Print Friendly and PDF

METAPHYSICS IN SECURITY MANAGEMENT / GÜVENLİK YÖNETİMİNDE METAFİZİK

Bunlarada Bakarsınız



Hazırlayan; Osman ULUSAN

Özet

Bu tez çalışmasında, insanın kitleleri yönetirken kullandığı yöntemlere güvenlik penceresinden bakıp, güvenliğin içinde yönetenlerce kullanılabilecek metafizik gerçekler olup-olmadığı ele alınmaktadır. Buna göre, metafizik, içinde sayılabilecek alanlar, bu alanlarla ilgili örnek olaylar, örnek olayların güvenlikle ilgileri ve sonuç olarak güvenlikte benzer olaylar yaşanacağı zaman yöneticilerin ne yapması gerektiği ve sisteme getirilebilecek yeni yönetim anlayışı ile ilgili konulara değinilmiştir. Suçla daha iyi mücadele edilebilmesi için güvenlik yönetiminde metafiziğin kullanılabileceği ile ilgili örnek olaylar verilerek konu açıklanmaya çalışılmıştır.

 

GİRİŞ

Bu tez çalışmasının amacı, insanın kitleleri yönetirken kullandığı yöntemlere güvenlik penceresinden bakıp, güvenliğin içinde yönetenlerce kullanılabilecek metafizik gerçekler olup-olmad ığıdır. Bu amac ı gerçekleştirmek için makaleler, gazeteler, internet ve kitaplardaki bilgilerden faydalanılmıştır. Literatür taramasından sonra; metafizik, içinde sayılabilecek alanlar, bu alanlarla ilgili örnek olaylar, örnek olayların güvenlikle ilgileri ve sonuç olarak güvenlikte benzer olaylar yaşanacağı zaman yöneticilerin ne yapması gerektiği ile ilgili konulara değinilmiştir. Bu çalış mayı yapmak için temel düşüncem bilimler aras ında etkileşimle fayda sağlanması mümkün ise, bir örnek olarak güvenlik yönetimi ile metafiziği yan yana, iç içe ele almaya çalışarak, metafizikten nas ıl faydalanabilirizi ortaya koymaya çalıştım. Test edilen varsayım: ‘güvenlik yönetiminde metafiziği ^llanabiliriz’dir.

l.l.                                                      METAFİZİK’İN ADI

Metafizik, doğaötesi, doğaötesel[1], duyularla kavranamaz olan, doğaötesi bir özelliği bulunan, doğaötesiyle ilgili[2], duyularla kavranamayan varlıkları konu edinen felsefe, fızikötesi, akıl ve sezgiyle sağlanan bilgiyi araştıran, inceleyen, tanrısal öz üzerine düşünen felsefe[3] olarak tanımlanmıştır. "Fizik bilimlerinin ötesinde kalan"[4] diye de tarif edilir. ‘Bergson’a göre, araştıran ve bilgi ortaya koyan pozitif bilimin karşısında metafizik, ‘iç deney’e dayalı ve mutlağa götüren bir bilme etkinliğidir.[5] ‘Metafizik nedir?’ sorusu ile ilgili ‘metafizik’ terimine, önceden bir anlam vermeksizin ve ona olumlu ya da olumsuz bir değer yüklemeksizin, metafiziğin bir felsefe terimi - diyalektik, yöntem, bilim gibi- olduğu düşüncesine dayanarak, kullanıldığı çeşitli anlamlar çerçevesinde ele alarak araştırmak gerekiri ‘Rene Guenon’, ‘Metafizik’in yap ılış şekli itibariyle kelimesi kelimesine ‘tabiat ötesinde’ manas ına geldiğini ifade etmektedir. ‘Tabiat’(fizik) kelimesini daima eskiler nazarında sahip olduğu manada, yani bütün yönleriyle ‘tabiat ilmi’ manasında anlıyoruz. ‘Fizik’ tabiat alanına ait olan her şeyin incelenmesi demektir. Metafizikle ilgili olan şey ise tabiat ötesinde oland ır.[6] Yine ‘Rene Guenon’a göre ilim, akli, nazari, daima dolaylı ve akis yoluyla elde edilen bir bilgi iken metafizik, akıl-üstü bir bilgidir, sezgiye dayanır(kalbi) ve doğrudan doğruyadır.[7]

Metafizik’in felsefe'nin bir dalı olduğu ve Aristoteles’in bu alana ismini verdiği, yüzyıldan bu yana metafiziğin konusu olmayan konular ın, metafizik içine dâhil edildiği belirtilmektedir. Metafizik kelimesinin kaynağı, Eski Yunan filozof} Aristoteles’in Fizik ismi verilen bir seri kitabından gelmektedir. Bu seri kitabındaki bazı çalışmalar Fizik'ten hemen sonra yer almıştır. Bu çalışmalar felsefi sorgulama ile ilgilidir. Bu

sebeple bu kitaplara "ta meta ta fızika" yani "fizik ile ilgili kitaplardan sonra gelen kitaplar" ismi verilmiştir. Bu 'metafizik' kelimesinin kaynağıdır.؟

Metafizikle ilgili çe şitli tanımlar, düşünceler ortaya koyulmuş bilim insanlar ınca. Martin Heidegger’ şunları ifade etmektedir: ‘Her halde insan şu veya bu şekilde metafizik olarak kuşat ılmıştır.’[8]

‘Henri Bergson’, pozitif bilimin her şeyden önce sembollerle çalıştığını, hatta en somut tabii bilimlerin, yani hayatla ilgili olanlar ın bile kendilerini yaşayan varlıklar ın görülebilir formuyla, onların organları, anatomik unsurlarıyla sınırladığını ifade eder.

Bu formlar arasında karşılaştırmalar yaparak, girift olanı daha basit olana dönüştürüp, hayatın işleyişini, sadece onun görülebilir sembolü olan şeyde incelerler. Bir gerçekliğe, onu göreli olarak bilmek yerine mutlak bir biçimde sahip olmanın bir yolu varsa, ona dışardan çeşitli zaviyelerden bakmak yerine, onun içine yerleşmenin, analiz etmek yerine sezgiye sahip olmanın, sonuç olarak onu herhangi bir anlatıma, tercümeye, sembolik temsile gerek kalmaksızın kavramanın imkânı varsa eğer, işte metafizik tam da bu anlama gelir Bergson’a göre. O, metafiziğin sembolleri terk eden, onlardan vazgeçmeyi iddia eden bilim olduğuna inanır.**

‘Descartes’e göre fizik, maddi dünyaya manevi dünyayı da ekleyerek, bütün tabiat ilmini kapsamaktadır.[9] Dolayısıyla, ‘Descartes’in o meşhur vecizesi; ‘düşünüyorum, hissediyorum, algılıyorum; öyleyse varım’a genişletilmeliydi belki de.[10]

Descartes’in felsefeyi tarif ettiği cümle şudur: ‘Bütün felsefe bir ağaç gibidir: kökleri metafizik, gövdesi fizik, bu gövdeden çıkan dallar da öteki ilimlerdir, onlar da başlıca üçe irca edilebilir: tıp, mihanik ve ahlak. Burada kastettiğim ahlak, öteki ilimlerin tam bir bilgisini isteyen ve bilgeliğin en son basamağı olan en yüksek ve en tam ahlakt ır.’[11]

Francis Bacon, metafiziği “ilk felsefe”den ayırıp, onu, “form ve amaç nedenini” araştıran bir doğa bilimi olarak tarif etmiştir.[12]

Heidegger, “metafizik, varolanı olduğu gibi ve bütünüyle kavramak üzere yeniden ele geçirmek için onun ötesine ilişkin soru sormaktır” tanımını yapmaktadır.[13]

Metafizik’in tarihsel gelişimi ile ilgili olarak uzunca bir geçmiş yazılabilir. Ancak özet olarak ifade etmek gerekirse: Metafizik, Aristoteles’in yapıtları düzenlenirken ilk olarak belirtilmiştir. O zamanlar ilk felsefeden yani “varlık olmak bakımından varlık” ve “varlığa özü gereği ait olan ana nitelikler”den bahseden bölüme ad ını vermişlerdir. Ortaçağ’a gelindiğinde ‘metafizik’teki ‘fizik’ do ğa olarak, ‘meta’ da ‘öte’ (trans) olarak anlaşılmıştır. Ve ‘metafizik’ doğayı aşan, doğadan varlıkça ve değerce üstün olanların araştırılması anlamına gelmiştir. Varlıklar -değerce- üstün olandan değersiz olana doğru bir sıra içinde olduğu ve bu üstün alanının araştırılması “do ğa-üstü” anlamı verilen ‘metafizik’e bırakıldığı anlaşılmaktad ır. Kavrama ortaçağ’daki bu yükleme, daha sonraki dönemlerde de etkisini sürdürmüştür.

18.  yüzyılda Hobbes, metafiziğin ‘nedenler’i araştırdığı görüşünü eleştirmiştir. Ona göre ‘neden’ yalnızca madde ile ilgilidir. Buradan, onun ‘metafizik’i “doğaötesi” olarak anlamland ırdığını anlıyoruz. Berkeley, nedenlerin, cisimsel olmayan şeylerin, şeylerin var oluşunun araştırılmasını ‘metafizik’e bırakır. Kant, bu bilimin olanaklılığı ve nasıllığı üzerinde durur. Vardığı sonuç, ‘metafizik’ denilebilecek bir bilimin olabileceği ve bunun “sentetik a priori” önermelerden oluşması gerektiğidir.

19.  yüzyılda Fichte, metafizik ile felsefeyi ayn ı sayar ve metafiziği deneylerin temeline ilişkin öğreti olarak aç ıklar. Engels’te ise metafizik bir “dü şünüş biçimi” ve “açıklama yöntemi”dir. O, metafiziğe olumsuz bir anlam yükler ve bu yükleme ile o 20. yüzyılda metafiziğe olumsuz bakan tutuma kaynaklık edecektir. Metafizikle ilgili Dilthey, deneyin göreliliği nedeniyle onu bilim olarak kabul etmez de büsbütün yadsımaz da. 19. yüzyılda bilimlerde sağlanan gelişmeyle birlikte metafizik, bilimin dışında fakat sanatın ve/veya dinin yanında görülmeye başlanmıştır.

20.  Yüzyıl’da Heidegger, düşünmenin düşünürce olabilmesi için yalnızca varlıktan çıkarak etkinliğini sürdürmesi gerekir demiştir. Bu şekilde ortaya çıkan metafizik, giderek her alanda etkili bir düşünüş olarak kendini göstermiş ve uzun süre etkili olmuştur. Heidegger, varlığın kendini iki tarzda ola getirdiğini söyler: “metafizik düşünme” ve “düşünürce düşünme”. Heidegger, metafizik düşünüşün aşılması ve düşünmeye geçilmesini savunur. Metafizik düşünüş zamanı gelince yerini özlü düşünmeye bırakacakt ır. Metafiziği bilimden ayıran soru şudur: “neden hep varolan var da hiç yok?” Heidegger, hiç’e ilişkin soruyu olumlar, hatta bilimi bu soruyu sormamış olmasından dolayı yadırgar.

Bergson’a göre, zekâ ile bilim ve mekanik; sezgi ile metafizik alanına dair önermeler oluşturulabilir. Dolayısıyla, Bergson’da metafizik bilme ve bilmeyle ilgili bir konu olarak karşımıza çıkar. Bergson, pozitif bilimin kar şısına metafiziği yerleştirir. Metafizikte kullanılacak bilme yolu “sezgi” olarak kendini gösterir. Sezginin nesnesi “süre” ya da “içsüre”dir. Sezgi yoluyla bilgi edinmek istenildiğinde kendi kişiliğimize yönelmemiz gerektiğini belirtmiştir. Bergson felsefeyi zekânın sınırlarını aşan bir etkinlik olarak ifade etmiştir. Ona göre felsefede kullanılması gereken bilme yetisi sezgidir. Bergson, zekânın yerine sezginin geldiği yeni bir metafizik kurma çabasındadır. Bergson’un ‘metafizik’i felsefeyle neredeyse eşanlamlı kullandığı görülür. Ona göre metafiziğin özel yöntemi sezgi, sezginin nesnesi de süredir ve metafizik, mutlak olanı tanımayı sağlayan bilgi alanıdır. Ayrıca Bergson’da metafiziğin varlık ve varolanla ilgili olmadığı da görülür.1؟

1.3.                                         METAFİZİK TARTIŞMALARI

Metafiziğin bir bilim dalı olup-olmamas ı ile ilgili bir bilim dergisinde: Metafizik bir bilim dalı mıdır? Bir bilim dalının, bilim dalı olabilmesi için, konusu olan materyallerle etkileşim içinde olması gerekmez mi? (Fırat Hac ıahmetoğlu) sorularına cevap olarak Zuhal Özer: Metafizik, bir bilim dalı değildir çünkü bilim dalı olabilmesi için, o konuyla ilgili bilimsel gözlemler, analizler, deneyler yap ılabilmesi gerekir. Metafizik ise bilim dışı konularla ilgilidir. Metafiziği bilimle ilişkilendirmeye dönük çalışmalar varsa da, bu konuda herhangi bir bulgu elde edilememiştir,[14] demektedir. Anlaşılacağı üzere diğer bilim dalları ile ilgili yöntemler pek kullanılamadığı için metafizik bilim olarak kabul edilmeyebiliyor. Morgan’ ın kitabında metafizik yaşantıyla ilgili olarak bir kişi gözlerini kapıyor ve havada gezerek kilometrelerce ötede olan şeyleri görebiliyor. Yeralt ına yolculuklar yaparak hangi bitkilerin büyümekte olduğunu, yeraltı ırmağında ne kadar su olduğunu ve yeni bir hayvan yuvasının nerede olduğunu ve içinde kaç tane yavru olduğunu görebiliyor. Kuşların ve hayvanların duyularını kullanarak, bunun yap ılması istendiğinde, halkına ve tüm diğer canlılara yardım edebiliyor. Bu onun, bir insanın bedeninin içini görebilmesini ve orada neler olduğunu bilmesini sağlıyor. Ona gereken tek şey konuşma, müzik ya da renklerdir. Ruhsallıkla bağlantısı olmayan hiçbir dış güç, hastalık ya da kaza yoktur bir bakıma. Herhangi bir insanı iyileştirmesi için o, kendisine sunulan ruhsal gelişim fırsat ını belirlemede yardımcı oluyor.[15] Bir an bu yazılanların tamamen doğru-gerçek olduğunu kabul edelim. Hatta test edelim ve doğruluğunun farkına varalım. Bu insan kendisine ve başkasına zarar vermedikten sonra, söylediği şeyler başkasına faydalı oluyorsa onu dikkate almalı değil miyiz? Kilometrelerce ötede olan şeylerle mesela bir suçla ilgili bilgi, doğru bilgi alındığında, bu bilgiyle beraber suç önlense veya suçlu yakalansa bu yanlış mı olur? Dünyanın iki kutuplu olması bu konuda da farklı bakış açılarını getirmekte. Batı rasyonalizmi, doğu mistik ve gizemli olanı simgelemekte. Doğu kültürleri Batı’da yükselen eğilimlerden. Yani metafiziki konular her geçen gün artan bir ilgiyle araştırılmakta. Bir taraf mantıkçı pozitivistlerin, kendileriyle uyu şmayan bütün filozo^arı metafizikçi diye yabalama eğiliminde olduğunu belirtmektedir. Onlara göre metafiziğin sözcük anlamı boştur ve metafizikçi gürültü eder, fakat hiçbir şey söylemez. Kantçılar da benzer düşünür: Onlar için Kant’tan farklı görüşte olan herkes metafizikçidir; bu onlarda metafizikçilerin boş konuştukları anlamına değil, eskimiş ve felsefe dışı oldukları anlamına gelir,[16] diyor. Diğer taraf ise; doğru, gerçek bilgiye ulaşmak için, duyu organları ve akılla birlikte sezginin de kriter olarak kabul edilmesi gerekir diyor. Bergson’a göre metafizik, ‘hakikat’in bilgisine ula şmamızı sağlayan ‘bilim’dir ve hatta kendine özgü yöntemiyle gerçekleştirilecek çok özel türden bir bilme etkinliği olarak bilimdir.[17] Tarih içinde din ve metafiziğin çok ciddi eleştirilere maruz kaldığı ve her şeyin bilimsel ilke ve normlara göre açıklandığı zamanlar olmuştur. Mantıkçı pozitivizm olarak bilinen bir akım, pozitivizmin 20. yüzyıldaki bir devamı niteliğindedir. ‘Mantıksal atomculuk’ olarak da adlandırılan bu felsefi akım, metafiziğe ve dine ağır eleştirilerde bulunarak metafizik ve dinsel önermelerin anlamsız olduğunu ileri sürmüştür. Herbert Feigl, Philipp Frank, Moritz Schilick, Rudolph Carnap ve A. j. Ayer gibi filozo^ara göre, bir önermenin bilişsel ya da bilgisel bir anlama sahip olup olmad ığını belirlemede temel ölçüt do ğrulanabilirlik kriteridir. Bu ak ıma göre dinsel ve metafizik önermeler, deneysel olarak doğrulama kriterine uymadıklarından anlamsızdırlar.[18] Mantıkçı pozitivizm, 1920’li tarihlerden bu yana uzun bir süreç geçirmiştir. Bu süreçteki filozo^ar artık metafizik, teoloji ve dini reddetmiyorlar. Onlar hala, metafiziksel ve teolojik ifadelerin bilişsel bir anlama sahip olup olmad ığı

konusuyla ilgilenmektedirler. Birçoğu bu tür ifadelerin hiçbir öngörüsel değeri olmadığını ve onların gerçekte olgu durumlarıyla uygunluk arz etmediğini ve bu yüzden de onların edimsel anlamdan yoksun olduklarını iddia etmektedirler.[19] Biliniyor ki din ile metafiziğin bilimden asıl ayrılması aydınlanma ile başlad ı ve pozitivistlerce aç ığa çıkarıldı. Pozitivist düşünce günümüzde etkisini sürdürmektedir.[20] Pozitivistler metafiziği, gerçekliğin duyusal dünyadan başka bir şey olduğunu iddia eden bir tür transandantalizmle özdeşleştirmişlerdir ve metafizikçi filozof bu transandant dünyanın bilgisini bize sunabilir. Pozitivistin metafizikçiye cevabı, tecrübe sınırlar ını aşan bir gerçekliğe referans olan hiçbir ifadenin literal bir anlama sahip olamayacağıdır.[21] Pozitiviste göre metafiziksel iddialar ‘kötü gramer’ veya bilişsel anlamsız olarak elendiği gibi aynı şekilde, teolojik iddialar da elenebilir; çünkü teoloji bir tür metafiziktir.[22]

Fransız matematikçi M. Poincar her yeni keşif, tasavvur kabiliyetimizin yetersizliğini gösteren bir bilinmeyenle bizi kar şıla ştırmaktad ır demektedir. Hislerimize sığabilen gerçek kâinattan, gerçek ötesi bir kâinata, metafiziğe dâhil bir âleme girmekteyiz.لennifer Trusted’a göre; mistik metafizik(din dâhil) inançlar, Hume ve pozitivistlerin iddia ettikleri kadar anlamsız ve faydasız değillerdir. Ona göre bunun bir sebebi, onları spekülatif teorilerden ve fiziksel varsayımlardan tümüyle çıkarıp atmamızın mümkün olmayışı, diğer sebebi de maddi dünyayı anlamak ve açıklamak isteyenlerin pek çoğunu tartışma götürmez şekilde motive etmiş ve esinlendirmiş olmalar ıdır. Bütün bilimler metafizik inançlar sistemi öngörmüş ve mistik inançlar ço ğu sistemlerin önemli bir parçası olagelmiştir.[23] Trusted, bilimde kanıtlanamayan unsurlar olduğu konusunda Anthony O’Hear’a katılarak, bunları da ‘mitolojik’ten çok ‘metafizik olarak adlandırır.[24]

Günümüzde modern bilim, tek doğru bilgi bilimsel bilgidir diyerek, diğer kaynaklara ait bilgi türlerinin ba şardığı, fakat bilimsel bilginin aç ıklayamadığı do ğrular ı kabul etmemektedir. Modern bilim ‘niçin?’ sorusuna cevap vermekten de kaçınır, çünkü sorunun cevabı metafizikle ilgili düşünceleri akla getirebilir. Olayları daha doğru aç ıklayabilmek için modern bilimin metafiziki aç ıklamalara yer vermesi gerekir.

Alev Alatlı bir yazısında ‘Klasik Fizik’in doğrusal sistemleri çözdüğünü ancak gerçek dünyada doğrusal sistem olmadığını belirtmektedir. Birşeyi etkilersek, bu sonucu alırız diye kesin bir şey söylenemeyeceğini; çünkü gerçek dünyanın doğrusal olmadığını ifade etmektedir. Ona göre gerçek dünya kırçıl, gerçek dünya puslu ve gerçek dünya saçaklıdır. Siyah-beyaz olan, tertipli, düzenli olan, bilimdir, dünya değildir. Kırçıl bir dünyayı anlatmak için, içinde kırçıl kelime olmayan bir dili, bilimin dilini kullanmak sorun olmaktadır. Bu soruna ‘Uyumsuzluk Problemi’ denildiğini belirtiyor. Ona göre Eski Yunan ve Demokritus kâinatı atomlara ve boşluğa indirgedi, Eflatun dünyayı doğrularla, üçgenlerle doldurdu, Aristo siyah-beyaz mant ığın kanunlarını yazdı. Bu yüzden matematikçiler ve bilim adamlar ı, aslen puslu/kırçıl/saçaklı olan evreni tarif etmek için, siyah-beyaz kanunlar ı kollanıyorlar. Alatlı, Aristo mant ığının ikili (doğrusal) sisteminde gökyüzü ya mavidir, ya da mavi değildir, demektedir. Hem mavidir hem de değildir olmaz. Bir şey, doğrudur veya yanlıştır. Dijital bilgisayar, 0/1 ikili sistemde çalışır. Bilim, siyah-beyaz düşüncenin zaferidir aslında. Yazısında Alatlı, ‘Yeni Fizik’in önde gelen iki aç ılımından birisinin ‘Kaos Paradigmas ı’, diğerinin ‘Fuzzy’, yani puslu veya saçaklı mantık olduğunu iddia eder. Bu iki açılımın, insanlığı siyah-beyaz düşünceden, kesin yargıların kabalığından, dayatmasından kurtaracağı söylenmektedir. Dünyada kesin doğru olan hiçbir tanım veya ölçü olmadığı düşüncesi, düşünce biçimimizin radikal bir değişime uğrayacağının habercisi olduğunu ifade etmektedir.[25] Alatlı’nın bu değerlendirmesi, fiziğin yeni açılımlarını dikkatli bir şekilde takip etmek gerektiğini hatırlatmaktadır.

İnsan metafizik bir hayvand ır, (Yani metafizik teriminin içermiş olduğu meseleleri düşünmeğe yarat ılışça yetenekli olan bir hayvan -ki canlı varlık demektir)[26] diyen Alman filozof Schopenhauer metafizik meseleleri bizi uykudan uyand ıran ve bununla beraber, içinden çıkılmaz bir hayret girdabına düşüren meseleler[27] olarak ifade etmektedir. Paulsen’in Felsefeye Giriş ‘Introduction to philosophy’ adlı eserinden ve İngilizce’ye tercüme olunmuş nüshasından iktibas ederek Rıza Tevfik ise kitabında felsefenin bütün varlık âlemini iki açıdan incelemeye elverişli olduğunu belirtmektedir. Biri felsefi bakışla, diğeri de bilimsel bir bakış açısıyla. Yani tasavvuri veya tecrübî bir surette. Ona göre bilimin ödevi, metodik bir tecrübe (experience methodique) sayesinde olaylar, tek tek olgular hakkında bilgi elde edilmesidir. Felsefenin ödevi ise kendine

özgü bir araştırma vetiresi (procede d’investigation) ile şey’lerin özsel gerçekliğini ayrıca bir diğeri arasındaki içsel bağları ortaya koyabilmektir.[28]

Emile Boutroux, âlemde zorunsuzluğun hâkim olduğunu savunan bir filozo^ur. Başka bir deyişle, tabiat bilimleri ve kanunlarının tenkidine dayanarak ruhi melekelere başvuran ve ilmi zekâya indirgenemez bir zekâyı esas alan Boutroux, ‘Zorunsuzluk Doktrini’nin kurucusu olmaktadır.[29] Ona göre bilimler, bir takım kanunları zorunlu olarak koymak istiyorlar ancak tabiat gerçekte, zorunsuz bir takım kanunlarla donat ılmıştır. Yani kanunlar ın varlıklardan önce gelmediğini, varlıklar ın, kanunlar ın taşıyıcısı ve dayanağı durumunda bulunduğunu ifade etmektedir.[30] Boutroux’a göre tabiat kanunları, ‘deney yapan şahsın tabiata yönelttiği bir takım sorulardır. Tabiat bu kanunlara uymayacak olursa, deney yapan bu soruları değiştirmeye hazırdır’. Kısaca, onun nazarında tabiat kanunları mutlak değil, izafi ve değişebilir niteliktedir.[31] Değişebilir nitelikteki olaylardan mistik olay, bir tecrübeden ibarettir; kavramlarla, kelimelerle ifadesi imkânsız olan bir tecrübedir ona göre. Kendisinde tecrübe etmeyen hiç kimse, bunun ne olduğunu bilemeyecektir. Dolayısıyla böyle bir olay, d ıştan incelenemez. Bu konuda bir fikir sahibi olmaya yardım eden bütün dış belirtiler, onu anlatmakta yetersizdir.[32] Esrarengiz bir güç veya mucizevî bir olgu; böyle bir şeyin varlığı kabul edilse bile, bilinen kanunlar yardımıyla açıklamakta başarılı olunamayan bir olaydan başka bir şey değildir bunlar. Bu imkânsızlığın doğruluğu ortaya çıkarsa, bilim bu olguyu açıklamak için başka kanunlar arar.[33]

C. Sunar kâinatı bilmek, anlamak ve tefsir edebilmek için ancak tecrübe üzerine yapılacak bir şeye dayanılması gerektiğini belirtmektedir. Dayanılacak bu tecrübenin, tek bir kişinin şahsi tecrübesi olmaması gerekir. Şahsi tecrübe sadece küçük bir tasvir verebilir. Dolayısıyla tam bir bilgiye, anlamağa ulaşabilmek için geçmişin ve şimdinin bütün tecrübelerini toptan almağa mecbur olunur. Hatta sadece bilim adamının tecrübesiyle de yetinmeyip artistlerin, mistiklerin tecrübelerini de yani d ış dünyanın tecrübeleriyle birlikte iç dünyanın tecrübelerini de dikkate almak gerekebilir.[34]

Tartışma konusuyla ilgili olarak Andruzac, hakikat arayışında sonuna kadar gitmek isteyen bir zekânın çıkış noktası, dışsal deneyimdir, demektedir. Ona göre bu bir

psişizmi, bir zekâyı ve bir iradeyi barındıran bedenin, onun için olanaklı kıldığı deneyimler birlikteliğidir; varoluş yargısının çeşitli kipliklerinde bir biçimde tamamlanan ve sonunda ‘evet, böyle bir şey var’ olumlamasına ulaşılan deneyimlerdir. Bu olumlama esinlenmeyi, sezgiyi, diğer insanların deneyimlerini ve olumlamalarını görmezden gelemez ona göre. Tam tersine, onları yargılamayı ve kabul etmeyi olanaklı kılan koşulu belirleyebilir. Bu kabul, duygusalc ılığın kökeninde değildir; bilgi kaynağını sadece duyuların verilerinin oluşturduğunu öne sürmez. Bu temel ilkenin, insanın bir psişizme sahip olduğunu unutmuş olan felsefe ‘sistem’leri için korkutucu olduğunu belirtmektedir.[35]

Metafiziki zannedilen bazı olaylar iyice soruşturulmadan, emin olunmadan hikâye edilmekte. Örnek verilebilecek bir olayı Fontenelle şu şekilde ifade etmekte:

1593 yılında, dolaşan söylentilere göre, Silezya’da yedi yaşında bir çocuğun bütün dişleri düşmüş, fakat azı dişlerinden birinin yerine altın bir diş gelmişti: 1595 yılında, Helmstad üniversitesinde tıp profesörü olan Horstius adında biri bu diş hakkında bir yazı yazdı ve onun kısmen tabii, kısmen de mucizevî bir şey olduğunu, Tanrının çocuğa bu dişi Türklerden çok ızdırap çeken hristiyanları teselli etmek üzere verdiğini anlattı. Gerçekten tuhaf bir teselli vasıtası! Bu dişin hristiyanlarla veya Türklerle ne ilgisi olabilirdi? Aynı yıl, bu altın diş hakkında tarihçiler de bir şey söylemiş olsunlar diye, Rullandus bu işin tarihini yazdı. İki yıl sonra Ingolsteterus adında bir başka allame bir eser yazarak Rullandus’un fikirlerine itiraz etti, bunun üzerine Rullandus da ona gayet âlimane bir şekilde cevap verdi. Bu arada bir başka büyük zat, Libavius, altın diş hakkında bütün söylenenleri toplayarak kendi nazariyesini de ekledi. Bunların hepsi de gayet güzel eserlerdi, ama hepsinde de eksik olan bir nokta vardı: bu dişin altın olduğuna dair açık-seçik bilgi vermiyorlardı. Çocuğun dişi muayene edilmek üzere kuyumcuya gösterilince anlaşıldı ki, dişin üzerine altın bir varak fevkalade bir maharetle yapıştırılmıştı. Önce kitaplar yazıldı, sonra kuyumcuya danışıldı.’[36]

Polonyalı bilim adamı Ludwik Fleck’e göre bilinen herhangi bir şey, onu bilene, her zaman sistemli, kanıtlanmış, uygulanabilir ve doğruluğu belli gibi görünmüştür. Bunun yanında her yabancı bilgi sistemi de, aynı biçimde, çelişkili, kanıtlanmamış,

uygulanamaz nitelikte, hayali ya da gizemli görünmüştür.[37] Bilinmeyeni, hayali görüneni uygulanabilir niteliğe dönüştürürken zor yollardan geçmek durumunda kalınıyor. Berke’nin ifade ettiğine göre Amerikan akademik çevreleri üstüne incelemesinde Veblen, sosyolojinin fenerini üniversite sisteminin karanl ık yerlerine tutmuş ve akademisyenleri, ‘papazlar, şamanlar, büyücüler’ gibi diğer ‘gizli (esoterik) bilgi’ bekçileriyle karşılaştırmıştır. Sonuç olarak bu gizli bilginin, ‘dışarıdaki herhangi birinin gözünde niteliğini, kapsamını ve yöntemini grubun yaşam alışkanlıklarından aldığı besbelli olmakla birlikte’ o grup içinde evrensel gerçek sayıldığını belirtmektedir.[38] Bilgiyle ilgili bir ayrım, kamusal ile ‘özel’ bilgi aras ındad ır. Özel bilgi, ‘kiş isel’ bilgi olmaktan çok, belirli bir seçkinler grubuna özgü enformasyon anlamındadır. Devlet sırlarını ve incelenmesine bazen ‘gizli felsefe’ de denilen doğa sırlarını kapsamaktadır. Örneğin, simyagerlik sırları, bazen şifreli olarak, bazen dost ve meslektaşların gayri resmi şebekeleri aracılığıyla bazen de gizli derneklerin içinde aktarılır. Teknik sırlar zanaatçı loncalar ında paylaşılır, ama d ışar ıya sızd ırılmazlar.[39]

P. Burke, toplum dünyası bir tarafa, bütün doğa dünyasını bile deneyler arac ılığıyla incelemenin olanaklı olmad ığını belirtmektedir.[40] Benzer anlama gelen ifadeleri Otto (Rudolf), dışarıda duran birisi için doğal olarak herhangi bir otorite değeri taşımayan mistik durumların, mistikler için kesin bir geçerlilik arz ettiğini belirtir. Ona göre mistik yaşantı, gerçekte rasyonalist birinin ula şamad ığı, hakikatle ilgili başka alanlara kapı açan bir bilinçlilik durumudur.[41]

August Comte (1798-1857), insanlığın üç aşamadan geçtiğini ileri sürmüştür. Birincisi, doğa olaylarının doğaüstü nedenlerle açıklandığı dinsel aşama. İkincisi, insanın felsefi ve metafizik soyutlamalarla düşündüğü metafizik aşamaydı. Üçüncüsü, deneyime ve nesnel gözlemlere dayanarak gerçeğe ulaşılan pozitivist aşama. Bu düşünceler ağır eleştiriler aldı. Bunlardan biri, doğa bilimleri modelinin maddeden farklı olarak istenç sahibi insana ve topluma uygulanamayaca ğıydı. Diğeri, duygular ın ve ideolojilerin etkisi altında her insan gibi bilimcinin de, değil toplum bilimlerinde, doğa bilimleri alanında bile yansız kalamayacağı ‘nesnel’ bilgiye ulaşamayacağıydı. Bir

diğeriyse, pozitivist bilim anlayışının toplum bilimleri alanında ‘değerler’ sorununu göz önüne almadığı yolundaydı.[42]

‘Haluk Nurbaki’ akılcı bilimin, dar gözlem penceresinden her şeyi çözmeye, yorum yapmaya çalıştığını belirtir. Onlar, beş duyu aracılığı ile kavramak istediği evrende bu beş duyunun ne kadar dar bir pencere olduğunu tartışmak istemezler.[43] Dr. Halûk Nurbaki’nin ‘İnsan Gerçeği’ başlıklı yazısında aşk, sevgi ve nefret de kesinlikle madde ötesidir. İnsanın madde ötesi yanıdır.[44] Ona göre çağımızda madde ötesi varlık kavramı fiziğe girmiştir.[45]

Çok yerde bilgi türleri olarak ‘gündelik bilgi’, ‘din bilgisi’, ‘sanat bilgisi’,

‘teknik bilgi’ ve ‘bilimsel bilgi’ sayılmaktadır. E. Durkheim, M. Weber, M. Scheler, K. Mannheim, P. A. Sorokin gibi birçok bilim insanı bilimsel bilgiyle diğer bilgileri birbirinden ayırmıştır. Bilimsel bilgilere mutlak ve evrensel kesinlik niteliği verirken, diğer bilgi tiplerinin, sosyal aktörlerin toplumdaki konumlar ı tarafından belirlendiği düşüncesini savunmuşlardır. Karl Popper ise, bilimsel araştırmalarda metafiziki paradigmalar ın da (mesela yarat ılış gibi) kullanılabileceğini ileri sürerek, alışılagelmiş pozitivist bilim anlayışının karşısına çok önemli bir metot ve bak ış açısı teklifi getirmiştir.[46]

‘Sir لames لeans’, ‘Physics and Philosophy’de fiziğin tanıdığı dünya tüm gerçekliğin yalnızca bir kesitini yansıtır demektedir.[47] Francis Bacon(1561-1626), doğru ve bilimsel bilgilere ulaşılabilmesi için, ‘idola’lardan yani ‘dü şünsel putlar’ olarak çevrilebilecek bu kavram içinde duyulardan, kişisel düşüncelerden, toplumsal önyargılardan ve inançlardan kurtulunması gerektiğini ifade eder.[48] İngiliz din bilgini Occamlı William ise mant ık, din ve felsefe kavramlarla, bilim nesnelerle ( şeylerle) ilgili bilgi dallarıdır demektedir.[49]

Viyana Çevresi diye adland ırılan oluşum içinde genel felsefe tavr ı, felsefenin bilimsel olması gerektiği yönündedir. Viyana çevresi’nin metafiziğe bakışı da aynı çerçevede olmuştur. Viyana çevresi filozo^arı metafiziğe karşı çıkmışlardır.

Metafiziğin doğrulama sorunu ve doğrulanabilirliğine bakıldığında; bununla ilgili Ayer,

doğrulama ve doğrulanabilirlik deneysel olgularla ilgili önermelere ilişkin kavramlardır demiştir. Viyana çevresi, doğrulanabilirliği söz konusu olmayan önermeleri bilimden ve felsefeden çıkartmak istemiştir. Onlara göre olgusal birer anlam taşımayan önermeler yalancı önermelerdir. Carnap’a göre de viyana çevresi’nde, bir önermenin anlaml ılığı onun deneye dayalı doğrulanabilirliğine bağlıdır. Carnap, doğrulanabilir önermelerin anlamlı olduğunu söyleyerek deneyi aşan ve deneyin ötesinde kalan şeye ilişkin bilgi ortaya koymak isteyen tüm önermeleri metafizik olarak adland ırır. Metafiziği yadırgama tavrında olan Carnap felsefe tarihindeki görüşlerin neredeyse hepsini metafizik sayar. Carnap, felsefe sorular ını, metafizik, psikoloji ve mant ık adlı alanlarda toplar. Felsefe sorularından metafizik olanların sanat alanına ait olduğunu, psikolojiyi, deneysel bir bilim alanı, kalanı ise mantığı oluşturur. Felsefenin amacı, mantıksal çözümleme yaparak eleştirel bir etkinlik gerçekleştirmektir dolayısıyla metafizik, bilgi olma bak ımından geçersiz k ılınmıştır. Bir önermenin do ğrulanması için duyusal ya da anlık algılarımıza dayanan gözlem yapmak gerekir. Bunun dışındaki önermelerin bilgisel değeri olmaz. Metafizik önermeler, madde ötesine ait olduğu için bilgisel açıdan bir şey ifade etmezler. “Öte” ile gözlemlenebilir olarak deneyin dışındaki her şey anlatılır. Bilgilerin doğruluğu sorununa açıklık getirmeyi amaçlayan Viyana çevresi, güven duymamızı sağlayıcı bir ölçüte dayanarak sorunu çözdüğü düşüncesindedir.

Onlar bu ölçüte göre metafizik kavramını oluşturur. Sonuçta Viyana çevresi’nin kendi felsefe anlayışı çerçevesinde oluşturduğu bir metafizik kavramına dayanarak felsefede metafiziği yadsıdığı görülmektedir.[50]

Bilimsel aç ıdan, metafiziki yaşant ılar ve meditasyonel alıştırmalardaki değişmelerin kaydedilmesiyle ilgili çe şitli imkânlara ulaşılmıştır. Beyin aktivitesini ölçmek üzere geliştirilen elektroansefalografi (EEG), kalp aktivitesini ölçmek üzere geliştirilen elektrokardiyografi (EKG) ile göz hareketlerini tespit etmek üzere geliştirilen elektrookulografi (EOG), bu bağlamda kullanılan ölçme araçlarından bazıları olarak sayılabilir[51]

4.METAFİZİK KONULARI

‘Metafiziğin Adı’ ve ‘Metafizik Tartışmaları’ bölümlerinde metafizik içinde yer alan başlıklarla ilgili bilim insanlarınca çeşitli görüşler olduğu belirtildi. Bu bölümde mantık, felsefe, din ve kehanet konularına girmeksizin farklı özellikleri olan veya insanların yaşayarak öğrendiği ve gösterdiği çeşitli metafiziki, psikolojik, parapsikolojik konulara değinilecektir. Tart ışması devam eden ve kimilerine göre tanımlanamayan varlık, kimilerine göre ise cinler diye tarif edilen konuya yer verdikten sonra zihin kontrolü ile parapsikoloji içinde önemli yer tutan ve daha çok görüldüğü, yaşandığı iddia edilen konu başlıklarına değinilecektir.

4 ا ^Tanımlanamayan Varlıklar

Tanımlanamayan varlıklar, kimilerince cin olarak adlandırılan varlıklardır.

Cinler, masallara ve baz ı inançlara göre, görünmeyen, türlü biçimlere girebilen, iyilik veya kötülük yapabilen yarat ık[52] olarak tarif edilmektedir. Deyim içinde ele alındığında cin çarpmak: Bir inanışa göre, cinlerin ökesiyle inme inmek manasında kullanılır.

Birini cin tutmak: Bir inanışa göre cinlerin etkisiyle delirmek,[53] olarak açıklanmaktadır. Büyük Larousse’de cin, İslam inanışına göre, bir dumandan ya da ateşten oluşan, duyularla algılanamayan ve zekâs ı olan cisimsel bir varlıkt ır. Cin çarpmak ise inanışa göre cinlerin kötülüğüne uğrayarak ağzı burnu eğilmek, aklını yitirmek,[54] diye tarif edilmektedir. Benzer bir kelime ise peridir. Peri; cin taifesinden hayali bir güzelliğe sahip zararsız ve daima dişi olarak tasvir edilen, cisimleri ‘latif olan ve görünmeyen bir varlıktır.[55] Cin, göze görünmeyen akıllı ve mükellef varlıkları temsil etmektedir. Cinler hakkında İslam âlimleri iki görüş belirtmişlerdir. Bunlardan biri, cinlerin mutlak manada gizli, görünmeyen yaratıklar olduğu görüşüdür. Bir diğeri ise, cin görünmeyen varlıklar ın bir kısmının ismidir. Görünmeyen varlıklar ın, iyi olanlar ına melekler, kötü olanlarına şeytanlar, her iki özelliği gösterenlere ise cinler denmektedir. Deyim içinde cin çarpmak, gözle görülmeyen varlıkların kötülüğüne uğramış olanlar için söylenen bir tabirdir.[56] Anadolu’da yaygın bir inanışa göre cinler gözle görünmeyen, insan biçiminde küçük yaratıklardır. Genellikle ağaç kavuklarında, terk edilmiş değirmenlerde, karanlık çöktükten sonra hamamlarda ve ıssız evlerde yaşamaktadırlar. Gündüzleri ortaya çıkmazlar, güneş bat ımından sonra ıssız yerlerde dolaşırlar, eğlenceler düzenlerler. Yaşama biçimleri insanlara benzer. Doğar, büyür, evlenir ve çocukları olur, sonra da ölürler. İnsanlara bazen iriyarı bir Arap, bazen kara köpek, keçi, tavuk gibi hayvan kılığında görünürler. Bazı insanları etki altına alarak, istekleri doğrultusunda kötü işler yapt ırdıklar ına inanılır. İstedikleri kiş iyi tanıdıklar ının sesiyle çağırarak evden çıkar ır, karanlıkta uzaklara götürüp bırakır ya da çeşitli hayvan biçimlerine sokarlar. Kendilerine iyilik eden insanlar ı ödüllendirir, saygısızlıkta bulunanlar ıysa cezalandırırlar. Buna halk arasında cin tutması ya da cin çarpması denmektedir.[57] Kuran’a göre, akıllı varlıklardan insanlar topraktan ya da çamurdan, melekler nurdan, cinler ise ateşten veya çok sıcak ateşten yaratılmışlardır. Cinlerin, insanlar gibi akılları, sorumluluklar ı ve yükümlülükleri vardır.[58] ‘Cinler’ başlıklı yaz ıda Prof. Dr. Kerem Doksat: "Pozitif bilimle uğraşan bir bilim adamı olarak cinlerle ilgili spekülasyonlar ın içine girmem. Ben hastanın beyninde ne oluyor, bunlar ın psikolojik mekanizmalar ı neler, bu hastalara nasıl yardımcı olurum bununla uğraşırım... Bize gelen insanların büyük çoğunluğu akıl hastası. Ancak az sayıda vakada böyle bir hezeyan ve yanlış inanç yokken benzeri şeylerin olduğunu görüyoruz. O zaman içim cız ediyor! Çünkü rahmetli babam Recep Doksat'ın da olmasını çok istediği, bilimsel bir epistemoloji ile çalışan bir parapsikoloji enstitüsü ya da kürsüsünün hala olmamas ına içim sızlıyor. Çünkü bu tip konularla parapsikoloji uğraşır,"[59] demektedir. Bir bilim insanı olan Doksat, parapsikoloji ile ilgili eksikliği görmektedir. Cinler konusunda yüksek lisans yapan ve master tezi hazırlayan Dr. Ali Ataç cinlerin, nasıl adlandırırsak adlandıralım, ateşten yarat ıldığını ve şekillerinin saydam olduğunu, insan gibi akıl ve irade sahibi olduklarını ve yeryüzünde yaşadıklarını belirtmektedir. Kur'an-ı Kerim'deki Cin Suresi ve 35'i aşkın ayete göre cinler insana itaat etmek zorundadır ona göre. Bu yüzden kompleksli yarat ıklardır.[60] Ona göre cinler ışık hızıyla hareket edebiliyor, gökyüzüne bile ç ıkabiliyor. En üstün cin olan şeytan, Allah'a başkaldırdığı için cezalandırıldığını söylüyor. Cinlerin insandan önce yarat ıldığını ve Hz. Muhammed döneminde ya şayan cinlerin bugün hala hayatta olduğunu ifade ediyor. Cinlerin ömürlerinin 1000-1500 yıl arasında değiştiğini, insanlarla aralarındaki tek farkın, onlar bizi görüp, incelemekte, oysa biz onlar ı görememekteyiz. Aristo'nun, Kristof Kolomb'un ya da Naz ım Hikmet'in ruhuyla konuştuğunu öne sürenler, hummalı ruh çağırma seansları düzenleyenler Ataç'a göre kendilerini aldatıyor. Çünkü cinler oyun oynuyor ve bir kişinin ruhu adı altında seanslara bambaşka bir boyutta yaşayan cinler katılıyor. Dr. Ataç’ın araştırmalarına göre cinler toplu halde, insanların yaşamadıkları tenha yerlerde, dere kenarlarında, mezarlıklarda ve çöplüklerde yaşıyorlar, insanlar ın yemek artıklar ıyla besleniyorlar. Ataç, cinlerin insandan güçlü, üstün özelliklere sahip, korkulması gereken bir varlık olarak görülmemesi gerektiğini söylüyor. Çünkü bu âlemde en üstün varlık insandır, diyor. Yine Ataç'a göre cinlerin ilim üretme, medeniyet kurma gibi yetenekleri yoktur. Kapasiteleri, zekâları ve bilgi seviyeleri 12 yaşındaki bir çocuğunki kadardır. Dr. Ali Ataç, "cinlerle iletişim karmak için medyumlara ihtiyaç yok" diyor ve dileyen herkesin cinlerle kolayca temasa geçebileceğini iddia ediyor. Ancak cinlerin geçmişten gelen yaratıklar olarak bugün de yaşadığını, dolayısıyla gelecekten haber veremeyeceğini ifade etmektedir. Ataç, "Medyum Memiş hem 'Gaybden bilgi veremem' diyor, hem de 'Bu sene Fenerbahçe şampiyon olacak' diyor. Bu ancak onun yorumudur. Cinlerine dayanarak gelecekle ilgili hiçbir kehanette bulunamaz, hiçbir haber veremez" diyor. Yine Ataç, "Baz ı insanlar ın ruhlar ı cinlerle temasa müsaittir, çabuk trans haline geçebilir, çabuk bizim buudlarımızın dışına çıkabilir ve onların âlemi, onların buudları, onların dilleri ve haberleşmeleriyle mayalanabilirler. Bu bir fıtrat meselesidir ve bundan bir insani üstünlük manası çıkarılmamalıdır," demektedir. İnsanın her arzu ettiği yerde cinlere iş yaptıramayacağını ama kolayca onlarla bağlant ıya geçebileceğini ifade etmektedir Ataç. Kişinin birtak ım kelimeleri ve isimleri, sırlı kilitleri açar gibi kullanarak cinlerle temasa geçebileceğini ama cinlerden kolay kolay istifade edemeyeceğini dile getirmektedir. İnsanlar, birtakım kelimeleri birer kod, birer telefon numarası gibi kullanarak ve belirli sayıda tekrarlayarak cinlerle irtibat kurmakta, fakat genelde zararlı çıkan da insanoğlu olmaktadır. Çünkü bu irtibatların bilen kişilerle yapılması gerekir. Her iki varlık da farklı boyutlarda yaşadığı için irtibat kurmaya karar verildiğinde enerji onları karşılamaya yetmeyebilir ya da onları negatif etkileyebilir. Dolayısıyla ipler cinlerin eline geçer ve psikiyatrların possesyon dediği durum ortaya çıkar. Sonuçta bedensiz bir varlık insanı yönetmeye başlar. Birtakım yolları ve usulleri olmakla beraber cinlerle irtibat kurmak bir rehber eşliğinde yap ılmalı ve rehber işinin ehli olmalıdır. Belli bir usul, prensip ve rehber olmazsa hata yapıp paçayı kaptırmak, meczup yaftasını sırtta görmekle sonuçlanabilir ona göre.6؟ Doktorasını "cinler ve büyü" üzerine yapan Doç. Dr. Ali Osman Ateş ‘Cin Dosyası’ başlıklı yazıda ifade edilene göre; cinleri görmek, onlarla evlenmek ve cinlerin yiyecekleri konusundaki kaynakların çürük olduğudur. Yine bu konuda geniş bir araştırma yapan Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlyas Çelebi de, kaynaklardaki iki görüşten birinin sessiz olarak kabul edildiğini ve diğer görüşün hiç kaale alınmadığını belirtiyor. İnsanlar ın cinlerden faydalanmasının kesinlikle mümkün olamayacağını savunan bu iki bilim adamı, cinlerle uğraşanların yüzde doksanının şarlatan olduğunu ve bu kişilerden yardım talep etmenin doğru olmad ığını ileri sürüyorlar. "Ruh Dosyas ı' adlı bir kitabı bulunan araştırmac ı- yazar Ahmet Ersöz ise cinlerle ilgilenmenin yasak olduğunu, onlar vasıtasıyla yardım istemenin doğru olmadığını vurgularken, insanların cinlerle irtibat kurmalarının mümkün olabileceğini ifade ediyor. Ahmet Ersöz, "gönül gözü açık olan herkesin cinlerle irtibat kurmalarının mümkün olduğunu" kaydederek bu konudaki yaşanmış olayları örnek gösteriyor. Psikolog Dr. Kerem Doksat, beyinsel bir rahatsızlığı olmayan bazı insanlar ın yaşad ıklar ı olaylarla karşılaştıklar ını ve bunu bilim ad ına reddetmenin bağnazlık olacağını vurguluyor: "Bu tip konularla parapsikoloji uğraşır. Çünkü parapsikoloji, klasik psikolojinin uğraşmaktan kaçındığı noktaları bilimsel metotlarla inceler. Ruhbilim deyimi yanlış kullanılıyor aslında, çünkü ruh çok geniş bir kavram. Hâlbuki bizim ilgilendiğimiz saha yalnızca beyinle ilgili. Bu nüansı yalnız Araplar ayırmış lar. 'İlm-i nefs' diyorlar." Doksat, bu konular ın açıklığa kavuşabilmesi için ülkede parapsikoloji kürsülerinin kurulması gerektiğini söylemektedir. Cinlerin en çok hamam, otluk ve çöplük gibi pis yerlerde bulunduğu kaydedilmiştir. Cinler cismen latif varlıklar olsalar da insan, hayvan, yılan, akrep, deve ve sığır kılığına bürünüp çeşitli şekiller alabildiği hatta katır ve merkep şekline girdikleri, kuş kılığına bürünüp havada uçtukları belirtilmektedir. Maric ve nar'dan yarat ılan cinler, insana benzer şekilde görünür hale de gelirler. Yani cinlerin, rüyalarda insanların mana âlemine girdikleri gibi, rüya dışında da görünür hale gelerek, insanların yaşadığı âlemi onlarla paylaşabildiği ifade edilmektedir. Fakat bu, cinlerin as ıl hüviyetleri değildir, göründükleri insanların ruh aynalarına aksediş şeklidir. Yani insan olan alıcının kabiliyetine göre bir aksediştir.[61]

١ 4 ? Zihin Kontrolü

Güvenlikle ilgili önemli metafiziki olaylardan birisi zihin kontrolüdür. Bu konuda saygın bir yeri olan N. Tarhan, ‘Duyu Ötesi Algı’ başlıklı yazısında Amerika

Birleşik Devletlerinin, parapsikolojik araştırmalar için büyük bütçeler ayırdığını belirtmektedir. Beş duyuyu kullanmada insanın geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman hakkında bilgi edinmesinin çok ilgi çeken bir konu olduğunu ifade etmektedir. Telepati, durugörü(Clair-voyance), altıncı his de denilen bu algılama biçimi hakkında bilimsel çalışmalar yapıldığını ama henüz sağlam delillere ulaşılamadığını yazmaktadır. Ona göre, sesin, elektromanyetik frekansın ve lazerin varlığı başka dalga boylarının varlığına da kanıt olabilmektedir. Zihni kontrol etmenin, ikizlerin, anne-çocuk arasındaki uzaktan duygusal etkilenmelerin nasıl olduğu, henüz tam olarak çözülemedi ona göre. Bu arada rüya laboratuarlar ında telepati yolu ile kavram ve imaj uyand ırıldığının gözlemlenmesi elektronik psikiyatri açısından devrim niteliğindeki bir gelişme olduğu inancındadır. Araştırmalarda, duru görü veya beden dışı sezgi denilen bir yöntemde de, bazı denekler bir odaya gizlenen nesnelerin yerini tespit etmeyi başarabiliyor demektedir. ‘Remote Viewing, remote sensing’ denilen uzaktan görme ve hissetme özelliği olan insanların, bunu nasıl başardıkları konusu bilimin ilgi alanına girdiğini, uzaktan görüşün, elektromanyetik işleyişinin nasıl olduğu çözülebilirse insanlığın kaderi bundan etkileneceğini ve sonuç olarak insan zihninin uzaktan kontrol edilebilmesinin dünya için sosyal ve politik etkilerinin çok fazla olacağını ifade etmektedir.[62] ‘Psikolojinin Bugünü’ başlıklı yazısında ise Tarhan, insan beyninin nöron denilen hücrelerden oluştuğunu, bilgisayarların da silikonlardan oluştuğunu, bilim adamlarının sürekli zihinlerini işgal eden ‘beyindeki bilgileri bilgisayara, bilgisayardaki bilgileri de beyne nakledebilir miyiz?sorusu artık hayal olmaktan çıktığını ifade etmektedir. İnsan beynine mikroçip konulursa onu yönlendirmek mümkün olur mu? İlaç verilmesi halinde insan davranışlarını değiştirmek mümkün müdür? Bu soruların, üzerinde çalışılan akademik araştırma konuları olduğunu yazmaktadır.[63] j. Keith, ‘CIA ve Zihin Kontrolü’ başlıklı yazıda ifade ettiğine göre sorgu sırasında kullanılacak bir ‘gerçek ilacı’ için bir araştırma başlat ılmış. Bu ilac ın sonralar ı ‘Mançuryalı Aday’ -hipnoz yöntemiyle programlanan ajanlar ve suikastçılar- olarak adlandırılacak kişiler üzerinde kullanılacağını iddia etmektedir.[64] Ayn ı yazıda İnsan Kaynaklar ı Komitesi Sağlık ve Bilim Araştırmaları Alt Komitesi tarafından, 1977’de hazırlanmış Kongre Raporu’ndan derlenen, ilk önemli CIA zihin kontrol araştırmalarının listesi kısa açıklamalar ıyla beraber şu şekilde sunuluyor:

‘‘MKDELTA: Gizli operasyonlarda biyokimyasalların kullanımı konulu, Ekim 1952’de CIA tarafından yürütülen ilk projedir. Fiili olarak hiçbir zaman gerçekleştirilmemiş olabilir.

MKULTRA: Nisan 1953’te başlatılan, MKDELTA’nın ardılı olan ve 1960’ların sonlarında, muhtemelen 1966’dan sonra son verilen bir projedir. Bu program, insan davranışını denetlemenin çeşitli araçlar ını tasarlamıştır. İlaçlar bu etkinliğin yalnızca bir yönüdür.

^/□؛NAOMİ: Bu proje 1950’lerde başlatıldı ve 1969’da bitti. MKDELTA’dan sonra başlatılmış olabilir. Amacı hareketi kısıtlayan ve öldürücü malzemeleri depolamak ve bu malzemeleri yayacak bir aygıt geliştirmekti.

^/□؛CHKWIT: ^/□؛SEARCH programının devamı niteliğindeydi. Bunun amacı Avrupa ve Asya’daki yeni uyuşturucu gelişmelerini belirlemek, bilgi ve örnek toplamakt ı.

MKOFTEN: Bu da MKSEARCH projesinin bir devamıydı. Bazı ilaçlar ın insanlar ve hayvanlar üzerindeki davranışsal ve toksikolojik etkilerini test etmek amaçlanıyordu. ’’[65]

Aynı yazıda, 25 Ocak 1952 tarihli çok gizli ‘Başkan İçin Muhtıra, Tıbbi Personel, ARTICHOKE Projesi, I&S Role’ün değerlendirmesinde şu soru soruluyor: ‘‘Bir kişiyi iradesine ve hatta kendisini koruma içgüdüsüne rağmen istediklerimizi yaptıracak kadar kontrol altına sokabilir miyiz?’’ Cevabı, 1953’te, Princeton mezunları karşısında konuşan CIA yöneticisi Allen Dulles veriyor: ‘‘İnsanlar ın zihnindeki savaş’ta iki cephede mücadele ediliyor. Amerika’daki cephelerden ilki, sansür ve halkla ilişkiler yöntemleriyle sürdürülen indoktrinasyon; daha hayati ve uzmanlaşmış bir cephe olan ikincisiyse kişisel ‘beyin yıkama’ ve beyni değiştirmedir.’’[66] Yine CIA’de zihin kontrol programlarının önemli idarecilerinden biri olan ve Coltech’de biyokimya üzerinde doktorasını tamamlayan Sidney Gottlieb’in 33 ya şında Ajans’ın teknik servis bölümünün başına geçtiğini ve 1973’e kadar MKULTRA ve onun, üniversiteleri, hastaneleri, hapishaneleri, ülke sınırındaki askeri kurumlarıyla en az 149 alt kümesini yönettiğini ifade ederek, Gottlieb’in günlüğünden bir alıntı şu şekilde yazılmaktadır:

‘‘11 Mayıs 1953, Kayıtlı Denek Üzerine Notlar:

1-                  Yazar bugünü deneyleri inceleyerek geçirdi.

2-                         Projenin mevcut durumunun genel tablosu, dikkatle hazırlanmış beş büyük deneyden birini ifade ediyor. Yılın büyük bir bölümü yaklaşık yüz kişilik büyük bir denek grubunun gözlenmesi ve ayarlanmasıyla geçti.ل Eylül’e kadar mümkün olduğunca fazla verinin toplanması ve bu tarihte beş deneyin tamamlanmış olması tasarlanıyor. Bu beş deney; (N, deneye katılan toplam denek sayısıdır.)

Deney 1- N-18, Hipnoz yoluyla neden olunan endişelerin 1 Eylül’de tamamlanması. Deney 2- N-24, Hipnozla ö ğrenme ve karmaşık bir yazının hat ırlanma becerilerinin geliştirilmesi, deneyin tamamlanma tarihi 1 Eylül.

Deney 3- N-3, Hipnoz altında doğru yanıt verme, deneyin tamamlanma tarihi 15 Haziran.

Deney 4- N-24, Hipnoz yoluyla karmaşık biçimde yerleştirilmiş fiziksel objeleri çözümleme ve anımsama becerisinin geliştirilmesi.

Deney 5- N-100, Hipnoza karşı hassasiyet ve kişilik arasındaki ilişki.

3-                        Gelecek  yıl (1 Eylül 1953’ten 1 Haziran 1954) üzerinde yoğunlaşılacak işler:

Deney 6- Mors alfabesi problemi, üniversite gönüllüleri arasından daha düşük IQ seviyesine sahip kişiler seçilecek.

Deney 7- Hipnozla edinilen bilginin belirli işaretler aracılığıyla hat ırlanması.’’[67]

Aynı başlık altında ifade edilenler arasında ^]؛ULTRA kapsamındaki araştırma alanları da var. Bu alanları saymak gerekirse; ‘‘lobotomi ve diğer beyin ameliyatları; elektroşok ve kimyasal şokun kullanımı; stresin insan üzerindeki açlık, korku, yorgunluk, baskı ve şiddet gibi etkileri; uyuşturucu analizi; ultrasonik ve titreşim dengesizliği ve denetimi; sorgulama teknikleri; konuşmaya ve hafıza kaybına yol açan uyuşturucular, duyu yoksunluğu ve ‘elektro uyku’, radyasyon; gen yapıştırma ve mutasyon yarat ımı gibi genetik araştırmalar; ESP; çeşitli beyin yıkama formlar ı; kiş ilik değerlendirmesi; bilinci uzaktan denetimi; beyin nakli ve elektrotlar; fahişelerin ajan olarak kullanımı; hormonal ürünler ve salgı ürünleri, uyuşturucu spreyler; LSD, amfetamin, morfin, eroin, kokain ve haşhaş gibi uyuşturucular.’’[68] Bilimin birçok alanında insanı kontrol etmekle ilgili, zihin kontrolünü sağlayacak her nasıl bir yol varsa hemen hepsi araştırma konusu olmaktadır. Bu araştırma konuları için bilimsel olup- olmaması değil, sonuç alıp-almamak önemli bir kıstastır. Dikkat edilirse, bu araştırma konular ından bazılar ı metafiziki konulara girmektedir. j. Keith benzer konular ı ele aldığı kitabındaki ‘Estabrooks ve Mançuryalı Aday’ başlıklı yazısında, New York

Buffalo yakınlarındaki Colgate Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. George Estabrooks’un istihbarat ajanları ve casusların hipnoz ile denetlenebileceklerini fark eden ilk kişilerden olduğunu belirtmektedir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında hipnozun casuslukta kullanılmaya başlandığını belirten yazar, 1920’lerde Estabrooks’un, Harvard’da psişik fenomenler araştırmasıyla ilgilendiği, fakat kısa süre sonra hipnoz ve bireylerin iradelerinin denetlenmesi üzerinde yoğunlaştığını ifade etmektedir. Estabrooks’un ilk ve benzersiz bulu şlar ından birisinin de çoklu kişiliğe sahip kişilerin iyileştirilmesinde kullanılan hipnozun, kişiye birden çok kişilik kazandırmak için de kullanılabileceği olduğunu yazmaktadır.[69] Benzer bir konu-yöntem ise son yıllarda üzerinde çok çalışılan ve durulan, insana elektronik implantlar yerleştirilerek kişinin beynini, uzaktan kumanda ile yönetme çabaları olduğu belirtilmektedir.[70]؛ N. Tarhan ‘Mikrodalga ile Beyin Kontrolü’ başlıklı yazısında mikrodalga ile uzaktan gürültü hissi oluşturmanın mümkün olduğunu ifade ederek şu açıklamayı yapıyor: ‘‘Elektromanyetik ritmik vuruşlar, kişiye başını elektrikli matkapla oyulduğu hissi uyandırabilir. Çok düşük frekans da (VLF), iyonlamanın olmadığı bir radyoaktivite ile baş ağrısı, kulakta çınlama, sinirlilik hali, depresif durumlar, hafıza kaybı hatta panik duygusu oluşturulabilir. Radyasyonun diş dökülmesine, kan kanserine ve sakat doğumlara neden olduğu bilinmektedir. İyonlanmanın olduğu radyasyonlar, X ışınları Radyum gibi kanser tedavisinde, kanserli hücreleri öldürmek için kullanılır. Bu ışınları uzaktan yönetmek mümkün olmamakta, fakat mikrodalga kaynağını 1-2 km. uzaktan bir hedefe yöneltmek mümkün olabilmektedir. Kötü niyetli kişilerin elinde korkunç bir silah haline dönebilen bu teknoloji, insanlık dışı amaçlarla kullanılırsa bu dünyanın sonu demektir.’’[71] Beyin kontrolü, zihin kontrolü ile ilgili gelişen teknolojinin kullan ıldığını ve bu teknolojinin sıkı denetimle takip edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bazı olaylarda kullanılan ve yakalanan zanlılar ın, olayla ilgili hafıza kayıplar ının ve panik durumlarının anlaşılması bakımından önemli bir bilgidir bu. Aynı yazar ‘Elektronik Parça Yerleştirmek Mümkün Mü?’ başlıklı yazısında insan davranışını kontrol etmeyi isteyenlerin, hayvan deneylerinde bu düşüncelerini gerçekleştirdiğini belirtmektedir. Bu konuda şunlar ifade edilmektedir: ‘‘FM radyo kanalı ile sinyaller alabilen ve nakledebilen minyatür elektrotlar, hayvan kafasına yerleştiriliyor. Bu işlemlerden sonra maymunda cinsel saldırganlık, boğada aniden durma komutu verme deneyleri başarılı oldu. Yunus balıkları yönetilebildi. Beyin elektronikle uyarılması konusu, ABD’de zihinsel özürlüler ve e şcinseller üzerinde araştırıldı. Araştırmacı لames Olds, beynin hipotalamus bölgesine elektronik implant yerleştirerek eşcinselleri kontrol etmeyi başardı. Hastalarda korku, heyecan, halüsinasyon oluşturarak onların davranışlarını ödüllendirdi veya cezalandırdı. Zihinsel özürlülere de benzer deneyler yap ıldı. Yap ılan bu çalış malar çok tartışıldı. Bilimin iyiliği değil, hastanın iyiliğinin ön planda tutulması gerektiği etik kuralına göre çalışmalar durduruldu. FM radyo kanalında sinyaller alabilen ve nakledebilen, uzaktan beynin elektronik uyarılması konusu ateşli tartışmalara konu oldu. Hatta Fransa’da ‘her doğan çocuğa kimliğini belirtir elektronik parça yerleştirerek ömür boyu nerede olduğunu izleyebiliriz’ tezi bile ortaya atıldı. İnsanın robot gibi tuşlarla kontrol edilebilmesi, çok tehlikeli bir gelişmeydi. Elektronik implantı (Stimoreceiver) bulan Dr. Delgado, beynin amigdal ve hipokampus gibi alanlarını canlandırarak neşe, tuhaf duygu, renkli görüntü gözlemlediğini kitabında kaydederek açıkladı. Radyohipnotik beyinler arası kontrol projesi, elektronik hipnoz yapmayı amaçlamaktad ır. Bu proje ile kişiye istemediği şeyler yaptırmak mümkün hale gelecektir. Tuşlarla kontrol edilebilen insana neler yaptırılmaz ki!’’[72] Anlaşılmaktadır ki, insanın kontrol edilmesiyle ilgili gelişmeler dünyanın kontrolünü kaybetmeden önce insanlarca iyi takip edilmelidir. 1943’te Estabrooks’un yazdığı Hypnotism adlı kitapta denetim altına alınan suikastçıların yarat ımı anlat ılmaktad ır. 1945’te ise Estabrooks, Richard Lockridge ile birlikte, Death in the Mind adında bir roman yazarak, romanında Naziler’in Müttefik güçlerini ele geçirerek hipnozla onlar ı ajanlaştırdığı belirtilmektedir.[73] R^ode Island Evening Bulletin’e verdiği bir demecinde Estabrooks, hipnoz sıras ında kişilikleri bölünerek casuslaştırılan kişilerle ilgili: ‘‘Bu meziyet bilim kurgu meselesi değildir. Bu yapıldı, yapılıyor. Bunu ben yaptım,’’ demektedir.[74] George Estabrooks zihin kontrol suikastç ılar ının ve hipnozla yerleştirilmiş çoklu kişiliğin yarat ımında ilk çalışmaları yapan kişidir.[75] ‘Estabrooks ve Mançuryalı Aday’ başlıklı yazıda İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Amerikalı istihbarat ajanlarının, deneklerin kişiliklerini bölüp yeni bir kimlik oluşturabildikleri ve bu sayede hem denekten hem de deneği sorguya çeken kişiden bilgi sızd ırabildikleri ve deneğin zihnine yanlış bir hafıza yükleyebildikleri ifade edilmektedir.[76] 22 Kasım 1963’te gerçekleşen Başkan John F.

Kennedy suikastı ile ilgili zanlı Lee Harvey Oswald’ın zihninin denetlendiği ve Kennedy’yi öldürmek üzere hipnozla programlandığı, zanlı Oswald’ın katilinin(Ruby) de zihni programlanmış biri olduğu, beynine bilinmeyen bir şekilde zarar verildiği iddia edilmektedir.[77] Yazar j. Keith ‘Estabrooks ve Mançuryalı Aday’ başlıklı yazısında şunları ifade ediyor: ‘‘İşleyen bir ABD İstihbaratı Zihin Denetim Programının Taslağı’ üzerine konuşurken, Açık Gözler operasyonundan örnek veriyor; bu proje içinde zihni denetlenen deneğe ‘Açık Gözler’ diye hitap ediliyormuş. ‘Bu kısım, ‘Açık Gözler’ operasyonuna adanmıştır. İnsanlarımızın hazır bir bölümü ülke hastanelerini ve göçmen merkezlerini gezerek, adı geçen operasyon için adaylar bulmak adına kapı kapı dolaşıyorlar. Yakın akrabası ya da dostu olmayan hedef bireylerin yerini keşfediyoruz. Daha sonra uygunlukları psikiyatrlarımız tarafından test edilen bu kişiler, ağır bir hipnoza alınıyorlar. Aday nispeten yüksek bir IQ’ ya sahipse ‘çağrı listesi’ denen bir kategoriye kaydediliyor. Denenen katılımcının IQ’ su 120’nin üzerindeyse, birinci derecede hipnoz altındayken, tetikleyici bir sözcük ya da sayıyla uyarılıyor. Daha sonra sistematik olarak deneğin geçmişini araştırıyor ve sonraları kullanılacak bir dosya oluşturuyoruz. Haber verilmesi gereken bir akrabası yoksa dayanıklılığını test etmek için deneği bizim seçtiğimiz bir yere götürüyoruz. Daha sonra muhtelif basit ve belirli buyrukların kişiliğine yazılacağı 2. aşama hipnoza geçiyoruz. Denek hipnozdan sonra buyruklara hala uyuyor, 2. seviye hipnoz altında kendisine söylenen küçük ve önemsiz görünen işleri yerine getiriyorsa, kendisine tanıştırdığımız birinden hatırlatıcı bir ‘hizmet notu’ alacaktır. Diğer aşama, kendi kişiliğinin yeniden biçimleneceği 3. seviye hipnozdur. Ona ‘arkadaşları’ için yaptığı her şeyin, hatta ülkenin yasalarına karşı olduğu düşünülse bile, iyi olduğu söylenecektir. O bizim tüm taleplerimizi yerine getirebilecek yeterlilikte olduğuna inanacak ve yine normal yaşamını yaşamak üzere serbest bırakılacaktır. (Sahaya gönderilmeden evvel bütün ajanlarımız bu üç aşamadan da geçmek zorundadır.) Deneğin IQ’su ne kadar yüksekse, program da o derecede ilerletilir. IQ’su yeterince yüksekse kişiyi Birleşik Devletler ve Kanada’nın pek çok yerinde bulunan tesislerimize ya da Çiğliğe getiririz. (Dallas, ‘Doktor’un Hastanesi’ ana merkezlerimizden biridir.) Burada deneği, artık doğru ve yanlış arasında ayrım yapamayacağı 4. seviye hipnoza sokuyoruz. Bunu Çiğliğin t ıbbi tesisinde yapıyoruz- anlaşmalı olduğumuz hastanelerden birinde. (Özellikle ölümcül ya da önemli görevler gerçekleştirecekse, deneği Stony Dağı tesislerinde hazırlıyoruz.) 4. seviyede beyne muhtelif programlar yazılabiliyor. Bu aşamada her buyruk kabul edilir. Deneğe tamamen yeni bir kişilik, özgeçmiş verebilirsin ve onu, arzulanan projenin gerçekleşmesi için programın ihtiyacı olan ne varsa ona inandırabilirsin. Daha sonra ona yeni bir şehirde, yeni bir ülkede yeni bir yaşam verilir. Ehliyet, araba, banka hesabı, pasaport, kredi kartları, kimlik ve tüm küçük şeyler (aslında gerçek olmayan) aile fotoğra^arı gibi. Denek ve hasta (aynı kişi), (kendisinin olduğuna inandığı) bir gündeme sahiptir ve hipnozun 5. aşamasına hazırdır. Bu basamakta, bir kod kelime ya da bir seri numarası ya da bir ses, kişinin beynine dikkatle işlenir. Bu, deneği harekete geçirecek olan ‘tetik’tir. Sonra kişi sıradan ve hatta yararlı bir yaşam sürer, ta ki 5. seviye hipnoz esnasında kendisine işlenen ‘tetik’ çekilinceye dek, ancak bu sırada kişi bir şey anımsayamaz. 5. seviye hipnoza alınmış birine, ancak operasyonu tamamlamasından sonra yaklaşılmasının nedeni de budur. Hiçbir bilinçaltı hipnoz programında gerçek hafıza yoktur. Bir şiddet edimi gerçekleşirse, kişinin fiille hiçbir ilgisi bulunmayacakt ır. Yalnızca, bu bilinçaltı davranış biçimini bilen psikiyatristler, 1. ve 2. seviye zihin denetimine tabi tutulan birini ayırt edebilir. Bizzat kendim 1-5 arası programlama aşamalarına tanık oldum ve 3. aşamada programlananlardan biriydim. Ancak yüksek IQ (tercihen 130-140 arası) sahibi kişiler, onlara söylenenleri çabucak anlayabilirler. Tüm yurtsever gruplar ve normal işçiler ve hükümetle sözleşmeli büyük firmalarda çalışan işçiler arasında hipnoz edilmiş kişi vardır. .. .Açık Gözler kazara aktive edilmişti. Cinayetleri durdurmanın bir yolu yoktu. Hepsi, en azından 3. seviyeye programlanmıştı.’’[78] Ayn ı kitapta ‘Tanık: Claudia Mullen’ başlıklı yaz ıda Claudia Mullen’ın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hükümetin radyasyon deneylerini araştıran Birleşik Devletler Danışma Komitesi’nin huzurunda konuştuğu belirtilmektedir.

Mullen, komisyona, 1957 ve 1984 yılları arasında, hükümetin oyununda bir rehine haline geldiğini ifade etmiştir. Oyunun nihai amac ının; kimyasallar, radyasyon, ilaç, hipnoz, elektrik şokları, su tüplerinde yalıtım, uyku bozukluğu, beyin yıkama, sözlü, fiziksel, duygusal ve cinsel taciz aracılığıyla zihin kontrolünü sağlamak ve mükemmel dedektifi yaratmaktı ona göre. Bilgisi dâhilinde olmadan 30 yıl boyunca kullanıldığını ve ona yap ılan tek aç ıklamanın ‘Amaç, arac ı me şrulaştırır’ ve ‘Onların kahramanlıkları sayesinde, komünizmle savaşarak ülkeme hizmet ediyor olduğuydu’.[79] j. Keith’in kitabında bir başka tanık olarak yer verilen Katherine Sullivan: ‘anı görüntüleri’nin, ona neler yap ıldığını ve hangi operasyonlara kat ılmak zorunda bırak ıldığını saklamak için zihnine aşılandığından dolayı yanlış detaylar hatırladığını iddia ediyor. Sanal gerçeklik sistemleri gibi ilaçlar, hipnoz ve elektrik tabancalar ı, onun kendi zihinsel programlamasını gerçekleştirmesini neredeyse imkânsız kılacak biçimde, onu programlamak için kullanıldığı belirtilmektedir.[80] Yazıda, 5 temel zihin kontrol programlama sistemi(Alpha, Beta, Delta, Theta, Omikron) bulunduğu, Theta programlamaya ‘psiş ik katiller de dendiği ve zihinsel enerji, telepatik cinayet ile olayları etkilemek için kullanıldığı belirtilmektedir.[81]

‘ABD'nin zihin kontrol harekâtı’ başlıklı bir gazete haberinde ABD'nin gizli bir araştırmasının, New York Times Gazetesi'nin l6 Temmuz 1977 sayısında "ABD insanlığın esir edilebileceği görünmez silahlar geliştiriyor" başlığıyla duyurulduğu ifade edilmekte. Arizonalı gazeteci Walter Boward’ın 1978'de yazdığı Operation Mind Control (Zihin Kontrol Harekâtı) adlı kitabında şunları yazdığı belirtilmektedir:

"CIA'nın uyuşturucu ilaçlarla yaptığı deneyler hükümetin uyguladığı çok gizli zihin kontrol projesinin yalnızca bir kısmıdır. Bu deneyler binlerce kişi üzerinde 35 yıl devam etmiştir. Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beyinin uyar ılması, ultrasonik, mikrodalgalar, alçak ses frekanslar ıyla davranışlar ın etkilenmesi ve davranış değişiklikleri terapisidir. Bu kabiliyetleriyle yeni tip bir harbe girişmesi mümkündür."[82]

1.4.3.Parapsikoloji

1.4.3.1.                                              Parapsikolojinin Adı

Parapsikoloji, doğaüstü olayları araştıran ve telepati, gaipten haber alma, duyu dışı algılama vb. olayları inceleyen ruh bilimi,[83] olarak tarif edilmektedir. ‘Parapsikoloji Sözlüğü’nde ise normal ötesi olan ama ruhsal olaylara yönelik nicelik ve nitelikteki çalışmalara ve deneylere verilen bilimsel tanımlama, ruhsal olaylardan daha da uzaklaşarak, normal ötesi araştırmaların tüm bilimsel yönlerini kapsamaktadır,[84] şeklinde açıklaması yapılmaktad ır. ‘Parapsikoloji’ ba şlıklı yazıda, 1930’lu yılların başında A.B.D de Duke üniversitesinde j.B.Rhine ve eşi L. R^ine tarafından yürütülen

çalışmalarda psişik çalışmalar ı belirtmek için almanca parapsychologie terimini kullandığı belirtilmektedir. Alışılagelmişin dışı farklı psikoloji anlamına geldiği ifade edilmiştir.[85] ‘Gizemden Bilime Parapsikoloji’ başlıklı yazıda parapsikolojinin doğanın yasalar ıyla belirlenen ve ortaya çıkan olaylar ı, klasik-akademik bilimsel anlayışın 'ötesine' geçerek araştıran bilim olduğu belirtilmektedir.[86] Bir başka yerde zihin faaliyetine bağlı olarak ortaya çıkan paranormal olaylar ın bilimsel yollardan incelenmesi[87] veya ruh ötesi, gizli kuvvetler bilimi olarak tarifi yapılmaktadır. Mistik eğ ilimli olmakla beraber deneyci olduğu ve fizik ile psikoloji alanına girmemiş ruhsal fenomenleri incelediği, bugünkü pozitif bilime ters düşen bu gerçeklerin sebeplerini ve oluşum şeklini araştırdığı ifade edilmektedir.[88] Ruh varlığının bedende tezahüründen dolayı ortaya çıkan duyular dışı olaylara ya da duyular dışı algılamalarımıza (DDA) da parapsikoloji olarak isim verilmektedir.[89] Normal yaşantımızın kenarında, yanında cereyan eden fakat mevcut bilgilerimizle açıklanamayan ruhi olaylar ifade edilmek için kullanılan parapsikoloji, beş duyumuzun dışında bazı olayları sezebilmek, etkileyebilmek ve geleceğe, geçmişe ait bazı şeyleri anlamayı kapsayan bir bilim dalı olarak ortaya çıkmaktadır.[90] Parapsikoloji duyular d ışı, algılama yeteneğini inceleyen, alışılagelmiş in dışında psikoloji olarak tanımlanmaktadır.[91] Bugünkü bilimsel yasalar çerçevesinde yer almıyor izlenimini veren normal d ışı insan yeteneklerini inceleyen bilimdir ve inceleme konuları uzun zaman doğaüstü ya da yanılsama sonucu olduğu düşünülen olaylard ır. Anormal olgulara, bilimsel bir yakla şımla yönelmek isteyen parapsikoloji, ispritizma, mistisizm ya da gizli bilgilerden ayr ılır. Bu bilim dalı, ruhbilim sistemi içerisinde henüz yer almamış, ama alacak olan ruhsal işlevlerin var olduğunu ileri sürer. Parapsikologlar, hileleri, yanılsamayı ya da bilinen bir ruhbilimsel işlevin çalışmasını bir yana bıraktıktan ve rastlantıyı da hesaba kattıktan sonra, henüz çok yetersizce tanımlanmış bulunan ve insanın duyu ya da kas arac ılığı olmaksızın çevresindeki dünya ile iletişime girmesini sağlayabilen yetilerin var olduğunu savunmaktadırlar.[92] Parapsikolojik araştırmalarda, sonuçları tekrarlanabilir yöntemler geliştirmek üzerinde özellikle durulmaktadır. Çünkü parapsikolojiye bilimsel bir statü tanınmas ındaki başlıca engel, tatmin edici bir kuram ın olmamasının yanında, herhangi

bir ekip tarafından bildirilen deneysel sonuçların, başka ekipler tarafından çoğu kez tekrarlanamamasıdır.[93]

Parapsikoloji ile ilgili bazı bilim insanlarınca ifade edilenler şöyle:

Dr. Halûk Nurbaki’nin ‘İnsan Gerçeği’ başlıklı yazısında şunlar ifade edilmektedir: ‘‘Parapsikoloji bilim adamlar ı, ruh varlığını ispat eden binlerce yayını bilimsel seminerlerde yayınlamış lardır.’’[94]

Albert Einstein ‘‘Yaşad ığımız en güzel deneyim gizemler içinde olmakt ır’’,

diyor.

Psikanalizin babası Freud ise; tekrar dünyaya gelse kendisini seve seve parapsikolojiye adayabileceğini söylemektedir.[95]

Tasmanya Üniversitesinden Dr. Jurgen, Rus ve Çek bilginleri, paranormal olayları kanunları olan birer fizik olay olarak kabul etmektedirler.[96]

1.4.3.2.                                              Parapsikolojinin Tarihsel Gelişimi

‘Siyasi Ve Askeri Sahada Hipnozun Kullanımı’ başlıklı yazıda parapsikoloji teriminin ilk olarak 1880 yıllar ında Dessouir tarafından kullanıldığı belirtilmektedir.[97] Diğer taraman parapsikoloji kelimesi 1920'li 1930’lu yıllarda Dr. j. B. R^ine tarafından, Fransız psikolog Emil Boirac'ın "psikoloji ötesi" anlamında kullandığı "parapsychique" kelimesinden uyarlanmış ve 1953'te Hollanda, Utrecht'a toplanan Uluslararası Psişik Araştırma Konferansınca parapsişik araştırma yapanlarca onaylanmış olduğu belirtilmektedir. Parapsikoloji tarihini 4 önemli devreye ayırabiliriz: Klasik dönem, Mesmerizm dönemi, spritüel bilgilerin ilk yayıldığı ve ekolleştiği dönem, deneysel parapsikolojinin bir bilim dalı olarak üniversitelere yayıldığı dönem. 1700'lü yılların ikinci yarısında, ilk olarak Viyanalı Doktor Anton Mesmer, kendisine sinirsel problemlerle gelen bazı hastalar ının tedavisi sırasında mıknat ıslı çubuklar kollanılarak sonuç alabildiğini görmüştür. Bir süre sonra ellerini de kullanarak ayn ı işi yapabildiğini keşfeder ve bunu bedensel mıknatıslık olarak açıklar. Bu deneysel çalışmalardan sonra, insana ait bu özellikler para ve ün kazanma yolunda kullanılmıştır.

Parapsikoloji hakkındaki bilimsel araştırmalar 19. yy.ın sonlarında başladı. O dönemde pozitif bilimin ruhsal fenomenlere karşı katılığından dolayı çok az sayıda bilim adamı konuyla ilgilendiler. 1841 yılında Dr. james Braid, hipnoz konusunda gelişmeler sağlarken, j. j. Thomson ve Sir Oliver Lodge, 1870'lerde, telepati çalışmalarının öncüsü oldular. 1882 yılında İngiltere'de bilimin metotlarını ruhsal olaylara uygulamak üzere ilk parapsikoloji derneği kuruldu. Çalışmalar iki ana yolda gelişme gösteriyordu. Bu yollardan birisinde telepatinin gerçekliğini kanıtlama çalışmalar ı yapılıyordu. Diğerinde ise ruhsal celseler yap ılarak, medyumlar ın ölmüş kişilerle bağlant ıya geçmesi inceleniyor ve ölümden sonra ya şam araştırılıyordu.

1900'lü yıllarda Amerikalı medyum Edgar Cayce şifa ve geçmiş yaşam okumalarını gündeme getirdi. Dr. Edith Fiore ve Dr. Helen Wembach ekminezi (ipnozla geriye götürme) çalışmaları yaparken, Sovyet mühendis Semyon Kirlian tarafından 1939'da bulunan fotoğraf tekniği ile cisimlerin etrafında bulunan enerji alanları tespit edilmiştir. 1950'li yıllara gelindiğinde, Amerika'da askeri denizcilikte telepatinin kullanılması konusunda çalış malar ın ileri boyutlara ulaştığı belirtilmektedir.[98] ‘Siyasi Ve Askeri Sahada Hipnozun Kullanımı’ başlıklı yazıda 30 Aralık 1969 yılında parapsikolojinin Amerikan Bilim Geliştirme Birliği (AAAS)'ne esas üye olarak resmen kabul edildiği ve kararın AAAS Meclisi tarafından alındığı, bu meclisin tıp, mühendislik gibi 300 bilimsel üye birlikleri delegelerinden teşekkül ettiği ifade edilmektedir.[99] Parapsikoloji Kurumu 1969’dan bu yana Amerikan Bilimini Geliştirme Kurumu’nun bir üyesi olmasına karşın, birçok bilimci ve filozof; açık bir ret veya sırf üstünde hiç düşünmeme yoluyla, bunu hala bir bilim olarak görmemektedirler.[100]

Türkiye'de ruhsal konularla ilgili ilk çalış malar 1900'lü yılların başlarında Dr. Bedri Ruhselman tarafından yapılmıştır. 1945'de ilk eseri olan ‘Ruh ve Kâinat’ adlı çalışmasından sonra 1950 yılında Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği'ni kurmuştur. Halen faaliyetini sürdüren MTİA Derneğinin yanı sıra bir kaç başka dernek ve kişi de bu konuda çalış malar yapmış ve baz ı bilim adamlar ımız bu konu ile ilgili tezler vermiştir.[101] Günümüzde bu alanlarda çalışmakta olan onlarca kitapevinin yayınlamış olduğu yüzlerce kitap vardır.

1.4.3.3.                                                Parapsikoloji’nin Konusu

Parapsikoloji konusu ile ilgili tart ışmalar çeşitli alanlarda yap ılmaktad ır. Bunlardan birisi de gazetelerdir. ‘Ruhların peşinde...’ başlıklı haberde ölülerle ya da kilometrelerce uzaktaki biriyle sadece beyin dalgalarını kullanarak iletişim kurmanın, beyin dalgalar ıyla hastalık teşhisi ve tedavisi olmanın ‘‘parapsikoloji”nin inceleme alanına girdiği ifade edilmektedir. Günlük ya şant ımızda zaman zaman başımıza gelen "rüyaların gerçek çıkması, olayları önceden sezebilmek, bir anı daha önceden yaşad ığımızı hissetmek" gibi nedenini aç ıklayamadığımız birçok olay, parapsikolojinin ilgilendiği konular arasında yer almaktadır. Dünyada 19. yüzyıldan sonra hızla gelişen bir alandır parapsikoloji. ABD, Kanada ve Japonya başta olmak üzere, birçok üniversitede kürsüsü bulunuyor bu dalın. İstihbarat birimleri bu alanda çalışmalar yapan kişileri kullanmaktan çekinmiyorlar. Türkiye'de üniversitelerde okutulmuyor ve akademik olarak "parapsikolog" ünvanını taşıyan bilim insanı bulunmuyor. Fakat bu alanda kişisel ya da dernek olarak, faaliyet yürütülüyor. Pozitif bilimle uğraşanlar ise parapsikolojiyi eleştiriyor ve sorguluyorlar.[102] Parapsikoloji çalış malar ını, modern bilimin dini konulara yakınlık göstermesi olarak değerlendiren modern bilim ve yeni psikoloji, aslında dini anlamak için ciddi bir gayret göstermemektedir.[103] Bu konuda gayret gösteren Naumov: ‘‘Ruhbilimin ortaya çıkardığı sorunlara bir cevap bulunmak isteniyorsa, tüm parapsişik olaylar neden incelenmiyor?’’ diyor. Ona göre parapsikoloji bütün bilgilerin, bütün ilimlerin karşı karşıya geldikleri bir noktada olduğu için felsefe, bilim, din ve sanatın bir terkibi olarak göz önüne alınmalıdır. İnsani faaliyetlerin tümünü kapsayan parapsikoloji, insanı kendi tabiatını, esrarlı yapısını anlamaya yöneltmektedir.[104] Bazı olaylar ın aç ıklanmasında parapsikoloji anahtar görevi görmektedir. Bazen bu bilim dalı bile açıklama getirememektedir. Bir örnek olarak şunu ifade edebiliriz: ‘‘Tibet’teki Khaldan Manastırı inanılması güç bir mucizeye sahne olmaktadır. Burası Budistlerin ve Tibet Lamalarının kutsal saydıkları bir yerdir. Her sene binlerce kişi bu manast ıra hacı olmak için gelir. Manast ırın bu derece ilgi görmesinin sebebi XIV yüzyılda ölen bir Budist rahiptir. Bu Budist rahip Tsong- Koba’nın cesedi özel bir odada mumyalanmış olarak ve yerden 1,5 metre yükseklikte, boşlukta durmaktadır, ölü rahip tam alt ı asırdan beri öyle havada durmaktadır. Mumya ne tavandan sarkan iplere bağlıdır ne de yerde veya duvarda bir noktaya dayanmaktadır.

Bu olağan üstü tabiat olayını izah edemediğimize göre Einstein’in sözlerini kabul etmek zorundayız: ‘Eskiler bizim bilmediğimiz pek çok şeyin sırrını biliyorlardı.’ Kozirev, yerçekiminin yok olmasını, madde içinden geçen zaman enerjisiyle izah ediyor. Fakat basit bir yöntemle bunu nasıl gerçekleştirebiliriz? Henüz bunun tam bir açıklaması yok.’’[105] ‘Medyum Uzer: Üzeyir Garih’i uyarmıştım’ başlıklı haberde sadece Amerika değil, Avrupa ve Rusya’da da parapsikolojiye çok ilgi duyulduğu ve bu ülkelerde araştırmalar yapıldığı, lisansüstü üniversitelerde eğitim veren kürsüler ve üniversiteler bulunduğu belirtilmektedir. Hatta Rusların da medyumlardan sıkça kullandığı ifade edilmektedir.[106] Peyami Safa, paranormal, parapsikolojik veya metapsişik olaylar ının kendi başlarına bir saha, yeni bilim konusu olduklarını görmektedir. Bu konuda bilimsel yayınların çok olduğunu ve Avrupa ve Amerika Üniversiteleri’nde bu konuyla ilgilenen enstitüler ve yapılan araştırmalar için burslar verildiğini ifade etmektedir. Mistik hadiselerde olduğu gibi parapsikolojik hadiselerde de mant ığımızın, standart bilimsel tecrübe yöntemlerimizin d ışında kalan ve birçok aç ıklamalara yol açan sayısız olaylar ın var olduğunu belirtmektedir.[107] Parapsikolojinin araştırma alanına giren ruhsal yeteneklerin, ya zihinsel deneyimler ya da fiziksel etkiler olarak ortaya ç ıkt ığı, duyular dışı algılamaların (DDA) ise bir kimsenin beş duyusunu kullanmadan kendi çevresindeki bir şeye karşı duyarlılık göstermesi olarak açıklamak mümkündür. Parapsikolojinin kökenine bakıldığında yaygın olarak "ruhsal deneyimler" olarak adlandırılan, kendiliğinden ortaya çıkan olaylara rastlanır. Bu deneyimler hemen tüm kültürlerde yer almıştır ve birbirlerine çok benzerlik gösterir. ‘Chicago Üniversitesinin Ulusal Düşünceyi Araştırma Merkezi’ tarafından yapılan bir araştırma sonucunda, Amerikalıların büyük bir çoğunluğunun hayatlarının bir döneminde bir veya birden fazla ruhsal bir deneyimi yaşadığı anlaşılmıştır. Avrupa'da yapılan araştırmalar da benzer sonuçlar vermiştir. Türkiye’de ise telepati, haberci rüyalar, geleceği önceden sezinlemek ve şifa gibi konular toplumumuzun doğal öğelerindendir.[108]

1.4.3.3.1.Suyun Bilinmeyen Gücü

Su ile ilgili yapılan birçok araştırma neticesinde elde edilen bilgilerin yerald ığı bir kitapta konumuzla ilgili sayılabilecek yeni bilgilere ulaşılmıştır. M. Arat, bu konuda bilgilendikten sonra köşesinde kitabın yazarı Dr. Masaru Emoto’nun deneyleri ile ilgili

şunları ifade etmektedir: ‘‘Tek bir su kristalini almış, ona ‘Senden nefret ediyorum’ demiş, su kristali bulanmış ve çamur gibi olmuş. Aynı su kristaline ‘Seni seviyorum’ demiş, kristal mükemmel bir kar formuna dönüşmüş. Aynı su kristaline dua etmiş, su kristali hayran olunacak güzellikte mükemmel bir form almış. Vücudumuzun yüzde 70’inden fazlası su olduğuna göre, kızmak, bağırmak vücudumuzdaki su kristallerini bozmaktan başka bir işe yaramıyor olsa gerek.’’[109] ‘Sudaki sır’ başlığıyla yazılan haberde ise japon araştırmacı Masaru Emoto’nun, suyun molekül yapısının insanların düşüncelerinden, sözcüklerinden ve dinlemiş olduğu müzikten etkilendiğini belirlediğini bildirmiştir. Tokyo’daki HA^O Enstitüsü’nün internet sitesinde yeralan haberde, insanların yaşam kalitesinin, vücutlarındaki ve yerküredeki suyun kalitesiyle bağlantılı olduğunu savunan Emoto, yaşama geçirilen pozitif düşünceler sayesinde insanın vücudunda yeralan suyun, kişiyi mutlu kılabileceğini bildirmektedir.[110]

M. Emoto, ‘Suyun Bilinmeyen Gücü’ adındaki kitabında aklına gelen bir varsayımdan hareketle, suyun aldığı bilgiye bağlı olarak farklı kristal tipleri gösterdiğini ispatlamıştır. ‘‘Buz kristali oluşumundaki farklılıkların nedeninin yalnızca içinde klor bulunup bulunmaması değil, aynı zamanda o suyu etkileyen bilgi olduğundan emindim. Bunu test etmek için, iki cam şişeye su koydum. İçlerindeki suyun ‘okuyabileceği’ bir şekilde şişelerden birine ‘Teşekkür ederim,’ diğerine ise ‘sen aptalsın’ yazan bir etiket yapıştırdım. Her iki şişedeki su da aynıydı. Sonra iki şişedeki suyu da dondurdum. Sonuçlar teorimi desteklemenin çok ötesindeydi; ‘Teşekkür ederim’ yazılı şişedeki su güzel altıgen kristaller oluştururken, ‘Sen aptalsın’ yazılı şişedeki suda ancak kristal parçacıkları vardı. Su bilgiyi alıyor ve kristalleri bu kara^eristikleri yansıtıyorsa, suyun niteliği aldığı bilgi temelinde değişiyor demektir. Başka bir deyişle, suya verdiğimiz bilgi onun niteliğini değiştirir.’’[111] Kitabında ‘Su sözleri anlar’ başlığıyla yazılmış deneye de yer veren yazar, deneyin, teorisinin doğru olduğu konusunda kendisini ikna ettiği için, suya çeşitli bilgiler vermeye, onu dondurmaya ve kristallerini foto ğraflamaya başlar ve çok ilgi çekici sonuçlara ula şır. ‘‘Tutarlı bir şekilde, suyun olumlu sözcüklere güzel kristaller oluşturarak tepki verdiğini bulduk. Sanki keyifli halini ifade etmek istercesine, kristaller bir çiçek gibi açılıyordu. Tersine, suya olumsuz sözcükler gösterildiğinde, kristal oluşmadı. Örneğin, suya ‘mutluluk’ sözcüğünü gösterdiğimizde, güzelce kesilmiş elmaslar gibi dengeli biçimleri olan kristaller oluşturdu. Diğer yandan, suya ‘mutsuzluk’ sözcüğünü gösterdiğimizde bozuk ve dengesiz kristaller ortaya çıktı. Su kristaller oluşturmak içim kendini zorlamış, ama gücü tükenmiş ve parçalanmış gibi görünüyordu; mutluluk, o sudan uzaklaşıp gitmişti. Aynı suya, karşıt sözcük çilleri göstermeye devam ettik: ‘aferin’ ve ‘çok kötü’, ‘hoşlanmak’ ve ‘hoşlanmamak’, ‘güçlü’ ve ‘güçsüz’, ‘melek’ ve ‘şeytan’, ‘barış’ ve ‘savaş’. Su ancak kendisine olumlu sözcükler gösterildiğinde kristaller oluşturdu. İşin ilginç yanı; su yabancı sözcüklere de Japonca sözcüklere verdiğine benzer, ama bütünüyle aynı olmayan bir tarzda tepki verdi. Dünyanın her yanında minnettarlık ifade eden thank you (İngilizce), duoxie (Çince), merci (Fransızca), danke (Almanca), grazie (İtalyanca) ve kamusamunida (Korece) gibi sözcüklere tepki olarak güzel kristaller oluşturdu.’’[112] Araştırmasında, suyun aldığı bilgiyi yansıtacak şekilde iyileştiği ya da kötüleştiği açığa çıkmaktadır. Dolayısıyla insanların aldığı bilgiden etkilendiğine inanan Emoto, ‘‘çünkü bir yetişkinin vücudunun % 70’i sudur,’’[113] demektedir. Başlıca sudan oluşan insanların iyi bilgi alarak, zihin ve bedenleri daha sağlıklı hale, tersine, olumsuz bilgi alarak hasta olmaya gidebileceğini belirtmektedir.[114] Olumlu düşünme yönünde bir tutum olduğunda, sağlığın da genellikle düzeldiğini belirten Emoto, açıklamayı tıp alanındaki ‘plasebo etkisi’yle yapar. ‘‘Yeni bir ilac ın etkililiğini test etmek için, ilaç şirketleri klinik incelemeler yapmak amacıyla tıp doktorlarıyla birlikte çalışırlar. Geleneksel bir yöntem iki grup hasta almaktır. Hasta gruplarından birine yeni ilaç verilir. Diğer gruba yeni ilaç verileceği söylenir, ama aslında bir plasebo (ilaç olmayan bir şey, genellikle basit bir vitamin) verilir. Kendilerine gerçek ilaç verilen gruptaki kişilerin ilac ın etkisi nedeniyle kendilerini iyi hissetmeleri anlaşılır bir durumdur, ama plasebo grubundaki birçok kişi de kendisini iyi hisseder. Elbette, plasebo grubundaki iyileşme derecesi çoğunlukla ilaç grubundakinden daha azdır. Bununla birlikte, çağdaş tıp bilimi insanların sadece bir plasebo kapsülü alarak kendilerini nasıl daha iyi hissettiklerini kesin biçimde açıklayamamaktadır.’’[115] ‘Dikkatini vermek enerji vermenin bir yoludur’ başlıklı yazısında bir vakadan, The Hidden Messages in Water (Beyond Words Publishing, 2004) adlı kitabından bir alıntı yaparak bahseder: ‘‘Dergimize abone olan bir aile ilgi çekici bir deney yaptı. İki cam kavanoza pirinç koydular ve bir ay boyunca her gün birine ‘teşekkür ederim’ diğerine ise ‘sen aptalsın’ dediler ve bu dönem içinde pirincin nasıl değişim gösterdiğini izlediler. Çocuklar bile, okuldan eve döndüklerinde, pirinç kavanozlarına bu sözcükleri söylediler. Bir ay sonra, kendisine ‘teşekkür ederim’ denen pirinç malt kokusuna benzer olgun, yumuşak bir kokuyla mayalanmaya başlarken, ‘sen aptalsın’ denen pirinç çürüdü ve karardı. Bu deneye yayımladığım kitapta (Messages from Water, C.1) yer verdim, bunun sonucunda bütün Japonya’da yüzlerce aile aynı deneyi kendileri yaptı. Herkes aynı sonuçları bildirdi. Ailelerden biri deneyde ufak bir değişikliğe gitmişti: diğerleri gibi onlar da ilk pirinç şişesine ‘teşekkür ederim’ ikincisine de ‘sen aptalsın’ demişler ve üçüncü bir şişe daha hazırlayıp ona aldırmamışlardı. Sizce ne oldu? Kendisine aldırılmayan pirinç gerçekten de ‘sen aptalsın’ sözüne maruz bırakılan pirinçten daha önce çürümüştü. Başkaları da aynı deneyi yapmaya çalıştıklarında, sonuçlar yine aynı oldu. Öyle görünüyor ki alay edilmek aslında aldırış edilmemek kadar zarar verici değil. Bu deneyin sonucu çok anlamlı. Hayatta en zor şey aldırış edilmemek ve dikkatini vermemektir. Bir şeye dikkatini vermek, enerji vermenin bir yoludur.’’[116] Bir başka olay ise su kristali fotoğra^ar ı çekmeye kendini kapt ıran genç bir araştırmac ı ile ilgilidir. Araştırmac ı bir gün: ‘‘gelin suya müzik dinletelim, sanırım ilginç su kristalleri ortaya çıkacak,’ dedi. Bu fikir hemen çok ilgimi çekti. Her şey bir yana, müziğe çok düşkünüm. Bir zamanlar ciddi ciddi bir vokalist olmayı bile düşünmüştüm. Neyse, en sevdiğim klasik müzik parçalar ını birbiri ardına çalmaya karar verdik. .. .Müziği kendi zevk aldığımız koşullarda çaldık. Sonuçlar beklentilerimizi çok aştı. Su, bizim müzikten hissedeceğimiz iyileştirici etkilere benzer bir tepki gösterdi. Özellikle, tam bir orkestranın çaldığı müziğe maruz bırakıldıktan sonra oldukça karmaşık ve girift kristaller oluşturdu. .. .Klasik müziğin dışında, suya iyileştirici müzik denen müzik de çaldık ve sonuçta güzel kristaller oluştu; diğer yandan, suya heavy-metal dinlettiğimizde hiçbir kristal oluşmadı. Ben müziğin gerçekten iyileştirici etkileri olduğuna inanıyorum. Müzik dinlerken iyileştirildiğimizi düşünüyorum, çünkü belki de bedenimizdeki su müzik dinleyerek iyileştiriliyordur.’’[117] Olumlu düşünme, olumlu konuşmanın yanında iyileştirici müziğin de etkileri açığa kavuşmaktadır. Bir başka deneylerinde iki şişe suya ‘haydi yapalım!’ ve ‘yap!’ sözlerinin yaz ılı olduğu etiketleri yap ıştırıp fotoğra^ar ını çekmişlerdir. Sonuçta ‘haydi yapalım!’ etiketli suda güzelden çok şirin denebilecek bir biçimi olan kristal oluştu. Diğer yandan, kendisine ‘yap!’ etiketi gösterilen suda yalnızca korkutucu bir daire şekli oluşmuştur.[118] Düşünceye ve seslere tepki veren

suyun bunu nasıl algıladığı net olarak ortaya konulamamaktadır. Fakat yapılan deneyler sonucu, suyun bunlardan etkilendiğini öğrendiyse insanlık, bu yeni bilgiyle beraber yeni değişiklikler gerçekleştirilmelidir. İnsan düşüncesinin ve konuşmasının etki alanının yeni boyutunda, düşünürken ve konuşurken sonuçta neyi etkilediğimize daha çok dikkat etmemiz gerekecek. Kendi dışımızdaki insanlardan da bu çerçevede yeni etkilere maruz kaldığımızı söylemek mümkündür.

14 3 4 Parapsikoloji Alanları

1.4.3.4.1.                  Duyu Dışı Algılama (Telepati, ESP, Düşünce Okoma, Uzaduyum, Öteduyum)

Duyu dışı algılama, telepati, uzaduyum ve zihinler arasındaki paranormal bilgi iletişimi olarak kabul edilmektedir.[119] Birinin düşündüklerini veya uzakta geçen bir olayı hiçbir bağlantı olmadan algılama veya uza duyum,[120]؟ olarak da tarif edilir. Siyasi ve askeri sahada hipnozun kullanımı’ başlıklı makalede diğer bir insanın zihin haline veya düşüncelerine karşı bir uyanıklık ve algılama,[121] diye tanımlanmaktadır. Bir başka yerde duyu ötesi algı yoluyla, iki zihin arasındaki doğrudan haberleşme[122] veya telepati[123] şeklinde de açıklanmaktadır. Telepati ise bir kimsenin kafasından geçenleri veya çok uzakta geçen bir olayı, arada hiçbir araç, duygusal hiçbir bağlantı olmaksızın algılama yeteneği, uzaduyum[124] olarak ifade edilmektedir. Uzaktan ilgi karmak anlamında da kullanılır.[125] Türkçe tıp dili kılavuzunda telepati; uzaduyum, öteduyum[126] olarak aç ıklanmakta. Telepati ile ilgili olarak, telepati uygulayan kimseye, medyuma telepat denmektedir.[127] Bir kişinin düşünce ya da izlenimlerinin bir başka kişiye bilinen duyu yolları dışında ulaşmasıdır telepati. Telepatik görüngülerin Fransa’da Charles Richet ile başlayan incelenmesi, gelişimini Amerikalı parapsikolog j. B. R^ine’e borçludur. Rhine bu olayların yalnızca rastlantı ya da aldatmacaya bağlanamayacağını deneysel olarak göstermiştir. Yakın tarihlerde Amerikalı psikiyatr M. Ullman telepatik

düşleri deneysel olarak ortaya koymuştur.[128] ‘Telepatik güç herkeste var’ başlıklı haberde parapsikolojinin temel araştırma dallarından biri olarak kabul edilen telepatinin, duyu organları ya da herhangi bir araç kullanmadan, düşünce ve duyguların zihinden zihine gönderilip, alınması olarak aç ıklaması yap ılmaktad ır. Kelime olarak, Yunanca "tele" (uzak), "pathos" (birine ya da bir şeye karşı meydana gelen normalüstü duygusal bağ) kelimelerinin birleşiminden meydana gelir ve telepati sadece baz ı insanlara özgü bir yetenek değildir. Parapsikologlara göre telepati yeteneği "doğuştan" gelen bir yetenek ve herkeste bulunur. Ancak kullanılmadığı için zamanla körelir fakat kaybolmaz. Örneğin, anne ile çocuğu arasında, özellikle de tek yumurta ikizlerinde kuvvetli bir telepatik bağ bulunmaktadır.[129] ‘Gizemden bilime parapsikoloji’ ba şlıklı yazıda telepatiyle ilgili bir başka kişinin düşüncelerinin, izlenimlerinin ve zihin hallerinin duyu-dışı algılanmasıdır denilmektedir. Ana-çocuk, eşler gibi yakın kişiler, giderek toplum fertleri ve nihayet dünya beşeriyet ailesinin tüm fertleri arasında duygu ve düşünce birliğinin sağlanması telepati ile mümkündür. Telepatiyle ilgili tarihteki bir örnekte, Apollo 14'ün ay yolculuğu sırasında, astronot Dr.Edgar Mitchell ile NASA'dan mühendis Olaf Jonsson arasında telepatik aktarımın gerçekleşmesi öne çıkmaktadır. Yine, 1959 yılında, Nautilius atom denizaltısının Atlas Okyanusu'nun derinliklerinde 16 gün süren bir yolculuğu boyunca, denizalt ındaki bir görevliyle Maryland'deki başka bir görevli arasında telepatik iletişimin sağlandığı da belgelenmiş durumdadır.[130]؟ Araştırmacılar, Ukrayna Psikoloji Enstitüsünden Alexi Guko’nun: ‘‘Beyin tabiat ı pek bilinmeyen, fakat telepatik olaylara yardımcı olan özel tip bir dalga yaymaktadır,’’[131] fikrine inanmaktadırlar.

‘Siyasi ve askeri sahada hipnozun kullanımı’ başlıklı makalede SRI "Stanford Research institute" (Stanford Araştırma Enstitüsü) fizikçilerinden Laser Uzmanı Russel Targ ve Dr. Harold Puthoff yazdıkları Mınd-Reach, Positive Proof that E.S.P. Exısts (Zihin-Vüsat, ESP'nin Pozitif Mevcudiyetinin İspatı) adlı kitapta, 20 den fazla süje üzerinde yapılan, yüzden fazla bilimsel deneyde duyumlar dışı bir algılamanın mevcut olduğu anlatılmaktadır.[132]

Aborjin halkının telepatiyle konuştuğu iddia edilmektedir. Diğer halklarda yap ılamamasının tek nedenini, korku tarafından bloke edilmiş olmalar ına bağlıyorlar.

Diğer halkların sır tuttuğu ve her zaman doğruyu söylemediği ifade edilmektedir.

‘‘Onlar birisinin kendi kafalarından ve kalplerinden geçeni okumasından ve içlerinde sakladıklarının açığa çıkmasından korkarlar. Kendilerine bunun yapılamayacağını ve yapılabilse bile bunun istenmeyen, hatta kötü bir şey olacağını söylerler, çünkü doğaüstü olanla bağlantıya geçmek değişime uğramış olanların çoğu için korkutucudur. Onlar bunun insan yeteneklerinin normal sınırlarının ötesinde olduğuna inanırlar. Ama öyle değildir. Bunun için yalnızca çalışma yapmaya ve konsantrasyona gerek vardır.’’[133]

Özellikle ikizler arasında yaşanan telepatik vakalardan söz edilmektedir. ‘Ben ne hissedersem o da aynısını hisseder’ başlıklı haberde bununla ilgili şunlar yaz ılı: ‘‘İkizlerin neler yaşad ığını en iyi bilenlerden biri de gazetedeki çalışma arkadaşımız Ömer Bahar. Ömer tek yumurta ikizi Önder'le birkaç dakika arayla doğmuş. Bugün bilim dünyasının bile çözmekte zorland ığı ikiziyle aralar ındaki ilişkileri şöyle anlat ıyor: "Bugüne kadar birçok olayda ikizler arasında olduğu söylenen telepatik etkinin izlerini hissettik. Aynı zamanda hastalanmak da bunlardan biri. Örneğin ben grip olduğumda aynı zamanda ya da bir gün arayla ikizim de grip olur. Hele diş ağrılarımız var ki. Neredeyse bir anda oluverir. Tesadüf yaralanmalarımız bile aynı zamanlara denk gelir. Futbol oynarken ben bacağımı sakatlamışsam o da hemen ertesinde futbol oynad ığında aynı yerden sakatlandı. Bu başımıza birkaç kere geldi. Ortada hiçbir şey yokken içime bir sıkıntı doğuyorsa hemen ikizimi arıyorum çünkü yüzde yüz onun bir sıkıntısı vardır diye düşünüyorum ve öyle çıkıyor." Ömer'in o çok tartışılan telepatiye verdiği bir örnek var ki. Bu kadar da olmaz dedirten cinsten: "Önder'le bir arkadaşının evinde buluşmak üzere sözleştik. Ancak apartmanın yerini ve evi tam olarak bilmiyordum. Sokağa girdim ve içimden "Dışarıya çıkıp bana bakınsaydı keşke" diye geçirdim. İki üç saniye sonra bir apartmanın kap ısı açıldı ve Önder kar şımdaydı." Arkadaşlar ı ise olayı şöyle anlatıyor: İskambil oynarken birden Önder yerinden kalktı ve aşağıya indi.’’[134]

Yapılan araştırmalarla ilgili ‘Psikolojik Savaş’ başlıklı yazıda komünist devlet otoriteleri, askeriye ve KGB’nin, 1960’lar öncesi bir ara ştırmada, kitlelerin zihin kontrolünde ESP kullanımıyla ilgilendiği belirtilmektedir. ‘‘Dr. Milan Rayz, birkaç yıl öncesinde, anti-sosyal bireyleri yeniden eğitici ve öğretici telepati uygulamak için SSCB’de bir projenin başlad ığını söyledi. Bir mesafeden insanlar ın, onlar farkında olmaksızın, resmen istenen politik ve sosyal davranışları benimsemelerine neden olunabilecek bir telkin metodu geliştirme umudu söz konusuydu. 1961’de CIA’in bir kurum içi raporuna göre, ‘CIA’in Teknik Servis Ofisi’nin (daha sonra Teknik Servisler Bölümü oldu) bazı araştırmacıları, ESP’nin bir gerçeklik olduğu iddialarıyla ilgilenir hale geldi. Teknik proje personeli hemen İngiltere Oxford Üniversitesi Parapsikoloji Laboratuarının yöneticisi Stephen I. Abrams ile ilişki kurdu. ^ULTRA Projesi desteği ile Abrams, ESP’nin ispat edildiğini, fakat anlaşılamad ığını ya da kontrol edilebilir olmad ığını iddia eden bir eleştiri makalesi hazırlad ı. Rapor ilgiyle okundu, fakat sonraki on yıl için hiçbir araştırmaya sevk etmedi. ’ ’[135] Aynı yazıda SRI (uzak görüntüleme araştırma fonlarının adı) deneylerinin başarılarından sonra, uzak görüş araştırmalarına maddi desteğin arttığı[136] belirtilmektedir.

1.4.3.4.2.                     Önsezi (Premonisyon)

Önseziyi hiçbir belirti yokken bir şeyin olacağını sezme, içe doğma, altıncı duyu veya his[137] olarak tarif etmek mümkün. Temellendirilmeyen duygu, verilmemiş olanın, bilinmeyenin, özellikle gelecekle ilgili olanın önceden duyulması, doğru sayılması[138] olarak da açıklanabilir. ‘Gizemden bilime parapsikoloji’ başlıklı yazıda gelecekteki bir durum, gelişme ya da olayın kendiliğinden bilinmesi tarifi yap ılmaktadır. Herhangi bir konuda karar verici mevkide bulunan kişilerin yak ın ya da uzak gelecekle ilgili sağlam kararlar almalarına[139] denilmektedir. Parapsikoloji terimleri sözlü ğünde ise önsezi, premonisyon, geleceğe dair işaretler verdiğine inanılan deneyimler[140]؛ olarak ifade edilmektedir. Dr. Halûk Nurbaki’nin ‘İnsan Gerçeği’ başlıklı yazısında önsezinin kesinlikle doğrulanmış ve altıncı duyu kabul edildiği belirtilmektedir. Ona göre bu yetenek zaman duvarını aştıkları için madde ötesi bir yetenektir.[141] Önseziyi gönülden gelen çok net bir gerçek olarak ifade etmek de mümkündür.[142] Henüz hiçbir belirtisi yokken bir şeyin olacağını sezme veya gelecekle ilgili olanın önceden duyumsanması[143] diye tarif yapan da vardır. Görünüşte aralarında hiçbir ilişki olmayan iki olay arasında kurulan gizemli bağ,[144] önsezi olarak tanımlanmıştır. Bu olaylardan birinin ortaya çıkması, öteki olayın da ortaya çıkmasına yol açtığından böyle bir bağın var olduğuna götürür bizi.[145] H. Nurbaki, ‘İnsan Bilinmezi’ adlı kitabında artan sezgi yeteneğinin aşırı önsezi ile birlikte sergilenmesiyle gelecek mesajlar ının ortaya çıkacağı belirtilmektedir. ‘‘Bazıları, her olayın başında, o olayın sonu hakkında bir sezgiye sahip olur ve daima tahmini doğru çıkar. Bazıları, dıştan bakınca çok çekici gelen olaylara önsezi sezgisine has bir inisiyatife girmezler. Ço ğu kez böyle kimselere ailede bir iş teşebbüsünde sorulur: ‘İçine nasıl geliyor, hayır ya da şer?’ Bazıları, çok net biçimde insanların geleceğine ait olayları sezinler. Bazı sezgiler telepatiye benzer. Sevdiği bir insanın gelişini, hastalığını hemen sezerler. Nadir denmeyecek kadar çoktur. Uzun yıllar görmediğimiz bir dostumuzu birden hatırladığımız zaman, beş dakika sonra o dostumuzun çıkageldiği çok olmuştur.’’[146] j. Murphy ‘Bilinçaltının Gücü’ adlı kitabında, Duke Üniversitesi’nden Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. Rhine’ın çok sayıda kanıt toplayarak dünyadaki pek çok insanın olayları önceden bildiğini ve bu durumların pek çoğunda düşlerindeki capcanlı gördükleri olayın geleceğini anlayıp trajik sonlardan kurtulduklarını ortaya çıkardığını[147] ifade etmektedir

1.4.3.4.3.                                  Psikokinezi (Telekinezi, Ruhsal Devim, Ruhkinezi, Uza Devim)

Parapsikoloji sözlüğü psikokineziyi, düşüncenin olayları ve oluşumları normal ötesinde etkilemesi[148] olarak tanımlamaktadır. Düşünce gücü ile cisimleri oynatmak,[149] telekinezi, uza devim,[150] fiziksel etkili medyumlar ın gerçekle ştirdiğ i öne sürülen olaylardan biri olan, nesnelerin dokunulmaksızın hareket edişi,[151] nesnelerin herhangi bir fiziksel gücün etkisi olmaksızın, dokunulmaksızın devinime geçmesi olayı,[152] cisimlerin salt zihin gücüyle hareket ettirilmesi,[153] düşünce gücüyle nesneleri hareket ettirebilme ya da fiziksel özelliklerini değiştirebilme gücü,[154] ruhkinezi, bugün bilinen hiçbir enerji biçiminin müdahalesi olmaksızın bir nesne ya da bir fizik sistem üzerinde

doğrudan bir zihinsel etkide bulunmak konusundaki normal dışı yetenek,[155] gibi benzer anlamlarda tanımlar da yapılmaktadır.Siyasi Ve Askeri Sahada Hipnozun Kullanımı’ başlıklı yazıda zihnin madde üzerine etkisi, bir insan ın fiziki organlar ını kullanmadan, diğer bazı güçlerini kullanarak, maddeler üzerinde etkili olması,[156] şeklinde açıklanmıştır. Yine, cisimleri el dokundurmadan, ruhsal güçle bakışla hareket ettirme,[157] ruhkinezinin eşanlamlısı[158] ve ‘Gizemden Bilime Parapsikoloji’ başlıklı yazıda genel anlamıyla, zihnin maddeye hâkimiyeti, özel anlamıyla, inorganik ve organik maddenin ve maddesel faaliyetin, hiçbir fiziki vasıta kullanmaksızın, sadece zihin gücüyle uzaktan etkilenmesi gibi tanımlar yap ılmaktad ır. ‘‘Bilimsel araştırmalarda, fiziki manipülasyonun imkânsız olduğu ya da dezavantaj teşkil ettiği durumlarda, etüt edilen obje, ortam veya mekanizmanın uzaktan manipüle edilmesinde kullanılıyor. PK yeteneği olan hassas kişiler, PK gücüyle, örneğin bir eriyiğin içine kırılan çiğ yumurtanın beyazını sarısından ayırıp, sonra tekrar birleştirebiliyor. Yine aynı yöntemle bir manyometrenin içindeki manyetik alan etkilenebiliyor yahut bir pusula iğnesi saptırılabiliyor. Tıbbi uygulamalarda; Filipinli şifacılar, hastanın bedeninde, neşter kullanmaksızın, uzaktan ameliyat yapabiliyor ve gene PK vasıtasıyla, teşekküllerin kendiliklerinden bedenden d ışar ıya ç ıkmalar ını temin edebiliyorlar.’’[159] Yeni teknolojiler içersinde telepatinin bir kavram olarak yer aldığını görmekteyiz. Mesela dünyanın ilk ‘telepatik daktilo’sunun bilim adamlarınca geliştirildiği haberi. Bu haber başlığı belki de şu şekilde yazılmalıydı: ‘Telekinetik Daktilo’. Bu haberde telekinezi ile daktilo kullanarak iletişim sağlandığı için ba şlığa ‘telepatik daktilo’ yakıştırmasında bulunulmuş. ‘‘Yaptığı ilginç buluşlarla dünyanın en önemli araştırma merkezlerinden biri kabul edilen Almanya’nın ünlü Fraunhofer Enstitüsü’nde geliştirilen alet, elleri kullanmadan beyinden geçenleri yazıya dökebilecek. İngiltere’de Pazar günleri yayınlanan The Mail on Sunday gazetesindeki habere göre, telepatik daktilo sayesinde hem ofis işlerinde inanılmaz bir zaman kaybı ortadan kalkacak, hem de felçli ya da konuşma özürlü kişiler yeniden çevreleriyle iletişim k^rma imkânına kavuşacaklar. ‘Brain-Computer Intetface’ adlı daktilo, proje başkanlığını Prof. Klaus­Robert Müller’in yaptığı bir ekip tarafından geliştirildi. Daktilonun önümüzdeki yıllarda

günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası olacağı belirtildi.’’16؟ Yine Almanya’daki CeBit Fuarı’nda dikkat çeken ve benzer bir teknoloji harikası olan BBCI isimli Alman bilim adamlarının geliştirdiği bilgisayar, düşünce gücüyle çalışıyor. Özel bir sistem sayesinde beyin dalgalarıyla bağlantı kuran bilgisayarı böylece, düşünce gücüyle kontrol etmek mümkün olmaktadır. Bu bilgisayar, devrim niteliği taşıyor onlara göre.[160] İngiltere Reading Üniversitesi’nden Prof. Dr. Warwick ‘Uluslararası Akıllı Sistemler Yenilikleri ve Uygulamaları Sempozyumu’ndaki (]NISTA 2005) konuşmasında amaçlarının düşünce gücüyle bir aracı veya başka bir şeyi hareket ettirmek, kontrol etmek olduğunu belirterek, çalışmalarının henüz başlangıç aşamasında olduğunu ve düşünce gücüyle hareket eden sistemlerin gün geçtikçe daha da gelişeceğini[161] bildirmiştir. Habere göre insan beyninden verilen sinyalleri alg ılayan bir yöntem geliştiren Prof. Dr. Warwick, 1998’de bileğindeki motor sinirlerine taktığı çiple eline bağlant ılı bir robot eli ve bir tekerlekli sandalyeyi yönlendirmeyi başarmıştır.[162] Benzer bir haber ‘Düşünceyle bilgisayar çalıştırmada yeni bir aşama’ başlığıyla verilmiştir. ‘‘Geliştirilen sensörlü başlık, beyindeki sinyalleri kafa derisinden algılayan 64 elektrotla donatılı. Dört kişi üzerinde yapılan deneylerde, denekler düşünceleriyle bilgisayar imlecini istedikleri gibi yönlendirmeyi başardılar. ״.New York Devlet Üniversitesi bilim adamları, jonathan Wolpaw ve Dennis MsFarland, bir ‘beyin-bilgisayar ara yüzü’ geliştirdiler. Böylece insan ve bilgisayar aras ındaki bağlantı konusunda önemli aşama kaydedildi.’’[163] Yine bir gazetede yayınlanan ‘Beynimizin ürettiği elektrikle bir makineyi çalıştırmak mümkün mü?başlıklı haberde: ‘‘İngiltere Birmingham Üniversitesi’nden nörolog Prof, john jetfreys, ‘Baz ı bölgelerde, sadece düşünerek beynin sinyaller üretmesi sağlanabilir’ görüşünde. ״Beyin ve merkezi sinir sisteminde bilgi taşıyan küçük elektrik atımları, bir voltun milyonda biri gibi büyüklüklerle ölçülüyor. ״Bu nörolojik atımlar, beynin elektriksel etkinliğinin ölçüldüğü ve sonucun bir bilgisayara aktarıldığı, elektroansefalografi(EEG) tekniğiyle saptanabiliyor. Burada kişi, vücudunun bir kısmını, örneğin ayak parmağını kıpırdatmayı düşünüyor ve bu sayede üretilen sinyal, ekrandaki okun hareket ettirilmesinde kullanılıyor.’’[164] Bir olay var ki ilk olarak ‘'Telekinezi' gerçek oldu’ başlığıyla şu şekilde duyuruluyor: ‘‘Amerika'da ellerini kullanamayan felçli bir hasta, sadece düşünce gücüyle e-mail atıp,

bilgisayar oynamayı başardı; beynine yerleştirilen çip sayesinde      ABD'nin

Massachusetts eyaletinde bulunan Cyberkinetics'in çalışmalar ı, düşünce gücüyle bilgisayar kullanmayı mümkün kılıyor. Şirketin 'Brain gate' adını verdiği bilgisayar çipini kullananlar, telekineziyle e-mail'lerini kontrol edip, isterse televizyonun kanal ını bile değiştirebiliyor.’’[165] Bu olay ‘Dünyanın ilk ‘beyin çipli adamı’ başardı!’ başlıklı haberde ise şu şekilde aktarılmış okuyuculara: ‘‘...Matthew Nagle adındaki adamın boynundan aşağısı tamamen felçli. Başındaki kablo, platin bir vida ile kafatasına sabitlenmiş durumda. Bunun altından bir kablo direkt beyne gidiyor ve minik bir işitme aygıtına bağlı. Bu aygıt sayesinde hasta düşüncelerini yönetebiliyor. Bu aslında bir gömlek düğmesi büyüklüğünde bir bilgisayar çipi. .. .Bu tekniği geliştiren ise Amerikalı Cyberkinetics ş irketi. Yard ımc ıları, Brown Üniversitesi ara ştırmac ıları. ...Ş irket Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nden (FDA) ‘Braingate’ implant ının klinik deneyleri için onay almış. .. .bilim adamları felçli hastanın beynine 100 nörondan yansıyan sinyalleri işlemciye aktaran bir çip yerleştirdiler. .adam artık düşünüyor ve örneğin

        Televizyonda programları değiştiriyor.

        TV’sinin sesini kısıyor veya arttırtıyor.

        E-posta gönderiyor.

        Bilgisayarda mesela Tetris oyunu oynuyor.

        Televizyonda ‘zaplayabiliyor’.

        Işığı açıp kapatabiliyor. ’’[166]

Aynı olay beş ay sonra başka bir gazetede ‘Felçli gencin beynine çip tak ıldı’ başlıklı haberle okuyuculara duyuruluyor: ‘‘İngiliz Guardian gazetesinde dün yer alan haberde... boynundan aşağısı tutmayan Matt Nagle isimli gencin beynine küçük bir çip yerleştirilmesi sonucu protezlerini kontrol etmeyi başaran ilk kişi olduğunu duyurdu. Çalışmayı yürüten ABD’deki Brown Üniversitesi’nden nöroloji profesörü john Donohue, omurilik hasar gördüğünde beyin ve vücudun geri kalan bölümü arasındaki iletişimin kesildiğini ve beynin gönderdiği ‘hareket’ emirlerinin kaslara ulaşamad ığını söyledi. Ancak beynin içindeki düşünmeyi simgeleyen elektriksel faaliyetini devam ettiğini ifade eden Donohue, deneyde elektrik titreşimlerini algılayan bir silikon çip ve bu titreşimleri çözümleyecek bir bilgisayar kulland ıklar ını açıklad ı. Nagle, çip sayesinde, artık sadece kolunu oynattığını düşünerek bilgisayar ekranındaki imleci hareket ettirebiliyor. Nagle’nin televizyonu aç ıp kapayabildiği, sesini ayarlayabildiği ve

kanalları değiştirmeyi başardığı belirtiliyor.’’™ Yeni teknolojinin veya yeni bilimin parapsikolojik olaylarda kullanılabilecek gelişmeler, örnekler sunması dikkate alınmalıdır.

1.4.3.4.4.                 Rüya (Düş)

Rüya; düş, gerçekleşmesi beklenen ve istenen şey, umut; rüyas ı çıkmak ise görülen rüyanın gerçekleşmesi[167] anlamına gelmektedir. Düşü, uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin, görüntülerin[168]؛ bütünü[169] olarak tanımlamak mümkündür. Düşbilimini ise düşlerin kaynağını, düş görme nedenlerini, düşün ruhbilimsel ve kişisel durumlarını araştıran bilim yönelimi[170] diye tarif edebiliriz. Uyku sırasında zihinden geçen hayal dizisi veya şuur üzerindeki iradeli baskının, uyku sırasında kalkmasıyla hayal ve his merkezinin, aklın kontrolünden çıkarak, kişinin eğilim, heyecan ve tutkularına uygun esnek, kaypak ve fantezi olayların zincirleme cereyan etmesi gibi tarifleri de vardır rüyanın.[171] Sad ık rüyalar ın bazılar ının aynen bazılar ının da k ısmen çıkt ığı ve bunun için sezgi gücünün fazla geliş miş olması gerektiği yazılmaktad ır.[172] Uyku sırasında zihinde ortaya çıkan ve bir kısmı belleğe kaydedilebilen ruhsal olay[173] olarak da tarif edilir. Baz ı bilim insanlar ının ke şişerinde rüyalar ının etkili olduğunu görmekteyiz. Mesela, Niels Bohr ad ındaki genç fizikçi, modern atom teorisini, rüyasından aldığı ilhamla keşfetmiştir.[174] Aynı konu bir bilim dergisinde ifade edilene göre: Bohr rüyasında güneşin kızgın gazlarla dolu merkezinde durduğunu, gezegenlerin ince ipliklerle bağlı oldukları güneşin çevresinde döndüğünü görür. Her gezegen Bohr’un yanından geçerken bir ses çıkartıyordur. Sonra yanan gazlar soğuyup katılaşarak, güneş ve gezegenler uzaklaşıp gider ve Bohr uyanır. Bohr bu rüyayı, güneş sistemiyle atom yap ısı aras ında bir benzerlik olarak yorumlar. Ortada bir çekirdekle bunun etrafında dönen elektronlar, yani modern atom kuramı ortaya çıkmıştır.[175] Benzer bir örnek Richard Wagner adındaki bir müzisyenle ilgili: ‘‘Tristan ve İsolde’’ adlı operasını, rüyasında işittiği sesleri uyanır uyanmaz nota ile yazar. Kendisi, ‘Bu opera benim dehamın eseri değildir. Rüyamda gördüğüm ve işittiğim sesleri uyanır uyanmaz notaya döktüm. Beğendiğiniz bu müzik, rüyalar ımın sesidir.[176] Benim zavallı kafam, böyle bir harikayı asla isteyerek ve düşünerek bulamazdı’ demiştir.[177] İngiltere’de yaşayan 28 yaşındaki Lee Doona adındaki kişi de lotodan 2 milyon sterlin kazandığını görmüştür. Loto oynadıktan sonra aynı gece rüyada kazandığını görür ve bu rüyayı eşi Esther’e anlatır fakat eşini inandıramaz. Sonuçlar birkaç gün sonra açıklandığında çok sevi^rler.^ Rüyalardaki görüntü ve seslerin kaynağının, daha önce belleğe kaydedilmiş bilgiler olduğu ve beynin çeşitli merkezlerinde kayıtlı olan yakın ve uzak bellek bilgileri kullanılarak çeşitli ses ve görüntüler oluştuğu tespit edilmiştir.[178] İnsanın, gün içersindeki olaylarından ve yoğun duygularından rüyaların etkilendiği ifade edilmektedir.[179] MS 46-125 yıllarında yaşayan Plutharkos ‘‘her insan uyanıkken ortak bir dünyadadır, fakat uykuda herkes kendi dünyasındadır,’’ demektedir. Rüya ile ilgili araştırmalar ı olan F. Şenel bir bilim dergisinde ifade edilenlere göre rüyalar ın kaynağını, esas olarak daha önceden algılanmış ve belleğe atılmış çeşitli veriler oluşturduğunu belirtmektedir. Kimi bilim adamları, bu verilerin çocukluk çağlarında algılanan ve beynin derinliklerinde saklanan kaygılar olduğunu savunurken kimileri de rüyaların kaynağının, etkisi altında kalınan günlük olaylardan başka bir şey olmadığını savunuyor ona göre. Kaynağı ne olursa olsun rüyaların işlevlerinin ne olduğu konusu oldukça tartışmalıdır. O, rüyaların gelecekten haber getirdiğini ve insana doğru yolu gösteren tanrı mesajları olduğunu, halen bazı dinlerde bu şekilde kabul gördüğünü ifade etmektedir. Henüz olmamış bir olayı birkaç gün önceden rüyasında gördüğünü ifade eden birçok insan bulunmaktadır. Örneğin rüyasında bir yakınının öldüğünü görüp ertesi gün ölüm haberini alan, rüyasında para görüp ertesi gün piyangodan para kazanan bazı insanlar vardır ona göre.[180] İnsan, hayatının üçte birini uyuyarak geçiriyor. Bu uyku sırasında görülen rüyaların çok önceleri eski Mısırlılar zamanında, gerçeküstü bir dünyanın habercileri olduğu düşünülürdü. ‘‘Onlara göre rüyalar, felaketlerin ya da iyi talihin ön habercileri olarak tanrılar tarafından gönderilen mesajlardı. İlk rüya tabirleri kitabı eski Mısırlılar tarafından yazıldı. Rüyalar aynı zamanda tedavi amaçlı da kullanılabiliyordu. Kötü durumda olan bir kişi, bir tapınakta uyuyarak tanrılardan onu iyileştirmesini diliyordu. Ertesi gün, kişinin gördüğü rüyayı yorumlayan rahipler, nasıl bir mesaj geldiğini anlamaya çalışıyordu. Eski Yunanlılar da M.Ö. 8. yüzyılda rüyaların tanrılardan gelen kutsal mesajlar olduğuna inanıyordu. Rüyaların dış dünyadan ya da tanrılardan gelen mesajlar değil, insanın kendi zihninden kaynaklandığı fikri ilk olarak M.Ö. 5. yüzyılda Heraklitos tarafından ortaya atıldı. Ünlü düşünür Aristo ise rüyaların tanrı mesajları olduğu fikrine son noktayı koydu. ‘Parva naturalia’ adlı eserinde Aristo, rüyaların günlük hayatta meydana gelen olayların birikimi sonucunda oluştuğu fikrini ortaya attı. Aristo, rüyalar ın insanın sağlığını yansıttığını ve rüyalar sayesinde çeşitli hastalıkların iyileştirilebileceğine inanıyordu. Modern tıbbın kurucusu olan Hipokrat da bu fikri destekleyenlerdendi. Ünlü psikiyatrist Sigmund Freud, rüyaların ruhsal hastalıkları anlamak ve tedavi etmekte çok önemli olduğunu savunuyordu. Günümüzde bazı bilimciler rüyaların beyin biyokimyasının bir yan ürünü olduğunu ve özel bir amacı olmad ığını ifade ediyorlar. Ancak, halen araştırmacılar ın çoğu rüyalar ın bir işlevi olduğunu ve bunların tedavi amaçlı kullanılabileceğini düşünüyorlar. Son yıllarda yapılan araştırmalar, uykunun öğrenme sürecine de olumlu etkisi olduğunu gösteriyor.’’[181] Anlaşılacağı üzere rüyanın insan hayat ına kattığı bazı faydalar tespit edilmiştir. Bu faydaların güvenlikle ilgili olan kısmına örnek olabilecek bir ifadeyi H. Nurbaki kitabında yazmaktadır. O, gelecekte karşılaşacağımız bir olayı önceden tüm ayrıntıları ile rüyamızda görebiliriz iddiasındadır. Ona göre bu rüyalar o kadar çoktur ki, hemen herkesin ya kendisi ya da yakınlarından biri böyle bir rüya görmüştür. Ansiklopedilere geçmiş çok sayıda rüyalar, akıl almaz bir şekilde uçak kazalarını haber veren rüyalar sayılmayacak kadar çoktur ona göre. Abraham Lincoln’un, öldürülmeden bir gece önce, olayı rüyasında aynen görmesi ve kendisine ateş edildiği anda ‘rüyamdaki adam buydu’ diye bağırması, birçok insan tarafından görülen ve geleceğe ait olan rüyalardan sadece bir tanesi[182] olduğunu ifade etmektedir. Rüyası Abraham Lincoln’u tedbir almaya zorlayabilirdi belki. Rüyas ındaki adamı ressam polislere çizdirip onun bulunmas ı ve yakalanmas ı talimat ını verebilirdi. Bilimsel olarak rüyayı ve etkilerini aç ıklamaya çalışan F. Şenel yaz ısında şunlar ı ifade etmektedir: ‘‘Rüyalarda aktif hale geçen görme ve işitme merkezleri, bellekte önemli yeri olan talamus ve limbik sistemle de yakın bağlant ı içerisinde. Rüyalardaki görüntü ve seslerin kaynağı, daha önce belleğe kaydedilmiş bilgiler. Beynin çeşitli merkezlerinde kayıtlı olan yakın ve uzak bellekteki bilgiler kullanılarak çeşitli ses ve görüntüler oluşuyor. Limbik sistemin etkisiyle, bellekten alınan ses ve görüntülere duygusal unsurlar ekleniyor. Beynin ön bölümlerindeki bilinçten sorumlu merkezler de, tüm bu unsurları belirli bir düzen içerisine sokmaya çalışıyor. Yani, bir bakıma eldeki materyalle belirli bir senaryo oluşturuyor. Rüyada birçok merkezin aynı anda uyarılması ve günlük hayatta bizi kontrol eden bilincin baskılanması nedeniyle her zaman anlamlı ve düzenli bir rüya görmüyoruz. Bu nedenle rüyalarda bazen son derece makul bir senaryo yaşanırken, çoğu kez anlam veremediğimiz şekiller ve sesler duyabiliyoruz.’’[183] Belki de rüya, beynin bir fonksiyonu değil, ona yansıyan ruhsal etkinin bir sonucudur,[184] açıklaması doğrudur. Yeni bir örnek bir mistik olan Saint Jean Bascot ile ilgili: ‘‘Bir gece rüyasında, oturduğu evdeki bütün insanların bütün vicdani hallerini görmüş. Ertesi gün kendilerine sormuş ve rüyası doğru çıkmış. En hayret verici olay da, bu zatın Lyon Coğrafya Derneği’nde Patagonya hakkında verdiği konferanstır. Hiç görmemiş olduğu bu memleketi görmüş gibi en ince teferruatına kadar tasvir etmiş. Çünkü ölmüş arkadaşı Louis Cole rüyada bütün bunları anlatmıştır.’’[185] ‘Yaşam rüyadır!’ diyor Arthur Schopenhauer.[186] R^za Tevfik rüyanın metafizik âleme açılan bir pencere olduğunu iddia etmiştir. Ona göre rüyalar, baz ı önemli belirsiz meseleleri önemli gösterdiği ve dikkatleri maddesel dünyadan çevirerek maneviyat âlemine yönlendirmiştir. ‘‘İnsan zihni, yaşam ve ölüme, dünya ve ahirete ilişkin olan meselelerini ancak bu istikamet yönünde keşfedebilmiştir. Bu meselelerinin cümlesi de metafizik meseleler türündendir; yani özellikle felsefe konularındandır. Hatta ölüm endişesi ve ölümün hakikati, rüyanın gariplikleriyle esasen alakadardır. ’’[187] Rüyaların birisinin ruhuna ulaşmaya çalışırken kullanılan bir yöntem olduğunu öğrenmekteyiz. Mesela, terapistin hastanın bilinçdışı sorunlardan ve ihtiyaçlardan bilgi edindiği rüya yorumu.[188] Rüyanın açılımlar ı ile ilgili bir başka örnek Kanadalı parlak bir cerrah ve hekim olan Dr. Frederick Banting ile ilgili: ‘‘Bütün dikkatini şeker hastalığının yaptığı tahribat üzerine yoğunlaştırmıştı. O günlerde tıp bilimi bu hastalık konusunda etkili bir yöntem geliştirememişti. Dr.

Banting bu konu üstüne yazılan bütün yazıları inceledi ve uzun bir süre deney yaptı.

Çok yorgun olduğu bir gece uyuyakalmış ve uykusunda bilinçalt ı ona, bir köpeğin

dejenere pankreas salgısındaki kalıntıları incelemesini önermiş. İşte bugün milyonlarca insana yardım eden ensülin böyle keşfedilmiş.’’[189] Sonuç olarak, yazarlar, sanatçılar, bilim insanları ve diğer yenilikçi uğraşların peşinden giden insanların, rüya görme yetilerini, faydalı fikirler edinebilmek, iç dünyalarından güzellik ve gerçek yenilikleri çıkarıp gerçekliğe getirmek için kullandıklarını[190] ifade edebiliriz.

1.4.3.4.5.Hipnoz

Parapsikoloji Sözlüğü’nde hipnoz, yüksek düzeyde telkin aracılığı ile ASC'nin yani bilinçli uyko halinin olu şması,[191] olarak tarif edilmektedir. Bir başka yerde sözle, bakışla telkin yapılarak meydana getirilen bir çeşit uyku hali ve bu halde uyuyan kimsenin, uyutanın etki ve telkinlerine açık, fakat dış dünyanın başka etkilerine karşı kapalı[192] olduğu ifade edilmektedir. ‘Hipnozun Tanımı Yapısı Merak Edilenler’ başlıklı yazıda hipnozun, kişinin bilinçaltı düşüncelerine erişmeye çalışan bir teknik[193] olduğu belirtilmektedir. Dr. Halûk Nurbaki’nin ‘İnsan Gerçeği’ başlıklı yazısında ise hipnozla ilgili bilimsel olarak bir insanın, başka insanın beyin ve sinir sistemini etkileyerek, tamamıyla devre d ışına alabildiği ifade edilmektedir.[194]Hipnoterapi: Hipnozla Tedavi’ başlıklı yazıya göre hipnoz; sözcükler, bakış veya bazı yardımcı nesneler kullanılarak telkin gibi tekniklerle oluşturulan ve kişinin duygu, düşünce, algı ve bellek işlevlerinde değişikliklerin gerçekleştirilebildiği özel bir bilinç durumudur. Tedavi amacıyla kullanımına hipnoterapi, bu tedaviyi yapana hipnoterapist veya hipnolog denilmektedir.[195] Hipnozu sözle, bakışla telkinle sağlanan bir çeşit uyku durumu[196] olarak tarif etmek de mümkündür. Telkinle yarat ılan ve hipnotizmac ının etkisinin artmas ı, başka etkileri algılamanın azalmasıyla belirginleşen yapay duruma^ hipnoz adı verilebilir. Hipnozun salt tıbbi amaçlarla kullanılmasına da hipnoterapi[197] diyebiliriz. Bazı kaynaklarda eski tabiriyle ipnoz kelimesi ile hipnoz ifade edilmek istenmiştir. Bir kimsede söz, bakış ve telkin yoluyla sağlanan, o kimseyi dış dünyanın

etkilerine kapatan ama uyutan kimsenin etkilerine açık tutan bir tür uyku durumu[198] olarak açıklanmaya çalışılmıştır. Bir kimsedeki bakış, söz ve telkinle sağlanan bir tür uykuya ipnotizma[199] denilmiştir. İpnotizma yoluyla etki altına alınmış olma haline ipnotize,[200] ipnotizmayla uğraşan kimse, ipnotizma uzmanına ipnotizmacı adı verilmiştir.[201] Bir bilinç durumu olarak hipnoz, temelde telkine ileri derecede açık olma, zihinsel rahatlama ve artmış hayal gücünün belirlediği, uykudan çok, uyanıkken ‘dalıp gitmek’ ya da bir şey yaparken ‘kendini kaybetmek’ olarak ifade edilmektedir.[202] ‘Bilimsel Hipnoz’ ba şlıklı yazıda "Hypnoz" sözcüğünün eski Yunanca'da "uyku" manasına geldiği ancak hipnozun aslında bir uyku değil, aksine derin konsantrasyon hali olduğu ifade edilmektedir. Beyin faaliyetleri açısından, uyku ile uyanıklık arası bir durum olduğu düşünülmüştür. Yani bir bakıma hipnoz, kişinin kendi iradesi ve isteğiyle, bir hipnozitör tarafından trans haline sokulmas ıdır.[203] Bir başka kaynakta şunlar yazılmaktadır: ‘‘Hipnozun, telkin edilende üst düzeyde uyum ve ekstra bir dikkat toplanması ile karakterize olan farklılaştırılmış bir bilinç durumu olarak tanımlandığını söyleyen Dr. Füsun Yaşar, hipnozun sanılanın aksine bir baygınlık ve kendinden geçme hali olmad ığını, hipnozda kişinin bilinen anlamda uyumad ığını belirterek “Aksine yoğunlaşmış bir dikkat ve farklı bir bilinç durumu söz konusudur. Hipnozda kişiye istemediği bir şey yapt ırılamaz, çok derin hipnozlarda bile kişinin ahlak anlayışına ters telkinler geri teper ve kişi hipnozdan çıkar. Bu yönüyle hipnoz çok güvenilir ve risksiz bir tedavi yöntemidir” dedi. Yaşar, hipnozda Meslek Ahlak Tüzüğü’nün, 1979 yılında hazırlanıp Ağustos 1980’de tüm Uluslararası Hipnoz Derneği (ISH) üyelerinin oylarıyla kabul edildiğini ve bu tüzüğe göre tıbbı hipnozun, sadece hekim, diş hekimi ve psikologlar tarafından uygulanabilir olduğunu kaydetti. Hekimlerin bireysel merakla hipnozu öğrendikleri ve bunu tedavilerinde yardımcı bir yöntem olarak kullandıklarını belirten Yaşar, buna karşın Sağlık Bakanlığı bugüne kadar hipnozu bir tedavi aracı olarak kabul etmediğini ifade etti. Yaşar, ülkemizde hipnozdan profesyonelce yararlanan değişik meslek gruplarından yaklaşık 250 kişi olduğunun tahmin edildiğini kaydetti.’’[204] ‘Hipnozun Tarihi’ başlıklı yazıda günümüze kadar olan gelişmeler yer almaktadır. Hipnoz eski bir sanattır ve ilk olarak, kutsal kitaplardan önce, büyü, din ve

tıp bir ve aynı olduğu zamanlarda dinî ayinlerde kullanılmıştır. Mısır'da rahiplerin başarılı tedaviler yaptığı uyku tapınakları vardır. Eski Yunanistan'da tıp tanrıları tapınaklar ında hayaller gösterilir ve şifalar meydana getirilirdi. Hipnotik anestezi; çivili yatakların üzerine rahatça uzanan ya da kızarmış kömürlerin üzerinde yalınayak yürüyen Hint fakirleri tarafından yüzyıllardan beri uygulanmaktadır. Önceden transın kutsal olduğuna inanılırdı. Hristiyan inanışında, hipnoz büyücülüğün bir şekli olarak değerlendirildi. Onsekizinci yüzyılın sonuna doğru, neticede faydalı bir tedavi vasıtası olarak tarif ve kabul edildi. 1779'da "canlı magnetizm" (animal magnetizm) teorisini ileri süren Viyanalı Dr. Franz Mesmer bir bakıma modern hipnoterapinin babası olarak kabul edilebilir. Dr. Mesmer, hipnozun hipnotistten hastaya doğru akan bir magnetizm şekli olduğuna inanmıştır. Bu magnetizma akışının yöneltilmesiyle hastalıklar ın tedavi edilebileceğini iddia etmiştir. Britanya T ıp Birliği 1955'de Medikal Hipnoz üzerine mükemmel, takdire değer bir rapor yayınlamıştır. Amerikan Tıp Birliği Yönetim Kurulu 1958'de Medikal Hipnozu onaylamıştır.[205] ‘Bilimsel Hipnoz’ başlıklı yazıda bilimsel hipnotizmanın başlangıç tarihi olarak Franz Antoine Mesmer’in "Y ıldızların İnsan Vücudu Üzerine Tesiri" adlı tezinin yayım tarihi olan 1765 yılı kabul edilmiştir. 1950’li yıllarda Stanford Hipnotik Yatkınlık Skalasının geliştirilmesiyle hipnotik fenomenler laboratuarda incelenmeye başlanmıştır. 1950’li yılların ortasında Amerikan Tıp Birliği ve Amerikan Psikiyatri Birliği hipnozu resmi bir tedavi yöntemi olarak kabul etmiştir.[206]^ Dr. Füsun Yaşar, ‘Diş Hekimliği Ve Hipnoz’ başlıklı yazısında ülkemizde bilimsel anlamda hipnozun ilk defa 1951 yılında Watson’un yaptığı seanslar ile başlad ığını belirtmektedir. Özellikle cerrah Hüsnü İsmet Öztürk birçok hekime hipnozu öğretmiştir o tarihlerde. Hipnoanestezi ile çok sayıda ameliyat gerçekleştirmiştir Öztürk. 1960’lı yıllarda ise Psikiyatr Dr. Recep Doksat doktora tezini hipnoz konusunda vermiştir. 1991 yılına gelindiğinde İstanbul’da aralarında Dr. Hüsnü İsmet Öztürk’ün öğrencilerinin de bulunduğu bir grup hekim tarafından ‘Tıbbı Hipnoz Derneği’ kurulmuştur.[207] ‘Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarında, insanların % 90 kadarının hipnotize edilebilir olduğu belirtilmektedir.[208] Tedavi edilemediği takdirde ömür boyu sürebilen korkuların tedavisi ilaç, bilişsel-davranışçı tedaviler ve gerekiyorsa hipnoz ile yapılabilmektedir.[209] ‘Büyüklere hipnoz’ başlıklı röportajda yetişkinlerin geçmişlerine ait bilgilere nasıl ulaşabileceğiyle ilgili anlık anılar dışında o bilgilere rüyalarla değil ama hipnoz ile gidilebileceği ifade edilmektedir.[210] İnsanın derinlerindeki sorunlarını çözmek için hipnozla geçmiş hayatlar ına götürüldüğü ve böylelikle sıkınt ılar ın temelini oluşturan gerçeklikle yüzleştikleri[211] tespiti yapılmıştır. Hipnozun, günümüzde artık gerçek bir fenomen olduğu ve başta ağrının denetiminde olmak üzere, psikoterapide, aşırı yeme, uyuyamama v.b. davranış bozukluklarında, astım ile bazı cilt hastalıkları gibi alerjik durumlarda, dişçilikte, tedaviye yardımcı kullanımları bulunduğu kabul edilmiş durumdadır. Hipnoz, üzerinde yayınlanmakta olan çok sayıda makaleyle, artık dünya çapındaki tanınmış bilimsel dergiler ve tıp dergilerindeki yerini de sağlamlaştırmış bulunuyor.[212]

‘Narkoz yerine hipnoz’ başlıklı haberde Almanya’nın Lübeck kentinde hastalar artık narkoz yerine hipnozla ameliyat edilebilmektedir. Çene-tümör ve yüzdeki diğer ameliyatları sınırlı uyuşturma ve hipnozla gerçekleştiren Dirk Hermes (Lübeck Üniversitesi), hastalar ın müzik ve rahatlat ıcı seslerle hipnotize edilirken, geçmişteki güzel olaylar ı hat ırlamaya çalıştıklar ını aç ıklamaktad ır. Ameliyat sırasında 17 dişi çekilen bir hasta, hipnoz esnasında son Türkiye tatilini düşünüyor ve doktorların girişimlerini fark etmiyor böylece. Ancak hipnoz esnasında neden daha az acı hissedildiği henüz tespit edilememiştir. Yaşları 15-87 arasında değişen 101 hasta hipnozla ameliyat edilmiş. Sonuçta hipnoz, hastaların % 95’inde etkili olurken sadece 4 kişi hipnotize edilememiş. Hastalar ın hipnoz sıras ında bilinçlerinin yerinde olduğunu belirten Hermes, hastanın zorla hipnoz edilemeyeceğini, kendisinin de istekli olması gerektiğini vurgulamaktadır.[213] Hipnozun korkunç bir silaha dönüşmesi de mümkündür. Mesela bir hipnozitör kör olan bir hastas ının bacağının kesildiğini ve sürekli kan boşaldığını ona telkin ederken, bu arada bacağa ılık su döker. Hasta heyecanlanıp kalp krizi geçirir ve sonradan enfarktüsten ölür. Güvenlikle ilgili olarak kullanılabilecek konulardan olan hipnotik hipermnezi kişinin, bütünüyle unutmuş olduğu olay ve durumları hipnoz sırasında büyük kesinlikle hatırlayabildiği inancına dayalı, ancak çok tartışmalı ve bilim adamları tarafından da kuşkuyla karşılanan bir kavramdır. Hipnozun bazı ülkelerde adli uygulamaları olduğu da düşünülürse, konunun hassasiyeti kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.[214] ‘Altın öğütler’ başlıklı haberde bir doktor ve ekibi ameliyatları öncesinde hipnoz kullanıyor. Çünkü hasta heyecanlanıp kalp krizi geçirebilmektedir. Sakinleştirici verildiğinde de sorun geçici olarak çözülmüş gibi olur ama kökenine inilmediği için problem devam etmektedir. O nedenle hipnoz yapılıp sorunun kaynağına inilerek, hasta daha çabuk sağlığına kavuşmaktadır.[215]

‘‘Hipnozun adli kullanımı: Hipnozun hukuki amaçlarla kullanımı daha çok tanıklar ın veya suç kurbanlar ının hafızalar ını güçlendirmek için kullanılagelmiştir. ABD’nin California eyaletinin Chowchilla kentindeki bir otobüs kaçırma vakasında olduğu gibi bazı durumlarda faydalı olmuş bir yöntemdir. Bu vakada şoför hipnoz alt ında otobüsü kaç ıran kişilerin plaka numaras ını hat ırlayabilmiş ve yakalanmalar ını sağlamıştır. Hipnozun bu amaçla kullanılmasına iki önemli noktadan itiraz gelmiştir. Birisi hipnoz altındaki hatırlama işlevindeki konfobülasyon yani boşlukları doldurma yönüdür. Kişinin hipnoz altında hipnotizörü mutlu etmek kaygısıyla aslında hatırlamadığı boşlukları konuyla hiç ilgisi olmayan şeylerle doldurmasıdır. Bu şekilde yanlış bilgi veren kişiye “dürüst yalancı” denir. Diğeri de hipnoz süreci içindeki “somutlaştırma” dır. Hipnoz yapılan kimse bu durumda farklı veya yeni bir bilgi vermese de hipnozdan çıktıktan sonra hat ırladıklarının doğruluğuna olan inancı artar ve tanık sandalyesinde söylediklerinden hipnoz yapılmadan olabileceğinden daha emindir. Bu nedenle hipnoz yapılan kişilerin şahitliğinin geçerliğinin tehlikeye düşebilmektedir. 1985 yılında ABD’nin California eyaletinde çıkarılan bir kanunla, tanıkların belirli ilkelere uyularak yapılan hipnoz alt ındaki soruşturmadan sonraki şahitliklerini kabul eden bir kanun çıkarılmıştır. Bu ilkeler: hipnozun, soruşturmadan bağımsız ve konusunda uzman bir psikiyatrist veya psikolog tarafından yapılması; şahidin hipnoz öncesi hatırladıklarının kaydedilmesi; hipnoz seanslarından önce, hipnoz sırasında ve sonrasındaki bütün iletişimlerin kaydedilmesidir. Adli amaçlı kullanılan ülkelerde Hipnoz, rutin soruşturma yöntemleri yerine kullanılmamaktadır. Derin hipnozda bile olsa istemli olarak yalan söylenebilir. Bu ve daha önce sayılan nedenlerle hipnoz altında elde edilen bilgilerin hipnozdan bağımsız bir yolla doğrulanması gereklidir. Hipnoz alt ında bilgi verecek şahitlerin aydınlat ılmış rızalarının alınması gerekir. Hipnozun, kriminal araştırmalarda doğruyu bulmak için eşi bulunmaz bir silah olduğu ispatlanamamıştır. Hipnoz araştırmaları henüz kesin bir sonuca ulaşmadığından ne zaman, nasıl kullanılacağı ve etkin bir şekilde kullanılıp kullanılamayacağı soruları henüz cevapsızdır.’’22؟ ‘Anestezi yerine hipnozlu ameliyat’ ba şlıklı haberle bilim dergisi New Scientist’ta yer alan haberde, hipnozun, ameliyatlar öncesi ilaçlı anesteziye ciddi alternatif olduğu belirtilmektedir. Haberde, Londra’nın Lister Hastanesi’nde göğüs estetiği ameliyatı geçiren Pippa Plaisted, (46) yaşadıklarını anlatmaktadır. Bir uzmanın hipnotize ettiği Plaisted, operasyon öncesi anestezi olmamasına rağmen, ameliyatta hiç acı hissetmediğini söylemiştir. Dergi, Belçika’daki çalışmalara da yer vermiştir. Belçika’da hipnozun genel anesteziye alternatif olarak kullanıldığının belirtildiği haberde, Liege Hastanesi’nde, hipnotize hastalarda ameliyat sırasında daha az kanama olduğunun ve bu yüzden operasyonların daha başarılı sonuçlar verdiğinin ortaya çıkarıldığı yer almıştır. Dergide, ‘Florida’daki ara ştırmalar da, hipnotize kad ınların, çocuklarını daha kolay doğurduklarını ortaya çıkarmıştır.[216] ‘Hipnozla diş çekimi devri’ başlıklı haberde ise İzmirli Diş Hekimi Kadir Demirel, yaklaşık 5-6 yıldır hastalar ını hipnoz yöntemiyle tedavi ettiğini belirtmektedir. Hipnozun cerrahi müdahalelerde de kullanıldığını söyleyen Demirel, bu yöntemle uyutulan hastan ın kendini rahat hissettiği için doktora da kolay çalışma imkânı verdiğini kaydetmiştir. Kadir Demirel, hipnoz yöntemiyle uyuttuğu hastaya, acı çekmemesi ve kendini rahat hissetmesi için telkinde bulunuyor ve hasta bu telkinle yapılan operasyon sırasında ne acı hissediyor, ne de huzursuz oluyor. Bu şekilde işini daha rahat yapıyor.[217] Daha birçok örnek vermek mümkündür. Hipnozun birçok alanda kullanılabildiğini görmekteyiz. Yani kabul edilmiştir artık bu yöntem. Dolayısıyla güvenlik yönetiminde de kullanılabilmesi için bilimler arası etkileşim olması gerekir. Bu etkileşimle nasıl faydalanılabileceğini ortaya koymak gerekir. ‘Hitlerin yaptığına bakınız’ başlıklı Haber 7 Özel kaynaklı haberde japonların hipnotize edildiği yazmaktadır. japonların savaşa girmesinde Almanlar ve Rusların hipnoz diplomasisi etkili olduğu belirtilmektedir.[218] Hipnozla ilgili yap ılan araştırmalarda deneklerin, hipnoz durumunda, telkinlere büyük bir yumuşak başlılıkla uyarak, bütün soruları cevaplandırmakta, gerek hipnoz durumunda, hatta gerek uyandıktan sonra, verilen buyrukları yerine getirmekte olduğu görülmüştür. Telkin yoluyla bu durumun yarat ılmasını sağlayan yöntemler bütünü, hipnotizma olgusunu ortaya koymaktadır.[219] j. Murphy 1955 yılında, Hindistan, R^şikeş’teki Yoga Forest Üniversitesi’nde bazı seminerler vererek bir ara Bombay’dan gelen bir cerrahla tanışır. Ona, eter veya diğer anestezi yöntemlerinin henüz keşfedilmediği zamanlarda Bengal’de çalışan Dr. james Esdaille adlı bir İskoç cerrahtan söz eder. Dr. Esdaille

1843 ve 1846 yılları arasında çeşitli uzuvların kesilmesi, tümörlerin alınması ve kanser ameliyatları, göz, kulak ve boğaz operasyonları da dâhil olmak üzere dört yüz kadar ameliyata girmiştir. Bütün bu operasyonları yalnızca zihinsel anestezi kullanarak yapmıştır. Rişikeş’teki Hintli doktorun söylediğine göre, Dr. Esdaille’in ameliyat ettiği hastalar arasındaki ameliyat sonrası kayıp sayısı, yüzde iki ya da üç gibi son derece düşükmüş. Hastalar hiçbir ac ı hissetmemiş ve operasyon sırasında ölen hiç olmamış. Dr. Esdaille, hipnoz altına aldığı tüm hastalarının bilinçaltlarına hiçbir enfeksiyon ya da septik durumun olmayacağını sokmuştur böylece.[220] Aynı kitabında Dr. M. Bourru’ın bir deneği uyutarak, ona şu fikri aşılad ığını yazar: ‘‘Hipnotizmanın ardından bu ö ğleden sonra saat dörtte büroma geleceksin, koltuğa oturacaksın, kollarını göğsünde kavuşturacaksın ve burnun kanamaya başlayacak.’ Tam söylediği saatte bu genç adam gelir ve bütün dediklerini yapar. Burnunun sol tarafından kan gelmeye başlar. Bir başka seferinde aynı araştırmacı elindeki bir aletin keskin olmayan ucuyla hastasının adını adamın koluna yazdı. Hastası hipnoz altındayken ona şöyle der: ‘Bu öğleden sonra saat dörtte uyuyacaksın ve koluna dokunduğum yerler kanamaya başlayacak ve kolundaki kan izlerinde adının yazılı olduğunu göreceksin.’ Saat dörtte adamın uykuya daldığı izlendi. Adamın sol kolunda ad ı kaz ınmıştı ve kan damla damla akmaya ba şlamıştı. Harfler üç ay sonra bile, biraz solmasına rağmen hala belirgin bir biçimde okunabiliyordu. Bu olgular daha önce belirtilen iki temel önermenin, yani bilinçaltının aşılanan fikirleri almaya yatk ınlığını ve bilinçalt ının, bedenin fonksiyonlar ı ve koşullar ı üzerinde tam bir denetimi olduğunun ne kadar doğru olduğunu göstermektedir. Tüm bu fenomenler fikir aşılama yoluyla anormal durumlar ın ortaya çıkar ılabileceğini canlı bir biçimde dramatize etmiştir ve bunlar, kişi yüreğinde (bilinçaltında) neye inanırsa o olur ifadesini bir kez daha kanıtlamaktadır.’’[221] Tematik uygulanmış hipnoz ile en güçlü ağrı kesicilerinin üzerinde etkili olamadığı ağrılar bile, zaman zaman etkili bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Psikolojik ve psikomatik sorunları olan çok sayıda hastanın, hipnoz arac ılığıyla yardım aldığı bilinmektedir.[222] Tarhan ‘Hipnozla Beyin Y ıkamak’ başlıklı yazısında hipnozun bilimsel bir yöntem olduğunu belirtmektedir. ‘‘Kişi hipnotik uykuya geçtiğinde vücut ve beyin uyur., fakat terapistle, kişi arasında seçici bir algılama alışverişi kanalı açılır. Böylece kişi hipnoz yapan kişi tarafından yönlendirilebilir, düşünceleri ve duygular ı değiştirilebilir. Psikiyatristler olarak biz, hastalıklı düşünceleri

yok etmek, sağlıklı düşünceler kazandırmak, ego gücünü arttırmak için bu yöntemi kullanıyoruz. Her bilimsel yöntem gibi hipnoz da, bu işi etik yapmayanlar tarafından gösteri malzemesi veya siyasi amaçla kullanılabiliyor. Hipnozda ilk şart iki tarafın birbirine güvenmesidir. Daha sonra kişide konsantrasyon gücü arttırılır, uygun telkinle geçmişine götürülebilir. Beyni yıkanabilir ve yanlış şeylere inandırılabilir. Ancak hipnozda olan kişiye istemediği şeyi yapt ıramazsınız. Bazı kişiler telkine çok daha yatkındır, kolaylıkla hipnoza girerler. Fakat obsesif ve paranoid olarak tanımlanan, güvensizlik özelliği fazla olan kişileri hipnotik transa geçirmek çok güçtür.’’[223] ‘Estabrooks ve Mançuryalı Aday’ başlıklı yazıda ise Estabrooks’un deneyi sırasında psikologlar arasındaki genel düşünce bir insanın iradesinin hipnozla denetlenemeyeceğiydi ama Estabrooks farklı düşünüyordu. Estabrooks, hipnozcuların gücünün sınırsız olduğuna inanıyor -ya da yalnızca aklı ve vicdanın sesiyle sınırlanabileceğine inanıyordu.[224]

14 3 4 6 Hayvanlarca Telepati

B. Ward Çinlilerin, hayvanların altıncı duyusunu deprem tahmin işlemlerinde kullanacak kadar güvenilir bulduğunu ifade etmektedir. Kedi ve köpeklerin kilometrelerce uzakta bile olsalar, sahiplerini ya da eskiden yaşadıkları evin yolunu bulma yeteneklerini çok şaşırt ıcı bulmaktadır. Kediler, ev halkının başka bir yere taşınmasından sonra eski evlerini bulmada özellikle yeteneklidirler; güvercinlerin yuvalarına dönmeleri de buna benzer ona göre. Bir köpeğin tümüyle yabancı bir çevrede sahibini bulmas ı, duyu ötesi algıdan başka hiçbir şeyle açıklanamayacağını belirtir.2^^ Gazete haberlerinde, güvenlik konusunda hayvanların bu özelliklerinin kullanılabileceği ile ilgili haberler bulunmaktadır. Bunlardan birisi, ‘ABD donanması yunusa emanet’ başlıklı dış haberler servisinin haberinde, ABD Donanmas ı’nın saldırı ihtimali yüksek bölgelerini, terörle mücadele yunusları ve denizaslanları koruyacağı belirtilmektedir. 1960’ta kurulan Donanma Memeli Hayvanlar Programı uzmanları, yunusları ve denizaslanlarını terör uzmanı gibi yetiştirmiştir. Devriye gezen eğitimli yunuslar sualt ı mayınlar ını ve diğer tehlikeleri anında merkeze bildirmektedir. Yunuslar ın verdiği alarmla harekete geçen sualt ı taarruz timleri, tehlikeyi henüz oluşum aşamasındayken bertaraf ediyor böylece. Sayıları 300’ü aşan hayvanlar, Irak’ta Ümmü Kasr bölgesindeki sualtı mayınlarını tespit etmek için de kullanılmış.[225] Yine benzer bir haber ise ‘ABD’nin yeni silahı yunus askerler’ başlığıyla verilmiştir. ABD’nin San Diego şehrine bağlı Point Loma Askeri Deniz Üssü’nde eğitilen yunuslar ve denizaslanları, donanmanın gururu olmuştur. Savaş zamanında denizden gelebilecek olası saldırılara karşı eğitilen, 75 yunus ve 25 denizaslanının en büyük ödülü ise balıktır. Devriye görevinde kullanılan özel eğitimli yunus ve denizaslanları, düzenlenebilecek terör saldırıları ve mayın tehlikesine karşı, ‘Amerikan Donanması Memeli Askerler Programı’ dâhilinde eğitilmektedir.[226] Bu haberler, bilgiler göstermektedir ki canlılar arasındaki iletişim henüz tam olarak açıklanamamıştır. Bir başka örnek kurşundan yapılmış metal kutulara konulup toprağa gömülen 20-30 civarındaki karınca ile ilgilidir. Bu kutular röntgen ve gama ışını geçirmemesine rağmen karıncaları kurtarmak üzere aynı türden çok sayıda karınca gelerek toprağı kazmaya başlıyorlar. Başka bir örneği yazar N. Sezik anlatıyor; japonya yakınlarında bir adada yaşayan maymunlara yeni bir yiyecek atılır. Bunlar kabukları soyulmuş, üzeri kumla kaplanmış patateslerdir. Maymunlar, diğer yiyecekler için önceden herhangi bir işlem yapmad ıklar ı için, kirli patatesleri ellemediler. Genç maymunlardan birisi, patateslerin suda yıkanıp temizlendiğini ve yenilebildiğini keşfetti. Bu yöntemi ailesine ve çevresine ö ğretti. Buraya kadar normal olan bu çalışmanın asıl ilginç yanı bir süre sonra gerçekleşti. Birbirleriyle hiçbir teması olmayan ve başka bir adada yaşayan maymunlar da aynı işlemi öğrenmiş lerdi. Gerçekten dikkatle incelenmesi, üzerinde araştırmalar yap ılması gereken konular bunlar. Hayvanların bu özelliklerinden güvenlik yönüyle yararlanmak gerekir.

14 3 4 7 Bitkilerde Parapsikoloji

Bitkiler ile ilgili yapılan bir araştırmada, savaş ve kavga sözlerinin onlarda ürperti meydana getirdiği görülmüştür. Bu sözler şaka tavırlı söylenince bitkilerin aldırış etmedikleri tespit edilmiştir. New York Yalan Bulma Okulu Müdürü Mr. Backster, canlı varlıklar arasında bir idrakin varlığını ispat için pek çok deliller toplamıştır. Mesela bitkilerin yakın mesafedeki karideslerin öldürülmesinden derhal etkilendiği ve tepki gösterdiği öğrenilmiştir. Hiçbir kuvvet, hatta x ışınlarına engel olan

kurşun levhalar bile bu irtibatı önleyememiştir.[227] Okulun sahibi de olan Clive Backster, deneylerinden aldığı sonuçlara göre bitkilerin heyecanları, hafızaları ve ruhsal tesirleri vardır demektedir. Ona göre bitkiler yalan detektörünü etkileyebiliyorlar. Yakınlarında ölen bir canlıdan haberdar olmakta, sahiplerini tanımakta etrafta bulunan insanların düşünce ve heyecanlarına tepkide bulunabilmektedir. Her canlıda ilkel bir algılama ve şuurluluk olabileceğini söylemektedir Backster.[228] Bitkiler içinde 10000(onbin) yıla kadar yaşayanları var ve bu bitkilerden geçmişe dönük bilgiler elde edilebilmektedir.

Bir kaynağın Dr. Yanıt adlı bölümünde bitkilerin belleği var mı? sorusuna yanıt olarak: Evet vardır, cevabı verilerek şu şekilde açıklama getirilmiştir: ‘‘Fakat bitkilerdeki bellek insanlara benzemez, sinirsel bir düzeni yoktur; "bilgi biçimi" şeklinde kendini gösterir. Biyolojik bellek gelecekteki tepkilerimizi etkileyen fiziksel durumdaki bir de ğişikliktir. Sözgelimi incindiği, zarar gördüğü durumlara tepki olarak, pek çok akasya, kendi gelişimi pahasına yapraklarında zehirli bir madde üretir. Ve bir şekilde bu mesajı rüzgâr yönündeki komşularına iletir. Afrika'daki kudu antilopları kendilerini "anımsayan" bitkilerden uzak durmaya bakar. Bunun için hafif bir otlama seansından sonra rüzgâr yönüne doğru hızla uzaklaşırlar. Ancak kudular deneyimli akasyaların bulunduğu bir bölgede otlamak zorunda kalırlarsa seçenekleri az olduğu için sonuçta ölürler. Bitkilerin belleği olduğunu kanıtlayan bir diğer olgu da geceyi gündüzden ayıran veya bitkinin mevsimsel olarak ne kadar ışık aldığını bildiren kimyasal bir maddeyi depolamalarıdır. Fotosentezin meydana geldiği kloroplast'ların içinde bulunan bu kimyasal maddeler, çevreden alınan uyarı tipine tepki olarak ne kadar glikoz veya fotosentetik polipeptid'in depolanması gerektiğini bitkiye "hatırlatır." Bazı uzmanlar bitkilerde bir tür belleğin bulunduğunu, ancak bunların bilinçli yaratıklar olmadıkları için depoladıkları bilgilere erişemediklerini ileri sürüyor. Bu bağlamda bitkiler CD çalıcılar ı olmayan CD'lere benzer. Veri vardır fakat bu veriler kullanılamaz. Sözgelimi ağaçların gövdelerinde insanların okuyabileceği halkalar bulunur. Bunlar belirli bir yılda iklimin nasıl olduğu, ağac ın yaşı, orman yangınlar ının olup olmad ığı, böcek istilasına maruz kalıp kalmad ıklar ı ile ilgili bilgi verir. Bitkilerdeki belle ğe en iyi örnek Venüs sinekkapanıdır. Kapanın içindeki duyusal tüylerden birine bir kez dokunulduğu zaman tuzakta herhangi bir hareket izlenmez. Ancak 10 saniye içinde aynı tüye bir kez daha dokunulursa tuzak aniden kapanır. Dolayısıyla tuzak bilgiyi 10 dakika kadar koruyabilir. Bu da belleğin tanımını en ilkel şekliyle tatmin eder. Ancak bunun çok kısa vadeli bir bellek olduğu

görülür. Bitkilerin ayrıca strese maruz kaldıklar ı durumlar ı anımsadıklar ı düşünülüyor. Sözgelimi böcek istilası veya kuraklık gibi olumsuzlara maruz kalan böcekler, aynı duruma ikinci kez tanık olduklarında daha hızlı tepki verirler.’’[229] O. Dicle, bir bilim dergisinde bitkilerin hassasiyet konusu ve bitkilerin bizleri anlayabilmesi ile düşünme ve tespit etme yetenekleri hakkında, 1970’li yıllarda Amerika’lı bazı bilim adamlarının, galvanometre denilen bir alet üreterek bitkilerdeki elektriksel uyarıları sese çevirip, daha sonra da bu seslerin bir alfabesini oluşturdukları bir takım çalışmalarda bulunduklarını belirtmektedir.[230] Benzer bir bilgi ‘Bitkilerde yeni bir zekâ biçimi keşfedildi!başlıklı haberle bir bilim ekinde okuyucuya duyurulmuştur. Bu haberde Edinburg Üniversitesi’nden Tony Trewavas, bitkilerin hesaplama gücüne sahip olduklarını, ileriyi görebildiklerini ve başlarından geçenleri anımsayabildiklerini öne sürmektedir. New Scientist dergisinin 27 Haziran sayısında yayımlanan yazıda bitkilerin öncelikle, duyulara sahip olduklar ı, ışığa, seslere, kimyasallara, titreşimlere, dokunuşlara, özellikle de suya, yerçekimine ve sıcaklığa duyarlı olup, bunlara tepki verebildikleri belirtilmiştir.[231]

1.4.3.4.8.Psikometri

Parapsikoloji Sözlüğü’nde bir cisme konsantre olarak, normal ötesi yoldan geçmişi hakkında bilgi edinmek,[232] ruhölçümü,244 245 ruhsal süreçlerin ölçülmesinde kullanılan, araçları ve yöntemleri gerektiren bir ruh bilimi dalı[233] ve medyumun geçmiş olayları yorumlamasında bir cismin odak işlevi gördüğü bir tür ruhsal görü[234] gibi anlamlara sahiptir psikometri. ‘Psikometri’ başlıklı yazıda uzak veya yakın geçmişte bir eşya ile temas etmiş bulunan kişi ya da kişiler hakkında bilgi edinme yöntemi olduğu belirtilmektedir. Bu yöntemle sadece eşyalarla temas etmiş kişiler hakkında değil, o cismin başından geçen her türlü olay hakkında da bilgi edinilebilmektedir.[235] Bir başka kaynakta psikometrinin, ruhbilimin testlerle, testlerin hazırlanması ve uygulanmasıyla uğraşan dalı olduğu ifade edilmiştir. Duyum dışı algı biçimidir. Bu algıda, öznenin normal dışı izlenimleri, maddi bir nesne aracılığıyla algılanmakta gibidir. Söz konusu maddi nesneyle divinasyon konusu olan olaylar ve kişiler arasında önceden bir ilişki vardır ve bu nesne clairvoyance’ı kolaylaştırıcı rol oynamaktadır.[236] ‘Parapsikoloji’ başlıklı yazıda ise, bir eşya üzerine kullanıcı tarafından bırakılan enerji, elektro manyetik alan, trans altındaki hassas bireyde kullanıcıya ait bilgilerin zihinsel ve duygusal algılanmasıdır psi^me^.^0 ‘Siyasi Ve Askeri Sahada Hipnozun Kullanımı’ başlıklı yazıda psikometri, bir insan veya olay hakkında, geçmişte ve gelecekte olacak veya olmuş şeyler hakkında cansız bir obje yardımıyla bilgi sahibi olmaktır tanımı yapılmaktadır^1 ‘Gizemden Bilime Parapsikoloji’ başlıklı yaz ıda da benzer anlama gelen ifadelerle psikometri, bir objeye temas sonucunda, bu obje ile ilgili olan kişi veya kişiler, olaylar ve objenin içinde bulunduğu ortamlar hakkında, özellikle geçmişe, ayrıca zamana ve geleceğe ait enformasyon yahut izlenimlerinin tespit edilmesinde kullanılmaktadır^2

‘Duru görü’ başlıklı yazıda psikometrinin duru görü medyumluğunun bir türü olduğu ifade edilmektedir. Uzak veya yakın geçmişte bir eşya ile temas etmiş bulunan kişi ya da kişiler hakkında bilgi edinme yöntemidir. Sadece eşyalarla temas etmiş kişiler hakkında değil, o cismin başından geçen her türlü olay hakkında da bilgi edinilebilir psikometri ile. Ruhsal enerjinin en önemli niteliklerinden biri etki etmektir, buna karşı madde enerjisinin en önemli niteliklerinden biri de etki almaktır. Bu temel prensip, çevremizdeki tüm nesnelerin kendilerine canlılardan gelen enerjileri emmesine ve saklamasına neden olmaktadır. Bu yüzden sahip olduğumuz tüm eşyalara bilmeden kendi enerjilerimizi yüklemekteyiz. O eşya ile ne kadar uzun süre beraber olunursa, o da, o kadar çok beraber olunanla ilgili enerjileri bünyesinde saklamaktad ır. Bu yöntemle tarihin çok eski dönemlerinde meydana gelen olaylar hakkında eski yapıtlara dokunarak bilgiler veren psikometri medyumları var olduğu bilinmektedir. Tarihin aydınlanmamış kısımlar ına ışık tutmas ı bakımından bu çalışmalara yurtd ışında ayrı bir önem verilmektedir. Yine yurtdışında polislerle çalışan psikometri medyumlar ının, suçlular ın dokundukları eşyalar aracılığıyla onların yakalanmasında önemli bilgiler vermektedir. Bilgi edinilmek istenen eşyaya psikometri medyumları elle dokunarak ya da onu

ellerinin arasına alarak o eşyanın başından geçenler ya da o eşyayla temas edenler hakkındaki bilgiler, durugörü tekniğindeki gibi çeşitli imajlarla gelebilmektedir.23؛

1  43 4 9 Astral Seyahat

Gizemden Bilime Parapsikoloji’ başlıklı yazıda insan bedeninin bir ö ğesi olan 'astral' bedenin, kontrollü ya da kontrolsüz olarak fizik bedenden ayrışması ve bunun sonucunda edinilen deneyimler^4 ‘Siyasi Ve Askeri Sahada Hipnozun Kullanımı’ başlıklı yazıda ise vücut dışı deney (Out of body experience) OOBE, astral projeksiyon, fiziki vücudun dışında, ruh veya zihnin, mekân ve zaman içinde seyahati^^ gibi anlamlara sahiptir astral seyahat. Bir bilim ekinde astral seyahatle ilgili olarak, uyuşturucu madde -özellikle de LSD ve benzeri halüsinojenler- kullananlarla, metafizik uğraşılara aşırı düşkün histerik nevroz olgularında ya da ölüme çok yaklaşmış yoğun bakım hastalarında zaman zaman görülen geçici bir dissosiyatif bozukluk olduğu belirtilmektedir. Dissosiasyon kişinin çeşitli mental süreçleri aras ındaki bağ ve sürekliliğin ortadan kalkmasıyla birlikte bir grup mental sürecin diğerlerinden bağımsız olarak işlemeye başlaması hali olmaktad ır. Böyle dönemlerde bilinçte ve kimlik duygusunda bozulmalar meydana gelmektedir. Bunlara hareket bozuklukları da eşlik edebilmektedir. Kişi, dissosiyatif dönem sürecinde, ruhunun bedeninden ayrılmış olduğu hissine kapılabilmektedir. Genellikle uçuyor ve kendi bedenine dışarıdan bakıyormuş gibi olabilir. Bu durum medyumlar, Hint fakirleri, gurular, şamanlar, evliyalar, vb. kişiler zaman zaman hipnoz ya da oto-hipnozla trans durumuna geçtiklerinde o denli karmaşık bir hal alır ki kişi zamanın ve mekânın sınırlar ını aşarak gezegenler, hatta yıldızlar arasında dolaşmakta olduğunu sanabilmektedir.^6 ‘Yaşamdan sonra yaşam’ isimli dizide yaşanan bir olayla ilgili olarak 53 yaşında bir ev kadını olan May Parker Eulitt, 1971 yılında, 22 yaşındayken mısır tarlasında yanında iki kuzeni ile dolaşırken fırt ınaya yakalanmıştır. Yakınına bir yıldırım düşer. Bir anda yere yıkılır ve kalbi durur. Kendisini havada kuzenlerinin üstünde süzülürken bulur. Kuzenlerinin onu 100 m. uzaklıktaki kamyonete taşıdıklarını görür. Uyandığında kalbinin durduğunu söylerler.^ Aynı dizideki bir başka olay 60 yaşında ve subay olan

John Foreman ile ilgilidir. Jacksonville’de bir iş kazasında karnından yaralanır. 1963 yılında acil ameliyata alınır. 6 saatlik ameliyat sırasında kan kaybı yüzünden bir süreliğine ölür. Birden havada asılı olduğunu fark eder. Sedyede yatan ölü bedenini görür. Sedyenin etrafında koşuşturan doktorlar sürekli ilaçlar ve kan enjekte ediyorlardır. Gözünü açtığımda doktorlar bu bir mucize derleri8 İnsanların bu ve benzeri olaylar yaşaması bilim insanlar ının bu konulara ilgisini art ırmaktad ır. ‘Nature online’, ‘www.welt.de’, ‘www.science.otf.at’ kaynaklarından yararlanılarak verilen ‘Bilim ruhu bedenden ayırdı’ başlıklı haberde konuyla ilgili bir olay şu şekilde yer almıştır. Olaf Blanke ve arkadaşları, 43 yaşındaki bir epilepsi hastas ının beynine bağlad ıkları elektrotlarla, normalde beyin ameliyatlar ı öncesinde kesinlikle dokunulmamas ı gereken beyin bölgelerini incelemişlerdir. Blanke, beynin sağ tarafındaki bir elektrotla önce 3 mili amperlik bir elektrik akımı verince hastanın bilinci kaybolmamış ama kendisini yatağın içine gömülür ya da düşer gibi hissetmiştir. Oysa elektrik akımı 3.5 mili ampere yükseltildiğinde, hasta iki metre kadar havalanarak kendisini yatakta yatar gördüğünü ayrıca kolunu kaldırdığında sanki kendisine tokat at ılacak gibi hissettiğini ve bacaklar ının da kısaldığını açıklamıştır. Birçok kişinin bu tür olayları dinsel nedenlere bağlayarak, ölümden sonra gerçekten de beden ve ruhun birbirinden ayrıldığına inandığını anımsatan Oxford Radcliffe İnfirmary kuruluşundan John Marshall, son araştırmalar ın bu iddiayı çürütmediğini sadece beden dışı deneyimin yapay olarak yaşat ılabildiğini gösterdiğini savunmaktadır. Çeşitli alıştırmalar sonucunda beden dışı deneyimin mümkün olduğunu bulan parapsikologlar, rahatlama sırasında örneğin uykuya dalmadan kısa bir süre önce bilincin bedenden ayrıldığını tespit etmişlerdir. Blanke, kol veya bacağı ameliyatla alınan kişilerin, organların yokluğuna rağmen bunları hissedebilmelerinin de beden dışı deneyim mekanizmasıyla ilişkili olabileceğini söylemektedir.^9 Güvenlik alanında astral seyahatin faydaları olabilir. ‘Psikolojik Savaş’ başlıklı yazıda bununla ilgili olarak 1970’lerin ba şlarında ‘uzaktan görüntüleme’ olarak anılan bir araştırma, Stanford Araştırma Enstitüsü’nde başlamıştır. Bu araştırmanın, projenin, Scanate Projesi’nin amac ı, kişilerin bedenlerinden ayrı olarak seyahat etme yeteneklerini belirlemek ve uzak mevkileri tanımlamakt ır; özellikle de yabanc ı askeri hedeflerin kısımlarını ve yerlerini.[237]

1.4.3.4.10.Işınlama (Teleportasyon)

Parapsikoloji Sözlüğü’nde cisimlerin normal ötesi yollarla bir yerden başka bir yere iletilmesi, ışınlama[238] ‘Gizemden Bilime Parapsikoloji’ başlıklı yazıda ise maddenin bir mekândan ötekine, fizik irtibat olmaks ızın, demateryalizasyon- materyalizasyon (demat-mat) yöntemiyle aktarılması[239] olarak açıklanmaktadır teleportasyon. Bilim kurguya göre ışın gücüyle bir varlığı, atomlara ayırarak görünmez duruma getirmek ve atomlarını birleştirerek bir varlığı yeniden oluşturmak[240] ve de canlı ya da cansız bir cisim üzerinde ışımayla bilinçli ya da rastlant ısal olarak oluşturulmuş etki; ışınlanma olayı[241] gibi anlamlandırmalar da yap ılmaktad ır. Bir varlığı ışın gücüyle yok etmek, başka bir yerde onu yeniden oluşturmak ya da ışın gücüyle bir yerden çok uzak bir yere göndermek,[242] manası da veriliyor ışınlamaya. Güvenlik alanında ‘ABD ordusu, ışınlama ile ilgileniyor’ başlıklı 10.02.2005 tarihli haberde daha önce radara yakalanmayan uçak ve lazer teknolojilerini ABD ordusuna kazandıran Ohio’daki Wright-Patterson Üssü laboratuarlar ı, ışınlama teknolojilerinin askeri uygulamalarını incelemektedir. ABD Hava Kuvvetleri ışınlama teknolojilerinin geliştirilmesi için bu konuda uzmanlaşan Warp Drive Metrics şirketi ile bir anlaşma yapar. Şirketin ordu için hazırladığı 78 sayfalık raporda, “Mevcut teknoloji insanları ve nesneleri ışınlamaktan uzaktır ve bu konuda kaydedilmesi gereken birçok gelişme vardır” denilmektedir. Laboratuarın direktörü Kurmay Albay Mike Heil, raporu ‘ışınlamanın şimdi ve gelecekte ordu için pratik bir çözüm olmayacağı’ şeklinde yorumlamaktad ır. Albay Heil ışınlama çalışması ile ilgili: “Geleceğe bakmak zorundayız, sadece bugünün değil, geleceğin ihtiyaçlarına göre de donanım hazırlıyoruz, diyelim ki 30 yıl sonrasının,”[243] diyerek bu alanda çalışanlara uf}k çizmektedir. Bir başka yerde ‘Işınlama’ gerçek oldu’ başlıklı Assocıated Press’den alınan, 17 Haziran 2004 tarihli haberde şunlar yazılı: ‘‘Bilim adamları atomlar arası özellik iletimini, 1 milimetreden kısa bir mesafede de olsa başardılar. ‘Teleportasyon’ ad ı verilen bu yöntemle, atomlar, enerji, hareket, manyetik gibi koantum özelliklerini birbirlerine aktarıyorlar. ‘Işınlama’ ya da atomlar aras ı ‘kuantum aktarımı’nın başarılması, gelecekte üretimi öngörülen koantum bilgisayarlarını mümkün kılacak. Son

derece hızlı çalışacak olan kuantum bilgisayarlarının radara çıkmasının 10 yıldan fazla sürmesi bekleniyor. ABD’den National Institute of Standards and Technology öğretim üyesi David j. Wineland ve Avusturya’dan Innsbruck Üniversitesi’nden Rainer Blatt başkanlığındaki ekibin çalışması, atomlar ın fiziksel özelliklerinin birbirleri aras ında alışverişini sağlıyor. Çalışma üzerine Nature dergisinde bir makale yayımlayan Dr. Wineland, aktarımın şimdilik sadece 1 milimetre’den küçük bir mesafe içinde yapılabildiğini, ancak gelecekte daha uzun mesafeler arasında da aktarım yap ılabileceğini belirtti. Dr. Wineland ‘Kuantum aktarımı’ çalışmasını beril atomları arasında gerçekleştirdi. Avusturyalı ekip ise, aynı işlem için kalsiyum atomu kulland ı. Her iki çalışmada da, bir atomun içinde bulundurduğu kuantum özellikleri diğer eş- atoma aktarıldı. Bilim adamları, laboratuar ortamında atomları birbirleri ile ‘entaglement’ denen, Albert Einstein’ın el yazmalarında “korkutucu” diye tarif ettiği, bir yöntemle eşliyorlar. Bu eşlemenin doğası gereği, bir atomun edindiği özelliği, ya da tam tersini, eş-atomu da otomatikman üstleniyor. Özelliklerin iletimi için, eş-atomlar arasındaki mesafe önem taşımıyor. Atomlar teorik olarak kilometrelerce uzakta olsalar dahi, özelliklerini ‘Kuantum aktar ımı’ ile değiş tokoş edebiliyorlar. Işınlama süresi sadece milisaniyelerle ifade ediliyor.’’[244]

Işınlama hakkında aç ıklayıcı bilgiler içeren bir yaz ıda şunlar ifade edilmektedir: ‘‘Işınlama Teknolojisi... Enterprise'ın en imkânsız gibi görünen teknolojisi, hiç kuşkusuz ''ışınlama''... Günümüzün bilim adamları, bir insanı atomlarına ayırıp, başka bir yerde birleştirebilmenin hiç bir zaman mümkün olamayacağını söylüyorlar. insanın gideceği yerde birleştirebilmek için toplanamayacak kadar fazla bilgi gerekiyor. Bununla birlikte, geçen yıl, bir IBM fizikçisi olan Charles Bennett, kuantum mekaniğinde özellikleri birbirine bağlı olan karmaşık elektronlardan bir çift yarat ılabilmesinin mümkün olduğunu söyledi. Bağlı elektronlar ın birbirleri ile birleştirilmesi ile iki özdeş çift yaratılabilecek. Buna rağmen, sadece tek bir elektronu kopyalanmış oluyor, bütün bir insan vücudu değil.... Gemi mürettebatını Enterprise'dan alıp istenilen yere, oradan da yeniden geriye ışınlayabilen ''ışınlama cihazı'', günümüzün teknolojisine göre imkânsız... 1 2 3 Işınla... Bazen bir atom uyarıldığı zaman enerji fazlasını aynı anda iki foton salarak açığa çıkarır.Bu fotonlar birlikte yarat ılmış olduklarından, özellikleri birbirlerinden bağımsız değildir, birbirleriyle ilişkilidir.Dolayısıyla, ikiz parçacıklardan birinin başına gelen, milyonlarca kilometre uzakta olsa bile öteki ikizi aynı anda (ışık hızından daha hızlı!!) etkileyecektir.Bu tür ikizlere EPR (Einstein-Podolsky-Rosen) çifti denir. Bu tür çiftlerin özelliklerini okumaya başlad ığımız zaman kuvantik bilgisayarlar üretebileceğiz. Bunlar sayesinde şifrelenmiş her tür bilgiyi herhangi bir yere tele iletebileceğiz (ışınlayabileceğiz).Bu çiftler madde iletişiminde nasıl kullanılacak? Bu fotonların birini tele ileteceğimiz maddeyle etkileşime sokmalıyız. Bu etkileşim aynen kendini öbür ikizde gösterecektir. Bu da bize maddenin aynısını oluşturmamız için gerekli bilgiyi verecektir. Ama şu anki bilgilerimizle asla maddenin kendisini başka yere gönderemeyiz, sadece kopyasını yapabiliriz. Peki, günün birinde insanlar ın tele iletişimini sağlayabilir miyiz? İnsanın yaklaşık ''10 üzeri 28'' kadar parçacığı ihtiva eden yapısını çözmek gibi ''mini minnacık!'' bir problemi çözmeyi başardığımız gün, sıra kendimizi tele iletmeye gelecek. Bunu yapabilmek için bir kere insanın kuvantik değil, moleküler yapısını yeniden oluşturmayı bilmesi gerekecektir. Ancak bu sevindirici teorik bilgilere rağmen bir maddeyi ya da canlıyı tele iletmekten oldukça uzağız. Fakat müthiş kuvantik bilgisayarlar yolda. Bilim ilk kez ışınlamayı başardı İnsanın da ışınlanması konuşuluyor... Bilim adamları bilim kurgu filmlerinde rastlanan ''ışınlama'' benzeri bir olayı gerçekleştirmeyi başardılar. Avusturya'daki bir laboratuarda, ışığın temel parçacığı olan fotonları, bir yerde kopyalayarak bir metre ötede benzerini yarattılar. Bunu, fotonlar ın içerdiği bilgiyi diğer fotonlara taşıyarak gerçekleştirdiler. Inssbruck Üniversitesi'nde gerçekleştirilen bu deney, Nature Dergisi'nde yayımlandı (390, 551­552 (1997). Daha sonra, aynı deney, Roma'da tekrarlanarak, başka bir dergide daha yayımlandı. Bu deney, ''kuantum taşıma'' (Quantum teleportation) olarak bilinen, doğadaki en küçük parçacıkların ne kadar uzak olursa olsun, başka bir yere kaydırılması olayını ilk defa olarak gerçekleştiriyor. Projede çalışan bilim adamlarından Zeilinger, bir kaç yıl içerisinde atomların; on yıl içerisinde de moleküllerin bu yolla taşınabileceğini belirtiyor. Bu olayın temelindeki prensip, ''uzay Yolu''ndakiyle benzeşmese de, belik, bir gün insanların da bir yerden başka bir yere ışınlanmasını olanaklı kılabilir. Bunun için, insanın vücudundaki herbir parçac ığın taşıdığı bilginin alınıp, ışınlanacağı yerdeki parçacıklara aktarılmas ı gerekiyor. Uzmanlara göre, kuramsal açıdan bunda bir sorun yok; ama gerçekçi olmak gerekiyor. Eğer bu olay bir gün gerçekleştirilebilirse, taşınması gerekecek o kadar çok bilgi olacak ki, bunu göndermek çok pahalıya malolacak. Bu durumda, insanın kendisini göndermek bile daha ucuz olacak. Ohio’daki Kenyon koleji'nden Benjamin Schumacher, ışınlama hakkında şunları söylüyor: '' Sizi atomlarınıza ayırıp, diğer yerde birleştirmeyi umacaklar; bana hiçte iyi bir fikir gibi görünmüyor.'' Bunlara karşın, uzmanlar, gelecekte, kuantum bilgisayarların gerçekleştirilmesiyle, işlemlerin bugünkünden çok daha hızlı gerçekleştirilebileceği fikri üzerinde duruyorlar. Oraya ulaşmak eğlencenin yarısıdır Kuantum Mekaniği, genel anlamda telepatik parçacıklara cevap vermek için birçok suçlamalarda bulunur, örneğin diğer dünyalardaki solucan çukurları... Kuantum ışınlama ile madde iletimi ve nakli mümkün mü? Bu inanılması güç şeyler şimdi eski bir şapkayı andırıyor. Fakat geçen mart Amerika Birleşik Devletlerinden, Kanada'dan Fransa'dan ve İsrail’den bir gurup fizikçi buna bir tane daha ekledi: Teleportasyon. İlk bakışta teleportasyonun kuramsal fizikten ziyade sadece teknolojinin bir problemi olduğu fark ediliyor. Çığır açan yeni bir kaç teknolojik bakışla, düşünün ki siz arkadaşınızın verdiği akşam yemeğine alet üzerindeki tarayıcıya basarak ki bu anda sizi inşa eden atomlar hakkında bilgi alacak katılacaksınız. Tabii ki onların durumları, onların atom bağları ve enerji seviyeleri de vücudunuz için önemli olsa gerek! Toplanılan bütün bilgilerle, makine vücudunuzu buharlaştıracak ve bilgiyi arkadaşınızın tele taşıyıcısına yollayacak ki bu şekilde siz depolanmış olan hidrojen, karbon diğer maddelerle tekrar oluşturulacaksınız. Bu uygulamadaki problem maalesef, tele taşıyıcısının birinci parçacığı ile başlar, çünkü tele taşıyıcının tarama yapması yani inceleme yapması gerekmektedir. Ölçme işi her zaman ölçülen şeyi etkiler. Eğer siz bir el lambasıyla sigorta kolunun yerini tespit etmek isterseniz, siz esasında kutuyu değiştirirsiniz. Çünkü kutunun bir kaç atomu el lambasındaki fotonları emer. Emin olmak için, sigorta kutusuna etki yok gibi düşünülür. Fakat siz bir şeyi yarı atomik terazide ölçmeye kalkarsanız, değişiklik açık seçik görülür. Bu fotonun nasıl polarize (bu da; yatay, dikey veya esasında titreşim yapma durumuna bağlıdır) edildiğini bilmek istediğinizi söylüyorsunuz. Siz fotonu yatay titreşimli ışığı bloke eden bir filtre’ye gönderilebilirsiniz ve onun geçip geçmediğini de görürsünüz. Fakat Heinsburg'un belirsizlik prensipleri -kuantum mekaniğinin tam yapısı- şu açıklamayı yapar.''Fotonun yatay düzleme belirli bir açı yapardık, titreşim yapması yüzünden, ölçümlerimizde elde edilen sonuçlar gibi yatay polarizasyona geçiş olas ılığı kesindir. Geriye dönmenin hiç bir yolu yoktur. Ve özellikle orijinal fotonunuzun yatay polarizasyonu olsun ya da olmasın, tekrar keşfetme yolu da yoktur''. Geçen sonbahar fizikçiler bir araya gelerek Heinberg'in şaşkınlık duvarı hakkındaki bilgileri araştırma yolları araştırdılar.(Ve sonradan onlar anlayacaklar ki tele taşıma mümkündür.) Nihayet onlar, Einstein tarafından 60 yıl önce tanınan kuantum mekaniğinin bazı hilelerini anlad ılar. Patlamaya ihtiyaç gösterir gibi, onun gördüğü kuantum mekaniğindeki kalıtımsal saçmalıklardı.

Einstein, Boris, Podolsky ve Nathan Rosen ile birlikte, düşünce deneyi anlamına benzeyen, kuantum parçacıklar ının telepatik olarak haberleştikleri kanısını gösterdiler. Bu ''saçmalıklar'' sonradan doğru oldu Einstein'ın düşünce deneyi laboratuarda yapıldı ve en kötüsü onun kuantum telepati yöntemi, diğer bir saçmalık olan teleportasyon (tele taşıma)'u doğurdu. Einstein'ın fikrini anlamak için, çiftler halindeki fotonlarını arada sırada tükürük gibi saçan kobalt atomunu göz önüne alın. Kuantum mekaniği 2 fotonun toplam polarizasyonunun sıfıra eşit olmasını ister, diğer bir değişle bu iki foton zıt yönlerde polarize edilmişlerdir. Fakat geçen örnekte belirli bir polarizasyonu olan fotona benzemeyen, baz ı fotonlar vardır. Bunlar ı Einstein incelemiştir ve bunlar ın sabit polarizasyonu olmad ığını anlamıştır. Sadece, bir kimse fotonlardan birini ölçmek istediğinde, polarizasyonu seçmek yeterli olacaktır. Aynı zamanda, (işte burada telepati işin içine giriyor), diğer foton zıt polarizasyonun olduğunu sanarak veya tahmin ederek kuantum belirsizliğinden ortaya çıkacak. İki fotonunu kaderi birbirlerinden uzak bile olsalar birbirlerine karışma durumunun olmasıdır. Bu karışan çift, kuantum tele taşıma için en iyi vasıtadır. Alice'in T adında bir fotonu olduğunu farzet. Alice bu fotonu arkadaşı Bob'a teletaşıma yoluyla göndermek istiyor. O onu ölçemez ve sonra Bob'u elindeki bilgilerle arar, çünkü direk ölçmeye güven duymamaktadır.(Ölçüm fotonu belki değişik seviyelere çıkarabilir).Bunun yerine, Alice ve Bob yöresel atom kobalt dükkanına giderler ve bir çift karışmış foton alırlar. Alice fotonlardan birini ( A fotonu diyelim) ışılı bir tuzak içine koyar, Bob aynı işi bir başka fotonla (B fotonu diyelim) yapar ve her ikisi de evlerine geri dönerler fotonların karışık durumda, kalan parçacıklara ne Alice ne de Bob bakmamıştır. Alice evine ulaştığında, T'yi şimdi teleport yapabilir-yani kendinin orijinal fotonu- halen doğru bir şekilde polarizasyonu ölçemezken, o A ile T arasındaki polarizasyon farkını ölçebilir. Bunu da bir atomdaki her iki fotonu ateşleyerek yapabilir; söylemek gerekirse onlar ın onu nasıl etkilediğini ölçer. Bu son ölçüm A ile T fotonlarını karışık (dolanık) fotonlara doğru zorlar. Ve A, B ile zaten karışmış olduğundan, o aniden Bob'un fotonu zıt polarizasyona doğru zorlar. Şüphesiz ki, Alice kendi cevabını alabilmek için her iki fotonu yok etmek zorundadır. Her ikisi atom tarafından emilir ve yok olur. Yeni foton T Bob'un evinde tekrar yapılabilir. Buda şöyle çalışır: Alice Bob'u arar ve ona A ile T arasında ölçmüş olduğu farkı söyler. Bob karışık(dolanık) çiflin kendine ait olan bölümü (foton B) A'ya göre zıt polarizasyondadır. Bu iki şey ona B ile T arasında polarizasyon farkını anlatır. O sonradan foton B 'yi açı boyunca döndürür. (Mesela onu tatlı su içinden geçirerek) böylece kendi fotonu şimdi aynıdır.(Her iki ihtimalde kendi polarizasyonu içinde

hareket ettirilen sevgili T fotonuna göre) Bu işlemler teleportasyon kadar basittir. Ve siz sadece bir parçacığın bir karakterini bir yerden bir yere transfer ediyorsunuz. Bir parçanın bütün karakterlerini taşımak teorik olarak mümkündür.(yani tüm maddeyi taşımak) Avusturya'da Innsbruck Üniversitesi'ndeki araştırıcılar bir fotonu bu yolla taşımak için bir cihaz yapmaya hali hazırda uğraşıyorlar. Kuram olarak, bireysel elektronlar ve protonlar içinde çalışmalı, onlar da karıştırılmalı. insan vücudu şüphesiz ki başka bir hikâye... Teleportasyonun zorluğu, aynı anda taşınmak istenen her yeni parçacıkla üssel olarak artar, insan vücudu (10 üzeri 27) atom içerir ki pratik olarak onu tekrar yapmak imkânsızd ır. Fakat teleportasyon olayının hayalini koran bazı fizikçiler pratik uygulamaların olabilirliği konusunda açık kapı bıraktılar. Bunlardan biri olan Williams Kolejinden William Wooters şöyle der, ''kim bilir? Belki de o bizde oluşan bir hayal eksikliği, yüzlerce yıl sonra ne çeşit bir teleportasyon'un olacağını şimdiden kestirmek zor olsa gerek''.’’[245]

1.4.3.4.11  .Kirlian Fotoğrafçılığı

Parapsikoloji Sözlüğü’nde, SSCB'de S.D ve V.Kirlian tarafından keşfedilen fotoğraf metodu; bu yöntemle, açığa çıkan yüksek elektrik frekansı, cisim ve canlıyı çevreleyen renkli alan veya haleler gösterilir,[246] şeklinde açıklaması yapılmaktadır. Semen Kirlian tarafından icat edilmiş olan fotoğrafçılık yönteminde görülen ışıldama etkisine,[247] kirlian etkisi denilmektedir. Parapsikoloji bilim adamları ilk zamanlar bunu ruh olarak yorumladılar fakat sonraları bu ışın haleleri, yaşayan canlılarda bir biyomanyetik alan olarak tüm bilim dünyasınca kabul edilmiştir.[248] Canlıların iki bedeni olduğu varsayılmaktadır. Birisi herkesin görebildiği ‘fiziki beden’, diğeri Kirlian fotoğra^arıyla tespit edilen ‘enerji bedeni’dir.[249] ‘Kirlian Effect’ başlıklı yazıda konuyla ilgili olarak Semyon D. Kirlian tarafından keşfedilen bir fotoğrafama tekniği olduğu belirtilmektedir. Bu teknik aura fotoğrafçılığının kaynağıdır ve aura fotoğrafçılığı ilk olarak 1890'lerde Nicola Tesla tarafından araştırılmaya başlanmıştır. Sovyetler Birliği 1960’lardaki psychic araştırmalarına aura fotoğrafçılığını da dâhil eder. 1975 yılında auralar University Of California'da büyük bir basarıyla ölçülebilmiştir. Basitçe kirlian

fotoğrafçılığında polaroid filmine monte edilmiş bir metal plakaya yüksek frekanslı akım iletilir. Parmaklar yumuşak şekilde filmin üzerine konur ve 60 saniye kadar sonra fotoğraf belirdiğinde görüntü ortaya çıkar ve fotoğrafı çekilen maddenin enerji alanı görülür.[250] Sovyet Tıp profesörlerinden Dr. M. Pavlenko, kirlian metodunun hastalıkların erken teşhisinde, özellikle kanserde çok faydalı bir buluş olduğunu belirtmektedir.[251]

‘Kirlian Fotoğrafçılığı’ başlıklı yazıda şunlar yazmaktadır: ‘‘Semyon Davidovich Kirlian ve karısı Valentina Kirlian tarafından bulunan ve aura fotoğrafı çekmeye yarayan teknik. Bay ve Bayan Kirlian'ın yaptığı ilk kameranın şans eseri olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Semyon Davidoviç Kirlian bir gün elektrikli bir cihaz üzerinde çalışırken şiddetli bir elektrik çarpması geçirmişti. O günlük işlerini bırakıp evine gitti. Karısı Valentina, üzerinde çalıştığı bir fotoğraf işinde kendisine yardım etmesini istedi. Semyon birkaç yeni film ald ı ve üzerine resim çekilmiş filmlerin yerine bunları taktı ve filmleri banyo etmesi için karısına verdi. Sonunda, filmler onları hayrete düşürdü. Negatiflerde mavi, sarı ve diğer renkler açıkça görülüyordu. Semyon'un geçirdiği şiddetli elektrik çarpmasının onda, 'enerji yüklü' ellerinin temasıyla yeni filmlerde bir görüntü bırakmasına yol açabilecek bazı 'değişikliklere' neden olduğu sonucuna vardılar. Kirlian'ların, ruhun fotoğrafını çektiği söylentisi yayıldı. Bu, 1939 yılında olmuştu. İkinci dünya savaşı'nın başlaması yüzünden keşif gizli tutuldu. Kamera başlangıçta, bitkilerin veya onların bazı kısımlarının, özellikle yapraklarının fotoğraflarının çekilmesinde kullanıldı. Bu konuda pek çok şey yazılmıştır. Canlılık durumlarına göre çevreye yayılan auranın görülebildiği yaprak fotoğrafları, magazinlerde bile sık sık yer alıyordu. Yaprak bitkiye bağlıyken koparıldıktan hemen sonra ve epeyce zaman geçtikten sonra bu fotoğraflar çekiliyordu. Aurada çok açık bir değişme görülüyor ve yaprak kurudukça aura yavaş yavaş kayboluyordu. 'hayalet yaprak etkisi'(phantom leaf effect) olarak bilinen bu olay, medyumların öne sürdükleri iddiaları kanıtlar nitelikteydi. Çünkü medyumlar, uzuvlarından biri kesilmiş kişilerin, kesilen uzuvlarının 'hayaletlerini' gördüklerini söylüyorlardı. Kirlian kamerası cansız nesne veya canlı varlıkların fotoğraf görüntülerinin yüksek değerli bir elektriksel alan vasıtasıyla elde edildiği cihazdır. Teknik bakımdan, bu görüntülerin elde edilmesinde kullanılan iki metot vardır. Birinci metot, söz konusu nesneye kuvvetlice elektrik vermek ve ondan yayılan radyasyonun karanlıkta normal bir kamera ile fotoğrafım çekmekten ibarettir. İkinci metotsa nesneye birinci metotta olduğu gibi doğrudan değil de, nesnenin çok yak ınına yerleştirilmiş voltajı farklı bir veya iki tane metal plakadan geçirilen yüksek gerilimli akım uygulanır. Bu metotta kamera kullanılmaz; hassas fotoğraf materyali, nesneden doğrudan doğruya görüntü alacak şekilde düzenlenir. Birinci metot (en azından teorik olarak) daha kapsamlı görüntülerin elde edilmesini mümkün kılar. İkincisi, daha düşük güçlü elektrik kullanarak çok daha fazla ayrıntının görülmesini sağlar. Bu nedenle deneycilerin çoğu güvenlik ve kullanım kolaylığı açısından birinci metottan vazgeçerek ikincisini tercih ederler. İkinci metotta kullanılan sistem yukarıdaki şekilde şematik olarak görüldüğü gibi, sandviç biçiminde düzenlenmiş bölümlerden oluşur. Cihaz metal plakaya yüksek gerilimli elektrik impulsları sağlayacak şekilde düzenlenmiş bir araçtır. Bu metal plakaya belli bir poz süresince yüksek gerilimli impuls uygulanır ve daha sonra üzerine obje konulup pozlandırılmış olan fotoğraf kâğıdı banyo edilir. Banyo sonucunda fotoğraf kâğıdı üzerinde; renkli fotoğraflarda mavimsi menekşe rengi haleler, siyah-beyaz fotoğraflarda ise, fırça veya tüy görünümünde karakteristik bir siyahlıkta ortaya çıkmaktadır. Türkiye'deki ilk kirlian fotoğraf makinesi 1983 yılında Altan Yıldız tarafından İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik Mühendisliği'nde okuduğu yıllarda gerçekleştirilmiştir. Kendisi çeşitli fotoğraf çekme parametreleri ayarlanabilen bir makine ile yüzlerce canlı ve cansız obje üzerinde çalışarak fotoğraflar çekmiştir. İnsanda değişik şekillere bürünen bir enerji realitesi bulunur; yani fiziksel, elektriksel, biyoelektriksel, biyoenzimatik enerjiler. Bu enerji formları karşılıklı olarak birbirine dönüşmektedir.

Her canlı hücre bir şebekeye bağlıdır. Bir bakıma hiçbir hücre gerçekten bağımsız değildir. Bu şebeke sadece kan dolaşımıyla bağlantılı, kimyasal veya biyokimyasal olmakla kalmaz, her şeyden çok sinirlerle ilgili bir şebekedir, çünkü tüm hücrelerin biyokimyası en başta sinir sistemiyle yönetilmektedir. Sonuç olarak vücudumuzda tüm organlarımızı saran ve fiziksel, kimyasal, hücresel düzeyde, motor düzeyde ve bunlara benzer şekilde değişebilen bir 'sinir sistemi' enerjisi mevcuttur. Akupunkturun temeli olan Çin t ıbbı kesin bir tavır alarak bu enerjinin insan bedeninde sürekli olarak tek yönlü aktığından söz eder. Bu enerji insan bedeninin sinir ağı boyunca daima akmaktadır. Dediklerine göre, kendi başına bir varlık olarak izole edilmiş halde onu asla bulamayacağımızdan dolayı bu sinirsel enerjiyi aramak zaman kaybıdır, çünkü biyoelektrik türden son derece süptil bir enerjidir. Ancak, kimyasal ve biyokimyasal değişiklikler olu şturarak varlığını hissettirir. Bununla beraber öyle görülüyor ki, insan bedeninin dış yüzünde cilt üzerinde akış yolları boyunca da kendini gösterebilir. Bu akış yollarında, elektrik akımının geçmesine karşı daima daha az direnç mevcuttur. İnsan, enerjinin yanı sıra, beyni ve fizik bedeni ile 'tüm olmaya' şartlanmıştır ve öyle yönetilmektedir. Bedenli varlığın, hayatta kalması için ihtiyaç duyduğu bir psişe-can vardır. Bu psişe-can 'aura' olarak tanımlanmıştır. Fizik bedenin içini doldurup dış yüzünü de sarar. Fizik bedenimizle diğer bir canlıya yaklaşıp ona dokunduğumuzda enerjimizi de, aynı zamanda o canlı ile irtibata geçiririz. Bu durumda bir biyoenerji diğer bir biyoenerji ile temas etmiş olur ve böylece, bir enerji alışverişine yol açılır. Cansız nesnelerle temas konusunda daha çok bizim enerjimizin onlara nakli söz konusu olur. Beyin, dolayısıyla düşüncenin aktivitesini irade ile yönlendirmek suretiyle bu enerjiyi etkilemek mümkündür. İrade olmazsa hiçbir şey yapılamaz. İrade enerjiyi yoğunlaştırıp tek bir hedefe sevk eder. Yoga ve bazı teknikler bu amaca ulaşılmasında yardımcıdır. Bu olay, aynı zamanda deneysel olarak da ispatlanabilir, yani ele aldığım ünlü kirlian fenomeni ile. Örneğin bir mıknatıstan yayılan elektromagnetik alanları çıplak gözle görmemiz mümkün değildir, ancak demir tozlarıyla bu magnetik alanın ışıma çizgilerini takip eden şekilleri görebiliriz. Kirlian fotoğraf tekniği de benzer bir prensiple çalışır. Normalde göremeyeceğimiz biyoenerji alanımız, özel bir elektrik alanı içine alınarak sınırlar ı ve çe şitli ışıma şekilleriyle foto ğraf kâğıdı üzerinde açıkça görünür hale getirilmektedir ’’2لآ

1.4.3.4.12.                             Durugörü (Telestezi, Clairvoyance, Ruhsalgörü)

Telestezi, duyuüstü algının eşanlamlısıdır.[252] ‘Siyasi Ve Askeri Sahada Hipnozun Kullanımı’ başlıklı yazıda ise duru görü, clairvoyance, bir olay veya bir şeyin normal duyumlar dışında, uzaktan algılanmasını sağlayan uyanıklık[253] şeklinde açıklaması yapılmaktadır. Örnek verilecek olursa duvar arkasındaki bir cismi, bir kimseyi veya başka şehirdeki bir olayı görmek. Bu olayda gözlerin bir rolü yoktur.[254] ‘Durugörü Nedir?’ başlıklı yazıda beş duyunun dışında, eşyaları, olayları ve düşünceleri algılama ve görme tanımı yapılmaktadır. Ruhsal görü adı da verilen bu yetenek,

Duyular Dışı Algılamalar içinde üzerinde en fazla araştırma yap ılan yeteneklerden biridir. Beş duyu organlarımızdan biri olan gözler, bu algılamada fonksiyon görmem ektedir İki kaşın arasında; gözler kapalıyken ya da her hangi bir objeye

konsantre edildiği bir esnada, televizyon ekranında bir film seyredercesine, bir takım şekillerin görülmesi olayıdır. Bu yeteneği gelişmiş kişilere durugörü medyumu adı verilmektedir.[255] ‘Gizemden Bilime Parapsikoloji’ ba şlıklı yazıda ise şunlar yazılı: ‘Fiziki bir objenin ya da olayın görsel olarak duyu-dışı algılanması. Ulaşılması imkânsız obje, ortam veya kişilerin, jeolojik katmanların, gömülü arkeolojik kalıntıların, denizaltı ortamlarının, keşif ekiplerinin, uygarlığın girmediği bölgelerde kazaya uğramış veya kaybolmuş kişilerin araştırılması ve izlenmesi. Arkansaslı tanınmış hassas (psişik) kişi Harold Sherman, Sir Hubert Wilkins'i Kuzey Kutbu'na yapt ığı bir gezi sırasında durugörü sayesinde adım adım izlemişti. leolog-arkeolog I.Goodman da,

A.Abrahamsen adlı durugörücünün verdiği talimatlara uyarak, Arizona'da yaptığı kazılarda, 100.000 yıldan eski objeler ortaya çıkarmıştı. Yine duru-görü kapsamı içinde yer alan paradiagnostik çalışmalarda: Durugörüye dayanan ve hasta ile herhangi bir fiziki bir temasın söz konusu olmadığı paranormal tıbbi teşhis koyma metotları uygulanıyordu.’[256] ‘Meşhur durugörü sahibi Filen Garrett ‘Aworness’ adlı kitabında bütün bitki, insan ve hayvanları saran buğulu kuşaklar gördüğünü ve bu kuşakların renkleri çevreledikleri canlının heyecansal durumuna göre değiştiğini,[257] ifade etmektedir. Peyami Safa bazı mistiklerde ‘clairvoyance’ adı verilen bilinmeyeni bilme, uzağı görme, gelecekten haber verme özelliğinin çok yüksek ve ileri derecelere vardığının tespit edildiğini[258] yazmaktadır. Bir elmaya bakıldığında o görülür. Ama eğer bu elma görme alanı dışında, örneğin, başka bir odada, hatta kilometrelerce uzaktaki bir odadaysa ve o yine de zihinlerde görülebiliyorsa, bu imgesel bir elma olmadığı sürece, görüntüyü gözleri ya da başka bir normal duyuyu kullanmaksızın doğrudan doğruya zihinlerde algılandığı söylenebilir. İşte bu duyu ötesi algı olmaktadır. Gözleri kullanmaksızın gerçekleştirilen bu görme olayına durugörü denilir.[259]

14 3 4 13 Psişik Arkeoloji

Psişik, ruhsal[260] manasına gelmektedir. ‘Psikolojik Savaş’ başlıklı yazıda Scanate projesindeki uzak görüş çalış malarının, Rusya ve Çin’deki önemli mevkiler ile bat ık Sovyet denizalt ılarının yerleriyle ilgilendiği belirtilmektedir. Swan’ın ve diğer beş

SRI personelinin çalıştığı bir deneyle, Pasifik’te 2000 fite (yaklaşık 610 metre) derinlikte batan bir denizaltıda bulunan nesneleri, okyanus yüzeyine çıkarma yeteneklerini denemek أ28.محئصظهسل Konuyla ilgili K. Keskin’in ‘Metafiziksel Yanılgılar’ başlıklı 02.10.2001 tarihli yazısında ise şunlar yazılı: ‘‘Şimdi bu konu ile ilgili olarak yapılan akademik düzeydeki çalışmaları görelim: 14 Şubat 1935 yılında Polonyalı Stefen Ossowiecki adındaki ünlü medyum, taşlaşmış bir insanın ayağına bir parça dokunduğu zaman, boşluğa doğru bakarken bulunduğu oda birden solup saydamlaşarak (ki bu esnada kendi bedenide yok olmakta) çok çok eski zamanlara ait bir sahnenin içinde bulur kendini (bu üç boyutlu filme bakarken sahnenin içinde dilediği her yere giderek istediği görüntüyü seyredebilmekte, öyle ki bu durumda gördüğü, betimlediği şeylerin maddesel bir yap ısı varmışçasına da gözleri hareket etmektedir) ve dokunduğu adamla ilgili tüm gerçekleri görür ve sonunda imgeler solarak yine eski durumuna döner. Bu kişi Psiko-metre denen bu fenomene karşı o kadar yetenekli idi ki, Polonya’da zamanın en iyi Etnoloğu olan Prof Stanislaw Poniatowski, bu medyum ile ilgilenerek dünyanın farklı yerlerinden toplamış olduğu birkaç tür kuars ve diğer taşlardan yapılan bazı aletler yardımıyla Stefen’a bazı deneyler uyguladı. Lithic ismiyle adlandırılan taşlar ın ancak bu konuda eğitim almış bir kişi tarafından insan eliyle biçimlenmiş olduğu anlaşılabilirdi. Böylece Profesör bunların hangi tarih ve dönemden geldiğini bilmesine karşın Stefen’ın bunlardan hiçbir şekilde haberi yoktu, olması da imkânsızdı. Stefani her seferinde, bu nesnelere doğru tahminler yaparak kaç yaşında ve hangi kültüre ait olduklar ını, bulunduklar ı co ğrafi yerleri tek-tek tanımlad ı. Hatta bazı çelişkili bilgiler verse de daha sonra bunun profesörün kendi notlarından kaynaklanmakta olduğu görüldü. Deneyler sadece bununla sınırlı değil. M.Ö on beş bin ve on bin yıllarında Fransa’daki yontma taş devrine ait bir taşı eline aldığında ise, o dönemin kadınlarının çok karışık bir saç tarama biçimlerine sahip olduklarını söylediğinde tasvip görmemesine karşın, daha sonra bulunan heykellerden doğru söylediği anlaşılmış ve bunun gibi yüzlerce kez daha sonraki araştırmalarla doğruluğu kanıtlanmıştır. Bunların birinde de, taş devri insanlarının büyüklük ve biçimine var ıncaya kadar tarif ederek yağ kandilleri kullandıklar ını söylemiş ve sonradan Fransa Dordogne de yapılan kazılarda söylediği doğrulanmıştır. Bunun dışında, Kanada Arkeoloji Birliğinin kurucu üyesi ve Toronto Üniversitesi Antropoloji Profesörü Norman Emerson da bir kamyon şoförü olan George Mc. Müllen ile yaptığı deneylerde, arkeolojik bir alana gidildiğinde bir müddet sağa sola hareket ettikten sonra eski döneme ait olan o kültürü ve insan yaşayışlarını vb. tanımladığını görmüştür. Bunların birinde, Iroquois uzun evin üzerinde durduğunu ve yapılan kazılarda bu antik yapı tarif ettiği biçimde ortaya çıkmıştır. Ve hatta Kanada’nın önde gelen arkeologlarının 1973’teki konferansında “Arkeolojik olgular ve arkeolojik yerleşimler hakkında aktardığım bilgileri -bu bilgileri şuurlu bir mantık yürütme sonucunda elde etmiş olduğu konusunda herhangi bir kanıt bulunmayan-bir psişik insandan almış olduğuma kaniyim” diyerek bulgularını ortaya koymuştur. Utrecht Devlet Üniversitesindeki Parapsikoloji Enstitüsünün başkanı W.C.H. Tenhaeff ve Güney Afrika, Johannesburg’daki Witwatersrand Üniversitesi Dekanı Marius Valkhoff da, ünlü Hollandalı duru görür Gerard Croiset’ in 1960’ lı yıllarda yaptıkları bir dizi deneylerde küçük bir kemik parçasını eline aldığında bunun geçmişi ile ilgili olarak tanımlamalar yaptığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte New York’ da bulunan bir klinik Psikolog ve Dr Lawrence LeShan ise, Psişik yeteneğe sahip ünlü Amerikalı Eileen Garrett’le benzer türden deneyler yapmış ve ilginç sonuçlar elde etmişlerdir. 1961 yılında Amerikan Antropoloji Birliğinin yaptığı toplantıda Arkeolog Claince W. Weiant, dünyaca, orta Amerikanın en önemli arkeolojik bulu şlar ından biri olarak kabul edilen Tres Zapotes keşfinin psişik yeteneğine sahip birinin sayesinde bulduklarını bildirmişlerdir.’’[261]

1.4.3.4.14.Telkinbilim

Telkin, bilinç d ışı bir sürecin arac ılığıyla, kişinin ruhsal veya fizyolojik alanıyla ilgili bir düşüncenin gerçekleştirilmesi[262] veya bir duyguyu, bir düşünceyi birinin belleğine sokma, ona aşılama[263] olarak tarif edilmektedir. Telkinbilimin ise telkinlerin sonuçlarını, algılanabilirin sınırında yer alan, ama bu etkinin açık bilincine varılmadan insan edimine yön veren etkileri inceleyen bilim dalı[264] olarak aç ıklaması yap ılmaktad ır. Ebru Özek’in ‘Telkinin Hayatımıza Etkisi’ başlıklı yazısında, bir fikrin zihne sokulup, o zihin tarafından kabul edilmesi eylemine telkin adı verilmiştir. Hangi anlamda olursa olsun, ruha girmiş olan her şey -fikir, çağrışım, okumak, öğrenim vs.- süjenin kendi kendine meydana getirdiği şeylerin tümü, fiiller ve inanmalar, kaynakları ne olursa olsun, psişik (derin) şuuraltı faaliyetini uyaran her şey telkindir ona göre.[265] Aynı yazıda: ‘‘Telkinbilim - Telkin Eğitim: Telkinbilimin konusu insan kişiliğini araştırmad ır. Bu kişilik, çevre ile karmaşık etki alış verişi içindedir. Ayrıca, aç ıkça idrak edilmeyen, şuur dışı ya da şuur eşiğinde bulunan psişik ilişkilerle ilgilenir. Telkinbilimi, şartlandırma, beyin yıkama gibi sıkınt ı verici terimlerle ve ipnozla kar ıştırmamak gerekir. Klinik telkinbilimi deneyseldir. Terbiye, eğitim alanında kullanılır. Öğretim ve eğ itimde telkinin kullanılışı “telkin-eğitim”i oluşturur. Özellikle çok k ısa sürede lisan öğrenmek üzerinde yaygın bir uygulamaya geçilmiştir. İleri uygulamalarda fen bilimlerinin büyük bir kısmı da telkinbilim yöntemi ile hızla öğrenilebilmektedir.

Bulgar bilim adamı Dr. Georgi Lozanov “telkinbilim” dediği öğrenme teorisine dayalı tam bir okul geliştirmiştir. Dr. Lozanov’un keşifleri uykuda öğrenme çalışmalarından sonra ortaya çıktı. Lozanov’un uyku sırasında ders bantlarını dinleyen öğrencileri vardı. Bir gece Lozanov uyumakta olan bir öğrenci grubunun hoparlörlerini çıkardı. Ertesi gün her iki grup da sınavlarda normalin üstünde puan tutturdu. Bunun üzerine Lozanov, belki de sadece daha iyi öğreneceklerine dair verilen telkinin bile öğrenmeyi hızlandırabileceği sonucuna vardı. Lozanov Bulgar okullarında çok büyük bir başarı elde etmiştir. Dünyanın her tarafında öğretim görevlileri, öğrenme alanında telkini nasıl kullanacaklarına dair kendisine talepte bulunmuştur. Ortalama bir insan, normal şartlar alt ında eğer geleneksel bağıms ız çalışma yöntemini kullanıyorsa, günde yaklaşık olarak yirmi ya da otuz yabancı kelime öğrenebilir. Diğer yoğun öğrenme teknikleriyle kişi günde seksenle yüz arası kelime öğrenebilir. Berlitz Lisan Okolu günde iki yüz kelimeyi son derece başarılı kabul eder. Telkinsel öğrenme tekniklerini kullanan Lozanov’un lisan öğrencileri 1966’da günde beş yüz kelime öğreniyordu. 1977’de ise bazı öğrencileri, yoğun lisan kurslarındaki öğrencilere nazaran hatıralarında daha uzun süre kalacak şekilde, günde üç bin kadar kelime öğreniyordu. Lozanov’un sistemindeki farklı ve etkili unsur öğrencinin tutumu ve inançlarıdır. İnanç, performansı mutlaka etkiler. Telkin, şifa bulmayı nasıl etkiliyorsa, öğrenmeyi de etkiler. Lozanov “Telkinbilimin, sanatta yeri vard ır. Aktöre seyircinin ruhunu nas ıl kazanacağını, yazara okuyucunun kalbine nasıl girebileceğini gösterebilir. Spor alanında, atlete enerjilerini nasıl toplayacağını ve bunları zafere ulaşmak için en kritik anda nasıl kullanacağını gösterebilir. Telkinbilim faydalı bir bilim olarak toplum hayatının her sektöründe yer alır.” demektedir.’’[266]

1975 tarihli ‘Le Monte’ yayınında bulunan ‘Sofya Telkinbilim Enstitüsü’ başlıklı yazı ‘Murat Okur’un çevirisiyle şu şekilde yer almıştır: ‘‘Prof. Lozanov Sofya Telkinbilim Enstitüsü’nde yönetici olarak görev yapmaktad ır. Çalışmaları ile Amerika’da bile tanınmış ve kendisine haklı bir ün sağlamıştır. Lozanov ilk çalışmalarında, yabancı dil öğreniminde oldukça kolaylık sağlayan bir metot keşfetmiş ve geliştirmiştir. Bu enstitüde, Lozanov metoduyla oldukça hızlı ve sıkılmadan yabancı dil öğretimi yapılmaktadır. Daha ilk derste, bu kursa katılan her meslekten ve yaştan insan şaşkınlıklarını gizleyemez. Dershane salonları daha çok, derin koltuklarla döşenmiş ve yumuşak tonda ışıkla aydınlatılmış, rahat bir oturma odası havasını verir. İlk aşamada kursiyerlere, öğrenecekleri dile uygun olarak yeni bir isim, meslek ve adresi benimsemeleri için istekte bulunulur. Böylece alıştıkları, uzun zamandır içinde bulunduklar ı sosyal kiş iliklerini bir kenara bırakmış olurlar. Bunun için kursiyerlerin çok fazla bir gayret sarf etmeleri gerekmez. Yalnızca orada olmaları ve bundan dolayı kendilerini mutlu hissetmeleri yeterlidir. Öğretim esas olarak, gündelik olaylar ın neşeli sohbetler halinde sürdürülmesine dayanır. Bu aşamada, sürekli tekrarlar, konu çözümlemeleri ve ö ğrenilen yeni kavramlar ın hafızaya aktar ılması ile bilgiler aktif hale geçirilir. Kursiyerlerin ö ğrendikleri dilin ana hatlar ına hâkimiyetleri art ıkça diğer bir aşamaya zemin hazırlanmış olur. İkinci aşamada Lozanov, üzerinde çalışılan okuma parçalarını değişik ses tonları kullanarak kursiyerlere dikte eder. Bazen çok güçlü ve otoriter sesle, bazen de yumuşak bir fısıltıyla sürdürür okumasını. Bir sonraki aşamada, fonda hoş bir müzik çalarken, aynı okuma parçası defalarca dinlenir. Kursiyerler hiçbir görsel destek olmaksızın (poster, slâyt vb.) koltuklarına gömülmüş, Lozanov’un normal bir hızda okoduğu parçayı dinler durumdadırlar. Burada amaç; süjenin o an gevşemesine yardımcı olan etkenleri kullanarak, üzerinde dikkatini yoğunlaştırdığı yabancı dildeki okuma parçasına hâkim olmasını sağlamaktır. Prof. Lozanov bu şekilde, 96 bölümden oluşan dersleri, 45’er dakikalık seanslar halinde bir aylık zaman dilimine dağıtmıştır. Bu bir aylık dilimde, kursiyerler 1800 kelime, deyim ve gramer kalıbını kavramışlardır. Yapılan testlerde başarı oranı yaklaşık %70 olarak tespit edilmiştir. Kursiyerler, kendilerine verilenin büyük bir kısmını akıcı bir konuşmada ^llanabilmişlerdir. Elde edilen bu hız, fazlasıyla ilginç ve düşündürücüdür. Genelde, kişiye, hızlı öğrenilen kavramlar çok daha çabuk unutulurmuş gibi gelir. Oysa Lozanov’un ekibi, kurs bitiminde süjelerin herhangi bir yardım olmaksızın, %93 düzeyinde öğrendiklerini hatırladığını gösterdi. Kurs bitiminden üç ay sonra seviye azalacağına, %100 gibi bir değere ulaştı ve altı ay sonrasına kadar durumunu korudu.

Aradan bir yıl geçmesine ve süje hiçbir ara çalışma yapmamasına rağmen değer %80 olarak ölçülmüştür. Ancak iki yıl sonra %60’a düşer. Görüldüğü gibi sonuç fazlasıyla hayret vericidir. Lozanov özellikle ilk üç aylık dönem üzerinde dikkatini yoğunlaştırmıştır. Bu dönemde şuuraltı bilgileri saklayan, muhafaza eden derin bir kap gibi görev yapmıştır. Bu metodun başarısı üzerine psikoterapide kullanılan teknikler sadeleşmiş ve yeni esaslara bağlanmıştır. Telkin ile yapılan tedavilerde, fizik ve ruh gevşemesinin gerekli olduğu görülmüştür. Gevşeme sağlandıktan sonra, telkinler şuuraltını yeterli şiddette uyarabilmektedir. Böylelikle hastalardaki iyileşme oranı hatırı sayılır derecede artmaktadır. Hastalardaki bu telkine açık, aşırı duyarlı sabayı kesin çizgilerle ortaya koymayı düşünen Lozanov, işe dil öğrenen süjelerin elverişli psikolojik durumlarını inceleyerek başladı. Bu konuda yapmış olduğu deneysel araştırmalarının özetini 1971’de bir kitap halinde yayınladı. Kitap “Telkinbilim” adı altında İngilizceye de tercüme edilmiştir. Prof. Lozanov telkinbilimde yeni bir çığır açmıştır. Telkin yardımıyla tedavi ve eğitim bu yeni psikolojik keşiflerin ürünüdür. Telkinbilimin dayandığı teorik temelleri özetlemek gerekirse;

-  Bütün insanlar telkine yatkın bir yapıya sahiptir, ancak kişiye özel durumlara göre telkine hassasiyet değişebilir.

-  Uyanık durumda iken, şuuraltımızın ruhsal aktivitesi üzerinde telkin güçlü bir etkinliğe sahiptir.

-   Telkin, ciddi ruhsal birikimlerin uzakla ştırılmasına büyük ölçüde yard ımcı olur. Psikolojik tedavinin amaçlandığı ipnoz durumlarında ve ilaçla tedavi gören hastalarda telkinin mucizevî gücü gözlenmiştir. Böylece telkin uyanık durumdaki (şuuru yerinde olan) kişilerde de uygulama alanı bulmuştur. Yani telkin metodunda kullanılan teknikler yardımıyla kişiyi olumlu davranış ve düşüncelerden alıkoyan savunma ve bastırma mekanizmalarının önüne geçmek mümkündür.’’[267]

14 3 4 Diğer Parapsikolojik Alanlar

Duruişiti

Gizemden Bilime Parapsikoloji’ ba şlıklı yazıda seslerin ve diğer işitsel fenomenlerin duyud ışı algılanmas !29ق olarak anlamlandırılmıştır. ‘DDA ve Radyestezi’

başlıklı yazıda ise normalde işitilir olmayan sesleri işitmek veya algılamakt ır[268] denilmektedir. Halüsinasyon olaylarındaki, hastanın duyduğu seslerin kökenlerinin araştırılmasında ve bunlar ın başka şuurlu varlıklara ait olup olmad ıklar ının tespitlerinde, duruişiti olgusunun verilerinden yararlanılmaktadır.[269]

Levitasyon (Yerçekimsizlik, Yükselim)

Parapsikoloji Sözlüğü’nde normal ötesi havaya yükselme yani yerçekimsizlik,[270] ‘Gizemden Bilime Parapsikoloji’ ba şlıklı yazıda ise obje ya da kişilerin, yerçekiminin paranormal yoldan alt edilmesiyle, havalanmaları ve havada asılı kalmaları[271] şeklinde açıklaması yapılmaktadır levitasyonun. Düşünce gücüne bağlı olarak insanın kendi manyetik alanından faydalanıp havalanma yeteneği,[272] yükselim, paranormal yollardan vücudun (ya da cisimlerin) yerden yükseltilmesi[273] gibi anlamlar da verilmektedir. ‘Levitasyon’ ba şlıklı yazıda ise düşünce gücüne bağlı olarak, insanlar ın yer çekimine karşı gelerek havalanması olayıdır.[274] Bazı mistiklerde ‘Levitation’ denilen yerden irtibatı kesilip yükselme olayları görülmektedir. Örnek olarak, Cathanerine de Sienne’in, bir kiliseden yorgun argın dönüşünde havaya kalktığını ve bir müddet boşlukta asılı kaldığını üç tanık görmüştür. Fakat kendisi vecd anında duyduklarını anlatırken kendisine, vücudunun ağırlığını kaybetmiş, ayağı yerden kesilmiş gibi geldiğini belirtmektedir. Saint loseph Cupertino’nun bir davada yetmiş defa havada uçtuğunu birçok tanıklar ifade etmektedir. Fossombrone Manastırının bahçesinde onun ağaçlar boyunca uçtuğunu ve saatlerce diz çökmüş, kolları açık, vecd halinde durduğunu birçok kişinin gözleri ile gördüğü ifade edilmektedir.[275]

Paranormal Şifacılık Ve Cerrahi

Örnek bir olayla bu konuyu aç ıklamaya çalışalım: ‘‘Şimdi emekli olan Krivorotov, doktor olan oğlunun yanında yedi yıl ruhsal şifacı olarak çalışmıştır. Bilhassa sinir sistemi, bulaşıcı hastalıklar, sırt ağrılar ında başar ılı olmuştu. İyileşme için bazen bir aylık celseler gerekiyordu. Albay Alexei Krivorotov hastanın arkasında durup ellerini beş santim uzaktan vücut üzerinde dolaştırırdı. Hastalar, albayın ellerinden sıcak bir şeyin çıktığını hissettiklerini söylediler. Burada albayın elleri hastalara dokunmuyordu. Ayrıca bu yolla tedavi edilenler hasta organlarından da bir sıcaklığın çıktığını söylemişlerdir. Albay Krivorotov da hasta organlardan gelen bu radyasyon sıcaklığının tesirlerine göre teşhis ve tedavi ederdi. Tedavi seansları sırasında Krivorotov’un elleri alev alev yanardı. Buna rağmen ne hastaların vücudunda, ne de albayın ellerinde temperatür bir artma olmuyordu. Birçok hasta alev alev yanma hissinin celselerden sonra birkaç gün daha devam ettiğini söyledikleri halde, tıbbi testler, vücut ısısının artmadığını göstermiştir.’’[276]

Paranormal Teşhis Ve Otoskopi (Alteraskopi, Telemnezi)

Parapsikoloji Sözlüğü’nde otoskopi, astral bedeni görebilmek veya birinin bedenine bakarak, bedenin dışında farklı bir görüntü görebilmek[277] olarak açıklanmaktadır.

Gezici Duru Görü (Astral Vizyon)

Parapsikoloji Sözlüğü’nde gezici durugörü, astral yolculuğun eski tanımı veya duru görücünün başka mekânlara bedensiz olarak gidip gelmesi[278] olarak açıklaması yapılmaktadır.

Beden Enerji Merkez Ve Alanları (Şakralar Ve Auralar)

Bu konuyla ilgili şunlar ifade edilmektedir: ‘‘1900 yıllarında Londralı Dr.

Walter Kilner, dikyanim’e (bir çeşit boya) batırılmış bir cam arkas ından bakıldığında insan aurasının görüldüğünü keşfetmişti. Bu insan vücudunu çepeçevre kaplayan 15-18 cm. kalınlığında bir bulut kılıftır. Bu radyasyon bulutunun rengi ve kalınlığı insanın hastalık ve heyecansal durumlarına göre bağlı olarak değişmektedir. Bu radyasyon bulutunu hipnotizma, manyetizma ve elektrik de etkilemektedir. Dr. Kilner auranın durumundan hastalık teşhis edebilen bir cihaz yapmıştır. Bütün Avrupa’da bu konuda çalışmalar yapılmaktadır ’’ص

Enerji Bedenleri

Bu konuda yazılan açıklama şu şekilde ifade edilmektedir: ‘‘Bir bacağı ya da kolu kesilen kimseler uzun zaman onu, yerindeymiş gibi hissederler. Doktorca bu olayın ismi ve açıklanması ‘halüsinasyon meydana getiren arzu’dur. Fakat üstün ruhsal yetenek sahibi klervoyanlar, kesik uzuvlu birinin, fantom bacağını veya kolunu gördüklerini söylemişlerdir. Bu fantom ak ıcı bir şekildedir ve bedenle ilgilidir. Yine ruhsal yetenekleri gelişmiş klervoyanlar ın söylediklerine göre duble (Astral) bedenimiz fizik bedenden daha büyüktür. Aura dediğimiz ve bulutumsu ışık olarak görünen kısım, Astral bedenin, fizik bedenden taşan kısımlarıdır. Güvenilir medyumlardan olan (New York Parapsikoloji Derneği Başkanı) Eileen Garrett, ‘warness’ adlı kitabında şöyle diyor: ‘Hayatım boyunca herkesin bir ikinci bedeni olduğunu bizzat gördüm. Doğu’da bütün teofizik öğretide bu ikinci bedenimizden söz edilmiştir. Enerji bedenimiz fizik bedenimizle eş tempoda olan bir manyetik alan, ferdin ruhsal ve heyecansal durumuna göre biçim değiştiren bir planetin, güneş sisteminin ve kozmosun maddi olmayan(esiri madde) elemanlar ından yapılmıştır’’[279]

Geller Etkisi

‘Rusya’da Tanrıya Dönüş’ kitabında Geller etkisiyle ilgili şunlar yazılıdır: ‘‘Uri Geller zihinsel gücüyle kaşıkları ve başka maden cisimleri bükme yeteneğini gösterir. Metalürjistler Geller’in büktüğü ya da kırdığı maden cisimleri incelemiş ler ve baz ı örneklerin mikroskobik yap ılar ındaki değişimleri açıklayamamış lardır. Geller’in bir yeteneği de başka birinin daha önceden çizmiş olduğu ve daha sonra bir zarfa koyularak sıkı sıkı kapat ılan bir resmin aynısını çizmekti. Geller, genellikle zarfı bir süre elinde tutar ve sonra bir eliyle tuttuğu zarfı bırakmaksızın, öbür eliyle bir kâğıda resmi çizerdi. Çizdiği resim bazen zardaki resmin tam bir kopyası olur, çoğu zaman da tıpat ıp eşi olmasa bile çok yakın bir benzerlik gösterirdi.’’[280] Bu konuyla ilgili ‘Aslında kaşık yok’ başlıklı haberde ise şunlar yaz ılı: ‘‘İsrailli sihirbaz Uri Geller, düşünce gücüyle kaşıklar ı eğebiliyor. Doğaüstü güçlere sahip olduğunu söyleyen sihirbaz Geller, ülkede kendisine karşı çıkanlara ve şarlatan diyenlere de ‘kaşık’ ile cevap verdi. Geller’in gösterisi,

Matrix filminin ünlü repliği ‘aslında kaşık yok’u hatırlattı. AFP’’[281]

Tekinsiz Ev (Kendiliğinden Psikokinezi)

Tekinsiz, tekin olmayan, uğursuz[282] manalar ına gelmektedir. ‘Gizemden Bilime Parapsikoloji’ başlıklı yazıda konuyla ilgili şunlar yazılı: ‘‘Beşeri bir amil tarafından, bilinçsiz olarak, çeşitli objelerin uzaktan harekete geçirilmesi. Neticede meydana gelen ve belirli bir süre boyunca kendiliğinden tekerrür etme özelliği gösteren bu tür bir olaya, parapsikolojide 'Tekinsiz ev' olayı deniliyor.’’[283] ‘Eşyaların Uçtuğu Ev’ başlıklı yazıda ise şunlar yazılı: ‘‘Tekinsiz ev vakalarıyla kayıtlı ilk olay M.Ö. 856'ya kadar dayanıyor. O günden bugüne kadar bu konuyla ilgili dünya üzerinde binlerce olay yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor. Telekinezik olarak nitelendirilen bu tür vakalarda, objeler sağa sola uçuşurken, hiçbir gözle görülür etki olmaksızın odaların ışıkları yanıp, sönüyor. Kapılar kendiliğinden, bazen kırılırcasına açılıp, kapanıyor. Bu şekilde, bir odadaki herhangi bir eşyanın insan eli ya da herhangi bir fiziksel etki olmaksızın, yerinden havalanarak, kalkıp başka bir yere gitmesi "Poltergeist Activity" yani tekinsizlik olayları olarak adlandırılıyor. Parapsikologlar, tekinsizlik aktivitesini ruhların rahatsızlığı ya da ziyareti şeklinde kabul ediyor.’’[284]

Düşünce Fotoğrafçılığı

Parapsikoloji Sözlüğü’nde, fotoğraf filmleri üzerinde, paranormal yetilerin kullanılmasıyla, görüntüler oluşturmak veya zihinsel imaj tekniği, [285] olarak açıklaması yapılmaktadır düşünce fotoğrafçılığının. Bugüne kadar sadece Ted Serios adlı yetenekli bir kişi tarafından ba şar alabilmiştir ص

Gözsüz Görüş

Fransızlar gözsüz görüşe ‘para-optik yetenek’, Amerikalılar ise ‘gözsüz görüş’ veya ‘dermaoptik’ demektedirler.[286] Sovyetler ise gözsüz görüşe ‘bio-introskopi’ (içsel görü) diyorlar ص

Radyestezi Ve Radyonik Bilimi

Parapsikoloji Sözlüğü’nde, yeralt ı sularını ve maden kaynaklarını bulmak için kullanılan normal ötesi bulma yöntemine,[287] ‘Siyasi Ve Askeri Sahada Hipnozun

Kullanımı’ başlıklı yazıda ise bir anten, çubuk veya sarkaç ile cisimlerin ve canlılar ın neşrettikleri dalgalar ı algılayarak, yeralt ı su kaynaklar ı ve madenlerin keşfedilmesi ve hastalıkların teşhis edilmesine[288] radyestezi denilmektedir. Paranormal güçlerin sarkaç ya da özel bir makine aracılığıyla hastalık teşhisi ve tedavisi için kullanılması[289] şeklinde tarifi de yapılmaktadır. ‘Bu amaçla çatal dallar veya bir sarkaç kollanılır. Aynı yöntemin kayıp insanları veya eşyaları bulmak içinde kullanıldığı bilinmektedir.’[290] Bir başka yerdeki tarifinde, bazı hassas kimselerin ellerine ağaçtan yapılmış bir çatal çubuk alarak kırlarda dolaşarak yeraltındaki su ve madenleri bulmasına radyestezi denilmektedir.[291] ‘Radyestezi’nin 7000 yıllık bir mazisi vardır. Yeraltı suları ve hazine aramakta kullanılıyordu. Eski Mısırda su arayıcıları Radyestezi çubuklarıyla iş görürlerdi. Eski Çin krallarından King-Yu (M.Ö. 2000 yılları) elinde Radyestezi çubuklarıyla tasvir edilirdi.’[292] Konuyla ilgili Dr. Rgilvi: ‘Bitkiler, hayvanlar, insanlar ve bütün canlı organizmalar yeraltındaki madenlerden ve sulardan yayılan fiziksel alanlara karşı tepki göstermektedirler’ demektedir.[293] Radyoniği ise şu şekilde tanımlamak mümkün: Yaşanan organizmalardaki radyasyonun ayg ıtlarla araştırılmasıdır.[294]

Geçmiş in Bilinmesi (Retrokognisyon)

Parapsikoloji Terimleri Sözlüğü’nde, geçmiş olaylara dair paranormal bilgilere[295] retrokognisyon denilmektedir.

Ayrıca biyo-kozmik enerji ve psikotronik bilimi, şuurlu beden kontrolleri ve değişik şuur halleri başlıklar ı içinde ele alınan konular da olduğu belirtilmelidir.

2.1.                        KİTAP   VE GAZETE KAYNAKLARI

2.1.1.                                   ‘Lincoln’un       Eceli

‘‘Amerika’nın eski cumhurbaşkanlarından Abraham Lincoln, 1865 yılının 14 Nisan gecesi gördüğü rüyada, kendisinin öldürüldüğünü haber alıyor. Rüyadan sonra çok sıkılmıştı. Teskin edici ilaçlara rağmen, ruhunu saran karanlıklardan bir türlü kurtulamamıştı. Sanki gizli bir ses ona, ‘Ecelin geldi!’ demişti. Rüyasını o gün kabine toplant ısında bile anlatmaktan çekinmedi. Ayn ı günün akşamı, Abraham Lincoln tiyatroya gitmişti. Temsilin heyecanlı bir sahnesinde, oturduğu locanın kapısı yavaşça aralandı. Tabancası parlayan genç bir adam, kurşunları Lincoln’un beynine bo şaltt ı. Böylece bir ülkenin koca bir devlet başkanı, öleceğinden haber veren rüyanın üzerinden 24 saat geçmeden hayatını kaybetti ’’3لا

2.1.2.                            Tanınmış   Bir Profesör Problemi Uykusunda Çözüyor

‘‘Pennsylvania Üniversitesinde Asur Dönemi Profesörü olan Dr. H. V.

Heplrecht şöyle yazmış: ‘Bir cumartesi akşamı artık iyice yorulmuştum, Babillerin yüzükleri olduğu varsayılan iki küçük akik parçasını deşifre etmeye çalışmış ama bir türlü başaramamıştım. Gece yarısına doğru, bıkkın ve bezgin bir halde, yatmaya gittim ve şu tuhaf rüyayı gördüm: Kırk yaşlarında, uzun boylu, ince bir Nipur rahibi beni tapınağın hazine odasına götürdü. Burası küçük, alçak tavanlı, penceresiz bir odaydı yerlere akik ve lapis taşları saçılmıştı. Rahip bana şöyle dedi: ‘Senin yayınladığın yazında yirmi iki ve yirmi alt ı ile numaralanan iki parça aslında bir bütündür ve onlar parmak yüzüğü değildir. İlk iki yüzük, tanrı heykelinin küpeleridir; o iki parça (sendeki) onlardan birer parçadır. Eğer ikisini bir araya getirirsen dediğimin doğru olduğunu göreceksin.’ Hemen uyandım, parçaları inceledim. Hayretler içinde bu düşümde gördüklerimin doğru olduğunu anladım. Sonunda problem çözülmüştü.’’[296]

2.1.3.                              Yılanların  Öcü

‘‘Abdullah A. anlatıyor; annemin çocukluğunda, oturdukları evlerinin üst katında birkaç yumurta bulurlar. Bunların yılan yumurtası olduğunu anlayıp aşağıda bir yere saklarlar. Daha sonra yumurtalarını koyduğu yere gelen yılan onları bulamayınca evdeki insanlara hiç aldırış etmeden evin her tarafını alt-üst ederek dolaşmaya başlar. Belli ki yumurtalar ını aramaktad ır. Bir ara yumurtalar ını bulmaktan ümidini kesen yılan evdeki süt dolu tabağın içine ağzındaki zehiri boşaltır. Ev halkı daha sonra yılanın yumurtalarını aldıkları yere bırakır. Yılan yumurtaları bulunca hızlıca süt tabağının yanma gider ve onu sarmalayıp devirmeye çalışır.’’[297]

2.1.4.                              Lucky’nin  Uyar ıları

‘‘On iki yaşındayken Sucile’in oğlu Joe, eve yağa bulanmış bir kedi getirdi ve bunun annesine doğum günü hediyesi olduğunu söyledi. Sucile cevap verirken sert olmaya niyetlenmişti, ‘Tatlım şu an bir kediye bakamayız’.

‘Ama anne o senin doğum günü hediyen.’

‘Böylece kediyi temizledik. Onu bir havluya sardım ve kucağıma aldım. Orada kıvrılıverdi, sanki evindeymiş gibiydi. O süre içinde kediyi bırakamadım ve böylece kedi bizde kaldı. Joe artık 23 yaşında olduğuna göre kedinin ne zamandır bizimle olduğunu anlayabilirsiniz.’

‘Lucky’ adını koydukları kedi hayatlarına girdiğinde Sucile ve çocukları Güney Dakota’da yaşıyorlardı. Sucile, kedinin hayvani sezgileriyle alakalı olarak; ‘Bir fırtına veya kasırganın kopmasından birkaç saat önce Lucky duvarlara tırmanırdı. Sonunda her fırt ınadan önce beni uyard ığını anlamıştım,’ diyor.

‘Lucky hep karnıma yatardı’ diye devam ediyor. Sucile, ‘Ameliyat olmuştum ve eve geldiğimde, Lucky sanki neremden ameliyat olduğumu biliyor gibi sadece boynuma yaslanıyordu.’

Eğer beni seviyorsan gözlerini kırp derdim ona ve o da gözlerini iki defa kırpardı, sonra bana bakıp mırıldanır, yavaşça patisiyle dokunurdu bana.’’[298]

2.1.5.                   Trixie   İmdadıma Yetişir

‘‘1991’de Avustralya’nın Sydney kentinde yaşayan 75 yaşındaki Jack Fyfe’a uyurken sol yanına felç geldi. Emekli çiçekçi, yıllardır 6 yaşındaki Trixie isimli köpeğiyle beraber yaşıyordu; evde başka kimse yoktu. Kalkıp telefon etmek istedi ama

yataktan doğrulamadı bile. Fyfe, sonradan gazetecilere, ‘Hiç bu kadar çaresiz olmamıştım, hiç bu kadar korkmamıştım,’ diyecekti.

Odanın ısısı gittikçe yükseliyordu ve Fyfe susuzluktan ölmekten korkuyordu. Umutsuzca bağırarak su istedi.

‘Trixie ansızın odadan fırlayıp gitti,’ diyor Fyfe. ‘Mutfakta su kabının sesini duydum. Sonra ağzında eski bir havluyla çıkageldi yatak odasına. Havluyu su kabına batırarak ıslatmıştı. Yatağıma atlad ı. Havlunun ıslak yanını yüzüme dayad ı. Sağ elimle havlunun ucunu ağzıma götürüp emdim.’

‘Her susuz kaldığımda, Trixie’ye, ‘su’ diye seslenirdim hep. Onun durumu anlayıp bana su getirmesi inanılmaz bir şeydi.’

Dört gün boyunca Fyfe’a sürekli ıslak havlu taşıdı Trixie. Fakat su kabı da boşalmıştı. ‘İnanılmaz bir şey daha oldu,’ diyor Fyfe. ‘Trixie, banyoya gidip havluyu küvete batırmaya başladı. Suyun nereden geldiğine aldırmıyordum bile. Çaresiz bir bebek gibi havluyu emmeyi sürdürüyordum.’

‘Fyfe’ın ölümle hayat arsındaki gel-gitleri 9 gün sürdü. 9. gün, onu merak eden kızı eve geldi; babasını yatağında çaresiz vaziyette yatarken buldu.

Uzun süren bir tedaviden sonra yeniden yürümeye başlayan Fyfe, ‘Biliyorum’, diyor. Başım bir daha derde girerse, Trixie yine imdadıma yetişir’’[299]

2.1.6.               Akıl Ve Madde

‘‘Art ık düşüncenin bir enerji, bir güç olduğunu söyleyebiliyoruz״

USA Today(2 Aralık 2004): 2003 yılında Amerika’da Duke Üniversitesi’nde yapılan bir laboratuar çalış ması: Ellerini kullanamayan maymunlar ın saç derisi altına elektrot görevini gören ufak bir metal konuluyor. Bu metal beyindeki düşünce sinyallerini alıyor ve sinir sistemine komut veriyor. Böylece maymunlar düşünce enerjileriyle, kollar ına takılan robotlar ı hareket ettirebiliyor. T ıpkı bunun gibi, her iki kol ve bacağı felçli bir hastanın saç derisinin alt ına takılan demir parçası, ona, ellerini ve ayaklar ını dü şünce gücüyle hareket ettirmesi imkânı sağlıyor.

Discover Magazine (25 Kasım 2004): Amerika’nın Brown Üniversitesi’nde hocalık yapan Dr. lohn Donoghue’un gerçekleştirdiği ameliyat sayesinde hastası, telekinezi yani düşünce gücüyle nesneleri hareket ettirmeyi başardı. Bu hasta, bilgisayar çipine

benzeyen ve saç derisi altına yerleştirilen ufak bir metal parçasıyla televizyonu kumanda edip, bilgisayarda oyun oynadı.’’[300]

2.1.7.                                Düşünerek         TV’yi Açıyor

‘‘ABD’de 4 yıl önce uğrad ığı bıçaklı saldırı sonucunda tamamen felç olan Matthew Nagle(25), özel bir solunum cihazı olmadan nefes bile alamıyordu.

Doktorlar ın tekrar yürümesinin mucize olacağını söylediği Nagle’nin beynine, 3 saat süren operasyonla bir çip takıldı. Böylece genç adam, dünyada elektronik eşyaları ‘sadece düşünerek’ kullanabilen ilk insan oldu. Nagle, bu mucize yöntem sayesinde artık sadece düşünerek televizyonu açıp kapatabiliyor, bilgisayarda oyun oynayabiliyor. Ve bu operasyonda beynine yerleştirilen çip aracılığıyla, beyin dalgaları bilgisayar ortamında bilim adamları tarafından okunabiliyor’’[301]

2.1.8.      Rüya

‘‘Melissa Givagnoli diğer kardeşleriyle beraber Cleveland’da tek katlı evde yaşar. Evde babasından ziyade anneannesinden güç alır. Anneannesi Baubie, Melissa’nın düğününe katıldıktan sonra 1 sene boyunca görüşemezler. Baubie torununu ziyarete gider ve çok mutlu zamanlar geçirilir. Ziyaretten iki ha^a sonra Melissa Baubie’nin öleceğine dair bir rüya görür. Beş sene önce bir kalp krizi geçirdiği için Baubie hakkında endişelenir Melissa. Onu arayarak gördüğü rüyayı anlatır. Bir saatlik görüşme boyunca Baubie iyi olduğunu, ölse bile üzülmemesi gerektiğini, daha iyi bir yere gideceğini söyler. Melissa bu rüyayla ilgili başkaca kimseye bir şey anlatmamıştır. Yedi gün sonra Melissa’nın babası telefonla aradığında, daha ilk sözcüklerde durumu anlar. Baubie ölmüştür ama onlar birbirlerine çoktan hoşça kal demiştir.’’[302]

2.1.9.                PKK        Terörünü Haber Veren Rüya

30.08.1996 tarihinde İskenderun’da yaşayan Beyhan Yayman’ın başından geçen olay şu şekilde ifade edilmiştir: ‘‘Kuaförüm Sevda Hanım evimi arayarak, dün gece yanında çalışan kalfası Beyhan’ın evinde garip olayların meydana geldiğini ve bunların benim araştırmalarımla ilgili olabileceğini düşünerek bana anlatmak istediğini söyledi.

Hemen geliyorum diyerek evden ayrıldım. Beyhan’ın erkek kardeşi Tunceli’de askerliğini yap ıyordu. Gideli 7 ay olmas ına rağmen hemen hemen her gün telefonla konuşma şansları vardı. Bir gün önce annesini aradığında oldukça durgundu. Kardeşlerinin çok neşeli olduğunu bilen ablaları oldukça şaşırmışlardı. Ama askerliğin getirdiği mesuliyetten dolayıdır diyerek, bu olayın üstünde pek durmadılar. Aradan bir gün geçti. Sabah kahvaltı sofrasında, o gece gördükleri rüyayı birbirlerine anlatırlarken inanılmaz bir şeyle karşı karşıya geldiler. Her iki abla ve anneleri o gece aynı rüyayı görmüşlerdi. Bu gerçek karşısında içlerini büyük bir ürperti aldı. Çünkü gördükleri ortak rüya askerdeki kardeşleriyle ilgiliydi. Askerdeki kardeşleri rüyalarında sivil kıyafetler giymiş ve ailesine şunlar ı söylüyordu: ‘Ben görevimi en iyi şekilde yapt ım. Art ık gidiyorum. Kendinize iyi bakın.’ Ve maalesef çok kısa bir süre sonra korkulan haber gelmekte gecikmedi... Birkaç saat sonra tüm televizyon kanalları haber bültenlerinde; 30 Ağustos Merasimi’nde Tunceli’de gerçekleştirilen hain saldırıdan bahsediyordu. Kendisine hamile süsü veren bir kadın terörist tarafından bombalı bir saldırıda bulunulmuştu. Haber bültenlerinde şehit olan erlerimiz arasında, Yayman ailesinin biricik oğlu Ahmet Yayman’ın da ismi sayılıyordu!’’[303]

2.1.10.                     Ruhlar Ölmüyor

‘6 Mayıs 1995’de İskenderun’da olayı yaşayan Nebile T. şunları ifade etmektedir: ‘‘Saatler gece yarısına yaklaşmıştı. Telefonum çalmaya başladı. Telefonu açtım. Telefonun öbür ucundan gelen heyecanlı bir sesle irkildim...

-Antakya’dan cenaze evinden sizi ar ıyorum. Beni tanımazsınız. Cevaplayamad ığımız çok garip bir olayla karşı karşıyayız.

-Sizi dinliyorum buyurun.

-Biz üç kardeşiz. Hepimiz evliyiz. Ağabeyim Antakya dışında, kız kardeşimle ben ise Antakya’da oturuyorum. Dün gece geç saatlerde ağabeyim beni telefonla arayarak, büyük bir telaş içinde annemi sordu. Ses tonu çok ürkütücüydü. Kendisine 7-8 saat önce anneme uğradığımı, yemeği birlikte yediğimizi ve çok iyi olduğunu söyledim. Ancak o bir türlü rahatlayamıyordu. ‘Nebile, yarım saat önce uykudan annemin sesiyle uyandım. Beni çağırıyordu. Sesi hala beynimin içinde yankılanıyor’ dedi. Biraz duraksadıktan sonra, telaşla sözlerine devam etti: ‘Rüyamda annemin evindeymişim. Pencereyi açıp aşağıya baktım. Annemi bahçedeki ağacın alt ında dururken gördüm. Üzerinde siyah zemin üzerine yeşil yaprakları bulunan kadife bir sabahlık vardı. Pencereyi açtığımı görünce, bana gülerek el salladı. Sanki bir yere gitmek üzereymiş gibi bir hali vardı. Sonra aniden yok oldu. Uyanır uyanmaz derhal annemi aradım. Telefonu uzun uzun çaldırmama rağmen açan olmad ı. Hemen annemin yanına git. Galiba bize ihtiyac ı var’ dedi.

Ağabeyimin anlatt ıklar ını duyunca çok şaşırdım. Zira ağabeyimin tarif ettiği sabahlığı, kız kardeşim dikmiş ve o gece anneme vermişti. Ağabeyimin bunu normal olarak bilmesi imkânsızd ı. Ağabeyime hemen anneme gideceğimi ve kendisini oradan arayacağımı söyleyerek telefonu kapattım. Annemin evine gittiğimde ise, onu bahçedeki ağacın dibinde cansız yatarken gördüm. Yüzünde çok mutlu bir gülümseme, üzerinde ise ağabeyimin tarif ettiği sabahlık vardı. Telepatik bir rüyayla karşı karşıyaydık. Telefondaki bayana bu olayı, 3 yıldır oğlunu görmeyen bir annenin, biricik oğluna vedası olarak değerlendirmeleri gerektiğini söyleyip, başsağlığı diledim. O an için yapılacak hiçbir şey yoktu. En kısa zamanda yanlarına gideceğimi, böylece daha detaylı konuşabileceğimizi söyleyerek telefonu kapattım.’’[304]

2.1.11  .Ölüm Anını Uzaktan Gördü

09 Mart 1993’te Erzurum’da olayı yaşayan Vahide Kaya şunları ifade ediyor: ‘‘Erzurum’un Tortum kazasında yaşayan Vahide Hanım’ın yaşadığı bir olay, cevap bulamadığı birçok soruyu da beraberinde getirdi״

—Vahide Kaya: Bundan 30-35 yıl önce kocam Edirne’de askerliğini yapıyordu. Yeni evliydik. 3-4 ay sonra terhis olup gelecekti. Bir gece sabaha karşı kocam Ekrem’in sesiyle uyandım. Ses sanki kafamın içinden geliyordu:

‘Vahide çok üşüyorum״ Dayanamıyorum״ Uyumak istiyorum״

Çok şaşırmış ve korkmuştum. Evdekileri uyandırmak istedim ama yapamadım. Uykum da kaçmıştı. Üstümü giyinip, ambara geçtim. Bir şeyler yapmak istiyordum. Tand ırı yaktım. Ekmek yapmak için un eliyordum. Aniden elimdeki eleğin içinde kocam Ekrem’i gördüm. Nöbet tutuyordu. Karların içinde kayalık bir tepede gözleri kapalı, başı tüfeğine dayanmış öylece duruyordu. Birden kayıp kayaların üstüne düştü. Ben çığlık attım ve o sıra bayılmışım.

Çığlığını duyan ev halkı derhal Vahide Hanım’ın yanına geldiler. Vahide Hanım’ı baygın yerde yatarken buldular. Vahide Hanım, kendisine gelince başından geçenleri

evdekilere anlattı. Ev halkı Vahide Hanım’a: ‘Hamile olduğun için karabasan görmüşsündür’ diyerek gördüğünü kötüye yormamasını istediler.

-O zamanlar haberleşme çok zordu, iki gün sonra askerlik şubesinden köyümüze atla gelen bir çavuş; Ekrem’in nöbet tutarken kazayla kayalara düşüp öldüğünü, cenazesinin köyümüze götürülmesi için paramızın olup olmadığını sordu. Paramız yoksa Edirne’deki askeriye, cenazeyi defnedecekmiş ’’3لا

2.1.12.                   Üstün  Yetenekli Nikolayev

‘‘Nikolayev, üç bilginin şüpheci bakışları altında, kendini azami gevşeterek konsantre olmaya çalışıyordu. Vakit gece yarısıydı... Ve binlerce kilometre ötede, Moskova’da saat 8’di. Bilginler burada, ses ve elektrikten tecrit edilen özel bir bölmeye hapsedilmiş Yuri Kamenski’ye, mühürlü bir paket verdikten sonra, kapıyı iki defa kilitlediler.

Bundan sonrasını Kamenski şöyle anlatıyor:

‘Nikolayev’e imajını aktaracağım şeyin ne olduğunu önceden bilmiyordum. Mühürlü paketten çıkacak her objenin nakli için verilen süre on dakikaydı.’

‘Açt ığım ilk paketten yedi halkalı çelik bir yay çıkmıştı. Elime aldım, parmaklarımı halkalar üzerinde dolaştırdım. Dış görünüşünü, yapısını iyice içime sindirdim. Bu arada Nikolayev’in yüzünü hayallemeye çalışıyordum. Karşımda oturduğunu hayal ediyordum. Sonra Nikolayev’in omuzları üzerinden bakıyormuşçasına görüş açımı, perspektifimi değiştirmeye çalıştım. Sonunda yayı, onun gözleriyle görmeyi denedim.’ Aynı anda, 3000 km. ötede, Nikolayev’in dikkati gelen dalgalar paralelinde artmıştı. Gözlemcilere göre Nikolayev, elinde görünmeyen bir şey tutuyor gibiydi: ‘dairevi... Madeni... Parlak... Dişli değil... Bir bobine benziyor... ‘ diyordu.

‘İkinci deneyde Kamenski, sapı siyah plastikten bir tornavidaya konsantre oldu. Nikolayev algılarını şöyle ifade etti: ‘Uzun... İnce Madeni Plastik Siyah...’’[305]

2.1.13.                           Düşünce    Okundu

‘‘Beyin dalgalar ımızın etrafta yapt ığı tesirlerin farkında değiliz. Kamenski gibi Alex Monin adlı başka bir verici de Nikolayev’in gayet net alabildiği telepatik tebliğler neşredebiliyordu. Kız kardeşini hipnotize ederek oyalanan Monin, bu tecrübelere başladığı zaman 14 yaşlarındaydı. Bir gün sekreter Luda’yı hipnotize etmeyi denedi.

Luda uykudayken Monin, düşüncelere (belki tatlı hayallere) dalıp hipnotize ettiği kızı unutmuştu sanki... Fakat bir müddet sonra Luda’yı uyandırdığında genç sekreter kendisinin düşüncelerine çok benzeyen şeyler söylemeye başlad ı... Monin şaşkındı; ‘Nereden biliyorsun bunları?’ dedi. ‘Bilmem, dedi Luda, aklımdan geçenleri söylüyorum.’

Bu olaydan sonra Monin, parapsikolojiye iyice merak sardı. Kitaplar okudu ve günlerce parklarda gezinerek egzersizler yaptı. Yakınından geçenlere zihnen ‘Boynunuz kaşınıyor, kaşıyın!’ ‘Ensenize arı kondu sokacak, kovalayın!’ gibi telkinler yapıyordu. Bazı insanlar boynunu kaşıyor, baz ılar ı da hayali ar ıyı kovalıyorlardı! Böylece Monin telepatik verici olarak yetişiyordu.’’[306]

2.1.14.                                     Hayvanlarda  Telepati

‘‘Bilindiği gibi, tehlike anında denizalt ılar kara ile irtibat karamazlar. Radyo çalışmaz. Bilginler küçük tavşanları denizaltıya yerleştirdiler, ana tavşanı da, beynine elektrot sokarak, laboratuarda gözlemeğe başladılar. Denizaltı derinlere daldıktan sonra yavru tavşanlar teker teker öldürüldü. ’

‘Ana tavşan, yavruların ne zaman öldürüleceğini elbette bilemezdi. Fakat yavrular ın tam ölüm anında ananın beyni tepki gösteriyordu. Haberle şme olmuştu ve aletlerimiz her yavrunun ölümünde duyu d ışı algılama tezahürlerini kaydetmişti.’’[307]

2.1.15.                            Diktatöre Karşı Telepati

‘‘Yıl 1940... Telepat Wolf Messing: ‘Bilmediğim bir yere geldik, bir otel odasına benzeyen yere götürüldüm. Az sonra da başka bir odaya geçtik. Bıyıklı bir adam girdi içeri.’ Telepat Messing Stalin ile kar şı karşıyaydı! Stalin, Messing’in paranormal yetenekleriyle ilgili değildi; onun yüksek mevkilerde bulunan Polonyalı dostlarıyla ilgileniyordu, onlar hakkında bilgi istiyordu. Messing alelade psişik yetenekleri olan bir kişi değildi, parapsikolojinin ünlü bir simasıydı. Dünyayı dolaşmış Einstein, Freud, Gandi... gibi ünlü kişilerle deneyler yapmış, siyasi şahsiyetlerle karşılaşmıştı. Dostlar ı arasında Mareşal Pilsudski ve Polonya hükümet adamlar ı da vardı. Polonya Naziler tarafından işgal edilince kaçmış, Hitler başına 200 000 mark mükafat vaat etmişti. Stalin başlangıçta bunlarla ilgilenmişti. Messing’in, Stalin ile karşılaşması telepatın, telepatinin zaferiyle sonuçlanan bir sürü deneyin başlangıcı oldu.

Stalin Messing’in üstün yeteneklerini biliyordu: telepatik yolla düşüncesini başkasına aktarabilir, karşısındakinin dü şüncelerine tesir edebilirdi! Bunlar ı bildiği için Stalin Messing’den çok güç bir deneme yapmasını istedi: sadece zihinsel kabiliyetini kullanarak Gosbank’tan (Moskova’da) 100 000 Ruble çalacaktı. Messing Gosbank’ın yerini bile bilmiyordu. Messing, not delerinden kopardığı bir sayfayı Gosbank’ın veznedarına uzattıktan sonra, çantasını açıp para sayılan yere koydu. Bu arada veznedara 100 000 Rubleyi çantasına koyması için zihni telkinde bulunuyordu. İhtiyar veznedar kağıda baktı, sonra kasayı açıp Messing’e 100 000 Rubleyi saydı. O da çantasına istifledi ve Stalin’in, tecrübeyi takip için görevlendirdiği, adamlarına doğru yürüdü. Görevliler her şeyin şartlara uygun olarak yapıldığına tanıklık ettikten sonra hep beraber vezneye yaklaştılar. Veznedara çekleri çıkarmasını ve kontrol etmesini söylediler. Çeklerin arasında, Biraz önce 100 000 Ruble ödediği beyaz kâğıdı görünce, olduğu yere yığılıverdi zavallı!

‘Çok şükür adam ölmedi!’

Bu tecrübeden sonra Stalin daha güç bir görev verdi Messing’e: İzin belgesi almadan Kuntsevo’da ki Devlet Şefi’nin odasına gidecekti!

Evin etrafı nöbetçilerle korunuyordu. Muhafız birlikleri diktatörü çok sıkı bir şekilde koruyorlardı. İçindeki görevlilerin hepsi gizli polise mensuptu.

Bir gün diktatör odasında çalışırken kısa boylu esmer bir adam binadan içeri girdi. Ona kimse mani olmad ı; üstelik muhafızlar saygıyla selamlad ı, görevliler kap ılar ı açarak hürmet gösterisinde bulundular.

Siyah saçlı ufak tefek adam eşyalı birbirine benzeyen bir dizi odayı aşıp diktatörün kapısı önünde durdu. Stalin başını kaldırınca hayret etti: karşısındaki Messing’ti!

‘Bunu nasıl başardın?’

‘Muhafızlara ve görevlilere zihinsel telkin yapt ım: Ben Beria’yım, ben Beria’yım, dedim.’

Sovyet gizli polis şefi Laurent Beria Stalin’in yakınında oturuyordu. Kıvırcık saçlı Messing ile Beria arasında en ufak bir benzerlik yoktu. Buna rağmen Messing Beria’nın çelik kıskacına düşmemişti.’’[308]

2.1.16.                     Alman Polisini Aldatan Telepat

‘‘Alman birlikleri Varşova’ya girdikleri gün Messing, bir kasabın soğuk hava deposuna gizlenmişti. Aynı akşam kaçmak üzere sokakta gezinirken durdurulmuştu. Aranan kimselerin fotoğra^arı bulunan delere bakan Alman polisi, Messing’i saçlar ından yakalayarak kimliğini sormuştu. ‘Sanatçıyım ben’ cevabı yeterli ve inandırıcı olmamıştı. Alman polisi ‘Sen Wolf Messing’sin, Führerimizin öldürülece ğini söyleyen Adam!’ diye kükremiş ve surat ına yumruğu indirmişti. Dişi kırılan Messing’in ağzından oluk gibi kan boşanmıştı. Polis merkezine götürüldüğünde Messing Polonya’yı hemen o gece terk etmezse, kaçamazsa işinin bitik olduğunu düşündü. Messing bütün gücünü ve psişik kuvvetini toplayarak zihinsel tebliğler göndermeye başladı; bütün polislerin kendi odasında toplanmasını istiyordu. Bir müddet sonra bütün görevliler, nöbetçilerle birlikte Messing’in odas ında toplanmış lardı. O ise k ımıldamadan yerde yatıyor, ölmüş gibi yapıyordu. Sonra birden fırladı, koridora çıktı ve Almanların şaşkınlıkları geçmeden kapıyı sürmeleyip kendini sokağa attı.’’[309]

2.1.17.              Ruh       Enerjisi

‘‘Dr. Sergeyev yakın zamanda insanı şaşkına çeviren bir yeni keşide daha bulundu. Tıbben ölü sayılan bir insanın birkaç metre ötesine özel detektörünü yerleştirdi. Ne beyin dalgaları, ne kalp atışları bilinen aletlere tesir etmeyen bu ölü vücut detektörü faaliyete geçirdi. Bu ölü vücudun 4 mm. ötesinde hala elektromanyetik kuvvet alanları titreşiyordu. Sanki yavaş yavaş sönen belli bir enerji açığa çıkıyordu.

New York Parapsikoloji Kurumu Başkanı Eileen Carrett de ölümü izleyen üç gün içinde cesetten enerji spiralleri çıkt ığını ifade etmişti. Sergeyev bunu daha bilimsel yolla ispatlamış oluyordu.’’[310]

2.1.18.                       Telepat       Köpek

‘‘Alsas cinsi bir köpek olan Mars, sirkin yıldızıydı. İçlerinde doğuştan sirk sevgisi saklı olan Sovyet halk ı sayı sayan, dans eden bu köpeğe çılgınca hayrand ılar. Mars, Viladimil Durov kumpanyasıyla pek çok ülkeyi dolaşmıştı. Durov, hayvanları kamçıyla idare etmezdi. Mars en önemli gösterilerinden birini Vladimir Bekhterev ve Alexander Leontoviç karşısında yaptı. Deneyin amacı köpeklerin de Telepat olabileceklerini kanıtlamaktı. Her şey hazır olunca Bekhterev, Durov’a bir kâğıt uzattı. Kâğıtta Durov’un köpeğe telepatik olarak nakledeceği şeyler yazılıydı. Durov köpeğin

başını elleri arasına aldı, bakışlarını köpeğin gözlerine dikti. Sonra ellerini çekti. Fakat köpekte hiçbir hareket olmamıştı. Durov tekrar gözlerini köpeğin gözlerine dikti. Az sonra Mars başını çekti, etrafına bakındı ve şimdiye kadar hiç gitmediği laboratuarın arka odasına doğru koştu. Odada üç masa vardı. Önce ön ayaklarını birinci masaya uzattı, bir şey arıyordu... Sonra ikinci ve üçüncü masalara uzandı. Aradığı telefon rehberini üçüncü masanın üzerinde bulmuştu. Uzandı, dişleri arasına aldı ve getirip Durov’un önüne bıraktı. Bekhterev Durov’a verdiği kâğıtta gerçekten telefon rehberini istemişti. Sirk’in bu harika köpeği Durov’un teorisini canlı bir şekilde ispat etmişti.’’[311]

2.1.19.                 Rosa Kuleşova Fenomeni

‘‘... Rosa’nın bazı aile fertleri kördü. Bunların çalışmaları sırasında Rosa da Braille’i (körler alfabesi) öğrenmiş ve görmeyenlere yardımcı olmuştu. 1962 yılı baharında Rosa Dr. İosif M. Goldberg’e parmak uçlarıyla gördüğünü söylüyordu. Doktor, kızın gözlerini bağlayarak, bir dizi deney yaptı. Rosa hakikaten parmak uçlarıyla görebiliyor, yazı okuyor, renkleri seçebiliyordu. Rosa’nın, Dr. Goldberg’e ilk itirafı şuydu: ‘Parmaklarımla gördüğümü fark ettiğimde ilk aklıma gelen şey, imtihan sırasında cebimde sakladığım kopyalığı okuyup okuyamayacağım olmuştu.’

Dr. Goldberg, Rosa’yı 1962’de Nizhni Tagil’de toplanan Psikologlar Cemiyetinin bölgesel konferansına götürdü. Konferansta birçok bilim adamının gözü Rosa’nın üzerinde toplanmıştı. Gözleri iyice bantlanmıştı. Fakat Rosa etrafındaki bilim adamlarının elbiselerinin rengini, ceplerinden çıkardıkları şeylerin gölgelerini bile görebiliyordu. Fotoğraf kâğıdındaki insanı parmaklarıyla dokunarak tanıyabiliyordu. Bunun sırrı neydi? ‘Pratik diyordu Rosa, alt ı yıldır günde birkaç saat pratikler yapıyordum. ’ Rosa’nın ünü birden bütün Rusya’ya yayıldı. Sonra dünyaya. .. .Rosa’dan o kadar çok bahsedilmeğe başlanmıştı ki, buna Rosa da şaşırıyordu. Olaylar psikiyatrik bir çalışmayı gerektirecek derecede gelişti. Pragmatik (faydacı) Sovyet bilim adamları ‘gözsüz görüş’le ilgili bilgilerini geliştirmek ve faydalarını dünyaya sunmak üzere çalışmalara daldılar. Rosa’nın yeteneği olağanüstü bir şey midir, yoksa yeni biyolojik bir duyum (yükseklerden sihirli elma gibi) Rosa’nın başına düşmüştür? Dr. Shaefer başkanlığında bir heyet, Rosa ile birlikte deneyler yapmak üzere Sueralous’daki psikiyatri kliniğine gitti. Burada da Rosa renkleri birbirinden ayırt edebilmişti. Hatta cam altına konan notaları da rahatça okuyabiliyordu. Renklerin değişik miktarda sıcaklık yaydığını veya emdiğini bilen Dr. Shaefer, soğuk renklerle boyanmış (mor, mavi״) tabakaları ısıttı, sıcak renklerle boyanmış olanları soğuttu. Rosa yine başarıyla renkleri ayırt edebiliyordu. Bundan sonra Rosa, Sovyet Bilimler Akademisi tarafından davet edildi. Burada Simirnov ve Bongaid Rosa ile uzun uzun deneyler yaptılar. Sonunda Simirnov: Rosa Kuleşova bir yazıyı parmaklarıyla okuyabilir, renkleri ayırdedebilir’ şeklinde rapor verdi. Bu sırada Russian Sournal of Neuropsychological Medicine’ dergisi Rosa gibi elleriyle görebilen bir kadın hakkında bir makale

yayınlat ı.’’[312]

2.1.20.                      Kirlian         Fotoğrafıyla Hastalık Teşhisi

‘‘Birgün tanınmış bir bilim adamı Kirlian metoduyla incelenmek üzere aynı bitkiden aynı zamanda koparılmış iki yaprak getirmişti. Kirlianlar yapt ıklar ı deneyler sonucunda her iki bitki türünün belli bir enerji yaydığını biliyorlardı. Fakat bu bilim adamının getirdiği birbirine çok benzeyen bu iki yaprağın fotoğrafları farklıydı. Birinde küresel alevler, diğerinde karanlık geometrik şekiller vardı. Bir hata mı yapılmıştı, yoksa yapraklar aynı bitkilere mi aitti? Kirlianlar sabaha kadar çalışarak çeşitli fotoğraflar çektiler. Sonuç hep aynıydı. Sabahleyin her ikisi de yorgun ve endişeli olarak çektikleri fotoğrafları bilgine verdiler. Konuk bilim adamı fotoğrafları inceledikten sonra memnun bir ifadeyle: ‘Siz onu buldunuz!’ dedi. ‘Bu iki yaprak aynı bitkiden alınmıştı fakat biri, suni olarak hastaland ırılmıştı. Size getirdiğim zaman yaprakta bu hastalığı belli edecek bir işaret yoktu fakat siz hiçbir testle anlaşılamayacak bu hastalığı keşfettiniz. Sizin bu yüksek frekanslı fotoğraf metodu sayesinde hastalıklar önceden teşhis edilebilir.’’[313]

2.1.21.                                  Denizaltıda     Telepati Çalışması

‘‘Natilus ilk atom denizalt ısıdır. İlk denemeye ç ıktığı gün büyük bir telepati çalışmasına sahne oldu. Albay William Bowers’in yasal sorumluluğunda ünlü telepöd Frends Chep 13000 mil öte ile deniz altından haberleşti. Her iki telepöd raporlarını kasalarda kilitleyip, bir heyet huzurunda 16 günlük mesajlar karşılaştırıldı. Hayret verici biçimde su altından bir telepati, su üstüne verilmişti ve mesajlarda zerre hata yoktu.’’34؟

2   1 22 Zihin Okuma

‘‘İkinci dünya savaşından önce ünlü Polonyalı Messing, zihin okuma uygulaması için, Einstein’i ve Freud’u bir arada olduğu gün ziyaret eder. Freud denemeyi başlatmak için aklından şunu geçirir: ‘Banyodan makası alsam, Einstein’in bıyıklarını kessem’. Messing, aniden ‘Yazık olur, hem makas banyoda değil’ deyince iki bilim adamı da hayretler içinde kaldılar.’’[314]

2.1.23.                            Telepatik Mi Genetik Mi?

Fikri Kaylan ve Erkan Doğan’ın ‘Telepatik Mi Genetik Mi?’ başlıklı haberinde: ‘‘Tek yumurta ikiziydiler. Ayrı yerlerde aynı anda kalp krizi geçirdiler, biri öldü. Acı tesadüf uzmanları böldü. Film gibi bir dram bir tartışmayı yeniden canlandırdı.

Önce dramın öyküsü: Almanya'da yaşayan Savaş ve Cenk Kalış adlı ikizlerden Savaş kalp krizi geçirdi. Doktorların anında müdahalesiyle kurtuldu.

Otelde Ölü Bulundu

Doktor, Savaş'ın ikizi olduğunu öğrenince "Onda da aynı rahatsızlık olabilir" dedi. İş için İngiltere'de olan Cenk arandı, kaldığı otelde kalpten ölmüş bulundu.

Kozmik Bağ Var

Kalp ve genetik uzmanları "Tek yumurta ikizlerinde aynı hastalık görülebilir"; parapsikoloji uzmanlar ı ise "Birbirlerini hissederler, kozmik bağ var" diyor.

Tek Fark Evlilikti

Ölen kardeş Cenk evliydi, Savaş ise bekâr. Cenk'in Alman eşi ile 3 yaşındaki oğlu Malik gözü yaşlı kaldı.

İkizlerin acı kaderi uzmanları böldü

Ayrı ülkelerde aynı gün kalp krizi geçiren ikizlerden Cenk öldü, Savaş kurtarıldı. Parapsikologlar "telepatik" derken, tıp uzmanları "genetik" olduğu görüşünde.

Aynı gün kalp krizi geçiren tek yumurta ikizlerinden birinin ölmesi üzerine uzmanlar, yaşananların "genetik mi, telepatik mi" olduğu konusunda ikiye bölündü. Parapsikologlar 'Kaos Teorisi' ve kelebek etkisini örnek göstererek, bir tarafta yaşanan olumsuzluğun diğer tarafı da etkilediğini belirtirken parapsikologlar telepatik" olabileceğini ifade ediyor. Kardiyolog ve genetik bilimciler benzer hastalıklar ın görülme sıklığının yüksek olduğunu, ancak bu yaşanan olayın tesadüf olduğu üzerinde duruyorlar.

*  İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Kerem Doksat: Bu konuyu araştıran bilim adamları, bu konuyla ilgili çalışmaları bulunan Gustav Jung bu konuyu "manidar rastlantı" olarak değerlendirmiştir. Rastlantı olabilir ama o "manidar" kelimesiyle bunu aç ık bırakmış, bilimsel çalışma yap ılması gereken bir konu olarak saptamıştır. Klasik psikoloji bu konuyla ilgilenmiyor. O yüzden bu konu para psikolojinin konusudur. Normalde tesadüfün bu kadarı olmaz. Kaos Teorisi'nde bile kelebek etkisinden bahsedilir."

Çevresel Faktör Önemli

*  Celal Bayar Üniversitesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Talat Tavlı: "Bazı hastalıklar genetik olarak ailenin diğer fertlerine de geçebiliyor. Bu tek yumurta ikizlerinde daha sık görülüyor. Bunlardan biri de kalp krizi. Tıpta 'Kronerarter' hastalığı diyoruz. Aynı yumurta ikizlerinden birinde görüldüğü zaman, aynı anda diğer ikizde de görülme s ıklığı fazlad ır. Burada yapılacak tek şey, ikizleri olan ailelerin

eğ itilmesidir. E ğer ikizlerden biri hastalan ırsa diğer ikizi de hemen mü şahede alt ına alınmalı. Böylece ortaya çıkan risk minimuma indirilebilir."

*  DEÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Başkanı Prof. Dr. Sema Güneri: "Genetik faktörler etkiliyse her ikisinin de kalp krizi geçirme riski var. İkizler kalp damar tıkanıklığı ve ritim bozukluğu nedenleriyle kriz geçirmiş olabilirler. 'İkizlerden biri kriz geçirdiyse diğeri de geçirir' şeklinde kesin bir kanıya varmak doğru değil."

*  Parapsikolog Esin Uzer: "İnsanlar sadece etten bir varlık değil, aynı zamanda ruhsal varlıklar. İkizlerin arasında ise kozmik bir bağ var. Hele tek yumurta ikizleri birbirlerine çok bağlı. Anne karnında bulundukları suyu, DNA zincirini kısacası her şeyi paylaşıyorlar. Kardeşlerim tek yumurta ikizi.. Biri bademcik ameliyatı olurken, diğeri de nefes alamama sorunları yaşadı ve oksijen verildi. İkisi de dul, ikisinin de ameliyatla rahmi alındı. Aynı burcu paylaşıyorlar. Hayatları hatta kaderleri bile aynı."’’[315]

2.1.24.                           Gördüğü Rüya Üzerine Sihirbaz Olmayı Seçmiş

‘‘Rüyasında gördüğü David Copperfield’ı örnek alıp illüzyona başlayan ve Ekim 2006’da katıldığı Balkan Magic Şampiyonası’nda 2’nci olan Anadolu Üniversitesi(AÜ) öğrencisi Kıvanç Özkönü, Çin’de yapılacak İllüzyonist Dünya Şampiyonasına katılmak için çalışıyor. Özkönü, daha sonra internette David Copperfield’ın görüntülerini bulduğunu söyledi. İnternetten illüzyon eğitim görüntülerinin videolarını da temin ettiğini ifade eden Özkönü, şöyle konuştu: ‘Bir aylık bir çalışmayla şimdi sahip olduğum bilgilerimin yüzde 50’sine sahip oldum. İllüzyon malzemeleri satışının ülkede sadece İstanbul’da olduğunu belirledim. İllüzyonist de olan Sihirevi olan işyerinin sahibi Erdem Bulungiray ile irtibat kurdum. Bulungiray, beni 17-18 Kasım 2006’da İstanbul’da düzenlenen Balkan Magic Şampiyonasına kat ılmam için motive etti. Yarışmada ikinci oldum.’AA’’[316]

2.1.25.                            Hipnozla Sistem Gerçekten Kusursuz

‘Estabrooks ve Mançuryalı Aday’ başlıklı yazıda şunlar yazılı: ‘‘1971’de Estabrooks tarafından kaleme alınan bir makaleye göre: ‘Hipnozun en büyüleyici fakat tehlikeli uygulamalarından biri, askeri istihbaratta kullanılmasıdır. Birleşik Devletler tarafından iki dünya savaşında kullanılan teknikler için rehberlik ettiğim sırada tanındığım bir alandır bu. Savaşta iletişim daima bir baş ağrısıdır. Kodlar kırılabilir. Profesyonel bir casus satın alınabilir ya da alınamaz. Kendi adamın mutlak bir sadakate sahip olabilir, fakat ne düşündüğünden emin olunamaz. Diğer taraman ‘hipnotik kurye’ biricik çözümü sağlar. İkinci Dünya savaşı sırasında pek çok kişiyi bu iş için hazırlamakla meşguldüm. George Smith dediğimiz Ordu Hizmeti Müfreze Yüzbaşı başarılı bir örnektir. Yüzbaşı Smith aylarca bu deneye tabi tutuldu. O mükemmel bir denekti, fakat bunu fark edemedi. Hipnoz sonrasında onunla konuşarak, ona yaptıklarımı anımsamamasını sağlıyordum. Önce Müfreze Tak ımı’nın Yüzbaşı’yı Washington’a çağırmasını ve ona Tokyo’da karargâhı bulunan X Tümeninin mekanik malzemeleri hakkında bir rapora ihtiyaç duyduklar ını söylemelerini sağlad ım. Smith’e ertesi sabah jetle oraya gitmesi, raporu alması ve bir an önce dönmesi emredildi. Emirler ona uyanık durumda veriliyordu. Bilinçli olarak bildiği tek şey buydu; karısına ve arkadaşlarına anlattığı da bu hikâyeydi. Daha sonra onu derin bir hipnoz altına aldım ve ona -sözlü olarak- laponya’daki askeri istihbarattan bir albaya -diyelim ki ismi Bay Brown idi- direkt olarak söylenmesi gereken hayati bir mesaj verdim. Albay Brown, benim dışımda Yüzbaşı Smith’i hipnoz edebilecek tek kişiydi. Bu ‘bağlama’dır. Bunu, hipnoz halindeki Yüzbaşı’ya söyleyerek yaptım: ‘Benden gelecek bir sonraki emre kadar, yalnızca Albay Brown ve ben seni hipnoz edebiliriz. Bir işaret cümlesi kullanacağız; ‘ay parlak’. Brown ya da benden ne zaman bu cümleyi duysan derin bir hipnoza geçeceksin.’ Yüzbaşı Smith uyandığında, transtayken kendisine söylenenleri anımsamıyordu. Farkında olduğu şeyin tamamı bir tümen raporu almak için Tokyo’ya gitmesi gerektiğiydi. Smith oraya ulaşarak sinyal cümle ile onu hipnoz alt ına alan Brown’a raporu verdi. Hipnoz alt ında Smith mesaj ımı ula ştırdı ve bana iletmek için bir başkasını aldı. Uyandığında tümen raporu ona verildi ve eve jetle döndü. Burada sinyal cümleyle onu bir kere daha hipnotize ettim ve Brown bilinçsiz zihnine tıka basa doldurulan cevabı bana iletti. Sistem gerçekten kusursuzdu.’’[317]

2.1.26.                            Hipnozla  Yetişen Ajan

‘Estabrooks ve Mançuryalı Aday’ başlıklı yazıda şunlar yazılı: ‘‘Estabrooks, aynı zamanda askeri kullanım için çoklu kimliklerin yaratımı hakkında da yazdı: ‘İkinci Dünya Savaşı sırasında, bu tekniği Jones diyeceğim bir teğmen üzerinde denedim. Denizcilik istihbarat ının gözetimi alt ında, kişiliğini Jones A ve Jones B olmak üzere ikiye böldüm; ‘normal’ bir teğmen tamamen başka biri hale geldi. Komünist öğretiden söz etti ve onu savundu. Komünist hücrelerce hevesli bir biçimde kabul edilmiş, Müfreze tarafından kendisine küçük düşürücü bir iş verilmiş ve parti kartı taşıyan bir üye haline gelmişti. Teğmenin asıl kimliğini Jones B adıyla joker olarak tuttum. Hipnoz altında, bu Jones telkin edilerek dikkatlice yetiştirildi. Jones B daha derin kişilikli, Jones A’nın tüm düşüncelerini biliyordu, sadık bir Amerikalıydı ve bilinçliyken hiçbir şey söylemeyecek biçimde kodlanmıştı. Yapmam gereken tek şey adamı tümden hipnoz alt ına almak, sad ık Amerikalı Jones B ile iletiş im kurmakt ı ve Komünist kampa sızabilecek bir ajanım olmuştu.’’30؟

2.1.27.                             Hipnotize Eden de Edilen de Suçlu Bulundu

‘Estabrooks ve Mançuryalı Aday’ başlıklı yazıda şunlar yazılı: ‘‘Mart 1951’de, 28 yaşındaki Palle Hardrup, Kopenhag’daki bir bankaya girdi ve iki banka çalışanını, ateş ederek öldürdü. Tutuklandığında, Hardrup cinayetleri işlediğini itiraf etti; fakat Bjorn Schovw-Nielsen tarafından cinayetleri işlemesi için hipnotize edildiğini söyledi. Hardrup, adam öldürmekten suçlu bulundu ve gözetim alt ına alındı, suç ortağı Schovw- Nielsen ise müebbet hapse mahkûm edildi.’’[318]

2.1.28.                 Zihni   Denetlenen Suikastçılar

‘Estabrooks ve Mançuryalı Aday’ başlıklı yazıda şunlar yazılı: ‘‘Zihni denetlenen suikastçılar hakkında, 1983’te araştırmacı Gary Show’a konuşan Albay William Bishop şöyle diyordu: ‘Kore Savaşı’ndan sonra CIA ile ilişkiye girmem bu sayede oldu. Bilinen her tür uyuşturucu üzerimde denenmişti. Ajansla işbirliği içindeki tıp doktorları, bazı kişiler üzerinde hipnozla birlikte -hipnotik ikna gücü- kullanılan bazı uyuşturucuların işe yaradığını fark ettiler. Bunu banim üzerimde denediler.

Yalnızca mümkün olmakla kalmayıp geçmişte ve bugün bile görülen bir kesinlik, bilgi ve deneyimle konuşuyordum.’ ‘Neden özellikle beni seçtiklerini hiçbir zaman anlayamadım. İnsanların seçiminde bir dizi psikolojik ve duygusal faktöre dikkat ediyorlardı. Anti-sosyal davranış modelleri, paranoid ya da paranoyanın ilk belirtilerine vs״ Bu programlamada ya da daha doğrusu beyin yıkamada başarı kazandıklarında, lohn Doe’yu kolayca George ve lohn Smith’i öldürmeye teşvik edebilirlerdi. Ona, kurbanlarının mevkileri, alışkanlıkları vs. hakkında gerekli tüm bilgileri verebilirlerdi. Daha sonra aklında, işlenen bu bilginin üzeri kapatılabilir ve Joe’nun hiçbir şey hat ırlamaması sağlanabilirdi.’ ‘Muhtemelen bir ay ya da bir yıl sonra telefon çalar. lohn Doe’ya tanıyacağı bir sesle kod kelime söylenir. Bu, hareketi tetikleyecektir. lohn Doe, bunun üzerine suikastı gerçekleştirir, eve döner ve bununla ilgili hiçbir şey anımsamaz. Tamamen boş bir levhadır.’ ‘Ama bir sorun var, bu kişiler bununla başa çıkabilmenin yolunu bulamadılar. Zaman zaman -bu bana şimdi oluyor- hiçbir rasyonel aç ıklaması olmayan yüzler, sesler, yerler, silahlar görüyorum. Programlaman ın silinmesi için oraya döndüm. Bu seanslarda, bunun zaman zaman olacağını, bunlar hakkında endişelenmememi sadece zihnimi temizlememi, olanlar ı unutmamı söylediler.’ ‘Görme yetilerini ya da duyu yetilerinin bir kısmını ya da ses tellerini kaybeden insanlar biliyorum. Bazılarında kronik kabızlık oluyor. Tamamen psikolojik sebeplerle, fiziksel değil; çünkü bu zihinsel bloklar kasıtsız olarak gelişiyor. Ben kendim, gücümü tamamen kaybettim. Bunda fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.’ Röportajın yayımlanmas ını izleyen günlerde, Albay Bishop Kalp yetmezliğinden öldü. Bu, ajansın kirli çamaşırlarım açığa çıkaranlar arasında sıkça rastlanmayan bir ölüm biçimiydi ’’ص

2.1.29.                           Düşünce Gücüyle İnsanları Kontrol Alt ına Alıyor

Bülent Ergün’ün ‘Düşünce gücüyle insanları kontrol alt ına alıyor’ başlıklı haberinde şunlar yazılı: ‘‘Üsteğmen rütbesinde ordudan ayr ılan Volkan Ergenekon'un,

doğaüstü güçlerle olan ilişkisi daha 4 yaşında keşfedilmiş. Metafizik olaylar üzerine araştırma yapan eski subay Volkan Ergenekon, düşünce gücüyle karşısındaki insanları kontrol altına alabildiğini söylüyor. Ergenekon'un doğaüstü güçleri, henüz 4 yaşındayken keşfedilmiş. Asker olan babasının görev yeri Karaman'da, kendi kendine birileriyle konuşup, onları misafir eden küçük Volkan'ın bu anlamsız hareketleri ailesini telaşlandırınca, ailesi tarafından İstanbul'da ünlü bir psikologa götürüldü. Yapılan tetkiklerde oldukça sağlıklı çıkan küçük Volkan, ilkokul çağlarında baktığı kahve fallarıyla çevresinde epey bir nam salmış. 11 yaşındayken parapsikoloji ile ilgili kitaplar okumaya başlayan Ergenekon, Kuleli Askeri Lisesi'nde okuduğu yıllarda arkadaşlarıyla ruh çağırma seansları düzenleyip, ilginç deneyimler yaşamış. Ergenekon ve arkadaşları, 1974 yılının Ağustos ayında Yalova'da askeri kampta, bir gece arkadaşları ile çadırda ruh çağırırken, komutanları çadırı bastı. "Hepinizi okulda atacağım" diyen komutan, askeri öğrencileri bir şekilde affedebileceğini söyledi. Dedesi tarafından küçükken çağrıldığı ve eşinin dahi bilmediği ismi bilmelerini istedi. Volkan Ergenekon'un, "İsmail diye çağırıyordu komutanım" cevabının ardından komutanları, "tamam affettim" diyerek çadırdan çıktı. Hem kendisini, hem de arkadaşlarını atılmaktan kurtaran Ergenekon, doğaüstü güçleri ile çevresini de etkilemeye başladı. Yüzbaşılığa teıfi edeceği 1989 yılında, sağlık sorunları nedeniyle Üsteğmen rütbesindeyken ordudan ayrılan Volkan Ergenekon, İran'a giderek burada 2 yıl boyunca metafizik olayları üzerine çalıştı. Bir takım doğaüstü varlıklarla, düşünce yoluyla iletişim halinde olduğunu ama onları göremediğini söyleyen Ergenekon, "Onlarda bizim gibi üzülüp, seviniyor. Milliyetleri yok ama dinleri var. Yaşama süreleri bizim zaman dilimimize göre 1000 yılı buluyor. Bu gücümü keşfettikten sonra çok sayıda kitap okuyup, hocalarla görüştüm. Bu ilimle uğraşan çok değerli bir hocadan ders bile aldım" diye konuşuyor.’’33أ

2.1.30.                                 Bollywood Bombacısının Beyni

Sevil Atasoy’un 23 Nisan 2006 tarihli ‘Bollywood Bombac ısının Beyni’ başlıklı yazısında şunlar yazmaktadır: ‘‘Şu sıralar Hint polisinin eline düşerseniz eğer, önce yalan makinesine bağlanacağınızı, gerekirse damarınıza bir madde verildikten sonra sorgulanacağınızı, ayr ıca beyninizin haritas ının çıkart ılacağını unutmayın. Bütün bunlar, elbette mahkeme kararı ve uzman hekimlerin gözetiminde yapılıyor. 10 yıldan bu yana elde edilen sonuçlar ise küçümsenir gibi değil. 12 milyonluk Bombay’ın adı henüz Mumbai olmamıştı. Bombay-Hollywood alaşımından türetilen "Bollywood" sinema endüstrisinin kalbi kent, 12 Mart 1993 günü, saat 13.30’da, 28 katlı borsa binasının bodrumundan gelen sesle sarsıldı. Garajdaki otomobillerden birinin altına yerleştirilen bomba, 50 kişinin hayat ına maloldu. Kentin farklı yerlerindeki patlamalar 15.30’a dek sürdü. 257 kişi öldü, binin üzerinde yaralanan oldu. Otomobil, motosiklet, bavul içerisine yerleştirilen, uzaktan kumandalı RDX tipi bombalarla gerçekleştirilen 40’a yak ın saldırının hedefi, borsanın yanı sıra, çarşılar, Air-India Havayollar ı’nın kent içindeki pek çok ofisi, resmi binalar, Bombay Üniversitesi, 2 hastane ve 3 oteldi.

Polise göre, terör eylemlerinin nedeni, 6 Aralık 1992’de Hindistan’ın kuzeyinde 13 milyon Müslüman’ın yaşadığı Uttar Pradeş Eyaleti’ndeki 16. yüzyıldan kalan Babri Mescidi’nin, Hindu milliyetçilerce saldırıya uğramasının ardından çıkan ayaklanmalarda, çoğunluğu Müslüman 2 bin kadar kişinin ölümünün intikamını almaktı.

2 gün sonra, bir tren istasyonu yakınlarında, patlamamış iki bomba bulundu. Pakistan’dan getirildikleri ve Amerikan malı patlama düzenekleri içerdikleri belirlendi. Hindistan, Ceyşi Muhammed ve Leşkeri Tayyibe adlı iki İslami örgütü patlamalardan sorumlu tuttu.

Nisan ayı geldiğinde 88 kişi tutuklanmıştı. Haziran 1995’te yargılamalar başladı. Patlamalardan bu yana 13 yıl geçti. 635 tanıklı, çoğunluğu Müslüman yüzlerce kişinin hâlâ tutuklu olduğu, onbinlerce sayfalık ifade tutanaklarının, anti terör yasası çerçevesinde oluşturulan özel bir TA^A Mahkemesi’ne kamyonlarla taşındığı duruşmalar sürüyor ve henüz kimse hüküm giymiş değil.

Abu Salem, suçlananlar arasında yer alıyor. Savcı Ujjwal Nikam, onu olayın planlayıcılarından ve El Kaide bağlantılı Davud İbrahim’in sağ kolu olmakla suçluyor. İddianamede yer alan delillerin en ilginci, Salem’in beyin haritas ına ilişkin bilirkişi raporu.

Mafyadan Teröristliğe

1968’te Hindistan’ın Uttar Pradeş Eyaleti’ndeki Sarai Mir Köyü’nde doğan Abu Salem, avukat babasını bir trafik kazasında kaybettikten sonra, eğitimini sürdüremedi. Açtığı tamirci dükkânı iş yapmayınca, önce Delhi’de, daha sonra Bombay’da taksi şoförü olarak çalışmaya başladı. İşte, Bollywood mafyası liderlerinden Davud İbrahim’i böylece tanıdı. Kısa zamanda örgüt içinde yükseldi ve Davud’un en yakınlarından biri oldu.

Bombay terör eylemlerine patlayıcı ve silah temin etmekten arandığı sırada, Dubai’ye kaçtı. 2001’de tutuklandı. Hindistan, o tarihte aleyhinde yeterli delil sunamayınca, kefaletle serbest b ırakıld ı. Plastik ameliyatla yüzünü de ğiştirdi. Sevgilisi, eski bir Bollywood artisti Monica Bedi ile birlikte önce Amerika Birleşik Devletleri’ne, daha sonra Portekiz’e kaçtı.

Eylül 2002’de Lizbon polisi, Abu Salem ve Monica’yı sahte pasaport taşımaktan tutuklad ı. Monica 2 yıl, Salem 4.5 yıl hapse mahkum edildi. Hindistan, sadece Bombay bombacısı olarak değil, aralar ında iş adamı Pradeep Jain ve Bollywood müzik prodüktörü Gulshan Kumar’ın da bulunduğu 50 kadar kişiyi öldürmekten, ayrıca şantaj, gasp, prodüktör ve artist kaçırma ve alıkoyma suçlarından da aradığı ve hakkında kırmızı bülten çıkarttığı Salem’in iadesini istedi.

Hindistan Başbakanı Lal Krishna Advani’nin güvence vermesi üzerine, 2003 Eylül’ünde ölüm cezasına mahkûm edilmemek kaydıyla iade edildi. Aralık 2005’te, Hindistan Merkezi İstihbarat Teşkilatı ve Mumbai Terörle Mücadele Şubesi’nin elemanlarınca sorguya alındı. Avukatı Ashok Sarogi, Lizbon Mahkemesi iade kararının sorgulanmak değil, yargılanmak kaydıyla alındığını ileri sürerek, sorguya itiraz ettiyse de, başarılı olamadı. Abu Salem, 2006 Mart’ında ilk kez hakim karşısına çıktı.

Bangalore Bilirkişi Raporu

Abu Salem, hâkim P.V. Bavkar’ın kararı üzerine, 28 Aralık 2005 günü İçişleri Bakanlığı, Adli Bilim Genel Müdürlüğü, Bangalore Laboratuarı’nda önce poligrafa yani yalan makinesine bağlandı. Adli psikolog Dr. S. Malini, sorduğu sorulara, Salem’in evet-hayır şeklinde verdiği yanıtlar sırasındaki kan basıncında artma, terleme ve kalp vurum sayısındaki artışta gözlediği değişiklikler üzerine, yalan söyleyip söylemediğinin anlaşılması için beyin haritasının çıkart ılmasına ve damarından "gerçeklik serumu" verilerek sorgunun sürdürülmesi gerektiğine karar verdi. Ertesi gün beyin haritası elde edildi, 30 Aralık’ta da Curzon Devlet Hastanesi’ne götürüldü.

Psikolog Malini, Mumbai polisi, terörle mücadele uzmanları, savcı ve avukatın da yer aldığı heyetin görüp dinleyebileceği şekilde, camlı duvarla ayrılmış bir ameliyathanede, anesteziyoloji profesörü Srikanta Murthy’nin damar içine verdiği maddenin 4 saat etkisinde kalan Abu Salem, birçok cinayetle doğrudan bağlant ılı olduğunu ve patlayıcı temin ettiğ ini ikrar etti. Elde edilen tüm verileri de ğerlendiren bilirkiş i raporu, videobant kayıtları ile birlikte savcılığa gönderildi.

Avukat, madde etkisi altında alınan ikrarların hukuka aykırılığını, ayrıca beyin haritalarına güvenilemeyeceğini öne sürerek üst mahkemeye itiraz etti.

Bu sorgu teknikleri, Hindistan mahkemeleri tarafından kabul görüyor. Örneğin, son olarak 19 Mart 2006’da bir Mumbai mahkemesi, Abhishek Kasliwal adlı tecavüz sanığı ile ilgili olarak Bangalore Laboratuvar ı’ndan verilen beyin haritas ı sonuçlarını delil olarak kabul etti. Bu nedenle, büyük bir olasılıkla avukatın itirazı kabul edilmeyecek. Abu Salem’in Hayatı Film

Abu Salem, yapımcısı Mahesh Bhatt olan ve birkaç ay önce vizyona giren, onun hayatını konu eden "Gangster" adlı filmin, kendisini halk düşmanı bir terörist olarak göstermesinin başta kamuoyunu, ayrıca yargıçları etkileyeceğini ileri sürerek, yasaklanması için mahkemeye başvurdu. 18 Nisan 2006’da ilgili mahkeme, bu talebini reddetti. Bunun üzerine, gerçek yaşam öyküsünün film yapılması için, hem avukatı hem de bir film prodüktörü olan Ashok Saraog ile anlaştı. Gazeteler, kendisini ve birlikte olduğu kadınları oynayacak artistleri bile belirlediğini, 6 hafta içinde gerçek yaşam öyküsünün sinemalarda gösterilmeye başlayacağını yazdılar.

Beyin haritaları, poligrafi ve narko-analiz

Beyin haritaları, nörobilimin araştırma ve klinik uygulama alanlarından biridir. Beyne ait görüntülerin ve verilerin eldesinde, yapısal ve işlevsel manyetik rezonans görüntüleme (MRI), 128 elektrod bağlanarak çekilen EEG, pozitron emisyon tomografisi gibi, cerrahi nitelikte olmayan teknikler kullanılır. Böylelikle beynin anatomisi, fizyolojisi, kan dolaşımı ve işlevleri ile ilgili haritalar elde edilir. Bellek, öğrenme, yaşlanma, uyuşturucuların etkisi, şizofreni, otizm ve depresyon, beyin haritaları ile açıklanmaya çalışılıyor.

2000 yılında Pensilvanya Üniversitesi’nden psikiyatr Daniel Langleben, işlevsel MRI tekniğini kullanarak, yalan söylendiğinde beynin "anterior cingulate cortex" bölgesindeki oksijen tüketiminin arttığını gösterdi. Harvard’dan psikolog Stephen Kosslyn gibi araştırıcılar, beyin haritalar ının terörle mücadelede kullanılmasının sakıncalar ını sıralasalar da, beyin haritalar ı özellikle istihbarat teşkilatlar ının umut bağladığı bir veri haline dönüştü.

Hindistan’ın Merkezi İstihbarat Teşkilatı ve ülkenin dört bir yanındaki polisler, gerekli gördüklerinde, mahkeme kararı alarak, Adli Bilim Genel Müdürlüğü’nün bir laboratuvarında, şüphelileri yalan makinesine bağlatıyor, beyin haritalarını çıkartıyor ve narko-analiz uygulat ıyorlar. Nitekim Abu Salem’i yalan makinesine bağlayan ve beyin haritasını çıkartan Bangalore Laboratuvarı’nın poligraf konusundaki deneyimi 10 yıldan fazla, diğerlerini yaklaşık 7 yıldan bu yana uyguluyor.

Poligraf sonuçları, dünyanın pek çok ülkesinde mahkemece delil olarak kabul

görmemekle birlikte, bir sorgu tekniği olarak yaygın biçimde kullanılıyor. Hindistan’da ise delil değeri var.

Başarı Oranı Yüzde 98

Narko-analiz ise, belli bir kimyasal maddenin damar içi yolla verilmesi ile şüphelinin trans durumuna geçirilmesi ya da hipnoz oluşturulmasına dayanıyor. Bu duruma ulaşıldığında, şüpheliye işlediği iddia edilen suçla ilgili bilgiler soruluyor. Son 5 yılda, 150 kadar narko-analiz gerçekleştirdiğini bildiğimiz Bangalore Laboratuvarı’nın müdürü Dr. B.M. Mohan’a göre, narko-analizler ülke genelinde aynı standartlarda yapılıyor ve başarı oranı yaklaşık yüzde 98. Narko-analiz uygulaması öncesi, sadece lojistik destek sağladığını belirten pek çok teröristin, analiz sırasında, bu maddeleri hangi ülkelerden ne şekilde Hindistan’a soktuklar ını dahi aç ıklad ıklarını, böylelikle gerçek planlayıcılar olduğunu anladıklarını, ifade ediyor.

Ülke genelindeki tüm adli bilim laboratuvarlarının bağlı olduğu Genel Müdür Dr. M.S. Rao, ayın 24’üne kadar Delhi dışında olduğundan, yardımcısı Dr. S.L. Vaya ile telefonda görüştüm. Şu sıralar Gandhinagar Laboratuvarı’nda beyin haritalama tekniğini yerleştirmekte olduklar ını belirtti. Hatta bu konuda bilimsel ara ştırma yapmak isteyen psikolog ve fizyologlar aradıklarını, başvuruların 1 Mayıs’ta sonlanacağını, 1.5 yıl boyunca gerçekleştirilecek tüm sorgulara kat ılacak bu kişilere, ayda 20 bin Rupi (590 YTL) maaş ödeyeceklerini ekledi.

Polis-akademisyen işbirliği ve şeffa^ığın boyutu konusunda, ders alınması gerekir diye düşünüyorum. Yeri gelmişken, 2004 yılında psikolog Malini ile Vaya’nın, narko-analiz ve beyin haritacılığına katkıları nedeniyle, başbakan tarafından ödüllendirildiklerini kaydetmekte yarar var. Bu da, devletin adli bilim laboratuarı çalışanlarına verdiği desteğe bir örnek.

20 yıldır şu mesleğin içindeyim, ülkemiz hükümetlerinin bir tek kriminal laboratuar çalışanına, bir tek ödül verdiğini hatırlamıyorum.

Önleyici Adli Bilimler

Önümüzdeki yıllar, adli bilimlerin geleneksel rolünden sıyrılıp, suçun aydınlat ılmasında ve suçlunun kim olduğunun bulunmasından ziyade, suçun önlenmesinde kullanılacağı yıllar olacak. Dünyanın neredeyse her ülkesinde artan şiddet ve terörün geride bıraktığı sayısız ölü ve yaralı, suçun daha işlenmeden engellenebilmesini hepimizin tek hedefi haline getirdi.

Canlı bombaların önceden fark edilebilmesi ve hedefine ulaşmadan durdurulabilmesi konusunda araştırma yapan ya da en azından fikir üretenlerin sayısı henüz pek fazla

olmamakla birlikte, Hindistan hükümeti, terörle mücadelede, öldürücü olmayan mikrodalga ve elektromanyetik silahlarla ilgileniyor. Önceki ku şak bilim adamlar ının direnci ile karşılaşsalar bile, beyin haritacılığı deneyimlerine dayanarak, uzaktan kumandalı, düşük frekanslı, taşınabilir elektromanyetik radyasyon gereçleri ile, bir intihar bombac ısının kontrol edilebileceğini ve hedefine ulaşmadan beyninde hasarlar ın oluşturulabileceğini, böylelikle eylemden caydırılabileceğini ileri sürüyorlar. Yeter ki, bombacının üzerinde taşıdığı malzeme, hedefe yeterli bir uzaklıkta saptanabilsin.

Başta Bangalore Laboratuvarı’nda, uygulanan narko-analiz ve beyin haritalama tekniği ile ulaşılan sonuçlar öylesine çarp ıcı ki, sorguda poligrafı, yani yalan makinesini zaten kullanmakta olan ülkelerin, (mahkemelere delil olarak sunmasalar bile) yakın bir gelecekte, bu tekniklerden de yararlanacağı (büyük bir olasılıkla zaten gizlice yararlanıyorlardır) açık.

Ancak, Hintli yetkililer, gerek narko-analizin, gerekse beyin haritacılığının, önleyici bir yöntem olarak da değerlendirilebileceği ve bu yolla, terör suçlusu olma potansiyeli görülen kişilerden, daha ortada hiç suç yokken, ileriye yönelik bir eylem planı hakkında bilgi edinilebileceğinde ısrarcılar. En işlevsel önleyici yöntemlerin başında gelen DNA bankalarını insan haklarına aykırı bulanlar ya da caydırıcılığı tartışılmaz kapalı devre televizyon kameralarını özel hayata müdahale kabul edenlerin ilgi alanı, her nedense Türkiye’nin doğu sınırında bitiyor ve örneğin Hindistan’da gündelik uygulamalar arasına giren insan bilincini denetlemeye yönelik bu uygulamalarla hiç ilgilenmiyorlar.’’34؟

2.2.İNTERNET KAYNAKLARI

2.2.1.                       Rüyada Gördüğü Her Şey Sonra Bir Bir Gerçekleşti ‘‘24 yaşındaki Ece Özkan, birçok olayı önceden rüyasında gördüğünü söylüyor. Babaannesinin ölümü, Büyü filmindeki yangın ve Diyarbakır'da düşen uçakta ölen 75 kişi ile kurtulanlar bunlardan bazıları. Bundan iki yıl önce 2003 yılının ocak ayının ilk günlerinde turizmci Ece Özkan görev için Kıbrıs'a gitmişti. Gün boyunca turist kafilesini gezdirdikten sonra odasına çekildi. Derin bir uykuya daldı. Korkonç bir rüya gördü. Bir yolcu uçağı yere çakılıyor, çığlıklar kulaklarında inliyordu. Uçaktan kurtulanlar olduğunu görüyordu. Sıçrayarak yatağından kalktı. Ertesi gün ve sonrasında rüyasını yakınlarına anlattı ve uçağa binmemeleri konusunda uyardı. Rüyayı gördükten bir hatta sonra henüz Kıbrıs'tayken bir akşamüstü, tüm Türkiye'nin sarsıldığı acı haber ona da ulaştı. İstanbul-Diyarbakır seferini yapan uçak düşmüş, 75 yolcu yaşamını yitirmişti. Beş yolcu ise mucize eseri sağ kurtulmuştu. Çocukluğundan beri başına gelen olay bir kez daha tekrarlanmış, rüyası gerçek çıkmıştı. Özkan, başka bir gece ise rüyasında tanınmış sanatçılar ın bir yangının ortasında kaldıklar ını, kara dumanlar ın arasından ağlayarak çıkt ıklar ını gördü. Rüyas ını bir yerlere bombalı saldırı yap ılacağı şeklinde yorumladı. Yakın arkadaşlarına rüyada gördüklerini anlattı. Yaklaşık iki ay sonra "Büyü" filminin galasının yapıldığı G-Mall Alışveriş Merkezi'nde yang ın çıkt ı. Rüyasında gördüğü korkunç sahneleri bu kez televizyon ekranından izliyordu. Birçok ünlü insan yükselen kara dumanların arasından çıkıyordu. Özkan'ın rüyası bir kez daha gerçeğe dönüşmüştü... Turizmci 24 yaşındaki Özkan, 12 13 yaşlarından beri sonradan yaşanabilecek olayları rüyasında gördüğünü söylüyor ve bu olayın başlangıcını şöyle anlatıyor: 12 yaşımdayken bir gece rüyamda babaannemin babamla kavga ettiğini ve öldüğünü gördüm. Çocuktum ve bu beni çok üzmüştü. Yaklaşık bir hatta sonra babaannem babamla tartıştıktan sonra kalp krizi geçirdi. Hemen hastaneye kaldırıldı, ben babaannemin hastaneye götürüldüğünü duyduğumda, öleceğini anladım ve ağlamaya başladım. Hemen hastaneye gittik. Babamlar kapıda bekliyordu. Ben babaannemi son kez görmek istedim. O sırada doktor acı haberi verdi. Büyük şok yaşadım. Yaşadıklarımdan sonra belirli dönemlerde önceden olabilecek olayları rüyada görmeye başladım... "

Küçükken yaşamaya başladığı ve açıklayamadığı bu olaylar zinciri Özkan'ın hayat ını kendi deyimiyle " çevirdi. Parapsikolojide, ' yani bir olay meydana gelmeden önce çeşitli şekillerde bilgisinin alınması olarak tanımlanan bu olayın kendisini korkuttuğunu

söyleyen Özkan, şöyle konuşuyor: Kimi zaman isteğim dışında transa geçiyorum. İnsanların hayatlarından kesitler ve hatta nasıl öleceklerini görüyorum. Çok sevdiğim insanların ölümlerini görmek bana acı veriyor ve beni korkutuyor. Yaşadıklarımın ne olduğunu uzun zaman çözemedim. Psikolojik destek aldım ancak doktorum da çözemedi. Nedenlerini kendim bulmaya çalışıyorum. Kadere inanmam. Kendimi materyalist bir insan olarak görüyorum. Ama gerçekten ilahi güçlerin olduğuna inanmam için bunlar bana gösteriliyor. Bu durum yüzünden âşık olamıyorum, sağlıklı ilişki karamıyorum. Çünkü ne zaman ayrılacağımı görebiliyorum.’’[319]

2.2.2.                          Hipnozu     Kötü Emelleri İçin Kullandı

‘‘Connecticut'ta faaliyet gösteren İngiliz hipnozcu Michael Johnstone, hipnoz ettiği kadınlarla cinsel ilişkiye girmek ve ilişkiyi videoya çekmek suçundan 90 gün hapis cezasına çarptırıldı. Johnstone'un 'tecavüz suçuyla yargılanmaması' dikkat çekti. 40-50 yaşlarında, yarım düzine kadınla ilişkiye giren Johnstone, 3 yıl ABD'de işini yapamayacak.’’[320]

2.2.3.                                                 Tanımlanamayan Varlık Dosyası

‘‘Sıcak bir ağustos akşamı yorgun argın eve döndüğümde ineğin 'hasta olduğunu söylediler. Murdar olmaması için sabaha kadar başında beklemem gerekiyordu. Battaniyemi aldım ahırın bir köşesinde, ineğe yakın olan bir yere uzandım. Henüz uykuya geçmiştim ki sırt ıma yediğim bir tekmenin ac ısıyla uyandım. Direğe asılı duran fanus lambanın sönük ışığı altında seçebildiğim, bana tekmeyi vuran; iriyarı, saçı sakalı birbirine karışmış acayip bir mahlûktu. Yerimden kalkt ım fmiusun olduğu direğe dayanarak öylece kaldım. Gördüğüm şeyin bir cin olduğunu anlamıştım. Çünkü her sabah ahıra geldiğimde atın yelelerini örülmüş olarak bulurdum. Korkudan zangır zangır titriyordum. Dilim sanki boğazıma kaçmış, ağzımda tükürük namına birşey kalmamıştı. Binlerce insan boğaz ımı sıkıyordu sanki. Bildiğim dualar ı okumak için kendimi zorladım, hiç hareket yoktu. Bağırmayı denedim olmadı. Kollarım ve bacaklarım da kıpırdamıyordu. Ölmek üzere olduğumu zannettim. Bana tekme atan cin deli olarak bildiğimiz öküzün yanına giderek bağını çözdü. O anda kendisine benzeyen birkaç cin daha geldi. Onlar da diğer malları açarak üzerlerine bindiler. Sırtlarına oturdukları öküzleri, inekleri ahırın bir ucundan diğer ucuna sürdüler, sürdüler.

Kendimden geçmiş cansız bir ceset gibi dururken ezan okunmaya başladı. Hoca 'Allahüekber' der demez cinlerin hepsi birden büyük gürültüler çıkararak kaçıştılar, kayboldular. Ezanı duyunca rahatlamış, kendime gelmiştim. Besmele çekerek kapıya doğru gerisingeri yürüdüm. Ahırdan çıkmamla eve gitmem bir oldu. Erzurum'un Aşağı Canören köyünde oturan Bedir Kavak’ın başından geçen bu esrarengiz olayı anlatırken o korkuyu yeniden yaşıyor gibiydi ’’7لا

2.2.4.                                 Televizyon Fişsiz Çalıştı

‘‘Bir akşamüzeri hanım ve çocuklar yandaki komşuya gittiler, evde yalnız kaldım. Kitap okudum, televizyon seyrettim. Zile bas ılınca kalkt ım kap ıyı açt ım. Ama kapıda kimse yoktu. Geldim bir videokaseti aldım tekrar çalındı kapı. Kaseti videonun üzerine koyarak kapıyı açtım. Yine kimse yoktu. Ama bu sefer kapının önünde duran ayakkabımın teki kapının tokmağına asılmıştı. Ayakkabımı alıp yere koydum. Belki çocuklar yapmışlardır, dedim. Ama daha sonra hat ırlad ım bizim binada bu işi yapacak yaşta çocuk yoktu. Kapıyı kapatıp geriye döndüğümde videonun üzerine bıraktığım kaset yoktu. Sağa sola baktım kaset kitaplığın rafında duruyordu. Hanım geldiğinde olayı anlattım. O da ayakkabılarını bazen kapı tokmağına asılı bulduğunu anlatınca içimize kurt düştü. Ondan sonra bütün eşyalara dikkat etmeye başladık. Tuvalete, mutfağa ya da dışarı gidip geldikten sonra birçok ufak eşyanın yerlerinin değiştiğini gördük. Tabii bunları görünce uykularımız kaçıyor, büyük korkular yaşıyorduk. Aynı şeyler çocuklarda da görülmeye başladı. II yaşındaki oğlum aynaya bakamaz olmuştu; "Aynaya bakınca iki uzun kol üzerime doğru geliyor, boğazımı sıkmaya çalışıyor" diyordu. Bu durumdan kurtulmak için doktora gittik. Hiçbir şeyiniz yok dediler. Daha sonra birçok cinciye gittik; "Sizden öncekilere büyü yapmış lar" dediler. Birtakım şeyler yaptılar ama bir türlü kurtulamıyorduk bunlardan. Yine birgün televizyon seyrettikten sonra televizyonun fişini çektim. Yatmaya hazırlanıyoruz. Bir de ne göreyim, televizyon fişi tak ılı olmad ığı halde çalışmaya başlad ı. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı, koşarak evden çıktım manevi büyük saydığım bir hocanın yanına zor attım kendimi: "Hocam ne olursun bir çare bul buna yoksa delireceğim" diye yalvarmaya başladım. Hoca sakin bir şekilde; "Televizyonu çalıştırmalar ı mümkündür, iletken olduklar ı için elele tutuşup kablo vazifesi görebilirler" dedi. Ben biraz daha ısrar edince; "Tamam iyi olur, inşallah geçer" diyerek beni uğurladı. Eve geldim yattım. Sabah kalkt ığımda ayakkabımı koyduğum çininin bir köşesi üçgen şeklinde kesilmiş o parça un gibi ufalanarak ayakkabımın içine doldurulmuştu. Hocaya sordum. Hoca ayakkabıyı öylece denize atmamı söyledi. Ben de götürdüm, attım. O gün bugündür evde böyle bir halle karşılaşmıyorum.’’^8

2.2.5.                Kedi Ve Köpeklerde Psikolojik Güç Var

‘‘Harvard Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Rupert Sheldrake, kedi ve köpeklerin inanılmaz derecede, olağanüstü psikolojik güçlere sahip olduğunu ileri sürdü. Prof. Sheldrake, bu güçlerin ‘‘sevginin ötesinde bir güç’’ olduğunu belirtti. Kedi ve köpeklerin sahiplerine ve yuvalarına olan bağlılığı, çok uzun zamandır bilinen bir gerçek... Kedi ve köpek sahipleri, bu sevgiyi, can yoldaşlarıyla aralarında kurulan ilişkiyi anlata anlata bitiremezler. Harvard Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.

Rupert Sheldrake'ye göre ise bu bağ, iki canlı arasındaki son derece gizemli bir ilişkiden kaynaklanıyor. Prof. Sheldrake, kaleme aldığı ‘‘Dogs That Know When Their Owners Ave Comming Home’’ adlı kitapta, kedi ve köpekler ile sahipleri arasında sevginin de ötesinde bir güç, bir tür telepati bulunuyor. Prof. Sheldrake, sahibi ile hayvan arasında ‘‘morfik frekanslar’’ bulunduğunu belirtiyor. Prof. Sheldrake'e göre, tamamen psikolojik bir bağ olan bu durum, sonsuz uzaklıkları da kapsıyor. Rupert Sheldrake, kitabında tam 200 ayrı örnekle tezini kanıtlamaya çalışıyor. Bu örneklerden bazıları şunlar:

Alt ı Ay Sonra Buldu

Güney Carolina'dan Arizona'ya taşınmakta olan Matt Dixon, Teksas'ta mola için durduğunda köpeği Harry'yi kaybetti. Dixon ve ailesi, Arizona'ya yerleştikten 6 ay sonra, bir Alman çoban köpeği olan Harry'yi yeni evlerinin kapısında beklerken buldular.

Geleceği Gören Kedi

Nashville'de yaşayan Melinda Willis, kedisi Ruthie'nin bir sabah işe gitmesini engellemek için elinden gelen her şeyi denediğini anlattı. Melinda, her sabah işine otobüsle gidiyordu. Melinda Willis, o gün kedisi Ruthie'nin engellemesi nedeniyle otobüsü kaçırdı. Bayan Willis, kısa süre sonra kaçırdığı otobüsün korkunç bir kaza yaptığını dehşetle öğrendi. Bayan Willis, otobüsü kaçırmasa ya ölecek ya da ağır yaralanacaktı.

Yangını Haber Verdi

Pittsburgh'da yaşayan Mary Watson, bir sabah saat 03.00'te kedisi Limbo tarafından uyandırıldı. Limbo, Bayan Watson'ın uyumasına izin vermiyordu. Bayan Watson, kedisine kızıp azarlarken bitişikteki apartman dairesinde yangın çıktığını fark etti. Limbo, sayesinde bir facia önlendi.

Huzursuz Kedi Walter

Tulsa yakınlarında yaşayan Jennifer Barton, kedisi Walter'ın kapalı olan televizyon setinin önünde sinirli bir şekilde dönüp durduğunu gördü. Walter, garip sesler de çıkarıyordu. Jennifer Barton, meraklanarak televizyonu açtı. Televizyondan hortum alarmı veriliyordu. Barton, kedisi Walter'ı kucağına alarak hemen evin bodrumuna indi. 20 dakika sonra çok büyük bir hortum, evi yerle bir etti. Jennifer Barton ve kedisi Walter'a hiçbir şey olmad ı.’’[321]

2.2.6.                                            Pişmanlığından     İntihar Eden Aslan

Kahire Milli Sirk’inde bütün seyircilerin gördüğü müthiş bir olayda bir aslan, terbiyecisi olan Muhammed El’Huluv’un arkasından zıpladığı sırada, pençesini terbiyecisinin omzundan batırdı ve ona öldürücü bir yara verdi. Olayın kalan kısmını sirk görevlileri şu şekilde anlatıyor: Arslan yemekten kesildi. Kendisini zindana hapsetti, hiç çıkmıyordu. Onu hayvanat bahçesine götürüp kendini avutsun diye bir dişi aslan yanına verdiler fakat ona vurup yaraladı. Devamlı aç kalarak yemeği geri çevirdi. Sonra ölünceye kadar suçlu eli üzerine pençe atarak onu parçaladı, durdu. Hayvan pişmanlığından dolayı intihar ediyordu.

2.2.7.                     Eşeğin İntikamı

‘‘Çanakkale'nin Bayramiç İlçesi'ne bağlı Muratlar Köyü'nde, dayak yiyen eşek, dört gün sonra kendisini döven sahibini hastanelik etti. AA muhabirinin ald ığı bilgiye göre, Muratlar Köyü Köpekalan Mahallesi'nde çiftçilik yapan Murat Kabak (72), huysuzluk yapan eşeğini sopayla dövdü. Dört gün sonra tarlasına gitmek üzere yola çıkan Kabak, dinlendiği sırada eşeğinin saldırısına uğradı. Sahibini çifteleyen eşek, Kabak'ı çeşitli yerlerinden de ısırarak hastanelik etti. Yüzünden ve kollarından yaralanan Kabak'ın tedavisi Bayramiç Devlet Hastanesi'nde yapıldı.’’[322]

2.2.8.                      Eşeğin Şahitliği

Halen İstanbul’da çalışan rütbeli bir polis anlattığına göre:

“Yanılmıyorsam 1990 senesiydi. Giresun ili, Görele ilçesinde çalışıyordum. Bir gün Çavuşlu’da cinayet olayı meydana geldi. Kısa sürede, olayla ilgili çok sayıda şüpheli şahıs tarafımızdan gözaltına alındı. Sorgulama bizi sanığa ulaştırmada yetersiz kaldı. Gözalt ındaki şahıslarla son defa inceleme yapmak için, aç ık bir mekânda gerçekleştirilen cinayet olay yerine gittik. Sahibi öldürülen eşek de orada bulunuyordu. Cinayet saatinde eşeğin de orada olduğunu tespit etmiştik. Bundan dolayı şüpheli şahısları sırayla eşeğin yanına götürerek tepkisini ölçmek istedik. Bir ara eşeğin şüphelilerden birini ısırmaya, çi^e atmaya, üzerine atlamaya çalıştığını gözlemledik. Bunun üzerine şahsı ayrıca sorgulamaya aldık. Sonrasında bu şahıs olayın failinin kendisi olduğunu itiraf etti. Yargılanarak mahkûm oldu.”

2 2 9 Croiset’in Tahminleri

‘‘Tanınmış durugörür Gerard Croiset psikospist olarak Güney Afrika’da bulunduğu sırada kendisine hiçbir bilgi verilmeden, tarihi asırlarca öncelere kadar giden bir fosil verilir. Eline alır almaz tahmin ettiği tek şey bunun laboratuarın bahçesinden alınmış bir taş olduğu idi. Croiset küçük fosili avucunun içine alarak gözlerini kapadı ve çok geçmeden ağzından şu tanımlama ve tasvirler dökülmeye başladı: Gözleri kapalı ve elinde fosil olduğu halde subtropikal bir iklimin hüküm sürdüğü bir yöredeki palmiye ağaçlarından, büyük meyve ağaçları ile bunların arasında dolaşan dev yapılı hayvanlardan sözetti. Yani küçücük bir taş parçasından algıladığı tesirlerle altı asır öncesinden eskilere doğru gidivermiş ve oraları anlatmıştır. Bir süre sonra Croiset’in söyledikleri Güney Afrikalı arkeologlara kontrol ettirildi ve medyumun söylediklerinin hepsinin doğru olduğu kanıtlandı.’’361

2.2.10.Mezarlıktaki Gelin

‘‘Bir akraba düğününden dönen Kemal ve arkadaşı Recep, 20 Kasım akşamı, yaklaşık 00.30 sularında şehir mezarlığından otomobille geçiyorlardı. Her iki tarafı mezarlık olan dar bir yoldu geçtikleri. Aniden soldaki duvarın üstünden, arabanın önüne beyaz bir şey atladı. İki arkadaş bunun beyaz bir köpek olabileceğini düşündü. Ancak normal şartlarda ona çarpmalar ı gerektiği halde her ikisi de çarpma sesi duymamış ve

çok şaşırmışlardı. Arabayı durdurup arkalarına baktılar ama hiçbir şey görmediler. Her ikisi de garip bir şeyler olduğunu fark etmişlerdi. Mezarlıktan çıkmalarına çok az kalmıştı ki, aracı kullanan Recep bir çığlık attı. Dikiz aynasından bakıyordu. Bunun üzerine arkaya dönüp bakan Kemal arka koltukta oturan gelinlik giymiş bir kadın gördü. Kadın sessizce iki arkadaşı izlemekteydi. Büyük bir korkuya ve telaşa kapılan arkadaşlar, mezarlıktan nasıl çıkt ıklar ını ve arabadan nasıl indiklerini hala hatırlamıyorlar. Ön cama yapışmış bir şekilde arabayı durdurdular fakat kadın artik orada değildi. Bunun üzerine olayı araştırmaya başlayan Kemal, ayni gün ölen bir kad ın olduğunu öğrendi. Kadın yakın bir köyde yapılan düğününden dönerken trafik kazasında hayatini kaybetmişti. Ve öldüğünde üzerinde gelinliği vardı. Ölen kadının yak ınlar ını ziyaret eden Kemal, kad ının ayni kad ın olup olmad ığını öğrenmek istedi. Gittiği evde kendisine bir fotoğrafı gösterildi. Fotoğraftaki kadın o gece otomobilin arka koltuğunda gördüğü kadındı. Ölen kadının yakınları da olaya şaşırdılar. Bir daha o mezarlıktan geçemeyen Kemal ve arkadaşı, olayı bir süre daha irdelemelerine rağmen, o gün ölen kadının neden onlara gözüktüğünü öğrenemediler.’’362

III.   BÖLÜM

GÜVENLİK YÖNETİMİNDE METAFİZİĞİN YERİ VE OLASI KATKILARI

Bu konuya gelene kadar yazılanlar hazırlık mahiyetindeydi. Esas önemli kısım bu bölümde bahsedilecek olan güvenlik yönetimi ile metafiziğin nasıl birlikte ele alınarak yönetime açılım geleceğidir? Güvenlik hizmetleri olarak 3 ana başlık belirlenebilir. Bunlar:

1-            Suç     önleme hizmetleri

2-             Suç    sonrası hizmetler

3-               İdari  hizmetler

Güvenlik yönetiminde metafiziği iki yönden ele almak gerekir. Birincisi yöneticilerin özellikleri, ikincisi sistemin özellikleri. Aşağıda 3 ana başlık alt ında her iki yönle ilgili kaynaklardan alınt ılarla fikir vermeye çalışılacakt ır. Metafizik konusu içinde ele alınan parapsikoloji ile ilgili güvenlik/polis dergilerinde yayınların olduğu tespit edilmiştir. Örnek olarak ‘Güvenlik’ ad ında yayınlanan aylık polis dergisi gösterilebilir. Bu derginin bir sayısında[323] ‘Atatürk ve parapsikoloji’ adlı kitaptan yap ılan alınt ı yayınlanmıştır. Güvenlik yönetiminde metafizik konusu her geçen gün artan bir ilgiyle takip edilmektedir.

‘Adamlar (veya CIA) nelerle uğraşıyor?’ başlıklı köşede Murat Birsel şunları yazmaktad ır: ‘‘Devletler bazen bilginin kendisini gizlemiyor, işin içinde başka bir mantık var. Yıllar önce Başbakanlıkta çalışırken rahmetli Adnan Kahveci, yabancı bir gazete kupürünü üzerinde gizli yazan bir dosyaya yerleştirdiğinde bu dersi öğrenmiştim... "Bir gazete haberinin ne gizliliği olabilir ki" soruma cevabı "Gizli olan haber değil, bizim bu konuyla ilgilenmemiz" şeklinde olmuştu.’’[324] Metafiziğin de kullanımının gizli tutulması, bu konuda faydalanılan insanların kimliklerinin deşifre edilmemesi gerekir. Bu tezin son bölümü olan metafiziğin güvenlik yönetimindeki yeri ve katkılarını herkesin kullanımına sunmamak doğru bir hareket olur kanaatindeyim.

3.1.SUÇ ÖNLEME HİZMETLERİNE DÖNÜK

Suç önleme hizmetleri ilk bak ışta sadece istihbarat birimi ile ilgili bir hizmet gibi algılanabilir. Bu başlık altında trafik denetlemelerini, hava ve deniz güvenliğini, koruma hizmetlerini, yaya ve motorize devriyeleri, toplumsal olay ve eylemleri önleme hizmetlerini, terörle mücadeleyi ve çocuk suçlar ını önleme hizmetlerini ele alabiliriz.

Koruma hizmetlerine yönelik ‘Başkan’ın bilinçalt ına KGB ‘koruma timleri’ ’ başlıklı haberde şunlar yaz ılmıştır: ‘‘Sovyetler döneminin en korkulan istihbarat birimi KGB’nin bu ünü hak ettiği bir kez daha ortaya çıktı... Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de eski bir üyesi olduğu KGB’nin, dünya liderlerinin bilinçaltını okuyarak ak ıllar ından ne geçirdiklerini dahi ö ğrenebildiği iddia edildi. Eski KGB generali Boris Ratkinov, Rus Rossikaya gazetesine yaptığı açıklamada dünya liderlerinin bilinçaltını okuduklarını itiraf etti. ‘Kendi Başkanımızın bilinçaltını da diğer devletlerinin ajanlarının saldırısından koruyorduk’ dedi. Liderlerin bilinçaltını istedikleri gibi yönlendirdikleri iddialarına karşılık da ‘Biz sadece korumakla görevliydik. Yönlendirmemiz yasaktı’ dedi. Soğuk savaş öncesi ve sonrasında bilinçaltını okuyabilen 50’ye yakın özel birimler oluşturduklarını söyledi. Eski ajan aynı zamanda bu konuda daha da ilerleme sağlandığını ve pek çok gizli servis tarafından halen kullanıldığını iddia etti. Kendisinin de 1991’den itibaren 6 yıl boyunca Başkan’ın bilinçaltını koruyan bir ekipte görev yaptığını söyledi. Bir iddiaya göre, Yeltsin’in bilinçaltına hükmeden ajanlar, Japonya gezisini iptal ettirerek muhtemel bir savaşı engelledi. Katıldığı operasyonlara da değinen eski KGB ajanı ‘Avrupa’lı ve ABD’li üst düzey bürokratların bilinçaltını okuyorduk, ancak bu son derece tehlikeli de olabilirdi. Komutu gönderen kişi aniden ölümcül bir hastalığa yakalanabilir’ dedi. General Ratkinov, ‘bilinçaltı koruma ve okuma’ operasyonunun hangi yıla kadar sürdüğünü açıklamadı.’’[325] Sadece dudak okuma değil zihin okuma da devletlere faydalı olabilmektedir. İstihbarat birimi çalışanları ve yöneticiler ile ilgili olarak, yetenekli insanların istihdamı iyi sonuçlar verebilir. Bununla ilgili bir örnek şu şekilde yazılmıştır: ‘‘Fransa’da bir 17. yüzyıl İskoç gezgini, Sir John Lauder, anılarında Kardinal Richelieu hakkında şunları yazmaktadır: ‘Fransa’da olan her şeyi, sanki kendisi oradaymış gibi bilir; en yakın iki arkadaşı onun hakkında Poitiers’de kötü şeyler söyleseler, dört gün sonra Paris’te onun bundan haberi olur. Baz ıları bunu onun medyumluğuna yorarlar, başkalarıysa her yerde bulunan casuslarına’.’’[326] Yöneticilerden özellikle sezgileri kuvvetli olan yani hissettiği şey sonrasında doğru çıkan kişiler, güvenlik yönetiminde daha doğru kararlar verebilirler. Geleceği yönlendirmede, beklentileri karşılamada ve çalışanlara hedef tayin etmede sezginin çok büyük önemi var yöneticiler için. Bir kaynakta; ‘‘Bodin(Jean) de siyasal düşünüşünü, Aristoteles gibi, devletin amac ını araştırmakla başlat ır. Devletin amac ı yurttaşlar ın iyiliğini ve mutluluğunu, barışı ve güvenliği sağlamaktır. Bu amaç ise, yurttaşların bedenlerinin ve ruhlarının gereksinimlerinin karşılanmasıyla gerçekleştirilir. Bu nedenle devletin, ulusun maddi ve ekonomik refahını sağlamaya yönelmiş bir politika gütmesi gerekir. Ruhun gereksinimi ise derin düşünmek ve bilgili olmaktır ki, devlet bunu da sağlamaya çalışmalıdır.’’[327] Bilgili olmak bir yerde istihbarat bilgisinin iyi olmas ıyla mümkündür. Devlet bu tür bilgiyle beraber ruhların gereksinimlerini, insanların güvenliğini daha iyi sağlayabilir. Devlet ruhun gereksinimini sağladığı gibi, ruhlardan istifade etmesini de bilmelidir. Yetenekli ruhlar, insanlar devlet için çal ıştırılmalıdır. Bu konudaki engellerin en kısa sürede kaldırılması gerekir. Konuyla ilgili bir Çin atasözünde, ‘‘Yüz savaş kazanmak hüner değil, asıl hüner savaşmadan güvenliği sağlamaktır’’[328] denilmektedir. İstihbarat gerçekten çok önemli bir iştir devlet için. Yabancı ülkeler metafiziği devletin yararına olarak çok zamandır kullanmaktadır. ‘Psikolojik Savaş’ başlıklı yazıda bu konuda şunlar ifade edilmiştir: ‘‘1952’de Puharich, ‘Psikolojik Savaşta Duyu Üstü Alg ının Mümkün Yararlılıklar ı’ başlıklı bir araştırmayı Pentagon’a sundu. Zihin savaşıyla ilgili olarak, duyular üstü güçleri kullanma imkânı üzerine Donanma ve Hava Kuvvetleri tarafından verilen konferansta, Sovyetler’in daha fazla gözleme sahip olduğundan söz edildi.’’[329] Askeri ve polisiye olarak bu alandaki yenilikleri kullanmak için öncelikle üniversitelerde yüksekokullar, fakülteler, enstitüler kurmak ve buralarda öğrencilerle araştırma yapmak gerekir. Medyum Uzer’in belirttiğine göre sadece Amerika değil, Avrupa ve Rusya’da da parapsikolojiye çok ilgi duyulduğu ve bu ülkelerde araştırmalar yapıldığı, lisansüstü üniversitelerde eğitim veren kürsüler ve üniversiteler bulunduğu hatta Rusların da medyumlardan sıkça istifade ettiği ifade edilmektedir.3™ Türkiye’de bu ifade edilenlerden hangisi vard ır acaba? Tanımlanamayan varlıklar başlığı alt ında ele aldığımız konuda Psikolog Prof.

Dr. Kerem Doksat, bu konuların açıklığa kavuşabilmesi için ülkede parapsikoloji kürsülerinin kurulması gerektiğini söylüyordu. Açıklanamayan olayları açıklığa kavuşturmak için bir yolsa bu, o yolda yürümek gerekir. ‘Medyum Uzer: Üzeyir Garih’i

uyarmıştım’ başlıklı haberde şunlar yaz ılı: ‘‘Medyum Esin Uzer, Garih cinayeti konusunda ilginç bir aç ıklama yaparak, sağlığında Garih’i uyardığını söyledi. Üzeyir Garih ile yakın arkadaş olduğunu belirten Uzer, ‘Kendisi spritüel âleme çok yakın bir insandı. Bir görüşmemizde kendisine başına gelebileceklerle ilgili görüşlerimi aktardım. ‘İnsanlar doğarlar ve ölürler’ dedi. Bir süre sonra da bu hazin olay gerçekleşti’ dedi.’’[330] Önleyici polislik kapsamında bu olayı ele alacak olursak Üzeyir Garih’in veya medyum Esin Uzer’in polise bu bilgiyi vermesi ve polisin bu bilgi doğrultusunda tedbir alması gerekir miydi acaba? Bu tür bilgiler suiistimal edilebilir. Birçok as ılsız, uyduruk bilgi ortaya atılabilir. O zaman sorumuz şu: Devletçe bilinen şahısların, devletin, polisin kullandığı şahısların, bu tür bilgiler vermesi önleyici hizmetler açısından faydalı olabilir mi? Evet, olabilir. Herhalde her türlü bilginin doğruluğu, bilgi verenin güvenilirliği ölçülür, analiz edilir ve sonucunda bu bilgiyle ilgili harekete geçilir veya geçilmez. Önemli olan bilgilerin analiz edilmesidir. Farzedelim medyumun polise verdiği bilgiyle Üzeyir Garih’e yakın zamanda olabilecek bir tehlike ölçüldüyse ona uygun bir koruma tedbiri uygulanmalı değil miydi? Bilgi güçtür aslında. Her türlü bilgiyi ve özellikle de bilimsel bilgileri her geçen gün daha çok kullanan suçlulara, suç örgütlerine karşı güvenlik hizmetlerindeki görevlilerin daha h ızlı ad ım atarak ilerlemesi gerekir. Art ık insan zihni kontrol edilmeye çalışılıyor ve onlara eylemler yaptırılıyor. Bu konuda N. Tarhan şunları ifade ediyor: ‘‘Zihin kontrolü deneylerinde ilk kullanılan madde LSD idi. LSD psikokimyasal bir maddedir. Bu maddeyi alan kişide, olağanüstü psikolojik değişimler olur. Halüsinasyonlar görmeye başlar, canlı ve neşeli olur, güçlü olma duygusu taşır, ardından farklı düşünce ve davranışlar içerisine girer. Bu madde beynin ön bölgesinde, DOPAMİN adı verilen zevk maddesini aşırı salgılamaktadır. Bu maddeyi alan bir kişi, inandırıldığı konuda olağanüstü eylemler

gerçekleştirebilmededir. İkinci Dünya Savaşı’nda, hem Hitler hem de Amerikan ordusu ‘Amphetamin’ isimli uyarıcı kimyasalı askerlere kulland ırarak onların savaş gücünü arttırmayı hedeflemişlerdir. Hitler bu konuda çok iyi bilinen bir isimdir. Milyonlarca psikoaktif maddeyi kullanarak ordusunu hareket kabiliyeti açısından çok hızlı hale getirmiştir. İçkisine LSD veya uyuşturucu katan kişilerin kolay intihar ettikleri ve kolay insan öldürdükleri bilinen gerçeklerdendir. Bu konuda ABD’de gönüllüler, siyahlar ve eşcinseller üzerinde ilginç deneyler yap ılmıştır. Deney yapılan kişilerde akıl hastalıklar ı, yaşayanlarda da erken bunama ve erken yaşlanma gözlemlenmiştir. Bu konuda

araştırmaları olan Dr. Armen Victorian, ‘İnsan davranışının Manipilasyonu-Beyin Kontrolü’ adlı kitabında ilginç kaynak ve bilgilere yer vermiştir.’’[331] Türkiye ve dünya gündeminde haber olan güvenlikle ilgili olaylarda suçlunun kim olabileceği, kimler olabileceği bu açıdan da değerlendirilmelidir. Terörle mücadele hizmetlerinde, koruma hizmetlerinde, toplumsal olaylar ı ve eylemleri önleme hizmetlerinde, çocuk suçlar ını önleme hizmetlerinde zihin kontrolüyle beraber eylemlerin gerçekle ştirilebileceğini düşünmek ve bu yöndeki bilgilere ulaşmaya çalışmak, olayın muhtemel faillerinin, olayı gerçekleştirmeden yakalanması sonucunu verebilir. Mesela LSD kullanan, satan, getiren, araştıran şahıslar, görevliler polisçe, devletçe bilinen şahıslar olmalıdır öncelikle. Zihin kontrolünden öte olan teknolojiler de yer almaktadır. ‘Pentagon’un Matrix planı’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘Krone.at’ ve Alman Bild Gazetesi’nin sitesinde yer alan habere göre Pentagon’un geliştirme dairesinin üzerinde çalıştığı projenin adı hayat ve bağlanma anlamına gelen ‘LifeLog’ kelimelerinden oluşuyor. Bu program sayesinde kişilere bağlantı kurulacak. Ve sonrasında Pentagon, söz konusu kişinin gördüklerini, duyduklarını, düşüncelerini ve yazıp çizdiklerini dev bir data bankasına kaydedebilecek. LifeLog sayesinde Pentagon istediği kişiyi, istediği yerde takip edebilecek. Yani bir anlamda dinlerde öngörüldüğü gibi insanın bir çeşit dijital, günah-sevap günlüğü oluşturulabilecek.’’[332] Pentagon’un bu planı içerisinde neler olduğunu öğrenmek ve adapte etmek gerekir. İnsanlar bu derecede kontrol altına nasıl alınabiliyor, takip edilebiliyor acaba? Bunun mümkün olduğunu düşündüğümüzde suç işlemeden birçok insan yakalanabileceği gibi, suç işledikten sonra da suçlular daha kolay yakalanacaktır. Benzer bir konu ‘Terörist avlamak için beyin okuyan cihaz geliştiriliyor’ başlıklı haberle duyuruldu: ‘‘Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), beyin okuyan cihaz geliştiriyor. Havaalanı kap ılar ına konulmas ı düşünülen cihaz, herhangi bir kişinin beyninden yayılan dalgalar ile kalp at ışlar ının ürettiği elektrik akımını kaydettikten sonra bilgisayara gönderecek. Bilgisayar, bu verilerden yola çıkarak, tehlike oluşturması muhtemel kişileri saptayacak.’’[333] Bir nevi zihin kontrolü bu. Önleyici polislik hizmetleri için çok faydalı olabilir.

Uykusunu yeterince alamayan bir kişinin ertesi gün daha saldırgan olduğu, toleransının azaldığı ve daha çabuk sinirlendiği bilinmektedir.[334] Gece olduğunda

insanların mümkün olduğunca istirahat etmesi, uyuması gerekir. Gece bir yerde dinlenme, uyuma içindir. Suç önleme adına insanların geceleyin istirahat etmesiyle ilgili yönlendirme yapmak, teşvik etmek, düzenleme yapmak gerekir. Birçok olay gece geç saatlere kadar açık olan yerlerde ve bu yerlerden çıktıktan sonra olduğunu biliyoruz. Sabahın erken saatlerinde uykusuz yola çıkanların trafikte suça, kazaya karıştığını da biliyoruz. Dolayısıyla çalışma ve dinlenme saatlerinin insan fizyolojisine, biyolojisine daha uygun bir şekle dönüştürülmesi gerekir. Gece açık olan yerleri mümkün olduğunca azaltmalı, ulaşım araçlarını gece geç saatlerde hizmete sokmayarak insanların çok geç olmadan dinlenmeye ayr ılmasını sağlamak, gece devletin çalışan personelini de minimum seviyede tutarak, onların da dinlenmesini sağlamak gerekir. Bu aynı zamanda insanlar ın daha fazla uyumasını ve daha fazla dingin olmasını, dinlenmiş bir şekilde uyanmasını sağlayacaktır. İnsanlar daha fazla rüya da görmüş olacaktır böylece.

Rüyalar, etkisi altında kalınan günlük olayların tekrar gözden geçirilmesi ise, suçlular rüyalarında, işlediği suçu veya benzerini yeniden görecek olabilir. İnsanlar maruz kaldığı olayla ilgili rüyasında yeni bir şeyler öğrenebilir. Bunu da güvenlik açısından değerlendirmek ve bu tür bilgilerle suçluya ulaşmak veya olayın çözülmesine sebep olmak gerekir. Ele geçirilen şüphelinin rüyalar ını analiz eden bir polislik faydalı sonuçlar verebilir. Özellikle terörle mücadelede ve toplumsal olayları önlemede çok iyi hizmetler görebilir. ‘Örnek Metafizik Olaylar’ bölümünde ‘Tanınmış Bir Profesör Problemi Uykusunda Çözüyor’ başlığıyla yazılan olayda uykunun önemi anlaşılıyordu. Güvenlik yöneticileri için de uykunun önemi büyük. Beyni çokça meşgul eden birçok olay vardır ki yöneticinin uykuda bu olaya çözüm bulduğu olmuştur. Sabah saatlerinden itibaren gece 02:00, 03:00 saatlerine kadar süren çalışma temposunda yöneticilerin iyi karar verme ve planlama yapma, doğru yaklaşım sergileme, stratejik kararlar alma konusunda zafiyete uğrayacağı açıktır. Rüyaların dikkate alınması gerektiği ile ilgili bir örnek verilmişti. ‘Örnek Metafizik Olaylar içerisinde ele alınan ‘Gördüğü Rüya Üzerine Sihirbaz Olmayı Seçmiş’ başlığı alt ında yaz ılan olayda, insanlar ın rüya ile beraber meslek seçtiğini ve bu meslekte başar ılı olduğunu görmekteyiz. Gelecek ile ilgili haber veren rüyalar da örnek olarak yine bu bölümde yaz ılmıştı. ‘Rüya’ ve ‘PKK Terörünü Haber Veren Rüya’ ile ‘Rüyada Gördüğü Her Şey Sonra Bir Bir Gerçekleşti’ başlığı altında yazılan olaylarda gelecekten haber verildiği ve bunun aynısıyla çıktığı görülmektedir. Yetenekli olan bu insanlar ın polisçe kullanılması için bu şahıslarla ilgili inceleme, araştırma ve deney yapılması, gördükleri rüyaların doğru çıkma koşullarının ortaya konulması ve faydalı olacaklarsa devlet için, polis için görevli olmalar ı yarar

sağlayacaktır. Birçok olay meydana gelmeden engellenebilir böylece. Güvenlik yöneticilerinin kendi rüyalarına ve rüyası olaya konu olan, olayda yer eden insanlara değer vermeleri ve bunları kullanmaları daha iyi görev yapmayı sonuç verebilir. ‘Lincoln’un Eceli’ başlıklı olayda bir cumhurbaşkanı rüyasında nasıl öleceğini görmekte ve bunu başka insanlara anlattıktan sonra 24 saat içerisinde öldürülmektedir. Bu rüyayla birlikte şahsın daha dikkatli korunması mümkün olsaydı belki de suikasttan kurtulacaktı.

‘ABD’li uzmanlar K-9 arısı yetiştirdi’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘ABD’li bilim adamları arıları patlayıcı koklayabilecek şekilde eğitmeyi başardı. New Mexico’daki Los Alamos Milli laboratuarı araştırmac ıları, arılara, patlayıcı tespit ettiklerinde çiçek nektarlar ını toplamada kulland ıklar ı hortumlar ını dışar ı çıkarmalar ını öğrettiler. Araştırmacılar, eğitim sürecinde bal arılarını patlayıcı kokusuna maruz bıraktıktan sonra, onları şekerli suyla ödüllendirdiler. Araştırmanın başkanı Tim Haarmann, ulaştıkları sonucun umut verici olduğunu belirterek, bunun savunma ve iç güvenlik açısından çok yarar sağlayacağını söyledi.’’[335],Phonex, aa[336] ‘Hayvanlarda telepati’ konusunda benzer olaylara değinilmişti. Terörle mücadele yunusları ve deniz aslanları örnek verilebilir. Herkesin bildiği narkotik köpekleri ile yeni yeni bomba bulan fareler güvenlik konusunda istihdam edilebilmekte. Depreme karşı duyarlı olan hayvan türlerinin insanlığa faydalı olacağı muhakkakt ır. Birkaç dakika veya onlarca dakika öncesinde bu haber herkese ulaştırılabilirse birçok insanın hayatı kurtulabilecektir. Saklanan veya gömülü olan bir cesedi bulmada da hayvanların kullanılabilmesi olayların çözümüne katkı sağlayacakt ır. ‘Örnek Metafizik Olaylar’ bölümünde yazılan ‘Yılanlar ın Öcü’ başlıklı olayda hayvanlar ın kısmen ak ıllı olduğunu ve insani özellikler gösterdiğini görmekteyiz. Yine ‘Lucky’nin Uyarıları’ başlıklı olayda fırt ına ve kasırgayı haber veren bir kedi karşımıza çıkmaktadır. Hayat kurtarmaya bir örnek ‘Trixie İmdadıma Yetişir’ başlıklı olayda ele alındı. Bir köpek 9 gün boyunca yatalak bir insana bakabilmektedir. Hayvanlar arasında bir haberleşme olduğu ‘Hayvanlarda Telepati’ olayında örneklendirilmişti. Köpeklerin düşünce okuyabildikleri ‘Telepat Köpek’ başlığıyla yaz ılan olayda örneklendirildi. Geleceği görüp kazaya gidilmemesini sağlayan kedi, yangını haber veren hayvan ve hortumdan koruyan kedi ile ilgili örneklendirme ‘Kedi Ve Köpeklerde Psikolojik Güç Var’ başlığıyla yazıldı. ‘Pişmanlığından İntihar Eden Aslan’ olayı ile insani özellikler gösteren bir hayvanın

durumu anlatıldı. ‘Eşeğin İntikamı’nda yine insani bir duygu olan intikam duygusuyla hareket eden bir hayvan gördük. ‘Eşeğin Şahitliği’nde ise cinayet olayını gören bir eşeğin şahitliğini okuduk. Tüm bu hayvanlarla ilgili örnekler göstermektedir ki, hayvanların insanlara benzer duygulara sahip olduğu ve bu duyguların insanların anlayabileceği veya öğrenebileceği bir şekilde hayvanlarca gösterilebileceği anlaşılmaktadır. Hayvanların özelliklerini daha fazlaca merak edip öğrenen insanlık onlardan daha fazla yerde istifade edecektir. Güvenlik alanında hâlihazırda kullanılan hayvanlar vardır. Sadece köpekle yetinilmemesi, çeşitli hayvanlar ın özelliklerinden istifade edilmesi gerekir. ‘Bombayı arılar bulacak’ başlıklı haberde şunlar yaz ılı:

‘‘Arılar, dinamitten C-4 plastik patlayıcıya kadar çeşitli tipteki patlayıcıları tanıyacak şekilde eğitiliyorlar.’’[337] Önemli bilgiler bunlar. Türk polisi de olaylar ı engellemek adına birçok yolu kullanabilmeli ve hayvanların özelliklerine göre onlardan faydalanmalıdır.

Özellikle zihin okuma, beyin kontrolü, beynin özelliklerinin keşfi ile ilgili bilgiler her geçen gün artmaktadır. İnsan beyninin sırları çözüldükçe bu yeni bilgilerle ilgili yeni teknolojiler kullanıma sunulmaktadır. Suç önleme adına, bir olay meydana gelmeden önce şahısların yakalanmasında bu yeni teknolojilerin de yeri olabilmektedir. ‘NASA beyin okuyacak’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘The Washington Times gazetesinin haberine göre NASA Uzay Araştırma Bölümü Müdürü Herb Schlickenmaier bu projeyi Northwest Havayolu’na teklif ettiğini belirtti. .. .bazı fizikçiler mevcut bilgi birikimi ve teknolojiyle beyin dalgalar ını ölçerek kişinin ne düşündüğünün belli bir yanılma payı ile anlaşılabileceğini belirttiler. Havaalanlarında kontrol kapılarına yerleştirilmesi planlanan beyin okuma cihazı, nöro elektrik algılayıcıları vasıtasıyla insan beyni ve kalbinin yaydığı elektrik dalgalarını insanın gövdesiyle hiç temas kurmadan, uzaktan algılayabilecek. Algılayıcıların saptadığı bu sinyaller çok geliş miş bir bilgisayara veri olarak girecek. Bilgisayar ise bu verileri, hafızasında bulunan suçlu kişilerin psikolojik profili ile kar şılaştıracak. Yolcular ın kişisel dosyaları ve sabıka kayıtları da veri olarak hafızada bulunacak. Sonuçta bilgisayar, algılayıcıları tarafından gönderilen nabız atışı, vücut sıcaklığı, göz kırpmaları ve öteki biyoritmsel tepkilerle ilgili sinyalleri değerlendirerek, yolcunun potansiyel bir terörist olup olmad ığını saptayabilecek.’’[338] Benzer bir haber başka gazetede yayınlanmış ‘NASA, insanların beynini okuyacak’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘Amerikan Fizik Cemiyeti sözcüsü ve Maryland Üniversitesi öğretim görevlilerinden Robert Park, ‘sanılandan daha fazla insan beynini okumak üzere olduklarını’ söylüyor. ‘Düşündüğün konu hakkında beynin hangi kısmının harekete geçtiği’ yöntemiyle beyni okumak üzere olduklarını söyleyen Park, ‘Yürürken senin beynini okuyacak bir cihazı yapmak gerçekten çok karmaşık bir durum. Bu mantıklı bir fikir; ama korkutucu’ diyor.’’[339] Bu ve benzeri haberler günlük yayınlarda ara ara yayınlanmaktadır. İnsan haklar ı ve özgürlükler aç ısından tartışılması gereken buluşlar, teknikler, uygulamalar olup-olmadığı ona uygun zeminde konuşulmalıdır. Kanuni altyapı ve hukuk açısından sınırlamalar veya yetersizlikler tart ışılmalıdır. Kar - zarar dengesi gözetilmelidir. Özellikle toplumsal olaylar ve terörle mücadelede beyin kontrolü, zihin okuma teknolojilerinin kullanılabilirliği konuşulmalıdır. Teknoloji ile insanlar bilimsel buluşlar sonrasında yapılan cihaz veya sistemleri akla getiriyor. Bir yöntem olarak hipnoz ile beyin kontrolü ve zihin okuma konusunda fayda sağlanabilir. Örnek olarak ‘Örnek Metafizik Olaylar’ bölümünde birçok olay yazılmıştı. Bunlardan birisi ‘Düşünce Okundu’ başlığıyla yeraldı. Bu yazıda yetenekli bir kişinin hipnozla, telepati ve düşünce gücüyle başka insanları etkilediğini öğrendik. Kendi düşüncelerini başkalarına kabul ettirme ve istediklerini onlara yaptırmanın güvenlikteki önleyici hizmetler açısından neler ifade edeceğini anlamaya çalışmak gerekir. İnsanlığa olumlu düşünceler yayan yetenekli ve devletçe görevli insan grubu olsa en azından sorunlu kişilerle ilgili, mesela teröristlerle ilgili olarak bu insanlar yakaland ıktan sonra, serbest kalmadan önce düşüncelerini değiştirmek, onları ikna etmek, zihnen sağlıklı bireyler haline dönüştürmek için birçok yol varsa da bir yol da hipnozu kullanarak yapılabilir. Hipnozitör olarak çalışan veya bilinen insanlar ın devlet kontrolünde olmas ı bu bak ımdan çok önemlidir. İnsanlar ın kontrolsüz ortamlarda suçlu olarak yetişebileceğini ve kontrol ve denetim eksikliğinin suç işleme düşüncesindeki insanlarca çok uygun bir ortam olduğu unutulmamalıdır. Bu hipnozitörlerin kimlerle ilişkide olduğu ve hipnoz seanslar ına kimlerin kat ıldığı mutlaka devletçe bilinmelidir. Suç işlemeye insanlar ın hipnoz ile yönlendirilmesine engel olmak gerekir. Yine hipnoz ve telepati ile düşünce okuma, beyin kontrolü konularında ‘Diktatöre Karşı Telepati’ başlığıyla bir dizi olay yazılmıştı. Bu olayda yetenekli bir kişi zihinsel kabiliyeti ile bir bankadan para çalıyor ve izin almadan sıkı bir şekilde korunan bir yere girebiliyordu. Bir yerde devletin en üst kademesindeki yetkilileri, devlet adamlarını koruyanları düşündüğümüzde yani güvenlikteki koruma hizmetleriyle ilgili farklı bir koruma tedbiri daha sözkonusu. Frekans iptal eden sistemler var ama düşünce gücünü önleyen, iptal eden bir sistem henüz bulunamamıştır. ‘Alman Polisini Aldatan Telepat’ başlıklı yazıda psişik kuvveti ve zihinsel tebliğlerle bir yetenekli insanın çok sayıda polisin olduğu yerden kaçabildiğini okuduk. ‘Zihin Okuma’ başlığıyla anlatılan olayda zihinden geçenlere bir başkasının nasıl bir cevap verdiğini öğrendik. ‘Telepatik Mi Genetik Mi?’ başlığıyla anlat ılan olayda ise ikizler aras ındaki bağ ile oluşan durumlara örnek verildi. Parapsikoloji ile ilgili metafiziki olaylar polisiye olaylardan olmayabilir. Ancak bu tür örnek olaylar bize polisin, güvenlik biriminin bu alandaki uygulamaları öğrenerek kendi birimine nasıl adapte edebileceği tartışılarak, uygun bir yöntemle kullanılan bilimler, uygulamalar içerisine girebilir. Daha polisiye konular içeren örnek olaylar da verilmişti. ‘Hipnozla Sistem Gerçekten Kusursuz’ başlıklı yazıda istihbarat içinde hipnozla güvenli bilgi transferi, taşınmasına örnek olacak olayın nasıl seyrettiğini okuduk. Önleyici hizmetler açısından bilgi güvenliği de gerçekten çok önemlidir. Operasyon öncesinde güvenlik biriminden bilgi çıkışını engellemek çok önemlidir operasyonun sonucu aç ısından. Güvenlik hizmetinin bir k ısmının şeffaf olmamas ı çok önemlidir işlerin doğru yap ılması açısından. ‘Hipnozla Yetişen Ajan’ başlıklı yaz ıda yine hipnozun istihbarat hizmetlerinde nasıl ^anılabileceğine örnek verildi. Önemli bir polisiye olayda hipnoz anahtar konumundaydı. ‘Hipnotize Eden de Edilen de Suçlu Bulundu’ başlıklı yazıda cinayet işleyenin hipnoz edildikten sonra bu suçu işlediği anlaşılıyor. Bundan dolayı suçlu bulunuyor. Hipnoz eden de mahkûm oluyor bu olaydan sonra. Dolayısıyla hipnotizörlerin devlet kontrolünde olması suç önleme adına çok önemli bir konudur. Şu ana kadar belli başlı gündem oluşturan faili meçhul büyük olayların arkasında hipnoz edilen kişiler olabileceğini düşünerek tedbir almak gerekmez mi? Bu şahıslar ın kimler tarafından kullanıldığının bilinmesi konusu da önemli güvenlik görevlerindendir. ‘Zihni Denetlenen Suikastç ılar’ başlığıyla yaz ılan olayda hipnozla bir insanın nasıl suikastçı yapıldığı anlat ılmıştı. ‘Bollywood Bombac ısının Beyni’ başlıklı yaz ıda yalan makinesi ve gerçeklik serumu ile birçok suçla ilgili yakalanan bir şahısın, suçlunun itiraflarını okuduk. Bu yöntemler mahkemelerce kabul ediliyor ve narko- analizle, hipnozla % 98 başar ı oranına ulaşılıyor. İntihar bombac ılar ının hedefe ulaşmadan caydırılabileceğini mümkün kılan bu yöntemler hak ettiği ilgiyi görmemektedir ülkemizde. Önleyici bir hizmet olarak terör suçlusu olma potansiyeli görülen kişilere, daha ortada suç yokken ileriye yönelik eylem planı hakkında bilgi almak için bu yöntemleri kullanmak, insan bilincini çözmeye çal ışmak gerekir. ‘Bizi uydudan yönetiyorlar’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın elektromanyetik dalgalar aracılığıyla dünyadaki herkesin düşünce, davranışlarını takip ve kontrol edebildiği iddia ediliyor. John St. Clair Akwei 1996 yılında Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) aleyhine bir dava açtı. Akwei, NSA'nın kendisini sürekli olarak takip ettiğini ve davranışlar ını kontrol ettiğini iddia etti. Akwei mahkemeye bu iddialarını destekleyecek yüzlerce sayfalık deliller sundu. Kaynak olarak birçok bilimsel ve akademik çalışmanın gösterildiği bu deliller Project Freedom adlı internet sitesinde yayınlandı. İddiaya göre NSA, çok gelişmiş sistemleri aracılığıyla elektromanyetik alanları kullanarak istediği kişiyi dünyanın her yerinde takip edebiliyor, hatta elektrik dalgaları yollayarak kişinin düşünce ve davranışlarını kontrol edebiliyor. NSA'nın "sinyal istihbaratı" adı verilen bu sistemi, dünyadaki elektrik taşıyan her şeyin çevresinde bir manyetik alan olduğu ve bu alanların elektromanyetik dalgalar yayd ığı teorisine dayanıyor. Geliştirilen dijital sistemlerle elektrik taşıyan bütün varlıkları nerede olursa olsun kontrol edebiliyor. NSA, 50 bin ajanıyla dilediği kişinin, herkeste farklı olan ve 3-50 herz arasında değişen, elektromanyetik dalga boyutunu tespit ettikten sonra, o kişinin denetimini tamamen eline geçirebiliyor. NSA'nın bilgisayarlarına hedefin dalga boyutu girildiği andan itibaren bilgisayarlar bu kişiye uydu aracılığıyla 24 saat takip edebiliyor. Gizli merkezlerde yürütülen bu faaliyetlerin gizliliği ve güvenliği, yapılan uluslararası istihbarat anlaşmalar ıyla koruma alt ına alınmış durumda. Bilgisayarlar arac ılığıyla şüpheli kişideki elektriksel hareketleri analiz eden NSA, kişinin beyin haritas ını çıkararak düşüncelerini de okuyabiliyor. Konuşma merkezindeki elektrik akımının analizi sayesinde hedef kişinin sözleri dahi tespit edilebiliyor, görme merkezi analiziyle kişinin gördüklerine ulaşabiliyor. İki yönlü olarak kullanılabilen bu sistem aracılığıyla NSA hedef olarak belirlediği kiş inin beynine yollad ığı sinyallerle kişinin davranışlar ını da kontrol edebiliyor. Hedefin beynindeki çeşitli merkezlere gönderilen elektromanyetik sinyallerle kişinin görme, işitme, koklama, hareket etme gibi her türlü duyu ve davranışını etkileyebiliyor ve değiştirebiliyor. Beyindeki elektromanyetik dalga frekansı her insanda farklı farklı olduğu için belirli bir kişiye gönderilen görüntü, ses ve benzeri şeyleri diğer insanların hissetmesi mümkün olmuyor. Gönderilen sinyaller sayesinde hedef kişi başkalarının duymadığı sesler duyabiliyor ya da görüntüler görebiliyor. Bu yolla NSA istediği kişiye istediği şeyi hiçbir kanıt bırakmadan yaptırabiliyor. ’’[340] Bir bakıma korkunç sonuçlar verebilecek teknolojiler bunlar. Devletin kontrolünde olursa eğer suç önleme adına çok faydasının olduğu muhakkak. Büyük devletlerin çok öncelerden beri parapsikolojiye ilgi duyduklarını ve bu konuda görevliler belirleyerek bazı olaylar için kullandıklarını görmekteyiz. ‘Parapsikoloji savaşlarında CIA ve KGB’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘1970'li yıllarda iki ünlü gizli servis bu yolda çok büyük paralar harcadı ve onlarca deney yaptı. Parapsikoloji geçmişte ve günümüzde bilimsel olarak tartışılsa da, yıllarca gizli deney ve araştırmalarda kullanıldı. Başta CIA, FBI ve Sovyet istihbarat servisi KGB olmak üzere gizli örgütlerin de bu yöntemleri kullandığı biliniyor. 1970'li yıllarda her iki ülkenin gizli servisleri, parapsikolojiyi kullanarak, birçok gizli bilgiyi elde etmişlerdi. ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrasında parapsikolojik çalışmalar için 6 milyar dolarlık bir bütçe ayırmıştı. Pentagon'un "Medyum Teknolojik Risk Projesi" adı altında psişik güçleri olan Madam Zodiack'ı kollandığı ve SSCB'nin denizaltı rotalarını tespit ettiği de yıllarca dile getirilen iddialar arasındaydı. 11 Eylül saldırılarının ardından FBI, olası terör saldırıları ile Ladin'in yerini parapsikologlara sordu. Bu olayla birlikte ABD istihbarat servisleri, terörle mücadelede parapsikologları etkin bir şekilde kullanma karar ı aldı. Parapsikolojinin temel kavramlar ından telepati de güçlü devletler için gizemli bir silah anlamındaydı. Sovyetler Birliği ve ABD'de bu konuda yıllarca birçok deney yapıldı. SSCB'de Prof. Vassiliyev'in 1930'larda yaptığı araştırmalar ilginç örneklerden birini olu şturuyor. Deney için ya şları 25 olan İvanova ve Fedorova, isimli iki ruh hastası kullandı. İvanova deney odasında beyin dalgaları, cilt direnci ve diğer biyolojik fonksiyonları ölçülecek şekilde aletlere bağlanıyordu. İvanova'ya telkinle hipnoza giriyordu. Cihazlar da bunu kaydediyordu. İki kadın önceleri ayrı ayrı odalarda, daha sonra da uzak mesafelerde transa sokuldu. Beyin yoluyla birbirlerine gönderdikleri mesajlar kaydediliyordu. Deney, kurşun tabutta ve deneklerin birbirine 1500 kilometre uzaklıkta iki şehirde bulunduğu ortamda da tekrarlandı. Sonuç aynıydı. Denekler, hipnotize olduklarında, birbirlerine telepatik yöntemle mesaj gönderebiliyorlardı. Deney başka denekler üzerinde de denendi ve aynı sonucu verdi.’’[341] Çok geç olmadan, büyük olaylar altında kalıp devlet olarak gücümüzü yitirmeden bu yöntemlerle ilgili araştırmalar yap ılmasını ve bunların verdiği sonuçlar ın tartışılarak çıkan sonucun güvenlik bünyesine katılması bir zorunluluktur. Her ne kadar geçerliliği zayıf, doğruluğunu ispatlamak zor olsa da internette birçok bilgi mevcuttur. ‘Örnek Metafizik Olaylar’ bölümünde bu kaynaktan da istifade edilmiştir. ‘Hipnozu

Kötü Emelleri İçin Kullandı’ başlıklı yazıda bir şahsın kadınları hipnoz ettikten sonra onlarla cinsel ilişkiye girdiği haber konusu edilmektedir. Bu tür insanların hipnoz kabiliyeti bilinmiş olsaydı ve kontrol altında tutulsaydı belki de bu tür bir olay hiç yaşanmayacaktı. Bu bakımdan toplumun büyük kesiminin bildiği, duyduğu konulardan olan hipnoz konusunda yetenekli kişilerin belirlenmesi ile işe başlamak gerekir devletçe. Bir kitapta şunlar ifade edilmektedir: ‘‘W. N. Pahnke mistisizm ile uyuşturucu arasındaki ilişkiyi, bilimsel olarak incelemiştir. Karfreitag araştırmasında ilahiyat öğrencilerinden bir kısmını iki gruba ayırır. Birinci grupta yer alanlara psilocybin uygularken diğer gruptakilere tadı ve kokusu ilaca benzer etkisiz tabletler verir. Ancak deneklerden hiçbiri, kimin ne kullandığından haberdar değildir (Doppel-Blink-Technik). Daha sonra her iki grup da kotsal cuma ayinine katılır. Pahnke her iki grup üzerinde, ayin sırasında yaşadıkları tecrübeleri tespit etmek üzere, mülakatlarla da desteklediği testlere dayalı bir dizi araştırma gerçekleştirir. Ayin sırasında yaşanan tecrübelerle ilgili elde ettiği bilgileri değerlendirdiği araştırmasından Pahnke, önemli kriterler ç ıkarmıştır. Bu araştırmada o, psilocybin kullananların, etkisiz ilaç kullananlara göre çok daha belirgin bir tatmin ya şadıklarını gözlemlemişti. Buna göre bu test, halüsinasyona yol açan maddelerin belirli ko şullar alt ında mistik yaşant ılara yol açabileceğine dair bir delil olarak kabul edilebilir.’’383 Belli bazı ilaçlar insan iradesini etkilemekte ve farklı yaşant ıları tecrübe etmesini sağlamaktadır. Halüsinasyona sebep olan ilaçlar bu bakımdan önem arzeder. Yine suç önleme faaliyetleri kapsamında değerlendirilecek olursa baz ı ilaçlar ın kullanımının kontrollü olması ve bunlar içerisindeki kimi ilaçlarla ilgili güvenlik biriminin bilgi sahibi olmas ı gerekir. Özellikle terörle mücadele biriminin suçlularla, teröristlerle ilgili bu tür ilaçlar ın ^anılabileceğini değerlendirerek, bu ilaçları getiren, satan, kullanan insanlarla ilgili bilgi bankası oluşturması ve gerektiğinde bu bilgileri kullanarak eldeki şüpheli, suçluları bu yönden sorgulamaya alması ve bu şahıslara yardım edenleri, ilaç kullanmalarını zorlayanları tespit etmeye çalışması gerekir. Suç önleme bakımından bu konudaki bilgi bankasında bulunan şahıslar ve yerler sürekli denetlenerek, kontrol edilerek bu yöntemlerin suç işleme düşüncesinde olanlar tarafından kullanılmamasını sağlamak gerekir.

Tanımlanamayan varlıklar ile ilgili örnek olaylardan biri olan ve ‘Dü şünce Gücüyle İ nsanlar ı Kontrol Alt ına Alıyor’ başlığıyla verilen bilgide bir yetenekli şahsın doğaüstü varlıklarla düşünce yoluyla iletişim halinde olduğu ve bu varlıkların 1000 yıl

yaşayabildikleri ifade edilmişti. Suç önleme açısından bu varlıklar ın bir olay meydana gelmeden, daha hazırlık aşamasındayken olayın nasıl planlandığı ile ilgili bilgi verebileceği mümkün gözükmektedir. Bu tür varlıklarla iletişim becerisi olan şahıslar ın güvenlik birimlerine yard ımcı olmalar ı, yak ın tehlikelerle ilgili bilgilerin daha iyi derlenip, toparlanması ve iyi analizlerle operasyon yapılması açısından bilgi değeri vardır. Çok zaman yapıldığı gibi bu yetenekli şahıslar ın ulaştığı bilgilerin güvenliği, doğruluğu ölçülerek hareket edilmelidir. ‘Tanımlanamayan Varlık Dosyası’ başlığıyla verilen haberde de aynı türde konu işlenmişti. Bu varlıklar bazen sıradan insanlara gözükebilmektedir. ‘Televizyon Fişsiz Çalıştı’ başlıklı yazıda yine bu varlıkların insanların yaşadığı ortamları etkileyebildikleri anlaşılmaktadır. Uzun süre yaşadığı söylenen bu varlıklardan geçmişe dönük olarak bilgi almak mümkünse eğer, bundan istifade etmek gerekir.

‘Zihin Kontrolü’ içinde ele alınan ve araştırmalarda, duru görü veya beden d ışı sezgi denilen bir yöntemde, baz ı deneklerin bir odaya gizlenen nesnelerin yerini tespit etmeyi başarabildiği ifade edilmişti. Aynı konu içinde ayrıca beyindeki bilgilerin bilgisayara, bilgisayardaki bilgilerin de beyne nakledilebileceği bir hayal olmaktan çıktığı belirtilmekteydi. Suç önlemeye dönersek özellikle terörle mücadelede ve toplumsal olayları önlemede ağır şüphe altında bulunan şahıslarla ilgili olarak bir suçla alakalı olabilecek yerlerde gizlenenleri ortaya çıkarmanın ve insan beyni içindeki bilgilere ulaşmanın ne derece sonuç vereceğini anlamaya çalışmak gerekir.

Yöneticilerin önsezilerinin iyi olmas ı, belki de önsezilerine güvenmeleri gerekir. Yak ın gelecekte telekinezik bomba imha robotları ve koruma hizmetlerine dönük telekinezik bariyerler yapılabilir. Şüphelilerin rüyalarında olaylar meydana gelmeden önce görüntüler, bilgiler alınmış olaraktan, suçun önüne geçilmiş olur. Genelde rüyası doğru çıkanları dikkate alıp tedbirler alınabilir. Hipnozla bilinçaltına inilerek suçun hazırlık aşamasında neler yapıldığı öğrenilebilir. Hayvanlarla telepatik iletişim kurarak terörle mücadelede mesela mayınlar ın yerlerini daha kayıpsız olarak bulabiliriz. Bitkilerin parapsikolojik özellikleriyle bir ortamda ne oranda sava ş ve kavga sözleri kullanıldığı ve de oradaki insanların düşünce ve heyecanlarının ne kadar olduğu anlaşılarak tehlike ölçülebilecek. Psikometri ile ele geçirilen bomba yapımında kullanılan maddelerin kimlerle ilgili olduğu tespit edilebilecektir. Astral seyahat ile suç işlemeye haz ırlanan yerler görülerek etkisiz hale getirilecek veya tedbirler alınacak. Kirlian foto ğrafçılığı ile terörle mücadelede ve çocuk suçlarını önlemede hastalıklı kişilikler erken teşhis edilerek suçun önüne geçilecek. Durugörüyle hazırlık aşamasındaki suç hakkında bilgi

alınabilir. Telkinbilimle yöneticilerin daha hızlı öğrenmelerini, daha verimli, performanslı çalışmalar ını ve böylece yap ılan görevde daha başar ılı olmalar ını sağlayabiliriz. Suç önlemede dolaylı bir başarı olacaktır bu şekilde. Yine diğer parapsikolojik alanlar ın suç önlemeye katkısı olabileceğini söylemek mümkün.

‘Suyun Bilinmeyen Gücü’ başlığıyla ele alınan konuda yöneticilerin kalağına küpe olabilecek sonuçlara varılmıştı. Büyük çoğunluğu sudan meydana gelen insana karşı suyu iyi yönde etkileyen şekilde hareket edilmesi, söz söylenmesi, düşünülmesi gerekmektedir. Yöneticilerin insan kimyasını bozmayacak şekilde idare ettikleri insanlara yaklaşmaları iyi sonuç verecektir. Somut bir şey önerilecekse tabii ki her hizmetle ilgili olarak yöneticilerin yeni gelişen teknolojiden haberdar olmaları gerekir. Bu teknolojileri kendi çalıştığı birimine adapte etmesi onun, görevinde daha ba şar ılı olmasını sağlayacaktır. Her zaman için kendi mahiyetinde bulunan personele karşı onur kırıcı, hakaretvari konuşmaması ve hatta çok zaman teşekkür ederek muamelede bulunması gerekir. Özellikle dengesiz konuşan, hareket eden, kendine hâkim olamayan insanlara karşı dikkatli olunmalı ve yönlendirilebilirliğini düşünmelidir.

3.2.SUÇ SONRASI HİZMETLERE DÖNÜK

Suç sonras ı hizmetler ile ilgili güvenlik yönetimi içinde birçok birim bulunmaktadır. Bunları polis merkezlerinin adli işlemleri, narkotik, mali, organize, asayiş, terör, çocuk suçlar ıyla mücadele birimleri ve delil toplayan, inceleyen birimler olarak sıralayabiliriz. Suç sonrası yakalanan şahıslarla ilgili soruşturma, sorgulama ve suç yeri incelemesi yapılmaktadır. Dünya Af Örgütü’nün 1992 yılında neşrettiği raporda şunlar ın yazdığı belirtilmektedir: ‘‘İnsanın zihni yetilerini bozmayı, yok etmeyi, değiştirmeyi hede^eyen sorgulama prosedürü ahlaki bir suçtur’ ifadesi yer almıştır.

Yine aynı raporda bu durum için ‘Fiziksel işkence sını^andırması kadar insanlık d ışıdır’ cümlesine yer verilmiştir.’’[342] Sorgulama ile ilgili sınırlamalar olduğunu görmekteyiz. Her iş insan hakları çerçevesinde değerlendirilmeli. Suç yeri incelemesi ile ilgili ‘Psikometri Nedir?ba şlıklı yazıda şunlar yazılı: ‘‘Yurtdışında polislerle çalışan psikometri medyumları suçluların dokundukları eşyalar aracılığıyla onların yakalanmasında önemli bilgiler verebilmektedirler.’’[343] Olay yeri inceleme, bomba imha ve inceleme ile kriminal laboratuar aç ısından materyallerin, e şyalar ın bir de bu yönden incelenmesi belki faydalı sonuç verebilir. Sorgulamayla ilgili Prof. Dr. Sevil Atasoy’un ‘Yalanlar Hakkındaki Çıplak Gerçekler’ başlıklı yazısında şunlar yaz ılıdır: ‘‘1940’lı yıllarda CIA iki sorgu yöntemi üzerinde çalışmaktaydı. Bunlardan ilki, narko- hipnoz diğeri, birbirine ters etkili iki farklı maddeyi dönüşümlü olarak damar yoluyla vermekti. Bunlardan ilki barbitürattı, diğeri uyarıcı etkisi olan bir amfetamin.

Böylelikle, kişi uyumaya başlarken birdenbire uyarılmakta, tam uyanmadan yeniden uyutulmaktaydı. CIA belgelerine ‘alacakaranlık kuşağı’ olarak geçen bu uygulama, her zaman tatminkâr sonuçlar vermedi.’’[344] Denenen ancak sonuç alınamayan nice örnekten biri. Üzerinden 70-80 sene geçtikten sonra CIA bu yöntemler üzerinde hala çalışmakta mıdır acaba? Türkiye’de bu konuya benzer bir konuda bazı güvenlik birimlerinin yardım aldığı ile ilgili ‘Medyum Uzer: Üzeyir Garih’i uyarmıştım’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘Medyum Uzer, Türkiye’nin, bütün dünyada büyük ilgi gören parapsikolojiden faydalanmakta geç kaldığını söyleyerek, son dönemlerde tartışma konusu olan büyücülük ve falcılığın, medyumlukla karıştırıldığını ileri sürdü. Emniyet birimlerinde hipnozla sorgulamanın suçluları yakalamada büyük katkısı olacağına değinen Uzer, zanlının hipnozla sorgusunda yalan söyleyemeyeceğini savundu ve medyumluğun bilimsel temele dayandığını kaydetti. Esin Uzer, Türkiye’de bazı devlet kurumlar ının, amaçlar ına ulaşabilmek için medyumlara ba şvurduklar ını ifade etti. Uzer şöyle konuştu: ‘.. .Süper güç dediğimiz ABD, parapsikoloji konusunda FBI ve CIA gibi kurumlara yardım ediyor. Şu an ABD’deki istihbarat birimlerine 14 medyumun hizmet verdiği biliniyor. ABD istihbarat birimlerince ünlü bir medyum kuruluşuna büyük meblağlar ödeniyor.’ .. .Amerika’daki KGB ajanlar ının yerlerini ve düşmanının koordinatlarını bile medyum teşkilatına tespit ettirdiği iddiaları biliniyor. Fizikçi Lev Landau, her canlının kısa dalga radyo frekansıyla yayın yaptığını ve günün birinde bunun insanlık tarafından kullanılabileceğini söylüyor. Ruslar bu yönteme, ‘biyolojik radyo haberleşmesi’ adını taktılar. Esin Uzer, ‘Türkiye’de biz bu konumu herhalde 50 yıl sonra yakalayacağız’ dedikten sonra şunları ekliyor: ‘Metafizik basit büyücü ve falcılarla ifade edilmemeli. Son zamanlarda Türkiye’de özellikle baz ı emniyet birimleri faili meçhullerle ilgili olarak bizden yardım istediler’’[345] Faili meçhuller güvenlik biriminde görevli herkesi etkiliyor ve hemen her yönteme başvurulabiliyor olayın çözümü için. Bu yöntemlerden birisi olabilecek hayvanlardan bilgi almakla ilgili olarak ‘Kuş, Kaplumbağa Ve Köpekbalığı Dedekti^eri’ başlıklı haberde şunlar yaz ılı:

‘‘Adamın birinin, Çarli adında, çok ihtiyar, çok akıllı, çok konuşkan bir papağanı varmış... ״Anlatacaklar ım gerçek ve İngilizleri uzunca süre meşgul etmiş bir olay. Şöyle ki: 2004 yılı başlarına doğru, mavi, sarı ‘ara’ türü 104 yaşındaki papağanın sahibi Peter Oram, kuş üreticisi olan kayınpederinin, Çarli’yi 1937’de İngiltere başbakanı Winston Churchill’e sattığını, 1965’te, ölümünden sonra geri aldığını iddia etti. Çarli ne zaman ağzını açsa -ki bunu çok sık yapıyor- Churchill’in sesini taklit ederek Hitler’e ve Nazilere açık saçık küftrler ediyor. Kuşçuya göre, bunları Churchill’den başkası öğretmiş olamaz. Churchill’in kızı ise, babasının bir Afrika gri papağanı olduğunu, hiçbir zaman ‘ara’sı bulunmadığını, üstelik papağanına terbiyesiz sözcükler öğretmeyecek kadar nazik bir kişi olduğunu söylüyor. Peter Oram, papağanın konuşma özellikleri ile Churchill’in kayda alınmış sesini karşılaştıracak, adli fonetik konusunda uzman bir bilirkişi bulabilirse, belki de iddias ını kanıtlayabilecek.’’[346] Bir papağan kendisine öğretilenleri polislere, güvenlik birimine de söyler herhalde. Aranan bir şahsın evinde bulunan böylesi bir papağan sahibinin ismini biliyorsa o ismi güvenlik görevlilerinden esirgemez muhtemelen. Bu haberden şunu da alabiliriz: Suç yerinde bulunan her hayvanın suçla ilgili bize söyleyebileceği birşeyler olabilir. Önemli olan hayvan dillerini çözmek veya hangi hayvandan ne şekilde bilgi alınabileceğini bilmektir. Bir örnek olarak metafizik olaylardan ‘Eşeğin Şahitliğini’ gösterebiliriz. Bu suç önlemede de kullanılabilir. Suç yeri incelemelerinde birçok yöntem kullanılmaktadır. Aranılan bir suç aleti ile ilgili olarak düşünecek olursak, ‘Cisimler Bo şlukta İz Bırak ıyor’ başlığıyla verilen bilgilere göre süjeler az önce yerinden alınmış bir objenin bile rengini söyleyebilmekte ve sanki eşyalar yer değiştirirken havada iz bırakmaktadır.[347] Olay yerinden çıkar ılmış olan önemli bir eşya ile ilgili bilgi alınabilecekse bu yol göz ardı edilmemelidir. Yine bir suç yeri incelemesinde başkaca bir yöntem ile ilgili olarak: ‘‘... Radyestezinin cinayetlerin ayd ınlat ılması, çalınan ve saklanan eşyaların yerlerinin bulunması, hırsızların izlerinin takip edilmesi gibi konularda da kullanıldığını belirtmek gerekir. Ruslar ister istemez radyestezinin bu tarafını da incelemişlerdir. Fransız Jean Aymar’ın radyesteziyi polisiye alanda kullanmas ını Ruslardan işitmiştik: ‘Cinayetin işlendiği bodruma girdiğinde Aymar’ın nabzı yükselir, titrer. Elindeki çatal çubuk cesetlerin bulunduğu tarafa yönelir. Aymar katillerin yattıkları yatağı kullandıkları sürahi ve bardakları bile tespit etmiştir.’’[348]

Radyestezinin kayıp insanlar ve eşyaları bulmak için kullanıldığından bahsetmiştik. Olay yeri incelemelerinde çatal çubukla çalışan görevliler olursa, çok kişi bunu kabul edemeyecek gibi gözükmekte. İncelemelerin önemi büyük olmakla beraber soruşturma da güvenlik görevlerinde üzerinde durulması gereken konulardandır. Suç failini bulmaya çalışırken birçok bilgi kaynağından yararlanılır. Bilgilerin güvenilirliğine göre değerlendirme yapılır ve ilgili şahıslar elde edilmeye, yakalanmaya çalışılır. Yeni bir bilgi kaynağı içeriği olan ‘Cin Dosyası’ başlıklı yazıda şunlar yaz ılı: ‘‘Kur'an'da, Süleyman Aleyhisselam'ın kuşlardan ve cinlerden ordularının olduğu, cinlerin kaleler, havuzlar ve kazanlar yapt ıklar ı, içlerinde bina ustalar ının ve denizlere dalan dalg ıçlar ın bulunduğu, ayrıca birkaç bin kilometre uzaktan Belkıs'ın tahtının anında getirildiği anlatılır. Ayetler, bizi fizik ötesi âlemlere götürmekte ve metafizik vakalarla tanıştırıp, cin, şeytan ve ruhanilerle kalbin ve hissin diliyle konuşabileceğimiz bir âlemde gezdirmektedir. İnsanlık, şu anda bu işin henüz elif-basında ve emekleme devresinde bulunuyor. Telepatinin, ruhlarla konuşmanın, cin ve şeytanlarla en geniş sahalarda haberleşme yapmanın ve onları emir altına alıp iş gördürmenin perdesi yeni yeni aralanıyor. Özellikle günümüzde Rusya, Amerika ve Çin gibi madde ötesi âleme kapalı ülkeler bu konuda yeni yeni araştırma yapmakta k ıtalararas ı haberleşme sisteminde ve askeri alanda onlardan istifadenin yollarını araştırmaktadırlar. Her geçen günle birlikte biraz daha küçülen şu dünyanın gelecek yapılanmasında cinler çok daha ciddi roller oynayıp uydular ve kıtalar arası hadiselerde varlıklarını daha iyi hissettirebilirler.’’391 Kontrol edilmesi durumunda bu varlıkların güvenlik hizmetlerinde bilgi kaynağı olarak kullanılabileceği görülmektedir. Çok çeşitli suçlar sonras ında faille ilgili pek bilgi bulunmayan, incelemeler sonucu delil tespit edilemeyen, olayla ilgili görgü şahidi olmayan nice olaylar vardır. Bu olaylar narkotik, mali, organize, asayiş, terör, çocuk konulu olabilmektedir. Olayın üzerinden bir süre geçse bile geçmişe dönük olarak olayın faili ile ilgili bilgi alınabilecekse, tanımlanamayan bu varlıklar ın suç sonras ı güvenlik hizmetlerine çok büyük katkısı olacaktır. Henüz ülkemizde bu varlıklarla ilgili yeterli sayıda araştırma yap ılmamıştır. Metafizikle, parapsikoloji ile bilimsel olarak ilgilenip, kürsüler, laboratuarlar, fakülte ve okullar kurulmamıştır. Yabancı ülkelerde bu konuda ‘Siyasi Ve Askeri Sahada Hipnozun Kullanımı’ başlıklı yazıda şunlar yazılı: ‘‘ABD'de parapsikolojik savunma için psişik süje yetiştirme çalışmaları ba şlat ılmıştır. Profesyonel yetenekli medyumlardan da yararlanılmaktadır. Parapsikoloji laboratuarında ilk planda 34 medyum çalışmalara başlamıştır.’’[349] Gelecekle ilgili bilginin doğruluğu her zaman için tartışmalıdır. Bu bakımdan medyumlar yeterli sonuç vermeyebilir. Ancak burada önemli olan bu alanların farkında olup, ilgi duyan, yetenekli olan, öyle-böyle olan herkesten fayda sa ğlamak gerekir. Toplumda ilk başlarda kabul edilmesi zor gözüken alanlarda çalışanlara fırsat vererek alınan sonuçlarla beraber bu alanlar ın güvenlik hizmetine kazanımlar sağlamasına çalışmak gerekir. Başkaca ülkelerde küçük örneklerle bu alanların işe yaradığını, sonuç verdiğini görmekteyiz. ABD’nin kontrolündeki bir yerde sanki bir deneye tabi tutulan ‘Konuşturmak için iğne yap ıyorlardı’ başlıklı dizi yazısında şunları ifade ediyor Guantanamo’daki Türk esir Nuri Mert: ‘‘İlk dönemlerde bize zorla iğne yapıyorlardı.

İki mahkûm gelip ellerinizi kollarınızı tutuyor bir diğeri de iğne yapıyordu. İğnenin ne olduğunu ne için yapıldığını bilmiyorsunuz çünkü hiç kimse bir şey söylemiyor. Enjekteden sonra kusmaya başlıyordum. Ciğerlerim yanıyor, nefes almam zorlaşıyordu. Bir süre sonra da zihnim bulanıyordu. Farkında olmadan konuşmaya başlıyordum. Herhalde bizi konuşturmak için yapıyorlardı iğneleri.’ .. .Birçok şeyi net olarak hat ırlayamamas ını ise aldığı ilaçlara ve kendisine zorla yap ılan iğnelere bağlıyor.’’[350] Bu yöntemleri, suç sonrası yakalanan insanlardan bilgi alırken kimine göre insan haklarına aykırı bu yöntemleri kullanarak bir devletin güvenlik biriminin görev yapması tepkilere sebep olabilmektedir. Hangi suçlar için yap ıldığına göre insanlar ın tepkisi değişebilmektedir. İnsanlar zor zamanlarda yeterli güvenliğim olsun, özgürlüğüm kısıtlansın diyebilmektedir. Korkuyla yaşamaktansa, sınırlı bir hareket alanında güvenli bir şekilde yaşarım anlayışına sahip olabilmektedir. Devlet güvenliğini tehdit eden, özellikle terör suçlar ında yakalanan insanlarla ilgili, kamuoyunun da normal karşılayabileceği düşünülürse diğer suç türleriyle ilgili yakalanan insanlara uygulanan sorgulama yöntemlerinden farklı olarak yukarıda örneklenen, yeni, üzerinde araştırmalar yap ıp sınırlar ı belirlenerek kullanılması fayda sağlayabilecek bu tür yöntemler kullanılabilir belki de. Zihin kontrolü, hipnoz, narko-hipnoz çalışmalarından elde edilen sonuçlar, özellikle terör suçlular ından bilgi alabilmek için, bu suçlarla ilgili yap ılanmanın çözülmesi için hayati öneme sahip çok değerli bilgiler verebilir. Günümüzde birçok alanda çok hızlı bir şekilde bilimsel gelişmeler olmaktadır. Bunları iyi takip edip aynı hızda bünyelere adapte etmek çok önemlidir. ‘‘İngiliz bilim dergisi Popular Science (Popüler Bilim) bir sayısını insan bedeninin geleceğine ayırdı.’ ‘.Beyne yerleştirilen bir mikro çip hücreler aras ındaki iletişimi sağlayacak. Böylece beynin anıları saklayan bölümünde oluşan herhangi tahribat erkenden teşhis edilebilecek. Dönüşü olmayan durumlarda da buradaki bilgiler mikro çipte saklanacak.’ ‘. ABD’deki Brown Üniversitesi beyne yerle ştirilerek elektronik aletlerle iletişim kurmayı sağlayan mikroçip için ilk adımı attı. Beynin korteks bölgesine yerleştirilecek bu çip, beyin sinyallerini radyo dalgalar ını aletlere iletecek. Böylece mailleri okumak ya da ışıkları açmak için sadece ‘düşünmek’ yeterli olacak.’’394 Beyin içindeki mikroçipler zamanla insanın başkaca birçok özelliği ile ilgili yardımcı konumlarda kullanılabilir. Unutmak sözcüğü sözlüklerden çıkabilir. Bilgisayardaki bilgilerin yedeklenmesi gibi beynin yedeği çiplere alınarak insanlık tümden yeni bir çağa yelken açmış olur. Güvenlik hizmetleriyle ilgili elde olan her sanık, şüphelinin sahip olduğu tüm bilgilerin bilinebilirliği demektir bu. Terör suçlarını, hatta hemen her suçu bitirmek adına büyük bir gelişme olabilir bu yöndeki teknolojiler. Düşüncenin maddeye tesiri olduğu için metafizik bir konudur bu ifade edilenler. Düşünce ile ilgili başkaca araştırmalar, ilerlemeler söz konusudur. ‘Sıra düşünce okumakta’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘Britanya University College London ve ABD Kaliforniya Üniversitesi’nden araştırmacılar, beyin tarama sonuçlarına bakarak kişilerin gördükleri ya da dinlediklerini belirleyebildikleri iddiasında. Britanya’da yap ılan araştırmada deneklere aynı anda iki farklı görüntü gösterildi. Biri kırmızı, diğeri mavi çizgilerden oluşan resimlerden biri sağ, biri sol gözün önüne yerleştirilerek beyin aktiviteleri gözlendi. Her bir gözün sadece önündeki resmi görmesini sağlayan gözlükler verilen deneklerin beyinlerinin iki resim arasında gidip geldiği, bazen bir resmi bazen diğerini gördüğü belirtildi. Bu arada ‘İMRT adlı yöntemle beyin taraması yapan uzmanlar kırmızı ya da mavi resme odaklanırken beynin farklı bölümlerinin çalıştığını gördü. Bu yöntem sayesinde kişinin hangi resme baktığı anlaşıldı. ABD’de yürütülen çalışmada ise aynı teori daha gündelik bir örnek üzerinde uygulandı. Uzmanlar deneklerin başına elektrotlar yerleştirerek iki deneğe ‘İyi, Kötü, Çirkin’ filmini izletti. Bu sırada beynin ses korteksindeki aktivite incelendi. Ekibin başkanı Prof. Itzhak Fried, ‘Bu yöntemle hangi sahnenin izlendiğini ve hangi sesin duyulduğunu tespit edebildik’ dedi. Uzmanlar araştırmanın bir cihaz yardımıyla ‘beynin okunabileceği’ tezini doğruladığını söyledi.’’[351]؟ Yine ifade edelim, özellikle terör suçlar ında yakalanan şahıslarla alakalı beynin okunmasına benzer teknolojilerin kullanılması, yakın gelecekte devletlerce uygun görülecek gibi gözükmektedir. Düşüncelerimiz, bu düşüncelerin meydana geldiği, üretildiği yer olan beynimizden çıkmaktadır, başkalarına ifade edilmektedir. Yani söz ve davranışlar ımızla düşüncelerimizi kullanıma sunmaktayız. Bilim adamlar ı yapt ıkları araştırmalarda söz ve davranışlarımızın çevremizdeki eşya, hava zerreleri ve bitkiler tarafından bir şekilde algılandığını belirtmektedir. Mesela kötülük yapmış insan karşısında ağaç yaprakları gerilmekte, olumsuz etkilenmektedir. İyi bir insan gelince de gevşeyip rahatlamaktadır. Gelecekte belki de katilin çevresinde bulunan eşya ve bitkiler, mahkemede şahitlik yapabileceklerdir. Bitkilerde parapsikoloji ve psikometri işte tam bununla ilgilenmektedir. Güvenlik konusuna katkı sağlamak için tüm bilim dallarının takip edilerek adapte edilebilecek yenilikler hızlı bir şekilde bünyeye alınmalıdır. Bir başka açıdan dünya milletlerinden biri olan aborjinlerin suçla ilgili herkesten farklı bir tutumu vardır. ‘‘Birisi toplum tarafından kabul edilemeyen ya da şiddetle dolu bir şey yaptığında, ‘kemikle gösterme’ denilen yönteme başvurulurdu. Kötülüğü yapan kişi, duyduğu suçluluk ve vicdan azabından dolayı ortaya çıkan kendi kendine yarattığı psikolojik hastalıktan rahatsızlanır ve bazen ölürdü. Bizim hiçbir zaman hapishanelerimiz, giyotinlerimiz, insanları kurşuna dizen idam mangalarımız, hatta polis rolü oynayan kişilerimiz bile olmad ı.’’[352] Otokontrolle, toplum bireylerinin tümünün kat ılımıyla suç işleyene ceza verilmesi çözüm olabilmektedir. Güvenlik insanın temel ihtiyaçlar ından fakat bunla ilgili özel bir birim olmaks ızın herkesin katılımıyla güvenliğin sağlanması mümkün olduğu görülmektedir. Suçla ilgili cezanın ne olacağına karar verenler açısından önemli bir bilgidir bu. Topluma zarar vermesi bu şekilde engellenmektedir. Güvenlik hizmetindeki yöneticilerin bazen bir suçluyla ilgili benzer örnekler göstermesi faydalı sonuçlar verebilir. İnsan psikolojik olarak etkilendiği takdirde, büyük değişimlere uğrayabilir. Suçlular büyük kederle, vicdan azabıyla beraber topluma yeniden kazand ırılabilir. Yönetim aç ısından, suçlular ın ikna edilmesi, düşüncelerinin değiştirilmesi onlara mahkûmiyet cezası vermekten daha iyi olabiliyor. Yeniliklere açık olmak, yeni düşüncelerden korkmamak gerekir. ‘‘Yatır’ kitabının yazarı ‘Sadık Yemni’ ‘İhsan Yılmaz’a röportajında şunları ifade ediyor: ‘‘...paragnost diye bir meslek vard ır Hollanda’da, bildiğimiz medyumluk yani. Legal olarak bu işi yapıyorlar ve ne bileyim kayıp bir cesedin yerini söylüyor mesela ve gidiyorlar orada buluyorlar cesedi. Bunlar ın en ünlülerinden biri Muska’yı okuyor ve burada anlat ılan olaylar ın bir kısmı gerçekten olmu ş, diyor.

—Neydi o gerçek dediği şeyler?

—Birine sabun büyüsü yap ılmasıydı ve sabun eridikçe o kişi eriyordu. Ve ben o sabunu bulmakla görevlendirilmiştim kitabın kahramanı Sarp gibi. Sabunu buldum ve kadın iyileşti.

—Bildiğimiz büyü yani, sizin açıklamanız nedir buna?

—Bir tür enerji kullanımı ya da telkin olarak açıklıyorum ben bunu. Enerji insanları bu şekilde etkileyebilir. Vudu, nazar bu tür enerji kullanımıyla ilgili şeylerdir.’’[353] Kayıp ceset bulan paragnostlar... Sonuca giden bir çok yol vardır. Gidilen yolun kanuni olması ve aykırı bir durum olmaması gerekir. Hedefe giden her yol doğru değildir ama eğer herhangi bir şeye zarar vermiyorsa ve sonuç alınabiliyorsa neden kullanılmasın bazı yollar. Bir yetenekli kişi tespit edip tehlikeyi başkalarıyla paylaşıyorsa, bir sorunu çözücü olabilecek bir bilgi veriyorsa bu başkasına veya herhangi birisine zarar vermeden değerlendirmeye alınabilir. Suçların çözümü daha kolay olacaktır böylece. Bizim dışımızdaki ülkelerde metafiziki, parapsikolojik konularda ilerlemeler kaydedildiğini ifade etmiştik. ‘‘1978 yılında Walter Boward adlı yazar, Operation Mind Control (Beyin Kontrol Harekatı) adında yayınladığı kitabında şunları anlatıyordu: ‘Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beynin uyarılması, ultrasonik, mikrodalgalar, alçak ses frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişiklikleri terapisidir. CIA psikolojik silah stoklar ını, psişik silahlar ın değişik tiplerini geliştirmeyi başararak artırmıştır. Şimdi bu kabiliyetleriyle yeni tip bir harbe girişmesi mümkündür. Bu harp görünmez, muharebe sahas ı ise insan zihinleridir.’’[354] ‘Psişik silah’ henüz sözlüklere giren kelimelerden değildir. Yak ın ve uzak gelecekle ilgili olarak yöneticilerde sezgilerin, önsezilerin, planlamaların olması gerektiği muhakkak. Güvenlik yönetiminde metafiziğin artan bir hızla kabul görebileceğini söylemek mümkündür. Dünyada hakimiyeti sağlayacak olanlar insan zihnine hâkim olanlar, o zihinleri yönlendirebilenler olacaktır. Tam da bu konuyla ilgili bir örnek ülkemizde meşhur bir suçlu tarafından şu şekilde ifade edilmektedir: ‘‘Dünyanın neresine gidersem gideyim Amerikalılar beni izledi.’ Fransa’da otelde yakalandıktan sonra ‘Türkiye’de Kürtlere işkence yap ılıyor demesini istediklerini’ söyleyen Çakıcı, bu talebi yerine getirmeyince kendisine işkence yapıldığını kaydetti. Çakıcı, ‘Altı ay tek başıma hücrede, yüksek voltajlı ışık altında kaldım. Parapsikolojik müdahaleler oldu.

Aklımı kaybedebilirdim. Allah korudu, yoksa Ağca gibi olacaktım,’ dedi.’’[355] Ülkemizde gündeme gelen birçok olayda kullanılan şahıslara genelleme yap ılacak olursa, hangi bilgiyle, insan kaynağıyla bu şekilde yönlendirilen insanlar ın, suçlular ın önüne geçilebileceğini sormak gerekir. Suç işlerken kullanılan bir yöntemi görmemezlikten gelmek, suçun çözümüne katkı sağlamamaktadır. Benzer yöntemleri kullanarak özellikle terör suçlarında ve diğer suçlardan olan organize, asayiş ve çocuk suçlarında başarı kazanılabileceğini denemek gerekir. Buna güvenlik hizmetlerinde imkân tanınması gerekir. ‘‘Telepat Eric Hanussen Nazilerin planlar ını tamamıyla bilebildiği için, Hitler tarafından öldürülmüştü.’’[356] Parapsikoloji güvenlik konusunu aşarak hemen birçok alanda insan hayat ına, toplum düzenine etkide bulunmaktadır. ‘Korsan DVD’yle savaşıyorlar’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘Malezya, müzik ve film korsanlarına karşı köpeklerle mücadele ediyor. 3.5 yaşındaki siyah Labrador cinsi ‘Flo’ ve ‘Lucky’ isimli köpekler, kargolarda gizlenen korsan CD ve DVD’lerin yerini 10 dakikada tespit ediyor. Flo ve Lucky, kolileri kokluyor ve şüpheli paketi tespit ettiğinde önüne oturarak sahibine haber veriyor. Hollywood’daki 6 büyük film şirketini bünyesinde barındıran Motion Picture Association ile Malezyalı yetkililerin işbirliğinde yapılan çalışmada görev alan Flo ve Lucky, optik disklerde kullanılan kimyasalları tespit etmek için 8 ay eğitim gördü.’’[357] Hayvanların dilini, zihnini çözdükçe daha fazla alanda insanlara faydaları dokunacaktır. Parapsikoloji içinde hayvanlarda telepati konusu olduğu gibi durugörü de bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili ‘İngiltere, Bin Laden’i medyumla bulacakmış’ başlıklı haberde şunlar yazılı: ‘‘İngiltere Savunma Bakanlığı’nın, Usame Bin Ladin’in gizlendiği yeri bulmak için medyumlardan medet umduğu ortaya çıkt ı. İngiliz basınında yer alan haberlere göre, bakanlığın yeni açıklanan gizli belgelerinde, 2002’de Bin Ladin’i bulmak için bir parapsikolojik deney yürütüldüğü belirtiliyor. Gönüllülerin, bir zarfın içindeki gizli cisimleri görüp göremediklerinin anlaşılmaya çalışıldığı deneyler yapan bakanlık, olumlu sonuç alırsa medyumları, Ladin’in gizli üssünü ve Irak’taki kitle imha silahlarının yerini bulmak için kullanmayı planlamış. Bakanlık bu amaçla 18 bin sterlin (yaklaşık 49 bin YTL) harcamış. Ankara, aa’’[358] Neden olmasın? Çok tehlikeli bir suçluyu yakalama imkanı veriyorsa neden kollanılmasın? Suç sonras ı hizmetler, insanlar ın daha güvenli bir hayat yaşamalarına daha fazla katkı sağlasa kimin itirazı olacaktır buna? Çok zaman güvenlik

görevlileri bildiği, yakalad ığı halde suçlular ın toplum içinde hala yaşad ığı ve suç işlemeye devam ettiği çok yerde belirtiliyorsa, suça verilen ceza konusunda eksiklikler bulunuyorsa, bunun yanında bir de suçluların yakalanamamasını düşünmek, toplumun huzurunu ve devlete olan güvenini sarsacaktır. Zaten polis yakaladı, adliye bıraktı haberleri sıklıkla haber konusu yap ılıyor. Polisin artık yakalayamadığını görecek olursak, bu ortamda çok büyük sıkıntılar oluşabilecektir. Güvenlik görevlilerinin suçlular ın yakalanması ile ilgili imkânlar ının, yollarının, teknolojilerinin art ırılması, çeşitlendirilmesi gerekir. ‘‘Zahuri, İspanya’da toprak altındaki suyu, madeni eşyayı, gizli hazineleri, cesetleri bulacak derecede fevkalade keskin görme kudretine sahip olanlara verilen isimdir.’’[359] Başka toplumların kültüründe yer eden ve ona özel adlar verilen bir durumu güvenlik hizmeti açısından kullanabilmek çok güzel sonuçlar verebilmektedir. Bu zamanda ülkemizde güvenlik hizmetlerinde benzer insanlar kullanılsaydı kamuoyu bu işi kolay kolay kabul etmeyebilir belki de. ‘‘.. .Saint Jean Bascot’nun keşif olayları dikkate değer. Bu zat diyor ki: ‘Ne zaman gençlerden mürekkep bir grup içinde bulunsam, aralarında bir ahlaksız ve hayâsız varsa, onu derhal kokusundan anlamışımdır. Herhangi bir delikanlıyı karşıma getiriniz. Onu ilk defa görmüş olsam bile alnına gözlerimi dikince, çocukluğundan beri işlediği bütün hataları meydana çıkarırım.’’[360] Aslında metafizik konular ın sıklığı ve yetenekli insan sayısının fazlalığı bizim toplumumuzdaki kadar olmayan toplumlarda bir çok örnek olay gösterilebilmektedir. Bu insanlar bir vakıa ve bu ülke bunlardan faydalanamamakta. Yine ülkemiz d ışından bir örnek şu şekilde yaz ılmış: ‘‘Bir zamanlar, bana aile yadigâr ı olarak kalan çok değerli bir yüzüğü kaybetmiştim. Her yere baktım ama bir türlü bulamadım. Geceleri tıpkı karşımdaki biriyle konuşur gibi bilinçaltımla konuşmaya başladım. Uykuya dalmadan önce ona şöyle dedim.: ‘Sen her şeyi bilirsin, yüzüğün de nerede olduğunu biliyorsun ve şimdi bana onun nerede olduğunu açıklıyorsun.’ Sabahleyin aniden uyandım; kulağımda şu sözler çınlıyordu: ‘Robert’a sor!’ Bunu, dokuz yaşlarındaki bir çocuk olan Robert’a sormanın çok anlamsız olduğunu düşündüm ama yine de içimden gelen sesin dediklerine uydum. Robert şöyle dedi: ‘A, evet, onu bahçede buldum ve odamdaki masanın üzerine bıraktım. Pek değerli bir şey olmadığını düşündüğüm için kimseye bir şey söylemedim.’’[361] Beynin, bilinçalt ının sınırlar ı hala araştırılmaktadır. Bir konuya odaklanmak, bir sorunu çözmek için tüm enerjini vermek

yöneticilerin sonuç almasına imkan verebilmektedir. Güvenlik yönetiminde özverili çalışan, fedakar, suçla mücadelede tüm enerjisini, kapasitesini kullanan amirlere müdürlere ihtiyaç vardır. Polis amirlerinin hazırladığı bir kitapta şunlar ifade edilmektedir: ‘‘... incelemelerde halen kriminal polis laboratuarlar ının kollanmakta olduğu tekniklerin yanı sıra olay mahallinde bulunan atmosferin, eşyaların, bitkilerin ve hayvan hafızalarının kullanılacağı öngörülmektedir. Söz konusu tekniklerin birçoğu halen bazı ülkeler tarafından kullanılmaktadır. Örneğin laponya’da bir odada bir iki saat önce yap ılmış konuşmaların kısmen çözümlendiği bilinmektedir.’’406 Bazı polis amirlerinin bu ve benzeri konulara yakın olduğu anlaşılmaktadır. Gelişen teknolojileri takip ederek güvenlik hizmetlerine ufuk kazandırmak adına suçla mücadelede çözüm yollarının hızlı bir şekilde artırılmasıyla ilgili tüm girişimlere büyük bir destek vermelidir. Yöneticiler basiretli olanlardan, sezgisi iyi olanlardan seçilmeli. Yetenekli insanlar polis tarafından kullanılmalıdır.

3.3.                      İDARİ HİZMETLERE DÖNÜK

Hükmedenlerin, amir veya müdür olanların alacağı şeyler var su deneyleri sonuçlarından. İnsanları suça iten sebepleri anlamak açısından da zanlının içinde, çevresindeki durumun öğrenilerek, onu olumsuz harekete yönlendiren unsurun ne olduğu, beslendiği kaynaklardan olabilecek düşünce-söz-müzik-emir gibi unsurların ne ifade ettiği çok önemli olmaktad ır. Güvenlik yöneticilerinin maiyetindeki personele tavırlarında alay edici tavırdan kaçınmaları, onları dikkate almaları, onlara teşekkür etmeleri, birlikte hareket etmekle ilgili ifadelerle konuşmaları, bürolarda, ekiplerde çalışan görevlilerin klasik müzik, iyileştirici müzik dinlemeleri, Polis Radyo’sunun bu yönde yayın yapması ve özellikle heavy-metal müziği yayınlamaması gerektiği anlaşılmaktadır. Bina içlerinde bulunan birçok tabela sözcüklerinin kesin emirler ve yasaklar içeren bir dile sahip olduğunu görürüz. Belki bu dilin de birlikte hareket edelim anlamında kurulan cümlelerle değiştirilmesi gerekir. Resmi yazışma kurallarının bu çerçevede ele alınması olumlu sonuçlar verebilir. Personel istihdamında yetenekli insanlar güvenlik hizmetinde görev alarak polisle yan yana, birlikte çalışmalıdır. Foto film biriminin kirlian foto ğraf tekniği ile ilgili bilgi sahibi olması ve bir suçla ilgili şahıs yakalandığında bu yöntemi kollanarak teşhislerde bulunmas ı, bu işlemleri sağlık birimi ve ilgili suçla mücadele eden soruşturma birimiyle koordinasyon içerisinde yürütmesi önerilebilir. Hukok işlerinde bu yöntemlerin kullanılabilmesi için kanuni teklifler hazırlanarak, yönetmelik, genelge, kanun düzenlemeleri için mümkün olan şeyler yap ılabilir. Sat ın alma ve ikmal ile bütçe biriminde bu yöndeki teknolojilerin alımı ve kaynak aktar ımı sağlanabilir. Basın protokol ve halkla ilişkiler birimiyle ilgili olarak ele alınan konuyla ilgili kamuoyunda gündem oluşturup yer alacak şekilde bilgiler, görüntüler, eğitimler, sosyal hizmetler duyurulabilir. Halk ın metafiziğe olumlu yaklaşmasını sağlayıcı bilgiler onlara iletilebilir. Yetenekli kişilerin güvenlik biriminden ruhsat almaları ve ruhsatsız çalışanlara cezalar verilmesi gerekir. Bu şahısların çalışabileceği yerlerin, laboratuar koşullarının sağlanması, deneyler yapabilmeleri için belli bir sistem içine yerleştirilmeleri ve sorumluk, görev alanlar ının belirlenmesi gerekir. Bu şahıslar ın bağlı olabileceği bir birim alt ında ar-ge faaliyetlerinin yap ılması gerekebilir.

SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME

Bu tez çalışmasıyla güvenlik biriminde, alanında çalışanların yönetirken ve görevini yaparken metafizikten faydalanabilece ği ortaya koymaya çalışıldı. Birçok kaynaktan bilgiler derlenerek, literatürde konu hakkında ifade edilenler, yazılanlar alıntılanarak konu hakkında bilgi toplandı. Güvenlik biriminin iki ana görevi olan suç önleme ve suçluyu yakalama hakkında bu konunun ne gibi bir faydası olabileceği yorumlanarak sonuç bölümü oluşturuldu. Hem güvenlik yöneticileri açısından, hem de sistem ve bu sistemdeki çalışanlar aç ısından konu anlat ılmaya çalışıldı. Açıklanamayan, çözülemeyen olaylarla ilgili yeni bir yol olan metafizik bilgileri, teknolojileri kullanılırsa daha çok yoldan daha çok delille, bilgiyle sonuca ulaşılmış olacağından güvenlik birimine duyulan güvenin artacağı muhakkaktır. Test edilen varsayım ‘güvenlik yönetiminde metafiziği ^llanabiliriz’di. Bu varsayım ile ilgili 3. bölümde son derece önemli uyarlamalar ele alınarak, güvenlik yönetimine metafiziğin katkılar ı ortaya konulmuştur.

Günümüzde bireysel egemenlik çok önemli görülmektedir. Bu egemenliğin sağlanamadığı durumlar, yürütülen kontrol programlarıyla olmaktadır. Birçok alanda zihin kontrol programlarının uygulandığını okumakta, görmekte, duymakta ve yaşamaktayız. Kitlelerin kontrol edilmesinde ve bireyin egemenliğine kısıtlama getirilmesinde kullanılan bu ve benzeri teknolojilerden haberdar olmak gerekir. Bu çalışmayla bu yöne dikkat çekilmeye çalışılmıştır aynı zamanda.

Çalış mada var ılan sonuçlar ın sisteme k ısa sürede adapte edilmesi zaman alacaktır. Öncelikle kamuoyunun bu konuda bilgilendirilmesi ve bu çalışmaların faydalı sonuçlar doğuracağının iyi anlat ılması gerekir. Özellikle daha bilimsel olan alanlar ını kullanarak güvenlik biriminde metafiziğin yer almas ına çalışılmalıdır. Metafiziğin suç önlemedeki yeri ile ilgili sadece güvenlik biriminin değil, bu konuda üzerine görev düşen başkaca kurum ve görevlilerinin de faydalanabileceğini ifade etmek gerekir. Ülkemizde güvenlikle ilgili görev alan polis, asker, istihbarat te şkilat ı ve diğer birimlerin bu alandaki yeni bilgilere açık olmaları, bilimsel gelişmeleri takip etmeleri, en kısa zamanda kendi bünyelerine katmaları onların günümüz ve gelecek dünyasına yön vermelerini sağlayabilir. Ülkelerine, hizmet ettikleri toplumlarına daha fazla huzur ve güven ortamını temin etmiş olurlar böylece.

Çalış manın son bölümü ile ilgili şunlar ifade edilebilir. Her görevlinin faydac ı düşünmesi ve verim alınabilecek yerlere imkân ve zaman ayırması gerekir. Bu doğrultuda hareket şu an bilmediğimiz birçok alana açılımı sağlayacak ve yüzlerce, binlerce yoldan sonuç üretilerek görev yapılmasını sağlayacaktır. Önyargılı olmadan yeni bilgilere yaklaşarak, bilgi güvenliğini ölçmek ve sonucuna göre değerlendirmek gerekir. Çevremizde, dünyamızda olan olaylara, yeniliklere açık olarak, gelişmeleri bünyeye katmak önemlidir. Bu bakımdan güvenlik yöneticilerinin duyargalarının açık olması ehemmiyet arzeder. Akılla birlikte sezgileri de kuvvetli yöneticilere görev vermek gerekir bu bakımdan. Sadece metafizik konusunda değil, yeni olan hemen her konuda duyarlı olmak ve acaba bu bilgileri ben kendi görevimde nasıl kullanabilirimi sormak gerekir. Suç önlemede ve suçluyu yakalamada, aynı zamanda idari hizmetlerde metafiziğin bir işe yarad ığını göstermek ilk başlangıç açısından önemli bir kazanımdır. Bu bilgiyi önce öğrenmek ve sonrasında nasıl kullanılabileceğini tartışmak gerekir. Dolayısıyla bu çalışma metafiziğin işe yarayabileceğini anlatmaya çalışan bir tezdir. Net olarak sistem içerisinde nasıl bir yer etmesi gerekebileceği bir sonraki araştırma konusu olur ancak. Başlangıç olarak metafiziğin güvenlik yönetiminde kullanımının faydalı olduğunu göstererek tez sonuca ulaştırılmıştır.

KAYNAKÇA

1.                    Adam,      C., Descartes Hayatı Ve Eserleri (Çev. M. Karasan), İstanbul, 1997.

2.                       Akşam,   14 Mart 2007

3.                       Akşam,   14 Nisan 2007

4.                       Akşam,   14 Ocak 2007

5.                       Akşam,   14 Şubat 2007

6.                       Akşam,   22 Ocak 2007

7.                       Akşam,   29 Kasım 2006

8.                   Alatlı,       A., ‘Siyah-Beyaz Düşüncenin Cenderesi Biterken’ Zaman, 08 Şubat 2002.

9.                              Andruzac,     C., Metafizik Temaşa Ve Mistik Deneyim-Rene Guenon- (Çev. L. F. Topaçoğlu), İstanbul, 2005.

10.                                      Ansiklopedik     İslam Lügati 1-Tercüman-, İstanbul, 1982.

!!.Ansiklopedik İslam Lügati 2-Tercüman-, İstanbul, 1982.

12.               Arat,         M., ‘Su Kristallerini Bozmamak’, Zaman, 25 Mart 2006

13.                     Arslan,   A. Y., ‘Guantanamo’daki Türk Esir Anlatıyor, 3. yazı, Bugün, 27 Mart 2006

14.                       Atasoy,  S., ‘Kuş, Kaplumbağa Ve Köpekbalığı Dedektifleri’, Hürriyet, 3 Kasım 2005

15.   ‘Atatürk 1924 Yılında Cumhuriyetin İlelebet Süreceğini Söylüyor’, Güvenlik Dergisi, Sayı:1 Cilt:22, Ocak-Şubat 2007.

16.                          Bergson,       Heidegger, Marcel, Guenon, Metafizik Nedir?(Yayına Hazırlayan: A. Aydoğan), İstanbul, 2001.

17.                                 Blackstone, W. T., Dinsel Bilgi Sorunu (Çev. T. İmamoğlu), İstanbul, 2005.

18.                                Bochenski,  j. M., Felsefece Düşünmenin Yolları (Çev.K. Dinçer), Ankara, 1996.

19.                             Boutroux,     E., Çağdaş Felsefede İlim Ve Din, İstanbul, 1997.

20.                    Burke,    P., Bilginin Toplumsal Tarihi (Çev. M. Tunçay), İstanbul, 2004.

21.                    Büyük     Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 5. cilt, İstanbul.

22.                    Büyük     Larousse: Sözlük ve Ansiklopedisi, 10. cilt, İstanbul.

23.                    Büyük     Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 11. cilt, İstanbul.

24.                    Büyük     Larousse: Sözlük ve Ansiklopedisi, 13. cilt, İstanbul.

25.                    Büyük     Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 17. cilt, İstanbul.

26.                    Büyük     Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 18. cilt, İstanbul.

27.                    Büyük     Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 19. cilt, İstanbul.

28.                    Büyük     Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 22. cilt, İstanbul.

29.                                    Cumhuriyet,      ‘Felçli Gencin Beynine Çip Takıldı’, 01 Nisan 2005

30.                    Çiller,     Ö., ‘Akıl ve madde, Özer Çiller ile alternatif tıp’, Bugün, 08 Eylül 2005.

31.                   Dicle,      O., Bilim-Teknik, Nisan 2002

32.                      Ekinci,   A., ‘Telepatik Daktilo Beyindekini ‘Yazacak’’, Hürriyet, 10 Nisan 2006

33.                      Emoto,   M., Suyun Bilinmeyen Gücü (Çev. S. Soner), İstanbul, 2005.

34.                     Focus,    ‘Beynimizin Ürettiği Elektrikle Bir Makineyi Çalıştırmak Mümkün Mü?’, Ocak 2005.

35.                 Ford,       A., Mistik Ruhlara Sıcak Çikolata 2(Çev. E. Nail), İstanbul, 2005.

36.                       Griffin,  D. R., Parapsikoloji ve Felsefe (Çev.Y. Tokatlı), İstanbul, 1998.

37.                     Güneş,   29 Kasım 2006

38.                      Güven,   S., ‘Astral Seyahat’, Hürriyet Bilim, 11 Ocak 2003

39.                       Hazard, P., Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme (Çev. E. Güngör), İstanbul, 1999.

40.                     Hekim    ve Yaşam, ‘Hipnoz ve Adli Hipnoz’, Sayı:6, Mayıs-Haziran 1999

41.                   Holm,      N. G., Din Psikolojisine Giriş (Çev. A. Bahadır), İstanbul, 2004.

42.                         Hürriyet         Bilim, ‘Bitkilerde Yeni Bir Zekâ Biçimi Keşfedildi!’, 31 Ağustos 2002

43.                         Hürriyet         Bilim, ‘Dünyanın İlk ‘Beyin Çipli Adamı’ Başardı!’, 30 Ekim 2004

44.                         Hürriyet         Bilim, ‘Düşünceyle Bilgisayar Çalıştırmada Yeni Bir Aşama’, 07 Ocak 2005

45.                         Hürriyet         Bilim, ‘Narkoz Yerine Hipnoz’, 07 Eylül 2002

46.                         Hürriyet         Keyf, 24 Nisan 2005

47.                           Hürriyet,       ‘Pentagon’un Matrix planı’, 24 Mayıs 2003

48.                           Hürriyet,       ‘Terörist Avlamak İçin Beyin Okuyan Cihaz Geliştiriliyor’, 18 Ağustos

2002

49.            İyi,    S., ‘20. Yüzyılda Metafizik Kavramı Üzerine Bir Araştırma’, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ana Bilim Dal ı Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1989.

50.                   Keith,      j., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005.

51.                   Keller      W., Parapsikoloji(Türkçeleştiren E. N. Erendor), İstanbul, 1995.

52.                             Korkmaz,     H. H., Vücudumuzdaki Harikalar, İstanbul, 1991

53.                        Lübeck, W., Spiritüel NLP (Çev. G. Epçeli), İstanbul, 2006.

54.                          Milliyet,        ‘Anestezi Yerine Hipnozlu Ameliyat’, 01 Eylül 2005

55.                          Milliyet,        ‘NASA Beyin Okuyacak’, 18 Ağustos 2002

56.                         Morgan,        M., Sonsuzluğun Mesajı.

57.                         Murphy,        J., Bilinçaltının Gücü (Türkçesi A. Babacan), İstanbul, 2000.

58.                      Noyan,   Ö. F.,Bilgi’den Bilim Sosyolojisine

59.                          Nurbaki,        H., İnsan Bilinmezi, İstanbul, 2002

60.Ostrander, S., Schroeder, L., Parapsikolojik Savaş, İstanbul, 2003.

61.Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul.

62.                                Özbaşaran, N., ‘Bilim Ruhu Bedenden Ayırdı’, Hürriyet Bilim, 28 Eylül 2002

63.                                       Püsküllüoğlu,   A., Arkadaş Türkçe Sözlük, Ankara, 2005.

64.                         Radikal,        ‘Sıra Düşünce Okumakta’, 08 Ağustos 2005

65.                   Refik,      İ., Hayatın Renkleri

66.                            Reuchlin,      M., Psikoloji Tarihi (Çev. T. Gökçöl), İstanbul, 1975.

67.Sabah, 29 Aralık 2006

68.Safa, P., Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm, İstanbul, 1975.

69.Star, ‘Altın öğütler’, 06 Temmuz 2001

70 Sunar, C., Mistisizmin Ana Hatları, İstanbul, 2005.

71.                   Şenel,     A., ‘Erkenbilimden Bilimsel Bilgi Çağına Bilim Ve Bilimciler’, Bilim ve Gelecek Dergisi, Sayı.33, Kasım 2006.

72. Şenel, A., Siyasal Düşünceler Tarihi, Ankara, 1996.

73. Şenel, F., ‘Rüyalar’, Bilim Ve Teknik, Ankara, Kasım 2004.

74.  Şenel, F., ‘Uyku Ve Rüya, Alt başlık: Rüyanın Hafıza Kaynakları’, Bilim ve Teknik Dergisi, Yeni Ufuklara Eki, Ankara, Aralık 2005.

75.                         Takvim,         ‘Düşünerek TV’yi Açıyor’, 01 Nisan 2005.

76.                         Takvim,         ‘Sen Düşün, O Uygulasın!’, 11 Mart 2006

77.                       Tarhan,  N., ‘Psikolojik Savaş’, İstanbul, 2005.

78.                      Tevfik,   R., Felsefe Dersleri (Günümüz Türkçesine Çev. M. M. Dedeoğlu), Ankara, 2001.

79.                    Tozar,     Z., ‘Hipnoz’, Bilim Ve Teknik, Aralık 2001.

80.                        Trusted,        J., Fizik Ve Metafizik (Türkçesi S. Yılmaz), İstanbul, 1995.

81.               Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005.

82.                         Türkiye,        ‘Sudaki Sır’, 03 Kasım 2002

83.                             Türkoğlu,     B., Yaşanmış Esrarengiz Olaylar, İstanbul, 2006.

84.                    Vatan,    ‘20 Yılda Vücudumuz Nasıl Değişecek?’, 29 Ağustos 2005

85.                    Vatan,    ‘Yaşamdan Sonra Yaşam’, 1. yazı, 29 Eylül 2002

86.                             Vatandaş,    A., ‘Beyin Kontrolü Mümkün mü?’, Zaman, 02 Eylül 2001

87.                             Vatandaş,    A., ‘Medyum Uzer: Üzeyir Garih’i Uyarmıştım’, Zaman, 08 Aralık 2001

88.                   Ward,      B., Altıncı Duyu: Duyuötesi Algı(Çev. İ. Babacan), Ankara, 1979.

89.                           Yıldırım,       H., Kaplan, V., Çakmak, T., Üstün, C. C., PolisCE, Ankara, 2004.

90.                        Yılmaz, İ., İhsanoğlu, İ. H., Aydın, S., Yeni Bir Bakış Açısıyla İlim Ve Din 2, İstanbul, 1998

91.                       Zaman,  ‘Bilim Adamları Çığır Açan Akıllı Sistemleri Tartışıyor’, 16 Haziran 2005

92.                       Zaman,  ‘Çakıcı: Bizler Topluma Zararlı İnsanlarız’, 28 Temmuz 2004

93.                       Zaman,  ‘NASA, İnsanların Beynini Okuyacak’, 18 Ağustos 2002

94.                                                                                                                             http://arsiv.sabah.com.tr/2000/01/29/y33.html                                                         (17.05.2006)

95.                                                                                                                             http://arsiv.sabah.com.tr/2000/07/21/d01.html                                                         (17.05.2006)

96.                                                                                                                                       http://arsiv.sabah.com.tr/2004/10/15/dun108.html                                                             (17.05.2006)

97.                                                                                                                                       http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/06/gun101.html                                                             (17.05.2006)

98.                                                                                                                                       http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/06/gun103.html                                                             (17.05.2006)

99.                                                                                                                                       http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/18/gun113.html                                                             (17.05.2006)

100.                                                                                                                                       http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/20/gun107.html                                                              (17.05.2006)

101.                                                                                                                                       http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/20/gun108.html                                                              (17.05.2006)

102.                                                                                                                                       http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/21/gun108.html                                                              (17.05.2006)

103.                                                                                                                                       http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/21/gun109.html                                                              (17.05.2006)

104.                                                                                                                                       http://arsiv.sabah.com.tr/2005/05/15/gnd106.html                                                              (17.05.2006)

105.                                                                                                                http://b.1asphost.com/bilim/belge15.html                                                     (29.05.2006)

106.                                                                                                                                      http://geyiq.com/forum/showthread.php?t=23901                                                         (29.05.2006)

107.                                                                                  http://hurarsiv.hurriyet.com.tr  (10.07.2006)

108.                                                                                  http://hurarsiv.hurriyet.com.tr  (30.12.2005)

109.                                                                                                                                                                   http://kaoslargezegeni.sitemynet.com/bilinmeyenler/id1.htm                                                                          (25.04.2006)

110.                                                                                                         http://ntvmsnbc.com/news/308993.asp                                                  (29.05.2006)

111.                                                                                                                              http://sourtimes.org/show.asp?t=kirlian+effect                                    (11.03.2006)

112.                                                                                                                                                  http://sourtimes.org/show.asp?t=kirlian+fotografciligi                                   (11.03.2006)

113.                                                                                                                       http://sourtimes.org/show.asp?t=levitasyon                                      (29.05.2006)

114.                                                                                                                                                                            http://sourtimes.org/show.asp?t=metafizik^kw=^a=^v=^p=1                                        (11.03.2006)

115.                                                                      http://sufizmveinsan.com     (08.06.2006)

116.                                                                                                                                                                        http://tip.kou.edu.tr/dekanlik/komisyon/trk-tipdili-kilavuz^                                                                (21.05.2006)

117.                                                                                                      http://tr.wikipedia.org/wiki/Metafizik                                                (11.03.2006)

118.                                                                                                                                                         http://web.ttnet.net.tr/hermeticum/icerik^sikometri.htm                                                                      (23.05.2006)

119.         http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2005/05/14/yazidizi/yazidizi1.html

(18.05.2005)

120.                                                                                                                                         http://www.ayyas.com/visual-trip/9641-levitasyon                                  (29.05.2006)

121.                                                                                                       http://www.hipnoz.com/htanim2.html                                                 (23.04.2006)

122.                                                                                                     http://www.hipnoz.com/kaskeri.html                                                (23.04.2006)

123.                                                                                                                                                                          http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4298459.asp?yazarid=145                                                           (24.04.2006)

124.                                                                                                            http://www.ipc-istanbul.org/parapis.asp                (30.03.2005)

125.         http://www.irad.org/^^

=lang^tr (23.05.2006)

126.                                                                                                                        http://www.kadirdemirel.net/dt^hastalik.asp                                                        (25.04.2006)

127.                                                                                                                                 http://www.kisiselbasari.com/Yazi.asp?ID=234                                                 (05.05.2006)

128.                                                                                                                                 http://www.kisiselbasari.com/Yazi.asp?ID=235                                                         (05.05.2006)

129.                                                                                                                                 http://www.kisiselbasari.com/Yazi.asp?ID=461                                                         (05.05.2006)

130.                                                                                                                         http://www.kotuvepis.com/garip/gizhikt.htm                                                        (29.05.2006)

131.                                                                                                                                 http://www.medyumperihan.com/telekinezi.asp                                                            (05.05.2006)

132.                                                                                                                           http://www.medyumperihan.com/telepati.asp                                                         (05.05.2006)

133.         http://www.meggazin.com/menunav^^^ه^^^ل^^^^^لآ^^^آ^^^^^^^^^?^ة^.ال^آnة7=ل

(25.04.2006)

134.                                                                                                                                 http://www.milliyet.com.tr/2005/03/02/yasam/                                                            (25.04.2006)

135.                                                                                                                         http://www.ntvmsnbc.com/news/274605.asp                                                        (29.05.2006)

136.                                                                                                                                                             http://www.parapsikoloji.biz/psisik-gucler/durugoru.html                                         (23.05.2006)

137.                                                                                                                http://www.parapsikoloji.org/index1.htm                                                    (23.05.2006)

138.                                                                                                                   http://www.parapsikoloji.org/index1i.htm                                                      (23.05.2006)

139.                                                                                                                                            http://www.sabah.com.tr/2005/04/19/gun115.html                                                                (21.04.2005)

140.                                                                                                http://www.saglikyayincilik.com.tr                                              (25.04.2006)

141.                                                                         http://www.turkforum.net   (26.10.2005)

142.                                                                                         www.astromerkez.com/gizliilim                                          (25.04.2006)

143.                                                                                                                                                      www.biltek.tubitak.gov.tr/merak^ettikleriniz/index.php                                                                     (04.06.2006)

144.                                                 www.gizemli.org  (08.06.2006)

145.                                                                   www.irad.org/telk2.htm (08.06.2006)

146.                                                       www.irad.org/telk7    (08.06.2006)

147.                                                          www.kalbinsesi.com (08.06.2006)

148.                                                                                 www.redturk.info/default.asp    (08.06.2006)

149.                                                                                                        www.turkforum.net/thread58922.html                                                 - 126k (29.05.2006)

ÖZGEÇMİŞ

1978-Trabzon doğumluyum. İlk ve Orta Okulu Zonguldak’ta tamamladıktan sonra, 1995’de Polis Koleji ve 1999’da Polis Akademisi’nden mezun oldum. 1999 yılından beri İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nde görevliyim. Askerlik görevimi 2002­

2003   yılında Mardin İl Jandarma Komutanlığı’nda tamamladım. 2004 yılında Beykent Üniversitesi, Yönetim Organizasyon Anabilim Dalında yüksek lisans eğitimine başladım.

Özel ilgi alanlarım, kamu yönetimi, personel yönetimi.

Yabancı dilim İngilizcedir.

Osman ULUSAN

6 İyi, a.g.t., s.111.

9 hl^^://tr.wiki^edia.or£/wiki/Metafizik (11.03.2006)

11       Aydoğan, a.g.k., s.38-39.

17       http://sourtimes.org/show.asp?t=metafizik&kw=&a=&v=&p=1 (11.03.2006)

65       http://www.meggazin.com/menunav detail.asp?menu=3&kategori haber no=1578 (25.04.2006)

165      Ekinci, A., ‘Telepatik Daktilo Beyindekini ‘Yazacak’’, Hürriyet, 10 Nisan 2006

73  Cumhuriyet, ‘Felçli Gencin Beynine Çip Takıldı’, 01 Nisan 2005

185      Güneş, ‘Kazandığını Rüyasında Gördü’, 08 Ekim 2007.

205      Büyük Larousse: Sözlük ve Ansiklopedisi, 10. cilt, İstanbul, s.5313.

225      Hekim ve Yaşam, ‘Hipnoz ve Adli Hipnoz’, Sayı:6, Mayıs-Haziran 1999

235      Ward, B., ‘Altıncı Duyu Duyuötesi Algı’, Ankara, 1979, s.54-57

244      Arkadaş Türkçe Sözlük, Püsk^lüoğlu, A.,Ankara, 2005, s.799.

245      Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.1630.

250      hi^p://www.para^sikoloji.or£/index1i.htm (23.05.2006)

251      http://www.hipnoz.com/kaskeri.html (23.04.2006)

252                                                                                  (18.05.2005)

' ' h،^p://www.para^sikolo؛i.biz/psisik-£^cler/duru£oru.html (23.05.2006)

254                                                                                  (18.05.2005 )

255      http://www.hipnoz.com/kaskeri.html (23.04.2006)

256      Güven, S., ‘Astral Seyahat’, Hürriyet Bilim, 11 Ocak 2003

257      Vatan, ‘Yaşamdan Som^ Yaşam’, 1. yazı, 29 Eylül 2002

Vatan, ‘Yaşamdan Som^ Yaşam’, 1. yazı, 29 Eylül 2002

259      Özbaşaran, N., ‘Bilim Ruhu Bedenden Ayırdı’, Hürriyet Bilim, 28 Eylül 2002

27ق http://sourtimes.org/show.asp?t=kirlian+fotografciligi (11.03.2006)

285      Keith, J., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 232.

293                                                                                  (18.05.2005)

305      Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.239.

313      http://www.turkforum.net (26.10.2005)

315      Ostrander, a.g.k., s.221.

325      Korkmaz, H. H., Vücudumuzdaki Harikalar, İstanbul, 1991, s.114-115.

335      Türkoğlu, B., Yaşanmış Esrarengiz Olaylar, İstanbul, 2006, s.7-8.

345      Nurbaki, H., İnsan Bilinmezi, İstanbul, 2002, s.92-93.

350    Keith, a.g.k., s. 85.

352     Keith, j., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 87-88.

353     http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/21/gun108.html (17.05.2006)

370     Vatandaş, A., ‘Medyum Uzer: Üzeyir Garih’i Uyarmıştım’, Zaman, 08 Aralık 2001

394  Vatan, ‘20 Yılda Vücudumuz Nasıl Değişecek?’, 29 Ağustos 2005



[1]    Püsküllüoğlu, A., Arkadaş Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.675.

[2] Püsküllüoğlu, a.g.k., s.289.

[3] Püsküllüoğlu, a.g.k., s.289.

[4] hl^^://tr.wiki^edia.or£/wiki/Metafizik (11.03.2006)

[5] İyi, S., ‘20. Yüzyılda Metafizik Kavramı Üzerine Bir Araştırma’, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ana Bilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1989, s.iii.

[6] Bergson, Heidegger, Marcel, Guenon, Metafizik Nedir?(Yayına Hazırlayan: A. Aydoğan), İstanbul, 2001, s.164.

[7] Aydoğan, a.g.k., s.167.

1م Bergson, Heidegger, Marcel, Guenon, Metafizik Nedir?(Yayına Hazırlayan: A. Aydoğan), İstanbul, 2001, s.114.

[9] Adam, C., Descartes Hayatı Ve Eserleri (Çev. M. Karasan), İstanbul, 1997, s.134.

3؛,Gri®n, D. R., ParapsikoloJ ve Felsefe (Çev.Y. Tokatlı), İstanbul, 1998, s.185.

[11]   Adam, a.g.k., s.83.

[14]   www.biltek.tubitak.gov.tr/merak ettikleriniz/index.php (04.06.2006)

[15]   Morgan, M., Sonsuzluğun Mesaj, s.247.

[16]    Bochenski, j. M., Felsefece Düşünmenin Yolları (Çev.K. Dinçer), Ankara, 1996, s.28.

2أ İyi, S., ‘20. Yüzyılda Metafizik Kavramı Üzerine Bir Araştırma’, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ana Bilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1989, s.109.

[18]    Blackstone, W. T., Dinsel Bilgi Sorunu (Çev. T. İmamoğlu), İstanbul, 2005, s.7.

[19]    Blackstone, a.g.k., s.31.

[20]    Trusted, J., Fizik Ve Metafizik (Türkçesi S. Yılmaz), İstanbul, 1995, s.271.

[21]    Blackstone, a.g.k.,s.20-21.

[22]    Blackstone, a.g.k., s.23.

2أ Trusted, a.g.k., s.10.

[24]    Trusted, a.g.k., s.287.

[25]    Alatlı, A., ‘Siyah-Beyaz Düşüncenin Cenderesi Biterken’ Zaman, 08 Şubat 2002.

[26]    Tevfik, R., Felsefe Dersleri (Günümüz Türkçesine Çev. M. M. Dedeoğlu), Ankara, 2001, s.37.

[27]    Tevfik, a.g.k., s.83.

[28]    Tevfik, a.g.k., s.111.

[29]    Boutroux, E., Çağdaş Felsefede İlim Ve Din, İstanbul, 1997, s.XIII.

[30]    Boutroux, a.g.k., s.XIV.

[31]    Boutroux, a.g.k., s.XIV.

[32]    Boutroux, a.g.k., s.213.

[33]    Boutroux, a.g.k., s.405.

[34]    Sunar, C., Mistisizmin Ana Hatları, İstanbul, 2005, s 48

[35]   Andruzac, C., Metafizik Temaşa Ve Mistik Deneyim-Rene Guenon- (Çev. L. F. Topaçoğlu), İstanbul, 2005, s.12.

[36]   Hazard, P., Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme (Çev. E. Güngör), İstanbul, 1999, s.181.

[37]    Burke, P., Bilginin Toplumsal Tarihi (Çev. M. Tunçay), İstanbul, 2004, s.2.

[38]    Burke, a.g.k., s.4.

[39]    Burke, a.g.k., s.83.

[40]    Burke, a.g.k., s.206.

[41]    Holm, N. G., Din Psikolojisine Giriş (Çev. A. Bahadır), İstanbul, 2004, s.68.

[42]   Şenel, A., ‘Erkenbilimden Bilimsel Bilgi Çağına Bilim Ve Bilimciler’, Bilim ve Gelecek Dergisi, Sayı.33, Kasım 2006, s.30-31.

[43]    Nurbaki, H., İnsan Bilinmezi, İstanbul, 2002, s.9.

[44]    www.kalbinsesi.com (08.06.2006)

[45]    Nurbaki, a.g.k., s.82.

[46]    Noyan, Ö. F.,Bilgi’den Bilim Sosyolojisine

[47]    Keller W., Parapsikoloji(Türkçeleştiren E. N. Erendor), İstanbul, 1995, s.8.

[48]    Şenel, a.g.m., s.27.

[49]    Şenel, a.g.m., s.25.

[51]    Holm, N. G., Din Psikolojine Giriş (Çev. A. Bahadır), İstanbul, 2004, s.73.

[52]    Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.371

[53]    Türk Dil Kurumu, a.g.k., s.371

[54]    Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 5. cilt, İstanbul, s.2379.

[55]    Ansiklopedik İslam Lügati 2-Tercüman-, İstanbul, 1982, s.562.

[56]    Ansiklopedik İslam Lügati 1-Tercüman-, İstanbul, 1982, s.154.

[57]    Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 5. cilt, İstanbul, s.2380.

[58]    Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, a.g.k., s.2380.

[59]    http://www.meggazin.com/menunav detail.asp?menu=3&kategori haber no=1578 (25.04.2006)

[60]    http://www.meggazin.com/menunav detail.asp?menu=3&kategori haber no=1578 (25.04.2006)

6أ Tarhan, N., ‘Psikolo^k Savaş’, İstanbul, 2005, s.71.

[63]    Tarhan, a.g.k., s.119-120.

[64]    Keith, j., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 69.

Keith, a.g.k., s. 73-74.

[66] Keith, a.g.k., s. 74.

2أ Keith, j., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 74-75-76.

[68]    Keith, a.g.k., s. 78-79.

[69]    Keith, a.g.k., s. 83

[70]    Tarhan, N., ‘Psikolo^k Savaş’, İstanbul, 2005, s.66.

[71]    Tarhan, a.g.k., s.69.

[72]   Tarhan, N., ‘Psikolo^k Savaş’, İstanbul, 2005, s.69-70.

[73]   Keith, J., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 86.

7و Keith, a.g.k., s. 86.

[75]   Keith, a.g.k., s. 122.

[76]   Keith, a.g.k., s. 88.

[77]    Keith, a.g.k., s. 88-93.

[78]    Keith, j., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 98-99-100.

[79]    Keith, a.g.k., s. 159.

8ق Keith, a.g.k., s. 177.

[81]    Keith, a.g.k., s. 180-181.

[83]    Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.1573.

[84]    http://www.turkforum.net (26.10.2005)

0ء http://www.parapsikoloزi.org/index1.htm (23.05.2006)

[87]    Ward, B., Altıncı Duyu: Duyuötesi Algı(Çev. İ. Babacan), Ankara, 1979, s.90.

[88]    Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.35.

[89]    h،^p://www.ipc-istanbul.org/parapis.asp (30.03.2005)

[92]    Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 18. Cilt, İstanbul, s.9174.

[93]    Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 18. Cilt, a.g.k., s.9175.

[94]    www.kalbinsesi.com (08.06.2006)

00أ Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.99.

[96] Ostrander, S., Schroeder, L., a.g.k., s.120.

[99] hi^p://www.hipnoz.com/kaskeri.html (23.04.2006)

[100]   Griffin, D. R., ParapsikoloJ ve Felsefe (Çev.Y. Tokatlı), İstanbul, 1998, s.9-10.

[103]   Yılmaz, İ., İhsanoğlu, İ. H., Aydın, S., Yeni Bir Bakış Açısıyla İlim Ve Din 2, İstanbul, 1998, s.570.

[104]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.182-183.

[105]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.207.

[106]   Vatandaş, A., ‘Medyum Uzer: Üzeyir Garih’i Uyarmıştım’, Zaman, 08 Aralık 2001

[107]   Safa, P., Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm, İstanbul, 1975, s.275.

[109]   Arat, M., ‘Su Kristallerini Bozmamak’, Zaman, 25 Mart 2006

[110]   Türkiye, ‘Sudaki Sır’, 03 Kasım 2002

[111]   Emoto, M., Suyun Bilinmeyen Gücü (Çev. S. Soner), İstanbul, 2005, s.21.

[112]   Emoto, a.g.k., s.22-23.

[113]   Emoto, a.g.k., s.23.

[114]   Emoto, a.g.k., s.24-25.

[115]   Emoto, a.g.k., s 37

Emoto, a.g.k., s.79-80.

[117]   Emoto, a.g.k., s.102—103.

[118]   Emoto, a.g.k., s.117.

[120]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.1942.

[122]   Ward, B., Altıncı Duyu Duyu ötesi Algı, Ankara, 1979, s.91.

[123]   Püsküllüoğlu, A., Arkadaş Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.1013.

[124]   Püsküllüoğlu, a.g.k., s.958.

[125]   Nurbaki, H., İnsan Bilinmezi, İstanbul, 2002, s.92.

[127]   Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 22. cilt, İstanbul, s.11381.

' ' Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, a.g.k., s.11381-11382.

36  Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.182.

[133]   Morgan, M., Sonsuzluğun Mesaj s.289.

[134]   h،^p://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/06/gun103.html (17.05.2006)

[135]   Keith, j., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 229-230.

[136]   Keith, a.g.k., s. 235.

[137]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.1545.

[138]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, a.g.k., s.1545.

[140]   www.gizemli.org (08.06.2006)

[141]   www.kalbinsesi.com (08.06.2006)

[142]   Nurbaki, H., İnsan Bilinmezi, İstanbul, 2002, s 171

[143]   Püsküllüoğlu, A., Arkadaş Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.751.

[144]   Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 17. cilt, İstanbul, s.9043.

[145]   Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, a.g.k., s.9043.

[146]   Nurbaki, a.g.k., s.174-175.

[147]   Murphy, j., Bilinçaltının Gücü (Türkçesi A. Babacan), İstanbul, 2000, s.157.

[148]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[150]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.1942.

[151]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, a.g.k., s.2047.

[152]   Püsküllüoğlu, A., Arkadaş Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.957.

[153]   Ward, B., Altıncı Duyu Duyuötesi Algı, Ankara, 1979, s.90.

60  Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 19. cilt, İstanbul, s.9955.

62  Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.37.

63  Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 22. cilt, İstanbul, s.11378.

[160]   Takvim, ‘Sen Düşün, O Uygulasın!’, 11 Mart 2006

[161]   Zaman, ‘Bilim Adamları Çığır Açan Akıllı Sistemleri Tartışıyor’, 16 Haziran 2005

[162]   Zaman, ‘Bilim Adamları Çığır Açan Akıllı Sistemleri Tartışıyor’, 16 Haziran 2005

[163]   Hürriyet Bilim, ‘Düşünceyle Bilgisayar Çalıştırmada Yeni Bir Aşama’, 07 Ocak 2005

[164]   Focus, ‘Beynimizin Ürettiği Elektrikle Bir Makineyi Çalıştırmak Mümkün Mü?’, Ocak 2005, s.105.

[166]   Hürriyet Bilim, ‘Dünyanın İlk ‘Beyin Çipli Adamı’ Başardı!’, 30 Ekim 2004

74  Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.1667.

75  Püsküllüoğlu, A., Arkadaş Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.312.

76  Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, a.g.k., s.589.

77  Püsküllüoğlu, a.g.k., s.312.

78  Ansiklopedik İslam Lügati 2-Tercüman-,İstanbul, 1982, s.584.

79  Ansiklopedik İslam Lügati 2-a.g.k., s.584.

80  Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 19. cilt, İstanbul, s.10004.

81  Korkmaz, H. H., Vücudumuzdaki Harikalar, İstanbul, 1991, s.114.

82  Şenel, F., ‘Rüyalar’, Bilim Ve Teknik, Ankara, Kasım 2004, s.43.

[176]   Şenel, F., ‘Uyku Ve Rüya, Alt başlık: Rüyanın Hafıza Kaynakları’, Bilim ve Teknik Dergisi, Yeni Ufuklara Eki, Ankara, Aralık 2005, s.18

[177]   Korkmaz, a.g.k., s.114.

[178]   Şenel, a.g.m., s.47.

[179]   Şenel, a.g.m., s.48.

[180]   Şenel, F., ‘Rüyalar’, Bilim Ve Teknik, Ankara, Kasım 2004, s.42.

[181]   Şenel, F., ‘Uyku Ve Rüya’, Bilim Ve Teknik Dergisi, Yeni Uflklara Eki, Ankara, Aralık 2005, s.5.

[182]   Nurbaki, H., İnsan Bilinmezi, İstanbul, 2002, s 91

[183]   Şenel, F., ‘Uyku Ve Rüya, Altbaşlık: Rüyadan Sorumlu Beyin Merkezleri’, Bilim Ve Teknik Dergisi, Yeni Ufıklara Eki, Ankara, Aralık 2005, s 17

[184]   Nurbaki, a.g.k., s.89.

[185]   Safa, P., Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm, İstanbul, 1975, s.202.

[186]   Tevfik, R., Felsefe Dersleri (Günümüz Türkçesine Çev. M. M. Dedeoğlu), Ankara, 2001, s.69.

[187]   Te^ik, a.g.k., s.69.

[188]   Holm, N. G., Din Psikolojisine Giriş (Çev. A. Bahadır), İstanbul, 2004, s.123.

[189]   Murphy, j., Bilinçaltının Gücü (Türkçesi A. Babacan), İstanbul, 2000, s.143.

[190]   Lübeck, W., Spiritüel س? (Çev. G. Epçeli), İstanbul, 2006, s.49.

[191]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[194]   www.kalbinsesi.com (08.06.2006)

[196]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.894.

[197]   Büyük Larousse: Sözlük ve Ansiklopedisi, a.g.k., s.5313.

[198]   Püsküllüoğlu, A., Arkadaş Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.497.

[199]   Püsküllüoğlu, a.g.k., s.497.

[200]   Püsküllüoğlu, a.g.k., s.497.

[201]   Püsküllüoğlu, a.g.k., s.497.

[202]   Tozar, Z., ‘Hipnoz’, Bilim Ve Teknik, Aralık 2001, s.68.

[207]   ht^p://www.sagli^ayincilik.com.tr (25.04.2006)

[208]   Tozar, Z., ‘Hipnoz’, Bilim Ve Teknik, Aralık 2001, s.67.

[209]   Benim "fobim" var !

[210]   hi^p://arsiv.sabah.com.tr/2005/05/15/gnd106.html (17.05.2006)

[211]   hi^p://arsiv.sabah.com.tr/2005/05/15/gnd106.html (17.05.2006)

[212]   Tozar, a.g.m., s.67-68.

[213]   Hürriyet Bilim, ‘Narkoz Yerine Hipnoz’, 07 Eylül 2002

[214]   Tozar, Z., ‘Hipnoz’, Bilim Ve Teknik, Aralık 2001, s.69.

[215]   Star, ‘Altın öğütler’, 06 Temmuz 2001

[216]   Milliyet, ‘Anestezi Yerine Hipnozlu Ameliyat’, 01 Eylül 2005

[217]   Candar, C., ‘Hipnozla diş çekimi devri’

[218]                            (29.05.2006)

22و Reuchlin, M., Psikolog Tarihi (Çev. T. Gökçöl), İstanbul, 1975, s.77-78

[220]   Murphy, j., Bilinçaltının Gücü (Türkçesi A. Babacan), İstanbul, 2000, s.50.

[221]   Murphy, a.g.k., s.69-70.

[222]   Lübeck, W., Spiritüel NLP (Çev. G. Epçeli), İstanbul, 2006, s.50.

[223]   Tarhan, N., ‘Psikolojik Savaş’, İstanbul, 2005, s.68.

[224]   Keith, J., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 86.

[225]   Akşam, 14 Şubat 2007

[226]   Akşam, 14 Nisan 2007

[227]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.80.

[228]   Ostrander, a.g.k., s.272.

[230]   Dicle, O., Bilim-Teknik, Nisan 2002

[231]   Hürriyet Bilim, ‘Bitkilerde Yeni Bir Zekâ Biçimi Keşfedildi!’, 31 Ağustos 2002

[232]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[233]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, a.g.k., s.1664.

[234]   Ward, B., Akıncı Duyu Duyuötesi Algı, Ankara, 1979, s.90.

24ء Büyük Larousse: Sözlük ve Ansiklopedisi, 18. cilt, İstanbul, s.9604.

[237]   Keith, J., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 231.

[238]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[239]                                          (18.05.2005)

[240]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.920.

[241]   Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 11. cilt, İstanbul, s.5507.

[242]   Arkadaş Türkçe Sözlük, Püsküllüoğlu, A., Ankara, 2005, s.474.

[246]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[247]   Büyük Larousse: Sözlük ve Ansiklopedisi, 13. cilt, İstanbul, s.6808.

[248]   Nurbaki, H., İnsan Bilinmezi, İstanbul, 2002, s 70

[249]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.245.

[250]   hi^p://sourtimes.org/show.asp?t=kirlian+et^ect (11.03.2006)

[251]   Ostrander, a.g.k., s.249.

[252]   Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 22. cilt, İstanbul, s.11384.

[254]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.37.

[256]                                         (18.05.2005)

[257]   Ostrander, a.g.k., s.238.

[258]   Safa, P., Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm, İstanbul, 1975, s.202.

[259]   Ward, B., Altıncı Duyu Duyu Ötesi Algı, Ankara, 1979, s.4.

[260]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.1630.

[261]   http://sufizmvemsan.com (08.06.2006)

[262]   Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.1944.

[263]   Arkadaş Türkçe Sözlük, Püsküllüoğlu, A., Ankara, 2005, s.958.

[264]   Büyük Larousse: Sözlük Ve Ansiklopedisi, 22. cilt, İstanbul, s.11391.

[265]   www.irad.org/telk7 (08.06.2006)

[266]   www.irad.org/telk7 (08.06.2006)

' ' www.irad.org/telk2.htm (08.06.2006)

[270]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[271]                                         (18.05.2005)

[273]   Ward, B., Attıncı Duyu Duyu Ötesi Algı, Ankara, 1979, s.90.

[275]   Safa, P., Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm, İstanbul, 1975, s.203.

[276]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.262.

[277]   www.turkforum.net/thread58922.html - 126k (29.05.2006)

[278]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[279]   Ostrander, a.g.k., s.251-252.

[280]   Ward, B., Altıncı Duyu Duyuötesi Algı, Ankara, 1979, s.45-46.

[281]   Akşam, 22 Ocak 2007

[282]   Arkadaş Türkçe Sözlük, Püsküllüoğlu, A., Ankara, 2005, s.955.

[283]                                         (18.05.2005)

[285]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[286]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.213.

[287]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[289]   Ward, B., Altıncı Duyu Duyuötesi Algı, Ankara, 1979, s.90.

[290]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[291]   Ostrander, a.g.k., s.37.

[292]   Ostrander, a.g.k., s.224.

[293]   Ostrander, a.g.k., s.231.

[294]   http://www.turkforum.net (26.10.2005)

[295]   www.gizemli.org (08.06.2006)

[296]   Murphy, j., Bilinçaltının Gücü (Türkçesi A. Babacan), İstanbul, 2000, s.159.

[297]   Refik, İ., Hayatın Renkleri

[298]   Refik, a.g.k.

[299]   Re^k, İ., Hayatın Renkleri

[300]   Çiller, Ö., ‘Akıl ve madde, Özer Çiller ile alternatif tıp’, Bugün, 08 Eylül 2005.

[301]   Takvim, ‘Düşünerek TV’yi Açıyor’, 01 Nisan 2005.

[302]   Ford, A., Mistik Ruhlara Sıcak Çikolata 2(Çev. E. Nail), İstanbul, 2005, s.106-109

[303]   Türkoğlu, B., Yaşanmış Esrarengiz Olaylar, İstanbul, 2006, s.8-9.

[304]   Türkoğlu, B., Yaşanmış Esrarengiz Olaylar, İstanbul, 2006, s.7-8.

[305]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.54-55.

[306]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.77-78.

[307]   Ostrander, a.g.k., s.79.

[308]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.89-90-91-92.

[309]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.93-94.

[310]   Ostrander, a.g.k., s.119-120.

[311]   Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.175-176.

[312]   Ostrander, S., Schroeder, L., Parapsikolojik Savaş, İstanbul, 2003, s.199-200.

[313]   Ostrander, a.g.k., s.244.

[314]   Nurbaki, H., İnsan Bilinmezi, İstanbul, 2002, s.93.

[315] h،^p://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/06/£^101.html (17.05.2006)

[316] Akşam, 14 Ocak 2007

[317] Keith, J., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 84-85.

[318] Keith, a.g.k., s. 86-87.

[321] Cindemir, K., Kedi Ve Köpeklerde Psikolojik Güç Var

[322] Eşeğin İntikamı, 02.04.2004

[323] ‘Atatürk 1924 Yılında Cumhuriyetin İlelebet Süreceğini Söylüyor’, Güvenlik Dergisi, Sayı:1 Cilt:22, Ocak-Şubat 2007, s.6-7.

Sabah, 29 Aralık 2006

Burke, P., Bilginin Toplumsal Tarihi(Çev. M. Tunçay), İstanbul, 2004, s.132.

[327] Şenel, A., Siyasal Düşünceler Tarihi, Ankara, 1996, s.313.

[328] Tarhan, N., ‘Psikolojk Savaş’, İstanbul, 2005, s.65.

[329] Keith, j., ‘CIA’den Medya’ya Kitlelerin Kontrolü’(Çev. S. San), İstanbul, 2005, s. 229.

[330] Vatandaş, A., ‘Medyum Uzer: Üzeyir Garih’i Uyarmıştım’, Zaman, 08 Aralık 2001

[331] Tarhan, N., ‘Psikolojik Savaş’, İstanbul, 2005, s.66-67.

[332] Hürriyet, ‘Pentagon’un Matrix planı’, 24 Mayıs 2003

[333] Hürriyet, ‘Terörist Avlamak İçin Beyin Okuyan Cihaz Geliştiriliyor’, 18 Ağustos 2002

[334] Şenel, F., ‘Uyku Ve Rüya, Altbaşlık: Uyku Ve Duygular’, Bilim Ve Teknik Dergisi, Yeni Uflklara eki, Ankara, Aralık 2005, s 10

[335] Akşam, 29 Kasım 2006

[336] Zaman, 29 Kasım 2006

[337] Güneş, 29 Kasım 2006

[338] Milliyet, ‘NASA Beyin Okuyacak’, 18 Ağustos 2002

[339] Zaman, ‘NASA, İnsanların Beynini Okuyacak’, 18 Ağustos 2002

[340] hi^p://arsiv.sabah.com.tr/2000/07/21/d01.html (17.05.2006)

[341] ht^p://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/20/g^107.html (17.05.2006)

[342] Tarhan, N., ‘Psikolojik Savaş’, İstanbul, 2005, s.66.

[345] Vatandaş, A., ‘Medyum Uzer: Üzeyir Garih’i Uyarmıştım’, Zaman, 08 Aralık 2001

[346] Atasoy, S., ‘Kuş, Kaplumbağa Ve Köpekbalığı Dedekti^eri’, Hürriyet, 3 Kasım 2005

[347] Osirander, S., Schroeder, L., Parapsiko^ik Savaş, İstanbul, 2003, s.221.

[348] Ostrander, a.g.k., s.233-234 .

[350] Arslan, A. Y., ‘Guantanamo’daki Türk Esir Anlatıyor, 3. yazı, Bugün, 27 Mart 2006

[351]؟ Radikal, ‘Sıra Düşünce Okumakta’, 08 Ağustos 2005

[352] Morgan, M., Sonsuzluğun Mesajı

[353] Hürriyet Keyf, 24 Nisan 2005

[354] Vatandaş, A., ‘Beyin Kontrolü Mümkün mü?’, Zaman, 02 Eylül 2001

[355] Zaman, ‘Çakıcı: Bizler Topluma Zararlı İnsanlarız’, 28 Temmuz 2004

[356] Ostrander, S., Schroeder, L., Rusya’da Tanrıya Dönüş, İstanbul, s.93.

[357] Akşam, 14 Mart 2007

[358] Zaman, 25 Şubat 2007

[359] Hazard, P., Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme (Çev. E. Güngör), İstanbul, 1999, s.193.

[360] Safa, P., Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm, İstanbul, 1975, s.202.

[361] Murphy, J., Bilinçaltının Gücü (Türkçesi A. Babacan), İstanbul, 2000, s.147-148.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar