı yapan
sayısız hikaye duyarsınız. Eğer bunları kabul eder ve benimserseniz, bu korku
düşünceleri yaşama sevincinizi kaybetmenize neden olabilir. Ancak bunları kabul
etmek zorunda olmadığınızı anlarsanız, önünüzde seçenekler belirir.
Bilinçaltınıza yapıcı ototelkinlerde bulunarak bu yıkıcı fikirlerin üstesinden
gelme gücü, sizin içinizdedir.
İnsanların
olumsuz telkinlerine sürekli dikkat edin. Yıkıcı heterotelkinlere boyun eğmek
zorunda değilsiniz. Hepimiz çocukluğumuzda, gençliğimizde ve yetişkinliğimizde
bunların acısını çektik. Geçmişe dönüp baktığınızda, anne babaların,
arkadaşların, akrabaların, öğretmenlerin ve iş arkadaşlarının olumsuz telkin
kampanyasına nasıl katkıda bulunduklarını kolayca hatırlayabilirsiniz. Size
söylenen şeyler üzerinde iyice düşünür, bunların altında yatan anlamı
değerlendirirseniz, bunların birçoğunun bir tür propagandadan başka bir şey
olmadığını fark edersiniz. Amaç, korku telkin ederek sizi kontrol etmekti, hâlâ
da öyle.
Bu heterotelkin süreci her evde, ofiste,
fabrikada ve kulüpte vardır. İnsanların birçoğu sizin onların istediği gibi
düşünmeniz, hissetmeniz ve davranmanız için bu telkinlerde bulunurlar.
Kendileri farkında olsalar da olmasalar da, bunu çıkar sağlamak için yaparlar;
sizin için yıkıcı olabileceğini düşünmez ya da umursamazlar.
TELKİN BİR ADAMI NASIL ÖLDÜRÜR?
Uzaktan bir akrabam, Hindistan’da cam küresi olan ünlü bir
falcıya gitmiş ve ondan geleceğini okumasını istemişti. Falcı ona kalbinin
kötü durumda olduğunu söylemiş, gelecek yeniayda öleceği kehanetinde
bulunmuştu.
Akrabam dehşete düşmüştü. Ailesinden herkesi aramış ve bu
kehaneti anlatmıştı. Avukatıyla görüşüp vasiyetini hazırlatmıştı. Onunla
konuşup kendisini aksine ikna etmeye çalıştığımda, bu falcının şaşırtıcı
esrarengiz güçlerinin olduğunun bilindiğini söylemişti. Uğraştığı kişilere
büyük iyilik ve kötülükler yapabiliyordu. Bunun doğruluğuna kendini
inandırmıştı.
Yeniay yaklaştıkça, akrabam daha fazla içine kapanıyordu.
Bir ay öncesine kadar mutlu, sağlıklı, canlı, dinç bir adamdı. Şimdi ise adeta
yatalak olmuştu. Kahinin söylediği tarihte, ölümcül bir kalp krizi geçirdi.
Kendi ölümüne kendisinin neden olduğunu bilemeden öldü.
Kim
bilir kaçımız benzer hikayeler dinlemiş ve dünyanın gizemli, kontrol edilemez
güçlerle dolu olduğunu düşünüp ür- permişizdir! Evet, dünya güçlerle doludur,
ama bunlar gizemli ya da kontrol edilemez değildir. Akrabam, güçlü bir telkinin
bilinçaltına girmesine izin vererek kendini öldürdü. Falcının güçlerine
inandı ve kehaneti tamamen kabul etti.
Bilinçaltının işleyişi konusunda neler yapabileceğimizi
bilerek, olanlara başka bir açıdan bakalım. Bilinç, yani akıl yürüten zihin
neye inanırsa, bilinçaltı onu kabul eder ve buna göre davranır. Akrabam,
falcıya gittiğinde, telkine açık bir durumdaydı. Falcı olumsuz telkinde
bulununca, o da bunu kabul etti. Korktu. Gelecek yeniayda öleceğine ikna oldu.
Herkese bundan söz etti, kendini sona hazırladı. Bilinçaltı onun korkusunu ve
son beklentisini doğru kabul etti; bu da onun ölümüne neden oldu.
Onun ölümüne dair kehanette bulunan kadının tarladaki taş
ve sopalardan daha büyük bir gücü yoktu. Telkini tek başına, tahmin ettiği
sonu yaratma gücüne sahip değildi. Eğer adam zihninin yasalarını bilseydi,
olumsuz telkine tamamen karşı çıkar ve kadının sözlerini dikkate almayı
reddederdi. Kendi düşünce ve duygularını kendisinin kontrol edip yönettiğini bilerek
ve bundan emin olarak hayatına devam ederdi. Falcının kehaneti, zırhlı bir
tanka fırlatılmış plastik toptan farksız olurdu. Adam, kadının telkinini
kendisine zarar vermeden etkisiz hale getirip yok edebilirdi. Ancak bunun
yerine, farkındalık ve bilgiden yoksun olduğu için, kehanetin kendisini
öldürmesine izin verdi.
Başkalarının
telkinleri, tek başına, sizin üzerinizde bir güce sahip değildir. Böyle bir
gücü, sizin düşünceleriniz aracılığıyla vermeniz halinde kazanırlar. Sizin
zihinsel olarak buna rıza göstermeniz gerekir. Düşünceyi benimsemeniz ve kabul
etmeniz gerekmektedir. Bu noktada telkin sizin kendi düşünceniz olur ve
bilinçaltınız bunu deneyime dönüştürmek için çalışır.
Unutmayın, siz seçim yapma kapasitesine
sahipsiniz. Hayatı seçin! Sevgiyi seçin! Sağlığı seçin!
VARSAYILAN BÜYÜK DAYANAĞIN GÜCÜ
Eski Yunanlılardan beri,
filozoflar ve mantıkçılar, kıyas adı verilen akıl yürütme biçimini
incelemişlerdir. Zihniniz kıyaslarla akıl yürütür. Bunun anlamı şudur:
Bilincinizin doğru kabul ettiği büyük varsayımlar, soru ya da problem ne olursa
olsun, bilinçaltınızm varacağı sonucu belirler. Dayanağınız doğruysa, sonuç da
doğru olmak zorundadır.
Örneğin:
♦
Bu
nedenle, kibarlık övgüye değerdir.
Ya da:
♦
Yapılan
her şey değişir ve sonunda yok olur.
♦
Mısır
Piramitleri de yapılmıştır.
♦
Bu
yüzden Piramitler bir gün değişip yok olacaktır.
İlk ifade büyük varsayım olarak kabul
edilmektedir ve doğru varsayımı doğru sonuç takip etmelidir.
New York City Town Hall’daki zihin bilimi
seminerlerimden birine katılan bir yüksekokul profesörü daha sonra yanıma
gelmişti. “Hayatımdaki her şey karmakarışık.” dedi. “Sağdığımı, varlığımı,
dostlarımı kaybettim. Dokunduğum her şey bozuluyor.”
Ona sorunlarının mantıksal
olarak ve doğrudan yıkıcı büyük dayanağından kaynaklandığını açıkladım.
Hayatını değiştirmek için, düşünce biçiminde yeni bir dayanak oluşturmalıydı.
Bilinçaltının Sınırsız Zekasının onu manevi, zihinsel ve maddi olarak
yönettiğine, yönlendirdiğine ve zenginleştirdiğine inanmalıydı. Bunu
yaptığında, bilinçaltı onu kararlarında otomatik- man bilgelikle yönlendirecek,
bedenini iyileştirecek, zihninin yeniden huzur ve sükunete kavuşmasını
sağlayacaktı.
Bu profesör, hayatının genel olarak nasıl şekillenmesini
istediğini tasarladı. Büyük dayanağı şuydu:
Sonsuz zeka her alanda bana öncülük ediyor ve beni yönlendiriyor.
Sağlığım mükemmel; Uyum Yasası zihnimde ve bedenimde faaliyet gösteriyor.
Güzellik, sevgi, huzur ve bolluğa sahibim. Doğru eylem ve ilahi düzen
prensipleri bütün hayatımı yönetiyor. Büyük terimin’lin temelinde hayatın ezeli
ve ebedi gerçeklerinin olduğunu biliyorum. Bilinçaltının!, bilincimin düşünme
biçiminin doğasına göre tepkini verdiğini biliyor, hissediyor ve buna
inanıyorum.
Daha sonra bana şu ilerleme raporunu
göndermişti: “Büyük teriminin ifadelerini günde birkaç kez yavaşça, sessizce ve
sevgiyle tekrarladım. Bunların derinlere inip bilinçaltıma girdiğini
biliyordum. Zihin yasaları beni sonuç alacağıma ikna etmişti. Benimle yapmış
olduğunu görüşme için size minnettarım. Hayatımın bütün yönlerinin olumlu
yönde değiştiğini de eklemek istiyorum, tşe yaradı!
BİLİNÇALTI SİZİNLE
TARTIŞMAZ
Bilinçaltınız son derece
bilgedir. Bütün soruların cevaplarını bilir. Ancak bildiğini bilmez. Sizinle
tartışmaz ya da size karşı gelmez. “Beni bu tür telkinlerle etkilememelisin.”
demez.
“Bunu yapamam”, “Çok yaşlıyım”, “Bu gerekliliği
karşıla- yamam”, “Yanlış yerde doğmuşum”, “Doğru politikacıyı tanımıyorum”
dediğinizde, bilinçaltınıza bu olumsuz düşünceleri aşılarsınız. O da buna göre
tepki verir. Bunu yaparken aslında kendi iyiliğinizi engellersiniz. Hayatınızda
yoksunluğu, kısıtlamaları ve hayal kırıklığını getirirsiniz.
Bilincinizde engeller, kısıtlamalar,
ertelemeler belirlediğinizde, bilinçaltınızda var olan bilgelik ve zekayı
reddetmiş olursunuz. Bilinçaltınızın sorunu çözemeyeceğini söylersiniz. Bu
zihinsel ve duygusal tıkanıklığa yol açar, arkasından hastalık ve nörotik
eğilimler gelir.
Arzularınızı gerçekleştirmek
ve hayal kırıklıklarınızın üstesinden gelmek için, günde birkaç kez olumlu bir
biçimde şunları tekrarlayın:
Bana bu arzuyu veren Sınırsız Zeka beni yönlendiriyor ve
arzumu gerçekleştirmem için kusursuz bir plan sunuyor. Bi- linçaltımın derin
bilgeliğinin tepki verdiğini ve içimde hissettiğim ve istediğim şeyin dışa
vurulduğunu biliyorum. Bir denge ve ılımlılık var.
Öte yandan, eğer “Çıkış yolu
yok. Ben kayboldum. Bu ikilemden çıkış yok. Tıkandım ve engellendim” derseniz,
bilinçal- tmızdan hiçbir cevap ya da tepki alamazsınız. Bilinçaltınızın sizin
için çalışmasını istiyorsanız, ondan doğru şekilde talepte bulunmayı bilmeli ve
işbirliğini istemelisiniz. Aslında bilinçaltı her zaman sizin için çalışır. Her
dakika kalp atışlarınızı ve soluk alıp verişlerinizi kontrol eder. Parmağınızı
kestiğinizde, karmaşık iyileşme sürecini harekete geçirir. En temel eğilimi,
hayatın sürmesini sağlamaktır. Hep sizi koruyup gözetmeye çalışır.
Bilinçaltınızın kendi zihni vardır ama sizin
düşünce ve hayal gücü kalıplarınızı kabul eder. Bir sorun için çözüm aradığınızda,
bilinçaltı tepki verir; ancak, sizin bilincinizde bir karara ve doğru bir
yargıya varmanızı bekler. Cevabın bilinçaltınızda olduğunu bilmeniz gerekir.
“Çıkış yolu olduğunu sanmıyorum. Altüst oldum, kafam karıştı. Neden cevap alamıyorum?”
derseniz, isteğinizi etkisiz hale getirmiş olursunuz. Yerinde sayan bir asker
gibi, yaşam enerjinizi kullanır ama bir adım ilerleyemezsiniz.
Zihninizin tekerleklerini
durdurun. Gevşeyin. Kendinizi serbest bırakın. Sessizce, olumlu bir biçimde şunları
söyleyin:
Bilinçaltını cevabı biliyor. Şu anda bana tepki veriyor. Teşekkür
ediyorum, çünkü bilinçaltımm Sınırsız Zekasının her şeyi bildiğini ve şimdi
benim için mükemmel çözümü sunduğunu biliyorum. Gerçek inancım, bilinçaltımın
görkemini ve muhteşemliğini ortaya çıkarıyor. Bu da beni.çok mutlu ediyor.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> iyi şeyler düşünürseniz iyi şeyler olur.
Kötü şeyler düşünürseniz kötü şeyler olur. Bütün gün ne düşünürseniz, o
olursunuz.
=> Bilinçaltınız sizinle tartışmaz. Bilincinizin
emirlerini kabul eder. "Buna param yetmez." derseniz, bilinçaltınız
bunu doğru kılmak için çalışır. Daha iyi bir düşünce seçin. "Onu alacağım.
Bunu zihnimde kabul ediyorum” diye komut verin.
=> Seçme gücüne
sahipsiniz. Sağlığı ve mutluluğu seçin. Cana yakın olmayı ya da soğuk olmayı
seçebilirsiniz, işbirlikçi, keyifli, cana yakın, sevimli olmayı seçerseniz,
dünya da buna göre tepki verecektir. Harika bir kişilik geliştirmenin en iyi
yolu budur.
=> Bilinciniz
"kapıdaki bekçi" gibidir. En önemli işlevi, bilinçaltımızı yanlış
etkilerden korumaktır, iyi bir şeyin olabileceğine ve şu anda olduğuna inanmayı
seçin. En büyük gücünüz, seçme yeteneğinizdir. Mutluluğu ve bereketi seçin.
=> Başkalarının telkin
ve ifadelerinin sizi incitme gücü yoktur. Tek güç. kendi düşüncenizin
hareketidir. Başkalannın düşünce ve ifadelerini reddetmeyi ve iyiyi kabul
etmeyi seçebilirsiniz. Nasıl tepki vereceğinizi seçme gücüne sahipsiniz.
=> Ne söylediğinize
dikkat edin. Ağzınızdan çıkan her sözcüğe dikkat etmelisiniz. Asla. “Başansız
olacağım, işimi kaybedeceğim. Kirayı ödeyemeyeceğim." demeyin.
Bilinçaltınız esprileri anlayamaz. Bütün bunları gerçekleştirmeye kalkar.
=> Zihniniz kötü
değildir. Doğanın hiçbir gücü kötü değildir. Önemli olan, doğanın güçlerini
nasıl kullandığınızda. Zihninizi her yerde insanları korumak. iyileştirmek ve
onlara ilham vermek için kullanın.
=> Asla "yapamam”
demeyin. Şöyle diyerek bu korkunun üstesinden gelin: "Bilinçaltımın gücü
sayesinde her şeyi yapabilirim."
=> Hayatın ezeli ve
ebedi gerçeklerini ve prensiplerini dikkate alarak düşünün: korkuyu, cahilliği
ve batıl inançlan esas almayın. Başkalarının sizin adınıza düşünmesine izin
vermeyin. Kendi düşüncelerinizi kendiniz seçin ve kendi kararlarınızı kendiniz
verin.
=> Siz ruhunuzun (bilinçaltınızın)
kaptanı ve kaderinizin efendisisiniz. Unutmayın, seçme yeteneğiniz var. Hayatı
seçin! Sevgiyi seçin! Sağlığı seçin! Mutluluğu seçin!
=> Bilinciniz neyin doğru olduğunu varsayar, neyin doğru
olduğuna inanırsa. bilinçaltınız onu doğru kabul eder ve gerçek kılmaya
çalışır, iyi şansa, ilahi yol göstericiliğe, doğru eyleme ve hayatın
nimetlerine inanın.
Zihninizde nihai sonucu canlandırmanız, bilinçaltınızın
karşılık vermesini ve zihinsel resmi gerçekleştirmesini sağlar.
BİLİNÇALTININ MUCİZELER
YARATMA GÜCÜ
Hastalığa ya da
sizi incitecek, size zarar verecek herhangi bir
şeye inanmak aptalcadır. Mükemmel sağlığa, zenginliğe,
huzura, refaha ve ilahi yol göstericiliğe inanın.
Bilinçaltının gücü ölçülemez bile. Size ilham verir ve yol
gösterir. Hafızanızın deposundan önemli sahneleri çağırır. Kalp atışlarınızı
ve kan dolaşımınızı kontrol eder. Sindiriminizi düzenler, özümseme ve boşaltım
işlevi görür. Bir parça ekmek yediğinizde, bilinçaltı bunu dokuya, kasa,
kemiğe ve kana dönüştürür. Bu süreçleri dünyadaki en bilge insan bile
anlayamaz. Bilinçaltımz, bedeninizin bütün hayati süreçlerini ve
fonksiyonlarını kontrol eder. Bütün sorunların çözümlerini bilir.
Bilinçaltı hiç uyumaz, hiç dinlenmez. Her zaman iş başındadır.
Bilinçaltınızın mucizeler yaratma gücünü, uyumadan önce ona gerçekleştirmek
istediğiniz belirli bir şeyi ifade ederek keşfedebilirsiniz. İçinizdeki
güçlerin ortaya çıkıp sizi istediğiniz sonuca götürdüğünü fark ettiğinizde çok
şaşırıp sevineceksiniz. Burada sizi sınırsız bir potansiyelle temasa geçiren
bir güç ve bilgelik kaynağı bulunmaktadır. Bu, dünyayı döndüren, gezegenleri
yörüngelerinde tutan, güneşin parlamasını sağlayan güçtür.
Bilinçaltınız,
ideallerinizin, amaçlarınızın ve özgecil dürtülerinizin kaynağıdır. Shakespeare
bilinçaltı sayesinde çağının ortalama insanından gizlenen gerçekleri algılamış
ve iletmiştir. Yunan heykeltıraş Phidias, heykel ve bronz kullanarak güzellik,
düzen, simetri ve orantı yaratma sanat ve yeteneğini bilinçaltı sayesinde
geliştirmiştir. Bilinçaltı, büyük sanatçıların hayranlık uyandıran güçlerini
çektikleri derin kuyudur. Ünlü İtalyan ressam Raphael’in Madonna’larını
yaratmasını, ünlü Alman besteci Beethoven’in senfonilerini bestelemesini
sağlamıştır.
Birkaç
yıl önce, Hindistan’da Yoga Forest Üniversitesi’nde bir seminere davet
edilmiştim. Bu sırada Bombay’dan gelen bir cerrahla sohbet ettim. Ondan Dr.
James Esdaille’in şaşırtıcı öyküsünü dinledim.
Esdaille,
1840’larda Bengal’de çalışan İskoç bir cerrahtı. O zamanlar eter ya da diğer
çağdaş kimyasal anestezi yöntemleri henüz kullanılmıyordu. Ancak 1843 ve 1846
yılları arasında, Dr. Esdaille farklı türlerde dört yüzün üzerinde önemli
ameliyat gerçekleştirmişti. Bunların arasında uzuvların kesilmesi, tümörlerin
ve kanserli bölgelerin alınması, göz, kulak ve boğaz ameliyatları vardı. Bütün
bu ameliyatlar yalnızca zihinsel anestezi ile yapılıyordu. Hastalar hiç acı
hissetmediklerini söylüyorlardı ve hiçbiri ameliyat sırasında ölmüyordu.
Şaşırtıcı
bir biçimde, Esdaille’in hastalarının ameliyat sonrası ölüm oranı da son derece
düşüktü. Bu, Louis Paste- ur ve Joseph Lister gibi Batılı bilim adamları
enfeksiyonun bakteriyel kaynağını ortaya koymadan da önceydi. Hiç kimse
ameliyat sonrası enfeksiyonların sterilize edilmeyen aletlere ve öldürücü organizmalara
bağlı olduğunu fark etmemişti. Ancak Doktor Esdaille hipnotize olmuş
hastalarına hiçbir enfeksiyonun ya da septik durumun ortaya çıkmayacağını
söylediğinde, hastaların bilinçaltı buna karşılık veriyordu. Enfeksiyonun hayatı
tehlikeye sokan tehlikeleriyle mücadele etmek için süreçler geliştiriyorlardı.
Düşünsenize: Bir buçuk asır önce dünyanın
yarısını dolaşan bu İskoç cerrah, bilinçaltının mucizeler yaratan güçlerinin
nasıl kullanılması gerektiğini keşfetmişti. Bu bile insanda hayranlık uyandırmaya
yeter. Dr. Esdaille’e ilham veren ve hastalarını ölümcül tehlikelerden koruyan
bu “doğaüstü” güçlere siz de sahip olabilirsiniz.
Bilinçaltınız, zaman ve mekandan bağımsız
olmanızı sağlayabilir. Sizi acılardan ve sıkıntılardan kurtarabilir. Ne olursa
olsun, bütün sorunlarınıza çözüm bulabilir. İçinizde, sizin bile idrak
edemeyeceğiniz, ancak hayranlık duyabileceğiniz bir güç ve zeka vardır. Bütün
bu deneyimler, mutlu olmanızı ve bilinçal- tınızm mucizeler yaratan güçlerine
inanmanızı sağlayacaktır.
BİLİNÇALTINIZ, HAYAT KİTABINIZDIR
Bilinçaltınıza hangi düşünceleri, inançları, fikirleri,
teorileri, dogmaları yazar, kazır ya da iletirseniz, bunları koşulların,
durumların ve olayların nesnel göstergeleri olarak yaşarsınız. İçeriye ne
yazarsanız, dışarıda onu yaşarsınız. Hayatın iki yönü vardır; nesnel ve öznel;
görülen ve görülmeyen, düşünce ve gösterge.
Düşünce, bilincin, yani akıl yürüten zihnin organı olan se-
rebral kortekste sinirsel atış örneği olarak algılanır. Bilinç yu ’da nesnel
zihin bir düşünceyi tamamen kabul ettiğinde, bu düşünce beynin diğer
bölümlerine aktarılır ve deneyime dönüşür.
Daha önce belirttiğimiz gibi, bilinçaltmız
tartışamaz. Üzerine ne yazarsanız, ona göre davranır. Hükümlerinizi ya da
bilincinizin vardığı sonuçları son kabul eder. Bu yüzden sürekli hayat
kitabınıza bir şeyler yazmaktasınızdır; düşünceleriniz deneyimleriniz haline
gelir. Amerikalı düşünür Ralph Waldo Emerson şöyle demiştir: “İnsan bütün gün
ne düşünüyorsa odur.”
BİLİNÇALTINA İLETİLEN, İFADE EDİLİR
Amerikan psikolojisinin babası olan William James, dünyayı
döndüren gücün bilinçaltı olduğunu söylemektedir. Bilinçaltı sınırsız bir zeka
ve bilgeliğe sahiptir. Gizli kaynaklardan beslenir ve buna hayatın yasası
denir. Bilinçaltınız, ona ilettiğiniz her şeyi gerçek kılmaya çalışacaktır. Bu
nedenle ona doğru fikirler ve yaratıcı düşünceler iletmeniz gerekir.
Dünyada
bu kadar çok kaos ve üzüntü olmasının nedeni, birçok kişinin bilinçle
bilinçaltı arasındaki etkileşimi anlayamamasıdır. Bu iki prensip uyum ve barış
içinde olduğunda ve birlikte çalıştığında, sağlıklı, mutlu, huzurlu ve keyifli
olabilirsiniz. Bilinç ve bilinçaltı uyumlu ve huzurlu çalıştığında, hastalıklar
ve çatışmalar olmaz.
Eski zamanlarda, Hermes Trismegistus dünyanın
en büyük, en güçlü büyücüsü olarak tanınıyordu. Ölümünden yüzyıllar sonra,
mezarı açıldığında, eskilerin bilgeliğiyle ilgilenenler merak ve umutla
bekliyorlardı. Yüzyılların en büyük sırrının bu mezarda bulunacağı
söyleniyordu. Öyleydi de. Sır şuydu:
İçte neyse, dışta o.
Üstte neyse, altta o.
Başka
bir deyişle, bilinçaltmıza ne iletirseniz, uzayın ekranında o ifade edilir.
Aynı gerçek, Moses, Isaiah, Buda, Zoroas- ter, Laotze ve başka kahinler
tarafından da belirtilmiştir. Öznel olarak doğru hissettiğiniz her şey
koşullar, deneyimler ve olaylar olarak ifade edilir. Hareket ve duygular
dengede olmalıdır. Cennette (zihninizde) olan yeryüzünde (beden ve çevre) de
olmalıdır. Bu, hayatın büyük yasasıdır.
Etki ve tepki, dinginlik hareket yasasını bütün doğada görebilirsiniz.
Bu ikisi dengede olmalıdır; ancak o zaman uyum ve dengeye ulaşılabilir. Hayat
prensibinin içinizde ritmik ve uyumlu bir biçimde akmasına izin vermeniz
gerekir. İçeri alınan ve dışarı verilen eşit olmalıdır. İletilen ve ifade
edilen eşit olmalıdır. Hayal kırıklığınızın nedeni, gerçekleşmeyen isteğinize
bağlıdır.
Olumsuz,
yıkıcı ve kötü düşünürseniz, bu düşünceler ifade edilmesi ve bir çıkış yolu
bulması gereken yıkıcı duygular ortaya çıkarır. Olumsuz doğaya sahip bu
duygular sık sık ülser, kalp sorunları, gerginlik ve anksiyeteyle ifade
edilmektedir.
Şu anda kendinizle ilgili fikriniz ya da duygunuz nedir?
Varlığınızın her parçası bu fikri ifade eder. Canlılığınız, bedeniniz, maddi
durumunuz, arkadaşlarınız, sosyal statünüz kendinizle ilgili fikrinizi
mükemmel bir biçimde yansıtır. Bilinçaltı- nıza ilettiğiniz ve hayatınızın
bütün evrelerinde ifade ettiğiniz şeyin gerçek anlamı budur.
Benimsediğimiz
olumsuz fikirlerle kendimizi incitiriz. Öfke, korku, kıskançlık ve kin duyarak
kendinizi kaç kez yaraladınız? Bunlar, bilinçaltınıza giren zehirlerdir. Siz
bu olumsuz tutumlarla doğmadınız. Bilinçaltınıza hayat dolu düşünceler iletin
ve oraya yerleşen bütün olumsuz kalıpları silin. Siz bunu yapmaya devam
ettikçe, geçmiş silinecek ve artık hatırlanma- yacaktır.
BİLİNÇALTI CİLDİ İYİLEŞTİRİR
Bilinçaltının iyileştirici gücüne dair en ikna edici kanıt,
kişisel iyileşmedir. Kırk yıldan fazla bir süre önce, bir cilt hastalığına
yakalanmıştım. En iyi doktorlara gittim; tıbbın elverdiği bütün olanakları
kullandılar, en ileri tedavileri uyguladılar. Hiçbiri işe yaramadı. Hastalık
giderek kötüleşti.
Sonra bir gün, derin bir psikolojik bilgiye
sahip olan bir dostumla karşılaştım.
Bana bütün organlarımı tek bir hücreden
oluşturup şekillendiren bilinçaltımm bir “kitap” gibi işlev gördüğünü
açıkladı. Bilinçaltım bedenimi yaptığına göre, onu yeniden şekillendirip
iyileştirebilirdi de.
Sonra saatini işaret etti. “Bunu biri yaptı.” dedi. “Ancak
saat nesnel bir gerçeklik haline gelmeden önce, saatçinin zihninde buna dair
net bir fikir olmalıydı. Saat bir nedenle gerektiği gibi çalışmazsa, saatçinin
buna dair fikri, ona saati tamir etmek için ihtiyaç duyacağı bilgiyi de
verecekti.”
Bu benzetmeyle bana ne anlatmaya çalıştığını
anlamıştım. Bedenimi yaratan bilinçaltı zeka saatçi gibiydi. Bedenimin bütün
hayati fonksiyon ve süreçlerini nasıl iyileştireceğini, yeniden
yapılandıracağını ve yöneteceğini biliyordu. Ancak bunu gerektiği gibi
yapabilmesi için ona sağlık konusunda mükemmel bir fikir vermeliydim. Bu neden,
iyileşme de sonuç olacaktı.
Dileğim oldukça basit ve dolaysızdı.
Bedenim ve bütün organlarım, bilinçaltımdaki Sınırsız Zeka
tarafından yaratıldı. O, beni nasıl iyileştireceğini biliyor. Onun bilgeliği
bütün organlarımı, dokularımı, kaslarımı ve kemiklerimi şekillendirdi.
İçimdeki bu sınırsız iyileştirici güç varlığımın her hücresini dönüştürüyor;
beni eksiksiz ve kusursuz kılıyor.
Şu anda
içimde gerçekleştiğini bildiğim iyileşme için teşekkürlerimi sunuyorum.
İçimdeki yaratıcı zeka harikalar yaratıyor.
Bu basit dileği, günde iki
ya da üç kez beşer dakika süreyle yüksek sesle tekrarladım. Üç ay kadar sonra,
cildim tamamen iyileşmiş, kusursuz olmuştu. Hastalık geçmişti. Doktorum şaşkına
döndü, ama ben ne olduğunu biliyordum. Bilinçaltıma iyilik, güzellik,
kusursuzluk konusunda hayat dolu iletiler göndermiştim. Bunlar,
bilinçaltımdaki sorunlara neden olan olumsuz imge ve kalıpları dışarı atmıştı.
Zihninizde denge oluşmadığı
sürece, bedeninizde hiçbir şey gerçekleşmez. Zihninizi sürekli olumlu
fikirlerle besleyerek değiştirirseniz, bedeninizi de değiştirebilirsiniz.
İyileşmenin temeli budur.
Hastalıkların
kaynağı zihindedir. Zihinsel bir kalıpla bağlantılı
olmadığı sürece bedende hiçbir şey ortaya çıkmaz.
Tek bir
iyileştirme süreci vardır, o da inanç. Tek bir iyileştirici
güç vardır, o da bilinçaltınız.
Sizi iyileştiren
şeyin ne olduğunu araştırın. Bilinçaltına
ilettiğiniz doğru yönergelerin zihninizi ve bedeninizi
iyileştirdiğini fark edeceksiniz.
BİLİNÇALTI BEDENİN BÜTÜN İŞLEVLERİNİ NASIL
KONTROL EDER?
İster uyanık ister uyuyor olun, durmak yorulmak bilmeyen
bi- linçaltmızın faaliyetleri, bilincinizin müdahalesine gerek duymadan,
bedeninizin bütün hayati fonksiyonlarını kontrol eder. Siz uyurken, kalbiniz
ritmik bir şekilde atmaya devam eder. Göğsünüz ve diyafram kaslarınız
ciğerlerinizden içeri ve dışarı hava pompalar. Vücudunuzun faaliyetlerinin
atık ürünü olan karbondioksit dışarı atılır ve yerine hayati fonksiyonlarınıza
devam etmeniz için gerekli olan oksijen alınır. Bilinçaltınız sindirim
süreçlerinizi, salgılarınızı ve vücudunuzun diğer karmaşık, mucizevi
faaliyetlerini de kontrol etmektedir. Bütün bunlar siz uyurken de uyanıkken de
gerçekleşir.
Eğer vücudunuzun fonksiyonlarını bilincinizle gerçekleştirmek
zorunda kalsaydınız, kesinlikle başarısız olurdunuz. Belki de aniden ölüverirdiniz.
Süreçler fazlasıyla karmaşıktır ve birbiriyle ilişkilidir. Açık kalp
ameliyatları sırasında kullanılan kalp-ciğer makinesi modern teknolojinin
harikalarından biridir; ancak yaptığı şey, bilinçaltının yıllar boyu günde
yirmi dört saat yaptığından çok daha basittir.
Süpersonik
bir jet uçağıyla okyanusu geçtiğinizi ve bu sırada kokpite girdiğinizi
düşünün. Elbette uçağı nasıl uçuracağınızı bilemezdiniz ama pilotun dikkatini
dağıtmanız ve bir soruna yol açmanız hiç de zor olmazdı. Aynı şekilde, bilinciniz
de vücudunuzun faaliyetlerini sürdüremez; ancak bu faaliyetlerin ^düzgün bir
biçimde sürmesini engelleyebilir.
Üzüntü, endişe, korku ve depresyon kalbin, ciğerlerin, midenin
ve bağırsakların normal fonksiyonlarına müdahale edebilir. Tıp toplumu strese
bağlı hastalıkların ne kadar ciddi olduğunun farkına yeni yeni varmaya
başladı. Bunun nedeni, bu düşünce kalıplarının bilinçaltının uyumlu çalışmasına
müdahale etmesidir.
Kendinizi fiziksel ve zihinsel olarak rahatsız
hissettiğinizde, yapabileceğiniz en iyi şey kendinizi serbest bırakmak, gevşemek
ve düşünce süreçlerinizin tekerleklerini durdurmaktır. Bilinçaltmızla konuşun.
Ona huzuru, uyumu ve ilahi düzeni benimsemesini söyleyin. Vücudunuzun bütün
fonksiyonlarının yeniden normale döndüğünü göreceksiniz. Bilinçaltınızla otoriter
ve ikna edici bir biçimde konuştuğunuzdan emin olun. Size, komutlarınızı yerine
getirerek karşılık verecektir.
BİLİNÇALTINIZIN SİZİN İÇİN ÇALIŞMASINI NASIL
SAĞLARSINIZ?
Öncelikle
bilinçaltmızın her zaman çalıştığını anlamalısınız. Siz farkında olun ya da
olmayın, o gece gündüz faaldir. Bilinçaltı- mz, vücudunuzun inşaatçısıdır;
ancak siz bu sessiz içsel süreci bilinçli olarak algılayamaz ve duyamazsınız.
Sizin işiniz bilin- çaltınızla değil, bilincinizledir. En iyiye dair
beklentinizle bilincinizi meşgul edin ve alışageldiğiniz düşüncelerinizin
temelinde güzel, doğru, adil ve uyumlu şeyler bulunduğundan emin olun.
Yüreğinizde ve ruhunuzda bilinçaltmızın her şeyi her zaman alışageldiğiniz
düşüncelerinize bağlı olarak ifade ettiğini, ürettiğini ve ortaya koyduğunu
bilin ve bilincinize dikkat edin.
Unutmayın; tıpkı suyun içinde aktığı borunun
şeklini alması gibi, hayat prensibi de sizin içinizde düşüncelerinizin doğasına
göre akar. Bilinçaltmızdaki iyileştirici varlığın içinizde uyum, sağlık, huzur,
keyif ve bolluk olarak aktığını bilin. Bunu canlı bir zeka, harika bir yol
arkadaşı olarak düşünün. İçinizde sizi canlandırarak, zenginleştirerek, size
ilham vererek aktığına inanın. Size bu şekilde karşılık verecektir. Neye
inanırsanız, onu yaşarsınız.
BİLİNÇALTININ İYİLEŞTİRİCİ PRENSİBİNİ
BİLMEK SİNİRLERİ ONARIR
Dünyanın en ünlü iyileşme tapınaklarından biri, güneybatı
Fransa’da Lourdes’dedir. Lourdes’nin tıp departmanı arşivi, iyileşmesi mucize
olarak görülen hastaların dosyalarıyla doludur. Bunlardan biri Madam Bire idi.
Madam Bire kördü, görme sinirleri çalışmaz hale gelmişti. Lourdes’yi ziyaret ettikten
sonra yeniden görmeye başlamıştı. Onu muayene eden doktorlar görme sinirlerinin
hâlâ çalışmadığını söylemişlerdi ama görüyordu işte! Bir ay sonra, yeniden
yapılan muayene sonucunda görme mekanizmasının onarılıp normale döndüğü tespit
edildi.
Ben, Madam Bire’nin; tapınağın sularıyla tedavi
edilmediğine kesinlikle inanıyorum. Onu iyileştiren şey, inancına karşılık
veren bilinçaltıydı. Bilinçaltının iyileştirici prensibi, onun düşüncesinin
doğasına karşılık vermişti. İnanç, bilinçaltındaki düşüncedir. Bir şeyi doğru
kabul etmek anlamına gelir. Kabul edilen düşünce, kendini otomatikman
uygulamaya koyar.
Şüphesiz, Madam Bire bu
kutsal yere umut ve inançla gitmişti. Yüreğinde, iyileşeceğini hissediyordu.
Bilinçaltı buna göre karşılık verdi ve hep var olan iyileştirici güçlerini
ortaya çıkardı. Gözü yaratan bilinçaltı, ölü bir siniri de yeniden hayata
döndürebilir. Yaratıcı prensip, yarattığı bir şeyi yeniden yaratabilir. Neye
inanırsanız, o olur.
BİLİNÇALTIMIZA MÜKEMMEL SAĞLIK FİKRİNİ
NASIL AŞILARSINIZ?
Güney Afrika’da,
Johannesburg’da tanıştığım bir adam bana ileri safhada akciğer kanserini nasıl
yendiğini anlatmıştı. Uyguladığı yöntem, mükemmel sağlık fikrini bilinçaltına
iletmekti. Ricam üzerine, bana bu sürecin ayrıntılarını gönderdi. Ben de şimdi
size aktarıyorum.
Günde birkaç kez, zihinsel ve fiziksel olarak
tamamen gevşediğimden emin oluyordum. Kendi kendime şunları söyleyerek
bedenimi gevşetiyordum:
“Ayaklarım gevşedi, ayak bileklerim gevşedi, bacaklarım
gevşedi, karın kaslarım gevşedi, kalbim ve ciğerlerim de gevşedi, kafam
gevşedi, bütün varlığım tamamen gevşedi.”
Beş dakika kadar sonra, uykumun geldiğini,
mayıştığımı hissediyordum. O zaman şu gerçeği tekrarlıyordum:
“Yüce Varlığın kusursuzluğu şu anda benim içimde ifade
buluyor. Mükemmel sağlık fikri şu anda bilinçaltımı dolduruyor. Bana biçilen
imaj, kusursuz bir imaj. Bilinçaltını, Yüce Varlığın zihnindeki mükemmel imajla
uyum içinde bedenimi yeniden yaratıyor.”
Adam, gözle görülür bir iyileşme kaydetmişti.
Kullandığı teknik, mükemmel sağlık fikrini bilinçaltına iletmenin basit,
doğrudan bir yoluydu.
Sağlık fikrini bilinçaltına iletmenin bir başka
harika yolu, disiplinli ve sistemli hayal kurmadır. Felç geçiren bir adama
gözünde kendisini ofisinde yürürken, masasına dokunurken, telefona cevap
verirken, iyileşmesi halinde yapacağı her şeyi yaparken canlandırmasını
söylemiştim. Ona mükemmel sağlığı bu şekilde gözünde canlandırmasının
bilinçaltı tarafından kabul edileceğini söyledim.
Kendini bu role kaptırdı. Yeniden ofisinde olduğunu hissetti.
Bilinçaltına, üzerinde çalışacağı somut ve kesin bir şey sunduğunu biliyordu.
Bilinçaltı, gözünde canlandırmanın üzerinde etkili olduğu bir filmdi.
Gözünde canlandırma disiplinini birkaç hafta süreyle yoğun
biçimde uyguladı. Sonra bir gün, herkes dışarıdayken telefon çaldı. Telefon,
yatağına beş metre uzaklıktaydı. Ancak ulaşmayı ve cevap vermeyi başardı. O
andan sonra felç durumu kayboldu. Bilinçaltının iyileştirici gücü zihinsel
betimlemesine karşılık vermiş ve sonunda iyileşme gerçekleşmişti.
Bu adam daha önce beyinde oluşan sinirsel itkileri bacaklara
ulaşmaktan alıkoyan zihinsel bir engelleme yaşıyordu. Bu yüzden yürüyemiyordu.
Dikkatini içindeki iyileştirici güç üzerinde yoğunlaştırdığında, güç bu dikkat
sayesinde akmaya başlamış ve o da yürümeyi başarmıştı.
İnandığınız sürece istediğiniz her şeyi elde
edersiniz.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Bilinçaltınız,
vücudunuzun bütün hayati süreçlerini kontrol eder ve bütün sorunların çözümünü
bilir.
=> Uyumadan önce,
bilinçaltınıza belirli isteğinizi iletin ve onun mucizeler yaratan gücünü
kendinize kanıtlayın.
=> Bilinçaltınıza
ilettiğiniz her şey. koşullar, deneyimler ve olaylar olarak uzay ekranında
ifade edilir. Bu nedenle bilincinizin benimsediği bütün fikir ve düşüncelere
dikkat etmelisiniz.
=> Etki ve tepki yasası
evrenseldir. Düşünceniz etkidir; tepki de bilinçaltı- nızın düşüncenize
vereceği otomatik karşılıktır. Düşüncelerinize dikkat edin!
=> Hayal kırıklığı,
tatmin olmayan arzularınıza bağlıdır. Eğer engeller, ertelemeler ve zorluklar
üzerinde durursanız, bilinçaltınız da buna bağlı olarak karşılık verecek ve
kendi iyiliğinize engel olacaktır.
=> Eğer bilinçli bir
şekilde şunu söylerseniz, Hayat Prensibi içinizde ritmik ve uyumlu bir biçimde
akacaktır: "Bana bu arzuyu veren bilinçaltı gücün şu anda içimde bunu
gerçekleştirdiğine inanıyorum." Bu. bütün uyuşmazlıkları çözer.
Üzüntü, endişe ve korkuyla kalbinizin,
ciğerlerinizin ve diğer organların normal ritmine müdahale edebilirsiniz.
Bilinçaltınızı uyum, sağlık ve huzur ile ilgili düşüncelerle beslerseniz,
vücudunuzun bütün fonksiyonlan yeniden normale dönecektir.
=> Bilincinizi, en iyiye yönelik
beklentilerinizle meşgul edin. Böylece bilin- çaltınız sadakatle,
alışageldiğiniz düşünme biçiminizi yeniden oluşturacaktır.
=> Mutlu sonu,
sorunlarınızın çözüldüğünü hayal edin, başarının heyecanını hissedin;
bilinçaltınız hayal ettiklerinizi ve hissettiklerinizi kabul edecek ve bunlan
gerçek kılmaya çalışacaktır.
Zlrzu ettiğiniz sonucu hayal edin ve onun gerçekleştiğini
düşünün. Artık bu yolu izleyebilir ve kesin sonuçlara ulaşabilirsiniz.
ESKİ ÇAĞLARDA
KULLANILAN ZİHİNSEL İYİLEŞME TEKNİKLERİ
İyi düşünürseniz
iyi şeyler, kötü düşünürseniz kötü şeyler olur.
Gün boyunca ne düşünürseniz o olursunuz.
Çağlar boyunca, her kıtadan, iklimden ve kültürden insanlar
içgüdüsel olarak, bir yerlerde insanın vücut fonksiyonlarını ve yeteneklerini
yenileyecek, bunların normal ve sağlıklı faaliyetini sürdürmesini sağlayacak
iyileştirici bir güç olduğunu bildiler. Bu garip gücün belli koşullar altında
çağrılabileceğine ve eğer gerektiği gibi çağrılırsa, insanların çektiği
acıların azalacağına inandılar. Bütün ulusların geçmişinde, bu inancı
destekleyen kanıtlar vardır.
Dünyanın ilk zamanlarında, hastaları
iyileştirmek de dahil olmak üzere, insanları iyi ya da kötü yönde etkileme
gücünün din adamlarına ve kutsal insanlara ait olduğuna inanılıyordu. Bu
kişilerin ilahi güçleri ellerinde bulundurdukları söyleniyordu. Hastaları
iyileştirme süreç ve işlemleri bütün dünyada farklılık gösteriyordu; ancak
yakarışlar ve adaklar çok yaygındı. Çeşitli törenler düzenleniyor, muskalardan,
tılsımlardan, yüzüklerden, andaçlardan ve imgelerden yararlanılıyordu.
Örneğin
antik çağlarda, eski din adamları hastalarına ilaçlar veriyorlar ve onlar
uyurken hipnotik telkinlerde bulunuyorlardı. Hastaya Tanrı’nın uykusunda onu
ziyaret edeceği ve iyileştireceği söyleniyordu. Bunun sonucunda sık sık
hastanın iyileştiği görülüyordu.
Hecate’ın inananlarına kertenkeleleri reçine, frankincensei
mürrüsafi ile karıştırmaları ve bunları hilal zamanı açık havada
dövmeleri söyleniyordu. Bu garip ve gizemli ritüeli gerçekleştirdikten sonra,
tanrıçaya dua ediyorlar, az önce hazırladıkları ilacı alıyorlar ve uyuyorlardı.
Eğer inançları yeterince güçlüyse, rüyalarında tanrıçayı görüyorlardı. Bize çok
garip, hatta akıldışı gelen bu ritüel sık sık iyileşmeyle sonuçlanıyordu.
Eski
zamanlarda insanlar, bilinçaltının inanılmaz gücünü serbest bırakmak ve
kullanmak için pek çok etkin yöntem uyguluyorlardı. Bu yöntemlerin işe
yaradığını biliyorlardı, ama nedenini ve nasılını bilmiyorlardı. Bugün onların
bilinçaltına telkinlerde bulunduklarını görebiliyoruz. Ritüeller, ilaçlar ve
muskalar insanların hayal gücüne güçlü bir biçimde hitap ediyordu; tedavi eden
kişinin ısrarlı telkinleri sonucunda da bunlar hastanın bilinçaltı tarafından
kabul ediliyordu. İyileşme işini, hastanın kendi bilinçaltı
gerçekleştiriyordu.
Bütün çağlarda “üfürükçüler”, tıbbın yetersiz kaldığı ve
hastanın umudunu kestiği durumlarda kayda değer sonuçlar elde etmiştir. Bu,
şunu düşünmemize neden olmaktadır. Dünyanın her yerinde bu üfürükçüler tedaviyi
nasıl etkilemektedir? Yanıt şudur: İyileşme gerçekleşmektedir; çünkü hastanın
kör inancı, bilinçaltındaki iyileştirici gücü serbest bırakmaktadır. Üfürükçülerin
kullandığı tedavi ve yöntemler ne kadar akıldışı ve garipse, hastaların böyle
tuhaf bir şeyin son derece güçlü olabileceğine inanma olasılığı da o kadar
artmaktadır. Duyduklar heyecan sağlık telkini bilinçte ve bilinçaltında kabul
etmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu konuya bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak
değineceğiz.
Kutsal mekanlarda
bIlInçaltinin gücü
Her kıtada, her ülkede tedavilerin gerçekleştiği şifalı
yerler vardır. Bazıları dünyaca ünlüdür. Bazılarını yalnızca yakınlarda
yaşayanlar bilir. Ünlü olsun olmasın, her tapmakta iyileşmeler aynı nedenlerle
ve bilinçaltının güçleri sayesinde gerçekleşmektedir.
Japonya’da ünlü tapınakların bazılarını ziyaret ettim.
Bütün dünyada bilinen Diabitsu tapınağında ilgi merkezi dev bir bronz
heykeldir. Bu heykel ellerini kavuşturmuş, derin düşüncelere dalmış gibi başını
eğmiş, hüşu içinde Buda’yı yansıtmaktadır.
Burada Buda’nın ayaklarına kapanarak adak adayan genç yaşlı
bir sürü insan gördüm. Ona para, meyve, pirinç, sebze ve portakal sunuyorlardı.
Mumlar, tütsüler yakılıyor, dualar ediliyordu. Bir kızın şarkı söyler gibi
çıkan ve alçalıp yükselen sesini dinledim; eğildi ve iki portakal sundu.
Buda’ya sesini iyileştirdiği için teşekkür ediyordu. Sesini kaybetmiş, ancak
tapmakta yeniden kazanmıştı. Belirli bir ritüele uyması, oruç tutması ve
Buda’ya adaklar adaması halinde onun kendisine sesini geri vereceğini
düşünmesi, içinde inanç ve umut uyanmasını sağlamıştı. Bunun sonucunda zihnini
inanca koşullandırmıştı. Bilinçaltı da bu inanca karşılık vermişti.
Hayal gücünün ve kör inancın gücü tarif edilemez. Bunun en
iyi örneklerinden biri, Batı Avustralya’da Perth’te yaşayan ve tüberküloza
yakalanan bir akrabamdı. Ciğerleri çok hastaydı. Oğlu, babasının kendi kendini
iyileştirmesine yardımcı olmaya karar verdi. Babasının evine gitti ve garip
güçleri olan bir keşişle tanıştığını söyledi.
Bu adam, Avrupa’nın en ünlü şifalı
tapmaklarından birine uzun süre kaldıktan sonra geri dönmüştü. Oradan, orta
çağlardan kalma bir yüzüğün içine yerleştirilmiş küçük bir Çarmıh parçasını
almıştı. Yüzyıllardır, sayısız hasta, bu yüzüğe dokununca iyileşmişti.
Oğlan bunu duyunca, adama babasının
hastalığından söz etmiş ve ona yüzüğü kendisine ödünç vermesi için yalvarmıştı.
Keşiş kabul etmişti. Oğlan da ona 500 dolar ödeme sözü vermişti.
Babası oğlunun elindeki yüzüğü görür görmez kaptı. Göğsüne
bastırdı, sessizce dua etti ve uyudu. Sabahleyin iyileşmişti. Bütün klinik
testler yanılmıştı.
Bu tür iyileşmeler her zaman görülebilir. Bu hikayenin ilgi
çekici tarafı, oğlanın anlattıklarını tamamen uydurmuş olmasıdır. Gerçekte yol
kenarından bir tahta parçası bulmuş, bunu bir kuyumcuya götürmüş ve eski bir
tasarımmış gibi altın bir yüzüğün içine yerleştirmesini istemişti. Sonra da
yüzüğü babasına vermişti.
Biliyorsunuz, babayı iyileştiren şey, yol
kenarından alman tahta parçası değildi elbette. Onu yoğunlaşan hayal gücü ve
iyileşeceğine dair kesin beklentisi iyileştirdi. Hayal gücü, inançla ya da
öznel duyguyla birleşti; bu bileşim bilinçaltının gücü sayesinde iyileşmeyi
sağladı.
Baba, kendisine oynanan bu oyunu hiç öğrenemedi. Öğren-
seydi, hastalığı tekrarlayabilirdi. Böyle bir şey olmadı. Tüberkülozdan
tamamen kurtuldu. On beş yıl sonra, seksen dokuz yaşındayken, başka nedenlerden
öldü.
İnancın toprağa
ekilen bir tohuma benzediğini, ancak
bakılırsa büyüyeceğini bilin. Fikri (tohumu) zihninize ekin, onu
umutla sulayın ve gübreleyin. Böylece kendini gösterecektir.
Bütün
hastalıklar zihinde başlar. Bununla bağlantılı zihinsel
bir kalıp olmadığı sürece, vücutta hiçbir şey görülmez.
Bir başkası için
iyi dileklerde bulunurken, sizin iyilik, güzellik
ve kusursuzluk konusunda sessiz içsel farkındalığınızın diğer
kişinin bilinçaltının olumsuz kalıplarını değiştireceğini ve
harika sonuçlar yaratacağını bilin.
Çeşitli sağlık okullarının tamamının en harika karakterin
belgeli tedavilerini ortaya koydukları bilinen bir gerçektir. Akla gelen en
kesin sonuç, bunların hepsinde ortak olan önemli bir organ ve süreç
bulunduğudur. Bu doğrudur. İyileştirme organı bilinçaltı, iyileştirme süreci
ise inançtır.
Şu
temel gerçekleri düşünün:
♦
Birinin
bilince, diğerinin bilinçaltına ayrılmasıyla birbirinden ayırt edilen zihinsel
fonksiyonlarınız vardır.
♦
Bilinçaltınız,
telkinin gücüne karşı hassastır.
♦
Vücudunuzun
fonksiyonlarının, koşullarının ve duyularının kontrolü bilinçaltınızdadır.
Hipnotize edilmiş bir denekte telkin yoluyla
hemen her hastalığın semptomlarının ortaya çıkarılabileceğini biliyorsunuz.
Örneğin telkinin doğasına bağlı olarak, hipnotize haldeki deneğin ateşi
yükselebilir, yüzü kızarabilir ya da bu kişi üşüyebilir.
Deneğe felç olduğunu, yürüyemediğini telkin ederseniz, gerçekten
yürüyemez hale gelir. Yine hipnotize edilmiş bir deneğin burnunun dibinde içi
su dolu bir fincan tutarsmız ve “Bu fincan biber dolu. Kokla bak!” dersiniz.
Denek şiddetle, üst üste hapşırmaya başlar. Sizce onun hapşırmasına neden olan
şey nedir? Su mu yoksa telkin mi?
Biri size Timothy bitkisine alerjisi olduğunu
söylerse, boş bir bardağa yapma çiçek koyup hipnotize haldeyken onun burnuna
tutar ve bunun Timothy bitkisi olduğunu söylersiniz. Denekte her zamanki alerji
semptomları görülür. Bu da bize semptomların nedeninin bilinçaltı olduğunu
göstermektedir. Semptomların tedavisi de bilinçaltında gerçekleşir.
Osteopati, şiropraktik, chi qong, akupunktur ve naturopati
gibi farklı tıp dalları kayda değer iyileşmelerin gerçekleşmesini
sağlamaktadır. Dünyada farklı dini inançların ritüel ve törenleri için de aynı
şey söz konusudur. Bütün bu iyileşmelerin bilinçaltı sayesinde gerçekleştiği
kesindir; tek iyileştirici oradadır.
Bilinçaltının parmağınızdaki
bir kesiği nasıl iyileştirebileceğini düşünün. O, bunu nasıl yapacağını çok
iyi bilir. Doktor, yaraya pansuman yapar ve “Doğa bunu iyileştirir!” der. Ancak
“doğa” doğal yasanın, yani bilinçaltı yasasının bir diğer adından başka bir şey
değildir. Kendini koruma içgüdüsü doğanın ilk yasasıdır; kendini koruma da
bilinçaltının en önemli fonksiyonudur. En güçlü içgüdünüz, bütün
ototelkinlerin en etkilisidir.
BİRBİRİNDEN ÇOK FARKLI TEORİLER
Farklı dini mezhepler ve dua-terapi grupları tarafından,
iyileştirme konusunda pek çok farklı teori geliştirilmiştir. Uygulamalarından
sonuç aldıkları için, kendi teorilerinin doğru olması gerektiğini iddia eden
birçok grup vardır. Bu bölümde gördüğümüz gibi, bu doğru olamaz.
Bildiğiniz gibi, iyileştirmenin farklı biçimleri vardır.
Paris’te çalışan AvusturyalI bir doktor olan Anton Mesmer (1734-1815) hasta
vücuda mıknatıs tutulduğunda, hastalığın mucizevi bir şekilde tedavi
edilebildiğini keşfetmişti. Çeşitli cam ve metal parçaları kullanarak da
tedaviler gerçekleştirebiliyordu. Daha sonra bu nesneleri bırakıp hastanın
vücudunda ellerini dolaştırmaya başladı. Tedavilerinin asıl kaynağının “hayvan
manyetizması” olduğunu ileri sürdü. Bazı gizemli manyetik maddelerin tedaviyi
uygulayan kişinin ellerinden hastaya geçtiği teorisini geliştirdi.
Mesmer,
bu tedavi yöntemine kendi adını verdi: “mesme- rizm”. Bugün buna “hipnotizma”
adını veriyoruz. Mesmer’in başarısını kıskanan diğer doktorlar, onun
tedavilerinin başka bir şeye değil, telkine bağlı olduğunu söylediler. Ancak
üstlerine gidildiğinde, telkinin gücünün bu şaşırtıcı sonuçları nasıl yarattığını
bilmediklerini itiraf ettiler.
Bütün bu gruplar - psikiyatrlar, psikologlar, osteopatlar,
şi- ropraktörler, doktorlar ve her türden dini gruplar - bilinçaltında mevcut
olan tek evrensel gücü kullanmaktadır. Her biri, tedavinin kendi teorilerinin
sonucu olduğunu iddia edebilir ama gerçek çok farklıdır. Bütün tedavilerin
süreci kesin, olumlu bir zihinsel tutumdur; bu içsel tutuma ya da düşünce
biçimine inanç adını veriyoruz. İyileşme, bilinçaltına yönelik bir telkin
görevi gören, onun iyileştirme potansiyelini ortaya çıkaran inançlı beklentiye
bağlıdır.
İnsan, bir diğerinden farklı bir güç sayesinde iyileşmez.
İkisinin de kendi teorilerinin ve yöntemlerinin olabileceği doğrudur; ancak
tek bir iyileşme süreci vardır, o da inançtır. Tek bir iyileştirici güç vardır;
bu bilinçaltıdır. Hangi teoriyi, fikri, yöntemi seçerseniz seçin. İnanırsanız,
istediğiniz sonuçları elde edersiniz.
BERNHEIM'IN DENEYLERİ
Hippolyte
Bernheim, yirminci yüzyılın başlarında Fransa, Nancy’de tıp profesörüydü.
Doktorun hastaya telkininin, bilinçaltının gücü sayesinde nasıl etkili
olduğunu ilk açıklayanlardan biriydi.
Bernheim dili tutulan bir
adamın hikayesini anlatmaktadır. Her türlü tedavi denenmiş, hiçbir başarılı
olmamıştı. Sonra bir gün adamın doktoru, sorunu çözeceğinden emin olduğu yeni
bir yöntem öğrendiğini söylemişti. Hastanın ağzına bir cep termometresi
koymuştu. Hasta, bunun kendisini kurtaracak araç olduğunu hayal etmişti.
Birkaç dakika sonra, dilini rahatça hareket ettirebildiğini fark etmiş ve
neşeyle bağırmıştı.
Bernheim şöyle devam
ediyor:
Vakalarımız arasında, aynı
türden örnekler de yer almaktadır. Bir gün ofisime dört haftadır konuşma kaybı
yaşayan genç bir kız geldi. Teşhisi koyduktan sonra, öğrencilerime, konuşma
kaybının bazen ani verilen elektrikle tedavi edilebildiğini, bunun telkin
etkisi yaratabildiğin! söyledim. Birini gönderip in- düksiyon aparatını
aldırdım. Elimi larniksin üzerinde koydum ve hafifçe gezdirdim. “Şimdi yüksek
sesle konuşabilirsin.” dedim. Çok geçmeden kıza “a”, “b” ve “Maria” dedirtmeyi
başardım. Bundan sonra sorunsuz konuşmaya başladı konuşma kaybı yoktu artık.
Burada Bernheim hastalarda
inanç ve beklentinin gücünü göstermektedir. Bunlar bilinçaltına yönelik güçlü
bir telkin görevi görmektedir.
TELKİN YOLUYLA KABARCIKLAR
YARATMAK
Bernheim bir hastasının boynuna posta pulu
yapıştırdığını ve ona bunun sinek-plasteri olduğunu telkin ederek ensesinde kabarcıklar
oluşmasını sağladığını anlatıyor. Bu örnek, dünyanın çeşitli yerlerinde birçok
doktorun deney ve deneyimleriyle kanıtlanmıştır. Hastalara yönelik sözlü
telkinin sonucu olarak vücutta yapısal değişikliklerin görülebileceğine şüphe
yoktur.
KANAMALARIN NEDENİ
Telkinlerin sonucunda
kanamalar da görülebilir.
Dr. M. Bournu bunu
kanıtlamak için bir deneği hipnotize etmiş ve ona şu telkinlerde bulunmuştur:
Bugün saat dörtte,
hipnozdan sonra, ofisime geleceksin, bu koltuğa oturacaksın ve kollarını
göğsünde kavuşturacaksın. Burnun kanamaya başlayacak.
O öğleden sonra, genç
adam tam olarak kendisine söyleneni yaptı. Kollarını kavuşturduktan sonra, sol
burun deliğinden birkaç damla kan geldi.
Bir başka örnekte, aynı
araştırmacı hastasının adını bir aletin küt tarafıyla onun kollarına yazdı. Bu
sırada hasta hipnotize olmuş haldeydi. Bourru daha sonra şöyle dedi:
Bugün öğleden sonra saat
dörtte uyuyacaksın. Kolunun çizdiğim yerleri kanayacak ve adın kandan harflerle
yazılmış olacak.
O öğleden sonra hasta
dikkatle gözlemlendi. Saat dörtte uyuyakaldı. Sol kolunda harfler açıkça
okunuyordu ve bazı yerlerde kan damlaları vardı. Bu harfler yavaş yavaş solsa
da, üç ay sonra bile belli belirsiz görülebiliyordu.
Bu gerçekler, daha önce
belirttiğimiz iki temel önermenin doğruluğunu göstermektedir. Bilinçaltı, telkinin
gücüne karşı son derece hassastır ve vücudun fonksiyonlarının, duyularının vc
koşullarının kontrolü bilinçaltındadır.
Bütün bu fenomenler, telkinin ortaya
çıkardığı olağandışı koşulları ortaya koymaktadır. Bunlar, insanın yüreğinde
(bilinçaltında) ne düşünürse o olacağının kanıtıdır.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
■=> Kendinize
sık sık iyileştirici gücün bilinçaltınızda olduğunu hatırlatın.
=>
inancın toprağa ekilen bir tohuma benzediğini, ancak bakılırsa büyüyeceğini
bilin. Fikri (tohumu) zihninize ekin, onu umutla sulayın ve gübreleyin.
Böylece kendini gösterecektir.
=>
Bir kitap, yeni bir icat ya da oyun fikri zihninizde gerçektir. Bu yüzden şimdi
buna sahip olduğunuza inanabilirsiniz. Fikrinizin, planınızın, icadınızın
gerçekliğine inanın: böylece kendini gösterecektir.
=>
Bir başkası için dilekte bulunurken, sizin iyilik, güzellik ve kusursuzluk
konusunda sessiz içsel farkındalığınızın diğer kişinin bilinçaltının olumsuz
kalıplarını değiştireceğini ve harika sonuçlar yaratacağını bilin.
=>
Kutsal mekanlarda gerçekleştiğini duyduğunuz mucizevi iyileşmeler bilinçaltı
üzerinde faaliyet gösteren ve iyileştirici gücü ortaya çıkaran hayal gücü ve
kör inanca bağlıdır.
=>
Bütün hastalıklar zihinde başlar. Bununla bağlantılı zihinsel bir kalıp olmadığı
sürece, vücutta hiçbir şey görülmez.
=>
Hipnotik telkin ile vücudunuzda hemen bütün hastalıklann semptomla- nnın
görülmesi sağlanabilir. Bu, düşüncenin gücünü gösterir.
=>
Tek bir iyileşme süreci vardır, bu da inançtır. Tek bir iyileştirici güç
vardır: o da bilinçaltıdır.
=> İnancınızın hedefi
ister gerçek olsun ister sahte, sonuçlar elde edebilirsiniz. Bilinçaltınız,
zihninizdeki düşünceye karşılık verir. İnancı zihninizdeki bir düşünce olarak
görürseniz, bu yeterli olacaktır.
Sağlık
hissi sağlığı, zenginlik hissi zenginliği çağırır. Siz nasıl hissediyor sunuz?
MODERN ÇAĞLARDA
ZİHİNSEL İYİLEŞME TEKNİKLERİ
Geleneksel
yöntemlerden bağımsız düşünün ve plan yapın.
Her sorunun bir cevabı ve çözümü olduğunu bilin.
iyileştiren şey nedir? İyileştirici güç nerededir ve nasıl
kullanılabilir? Bunlar, hepimizin merak ettiği, hayati derecede önem taşıyan
sorular. Hepsinin cevabı aynı: İyileştirici güç her kişinin bilinçaltıdır ve
hastanın zihinsel tutumunu değiştirmesi, iyileştirici gücü ortaya çıkarır.
Hiçbir zihinsel ya da dini bilim uzmanı,
psikolog, psikiyatr ya da tıp doktoru bir hastayı iyileştirmemiştir. Eski bir
deyiş vardır: “Doktor yaraya pansuman yapar. Tanrı onu iyileştirir.” Psikolog
ya da psikiyatr hastadaki zihinsel engellemeleri ortadan kaldırarak etkin bir
değişim yaratır; böylece iyileştirici prensip serbest kalabilir ve hastanın
sağlığını kavuşmasını sağlayabilir. Aynı şekilde, cerrah fiziksel engellemeleri
ortadan kaldırır ve iyileştirici unsurların normal fonksiyonunu sürdürmesini mümkün
kılar. Hiçbir doktor, cerrah, zihinsel bilim uzmanı “hastayı iyileştirdiğini”
iddia edemez. Tek iyileştirici güce Doğa, Yaşam, Tanrı, Yaratıcı Zeka gibi
farklı isimler verilebilir. Ancak gerçekte bunlar bilinçaltının gücünü ifade
etmenin farklı yollarıdır.
Daha önce de gördüğümüz gibi, hepimizi canlandıran iyileştirici
hayat prensibinin akışmı engelleyen zihinsel, duygusal ve fiziksel unsurları
ortadan kaldırmanın pek çok farklı yolu vardır. Bilinçaltınızda var olan
iyileştirici prensip, eğer sizin ta- lafınızdan ya da başka biri tarafından
gerektiği gibi yönlendirilirse, zihninizi ve bedeninizi bütün hastalıklardan
kurtarabilir. İyileştirici prensip, dinden, renkten, ırktan bağımsız olarak bütün
insanlarda faaliyet gösterir. Bu iyileşme sürecini kullanmak, bundan
yararlanmak için belirli bir mezhepe mensup olmanız gerekmez. Ateist ya da
agnostik olsanız da bilinçaltınız elinizdeki yanığı ya da kesiği
iyileştirebilir.
Modern
zihinsel iyileşmenin temelinde, bilinçaltınızın Sınırsız Zeka ve gücünün inancınıza
bağlı olarak tepki verdiği gerçeği vardır. Zihin bilimi uzmanları ya da din
adamları da aynı yolu izlerler; bir odaya girip kapıyı kapatırlar; zihinlerini
sakinleştirir, gevşer, kendilerini serbest bırakır ve içlerindeki sınırsız
iyileştirici varlığı düşünürler. Zihinlerinin kapısını dış etkilere ve
görüntülere kapatırlar; istek ve arzularını sessizce ve farkındalıkla
bilinçaltlarına iletirler. Zihinlerinin onlara belirli ihtiyaçlarına bağlı
olarak karşılık vereceğini bilirler.
Bilinmesi gereken en harika şey şudur: Bir
son hayal edin ve gerçekleştiğini hissedin. Sınırsız hayat prensibi
bilinçli seçiminize ve bilinçli isteğinize karşılık verecektir. Aldığınıza inanırsanız,
alırsınız, ifadesinin anlamı budur.
TEK İYİLEŞME SÜRECİ
Her şeyde - kedi, köpek, ağaç, ot, rüzgar, toprak - ve her
canlıda faaliyet gösteren tek bir evrensel iyileşme prensibi vardır. Bu hayat
prensibi hayvanlarda, sebzelerde, minerallerde içgüdü ve büyüme yasası olarak
faaliyet gösterir. İnsan bu hayat prensibinin bilinçli bir biçimde farkında
oldukları için, bunu bilinçli olarak sayısız yolla kendimizi korumak üzere
kullanabiliriz.
Bu evrensel gücü kullanmaya yönelik pek çok
farklı yaklaşım, teknik ve yöntem vardır. Ancak tek bir iyileşme süreci bulunmaktadır
ki o da inançtır. Neye inanırsanız, onu yaşarsınız.
İNANÇ YASASI
Dünyanın bütün dinlerinde farklı inanç biçimleri vardır ve
bu inançlar birçok yolla açıklanabilir. Hayatın yasası inançtır. Kendiniz,
hayat ve evren hakkında neye inanıyorsunuz? Neye inanırsınız, başınıza o
gelir.
înanç, zihninizde bilinçaltmızın gücünün düşünme alışkanlıklarınıza
bağh olarak hayatınızın bütün evrelerine yayılmasını sağlayan bir düşüncedir.
Kutsal kitaplar inançtan söz ederken, bir ritüel, tören, düzen, kurum ya da
formüldeki inancı kastetmez. İnancın kendisinden bahsetmektedir. Zihninizin
inancı, basitçe, zihninizin düşüncesidir.
Sizi incitecek ya da size zarar verecek bir
şeye inanmak aptallıktır. Unutmayın, sizi inciten ya da zarar görmenize neden
olan şey, inandığını şey değildir; sonucu, zihninizdeki inanç ya da düşünce
yaratır. Bütün deneyimleriniz, eylemleriniz, hayatınızın bütün olay ve
koşulları kendi düşüncenizin yansımasından ya da tepkilerinden başka bir şey
değildir.
DİLEK TERAPİSİ
Dilek terapisi, zihnin belirli bir amaca yönlendirilmiş
bilinç ve bilinçaltı aşamalarının eşzamanlı, uyumlu ve akıllı fonksiyonudur.
Bu terapide, ne yaptığınızı ve neden yaptığınızı bilineniz gerekir. İyileşme
yasasına güvenirsiniz. Bu, zaman zaman zihinsel terapi olarak da adlandırılır.
Bir başka terim ise bilimsel duadır.
Bu terapide, bilinçli olarak bir fikri, zihinsel resmi ya
da gerçekleştirmek istediğiniz bir planı seçersiniz. Varsayılan durumun
gerçekliğini hissederek, bu fikri ya da zihinsel imgeyi bilinçaltınıza geçirme
kapasitenizi hayata geçirirsiniz. Zihinsel tutumunuzda inançlı kaldığınız
sürece, dileğinizin gerçekleştiğini görürsünüz. Bu, kesin ve belirli bir amaca
yönelik kesin bir zihinsel eylemdir.
Belirli bir zorluğu bu terapi yoluyla ortadan kaldırmaya karar
verdiniz diyelim. Soruna ya da hastalığa bilinçaltınızda var olan ve korkunun
eşlik ettiği olumsuz düşüncelerin neden olduğunun farkındasınızdır. Zihninizi
bu düşüncelerden arındırmayı başardığınızda, iyileşeceğinizi fark edersiniz.
Bu nedenle, bilinçaltınızdaki iyileştirici güce yönelin.
Kendinize onun sınırsız güç ve zekasını, bütün koşulları iyileştirme
kapasitesini hatırlatın. Siz bu doğrular üzerinde durdukça, korkunuz kaybolmaya
başlayacaktır. Bu doğruların bir araya gelmesi büyük inançlarla mücadele eder
ve çoğunlukla onların üstesinden gelir.
Gerçekleşeceğini bildiğiniz iyileşme için minnet duyun. Bir
süre sonra yeni dileğinize yoğunlaşana dek, zihninizi zorluktan uzak tutun.
Olumsuz koşullara güç bahşetmeyi reddedin ve bir an bile iyileşmenin
gerçekleşmeyeceğini düşünmeyin. Zihnin bu tutumu bilinç ve bilinçaltının uyumlu
birleşimini mümkün kılacak ve iyileştirici gücün ortaya çıkmasını
sağlayacaktır.
Üfürükçülük: ne anlama gel!r, kör inanç nedIr?
Üfürükçü, kullandığı güçlere dair hiçbir gerçek bilimsel
görüşü olmadan iyileştiren kişidir. Bu kişi özel yeteneklere sahip olduğunu
ileri sürebilir ve hastanın ona ve güçlerine olan kör inancı, sonuç elde
edilmesini sağlayabilir.
Dünyanın pek çok yerinde, geleneksel üfürükçüler hastalarına
danslarla, büyülerle ve ruhlara ettikleri dualara müdahale ederler. Bir insan
özel bir ritüel kıyafeti giyerek, kutsal tütsüler ya da mumlar yakarak ya da
şifalı bitki karışımı içerek iyileşebilir. Hastanın yönteme ya da sürece
yürekten inanmasını sağlayan her şey iyileşme olasılığını artıracaktır.
Korku ve endişeden kurtulmanıza, inanç ve umuda sahip
olmanıza yol açan her yöntem sizi iyileştirecektir. Birçok kişi, bireysel
teorileri sonuç verdiği için bunların doğru ve yerinde olması gerektiğini
düşünür. Daha önce de gördüğümüz gibi, bu doğru olamaz.
Kör
inancın nasıl işlediğini görmek için, İsviçreli doktor Franz Anton Mesmer
hakkında konuştuklarımızı hatırlayalım. Kendisi 1776 yılında hastaların
vücudunda mıknatıs dolaştırarak birçok tedavi gerçekleştirdiğini söylüyordu.
Sonra mıknatısları bırakmış ve hastanın vücudunun biraz üzerinde ellerini
gezdirmeye başlamıştı. Bu da işe yaramıştı. Bu yeni prosedürün başarısını
açıklamak için, Mesmer hayvan manyetizması teorisini geliştirdi. Bunun tüm
dünyayı kaplayan ancak insan organizmasında faal olan bir sıvı olduğunu
söylüyordu. Bu manyetik sıvının ellerinden hastanın vücuduna geçtiğini ve
hayvan manyetizmasının transferinin hastaları iyileştirdiğini ileri sürüyordu.
insanlar inançla ona koşuyorlardı; bunun sonucunda da pek çok harika tedavinin
gerçekleştiği söyleniyordu.
Mesmer Paris’e taşındı.
Orada devlet, Mesmer'in tedavilerini araştırmak için bir komisyon kurdu.
Komisyonun üyeleri arasında önemli doktorlar, Bilim Akademisi’nin üyeleri
vardı. Benjamin Franklin de üyelerden biriydi. Sıkı bir incelemeden sonra,
komisyon Mesmer’in hastaları iyileştirdiğini doğruladı. Ancak manyetik-sıvı
teorisini doğruluğunu kanıtlayan bir delil yoktu. Alman sonuçlar, hastaların
hayal gücüyle bağlantılıydı.
Bundan
kısa bir süre sonra, Mesmer sürgüne gönderildi. 1815 yılında öldü. Çok
geçmeden, İngiltere Manchester’dan Dr. James Braid manyetik sıvının Dr.
Mesmer’in hastaları iyileştirmesiyle bir ilişkisinin olmadığını gösterme
görevini üstlendi. Dr. Braid hastaların telkin yoluyla hipnotik uykuya dalabileceği-
ni keşfetti. Onlar hipnotik trans halindeyken, Mesmer’in hayvan manyetizmasına
bağladığı birçok şaşırtıcı sonucu elde etmeyi başardı.
Bütün bu tedavilerin, hastaların aktif hayal
gücünün, bilin- çaltlarına yönelik güçlü sağlık telkiniyle birleşmesi sonucunda
gerçekleştiğini kolayca görebilirsiniz. Buna kör inanç demek yanlış olmaz;
çünkü ne hastalar ne de uygulamacılar tedavilerin nasıl gerçekleştiğini
anlayabilmiştir.
Zihniniz
kötü değildir. Doğanın hiçbir gücü kötü değildir.
Önemli
olan, doğanın güçlerini nasıl kullandığınızdır.
Zihninizi her
yerde insanları korumak, iyileştirmek ve onlara
ilham vermek için kullanın.
Her
on bir ayda bir yeni bir beden inşa edersiniz.
Düşüncelerinizi
değiştirerek ve değişmeye devam etmelerini
sağlayarak vücudunuzu değiştirin.
Bilinçaltı bir fikri kabul
ettiğinde, bunu yerine getirmeye başlar.
ÖZNEL İNANÇ VE ANLAMI
Bir bireyin öznel zihni ya da bilinçaltı, bir başkasının
telkini kadar, kendi nesnel zihninin ya da bilincinin kontrolüne karşı da
hassastır. Nesnel inancınız ne olursa olsun, aktif ya da pasif olarak
inancınızın olduğunuzu düşünürseniz, bilinçaltınız bu telkinle kontrol edilecek
ve arzunuz gerçekleşecektir.
Zihinsel iyileşmelerde gerekli olan inanç
tamamen özneldir. Bunu elde etmenin yolu, nesnel zihin ya da bilinçaltı
tarafındaki aktif muhalefete bir son vermektir.
Vücudun etkin iyileşmesinin gerçekleşmesi için,
elbette en iyisi hem bilincin hem de bilinçaltının inancı tam olarak kabul
edecek durumda olmasıdır. Ancak bu her zaman şart değildir. Zihninizi ve
bedeninizi gevşetip uyku haline geçerek pasiflik ve alma eğilimi
geliştirebilirsiniz. Bu uyku halinde pasifliğiniz, öznel etkilere açık duruma
gelir.
Bir keresinde bir adam sormuştu. “Nasıl olur da
bir din adamı beni iyileştirir? Bana, hastalık olarak böyle bir şeyin olmadığını,
o maddenin bulunmadığını söylediğinde, tek kelimesine bile inanmamıştım. Benim
zekama hakaret ettiğini düşünmüştüm. Ama sonunda iyileştim. Bu nasıl oldu?”
Bu adama söylediğim gibi, açıklama çok basit.
Sakinleştirici sözlerle teskin edilmiş, kendisine tam olarak pasif bir duruma
geçmesi, o an için hiç konuşmaması ve hiçbir şey düşünmemesi söylenmişti. Din
adamı, yarım saat kadar, yavaşça, huzur içinde ve hiç ara vermeden bu adamın
mükemmel bir sağlığa, huzura, uyuma ve iyiliğe kavuşacağını tekrarlamıştı.
Yarım saatin sonunda, adam müthiş bir rahatlama
hissetmiş ve sağlığına kavuşmuştu.
Burada hastanın tedavi
sırasındaki pasifliği sonucunda öznel inancının ortaya çıktığını, adamın
mükemmel sağlığa yönelik telkinlerinin onun bilinçaltına iletildiğini
görüyoruz. İki öznel zihin o sırada uyum içindeydi.
Eğer adam üfürükçünün gücü ve teorisinin
doğruluğuna ilişkin kuşkularının su yüzüne çıkmasına izin verseydi, bunlar
karşıt ototelkin görevi görecekti. Din adamının telkinleri ciddi biçimde
engellenecek ya da belki tamamen etkisiz kalacaktı. Ancak bu uyku halinde,
bilincin direnci minimuma indirilmişti. Hastanın bilinçaltı, din adamının
telkinlerine açıktı. Fonksiyonlarını bu telkinlerle uyum içinde sürdürmüştü ve
sonunda da iyileşme gerçekleşmişti.
UZAKTAN TEDAVİNİN ANLAMI
Diyelim ki Los Angeles’ta
yaşarken, New York’taki annenizin çok hasta olduğunu öğrendiniz. İlk dürtünüz
evden ve işten ayrılıp onun yanma gitmek yönünde olabilir. Ama ya bu mümkün
değilse? İnancınızın gücünü annenizin iyileşme süreci için ödünç vermekten
çekinir, umudunuzu keser miydiniz?
Hayır. Siz fiziksel olarak
yanında olmasanız da dualarınız annenize ulaşırdı.
Sadece bir yaratıcı zihin
vardır. Zihnin yaratıcı yasası size hizmet eder. Yapmanız gereken şey, kendi
zihniyetinizde sağlık ve uyuma dair bir içsel farkındalık yaratmaktır.
Bilinçaltı aracılığıyla hareket eden bu içsel farkındalık, sonrasında
annenizin bilinçaltında faaliyet gösterir. Sağlık, canlılık ve kusursuzluk ile
ilgili düşünceleriniz, tek evrensel öznel zihin aracılığıyla faaliyet
göstermektedir. Hayatın öznel yönünün yasasını harekete geçirirler, bu da
kendini annenin vücudunun iyileşmesi olarak gösterir.
Zihin prensibinde zaman ya da mekan yoktur. Aynı zihin
anneniz - ve siz - aracılığıyla faaliyet gösterir; nerede olduğunuz önemli
değildir. Gerçekte yakından tedaviye karşı uzaktan tedavi diye bir şey yoktur,
çünkü evrensel her zaman ve her yerde hazırdır. Düşünceleri göndermeye ya da
bir düşünceyi tutmaya çalışmazsınız. Tedaviniz, düşüncenin bilinçli
hareketidir. Sağlık, iyilik ve gevşeme ile ilgili niteliklerin bilincine
vardıkça, bu nitelikler annenizin deneyiminde can bulacaktır. Bunun ardından
istenen sonuçlar edilecektir.
Aşağıda, yanıltıcı bir biçimde uzaktan tedavi
olarak adlandırılan bir duruma örnek verilmiştir. Los Angeles’ta yaşayan bir
kadın, New York’taki annesinin kalp damarlarının tıkandığını (koroner tromboz)
öğrenmiştir. Annesinin yanma gidemez ama şu sözleri:
İyileştirici varlık şu anda annemin yanında. Annemin vücudunun
durumu onun düşünce hayatının yansıması; tıpkı gölgelerin ekrana yansıması
gibi. Ekrandaki görüntüleri değiştirmek için, onların yansıttıkları şeyleri
değiştirmem gerektiğini biliyorum. Şimdi zihnimde annem için iyilik, uyum ve
mükemmel sağlık imgelerini yansıtıyorum.
Annemin vücudunu ve bütün organlarını yaratan
sınırsız iyileştirici varlık, şu anda onun varlığının her atomunu doyuruyor ve
vücudunun her hücresinden bir huzur nehri akıyor. Doktorlar ilahi bir biçimde
yönlendiriliyor ve yönetiliyorlar. Anneme dokunan herkes doğru şeyi yapmaya
yöneltiliyor.
Hastalığın temel bir gerçekliğinin olmadığını biliyorum;
olsaydı, hiç kimse iyileşemezdi. Şimdi sınırsız sevgi ve hayat prensibinin
safına geçiyorum. Annemin vücudunda uyum, sağlık ve huzurun ifade bulduğunu
biliyor ve bunu istiyorum.
Bu ifadeyi her gün birkaç kez tekrarlamayı sürdürür. Birkaç
gün sonra, annesi gözle görülür biçimde iyileşir.
Kızın kafasında ulaştığı ve
kabul ettiği sonuç, kusursuz bir inançla birleşince, evrensel bilinçaltındaki
yaratıcı enerjiyi harekete geçirmiştir. Bu, annenin vücudunda mükemmel sağlık
ve uyum olarak kendini göstermiştir. Kızının annesi hakkında doğru olduğunu
hissettiği şey, annesinin deneyiminde ifade bulmuştur.
BİLİNÇALTININ KİNETİK HAREKETİNİ SERBEST BIRAKMAK
Bir psikolog arkadaşım bana biyopsi sonucunda hayati bir
organda kanserli hücrelerin varlığının tespit edildiğini söylemişti. On- kolog
sancılı ve tehlikeli bir tedavi önermişti. Arkadaşım bunu kabul etmeden önce
başka bir yaklaşımı denemişti. Her gece uyumadan önce kendi kendine şunları
tekrarlıyordu: “Her hücre, her sinir, her doku ve her organ şu anda iyi, saf
ve mükemmel bir hale geliyor. Bütün vücudum sağlığa ve uyuma kavuşacak şekilde
onarılıp canlanıyor.”
Bir ay içinde tamamen iyileşmişti. Yapılan testler kanserli
hücrelerin artık var olmadığını göstermişti.
Bundan çok etkilendim, aynı zamanda
meraklandım. Onu bu sözleri neden uyumadan önce tekrarladığını sordum. “Bilinçaltının
kinetik hareketi, belirli bir yöne doğru yol almaya başladıktan sonra uyku
sırasında da dolaşmaya devam eder. Bu nedenle uykuya dalmadan önce bilinçaltına
üzerinde çalışacağı yararlı bir şey sunmak çok önemlidir.” dedi.
Son derece bilge bir cevaptı bu. Bu arada uyum ve mükemmel
sağlığı düşünürken, durumun adını anmadığına dikkat edin.
Size özellikle uyumadan önce,
rahatsızlıklarınız hakkında konuşmamanızı ve bunlara isim vermemenizi şiddetle
tavsiye ediyorum. Güç aldıkları tek şey, sizin ilginiz ve korkularınızda.
Yukarıda sözünü ettiğimiz psikolog gibi, siz de zihinsel cerrah olun. Böylece,
tıpkı ölü dalların ağaçtan budanması gibi, sıkıntılar da hayatınızdan
budanacaktır.
Diğer yandan, eğer sürekli ağrılarınıza ve
semptomlarınıza isimler veriyor ve bunlar hakkında konuşuyorsanız, onlara sizin
üzerinizde güç sahibi olma hakkı tanırsınız. Bilinçaltınızın iyileştirici
gücünü ve enerjisini ortaya çıkaran kinetik hareketi engellersiniz. Dahası,
kendi zihninizin yasasıyla, kafanızda canlandırdıklarınız hayat bulma eğilimi
gösterir. Tam korktuğum gibi. Zihninizi hayatın büyük gerçekleriyle doldurun ve
sevginin ışığında yürüyün.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Sizi neyin
iyileştirdiğini bulun. Bilinçaltımıza verilen doğru talimatlann zihninizi ve
bedeninizi iyileştireceğini fark edin.
=> Talep ve arzularınızı bilinçaltımıza
iletmek için kesin bir plan geliştirin.
=> İstenen sonu hayal
edin ve gerçekliğini hissedin. Bunun peşinden gidin, sonuç elde edeceksiniz.
=> inancın ne olduğuna
karar verin. İnancın zihninizdeki düşünce olduğunu ve düşündüğünüz şeyi yarattığınızı
bilin.
=> Hastalığa ya da sizi
incitecek, size zarar verecek herhangi bir şeye inanmak aptalcadır. Mükemmel
sağlığa, zenginliğe, huzura, refaha ve ilahi yol göstericiliğe inanın.
=> Alışkanlıkla üzerinde
durduğunuz büyük ve asil düşünceler, büyük eylemlere dönüşür.
=> Dileklerinizi hayata geçirin. Belirli bir
plan, fikir ya da zihinsel resim seçin. Zihinsel ve duygusal olarak bu fikirle
bütünleşin. Zihinsel tutumu nuza sadık kaldığınız sürece, dilekleriniz
gerçekleşecektir.
=> Şunu hiç unutmayın: İyileşme gücüne
gerçekten sahip olmak istiyorsanız, bunu inançla, bilincinizin ve
bilinçaltınızın nasıl çalıştığını bilerek elde edebilirsiniz. İnanç anlayışla
gelir.
=> Kör inanç, kişinin ilgili güçler
konusunda hiçbir bilimsel anlayışa sahip olmadan iyileşme konusunda sonuçlar
elde etmesi anlamına gelir.
=> Hasta olabilecek
sevdiklerinize yürekten şifa dileyin. Zihninizi sükunete kavuşturun. Tek
evrensel önel zihin aracılığıyla faaliyet gösteren sağlık, canlılık ve
kusursuzlukla ilgili düşünceleriniz hissedilecek ve sevdiğiniz kişinin zihninde
kendini gösterecektir.
Uyku halinde, bilinç ve bilinçaltımz arasındaki
çatışmalardan kaçının, yine uyumadan önce, arzunuzun gerçekleştiğini tekrar
tekrar hayal edin. Huzur içinde uyuyup keyifli uyanın.
Hayatın yasası,
inanç yasasıdır. İnanç, zihninizdeki
düşüncedir. Size zarar verecek ya da sizi incitecek şeylere
inanmayın. Bilinçaltınızın sizi iyileştirme, güçlendirme,
zenginleştirme ve size ilham verme gücüne inanın. İnanmanız
halinde bunlar gerçekleşir.
Bir mühendis bina ya da köprü yaparken veya uzay gemisi tasarlarken,
soruna bilinen, tanıdık bir teknikle ya da denenmiş beceri ve yöntemlerle
yaklaşır. Bu teknik, beceri ve yöntemlerin öğrenilmesi gerekir. Aynı şekilde,
hayatınızı yönetmeniz, kontrol etmeniz ve yönlendirmeniz için de bilinen
teknik, beceri ve yöntemler vardır. Bu yöntem ve teknikler çok önemlidir.
Mühendisler, Golden Gate köprüsünü yaparken,
önce matematiksel prensipleri ve özellikleri anlamak zorundaydılar. Sonra
zihinlerinde körfezdeki ideal köprünün görüntüsünü canlandırdılar. Üçüncü
adım, prensiplere uygun, denenmiş ve kanıtlanmış yöntemler, uygulamaktı. Bu üç
adım tamamlandıktan sonra, köprü şekillenip oluştu ve üzerinden nesiller boyu
sürücüler geçmeye başladı.
Dileğinizin gerçekleşmesini
istiyorsanız, işe uygun teknik ve yöntemlerle başlamalısınız. Bu da bilimsel
yolla mümkündür. Hiçbir şey tesadüfen olmaz. Bu, düzen ve yasaların dünyasıdm
Bu bölümde manevi (tinsel) yaşamınızı açıklamanıza ve beslemenize yardımcı
olacak pratik teknikler bulacaksınız. Dilekleriniz havada balon gibi asılı
kalmamalıdır. Bunlar bir yere gitmeli ve hayatınızda bir şeyler başarmanızı
sağlamalıdır.
Dilekler, gerçekleştirmeyi
istediğimiz bir şeyle ilgili fikrin kesin ve açık olarak belirtilmesidir.
Ruhun içten arzusudur. Arzunuz duanızdır. En derin ihtiyaçlarınızdan doğar ve
hayatta istediğiniz şeyleri ortaya koyar. Doğasında, bireyin hayatının huzura,
uyuma, sağlığa, keyfe ve hayatın diğer nimetlerine karşı açlık ve susuzluğunun
etkin ifadesi vardır.
BİLİNÇALTINI AŞILAMAK İÇİN GEÇİRME TEKNİĞİ
Daha önce gördüğümüz gibi,
bilinçaltını arzulanan sonuçla aşılamak dileklerin gerçekleşmesi açısından
önemlidir. Bunun en basit yollarından biri geçirme tekniğidir. Bu, bilinçaltını
isteğinizi bilinç tarafından iletilmiş gibi üstlenmesi için ikna etmeyi
içerir. Geçirme tekniği en iyi hayal aleminde uygulanır.
Derin zihninizde sınırsız
bir zeka ve sınırsız bir güç olduğunu bilin. Sakin bir şekilde, ne
istediğinizi düşünün. Bunun bu dakikadan itibaren gerçekleşmeye başladığını
gözünüzde canlandırın. Çok kötü öksüren ve boğazı ağrıyan küçük kız gibi
davranın. Bu kız sürekli şunu tekrarlıyordu “Geçiyor. Şimdi geçiyor.”
Gerçekten de öksürüğü bir saat içinde geçti. Bu tekniği tam bir sadelik ve
saflıkla kullanın.
BİLİNÇALTINIZ İSTEKLERİNİZİ BİÇİMLENDİRİR
Kendiniz ve aileniz için yeni bir ev yapıyor olsaydınız, bu
evin projesiyle yoğun bir biçimde ilgilenirdiniz. İnşaatçıların bu projeye en
ince ayrıntısına kadar sadık kaldığından emin olmak isterdiniz. Gözünüz
kullandıkları malzemelerin üzerinde olurdu. Evinizin geleceğinin yapım
sırasında kullanılan malzemelerin kalitesine bağlı olduğunu bildiğinizden,
sadece en iyi çimentoyu, yalıtımı, elektrik tesisatını, çatı malzemesini vb.
seçerdiniz.
Aynı
özeni zihinsel evinize ve mutluluk ve bereket için zihinsel projenize ede
göstermeniz mantıklı olmaz mı?
Bütün
deneyimleriniz ve hayatınıza giren her şey, zihinsel evinizi inşa ederken
kullandığınız zihinsel yapı taşlarının doğasına bağlıdır. Eğer projeniz korku,
üzüntü, endişe ve yoksunluğa dair zihinsel kalıplarla doluysa ve eğer umutsuz,
kuşkucu ve sinik iseniz, zihninizde kurduğunuz zihinsel malzemelerin niteliği
daha fazla sıkıntı, dert, gerilim, endişe ve her türden kısıtlamaya yol
açacaktır.
Hayatın en önemli ve en çok kişiyi etkileyen faaliyetlerinden
biri, uyanık geçirdiğiniz her saat zihninizde bir şeyler yapı- landırmazdır. Bu
sessiz ve görünmez olsa da gerçektir.
Sürekli zihinsel evinizi inşa edersiniz; düşünceleriniz ve
zihinsel betimlemeniz, projenizi temsil eder. Saat saat, dakika dakika,
geliştirdiğiniz düşünceleriniz, benimsediğiniz fikirleriniz, kabul ettiğiniz
inançlarınız, zihninizin gizli stüdyosunda prova ettiğiniz sahneler ile pırıl
pırıl bir sağlık, başarı ve mutluluk inşa edebilirsiniz. Yapımıyla sürekli
ilgilendiğiniz bu görkemli köşk sizin kişiliğiniz, bu gezegendeki kimliğiniz ve
dünyadaki yaşam öykünüzdür.
Yeni bir proje oluşturun; bu
anın huzurunu, uyumunu, kc\ fini ve iyi niyetini fark ederek sükunetle
inşaatınız yapın. Bunlu rın üzerinde durduğunuzda ve talepte bulunduğunuzda,
bilinçti! tınız projenizi kabul edecek ve bunları sonuçlandıracaktır.
ARZULARIN BİLİMİ VE SANATI
Bilim
terimi, koordine edilmiş, düzenlenmiş ve sistemli hale getirilmiş bilgi yapısı
anlamına gelir. Gerçek duanın bilimi ve sanatı üzerinde duralım. Bu bilgi
yapısı, hayatın temel prensipleriyle ilgilenir. Hayatınızda ve bunları inançla
uygulayan herkesin hayatında görülebilecek teknik ve süreçleri tanımlar.
Sanat, tekniğiniz ya da sürecinizdir; bunun arkasındaki bilim ise yaratıcı
zihnin zihinsel resminize ya da düşüncenize verdiği kesin tepkidir.
Çaldığınız
kapı sizin için açılacak; aradığınız şeyi bulacaksınız. Bu öğreti, zihinsel ve
manevi yasaların kesinliğini doğrulamaktadır. Her zaman, bilinçaltınızm
Sınırsız Zekasının bilinçli düşüncenize verdiği doğrudan bir tepki vardır.
Ekmek isterseniz, taş almazsınız.
Elde
etmek için, inanarak istemeniz gerekir. Zihniniz düşünceden şeye kayar. Önce
zihinde bir imge olmadığı sürece hareket edemez, çünkü ona doğru
ilerleyebileceği bir şey yoktur. Zihinsel eyleminiz olan duanız, bilinçaltınızm
gücü üzerinde oynamadan ve bunu üretken hale getirmeden önce, zihinde bir imge
olarak kabul edilmelidir. Zihninizde bir kabul noktasına gelmeniz, mutlak ve
tartışılmaz bir anlaşma durumuna varmanız şarttır.
Bu tasarıya, arzunuzu gerçekleştirdiğinizi
öngörmenin keyfi ve huzuru eşlik etmelidir. Gerçek duanın bilim ve sanatının
temelinde, bilincinizin, sınırsız bir bilgelik ve güce sahip olan
bilinçaltınızdan kesin bir karşılık alacağına dair bilgi ve güveniniz vardır.
Bu prosedürü takip ederek dileklerinizin gerçekleştiğini görebilirsiniz.
Hayal kırıklığı,
tatmin olmayan arzularınıza bağlıdır. Eğer
engeller, ertelemeler ve zorluklar üzerinde durursanız,
bilinçaltınız da buna bağlı olarak karşılık verecek ve kendi
iyiliğinize engel olacaktır.
Zihninizin gizli
stüdyosunda geliştirdiğiniz düşüncelerle pırıl
pırıl bir sağlık, başarı ve mutluluk inşa edebilirsiniz.
Zihinsel
bilimin yardımıyla kolay yoldan başarmayı arzulayın.
GÖRSELLEŞTİRME
TEKNİĞİ
Bir fikri formüle etmenin en kolay ve kesin yolu, bunu
gözünüzde canlandırmak, zihin gözünüzle sanki gerçekten varmış gibi canlı
görebilmektir. Çıplak gözle sadece dış dünyada zaten var olanı görebilirsiniz.
Zihninizdeki herhangi bir resim ise umduklarınızın ve görmediklerinizin
ifadesidir. Hayalinizde oluşturduğunuz şey, vücudunuzun herhangi bir bölümü
kadar gerçektir. Fikir ve düşünce gerçektir ve zihinsel imgenize sadık kalmanız
halinde bir gün nesnel dünyada da kendini gösterecektir.
Düşünme
süreci zihninizde etkiler oluşturur. Bu etkiler bir süre sonra hayatınızda
gerçekler ve deneyimler olarak ortaya çıkar. Mimarlar, istedikleri türde
binayı gözlerinde canlandırırlar. Bu binayı, tamamladığında olmasını
istedikleri gibi görürler. Betimleme ve düşünce süreçleri, binayı ortaya
çıkaran plastik bir kalıba dönüşür. Bina, ister güzel olsun ister çirkin, ister
gökdelen olsun ister tek katlı bir baraka, gözünde canlandırmayla başlar.
Mimarın zihinsel betimlemesi kağıda çizim olarak yansır. Daha sonra, müteahhit
ve yapım işçileri gerekli malzemeleri toplarlar; binanın yapımı son aşamaya
kadar mimarın zihinsel kalıplarına tamamen sadık kalınarak sürer.
Ben de dinleyiciler önünde konuşma yapmadan önce her zaman
gözünde canlandırma tekniğini kullanıyorum. Zihnimizin tekerleklerini
durduruyorum; böylece bilinçaltıma düşünce imgelerimi sunabiliyorum. Sonra
bütün oditoryumu gözümün önüne getiriyorum. Koltuklar, içlerindeki sınırsız iyileştirici
varlıkla aydınlanmış, bundan ilham almış erkek ve kadınlar oturuyor. Onları
neşeli, mutlu ve özgür görüyorum.
Fikri önce hayalimde oluşturduğum için, insanların “İyileştim”,
“Kendimi harika hissediyorum”, “Bambaşka biri oldum” dediklerini hayal ederken,
bunu sessizce, zihinsel bir resim olarak bunu koruyorum. On dakika süreyle
buna devam ediyorum. Her kişinin zihin ve bedeninin sevgiye, iyiliğe, güzelliğe
ve kusursuzluğa doyduğunu biliyor ve hissediyorum. Farkındalığım öyle bir
noktaya geliyor ki, dinleyicilerin sağlıklı ve mutlu olduklarını dile
getirdiklerini duyabiliyorum. Sonra bütün resmi bir kenara bırakıp kürsüye
çıkıyorum.
Ne zaman bir konuşmada bu tekniği kullansam,
sonrasında insanlar yanıma gelip dileklerinin gerçekleştiğini söylüyorlar.
ZİHİNDE SAHNELEME TEKNİĞİ
“Bir resim binlerce kelimeye bedeldir” diye eski
bir söz vardır. Bilinçaltının, zihinde tutulan ve inançla desteklenen her resmi
hayata geçireceği gerçeği vurgulanmalıdır: Öyleymişim gibi davranıyorum ve
öyle oluyorum.
Birkaç yıl önce, çeşitli eyaletlere gittiğim bir tur
sırasında konferans vermek üzere Midwest’te bulunuyordum. O bölgede sabit bir
yere sahip olmak istedim; böylece yardımıma ihtiyaç duyanlara hizmet
edebilirdim. Seyahatlerim beni çok uzaklara götürdü, ama bu fikri unutmadım.
Washinghton, Spokane’de olduğum bir akşam, oteldeki odamda kanepeye uzanmış,
dinleniyordum. Birden düşüncelerimi durdurdum. Sakin ve pasif bir ruh haline
geçerek, büyük bir dinleyici kitlesinin önünde konuşma yaptığımı hayal etim.
Dinleyicilere, “Burada olduğum için çok mutluyum.” diyordum. “Bu ideal fırsatı
elde etmeyi diliyorum.”
Hayali dinleyiciyi zihin gözümle gördüm ve bunun gerçekliğini
hissettim. Bir aktörün rolünü oynuyor ve bu zihinsel filmi canlandırıyordum. Bu
resmin, onu bir biçimde hayata geçirecek olan bilinçaltıma iletilmesi beni
memnun ediyordu. Ertesi sabah uyandığımda, büyük bir huzur ve tatmin
hissediyordum. Birkaç gün sonra, Midwest’te bir organizasyondan aradılar ve
benden oranın yöneticisi olmamı istediler. Bunu kabul ettim. Yıllarca orada
görev yapmanın keyfini yaşadım.
Bu yöntem daha çok “zihinde sahneleme tekniği” olarak adlandırılır.
Kitaplarımı okuyan ve konuşmalarımı dinleyen pek çok kişiden, bu tekniği
kullanarak ne kadar muhteşem sonuçlar elde ettiklerini anlatan mektuplar aldım.
Zihinde sahneleme tekniğinin çok işe yaradığı alanlardan
biri satıştır. Eğer satacak bir eviniz ya da malınız varsa, önce zihninizde
kendinizi fiyatın doğru ve her iki taraf için de adil olduğuna inandırmanızı
öneriyorum. Bunu yaptıktan sonra zihninizi sükunete kavuşturun, gevşeyin,
kendinizi serbest bırakın bütün zihinsel çabaları en aza indiren uyku haline
geçin. Sonra çeki ellerinizde görün, sevinin, çek için teşekkür edin ve zihninizde
yarattığınız zihinsel filmin doğallığını hissederek uykuya dalın.
Bu nesnel bir gerçeklikmiş gibi
davranmalısınız. Bunu yaptığınızda, bilinçaltınız bunu etki olarak kabul
edecektir. Sonra Sınırsız Zeka, sizi mala gerçekten sahip olmak isteyen, onu sevecek
ve geliştirecek müşteriye çeker. Zihnin derin akımları sayesinde, alıcı ve
satıcı bir araya gelir. Zihinde tutulan ve inançla desteklenen zihinsel bir
resim hayata geçmiş olur.
BAUDOİN TEKNİĞİ
Charles Baudoin Fransa’da Rousseau Enstitüsü’nde
profesördü. Çok iyi bir psikoterapistti; New Nancy Tedavi Okulu’nun da
yöneticisiydi. Baudoin, bilinçaltını etkilemenin en iyi yolunun, bütün çabanın
en aza indiği uykulu ya da uykuya yakın bir hale geçmek olduğunu keşfetmişti.
Bundan sonra, fikir sakin, pasif ve açık bir biçimde yansıma yoluyla bilinçaltına
iletilebilirdi.
Baudoin’in açıkladığı gibi:
Bunu kesin olarak gerçekleştirmenin
(bilinçaltına aşılamanın) basit bir yolu telkinin hedefi olacak fikri
yoğunlaştırmak, bunu hafızaya kolayca kazınacak biçimde kısaca özetleyip bir
ifadeye dönüştürmek ve tekerleme gibi sürekli tekrarlamaktır.
Birkaç yıl önce, Los Angeles’ta genç bir dul,
kendini uzun süren, tatsız bir aile çatışmasının içinde buldu. Merhum kocası
bütün varlığını ona bırakmıştı; ancak adamın daha önceki evliliğinden olan
çocukları bu vasiyeti geçersiz kılmak için dava açmışlardı. Kadının uzlaşma
tekliflerini de geri çevirmişlerdi.
Kadın benden yardım istediğinde, ona Baudoin tekniğini
açıkladım. İhtiyacına dair fikrini hafızasına kolayca kazıyacağı şekilde birkaç
kelimeyle özetlemesini ve bir ifadeye dönüştürmesini söyledim. Bulduğu ifade
şuydu: “İlahi düzende bitti.” Ona göre bu sözler, bilinçaltının yasaları
aracılığıyla faaliyet gösteren Sınırsız Zekanın, uyum prensibi aracılığıyla
uyumlu bir sonuç ortaya çıkaracağı anlamına geliyordu.
Kadın, on gün süreyle her gece koltuğuna
oturdu, bedenini sistematik bir biçimde gevşetti ve uykulu hale geçti. Yavaşça,
sessizce ve ifadeyi hissederek, “İlahi düzende bitti” diye tekrarlıyordu. Bir
iç huzura ve bütün bedenini saran bir sükunete kavuştuğunu hissediyordu Sonra
da normal, derin uykusuna dalıyordu.
On birinci günün sabahında, kendini çok iyi
hissederek ve bittiğine gerçekten inanarak uyandı. Aynı gün avukatı onu aradı.
Karşı tarafın avukatı ve müvekkilleri uzlaşmaya razı olmuşlardı. Uyumlu bir
anlaşmaya varıldı ve dava düştü.
UYKU TEKNİĞİ
Uyku haline geçtiğinizde, çabalarınız en aza iner. Uyku
halindeyken bilinç büyük ölçüde geri çekilir. Bunun nedeni uyumadan hemen önce
ve uyandıktan hemen sonra, bilinçaltının kendini en üst derecede göstermesidir.
Bu durumda arzunu etkisizleştiren ve böylece bilinçaltı tarafından kabul
edilmesini engelleyen olumsuz düşünceler ortadan kalkar.
Yıkıcı bir alışkanlıktan kurtulmak
istediğinizi varsayalım. Rahat bir duruş belirleyin, bedeninizi gevşetin ve
hareketsiz kalın. Uyku haline geçin ve bu haldeyken, sessizce, tekerleme gibi
şunu tekrarlayın: “Bu alışkanlıktan tamamen kurtuldum. Zihnimin uyum ve huzuru
muhteşem durumda.” Her sabah ve gece, beş ya da on dakika süreyle bu sözleri
yavaş yavaş, sessizce ve sevgiyle tekrarlayın. Her tekrarlamanızda, duygusal
değer büyüyecektir. Olumsuz alışkanlığı tekrarlama dürtüsü hissettiğinizde,
kendi kendinize aynı formülü yüksek sesle tekrarlayın. Böylece bilinçaltınıza
fikri kabul etme komutu verirsiniz ve iyileşme gerçekleşir.
Şükran
duyan kalp, her zaman evrenin yaratıcı güçlerine yakındır; kozmik etki ve
tepki yasasına bağlı olarak, karşılıklı ilişki yasasıyla, sayısız nimetin
kendisine doğru akmasını sağlar.
Geçenlerde
genç bir anne bana bu tekniği kullanarak yaşadığı deneyimi anlattı. “îşsiz ve
beş parasızdım.” dedi. “Doyurup giydirmem gereken üç küçük çocuğum vardı. Ne
yapacağımı bilmiyordum. Sonra sizin, daha dileklerimiz gerçekleşmeden şükran
duymamız gerektiğini söylediğinizi duydum. Birden beynimde bir şimşek çaktı
sanki. Bunu denemem gerektiğim biliyordum.”
Bu kadın
üç hafta boyunca, her gece ve sabah şu sözleri tekrarladı: “Zenginliğim için
teşekkür ederim.” Bunu gevşemiş, huzurlu bir halde yapıyordu ve şükran duygusu
ve ruh hali zihninde baskın hale gelene kadar devam ediyordu. Yaratıcı zekayı
ya da sınırsız zihni elbette gerçekten göremeyeceğini bilse de, içindeki
sınırsız güç ve zekaya hitap ettiğini hayal ediyordu. Tinsel algının iç gözüyle
görüyor, ihtiyaç duyduğu para, konum ve yiyecekle ilişkili olarak zenginliğe
dair düşünce-imgesinin ilk neden olduğunu fark ediyordu. Düşünce-duygusu,
zenginliğinin hiçbir öncel koşul tarafından engellenmeyen özüydü.
Sürekli “Teşekkür ederim” diye tekrarladığında, kadının
zihni ve yüreği kabul noktasına yükseliyordu. Aklına yoksunluk, fakirlik ve
sıkıntı düşünceleri geldiğinde, yine “Teşekkür ederim” diyordu; bunu gerekli
oldukça yapıyordu. Şükran duyan tutumunu koruduğu sürece, zihnini zenginlik
fikrine koşullandıracağını biliyordu. Öyle de oldu.
Bu annenin dileği ilginç bir sonuç doğurdu.
Buna başladıktan kısa bir süre sonra, yolda beş yıldır görüşmediği eski
patronuyla karşılaştı. Patronu ona yüksek ücret alacağı, iyi bir pozisyon
teklif etti. Hatta avans bile verdi. Kadın bana, “Teşekkür sözcüğünün
şaşırtıcı gücünü hiç unutmayacağım.” dedi. “Bu benim için mucizeler yarattı.”
OLUMLAMA TEKNİĞİ
Olumlama etkinliğini büyük ölçüde, “Dilekte bulunurken boş
tekrarlar kullanmayın” sözlerinin altında yatan gerçeği ve anlamı nasıl
anladığınız belirler. Beyanın gücü kesin ve belirli olumlu gerçeklerin zekice
uygulanmasında yatar. Bir öğrencinin üçle üçü topladığını ve tahtaya altı
yazdığını düşünün. Öğretmen, matematiksel bir kesinlikle üç ile üçün toplamının
altı ettiğini söyler; çocuk da rakamları buna göre değiştirir. Öğretmenin
ifadesi üçle üçün toplamını altıya eşit kılmamıştır. Bu, çocuğun tahtadaki
rakamları yeniden düzenlemesini neden olan matematiksek bir gerçekliktir
zaten.
Hasta olmak anormaldir, sağlıklı olmak normaldir. Sağlık,
varlığınızın gerçeğidir. Kendinizi ve başkaları için olumlu bir biçimde sağlık,
uyum ve huzur beyan ettiğinizde ve bunların kendi varlığınızın evrensel
prensipleri olduğunu fark ettiğinizde, bu beyana dayalı inanç ve anlayışınıza
bağlı olarak, bilinçaltını- zın olumsuz kalıplarını yeniden düzenlersiniz.
Olumlu ifadeler kullanmanın sonucu, görüntüden bağımsız
olarak hayatın prensiplerine riayet etmeye bağlıdır. Bir an için
düşünün: Matematiğin bir prensibi vardır, ama hatanın
yoktur. Doğruluğun bir prensibi vardır ama yalancılığın yoktur. Zekanın bir
prensibi vardır ama cahilliğin yoktur. Uyumun bir prensibi vardır ama
çatışmanın yoktur. Sağlığın bir prensibi vardır ama hastalığın yoktur. Bolluğun
bir prensibi vardır ama yoksulluğun yoktur.
Kız kardeşimin İngiltere’de bir hastanede
safrakesesi ameliyatı geçireceği günlerde, bu olumlu beyan yöntemini
uyguladım. Yapılan testler ve çekilen röntgenler sonucunda hastalığının teşhisi
konmuştu. Kardeşim benden iyileşmesi için dua etmemi istemişti. Ondan kilometrelerce
uzaktaydım ama bu beni rahatsız etmedi. Zihin prensibinde zaman ve mekan
yoktur. Sınırsız zihin ve zeka, her an her yerde tam olarak mevcuttur.
Günde birkaç kez, sakin, kendimden emim bir
tavırla şunları söylüyordum:
Bu dileğim, kardeşim Catherine için. O şu anda rahat, huzurlu,
dengeli ve sakin. Bilinçaltının onun bedenini yaratan iyileştirici zekası şimdi
her hücreyi, siniri, dokuyu, kası ve kemiği, bilinçaltındaki bütün organların
mükemmel uyumuna bağlı olarak dönüştürüyor. Bilinçaltındaki bütün bozulmuş
düşünce kalıpları sessizce ve sükunetle ortadan kaldırılıyor; hayat prensibinin
canlılığı, iyiliği ve güzelliği varlığının her atomunda kendini gösteriyor.
Kardeşim artık içinde bir nehir gibi akan, ona mükemmel sağlık, uyum ve huzur
veren iyileştirici akımlara açık. Bütün bozukluklar ve çirkin imgeler şimdi
onun içinde akan sonsuz sevgi ve huzur deniziyle yıkanıyor.
îki haftanın sonunda
kardeşim yeniden muayeneden geçti. Röntgen sonuçları negatif çıktı. Doktoru
onun önemli bir iyileşme kaydettiğini ve ameliyatın ertelendiğini söyledi.
Olumlamak, öyle olduğunu söylemektir. Zihnin
bu tutumunu doğru kabul ettiğiniz sürece, bunun aksi yönündeki bütün
etkenlerden bağımsız olarak, dileklerinizin gerçekleştiğini görürsünüz.
Düşünceniz ancak beyan edebilir; çünkü bir şeyi reddetseniz bile, ashnda
reddettiğiniz şeyin varlığını beyan etmiş olursunuz. Bir olumlu ifadeyi
tekrarlamak, ne söylediğinizi ve neden söylediğinizi bilmek, zihni, ifade
ettiğiniz şeyin doğru olduğunun kabul edildiği bilinç durumuna götürür. Tatmin
edici bilinçaltı tepkisini alana dek, hayatın gerçeklerini olumlamaya etmeye
devam edin.
TARTIŞMA TEKNİĞİ
Bu yöntemin anlamı adında saklıdır. Yöntem, zihinsel ve
tinsel iyileşme konusunda çok önemli bir isim olan ve bir asır önce Maine, Belfast’ta
yaşayan Dr. Phineas Parkhurst Quimby’nin şaşırtıcı çalışmaları sonucunda ortaya
çıkmıştır. Quimby psiko- somatik tıbbın gerçek babasıydı ve ilk psikanalistti.
Hastanın sorunlarının, sancılarının ve ağrılarının nedenini, gözle görülemeyen
şeyleri görerek teşhis etme konusunda da çok yetenekliydi.
Kısaca, Quimby tarafından
başatsıyla uygulanan tartışma yöntemi yöntem, tinsel akıl yürütmeye
dayanmaktadır. Hastayı ve kendinizi, hastalığın bilinçaltında bulunan yanlış
inançlara, temelsiz korkulara ve olumsuz kalıplara bağlı olduğuna ikna
edersiniz. Bunu zihninizde mantıksallaştırırsmız ve hastayı hastalığın ya da
rahatsızlığın vücutta şekil bulmuş bozuk, çarpık bir düşünce kalıbından
kaynaklandığına inandırırsınız. Bir dış güce ya da dış etkenlere yönelik bu
yanlış inanç şimdi kendini hastalık dışarı vurmuştur ve düşünce kalıplarını
değiştirmek suretiyle değiştirilebilir.
Hastaya, iyileşmenin temelinde inançta değişikliğin bulunduğunu
açıklarsınız. Aynı zamanda bedeni ve bütün organları bilinçaltının yarattığını;
bu nedenle onları nasıl iyileştireceğini bildiğini, iyileştirebileceğini ve şu
anda da bunu yaptığını söylersiniz. Zihninizin mahkemesinde, hastalığın,
hastalıklı bir düşünce-betimlemeye dayalı zihnin yansıması olduğunu
tartışabilirsiniz. Bütün organları yaratan ve içindeki her hücreyi, siniri ve
dokuyu mükemmel bir biçimde kollayan içteki iyileştirici gücün lehine bütün
kanıtları da toplamaya devam edersiniz.
Sonra zihninizin mahkemesinde, kendi lehinize
ve hastanın lehine bir karara varırsınız. İnançla ve tinsel anlayışla hastayı
kurtarırsınız. Zihinsel ve manevi kanıtlarınız üstün gelmiştir. Tek bir zihin
olduğu için, doğru olduğunu hissettiğiniz ley hastanın deneyiminde kendini
göstermiş ve ardından iyileşme gerçekleşmiştir.
MUTLAK TEKNİK MODERN ULTRASON TERAPİYE BENZER
Dünyada pek çok kişi bu tedavi
şeklini uygulamakta ve harika sonuçlar almaktadır. Mutlak yöntemi uygulayan
kişi, hastanın adını belirtir. Sonra sessizce Tanrı’yı, onun niteliklerini,
sıfatlarını düşünür. Örneğin; Yaratan kusursuzdur, sınırsız sevgidir, sınırsız
zekadır, çok güçlüdür, sınırsız bilgeliktir, mutlak uyumdur, tarifsiz
güzelliktir. Bunları sessizce düşünürken, bilinci yeni bir spiritüel boyuta
yükselir. Kişinin zihninde ve bedeninde kendisinin aksi olan her şeyi yok eden,
Tanrı’nın sınırsız sevgi okyanusunu hisseder. Onun bütün gücünün ve sevgisinin
şimdi hastanın üzerinde yoğunlaştığını hisseder. Sınırsız hayat ve sevgi
okyanusunun varlığında, rahatsız edici ve kötü her şey etkisiz hale
getirilmektedir.
Duanın
mutlak yöntemi, ultrason terapideki son gelişmelerle karşılaştırılabilir.
Geçenlerde bunları bana Los Angeles’ta tanınmış bir doktor açıkladı. Bu
doktorun çalışırken kullandığı aletler son derece yüksek frekanslarda güçlü ses
dalgaları yaratıyormuş. Bunlar bedenin anormal dokuların bulunduğu bölümleri
üzerinde yoğunlaştırıldığmda, etkilenen hücreler ultrasona tepki veriyormuş.
Biz de Tanrı’nın
niteliklerini ve sıfatlarını düşünerek bilincimizde yükseldiğimiz noktada,
uyum, sağlık ve huzurla ilişkili spiritüel dalgalar ortaya çıkarırız. Bu
dalgaların üzerinde yoğunlaştığı kişiler bunlara tepki verirler. Bu teknik
sayesinde pek çok iyileşme kaydedilmiştir.
Komut TEKNİĞİ
Güç,
arkasındaki inanca ya da duyguya bağlıdır. Dünyayı döndüren gücün bizim
lehimize hareket ettiğini ve bizi desteklediğini fark edersek, güvenimiz ve
inancımız artar. Güce güce katmaya çalışmazsınız. Hiçbir zihinsel zorlama,
baskı, mücadele olmamahd’r.
Genç bir
kadın, kendisini sürekli arayan ve randevu koparmak için baskı yapan bir adam
üzerinde komut yöntemini uygulamıştı. Adamdan bir türlü kurtulamıyordu. Sonunda
onun işyerine de gelmeye başladığını görünce, bir an önce kesin bir şey yapması
gerektiğini anlamıştı.
Günde
birkaç kez, sükunete bürünüyor ve şunları tekrarlıyordu:
J... R..
,’yi Tanrı’ya havale ettim. O hep olması gereken yerde. Ben özgürüm, o da
özgür. Şimdi sözlerimin sınırsız zihne ulaşmasını ve hayatını geçmesini
istiyorum.
Kadın,
adamın hayatından çıktığını söylüyor. O zamandan beri kendisini görmemiş. “Sanki
yer yarıldı içine girdi.” diyor.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Zihinsel mühendis olun ve
daha iyi ve güzel bir hayat inşa etmek için denenip kanıtlanmış teknikleri
kullanın.
=> Arzunuz duanızdır. Gözünüzde
arzunuzun gerçekleştiğini canlandırın ve gerçekliğini hissedin. Böylece
duanızın karşılığını almanın keyfini yaşarsınız.
=> Zihinsel
bilimin yardımıyla kolay yoldan başarmayı arzulayın.
=> Zihninizin gizli stüdyosunda
geliştirdiğiniz düşüncelerle pırıl pırıl bir sağlık, başarı ve mutluluk inşa
edebilirsiniz.
=> Bilinçaltınızın Sınırsız
Zekasının bilincinize her zaman doğrudan bir tepki verdiğinden şahsen emin
olana kadar, bilimsel olarak deney yapın.
=> Arzunuzun gerçekleştiğini
öngörmenin keyif ve huzurunu yaşayın. Zihninizdeki herhangi bir zihinsel
resim, umduklarınızın özü, göremediklerinizin kanıtıdır.
=> Bir zihinsel resim bin
sözcüğe bedeldir. Bilinçaltınız, zihninizde tuttuğunuz ve inançla
desteklediğiniz her resmi hayata geçirecektir.
=> Dilekte bulunurken çabalardan
ve zihinsel zorlamadan kaçının. Uyku haline geçin ve duanızın karşılığını
alacağınızı bilin.
=> Unutmayın; şükran dolu bir
kalp her zaman evrenin zenginliklerine yakındır.
==> Beyan, öyle olduğunu
söylemektir. Zihnin bu tutumunu doğru kabul ettiğiniz sürece, bunun aksi yönündeki
bütün etkenlerden bağımsız olarak. dileklerinizin gerçekleştiğini görürsünüz.
=> Yüce Varlığın sevgisini ve
ihtişamını düşünerek, uyum, sağlık ve huzur dalgalarını ortaya çıkarın.
=> istediğiniz ve doğru olduğunu hissettiğiniz her şey
hayata geçecektir. Uyum, sağlık, huzur ve bolluk isteyin.
Bilinçli
olarak beyan ettiğiniz şeyi, birkaç dakika sonra zihinsel olarak
reddetmemelisiniz. Bu beyan ettiğiniz olumlu ifadeyi etkisiz hale getirecektir.
Hazine sandığı
içinizdedir. Yürekten arzuladığınız şeylerin
karşılığını almak için kendi içinize bakın.
Zihinsel yaşamın yüzde doksanından fazlası bilinçaltıdır.
Eğer bu mucizevi gücü kullanmazsanız, kendinizi çok dar sınırlar içinde
yaşamaya mahkum edersiniz.
Bilinçaltı
süreçleriniz her zaman hayata yöneliktir ve yapıcıdır. Bilinçaltınız
vücudunuzu yapar ve onun bütün hayati fonksiyonlarını sürdürür. Her gün yirmi
dört saat işbaşındadır ve hiç uyumaz. Her zaman size yardımcı olmaya ve siz
tehlikelerden korumaya çalışmaktadır.
Bilinçaltınız daima sınırsız hayat ve sınırsız bilgelikle
temas halindedir; dürtüleri ve fikirleri hep hayata yöneliktir. Daha iyi ve
güzel bir yaşam için bütün büyük amaçlar, ilhamlar ve vizyonlar bilinçaltmdan
doğar. En derin inançlarınız mantıklı olarak tartışamadıklarınızdır; çünkü
bunların kaynağı bilinciniz değil, bilinçaltınızdır.
Bilinçaltınız sizinle önseziler, dürtüler, sezgiler,
tutkular ve fikirler aracılığıyla konuşur. Size her zaman yükselmenizi, sınırı
aşmanızı, gelişmenizi, ilerlemenizi, macera yaşamanızı ve yol kat etmenizi
söyler. Sevme dürtüsü, başkalarının hayatını kurtarma isteği, bilinçaltının
derinliklerinden gelir. Örneğin 18 Nisan 1906 tarihindeki büyük San Francisco
depremi ve yangınında, uzun süredir yatağa mahkum olan özürlü ve yatalak kişiler
ayağa kalktılar ve büyük bir cesaret ve dayanıklılık örneği sergilediler.
İçlerinde diğer insanları ne pahasına olursa olsun kurtarmak için duydukları
güçlü ve yoğun bir istek vardı; bilin- çaltları da buna karşılık verdi.
Büyük ressamlar, müzisyenler, şairler,
konuşmacılar ve yazarlar bilinçaltının güçlerini ayarlayıp kullanırlar ve
canlanıp ilham alırlar. Robert Louis Stevenson, uyumadan önce bilinçaltını
kendisi uyurken onun için öyküler yazmakla görevlendirirdi. Ne zaman banka hesabındaki
para azalmaya başlasa, bilinçaltında kendisine güzel, iyi satacak, heyecanlı
bir hikaye vermesini isterdi. Stevenson, derin zihninin zekasının ona öyküyü
parça parça, adeta bir dizi gibi sunduğunu söylüyordu. Bu, bilinçaltı- nızın
size nasıl bilinciniz hiç bilmediği önemli ve bilge sözleri söyleyebileceğini
göstermektedir.
Mark Twain sık sık bütün dünyaya hayatında
hiç çalışmadığım duyururdu. Mizah yeteneği ve yazdığı harika eserler, bilinçaltının
tükenmek bilmeyen kaynağını kullanma yeteneğinin sonucuydu.
BEDEN ZİHNİN İŞLEYİŞİNİ NASIL YANSITIR?
Bilincinizle bilinçaltınızm etkileşimi,
bağlantılı sinir sistemleri arasında benzer bir etkileşimi gerektirir.
Serebrospinal ve istemli sinir sistemi bilincin organıdır. Otonom sinir
sistemi bilinçaltının organıdır. İstemli sinir sistemi, fiziksel duyular
aracılığıyla bilinçli algıları algıladığınız ve vücudunuzun hareketlerini istemli
olarak kontrol ettiğiniz kanaldır. Bu sistemin kontrol merkezi, beynin
serebral korteksindedir.
İstemsiz sinir sistemi olarak da adlandırılan otonom sinir
sisteminin faaliyet merkezleri, serebellum, beyin kökü ve amig- dala da dahil
olmak üzere beynin başka bölümlerinde bulunmaktadır. Bu organların vücudun
önemli sistemleriyle kendi bağlantıları vardır ve bilinçli farkındalık olmasa
da hayati fonksiyonlarını desteklerler.
İki sistem ayrı ayrı veya eşzamanlı çalışabilir. Örneğin
sere- bellumdaki merkeze bir tehlike algısı ulaştığında, mesajlar hem bilinç
kortekse hem de bilinçaltı amigdalaya gönderilir. Daha tehlike bilinçli olarak
fark edilip değerlendirilmeden, kişinin savunma yetenekleri tehlikeye tepki
vermeye başlayabilir.
Zihinsel
ve fiziksel etkileşimi incelemenin basit bir yolu, bilincinizin istemli sinir
sisteminizdeki bağlantılı elektrik dürtüler dizisine paralel bir fikri
kavradığını anlamaktır. Bu istemsiz sinir sisteminizde de benzer bir dalganın
ortaya çıkmasına neden olur; böylece fikir yaratıcı ortam olan bilinçaltınıza
iletilir. Düşünceler böyle vücut bulur.
Bilinç tarafından alınan ve doğru kabul edilen her düşünce,
beynin bilinçaltınızı destekleyen diğer organlarına gönderilir, can bulur ve
bir gerçeklik olarak dünyanızda yer eder.
Zeka bedenîn
gelîşİmînden sorumludur
Hücre sistemini ve gözler, kulaklar, karaciğer, mesane vb.
organların yapısını incelediğinizde, bunların birlikte faaliyet göstermelerine
olanak tanıyan bir grup zekası oluşturan hücre gruplarından meydana geldiğini
görürsünüz. Bilincin telkiniyle emirler ahp bunları yerine getirebilirler.
Tek
hücreli organizmaları dikkatle incelediğinizde, karmaşık bedeninizde neler
olup bittiğini anlayabilirsiniz. Tek hücreli organizmaların organları olmasa
da, bu, hareket, beslenme, sindirme ve vücuttan dışarı atma gibi temel
fonksiyonları gerçekleştiren zihin etki ve tepkisi hakkında fikir verir.
Pek çok kişi, kendi haline
bıraktığınız sürece bedenin gelişiminden sorumlu olan bir zekanın varlığına
dikkat çeker. Bu doğru gibi görünmektedir. Burada zorluk, bilincin her zaman
dış görüntülere dayalı duyusal kanıtlarıyla müdahalede bulunmasıdır. Bunlar
yanlış inançlara, korkulara ve gereksiz fikirlere neden olabilir. Korkular,
yanlış inançlar ve olumsuz kalıplar psikolojik ve duygusal koşullanma yoluyla
bilinçaltınıza kaydedildiğinde, bilinçaltmızın kendisine sunulan projenin
özelliklerine göre hareket etmekten başka şansı kalmaz.
BİLİNÇALTI
HERKESİN İYİLİĞİ İÇİN ÇALIŞIR
İçinizdeki öznel benlik, her
şeyin arkasında bir uyum prensibini yansıtarak sürekli iyilik için çalışır.
Bilinçaltmızın kendi iradesi vardır ve bu kendi içinde çok gerçektir. Siz isteseniz
de istemeseniz de gece gündüz faaliyet gösterir. Bedeninizin inşası için
çalışır ama siz onu göremez, duyamaz, çalıştığını hissedemezsiniz. Bu, sessiz
bir süreçtir. Bilinçaltmızın daima uyuma, sağlığa ve barışa yönelik hareket
eden kendi hayatı vardır. İçindeki bu ilahi norm sürekli sizin aracılığınızla
ifade bulmaya çalışır.
Bütün çağların
büyük adamlarının en büyük sırrı,
bilinçaltlannın güçleriyle temas kurabilmeleri ve bunları
ortaya çıkarabilmeleriydi. Sizde bunu yapabilirsiniz.
Zihinsel mühendis
olun ve daha iyi ve güzel bir hayat inşa
etmek için denenip kanıtlanmış teknikleri kullanın.
İNSANLAR TEMEL UYUM PRENSİBİNE
NASIL MÜDAHALE EDERLER?
Doğru ve bilimsel düşünmek için “Doğru”yu bilmemiz gerekir.
Eskilerin dediği gibi: “Siz doğruyu bileceksiniz, doğru sizi özgür kılacak ”
Doğruyu bilmek, hep hayat yönünde hareket eden bilinçaltının Sınırsız Zeka ve
gücüyle uyum içinde olmaktır.
Cehalet ya da yapı nedeniyle uyumlu olmayan her
düşünce ya da eylem çatışamaya ya da her türden sınırlamaya yol açacaktır.
Bilim adamları her on bir ayda bir yeni bir beden inşa ettiğimizi
söylemektedir; yani fiziksel açıdan bakacak olursak gerçekte sadece on bir
aylıksınız. Korku, öfke, kıskançlık ve kötü niyet temelli düşüncelerle
bedeninize kusurlar eklerseniz, kendinizden başka kimseyi suçlayamazsınız.
Siz, düşüncelerinizin toplamısınız. Olumsuz
düşünce ve imgeleri benimsemekten kaçınabilirsiniz. Karanlıktan kurtulmanın
yolu ışıktır; soğuğun üstesinden gelmenin yolu sıcaktır; olumsuz düşüncenin
üstesinden gelmenin yolu da bunun yerine iyi düşünceyi koymaktır. İyiyi beyan
ederseniz, kötüler ortadan kaybolacaktır.
Neden sağlikli, canli ve güçlü olmak
normal,
HASTA OLMAK ANORMALDİR?
Dünyaya gelen ortalama bir çocuk son derece sağlıklıdır ve
organları da kusursuz çalışmaktadır. Bu normal bir durumdur; sonrasında
sağlıklı, canlı ve güçlü kalmamız gerekir. Kendini koruma içgüdüsü, insan
doğasının en güçlü içgüdüsüdür ve doğanızda var olan en etkili, sürekli ve
istikrarlı gerçeği oluşturur. Bütün düşünceleriniz, fikirleriniz ve
inançlarınızın, sizi sürekli her anlamda korumaya çalışan hayatın temel
prensibiyle uyum içinde olduğunda, daha büyük bir potansiyelle faaliyet göstermesi
beklenir. Bundan sonra normal koşulların oluşması, anormal koşulların
oluşmasından çok daha kolay ve kesin olacaktır.
Hasta olmak anormaldir. Hastalık durumu,
hayatın akıntısına karşı hareket ettiğiniz ve olumsuz düşündüğünüz anlamına
gelir. Hayatın yasası, büyümenin yasasıdır: Bütün doğa, sessizce ve istikrarlı
bir biçimde kendini büyümeyle ifade ederek, bu yasaya tanıklık etmiş olur.
Büyümenin ve ifadenin olduğunu yerde, hayat olmalıdır; hayatın olduğu yerde
uyum olmalıdır; uyumun olduğu yerde de mükemmel sağlık olmalıdır.
Eğer düşünceniz, bilinçaltınızın yaratıcı prensibiyle uyum
içindeyse, temel uyum yasasıyla uyumlu haldesiniz demektir. Uyum prensibine
uygun olmayan düşüncelerini kabul ederseniz, bu düşünceler size yapışıp
kalacak, sizi rahatsız edecek, üzecek, sonunda hastalığı ve eğer ısrar
ederseniz belki de ölüme neden olacaktır.
Hastalığı iyileştirirken,
bilinçaltınız hayati güçlerinin sisteminizdeki akışını ve dağılımını
artırmanız gerekir. Bu, korku, endişe, üzüntü, kıskançlık, nefret
düşünceleriyle diğer yıkıcı düşünceleri ortadan kaldırarak mümkün olur. Bunlar
sinirlerinize ve bezlerinize - atık maddelerin dışarı atılmasını kontrol eden
ve organizmayı temiz tutan vücut dokusu - hasar verme eğilimi gösterir.
POTT HASTALIĞININ TEDAVİSİ
Pott hastalığı ya da omurga
tüberkülozu eskiden çocuklarda görülen büyük bir felaketti. Buna yakalanan
çocuklardan biri, İndiana, İndianapolis’te yaşayan Frederick Elias Andrews idi.
Hastalık onu iki büklüm ve sakat bırakmış; yürümesini engellemişti. Ancak
ellerinizin ve dizlerinin üzerinde hareket edebiliyordu. Doktoru iyileşmesinin
imkansız olduğunu söylemişti.
Andrew bu kararı kabul
etmeyi reddetti. Kendi duasını yarattı. Bunu her gün pek çok kez tekrarlıyor
ve ihtiyaç duyduğu nitelikleri zihinsel olarak ediniyordu.
İyiyim, mükemmelim,
güçlüyüm, sevgi doluyum, uyumluyum ve mutluyum.
Geceleri yatmadan önce
yaptığı son iş, sabahları da uyanır uyanmaz yaptığı ilk iş bunu tekrarlamaktı.
Başkaları için de dilekte bulunuyordu; sevgiye ve sağlığa ilişkin düşüncelerini
gönderiyordu.
Bu zihinsel tutumun ve dileğinin karşılığını pek çok kez
kat kat fazlasıyla aldı. İnancı ve sebatı ona büyük karlar sağladı. Korku,
öfke, kıskançlık ve imrenme ile ilişkili düşünceler dikkatini çektiğinde,
hemen karşı gücünü devreye sokarak olumlu beyanım tekrarlamaya başlıyordu.
Bilinçaltı, alıştığı düşünce biçiminin doğasına uygun olarak karşılık
veriyordu. Sonunda güçlü, dimdik, fiziği düzgün bir adam oldu.
BİLİNÇALTININ GÜÇLERİYLE BÜTÜN BİR İNSAN OLMAK
Bilinçaltının
iyileştirici gücü hakkında verdiğim seminerlere gelen genç bir adamın gözünde
ciddi bir sorun vardı. Göz doktoru ona hassas, riskli bir ameliyat geçirmesi
gerektiğini söylemişti. Bu genç adam, duanın bilimsel temelini öğrendikten
sonra kendi kendine şöyle dedi: “Gözlerimi yaratan bilinçaltına beni iyileştirebilir.”
Her gece yatmaya gittiğinde, adeta meditasyon yapar gibi,
uykuya yakın hale geçiyordu. Dikkatini durağanlaştırıyor ve göz doktoru
üzerinde yoğunlaşıyordu. Doktorun önünde olduğunu gözünde canlandırıyor, onun
şöyle dediğini hayal ediyor ya da zihninde duyuyordu: “Bir mucize oldu!” Her
gece uykuya dalmadan önce, beş dakika süreyle bunu tekrar tekrar duyuyordu.
Üç hafta sonra yine göz doktoruyla randevusu
vardı. Doktor onun gözlerini muayene etti ve “Bir mucize oldu!” dedi.
Ne olmuştu? Adam, göz
doktorunu bilinçaltını ikna etmek ya da ona fikri iletmek için araç olarak
kullanmıştı. Sonunda bilinçaltını etkilemişti. Tekrar, inanç ve umut sayesinde
onu aşılamıştı. Bilinçaltı onun gözünü yaratmıştı. Gözün normal, sağlıklı
yapısının mükemmel kalıbını ya da projesini de içinde barındırıyordu. Gözü
yeniden sağlıklı durumuna getirme fikriyle aşılanan bilinçaltı, hemen gözü
iyileştirmek için harekete geçmişti. Bu, bilinçaltmızın iyileştirici gücüne
dair inancınızın sizi nasıl iyi kılabileceğine bir başka örnektir.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=s> Bilinçaltınız, vücudunuzun inşaatçısıdır
ve her gün yirmi dört saat iş başındadır. Olumsuz düşünceyle onun hayat veren
yapısına müdahale edebilirsiniz.
=> Uyumadan önce, bilinçaltınıza
bir sorununuza çözüm geliştirme görevi . verin; size çözüm sunacaktır.
=> Düşüncelerinize dikkat edin. Doğru kabul
edilen her düşünce bilinç kor- teksi tarafından bilinçaltı beyin yapısına
gönderilecek ve bir gerçeklik olarak dünyanıza yansıyacaktır.
=> Bilinçaltınıza yeni bir proje vererek
kendinizi yeniden inşa edebileceğinizi bilin.
=> Bilinçaltınızın
eğilimi hep hayat yönündedir. Sizin işiniz bilinç iledir. Bi- linçaltınızı
doğru olan terimlerle besleyin. Bilinçaltınız her zaman alışageldiğiniz
düşünce kalıplarına bağlı olarak üretir.
=> Her on bir ayda bir
yeni bir beden inşa edersiniz. Düşüncelerinizi değiştirerek ve değişmeye devam
etmelerini sağlayarak vücudunuzu değiştirin.
=> Sağlıklı olmak
normaldir. Hasta olmak anormaldir, içte temek uyum yasası vardır.
=> Kıskançlık, korku, üzüntü, endişe temelli düşünceler
sinirlerinize ve bezlerinize hasar verme eğilimi gösterir; bu da her türden
fiziksel ve zihinsel hastalığı ortaya çıkmasına neden olur.
Bilinçli olarak beyan ettiğiniz ve doğru olduğunu
hissettiğiniz her şey, zihninizde, bedeninizde ve ilişkilerinizde kendini
gösterecektir. İyi şeyler beyan edin ve hayatın keyfini sürün.
İSTEDİĞİNİZ
SONUÇLARI ELDE ETMENİN YOLLARI
Etki düşünceniz, tepki ise bilinçaltınızın
verdiği karşılıktır.
Bütün dilekleriniz gerçekleşecek diye bir kural yoktur.
Herkes bunu bilir. Şüpheci kişiler, bunu duaların işe yaramadığına dair bir
kanıt olarak yorumlarlar. Ancak göz ardı ettikleri bir nokta vardır:
Dileklerinizin karşılık bulması için bilimsel temeli net bir biçimde
anlaşılarak etkin kullanılması gerekir. Ancak bundan sonra belirli bir isteğin
neden etkin olmadığını anlayabilir ve onu daha etkin kılmak için pratik bir
yöntem bulabiliriz.
Peki dileklerinizin istediğiniz gibi karşılık
bulmadığını fark ederseniz? Ne olur o zaman? Böyle bir başarısızlığım temel nedenlerini
anlamalısınız. Bu nedenler güven eksikliği ve çok fazla çabadır. Birçok kişi,
bilinçaltının işleyişini tam olarak anlayamaz ve dileklerinin gerçekleşmesine
mani olur. Zihninizin nasıl çalıştığını bildiğinizde, büyük ölçüde güven
kazanırsınız.
Unutmayın, bilinçaltınız ne zaman bir fikri
kabul etse, hemen bunu uygulamaya başlar. Bunun için bütün önemli kaynaklarını
kullanır. Derin zihninizin bütün zihinsel ve spiritüel yasalarını harekete
geçirir. Bu yasa iyi fikirler için geçerlidir, ancak kötü fikirler için de
geçerlidir. Sonuç olarak, eğer bilinçaltınızı olumsuz biçimde kullanırsanız, bu
soruna, başarısızlığa ve karışıklığa neden olur. Yapıcı biçimde kullanırsanız.
Kılavuzluk, özgürlük ve zihinsel huzur getirecektir.
Düşünceleriniz olumlu,
yapıcı ve sevgi dolu olduğunda, doğru cevabı almanız kaçınılmazdır. Bu nedenle
başarısızlığın üstesinden gelmek için yapmanız gereken tek şeyi bilinçaltınızın
fikrinizi ya da isteğinizi kabul etmesini sağlamaktır. Siz bunun gerçekliğini
kabul edin, zihninizin yasası gerisini halledecektir. İsteğinizi inanç ve
güvenle devredin; bilinçaltınız bu görevi devralacak ve size cevap verecektir.
Ne zaman bilinçaltınızı sizin için bir şey
yapmaya zorlamak isteseniz, başarısız olursunuz. İstediğiniz sonuçlar yaklaşmak
yerine uzaklaşır. Bilinçaltınız zihinsel bir zorlamaya tepki vermez.
İnancınıza ya da bilincinizin kabulüne tepki verir.
Sonuç elde etme konusundaki
başarısızlığınız şu ifadelerden de kaynaklanabilir:
=> Her şey kötüye gidiyor.
=> Asla karşılık alamayacağım.
=> Çıkış yolu göremiyorum.
=> Durum umutsuz.
=> Ne yapacağımı bilmiyorum.
=> Karmakarışık oldum.
Bu tür ifadeleri
kullandığınızda, bilinçaltınız size karşılık vermez ve sizinle işbirliği
yapmaz. Sürekli yerinde sayan bir asker gibi, ne ileri ne de geri gidersiniz.
Başka bir deyişle, hiçbir yere gidemezsiniz.
Bir taksiye bindiğinizi ve taksiye bir sürü farklı yön
söylediğinizi düşünün. Kafası karmakarışık olurdu herhalde. Sizi hiçbir yere
götürmek istemeyebilirdi. Talimatlarınıza uymaya çalışsa da, bunu
yapamayabilirdi. Sonunda kendinizi hiç kimsenin aklına gelmeyen bir yerde
bulabilirdiniz.
Bilinçaltınızın müthiş
güçleriyle çalışırken de aynı şey ge- çerlidir. Kafanızda net bir fikir olmalı.
Bir çıkış yolu olduğuna, hastalıkla ilgili bir çözüm bulunduğuna inanmalısınız.
Yalnızca bilinçaltmızdaki Sınırsız Zeka cevabı bilir. Bilincinizde net karara
vardığınızda, aklınızı başınız toplarsınız ve neye inanırsanız, onu
yaşarsınız.
RAHATLIK İŞİ ÇÖZER
Çok soğuk bir havada kalorifer ocağı bozulan ev sahibi
tamirci çağırmıştı. Tamirci hemen geldi. Yarım saat içinde ocak yeniden
çalışıyordu. Tamirci ev sahibine 200 dolarlık bir fatura çıkardı.
“Ne!” diye bağırdı ev sahibi öfkeyle. “Ne kadar
uğraştın ki! Tek yaptığın küçük bir parçayı değiştirmek oldu. Beş dolardan
fazla etmeyecek bir alet için ne hakla benden. 200 dolar istersin?”
Tamirci omuz silkti. “Ben parça için sadece iki
dolar istedim. Fiyatı bu kadardı.”
Ev sahibi elindeki faturayı salladı. “İki dolar
mı?” diye bağırdı. “Burada 200 dolar yazıyor!”
“Doğru.” dedi tamirci. “Neyin bozuk olduğunu ve
bunun .nasıl onarılacağını bilmenin değeri 198 dolar.”
Bilinçaltınız usta, her şeyi bilen bir
tamircidir. Vücudunuzdaki her organın nasıl çalıştığını ve nasıl
iyileştirileceğini bilir. Sağlık komutu verirseniz, bilinçaltınız bunu yerine
getirecektir. Burada anahtar, gevşemedir. “Rahatlık işi çözer.”
Ayrıntılara ve sıkıntılara saplanıp kalmayın.
Sonucun ne olacağını bilin. İster sağlıkla, ister parayla, ister ilişkilerle
ilgili olsun, sorunun çözümünün mutluluğunu hissedin. Ciddi bir hastalıktan
kurtulduktan sonra ne hissettiğinizi hatırlayın. Hisleri- nizin, bilinçaltının
faaliyetinin mihenk taşı olduğunu unutmayın. Yeni fikrinizin sonuçlandığını
hissetmeli, bunu gelecekte hayata geçecek değil, şu anda hayata geçmekte olan
bir şey gibi görmelisiniz.
İRADE GÜCÜNÜ DEĞİL, HAYAL GÜCÜNÜ KULLANIN
Bilinçaltının güçlerini kullanmak, bir engeli itmeye
çalışmaya benzemez. Daha çok çalışmak daha iyi sonuçlar doğurmaz. İrade gücünü
kullanmayın. Bunun yerine, sonu ve bunun yaratacağı özgürlük halini gözünüzde
canlandırın. Zekanızın araya girmeye, sorunu çözmek için yollar bulmaya ve bu
yolları bilin- çaltınıza empoze etmeye çalışacağını göreceksiniz.
Buna direnç gösterin. Entelektüel sorun çözme
becerilerinizi bir kenara bırakın. Basit, çocuksu, mucizeler yaratan bir inancı
korumaya çalışın. Gözünüzde, bu rahatsızlıktan ya da sorundan kurtulmuş
halinizi canlandırın. Peşinde olduğunuz özgürlük durumunun duygusal hazzını
hayal edin. Her türlü bürokrasiyi süreçten çıkarın. En iyi yol, basit yoldur.
DİSİPLİNLİ BİR İMGELEM NASIL HARİKALAR YARATIR?
Bilinçaltmdan karşılık almanın
en iyi yollarından biri disiplinli ya da bilimsel hayal gücüdür. Daha önce de
gördüğümüz gibi, bilinçaltı, vücudun mimarı ve inşaatçısıdır. Bütün hayati
fonksiyonlarınızı kontrol eder.
İnanmak, bir şeyi doğru kabul etmek, o varmış
gibi yaşamaktır. Bu ruh halini koruduğunuz sürece, dileklerinizin gerçekleştiğine
tanık olmanın keyfini yaşarsınız.
Bir dileğin gerçekleşmesi için üç aşamaya
ihtiyaç vardır:
♦
Sorunu
fark etmek ya da kabul etmek.
♦
Sorunu,
en iyi çözümü ya da çıkış yolunu bilen bilinçaltına devretmek.
♦
Gerçekleştiğine
derinden inanarak huzur bulmak.
Kuşkular ve tereddütler dileğinizin gerçekleşmesini engeller.
Kendi kendinize, “Keşke iyileşebilseydim” ya da “Umarım işe yarar” demeyin.
Yapılacak iş hakkındaki duygunuz, gidişatı belirler. Uyum sizindir. Sağlığın da
sizin olacağını bilin.
Bilinçaltının sınırsız
iyileştirici gücü için araç olarak etkin hale gelebilirsiniz. Sağlık fikrini
tam bir inançla bilinçaltınıza devredin; sonra gevşeyin. Kendinizi onun gücüne
bırakın. Duruma ve koşullara, “Bu da geçecek” deyin. Gevşeme ve inanç yoluyla,
bilinçaltımzı aşılayın. Bu, fikrin ardındaki kinetik enerjinin devreye
girmesini ve bu fikri hayata geçirmesini sağlayacaktır.
Emile Coue, konferansları sayesinde ABD’de pek çok hayran
ve takipçi kazanan önemli bir psikologdu. En önemli görüşlerinden biri şuydu:
Arzularınızla hayal gücünüz çatıştığında,
kazanan kaçınılmaz olarak hayal gücünüz olur.
Buna ters etki yasası adını veriyordu. .
Yerde duran dar bir tahtanın üzerinde yürümeniz gerektiğini
düşünün. Bunu hiç kuşkusuz kolayca yaparsınız. Bir de aynı tahtanın yerden beş
metre yukarıda ve iki duvar arasına asılmış olduğunu düşünün. Üzerinde yürür
müydünüz? Yürüyebilir miydiniz?
Herhalde hayır. Tahta boyunca yürüme arzunuz, hayal gücünüzle
çatışırdı. Tahtanın üzerinde yalpaladığınızı ve baş aşağı düştüğünüzü hayal
ederdiniz. Yürümeyi çok isterdiniz, ama düşme korkunuz size engel olurdu. Hayal
gücünüzün üstesinden gelmek ve bunu bastırmak için çaba sarf ettikçe, düşme
fikri daha güçlü hale gelirdi.
“Başarısızlığımın
üstesinden gelmek için irade gücümü kullanacağım” düşüncesi, başarısızlık
düşüncesini güçlendirir. Zihinsel çaba, istenen şeyin tersini yaratarak kişinin
kendi yenilgisine neden olur. İrade gücünü artırmak üzerinde yoğunlaşmak,
güçsüzlük durumunu vurgulamaktır. Bu, yeşil bir hipopotamı düşünmemek için
elinizden gelen her şeyi yapmaya karar vermeniz gibidir. Karar, yeşil hipo
fikrini zihinde baskın hale getirir; bilinçaltı baskın fikre her zaman daha
fazla tepki verir. Bilinçaltınız, çelişen iki önermeden daha güçlü olanı kabul
edecektir.
Kendinizi şunları düşünürken bulabilirsiniz:
♦
İyileşmek
istiyorum. Neden iyileşemiyorum?
♦
Çok
uğraşıyorum, neden sonuç alamıyorum?
♦
Kendimi
daha fazla zorlamalıyım.
♦
Sahip
olduğum bütün irade gücünü kullanmalıyım.
Hatanızın nerede olduğunu görmelisiniz. Çok fazla uğraşıyorsunuz!
İrade gücünüzü kullanarak bilinçaltınızı fikrinizi kabul etmeye zorlamayın. Bu
tür girişimler sizi başarısızlığa mahkum eder. Bu durumda, dilekleriniz ters
tepebilir. Çaba sarf etmediğiniz bir yol daha iyidir.
Daha önce başınıza böyle bir şey geldi mi? Bir sınava
girmek zorundasınız. Ders çalışarak ve konuları gözden geçirerek çok zaman
harcadınız. Her şeyi çok iyi bildiğinizi hissediyorsunuz. Ancak boş sınav
kağıdıyla yüz yüze geldiğinizde, zihninizin daha boş olduğunu fark ediyorsunuz.
Bütün bildikleriniz kafanızdan uçup gitmiş. Aklınıza konuyla ilgili tek bir
şey gelmiyor. Dişlerinizi sıkıyor, iradenizin tüm gücünü topluyorsunuz; ama siz
çaba sarf ettikçe, bilgiler daha da uzaklaşıyor sanki.
Hayal kırıklığına uğramış bir halde sınav
salonundan çıkıyorsunuz. Zihinsel baskı sona eriyor. Birkaç dakika önce
umutsuzca bulmaya çalıştığınız cevaplar birden zihninize hücum ediyor.
Kendinize konuları bildiğinizi söylemiştiniz, biliyordunuz da; ama ihtiyaç
duyduğunuz anda değil. Hatanız, kendinizi hatırlamaya zorlamanızdı. Aksi etki
yasası gereği bu sizi başarıya değil, başarısızlığa sürükledi. Dualarınızın
tersiyle karşılaştınız.
ARZULARIN HAYAL GÜCÜYLE ÇATIŞMASI NASIL ÖNLENİR
Zihinsel güç ya da irade gücü
kullanmak, karşıtlığın olacağını varsaymaktır. Ancak karşıtlığı hayal etme
eylemi, karşıtlığı yaratır. Eğer dikkatinizi arzunuza kavuşmanızı önleyen
engeller üzerinde yoğunlaştırırsanız, bu arzuya kavuşmanızı sağlayacak unsurlar
üzerinde yoğunlaşması mümkün olmaz.
Herhangi
bir fikir, arzu ya da zihinsel imge konusunda bilinç ve bilinçaltınız uyum
içinde ya da anlaşma halinde olmalıdır. Zihninizin farklı bölümleri arasında
çatışma kalmadığında, dileklerinizin karşılaştığını görürsünüz. Siz ve
arzularınız, düşünceniz ve duygunuz, fikriniz ve duygunuz, arzunuz ve hayal
gücünüz arasında da anlaşma olmalıdır.
Bütün çabayı minimuma indiren uyku haline geçerek, arzularınızla
hayal gücünüz arasındaki bütün çatışmalardan kaçınabilirsiniz. Uyku
halindeyken, bilinç büyük ölçüde geri çekilir. Bilinçaltmızı aşılamak için en
uygun zaman, uykudan hemen öncedir. Bunun nedeni bilinçaltının en üst düzeyde
performansını uykudan hemen önce ve uyandıktan hemen sonra gerçekleştirmesidir.
Bu aşamada, arzularınızı etkisiz hale getiren ve bilinçaltı tarafından kabulünü
engelleyen olumsuz düşünce ve imgeler kendini göstermemektedir. Yerine gelen
arzunun gerçekliğini hayal ettiğinizde ve başarının heyecanını hissettiğinizde,
bilinçaltınız arzunuzun hayata geçmesini sağlar.
Pek
çok kişi ikilemlerini ve sorunlarını, kontrollü, yönlendirilmiş ve disiplinli
hayal gücü sayesinde çözer. Doğru olduğunu hayal ettikleri ve hissettikleri
her şeyin hayata geçeceğini, geçmek zorunda olduğunu bilirler.
Shara G. adındaki genç kadın bana geldiğinde umutsuzluğun
eşiğindeydi. Sürekli ertelenen ve sonu görünmeyen, uzun, karmaşık bir davayla
uğraşıyordu. En büyük arzusu, bu davanın uyum içinde bir çözüme kavuşmasıydı.
Ancak zihni başarısızlık, kayıp, iflas, yoksulluk imgeleriyle doluydu. Sonuç
tam Coue’nin tahmin ettiği gibi oldu. Shara’nın hayal gücü arzusuna üstün
geliyor ve dava uzuyor da uzuyordu.
Benim
önerim üzerine, Shara her gece yatmadan önce uyku haline geçti ve sorun için en
iyi olası sonu hayal etmeye başladı.
Elinden geldiğince iyiyi düşünüyordu. Zihnindeki imgenin yüreğinin
arzusuyla uyuşması gerektiğini biliyordu.
Yavaş yavaş uykuya geçerken, davanın
halledilmesinin ardından avukatla yapacağı olası görüşmeyi hayal ediyordu. Sonuç
hakkında ona sorular sorduğunu ve onun açıklamalarını dinlediğini duyuyordu.
Avukat tekrar tekrar aynı şeyi söylüyordu. “Dava mahkeme dışında halloldu.
Mükemmel, son derece uyumlu bir çözüm yolu bulundu.”
Gün boyunca, korku dolu düşünceler aklına
geldiğinde, Shara zihninde avukatla yapacağı görüşmeyi sözleri ve mimikleriyle
canlandırıyordu. Avukatın gülümsemesini, davranışlarını, sesinin tonunu,
kullandığı belirli sözcükleri hayal ediyordu. Bunu öyle sık ve öyle büyük bir
inançla yapıyordu ki, korkuları daha bunlar zihninde toplanma girişiminde
bulunmadan yenmeye başladı.
Birkaç hafta sonra, avukat
onu aradı. Shara’nm hayal ettiği ve doğru olduğunu hissettiği şeyi doğruladı.
Dava hallolmuş ve Shara’nm uyumlu kabul edebileceği bir çözüm bulunmuştu.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Zihinsel zorlama ve aşırı çaba, endişe ve
korkuyu göstererek dileklerinizin karşılığını almanızı engeller. Rahatlık işi
çözer.
=> Zihniniz gevşediğinde ve bir fikri kabul
ettiğinizde, bilinçaltınız bu fikri hayata geçirmek için işe koyulur.
Geleneksel yöntemlerden bağımsız düşünün ve
plan yapın. Her sorunun bir cevabı ve çözümü olduğunu bilin.
=> Kalbinizin atışı, ciğerlerinizin soluk
alışı ya da vücudunuzdaki herhangi bir organın fonksiyonlan ile gereğinden
fazla ilgilenmeyin. Bilinçaltınıza güvenin ve sık sık ilahi doğru eylemin gerçekleşmekte
olduğunu ifade edin.
=> Sağlık duygusu sağlığı, zenginlik duygusu
zenginliği doğurur. Siz ne hissediyorsunuz?
=> Hayal gücü en büyük yeteneğinizdir. Güzel
ve iyi olanı hayal edin. Siz. hayal ettiğiniz kişisiniz.
=> Uyku halinde, bilinç
ve bilinçaltınız arasındaki çatışmalardan kaçının. Yine uyumadan önce,
arzunuzun gerçekleştiğini tekrar tekrar hayal edin. Huzur içinde uyuyup keyifli
uyanın.
Olumlama, öyle olduğunu söylemektir. Zihnin bu tutumunu
doğru kabul ettiğiniz sürece, bunun aksi yönündeki bütün etkenlerden bağımsız
olarak, dileklerinizin gerçekleştiğini görürsünüz.
BİLİNÇALTININ GÜCÜNÜ ZENGİNLİK İÇİN
NASIL
Zenginlik,
bilinçaltının iknasıdır.
Zihninizde zenginlik fikrini oluşturun.
Maddi zorluklar yaşıyorsanız, iki yakanızı bir araya
getirmeye çalışıyorsanız, bu, bilinçaltınızı her zaman bol paranız olacağı, bir
kısmını biriktireceğiniz konusunda ikna etmediğiniz anlamına gelir. Haftada
birkaç saat çalışıp çok para kazanan insanlar tanıyorsunuzdur. Bu kişiler köle
gibi, kendilerini paralayarak çalışmazlar. Sadece alın teriyle, çok çalışarak
zengin olunabileceği hikayesine inanmayın. Öyle değildir; en iyisi zahmetsiz
yaşanan hayattır. Sevdiğiniz şeyi yapın. Bunu keyfi ve heyecanı için yapın.
Los Angeles’ta bol sıfırlı maaş alan bir yönetici
tanıyorum. Geçen yıl, dokuz aylık bir gemi seyahatine çıktı ve dünyayı gezdi,
bir sürü güzel yer gördü. Bana, bilinçaltını bu kadar paraya değeceği konusunda
ikna etmeyi başardığını söyledi. Şirketinde işi ondan daha iyi bildikleri ve
belki de daha iyi yöneticilik yapabilecekleri halde, onun onda biri kadar maaş
alan insanlar vardı.
Ancak bu kişilerin hırsları ve
yaratıcı fikirleri yoktu. Bilinçaltının mucizeleriyle ilgilenmiyorlardı.
ZENGİNLİK ZİHİNDEDİR
Zenginlik, bilinçaltının birey
tarafından ikna edilmesinden başka bir şey değildir. “Ben milyonerim. Ben
milyonerim...” diyerek milyoner olamazsınız. Zihninizde zenginlik ve bolluk
fikrini oluşturarak, zenginlik bilincine varabilirsiniz.
GÖRÜNMEYEN DESTEK UNSURLARI
Birçok kişinin en büyük sorunu, görünmeyen destek unsurlarının
olmamasıdır. İşleri kötü gittiğinde, borsa düştüğünde ya da yatırımda kayba
uğradıklarında, çaresiz görünürler. Bu güvensizliğin nedeni, bilinçaltını
nasıl kullanacaklarını bilmemeleridir. İçlerindeki tükenmek bilmeyen depodan
haberleri yoktur.
Yoksulluğa yatkın bir zihni olan kişi kendini
yoksulluk koşullarında bulur. Zihni zenginlik fikirleriyle dolu bir başkası
ise etrafının ihtiyaç duyduğu her şeyle kuşatıldığını görür. Hiç kimsenin
kaderinde yoksul bir hayat yoktur. Zenginliğe, ihtiyaç duyduğunuz her şeye,
fazlasını biriktirebileceğiniz kadar paraya sahip olabilirsiniz.
Sözcükleriniz, zihninizi yanlış fikirlerden arındıracak ve doğru fikirleri
yerlerine oturtacak güce sahiptir.
ZENGİNLİK BİLİNCİ OLUŞTURMAK İÇİN İDEAL YÖNTEM
Belki de bu bölümü okurken şöyle diyorsunuzdur: “Benim zenginliğe
ve başarıya ihtiyacım var.” Yapacağınız şey, günde üç ya da dört kez, beş
dakika süreyle kendi kendinize şunu tekrarlamak: Zenginlik. Başarı. Bu
sözcüklerin çok büyük bir gücü vardır. Bilinçaltının iç gücünü temsil ederler.
Zihninizi içinizdeki bu büyük güce demirleyin; sonrasında bununla bağlantılı
koşul ve durumlar hayatınızda kendini gösterecektir. “Ben zenginim” derken,
içinizdeki gerçek güçler üzerinde durmuş olursunuz. “Zenginlik” derken zihinde
hiçbir çatışma yoktur. Dahası, siz zenginlik fikri üzerinde durdukça,
içinizdeki zenginlik hissi de gelişir.
Zenginlik hissi, zenginliği yaratır; bunu hiç
unutmayın. Bi- linçaltınız banka ya da bir evrensel finans kurumu gibidir.
Yatırdığınız ya da sunduğunuz fikre göre karşılık verir. Bu zenginlik ya da
yoksulluk olabilir. Siz zenginliği seçin.
ZENGİN OLMA HAYALİNİZ NEDEN GERÇEKLEŞMİYOR?
Yıllardır aynı şeyden şikayet eden bir sürü insanlar
konuştum: “Haftalarca, aylarca bunu söyledim, ‘Ben zenginim, ben varhk- lıyım’
dedim. Ama hiçbir şey olmadı.” Onların, ‘Ben zenginim, ben varlıklıyım’ derken,
içten içe kendilerine yalan söylediklerini hissettiklerini fark ettim.
Bir adam şöyle demişti: “Yorulana kadar varlıklı olduğumu
beyan ettim. Şimdi her şey daha kötü. Bu ifadeyi dile getirirken doğru
olmadığını biliyordum zaten.” İfadeleri, bilinci tarafından reddedilmişti;
olumlama tekniğine başvurup dile getirdiği şeyin tam tersi ortaya çıkmıştı.
Olumlama ifadeniz net olduğunda ve zihinsel çatışma ya da
anlaşmazlık yaratmadığında çok başarılı olur. Bu adamın ifadeleri durumu daha
kötüleştirmişti, çünkü onun yoksunluğunu telkin ediyorlardı. Bilinçaltı,
sıradan sözcük ve ifadeleri değil, sizin gerçekten doğru olduğuna
inandıklarınızı kabul eder. Baskın bir fikir ya da inanç, bilinçaltı tarafından
her zaman kabul edilir.
ZİHİNSEL ÇATIŞMALARDAN KAÇINMANIN YOLU
Aşağıda, bu zorluğu yaşayanlar için çatışmanın üstesinden
gelmenin ideal yoluna yer verilmektedir. Bu ifadeleri, özellikle uyumadan önce
sık sık tekrarlayın: “Her gün ve gece kazandıklarımla refahım artıyor.” Bu
beyan herhangi bir anlaşmazlık yaratmaz, çünkü bilinçaltınızın maddi yoksunluk
izlenimiyle ters düşmez.
Satışları ve gelirleri çok düşük olan ve
büyük endişe yaşayan bir iş adamına ofisinde oturmasını, sükunete bürünmesini
ve şu ifadeyi tekrarlamasını önermiştim: “Satışlarım her geçen gün gelişiyor.”
Bilinç ve bilinçaltının işbirliğini içeren bu ifade başarılı sonuçlar doğurdu.
AÇIK ÇEKLER İMZALAMAYIN
“Doğru dürüst iş yok”, “Kriz var”, “Kredileri
ödeyemeyeceğim için evimi kaybedeceğim” gibi ifadeler kullanırsanız, açık çek
imzalamış olursunuz. Gelecekle ilgili korkularla doluysanız, yine boş bir çek
imzalar ve olumsuz koşulları kendinize çekersiniz. Bilinçaltınız korkunuzu ve
olumsuz ifadenizi istek kabul eder ve hayatınıza engeller, ertelemeler,
yoksunluklar, sınırlamalar getirmek için işe koyulur.
BİLİNÇALTINIZ SİZE BİLEŞİK FAİZ VERİR
Zenginlik duygusuna sahip olan kişinin zenginliğine
zenginlik katılır; yoksunluk duygusu yaşayan kişinin yoksunluğuna yoksunluk
katılır. Bilinçaltmız ona yatırdığınız her şeyi çarparak katlar ve büyütür. Her
sabah uyandığınızda, refah, başarı, zenginlik ve huzur düşüncelerinizi
bilinçaltınıza yatırın. Bu kavramlar üzerinde durun. Zihninizi sık sık
bunlarla meşgul edin.
Bu yapıcı düşünceler, bilinçaltınızda yatırımlar
olarak yolunu bulacak ve sonunda da bolluk ve refah getirecektir.
“Ben bunu yaptım ama hiçbir şey
olmadı.” dediğiniz duyar gibiyim. Sonuç alamadınız, çünkü belki on dakika
sonra korku dolu düşüncelere kapıldınız ve beyan ettiğiniz olumlu düşünceyi
etkisiz hale getirdiniz. Toprağa bir tohum ektiğinizde, aynı gün kazmaya
başlamazsınız. Kök salmasını ve büyümesini beklersiniz.
“O ödemeyi yapamayacağım.” demek üzere
olduğunuzu düşünelim. “O ödeme...” diye başlar başlamaz durun. Bunu, “Birçok
açıdan refaha ulaşacağım” gibi yapıcı bir ifadeye dönüştürün.
ZENGİNLİĞİN GERÇEK KAYNAĞI
Bilinçaltmız hiçbir zaman fikir
eksikliği çekmez. Her zaman orada bilincinize akmaya hazır, cebinizde nakde
dönüşecek sayısız fikir vardır. Borsanın düşüp yükselmesinden, sterlin ya da
doların değer kaybetmesinden bağımsız olarak, bu süreç zihninizde devam etmeyi
sürdürecektir. Zenginlik asla bonolara, hisse senetlerine, bankadaki paraya tam
olarak bağlı değildir; bunlar yalnızca semboldür. Gerekli ve yararlıdır elbette
ama yalnızca semboldür.
Vurgulamak istediğim nokta şu: Eğer
bilinçaltınızı zenginliğe sahip olduğunuza, bunun hayatınızda var olduğuna
ikna ederseniz, aldığı biçimden bağımsız olarak mutlaka zenginliğe
kavuşursunuz.
YOKSUNLUĞUN ASIL NEDENİ
Sürekli iki yakalarını bir araya getirmeye çalıştıklarını
söyleyen insanlar vardır. Zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için büyük bir
mücadele veriyor gibi görünmektedirler. Hiç onların konuşmalarını dinlediniz
mi? Çoğu kez konuşmaları aynı konu etrafında döner. Hayatta başarılı olan ve
kendini göstermeyi bilen insanları karalayıp dururlar. “O adam var ya,
düzenbazın teki. Acımasız. Üçkağıtçı.” derler.
îşte bu yüzden yoksunluk çekerler.
Arzuladıklarını, istediklerini söyledikleri şeyi sürekli karalarlar. Varlıklı
kişileri eleştirmelerinin nedeni, onların varlığına imrenmeleri ve haset etmeleridir.
Zenginliğin kanat takıp uçarak gitmesini sağlamanın en hızlı yolu, sizden daha
zengin olan insanları eleştirmek ve karalamaktır.
ZENGİNLİĞİN ÖNÜNDEKİ ENGEL
Birçok kişinin hayatının zenginlikten yoksun olmasına yol
açan bir duygu vardır. Birçok kişi bunu zor yoldan öğrenir. Bu duygu, hasettir.
Örneğin bir rakibinizin bankaya büyük miktarda para yatırdığını, ancak sizin
yatıracak çok az paranızın olduğunu gördüğünüzde, bu haset duymanıza mı neden
oluyor? Bu duygunun üstesinden gelmenin yolu, kendi kendinize, “Ne harika değil
mi? O adamın varlığı beni çok sevindiriyor. Ona çok çok daha büyük bir servet
diliyorum.” demektir.
Haset dolu düşüncelere sahip olmak size zarar
verir; çünkü sizi olumsuz bir duruma getirir. Bu durumda zenginlik yaklaşmak
yerine sizden uzaklaşır. Eğer bir başkasının refahından ya da zenginliğinden
rahatsızlık duyuyorsanız, hemen onun için daha büyük bir servet dilediğinizi
her açıdan ifade edin. Bu, zihninizdeki olumsuz düşünceleri etkisiz hale
getirecek ve l>ı linçaltı yasasıyla büyük bir zenginliğin size doğru akmasını
sap, [ayacaktır.
ZENGİNLİĞE ULAŞMAK İÇİN
ZİHNİNİZDEKİ ENGELİ YOK EDİN
Dürüst olmayan yollardan para
kazandığını düşündüğünüz biri için endişeleniyor ve onun için
endişeleniyorsanız, bundan vazgeçin. Eğer kuşkularınız doğruysa, bu kişinin
zihin yasasını kötüye kullandığını anlarsınız. Zaman içinde zihin yasası ona
göz kulak olacaktır. Daha önce belirttiğimiz nedenlerle onu eleştir- memeye
dikkat edin. Unutmayın: Zenginliğin önündeki engel sizin zihninizdedir. Şimdi
bu engeli ortadan kaldırabilirsiniz. Bunu zihninizde herkesle iyi anlaşarak
yapabilirsiniz.
Gece uykuya dalarken, aşağıdaki tekniği
uygulayın. Sessizce, rahatça ve içinizden gelerek, “Zenginlik” sözcüğünü
tekrarlayın. Bunu sanki bir tekerleme gibi defalarca tekrar edin. Uykuya bu
sözcükle dalın. Sonuç sizi şaşırtacak. Zenginlik sizi bolluk çığının içine
atacaktır. Bu, bilinçaltınızın sihirli gücünün bir başka örneğidir.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Bilinçaltınızın mutlak
yardımıyla kolay yoldan zengin olmaya karar verin.
=> Alın terinizle ve çok
çalışarak zengin olmaya çalışmak, mezardaki en zengin insan olmanın bir
yoludur. Köle gibi çalışmanıza gerek yoktur.
=> Zenginlik, bilinçaltının iknasıdır. Zihninizde
zenginlik fikrini oluşturun.
Çoğu insanın sıkıntısı, görünmez
destek unsurlarının olmamasıdır.
Uyumadan önce beş dakika
süreyle, yavaşça ve sessizce "Zenginlik" sözcüğünü tekrarlayın.
Böylece bilinçaltınız zenginliği hayatınıza geçirecektir.
Zenginlik duygusu zenginliği
doğurur. Bunu her zaman aklınızda tutun.
Bilinciniz ve bilinçaltınız
anlaşmalıdır. Bilinçaltınız doğru olduğunu hissettiğiniz şeyi kabul eder.
Baskın fikir her zaman bilinçaltınız tarafından kabul edilir. Baskın fikir
yoksulluk değil, zenginlik olmalıdır.
Zenginlikle ilgili her türlü
zihinsel çatışmanın üstesinden sık sık şunu tekrarlayarak gelebilirsiniz:
"Her gün ve gece kazandıklarımla refahım artıyor."
Şu ifadeyi sık sık
tekrarlayarak satışlannızı artırabilirsiniz: "Satışlanm her geçen gün
artıyor. İlerliyorum, gelişiyorum ve her gün daha zengin oluyorum.”
"Doğru dürüst iş yok”,
“Kriz var" gibi sözlerle açık çek imzalamaktan vazgeçin. Bu ifadeler
sadece kayıplan artırır.
Bilinçaltınıza refah, varlık
ve başan yatırın; bunlar size bileşik faiz verecektir.
Bilinçli olarak beyan
ettiğiniz şeyi, birkaç dakika sonra zihinsel olarak reddetmemelisiniz. Bu beyan
ettiğiniz olumlu ifadeyi etkisiz hale getirecektir.
Gerçek zenginlik kaynağınız,
zihninizdeki fikirlerden oluşur. Milyonlarca dolarlık bir fikriniz olabilir.
Bilinçaltınız size aradığınız fikri verecektir.
Haset ve kıskançlık,
zenginliğin önündeki engellerdir. Başkalarının zenginliğinden keyif alın.
Zenginliğin önündeki engel
sizin zihninizdir. Zihninizde herkesle iyi geçinerek bu engeli ortadan
kaldırın.
Parayı temel
amacınız haline getirmeyin. Refah, mutluluk,
huzur ve sevgi talep edin. Siz kişisel olarak sevgi ve iyi niyet
yayın. O zaman bilinçaltınız da size bunların karşılığını
bileşik faizle ödeyecektir.
Sizin de zengin olma hakkınız vardır. Bolluk içinde bir
yaşam sürmek, mutlu, keyifli ve özgür olmak için buradasınız. Bu nedenle dolu
dolu, mutlu, refah içinde bir yaşam sürmek için ihtiyaç duyduğunuz paraya
sahip olmanız gerekir.
Siz gelişmek, manevi, zihinsel ve maddi olarak
ilerlemek için buradasınız. Kendini tam anlamıyla geliştirme ve tüm potansiyelinizle
ifade etme hakkınız var. Bunun önemli yönlerinden biri de, istemeniz halinde,
çevrenizi güzelliklerle ve lüksle kuşatma yeteneğinizdir.
Bilinçaltınızın zenginliklerinin keyfini
sürebileceğiniz halde neden yettiği kadarıyla idare edesiniz? Bu bölümde,
parayla dost olmayı öğreneceksiniz. Bunu öğrendikten sonra, ihtiyaç duyduğunuz
paraya, hatta daha fazlasına sahip olacaksınız. Kimsenin zengin olma arzunuz
yüzünden kuşkuya düşmenize ya da utanç duymanıza neden olmasına izin vermeyin.
En derin aşamada bu, daha dolu dolu, mutlu, harika bir yaşam sürme arzusudur.
Kozmik bir dürtüdür. îyi değil, çok iyi bir şeydir.
PARA BİR SEMBOLDÜR
Para bir değiş tokuş sembolüdür. Size göre sadece istediğiniz
özgürlüğün değil, aynı zamanda güzelliğin, rafineliğin, bolluğun ve lüksün de
sembolüdür. Aynı zamanda ulusun ekonomik sağlığının bir sembolü olarak
görülmektedir. Kanınız vücudunuzda serbestçe dolaşırken, sağlıklısınızdır. Para
hayatınızda serbestçe dolaşırken de ekonomik olarak sağlıklısınızdır. İnsanlar
paraları istiflemeye, teneke kutulara koyup kaldırmaya ve korkmaya başladıklarında,
ekonomik açıdan hasta hale gelirler.
Bir sembol olarak para, yüzyıllar boyunca pek çok farklı biçim
almıştır. Aklınıza gelebilecek her şey, bir zamanlar bir yerde para yerine
geçmiştir. Altın ve gümüşün yanı sıra, bunlar arasında tuz, incik boncuk ve
çeşitli türlerde süsler sayılabilir. Eskiden insanların zenginliğini
koyunlarmın ve büyükbaş hayvanlarının sayısı belirliyordu. Artık parayı ve
nakde çevrilebilir diğer evrakı kullanıyoruz. Bunun nedenlerinden biri çok
açık. Ödemeleri yaparken çek yazmak, yanında birkaç koyun taşımaktan çok daha
güvenli.
ZENGİNLİĞE GİDEN YOLDA YÜRÜMEK
Bilinçaltınızın güçlerini anladığınızda, elinizde her türde
- manevi, zihinsel ve maddi - zenginliğe giden yolun bir haritası olur. Zihnin
yasalarını öğrenme zahmetine katlanan biri, asla yokluk çekmeyeceğini bilir ve
buna inanır. Ekonomik krizlerden, bor- sadaki dalgalanmalardan, bunalımlardan,
grevlerden, yükselen enflasyondan, hatta savaştan bağımsız olarak, ihtiyaçları
bol bol karşılanacaktır.
Bunun nedeni, zenginlik fikrini bilinçaltına iletmiş olmasıdır.
Sonuç olarak, nerede olursa olsun, ihtiyaçları karşılanır.
Zihninde kendini paranın
hayatında serbestçe dolaştığına ve her zaman ihtiyacından fazlasını bulacağına
ikna etmiştir. Bunu talep ettiğinde olur. Yarın bir ekonomik çöküntü yaşasa ve
mal varlığı değersiz hale gelse de, o zenginliği çekebilecektir. Krizi rahatça
atlatacak, hatta bundan yarar sağlayacaktır.
Bu bölümü okurken, “Ben bundan daha büyük bir
geliri hak ediyorum.” diye düşünüyor olabilirsiniz. Bence bu çoğu insan için
geçerli. Gerçekten daha fazlasına sahip olmayı hak ediyorlar ama bu pek mümkün
görünmüyor. Bu insanların daha fazla paraya sahip olmamasının nedenlerinden
biri, içlerinden ya da açıkça parayı kötülemeleri ve “ellerinin kiri” olarak
görmeleri. Çocuklarına ve arkadaşlarına, “para sevgisinin bütün kötülüklerin
kökü olduğunu” söylüyorlar. Refaha kavuşamamalarının bir başka nedeni de
yoksulluğun bir tür erdem olduğuna ilişkin duyguları. Bilinçaltı kalıbı
çocukluktaki eğitime bağlı olabilir ya da dini unsurların yanlış
yorumlanmasından kaynaklanabilir.
Bir keresinde bir adam yanıma gelip şöyle demişti: “Beş
parasızım. Ama sorun değil. Paradan hoşlanmıyorum. Para, bütün kötülüklerin
kaynağı.” Bu ifadeler, karışık, nevrotik bir zihnin düşüncelerini temsil
ediyor. Parayı başka her şeyi bir kenara bırakacak kadar sevmek, dengesiz bir
hayat sürmenize neden olur. Siz gücünüzü ve otoritenizi bilgece kullanmak için
buradasınız. Bazı insanlar güce, bazıları ise paraya düşkündür.
Eğer
yüreğiniz para için çarpıyorsa ve “Tek istediğim şey para. Tüm dikkatimi para
biriktirmek üzerinde yoğunlaştırıyorum. Başka hiçbir şey önemli değil.”
diyorsanız, para kazanabilir ve bir servet yaratabilirsiniz; ama ne pahasına?
Dengeli bir yaşam sürmek için burada olduğunuzu unutursunuz. Zihin huzuru,
uyum, sevgi, keyif ve mükemmel sağlığa yönelik açlık duygunuzu da tatmin
etmeniz gerekir.
Parayı birinci hedefiniz yapmaya karar
verirseniz, yanlış bir seçim yapmış olursunuz. Önce tek istediğinizin para
olduğunu düşünürsünüz ama sonra çabalarınızın ardından ihtiyaç duyduğunuz tek
şeyin para olmadığını anlarsınız. Ölüm döşeğindeki hiç kimse para kazanarak
daha fazla zaman geçirmiş olmayı dilemez! Aynı zamanda gizli yeteneklerinizin
gerçek ifadesini, hayatta doğru yeri, güzelliği, başkalarının refahına ve
başarısına daha fazla katkıda bulunmayı da arzularsınız. Bilinçaltının yasalarını
öğrenerek isterseniz milyonlarca dolara sahip olabilirsiniz; bu arada zihin
huzurunuzu, uyumu, mükemmel sağlığı ve kusursuz ifadeyi de koruyabilirsiniz.
Yoksulluk zihinsel
bîr hastaliktir
Yoksulluk bir erdem değildir. Diğer zihinsel hastalıklar
gibi bir hastalıktır. Eğer fiziksel olarak hasta olsaydınız, bir şeylerin ters
gittiğini fark ederdiniz. Yardıma başvurur, durumu bir an önce iyileştirmeye
çalışırdınız. Aynı şekilde, eğer hayatınızda sürekli dolaşan yeterince paranız
yoksa, köklü bir sorununuz var demektir.
İçinizdeki hayat prensibinin dürtüsü büyümeye,
gelişmeye ve hayata bereket katmaya yöneliktir. Siz barakada yaşamak, paçavraya
dönmüş giysiler giymek ve aç dolaşmak için burada değilsiniz. Mutlu, refah
içinde ve başarılı olmalısınız.
Neden parayi asla
eleştîrmemelİsİnîz?
Zihninizi para hakkındaki garip
ve batıl inançlardan temizleyin. Parayı asla kötü ve pis olarak görmeyin. Bunu
yaparsanız, paranın kanat takıp uçarak sizden uzaklaşmasına neden olursunuz.
Yargıladığınız şeyleri kaybedeceğinizi unutmayın. Eleştirdiğiniz şeyi
kendinize çekeceğinizi bilin.
PARAYA YÖNELİK DOĞRU TUTUMU BELİRLEMEK
İşte size paranızı çoğaltmak için uygulayabileceğiniz basit
bir teknik. Aşağıdaki ifadeleri günde birkaç kez kullanın:
Parayı seviyorum. Onu
bilgece, yapıcı ve adil bir şekilde kullanıyorum. Para hayatımda sürekli
dolaşıyor. Onu keyifle serbest bırakıyorum ve bana harika bir biçimde artarak
geri dönüyor. Bu çok çok güzel. Para bana bol bol, bir çığ gibi büyüyerek
geliyor. Parayı sadece iyi nedenler için kullanıyorum. İyi durumda olduğum ve
zihnimin zenginliği olarak gördüğüm için şükran duyuyorum.
BİLİMSEL DÜŞÜNEN BİRİ PARAYA NASIL BAKIYOR
Diyelim ki yerin altında zengin bir altın, gümüş, kurşun,
bakır ya da demir damarı keşfettiniz. Bunların kötü olduğunu söyler miydiniz?
Elbette hayır! Bütün kötülükler insanoğlunun karanlık görüşlerinden,
cehaletinden, hayatı yanlış yorumlamasından ve bilinçaltını yanlış
kullanmasından kaynaklanır.
Para sadece bir sembol olduğundan, değiş tokuş
aracı olarak kurşun, teneke ya da başka bir metal de kullanabilirdik. Yirminci
yüzyılın başlarında, ABD’nin on sent ve yirmi beş sentleri gümüşten
yapılıyordu. Sonra devlet bunları daha ucuz metalden yapmaya başladı. Ama,
kullanılan metalin değeri düşse de, paranın değeri hâlâ yirmi sentti.
Bir fizikçi size bir metalle diğer arasındaki
tek farkm metalin türü ve atomlardaki elemanter partikül sayısı olduğunu
söyleyecektir. Bir metal üzerine partikül akımı uygulayarak onu başka bir
metale dönüştürebilirsiniz. Daha baz metallerden altın üretmeye çalışan
simyacının hayalini böylece anlayabiliriz. Peki sonra? Altın kurşundan daha
faziletli ya da kötü değildir. Onlar farklı özellikleri olan farklı
maddelerdir, o kadar. Bunun tek nedeni, tarih boyunca insanların altını
kurşundan daha çok sevmeleri ya da ondan daha çok nefret etmeleri yüzünden
altının değerli kabul edilmesidir.
Zenginlikle
ilgili her türlü zihinsel çatışmanın üstesinden
sık sık şunu tekrarlayarak gelebilirsiniz: "Her gün ve gece
kazandıklarımla refahım artıyor."
Haset ve
kıskançlık, zenginliğin önündeki engellerdir.
Başkalarının zenginliğinden keyif alın.
"Para
elimin kiri"ya da "Paraya zerre kadar önem
vermiyorum"ifadelerini asla kullanmayın. Eleştirdiğiniz şeyleri
kaybedersiniz. Para kendi başına iyi ya da kötü değildir; sizin
düşünceniz onun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu belirler.
İHTİYACINIZ OLAN PARAYI NASIL KENDİNİZE ÇEKERSİNİZ
Yıllar önce Avustralya’da en büyük hayalinin doktor olmak
olduğunu söyleyen genç bir adamla tanıştım. Fen dersleri alıyordu ve çok
başarılıydı; ama tıp fakültesinde okuyacak parası yoktu. Annesiyle babası
ölmüştü. Geçimini sağlamak için yerel hastanede doktorların muayenehanelerini
temizliyordu. Ona, toprağa ekilen bir tohumun büyümek için ihtiyaç duyduğu her
şeyi kendisine çektiğini anlattım. Yapması gereken tek şey tohumdan ders almak
ve gerekli fikri bilinçaltına eklerdi.
Genç adam her gece uyumadan önce, gözünde üzerinde kocaman
harflerle kendi adının yazılı olduğu tıp diplomasını gözünde canlandırdı.
Diplomanın ayrıntılarını kafasında yaratmakta hiç zorlanmıyordu. İşi gereği
doktorların muayenehanelerinin duvarlarında asılı olan çerçeveli diplomaların
tozunu alıyordu ve bu arada hepsini dikkatle inceliyordu.
Dört
ay boyunca her gece bu gözünde canlandırma tekniğini uyguladı. Sonra
muayenesini temizlediği doktorlardan biri ona doktor asistanı olmak isteyip
istemeyeceğini sordu. Onun çeşitli tıbbi beceriler edinmek üzere göreceği
eğitimin masraflarını karşılayacak, sonra da asistanı olarak iş verecekti.
Genç adamın başarısından ve kararlılığından öylesine etkilendi ki daha sonra
onun tıp fakültesine gitmesine de yardımcı oldu. Bu genç adam Kanada,
Montreal’de önemli bir doktor olarak göreve başladı.
Genç adam, çekim yasasını öğrendiği için başarılı oldu.
Bilinçaltını doğru şekilde nasıl kullanacağını öğrendi. Bu, eski bir deyişi
hatırlatıyordu: “Sonu açıkça görürsen, bu sonu gerçek kılmak için gerekli
unsurları yerine getirirsin.” Bu vakada son, doktor olmaktı. Genç adam doktor
olduğunu hayal edebiliyor, görebiliyor, bunun gerçekliğini hissedebiliyordu. Bu
fikirle yaşıyordu. Bunu ayakta tutuyor, besliyor ve seviyordu. Sonunda,
gözünde canlandırma tekniği sayesinde, fikir bilinçaltının derinliklerine
işledi. İkna haline geldi. Bu ikna ona rüyasının gerçek olması için ihtiyaç
duyduğu her şeyi getirdi.
Neden bazi insanlar zam alamazlar?
Diyelim ki büyük bir şirkette çalışıyorsunuz. Hakkınız olan
ücreti alamadığınızı düşünüyorsunuz. İşverenleriniz sizi takdir etmediğini
düşünüp öfkeleniyorsunuz. Daha fazla parayı ve daha fazla takdiri hak ettiğiniz
düşüncesi etrafında dönüp duruyorsunuz.
İşvereninize yönelik
zihinsel bir muhalefet yaşayarak, bilinçaltınızda o şirketle olan bağlarınızı
koparıyorsunuz. Bir süreci 'harekete geçiriyorsunuz. Sonra bir gün şefiniz
size, “Sizinle yollarımızı ayırmamız gerek.” diyor. Aslında kendi kendiniz kovmuş
oluyorsunuz. Şefiniz, kendi olumsuz zihinsel durumunuzun onun aracılığıyla
teyit edildiği bir araç rolü üstleniyor. Bu etki tepki yasasının bir örneğidir.
Etki düşünceniz, tepki ise bilinçal- tınızın verdiği karşılıktır.
ZENGİNLİĞE GİDEN YOLDAKİ ENGELLER
Zaman zaman kimilerinin “Üçkağıtçılık yapmadan çok para kazanılmaz.”
dediğini duymuşsunuzdur.
Böyle konuşan ya da düşünen
biri, büyük olasılıkla maddi bir rahatsızlık yaşıyordun Belki kendisinden daha
başarılı olmuş, daha büyük kaynaklar elde etmiş eski arkadaşlarına haset
ediyor ve buna üzülüyordun Eğer öyleyse, bu adam kendi zorluklarını kendi
yaratıyor demektir. O arkadaşları hakkındaki olumsuz düşünceleri ve onların
zenginliği hakkındaki yargıları, varlığının ve zenginliğin ondan uzaklaşmasına
neden olacaktın Sizi sürekli yargılayan birinin yanında kalmak ister miydiniz?
Elbette hayır. Zenginlik de kendisini yargılayan birinin yanında durmaz. Bu
adam, dileğinin peşinden gitmektedir.
Dileğiniz iki şekilde dile getirmektedir. Bir
yandan “Zenginliğin bana doğru akmasını diliyorum.” demekte, ardından da “O
adamın zenginliği kirli ve kötü!” ifadesini kullanmaktadır. Bu çelişki, yoksulluğun
ve üzüntünün en önemli nedenlerinden biridir. Her zaman bir başkasının
zenginlik ve refahından keyif almaya önem verin.
YATIRIMLARINIZI KORUYUN
Eğer yatırımlarınız konusunda yönlendirilme
ihtiyacı duyuyorsanız ya da hisse senetleriniz ve bonolarınızla ilgili
endişeleniyorsanız, yavaşça şöyle deyin: “Sınırsız zeka benim bütün finan- sal
işlemlerimi yönetiyor ve gözlüyor. Yaptığım her şey varlığımı artıracak.” Bunu
sık sık, inançla ve güvenle yaparsanız, akıllıca yatırımlar yapmak konusunda
yönlendirildiğinizi göreceksiniz. Dahası, riskli alım satımlar yapmanıza izin
verilmeyeceği için kaybınızın olması engellenecek ve korunmuş olacaksınız.
HİÇBİR ŞEY BEDAVA DEĞİLDİR
Büyük mağazalarda, yönetim insanların hırsızlık yapmasını
önlemek için güvenlik görevlileri ve mağaza dedektifleri tutar. Her gün,
bedava bir şeylere sahip olmaya çalışan insanlar yakalarlar. Böyle bir şeyi
yapan kişi, yoksulluk ve kısıtlamaların hakim olduğu bir zihinsel atmosfer
içindedir. Başkalarından bir şeyler çalarken aslında kendi huzurlarını,
uyumlarını, inançlarını, dürüstlüklerini, iyi niyetlerini ve güvenlerini
çalmaktadırlar.
Dahası, bilinçaltlarına gönderdikleri
mesajlar onlara kayıpları getirmektedir; kişilik. Prestij, sosyal statü ve
zihinsel huzur kaybı. Bu insanlar zihinlerinin nasıl çalıştığını anlamazlar.
İhtiyaç duydukları şeylerin kaynağına inançları yoktur.
Zihinsel olarak bilinçaltlarının güçlerine
güvenebilselerdi ve gerçek ifadeye yönlendirilebildiklerini anlayabilselerdi,
iş ve bollukla karşılaşabilirlerdi. Sonra dürüstlük, samimiyet ve sebat
sayesinde hem kendilerine hem de topluma büyük ölçüde yararlı olabilirlerdi.
SÜREKLİ
PARA TEDARİKİ
Özgürlüğe, rahatlığa ve ihtiyaç duyulan zenginliğin sürekli
tedarikine giden yol, bilinçaltının güçlerini ve düşüncenizle zihinsel
imgelerinizin yaratıcı gücünü fark etmektir. Kendi zihninizdeki bereketli
yaşamı kabul edin. Zenginliğe dair zihinsel kabul ve beklentilerin kendi
matematiği ve ifade mekaniği vardır. Zenginlik ruh hali içine girdiğinizde,
bereketli bir yaşam için gerekli olan her şey hayata geçecektir.
Şunu
her gün tekrarlayın ve yüreğinize kazıyın:
Ben, bilinçaltının sınırsız zenginliklerine sahibim. Zengin, mutlu ve
başarılı olmak benim hakkım. Para bana özgürce, bol bol ve durmadan akıyor.
Gerçek değerimin sonuna kadar bilincindeyim. Yeteneklerimi özgüce kullanıyorum
ve maddi açıdan harika bir biçimde ihya oluyorum. Bu harika!
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Zenginliğin hakkınız olduğunu iddia
edecek kadar cesur olun. Derin zihniniz bu iddianızı gerçekleştirecektir.
=> Sadece sizi idare edecek kadar para istemeyin. Yapmak
istediğiniz her şeyi dilediğini z zamanda yapmak için ihtiyaç duyduğunuz bütün
parayı isteyin. Bilinçaltınızın zenginlikleriyle haşır neşir olun.
Para hayatınızda serbestçe dolaşırken,
ekonomik açıdan sağlıklısınızdır. Parayı gel git gibi görürseniz, bol bol
paranız olur. Gelgitte sulann alçalması ve yükselmesi süreklidir. Sular
çekildiğinde, yeniden kabaracağından emin olabilirsiniz.
Bilinçaltınızın yasalarını
bildiğinizde, paranın aldığı şekilden bağımsız olarak, bol paraya
kavuşabilirsiniz.
İnsanların iki yakalarını bir
araya getirmekte zorlanmalarının ve hiçbir zaman yeterli paraya sahip
olamamalannın nedenlerinden biri, parayı yargılamalarıdır. Yargıladığınız
şeyler kanat takıp uçarak sizden uzaklaşır.
Parayı tanrılaştırmayın. O
sadece bir semboldür. Gerçek zenginliklerin zihninizde olduğunu unutmayın. Siz.
dengeli bir yaşam sürmek için buradasınız. Bu. ihtiyaç duyduğunuz bütün parayı
kazanmayı da içerir.
Parayı temel amacınız haline
getirmeyin. Refah, mutluluk, huzur ve sevgi talep edin. Siz kişisel olarak
sevgi ve iyi niyet yayın. O zaman bilinçaltına da size bunların karşılığını
bileşik faizle ödeyecektir.
Yoksulluk bir erdem değildir.
Bir zihin hastalığıdır. Kendinizi bu zihinsel çelişki ya da hastalıktan bir an
önce kurtarmalısınız.
Dünyaya barakada yaşamak,
paçavralar giymek ya da aç dolaşmak için gelmediniz. Bolluk içinde bir yaşam
sürmek için buradasınız.
"Para elimin kiri"
ya da "Paraya zerre kadar önem vermiyorum” ifadelerini asla kullanmayın.
Eleştirdiğiniz şeyleri kaybedersiniz. Para kendi başına iyi ya da kötü
değildir; sizin düşünceniz onun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu belirler.
Sık sık şunu tekrarlayın:
Parayı seviyorum. Onu bilgece, yapıcı ve adil bir şekilde kullanıyorum. Parayı
keyifle serbest bırakıyorum ve bana harika bir biçimde artarak geri dönüyor.
Para, yerin altında
bulabileceğiniz bakırdan, kurşundan, demirden ya da tenekeden daha kötü
değildir. Bütün kötülük, zihnin güçlerinin yok sayılmasından ya da yanlış
kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Zihninizde nihai sonucu
canlandırmanız, bilinçaltınızın karşılık vermesini ve zihinsel resmi
gerçekleştirmesini sağlar.
=> Bedavaya bir şey almaya çalışmayın. Hiç kimse size
bedavaya yemek vermez. Bir şey almak için vermelisiniz. Hedefleriniz,
idealleriniz ve girişimleriniz üzerinde yoğunlaşırsanız, derin zihniniz de
sizi destekler. Zenginliğin anahtan. bilinçaltını zenginlik fikriyle aşılayarak
onun yasalarını uygulamaktır.
Parayı
tanrılaştırmayın. O sadece bir semboldür. Çerçek zenginliklerin zihninizde
olduğunu unutmayın. Siz. dengeli bir yaşam sürmek için buradasınız. Bu,
ihtiyaç duyduğunuz bütün parayı kazanmayı da içerir.
BAŞARI ORTAĞINIZ
OLARAK BİLİNÇALTI
Başarının gerçek ve derin
anlamı, hayat girişiminde başarılı olmaktır. Bu gezegende uzun süre huzurlu,
keyifli ve mutlu olmak başan olarak adlandırılabilir. Hayatın huzur, uyum,
samimiyet, güvenlik, mutluluk gibi gerçekleri elle tutulmaz, gözle görülmez.
Bunlar, insanların derin benliğinden gelir.
Bu niteliklerin
üzerinde düşünmek, bilinçaltınızda bu cennet
hâzinelerinin oluşmasını sağlar.
BAŞARIYA
DOĞRU ÜÇ ADIM
Başarının ilk önemli adımı,
yapmayı sevdiğiniz şeyi bulmak, sonra da bunu yapmaktır. İşinizi sevmezseniz,
bütün dünya sizi son derece başarılı bulsa da kendinizi başarılı
hissedemezsiniz. İşinizi severseniz, canla başla çalışırsınız. Bir insan
psikiyatr olmayı çok istiyorsa, diplomasını alıp duvara asmak ona yetmeyecektir.
Alanındaki gelişmeleri takip etmek isteyecek, kongrelere katılacak, zihni
yapısını ve işleyişini incelemeye devam edecektir. Başka klinikleri ziyaret
edecek, en son bilimsel yayınları okuyacaktır. Başka bir deyişle, insanların
sorunlarım çözme konusunda en ileri yöntemler hakkında sürekli bilgi edinmeye
çalışacak, çünkü hastalarının ihtiyaçlarını hep en ön planda tutacaktır.
Peki ya bu satırları okurken şöyle düşünüyorsanız? “İlk
adımı uygulayamam, çünkü ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Sevdiğim bir çalışma
alanı bulmak için ne yapabilirim?”
Eğer
durumunuz buysa, size yol gösterilmesi için şu ifadeyi kullanabilirsiniz:
Bilinçaltımın Sınırsız Zekası bana hayattaki doğru yerimi
gösteriyor.
Bu cümleyi sessizce, olumlu bir biçimde ve sevgiyle derin
zihninize söyleyin. Buna inanç, güven ve ısrarla devam ederseniz, karşılığı
size duygu, sezgi ya da belli bir yöne doğru eğilim olarak geri dönecektir. Bu
karşılık açık, huzurlu ve sessiz bir içsel farkındalık şeklinde olacaktır.
Başarının
ikinci adımı, belirli bir iş dalında uzmanlaşmak ve bu alanda üstün olmaya
çalışmaktır. Diyelim ki bir öğrenci meslek dalı olarak kimyayı seçiyor. Bu
alandaki birçok daldan birini seçmeli ve zamanıyla dikkatini bu uzmanlığa
ayırmalıdır. Coşku ve hevesi onu alanıyla ilgili her şeyi öğrenmeye teşvik
etmelidir; eğer mümkünse herkesten daha çok şey bilmelidir. Genç adam işiyle
şevkle ilgilenmeli ve bunu tüm dünyaya hizmet etmek için kullanmayı
arzulamalıdır.
İçinizdeki en büyük, hizmetçiniz olsun. Bu zihinsel tutumla sadece geçimini sağlamak ya da “idare
etmek” isteyen birinin zihinsel tutumu arasında büyük bir tezat vardır. “İdare
etmek” başarı değildir. İnsanları motive eden şeyler daha büyük, yüce gönüllü
ve özgeci olmalıdır. Başkalarına hizmet etmeli, onların ekmeğine yağ
sürmelidir.
Üçüncü adım, en önemli adımdır. Yapmak istediğiniz şeyin
sadece sizin kendi başarınıza katkıda bulunmadığından emin olmalısınız. Arzunuz
bencilce olmamalı. İnsanlığa yarar sağlamalı. Tam bir döngü oluşturulmalı.
Başka bir deyişle, fikrinize dünyayı koruma ve dünyaya hizmet etme amacı eşlik
etmelidir. Eğer sadece kendi yararınız için çalışırsanız, bu önemli döngüyü
tamamlayamazsınız. Başarılı görünebilirsiniz, ama hayatınızda meydana gelen
kısa devre zaman içinde kısıtlamalara ya da hastalığa yol açabilir.
GERÇEK BAŞARININ ÖLÇÜSÜ
Bu noktada şöyle düşünüyor olabilirsiniz: “Peki hakkında
bir program izlediğim o adama ne demeli? Yaptığı şaibeli işler sonucunda yüz
milyonlarca dolar kazanmış. Görüldüğü gibi büyük bir başarı elde etmiş;
insanlığa hizmet etmek gibi bir derdinin olduğunu da hiç sanmıyorum.”
Bu tür
durumlar çok sık görülür, ama bunların içyüzünü anlama konusunda dikkatli
olmamız gerekir. Bir insan bir süre başarılı görünebilir ama üçkağıtla, haksız
yollardan kazanılan para kanat takıp uçar gider. Gitmese bile, başkalarından
çaldığımızda kendimizden çalmış oluruz. Davranışımızın ortaya çıkmasına neden
olan yoksunluk ve sınırlama hissi, vücudumuzda, ev hayatımızda ve başkalarıyla
ilişkilerimizde de kendini başka şekillerde gösterir.
Ne düşünüp hissedersek onu yaratırız. İnandığımız şeyi yaratırız.
Bir insan üçkağıtçılık yaparsa servet yaratsa da, başarılı sayılmaz. Zihinsel
huzur olmadan başarı olmaz. Geceleri iyi uyuyamayan, hasta olan ve suçluluk
duygusu yaşayan bir insanın serveti ne işe yarar ki?
Bir keresinde Londra’da tanıştığım
profesyonel suçlu bana yaşadıkları hakkında bir şey anlattı. Londra dışında
lüks bir evde ve Fransa’daki yazlığında lüks içinde yaşamasını sağlayan büyük
bir serveti vardı. Lüks içinde yaşıyordu ama huzurlu değildi. Scotland Yard
tarafından tutuklanmaktan çok korkuyordu. Bu sürekli korku ve derinlere
yerleşmiş olan suçluluk duygusu onun birtakım iç rahatsızlıklar yaşamasına
neden oluyordu. Yanlış yaptığım biliyordu. Büyük suçluluk duygusu, her türlü
sorunu onun üzerine çekiyordu.
Daha sonra onun polise
teslim olduğunu ve mahkum edildiğini öğrendim. Hapisten çıktıktan sonra
psikolojik ve manevi destek aldı ve çok değişti. İşe başladı; dürüst, yasalara
uyan bir vatandaş haline geldi. Ne yapmak istediğini buldu ve mutlu oldu.
Başarılı bir insan işini
sever ve kendini tam olarak ifade eder. Başarı, yalnızca kazanılan para
miktarına bağlı değildir. Başarılı insan, büyük bir psikolojik ve manevi
anlayışa sahip olan kişidir. Günümüzün başarılı liderlerinin birçoğu, başarılarını
bilinçaltını doğru kullanmaya borçludur. Bu kişiler, bir projeyi tamamlanmış
gibi görme yeteneğine sahiptirler. Dileklerinin gerçekleştiğini görüp
hissedebildiklerinden, bilinçaltları bunların gerçekleşmesini sağlar. Bir amacı
net bir biçimde hayal edebilirseniz, bilinçaltınızın mucizeler yaratan gücü
sayesinde, ihtiyaç duyduğunuz her şeye hiç beklemediğiniz bir şekilde sahip
olabilirsiniz.
Başarıya giden üç adımı
düşünürken, bilinçaltınızın yaratıcı güçlerinin büyük etkisini asla
unutmamalısınız. Bu, bir başarı planının bütün adımlarının arkasındaki
enerjidir. Düşünceniz yaratıcıdır. Duyguyla birleşen düşünce, öznel bir inanca
dönüşür.
İçinizde, bütün arzularınızı hayata geçirmenizi
sağlayacak büyük bir güce sahip olduğunuzu anladığınızda, hem güvene hem de
huzura kavuşursunuz. Hareket alanınız ne olursa olsun, bilinçaltınızın
yasalarını öğrenmelisiniz. Zihninizin güçlerini nasıl kullanacağınızı
öğrendiğinizde, kendinizi tam olarak ifade etmeye başladığınızda ve
yeteneklerinizi başkalarına aktardığınızda, gerçek başarıya giden yolu
bulmuşsunuz demektir. Eğer doğru yolda ilerler ve ilahi desteği alırsanız, kim
size karşı olabilir? Böyle bir anlayışa sahip olmanız halinde dünyada ve
cennette hiçbir güç sizi başarılı olmaktan alıkoyamaz.
HAYALİNİ NASIL GERÇEKLEŞTİRDİ?
Hollywood’da, sinemaya gitmeyi ya da televizyon izlemeyi seven
hemen herkesin tanıdığı bir aktörle görüştüm. Midvvest’te küçük bir çiftlikte
büyüdüğünü anlattı. Ailesi kıt kanaat geçiniyordu. Tek eğlencesi, iki kanalı
zor çeken eski, siyah-beyaz bir televizyondu. Daha o zamanlar oyuncu olmayı
hayal etmeye başlamıştı. Bu hayali gitgide daha fazla benimsiyordu.
“Tarlada çalışırken ya da inekleri güderken.” diyordu, “adımın
afişlere kocaman harflerle yazıldığını hayal ediyordum. Her ayrıntıyı
görüyordum; hayranlarımdan oluşan kalabalığı, benimle röportaj yapmak için
yarışan muhabirleri. Yıllarca bu hayali kurdum.
“Sonunda evden ayrıldım. Los Angeles’a geldim. Filmlerde
ve televizyon dizilerinde figüranlık yapmaya başladım. Çok geçmeden ilk önemli
rolümü kaptım. Gala gecesi, salona giderken heyecandan bayılmak üzereydim.
Adım büyük harflerle yazılmıştı, müthiş bir kalabalık vardı, gazeteciler
gelmişti. Çocukluğumda hayal ettiğim her şey gerçek olmuştu.”
“Hayal etmenin gücünün başarıyı nasıl
getirdiğini benden daha iyi kimse bilemez.” diye ekliyordu.
HAYALİ GERÇEK OLDU
Birkaç yıl önce Mary S. adında genç bir eczacıyla tanıştım.
Büyük bir eczaneler zincirinin reçete departmanında çalışıyordu. Bir gün benim
reçetemle ilgilenirken, konuşmaya başladık. Ona işini sevip sevmediğini sordum.
“Fena değil.” dedi. “Maaş ve prim alıyorum.
Fena kazanmıyorum; şirketin iyi bir kâr paylaşımı programı var. Şansım yaver
giderse, hayatın tadını çıkaracak kadar erken bir yaşta emekli olabileceğim.”
Bir an sustum. Sonra sordum. “Çocukluğunda, eczacı olmaya
karar verdiğinde de böyle olacağını mı düşünüyordun?”
Yüzünde sıkıntılı bir ifade belirdi. “Şey, hayır.” dedi.
“Sanırım öyle düşünmüyordum. Hep kendi eczaneme sahip olacağımı düşündüm.
Caddede yürürken insanların bana selam vermesini, bana adımla seslenmelerini
istiyordum. Ben de eczacıları olduğum için onların adlarını bilecektim. Bu
size garip gelecek ama gece yarısı çocukları hasta olduğu için beni arayan anne
babaların hayalini bile kuruyordum. Pijamamın üzerine kıyafetlerimi geçirip
ihtiyaç duydukları onlara vermek üzere eczaneme koşuyordum. Kocaman bir
dükkanın arka tarafında bir masada oturup dokuz-beş çalışmaya hiç benzemiyor,
değil mi?”
“Benzemiyor.” dedim. “Ama neden hayalinin
peşinden gitmiyorsun? Daha mutlu ve üretken olmaz miydin? Vizyonunu genişlet.
Buradan ayrıl. Kendi eczaneni aç.”
“Nasıl yapacağım bunu?” dedi başını sallayarak. “Çok para
lazım. Oysa ben maaşa tabiyim.”
Ona,
kendisiyle harika bir gerçeği paylaşarak karşılık verdim. Doğru olduğuna
inandığı şeyi, gerçek hale getirebilirdi. Bilinçaltının güçlerinden söz ettim.
Çok geçmeden, bilinçaltını net ve belirli bir fikirler aşılamayı başarması
halinde, bu güçlerin hayali gerçekleştirebileceğini anladı.
Kendi eczanesinde olduğunu
hayal etmeye başladı. Zihninde ilaç şişelerini düzenliyor, reçetelerle
ilgileniyor ve aynı zamanda komşuları ve arkadaşları olan müşterilerini
bekliyordu. Gözünde büyük bir banka hesabını da canlandırıyordu. Zihinsel
olarak o hayali eczanede çalışıyordu. İyi bir oyuncu gibi, rolünü yaşıyordu. Öyleymişim
gibi davranırsam, öyle olurum. Eczaneye sahip olduğunu varsayımına tüm
kalbiyle inanıyor, buna göre davranıyor, yaşıyor ve hareket ediyordu.
Birkaç yıl sonra Mary bana
bir mektup yazıp yaptığımız konuşmadan beri hayatında neler olduğunu anlattı.
Çalıştığı eczaneler zinciri, piyasaya yeni giren güçlü bir rakibe yenik düşmüştü.
Mary önemli bir ilaç firmasında tıbbi mümessil olarak çalışmaya başlamıştı;
birkaç eyaletten oluşan büyük bir bölge onun alanıydı.
Bir gün işi gereği batıda
küçük bir kasabaya gitmişti. Kasabada tek bir eczane vardı. Mary daha önce hiç
gitmediği bu kasabaya girer girmez orayı tanıdığını hissetmişti. Hayalinde
gördüğü eczaneydi burası.
Şaşkınlık içinde, eczanenin
yaşlı sahibine bu ilginç tesadüften söz etmişti. Eczane sahibi de ona emekliye
ayrılmaya hazır olduğunu ama üç kuşaktır ailesine ait olan bu eczaneyi büyük
bir şirkete satmak istemediğini söylemişti.
Biraz konuştuktan sonra, eczacı genç kadına ona kolaylık
sağlayacağını söylemişti. Ödemeleri elde ettiği kâra göre taksitler halinde
yapacaktı. Genç kadın ailesini de kasabaya taşımış ve çok geçmeden dükkana
yürüme mesafesinde olan büyük, eski bir evi de almayı başarmıştı. Şimdi her
sabah işe giderken ya- nmdan geçen herkes ona selam veriyor ve adıyla sesleniyordu.
Eczacıları olduğu için onu tanıyorlardı.
Unutmayın;
şükran dolu bir kalp her zaman evrenin
zenginliklerine yakındır.
Şu ifadeyi sık
sık tekrarlayarak satışlarınızı artırabilirsiniz:
"Satışlanm her geçen gün artıyor, ilerliyorum, gelişiyorum ve
her gün daha zengin oluyorum."
"Doğru
dürüst iş yok", "Kriz var"gibi sözlerle açık çek
imzalamaktan vazgeçin. Bu ifadeler sadece kayıpları artırır.
İŞ
HAYATINDA BİLİNÇALTINI KULLANMAK
Birkaç yıl önce, iş hayatından yöneticilere bilinçaltının
ve hayal kurmanın güçleri hakkında bir seminer verdim. Ünlü alman şair
Goethe’nin zorluk ve sıkıntılarla karşılaştığında hayal gücünü nasıl bilgece
kullandığını anlattım.
Biyografisini yazan kişilere göre, Goethe, zamanının önemli
bir bölümünü sessizce hayali konuşmalar yaparak geçiriyordu. Arkadaşlarından
birinin karşısında oturduğunu ve kendisine karşılık verdiğini hayal ediyordu.
Başka bir deyişle, eğer kafasında sorunlar varsa, arkadaşı ona her zamanki
mimikleri ve ses tonları eşliğinde doğru ve uygun cevapları veriyordu. Goethe
bu hayali manzarayı olabildiğince gerçek ve canlı yaşıyordu.
Bu
seminere katılanlardan biri, genç bir borsacıydı. Kendisi Goethe’nin bu
tekniğini benimsedi. Onu tanıyan ve akıllıca ve sağlam yönlendirmeleri için
tebrik eden multi-milyoner bir yatırımcıyla hayali konuşmalar yapmaya başladı.
Bunu psikolojik olarak zihninde bir inanç haline getirene dek hayali
konuşmaları tekrarlamaya devam etti
Borsacının iç konuşmaları ve
kontrollü hayal gücü, onun amacına uydu ve müşterileri için akıllıca yatırımlar
yapmasını sağladı. Genç kadının hayattaki en büyük amacı, müşterilerine para
kazandırmak ve onların kendi akıllıca danışmanlığı sayesinde büyük maddi
kazançlar elde ettiklerini görmekti. Hâlâ bilinçaltının gücünü işinde
kullanıyor ve alanında büyük başarı elde ediyor. Geçenlerde ünlü bir finans
dergisi onunla röportaj yaptı.
BAŞARISIZLIĞI NASIL BAŞARIYA DÖNÜŞTÜRDÜ
On altı yaşındaki Todd M. bana şunları söylemişti: “Her
şeyde başarısız oluyorum. Neden bilmiyorum. Sanırım aptalım. Belki de okuldan
kovulmadan ben ayrılsam iyi olacak.”
Konuştukça, Yodd’un tek kusurunun tutumu
olduğunu fark ettim. Derslerine karşı ilgilisiz, öğretmenlerine ve bazı arkadaşlarına
karşı öfkeliydi.
Ona derslerinde başarılı olmak için
bilinçaltının gücünü nasıl kullanabileceğini öğrettim. Günde birkaç kez,
özellikle gece uyumadan hemen önce ve sabah uyandıktan hemen sonra, bazı
gerçekleri kendi kendine olumlamaya başladı. Daha önce gördüğümüz gibi, bunlar
bilinçaltını aşılamak için en uygun zamanlardır.
Şunları söylüyordu:
Bilinçaltımın, hafızamın deposu olduğunu fark ediyorum.
Okuduğum ve öğretmenlerimden duyduğum her şeyi saklıyor. Kullanmayı tercih
etmem halinde, harika bir hafızam var. Bi- linçaltımın sınırsız gücü, yazılı ve
sözlü sınavlarda bilmem gereken her şeyi bana sunuyor. Öğretmenlerime ve
arkadaşlarıma sevgi ve iyi niyetle yaklaşıyorum. Onlar için başarı ve iyilikler
diliyorum.
Todd şimdi hiç bilmediği bir özgürlüğün tadını
çıkarıyor. Hep A alıyor. Derslerindeki başarıları yüzünden sürekli öğretmenlerinin
ve annesiyle babasının onu tebrik ettiğini hayal ediyor.
ALIM SATIM KONUSUNDA BAŞARILI OLMAK
Alım ya da satım yaparken, bilincinizin marş, bilinçaltınız
da motor olduğunu unutmayın. Motorun çalışmasını sağlamak için marşa basmanız
gerekir. Bilinciniz, bilinçaltınızın gücünü harekete geçirir.
Netleştirilmiş
bir arzuyu, fikri ya da imgeyi bilinçaltına iletmenin ilk adımı gevşemek,
dikkati durağanlaştırmak, hare- ketsizleşip sessizleşmektir. Zihnin bu sessiz,
gevşemiş ve huzurlu tutumu, dış unsurların ve yanlış düşüncelerin bu fikrin
zihinsel olarak benimsenmesine müdahale etmesini engeller. Dahası, zihnin bu
sessiz, pasif ve durağan halinde çaba da en aza indirgenir.
İkinci adım, arzuladığınız sonun gerçekliğini hayal etmeye
başlamaktır. Örneğin, bir ev satın almak istiyor olabilirsiniz. Zihnin gevşeyip
rahatlamış halinde, şunları söyleyebilirsiniz:
Bilinçaltımm
Sınırsız Zekası her şeyi bilir. Şimdi bana isteklerimi karşılayan ve paramın
yeteceği ideal evi gösteriyor. Bu isteği bilinçaltıma iletiyorum. Onun benim
talebimin doğasına göre karşılık vereceğini biliyorum. Bu isteği tıpkı bir
çiftçinin toprağa tohum ekmesi gibi kesin bir inanç ve güvenle, büyüme
yasalarına güvenerek ekiyorum.
Dileğiniz, bir gazete ilanını ya da bir arkadaş vesilesiyle
gerçekleşebilir. Ya da doğrudan tam aradığınız gibi olan bir eve
yönlendirilebilirsiniz. Dileklerinizin gerçekleşmesi için birçok yol vardır.
Güven duymanızı sağlayacak bilgi, zihninizin işleyişine inanmanız halinde
dileğinizin gerçekleşeceğidir.
Diyelim ki evi, arsayı ya da herhangi bir mülkü
almak değil de satmak istiyorsunuz. Bilinçaltının sınırsız yaklaşımına güvenme
yaklaşımı yine size yol gösterecektir. Ben Los Angeles’taki evimi sattığımda,
şimdi konuştuğum birçok em- lakçının kesin ve hızlı sonuçlar elde etmesini
sağlayan bir teknik kullanmıştım.
Evimin önündeki çimenliğe üzerinde “Sahibinden
Satılık” yazan bir tabela diktim. O gece uyumadan önce kendime sordum.
“Diyelim ki ev için bir alıcı buldun, sonra ne yapacaksın?” Cevap şöyleydi:
“Satılık tabelasını indirip çöpe atacağım.”
Zihnimin iç ekranına ayrıntılı bir senaryo
yansıttım. Tabelayı tutup söküyor, omzuma atıyor ve evin arka tarafındaki çöp
kutularına götürüyordum. Çöpe atarken, “Yardımın için teşekkürler, ama artık
sana ihtiyacım kalmadı.” diyordum.
Sonra bitmiş işin derin iç tatminiyle uykuya
daldım.
Ertesi gün bir adam ev için bana kaparo ödedi.
“O tabelayı kaldırabilirsiniz. Arık ihtiyacınız kalmadı.” dedi.
Onun öğüdüne uydum. Tabelayı söküp çöpe attım.
Dış eylem, içtekine riayet etmişti. Bu yeni bir şey değildir. İçte ne olursa,
dışta da o olur. Başka bir deyişle, bilinçaltınıza ilettiğiniz imge,
hayatınızın nesnel ekranına yansır. Dış, içi yansıtır. Dış eylem, iç eylemi
takip eder.
İşte ev, arsa ya da herhangi bir mülk satarken kullanılan
bir başka etkin yöntem. Bunu yavaşça, sessizce ve hissederek tekrarlayın:
Sınırsız Zeka, beni bu evi isteyen ve parası da yeten alıcıya
çekiyor. Alıcı bana hiç hata yapmayan bilinçaltının yaratıcı zekası tarafından
gönderiliyor. Bu alıcı başka evlere bakabilir ama istediği ve alacağı tek ev
benimki. Çünkü içindeki Sınırsız Zeka tarafından yönlendiriliyor. Alıcının
doğru, zamanlamanın doğru ve fiyatın doğru olduğunu biliyorum. Bununla ilgili
her şey doğru. Bilinçaltımm derin dalgaları şu anda faaliyette ve ikimizi ilahi
düzende bir araya getiriyor. Bunun böyle olduğunu biliyorum.
Aradığınızın şeyin de sizi aramakta olduğunu
unutmayın. Satmak istediğiniz evi ya da herhangi bir mülkü almak isteyen biri
mutlaka vardır. Bilinçaltınızın güçlerini doğru kullanarak, zihninizi alım
satımla ilgili rekabet duygusundan ya da gerginlikten kurtarmış olursunuz.
İSTEDİĞİ ŞEYİ ELDE ETME KONUSUNDA
NASIL BAŞARILI OLDU
Seminerlerime ve derslerime sürekli katılan, Margaret T.
adında genç bir kadın vardı. Yaşadığı yer nedeniyle, seminerlerime gelebilmek
için üç otobüs değiştirmesi gerekiyordu. Her gün bir buçuk saati yolda
geçiyordu. Bir seminerde, işi gereği bir arabaya ihtiyaç duyan genç bir adamın
nasıl sonunda araba sahibi olduğunu anlattım, o da dinledi.
Eve gitti ve seminerde altını çizdiğim tekniği
denedi. Daha sonra bana yöntemlerimi nasıl uyguladığını ve sonrasında neler
olduğunu anlatan bir mektup yazdı. Onun iznini aldığım için mektubu burada
yayınlıyorum.
Sevgili Bay Murphy
Kişisel gelişimimi gerçekleştirmek
için bir arabamın olması gerektiğini biliyordum. Aksi halde seminerlerinize
düzenli olarak katılmanı mümkün olmayacaktı. Madem bir araba sahibi olmaya
çalışacaktım, her zaman hayalini kurduğum arabayı almalıydım. Cadillac
istiyordum.
Hayalimde, arabayı gerçekten
almam ve kullanmam halinde geçeceğim bütün aşamaları tamamladım. Galeriye
gidiyor ve istediğim modelle deneme sürüşü gerçekleştiriyordum. Tekrar tekrar
Cadillac’ın benim olmasını istediğimi söylüyordum.
Arabaya bindiğime, onu kullandığıma, döşemelerini hissettiğime
dair resmi iki hafta boyunca zihnimde tuttum. Geçen hafta, seminerinize
Cadillac ’ımlageldim. Inglewood’daki amcam vefat etti ve Cadillac’ı ile tüm
varlığını bana bıraktı.
LİDERLERİN BAŞARMAK İÇİN UYGULADIKLARI EN
YAYGIN TEKNİK
Önde gelen
birçok yönetici, gün içinde pek çok kez, başarıyı elde edeceğine inanana kadar,
sessizce soyut “başarı” terimini kullanır. Başarı fikrinin, başarının gerekli
bütün unsurlarını içerdiğini bilirler. Benzer şekilde siz de “başarı”
sözcüğünü inanç ve güvenle kendi kendinize tekrarlamaya başlayabilirsiniz. Bi-
linçaltınız bunu, gerçeğiniz olarak kabul edecektir. Böylece sizi başarılı
olmaya zorlayabilir.
Öznel inançlarınızı, izlenimlerinizi ve inançlarınızı ifade
etmeye zorlanırsınız. Başarı sizin için ne ifade ediyor? Kuş- kuşuz ev
hayatınızda ve başkalarıyla ilişkilerinizde başarılı olmak istiyorsunuz. Meslek
olarak benimsediğiniz işte göze çarpmak istiyorsunuz. Güzel bir eve, rahat ve
mutlu yaşamak için ihtiyaç duyduğunuz tüm paraya sahip olmak istiyorsunuz.
Bilinçaltınızın güçleriyle ilişkinizde başarılı olmak istiyorsunuz.
Siz de iş dünyasında bir
yöneticisiniz çünkü yaşama işini yapıyorsunuz. İstediğiniz şeyi yaptığınızı ve
özlemini duyduğunuz şeylere sahip olduğunuzu hayal ederek başarılı bir
yönetici olun. Hayal kurmayı öğrenin; başarılı bir durumun gerçekliğini
zihinsel olarak yaşayın. Bunu alışkanlık haline getirin. Her gece kendinizi
başarılı ve tatmin olmuş hissederek uyuyun; yavaş yavaş başarı fikirlerini
bilinçaltınıza ekme konusunda başarılı olacaksınız. Başarılı olmak için
doğduğunuza inanın. Böylece mucizeler gerçekleşecektir.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Başarı, başarılı
yaşamak anlamına gelir. Huzurlu, mutlu, keyifli olduğunuzda ve sevdiğiniz şeyi
yaptığınızda, başarılı olursunuz.
=> Yapmayı sevdiğiniz
şeyi bulun, sonra da bunu yapın. Eğer kendinizi nasıl ifade etmek istediğinizi
bilmiyorsanız, size yol gösterilmesini isteyin. Çok geçmeden bu
gerçekleşecektir.
=*■ Seçtiğiniz alanda
uzmanlaşın ve bu alanda herkesten daha fazla bilgiye sahip olmaya çalışın.
=> Başarılı kişiler
bencil değildir. En büyük arzuları, insanlığa hizmet etmektir.
=> Zihinsel huzur olmadan
gerçek başan olmaz.
=> Başarılı bir insan, büyük
bir psikolojik ve manevi anlayışa sahiptir.
=> Eğer bir amacı net
bir şekilde hayal ederseniz, bilinçaltınızın mucizeler yaratan gücü sayesinde
ihtiyaç duyduğunuz her şey size sunulur.
=> Duyguyla birleşen
düşünce, öznel bir inanca dönüşür ve neye inanırsanız o olur.
=> Sürekli ayakta
tuttuğunuzun hayal gücünüzün gücü, bilinçaltınızın mucizeler yaratan gücünü
ortaya çıkanr.
=> işinizde terfi etmek
istiyorsanız, işvereninizin, şefinizin ya da sevdiğiniz birinin bu terfi
nedeniyle sizi tebrik ettiğini hayal edin. Bu resim canlı ve gerçek olsun. Sesi
duyun, mimikleri görün ve gerçekliğini hissedin. Bunu sık sık yapmaya devam
edin; zihninizi sürekli bununla meşgul ederseniz, sonunda dileklerinizin
gerçekleştiğini görmenin keyfini yaşarsınız.
=> Bilinçaltınız,
hafızanın deposudur. Mükemmel bir hafıza için sık sık şunu tekrarlayın:
“Bilinçaltımın Sınırsız Zekası, her zaman her yerde bilmem gerekenleri bana
sunuyor.”
=> Eğer bir evi ya da
herhangi bir mülkü satmak istiyorsanız, yavaşça, sessizce ve hissederek şunu
tekrarlayın: "Sınırsız zeka, beni bu evi isteyen ve parası da yeten alıcıya
çekiyor." Bu farkındalığı korursanız, bilinçaltı- nızın derin dalgaları
bunun gerçek olmasını sağlayacaktır.
=> Başarı fikri, başarının bütün unsurlarını içerir.
“Başarı” sözcüğünü inanç ve güvenle sık sık tekrarlayın; böylece bilinçaltınız
sizi başanlı olmaya zorlar.
İnsanların iki yakalarım bir araya getirmekte
zorlanmalarının ve hiçbir zaman yeterli paraya sahip olamamalarının
nedenlerinden biri, parayı yargılamalarıdır. 'Yargıladığınız şeyler kanat
takıp uçarak sizden uzaklaşır.
BİLİM ADAMLARI
BİLİNÇALTINI NASIL KULLANIR?
Bilinçaltınızın
Sınırsız Zekasının bilincinize her zaman
doğrudan bir tepki verdiğinden şahsen emin olana kadar,
bilimsel olarak deney yapın.
Tarihteki birçok yaratıcı bilim adamı, bilinçaltının gerçek
önemini fark etmiştir. Edison, Marconi, Einstein ve diğerleri, en büyük
başarılarını gerçekleştirirken kendilerine bir kavrayış, bilgi ve yetenek
kazandırması için bilinçaltını kullanmışlardır. Bilinçaltının gücünü harekete
geçirme yeteneği, büyük bilim adamlarının ve araştırmacıların başarısını
belirleyen en önemli faktörlerden biridir.
Bunun en ilgi çekici örneklerinden birini, ünlü kimyacı
Fri- edrich von Stradonitz’in hayatında görebiliriz. Kendisi, uzun süredir
benzin adı verilen hidrokarbonun kimyasal yapısını anlamaya çalışıyordu. Bu,
altı karbon atomuyla altı hidrojen atomunu içeren bir bileşendi. Stradonitz’in
kafası sürekli bu problemle meşguldü. Çabaları onu hiçbir yere götürmüyordu.
Bu bilmeceyi çözemeyen ve bitkin düşen Stradonitz, meseleyi
tamamen bilinçaltına devretti. Çok geçmeden, tam Londra’da otobüse binmek
üzereyken, bilinçaltı bilincinde ani bir şimşek çakmasını sağladı. Stradonitz
zihninde kendi kuyruğunu ısıran ve fırıldak gibi dönen bir yılan canlandırdı.
Bilinçaltından gelen bu mesaj, ona araştırmasını başka bir yöne yönlendirilmesi
için ilham verdi. Kısa bir süre sonra, uzun süredir aradığı cevabı buldu;
atomların çember biçimindeki düzeni benzin halkası olarak biliniyordu.
ÖNEMLİ BİR BİLİM ADAMI İCATLARINI
NASIL GERÇEKLEŞTİRDİ?
Nikola Tesla, elektrik alanında önemli isimlerden biriydi.
Bilim müzelerinde sergilenen ve çocuklar tarafından çok sevilen Tesla bobini,
icatlarından sadece biriydi. Bu, şarj edilmiş metal bir küreydi. Statik
elektrik yüzünden, bu küreye dokunan kişinin saçları diken diken oluyordu.
Tesla aynı zamanda elektrik yayımı kavramı konusunda da deneyler yapmıştı. Bu
konudaki fikirleri hâlâ devrim kabul edilmektedir.
Tesla, bilinçaltının gücünün sıkı kullanıcılarından
biriydi. Nc zaman yeni bir icat ya da yeni bir araştırma konusunda bir fikri
olsa, bunu hayalinde oluşturuyor, sonra bilinçaltına iletiyordu. Bilinçaltının
bunu yeniden yapılandıracağını ve somut hale gelmesi için bilince gerekli bütün
unsurları sunacağını biliyordu. Her olası gelişmeyi düşünüp tasarladığı için,
kusurları düzelterek zaman kaybetmiyordu. Kendisiyle birlikte çalışan
teknisyenlere, zihnindeki mükemmel nihai ürünün tüm ayrıntılarını
verebiliyordu.
Bir röportajında şöyle demişti: “Geliştirdiğim
alet mutlaka tam hayal ettiğim gibi çalışıyor. Yirmi yıldır bunun tek bir istisnası
olmadı.”
ÜNLÜ BİR DOĞABİLİMCİ SORUNUNU NASIL ÇÖZDÜ?
Harvard Üniversitesi’nden Profesör Louis Agassiz on dokuzuncu
yüzyılın en ünlü doğabilimcilerinden biriydi. Bilinçaltının büyük güçlerini
uykusunda keşfetmişti. Aşağıdaki örnek, Agassiz’in dul eşi tarafından yazılan
biyografisinden alınmıştır:
İki haftadır, bir taş üzerinde bulunan belli belirsiz balık
fosili üzerinde çalışıyordu. Sonunda bitkin düşüp kafası da karışınca, işi bir
kenara bıraktı ve kafasından uzaklaştırmaya çalıştı. Kısa bir süre sonra, bir
gece uykusunda balığın eksik bütün uzuvlarını yerli yerinde gördüğüne ikna
olmuş bir halde uyandı. Ancak tam çalışmaya başlayacakken, imaj bir anda
kayboluverdi. Yine de ertesi sabah erkenden Jardin des Plantes’e gitti; fosile
yeniden baktığında, ona yeni bir vizyon kazandırabilecek bir şey
görebileceğini düşünüyordu. Ancak ne yazık ki şekil eskisi gibi bulanık ve
karanlıktı. Ertesi gece yine balığı gördü ama tatmin edici bir sonuç elde
edemedi. Uyandığında, görüntü yine hafızasından silinmişti. Aynı deneyimin
tekrarlanmasını umarak, üçüncü gece yatağının başucuna bir kağıt ve kalem
koydu.
Sabaha doğru rüyasında
balığı gördü. Önce yine karışıktı ama sonunda zoolojik özelliklerinin netliğe
kavuştuğundan kuşkusu kalmadı. Yarı uyur halde ve karanlıkta, bu özellikleri
yatağın başucundaki kağıda çizdi. Sabahleyin, gece çizdiklerinin fosilin
özelliklerini yansıttığını görerek çok şaşırdı. Jardin des Plantes’e koştu;
çizimlerini rehber olarak kullanarak, taşın yüzeyini oymayı ve balığın gizli
kalan uzuvlarını ortaya çıkarmayı başardı. Bunların rüyasında gördükleriyle ve
çizimleriyle bire bir örtüştüğünü gördü ve kolayca sınıflandırmayı başardı.
ÖNEMLİ BİR DOKTOR DİYABET SORUNUNU NASIL ÇÖZDÜ?
1920’lerde, Kanadah başarılı doktor ve araştırmacı Dr.
Frcde- rick Banting, dikkatini diyabetin etkileri üzerinde yoğunlaştırdı. O
zamanlar tıp bilimi bu hastalığın tedavisi konusunda etkin bir yöntem
geliştirememişti. Dr. Banting zamanının büyük bir bölümünü bu konudaki uluslar
arası literatür üzerinde çalışarak ve deneyler yaparak geçiriyordu. Ama sonunda
hep çıkmaz bir yola girdiğini görüyordu.
Bir gece, boşa giden çabalarla geçen uzun bir günün sonunda
yorgun düşerek uyuyakaldı. Uyurken, bilinçaltı ona köpeklerin dejenene
pankreatik kanalından tortuyu çekmesi için talimat verdi. Bu ilham onu insülini
keşfetmeye götürdü. İnsülin o zamandan beri milyonlarca insanın hayatını
kurtardı.
Dr. Banting’in bir süre bilinçli bir biçimde bu sorunun üzerinde
durduğunu, bir çözüm ve çıkış yolu aradığını görebilirsiniz. Bilinçaltı da
buna göre karşılık verdi.
Her zaman bir gecede cevap alamazsınız. Bunun için bir süre
beklemeniz gerekebilir. Cesaretiniz kırılmasın. Sanki bunu daha önce hiç
yapmamışsınız gibi, her gece uyumadan önce sorunu bilinçaltınıza devretmeye
devam edin.
Eğer bir sonuca yaramıyorsanız, belki de bilinçaltınıza
aktardığınız bu sorunun uzun sürede çözülebilecek önemli bir problem olduğunu
düşünüyorsunuzdur. Bu şaşırtıcı olmaz. Genellikle sorunlarımızın zor olduğuna
inanma eğilimi gösteririz. Kolay olsalardı, sorun olmazlardı zaten. Ancak bu
bir hatadır. Bilinçaltınız zamandan ve mekandan bağımsızdır. Cevabı bulduğunuzu
düşünerek uykuya dalın. Bu cevabı bulmak için beklemek zorunda kalacağınızı
varsaymayın. Sonuca dair inancınız tam olsun. Şimdi bu kitabı okurken, sizin
için mükemmel bir cevap ve çözüm olduğuna inanın.
Arzunuzun
gerçekleştiğini öngörmenin keyif ve huzurunu
yaşayın. Zihninizdeki herhangi bir zihinsel resim,
umduklarınızın özü, göremediklerinizin kanıtıdır.
Eski
parşömenler, tapınaklar, fosiller ve diğer bulgular
üzerinde çalışan bilim adamları, geçmişin görüntülerini
yeniden canlı hale getirebilirler. Bilinçaltları
onlara yardım eder.
BİR
BİLİM ADAMI SOVYET TOPLAMA
KAMPINDAN NASIL KAÇTI?
Önemli bir elektronik mühendisi olan Dr. Lothar von Blenk-
Schmidth, İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet toplama kampına kapatılmıştı.
Hayatta kalmasını ve özgürlüğüne kavuşmasını bilinçaltının güçlerine borçlu
olduğunu söylüyordu.
Rusya’da bir kömür madeninde savaş mahkumuydum. Etrafımda
insanların öldüğünü görüyordum. İri yarı gardiyanlar küstah ve kibirli
görevliler, sert, hızlı düşünen amirler tarafından gözleniyorduk. Kısa bir
tıbbi muayenenin ardından, her mahkuma bir kömür kotası veriliyordu. Bu kotayı
dolduramayan mahkum aldığı azıcık yemekten de oluyor ve çok geçmeden kendini
mezarda buluyordu.
Kaçışım üzerinde yoğunlaşmaya başladım. Bilinçaltımın bir
yol bulacağım biliyordum. Almanya’daki evim yıkılmıştı, ailem yok edilmişti.
Eski dostlarım ve iş arkadaşlarım ya savaşta öldürülmüş ya da toplama
kamplarına alınmıştı.
Bilinçaltıma şöyle dedim: “Ben Los Angeles’a
gitmek istiyorum, sen de bunun yolunu bulacaksın.” Los Angeles’m resimlerini
görmüştüm; bazı binaları ve bulvarları hatırlıyordum.
Her gün ve gece, savaştan önce Berlin’de tanıştığım Amerikalı
bir kızla Wilshire Bulvarı’nda yürüdüğümü hayal ediyordum. (O Amerikalı kız şu
anda benim karım.) Birlikte mağazalara giriyor, otobüslere biniyor,
restoranlarda yemek yiyorduk. Her gece otomobilimle Los Angeles bulvarlarında
bir aşağı bir yukarı gezdiğimi hayal etmeye özen gösteriyordum. Bütün bunların
canlı ve gerçek olmasına dikkat ediyordum. Zihnimdeki bu resimler benim için
toplama kampının önündeki ağaçlardan biri kadar canlı ve doğaldı.
Her sabah baş gardiyan, sıraya dizilmiş mahkumları sayıyordu.
“Bir, iki, üç..diye bağırıyordu. Benim numaram olan on yediyi söylediğinde, bir
adım öne çıktım. O sırada biri gardiyanı bir dakikalığına çağırdı. Gardiyan
geri döndüğünde, yanlışlıkla yanımdaki adamın on yedi numara olduğunu sandı.
Ekip akşam geri döndüğünde, mahkumların sayısı aynıydı. Benim yokluğumu fark
etmediler. Keşfetmeleri de zaman alacaktı.
Kimseye görünmeden kamptan çıktım ve yirmi dört
saat boyunca yürüdüm. Ertesi gün ıssız bir kasabada dinlendim. Balık tutarak
ve vahşi hayvan avlayarak yaşayabiliyordum. Polonya’ya giden kömür trenleri
gördüm ve gece onlardan biriyle yolculuk ettim. Sonunda Polonya’ya vardım.
Arkadaşlarımın yardımıyla İsviçre, Lucerne’e geçtim.
Lucerne Palace Otel’de bir akşam ABD’den bir adam ve karısıyla
konuştum. Bu adam beni Kaliforniya, Santa Monica’daki evlerine davet etti; ben
de kabul ettim. Los Angeles’a vardığımda, şoförlerinin beni Wilshire
Bulvarı’ndan ve Rusya’da kömür madeninde geçirdiğim aylar boyunca canlı biçimde
hayalimde gördüğüm başka bulvarlardan geçirdiğini fark ettim. Zihnimde sık sık
gördüğüm binaları tanıdım. Daha önce Los Angeles’a gelmiştim sanki. Hedefime
ulaşmıştım.
Bilinçaltının mucizelerine
şaşırmaktan hiç vazgeçmeyeceğim. Gerçekten bizim hiç bilmediğimiz yöntemleri
var.
ARKEOLOGLAR VE PALEONTOLOGLAR ESKİ
SAHNELERİ NASIL CANLANDIRIYORLAR
Bilinçaltınız, insanlık tarihinde yaşanan her şeyi
hatırlayan bir hafızaya sahiptir. Eski kalıntıları ve daha önceki kültürlerden
insanların bıraktığı sayısız eseri inceleyen arkeologlar, hayali algılarını
işlerinde mükemmel bir biçimde kullanabilirler. Bilin- çaltları onlara eski
sahneleri yeniden canlandırmaları konusunda yardımcı olabilir. Ölü geçmiş bir
kez daha canlanabilir. Bu eski binalardan arta kalanlara bakan, daha önceki
medeniyetlere ait çanak çömlekleri, heykelleri, aletleri ve ev eşyalarını
inceleyen bir bilim adamı, evrensel zihnin ortak veri bankaları sayesinde, bu
nesnelerin nasıl, ne zaman ve neden yaratıldığını anlayabilir.
Bilim adamının yoğunlaşması
ve disiplinli hayal gücü, bilinçaltının potansiyel güçlerini harekete geçirir.
Bu onun eski yapıların üstünü çatıyla kaplamasına, etrafını bahçeyle, havuzla
ve çeşmelerle kuşatmasına olanak tanır. Fosil kalıntılarına gözler, kaslar,
eklemler eklenir; bunlar yine yürümeye ve konuşmaya başlar. Geçmiş, bugüne
dönüşür; zihinde zaman ve mekan olmadığını görürüz. Disiplinli, kontrollü ve
yönlendirilmiş hayal gücü sayesinde, bütün zamanların en bilimsel ve yaratıcı
düşünürleriyle yaverlik edebilirsiniz.
BİLİNÇALTINIZ
SİZE NASIL YOL GÖSTEREBİLİR?
Zor olacağını düşündüğünüz bir karar vermek zorunda kaldığınızda
ya da sorununuzun çözümünü göremediğinizde, hemen bunun hakkında yapıcı bir
biçimde düşünmeye başlayın. Eğer korku ve endişe yaşıyorsanız, gerçekten
düşünmüyorsunuzdur. Gerçekten düşünce, korkudan bağımsızdır.
Herhangi bir konuda size yol
gösterilmesini sağlamak için kullanabileceğiniz basit bir tekniğin adımları
şunlardır:
♦
Zihninizi
sükunete kavuşturun ve hareketsiz durun. Bedeninize gevşemesini söyleyin; size
itaat etmek zorundadır. Onun iradesi, inisiyatifi ya da bilinçli zekası
yoktur. Bedeniniz, inançlarınızı ve izlenimlerini kaydeden duygusal bir
disktir.
♦
Dikkatinizi
harekete geçirin; düşüncenizi sorununuzun çözümü üzerinde yoğunlaştırın.
♦
Sorunu
bilincinizle çözmeye çalışın.
♦
Mükemmel
çözümün sizi ne kadar mutlu edeceğini düşünün. Mükemmel cevabı bulmanız
halinde hissedeceğiniz duyguyu hissedin.
♦
Zihninizin
gevşemiş bir halde bu mutluluk ve memnuniyet durumuyla oynamasını izleyin;
sonra uykuya dalın.
♦
Uyandığınızda,
cevabı bulamamışsanız, başka bir şeyle oyalanın. Zihnini başka bir şeyle meşgul
ederken, cevabın birden aklınıza gelmesi olasıdır.
Bilinçaltmız size yol gösterirken, en basit yol en
iyisidir. İşte bir örnek. Bir keresinde aile yadigarı olan değerli bir yüzüğü
kaybetmiştim. Her yerde aradım ama bulamadım. Çok üzgün ve sıkıntılıydım.
O gece bilinçaltımla sanki biriyle konuşur gibi konuştum.
Uykuda dalmadan önce ona şöyle dedim: “Her şeyi biliyorsun.
Yüzüğün nerede olduğunu biliyorsun ve şimdi yerini bana da
göstereceksin.”
Sabahleyin, kulağımda şu sözlerle birden uyandım. “Robert’a
sor!”
Bu bana garip geldi. Tanıdığım tek Robert, komşumun dokuz
yaşındaki oğluydu. O yüzüğümün yerini nereden bilecekti ki? Sezgilerimin iç
sesini takip ettim. Robert’ı bahçede oynarken buldum ve ona yüzüğü tarif
ettim. “Görmedin, değil mi?” dedim.
“Ah, tabii ki gördüm.” diye karşılık verdi. “Dün saklambaç
oynarken onu çalılıklarda buldum. Kimin olduğunu bilmiyordum. Ben de eve
götürüp masamın üzerine koydum. Bunun için ilan asacaktım ama unutmuşum.”
Bilinçaltınız, ona güvenmemiz halinde size her
zaman karşılık verecektir.
BİLİNÇALTI, BABASININ VASİYETİNİN
YERİNİ BULMASINI SAĞLADI
Hugo R. Los Angeles’taki seminerlerime katılan genç bir
adamdı. Bana bilinçaltının gücü ile ilgili yaşadığı bir deneyimi anlatmıştı.
Babası vasiyetname bırakmadan aniden ölmüştü. Ancak kız kardeşi genç adama
babasının vasiyetnamesini hazırladığından ve herkese adil davranmak için
elinden geleni yaptığından bahsettiğini söylemişti.
Hugo, eğer merhum babası vasiyetname bırakmadan öldüy- se,
malların kanunlara uygun bir şekilde paylaştırılacağını düşünmüştü. Bu,
babasının arzularını karşılamayacaktı. Üstelik, böyle bir durumda hukuki
giderler çok fazla oluyordu. Kardeşiyle birlikte her yeri aramışlar ama
vasiyetnamenin yerini bulamamışlardı. Nerede olduğunu çok merak ediyorlardı.
Sonra Hugo bilinçaltını nasıl kullanacağını
öğrendiğini hatırlamıştı. Uyumadan önce, derin zihniyle konuşmuş ve şöyle
demişti: “Şimdi bu isteği bilinçaltıma devrediyorum. O, babamın
vasiyetnamesinin nerede olduğunu biliyor ve bana da gösterecek.” Sonra
isteğini tek bir sözcüğe indirgemişti: “Cevap.” Bunu tekerleme gibi
tekrarlamıştı. Zihninde yankılanıp duran “Cevap” sözcüğüyle uykuya dalmıştı.
Ertesi sabah, Los Angeles’ın şehir merkezinde
bir bankaya gitmek yönünde güçlü bir dürtüyle uyanmıştı. Bunun nedenini merak
etmişti. Babasının bundan söz ettiğini mi duymuştu? Babasını posta kutusunda
bankadan gelen bir mektup mu görmüştü? Bilmiyordu, ama gidip bakması
gerektiğinden emindi. O sabah bankaya gitti. Banka memuru ona babasının adına
kayıtlı bir gizli kasa olduğunu söyledi. Kasa açıldığında, aradıkları vasiyetnamenin
orada olduğunu gördüler.
Uykuya dalmadan önce düşünceniz, içinizdeki
güçlü potansiyeli ortaya çıkarır. Diyelim ki evinizi satmak, hisse senedi
almak, ortaklık kurmak, başka bir şehirde yaşamak, eski bir sözleşmeyi iptal
edip yenisini hazırlamak konusunda kararsızsınız. Şunu yapın: Koltuğunuza ya
da ofisinizdeki masanıza rahatça oturun. Evrensel bir etki ve tepki yasası
olduğunu hatırlayın. Eylem, sizin düşüncenizdir. Tepki, bilinçaltmızdan gelen
karşılıktır. Bilinçaltı tepkisel ve reflektiftir; bu onun doğasıdır. Tepki,
ödül ve karşılık verir. Uyum yasasını takip eder. Uyum sağlayarak karşılık
verir. Siz doğru eylemi düşünürken, içinizde bilinçaltınızm yol göstericiliğini
ve cevabını gösteren bir tepki ya da karşılık bulursunuz.
Size yol gösterilmesini beklerken, doğru eylem hakkında
sessizce düşünün. Bu, bilinçaltınızda bulunan Sınırsız Zekayı, onun sizi
kullanmaya başladığı noktaya kadar kullandığınızı gösterir. Bundan sonra
elbette eyleminiz, her şeyi bilen ve büyük bir potansiyele sahip olan öznel
bilgelik tarafından yönlendirilip kontrol edilir. Kararınız doğru olacaktır. Doğru
şeyi yapmaya yönelik öznel bir zorlama altında bulunduğunuzdan, yalnızca doğru
eylem olacaktır. Zorlama sözcüğünü kullanıyorum, çünkü bilinçaltı
yasası zorlamadır.
YOL GÖSTERİCİLİĞİN SIRRI
Yol göstermenin ya da doğru eylemin sırrı,
kendinizi zihinsel olarak, karşılığını bulana dek doğru cevaba adamanızdır.
Karşılık bir duygu, içsel farkındalık, bildiğinizi fark etmenizi sağlayacak
çok güçlü bir sezgi olabilir. Gücü, onun sizi kullanmaya başladığı noktaya
kadar kullanmışsınızdır. İçinizdeki öznel bilgelik altında faaliyet
gösterirken, başarısız olamaz ya da yanlış bir adım atamazsınız. Bütün yolların
sizi memnuniyete ve huzura götürdüğünü görürsünüz.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Bilinçaltının bütün
büyük bilim adamlannın başarısını ve elde ettiği harika sonuçları
belirlediğini unutmayın.
=> Kafa karıştırıcı bir
sorunun çözümü üzerinde bilinçli bir şekilde yoğunlaşır ve kendinizi buna
adarsanız, bilinçaltınız bütün gerekli bilgileri toplar ve bunları bilincinize
sunar.
=> Eğer bir sorunun çözümünü merak
ediyorsanız, bunu nesnel biçimde çözmeye çalışın. Araştırmalar yaparak ve
başkalanna başvurarak olabildiğince çok bilgi toplayın. Eğer cevap gelmiyorsa,
bunu uyumadan önce bilinçaltınıza devredin. Cevabı bulduğunuzu göreceksiniz. Bu
asla şaşmaz.
=> Cevabı her zaman gece
alamazsınız. Gün aydınlanana ve karanlık dağı lana kadar isteğinizi
bilinçaltınıza iletmeye devam edin.
=> Sorunun büyük olduğunu ve
çözümün zaman alacağını düşünerek, cevabın gelmesini geciktirebilirsiniz.
Bilinçaltınızın sorunu yoktur, o yalnızca cevabı bilir.
=> Cevabı şu anda bildiğinize
inanın. Bunun ya da mükemmel cevabı bulmuş olmanız halinde yaşayacağınız
hissin keyfini çıkarın. Bilinçaltınız bu duyguya karşılık verecektir.
İnanç ve sebatla desteklenen
zihinsel bir resim, bilinçaltının harikalar yaratan gücü sayesinde gerçek
olacaktır. Buna güvenin, gücüne inanın; mucizeler gerçekleşecektir.
=> Bilinçaltınız. hafızanızın
deposudur. Çocukluğunuzdan beri bütün deneyimleriniz bilinçaltınıza
kaydedilir.
==> Eski parşömenler, tapınaklar,
fosiller ve diğer bulgular üzerinde çalışan bilim adamları, geçmişin
görüntülerini yeniden canlı hale getirebilirler. Bilinçaltları onlara yardım
eder.
=> Bir çözüme yönelik isteğinizi
uyumadan önce bilinçaltınıza devredin. Buna güvenir ve inanırsanız, cevabı
bulursunuz. Bilinçaltı her şeyi bilir ve görür; ancak onun güçlerinden kuşku
duymamalı ve bunları sorgulamamaksınız.
=> Etki düşünceniz, tepki ise
bilinçaltınızın verdiği karşılıktır. Eğer düşünceleriniz bilgeyse, eylem ve
kararlarınız da bilge olacaktır.
=> Yol gösterme, bir duygu, içsel farkındalık, ya da
bildiğinizi fark etmenizi sağlayacak çok güçlü bir sezgi şeklinde olabilir.
Bunu inançla takip edin.
Bilinçaltınız genellikle
beklemediğiniz zamanlarda sorularınıza yanıt verir. Yolunuzun üstündeki bir
kitapçıya girip aradığınız sorunun yanıtını bir kitabın sayfalarında, ya da
sokakta birileri konuşurken kulak kabarttığınızda bulabilirsiniz. Yanıt
beklenmedik zamanlarda türlü biçimlerde karşınıza çıkacaktır.
Bilinçaltınız hiç uyumaz. Her
zaman görev başındadır.
Bütün hayati
fonksiyonlarınızı kontrol eder.
Yirmi dört saatin sekizini ya da hayatınızın üçte birini
uyuyarak geçirirsiniz. Bu hayatın değişmez bir yasasıdır. Uyku ilahi bir
yasadır; birçok sorunun çözümünü de derin uykudayken buluruz.
Pek çok kişi gün boyunca yorulduğumuz, vücudumuzu
dinlendirmek için uyuduğumuz ve uyku sırasında bir onarıcı sürecin
gerçekleştiği teorisini savunur. Bu büyük bir yanlış anlamadır. Uykuda hiçbir
şey dinlenmez. Kalbiniz, ciğerleriniz ve bütün hayati organlarınız uyku
sırasında da çalışmaya devam eder. Eğer uyumadan önce yemek yerseniz,
yiyecekler sindirilir ve asimile edilir. Deriniz ter salgılar. Tırnaklarınız ve
saçlarınız uzamaya devam eder.
Aynı şekilde, bilinçaltmız da hiç dinlenmez ve uyumaz. Her
zaman faaldir ve bütün hayati güçlerinizi kontrol eder. İyileşme süreci
uykudayken daha hızlı gerçekleşir; çünkü bilincin müdahalesi yoktur. En önemli
cevaplar size uykudayken verilir.
Uyku konusunda ciddi araştırmalar yapan en
önemli araştırmacılardan biri, Dr. John Bigelow’dur. Bigelow, geceleri, uyku
sırasında gözlere, kulaklara, burna ve diğer organlara bağlı duyusal sinirler
aracılığıyla sürekli etkiler aldığımızı göstermiştir. Beynin bu sinir ağı da
son derece faaldir.
Gün boyunca, bilinciniz aksiliklerle, çatışmalarla,
çelişkilerle meşgul olur. Zaman zaman katı gerçeklerden ve nesnel dünyadan
uzaklaşması, bilinçaltının iç bilgeliğiyle sessizce iletişim kurması gerekir.
Hayatınızın bütün aşamalarında rehberlik, güç ve daha büyük bir zeka talep
ederek, zorlukların üstesinden gelebilir ve günlük sorunlarınızı
çözebilirsiniz.
Günlük hayatın katı gerçeklerinden, gürültüsünden ve karmaşasından
uzaklaşmak da bir tür uyku biçimidir. Bu dünyanın uyaranlarına karşı uyumanız
ve bilinçaltınızın bilgeliğine ve gücüne karşı uyanık olmanızdır.
Uykusuzluğun
şaşirtici etkiler!
Uykusuzluk, huysuz, sinirli ve sıkıntılı olmanıza neden
olabilir. Sağlıklı olmak isteyen her insan günde en az altı saat uyumalı- dır.
Birçok kişinin daha fazlasına ihtiyacı vardır. Daha az uykuyla idare
edebileceklerini sanan kişiler kendilerini kandırırlar.
Uyku süreçlerini ve uykusuzluğu araştıran tıp araştırmacıları,
ağır uyku yitiminin bazı vakalarda psikoza ve çöküntüye neden olduğunu ortaya
koymuşlardır. Unutmayın; uyku sırasında manevi olarak şarj edilirsiniz.
Hayatta keyifli ve canlı olmak için yeterli uyku şarttır.
Daha fazla uykuya
îhtİyaciniz var
Uykuya neden ihtiyaç duyduğumuzu anlamanın yollarından
biri, uyumadığımızda neler olduğuna bakmaktır. 1964 yılında, Randy Gardner
adında on yedi yaşında bir delikanlı Guinness Rekorlar Kitabı'm girmeye
karar vermişti. 264 saat, yani tam on bir gün boyunca uyumadı! Daha sonra
yapılan testler onda kalıcı bir hasar oluşmadığını gösterdi. Ancak uyanık
kaldığı bu süre boyunca, düşünce süreçleri bozuldu. Konuşma zorluğu çekmeye
başladı. Hafızasında da sorunlar oluştu. İlerleyen saatlerde halüsinasyonlar
gördü.
Kronik
olarak yetersiz uyuyan insanlarda, bu tür uç sonuçlar görülmez. Ancak onlarda
da ciddi etkiler ortaya çıkar. İstatistiklere göre, her yıl uyku sorunlarıyla
ilişkili olarak 200.000 trafik kazası yaşanmaktadır. Her beş sürücüden biri,
direksiyon başında uyuklamaktadır. Sonuç olarak, sürücülerin gece kaza yapma
olasılıkları, gündüz kaza yapma olasılıklarından beş ila on kat fazladır.
Gönüllüler üzerinde yapılan deneyler, uykuya aç olan yorgun
bir beynin buna kavuşmak için her şeyi feda edebileceğini göstermektedir.
Uykusuzluktan sadece birkaç saat sonra, denekler uyuklamaya ve şekerleme
yapmaya başlamaktadırlar. Bu, bir saat içinde üç-dört kez görülmektedir. Bu
uyuklamalar sırasında “gerçek” uykuda olduğu gibi deneğin göz kapakları
kapanmakta, beyin dalgaları yavaşlamaktadır.
Başlangıçta
bu uyuklamaların her biri bir saniye bile sürmez; ancak uykusuz geçen saatler
arttıkça uyuklamalar da sıklaşmaya ve uzamaya başlar; iki ya da üç saniye
sürebilir. Denekler fırtınada bir uçağa pilotluk yapıyor olsalar bile, o çok
değerli birkaç saniyelik uyuklamalara karşı koyamazlar.
Sandra F. Los Angeles’ta radyo konuşmalarımı dinleyen genç
bir kadındı. Bana, kendisine New York’ta şimdikinin iki katı maaş alacağı bir
iş teklif edildiğini söylemişti. Bu teklifi kabul edip etmemekte kararsızdı.
Uyumadan önce, şöyle diyordu:
Bilinçaltımın yaratıcı zekası benim için neyin en iyi
olduğunu bilir. Onun eğilimi her zaman hayata yöneliktir; bana doğru kararı
gösterir; beni korur ve gözetir. Alacağım cevap için minnettarım ve şükran
duyuyorum.
Uyumadan önce bu ifadeyi defalarca tekrarladı. Sabahleyin
içinde teklifi kabul etmemesi gerektiğine dair ısrarcı bir duygu vardı. O da
teklifi reddetti. Daha sonra yaşanan olaylar, sezgilerinde haklı olduğunu
kanıtladı. îş teklifinden birkaç ay sonra, şirket iflas etti.
Bilinç, nesnel olarak bilinen gerçekler
konusunda doğru düşünebilir. Ancak şirketin sorunlarını fark eden ve genç
kadını buna göre yönlendiren, bilinçaltının sezgisel yetisidir.
KESİN BİR FELAKETTEN KURTULMAK
Uyumadan önce doğru eylem için dilekte bulunursanız,
bilinçal- tınızın bilgeliği sizi yönlendirebilir ve koruyabilir.
Yıllar önce bana Orta Doğu’da kârlı bir iş teklif
edilmişti. Bir yol gösterici bulmak ve doğru karar vermek için şöyle diyordum:
İçimdeki Sınırsız Zeka her şeyi bilir. Doğru karar bana
ilahi düzende gösterilir. Cevabı geldiği anda tanıyacağım.
Uyumadan önce bunu defalarca tekrarladım. O gece rüyamda
eski bir arkadaşım yanıma geldi. Bana bir gazete uzatıp şöyle dedi: “Şu
başlıkları oku! Gitme!” gazetede şiddet, çalkantı ve savaşla ilgili başlıklar
vardı. Ben gitmedim ve çok kısa bir süre sonra o bölgede bütün bunlar yaşandı.
Bilinçaltmız her şeyi bilir. Sizinle sık sık, bilincinizin
hemen kabul edeceği şekilde konuşur. Az önce anlattığım, beni kendimi çok
büyük bir tehlikeye atmaktan kurtaran rüyada, bilinçaltını uyarısını her zaman
güvendiğim ve saygı duyduğum bir arkadaşımın kimliğine bürünerek yapmıştı.
Bazıları için, uyarı, rüyada anne kılığına
girerek gelebilir. Annesi kişiye oraya gitmemesini söyler ve bu uyarının
nedenini açıklar. Bazen bilinçaltmız sizi uyanık olduğunuz saatlerde de uyarır.
Annenizin ya da sevdiğiniz birinin sesine benzer sesler duyduğunuzu sanırsınız.
Durup bakar, sesin kaynağını ararsınız. Sonra, eğer yolunuza devam etseydiniz,
bir pencereden başınıza düşen nesne yüzünden yaralanacağınızı, hatta
öleceğinizi görürsünüz.
Uyumadan önce,
bilinçaltınıza bir sorununuza çözüm
geliştirme görevi verin; size çözüm sunacaktır.
Bilinçaltmız,
hafızanızın deposudur. Çocukluğunuzdan beri
bütün deneyimleriniz bilinçaltınıza kaydedilir.
GELECEĞİNİZ BİLİNÇALTINIZDADIR
Şunu unutmayın: Geleceğiniz, alışkanlık haline getirdiğiniz
düşüncelerinizin sonucu olduğu için, siz dileklerinizi değiştirmediğiniz
sürece zihninizde olacaktır. Aynı şekilde, bir ülkenin geleceği de o ülkede
yaşayan insanların kolektif bilinçaltındadır. Daha olaylar yaşanmaya başlamadan
bunlarla ilgili gazete manşetlerini gördüğüm o olayın hiçbir garip tarafı
yoktu. Bu olaylar, onları gerçekleştirecek olan insanların zihninde
şekillenmişti zaten. Bütün planları o büyük kayıt cihazına, evrensel zihnin
kolektif bilinçaltına çoktan kaydedilmişti. Yarının olayları bili n-
çaltınızdadır. Gelecek haftanın ve gelecek ayın olayları da öyle. Bunlar psişik
güçleri ya da kehanet güçleri olan bir insan tarafından algılanabilir.
Ne istediğinizi bilirseniz, hiçbir felaket ya
da trajedi sizi bulmaz. Hiçbir şey önceden belirlenmez ve buyrulmaz. Zihinsel
tutumunuz - nasıl düşündüğünüz, hissettiğiniz ve inandığınız - kaderinizi
belirler. Dileğinizi gerçekleştirerek geleceğinizi şe- killendirebilir ve
yaratabilirsiniz. İnsan ne ekerse onu biçer.
Şekerleme yaparak nasil para kazandi?
Yıllar önce, öğrencilerimden biri bana Pittsburgh’da bir
çelik fabrikasında çalışan Ray Hammerstrom adında bir adamla ilgili gazete kupürü
göndermişti. Fabrika, yeni kızdırılmış çelik barların soğutma yataklarına
ulaştırılmasını kontrol eden yeni bir makine kurmuştu. Kuran kişilerin bütün
çabalarına karşın, makine doğru dürüst çalışmıyordu. Mühendisler bunun üzerinde
günlerce çalıştılar ama bir sonuç elde edemediler.
Hammerstrom bu sorun üzerinde çok düşündü. îşe yarayacak
yeni bir tasarım bulmaya çalıştı. Ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Bir gün
öğleden sonra şekerleme yapmak için uzandı. Uykuya daldığında, makineyle ilgili
sorunu düşünüyordu. Şekerleme sırasında, rüyasında makineyle ilgili mükemmel
bir tasarım gördü. Uyandığında, hemen rüyasında gördüğü tasarımın eskizini
çizdi.
Bu
şekerleme, Hammerstrom’un 15.000 dolarlık bir çek kazanmasını sağladı. Bu,
şirketin bir çalışanına yeni bir fikir için verdiği en büyük ödüldü.
BİR PROFESÖR PROBLEMİNİ UYKUSUNDA NASIL ÇÖZDÜ?
Dr. H. V. Helprecht,
Pennsylvannia Üniversitesi’nde önemli bir profesördü. Anılarında, ilgi çekici
bir deneyimini şöyle anlatıyordu:
Bir cumartesi akşamı, çok yorgun bir halde, Babillere ait
yüzükler olduğu sanılan iki küçük akik parçasının şifresini çözmeye
çalışıyordum. Artık umutsuzluğa kapılmak üzereydim.
Gece yarısına doğru, iyice yorgun ve bitkin düşmüştüm.
Yatağıma yattım ve şu önemli rüyayı gördüm: Kırk yaşlarında, uzun boylu, zayıf
bir Nippur rahibi beni tapmağın hazine odasına götürüyordu. Burası küçük, alçak
tavanlı, pencereleri olmayan bir odaydı. Yerde akik ve başka değerli taş parçacıkları
vardı. Bana şunları söyledi: “22 ve 26. sayfalarda ayrı ayrı yayınladığın iki
parça birbirine ait ve yüzük değil, ilk iki halka tanrı heykelinde küpe olarak
kullanılıyordu. Elindeki iki parçacık da onların parçası. Bunları bir araya
getirirsen, sözlerimin doğru olduğunu görürsün..." Birden uyandım.
Parçacıkları inceledim ve şaşkınlıkla rüyamın doğru olduğunu gördüm. Problem en
sonunda çözüldü.
Bu, profesörün bütün problemlerinin cevabını
bilen bilinçaltının yaratıcı gücünün kendini gösterdiğini ortaya koymaktadır.
ÜNLÜ BİR YAZAR UYURKEN,
BİLİNÇALTI ONUN İÇİN NASIL ÇALIŞTI?
Robert Louis Stevenson,
“Accross The Plains” adlı kitabında, bütün bir bölümü gördüğü en önemli bir
rüyalardan birine ayırmaktadır. Stevenson hep çok canlı rüyalar görürdü. Her
gece uyumadan önce bilinçaltına belirli talimatlar vermeyi ahşkan- lık haline
getirmişti. Bilinçaltından, uyurken onun için öyküler yaratmasını istiyordu.
Örneğinden bankadaki parası azalmışsa, bilinçaltına şöyle bir emir veriyordu:
“Bana iyi satacak ve para kazandıracak, heyecan verici, güzel bir roman ver.”
Bilinçaltı muhteşem karşılıklar veriyordu.
Stevenson şöyle diyordu:
Bu küçük harikalar
(bilinçaltının zekası ve güçleri) bana bir öyküyü parça parça, adeta bir dizi
gibi anlatabiliyorlar. Sözde yaratıcı olan ben bile öykünün nereye varacağını
bilmiyorum, bana söylemiyorlar.
Çalışmanın ayaktayken (bilinçli olarak farkmdayken ve
uyanıkken) tamamladığım bölümü de hiçbir şekilde tamamen bana ait olmuyor;
çünkü bunda küçük harikaların parmağının olduğu hemen anlaşılıyor.
HUZURLU
UYUYUN, KEYİFLİ UYANIN
Eğer
uykusuzluk sorunu yaşıyorsanız, aşağıdaki terapiyi çok etkili bulacaksınız.
Bunu uyumadan önce yavaşça, sessizce ve sevgiyle tekrarlayın:
Ayak
parmaklarım gevşiyor, ayak bileklerim gevşiyor, karın kaslarım gevşiyor,
kalbim ve ciğerlerim gevşiyor, ellerim ve kollarım gevşiyor, boynum gevşiyor,
beynim gevşiyor, yüzüm gevşiyor, gözlerim gevşiyor, bütün zihnim ve bedenim
gevşiyor.
Herkesi tamamen ve özgürce affediyorum. Onlar
için uyum, huzur hayatın nimetlerini diliyorum. Ben huzurluyum, dengeliyim,
sakin ve soğukkanlıyım. Güvenlik ve huzur içindeyim. İçimdeki İlahi Varlığı
hissederken, üzerime bir durgunluk çöküyor, bir sükünet tüm varlığımı
sakinleştiriyor. Hayatı fark etmenin ve sevginin beni iyileştirdiğini
biliyorum.
Kendimi sevgiyle sarıyorum ve iyi niyetle dopdolu olarak
uykuya dalıyorum. Bütün gece boyunca huzurumu koruyorum. Sabahleyin hayat ve
sevgiyle dolu olacağım. Etrafımı bir sevgi çemberi kuşatacak. Sen benimle
birlikte olduğun için kötülüklerden korkmayacağım. Huzurlu uyuyorum, keyifle
uyanıyorum.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Eğer zamanında uyanamayacağınızı düşünüp
endişeleniyorsanız, uyumadan hemen önce bilinçaltınıza tam olarak uyanmak
istediğiniz saati söyleyin; o sizi uyandıracaktır. Çalar saate ihtiyaç duymaz.
Aynı şeyi bütün sorunlannız için yapın. Bilinçaltınız için hiçbir şey çok zor
değildir.
=> Bilinçaltınız hiç uyumaz. Her zaman görev
başındadır. Bütün hayati fonksiyonlarınızı kontrol eder. Uyumadan önce
kendinizi ve herkesi affedin. İyileşme çok daha hızlı gerçekleşecektir.
=> Bazen siz uyurken, bazen de rüyanızda
size yol gösterilir. İyileşme dalgaları da ortaya çıkar; sabah kendinizi
tazelenmiş, gençleşmiş ve canlanmış hissedersiniz.
=s> Günlük hayatın aksiliklerinden,
çatışmalarından sıkılıp bunalırsanız, zihninizin tekerleklerini durdurun ve
size karşılık vermeye hazır olan bilin- çaltınızdaki bilgeliği ve zekayı
düşünün. Bu size huzur, güç ve güven verecektir.
=> Uyku, zihnin huzuru ve bedenin sağlığı
için geçerlidir. Uykusuzluk sinire, sıkıntıya ve zihinsel bozukluklara yol
açabilir. Günde sekiz saat uykuya ihtiyacınız vardır.
=> Tıp araştırmadan, uykusuzluğun zaman
zaman psikoz ve çöküntülere neden olabileceğine işaret etmektedir.
=> Uyku sırasında manevi olarak yeniden şarj
edilirsiniz. Hayatta keyifli ve canlı olmak için yeterli uyku şarttır.
=*> Yorgun beyin uykuya öyle büyük bir açlık
duyar ki bunun için her şeyi feda edebilir. Direksiyon başında uyuyakalan
birçok kişi bunu kanıtlamıştır.
=> Uykusuzluk çeken pek çok kişinin hafızası
ve koordinasyonu zayıftır. Kafaları karışık, dikkatleri dağınıktır.
=> Uyku, tavsiye getirir. Uyumadan önce,
bilinçaltınızın Sınırsız Zekasının size yol göstermesini, sizi yönlendirmesini
isteyin. Sonra büyük olasılıkla sabahleyin alacağınız sonucu bekleyin.
=> Bilinçaltınıza tam anlamıyla güvenin. Onun
eğiliminin hayata yönelik olduğunu bilin. Genellikle bilinçaltınız size gece
çok canlı bir rüyada veya görüntüde karşılık verir. Siz de bu kitabın yazarı
gibi, bir rüya aracılığıyla erken uyan alabilirsiniz.
=> Geleceğiniz şu anda, alışageldiğiniz düşüncelerinize
ve inançlarınıza bağlı olarak sizin zihninizde. Sınırsız zekanın size öncülük
etmesini ve yol göstermesini isterseniz, bütün iyilikler size gelir,
geleceğiniz harika olur. Buna inanın ve bunu kabul edin. En iyiyi beklerseniz,
bu en iyi mutlaka sizin olacaktır.
=> Bir roman, oyun ya da
kitap yazıyorsanız veya bir icat üzerinde çalışıyorsanız. gece bilinçaltınızla
konuşun ve ondan bilgeliğinin, zekasının ve gücünün size yol göstermesini, sizi
yönlendirmesini, ideal oyunu, romanı. kitabı ya da mükemmel çözümü size
sunmasını isteyin. Bu şekilde devam ederseniz, mucizeler gerçekleşecektir.
Bir çözüme yönelik isteğinizi uyumadan önce bilinçaltınıza
devredin. Buna güvenir ve inanırsanız, cevabı bulursunuz. Bilinçaltı her şeyi
bilir ve görür; ancak onun güçlerinden kuşku duymamalı ve bunları sorgulamamaksınız.
BİLİNÇALTINIZ VE
EVLİLİK SORUNLAR!
Bilinçaltınıza
hangi düşünceleri, inançları, fikirleri, teorileri,
dogmaları yazar, kazır ya da iletirseniz, bunları koşullann,
durumların ve olayların nesnel göstergeleri olarak yaşarsınız.
İçeriye ne yazarsanız, dışarıda onu yaşarsınız.
Evlilikte yaşanan bütün sıkıntılar, zihnin fonksiyonlarını
ve güçlerini doğru dürüst anlayamamaktan kaynaklanır. Karı koca arasındaki
sürtüşmeler, iki tarafın da zihin yasasını doğru kullanması halinde ortadan
kalkacaktır. İstekleri kesiştiği sürece, bir arada kalabilirler. İlahi
ideallerin üzerinde düşünmek, hayatın yasalarını incelemek, ortak bir amaç
veya plan üzerinde karşılıklı anlaşmaya varmak ve kişisel özgürlüğün keyfini
sürmek; iki kişinin bir araya gelip kendini tek yürek hissettiği, uyumlu, mutlu
bir evliliğin yaşanmasını sağlar.
Boşanmayı önlemek için en uygun zaman evlilik
öncesidir. Çok kötü bir durumdan kurtulmaya karar vermenin yanlış bir tarafı
yoktur. Ama neden en başında kendimizi kötü bir durumun içine sokalım ki?
Evlilikle ilgili sorunların gerçek nedeni üzerinde yoğunlaşmak, meselenin
kökenine baştan inmek daha iyi olmaz mı?
Evlilikteki mutsuzluk, uyumsuzluk, ayrılma, boşanmayla ilgili
sorunlar, erkekler kadınların diğer bütün sorunlarından farklı değildir. Bunlar
da kolayca bilinçle bilinçaltının işleyişi ve birbiriyle ilişkisi konusundaki
bilgi eksikliğine bağlanabilir.
EVLİLİĞİN ANLAMI
İyi bir
evliliğin sağlam bir manevi tabanı olmalıdır. Evlilik isteği yürekten
gelmelidir, yürek de sevginin barınağıdır. Dürüstlük, içtenlik, kibarlık ve
bütünlük, sevginin diğer yönleridir. Taraflar birbirlerine karşı son derece
dürüst ve samimi olmalıdır. Erkek kadınla egosunu tatmin etmek ya da onun
parasım ve sosyal konumunu paylaşmak için evleniyorsa, bu gerçek evlilik
değildir. Böyle bir evlilik samimiyet, dürüstlük ve gerçek sevgi eksikliğini
gösterir. Bu evliliğin saçmalık, oyun, maskaralık olduğu söylenebilir.
Bir kadın, “Çalışmaktan
yoruldum. Kendimi güvenceye almak için evlenmek istiyorum.” diyorsa, niyeti
baştan yanlıştır. Zihnin yasalarını doğru kullanmıyordun Güvenliği, bilinç ve
bilinçaltının etkileşimi hakkındaki bilgisine ve bu bilgiyi kullanmasına
bağlıdır.
Bir kadın (ya da erkek), bu kitapta anlatılan
teknikleri uygulaması halinde aslında zenginlikten ve sağlıktan yoksun
kalmayacaktır. Zenginlik kocasından, anne babasından ya da diğer herkesten
bağımsız olarak ona gelecektir. Bir kadın sağlık, huzur, keyif, ilham,
rehberlik, sevgi, zenginlik, güvenlik, mutluluk ya da başka şeyler konusunda
kocasına bağımlı değildir. Güvenliği ve zihinsel huzuru, içindeki güçleri
bilmesine ve kendi zihninin yasalarını sürekli yapıcı biçimde kullanmasına
bağlıdır.
İDEAL KOCAYI KENDİNE ÇEKMEK
Bu kitapta daha önceki bölümleri okuduysanız, artık
bilinçal- tınızın nasıl çalıştığını biliyorsunuzdur. Bilinçaltmıza yansıttığınız
her şeyi dünyanızda yaşayacağınızı biliyorsunuz. Şimdi bilinçaltmıza bir
erkekte aradığınız nitelikleri ve kişilik özelliklerini aktarın.
Aşağıda mükemmel bir tekniğe yer verilmektedir. Gece koltuğunuza
oturun, gözlerinizi kapatın, kendinizi serbest bırakın, vücudunuzu gevşetin,
sessizleşin; pasif ve etkilere açık bir hale gelin. Bilinçaltmızla konuşun ve
ona şöyle deyin:
Şu anda dürüst, samimi, sadık, inançlı, huzurlu, mutlu ve
varlıklı bir adamı kendi hayatıma çekiyorum. Hayran olduğum bu özellikler
bilinçaltımın derinliklerine yerleşiyor. Bu özellikler üzerinde durdukça,
bunlar bir parçam haline geliyor ve bilin- çaltım tarafından benimseniyor.
Karşı konulmaz bir çekim yasası olduğunu ve bilinçaltı
inancıma bağlı olarak bir erkeği kendime çektiğimi biliyorum. Bilinçaltıma
doğru olduğuna inandığımı kendime çekiyorum.
Onun huzuruna ve mutluluğuna katkıda bulunabileceğimi
biliyorum. O benim ideallerimi seviyor, ben de onun ideallerini seviyorum. O
bana yaslanmak istemiyor, ben de ona yaslanmak istemiyorum. Aramızda karşılıklı
sevgi, özgürlük ve saygı var.
Bu bilinçaltını aşılama sürecini uygulayın.
Sonra, zihinsel olarak üzerinde durduğunuz niteliklere ve kişilik özelliklerine
sahip bir erkeği kendinize çekmenin keyfini yaşayacaksınız. Bilinçaltı zekanız,
kendi bilinçaltınızm karşı konulmaz ve değişmez akışına bağh olarak ikinizin
buluşacağı bir yol açacak. İçinizde var olanın en iyisini verme, sevginizi
paylaşmaya, kendinizi adama ve işbirliği yapma konusunda arzulu olun. 13iI
inçııl tmıza verdiğiniz bu sevgi armağanına karşı açık olun.
İDEAL KADINI KENDİNE ÇEKMEK
îdeal hayat arkadaşını kendinize çekmek için şunları
söyleyin:
Şu anda benimle tam bir uyum içinde olan doğru
kadını kendime çekiyorum. Bu spiritüel bir birleşme; çünkü mükemmel bir biçimde
uyuştuğum kişinin karakterinde kendini gösteren ilahi sevgi. Bu kadına sevgi,
ışık, huzur ve keyif verebileceğimi biliyorum. Bu kadının hayatını dolu dolu,
eksiksiz, harika kılabileceğimi hissediyorum ve buna inanıyorum.
Onun şu özellik ve sıfatlara sahip olmasını talep ediyorum
Manevi değerlere sahip, sadık, inançlı ve dürüst. Uyumlu, huzurlu ve mutlu.
Birbirimizi karşı konulmaz biçimde çekiyoruz. Sadece sevgiye, doğruluğa ve
güzelliğe ait olanlar benim hayatıma girebilir. Şu anda ideal eşimi kabul
ediyorum.
Aradığınız eşte hayran
olduğunuz özellik ve sıfatlar üzerinde sessizce ve yoğunlaşarak düşünürseniz,
zihninizde zihinsel denginizi yaratabilirsiniz. Sonra, bilinçaltınızın derin
dalgaları ikinizi ilahi düzende bir araya getirecektir.
Deneyimli bir yönetici olan Sheila B. geçenlerde bana şöyle
dedi: “Benim üç kocam oldu. Üçü de pasif ve itaatkardı. Bütün kararları bana
bıraktılar, her şeyi benim idare etmemi beklediler. Neden ben böyle erkekleri
çekiyorum?”
Ona ikinci kez evlenmeden
önce, müstakbel kocasının da kişilik özellikleri bakımından ilk kocasına
benzediğini bilip bilmediğini sordum.
“Elbette bilmiyordum.” dedi. “Böyle sünepe olduğunu bilseydim,
onunla hiç işim olmazdı. Aynı şey üçüncü kocam için de geçerli.”
Sheila’nın sıkıntısı evlendiği erkeklerden
kaynaklanmıyordu. Bu onun kendi kişiliğinin sonucuydu. Kendisinin dahil olduğu
her durumun kontrolünü elinde bulundurmak yönünde güçlü bir ihtiyaç duyan,
iddialı bir kadındı. Bir noktada itaatkar ve pasif bir eşi tercih ediyordu
çünkü baskın rolü kendisi oynamak istiyordu.
Aynı zamanda, daha derindeki ihtiyacı
kendisine denk bir eş bulma yönündeydi. Bilinçaltı resmi, ona öznel olarak
istediği türden bir erkeği çekiyordu. Ama bu erkeği bulduğunda, onun gerçek
ihtiyaçlarını karşılamadığını fark ediyordu. Dileğini doğru şekilde ifade
ederek bu kalıbı kırmayı öğrenmesi gerekiyordu.
OLUMSUZ TAVIRLARINDAN NASIL VAZGEÇTİ?
Sheila B. basit bir gerçeği öğrendi. İdealize ettiğiniz
gibi bir eşe sahip olabileceğinize inanırsanız, inandığınız şey gerçek olur.
Sheila, eski bilinçaltı kalıbını kırmak ve
ideal eşi kendine çekmek için şu sözleri tekrarladı:
Zihnimde, beraber olmak istediğim türden bir
adamı yaratıyorum. Kocam olmasını istediğim adam güçlü, sevgi dolu, başarılı,
dürüst, sadık ve inançlı. Bende aşkı ve mutluluğu buluyor. Onun götürdüğü yere
gitmeyi seviyorum.
Beni istediğini biliyorum, ben de onu istiyorum. Ben dürüstüm,
samimiyim, sevgi doluyum ve kibarım. Ona verebileceğim harika armağanlarım var.
Bunlar iyi niyet, keyifli bir yürek ve sağlıklı bir beden. O da bana aynı
şeyleri sunuyor. Bu karşılıklı. Veriyorum ve alıyorum.
İlahi
Zeka bu adamın nerede olduğunu biliyor. Bilinçaltımın derin bilgeliği kendi
yöntemiyle şu anda ikimizi bir araya getiriyor. Birbirimizi hemen tanıyoruz.
Bu isteği, onu nasıl hayata geçireceğini bilen bilinçaltıma iletiyorum.
Mükemmel cevap için teşekkürlerimi sunuyorum.
Her sabah kalkar kalkmaz ilk işi, gece uyumadan da son işi
bunu tekrar etmek oluyordu. Zihnini sık sık meşgul ederek aradığı şeyin
zihinsel dengine ulaşacağını bilerek bu gerçekleri ifade ediyordu.
Aradan
birkaç ay geçti. Sheila’nın flörtleri ve görüşmeleri oldu ama adamlarım hiçbiri
aradığı erkek değildi. Durumunun umutsuz olup olmadığını düşünmeye başladı.
Sorgulamaya, vazgeçmeye, kuşkulanmaya, bocalamaya başladığını fark etti. O
noktada, Sınırsız Zekanın bunu kendi yöntemiyle hayata geçirmekte olduğunu
hatırladı. Endişelenecek bir şey yoktu. Boşanma işlemleriyle ilgili son kararı
aldığında, bu onun kendini rahatlamış ve zihinsel olarak özgür hissetmesini
sağladı.
Çok geçmeden, bir tıp merkezinde yönetici olarak iş buldu.
İşteki ilk gününde, idareci doktorlardan birini kendini tanıtmak için onun
ofisine geldi. Sheila iş görüşmesine gittiğinde, bu doktor bir konferans
nedeniyle kent dışındaydı.
Adam içeri girer girmez, Sheila onun aradığı adam olduğunu
anladı. Doktor da bunu biliyordu herhalde. Aradan bir ay geçmeden Sheila’ya
evlenme teklif etti. Çok mutlu bir evlilikleri oldu. Doktor pasif ve itaatkar
bir tip değildi. Güçlü, güvenli ve kararlıydı. Kendi alanında saygın bir
isimdi, eski bir sporcuydu ve manevi değerleri yüksek bir adamdı.
Sheila’nın duası gerçek olmuştu, çünkü doyum noktasına
ulaşana kadar bunu zihinsel olarak talep etmişti. Başka bir deyişle, zihinsel
ve duygusal olarak fikriyle bütünleşmişti ve bu fikir onun bir parçası olmuştu.
Dürüstlük,
içtenlik, kibarlık ve bütünlük, sevginin diğer
yönleridir. Taraflar birbirlerine karşı son derece dürüst ve
samimi olmalıdır.
Erkekler ve
kadınlar eşlerini kendilerine benzetmeye
çalışmamalıdırlar. Düşüncesizce onlan değiştirme çabası bir
tür hakarettir, onların bu halleriyle değerli olmadıklarının
ifadesi gibidir. Bu çabalar çok saçmadır ve pek çok kez
evliliğin yıkılmasıyla sonuçlanır.
Boşanma, son derece bireysel bir meseledir. Herkes için
geçerli genel bir cevap olamaz. Bazı durumlarda elbette evlilik daha en
başında gerçekleşmemelidir. Bazı durumlarda ise boşanma çözüm değildir. Boşanma
bir insan için doğru, başka bir insan için yanlış olabilir. Boşanan biri, belki
de bir yalanı yaşayan evli insanlardan çok daha samimi ve yüce gönüllü
olabilir.
Örneğin, bir keresinde bana uyuşturucu alışkanlığı olan kocası
tarafından dövülen ve parası çalman bir kadın başvurmuştu. Kadın evliliğin
kutsal olduğuna ve sonsuza dek sürmesi gerektiğine, boşanmanın ahlaksızlık
olduğuna inandırılarak yetiştirilmişti. Ona gerçek evliliğin kalpte
yaşandığını açıkladım. îki yürek uyum içinde, sevgiyle ve içtenlikle atıyorsa,
ideal evlilik buydu. Yüreğin en saf eylemi sevgiydi.
Bu
açıklamayı dinleyen kadın, ne yapacağına karar verdi. Sırf biri, “Sizi karı
koca ilan ediyorum” dedi diye onu yılmaya, sinmeye ve dövülmeye zorlayacak
hiçbir ilahi yasa olmadığını biliyordu.
Eğer ne yapacağınıza karar veremiyorsanız,
size yol gösterilmesini isteyin. Her zaman bir cevap olduğunu ve sizin de bu
cevabı alabileceğinizi bilin. Ruhunuzun sessizliği içinde, size gelen öncüyü
takip edim. O sizinle huzur içinde konuşacaktır.
Bir keresinde, henüz birkaç aylık evli olan ama boşanmayı
düşünen genç bir çiftle konuşmuştum. Genç adamın sürekli karısı tarafından
terk edilme korkusu yaşadığını fark ettim. Onun kendisini bırakacağını ya da
aldatacağını düşünüyordu. Zihnini sürekli meşgul eden bu düşünceler onda
takıntı haline gelmişti.
Zihinsel tutumunu ayrılık fikri ve kuşkular belirliyordu.
Kadın ona ne cevap vereceğini bilemiyordu ama bu adamın kendi duygularının
sonucuydu. Bilinçaltında hakim olan ayrılık atmosferi, bunun ardındaki
zihinsel kalıpla bağlantılı bir koşul ya da eylem doğuruyordu. Etki ve tepki ya
da neden ve sonuç yasası vardır. Düşünce etki, bilinçaltının karşılığı ise
tepkidir.
Sonunda adamın karısı evi
terk etti ve boşanmak istedi. Tam da adamın korktuğu ve karısının yapacağına
inandığı şey olmuştu.
BOŞANMA ZİHİNDE BAŞLAR
Boşanma önce zihinde gerçekleşir; yasal süreçler bunu takip
eder. Bu iki genç insan öfke, korku ve kuşkuyla doluydu. Bu tutumlar insanı
güçsüzleştirir, bitkin ve zayıf düşürür. Onlar da öfkenin ayırdığını, sevginin
birleştirdiğini öğrendiler. Zihinleriyle neler yaptıklarını fark etmeye
başladılar. İkisi de zihinsel eylem yasasını bilmiyordu. Zihinlerini yanlış
kullanıyorlar, kendilerine kaos ve üzüntü yaşatıyorlardı.
Benim önerim üzerine genç
çift yeniden bir araya geldi ve birbirlerine sevgi, anlayış ve iyi niyet
göstermeye başladılar. Dileklerini paylaştılar. Bu içten çabalarının sonucunda,
bilin- çaltlarını yararlı güdülerle aşıladılar. Evlilikleri her geçen gün
güzelleşmeye başladı.
DIRDIRCI EŞ
Pek çok kez eşin dırdır etmesinin nedeni, ilgi
görememesidir. Onun sürekli sevgi ve şefkat açlığı, kendini kocasını ondan
uzaklaştıracak şekilde ifade eder. Karınıza ilgi gösterin, onu beğendiğinizi
ve takdir ettiğinizi gösterin. Bütün olumlu özellikleri övün ve pohpohlayın.
Dırdırın bir başka türü de eşin bir kalıba
uymasını sağlama arzusunu yansıtır. Eşinizi kendinizden uzaklaştırmanın en
hızlı yollarından biri budur. Karı koca, sürekli birbirinin hatalarını
yakalamaya çalışmaktan, açıklarını bulmak için tetikte olmaktan kaçınmalıdır.
Birbirinizle ilgilenin ve yapıcı, harika nitelikleriniz için birbirinizi övün.
Eğer bir adam kara kara düşünmeye ya da karısının söylediği
veya yaptığı şeyler yüzünden ona karşı abuk subuk davranışlar sergilemeye
başlıyorsa, psikolojik olarak konuşmak gerekirse, zina yapıyordur. Zinanın
anlamlarından biri, olumsuz ve yıkıcı bir şeyle yakından ilgilenmek ya da onunla
zihinsel olarak bütünleşmektir. Eğer bir adam içten içe karısına öfke
duyuyorsa ya da içi ona karşı düşmanlıkla doluysa, sadık değildir. Karısını
hayatının her günü sevmesi, sayması ve onun üzerine titremesi gerektiğini
söyleyen evlilik yeminlerine sadık değildir.
Kara kara düşünen, sert ve öfkeli koca, sivri
yorumlarını yutabilir, öfkesini bastırabilir ve düşünceli, kibar, saygılı olmak
konusunda yol kat edebilir. Aradaki farkları ustaca bertaraf edebilir. Övgü ve
zihinsel çaba sayesinde, husumet alışkanlığından kurtulabilir. Bilinçaltını
huzur, uyum ve sevgi düşünceleriyle doldurdukça, sadece karısıyla değil,
hayatındaki herkesle iyi geçindiğini görecektir. Uyum içinde olduğunuzu
varsayarsınız, kendinizi huzur ve uyum içinde bulursunuz.
BÜYÜK HATA
Evlilikle ilgili sorunlarınızı ve yaşadığınız zorlukları
komşularınızla ya akrabalarınızla tartışmanız büyük bir hatadır. Örneğin bir
eşin komşusuna, “John anneme çok kötü davranıyor, çok fazla içiyor; sürekli
şiddet uyguluyor ve hakaret ediyor.” dediğini düşünün.
Bu kadın, kocasını konuştuğu herkesin gözünde küçük düşürmektedir.
Dahası, kocasının kusurlarını tartışıp bunlar üzerinde dururken, aslında kendi
içinde de bu durumları yaratmaktadır. Bunu düşünen ve hisseden kimdir?
Kendisi! Ne düşünür ve hissederseniz, o olursunuz.
Akrabalar genellikle size yanlış öğütler vereceklerdir. Bu
öğütler kişisel olmadığı için önyargılı olabilir. Kozmik bir yasa olan altın
kuralı ihlal eden hiçbir öğüt iyi ya da sağlam değildir.
Aynı çatı altında bulunan iki insanın hiç kişilik
çatışmasına girmeden, hiç birbirini incitmeden, hiç zorlanmadan yaşamasının
mümkün olmadığını unutmayın. Evliliğinizin mutsuz yönlerini arkadaşlarınıza
asla yansıtmayın. Tartışmalarınızı kendinize saklayın. Eşinizi eleştirmekten
ve yargılamaktan kaçının.
PARTNERİNİZİ YENİDEN YARATMAYA ÇALIŞMAYIN
Erkekler ve kadınlar eşlerini kendilerine benzetmeye çalış-
mamalıdırlar. Düşüncesizce onları değiştirme çabası bir tür hakarettir, onların
bu halleriyle değerli olmadıklarının ifadesi gibidir. Bu çabalar çok saçmadır
ve pek çok kez evliliğin yıkılmasıyla sonuçlanır. Birini değiştirmeye çalışmak
gururu ve özgüveni yerle bir eder; evlilik bağının ölümcül bir darbe almasına
neden olacak anlaşmazlıkların ve öfkenin ortaya çıkmasına yol açabilir.
Elbette bazı ayarlamaların yapılması gerekir.
Hiçbirimiz mükemmel değiliz, bu evli çiftler için de geçerli. Ancak eğer
zihninizi iyice tarar, karakterinizi ve davranışınızı incelerseniz, sizi
hayatınızın geri kalanı boyunca meşgul edecek kadar kusur bulabilirsiniz. “Onu
istediğim hale getireceğim” diye düşünüyorsanız, başınıza dert arıyor ve
kendinizi boşanmak için mahkemede bulmak istiyorsunuz demektir. Bu durumda
üzüntüye davetiye çıkarırsınız. Kendinizden başka kimseyi değiştiremeyeceğinizi
zor da olsa öğrenmelisiniz.
BİRLİKTE DİLEKTE BULUNUN VE EVLİLİĞİNİZİ KORUYUN
Birinci adım: Küçük hayal kırıklıklarından doğan
rahatsızlıkları asla yarma taşımayın. Gece yatmadan önce, her türlü kırgınlık
için birbirinizi affettiğinizden emin olun. Sabahleyin uyanır uyanmaz, Sınırsız
Zekanın size her konuda yol göstermesini isteyin. Huzur, uyum ve sevgiyle dolu
düşüncelerinizi eşinize, ailenin diğer üyelerine ve bütün dünyaya gönderin.
İkinci adım: Kahvaltıda şükranlarınızı dile getirin. Harika
yiyecekler, bolluk ve bütün nimetler için şükredin. Sofra muhabbetine hiçbir
sorunun, endişenin, tartışmanın dahil olmamasına özen gösterin; aynı şey akşam
yemeği için de geçerli. Karınıza ya da kocanıza şöyle deyin: “Yaptığın her şeyi
takdir ediyorum. Sana bütün gün sevgi ve iyi dilek gönderiyorum.”
Üçüncü adım: Eşinize takdirinizi ve sevginizi
gösterin. Yargı, eleştiri ve dırdır yerine takdire ve iyi dileklere önem
verin. Huzurlu bir yuva ve mutlu bir evliliğin sırrı, temeli; sevgi, güzellik,
uyum, karşılıklı saygı içinde yaşamaktır. Böylece evliliğiniz her geçen gün
güzelleşecek ve uzun yıllar mutlulukla devam edecektir.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Evlilikte mutsuzluğun nedeni,
zihinsel ve manevi yasaların ihlal edilmesidir. Dilekleriniz kesişirse, bir
arada kalırsınız.
=> Boşanmayı önlemek için en
uygun zaman evlilik öncesidir. Eğer ne istediğinizi bilirseniz, doğru eşi
kendinize çekersiniz.
=> Evlilik, aralannda sevgi bağı
olan kadınla erkeğin birleşmesidir. Onların kalpleri bir atar ve birlikte
ilerleyip yükselirler.
=> Evlilik mutluluğu garanti
etmez, insanlar ezeli ve ebedi gerçekler ile hayatın manevi değerleri üzerinde
durarak mutluluğu bulurlar. Bundan sonra, erkek ve kadın birbirinin mutluluğuna
ve keyfine katkıda bulunabilir.
=> Bir kadında ya da erkekte hayran olduğunuz nitelikler
ve kişilik özellikleri üzerinde durarak doğru eşi kendinize çekebilirsiniz.
Bundan sonra bilinçaltına sizi ilahi düzende bir araya getirecektir.
Bir eşte aradığınız
özelliklerin zihinsel dengini zihninizde oluşturmalısınız. Eğer dürüst, samimi
ve sevgi dolu bir eşi kendinize çekmek istiyorsanız. siz de dürüst, samimi ve
sevgi dolu olmalısınız.
Evlilikte hatalan tekrarlamak
zorunda değilsiniz. İdealize ettiğiniz kadını ya da erkeği elde edeceğinize
gerçekten inanırsanız, inandığınız şey gerçek olur. İnanmak, bir şeyin doğru
olduğunu kabul etmektir. Şimdi ideal eşinizi zihinsel olarak kabul edin.
Aradığınız eşle nasıl, neden
ya da nerede karşılaşacağınızı merak etmeyin. Bilinçaltınızın bilgeliğine
tamamen güvenin. Bilinçaltı, görevini yerine getirmek için gerekli güce
sahiptir. Sizin ona yardımcı olmanıza gerek yoktur.
Eğer eşinize karşı öfke,
kıskançlık, kötü niyet ve kin beslerseniz, zihinsel olarak boşanırsınız.
Zihninizde bir hatayla uğraşır durursunuz. Ona hayatınızın her günü sevgi ve
saygı göstereceğinize, onu kollayıp gözeteceğinize dair evlilik yemininize
bağlı kalın.
Korku kalıplarınızı eşinize
yansıtmaktan vazgeçin. Sevgi, huzur, uyum ve iyi niyet yansıtırsanız,
evliliğiniz her geçen gün güzelleşecek, her geçen yıl daha harika bir hal
alacaktır.
Birbirinize sevgi, huzur ve
iyi niyet yansıtın. Bilinçaltı tarafından alınan bu titreşimler karşılıklı
güven, şefkat ve saygıya dönüşecektir.
Dırdır eden bir partner
genellikle ilgi ve takdir görmek istiyordur. Sevgiye ve şefkate açtır. Onu övün
ve iyi taraflannı takdir edin. Onu sevdiğinizi ve beğendiğinizi gösterin.
Birbirini seven eşler,
birbirlerine sevgisiz ya da kötü davranmaz, böyle şeyler söylemez. Seven
sevgisini gösterir.
Evliliğinizde sorunlar
yaşadığınızda, mutlaka bir uzmandan yardım alın. Dişinizi çektirmek için
marangoza gitmediğinize göre, evlilikle ilgili sorunlarınızı da
akrabalarınızla ya da arkadaşlannızla tartışmayın. Eğer birine danışmanız
gerekiyorsa, eğitimli birine başvurun.
Asla karınızı ya da kocanızı
değiştirmeye çalışmayın. Bu çabalar saçmadır ve karşınızdaki kişinin gururuyla
özgüvenini yerle bir eder. Dahası öfke duyulmasına neden olarak evlilik bağına
ölümcül hasar verebilir. Eşinizi kendinize benzetmeye çalışmaktan vazgeçin.
=> Birlikte dilekte bulunursanız,
bir arada kalırsınız. Ne istediğini bilmek bütün sorunları çözer. Zihninizde
kannızı keyifli, mutlu, sağlıklı ve güzel olarak canlandınn. Kocanızı güçlü,
kuvvetli, sevgi dolu, uyumlu ve kibar olarak görün. Bu zihinsel resmi
korursanız, uyum ve huzur içinde, rüya gibi evlilik yaşarsınız.
Küçük hayal kırıklıklarmdan
doğan rahatsızlıkları asla yarma taşımayın. Çece yatmadan önce, her türlü
kırgınlık için birbirinizi affettiğinizden emin olun. Sabahleyin uyanır
uyanmaz, Sınırsız Zekanın size her konuda yol göstermesini isteyin. Huzur, uyum
ve sevgiyle dolu düşüncelerinizi eşinize, ailenin diğer üyelerine ve bütün
dünyaya gönderin.
İçinizde çok
büyük bir güç vardır. Bu güce tam olarak
inandığınızda mutluluk gelecektir. Sonra hayallerinizi
gerçekleştirebilirsiniz.
Amerikan Psikolojisinin babası William James, on dokuzuncu
yüzyılın en büyük keşfinin fizik alanında olmadığını söylüyordu. En büyük
keşif, inançla desteklenen bilinçaltmm gücüydü. Her insanda bulunan sınırsız
güç kaynağı, dünyadaki her sorunun üstesinden gelebilirdi.
Her zayıflığın üstesinden gelebileceğinizi fark ettiğiniz
gün, bilinçaltmızın sorunlarınızı çözebileceğine, vücudunuzu
iyileştirebileceğine, size hayallerinizin de ötesinde bir refah sağlayabileceğine
kesin olarak inandığınız gün hayatınızda gerçek ve uzun süreli mutluluğa
kavuşmuş olursunuz.
Hayallerinizdeki eşle nişanlandığınız gün kendinizi çok
mutlu hissetmiş olabilirsiniz. Yüksekokuldan mezun olduğunuzda,
evlendiğinizde, çocuğunuz doğduğunda veya büyük bir zafer ya da ödül
kazandığınızda çok mutlu olmuş olabilirsiniz. Buna devam edebilir ve sizi mutlu
eden başka deneyimleri sayabilirsiniz. Ancak bu deneyimler ne kadar harika
olursa olsun,
size sonsuza dek sürecek gerçek
bir mutluluk yaşatmaz. Bunlar geçicidir.
Bilinçaltınızın gücünün ve bilgeliğinin size
öncülük edeceğine, yol göstereceğine, sizi her anlamda yönetip yönlendireceğine
inanırsanız, denge ve huzura kavuşur, sakinleşir ve gevşersiniz. Herkese
sevgi, huzur ve iyi niyet yansıtırsanız, hayatınızın her gününe sağlam bir
mutluluk inşa edersiniz.
MUTLULUĞU TERCİH ETMELİSİNİZ
Mutluluk bir zihinsel durumdur. Siz, mutluluğu
seçme özgürlüğüne sahipsiniz. Bu olağanüstü basit görünebilir; öyledir de.
Belki de insanların mutluluğa giden yolda yalpalamalarının nedeni budur;
mutluluğun anahtarının basitliğini görmezler. Hayatta büyük şeyler basit,
dinamik ve yaratıcıdır. İyilik ve mutluluk üretirler.
Mutluluğu nasil
bulabİlİrsİnîz?
Şimdi mutluluğu kendinize çekmeye başlayın. Bunu
şöyle yapacaksınız: Sabahleyin gözlerinizi açtığınızda, kendinize şunları
söyleyin:
İlahi düzen bugün ve her gün hayatımın
kontrolünü ele alıyor. Bugün her şey benim iyiliğim için çalışıyor. Bu benim
için yeni ve harika bir gün. Bir daha asla böyle bir gün olmayacak. Bütün gün
ilahi olarak yönlendiriliyorum ve yaptığım her şey bana refah getirecek. İlahi
sevgi beni çevreliyor, sarıyor. Huzur içinde ilerliyorum.
Ne zaman dikkatim iyi ve yapıcı olandan uzaklaşsa, hemen
onu güzel ve iyi olan üzerinde yoğunlaşmaya çağırıyorum. Ben, beni ferahlatıp
zenginleştirecek şeyleri kendine çeken manevi ve zihinsel bir mıknatısım. Bugün
üstlendiğim her şeyde harikalar yaratacağım. Bütün gün kesinlikle çok mutlu
olacağım.
Her güne bu şekilde başlayın. Böylece
mutluluğun yolundan gidebilir; neşe saçan, keyifli bir insan olabilirsiniz.
Mutlu olmak nasil
alişkanlik haline getirilİr?
Birkaç yıl önce, İrlanda’nın batısında Connemarra’da bir
çiftlik evinde kalmıştım. Ev sahibim sürekli şarkı söyleyen, ıslık çalan,
espriler yapan biriydi. Ona mutluluğunun sırrını sordum.
“Bu kesinlikle benim alışkanlığım.” diye karşılık verdi.
“Her sabah uyandığımda ve her gece uyumadan önce, ailem, ürünlerim, hayvanlarım
için minnet duyuyor, harika hasadım için şükrediyorum.”
Bu çiftçi kırk yılı aşkın süredir bunu
uyguluyordu. Bildiğiniz gibi, düzenli ve sistematik olarak tekrarlanan
düşünceler bilinçaltına yerleşir ve alışkanlığa dönüşür. Çiftçi, mutluluğun bir
alışkanlık olduğunu keşfetmişti.
Mutlu olmak konusunda hatırlamanız gereken önemli bir nokta
vardır. Mutlu olmayı içtenlikle arzulamaksınız. Bazı insanlar öyle uzun süre
sıkıntı, moral bozukluğu ve mutsuzluk yaşamışlardır ki aniden harika, güzel,
keyifli bir haberle mutlu olsalar, bir zamanlar benimle konuşan bir kadının
gösterdiği tepkiyi gösterirler. “Mutlu olmak yanlış!” derler. Eski zihinsel
kalıplara öylesine alışmışlardır ki mutluyken kendilerini rahat hissetmezler.
Aşina oldukları eski, sıkıntılı, mutsuz hallerine dönmek isterler.
İngiltere’de yıllardır
romatizması olan yaşlı bir kadınla tanıştım. Dizine vura vura şöyle diyordu:
“Romatizmam bugün çok kötü. Herhalde dışarı çıkamam. Bu romatizma beni mahvediyor.
Çok üzülüyorum.” Bu durumunun sonucu olarak kadın oğlundan, kızından ve
komşularından yakın ilgi görüyordu. Aslında romatizmasını istiyordu. Kendi
deyimiyle “üzüntüsünden” keyif alıyordu. Bilinçaltı düzeyinde, gerçekten mutlu
olmak istemiyordu.
Ona iyileştirici bir süreç
önerdim. Kutsal kitaptan bazı alıntılar yaparak ona eğer bu gerçeklerin
üzerinde durursa, zihinsel tutumunun mutlaka değişeceğini söyledim. İnancı ve
güveni sayesinde sağlığına yeniden kavuşacaktı. Ama ilgilenmedi. Birçok insan
gibi, onun da tuhaf, marazi bir zaafı vardı. Üzgün olmaktan keyif alıyordu. En
azından, üzüntünün ona sağladığı çıkarlardan keyif alıyordu.
Neden mutsuzluk
tercIh edilir?
Birçok insan farkında olmadan
mutsuzluğu tercih eder. Bunu şu fikirleri benimseyerek yaparlar:
♦
Bugün
kara bir gün, her şey ters gidecek.
♦
İşler
kötü, daha da kötü olacak.
♦
Fırsatları
değerlendiremiyorum.
♦
O
yapabiliyor ama ben yapamıyorum.
Sabah
kalkar kalkmaz böyle bir zihinsel tutum sergiliyorsanız, bu deneyimleri
kendinize çekersiniz ve çok mutsuz olursunuz.
İçinde yaşadığınız dünyanın zihninizde olup bitenler tarafından
şekillendirildiğini fark etmeye başlayın. Ünlü Romalı düşünür ve bilge Marcus
Aurelius, “Bir insanın hayatını düşünceleri oluşturur.” demiştir. Amerika’nın
on dokuzuncu yüzyılda yaşayan en büyük düşünürlerinden Ralph Waldo Emerson da
şöyle diyordu: “Bir insan bütün gün ne düşünürse odur.” Alışkanlık olarak
zihninizde benimsediğiniz düşünceler kendini fiziksel koşullarda
gerçekleştirme eğilimi taşır.
Olumsuz, yenilgiyi kabullenen, kötü, sıkıntılı
düşüncelere kapılmadığınızdan emin olun. Zihninize sık sık kendi zihniyetiniz
dışında hiçbir şey yaşayamayacağınızı hatırlatın.
BİR MİLYON DOLARIM OLSAYDI MUTLU OLURDUM
Zenginlik tek başına sizi mutlu etmez. Öte yandan mutluluğunuzu
da engellemez. Bugün pek çok kişi bir şeyler - son teknoloji ürünleri, son
model arabalar, pahalı özel tasarım kıyafetler, yazlık ya da k şlık evler -
alarak mutluluğu satın almaya çalışıyor. Ancak mutluluk böyle satın alınamaz ya
da elde edilemez.
Mutluluk krallığı sizin düşünce ve duygularınızdadır. Birçok
insan mutluluğu yaratmak için yapay bir şeylere ihtiyaç olduğuna inanır.
Kimileri, “Belediye başkanı olsaydım, şirketin CEO’su olsaydım, gazetenin
sosyete sayfasında resmim yayınlansaydı mutlu olurdum.” der.
Gerçekte, mutluluk zihinsel ve manevi bir
durumdur. Terfi ya da dışarıdan gelen bir takdir mutluluğu doğurmaz. Gücünüz,
keyfiniz ve mutluluğunuz ilahi düzenin yasasını ve bilinçaltınız- daki doğru
eylemi bulmanıza, sonra da bu prensipleri hayatınızın bütün aşamalarına
uygulamanıza bağlıdır.
Yenilgiden
zaferle çıkabilir ve bilinçaltınızın muhteşem gücü
sayesinde yüreğinizin arzularını gerçekleştirebilirsiniz.
Mutluluk satın
alınamaz. Mutluluk krallığı sizin düşünce ve
duygularınızdadır.
En mutlu insan,
kendi içindeki en iyiyi ortaya çıkaran ve
uygulayan insandır.
MUTLULUK SÜKUNET İÇİNDEKİ BİR ZİHNİN ÜRÜNÜDÜR
Birkaç yıl önce, San Francisco’da seminer verirken,
işlerinin gidişatı yüzünden çok mutsuz ve sıkıntılı olan bir adam yanıma yaklaştı.
Bir şirketin genel müdürüydü. Şirketin başkan ve başkan yardımcısına karşı
yüreği öfke doluydu. Onların kendi fikirlerine karşı çıkmalarının şirketi çok
kötü bir yöne sürüklediğini hissediyordu. Kârlar ve pazar payı düşüyordu.
Şirketin hisse senetleri de değer kaybetmeye başlamıştı.
Adam sorununu şöyle çözdü: Her sabah uyandığında, sessizce
aşağıdaki sözleri tekrarlıyordu:
Şirketimizde çalışan herkes dürüst, samimi,
işbirliğine yatkın ve bize karşı iyi niyetle dolu. Bu şirketin büyüme,
zenginlik ve refah zincirinin zihinsel ve manevi birer halkası onlar. İki iş
arkadaşıma ve şirketteki herkese karşı düşüncelerimde, sözlerimde ve
hareketlerimde sevgi, huzur ve iyi niyet var.
Şirketimizin başkanı ve
başkan yardımcısı, bütün görevlerinde ilahi olarak yönlendiriliyorlar.
Bilinçaltımın sınırsız gücü, benim aracılığımla bütün kararları veriyor. İşle
ilgili bütün faaliyetlerimizde ve birbirimizle ilişkilerimizde sadece doğru
eylem var.
Huzur, sevgi ve iyi niyet elçilerini benden
önce ofisime gönderiyorum. Ben de dahil olmak üzere şirketteki herkesin yüreğinde
ve zihninde huzur ve uyum hakim. Her yeni güne inançla ve güvenle başlıyorum.
Bu yönetici, yukarıdaki meditasyonu sabahleyin
üç kez sessizce tekrarlıyor, söylediği şeylerin doğruluğunu hissediyordu. Gün
içinde zihnine korku ya da öfke dolu düşünceler geldiğinde, kendi kendine şöyle
diyordu: “Zihnimi sürekli huzur, uyum ve denge yönetiyor.”
Zihnini bu şekilde disipline ederken, bütün
zararlı düşünceler yok oluyor, zihnimi huzur dolduruyordu. Ekinini biçiyordu.
Zihnini iki hafta süreyle
yeniden düzenlemesinin sonucu şu olmuştu: Başkan ve başkan yardımcısı odasına
gelmişler, onun faaliyetlerini, yeni ve yapıcı fikirlerini övmüşler, kendisi
gibi bir genel müdüre sahip oldukları için ne kadar şanslı olduklarını
söylemişlerdi. Bu yönetici, insanın mutluluğu kendi içinde bulduğunu
keşfettiği için çok mutluydu.
Engel İnsanin önünde
değil zIhnIndedIr
Yıllar önce bir arkadaşım bana yoldaki kütüğün yanında
yatan yılanı görünce ürken atın hikayesini anlatmıştı. O günden sonra at, ne
zaman o kütüğün yanma gelse ürküyordu. Çiftçi kütüğü sökmüş, yakmış, yolu
düzleştirmişti. Ama işe yaramıyordu. Yıllarca at bir zamanlar kütüğün
bulunduğu yerden her geçişinde ürktü. Kütükle ilgili anısı onu ürkütüyordu.
Sizin düşünce hayatınız ya da zihinsel
imgeleminizdeki mutluluğun önünde engel yoktur. Korku ya da endişe sizi geri mi
tutuyor? Korku, zihninizdeki bir düşüncedir. Onu, yerine başarıya ve sorunlara
karşı zafer kazanacağınıza dair inancınızı dikerek söküp atabilirsiniz.
İşyeri iflas eden bir adam tanıyorum. “Hatalar
yaptım.” demişti bana. “Ama bu hatalardan çok ders aldım. Şimdi yeniden işe
başlayacağım ve büyük bir başarı elde edeceğim.” Zihninde bu kütükle
yüzleşmişti. Sızlanmamış, şikayet etmemişti. Bunun yerine, başarısızlık
kütüğünü söküp atmıştı. İç güçlerinin kendisini destekleyeceğine gerçekten
inanarak bütün korku düşüncelerinden ve eski sıkıntılarından kurtulmuştu.
Kendinize inanırsanız, başarılı ve mutlu olursunuz.
EN MUTLU İNSANLAR
En mutlu insan, kendi içindeki en iyiyi ortaya çıkaran ve
uygulayan insandır. Mutluluk ve erdem birbirini tanımlar. En iyiler her zaman
en mutlu değillerdir; ancak en mutlular genellikle başarılı yaşama sanatı
konusunda en iyilerdir. Tanrı içinizdeki yüce varlıktır. Onun sevgisini,
ışığını, gerçekliğini ve güzelliğini daha fazla ifade ederseniz, dünyanın en
mutlu insanlarından biri olursunuz.
Ünlü stoacı düşünür
Epictetus şöyle demiştir:
Zihinsel huzurun ve mutluluğun tek bir yolu vardır; bu
sabah uyandığınız andan itibaren bütün gün boyunca, gece yatana dek aklınızda
olsun. Kendi dışındaki şeylere hesap vermeyin, kendinizi güce karşı sorumlu
hissedin.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
William James, on dokuzuncu
yüzyılın en büyük keşfinin inançla desteklenen bilinçaltının gücü olduğunu
söyledi.
İçinizde çok büyük bir güç
vardır. Bu güce tam olarak inandığınızda mutluluk gelecektir. Sonra
hayallerinizi gerçekleştirebilirsiniz.
Yenilgiden zaferle çıkabilir ve
bilinçaltınızın muhteşem gücü sayesinde yüreğinizin arzularını gerçekleştirebilirsiniz.
Bilinçaltının manevi yasalarına inanan mutlu olur, sözünün anlamı budur.
Mutluluğun yolundan
gitmelisiniz. Mutluluk bir alışkanlıktır. Üzerinde sık sık düşünülecek iyi bir
alışkanlıktır.
Sabahleyin gözlerinizi
açtığınızda, kendi kendinize şöyle deyin: "Bugün mutluluğu tercih
ediyorum. Bugün başarıyı tercih ediyorum. Bugün doğru eylemi tercih ediyorum.
Bugün sevgiyi ve iyi niyeti tercih ediyorum. Bugün huzuru tercih ediyorum.” Bu
sözlere hayat, sevgi ve ilgi katarsanız, mutluluğu tercih etmiş olursunuz.
Her gün birkaç kez, sahip
olduğunuz nimetlere şükredin. Dahası, aile üyeleriniz, iş arkadaşlannız ve
bütün insanların huzuru, mutluluğu ve varlığı için minnet duyun.
Mutlu olmayı içtenlikle
arzulamalısınız. Siz istemezseniz hiçbir şey olmaz. Arzu, kanatlannda hayal
gücü ve inanç olan bir dilektir. Arzunuzun gerçekleştiğini hayal eder,
gerçekliğini hissederseniz, gerçek olur. Mutluluk dileğiniz gerçekleştiğinde
gelir.
Sürekli korku, endişe, öfke,
nefret ve başarısızlık düşünceleri üzerinde durursanız, bunalır ve mutsuz
olursunuz. Unutmayın, hayat düşüncelerinizden oluşur.
Dünyadaki bütün paraya sahip
olsanız, mutluluğu satın alamazsınız. Bazı milyonerler mutlu, bazıları
mutsuzdur. Küçük bir servete sahip olan birçok insan mutlu, bazıları mutsuzdur.
Bazı evli insanlar mutlu, bazıları mutsuzdur. Bazı bekarlar mutlu, bazıları
mutsuzdur. Mutluluk krallığı sizin düşünce ve duygulannızdadır.
=> Mutluluk, huzurlu bir
zihnin ürünüdür. Düşüncelerinizi huzura, dengeye, güvenliğe ve ilahi
rehberliğe yönlendirirseniz, zihniniz mutluluk üretebilir.
=> Mutluluğunuzun önünde
engel yoktur. Dış unsurlar neden değildir. Bunlar sadece etkidir, neden
değildir. İçinizdeki tek yaratıcı prensipten sufle alın. Düşünceniz nedendir ve
yeni bir neden yeni bir sonuç yaratır. Siz mutluluğu tercih edin.
=> Dünyadaki en mutlu insan, içindeki en yüce ve en
iyiyi ortaya çıkaran kişidir.
Zihniniz bölündüğünde bilinçaltınız etkinliğini kaybeder.
Zihninizde şüphe düşünceleri besliyorsanız mutluluğu bulamazsınız.
BİLİNÇALT1NIZ VE
UYUMLU İNSAN İLİŞKİLERİ
iyi bir şeyin
olabileceğine ve şu anda olduğuna inanmayı
seçin. En büyük gücünüz, seçme yeteneğinizdir. Mutluluğu ve
bereketi seçin.
Bu kitaptan öğrendiğiniz en önemli şeylerden biri,
bilinçaltını- zın sizin aktardığınız her şeyi sadakatle kaydeden bir kayıt cihazına
benzediğidir. Başkalarıyla ilişkilerinizde uyumlu bir denge yaratıp korumanız
açısından Altın Kural’m bu kadar önemli olmasının nedenlerinden biri budur.
Size nasıl davranılmasını istiyorsanız, başkalarına öyle davranmanız gerekir.
Bunun hem iç hem de dış anlamları vardır. İç
anlam, bilincinizle bilinçaltiniz arasındaki bağlantıyı içerir. Bunu özetlemek
için:
♦
İnsanların
sizin hakkınızda nasıl düşünmesini istiyorsanız, siz de onlar hakkında öyle
düşünün.
♦
İnsanların
sizin hakkında neler hissetmesini istiyorsanız, siz de onlar hakkında bunları
hissedin.
♦ İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de
onlara öyle davranın.
Örneğin, işyerinizden birine karşı kibar ve
saygılı olabilirsiniz; ama o arkasını döner dönmez zihninizde onu eleştirmeye,
ona öfke duymaya başlayabilirsiniz. Bu tür olumsuz düşünceler, sizin için son
derece yıkıcı olabilir. Bunun, zehir içmekten farkı yoktur. Olumsuz enerji
sizin canlılığınızı, coşkunuzu, gücünüzü, iyi niyetinizi çalar. Bu olumsuz
düşünce ve duygular bilin- çaltınıza yerleştikçe, hayatınızda her türlü zorluğa
ve hastalığa yol açabilir.
BAŞKALARIYLA MUTLU
İLİŞKİLER KURMANIN EN ÖNEMLİ ANAHTARI
Yargılamak, düşünmek ve zihinsel bir karara ya da sonuca
varmaktır. Başkası hakkında düşünceniz, sizin düşüncenizdir; çünkü siz
bunu düşünüyorsunuz. Düşünceleriniz yaratıcıdır. Bu nedenle, karşınızdaki kişi
hakkında düşündüklerinizi ve hissettiklerinizi kendi deneyiminizde
yaratırsınız. Başkasına telkinde bulunduğunuzda, kendinize de aynı telkinde
bulunursunuz, çünkü zihniniz yaratıcı ortamdır.
Bu yüzden başkalarını nasıl yargılıyorsanız, siz de öyle
yargılanırsınız. Yani, başkalarına standartlar ve kriterler uygularken, bu
standart ve kriterleri bilinçaltınızda yaratırsınız; daha sonra bil i nçaltı n
i z bunları size de uygular. Bu yasayı öğrendikten ve bilinçaltımzm nasıl
çalıştığını anladıktan sonra, başkalarına yönelik düşünce, duygu ve
hareketlerinizde dikkatli olursunuz. Çünkü bunu yaptığınızda kendinize yönelik
bir doğru hareket, duygu ve düşünce durumu da yaratıyorsunuzdur.
Başkalarına yaptığınız iyilikler size aynen
geri döner. Zihin yasası gereğince, yaptığınız kötülükler de geri dönecektir.
Eğer biri başkasına yalan söylüyor ve onu aldatıyorsa, aslında kendine yalan
söylüyor ve kendini kandırıyordun Suçluluk ve kayıp duygusu bir gün bir
şekilde kaçınılmaz olarak bu kaybı yaşamasına yol açacaktır. Bilinçaltı onun
zihinsel eylemini kaydeder ve zihinsel niyet ya da motivasyona göre tepki verir.
Bilinçaltınız kişisellikten
uzaktır ve değişmez; insanlara göre muamele yapmaz; dini ilişkileri ya da
kurumlan da dikkate almaz. Merhametli ya da kindar değildir. Başkalarına
yönelik düşünce, duygu ve davranışlarının eninde sonunda size döner.
GÜNLÜK MANŞETLER ONU HASTA ETTİ
Şimdi kendinizi gözlemlemeye başlayın. İnsanlara, koşullara
ve durumlara verdiğiniz tepkileri gözlemleyin. Bunları daha sonra incelemek
için bir deftere kaydedin. Günlük olaylara ve haberlere nasıl tepki
veriyorsunuz? Başka herkesin haksız olması, yalnızca sizin haklı olmanız bir
şeyi değiştirmez. Eğer haberler sizi rahatsız ediyorsa, bu sizin
kötülüğünüzedir, çünkü olumsuz duygularınız huzur ve uyumunuzu sizden
çalmıştır.
Bir kadın bana kendisine kocası konusunda
yardımcı olmam için yazmıştı. Adam, gazetede bazı köşe yazarlarının yazılarını
okudukça sinir krizi geçiriyordu. Bu tepkiler ve bastırılmış öfke, yüksek
tansiyonu açısından son derece kötüydü. Doktoru, duygusal yenilenme sayesinde
stresini azaltmanın bir yolunu bulması gerektiğini söylüyordu.
Bu adamı benimle görüşmeye davet ettim. Ona
zihin fonksiyonlarını açıkladım. Bir gazetedeki makaleye sinirlenmenin,
duygusal açıdan olmadığını gösterdiğini anladı. Ancak öfkesinin zihnine ve
bedenine verdiği zararın farkında değildi.
Köşe yazarıyla siyasi ya da dinsel açıdan veya başka açılardan
aynı fikirde olmasa da, ona kendini ifade etme özgürlüğünü tanıması
gerektiğini fark etmeye başladı. Aynı şekilde, köşe yazarı da ona yayınlanan
ifadelere katılmadığını belirten bir mektup yazıp gazeteye gönderme özgürlüğünü
tanımalıydı. Sertleşip huysuzlaşmadan da karşı fikirlerde olunabileceğini öğrendi.
Ortada basit bir gerçek vardı; onu etkileyen şey başkalarının söyledikleri ya
da yaptıkları değildi. Daha çok, söylenenlere ve yapılanlara kendisinin
gösterdiği tepki önemlidir.
Bu açıklama adamın iyileşmesine yardımcı oldu. Biraz uğraşarak
sabah nöbetlerinin üstesinden gelebileceğini fark etti. Karısı bana, onun köşe
yazarları aynı fikirde olmadığı şeyler yazdığında bunlara gülmeyi öğrendiğini
söyledi. Aynı zamanda böyle sert tepkiler verdiği için kendine gülmeyi de
öğrenmişti. Gazete makalelerinin artık onu rahatsız etme ve kızdırma gücü
yoktu. Duygusal dengesi ve sükuneti arttığı için yüksek tansiyonu da biraz
daha kontrol altına alınmıştı.
KADINLARDAN NEFRET EDİYORUM AMA
ERKEKLERİ SEVİYORUM
Cynthia R. büyük bir şirkette
yönetici sekreteriydi. Ofisindeki kadınlardan bazılarına sinir olduğu için
benimle görüşmeye gelmişti. Onların dedikodu yaptıklarına ve kendisi hakkında
olmadık yalanlar yaydıklarına inanıyordu. Sorduğumda, başka kadınlarla
ilişkilerinde de pek çok sorun yaşadığını itiraf etti. “Kadınlardan nefret
ediyorum ama erkekleri seviyorum.” dedi.
Cynthia’yla konuştukça, onun amiri olduğu kişilerle kendini
beğenmiş, buyurgan ve sevimsiz bir ses tonuyla konuştuğunu fark ettim.
Tavırlarında bir kurum vardı. Bu ses tonu ve tavrın bazı insanlar üzerinde hiç
hoş olmayan bir etki yaratacağını biliyordum. Kendisi ise bunu fark etmiyordu.
Ona göre önemli nokta, iş arkadaşlarının işleri onun için zorlaştırmaktan keyif
almalarıydı.
Eğer ofisinizdeki ya da fabrikanızdaki herkes sizi rahatsız
ediyorsa, bu rahatsızlık ve huzursuzluk sizden gelen bilinçaltı bir kalıba ya
da zihinsel yansıtmaya bağlı olamaz mı? Eğer köpeklerden nefret ediyor ya da
korkuyorsanız, bir köpeğin size vahşi bir tepki gösterebileceğini biliyoruz.
Hayvanlar sizin bilinçaltı titreşimlerinizi alırlar ve buna göre tepki
gösterirler. Bu anlamda insanların da köpekler, kediler ve diğer hayvanlar
kadar hassas olabileceğini söylememiz çok mu garip olur?
Kadınlardan nefret eden bu kadına, kendini
manevi değerlerle tanımlaması ve hayatın gerçeklerini beyan etmeye başlaması
halinde, kadınlara duyduğu nefretin, bu nefretle ilişkili ses tonları ve
davranışlarla birlikte, tamamen yok olacağını söyledim. Duygularımızın kendini
konuşmamızda, eylemlerimizde, yazılarımızda ve hayatımızın tüm aşamalarında
gösterdiğini öğrenince çok şaşırdı.
Konuşmamızın sonucu olarak, Cynthia eskisi gibi
tepkili ve öfkeli davranmaktan vazgeçti. Ofisinde düzenli ve sistematik olarak,
özenle şu sözleri tekrarlıyordu:
Sevgiyle, sessizce ve huzur içinde düşünüyor, konuşuyor ve
davranıyorum. Beni eleştiren ve hakkımda dedikodu yapan herkese sevgi, huzur,
hoşgörü ve kibarlık gösteriyorum. Düşüncelerimi herkese karşı huzura, uyuma ve
iyi niyete yönlendiriyorum.
Ne zaman olumsuz bir tepki gösterecek olsam, kendime şöyle
diyorum: “Kendi içimde uyum, sağlık ve huzur prensibinden hareketle düşünüyor,
konuşuyor ve davranıyorum.” Yaratıcı zeka her alanda beni yönetiyor; bana
öncülük ediyor ve yol gösteriyor.
Bu sözler Cynthia’nın
hayatını değiştirdi. İşyerindeki eleştirel ve rahatsız edici ortamın yavaş
yavaş kaybolduğunu gördü. İş arkadaşları, onun hayat yolculuğundaki dostları ve
yol arkadaşları oldular. Kendimizden başka kimseyi suçlayamayacağımız ve
kimseyi değiştiremeyeceğimize dair gerçeği keşfetti.
İÇ KONUŞMASI ONUN TERFİSİNİ DESTEKLEDİ
Satış temsilcisi olan Jim S. beni görmeye geldi. Şirketinin
satış müdürü ile yaşadığı zorluklar yüzünden çok mutsuzdu. On yıldır aynı
şirketteydi; ne terfi almış ne de takdir görmüştü. Bana satış rakamlarını
gösterdi. Bu rakamlar, kendi bölgesindeki diğer satış temsilcilerinin
rakamlarından daha yüksekti. Ona göre, satış müdürü kendisinden hoşlanmıyordu.
Haksızlığa uğradığını düşünüyordu. Toplantılarda yönetici onun önerilerini
reddediyor ve zaman zaman ona çok kaba davranıyordu.
Durumunu ayrıntılarıyla
konuştuktan sonra, Jim’e bunun nedeninin büyük ölçüde kendi içinde olduğunu
söyledim. Kendisinin üstü hakkındaki görüşü ve inancı, onun tepkisini
doğuruyordu. Ne ekersek onu biçiyorduk. Jim’in satış müdürü hakkında görüşü
onun acımasız, önyargılı ve huysuz olduğu yönündeydi. Jim yöneticisine karşı
öfke ve kin doluydu. İşe giderken kendi kendine, satış müdürüyle eleştiri,
zihinsel tartışmalar, suçlamalar, tehditlerle dolu sert bir konuşma yaptığını
kurguluyordu.
Jim’in
zihninde yarattıkları, kaçınılmaz olarak geri dönüyordu. Konuşmamızın sonunda,
Jim iç konuşmasının son derece yıkıcı olduğunu fark etti. Sessiz düşüncelerin
ve duyguların yoğunluğu ve gücü, satış müdürüyle ilgili yargı ve suçlamaları
kendi bilinçaltına işliyordu. Bu düşünce patronundan olumsuz tepkiler almasına,
aynı zamanda başka kişisel, fiziksel ve duygusal bozuklukların oluşmasına
neden oluyordu.
Benim teşvik etmem üzerine, Jim sık sık şu sözleri tekrarlamaya
başladı:
Evrenimdeki
tek düşünür benim. Patronum hakkında düşündüklerimden ben sorumluyum. Satış
müdürüm, benim onun hakkında düşündüklerimden sorumlu değil. Herhangi bir insana,
yere ya da şeye beni sinirlendirme ya da rahatsız etme gücünü vermeyi
reddediyorum. Patronum için sağlık, başarı, zihinsel huzur ve mutluluk
diliyorum. Ona içtenlikle iyilik diliyorum ve kendisinin her konuda ilahi
olarak yönlendirildiğini biliyorum.
Bu sözleri yavaşça, sessizce ve hissederek tekrarladı. Zihninin
bir bahçeye benzediğini ve bu bahçeye ne ekerse onların büyüyeceğini biliyordu.
Ona aynı zamanda uyumadan önce gözünde canlandırma ve hayal
kurma tekniğini de öğrettim. Kafasında, amirinin onu çıkardığı iş nedeniyle
tebrik ettiği, azmini ve coşkusunu övdüğü ve müşterilerden aldığı harika
tepkileri aktardığı bir senaryo yarattı. Bunun gerçekliğini hissetti.
Patronuyla el sıkıştığını, onun ses tonunu duyduğunu, gülümsediğini gördüğünü
hissetti. Gerçek bir zihinsel film yaratıp bunu elinden geldiğince dramatize
etti. Her gece bu zihinsel filmi yeniden izledi; bilinçaltının onun bilinçli
betimlemesinin yansıyacağı bir alıcı araç olduğunu biliyordu.
Yavaş yavaş, zihinsel ve manevi geçişim
olarak düşünebileceğimiz bir süreç sayesinde, bilinçaltında etki yaratılır.
İfade otomatikman kendini gösterdi. Jim’in satış müdürü onu San Francisco’ya
çağırdı, tebrik etti ve onu bölüm müdürlüğüne terfi ettirdi. Bu durumda hem
sorumlulukları hem de maaşı artacaktı. Jim müdürüyle ilgili görüş ve
yargılarını değiştirince, bilinçaltı devreye girdi ve müdürü de ona buna uygun
şekilde tepki verdi.
DUYGUSAL AÇIDAN OLGUNLAŞMAK
Başka birinin söylediği şeyler, siz izin vermediğiniz
sürece sizi kızdıramaz ve rahatsız edemez. Bir başka kişinin sizi üzmesinin tek
yolu, sizin kendi düşüncenizdir. Öfkelenirseniz, zihninizde dört aşamadan
geçmeniz gerekir. Söyleneni düşünmeye başlarsınız. Öfkelenmeye ve öfke duygusu
yaratmaya karar verirsiniz. Sonra eyleme geçmeye karar verirsiniz. Belki siz de
aynı şekilde konuşur ve tepki verirsiniz. Gördüğünüz gibi, düşünce, duygu,
tepki ve eylem, hepsi sizin kendi zihninizde gerçekleşir.
Duygusal açıdan olgun olmak
ne demektir? Bu, başkalarının eleştiri ve kızgınlığına olumsuz tepki vermeye
yönelik doğal ama çocuksu eğilimin ötesine geçmek anlamına gelir. Kimse
eleştirilmekten ve aşağılanmaktan hoşlanmaz. Ancak bu gerçekleştiğinde, nasıl
tepki vereceğimizi tercih etme yeteneğimiz vardır. Olgun tercih, benzer biçimde
olumsuz tepki vermekten kaçınmaktır. Benzer şekilde tepki vermek, diğer kişinin
aşağılayıcı eleştirilerinin seviyesine inmek ve onun negatif atmosferiyle bir
olmaktır. Kendinizi hayattaki kendi amacınızla tanımlayın. Hiç kimsenin, hiçbir
yerin ya da hiçbir şeyin sizi iç huzurunuzdan, sükunetinizden ve sağlığınızdan
uzaklaştırmasına izin vermeyin.
UYUMLU İNSAN İLİŞKİLERİNDE SEVGİNİN ANLAMI
Psikanalizin babası ve psikoloji tarihinin en önemli
isimlerinden biri olan Sigmund Freud, sevgiden yoksun bir kişiliğin hastalanıp
öleceğini söylüyordu. Sevgi; anlayış, iyi niyet ve diğer kişinin ilahiliğine
saygıyı içerir. Ne kadar sevgi verir ve yayarsanız, o kadar çok sevgi size geri
döner.
Birinin egosuna ve özgüvenine zarar verirseniz,
onun iyi niyetini kazanamazsınız. Herkesin sevilmek ve takdir edilmek
istediğini unutmayın. Herkesin dünyada önemli olduğunu hissetmeye ihtiyacı
vardır. Diğer kişinin gerçek değerinin bilincinde olduğunu bilin. Sizin gibi o
da, bütün insanlara can veren tek hayat prensinin ifadesi olmanın saygınlığım
hissetmektedir. Bu bilinçli bir şekilde ve farkında olarak yaparsanız, diğer
kişiye destek olursunuz. O da size sevgi ve iyi niyetle karşılık verir.
SEYİRCİLERİNDEN NEFRET EDİYORDU
Marie C. hep oyuncu olmayı hayal ediyordu. Üniversitede tiyatro
okudu; sonra şansı yaver gitti ve ülkenin pek bilmediği bir bölgesinde önemli
bir tiyatro onu kadrosuna aldı. İlk performansında, seyirciler onu yuhaladı.
Dehşete kapılan ve çok öfkelenen Marie, o bölgedeki insanların aptal, cahil ve
geri kafalı olduğuna karar verdi. Hepsinden nefret ediyordu. Üzüntü içinde
geçen günlerden sonra tiyatrodan uzaklaştırıldı. Doğup büyüdüğü yere geri döndü
ve sahneyi bırakıp garson olarak çalışmaya başladı.
Bir
gün arkadaşı onu New York’ta Town Hall’da bir seminere davet etti. Konu
“Kendimizle Nasıl İyi Geçiniriz” idi. Bu seminer onun hayatını değiştirdi.
Tiyatroda yaşadığı ilk deneyim karşısında fazla şiddetli bir tepki gösterdiğini
gördü. İlk rol aldığı oyunun pek de iyi olmadığını ve ekibe yeni katılan biri
olarak kendisinin de formunda olmadığını kendine itiraf etti. Hata
seyircilerin değildi; kendisinin seyircilerin tepkisini kabul etme biçimi ve
onlara negatif enerjiyle karşılık vermesi yanlıştı.
Marie sahneye ve en büyük
hayaline dönmeye karar verdi. Seyirciler ve kendisi için dileklerinin içtenlikle
gerçekleşmesini istiyordu. Her gece sahneye çıkmadan önce etrafına sevgi ve iyi
niyet yayıyordu. Orada bulunan herkesin yüreğini ilahi huzurun doldurmasını
dilemeyi alışkanlık haline getirdi. Her performans sırasında, seyircilere sevgi
titreşimleri gönderiyordu. Bugün, tiyatroda önemli bir isim İyi niyetini ve
güvenini başkalarına geçiriyor; onlar da aynı şekilde karşılık veriyorlar.
ZOR İNSANLARLA BAŞA ÇIKMAK
Dünyada zor insanlar da olduğunu biliyoruz. Bunlar zihinsel
olarak bozulmuş, yanlış koşullanmış insanlardır. Birçoğu kavgacı, huysuz,
alaycı, geçimsiz, acımasız, duyarsız hale gelmiş zihinsel suçlulardır.
Psikolojik olarak hastadırlar. Zihinleri belki de geçmişte yaşadıkları
deneyimler nedeniyle deforme olmuş, bozulmuştur.
Böyle bir insanla uğraşmak
zorunda kalırsanız ne yaparsınız? Eğilim, onların negatif enerjilerine benzer
şekilde karşılık vererek kendilerinden hoşlanmamaktadır. Ama bunu yaparsanız,
önce negatifliği kendi üzerinize alır ve bunun sizin üzerinizdeki kötü
etkilerini yaşarsınız. Bunun yerine kötülüğe iyilikle karşılık vermeye
çalışın. Bu onların kötü ve sevimsiz tutumlarının sizi etkilemesini engelleyen
bir zırh yaratır. Sizin sevecenliğiniz ve anlayışınız da onları değiştirme
sürecini başlatacaktır.
ÜZÜNTÜYE
ORTAK ARAMAK
Nefret dolu, öfkeli, bozulmuş kişilik sınırsız güçle uyum
halinde değildir. Bu kişi huzurlu, mutlu ve keyifli insanlara öfke duyar.
Genellikle kendisine karşı iyi ve kibar olanları eleştirir, yargılar ve
küçümser. Tavrı şudur: “Neden ben bu kadar üzgünken onlar mutlu olsun?” Onları
da kendi seviyesine çekmeye çalışır. Bir anlamda kendi mutsuzluğuna ortak
aramaktadır. Bunu anladığınızda, etkilenmez, sakinliğinizi ve
soğukkanlılığınızı korursunuz.
Londra’da
seminerlerime katılan Bruce T. adında bir adam, bana bu süreçle ilgili
deneyimini anlatmıştı. Yaşadığı çevreyi güzelleştirmekle ilgilenen bir
kuruluşta gönüllü olarak çalışmaya başlamıştı. Gönüllülerin birçoğu bahçeler
yapmak, parklara çekidüzen vermek ve yıpranmış binaları onarmakla ilgileniyordu.
Ancak bir üye herkesin önerilerine karşı çıkıyordu. Bunun da ötesinde,
diğerlerini motive eden unsurlara saldırıyordu. Grubun toplantılarım o kadar
tatsız hale getiriyordu ki katılım düşmeye başlamıştı.
Üyelerin bazıları Bruce’a gelmişlerdi. Birlik olup huysuzu kuruluştan
uzaklaştırmayı öneriyorlardı. Bruce önce bu planı kabul edecek gibi olmuş, ama
sonra bunu yapmanın adamın kendilerine yönelik abuk subuk tutumlarını
perçinleyeceğini fark etmişti. Bunun yerine, gözünde adamın grubun sevimli, işbirlikçi
bir üyesi haline geldiğini canlandırmaya başlamıştı. Her toplantıdan önce,
Bruce sessiz bir köşeye çekilip şunları tekrarlıyordu:
İçimdeki
uyum ve huzur prensibiyle uyumlu düşünüyor, konuşuyor ve hareket ediyorum.
Kendini kuruluşumuzun hedeflerine adayan herkes bunu ilahi düzende kibarca ve
iyi niyetle yapıyor. Uyumsuzluk yok, sevimsizliksizler ve hoşnutsuzluklar yok.
Yaratıcı zeka, yaptığımız her işte bizi bize öncülük ediyor, yol gösteriyor ve
bizi yönetiyor.
Birkaç hafta sonra, bu kadar sorun yaratan adam
yeni bir girişim önermişti. Bunu öylesine anlaşmacı ve işbirlikçi bir tavırla
sunmuştu ki kuruluştaki herkesin, hatta onu kovmak isteyen kişilerin bile,
onayını almıştı.
İNSAN İLİŞKİLERİNDE EMPATİ
Geçenlerde Alice O. adında genç bir kadın beni ziyaret
etti. İş- yerindeki bir başka genç kadından uzun süredir nefret ettiğini
söyledi. Bunun nedeni diğer kadının ondan daha güzel, mutlu ve varlıklı
olmasıydı. Kadının, şirketin Alice’in uzun süredir hayran olduğu CEO’su ile
nişanlanması, bardağı taşıran son damla olmuştu.
Düğünden bir gün sonra, Alice’in bu kadar hoşlanmadığı
kadın şirkete ilk evliliğinden olan kızıyla gelmişti. Alice iş arkadaşının bir
kızı olduğunu, hatta daha önce evli olduğunu bilmiyordu. Doğuştan gelen bir
sorundan dolayı kızın bacağında çelik bir alet vardı. Alice, kızın annesine
şunları söylediğini duymuştu: “Anne, yeni babam da burada mı çalışıyor? Burayı
çok sevdim, çünkü sevdiğim insanlarla dolu.”
“Kanım birden bu küçük kıza kaynayıverdi.” dedi
Alice. “Onun kendini ne kadar mutlu hissettiğini biliyordum. Bu kadının benim
hiç bilmediğim şeyler sayesinde ne kadar mutlu olduğunu gördüm. Birden ona
karşı sevgi hissettim. Odasına gittim ve kendisine mutlulukların en büyüğünü
diledim. Bunu söylerken samimiydim.”
Alice
o anda psikologların empati adını verdiği şeyi yaşamıştı. Bu , başkalarının
duygularını anlamak anlamına gelen sempatiyle aynı şey değildir. Daha
fazlasıdır. Hayali olarak kendinizi başka insanların zihinsel durum ve
tutumlarına yansıtmanız anlamına gelir. Alice zihinsel durumunu ve yüreğindeki
hissi diğer kadına yansıttığında, onun deneyimini düşünmeye başlamıştı sanki.
Diğer kadın gibi düşünüyor ve hissediyordu. Aynı zamanda, kendini çocuğun
zihnine de yansıttığı için, onun gibi de düşünüp hissetmeye başlamıştı.
Ne zaman bir başkasını incitme ya da onun
hakkında kötü şeyler düşünme eğiliminde olduğunuzu hissederseniz, kendinizi
onun zihnine yansıtın ve duruma onun açısından bakmaya çalışın. İmrenme,
kıskanma, öfkelenme eğiliminde olduğunuzu fark ederseniz, kendinizi karşınızdaki
kişinin yerine koyun. Birbirinizi sevin.
KENDİNDEN ÖDÜN VEREN ASLA KAZANMAZ
İnsanların sizden yararlanmalarına ve sinir krizleri,
ağlama nöbetleri ya da başka türlü duygusal krizleri kullanarak amaçlarına
ulaşmalarına izin vermeyin. Bu insanlar sizi köleleri haline getirmeye ve size
istediklerini yapmaya çalışan diktatörlerdir. Kararlı ama kibar olun ve teslim
olmayı reddedin. Kendinden ödün veren asla kazanamaz. Onların art niyetine,
bencilliğine ve sahipleniciliğine katkıda bulunmayın Doğru olanı yapmaya çalışın.
Siz idealinizi gerçekleştirmek ve hayatın ezeli ve ebedi gerçeklerine ve
manevi değerlerine sadık kalmak için buradasınız.
Dünyada hiç kimseye, sizi hedefinizden, gizli
yeteneklerinizi dünyaya ifade etmek, insanlığa hizmet etmek ve ilahi bilgeliği,
doğruluğu ve güzelliği bütün insanlara göstermek yönündeki amacınızdan
uzaklaştırmasına neden olacak gücü vermeyin. İdealinize sadık kalın. Sizin
huzurunuza, mutluluğunuza ve tatmininize katkıda bulunan her şeyin dünyadaki
bütün insanlara iyilik vereceğini bilin. Parçayla uyum, bütünle uyumdur; çünkü
bütün parçada, parça ise bütündedir. Diğer insanlara sadece sevgi borçlusunuz;
sevgi de zihnin mutluluk, sağlık ve zihinsel huzuru yasasını yerine
getirmektir.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Bilinçaltınız,
alışkanlık haline getirdiğiniz düşüncelerinizi kaydeden bir kayıt cihazı
gibidir. Başkaları hakkında iyi şeyler düşünürseniz, aslında kendiniz hakkında
iyi düşünmüş olursunuz.
=> Nefret dolu ve öfkeli
bir düşünce, zihinsel bir zehir gibidir Başkaları hakkında kötü şeyler
düşünmeyin, çünkü bunu yaparsanız, kendiniz hakkında kötü şeyler düşünmüş
olursunuz. Evreninizdeki tek düşünür sizsiniz ve düşünceleriniz yaratıcıdır.
=> Zihniniz yaratıcı
ortamdır; bu nedenle karşınızdaki kişi hakkında düşündüğünüz ya da
hissettiğiniz şeyleri kendi deneyiminizde hayata geçirmiş olursunuz. Bu altın
Kural ın psikolojik anlamıdır. Başkalarının sizin hakkında nasıl düşünmesini
istiyorsanız, onlar hakkında öyle düşünün.
=> Başkalarını aldatmak,
dolandırmak ve onlardan çalmak, sizin kendinizle ilgili yoksunluklar, kayıplar
ve sınırlamalar yaşamanıza neden olur. Bilin- çaltınız, motivasyonlannızı,
düşüncelerinizi ve duygularınızı kaydeder. Bunlar olumsuzluklar, kayıplar ve
sınırlamalar içerdiğinde, sayısız şekilde sıkıntı yaşarsınız. Bir başkasına
yaptığınız şeyi aslında kendinize yapı- yorsunuzdur.
=> Yaptığınız iyilik,
sergilediğiniz kibarlık, gösterdiğiniz sevgi ve iyi niyet size pek çok farklı
şekilde geri dönecektir.
Karşınızdaki kişi hakkında
düşündüklerinizden siz sorumlusunuz. Unutmayın, karşınızdaki kişi onun
hakkında ne düşündüğünüzden sorumlu değildir. Düşünceleriniz kopyalanır. Şimdi
karşınızdaki kişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Duygusal açıdan olgunlaşın ve
diğer insanların sizden farklı olmasına izin verin. Onların sizinle aynı
fikirde olmamaya hakkı var. Sizin de onlarla aynı fikirde olmama özgürlüğünüz
var. Huysuzlaşmadan, aynı fikirde olmadığınızı gösterebilirsiniz.
Tıpkı hayvanlann korku
vibrasyonlannı almalan gibi, birçok insan da hassastır. Sakladığınızı
sandığınız düşünceler sesinizle, mimiklerinize ve beden dilinizle yayılır. Bu
hem olumlu hem de olumsuz düşünceler için geçerlidir.
Sessiz düşünce ve
duygularınızı temsil eden iç konuşmanız, başkalarının size yönelik
konuşmalannda kendini gösterir.
Kendiniz için dilediğinizi
karşınızdaki kişi için de dileyin. Uyumlu insan ilişkilerinin anahtan budur.
işvereniniz hakkındaki görüş
ve yargınızı değiştirin. Onun Altın Kural'ı ve sevgi yasasını uyguladığını,
buna göre karşılık vereceğini bilin.
Siz izin vermediğiniz sürece
hiç kimse sizi kızdıramaz ve rahatsız edemez. Düşünceniz yaratıcıdır;
karşınızdaki kişiye iyilikle karşılık verin. Eğer biri size hakaret eden bir
isim takarsa ona. “İçin huzur dolsun" deme özgürlüğünüz vardır.
Diğer insanlarla iyi
anlaşmanın yolu sevgidir. Sevgi, diğer kişinin ilahiliğine yönelik anlayış,
iyi niyet ve saygıdır.
Olumsuz koşullanmaları
yüzünden zor ve sevimsiz insanlar haline gelen kişilere merhamet ve anlayış
gösterin. Herkes gibi onların da içinde ilahi ışık vardır. Onları anlamak,
affetmektir.
Başkalarının başarısından,
terfisinden ve şansından keyif alın. Bunu yaparsanız, siz de şansı kendinize
çekmiş olursunuz.
Asla bir başkasının duygusal
sahnelerine ve nöbetlerine teslim olmayın. Kendinden ödün veren asla kazanamaz.
Emir kulu olmayın. Doğru olanı yapmaya çalışın. Size huzur, mutluluk ve keyif
veren zihinsel görüşün doğru ve iyi olduğunu bilerek idealinize sadık kalın.
Sizin için iyi olan, herkes için iyidir.
=> Dünyadaki herkese borçlu olduğunuz tek şey sevgidir.
Sevgi, kendiniz için dilediğiniz sağlık, mutluluk ve hayatın bütün nimetlerini
herkes için dilemektir.
Duygusal açıdan olgunlaşın
ve diğer insanların sizden farklı olmasına izin verin. Onların sizinle aynı
fikirde olmamaya hakkı var. Sizin de onlarla aynı fikirde olmama özgürlüğünüz
var. Huysuzlaşmadan, aynı fikirde olmadığınızı gösterebilirsiniz.
BILINÇALTINIZI
AFFEDIC1L1KTE NASIL KULLANIRSINIZ
İhtiyacı olan
tekşeyaffedicilikti ama affediciliğin gerçek
anlamı kendini affetmektir. Affedicilik, düşüncelerinizi ilahi
uyum yasasıyla paralel hale getirmektir. Kendini yargılamak
cehennem (kölelik ve sınırlama), affedicilik ise cennet (uyum
ve huzur) kabul edilir.
Hayat torpil yapmaz. Işık hayattır ve bu hayatı ilkesi şu anda,
siz bu kitabı ve bu sözcükleri okurken, içinizde akmaktadır.
Eğer içinizde hayatın bu akışına karşı direnç
oluşturursanız, bu tıkanıklık bilinçaltınızı karıştıracak ve her türlü olumsuz
durumun ortaya çıkmasına neden olacaktır. Dünyadaki mutsuz ve kaotik
koşullardan biz sorumluyuz. Bütün bu koşullar, kendi türümüzün olumsuz ve
yıkıcı düşünceleri nedeniyle ortaya çıkar. Bu nedenle sıkıntılarınız ve
hastalıklarınız için kabahati başka bir yer aramak ciddi bir hata olur.
Birçok kişi, insanlığın günahları, hastalıkları ve acıları
için sitem ederek hayatın akışına karşı zihinsel direnç oluşturur. Bazıları
acıları, ağrıları, sevdiklerinin kaybı, kişisel trajedileri ve kazaları
yüzünden suçu Tanrı’ya yükler. Ona öfke duyarlar ve onu üzüntülerinin sorumlusu
olarak görürler.
İnsanlar böyle olumsuz
fikirlere sahip oldukça, bilinçalt- larından otomatikman olumsuz tepkiler
alırlar. Onlar aslında kendilerini cezalandırdıklarını anlayamamaktadırlar.
Gerçeği görmeleri, kendileri dışındaki herhangi bir kişiye ya da güce karşı
suçlamalarından, öfkelerinden ve kinlerinden vazgeçmeleri gerekir. Aksi halde
sağlıklı, mutlu ve yaratıcı bir faaliyeti sürdüremezler.
HAYAT SİZİ HER ZAMAN AFFEDER
Hayat
prensibinin sınırsız bir affediciliği vardır. Parmağınızı kestiğinizde sizi
affeder. İçinizdeki bilinçaltı zeka, kesilen parmağı onarmak için hemen
devreye girer. Yeni hücreler kesiğin üzerinde köprüler oluşturur. Eğer zararlı
bir organizmadan enfeksiyon kaparsanız, hayat sizi affeder ve hemen
istilacının çevresini kuşatıp onu yok eder. Elinizi yakarsanız, hayat prensibi
ödemi ve acıyı azaltır. Size yeni bir cilt, doku ve hücreler verir.
Hayat size kin duymaz. Size
her zaman affeder. Eğer doğayla uyum içinde düşünerek onunla işbirliği
yaparsanız, sağlığı, canlılığı, uyumu ve huzuru size geri getirir.
Olumsuzluklar, acı veren anılar, acımasızlık ve kötülük, hayat prensibinin
içinizdeki serbestçe akışını engeller.
SUÇLULUK DUYGUSUNDAN KURTULMA NEDENİ
Harrier G.
her gün geç saate kadar ofiste çalışıyordu. Genellikle gece yarısından önce
evine gitmiyordu. Bu kadar çok çalıştığı için amirlerinin ve iş arkadaşlarının
onun sırtını sıvazlayacaklarını sanıyordu. Ama bunu yapmıyorlardı.
Geç
saatlere kadar çalışan bir tek o vardı. Diğerleri onun bu fedakarlığının
farkında bile değillerdi. Bu arada ailesi yaşantısında ciddi sorunlar vardı.
Kocası ve iki oğlu onun yüzünü unutmuşlardı neredeyse. Küçük oğlunun oynadığı
futbol takımı finallere kaldığında, maçı kaçırmakla kalmamış, kimin kazandığını
sormayı da unutmuştu. Bu da yetmezmiş gibi, Harriet’in doktoru ona ciddi bir
yüksek tansiyon sorununun olduğunu söylüyordu.
Kocası
ayrılmak istediğini söyleyince, Harriet benimle konuşmaya geldi. Ona neden
kocasını hayatının dışında tuttuğunu ve iki oğluyla da ilgilenmediği sordum.
Önce işini yürütebilmesi için çok çalışması gerektiğini söyledi. Bu kez iş
arkadaşlarının da onun kadar zaman harcayıp harcamadıklarını sordum. Hayır,
diye itiraf etti. Şirketteki diğerleri normal mesai saatleri içinde
çalışıyorlardı ve işlerinde ondan daha iyi değillerdi.
Neden
böyle deli gibi çalıştığına dair bir yorumda bulundum.
“İçini kemiren bir şey
var.” dedim. “Yoksa böyle davranmazdın. Kendini bir şey yüzünden
cezalandırıyorsun.”
Bir süre
bu önerime karşı çıktı. Çalışma alışkanlıklarının normal olduğunu, diğer
insanların tembel olduğunu söyledi durdu. Ancak sonunda derin bir suçluluk
duygusu olduğunu kabul etti. On beş yıl önce, babası öldüğünde, büyük bir
miktar paranın kardeşine devralmasını engellemişti.
“Bunu
neden yaptın?” diye sordum. “Açgözlülüğünden mi?”
“Elbette hayır!” diye
karşılık verdi. “Kardeşimin... şey... uyuşturucu problemi vardı. Paranın ona
geçmesi halinde neler olacağını biliyordum. Kendi kendime, bu parayı kendini
toparlaması halinde ona vermek için sakladığımı söylüyordum.”
“Ve?”
dedim merakla
Harriet derin bir soluk
aldı. “Bu hiç mümkün olmadı. Kardeşim kendini öldürdü. Belki de bunu bilerek
yapmadı ama ne fark eder ki? Daha yirmi altı yaşındaydı. Sürekli düşünüyorum...
ya parayı elimde tutmasaydım? Belki de bu parayla bir rehabilitasyon
programına katılırdı. O zaman hâlâ bizimle olabilirdi. Ölümü benim suçum.”
“Şimdi aynı durumda
olsan, ne yapardın?” dedin.
“Bilmiyorum.”
dedi başını sallayarak. “Ama bir sorunu olduğu için ona yüklenmek yerine,
yardımcı olmak için daha çok uğraşırdım.”
“Peki o zamanlar haklı
olduğunu düşünüyor muydun?” diye sordum. “Doğru şeyi yaptığını hissediyor
muydun?”
“Tabii.”
dedi. “Ama şimdi yanıldığımı biliyorum. O para benim değildi.”
“Yani şimdi olsa aynı
şeyi yapmazdın?”
“Hayır,
yapmazdım.” diye karşılık verdi. Yüzünde sert bir ifade belirdi. “Ama bunun bir
önemi yok. Yaptığım şey affedilemez. Kardeşimden para çaldım ve o öldü! Cezamı
çekeceğim. Bunu hak ettim.”
Cezalandırılmadığını
açıkladım. O, kendi kendini cezalandırıyordu. Eğer hayatın yasalarını yanlış
ya da kötüye kullanırsanız, buna bağlı olarak acı çekersiniz. Elinizi çıplak
bir elektrik telinin üzerine koyarsanız, şok yaşarsınız. Doğanın güçleri kötü
değildir; bunların iyi mi yoksa kötü mü bir etki yaratacağını sizin onları
nasıl kullandığınız belirler. Elektrik kötü değildir; önemli olan onu evde
ışığı yakmak için mi yoksa birine ölümcül bir şok vermek için mi
kullandığınızdır. Tek günah, yasanın görmezden gelinmesidir; tek ceza da
insanların yasayı yanlış kullanmalarına verilen otomatik tepkidir.
Kimyanın
prensiplerini yanlış kullanırsanız, işyerinizi havaya uçurabilirsiniz. Elinizi
duvara çarparsanız, kanatabilirsiniz. Suçlu duvar değildir. Hata, sizin onu
yanlış kullanmanızda yatar.
Yavaş
yavaş, Harriet’in Tanrı’nm kimseyi yargılamadığını ya da cezalandırmadığını
anlamasına yardımcı oldum. Bütün sıkıntısı, bilinçaltının kendi olumsuz ve
yıkıcı düşüncelerine verdiği tepkiden kaynaklanıyordu. İhtiyacı olan tek şey
affedicilikti ama affediciliğin gerçek anlamı kendini affetmektir. Affedicilik,
düşüncelerinizi ilahi uyum yasasıyla paralel hale getirmektir. Kendini
yargılamak cehennem (kölelik ve sınırlama), affedicilik ise cennet (uyum ve
huzur) kabul edilir.
Harriet zihnindeki suçluluk
ve kendini yargılama yükünden kurtuldu ve tam olarak iyileşti. Bir sonraki
kontrollerinde tansiyonu normale dönmüştü. Açıklama onu tedavi etmişti.
BİR KATİL KENDİNİ AFFETMEYİ ÖĞRENDİ
Arthur O.
yıllar önce Avrupa’da bir adam öldürmüştü. Bana geldiğinde büyük bir zihinsel
acı yaşıyor, adeta işkence çekiyordu. Bu korkunç eylemi yüzünden
cezalandırılması gerektiğine inanıyordu. Ona ne olduğunu sordum. Adamın,
karısıyla ilişki yaşadığını öğrendiğini söyledi. Aniden avdan döndüğü bir gün
ikisini yakalamış ve öfkeden gözü dönünce adamı vurmuştu. Yasalar ona ağır bir
ceza vermemişti; hapiste birkaç ay yatıp çıkmıştı.
Çıkar çıkmaz karısından boşanıp Amerika’ya gitmişti. Birkaç
yıl sonra Amerikalı bir kadınla tanışıp evlenmişti. O ve karısı üç
çocuklarıyla çok mutluydular. Birçok insana yardımcı olabileceği bir konumda
başarılı bir kariyer yapmıştı. Arkadaşları onu seviyor ve sayıyorlardı. Ama
bunların hiçbiri işe yaramıyordu. Aradan bunca zaman geçtiği halde, yaptığı
şey yüzünden kendini suçluyordu.
Arthur’un hikayesini dinledikten sonra, ona
bilim adamlarının vücudunuzum her on bir ayda bir yenilendiğini söylediğini
anlattım. Fiziksel ve psikolojik olarak, artık o cinayeti işleyen adam değildi.
Üstelik bu yıllardır böyleydi. Dahası, kendini zihinsel manevi olarak
dönüştürmüştü. Şimdi insanlara karşı sevgi ve iyi niyetle doluydu. Yıllar önce
suç işleyen adam zihinsel ve ruhsal olarak çoktan ölmüştü. Arthur, kendini
affetmeyi reddederek, masum bir adamı yargılıyordu.
Bu açıklamanın onun üzerinde
güçlü bir etkisi oldu. Zihninden büyük bir yükün kalktığını söyledi.
ELEŞTİRİ SİZİN RIZANIZ OLMADIKÇA SİZİ İNCİTEMEZ
Ramona K. adında bir öğretmen, bir seminerimden
sonra yanıma geldi. Bir süre önce bir konuşma yapmak zorunda kaldığını
söyledi. Sonra, öğretmen arkadaşlarından biri ona eleştirilerle dolu bir not
yollamıştı. Ramona’nın çok hızlı konuştuğunu, bazı kelimeleri yuttuğunu,
sesinin duyulmadığını söylemişti. Diksiyonu kötü, metni dağınıktı.
Ramona incinmiş ve kızmıştı.
Eleştirmenine karşı derin bir öfke duyuyor, okulda onunla iletişim kurmaktan
kaçınıyordu.
Onu sorguladığımda, Ramona bu eleştirilerin
birçoğunu hak ettiğini itiraf etti. Yetişkin dinleyicilere konuşmak konusunda
deneyimli değildi. Önce gerilmiş, sonra da bunu atlattığı için memnun olmuştu.
îş arkadaşının eleştirilerinin onu bu kadar yaralamasının nedeni buydu.
Yürümeyi bir korkutucu bulan bir çocuğu hızlı koşamıyor diye azarlamaya
benziyordu bu.
Biz konuştukça, Ramona ilk tepkisinin çocukça olduğunu
görmeye başladı. Bu mektubun onun ihtiyaç duyduğu düzeltmeleri yapmasını
sağlayacak bir nimet olduğunu kabul etti. Topluluk önünde konuşma kurslarma
yazılarak konuşma becerilerini kusursuzlaştırmaya karar verdi. Bu arada notu
yazan arkadaşını aradı; ilgisi ve katkısı için ona teşekkür etti.
NASIL SEVECEN OLUNUR?
Ramona’nm aldığı mektup
tamamen yanlış olsaydı ne olurdu? Ya konuşmasına yönelik eleştirilerin
hiçbirinin doğru olmadığına inanmak için haklı bir nedeni olsaydı? Bu durumda
Ramona’nm, konuşmasıyla ilgili bir şeylerin, belki biçim ya da içeriğinin, notu
yazan kişinin önyargılarını, batıl inançlarını ya da dar ve tutucu görüşlerini
rahatsız ettiğini anlaması gerekecekti. Sorun onda değil de notu yazan kişide
olacaktı.
Bunu anlamak, sevecenliğe doğru önemli bir adım atmaktır.
Bundan sonraki mantıklı adım karşıdaki kişinin huzuru, uyumu ve anlayışını
istemek olur. Düşüncelerinizin, eylemlerinizin ve duygularınızın efendisi
olduğunuzu bilirseniz, incinmezsiniz. Duyguları düşünceleri takip eder ve sizi
rahatsız edecek ya da üzecek bütün düşünceleri reddetme gücünüz vardır.
OLDUĞU GİBİ BIRAKMAK
Yıllar önce iki gencin nikah törenine katılmıştım. Ama genç
adam ortalarda yoktu. İki saatin sonunda, müstakbel gelin biraz ağladı. Sonra
bana şöyle dedi: “Kozmik bilincin bana kılavuzluk etmesini dilemiştim. Demek
ki gelen cevap bu. O asla yanılmaz.”
Gelinin tepkisi bu olmuştu. Yüreğinde öfke
yoktu. “Ben çok istesem de belki de bu evlilik doğru eylem değildi.” dedi. “Çünkü
ben sadece kendim için değil, ikimiz için de dua etmiştim.” Bu genç kadın başka
bir insanı duygusal bunalıma sürükleyebilecek bir deneyimi soğukkanlılıkla
karşılıyordu.
Bilinçaltınızm
derinliklerinde, Sınırsız Zekanızla uyum içinde olun. Alacağınız cevaba, sizi
kollarında tutan annenize ve babanıza güvendiğiniz kadar güvenin. Dengeye ve
zihinsel ve duygusal sağlığa giden yol budur.
Evlenmek yanliş; seks kötü, ben de
kötüyüm
Bir konuşmam sırasında beni dinleyen genç kadın daha sonra
yanıma geldi. Adının Carol olduğunu söyledi. Görüntüsü beni çok şaşırttı. Çok
düz, siyah bir elbise ve siyah çoraplar giymişti. Solgun yüzünde hiç makyaj
yoktu, ruj bile sürmemişti. Hareketleri de ürkek ve dikkatliydi;
etrafındakiler bir anda ona karşı saldırıya geçeceğinden korkar gibiydi sanki.
Çok geçmeden Carol bana nasıl yetiştirildiğini
anlatmaya başladı. Annesi onu dans etmenin, iskambil oynamanın, yüzmenin,
erkeklerle çıkmanın günah olduğunu öğreterek büyütmüştü. Annesine göre, bütün
erkekler kötüydü. Seks, şeytanın ilham verdiği ahlaksızlıktan başka bir şey
değildi. Eğer Carol onun sözünü dinlemez, emirlerini harfiyen yerine
getirmezse, cehennemde yanardı.
Carol, çalıştığı yerdeki genç erkeklerle
çıktığında, derin bir suçluluk duygusu hissediyordu. Cezalandırılacağına
inanıyordu. Kendini yakın hissettiği bir erkek ona evlenme teklif etmişti ama
Carol kabul etmemişti. Bana şöyle dedi: “Evlenmek yanlış, seks kötü, ben de
kötüyüm.” Çocukluğundaki koşullanmanın sonucuydu bu.
Elbette bu genç kadın kendini suçlu
hissediyordu. Nasıl hissetmesin? Annesinin inançlarına bağlı olarak yaşaması
olanaksızdı. Bu inançlarda bir yanlışlık olduğu düşüncesinden kaçınması olanaksızdı.
Hepimizin içinde akan hayat prensibi, fark edilmeyi ve ifade bulmayı
bekliyordu.
Carol’a kendini affetmeyi denemesini önerdim.
Kendini affetmesi bir şeylerden vazgeçmesi anlamına geliyordu. Hayatın
gerçeklerine dair yanlış inançlardan vazgeçmek ve kendini değerini bilmek
zorundaydı.
Carol on hafta boyunca haftada bir kez bana
geldi. Ona bilinç ve bilinçaltının işleyişi hakkında öğrendiklerimi ve bu kitapta
açıkladıklarımı anlattım. Cahil, batıl inançları olan, bağnaz, öfkeli bir anne
tarafından beyninin yıkandığını, gözünün bağlandığını ve koşullandığını
görünce, harika bir hayat yaşamaya başladı.
Önerim üzerine, Carol daha çekici giysiler
giyer hale geldi. Ücretsiz ve ayrıntılı bir “makyaj” yaptırmak için kasabadaki
bir mağazanın kozmetik departmanına gitti. Dans dersleri aldı ve araba
kullanmayı öğrendi. Yüzmeyi, iskambil oynamayı, genç erkeklerle konuşmayı da
öğrendi. Ailesinden tamamen ayrıldı ve güzel, değerli bir yaşam sürmeye
başladı.
Carol iç doğasını keşfettikçe, sınırsız ruhun
onu kendisiyle uyumlu bir erkekle birleştireceğini düşünerek bir eş istemeye
başladı. Bir akşam Carol ofisimden çıkarken, dışarıda beni görmek için
bekleyen bir adam vardı. Onları tanıştırdım. Altı ay sonra evlendiler. Hâlâ
evli ve çok mutlular.
AFFEDİCİLİK
İYİLEŞME İÇİN GEREKLİDİR
Başkalarını affetmek, zihinsel huzur ve sağlık için
gereklidir. Eğer sağlıklı ve mutlu olmak istiyorsanız, sizi incitmiş olan herkesi
affetmelisiniz. Düşüncelerinizi ilahi yasa ve düzenle uyumlu hale getirerek
kendinizi affedin. Önce başkalarını affetmeden kendinizi tamamen
affedemezsiniz. Kendini affetmeyi reddetmek, gereksiz gururdan ve cehaletten
başka bir şey değildir.
Günümüzde tıbbın psikosomatik alanı,
romatizmadan kalp rahatsızlıklarına kadar birçok hastalığın arkasında öfkenin,
başkalarını yargılamanın, vicdan azabının, pişmanlıkların ve düşmanlıkların
olduğunu vurgulamaktadır. Bu olumsuz duyguların neden olduğu stres, vücudun
bağışıklık sistemini doğrudan etkilemekte, sizi enfeksiyon ve hastalıklara açık
hale getirmektedir.
Strese bağlı bozukluklar
konusunda uzman olan kişiler, incinen, kötü muamele gören, aldatılan ve
yaralanan kişilerin, kendilerine bunu yapanlara karşı öfke ve nefretle dolarak
tepki verdiğini söylemektedir. Bu tepki, bilinçaltlarında büyük yaralara neden
olmaktadır. Bunun tek bir tedavisi vardır. Yaralarını kesip atmak. Bu da ancak
affedicilik ile mümkün olur.
AFFEDİCİLİK
EYLEME DÖKÜLMÜŞ SEVGİDİR
Affedicilik sanatının temel bileşeni, affetmeye gönüllü
olmaktır. Eğer karşınızdaki kişiyi affetmeyi içtenlikle istiyorsanız, engeli
büyük ölçüde aşmışsınız demektir. Elbette karşınızdaki kişiyi affetmenin ondan
hoşlanmanız ya da onunla bir araya gelmeniz demek olmadığını anlıyorsunuzdur.
Kimse sizi birinden hoşlanmaya zorlayamaz. Bu, devletin iyi niyeti, sevgiyi,
huzuru ya da hoşgörüyü yasalaştırmasından farksız olurdu. Sırf biri size emretti
diye bir insanı sevecek haliniz yok. Ancak - bu önemli bir nokta - insanları
onlardan hoşlanmadan sevebiliriz.
Sevgi, karşınızdaki kişi için sağlık, mutluluk, huzur, keyif ve hayatın
nimetlerini dilemeniz anlamına gelir. Burada bir önkoşul vardır; samimiyet.
Affederseniz yüce gönüllü olmazsanız, bencil olursunuz, çünkü başkası için
dilediğiniz şeyi aslında kendiniz için dilemiş olursunuz. Nedeni, bunu
düşünüyor ve bunu hissediyor olmanızdır. Ne düşünür ve hissederseniz, o
olursunuz. Bundan daha basit bir şey olabilir mi?
AFFEDİCİLİK TEKNİĞİ
İşte kendinizdeki affediciliği ortaya çıkarmak
için basit ama etkili bir yöntem. Bunu uyguladığınızda, hayatınızda harikalar
yarattığını göreceksiniz. Zihninizi sükunete kavuşturun, gevşeyin ve kendinizi
serbest bırakın. İçinizdeki Yüce Varlığın sevgisini düşünün. Sonra şunları
söyleyin:
(Sizi irciten kişinin adını düşünün)’yi tamamen affediyorum
ve onu zihinsel ve manevi olarak azat ediyorum. Söz konusu meseleyle ilgili
her şeyi affediyorum. Ben özgürüm, o da özgür. Bu şahane bir duygu.
Bu benim genel af günüm. Beni incitmiş olan
herkesi ve her şeyi azat ediyorum. Her biri için sağlık, mutluluk, huzur ve
hayatın nimetlerini diliyorum. Bunu özgürce, keyifle ve sevgiyle yapıyorum. Ne
zaman beni incitmiş olan kişi veya kişileri düşünsem, “Sizi azat ettim.
Hayatın bütün iyilikleri sizinle olsun.” diyorum. Ben özgürüm, onlar da özgür.
Bu harika!
Gerçek
affediciliğin büyük sırrı, kişiyi affettiğinizde, dileğinizi tekrar etmenize
gerek olmamasıdır. Bu kişi ya da sizi inciten şey aklınıza geldiğinde, suçluya
iyilik dileyin ve “Huzur seninle olsun” deyin. Bunu, düşünce aklınıza geldikçe
yapın. Birkaç gün sonra kişi ya da deneyimi giderek daha az düşündüğünüzü ve
sonunda bunun tamamen kaybolduğunu göreceksiniz.
AFFEDİCİLİK
İÇİN ASİT TESTİ
Kuyumcular
ve uzmanlar, bir metalin gerçek altın mı yoksa imi- tasyon mu olduğunu anlamak
için asit testi uygularlar. Affedici- lik için de bir asit testi vardır. Size,
sizi kandıran, aldatan ya da dolandıran biri hakkında harika bir şey
söylediğimi hayal edin. Eğer bu kişi hakkında iyi haberleri duyduğunuzda içiniz
cız ediyorsa, nefretin kökleri hâlâ bilinçaltınızda sizi harap etmeye devam
ediyor demektir.
Diyelim
ki geçen yıl çok sancılı bir diş tedavisi süreci yaşadınız ve şimdi bana bunu
anlatıyorsunuz. Size hâlâ bunun ağrısını çekip çekmediğinizi sorsam, yüzüme
şaşkınlıkla bakar ve “Tabii ki hayır! Ağrıyı hatırlıyorum ama artık
hissetmiyorum!” dersiniz.
Bütün hikaye bu. Eğer birini
gerçekten affettiyseniz, olayı hatırlarsınız ama acısını ya da etkisini
hissetmezsiniz. Bu, affe- diciliğin asit testidir. Bunu psikolojik ve manevi
olarak desteklemelisiniz. Aksi halde kendinizi kandırmış olursunuz. Affedicili-
ğin gerçek sanatını uygulamazsınız.
Kendi zihninizin yaratıcı yasasını anladıktan
sonra, hayatınızı mahvettikleri için başka insanları ve koşulları suçlamaktan
vazgeçersiniz. Kendi düşünce ve duygularınızın kaderinizi yarattığını
anlarsınız. Dahası, dış unsurların hayatınızın ve deneyimlerinizin neden ve
belirleyicileri olmadığının farkına varırsınız.
Başkalarının mutluluğunuzu mahvedebileceğin!,
zalim kaderin elinde oyuncak olduğunuzu, hayatınızı sürdürebilmek için başkalarına
karşı direnmemiz ve mücadele etmemiz gerektiğini düşünmek; bütün bu fikirler
düşüncelerin önemli olduğunu anladıktan sonra yıkıcı doğalarını gösterir.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Hayat, kimseyi
kayırmaz. Kimseye torpil yapmaz. Onun için kimse özel değildir; sağlık, keyif
ve huzur prensiplerinin safına geçtiğinizde size iyilik yapar.
=> Hayat hiçbir zaman
hastalık, rahatsızlık, kaza ya da acı göndermez. Ne ekersen onu biçersin yasasına göre, bunları başımıza olumsuz ve yıkıcı
düşüncelerimizle kendimiz getiririz.
=> Eğer sevgiye
gerçekten inanırsanız, bilinçaltınız size sayısız iyilikle karşılık
verecektir.
=> Hayat kimseye karşı
kin beslemez. Sizi asla yargılamaz. Hayat elinizdeki kesiği iyileştirir.
Hayat, parmağınızı yaktığınızda sizi affeder. Ödemi azaltır ve bu bölgeyi
yeniden sağlıklı ve mükemmel hale getirir.
=> Suçluluk duygusu
hayata dair yanlış bir kavramdır. Hayat sizi cezalandırmaz ya da yargılamaz.
Bunu yanlış inançlarınızın, olumsuz düşüncenizin ve kendinizi yargılamanızın
bilinçaltı etkileri ile siz kendinize yaparsınız.
=> Hayat sizi yargılamaz
ya da cezalandırmaz. Doğanın güçleri kötü değildir. Bunların kullanımının
etkisi sizin içinizdeki gücü nasıl kullandığınıza bağlıdır. Elektriği birini
öldürmek için de evi aydınlatmak için de kullanabilirsiniz. Suyu bir çocuğu
boğmak için de onun susuzluğunu gidermek için de kullanabilirsiniz, iyi ve kötü
kişinin zihnindeki düşünce ve amaca bağlıdır.
=> Hayat asla cevap
vermez, insanlar hayat ve evrene dair yanlış görüşleriyle kendilerini
cezalandırırlar. Düşünceleri yaratıcıdır ve kendi üzüntülerini yaratırlar.
=> Eğer biri sizi
eleştirirse ve bu hatalar sizin içinizdeyse, sevinin, teşekkür edin ve
yorumlarını takdir edin. Bu size hatayı düzeltme fırsatı verir.
=> Düşüncelerinizin, tepkilerinizin
ve duygularınızın efendisi olduğunuzu bildiğiniz sürece eleştiriler sizi
incitemez. Bu size karşınızdaki kişi için iyilik dileme, böylece kendinizi
iyiliğe götürme fırsatı verir.
=> Rehberlik ve doğru
eylem için dua ettiğinizde, geleni kabul edin. Bunun iyi, çok iyi olduğunu fark
edin. Bu durumda kendine acıma, eleştiri ve nefret için hiç neden kalmaz.
=> iyi ya da kötü diye
bir şey yoktur; düşünceler bunu belirler. Yemeğe, sekse, zenginliğe ya da
doğru ifadeye arzu duymanın kötü bir tarafı yoktur. Bu sizin bu dürtüleri,
arzuları ve amaçları nasıl kullandığınıza bağlıdır. Yemek arzunuzu, bir somun
ekmek için kimseyi öldürmeden karşılayabilirsiniz.
=> Birçok hastalığın
ardında öfke, nefret, kötü niyet ve kin vardır. Etrafınıza sevgi, hayat, keyif
ve iyi niyet yayarak kendinizi ve sizi inciten herkesi affedin. Bunlarla
zihninizle karşılaşana ve hepsiyle barıştığınıza emin olana kadar buna devam
edin.
=> Affetmek, vermektir.
Zihninizde karşınızdaki kişi hakkında hiçbir yakıcılık kalmayana kadar ona
sevgi, huzur, keyif ve bilgelik verin. Bu, affedi- ciliğin asit testidir.
=> Eğer biri sizi incitmişse. hakkınızda yalan söylemiş
ya da sizi karalamış- sa. sizinle ilgili kötü şeyler söylemişse, bu kişiyle
ilgili düşünceniz olumsuz mu? Eğer öyleyse, daha affetmemişsiniz demektir.
Nefretin kökleri hâlâ bilinçaltınızda sizi harap etmektedir. Bu kökleri yok
etmek yalnızca sevgiyle mümkündür. O kişiye hayatın bütün nimetlerini dileyin.
Başkalarını affetmek, zihinsel huzur ve sağlık için
gereklidir. Eğer sağlıklı ve mutlu olmak istiyorsanız, sizi incitmiş olan
herkesi affetmelisiniz. Düşüncelerinizi ilahi yasa ve düzenle uyumlu hale
getirerek kendinizi affedin. Önce başkalarını affetmeden kendinizi tamamen
affedemezsiniz. Kendini affetmeyi reddetmek, gereksiz gururdan ve cehaletten
başka bir şey değildir.
BİLİNÇALTI ZİHİNDEKİ ENGELLERİ NASIL
ORTADAN KALDIRIR?
Zihninizde
zihinsel özgürlük ve huzur fikrini oluşturabilirsiniz;
böylece bu bilinçaltınızın derinliklerine ulaşır. Güçlü olmak sizi
alkol isteğinden kurtaracaktır. Bu noktada, zihninizin nasıl
çalıştığına dair yeni bir anlayış geliştireceksiniz. Kendi içinizde
ifadenizi destekleyecek ve gerçeği kendinize kanıtlayacak
sınırsız kaynaklar bulacaksınız.
Zor bir durumla karşılaştığınızda, önünüzü açık görmüyorsanız,
ne yapabilirsiniz? Çözüm, sorunun içinde yatar. Her soru içerir.
Bilinçaltınızdaki Sınırsız Zeka her şeyi bilir ve görür. Cevabı bilir ve sizin
için ortaya çıkar... ama dinlemelisiniz! Bilin- çaltınızın dürtülerini kusursuz
bir güvenle takip etmelisiniz. Bu zihinsel tutumuzu kazandıktan, içinizdeki
yaratıcı zekanın sizin için mutlu bir çözüm getireceğine inandıktan sonra,
aradığınız cevabı bulabilirsiniz. Bu tür bir zihinsel tutumun bütün işlerinize
düzen, huzur ve anlam kazandıracağından emin olun.
BİR ALIŞKANLIK NASIL KIRILIR YA DA YARATILIR?
Hepimiz alışkanlık
yaratıklarıyız. Alışkanlık, zihnimizin bir fonksiyonudur. Yüzmeyi, bisiklete
binmeyi, dans etmeyi ve araba kullanmayı, bunlar bilinçaltımıza kaydolana
kadar bilinçli bir şekilde tekrarlaya tekrarlaya öğrendik. Sonra bilinçaltının
otomatik alışkanlık eylemi devreye girdi. Bu “ikinci doğa” olarak da bilinir.
Bu, bilinçaltının “birinci” doğayı oluşturan düşünce ve eylemlere verdiği
tepkidir.
Kendi
alışkanlıklarımızı yaratırsak, bundan sonra iyi alışkanlıklarımızı ve kötü
alışkanlıklarımızı seçebiliriz. Eğer olumsuz bir düşünceyi ya da eylemi
belirli bir süre boyunca tekrarlarsanız, kendinizi alışkanlığın zorlaması
altına sokarsınız. Bilinçaltının yasası zorlamadır.
KÖTÜ BİR ALIŞKANLIKTAN KURTULMAK
Bob J. Bana geldiğinde,
umutsuzluğun eşiğindeydi. “İçki yüzünden işimi, karımı ve ailemi kaybettim.”
dedi. “Karım benimle telefonda bile konuşmuyor. Kızımı görmeme izin vermiyor.
Ne yapacağımı bilmiyorum.”
“İçkiyi bırakmayı denedin mi?” diye sordum.
“Elbette denedim.” dedi. “Pek çok kez. Hatta
bir süre bırakıyorum da. Ama sonra içimde dayanılmaz bir dürtü hissediyorum
ve iki haftalık açığı kapatıyorum! Korkunç bir durum bu!”
Bu talihsiz adam sürekli aynı deneyimleri
yaşıyordu. Aşırı içkinin onda bir alışkanlık haline geldiğinin farkındaydı ve
bu alışkanlıktan kurtulup yeni bir alışkanlık edinmesi gerektiğini görüyordu.
Ancak içki zaafını bastırmak için çabaladıkça durum daha kötüye gidiyordu.
Sürekli tekrarlanan başarısızlıkları onun bu dürtü ya da takıntıyı kontrol etme
konusunda kendini umutsuz ve güçsüz hissetmesine neden oluyordu. Güçsüz olma
fikri bilinçaltına yönelik büyük bir telkin olarak faaliyet gösteriyor ve
zayıflık hissini artırıyordu. Hayatını başarısızlıklardan ibaret görmesine yol
açıyordu.
Ona bilinç ve bilinçaltının fonksiyonlarını uyumlu hale getirmeyi
öğrettim. Bunlar işbirliği yaptığında, bilinçaltına ekilen düşünce ya da arzu
fark edilir. Mantık yürüten aklı, bu adamın eski alışkanlık yolu kendisini bir
sıkıntıya sürüklediğinde, bilinçli bir şekilde özgürlüğe, ayıklığa ve zihinsel
huzura giden yeni bir yol oluşturabileceğini söylüyordu.
Yıkıcı alışkanlığı otomatik hale geldiğinde,
bunu bilinçli tercihiyle yaptığını biliyordu. Olumsuz olarak koşullanabiliyor-
sa, olumlu olarak koşullanabileceğinin de farkındaydı. Sonuç olarak, bir
alışkanlığın üstesinden gelemeyecek kadar güçsüz olduğunu düşünmekten vazgeçti.
İyileşmesinin önünde kendi düşüncelerinden başka engel olmadığını net bir
şekilde anladı. Bu yüzden çok fazla zihinsel çaba ve zihinsel zorlamaya gerek
yoktu.
ZİHİNSEL
RESMİNİN GÜCÜ
Bob, bedenini gevşetme ve uyku durumuna, meditasyon haline
geçme çalışmaları yapmaya başladı. Sonra, bilinçaltının bunu en kolay yoldan
gerçekleştirebileceğini bilerek, zihnini arzulanan sonun resmiyle doldurdu.
Kızının hoş geldin diyerek onu kucakladığını, “Baba, seni yeniden evde görmek
harika!” diye bağırdığını hayal etti.
Düzenli ve sistematik olarak oturup bu
şekilde meditasyon yaptı. Dikkati dağıldığında, hemen yüzünde gülümsemesiyle
kızının ve onun neşeli sesiyle canlanan evin zihinsel resmini gözünün önüne
getirmeyi alışkanlık edindi. Bütün bunlar onun zihnini yeniden
koşullandırmasını sağladı. Yavaş bir süreçti bu.
Ama o vazgeçmedi. Er ya da geç bilinçaltında yeni bir
alışkanlık kalıbı oluşturacağını bilerek ısrarını sürdürdü.
Ona bilincini bir fotoğraf
makinesine, bilinçaltını da resmi kaydettiği film tabakasına benzetebileceğin!
söyledim. Bu onun üzerinde çok etkili oldu. Artık bütün amacı resmi zihnine kaydetmek
ve orada banyo etmekti. Filmler karanlıkta banyo edilir; zihinsel resimler de
bilinçaltının karanlık odasında banyo edilmektedir.
YOĞUNLAŞMIŞ
DİKKAT
Bobi bilincinin bir fotoğraf makinesine benzediğini anladı
ve çaba sarf etmedi. Hiç zihinsel mücadele yoktu. Sessizce düşüncelerini
ayarlıyor ve resimle bütünleşinceye kadar dikkatini önündeki sahnenin üzerinde
yoğunlaştırıyordu. Zihinsel atmosferin içine çekiliyor, zihinsel filmi tekrar
tekrar izliyordu.
Bunun ardından iyileşmenin
geleceğine kuşku yoktu. Bob, içme arzusu duyduğunda, hemen hayal gücünü devreye
sokuyor, düşüncelerini içkiden alıp evde ailesiyle birlikte olma duygusuna
kaydırıyordu. Başarılı oldu çünkü zihninde geliştirdiği resmi yaşayacağına
inanıyordu. Bugün içki alışkanlığından kurtulmuş durumda, ailesiyle yeniden bir
araya geldi, işinde başarılı ve çok mutlu.
PEŞİNDE
BİR UĞURSUZLUK DOLAŞTIĞINI SÖYLÜYORDU
“Son üç aydır sürekli karşıma engeller çıkıyor. Peşimde bir
uğursuzluk dolaştığını düşünüyorum gerçekten!”
Ruth, iş adamlarına danışmanlık hizmeti veren
bir şirketin kurucusuydu. Başlangıçta şirketi çok başarılıydı ama sonra bir
şeyler değişmişti.
“Anlamıyorum.” dedi bana. “Birden bütün kapılar yüzüme
kapanmaya başladı. Bazen potansiyel müşterileri anlaşmayı imzalama noktasına
getiriyorum ama sonra birden vazgeçiyorlar. Neler oluyor?”
“Ne
kadar süredir bu sorunu yaşıyorsun?” diye sordum.
“Söylediğim gibi, üç aydır.” dedi. “Nisan ayının ortalarından
beri.”
Meraklanmışım. “Tarihten nasıl bu kadar eminsin? O tarihte
belirli bir şey mi oldu?”
Kaşlarını çattı. “Buna inanamayacaksınız! Bir ortodontisi
için teklif hazırlıyordum. Adını söylemeyeceğim. Ama eğer çocuğunuz dişlerine
tel taktırdıysa, onu büyük olasılıkla tanırsınız. Her şeyi hazırladım.
Önerdiğim planı uygulaması halinde zamandan ve paradan ne kadar tasarruf
edeceğini gösterdim. Bunu mantıklı buldu ve sözlü taahhütte bulundu. Ama ona
sözleşmeyi gönderdiğimde, önce beni oyaladı, sonra da vazgeçti. Öfkeden
küplere bindim!”
“Sonra?”
“Aynı şey tekrar tekrar olmaya başladı.” dedi Ruth. Bir an
gözlerini kapattı. “Başımda bir uğursuzluk dönüyor. Bunun başka bir açıklaması
yok.”
“Evet, var.” dedim. Ona, ortodontiste karşı
duyduğu öfkenin bilinçaltında başka müşterilerin de aynı şekilde davranacağı
inancını doğurmuş olabileceğini açıkladım. Bu inanç, öfke, kin ve engellere
yönelik kalıpların oluşmasına neden olmuştu. Zihninde yavaş yavaş son dakika
iptallerine yönelik bir beklenti oluşturmuştu. Bu onun bilinçaltı üzerinde etki
yaratınca, korktuğu koşullar gerçek olmaya başlamıştı. Her başarısızlık onun
başarısızlığa mahkum olduğuna dair inancını güçlendiriyordu. Bir kısır döngüye
girmişti.
Biz konuşmaya devam ettikçe, Ruth sorunun kendi
zihninde olduğunu görmeye başladı. Çare, onun zihinsel tutumunu değiş-
tirmesiydi. Şöyle meditasyon yapmaya başladı.
Hiçbir engel, zorluk ve erteleme tanımayan
bilinçaltımın Sınırsız Zekasıyla bütünleştiğimi fark ediyorum. En iyinin keyifli
beklentisi içinde yaşıyorum. Derin zihnim düşüncelerime karşılık veriyor.
Bilinçaltımın sınırsız gücünün çalışmasının engellenemeyeceğini biliyorum.
Sınırsız Zeka her zaman başladığı şeyi başarıyla bitiriyor.
Yaratıcı bilgelik içimde çalışarak bütün planlarımı ve amaçlarımı
tamamlıyor. Başladığım her şeyi başarılı bir sonuca ulaştırıyorum. Hayattaki
en büyük amacım harika hizmet vermek; temasta olduğum herkes sunduklarım
sayesinde iyilik buluyor. Bütün çalışmalarım ilahi düzende sonuç buluyor.
Her sabah müşterileriyle görüşmeye gitmeden önce bu sözleri
tekrarlıyordu. Her gece uyumadan önce de aynı şeyi yapıyordu. Kısa bir süre
içinde, bilinçaltında yeni bir alışkanlık kalıbı geliştirdi. Kısa bir süre
sonra yeniden müşterilerini şirketiyle anlaşma yapmaya ikna etme konusunda
başarılı oldu. Bir uğursuzluğun kurbanı olma düşüncesini unuttu.
İSTEDİĞİNİZ ŞEYİ NE KADAR İSTİYORSUNUZ?
Hikayeye göre, genç bir adam
Sokrat’a nasıl bilge olunabileceğini sormuş.
“Benimle gel.” demiş Sokrat. Delikanlıyı alıp
nehre götürmüş, başını suyun altına sokmuş. Delikanlıyı havasız kalana kadar
orada tutmuş. Sonra bırakmış.
Delikanlı doğrulunca, Sokrat ona sormuş: “Başın suyun altındayken
en çok neyi arzuladın?”
“Hava
arzuladım.” demiş delikanlı.
Sokrat başını yavaşça salladı. “Bilgeliği de, kafan suyun
içindeyken havayı arzuladığın kadar arzuladığında, ona sahip olursun.”
Aynı şekilde siz de,
♦
hayatınızdaki
belli bir engeli aşmak için yoğun ve samimi bir istek duyduğunuzda,
♦
bir
çıkış yolu olduğuna dair kesin karara vardığınızda
♦
bunun
takip etmek istediğiniz yol olduğuna kesin olarak inandığınızda
zafer mutlaka sizin
olacaktır.
Eğer gerçekten zihinsel huzura ve iç sükunete sahip olmak
istiyorsanız, mutlaka olursunuz. Size ne kadar haksızlık edildiği,
patronunuzun ne kadar adaletsiz davrandığı, birinin size ne kadar kötü olduğunu
kanıtlaması önemli olmaz. Zihinsel ve manevi güçlerinizin farkında
olduğunuzda, bütün bunlar bir anlam ifade etmez. Ne istediğinizi bilirsiniz ve
nefret, öfke, kin ve kötü niyete sahip hırsızların (düşüncelerin) huzurunuzu,
uyumunuzu, sağlığınızı ve mutluluğunuzu çalmasına izin vermezsiniz.
Düşüncelerinizi
hayattaki amacınızla tanımlama alışkanlığını edindiğinizde, insanlar,
koşullar, haberler ve olaylar artık sizi üzemez. Amacınız huzur, sağlık, ilham,
uyum ve bolluktur. Şu anda içinizde bir huzur nehrinin aktığını hissedin.
Düşünceniz elle tutulup gözle görülemeyen güçtür ve siz onun size iyilik,
ilham ve huzur vermesini tercih edersiniz.
Eğer kendinizi
yıkıcı bir alışkanlıktan kurtarmak istiyorsanız,
yüzde elli bir iyileştiniz demektir. Kötü alışkanlıktan kurtulma
arzunuz bunu sürdürme ihtiyacınızdan daha büyük ise, tam
anlamıyla iyileşmenin bir adım ötenizde olduğunu görüp çok
şaşıracaksınız.
İşinizde terfi
etmek istiyorsanız, işvereninizin, şefinizin ya da
sevdiğiniz birinin bu terfi nedeniyle sizi tebrik ettiğini hayal
edin. Bu resim canlı ve gerçek olsun. Sesi duyun, mimikleri
görün ve gerçekliğini hissedin. Bunu sık sık yapmaya devam
edin; zihninizi sürekli bununla meşgul ederseniz, sonunda
dileklerinizin gerçekleştiğini görmenin keyfini yaşarsınız.
NEDEN İYİLEŞEMEDİ?
Allan S. büyük bir ders
kitapları dağıtım şirketinin bölge temsilcisiydi. Evliydi, dört çocuğu vardı;
ama bu arada iş gezileri sırasında başka bir kadınla gizli ilişki yaşıyordu.
Beni görmeye geldiğinde, sinirli ve gergindi. İlaç almadan uyuyamıyordu.
Yüksek tansiyonu vardı; doktorun bir türlü teşhis koyup geçire- mediği iç
ağrılar çekiyordu. Bir de her şeyi daha da berbat etmek istercesine, çok fazla
içki içiyordu.
Çabucak keşfettiğimiz gibi, bütün bunların nedeni derin bir
suçluluk duygusuydu. İçinde büyüyüp yetiştiği dini ortam bilinçaltını çok
etkilemişti. Evlilik yemininin kutsallığı sürekli vurgulanmıştı ama Allan bu
yemini sürekli ihlal ediyordu. Suçluluk duygusunun verdiği azaltmak için
durmadan içiyordu. Tıpkı bir ağır hastanın ağrılarını geçirmek için morfin ve
kodein alması gibi o da zihinsel acıları ve sancıları için alkole başvuruyordu.
Kısacası yangına körükle gidiyordu.
AÇIKLAMA VE ÇARE
Allan, benim zihnin nasıl
çalıştığına dair açıklamamı dinledi. Sorunuyla yüzleşti, bunu dikkatle düşündü
ve yasak ilişkisini sonlandırmaya karar verdi. Aynı zamanda içkinin bilinçsiz
bir kaçma çabası olduğunu fark etti. Bilinçaltına yerleşmiş gizli nedenin
ortadan kaldırılması gerekiyordu. Ancak ondan sonra iyileşme
gerçekleşebilirdi.
Günde üç kez şu sözlerle bilinçaltını
etkilemeye başladı:
Zihnim huzur ve dengeyle
dolu. İçimde sükunet içinde sınırsız bir zeka var. Geçmişe, bugüne ya da
geleceğe dair hiçbir şeyden korkmuyorum. Bilinçaltımın Sınırsız Zekası beni her
anlamda yönlendiriyor; bana öncülük ediyor ve yol gösteriyor.
Şimdi her durumu inançla,
dengeyle, sükunetle ve güvenle karşılıyorum. Alışkanlığımdan tamamen
kurtuldum. Zihnim iç huzurla, özgürlükle ve keyifle dolu. Kendimi affediyorum,
sonra affediliyorum. Zihnime huzur, ayıklık ve güven hakim.
Bu sözleri tekrarladıkça, ne
yaptığının ve bunu neden yaptığının iyice farkına vardı. Ne yaptığını bilmek
ona gerekli inanç ve güveni verdi. Ona bu ifadeleri yüksek sesle, yavaş yavaş
ve sevgiyle tekrarladığında, bunların zaman içinde bilinçaltına yerleşeceğini
açıkladım. Tıpkı tohumlar gibi büyüyeceklerdi. Kulakları sesi duydu ve
sözcüklerin iyileştirici titreşimleri bilinçaltına ulaşıp sorunlarına neden
olan bütün olumsuz zihinsel kalıpları yok etti. Işık karanlığı dağıtır. Yapıcı
düşünceler de yıkıcı düşünceleri yok eder. Allan bir ay içinde bambaşka bir
adam oldu.
KABUL ETMEYİ REDDETMEK
Eğer alkolik ya da uyuşturucu
bağımlısı iseniz, bunu kabul edin. Meseleden kaçmaya çalışmayın. Birçok insan
bunu kabul etmekten kaçındığı için alkolik olarak kalır.
Hastalığınız bir istikrarsızlık, bir iç korkudur.
Hayatla yüzleşmeyi reddedersiniz, bu yüzden sorumluluklarından kaçmaya
çalışırsınız. Bir alkolik olarak özgür iradeniz yoktur. Siz olduğunu
düşünebilirsiniz. Hatta iradenizle gurur duyabilirsiniz.
Eğer sürekli içen biriyseniz ve cesaretle, “Bir
daha ona el sürmeyeceğim.” diyorsanız, bu ifadeyi gerçekleştirecek gücünüz
yoktur. Bunun nedeni gücü nerede konumlandıracağınızı bilmemenizdir.
Siz kendi
yarattığınız psikolojik hapishanede yaşıyorsunuz. İnançlarınız, fikirleriniz,
eğitiminiz ve çevre etkileri sizi bağlıyor. Birçok insan gibi siz de
alışkanlık insanınız. Her zaman verdiğiniz tepkileri vermeye koşullanmışsınız.
ÖZGÜRLÜK FİKRİNİ OLUŞTURMAK
Zihninizde zihinsel özgürlük ve huzur fikrini
oluşturabilirsiniz; böylece bu bilinçaltınızın derinliklerine ulaşır. Güçlü
olmak sizi alkol isteğinden kurtaracaktır. Bu noktada, zihninizin nasıl çalıştığına
dair yeni bir anlayış geliştireceksiniz. Kendi içinizde ifadenizi destekleyecek
ve gerçeği kendinize kanıtlayacak sınırsız kaynaklar bulacaksınız.
YÜZDE ELLİ BİR İYİLEŞTİ
Eğer kendinizi yıkıcı bir alışkanlıktan
kurtarmak istiyorsanız, yüzde elli bir iyileştiniz demektir. Kötü alışkanlıktan
kurtulma arzunuz bunu sürdürme ihtiyacınızdan daha büyük ise, tam anlamıyla
iyileşmenin bir adım ötenizde olduğunu görüp çok şaşıracaksınız.
Zihninizi hangi düşünceye demirlerseniz, zihin onu çeker.
Zihninizi özgürlük (yıkıcı alışkanlıktan kurtulmak) ve zihinsel huzur
kavramlarıyla meşgul edin. Onu bu yeni dikkat yönü üzerinde yoğunlaştırın.
Bunu yaparken, yavaş yavaş özgürlük ve huzur kavramına hakim olan duygular
ortaya çıkar. Bu şekilde duygusallaştırdığını her fikir bilinçaltmız tarafından
kabul edilir ve hayata geçirilir.
YER DEĞİŞTİRME YASASI
Sıkıntılarınızdan iyi şeyler
doğabileceğini bilin. Boş yere acı ya da sıkıntı çekmediniz. Ancak sıkıntı
çekmeye devam etmek saçmalıktır.
Eğer bir alkolik olarak
yaşamaya devam ederseniz, bu zihinsel ve fiziksel bozulma ve çöküntü
getirecektir. Bilinçaltı- nızın gücünün sizi desteklediğini bilin. Melankoliye
kapılsanız bile, sizi bekleyen özgürlüğün keyfini hayal edebilirsiniz.
Bu, yer değiştirme yasasıdır. Hayal gücünüz sizi çok farklı
yerlere götürebilir. Şimdi bırakın sizi zihinsel özgürlüğe ve huzura götürsün.
Belki biraz sıkıntı çekersiniz ama yapıcı bir amaç için olur bu. Buna, doğum
sancıları çeken bir anne gibi katlanabilir, sonunda da zihninizde bir çocuk
doğurabilirsiniz. Bilinçaltmız, ayıklığı doğuracaktır.
BAĞIMLILIĞIN NEDENİ
Alkolizmin asıl nedeni olumsuz ve yıkıcı düşüncelerdir;
çünkü insan ne düşünürse o olur.
Alkoliklerde derin bir aşağılık, yetersizlik, yenilmişlik duygusu ve
hayal kırıklığı vardır. Buna genellikle daha derinlerden gelen bir kin eşlik
eder. Bu kişinin neden içtiğini açıklamak için bir sürü bahanesi vardır ama
gerçekte temel neden kişinin düşünce yaşamıdır.
ÜÇ SİHİRLİ ADIM
İlk adım: Sükunet içinde olun,
zihninizin tekerleklerini durdurun. Uykulu hale geçin. Bu gevşemiş, huzurlu,
almaya açık halinizle ikinci adıma hazırlanın.
İkinci adım: Hafızanıza kolayca kazıyacağınız kısa bir ifade
bulun ve bunu bir tekerleme gibi sık sık tekrarlayın. “Ayıklık ve zihinsel
huzur şimdi benim, bu yüzden şükrediyorum.” Zihnin dağılmasını engellemek için
bunu yüksek sesle tekrarlayın; dudaklarınızı ve dilinizi kullanarak
telaffuzunun alıştırmasını da yapın. Bu, ifadenin bilinçaltınıza yerleşmesine
yardımcı olur. Bunu en az beş kez yapın. Derin bir duygusal karşılık aldığınızı
hissedeceksiniz.
Üçüncü adım: Uyumadan önce, ünlü Alman şair Johann von Goethe’nin
yaptığını yapın. Bir arkadaşınızın ya da sevdiğiniz birinin sizinle birlikte
olduğunu hayal edin. Gözleriniz kapalı olsun, huzur içinde gevşeyin. Sevdiğiniz
kişi ya da arkadaşınız öznel olarak yanınızda olsun ve “Tebrikler!” desin. Onun
gülümsemesini görün, sesini duyun. Eline dokunun; her şey gerçek ve canlı
olsun. Tebrikler sözcüğü tam bir özgürlüğü ifade eder. Bunu, tatmin edici
bilinçaltı tepkisini alana kadar defalarca tekrarlayın.
DEVAMLILIK SAĞLAMAK
Korku zihninizin kapısını çaldığında ya da endişe, üzüntü
ve kuşku aklınıza geldiğinde, vizyonunuza ya da amacınıza bakın. Düşüncenizi ve
hayallerinizi ortaya çıkaran bilinçaltınızdaki sınırsız gücü düşünün. Bu size
güven, güç ve cesaret verecektir. Gün doğana ve gölgeler dağılana kadar devam
edin.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Çözüm problemde
saklıdır. Her sorunun cevabı kendi içindedir. Sınırsız zeka, ona inanç ve
güvenle seslenmeniz halinde size cevap verir.
=> Alışkanlık,
bilinçaltınızın fonksiyonudur. Bilinçaltınızın muhteşem gücünün en büyük
kanıtı, hayatınıza egemen olan alışkanlıkların gücü ve egemenliğidir. Siz
alışkanlık insanısınız.
=> Bir düşünceyi ya da
davranışı, bu bilinçaltınıza kaydolana ve otomatik hale gelene kadar
tekrarlayarak bilinçaltınızda alışkanlık kalıpları oluşturursunuz.
=> Tercih etme
özgürlüğünüz vardır. İyi ya da kötü bir alışkanlığı tercih edebilirsiniz.
Dilekte bulunmak iyi bir alışkanlıktır.
=> Bilincinizde
tuttuğunuz ve inancınızla desteklediğiniz herhangi bir zihinsel resmi
bilinçaltınız hayata geçirecektir.
=> Başarınızın ve
kazanmalarınızın önündeki tek engel sizin kendi düşünceleriniz ve zihinsel
imgelerinizdir.
=> Dikkatiniz
dağıldığında, yeniden iyiliğiniz ve hedefiniz üzerinde yoğunlaştırmaya
çalışın. Bunu alışkanlık haline getirin. Buna zihnin disipline edilmesi adı
veriliyor.
=> Bilinciniz fotoğraf
makinesi, bilinçaltınız da resmi kaydettiğiniz film tabakasıdır.
=> Bir insanı takip
edebilecek tek uğursuzluk, zihinde defalarca tekrarlanan korku dolu
düşüncedir. Başladığınız her şeyi ilahi düzende sonuca ulaştıracağınızı bilerek
bu uğursuzluğu kırın. Mutlu sonu hayal edin ve inançla buna sadık kalın.
=> Yeni bir alışkanlık
yaratmak için, bunun arzulanabilir olduğuna inanmalısınız. Kötü alışkanlıktan
vazgeçme arzunuz bunu sürdürme arzusundan güçlüyse, yüzde elli bir
iyileşmişsiniz demektir.
=> Başkalannın ifadeleri
sizi ancak kendi düşünceleriniz ve zihinsel katılımınız aracılığıyla
incitebilir. Kendinizi amacınızla tanımlayın; bu amaç huzurluyum ve keyiftir.
Siz evrendeki tek düşünürsünüz.
=> Aşırı içki içmek,
kaçmaya yönelik bilinçsiz bir arzudur. Alkolizmin nedeni olumsuz ve yıkıcı
düşüncedir. Çare, özgürlüğü, ayıklığı ve kusursuzluğu düşünmek, başarmanın
heyecanını hissetmektir.
=> Birçok kişi alkolizm
sorununu kabul etmediği için alkolik kalır.
=> Şimdiye dek sizi
bağlayan ve hareket özgürlüğünüzü kısıtlayan bilinçaltı yasası, size özgürlük
ve mutluluk verebilir. Bu, onu nasıl kullandığınıza bağlıdır.
=> Hayal gücünüz sizi
çok farklı yerlere götürebilir. Özgür olduğunuzu hayal ederek bırakın sizi
özgürlüğe götürsün.
=> Alkolizmin asıl
nedeni olumsuz ve yıkıcı düşüncedir. Bir insan yüreğinde (bilinçaltında) ne
düşünürse, o olur.
=> Korku zihninizin kapısını çaldığında, iyi şeylere
olan inancınızla ona kendinizi açın.
Hayatınızdaki belli bir
engeli aşmak için yoğun ve samimi bir istek duyduğunuzda, bir çıkış yolu
olduğuna dair kesin karara vardığınızda, bunun takip etmek istediğiniz yol
olduğuna kesin olarak inandığınızda zafer mutlaka sizin olacaktır.
İÇİN B1LINÇALTINIZI NASIL KULLANIRSINIZ?
İnsanların en büyük düşmanının
korku olduğu söylenir.
Başarısızlığın,
hastalığın ve zayıf insan ilişkilerinin arkasında
korku vardır. Milyonlarca insan geçmişten, gelecekten,
yaşlanmaktan, delirmekten ve ölümden korkar. Ancak
korku zihindeki bir düşüncedir. Bu kendi düşüncelerinizden
korktuğunuz anlamına gelir.
Öğrencilerimden biri meslek
örgütünün yıllık yemeğinde konuşma yapmak üzere davet edilmişti. Bana, her
biri alanının önemli isimleri olan bin kişinin önünde konuşma yapacağını
düşününce paniğe kapıldığını söyledi. Korkusunu şöyle yendi: Birkaç kez beş
dakika süreyle rahat bir koltuğa oturdu ve kendi kendine yavaş yavaş, sessizce
şu sözleri tekrarladı:
Bu korkuyu yeneceğim. Şu anda üstesinden
geliyorum. Denge ve güvenle konuşuyorum. Gevşedim ve rahatladım.
Böylece zihnin kesin bir yasasını faaliyete geçiriyordu. Zamanı
geldiğinde, korkusunu yendi ve çok başarılı bir konuşma yaptı.
Bilinçaltı
telkine açıktır. Telkinle kontrol edilir. Zihninizi durağanlaştırıp
gevşediğinizde, bilincinizin düşünceleri bilin- çaltınıza yerleşir. Bu süreç,
gözenekli bir zarla ayrılan akışkanların birbirine karıştığı ozmosa benzer. Bu
tohumlar ya da düşünceler bilinçaltı bölgeye yerleşirler, büyürler ve siz
dengeli, sakin olursunuz.
İNSANLARIN EN BÜYÜK DÜŞMANI
İnsanların en büyük düşmanının korku
olduğu söylenir. Başarısızlığın, hastalığın ve zayıf insan ilişkilerinin
arkasında korku vardır. Milyonlarca insan geçmişten, gelecekten, yaşlanmaktan,
delirmekten ve ölümden korkar. Ancak korku zihindeki bir düşüncedir. Bu kendi
düşüncelerinizden korktuğunuz anlamına gelir.
Küçük
bir çocuk, oyun arkadaşı ona yatağın bir canavar olduğunu ve gece onu
kapacağını söylediğinde korkudan ne yapacağını şaşırır. Ancak annesi ya da
babası ışığı açıp ona canavar olmadığını gösterdiğinde, bu korkudan kurtulur.
Çocuğun zihnindeki korku, orada sahiden bir canavar varmış gibi gerçekti.
Zihnindeki yanlış bir düşünceden kurtuldu. Korktuğu şey yoktu. Aynı şekilde,
sizin de korktuğunuz şeylerin birçoğu yoktur. Bunlar kötü gölgeler yığınıdır ve
gölgelerin gerçekliği yoktur.
On dokuzuncu yüzyılın ünlü düşünür
ve şairlerinden Ralph Waldo Emerson, “Korktuğunuz şeyi yaparsanız, korku
mutlaka ölür.” diyordu.
Bir zamanlar ben de dinleyicilerin önünde
konuşma yapmaktan müthiş korkuyordum. Eğer bu korkunun sürmesine izin
verseydim, eminim şu anda bu kitabı okuyor olmazdınız. Bilinçaltının çalışması
hakkında öğrendiklerimi başkalarıyla paylaşamazdım.
Bu korkunun üstesinden
Emerson’un öğüdünü uygulayarak geldim. îçimden tir tir titreyerek
dinleyicilerin önüne çıktım ve konuşma yaptım. Yavaş yavaş korkum azaldı,
sonunda yaptığım işten keyif alacak kadar rahatladım. Hatta konuşma anlaşmalarını
dört gözle beklemeye başladım. Korktuğum şeyi yaptım ve korku öldü.
Korkularınızı yeneceğinizi olumlu bir biçimde beyan ederseniz,
bilincinizde kesin bir karara varırsınız ve düşüncenin doğasına bağlı olarak
akan bilinçaltının gücünü ortaya çıkarırsınız.
SAHNE KORKUSUNU YENMEK
Daha önceki bölümlerden
birinde, yaşadığı müthiş sahne korkusu yüzünden hareket edemeyen genç opera
sanatçısı Janet R.’nin durumunu anlatmıştım. Bir operada önemli rollerden biri
için seçmelere davet edildiğinde, bunu başarmak için son şansı olabileceğini
fark etmişti. Ancak sahne korkusu her zamanki kadar güçlüydü. Bununla baş
edemediği sürece, yine başarısız olacağını biliyordu.
Bu korkunun üstesinden
kendini bir odaya kapatarak ve bedeniyle zihnini gevşetmek için elinden geleni
yaparak geldi. Bilinçaltında baskın olan korku telkininden kurtulmak için
yavaşça, sessizce ve hissederek şu sözleri tekrarladı: “Çok güzel şarkı
söylüyorum. Dengeliyim, kendime güveniyorum ve sakinim.”
Bu sözleri her oturuşta beş ila on kez
tekrarladı. Bir haftanın sonunda kendini dengeli ve güvenli hissediyordu.
Zamanı geldiğinde, seçmelerde çok başarılı oldu.
Bu prosedürü
kendi durumunuza uygular, samimiyet ve güvenle uygularsanız, korku mutlaka
ölür.
BAŞARISIZLIK KORKUSU
Yakındaki bir üniversitenin
öğrencileri sık sık ziyaretime geliyor. En büyük şikayetlerinden biri,
sınavlarda geçici bellek yitimi yaşamaları. Hemen hepsi aynı şeyi söylüyor:
“Sınavdan önce bütün konuları sular seller gibi biliyorum. Sınavdan sonra da
bütün cevapları hatırlıyorum. Ama sınıfta boş sınav kağıdına bakarken,
zihnimdeki her şey uçup gidiyor!”
Birçoğumuz benzer deneyimler yaşamışızdır. Açıklama,
bilinçaltının temel yasalarından birinde gizlidir. Kendini gerçekleştiren
fikir, dikkatimizi üzerinde en fazla yoğunlaştırdığı- mızdır. Bu öğrencilerle
konuşurken, onlarında en çok başarısız olma fikri üzerinde yoğunlaştıklarını
görüyorum. Sonuç olarak, bilinçaltının gerçekleştirdiği şey başarısızlık
oluyor. Başarısızlık korkusu kendi başına, geçici bellek yitimi yoluyla
başarısızlığı yaratıyor.
Sheila A. adındaki tıp öğrencisi, sınıfının en
parlak öğrencilerinden biriydi. Ancak sözlü ya da yazılı sınav söz konusu
olduğunda, en basit sorularda bile hiçbir şey hatırlamadığını fark ediyordu.
Ona bunun nedenini açıkladım. Sınavdan birkaç gün önce, başarısız olma
olasılıklarını düşünüp endişelenmeye başlıyordu. Bu olumsuz düşünceler
korkuyla yükleniyordu.
Güçlü bir korku duygusuyla sarılan düşünceler bilinçaltı tarafından
gerçekleştirilir. Başka bir deyişle, bu genç öğrenci bi- linçaltından başarısız
olmayı talep ediyordu ve bilinçaltı da bunu gerçekleştiriyordu. Sheila sınav
günü geçici bellek yitimiyle tıkanıp kaldığını fark ediyordu.
Korkusunun
üstesinden nasil geldi?
Sheila, bilinçaltının işleyişini çalışırken,
bilinçaltının hafızanın deposu olduğunu öğrendi. Tıp eğitimi sırasında duyduğu
ve okuduğu her şeyi mükemmel bir biçimde kaydediyordu. Dahası, bilinçaltının
tepki ve karşılık verdiğini de öğrenmişti. Bilinçaltıy- la derin bir uyum
sağlamanın yolu rahat, huzurlu ve kendinden emin olmaktı.
Sheila her gece ve her
sabah, harika notları yüzünden annesiyle babasının onu tebrik ettiğini hayal
etmeye başladı. Onlardan aldığı hayali bir mektubu elinde tutuyordu. Bu mutlu
sonuç üzerinde durmaya başlayınca, bunun karşılığını gördü.
Bu sürekli uyaran sayesinde, bilge ve her şeye gücü yeten
bilinçaltı devreye girdi. Bilincine emir vermeye ve onu yönetmeye başladı.
Sheila sonu hayal etti, böylece bu sonun gerçek olmasını sağladı. Bu prosedürü
uygulamaya başladıktan sonra, sınavlarını vermek konusunda hiç sıkıntı çekmedi.
Bilinçaltının öznel bilgeliği devreye girdi ve onu kendisine mükemmel bir biçimde
güvenmeye zorladı.
SU KORKUSU
On yaşındayken kazayla havuza
düştüm. Yüzme bilmiyordum. Kollarımı çırpıyordum ama bir yararı olmuyordu.
Battığımı hissediyordum. Karanlıklar sular etrafımı sararken yaşadığım korkuyu
bugün bile hatırlıyorum. Hava almaya çalışıyordum ama ağzıma su doluyordu. Son
dakikada başka bir çocuk çırpınışlarımı fark etti. Suya atlayıp beni çıkardı.
Bu deneyim bilinçaltımda yer etti. Bunun sonucunda yıllarca sudan çok korktum.
Sonra bir gün bu mantıksız korkumu benden yaşça büyük ve
bilge bir psikologa anlattım.
“Havuza git.” dedi bana.
“Suya bak. Sadece kimyasal bir bileşen o; iki azot ve bir oksijen atomundan
oluşuyor. Onun iradesi ve farkmdalığı yok, ama sende ikisi de var.”
Başımı salladım, bunun sonunun nereye
varacağını merak ediyordum.
“Suyun edilgen olduğunu
anladıktan sonra.” diye devam etti, “yüksek sesle şunu söyle: ‘Sana ben
hükmedeceğim. Zihnimin güçleri sayesinde, ben sana üstün geleceğim.’ Sonra
suya gir. Yüzme dersleri al. Suyun üstesinden gelmek için iç güçlerini kullan.”
Bana söylediğini yaptım. Yeni bir zihinsel tutum belirledikten
sonra, bilinçaltımın her şeye yeten gücü karşılık verdi. Bana güç, inanç ve
güven verdi. Korkumu yenmemi ve suya hükmetmemi sağladı. Bugün sağlık ve keyif
için her sabah yüzüyorum. Suyun size hükmetmesine izin vermeyin. Unutmayın, siz
suyun efendisisiniz.
HERHANGİ BİR KORKUYU YENMEK İÇİN EN İYİ TAKTİK
İşte seminerlerimde binlerce insana
öğrettiğim, korkuyu yenmek için bir teknik. Çok işe yarıyor! Mutlaka deneyin!
Diyelim ki yüzmekten
korkuyorsunuz. Günde üç ya da dört kez, beş ila on dakika süreyle hareketsiz
oturun. Derin bir gevşeme haline geçin. Şimdi yüzdüğünüzü hayal edin. Hayali
olarak, yüzüyorsunuz. Zihinsel olarak kendinizi suya yansıttınız. Suyun tatlı
serinliğini ve kollarınızla bacaklarınızın hareketini hissediyorsunuz. Zihnin
gerçek, canlı ve keyifli bir faaliyeti bu.
Sıradan bir gündüz düşü değil. Hayalinizde
yaşadığınız şeyin bilinçaltınızda gerçekleştirileceğini anlıyorsunuz. Sonra bu
imgeyi ve resmi derin zihninize yansıtmaya zorlanacaksınız. Bir dahaki yüzme
deneyiminizde, keyif su yüzüne çıkacak. Bilinçaltının yasası bu.
Aynı tekniği başka korkularınız için de uygulayabilirsiniz. Eğer yüksek
yerlerden korkuyorsunuz, dağlara tırmandığınızı hayal edin. Bunun gerçekliğini
hissedin. Temiz havanın, dağ çiçeklerinin ve soluk kesici manzaranın tadını
çıkarın. Bunu zihinsel olarak yapmaya devam ettiğinizde, fiziksel olarak da
kolayca ve rahatça yapabileceğinizi bilin.
ASANSÖRÜ SEVDİ
Jonathan M. büyük bir şirkette yönetici.
Yıllarca asansöre binmekten korkmuş. Sırf asansöre binmemek için her sabah
ofisine giderken yedi kat merdiven çıkıyormuş. Ofisi yüksek katlarda olan,
başka şirketlerden yöneticilerle toplantı yapması gerektiğinde, onlarla kendi
ofisinde ya da bir restoranda buluşmak için bahaneler buluyormuş. Şehir
dışındaki toplantılar onun için işkenceymiş. Önce telefon edip oteldeki
odasının alt katlarda bulunduğundan ve merdivenle çıkabileceğinden emin
oluyormuş.
Bu korku bilinçaltının ürünüydü ve belki uzun
süre önce yaşadığı ve bilinç düzeyinde unuttuğu bir deneyimin karşılığında
gelişmişti. Bunu öğrendiğinde, değiştirmeye karar verdi. Her gece ve günde
birkaç kez asansöre övgüler düzmeye başladı. Sakin, kendinden emin bir halde
şunları tekrarlıyordu:
Binamızdaki
asansör harika bir fikir. Evrensel zihnin ürünü. Bütün çalışanlarımız için
büyük bir kolaylık ve nimet. Harika hizmet veriyor. İlahi düzende çalışıyor.
Ona huzur ve keyifle biniyorum. Şimdi hayat, sevgi ve anlayış dalgaları
düşüncelerimin kalıplarında akarken, sessiz duruyorum.
Şu anda, hayalimde asansördeyim,
ofisime gidiyorum. Asansör çalışanlarla dolu. Onlarla konuşuyorum; çok candan,
keyifli ve özgürler. Bu harika bir özgürlük, inan ve güven deneyimi. Şükranlarımı
sunuyorum.
Bu sözleri on gün süreyle tekrarladı. On birinci gün, şirketinin
diğer çalışanlarıyla birlikte asansöre bindi ve kendini son derece özgür
hissetti.
Bilinçaltı
telkine açıktır. Telkinle kontrol edilir. Zihninizi
durağanlaştırıp gevşediğinizde, bilincinizin düşünceleri
bilinçaltınıza yerleşir. Bu süreç, gözenekli bir zarla ayrılan
akışkanların birbirine karıştığı ozmosa benzer. Bu tohumlar
ya da düşünceler bilinçaltı bölgeye yerleşirler, büyürler ve siz
dengeli, sakin olursunuz.
NORMAL VE ANORMAL KORKU
Yeni doğan bir bebeğin yalnızca iki
temel korkusu vardır; düşmekten ve aniden duyduğu yüksek seslerden korkar.
Bunlar son derece normaldir. Size doğa tarafından kendinizi korumanız için
verilen bir tür alarm sistemi gibidirler.
Normal korku iyidir. Bir otomobilin
yoldan aşağı size doğru geldiğini duyar ve kenara çekilirsiniz. Eyleminiz,
ezilmeye yönelik anlık korkunuzun üstesinden gelir.
Bütün diğer korkular anormaldir. Bunlar belirli deneyimlerden
kaynaklanır ya da anne babanızdan, akrabalarınızdan, öğretmenlerinizden ve sizi
çocukluğunuzda etkileyen kişilerden size geçer.
Anormal korku, insanlar hayal
güçlerinin şaha kalkmasına izin verdiklerinde ortaya çıkar. Uçakla dünya turuna
davet edilen bir kadın tanıyordum. Gazetelerdeki uçak felaketleriyle ilgili
bütün haberleri kesmeye başlamıştı. Hatta Dünyanın En Büyük Uçak Kazaları
belgeselinin bir kopyasını bile edinmişti. Okyanusa düşüp boğulacağını hayal
ediyordu. Bu, anormal korkudur. Bunda ısrar etmiş olsaydı, büyük olasılıkla en
çok korktuğu şeyi üzerine çekecekti.
Anormal korku yaşayan insanlara başka bir örnek, New
York’ta yaşayan ve çok başarılı ve zengin olan bir iş adamıydı. Zihninde
yarattığı senaryoda, şirketi iflasa sürükleniyordu ve o da her şeyini kaybediyordu.
Bu başarısızlık filmini izledikçe, daha derin bir depresyona girdi. Bu
gereksiz hayal gücünü durdurmayı reddetti. Karısına sürekli, “Bu uzun
sürmeyecek”, “Çöküşümüz yakın”, “Durum ümitsiz, meteliksiz kalacağız” diyordu.
Karısı bana onun sonunda gerçekten de iflas ettiğini söyledi.
Hayalinde canlandırdığı ve korktuğu her şey gerçek olmuştu. Aslında korktuğu
şeyler yoktu ama o sürekli maddi çöküşe yönelik korkusuyla, inancıyla ve
beklentisiyle bunu hayata geçirmişti. Tam anlamıyla, korktuğu başına
gelmişti.
Bu dünya çocuklarının başına kötü bir şey geleceğinden ya
da büyük bir felaket yaşayacağına inanan insanlarla dolu. Ender rastlanan bir
hastalıkla ilgili haber okuduklarında, buna yakalanacaklarından korkmaya
başlıyorlar. Bazıları zihninde bu hastalığa çoktan yakalandığını
canlandırıyor. Bütün bunlar anormal korkudur.
Eğer anormal bir korku yaşadığınızı
fark ederseniz, zihinsel olarak bunun tam tersi duruma geçmek için çaba sarf
etmelisiniz. Eğer uç noktada korku yaşamaya devam ederseniz, hem bir durgunluk
yaşarsınız hem de fiziksel ve zihinsel çöküntüye uğrarsınız. Korku ortaya
çıktığında, bilinçaltının temel yasalarından biri hemen korkulan şeyin tam
tersinin olmasına yönelik bir arzu doğurur.
Hemen dikkatinizi istenen şey üzerinde yoğunlaştırın. Bu
arzuyu benimseyin ve kafanızı bununla meşgul edin. Öznenin her zaman nesneyi
alt ettiğini bilin. Bu tutum size güven ve moral verecektir. Bilinçaltınızm
sınırsız gücü sizin yararınıza işlemektedir. Başarısız olacak. Bu nedenle
huzur ve güven sizin olacaktır.
KORKULARINIZI İNCELEYİN
Çok uluslu bir şirketin satış
müdürü, satış temsilcisi olarak çalışmaya başladığı ilk günlerde, bir
müşteriyle görüşmeden önce cesaretini toplamak için binanın etrafında beş altı
tur atmak zorunda kaldığını söylemişti.
Şefi deneyimli ve anlayışlı bir
adamdı. Bir gün ona, “Kapının arkasında saklanan canavardan korkma.” demişti.
“Canavar filan yok. Sen yanlış bir inancın kurbanısın.”
Şef, ne zaman içinde korku kıpırtıları hissetse bunun üzerine
gittiğini anlatmıştı. Korktuğu şeyin yüzüne, gözlerinin içine bakıyordu. Bunu
yaptığında, korkusunun geçtiğini, yok olup gittiğini görüyordu.
ABD ordusunun eski
pilotlarından biri olan John N. Bana İkinci Dünya Savaşı sırasında içinde
bulunduğu uçağın bir uçaksavara çarpıp hasar gördüğünü anlatmıştı. Yeni
Gine’nin ormanlık tepelerine inmek zorunda kalmıştı. Elbette çok korkmuştu.
Ama korkunun iki çeşidi olduğunu biliyordu; normal ve anormal. Onu da kontrolü
altına almaya çalışan anormal korku, paniğin yakın bir akrabasıydı.
Bu korku ile ilgili olarak
hemen bir şey yapmaya karar verdi. Kendi kendine konuşmaya başladı: “John,
korkuna teslim olamazsın. Bu korku güvende olma ve çıkış yolu bulma arzusu.”
Küçük bir düzlüğün ortasında
durdu ve soluk alıp verişlerini düzene sokmaya çalıştı. Paniğin ilk
belirtilerini bastırdı. Biraz gevşediğini hissedince, “Gezegenleri
yörüngelerinde tutan Sınırsız Zeka şimdi bu ormandan çıkıp güvenliğe kavuşmam
için bana öncülük ediyor ve yol gösteriyor.” dedi. On dakika süreyle bunu
yüksek sesle tekrarladı.
“Birden.” dedi John bana,
“içimde bir şeylerin kıpırdadığını hissetmeye başladım. Bu bir güven ve inanç
haliydi. Bir şeyler beni düzlüğün bir tarafına doğru çekti. Orada bir yol izi
buldum ve yürümeye başladım. İki gün sonra, mucizevi bir şekilde, son derece
dost canlısı insanların yaşadığı küçük bir köye ulaştım. Benim karnımı
doyurdular, sonra beni ormanın ucuna götürdüler. Bir kurtarma uçağı gelip beni
oradan aldı”
John’un değişen zihinsel
tutumu onu kurtarmıştı. İçindeki öznel bilgeliğe ve güce olan inanç ve güven,
sorunun çözümünü bulmasını sağlamıştı.
“Eğer kaderime lanet okumaya
ve korkularıma teslim olmaya başlasaydım, canavar korku beni alt ederdi. Belki
de korkudan ya da açlıktan ölürdüm.”
KENDİNİ İŞTEN ÇIKARDI
Rafael S. büyük bir şirkette
yöneticiydi. Bana üç yıl boyunca işini kaybetmekten korktuğunu itiraf etti.
Zihninde hep başarısızlığı canlandırıyordu. Altında çalışanların yükselip onun
üstü haline gelmesini bekliyordu. Korktuğu şey yoktu; sadece ürkütücü ve
gerginlik yaratan bir düşünce olarak zihninde barınıyordu. Canlı hayal gücü
onun işini kaybetmesini dramatize ettikçe etti. Sonunda iyice gergin ve
verimsiz oldu. Nihayet istifası istendi.
Gerçekte, Rafael kendi kendini işten çıkarmıştı. Zihninde
sürekli olumsuz şeyler canlandırması, bilinçaltına gönderdiği korku telkinleri,
bilinçaltının buna göre karşılık ve tepki vermesine neden olmuştu. Bu onun
hatalar yapmasına ve aptalca kararlar vermesine yol açmıştı. Bunlar onun başarısızlığını
yaratmıştı. Eğer zihninde bunun tam tersi duruma geçebilseydi, belki de hiç
kovulmayacaktı.
ONA KOMPLO KURDULAR
Bir dünya turnesi sırasında,
ziyaret ettiğim ülkelerden birinde önemli bir devlet görevlisiyle iki saatlik
bir sohbetim oldu. Bu adamın derin bir iç huzura ve sükunete sahip olduğunu
fark ettim. Muhalif partiyi destekleyen gazetelerin sürekli sataşma ve
karalamalarına maruz kalsa da, bunun onu rahatsız etmesine asla vermediğini
söyledi. Yöntemi şuydu: Her sabah on beş dakika boyunca hareketsiz oturuyor ve
kendisinin merkezinde derin, durgun bir huzur okyanusu olduğunu düşünüyordu. Bu
şekilde meditasyon yaparak, bütün zorlukların ve korkuların üstesinden gelen
büyük gücü ortaya çıkarıyordu.
Birkaç ay önce bir gece yarısı, paniğe kapılmış bir iş arkadaşı
onu aramıştı. Bu arkadaşına göre, bir grup insan ona karşı komplo kuruyordu.
Ülkenin silahlı kuvvetlerinin karşı tarafı destekleyen unsurlarıyla, onu zorla
devireceklerdi.
Devlet görevlisi, bunun karşılığında arkadaşına şöyle demişti:
“Ben huzur içinde uyuyacağım. Bunu yarın sabah onda tartışırız.”
Bunu bana şöyle açıkladı: “Ben düşünceyi duygusallaştırmadığını
ve zihinsel olarak kabul etmediğim sürece, hiçbir olumsuz düşüncenin kendini
gerçekleştiremeyeceğini biliyorum. Onların korku telkinini benimsemeyi
reddediyorum. Bu nedenle ben izin vermediğim sürece hiçbir şey bana zarar
veremez.”
Ne kadar
sakin, ne kadar soğukkanlı olduğunu görüyor musunuz! Sinirleri bozulmamış,
saçlarını yolmaya, ellerini ovuşturmaya başlamamıştı. Kendi merkezinde durgun
suyu, iç huzuru ve sakinliği bulabiliyordu.
KENDİNİZİ BÜTÜN KORKULARDAN ARINDIRIN
Bilinçaltımzın mucizelerini öğrenin. Onun nasıl çalıştığını
ve fonksiyonlarını nasıl gerçekleştirdiğini anlayın. Size bu bölümde anlatılan
teknikleri uygulayın. Bunları şimdi, bugün uygulamaya geçirin. Bilinçaltınız
size karşılık verir, siz de bütün korkularınızdan kurtulursunuz.
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=j> Yapmaktan
korktuğunuz şeyi yaparsanız korku ölür. Eğer kendinize güven ve inançla.
"Bu korkuya hükmedeceğim" derseniz, bunu yaparsınız.
=> Korku, zihninizdeki olumsuz düşüncedir. Bunun yerine
yapıcı bir düşünce koyun. Korku milyonları öldürdü. Güven, korkudan çok daha
büyüktür. Hiçbir şey iyiye olan inançtan daha büyük değildir.
Korku insanın en büyük
düşmanıdır. Başarısızlığın, hastalığın ve kötü insan ilişkilerinin arkasında
korku vardır. Sevgi, korkuyu alt eder. Sehvi, hayattaki iyi şeylere yönelik
duygusal bağlılıktır. Dürüstlüğe, samimiyete. adalete, iyi niyete ve başarıya
aşık olun. En iyiye yönelik keyifli bir beklentiyle yaşayın; en iyi kaçınılmaz
olarak sizin olacaktır.
Korku telkinlerini bunların zıddıyla alt edin.
“Çok güzel şarkı söylüyorum. Dengeliyim, sakinim ve soğukkanlıyım." Bunun
şahane sonuçlan olacaktır.
Sınavlarda yaşanan geçici
amnezinin arkasında korku vardır. Sık sık şunu söyleyerek bunun üstesinden
gelebilirsiniz: "Bilmem gereken her şey için mükemmel bir hafızam
var." Sınavdaki başarınız için sizi tebrik eden bir arkadaşınızı hayal
edin. Israr ederseniz kazanırsınız.
Eğer suyu geçmekten
korkuyorsanız, yüzün. Hayalinizde özgürce, keyifle yüzün. Kendinizi zihinsel
olarak suya yansıtın. Suyun serinliğini ve yüzmenin heyecanını hissedin. Bunu
canlı hale getirin. Öznel olarak bunu yaptığınızda, kendinizi suya girmek ve
onu istila etmek zorunda hissedersiniz. Bu. zihnin yasasıdır.
Eğer kapalı yerlerden,
örneğin asansörlerden korkuyorsanız, zihninizde asansöre binin ve onun
bölümlerini ve fonksiyonlarını övün. Korkunuzun ne kadar çabuk kaybolduğunu
görüp çok şaşıracaksınız.
Siz sadece iki korkuyla
doğdunuz: düşme korkusu ve gürültü korkusu. Diğer korkulannızın tümü sonradan
edinildi. Bunlardan kurtulun.
Normal korku iyidir. Anormal
korku kötüdür ve yıkıcıdır. Sürekli korku düşüncelerine kapılmak anormal
korkuya, takıntılara ve komplekslere neden olur. Bir şeyden ısrarlar korkmak
panik ve dehşete yol açabilir.
Bilinçaltınızın koşulları
değiştirebileceğini ve yüreğinizin arzularını hayata geçirebileceğini
bilirseniz, anormal korkunun üstesinden gelebilirsiniz. İlginizi ve dikkatinizi
korkunuzun zıddı olan arzunuz üzerinde yoğunlaştırın. Bu, korkuyu yok eden
sevgidir.
Eğer başarısızlıktan
korkuyorsanız, dikkatinizi başarı üzerinde yoğun- laştınn. Hastalıktan
korkuyorsanız, sağlık üzerinde durun. Kazadan korkuyorsanız, ilahi yol göstericiliği
düşünün. Ölümden korkuyorsanız, ölümsüz hayatı düşünün.
=> Büyük yerine koyma
yasası, korkunun karşılığıdır. Korktuğunuz şeyin çözümü arzunuzdadır.
Hastaysanız, sağlığı arzulayın. Korku hapishanesindeyseniz, özgürlüğü
arzulayın, iyiyi bekleyin. Zihinsel olarak iyi üzerinde yoğunlaşın ve
bilinçaltınızın size her zaman karşılık vereceğini bilin. O asla başarısız
olmaz.
=> Korktuğunuz şey,
sizin zihninizdeki düşüncelerin dışında yok. Düşünceler yaratıcıdır. Bu
nedenle korktuğunuz başınıza gelebilir. İyi şeyler düşünürseniz, iyi şeyler
olur.
=> Korkulannıza bakın,
bunları mantığın ışığına tutun. Korkularınıza gülmeyi öğrenin. Bu en iyi
ilaçtır. Sizi kendi düşüncenizden başka hiçbir şey rahatsız edemez.
Telkinlerin, ifadelerin, başka insanlann tehditlerinin hiçbir gücü yoktur. Güç
sizin içinizdedir ve düşünceleriniz iyi şeyler üzerinde yoğunlaştığında, iyinin
gücü düşüncelerinizle birlikte olur.
==> Tek bir yaratıcı güç vardır ve bu uyum olarak
hareket eder. Bunun içinde tartışma bölümleri yoktur. Kaynağı sevgidir. Bu
nedenle içinizdeki güç, iyiye dair düşüncelerinizle birliktedir.
Büyük yerine koyma yasası,
korkunun karşılığıdır. Korktuğunuz şeyin çözümü arzunuzdadır. Hastaysanız,
sağlığı arzulayın. Korku hapishanesindeyseniz, özgürlüğü arzulayın. İyiyi
bekleyin. Zihinsel olarak iyi üzerinde yoğunlaşın ve bilinçaltınızın size her
zaman karşılık vereceğini bilin. 0 asla başarısız olmaz.
20., VZ Bolüm
SONSUZA DEK RUHEN
GENÇ KALMANIN YOLLARI
Bilinçaltınız
asla yaşlanmaz.
O, zamansız,
yaşsız ve sonsuzdur.
Yorgunluğun ve yaşlanmanın hiçbir spiritüel
nitelik ya da güç üzerinde etkisi yoktur. Sabır, kibarlık, dürüstlük,
alçakgönüllülük, iyi niyet, huzur, uyum ve kardeşçe sevgi asla yaşlanmayan
özellik ve niteliklerdir. Hayatın bu evresinde bu niteliklere sahip olmaya
devam ederseniz, her zaman ruhen genç kalırsınız.
Yıpranma ve bozulmalardan tek başına yıllar
sorumlu değildir. Zihinlerimiz ve bedenlerimiz üzerinde zararlı bir
yaşlandırı- cı etkisi olan şey zamanın kendisi değil, zamandan korkmaktır.
Zamanın etkilerine yönelik nörotik bir korku erken yaşlanmanın nedeni olabilir.
Yıllar içinde, üretken faaliyetlerini ömürlerinin çok ileri yıllarına
kadar sürdürebilen ünlü kişilerin biyografileri üzerinde çalışma fırsatım oldu.
Hatta bazıları ilk büyük başarısını ileri bir yaşta elde etmişti. Aynı zamanda
şöhreti olmayan, kendi küçük dünyasında, yaşın tek başına zihnin ve bedenin
yaratıcı güçlerini yok edemeyeceğini kanıtlayan sayısız bireyle tanışma
şansına da eriştim. Bunlar dayanıklı ölümlülerdi.
DÜŞÜNCE HAYATINDA YAŞLANDI
Birkaç yıl önce Londra’daki eski bir
arkadaşıma uğradım. Yakın bir zamanda seksen yaşına girmişti. Birçok kişi için
bu sevinç kaynağıdır, ama ne yazık ki o böyle düşünmüyordu. Onu görünce neye
uğradığımı şaşırdım. Hem zayıf görünüyor hem de kendini zayıf hissediyordu;
hatta hasta gibiydi. Ancak doktor onun hiçbir tıbbi sorununun olmadığını
söylüyordu.
“Doktorlar geri zekalı.”
diyordu. “Ben hastalığımın ne olduğunu biliyorum. Hayatın kendisi!”
Ona ne demek istediğini sordum.
“Hiç kimse beni istemiyor, kimsenin bana
ihtiyacı yok.” diye bağırdı. “Neden olsun ki? Kimsenin işine yaramıyorum.
Doğuyoruz, büyüyoruz. Yaşlanıyoruz ve ölüyoruz. Hikayenin sonu bu.”
Bir bakıma, hastalık konusundaki görüşünde haklı olduğunu
biliyordum. Hastaydı, ama hayat yüzünden değil, kendisinin hayata bakışı
yüzünden... Gereksizlik ve değersizlik duygusu onu hasta ediyordu. Sadece
yaşlanmayı bekliyordu, ondan sonra hiçbir beklentisi yoktu. Düşünce hayatında
yaşlanmıştı ve bilinçaltı beklediği ve korktuğu her şeyi gerçek kılıyordu.
YAŞ, BİLGELİĞİN ŞAFAĞIDIR
Ne yazık ki birçok kişi bu mutsuz adamla aynı
zihinsel tutuma sahiptir. “Yaşlanma” adını verdikleri şeyden, sondan ve soylarının
tükenmesinden korkarlar. Bu, onların hayattan korktukları anlamına gelir. Ancak
hayat sonsuzdur. Yaş, yılların uçup gitmesi değil, bilgeliğin şafağıdır.
Bilgelik, bilinçaltındaki büyük manevi güçlerin farkında olmak
ve mutlu, dolu dolu bir yaşam sürmek için bu güçleri nasıl kullanacağını
bilmektir. Altmış beş, yetmiş beş ya da seksen beş yaşın siz ve herkes için
benzer bir son olduğu düşüncesini aklınızdan çıkarın. Bu eskisinden çok daha
parlak, üretken, faal, başarılı bir yaşamın başlangıcı da olabilir. Buna inanır
ve bunu beklerseniz, bilinçaltınız gerçek olmasını sağlayacaktır.
DEĞİŞİMİ HOŞ KARŞILAYIN
Yaşlanmak trajik bir olay değildir. Yaşlanma süreci adını
verdiğimiz şey değişimdir. Bunu keyifle ve memnuniyetle karşılamamız gerekir.
İnsan hayatının her aşaması, sonu olmayan yolda bir adımdır. Bedensen
güçlerimizin sınırlarını aşan muhteşem güçlerimiz vardır. Biz, fiziksel
duyularımızın sınırlarını aşan muhteşem duyulara sahibiz.
HAYAT...
Bir kadın, elektrik büyücüsü
Thomas Edison’a sormuştu: “Bay Edison, elektrik nedir?”
“Bayan, elektrik... Kullanın ve görün.”
Elektrik, tam olarak
anlayamadığımız görünmez güce verdiğiniz isimdir. Yine de elektriğin
prensipleri ve kullanımı hakkında öğrenebildiğimiz her şeyi öğrenmeye
çalışırız. Onu sayısız şekillerde kullanırız.
Bilim adamları bir elektronu gözleriyle göremezler; ancak
bunu bilimsel bir gerçek olarak kabul ederler, çünkü diğer deneysel bulgularla
denk düşen tek geçerli sonuç budur. Hayatı göremeyiz. Ancak canlı olduğumuzu
biliriz. Hayat vardır ve hepimizi onun güzelliğini ve ihtişamını ifade etmek
için buradayız.
ZİHİN VE RUH YAŞLANMAZ
Hayatın doğum, ergenlik, gençlik, olgunluk ve
yaşlanmadan ibaret olduğunu düşünen ve buna inanan bir insan acınacak haldedir.
Böyle bir insanın hiçbir dayanağı, umudu ya da vizyonu yoktur. Bu insan için
hayatın anlamı yoktur.
Bu tür inanç, nevroza ve her türlü zihinsel
anomaliye neden olan hayal kırıklığı, durgunluk, kinizm ve umutsuzluk duygusunu
beraberinde getirir. Eskisi gibi hızlı tenis oynayamıyor ya da çocuklarınız
gibi hızlı yüzemiyorsanız, ne olmuş yani? Vücudunuz yavaşlamışsa, ağır
adımlarla yürüyorsanız ne olmuş? Unutmayın, hayat her zaman kendini yeniler.
İnsanların ölüm dediği şey, bir başka yaşam boyutunda bir başka şehre
yolculuktur.
Seminerlerime katılanlara yaşlanmayı zarafetle karşılamalarını
söylüyorum. Yaşlanmanın kendine göre bir ihtişamı, güzelliği ve bilgeliği
vardır. Huzur, sevgi, keyif, güzellik, mutluluk, bilgelik, iyi niyet ve
anlayış asla ihtiyarlamayan ve ölmeyen niteliklerdir.
Şair ve düşünür Ralph Waldo Emerson şöyle
demiştir: “İnsanın yıllarını, sayacak başka bir şeyi kalmayana kadar saymıyoruz.”
Karakteriniz, zihninizin niteliği, inancınız ihtiyarlamaya- caktır.
HİSSETTİĞİNİZ YAŞTASINIZDIR
Birkaç yılda bir Londra Caxton
Hall’da halka açık seminerler veriyorum. Bu seminerlerden birinin ardından bir
cerrah yanıma gelip şöyle dedi:
“Ben seksen dört yaşındayım. Her sabah ameliyat yapıyorum,
öğleden sonraları hastalarımı ziyaret ediyorum. Akşamları da tıp dergileri ve
diğer bilimsel dergiler için yazılar yazıyorum.”
Bu cerrah kendisinin inandığı kadar
işe yaradığı ve düşüncelerindeki kadar genç olduğu şeklinde bir zihinsel tutum
geliştirmişti. “Biraz önce söyledikleriniz doğru.” dedi. “Bir insan kendini ne
kadar güçlü ve değerli hissederse, o kadar değerli ve güçlüdür.”
Bu adam, geçen yıllara teslim olmamıştı. Ölümsüz olduğunu
biliyordu. Son yorumu şu oldu: “Eğer yarın bu dünyadan göçersem, bir sonraki
boyutta insanlara yardım ediyor ve onları iyileştiriyor olacağım. Bu kez cerrah
neşteriyle değil, zihinsel ve ruhsal operasyonla yapacağım bunu.”
KIR SAÇLAR ZENGİNLİĞİMİZDİR
“Bunun için çok yaşlıyım” diyerek
hiçbir fırsattan vazgeçmeyin sakın. Bu durgunluğu ve zihinsel ölümü getirir.
Eğer işinizin bittiğine inanırsanız, bilinçaltınız bu inancı kabul eder ve
hayata geçirir. Bazı insanlar otuz yaşındayken yaşlıdır, bazıları ise
sekseninde genç kalır. Zihniniz dokumacı, mimar, tasarımcı ve heykeltıraştır.
Oyun yazarı George Bernard Shaw doksan yaşındayken bile faaldi ve zihninin
sanatsal niteliğini faaliyetini durdurmamıştı.
Bazı işverenlerin onların kırk
yaşın üzerinde olduğunu duyunca kapıyı yüzlerine kapattıklarını söyleyen
insanlarla karşılaşıyorum. İşverenlerin bu tutumu son derece soğuk, duyarsız,
merhametten ve anlayıştan uzak.
Dikkate alınmanız için otuz beş yaşın altında olmanız gerektiğini
kim söyledi size? Bunun arkasındaki düşünce son derece sığ ve sahte. İşveren
bir an durup düşünse, karşısındaki kişinin yaşını ya da kır saçlarını satmaya
çalışmadığını anlar. Üstelik bu kişi hayatında yıllar boyunca biriktirdiği
yetenekleri, deneyimleri ve bilgeliği paylaşma konusunda gönüllü olmaktadır.
YAŞ BİR DEĞERDİR
Yaşınız bir şirket için ayırt
edici bir değer olmalıdır; çünkü siz yıllarca Altın Kural, sevgi yasası ve iyi
niyet prensiplerini uy- gulamışsınızdır. Kır saçlarınız, bilgeliğinizi, becerilerinizi
ve anlayışınızı ifade etmelidir. Duygusal ve manevi olgunluğunuz her şirket
için büyük bir nimet olmalıdır.
İnsanlar altmış beş yaşında ya da herhangi bir kronolojik
yaşta ikinci plana atılmamalıdır. Bu, insanın kişisel sorunları çözme, gelecek için
planlar yapma, kararlar verme ve deneyimlerin sonucu olan yaratıcı fikirlere
dayanarak başka insanları yönlendirme konusunda en verimli olduğu dönemdir.
YAŞINIZI YAŞAYIN
Hollywood’dan bir senaryo
yazarı, “Benim işim bitti artık!” demişti. “Yıllarca birinci sınıf işler
yaptım. Bütün dünyada festivallerde ödüller aldım.”
Şaşırarak sordum. “Sonra ne oldu?”
Ellerini kaldırdı. “Son
yaptığım görüşmede, otuz yaşındaki stüdyo yöneticisi bana bugünün izleyicisine
hitap edemeyeceğimi söyledi. Onunla tartışmaya kalkınca bana yaşlan on iki ila
on sekiz arasında değişen oğlanların zihinlerine ve zevklerine hitap etmeyen
senaryolarla ilgilenmediğini anlattı. Ben de çıkıp gittim.”
Bu ilişkiler için trajik bir durum. Bir sürü insan böyle
bir diyete tabi tutulursa duygusal ve ruhsal açıdan nasıl olgunlaşabilir?
Kişisel gelişimleri için içlerinde var olan potansiyeli görmez hale
getiriliyorlar. Gençlik deneyimsizlik, sezgi yetersizliği ve aceleci yargılar
anlamına geldiği halde, onlardan gençliği yüceltmeleri isteniyor.
ONLARIN EN İYİSİYLE AŞIK ATARIM
Altmışlarında ya da daha yaşlı olan
ve genç kalmak için adeta delicesine kampa giren pek çok insan tanıyorum.
İlaçlar alıyorlar, diyetler yapıyorlar, paralarını gece geç saatlerde
televizyonlarda marifetleri öve öve bitirilemeyen egzersiz aletlerine
yatırıyorlar. Daha fazla imkanı olanlar spalara gidiyor, liposuction’a ve estetik
ameliyatlara başvuruyor. Adeta, “Ben onların en iyisiyle aşık atarım!”
Bu
insanlar şu gerçeği unutmamalılar:
İnsan ne düşünürse odur.
Diyetler, multivitaminler ve spor bu insanların genç kalmalarını
sağlamaz. Düşünce süreçlerine bağlı olarak yaşlandıklarını ya da genç
kaldıklarını anlamaları gerekir. Bilinçaltınızı düşünceleriniz koşullandırır.
Eğer sürekli güzel, soylu ve iyi olan şeyler üzerinde düşünürseniz, kronolojik
yaşınızdan bağımsız olarak ruhsal açıdan genç kalabilirsiniz.
Korkulan başa gelir. Birçok insan
yaşlanmaktan korkar. Yıllar ilerledikçe zihinsel ve fiziksel bozulma
yaşadıklarından, gelecekten emin değillerdir. Düşünüp hissettikleri gerçek
olur.
Hayata ilginizi kaybettiğinizde, hayal kurmaktan, yeni gerçeklere
karşı açlık duymaktan, keşfedecek yeni dünyalar aramaktan vazgeçtiğinizde
yaşlanırsınız. Zihniniz yeni fikirlere ve ilgi alanlarına açık olduğunda,
perdeyi açıp içeri güneşin, hayatın ve evrenin yeni gerçeklerine dair ilhamın
girmesine izin verdiğinizde, genç ve canlı olursunuz.
VERECEK ÇOK ŞEYİNİZ VAR
îster altmış beş yaşında olun ister doksan beş, verecek çok
şeyiniz olduğunu bilmelisiniz. Genç nesle yardımcı olabilir, öğüt verebilir,
yol gösterebilirsiniz. Bilgelinizden, deneyimlerinizden ve bilgilerinizden
yararlanmalarını sağlayabilirsiniz. Her zaman ileriye bakabilirsiniz, çünkü her
zaman sınırsız çizgiye bakıyor- sunuzdur. Hayatın güzelliklerini ve
mucizelerini keşfetmekten asla vazgeçmeyeceğinizi fark edebilirsiniz. Hayatın
her anında yeni bir şey öğrenmeye çalışırsanız, zihninizin genç kaldığını fark
edersiniz.
YÜZ ON YAŞ
Birkaç yıl önce, Hindistan, Bombay’da seminer verirken,
arkadaşlarının yüz on yaşında olduğunu söylediği bir adamla tanıştım.
Gördüğüm en güzel yüze sahipti. îçinin ışığı yüzünü aydınlatıyordu sanki.
Gözlerinde az rastlanır bir güzellik vardı. Onun şikayet etmeksizin
yaşlandığını ve zihninin ışığını söndürmediğini görebiliyordum.
EMEKLİLİK - YENİ BİR GİRİŞİM
Zihninizin asla emekli
olmadığından emin olun. Zihniniz paraşüt gibi olmalıdır; açılmadığı sürece bir
yararı yoktur. Yen fikirlere karşı açık olun. Altmış beş ve yetmiş yaşında
olan insanlar gördüm. Çok geçmeden rahatsızlanıyor ve birkaç sonra da ölüyorlardı.
Hayatlarının sonuna geldiklerini hissediyorlardı; öyle düşündükleri için de
öyle oluyordu.
Emeklilik yeni bir girişim, yeni bir zorluk, yeni bir yol
ya da uzun bir rüyanın gerçekleşmesinin başlangıcı olabilir. Birinin, “Emekli
olunca ne yapacağım ben?” dediğini duymak üzücüdür. Bu kişi aslında, “Ben
zihinsel ve fiziksek olarak ölüyüm. Zihnim fikir iflası yaşıyor.” demektedir.
Bu yanlış bir resimdir.
Gerçekte, altmış yaşında ürettiklerinizden daha fazlasını doksan yaşında
üretebilirsiniz, çünkü her geçen gün, yeni fikirleriniz ve ilgi alanlarınız
sayesinde bilgelik ve hayat ile evrene dair görüş ve anlayışınız açısından
gelişmek- tesinizdir.
"Yaşlandım”yerine
"İlahi hayatta bilge biriyim"deyin.
Şirketin, gazetelerin
ya da istatistiklerin size yaşlanma, geçen
yıllar, yıpranma, bunaklık ve işe yaramazlık ile ilgili tablolar
sunmasına izin vermeyin. Bunu reddedin, çünkü yalandır.
Böyle bir propaganda ile hipnotize olmayı kabul etmeyin.
Ölümü değil, hayatı benimseyin. Kendinizi mutlu, keyifli,
başarılı, sakin ve güçlü olarak görün.
Sabır, kibarlık,
sevgi, iyi niyet, keyif, mutluluk, bilgelik ve
anlayış asla yaşlanmaya niteliklerdir. Bunları işleyip geliştirir,
ifade ederseniz, zihinsel ve bedensel olarak genç kalırsınız.
DAHA
İYİ BİR İŞE GEÇTİ
Frank W. bana yakın bir yerde oturan bir
yönetici. Birkaç ay önce işten çıkarıldı. Şirketi ona yeni bir yapılanmaya
girdikleri için buna karar verdiklerini söyledi; ama Frank bu kararın arkasında
kendisinin altmış beş yaşında olmasının yattığına inanıyordu.
“Ayrımcılık kurbanı olduğun için üzülüyor musun?” diye
sordum. “Dava açacak mısın?”
Hüzünle gülümsedi. “Açabilirdim elbette. Sanırım kazanırdım
da. Ama neden enerjimi ve zamanımı böyle harcayayım? Ben işimi kaybetmedim,
şirket benim hizmetlerimi kaybetti.”
Durup ekledi. “Böyle bakınca, anaokulundan birinci sınıfa
geçtiğimi görüyorum.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Örneğin.” diye karşılık verdi, “liseden mezun olduğumda
üniversiteye başlayarak bir üst basamağa çıktım. Eğitimimde ve genel anlamda
hayatta ileriye doğru bir adım attım. Kariyerim başka bir adımdı; hatta birkaç
adım sayılabilirdi. Şimdi her zaman istediğim şeyleri yapabilecek özgürlüğe
sahibim. Başka bir deyişle, serbest kalmak hayatımda yukarı doğru yeni bir basamak
oldu.”
Frank bilgece bir sonuca varmış ve artık para kazanmak
üzerinde yoğunlaşmak zorunda olmadığını anlamıştı. Bundan sonra hayatını
yaşamak üzerinde yoğunlaşacaktı. Yıllardır amatör fotoğrafçılığa merak
salmıştı. Yakınlardaki bir enstitüde fotoğraf tekniği dersleri almaya karar
verdi. Sonra dünya turuna çıktı. Gittiği her yere makara makara film
götürüyordu. Şimdi çeşitli gruplara, derneklere, kulüplere seminerler veriyor
ve sürekli talep görüyor.
Kendiniz dışındaki değerli bir şeyle ilgilenmenin sayısız
yolu var. Yeni yaratıcı fikirler, manevi ilerleme konusunda hevesli olun ve
öğrenip gelişmeye devam edin. Böylece yüreğiniz genç kalır; çünkü yeni
fikirlere açlık duyarsınız ve bedeniniz her zaman düşüncelerinizi yansıtır.
ESİR DEĞİL ÜRETİCİ OLMALISINIZ
Çalışanlar arasında yaşa bağlı ayrımcılık yapılmasını
önleyen yasalar doğru yönde bir adım; ancak yasalar tek başına insanların
düşünce biçimlerini değiştiremez. Altmış beş yaşında bir insan zihinsel,
fiziksel ve psikolojik olarak otuz yaşındaki pek çok kişiden genç olabilir.
Biz, çalışmalarımızın meyvelerini toplamak, yaşımızın yüzünden bizi işsizliğe
mahkum eden toplumda mahkum değil üretici olmak için buradayız.
Bir insanın vücudu yıllar geçtikçe yavaşlar;
ancak bilinci, bilinçaltından aldığı ilham sayesinde daha aktif, tetikte, canlı
ve hızlı hale gelebilir. Zihin gerçekte asla yaşlanmaz.
GENÇLİĞİN SIRRI
Gençlik günlerinizi yeniden yakalamak için, bütün vücudunuzda
hareket eden bilinçaltınızın mucizevi, iyileştirici ve yenileyi- ci gücünü hissedin.
İlham aldığınızı, desteklendiğinizi, canlandığınızı, yenilendiğinizi ve manevi
olarak şarj edildiğinizi bilin ve hissedin. İçiniz tıpkı gençlik günlerinizde
olduğu gibi yine coşku ve keyifle dolabilir; çünkü o keyifli ruh halini
zihinsel ve duygusal olarak her zaman yeniden yakalayabilirsiniz.
Kafanızın üzerinde yanan mum İlahi Zekadır. Bu
size bilmeniz gereken her şeyi gösterir. Sizin görünümlerden bağımsız olarak
iyi olduğunuzu bilmenizi sağlar. Bilinçaltınızın gösterdiği yolda ilerleyin;
çünkü şafağın söktüğünü ve gölgelerin dağıldığını biliyorsunuz.
VİZYONUNUZ OLSUN
“Yaşlandım” yerine “İlahi
hayatta bilge biriyim” deyin. Şirketin, gazetelerin ya da istatistiklerin size
yaşlanma, geçen yıllar, yıpranma, bunaklık ve işe yaramazlık ile ilgili
tablolar sunmasına izin vermeyin. Bunu reddedin, çünkü yalandır. Böyle bir
propaganda ile hipnotize olmayı kabul etmeyin. Ölümü değil, hayatı benimseyin.
Kendinizi mutlu, keyifli, başarılı, sakin ve güçlü olarak görün.
ZİHNİNİZ YAŞLANMAZ
Tanınmış kalp cerrahı Michael DeBakey 1932 yılında ilk kan
pompasını geliştirmişti. Onun pompası bugün bypass ameliyatlarında hâlâ
kullanılıyor. Dr. DeBakey doksan yaşındayken, yeni bir icat konusunda klinik
deneyler başlatmak için izin aldı. Ağır kalp hastalıkları olan kişilerin
göğüslerine yerleştirilebilecek küçük bir pompaydı bu. DeBakey araştırma
sırasında aktif bir cerrahi bir programı da sürdürdü. Bir meslektaşı, “Onun
yaptıklarını yapmak için beş altı ömür gerekli.” demişti.
DeBakey doksan yaşında felsefesini şöyle özetliyordu: “Siz
mücadele ettiğiniz ve fiziksel ve zihinsel açıdan uygun olduğunuz, hayat sizi
uyarır ve güçlendirir.”
DOKSAN DOKUZ YAŞINDA ZİHNİ AKTİFTİ
Babam altmış beş yaşında
Fransızca öğrendi ve yetmiş yaşında bu alanda otorite haline geldi. Altmış
yaşın üzerindeyken Gaelic üzerinde çalışmaya başladı ve bu konuda yetkin ve
ünlü bir öğretmen oldu. Doksan dokuz yaşında vefat edene kadar, bir
yüksekokulda ablama asistanlık yaptı. Zihni doksan dokuz yaşındayken de yirmi
yaşında olduğu kadar berraktı. Hatta mantık yürütme gücü yaşlandıkça daha da
artmıştı. Kısacası, insan kendini kaç yaşında hissederse, kaç yaşında olduğunu
düşünürse, o yaştadır.
KIDEMLİ VATANDAŞLAR
Romalı vatansever Marcus Porcius Cato seksen yaşında Yunanca
öğrendi. Ünlü Alman-Amerikalı kontralto Madam Ernestine Schumann Heink
müzikteki başarısının zirvesine büyükanne olduktan sonra ulaştı.
Yunan düşünür Sokrat seksen yaşındayken müzik aletleri
çalmayı öğrendi. Michelangelo en güzel tablolarını seksen yaşında yaptı. Cios
Simonides seksen yaşında şiir ödülü aldı. Johann von Goethe Faust’u seksen
yaşında bitirdi. Leopold von Ranke, Dünyanın Tarihi'm seksen yaşında
yazmaya başladı ve doksan iki yaşında tamamladı.
Lord Tennyson Alfred seksen üç yaşında “Crossing The Bar”
adında harika bir şiir yazdı. Isaac Nevvton seksen beş yaşında çok
çalışıyordu. John Wesley seksen sekiz yaşında Metodoloji dersleri veriyordu.
Fransa’dan Jeanne Louise Calment bu insanlar kadar ünlü
değildi. Gençliğinde bir kez ünlü ressam Vincent van Gogh ile karşılaşmış ama
bu onun hayatında bir fark yaratmamıştı. Ancak yüzüncü doğum gününden sonra
insanlar onunla ilgilenmeye başladdar. Ona göre artık her gün bisiklete
binemeyeceğini gösteren bir olaydı!
Calment, yüz onuncu doğum gününde, dünyanın her yerinden kutlamalar
ve iyi dilekler aldı. Yüz on sekizinci doğum günü onu dünyanın kayıtlı en yaşlı
insanı haline getirdi. Ona bunu nasıl yaptığını sorduğumda, “Elimden geldiğinde
her şeyden zevk aldım. Açık, ahlaklı bir şekilde hareket ettim ve pişmanlık
duymadım. Ben çok şanslıyım.” dedi. Yüz yirmi iki yaşında gülümsemesi her
zamanki gibi mutlu ve bulaşıcıydı.
Kıdemli vatandaşlarımızı yüksek mevkilere oturtalım ve
onlara Cennet’in çiçeklerini toplamaları için fırsat verelim.
Eğer emekliyseniz, hayatın yasalarıyla ve bilinçaltının mucizeleriyle
ilgilenin. Her zaman yapmak istediğiniz bir şey yapın. Yeni konular üzerinde
çalışın ve yeni fikirler keşfedin.
YAŞLILIĞIN MEYVELERİ
Yaşlanmak, hayatın gerçeklerine herkesten daha yüksekte
bulunan bir noktadan bakmaktır. Yaşam denilen sonsuz okyanusta bir dizi önemli
adımlar atarak sonsuz bir yolculuğa çıkarsınız.
Ruhun
meyvesi sevgi, neşe, huzur, sabır, nezaket, iyilik, inanç ve ılımlılıktır; ve
buna hiç bir yasa karşı çıkamaz.
Siz sonu olmayan sınırsız bir hayatın çocuğusunuz.
Ebediyetin mirasçısısınız. Siz harikasınız!
HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER
=> Sabır, kibarlık,
sevgi, iyi niyet, keyif, mutluluk, bilgelik ve anlayış asla yaşlanmaya
niteliklerdir. Bunları işleyip geliştirir, ifade ederseniz, zihinsel ve
bedensel olarak genç kalırsınız.
=> Zamanın etkilerine
yönelik nörotik korku, erken yaşlanmanın nedeni olabilir.
=> Yaşlanma, yılların
geçip gitmesi demek değildir; insanların zihninde bilgelik denen şafağın
sökmesi anlamına gelir.
=> Hayatın en üretken
dönemi altmış beş ile doksan beş yaşlar arası olabilir.
=> ilerleyen yılları hoş
karşılayın. Bu sonu olmayan bir yolda ilerlediğiniz anlamına gelir.
Hayat kendini yeniler, ebedidir,
yok edilemez ve insanların gerçeğidir. Sonsuza kadar yaşayacaksınız, çünkü
sizin hayatınız sonsuzdur.
Zihninizi göremezsiniz ama bir
zihniniz olduğunu bilirsiniz. Ruhu göremezsiniz ama oyun ruhu, sanatçı ruhu,
müzisyen ruhu, konuşmacı ruhu olduğunu ve bunların gerçek olduğunu bilirsiniz.
Benzer şekilde, zihninizde ve kalbinizde hareket eden iyilik, doğruluk ve
güzellik ruhu da gerçektir. Hayatı göremezsiniz ama canlı olduğunuzu
bilirsiniz.
Yaşlanmak, hayatın gerçeklerini en
üst noktadan görmek olarak tanımlanabilir. Yaşlılıktaki keyifler,
gençliktekinden daha büyüktür. Zihniniz manevi ve zihinsel faaliyetlerle
ilgilenir. Doğa bedeninizi yavaşlatır, böylece ilahi şeyler üzerinde yoğunlaşma
fırsatınız olur.
insanın yıllannı, sayacak başka bir
şeyi kalmadıkça saymayız, inancınız asla bozulmaz ve yaşlanmaz.
İnsan hissettiği ve düşündüğü yaştadır.
Ne kadar güçlü olduğunuzu düşünürseniz. o kadar güçlüsünüzdür. Ne kadar işe
yaradığınızı düşünürseniz, o kadar işe yararsınız. Düşünceleriniz kadar
gençsinizdir.
Kır saçlarınız sizin
zenginliğinizdir. Kır saçlarınızı satmıyorsunuz. Siz yıllar içinde
biriktirdiğiniz yeteneklerinizi, becerilerinizi ve bilgeliğinizi satıyorsunuz.
Sıkı diyetler ve pahalı haplar sizi
genç tutmaz. İnsan ne düşünürse odur.
Yaşlanmaktan korkmak fiziksel ve
zihinsel bozulmaya yol açabilir. Korktuğum şey başıma geldi.
Hayal kurmaktan vazgeçtiğinizde ve
hayata ilginizi kaybettiğinizde yaşlanırsınız. Huysuz, aksi dırdırcıysanız
yaşlanırsınız. Zihninizi hayatın gerçekleriyle doldurun ve onun sevgisinin
ışığını yansıtın; bu, gençliktir, ileriye bakın, çünkü her zaman sınırsız
çizgiye bakıyorsunuzdur.
Emeklilik yeni bir girişimdir. Yeni
çalışma ve ilgi alanları bulun. Para kazanma derdindeyken yapmak isteyip
yapamadığınız her şeyi şimdi yapabilirsiniz. Hayatınızı yaşamak üzerinde
yoğunlaşın.
=> Toplumda esir değil, üretici olun. Işığınızı
perdelerin ardına saklamayın.
=> Gençliğin sırrı sevgi, keyif, iç huzur ve neşedir.
==> Size ihtiyaç var. Büyük düşünürlerin,
ressamların, bilim adamlarının, yazarlarının bazıları en önemli çalışmalarını
seksen yaşından sonra gerçekleştirdiler.
=> Yaşlılığın meyveleri sevgi, keyif, huzur, sabır,
yumuşaklık, inanç, uysallık ve ölçülülüktür.
Siz sonu olmayan sınırsız bir hayatın çocuğusunuz.
Ebediyetin mi- rasçısısınız. Siz harikasınız!
[*] Yol,
yöntem. (Çev.N.)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar