Print Friendly and PDF

Elest’e Rehin Olsaydın Hiçbir Şeye Aldırmazdın, Her Şeye Boş Verirdin

Bunlarada Bakarsınız

 

XC

Hâce eger tu hemçu mâ bîhod-o şûh-o mestiyî

Tovk-ı kamer şekesteyi fovk-ı felek neşesteyî

Hoca, sen de bizim gibi kendinden geçmişsen, şuhsan, sarhoşsan, Ay’ın halkasını kırmışsındır, göğün yücesine çıkmış, oturmuşsundur.

Yokluğa tapıyorsan nerden şunun bunun lâfını duyacaksın; nerden şunun bunun gamını çekeceksin; yahut da nerden altın, gümüş devşireceksin?

Gece yarısı sıçrarsın, görünmez ilin lâkabı güzel padişahıyla bağdaşırsın; neşe, çalgı çağanak şarabının kadehini gamın başına vurur, kırarsın.

A yaşayışa yardım olan güzel, zekât olarak gönlünü kapanın saçlarını tutmu ş da benim gönlüme bağlamışsın sen.

Âşık, sarhoş nerde, utanma, arlanma nerde? Elest’e rehin olsaydın hiçbir şeye aldırmazdın, her şeye boş verirdin.

Şaraptan sersem olsaydın, nerden ad san peşine düşerdin? Sen de benim gibi bir timsah olsaydın hiç ağın içinde olur muydun?

Gene bizim sarhoşumuz geldi, gene elimize kadehi sundu... senin eline de sunsaydı neşelenirdin, elin genişlerdi.

Kadehini görseydin nasıl vazgeçerdin o kadehten? Onun kadeh sunan eli yüzünden elden, avuçtan çıkar giderdin.

Onun Yusuf’a benzer yüzü, aklı bile yerinden yurdundan eder; bir görseydin yüzünü, baht y ardım ederdi de ne elin kalırdı senin, ne kolun.

Tam zamanında kalktıysan neden böyle gevşek adım atmadasın? Ok gibi doğruysan neden eğri uçmadasın?

Sus. susanlardan haberin olsaydı senin, söz söyleme zamanında yok olurdun da sustuğun zaman varlığa ererdin.

Hest be hetta-i adem şûr-o gubâr-o gaaretî

Âteş-i ışk derzede tâ neboved imâretî

Yokluk ülkesinde toz dumana katılmış; bir yağmadır var... hiçbir yapı kalmasın diye aşk ateşi her yanı kaplamış.

Çünkü yapılı bir yapı varsa varlığa gölge olur. oysaki onun güneşi yüzünden gölge nerden bir kıvılcım görecek?

Gölgelik ehli rûh, donmuş, buz kesmiş, bezmiş, neşesiz bir halde oturmuş, sana yüz tutmuş, bir muştuluk beklemede.

* Güneşe dalmış can, ne suç işlerse işlesin; suçundan her yana bir kefarettir şimşek gibi çakmada.

Güneşin ışığı dağlara da renk vermiş, yeryüzüne de. her şeyin rengi ondan. Fakat hava o kadar lâtif, o kadar temiz ki hiçbir renk yok onda.

Can zerreler gibi güneş ışığında oynayıp duruyor; lâ’l gibi ışığı nasıl benimsiyor, bir bak da hünerini seyret.

Can taş veriyor da lâ’l alıyor... oynamada, hem de terennümlerle neşelenmede. Ne de hoş bir alışveriş bu.

Gökyüzü değirmisi geliyor, yüzü canların kulağında. ezel sırrını sözsüz, harfsiz söyleyip duruyor.

Her solukta cana bir ışıktır salar. Fakat nerde o gönül, nerde o güç kuvvet ki ondan bir işaret versin hiç olmazsa.

A Tanrı mahremi Şemseddin, Tebriz’e padişah sensin, aşkının şehidini, a ezel şahı, bir kerecik ziyaret et.

 

Kaynak: Cilt 7-1

Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar