Print Friendly and PDF

ŞEYHÜLİSLAM EBUSSUUD EFENDİ’NİN TÜRKÇE MEKTUPLARI



Hazırlayan: Abdülkadir DAĞLAR
/
İZMİR 2001

Gelenekle gelecek arasında sağlam köprüler kurabilmek için kültürel tarihin tüm yönleriyle aydınlatılması, günümüz insanına ve yeni nesillere gerektiği gibi tanıtılması gerekmektedir.

Tarihe mal olmuş, nâmı hâlâ dillerde dolaşan kişilerin şahsiyetlerini, kişisel ve sosyal ilişkilerini, kültür ve medeniyete katkılarım sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilmek için, doğrudan veya dolaylı olarak bıraktıkları eserleri gün ışığına çıkarmak ilk yapılacak işlerden olmalıdır.

Yazanla gönderilen arasındaki özel dünyanın, ilişkilerin doğrudan yansıması sayılan mektuplar, maddî birer belge olmaları dolayısıyla da kültür tarihi açısından önemli kaynak malzemelerdir. Bu yüzden, tarihî şahsiyetlere ait mektuplar su yüzüne çıkarılmalı ve incelenmelidir.

Eski Türk Edebiyatı alanında yapılan çalışmalarda, mektup geleneğimiz, genelde “Türk Edebiyatında Münşeat” başlığı altında mercek altına yatırılmaktadır. Bunda, mektup örneklerinin, çoğunlukla, münşeat mecmualarında yer almalarının payı büyüktür. Bunun yanında mektup geleneğimiz üzerinde yapılan çalışmalar sayılıdır.

Onaltmcı asır Osmanlı İmparatorluğu’nda verdiği fetvalarla devrin sosyal, siyasî, dinî hayatında mühim bir rol oynayan Şeyhülislâm Ebussuud Efendi (M. 1490 - 1574) tefsir, fıkıh, ibâdet gibi dinî konularda Türkçe, Arapça birçok eser vermiş, devletin iç ve dış siyaseti ile ilgili fetvalarıyla şöhret kazanmıştır. Günümüzde, Ebussuud Efendi’yi tanımaya yönelik çalışmalar ise, daha çok, onun dinî, hukukî, sosyal konular üzerindeki eserleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Dil ve edebiyat yönünden Ebussuud Efendi sayılı bir kaç çalışmanın konusu olmuştur.

Yapılan bu çalışmada, kültür tarihimizin tanınmış şahsiyetlerinden biri olan ve Osmanlı şeyhülislamları içinde, 29 sene görevde kalarak bu alandaki rekorun sahibi olan Ebussuud Efendi’nin Türkçe mektupları bir araya getirilmeye çalışıldı. Şeyhülislamın kimlerle yakın ilişki içinde olduğu, duygu ve düşünce dünyasının nelerden oluştuğu, dili kullanmadaki mahareti gibi konularda önemli ipuçlarını bünyesinde bulunduran bu mektupları, toplu halde araştırma dünyasının hizmetine sunmak bu çalışmanın ana gayesidir.

Çalışmamız bir Önsözün ardından mektup türü hakkında temel bilgileri özetlediğimiz bir Giriş ’ten ve iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin Türkçe mektuplarının konuları özetlenmiştir. İkinci ana bölüm dört ana başlıktan oluşmaktadır. İlk başlık altında Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin Türkçe mektuplarının nüshaları hakkında bilgi verilmiştir. İkinci kısımda metnin kurulmasında esas alınan iki ana nüshanın tavsifi yapılmıştır. Üçüncü kısımda mektup metinlerinin kurulmasında takip edilen yol açıklanmıştır. Son kısımda ise mektup metinleri verilmiştir. Çalışmamızın sonuna, vardığımız neticeleri özetleyen bir Sonuç bölümü ile Bibliyografya eklenmiştir.

Abdülkadir DAĞLAR

İzmir 2001


Özel veya resmî mektup nüshalarını bünyelerinde bulunduran münşeat mecmuaları üzerinde de sayılı çalışma bulunmaktadır*. Münşeat mecmuaları üzerinde yapılmış en geniş çalışma ise Halil İbrahim Haksever’in, “Eski Türk Edebiyatında Münşeatlar ve Nergisî'nin Münşeatı”[1] [2] adlı doktora tezidir. Bu çalışmasında Haksever, münşeatların muhtevasını, yazım tekniğini, dil ve üslup özelliklerini incelemiş, Eski Türk Edebiyatı’nda yer alan yüzün üzerinde münşeatı kronolojilerine (yüzyıl olarak) ve çeşitli gruplarına göre tanıtmış ve münşeatlar üzerinde bazı tasnif denemesine girişmiştir.

Bu çalışmanın ana amacı olan Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin Türkçe mektuplarına geçmeden önce inşâ-kitâbet, münşî-kâtib, münşeât-mektûb kelimeleri üzerinde durmak yerinde olacaktır.

1,   İnşâ-Kitâbet

Sözlüklerde önceleri “yaratmak, üretmek, icat etmek, kurmak, ortaya çıkarmak" anlamlarına gelen “inşâ” kelimesi daha sonra “yazmak, yazma sanatı, kompozisyon” gibi anlamları kazanmış, zaman içerisinde resmî ve özel yazışmaların belirli kurallar dahilinde yapılmasını tespit eden bir ilim haline gelmiştir. Ayrıca zamanla bu kelime fıkıh ve gramer ilminde, farklı anlamlarda kullanılan bir terim olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Arap edebiyatında inşâ kelimesi, “inşâü’l-kitâb” (belirli bir usule göre mektup yazma), “kitâb münşe” (kuralına uygun yazılmış mektup) ve “meclisü’l-inşâ” (dîvân-ı inşâ) şeklinde terim olarak kullanılmış, daha sonra genel olarak “mektup yazma işi” şeklinde bir anlam kazanmıştır[3].

Fars edebiyatında “inşâ”, önceleri Pehlevî dilindeki “nâme-nüvîsî” (mektup yazma) kelimesinin karşılığı olarak kullanılırken İslâmiyet’in İran’a girmesinden sonra “mektup yazma sanatı” anlamında kullanılmaya başlanmıştır1.

Türk edebiyatında bir nevi kompozisyon tekniği, güzel yazı yazma sanatı olarak anlaşılan inşâ daha çok nesirle alakalı bir ilim olarak görülmüş, “inşâü’n-nesr” tabiri, “tahriren ifâde-i meram etme fenni” veya “yazıların münşî adıyla anılan usta yazarların beğenecekleri özelliklere sahip olması için bilinmesi gerekenleri öğreten fen” olarak tarif edilmiştir. Dar anlamıyla “inşâ” kelimesi, daha çok her türlü resmî yazışma ile bunların bir parçası sayılabilecek mektup vb. metinlerin kaleme alınmasını ve bunları kurallarla disiplin altına alan ilim dalını ifade eder[4] [5].

İnşâ ile ilgili eserlerden, “kitabet” kelimesinin de inşâ kelimesi ile yakın anlamlarda kullanıldığı anlaşılır. Selçuklu ve OsmanlIlarda bir devlet kurumu olarak karşımıza çıkan “kitabet”, bu eserlerde, “şiir gibi Allah vergisi bir manevî istidat” olarak algılanmış ve bu işin gelişi güzel bir yazıcılık işi olmadığı vurgulanmıştır[6].

2.    Münşî-Kâtib

Sözlüklerde “yapan, inşâ eden, yaratan” manalarına gelen “münşî”, edebî bir terim olarak “inşâ ilmiyle uğraşan, nesir ustası” gibi ifadelerde anlamım bulur.

inşâ sanatındaki ustalık derecelerine göre bir kaç sınıfa ayrılan münşilerde, çeşitli vasıflara sahip olmaları şartı aranmıştır. Bütün ilim ve sanat dallarından haberdâr olmaları gereken münşiler, aynı zamanda, şiir ve düz yazıda kullanılan kelime dünyasını çok iyi bilen, hafızaları bir çok ayet ve hadisle, tarih ve İslâm tarihiyle alakalı pek çok anekdotla dolu olan, belagat ilmini iyi tahsil etmiş, tatlı dilli, yumuşak sözlü kişiler olarak düşünülmüştür[7].

Devlet kalemlerinde, resmî belgeleri kusursuz bir şekilde yazma hünerine sahip olarak yetişen münşiler, genellikle, vakanüvislik, reisülküttaplık, nişancılık, sadrazamlık gibi devletin üst makamlarında görev yapmışlardır1.

Lügat manası itibariyle kâtib “yazan, yazıcı, kitabet işiyle uğraşan” anlamlarına gelir. Bazı inşâ kitaplarında münşileri çeşitli gruplara ayıran hakiki münşiler, kâtipleri münşîliğin en alt kısmında ele alsalar da müelliflerin-çoğu, münşilerle kâtiplerin özelliklerinin aynı olduğundan bahsederek”münşî” ve “kâtib” kelimelerine birbirine yakın manalar vermişlerdir[8] [9].

3.    Münşeat - Mektûb

Ahter-i Kebîr münşeât kelimesini “müsvedde, inşâ itdikleri kağıt ve dahi yelkeni çekilmiş gemi” şeklinde anlamlandırmıştır[10]. Edebiyat terimi olarak ise münşeât “bir münşinin yazdığı şeyler, özel ve resmî yazışmalar, kaleme alınmış güzel nesir yazılan” anlamlanna gelmektedir. Bunların yanında inşâ ilmiyle ilgili bilgilerin yer aldığı, süslü ve sanatlı inşâ örneklerinin, genelde de mektuplann toplandığı kitaplann, mecmuaların ortak adıdır; daha çok bu anlamıyla yaygınlaşmıştır[11].

“Yazılmış olan şey” olarak sözlüklerde karşılık bulan, yazanın ve gönderilenin kimliğine ve kişiliğine göre “arîza, kâime, şukka, nâme, tezkire, varak-pâre, kağıt” şeklinde isimlendirilen “mektûb”, konusu bakımından da “arzıhâl, tebriknâme, takriz, teşekkümâme, tehniyenâme, taziyenâme, cevâbnâme, davetnâme, niyâznâme, tezkire, müzekkire vb.” gruplara ayrılır[12].

Mektup yazmanın bir gelenek halini aldığı Eski Türk Edebiyatında, mektuplann şekli, muhtevası, dili de çok çeşitli kurallarla tespit edilmiş, disiplin altına alınmıştır. Buna karşılık esnek davrananlar da çıkmıştır.

Yazan ve gönderilene göre farklılıklar gösterse de her mektup “elkâb, dîbâce, asıl konu, dua, imzâ” kısımlarından oluşur. Mektupların başına "hû” ve “bedûh” kelimeleri; sonuna da “mim, ayn, râ, vav” gibi harfler yazılır[13].

Tek kişiye veya çeşitli şahıslara ait mektup örneklerinin münşeat mecmualarında yer almalarından dolayı “mektûb”la “münşeat” arasında sıkı bir ilişki vardır.

I.    Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin Türkçe Mektuplarının Konulan

Çalışmanın metin kısmında Ebussuud Efendi’nin 100 adet Türkçe mektubu bulunmaktadır. Bunlar Ebussuud Efendi’nin genelde devlet ricaline, saray çevresine gönderdiği tavsiyenâme, şikayetnâme, tehniyenâme, tesellînâme, terbiyenâme, taziyenâme, izinnâme türünde mektuplarıdır.

Mektupların içinde bir adet manzum mektup yer almaktadır. Başka birisinin şiiri için göndermiş olduğu iki adet matla beytini ihtiva eden mektup da yine çalışmanın metin kısmındadır. Bunların dışındaki diğer bütün mektuplar mensurdur.

Ebussuud’un münşeatı içinde bulunan mektupların bir kısmı tam olarak istinsah edilmemiş, bunlardan bazılarının başlan, bazılannın sonlan müstensihler tarafından münşeâta alınmamıştır.

Ebussuud Efendi’nin mektuplannda yer yer ağdalı bir dil dikkati çekmektedir. Bununla beraber mektuplann Türkçe kısınılan, gönderildiği çevreler dikkate alınacak olursa, anlaşılır bir şekildedir.Mektuplarda dua kısınılan genelde Arapçadır.

Mektuplarda Ebussuud Efendi konuyla alakalı ayet, hadis, kelâm-ı kibar, şiir alıntıları ve tarihî anekdotlardan istifade etmiştir. Şiirler, kelâm-ı kibârlar Arapça’dır.

Mektuplann konulan kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1.  Mektup(s.23): Sultan II. Bayezıd’a gönderilmiştir. Edirne’ye gelen Bayezıd'a hoş geldin mahiyetinde yazdığı mektupta Ebussuud, sultanın Edirne’yi şereflendirdiğini ifade eder.

2. ve 3. Mektuplar(s.25): Çocuğu ölmüş kimselere yazdığı bu tesellînâmelerde Ebussuud Efendi çocukların ana babalarından çok Allah’a yakın olduklarını vurgulayarak onları teselli eder. Bu mektuplar tam değildir.

4.   Mektup(s.25): Bezenzâde Efendi’ye gönderdiği bu mektupta ona Rodos'tan gönderdiği hediyeler için teşekkür etmektedir.

5.   Mektup(s.26): Malûlzâde Efendi’ye ona olan özlemini dile getirdiği mektupta Ebussuud. onun geleceğini haber almasına çok sevindiğini ve bunun yakında gerçekleşmesini dilediğini yazar.

6.   Mektup(s.26): Ahmet Paşa’nın sadrazamlığını tebrik etmek için yazılan bu mektupta görevinin kutsal olduğunu ve sorumluluğunun büyük olduğunu bildirir.

7.   Mektup(s.27): Kime gönderildiği belli olmayan bu mektubunda Ebussuud’un idâri görevlerin emanet olarak kabul edilip bunun bilincinde olunması gerektiğini vurgulamasından mektubun devletin en üst makamlarından birine yazıldığı anlaşılmaktadır.

8.   Mektup(s.29): Ebussuud Efendi, Kanûnî’nin damadı ve sadrazamlarından olan Rüstem Paşa’ya yazdığı bu mektupta, Rüstem Paşa’dan aldığı mektuptan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirir.

9.   Mektup(s.29): Padişaha yazıldığı anlaşılan bu mektupta Ebussuud, padişahın, kutsal görevinde dâim olmasını istemektedir.

10.  Mektup(s.30): Halep’te görev yapan bir kişiye yazdığı anlaşılan mektupta Ebussuud, onun merkezî idareyi orada temsil ettiğinden, görevinin öneminden bahseder. Yazılanlar göz önünde bulundurulduğunda bu kişinin kadı olma ihtimali artmaktadır.

11.  Mektup(s.30): Sultan III. Murad’ın Manisa’daki şehzadeliği sırasında lalasına gönderilen mektupta Ebussuud, ondan aldığı mektuptaki haberlere sevindiğini belirterek Mevlânâ Mahmud Çelebi’nin, görevine devam edebilmesi için daha fazla gayret göstermesi gerektiğini bildirmektedir.

12.  Mektup(s.31): Ebussuud Efendi bu mektubu, sadrazamın gönderdiği mektuba cevap olarak göndermiş, onun hakkındaki iyi düşüncelerini belirterek ona görevinde başarılar dilemiştir.

13.  Mektup(s.32): Kime yazıldığı belli olmayan bu kısa mektupta özlem dile getirildikten sonra, gönderilen şahsın yapması gereken bazı işlerin ortaya çıktığı belirtilmektedir.

14.  Mektup(s.33): Manisa’da bulunan bir şehzadeye gönderilen bu mektupta şehzâdenin geleceğinin parlak olması temennisi yer almaktadır.

15.            Mektup(s.34): Ebussuud’un Şam Paşasına göndermiş olduğu bu mektubun elimizdeki metni tam değildir. Mektubun eksik olan kısmında Muhammed isimli bir şahsın göreviyle ilgili bir istekte bulunacağı anlaşılmaktadır.

16.            Mektup(s.35): Yine bir şehzâdeye gönderilen bu mektupta, şehzadeyi bilgilendirmek, onu çeşitli haberlerle sevindirmek için Ebu’l-meâlî Mevlânâ BCıstân adında bir şahsın ona gönderdiği mektup yazılıdır.

17.            Mektup(s.35): Bu mektupta Ebussuud Efendi Mekke ve Medine ziyaretleri için padişahtan izin istemektedir.

18.            Mektup(s.36): Mektupta Ebussuud Efendi’nin Budin Paşa’sına hediye olarak iyi bir at gönderdiği yazılıdır.

19.            Mektup(s.36): Boşalan bir müderrislik makamına Mevlânâ Ahmed adlı birisinin getirilmesi için Ebussuud Efendi’nin bir yöneticiye yazdığı mektuptur.

20.  Mektup(s.37): Padişah ailesinden bir sultan hanımın ölümü üzerine padişaha yazılmış bir taziyenâmedir.

21.  Mektup(s.38): Kanûnî’ye yazılan bir mektubun sadece elkâb kısmının yer aldığı bir mektuptur.

22.  Mektup(s.39): II. Selim’e şehzâdeliği sırasında gönderdiği bu mektupta Ebussuud, şehzâdenin geleceğiyle alakalı iyi düşüncelerini ve dualarını ifâde etmektedir.

23.  Mektup(s.39): Ebussuud’un seferdeki sadrazama gönderdiği bu mektupta onun için muvaffakiyet (fetih) ve mutluluk dilemektedir.

24.   Mektup(s.40): Vezîr-i azâmin, mektubunda sefere çıkan ordunun başarısı için Ebussuud’dan Enam sûresini okumasını ve dua etmesini istemesi üzerine Ebussuud mektupta duanın öneminden, faydalarından bahsederek ordunun başarısı için dua eder.

25.   Mektup(s.41): Yine vezîr-i azâmin gönderdiği mektuba cevap niteliğindeki bu mektubunda Ebussuud, ondan istenen dua talebine cevap olarak her zaman dua ve ibadetle meşgul olduğunu bildirir.

26.  Mektup(s.42): Bu mektupta Ebussuud yeni göreve gelen sadrazamı tebrik edip onun için Allah’tan yardım dilemektedir.

27.  Mektup(s.43): Ebussuud’un bir şehzâdeye gönderdiği bu mektup onun başarısı için dua niteliğindedir.

28.   Mektup(s.43): Şemsi Paşa’nm Türkçe vikâyesine iki adet matla beytinin gönderildiği yazılıdır.

29.    Mektup(s.44): Vezîr-i azâma yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi ondan Medine kadılığının Mevlânâ Fazıl Çelebi’ye verilmesi isteğinde bulunur.

30.    Mektup(s.44): Vezîr-i azâma yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi ondan Mekke kadılığının Mevlânâ Fazıl Çelebi’ye verilmesi isteğinde bulunur.

31.    ve 32. Mektuplar(s.45-46): Kanûnî’nin kızı Rüstem Paşa’nın eşi Mihrimah Sultan’a yazdığı bu mektuplarda Ebussuud Efendi teselli ve nasihat içeren ifadelerle taziye dileklerini bildirir. Bu mektuplar eksiktir.

33.    Mektup(s.47): Vezîr-i azâma yazılan bu mektup, Derviş Mehmed adlı şahsa gösterilmiş olan ilgiye teşekkür mahiyetindedir.

34.    Mektup(s.48): Bu mektup da vezîr-i azâmin dua istediği mektuba cevap olarak yazılmıştır. Mektupta duanın önemini ve duada ısrarcı olmanın gereğini anlatan bir anekdot da yer almaktadır.

35.    Mektup(s.49): Devletin bekâsı için sürekli dua ile vakit geçirdiğini söyleyen Ebussuud bu mektubu da vezîr-i azâma yazmıştır.

36.    Mektup(s.49): Ebussuud’un şehzâde hocasına gönderdiği bu mektupta Mehmed adlı bir şahsın yanlış anlaşıldığım söyleyerek hatasının affedilmesini ister.

37.    Mektup(s.5O): Kâbe’nin bazı tamirat ve tadilatıyla ilgili bilginin verildiği bu mektup devletin üst makamlarına yazılmıştır.

38.    Mektup(s.51): II. Selim’in şehzâdeliği sırasında ona gönderdiği bu mektupta Ebussuud, Ali Ağa adlı bir şahsın hizmetinden dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirir.

39.  Mektup(s.52): Ataullah Efendi’ye gönderdiği mektupta Ebussuud, Mevlânâ Pir Ahmed Çelebi ismindeki kişinin yaptığı hizmetlerin, olduğundan kat kat fazla gösterilmesinden duyduğu hayreti ve şaşkınlığı dile getirir.

40.     Mektup(s.53): Bir medresenin Mevlânâ Şeyh İbrahim’den alınıp daha beceriksiz bir kişiye verilmesini hazmedemeyen Ebussuud, medresenin kötü halini de bu mektupla kazaskere bildirmiştir.

41.     Mektup(s.54): Ebussuud Efendi bu mektubunda bazı vilayetlerdeki vakıflarla ilgili verdiği fetvalara karışan kimseleri bu mektupla kesin bir dille uyarır.

42.     Mektup(s.55): Ebussuud bu mektubunda, Ahmed Çelebi’nin medresede görevlendirilmesine sebep olduğu için Mihrimah Sultan’a teşekkür eder.

43.     Mektup(s.56): Şehzâdeye gönderdiği bu mektupta Ebussuud, şehzadenin neşeli olmasından duyduğu sevinci dile getirerek onun için dua eder.


44. Mektup(s.56): Kime yazıldığı belli olmayan bu eksik mektupta Ebussuud muhatabının konumunun yüceliğinden bahsederek onun makamında daim olması için dua eder.

45. Mektup(s.57): Vezîr-i azâma yazdığı bu cevâbî mektupta Ebussuud Efendi, onun için sürekli dua ettiğini belirtir.

46. Mektup(s.58): Yine vezîr-i azâma göndermiş olduğu bu mektubunda Ebussuud. vezirin av için Yanbolu taraflarına gittiğini öğrendiğini belirterek onun için başarı dileklerinde bulunur.

47. Mektup(s.58): Kime yazdığı belli olmayan bu eksik mektupta Ebussuud, verilen görevleri en iyi şekilde yapmaya çalıştığı ve daha büyük görevlere de, en iyi şekilde yapa bileceği inancıyla, talip olduğunu bildirir.

48. Mektup(s.59): Bu mektubunda Ebussuud, Rüstem Paşa’ya adaletli olmayı tavsiye ve ihtar eder.

49. Mektup(s.öO): Şam kadısına gönderdiği mektubunda Ebussuud Efendi, ondan görevde bulunduğu sırada ölen Mevlana Halim Çelebi’nin geride kalanlarıyla ilgilenmesini istemektedir.

50.  Mektup(s.öl): Muhatabı belirsiz olan bu mektupta, işleri fitne ve fesat çıkarmaktan ibaret olan insanların belli makamlarda bulunmalarından şikayetçi olan Ebussuud, muhatabına bu tür çirkinlikleri ortadan kaldırmakla yükümlü olduğunu ve herkesi aynı kefeye koymaması gerektiğini belirtir.

51.    Mektup(s.62): Mihrimah Sultan’a yazdığı bu mektupta Ebusssuud Efendi, haline şükrettiğini bildirir.

52.     Mektup(s.63): Kazaskere yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi, Şeyhzâde’nin maaş açısından daha iyi bir göreve getirilmesini ister.

53.   Mektup(s.64): Mekke şerifine yazdığı cevabî mektubunda ona olan özlemini dile getiren Ebussuud Efendi, mektubunu özlem konulu Arapça şiirlerle süsler.

54.    Mektup(s.66): Bu mektubunda, ileri gelenlerden birinin kızının ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiren Ebussuud, muhatabını teselli ve taziye eder.

55.     Mektup(s.67): Ebussuud Efendi bu mektubunda, muhatabının Ramazan bayramını tebrik ederek görüşme talebinde bulunur.


56. Mektup(s.67): Mektubunda ülke içinde ve dışında adaleti sağlamak için gayret göstermek gerektiğini belirten Ebussuud, muhatabını bu yönde teşvik eder ve düşüncelerini tarihî bir anekdotla destekler.

57. Mektup(s.68): Mihrimah Sultan’a yazdığı bu mektubunda Ebussuud Efendi, sürekli ilgisinden dolayı ona teşekkür eder ve içinde bulunduğu durumdan Allah’a şükreder.

58. Mektup(s.69): Mevlânâ Fazlî hakkında üst makamlardan birine yazdığı bu mektupta bu şahsın âdil bir kimse olduğunu, başkalarından kötü yönde etkilenebileceğini dile getirerek önlem alınmasını ister.

59. Mektup(s.69): Ebussuud bu mektupta muhatabının görevinin ve yerinin daim olması için dualar eder.

60. Mektup(s.7O): Bu yarım mektupta Ebussuud Efendi terfi etmiş birini tebrik etmektedir.

61. Mektup(s.7O): Bu mektupta Ebussuud mülkün ve dinin Allah’a ait olduğunu insanların idrakinin çok ötesinde olduğunu anlatır. İnsanların isyanları ve gururlarının kendi basitliklerinden kaynaklandığını ifade eder.

62. Mektup(s.7O): Padişaha yazdığı anlaşılan mektubunda onun Kütahya'ya gelişinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Ebussuud, onun için dua eder.

63. Mektup(s.71): Bu mektubunda Ebussuud Efendi yaptığı gaza ve cihatta muhatabının başarılı olması dileğinde bulunur ve bunu hakkettiğini kaydeder.

64. Mektup(s.71): Ebussuud Efendi padişaha gönderdiği anlaşılan bu mektubunda ordular arasında barışın sağlanmasını diler.

65. Mektup(s.72): Ebussuud Efendi’nin Celal isimli bir şahsın kendisine yaptığı hakaretleri ve attığı iftiraları muhatabına şikayet ettiği bu mektubunda bu şahıs hakkında gerekenin yapılmasını ister.

66. Mektup(s.74): Fetva mahiyetindeki bu mektupta Ebussuud Efendi ders vermekle görevli kişilerin görev yerleri konusunda bazı hususlara açıklık getiriyor.

67.   Mektup(s.74): Cami mütevellilerinden Mehmed Bey Ensârî adlı şahsa, güvenilir olmasından dolayı, Sultan Yıldırım Han vakfının sorumluluğunun da verildiğini belirten Ebussuud Efendi, muhatabına vakıf hesaplarını muhasebe zamanının geldiğini hatırlatır.

68. Mektup(s.75): Yüksek kademede birine yazdığı anlaşılan bu mektupta Ebussuud Efendi kendisine gönderilen ve muhtevasındaki bazı vaatlerden duyduğu memnuniyeti dile getirir, muhatabına teşekkür eder.

69. Mektup(s.75): Bu eksik mektupta Ebussuud Efendi dünyada her insanın çeşitli sıkıntılar içine düşebileceğini, sıkıntılardan uzak olmadığım ifade ediyor.

70. Mektup(s.76): Ebussuud Efendi bu mektupta Rumeli’yi, ziyaretiyle şereflendiren muhatabına burada yaşayan insanların bu ziyaretten duydukları sevinci dile getirmektedir.

71. Mektup(s.76): Açıkta bulunan müderrislik kadrosuna bir müderris tavsiye etmesini isteyen muhatabına Ebussuud, muhatabının en uygun olan kişiyi daha iyi seçebileceğini bildiriyor.

72. Mektup(s.76): Padişaha yazdığı anlaşılan bu mektupta Ebussuud Efendi, geliri kendisine ikram edilen tuzla arazisi için padişaha teşekkür etmektedir.

73. Mektup(s.77): Bu mektupta ibadetin öneminden bahseden Ebussuud en makbul ibadetin de ilim ve irfan yolunda çaba göstermek olduğunu belirtiyor.

74. Mektup(s.77): Padişaha teselli mahiyetinde yazdığı bu mektubunda taziyelerini bildiren Ebussuud Efendi padişahtan, üzülüp kendisine zarar vermemesini ister.

75. Mektup(s.78): Ebussuud Efendi bu mektubunda muhatabından, Şeyh Abdülazizü’z-Zemzemî’ye, geçimini iyileştirme konusunda yardım etmesini ister.

76. Mektup(s.79): Padişaha gönderdiği bu mektubunda Ebussuud Efendi, bütün ilim ve fazilet erbabı gibi kendisinin de padişah ve aile efradı için gece gündüz dua ettiğini bildirmektedir.

77. Mektup(s.79): Fetva niteliğinde bir mektup sayabileceğimiz bu mektupta Ebussuud Efendi, toplumdaki içki alış-verişinde müslim ve gayrimüslim halkın tâbi olduğu kanunu açıklar.

78. Mektup(s.80): Ebussuud Efendi’nin yazdığı bu mektup savaş zamanında zengin mallarının orduya göre durumu hakkında bir fetva mahiyetindedir.Gerekli ferman için padişaha gönderilmiştir.

79. Mektup(s.81): Padişaha yazdığı bu mektupta duanın önem ve gereğinden bahseden Ebussuud, padişahın mutluluğu için dua ettiğini, insanların duadan başka sığınacak kapıları olmadığını belirtiyor.

80. Mektup(s.82): Padişaha tavsiye mahiyetinde yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi, padişahın yardım elinin her yere ve herkese uzanması gerektiğini ifade ediyor.

81. Mektup(s.83): Ebussud’un vezir-i azama yazdığı bu mektupta Molla Çelebi'ye görev vermesini ister.

82. Mektup(s.83): Vezir-i azama yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi. Celal adlı şahsın, kendisine yaptıklarından şikayet etmektedir.

83. Mektup(s.84): Bu mektupta da Ebussuud, Celal’in yaptıklarını muhatabına şikayet etmektedir.

84. Mektup(s.84): Ebussuud Efendi bu mektupta da, büyük bir ihtimalle, Celal’in yaptığı terbiyesizliklerden, aşırılıklardan davacı olduğunu belirterek, muhatabının bu belayı ortadan kaldırması gerektiğini ifade eder.

85. Mektup(s.85): Eksik olan bu mektupta Ebussuud Efendi savaş sırasında insanların mümkün olan en üstün gayreti göstermeleri gerektiğini ve bunun dünya üzerindeki adaletin temini için önemli olduğunu vurgulamaktadır.

86. Mektup(s.85): Padişaha yazdığı anlaşılan bu mektubunda Ebussuud Efendi padişahtan, evine teşrif edip Kur’ân okuma merasimine iştirak etmesini istemektedir.

87. Mektup(s.86): Ebussuud Efendi, padişaha yazdığı bu mektupta ondan, bütün halkı korumasını, onlara her zaman yardım elini uzatmasını ister.

88.      Mektup(s.86): Bu eksik mektupta Ebussuud Efendi, kendisine Mevlânâ Tâcüddin’in İlmî durumunu soran muhatabına bu konuda fazla bilgisi olmadığını bildirir.

89. Mektup(s.87): Padişaha yazdığı bu mektupta Ebussuud, padişah için sürekli dua ve niyazda bulunduğunu belirterek, ondan, içinde bulunduğu maddî ve manevî zor durumda kendisine kol kanat germesini talep etmektedir.

90.   Mektup(s.89): Bu mektupta Ebussuud, padişahtan hacca gitmek için izin istemektedir.

91.   Mektup(s.9O): Bu mektup Ebussuud’un Mevlânâ Fazlullah’a nasihatlerini ihtiva etmektedir.

92.   Mektup(s.9O): Bu mektupta Ebussuud Efendi Edime kadısı olan Şah Efendi’ye nasihat etmektedir.

93.   Mektup(s.91): Yüksek makamdaki birine yazdığı anlaşılan bu mektubunda Ebussuud, kendisinden dua bekleyen muhatabına duaların karşılıklı ve müşterek olduğunu hatırlatır.

94. Mektup(s.92): Savaşta bulunan Piyâle Paşa’ya gönderdiği bu mektupta Ebussuud, herkesle beraber kendisinin de ordunun zaferi için gece gündüz dua ve niyazda bulunduğunu bildirir.

95. Mektup(s.94): Padişaha yazdığı anlaşılan bu mektubunda Ebussuud, ona halkın mutluluğu ve huzuru için adaletli olmasını tavsiye eder, hatırlatır.

96. Mektup(s.95): Bu mektupta Ebussuud Efendi, kendisine yeri olmayan binaların vakfiye durumuyla alakalı sorulan soruya fetva mahiyetinde cevap vermiştir.

97. Mektup(s.96): Kânûnî’ye gönderdiği bu mektubunda Ebussuud, yine duanın faziletlerinden bahsederek alemler içinde çok küçük bir varlığa sahip olan insanın, ancak dualar sayesinde güçlü ve rahat olabileceğini ifade etmektedir.

98. Mektup(s.98): Padişaha yazdığı mektubunda Ebussuud Efendi, sultanların ve ailelerinin zekat karşısındaki şer’î durumlarını izah eder.

99. Mektup(s.lOO): Bu manzum mektupta Ebussuud, oğlu Nuh’a birçok konuda nasihatta bulunur.

100.  Mektup(s.l02): Oğluna yazdığı bu mektupta Ebussuud, kendi toplumsal statüsünü ortaya koyduktan sonra, oğlundan kendisine layık bir kişi olmasını ve yüzünü karartacak işlerden kaçınmasını ister.

II. Ebussuud Efendi’nin Türkçe Mektupları

Ebussuud Efendi’nin, devlet ricali başta olmak üzere bir çok kimseye yazdığı yüz civarında Türkçe mektubun varlığı çeşitli bibliyografya ve kataloglarda bildirilmiştir. Bu kaynaklarda bildirilen mektuplar, yalnızca varlığı bilinen, tespit edilebilen mektuplardır. Bu çalışmada bilinenden yola çıkılarak Ebussuud Efendi’nin Türkçe mektuptan derlenmeye çalışıldı.

1.    Mektup Nüshalarının Tespiti

Ebussuud Efendi’nin mektuplannın büyük bir kısmı onun adına sonradan düzenlenmiş “Münşeât-ı Ebussuud” adlı eserde bulunmaktadır. Bu eserin varlığı Atsız’ın “Ebussuud Bibliyografyası” ve A. S. Levend’in “Türk Edebiyatı Tarihi'nde kaydedilmiştir[14]. Bu kaynaklara göre Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Kitapları 3291 numarada bu eserin bir nüshası mevcuttur. Bu eser kütüphane kataloglarında “Münşe'ât-ı Abi'l-su’ûd” adıyla {işlenmiştir. Ali Yardım’m “îzmir Milli Kütüphanesi Yazma Eserler Katalogu” adlı çalışmasından aynı eserin bir nüshasının İzmir Milli Kütüphane’de bulunduğu anlaşılmaktadır1. Aslında bu nüsha bir mecmuanın ilk bölümünde yer almaktadır. Ebussuud münşeatının bu iki nüshası aşağıda tavsif edilmiştir.

Atsız aynı eserinde Esad Efendi 3431 numara 126b, 161a-b’de iki mektup nüshasının varlığını bildirir. Bu numaradaki eserin adı “Mecmuâtü’r-Resâ’if’dir.

Esad Efendi 3436 numaradaki eserin 22a-24b, 62b varaklarında altı mektup bulunduğu bildiren Atsız, 24a-b’de yer alan mektubun Arapça olduğunu belirtir. Bu yazmanın ismi ilgili katalog fişinde “Mecmua-i Nefise” olarak geçmektedir.

Esad Efendi kitapları arasında 3505 numaradaki “Mecmûa-i Risâle” adlı mecmuanın 58b-59a varaklarındaki iki mektubun varlığı Atsız’ın bibliyografyasında yazılıdır.

Atsız’ın, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Beşir Ağa 656 numaralı eserin 245b sayfasında olduğunu bildirdiği tek mektup “Mecmûatü’l-Letâ’if” adlı bu eserin 238b sayfasında tespit edilmiştir.

Yine, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi kitaptan arasında bulunan 2396 numaralı “Mecmûa-i Nefıse”nin 191b-193a varaklanndaki bir mektubu Atsız bildiriyor.

Aynı kütüphanede Lala İsmail kitaplarından 706 numaralı eserin 360b sayfasında Ebussuud’a ait bir mektubun bulunduğunu aynı bibliyografyadan öğreniyoruz.

“Ebussuud Bibliyografyasının 52. sayfasında Atsız, Süleymaniye Kütüphanesi Şehid Ali Paşa 2828 numaradaki “Mecmûa”mn 116a-117a varaklarında bir mektubun bulunduğunu bildirmektedir.

Atsız, eserinin aynı sayfasında, Beyazıt Kütüphanesi Veliyyüddin Efendi 2735 numaradaki “Mecmûa-i Mekâtib-i Mütenevvi’a” adlı eserin 47a-b varağında Ebussuud’a ait bir mektuptan bahseder.

Son olarak Atsız “Peçevî Tarihi, İstanbul 1282” 1. cildin 63-66. sayfalarında bir mektubun yer aldığını belirtir.

Günay Kut, “Tercüman Gazetesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu” eserinde, kütüphanenin yazmalar bölümünde, Y. 141 numaralı “Fevâ’id Mecmûasf’nın 45a sayfasında Ebussuud Efendi’ye ait bir mektubun; Y. 160 numaralı “Mecmûa”nın 70b-77b varaklarında da yine Ebussuud’a ait bir mektupla ona ait bir risâle bulunduğundan bahseder1. İkinci eserdeki mektup 70a’da yer almaktadır.

“Süleymaniye Kütüphanesi Nuri Arlasez Koleksiyonu Yazmalar İndeks Kataloğu”nda, Nuri Arlasez 59 numaralı yazmada Ebussuud’un bir mektubunun bulunduğu yazılıdır[15] [16].

Türk Tarih Kurumu kütüphanesinin yazmalar katalogunda bulunan ilgili fişte. Y/256 numaralı yazmada Ebussuud’un Alî Paşa’ya bir mektubu bulunduğu yazılmaktadır. Yapılan araştırmada, aynı yazmanın 72b-92a varaklarında bir mektup değil de Ebussuud’un Alî Paşa’ya göndermiş olduğu bir “duâ risâlesi” yer almaktadır.

Beyazıt Kütüphanesi’nin yazma kataloglarında, Veliyyüddin Efendi 3197’de kayıtlı yazmanın fişinde bahsedilen, 28b-30b varaklarındaki Ebussuud’un mektubunun Arapça olduğu tespit edildi.

Fehmi Edhem Karatay’ın hazırladığı “Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu”nda, kütüphane M. 428’de kayıtlı bulunan “Du’ânâme-i Ebussu’ûd” adlı eserde, Ebussuud’un Vezir-i Azam Alî Paşa’ya yazdığı mektup ile duanâmesinin bulunduğu belirtilmektedir[17].

2.    Nüshaların Tavsifi

Mektupların büyük bölümü Ebussuud’un münşeatında yer aldığından dolayı bu kısımda yalnızca münşeatın Süleymaniye ve İzmir nüshaları tavsif edilecektir.

a.    Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Kitapları 3291 “Münşe’ât-ı Ebu’s-su’ûd”

Vişne çürüğü renginde deri kaplı kapakların ortaları çıkarılarak yerine kavuniçi muşamba yapıştırılmış (muhtemelen kıymetli süslemeler alınmış), kapakların kenarlarda kalan deri kısımları altın suyu ile boyanmış dört adet cetvel ve bir adet baskı zencirekle çerçevelenmiş, çivit mavisi kağıtla kaplı mukavva cilt; boyuna su yolu eninde baskı filigranlı, aharlı, orta kalınlıkta, kirli beyaz kağıt; 200 x 139-170 x 90 mm ölçülü, 21 satır, 41 varak, metin siyah, başlıklar kırmızı mürekkepli talik yazı.

la’da ”Min-munşe'âti Hazreti Şeyhu' 1-islâm Mevlânâ Ebu' s- su' ûdi' 1-merhûm" yazılıdır. 39b’de "Temme munşe' âtu Şeyhu' 1-islâm ve Müftiü'1-enâm Hazreti Mevlânâ Ebu's-su'ûd aleyhi rahmetuhu'l- Meliki' 1-Vedûd” yazılıdır.

la’da Esad Efendi’ye ait vakıf mührü ve numarası mevcut.

Baş 1b: Merhum Şeyhu'1-islâm Ebu's-su'ûd hazretlerinün Türkîce vakfiyye tescîlidür ki hatt-ı şeriflerinden nakl olmdı.

Meblag-ı mezbûrun sıhhat-i vakfiyyetine...

Son 40b: Bâkî emr dergâh-ı felek-medâr ve bârgâh-ı gerdûn- iktidârundur e'azzellâhu ensârehu ve zeyyin bi'l- hulûdi a'sârehu

b.    İzmir Millî Kütüphanesi Y. 1436 “Mecmûa”

Kapaklan siyah bez kaplı, sırtı dört boğumla süslenmiş bombeli ince siyah deri kaplı, yine sırtında “Ebussuud” yazılı mukavva cilt; boyuna su yolu filigranlı, âharlı, orta kalınlıkta, açık san kağıt; 225 x 86-193 x 56 mm ölçülü, 24-28 satır, 119 varak, metin siyah, başlıklar kırmızı mürekkepli talik-nestalik yazı.

Mecmua altı bölümden oluşmaktadır:

Birinci bölümde lb-43b varaklan arasında Ebussuud’un münşeatı yer almaktadır. Talik hatla, 25 satır halinde yazılmıştır. Ib’de "Merhum Mollâ hazretlerinün Türkçe vakfiyye tecilidür ki hatt-ı şerifinden nakl olındı" şeklinde başlayıp 43b’de . zıll-ı vücûd-ı şeriflerin dâ'im kılup inzâr-ı ’inâyetlerin cenâb-ı refî'inüz şâmil” sözleriyle bitiyor.

İkinci bölümde 65b-79a varaklan arasında “Münşe'ât-ı Nergisi Efendi e 1-merhûm” başlıklı Nergisî’nin münşeatı bulunmaktadır. Nestalik hatla 28 satır halinde yazılmıştır.

79b-95a varaklan arasındaki üçüncü bölümde talik ve nestalik hatlarla kaleme alınmış karışık inşâ örnekleri yer almaktadır.

Dördüncü bölümde 95b-96a’da nestalik hattıyla yazılmış birer adet şecere ve icazet sureti bulunmaktadır.

Talik ve rik’a batlarıyla yazılmış kanşık inşâ örneklerinin yer aldığı beşinci bölüm 96b-106a varaklan arasındadır.

Son bölümde 106b-119b’de çok düzensiz bir şekilde yazılmış ta’lik ve rik’a hatlı yazılar var.

Mecmuanın ön zahriyesinde (la) "Huve' 1-muvaf fık, Merhum ve magfûrun-leh Şeyhi meşâyıhu'1-islâm Muftîu kâffeti'1-enâm Mevlânâ ve mevle'1-mevâliu'1-'izâm Ebu's-su'ûd Efendi hazretlerinün müsveddelerinden ihrâc olınanlardur ki yazıldı" yazısı ile üzerinde “Nebîh İ smâ ’ î 1” ismi yazılı bir mühür vardır.

öla’da "Ketebehu' 1-fakîr Mehmed Ra'ûf el-Keşmîrî” şeklinde bir ketebe kaydı mevcuttur.

3.    Mektup Metinlerinin Kurulmasında Takip Edilen Yol

Bu çalışmanın amacı, daha önce de belirtildiği gibi, Ebussuud Efendi’nin Türkçe mektuplarının metinlerinin toplu halde ortaya konmasıdır. Bu amaç doğrultusunda, varlıkları tespit edilebilen mektuplar bir sistem dahilinde bir araya getirildi.

İlk olarak, mektupların büyük kısmının yer aldığı Ebussuud’un münşeatı ele alındı. Bu münşeatın Süleymaniye ve İzmir nüshaları karşılaştırıldı. Süleymaniye nüshasına göre lb/1 ve 2a/5’de başlayan iki vakfiye tescili ile 2b/2’de başlayan bir hüccet sureti, mektup metinlerinin bütünlüğünü sağlama kaygısıyla metinlere dahil edilmedi.

Münşeatın İzmir nüshasında yer almayan, Süleymaniye nüshasına göre 36a/12'de başlayan Farsça mektup ile başlangıçları 37b/l 1 ve 38a/10’da bulunan iki adet Arapça mektup, Türkçe mektupların bütünlüğü düşünülerek metin kısmına alınmadı.

Münşeatın İzmir nüshası 43b’de Süleymaniye nüshası 36a’da son buluyor. Süleymaniye nüshası da 39b/7’deki "Temme munşe'âtu Şeyhu' 1-İslâm ve Muftiu'1-enâm Hazreti Mevlânâ Ebu's-su'ûd aleyhi rahmetuhu'l- Meliki' 1-Vedûd” kaydı ile bitmektedir. Nüshanın bundan sonra 40b’ye kadar olan kısmında yer alan müstensihe ait olması muhtemel olan inşâ örnekleri de metinlere alınmadı.

Esad Efendi 3431 numarada kayıtlı olan mecmuanın 160a-b varağındaki mektup ile Veliyyüddin Efendi 2735 numarada kayıtlı mecmuanın 59a-b varağındaki mektubun, münşeatın 4b sayfasındaki mektubun (6. Mektup) nüshaları olmasından dolayı bu nüshalar «yfica metinlerin arasına alınmadı.

Nuri Arlasez 59’da bulunan yazmanın 63b-64a varaklarındaki mektup ile Esad Efendi 3436 numarada kayıtlı mecmuanın 22a-b varağındaki mektup, yine münşeatın 28b sayfasındaki mektubun (60. Mektup) nüshaları olmasından dolayı metinlere dahil edilmedi.

Lala İsmail 706’daki eserin 354b sayfasındaki mektubun Esad Efendi 3431 numaradaki mecmuanın 125b sayfasındaki mektubun (85. Mektup); Hacı Beşir Ağa 656 numarada kayıtlı mecmuanın 238b sayfasındaki mektubun Hacı Mahmud Efendi 2396’daki mecmuanın 19lb-193a varaklarında yer alan mektubun (92. Mektup) nüshaları olmasından dolayı bunlar da ayrıca metinlere alınmadı.

Veliyyüddin Efendi 3197 numarada kayıtlı bulunan yazmanın 28b-30b varaklarındaki mektup da Arapça olduğu için metinlerde yer almadı.

Topkapı Sarayı Kütüphanesi M. 428’deki mektup kendisine ulaşılamadığından dolayı metinlere dahil edilmedi.

Bunların dışında kalan kaynaklardaki yüz civarında Türkçe mektubun metni bu çalışmanın “metin” kısmında yer almaktadır.

Ebussuud Efendi münşeatının bilinen iki nüshası olan Süleymaniye ve İzmir nüshalarına, bir şecere oluşturabilmek için bakıldığı zaman şu hususiyetler göze çarpacaktır:

a.    Süleymaniye nüshasında 33b/10’da başlayıp 34a/4’de yarım olarak biten mektup İzmir nüshası 39a-40a’da; yine, Süleymaniye nüshası 34a/l 1-20’deki yarım mektup İzmir nüshası 40a-b’de tam olarak bulunmaktadır.

b.   İzmir nüshası, Süleymaniye nüshasında 36a’ya tekabül eden 43b’de bitmektedir; Süleymaniye nüshasında 36a-39b arasında bulunan bir Farsça, iki Arapça ve bir Türkçe mektup (84. Mektup) İzmir nüshasında yoktur.

c.    Süleymaniye nüshasının ön zahriyesinde (la) “Min-munşeâti Hazret! Şeyhu'1-1slâm Mevlânâ Ebu's-su'ûdi'1-merhûm", İzmir nüshasının ön zahriyesinde "Huve' 1-muvaf f ık Merhum ve magfûrun-leh Şeyhi meşâyıhu'1-İslâm Muftîi kâffeti'1-enâm Mevlânâ ve mevle'l- mevâliu' 1-' izâm Ebu's-su'ûd Efendi hazretlerindin müsveddelerinden ihrâc olınanlardur ki yazıldı" ibareleri vardır.

Bu bilgilerden yola çıkıldığında iki nüshanın, birbirinden istinsah edilmiş olma ihtimali azalmakta; her iki nüshanın da kendisinden istinsah edildiği, bilinmeyen bir üçüncü nüshanın var olma ihtimali artmaktadır.

Mektupların transkripsiyonlu metinlerinin oluşturulmasında aşağıdaki hususiyetlere de dikkat edildi:

a.    Metinlerdeki Türkçe kelimelerin transkripsiyonunda 16. asır Osmanlı Türkçesinin dil ve imlâ özellikleri göz önünde bulunduruldu.

b.    Arapça ve Farsça kelime ve kelime gruplarının transkripsiyonunda, İsmail Ünver’in “Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler”1 adlı makalesine bağlı kalındı.

c.    Mukayeseleri yapılan iki nüshanın farkları aparatta gösterilirken Ahmed Ateş’in “Metin Tenkidi Hakkında”[18] [19] adlı makalesinde göstermiş olduğu işaretlerden faydalanıldı.

d.     Metin tenkidinde münşeâtın Süleymaniye nüshası esas alındı.

e.      Aparatlarda Süleymaniye nüshası “S”, İzmir nüshası “İ” harfiyle gösterildi.

f.      Mektuplar sıra sayısı verilerek “1. Mektup, 2. Mektup,...” şeklinde sıralandı.

g.    Mektupların İzmir nüshasında başladığı varak numaralan dipnotlarda mukayese edildi.

h.    Metinde varak numaralarım gösteren köşeli parantezlerden sonra 1. satır numaralan (1) konulmadı.

ı. Nüsha farklan ilgili mektup numarasına ait dipnottan sonra gösterildi.

i.      Mektuplarda alıntı olan ayetler, hadisler, şiirler vb. dipnotta açıklandı. Ayetlerin meallerinde Türkiye Diyanet Vakfı’nm “Kur’ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli” kullanıldı[20]. Hadis kaynaklannda bulunan hadislerin kaynaklan verildi, diğerlerinin sadece anlamları verildi.


4. METİN


Süleymaniye Ktp. Esad Efendi 3291

İzmir Milli Ktp. Y. 1436

1. Mektup1

[3a] (5) Merhum Ebu’s-su'üd merhum Sultân Bâyezîd Hân hazretlerine
Edirne’ye himâyet içün geldükde gönderdiigi mektüb şüretidür

(6) Enâmil-i deryâ-nevâl şifâh-ı i'zâm u iclâl ile takbil ve da'vât-ı 'izzet ü ikbâl elsine-i (7) zarâ'at ü ibtihâl ile tilâvet ü tertil olındukdan sonra mevkıf-ı refî'-i 'azamet- penâh ve mahfil-i meni'-i (8) celâlet-destgâha inhâ’-i zerre-i nâ-peydâ budur ki ârâ’-i 'âlem-ârâ ve zamir-i münır-i giti-nümâya hâfi degüldür (9) ki cenâb-ı Rabbü’l-erbâb ve Mâlikü’r-rikâb cemmet bedâyi' na'mâ’ihi’z-zâhire 'ammet sanayi' âlâ’ihi’l-bâtmeti (10) ve’z-zâhire hazretinün kâffe-i kâ’inât ve 'âmme-i mevcudata her ânda mevâ’id-i ni'amı şâmil ve 'avâ’id-i (11) birr ü keremi mütevâtir ü mütevâşıldur. Dergâh-ı refî'inde zümre-i rûhâniyân ve fırka-i cismâniyândan (12) bir ferd yokdur ki lutf u imdadından mahzur ve cüd-ı bi-nefadmdan mahrum u mehcür ola. Şi'r:

(13)             Sübhâne men azhâ harimu 'atâ’ihi

Hâlen li-kulli mu’emmilin ve munâcin Lâ-yetrudu’l-'âkifüne 'an-eknâfihi

(14)             Kellâ ve leyse hunâke haybetu râcin[21] [22]

Fazl-ı şâmili cemi'-i ezmine vü a'şârda yeksân ve feyz-i kâmili (15) cümle-i emkine vü emşârda muttaridü’l-cereyândur. Lâkin tezâ'if-i eyyâm u şuhür ve tetâvi-i a'vâm u duhürda (16) takdir-i 'Aziz-i 'Alim ve tedbir-i şâni'-i Hakim hasebince ba'z-ı evkât-ı celiletü’l-mikdâr ve sâ'ât-ı cemiletü’l- (17) âşâr vâki' olur ki revâyi'-i âşâr-ı 'avârif-i
Rabbâniyyeye maşdar ve levâmi‘-i envâr-ı ‘avâtif-ı Sübhâniyyeye (18) mazhar olmağla safirinden mümtaz ve nazâ’irinden ser-firâz olur. Hazret-i eşrefü’l-mürseli’l-kirâm (19) ‘aleyhi ve ‘aleyhim şerâifü’t-tahiyyeti ve’l-îslâm “İnne lillâhi fi-eyyâmi dehriküm nefehâti min-rahmetihi elâ fe-te‘arrazü li-nefehâtillâh”[23] (20) buyurdukları ol sırr-ı meknüna tenbih ve vücüh-ı nâm-ı cihet-i ‘aliyyesine tevcih içün vârid olmışdur. (21) Ol makûle ezmân-ı meymenet-‘ünvân ve evân-ı bereket-feşân vâki' oldukda erbâb-ı himem-i ‘âliye [3b] ve eşhâb-ı ‘âzâ’im-i maziye temhid-i mebâdi-i metâlib-i râ’ika ve teşyid-i mebânî-i me’ârib-i lâ’ika babında bezl-i mechüd (2) ve mücâveze-i hadd-i ma‘hüd iderler ki huşül-i devlet-i dâreyn ve vuşül-i sa‘âdet-i neş’eteyn müyesser ola. (3) Hâlâ mışdâk-ı hadîş-i şerif bürüz idüp ol nefehât-ı rahmet-i vâsi‘adan bir nefha-i ‘azimetü’l-âşâr (4) ve leme‘ât-ı reffet-i râ’ikadan bir lem‘a-i sâtı‘atü’l-envâr zahir olup dârü’l-hilâfeti’l-kadimeti’ş-şâmiha (5) ve medâru’r-riyâseti’l-‘azîmeti’r-râsiha mahmiye-i Edime sa‘âdet-i nüzûl-i hümâyün-ı hüsrevâni ve şeref-i (6) hulül-i meymün-i hâkâni ile teşrif buyunlup mevâtî-i ikdâm-ı hayl ü rikâb fark-ı farkadeyne hem-ser (7) ve mevâki‘-i zılâl-i alâm-ı zafer-me’âb zirve-i eflâkden berter kılındukda ol diyâr-ı ‘izzet-medâra şeref-i (8) civâr ile behremend ve şa‘âdet-i kurb-ı dâr ile ser-bülend olanlarun ‘uluw-i rütbeleri dâ’ire-i beyândan birim (9) ve sumuvv-i menzileden merâtib-i a‘dâddan efzün oldı. Şi‘r:

Yâ rifate bâbin ve ‘izze cenâb Tübâ lehum ve hüsne me’âb2

(10) Lâ-cerem bu dâ‘i-i dirine-i devlet-hvâh ve muhliş-i kemine-i bi-iştibâh ol diyâr-ı şerifü’l-ahâdan (11) dür ve aktâf-ı münifetü’l-ercâdan mehcür nâhiye-i nâ’iyetü’l- etrâfdan ulüf-ı ‘alâ5ik-i eşğâlile (12) mahfûf ve şukka-i kâşıyetü’l-eknâfdan hurüf-ı ‘avâik-i ahvâlle masruf olup mütâla‘a-i (13) tal‘at-i bedi‘atü’l-mişâlle akşâ-medâric-i ‘izzet-i irtikâya tâkat ve esnâ-me‘âric-i rifat-i i‘tilâyâ (14) istitâ‘at olmamağın meclis-i şerif-i şâmihu’l-eyvân ve nâdi-i münif-i bâzihu’l-erkânda (15) bast-ı bisât-ı i'tizâr u tavtPa mihâd-ı ‘acz ü ıztırâr içün risâle-i zarâ‘at ü ibtihâl irsâl (16) ohnup hânkâh-ı hicret ve şavma‘a-i ‘uzletde hidmet-i kadime-i lâzimemüz olan da‘vât-i devlet-i (17) ebed-efzün ve tahiyyât-ı ‘izzet-i sa‘âdet-i makrüna kâffe-i evkâtda ve ‘âmme-i sâ‘âtda tazamı‘ u huzü‘ (18) ve sekânet ü huşû‘-ı binle müdâvemet ü muvâzabet ihtiyar olındı. Hemişe Rabb-i ‘izzet-i ceberût (19) ve Mâlik-i ‘âlem-i mülk-i meleküt ol südde-i seniyye-i ‘âliyetü’ş-şânı ve ‘atebe-i ‘aliyye-i sâmiyetü’l-mekânı menât-ı (20) nizâm-ı ‘âlem ve medâr-ı meşâlih-i kâffe-i ümem olmakdan hâlikalmayup de‘âsim-i devletini sabit ü üstüvâr (21) ve kavâ’im-i şevketini pâyende vü ber-karâr idüp revâk-ı câh u celâlini evtâd-ı hulüvvda
ku'üd ve zılâl-i [4a] ikbâlini mefârik-ı berâyâ üzerine memdüd kılıvire. 'min yâ Rabbe’l- 'âlemîn ve recâ’ü’l-müemmelîn (2) ve Rabbü’s-semâvâti ve’l-aran 'aleyhi netevekkelü ve ileyhi nesta'în. El-'abdü’d-dâ'i Ebu’s-su'üdi’l-hakir.

2.     Mektup1

(3)      Teselli içiin yazılmışdur

(4)      Bu dil-i şad-pârede olan eski yaralar yefiilenüp vüs'at-i 'âlem gözünüze teng ü târ ve kalb-i (5) âvârede olan şabr u karâr târmâr oldı. Lâkin evlâdımuzun bize 'alâkalarından Rabb-i Hâliklanna (6) 'alâkalan akvâ... îlâhire.

3.     Mektup[24] [25]

Bu dahi öyledür

Çün ki irâdet-i ezeliyye-i Rabbâniyye böyle imiş. Sem' (7) u tâ'atden ğayn vech yokdur. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci'ün”.[26] Evlâdımuzun bizden ise Rabblerine (8) alâkalan akvâdur. Ve Rabb-i 'izzettin bizden anlara re’feti ülâdur. Rücûdur ki anlara civâr- ı Hudâ (9) rahmetinde derecât-ı 'âliye müyesser idüp bize dahi dünyâda ve âhiretde anlardan enfa' ecrler 'inâyet buyura. (10) Âmîn yâ Rabbe’l-'âlemin. Ebü Ca'fer Manşürun oğlı Ca'fer fevt olıcak tmâm-ı A'zam hazretleri: “Yâ emireT-mü’minîn! (11) Ca'ferün Rabbi Ca'fere senden hayrdur ve Ca'fer mukâbelesinde sana virdügi şevâb sana Ca'ferden hayrdur.” (12) diyü 'azâ itdükde halîfe müteselli olmışdur... îlâhire.

4.     Mektup[27]

Merhum Bezen-zâde Efendiye Rodos’da iken gönderilendür

(13) Da'vât-ı şâfîyât-ı muhibbâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bî-kerâne itilâfından sonra inhâ'-i risâle-i vedâd (14) budur ki zamîr-i münir bu cânib ahvâli tefakkudine müteveccih olur ise el-hamdü lillâhi ta'âlâ cemî'-i ta'allukât ile 'âfiyet (15) üzere şeref-i mülâkâta müştâk-ı mülâhaza kılma. Vallâhu’l-müyessiri’l-Mu'in ve bihi nesta'în. Ba'de nazm:

(16)             Ve mâ ene mimmen yertecî min halîlihi

Sivâ haberi hayrin ve husni likâ[28]

muktezâsmca bize ekrem-i hedâyâ-yı (17) râ’ika ve aczam-ı eatâyâ-yı fâ’ika haber-i hayrunuz ile hayr-ducânuz iken ol diyârufi tuhaf-ı seniyyesinden (18) §arâb-ı leymûn-ı aclâ ve üç fuçı casel-i musaffa irsal itmişsiz. Gelüp bi-kuşür vâsıl (19) oldı. Lutf idüp tekellüfât-ı şûriyyeden feragat olınup hayr-ducâ ve haber-i hayrlannuz (20) irsali ile iktifa idesiz. Ve’s-selâmu caleykum ve’t-tahiyyâtu ve’l-berekât Muhibbetü’l-fakır Ebu’s-su'ud.

5.      Mektup1

[4b] (3) Maclül-zâde Efendiye Brusa’da iken gönderilendiir

(4) Da£vât-ı şâfiyât-ı muhabbet-âyât ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı meveddet-ğâyât ithaf kılmdukdan sonra inhâ’-i risâle-i (5) ducâ budur ki mektüb-ı merğûb-ı berâ'at-üslüb tazâ'ifinde bu canibi teşrif niyyet olmduğı (6) i'lâm olınmış ol merâm-ı sa'âdet-encâma derûni binini iltiyâc u iştiyâkımuz dahi a'zamdur. (7) Lâkin ber-vech-i cemil müyesser olmağiçün Hakk Sübhânehu ve ta'âlâ dergâhına tazarruedayuz. Vâlidü’l-müste'ân.

6.      Mektup[29] [30] [31] [32]

(8)     Merhum maktul Ahmed Pâşâ vezir-i a'zam oldukda tehniyet içiin
gönderdükleri mektüb şüretidür

(9)    Mevkıf-ı refîc-i 'azamet-medâr ve mahfil-i menic-i celâlet-nigâr mehhedallâhu ta'âlâ kavâcid-i tizzuhu ve devletuhu (10) ilâ-yevmi’l-karâr cenâbma fünün-ı iclâl u i'zâm ve şunüf-ı tefhim ü ihtiram ile dürer-tdacvât-ı (11) şâfîyât-ı ihlâs-âyât ve ğurer-i tahiyyât- ı vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât nişâr kılındukdan sonra inhâ’-i risâle-i ducâ (12) budur ki zamir-i münir-i mihr-tenvîr ve müşteri-tedbire hâfi degüldür ki tağayyurât-ı ahvâl-i ebnâ’-i nâsüt ve tebeddülât-ı (13) etvâr-ı câlem-i mülk ü meleküt ve sâ’ir muhât-ı hayta-i imkân olan zevât u hakâyık ve muhavvâ-i dâ’ire-i (14) hudüs olan celâ’il ü dakâyık cenâb-ı Rabbu’l- erbâb ve Mâliku’r-rikâb kâhini’1-kudreti bâhiru’l-ceberüt (15) zâhiru’l-kibriyâ’i vâsi'u’l- cazamüt cazzet subuhâtu celâlihi men en yulâhizaha’l-cuyün ve cellet surâdikâtu (16) celâlihi can en yenâlehâ eydi’l-efkâri ve’z-zunün hazretinün icâd u ibdâ'ına menüt ve inşâ5

(17)     u ihtirâ'ma merbütdur. Mebde-i ezelden müntehâ-yı ebede varınca efrâd-ı âferîdeden bir ferd yokdur ki (18) cilm-i mulüt-i nâ-mütenâhide şâbit ü mukarrer ve levh-i tekvin-i İlâhide mestur u muharrer olmaya. Lâkin evâmir-i (19) celiletü’l-akdân kutb-ı hikem-i fâ’ika üzerine deverân ve ahkâm-ı cemiletü’l-âşân minhâc-ı meşâlih-i (20) lâ’ika üzerine cereyan eylemek sünen-i seniyye-i Rabbâniyye ve 'âdet-i behiyye-i Sübhâniyye olmağın mezâhir-i (21) vücüdda zahir ve mehâzır-ı vukü'a hâzır olacak evzâ' u ahvâl ve efâl ü etvâr [5a] u âşârun her birine bir hadd-i mahdüd ta'yin ve ecel-i ma'düd tebyin buyunlmışdur. Hîc biri mikât-ı (2) ma'hüdmdan tahallüfe mecâl ve mi'âd-ı mev'üdınan tecâvüze ihtimâl yokdur. “Zâlike takdiru’l-'Azizi’l-'Alim”1 (3) El-hâletu hâzihi ol takdir-i münir ve tedbır-i bı-tağyîr muktezâsmca verâ-yı estâr-ı ğaybden bir şun'-ı bedi' (4) ibrâz buyurup emânet-i 'uzmâ-yı din ü devleti cenab-ı A'lâya tevsid ve riyâset-i kübrâ-yı (5) mülk [ü][33] [34] milleti zimmet-i himmet-i culyâya tefviz ü taklid buyurup zimâm-ı evâmir-i ahkâmı yed-i beyzânuza (6) teslim ve umûr-ı nakz u ibrâmı re’y-i 'âlem-ârânuza tevcih ü takdim buyurmış. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (7) mübârek ü meymün ve fimün-ı 'izzete mülâbis ü makrûn ve vesile-i huşül-i devlet-i dâreyn ve vuşûl-i (8) sa'âdet-i neş’eteyn kıhvire. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.

7.    Mektup[35]

Hâtır-ı 'âtır-ı hakâyık-nişâna mestur degüldür (9) ki ol makâm-ı 'Azizü’l-merâm akşâ-yı me'âric-i 'izz ü ikbâl ve a'lâ-yı medâric-i câh u celâl ve müntehâ-yı 'azâ’im-i (10) eşhâb-ı düvel ve esnâ-yı me?ârib-i erbâb-ı 'ıkd ü hail olup menâzil-i mecd ü haşmete vürüd (11) ve merâki-i 'izz ü rif'ate şu'üd şadedinde olup ol merâh-ı şâmihu’l-'imâda irtikâ ve mesned-i (12) râsihu’l-evtâda ittikâ itmek şanından olan esâtin-i a'yân-ı millet ve şanâdid- i erkân-ı (13) devletün matmah-ı enzân ve matrâh-ı efkârıdur. Anun fevkinde aşla bir tâlibe matlab u merâm (14) ve bir râğıba mevkif ü makam yokdur. Lâ-cerem huşüli müstevcib-i behcet-i 'uzmâ ve vuşüli müstetbic-i (15) meserret-i kübrâ olduğma binâ’-i hakikdür ki hadiş-i tehniyetle âhir-i makâle ve hâtime-i risale (16) kılma. Lâkin muktezâ- yı ihlâş-ı kadim ve müsted'â-yı ihtişâş-ı kavim üzerine 'arz olmup (17) 'uluvv-himmet-i sâmi-rütbetden recâ olmur ki bu bâbda telhiş-i medar ve ta'dil-i rni'yâr kılınup (18) fikr-i şâ’ib-i zerinle tefekkür ve re’y-i şâkıb-ı raşinle te’emmül ü tedebbür buyunlup ol makâm-ı sa'âdet- (19) encâm mahâsin-i zâhiresinden i'râz ve zehârif-i hâzırasmdan iğmâz ve manzar-ı merğüb-ı (20) 'acîbinden kat'-ı nazar ve revnak-ı hüb-ı dil-fîribinden ictinâb u hazer buyunlup mülâhaza buyunla (21) ki “Innâ 'arazne’l-emânete 'ale’s-semâvâti ve’l- arzi ve’l-cibâli fe-ebeyne en yahmilehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehe’l-insân.”[36] [5b] naşş-ı kâtı'ı mucibince bunca ecrâm-ı 'izâm korkup tahammül idemedigi meşâkk-ı tekâlif-i ilâhiyye zât-ı (2) şerifmüzde iken külliyyen meşârik u meğârib-i ehillenün a'bâ-yı tekâlif-i


celîle ve ahmâl-i mü’ennât-ı (3) şakileleri dahi serbâz olmışdur. Himâyet-i beyze-i İslâm ve ri'âyet-i umûr-ı 'asâkir-i zafer-fercâm (4) ve muhâfaza-i bilâd-ı şark u ğarb ve temhid-i mebâdi-i selm ü harb 'ale’l-ıtlâk 'uhde-i 'aliyyenüze (5) düşmişdür. Vazi' u şerif ve kavi vü za'if ve hâkim ü mahkûm ve zâlim ü mazlumun ve bi’l-cümle (6) kâffe-i ümem ve 'âmme-i ehl-i 'âlemün medâr u menât-ı umun re’y-i münirinüze olmışdur. Mahzar-ı refî'inüzde (7) hazır olan kimesneleıün meşâlihi bi-'inâyetillâhi ta'âlâ nazm olınursa etrâf-ı memâlik-i kâşiye ve eknâf-ı (8) vilâyet-i nâ’iyede vâki' olan havâdiş ü vâkı'ât ve nevâ’ib-i mülimmâtun hâli nice olur. Ve re’y-i (9) nebîh ve tevcih-i veöhinüz ile naşb olman ümerâ vü kuzât ve sâ’ir hükkâm u vülâtun taş addı eyledükleri (10) umurda 'amden ve hatâ’en itdükleri cinâyât u ma'âşinün huşüşiyyâtmun 'ukûbâtı “lâ tezini vâziretün vizre uhrâ”1 (11) âyet-i kerimesi muktezâsınca kendilere makşür ise sebebiyyet ciheti ile bir kıstı cenâb-ı şerîfinüze (12) 'â’id olduğına “ve men yeşfa' şefâ'aten seyyi’eten yekûn lehu kiflün”[37] [38] naşş-ı şerifi nâtıkdur. Eyyâm-ı hükümet tamâma (13) ve hengâm-ı vilâyet encama inip hükkâm-ı dünyâ-yı dün ve vülât-ı câlem-i gün-â-gün mevkıf-i 'Araşâtda (14) “yevme yekümu’n-nâsu li-Rabbi’l-'âlemin”[39] vukuf itdüklerinde kat'â hayâle gelmez ahvâl ü ehvâl zuhur (15) idecegi mülâhaza olınıcak ehl-i cürm olan eşnâf-ı hükümâtun hic birine mülâbese itmeği revâ görmez. (16) Fe-keyfe ki cemi'-i hükümâtı müştemil olan riyâset-i 'uzmâ ve siyâset-i kübrâ ola. Bunun 'uhdesinden (17) huruca huşüşen fî- zamâninâ tâkat-i beşeriyye müsâ'ade itmeği mercüdur ki mülâhaza vü mütâla'a olınup

(18)     her ân hazret-i Rabb-i müste'ân zü’l-birri ve’l-ihsân dergâh-ı 'âlem-penâhına tazarru' u ibtihâl üzerine (19) olup cemi'-i umürda i'ânet ü tevfik ve hidâyet-i tarik buyurması içün istid'â vü münâcâtda (20) olasız Mes’üldür ki re’y-i münirinüzden sâdır olan evâmir ü ahkâm nzâ-yı şerif-i Rabbâniyyeye (21) muvâfik olup sa'âdet-i dünyeviyyenüz sa'âdet- i ebediyyeye peyveste olup “înne’l-muksitine yevme’ [6a] 1-kıyâmeti 'alâ-menâbiri min- nûri fi-yemîni’r-Rahmâni ve kiltâ yedeyhi yemin”[40] hadiş-i şerifi ile zümre-i muksitin-i 'âdiline (2) lâhik olup bu neş’etde cumhür-ı enamdan mümtâz olduğınuz gibi ol neş’etde dahi 'aziz-i ser-firâz (3) olasız bi-fazlillâhi 'azze ve celle. Allâhümme veffakahu ve eyyedehu ve ilâ-menâhici’l-Hakkı erşedehu ve huz bi-nâşiyetihi (4) ile’l-hayri ve’s- sa'âdeti. “înneke 'alâ-kulh şey’in Kadir”[41] ve bi’l-icâbetihi cedir.

8.     Mektup1

(5)     Merhum Rüstem Paşaya merhum Sultân Süleyman ile Haleb’de iken
gönderilendin*

(6)     Enâmil-i deryâ-nevâl şifâh-ı istikânet ile takbil ve da‘vât-ı cizz ü iclâl lisân-ı zarâ‘at ile (7) tilâvet ü tertil kılmdukdan sonra hâk-pây-i felek-rütbet-i iksir-hâşıyyete inhâ’-i zerre-i nâ-peydâ budur ki (8) Şi‘r:

Ufk-ı mecd-i ‘izzet ü ikbâl

MatLa‘-i âftâb-ı câh u celâl

cenâbından şevârik-ı envâr-ı (9) re’fet lâmic ve bevârik-ı âşâr-ı rahmet sâti‘ olup rakam-zede-i kilk-i güher-bâr ve sâye-i hâme-i bedâyi‘- (10) nigâr irsâli ile bu ‘âkif-i şavâmi‘-i hicret ü dün ve mücâvir-i hânkâh-ı ‘uzlet ü mehcün (11) rehin-i ğıyâbetü’l- ihzân ve mukim-i zâviye-i ‘anâkib-i nisyân haziz-i mezelletden evc-i rif‘ate ref‘ (12) buyunlmış refc... îlahire

9.     Mektup[42] [43]

Hin-i vürûdmda cenâb-ı Bâriü’l-berâyâ Feyyâz-ı sicâlü’l-‘atâyâ (13) hazretinün sâha-i şükrinde ta‘fîr-i cibâh u hudûd ve ikâmet-i merâsim-i tezellül ü sücüd kılmdukdan sonra (14) tazâ‘if-i dakâyık-feşân ve matâvi-i hakâyık-nişânmda münderic olan ahbâr-ı şıhhat-i (15) mizâc-ı şerif ve enbâ’-i selâmet-i ‘unşur-ı latif mütâla‘a kıhnup lâ-siyemmâ cenâb-ı zıll-i İlâhi (16) ve kutb-ı dâ’ire-i mülk ü pâdşâhi hâkân-ı hâfıkayn sultân-ı maşnkayn şehryâr-ı rûy-ı zemin (17) halife-i Resül-i Rabbü’l-‘âlemin halledallâhu zılâl-i celâlihi mâ dâre’s-semâvâti ve dâre’l-arzün (18) ve ecrihi ahkâme saltanatuhu fî-aktâri’r- rub‘i’l-meskün hazretlerimin ehâdişi ‘âfiyet-i zât-ı melek- (19) şıfâtlan müşahedesiyle ve nüvid-i şevket ü kuvvet-i ‘asker-i İslâm ve zillet ü hızlân-i a‘dâ’-i (20) IPârrı istimâ‘ı ile akşâ-yı medâric-i behcet ü sürura irtikâ ve esnâ-yı me‘âric-i ferhat ü hubûra (21) i‘tilâ olmup âyât-ı hamd-i Rabbani tekrar ve da‘vât-ı şükr-i Sübhâni bi-şümâr kılındı. [6b] Hemişe mesâmi‘-i zemin ü zaman ve güş-ı hüş-ı mekin ü mekân istimâ‘-ı şit-i şevket ü celâlinüz (2) ile müşerref olmakdan hâli olmaya. Âmin Rabbe’l-‘âlemin.


10.      Mektup1

Hâliyen yümn ü iclâl ve sa'âdet ü ikbâl (3) ile mahmiye-i Haleb nüzûl-i mevâkib-i sultani ve hulûl-i mekânib-i hâkâni ile teşrif buyurıldukdan sonra (4) a'inne-i ‘azâ’im-i mâziyye ve ezimme-i şarâ’im-i 'âliyye şayd u şikâr ve nazm-ı meşâlih-i ehl-i diyâr içün etraf (5) u eknâfda olan arâzi-i mukaddese semtine tevcih buyunlduğı iş'âr buyunlmış 'inân-ı 'azimet-i hümâyûn (6) ve zimâm-ı niyyet-i sa'âdet-i makrûn ne semte ma'tûf u masruf buyunlursa tevfîk-i İlâhi refik (7) ve hidâyet-i nâ-mütenâhi rüy-ı tarikıfiuz olup mihr-i sipihr-i saltanat-ı zâhire ve âftâb-ı semâ’-ı hilâfet-i bâhire (8) ile burc-ı 'izzet ü celâlde ve evc-i sa'âdet ü kemâlde ittişâl ü kırân ve içtimâ' u iftirâkınuz (9) dâ’im ü üstüvâr olup mukârenet-i ferkadeyn gibi şâbit ü ber-karâr olup hazar u esfarda ve leyi

(10)      (ve leyi)[44] [45] ü nehârda 'ayn-ı 'inâyet-i Rabbâniyye ile melhuz ve hıfz u himâyet-i sübhâniyye iye mahfuz olup cemi'-i (11) erâzil-i li’ârn ve efâzıl-ı kirâmun her birine ekâvil ü efâ'ilden ne makûle nesne hakik u halik (12) idügi zamir-i münîr-i müşterî- tedbîre hâfî degüldür ki “el-habişâtu li’l-habişîne”[46] mücibince kendilere lâ’ik olan (13) cinâyet-i seyyi’ât izhârında taksir itmişler. Mercüdur ki “et-tayyibâtu li’t-tayyibine”[47] muktezâsınca sizler dahi (14) mekârim-i ahlâk ve tîb-i a'râkınuz ahkâmın ibrâz idüp ma'şiyetierin 'afv ile ve isâ’etlerin ihsânla (15) mukabele itmek himmet, ü 'inâyet idesiz. Küllü inâ’in bi’llezi........ şahh fih ... tlâhire.

11.      Mektup[48]

(16)      Ma'nîsâ’da Sultân Murâd şehzade iken lalasına gönderilendür

(17)     Mahfil-i Refi'u’l-kıbâb ve nâdi-i menî'u’l-cenâb halledallâhu 'azze sultânuhü 'izzuhü ve ikbâluhu ve ebbede câhuhu ve celâluhu mede’d-duhüri ve’l-ahkâb semtine ulûf-ı da'vât-ı şâfiyât-ı verdiyyetü’n-nesemât ve şunûf-ı (19) tahiyyât-ı vâfiyât- rindiyyetü’n-nefehât ithâfından sonra inhâ’-i zamîr-i münîr-i mihr-tenvir (ü) müşteri-tedbir budur ki (20) reşha-i aklâm-ı cevâhir-nişâr ve rakam-zede-i kilk-i gevher-bâr a'ni kitâb-ı kerim-i berâ'at-nesim ü hitâbet-vesim (21) vâcibü’t-tefhim vârid olup tazâ'if-i şerifesinde münderic olan ahbâr-ı selâmet-i mizâc-ı şerif [7a] ve enbâ’-i 'âfiyet-i 'unşur-ı latif mütâla'asıyla e'âli-i me'âric-i sürûra i'tilâ ve ekâşî-i medâric-i (2) hubûra irtikâ olmup Hakk sübhânehu ve ta'âlâ ve tevâtüri 'ale’l-berâyâ berrehu ve tevâli hazreti cenâb-ı cehline (3) mahâmid-i bî-kerâne kılındı. Hemişe ehâdiş-i meserret-nümâ vü behcet-efzânuz istimâ'ı ile mesâmi'-i (4) âfak müşerref olmakdan hâli olmaya bi-fazlillâhi ta'âlâ ve lutfihi’l-'amim. Ba'dehu inhâ’-i hâtır-ı 'âtır-ı 'utârid- (5) nazır budur ki sehâb-ı mefâhir-i büzürgvân midrâr-ı 'ubâb-ı me’âşir-i kâmkârı zehhâr olup (6) matâvi-i mektüb-ı merğüb-ı berâ'at-üslübda dâ'i-i devlet-hvâh ve muhliş-i bı-iştibâh Mevlânâ Mahmüd Çelebi (7) du'â-güyınuzun mukalled olduğı hidmetde bezl-i mechüd ve sacy-i ma'hüd idüp keşf-i müşkilât-ı mühimme (8) ve hall-i mu'zılât-ı mülimmede hüsn-i fi'âli ve intizâm-ı hâli dere buyunlmış el-hamdü lillâhi ta'âlâ (9) andan recâ olman dahi ol idi. Amma şamim-i hatîr-i 'âlem-ârâya hafi olmaya ki kevâkib-i seyyaremin (10) yümn [ü]1 şerefden gayet ba'id ola. Neng-i ehad-i neyyireyne bir veehle ittişâl ü kırânı vâki' olsa (11) kemâl-i mertebede yümn ü şeref iktisâb ider. Lâ-cerem Mevlâna-yı mezbür dahi muvâfakat-ı 'inâyet-i Rabbâniyye (12) ve murâfakat-ı hidâyet-i Sübhâniyye ile cenâb-ı bercis-i burc-ı ihtişâm ve nâhıd-i evc-i ihtiram (13) pertev-i âftâb-ı fazl-ı îlâh neyyir-i a'zam-ı celâlet ü câh Mâlik-i mülk-i cizz ü sultânı vâriş-i tâc u taht-ı (14) hâkâni halledallâhu ta'âlâ eyyâm-ı saltanatu’z-zâhire ve ebbed a'vâm-ı hilâfetü’l-bâhire hazretlerimin catebe-i (15) felek- kıbâb ve südde-i sa'âdet-intisâblanna kırân u intisâb idüp menât-ı makâlid-i (16) umur ve medâr-ı meşâlih-i cumhur ve kutb-ı felek-i evâmir ü nevâhiy ve mihver-i dârire-i eltâf-ı nâ- mütenâhı olan (17) divân-ı ma'delet-'unvânlanndan re’y-i rezin-i münır ve fikr-i raşin-i hatirinüz mucibi üzere ihyâ’-i (18) merâsim-i cadl ü dâd ve itfâ’-i nâ5ire-i şerr ü fesada ve temhid-i mebânî-i emn ü emân ve teşyıd-i (19) mebâni-i râhat u itmi’nân içün âfâka münteşir olan ahkâm-ı şerîfe-i lâmi'atü’l-envârlarmdan (20) eşi'a-i fazl u kemâl iktibâs itmişdür. Belki anım mir’ât-ı zamirinde zuhür iden şuver-i mahâsin (21) fil-hakika ol cenâb-ı Refi'un ihsânlan âşândur. Görinen kurş-ı kamerde âftâb envândur. [7b] Hemişe zılâl-i saltanat-ı seniyyeleri kâffe-i enâm siyemmâ cumhür-ı 'ulemâ’-i a'lâm üzerine memdüd (2) ve amâb-ı hıyâm-ı hilâfet-i behiyyeleri evtâd-ı huluvvda ma'küd olup tedbir-i münir-i 'âlem-tâbınuz (3) ile envâr-ı macdelet-i zâhireleri meşârik u meğâribde lâmi' ve âş âr-ı eyâlet-i bâhireleri bast-ı 'âlemde (4) şâ’i' ola. Âmin Rabbe’l-'âlemin 'aleyke netevekkelü ve bike nesta'in. Muhibbetü’l-fakir Ebu’s-su'üdi’l-hakir 'ala 'anhu.

12.     Mektup[49] [50] [51]

(5)      Bu dahi vezir-i a'zanı mektübına cevâb gönderilmişdür

(6)     'Atebe-i 'aliyye-i refi'atü’ş-şân ve südde-i seniyye-i meni'atü’l-erkân ki mu'affer-i cibâh-ı cebâbire-i (7) duhür ve mukabbel-i şifâh-ı kayâşıra-i 'üşürdür. Lâ-zâlet a‘lâm-ı hâfıkatu fi’l-hafikayn ve envâr-ı (8) şevânk-ı şevket-i şârikatu beyne’l-maşnkayn mueyyedetu bi-mevâkibi’l-‘izzi ve’t-temkin ve makânibi’n-naşri’l-‘aziz (9) ve’l-fethi’l- mübin mevâkıf-ı celile-i fesîhatü’l-eknâf ve mahâfîl-i cemile-i vesi‘atü’l-etrâfına hezârân

(10)     hezâr tebcil ü i‘zâm ve tevkir ü ihtiram ile vüfüd-ı da‘vât-ı şâfiyât-ı ihlâş-âyât cünüd-ı

(11)      tahiyyât-ı vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât tevcih olınup fünün-ı zarâ‘at ü ibtihâlle vazâ’if-i hidmet eda (12) vü ikâmet kıhndukdan sonra inha3-i hâk-pây-i ‘azamet-penâh ve celâlet- destgâh budur ki ol ufk-ı (13) saltanat-ı zahire ve maşnk-ı âftâb-ı hilâfet-i bahire cenabından şevânk-ı envâr-ı ‘avâtıf-ı sultâniyye (14) tulü‘ u bevânk-ı âşâr-ı ‘avârif-i hâkâniyye sutü‘ idüp bu câkif-i şavma‘a-i ‘uzlet ü humül (15) ve mücâvir-i hânkâh-ı za‘f u zübûl rehin-i nevâ3ib-i ğumûm ve katin-i zevâyâ-yı meşâ’ib-i humüm (16) olan zerre-i nâ- bûd ve katre-i hâk-âlüdı irsâl-i kitâb-ı kerim-i hâkâni ve teşrîf-i şerif-i (17) cihân-bâni ile haziz-i zillet ü hevândan evc-i asmana ref‘ buyunlmış cenâb-ı Rabbü’l-erbâb (18) Mâlikü’r-rikâb Rabbu’l-kibriyâ’i ve’l-ceberüt Hallâk-ı câlemu’l-mulki ve’l-meleküt cellet surâdikâtu celâluhu (19) ‘an en tenâlehâ eydi’l-efkâri ve’z-zunün ve ‘azzet subuhâti cemâluhu men en tulâhizaha’l-ebşâri ve’l-‘uyün (20) ol cenâb-ı celâlet-penâh u ‘azamet- destgâhun serâperde-i câh u celâllerin fark-ı ferkadeyne hem-ser (21) ve seb‘-tıbâk-ı şâmihatü’r-revâkdan berter kıhıp zılâl-i ‘izzet ü celâlden basit-i ‘âleme memdûd [8a] ve atnâb-ı hıyâm-ı devlet ü ikbâllerin evtâd-ı huluvvda ma‘küd idüp kâffe-i metâlib ü mekâşıdm (2) kabüle karin ve ‘âmme-i me’ârib ü merâsıdlarm husule rehin kıhvire. Âmin Rabbe’l-‘âlemin (3) ve reca3ü’l-müemmelin ve Rabbü’s-semâvâti ve’l-arrin. Nes’elüke bi-nüri vechike elleri mele’e erkâne ‘arşuke (4) ve bi-kudretike elleti kadderte bihâ ‘alâ- halkike ve bi-rahmetike elleti vesi‘at külle şey’in en tülâhiza bi-‘aynike elleti (5) lâ-tenâme ve tehfaza fî-rüknike elleri lâ-yerâme ve tahalley bi-huleli’l-kerâmeti ve’l-iştifâti ve tahalle‘ ‘illeti hal‘i’l- (6) fahâmeti ve celâbibü’l-ictibâ3i bi-fazlike ve keremike yâ erhame’r- râhimin. El-‘abdi’l-müznibi’l-fakir Ebu’s-su‘üdi’l-hakir.

13.     Mektup[52]

(7)     Mahfil-i şeri‘at-şi‘âr ve şebbitullâhi kavâ'idi ‘izzuhu ilâ-yevmi’l-karâr semtine fünün-ı eşvâkla da‘vât-ı şâfiyât-ı (8) müştâkâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bî-kerâne ithâfmdan sonra el-hamdü lillâhi sübhânehu ve ta‘âlâ mütâla‘a-i cemâl-i bedi‘u (9)Tmiş âle mü’eddi ba‘z-ı mebâdi vü mukaddimât zuhür itdi. Cezellâhu ta‘âlâ men mehhedehâ ‘annâ hayra.


14.     Mektup[53]

(10)     Ma'nîsâ’da şehzade canibine gönderilendin*

(11) cAtebe-i caliyye-i 'azamet-medâr u hilâfet-penâh ve südde-i seniyye-i celâlet- nigâr u saltanat-destgâha (12) ki mukabbel-i şifah-ı kayâşıra-i cuşür ve mucaffer-i cibâh-ı cebâbire-i duhûrdur. Lâ-zâlet havâfık-ı riFatehâ (13) hâfikatu fi’l-hafıkayn ve şevânk-ı şevketehâ şânkatu beyne’l-maşrıkayn mu’eyyedetu bi’t-te’yidâti’r-Rabbâniyye (14) ve muvaffakatu bi’t-tevfîkâti’s-subhâniyye makrünetu bi-funûni’l-cizzi ve’t-temkîn maşhübetu bi’n-naşri’l-cazizi ve’l-fethi’l-mübin (15) mevâkıf-ı fesihatü’l-eknâfına hezârân hezâr mevâkib-i tefhim ü iczâm ve ketâ’ib-i iclâl ü ihtiram ile (16) vüfüd-ı da£vât-ı şâfiyât-ı ihlâş-âyât ve cünüd-ı tahiyyât-ı vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât tevcih olınup (17) merâsim-i hidmet ikâmet olmdukdan şofira maerüz-ı sâha-i £izz ü celâl lâ-berhat meşhüneti mâ fe-ebeynînü (18) ‘1-mecdi ve’l-ikbâl budur ki ol Şi'r:

Matia£-ı âftâb-ı lutfi İlâh

Neyyir-i a£zam-ı celâlet ü câh

(19)             Merkez-i mecd ü mülk ü sultâni

Kutb-ı eflâk-i £izz ü hâkâni

halledallâhu £azzehu sultânuhu £izzuhu ve £alâhu (20) ilâ-ğâyeti’d-dehri ve müntehâhu fâ’izu’l-kulli mâ yu’emmehu ve yehdâhu ve hâtizu’l-cemi'i mâ yuhibbehu ve yerzâhu cenâb-ı (21) şâmihu’l-eyvân ve râsihu’l-erkânlan kıbelinden bu câkif-i şavâmi£-i humûl ve mücâvir-i hânkâh-ı [8b] za£f u zübül kıllet-i bizâ'a ve £adem-i istitâ'a ile tesvîd itdügi tefsirüfi bir nüshası (2) ol cenâb-ı Refî'ü’l-kıbâba reF olmmağa işâret-i £aliyye buyunlmağm imtişâlen bi’l-emri’n-nâfizi li’l-Hakk (3) lâ-zâle câriyen fi-aktâri’r-rub£i’l- meskün nâfizen fî-mesâlikihi ve menâkibihi mutâ'an fi-meşârikihi ve meğâribihi (4) bir nüsha tertib olmup rebib-i ni'met-i euzmâ rehîn-i hidmet-i culyâ kethudâ kullarına teslim olmdı. (5) Mahâfil-i refîca-i celilü’l-mikdâr-ı hüsrevâni ve endiye-i menica-i cemiletü’l- âşâr-ı cihân-bânîye (6) huzür-ı şerefi ile müşerref oldukda eğer zerre-i nazar-ı sacâdet- nümâya manzar ve nefha-i hiss-i kabul (7) u irtizâya mazhar vâkic olursa Şicr:

Fezâlike mes'üli ve cizzi ve mefhari Ve aczami âmâli ve hunne eizâm

(8)                Huve’l-matiabi’l-aclâ fe-menzellezi leh Sivâ neyluhu fi’l-câlemine merâm Le in kâne fî-kalbî sivâ zâlike munyeh

(9)                Fe-kullu müne’d-dünyâ caleyye haram1

Hakk sübhânehü ve tacâlâ ve tevâtür-i cale’l-berâyâ berre ve tevâli hazreti ol zât-ı melek- (10) şif âttın zılâl-i devlet ü ikbâllerin basit-i 'âleme mebsût u memdûd ve atnâb-ı hıyâm-ı câh u celâllerin (11) evtâd-ı huluvvda merbut u ma'küd kılıvirüp eemic-i makâşıd-ı diniyye vü dünyeviyyelerin ve merâsıd-ı evleviyye (12) vü uhreviyyelerin hayrlar ve sa'âdetler ile husule karin kılup catebe-i ‘ulyâlannı menât-ı nizâm-ı câlem (13) ve medâr-ı meşâlih-i kâffe-i ümem eyleye. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemîn 'aleyke netevekkelü ve bike nestacin. Ed-dâ'Pü’l-muhlisi’l-fakir Ebu’s-su'ûdi’l-hakir.

15.      Mektup[54] [55]

(14)      Şam Paşasına gönderilen mektûbdur

B’ismikellâhümme ve bi-hamdike. (15) Mahfîl-i refîc-i celâlet-nigâr ve nâdı-i menic-i sa'âdet-medâr şebbitullâhu cazze ve celle kavâcid-i mecdehu mâ dâre’l-feleki’ (16) d-devvâr cenâb-ı şâmihu’l-erkânına şerâ5if-i daevât-ı şâfiyât-ı muhibbâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bı-kerâne (17) ithâf kılındukdan sonra inhâ’-i zamir-i münir-i mihr-tenvir ve inbâ’-i hâtır-ı câtır-ı 'utârid-te’şir budur ki (18) cenâb-ı celilü’l-mikdâr ve cemîlü’l-âşârdan fihrist-i ceride-i belâğat-'ünvân şahife-i berâcat-ı menşûr-ı (19) şerif-i kâm-râni yarlığu’l- menic-i şâdmâni a'ni rakamzede-i kilk-i gevher-bâr ve reşha-i hâme-i bedâyi'-nişâr (20) vârid olup nesîm-i gülzâr-ı kudsden nişân ve nacim-i cinân-ı hüsnden nevâl-i bi-kerân virdi (21) ve tazâcif-i şerifesinde münderic olan ahbâr-ı selâmet-i zât-ı melek-şıfât ve enbâ’-i câfiyet-i [9a] cunşur-ı letâfet-simât telakki olmmak ile ekâşî-i medâric-i behcet ü sürura irtikâ ve ecâli-i mecâric-i (2) ferhat ü hubüra i'tilâ olınup cenâb-ı celil-i Rabbü’l- erbâb ve Mâlikü’r-rikâba hamd-i bi-pâyân kılındı. (3) Lâ-siyemmâ dâcî-i devlet-hvâh ve muhliş-i bî-iştibâh Muhammed ducâ-gûyınuzun ikâmet-i hidmet-i şericat-ı seyyidü’l-enâm (4) ve ricâyet-i hukûk-ı havâşş u 'avâmmda minhâc-ı ma'delet ü sedâd ve meslek-i naşfet ü reşâd üzerine (5) cereyanı tazmin buyunlmış ğâyetü’l-emânî... îlâhire.

16.     Mektup1

Şehzade canibine gönderilen terbiyenâmedür

(6) Mevkıf-i menic-i cazamet-medâr-ı hâkâni ve mahfil-i refîc-i celâlet-nigâr-ı sultani lâ-zâlet a'lâmı haşmetuhu (7) hâfıkatu beyne’l-hâfıkayn ve şevârikı şevketuhu şânkatu beyne’ 1-maşnkayn mu’eyyedetu bi’n-naşri ve’t-temkîn ve (8) mü’ebbedetü ebedü’l- âbidin cenabına hezârân hezâr kavâfil-i tevkii ü ihtiram ve revâhil-i tebcil ü iczâm-ı (9) binle dürer-i hidemât-ı şâlihât-ı ihlâş-âyât ve ğurer-i da'vât-ı vâfîyât-ı ihtişâş-ğâyât nişâr

(10)      kıhndukdan sonra inhâ’-i zamir-i münîr-i nâhîd-ihtirâm ve hâtır-ı câtır-ı cutârid- ihtişâm budur ki rebib-i (11) nicmet-i celîletü’l-âşâr ve rehin-i hidmet-i celiletü’l-mikdâr fahr-i meşâhir-i kiram ve zühr-i cemâhîr-i ‘ulemâ’-i (12) aHâm şerefü’d-dünyâ ve’d-din Ebu’l-Macâli Mevlânâ Büstün bendeleri tetimme-i bacz-ı evtâr-ı mühimme ve tekmile-i (13) bacz-ı levâzım-ı mülimme maslahatı içün bu diyara gelüp ol cenâb-ı cazamet-penâh u celâlet-destgâhun (14) hikâyet-i ahbâr-ı saeâdet-i rüz-efzün ve rivâyet-i ehâdiş-i devlet-i hümâyûnları ile mesâmiM (15) âfâkı müşenef ü pür-hubür idüp yine cibâh-ı zarâcat ü ibtihâl ve nevâşi-i cubüdiyyet ü iclâl (16) üzerine ol catebe-i caliyye-i cihân-penâhun hidemât-ı vâcibetü’l-edâ5 ve mefrüzatü’l-ifâsını ikâmet (17) eylemek içün cenâb-ı caliyyü’ş-şân şavbına revâne oldı. Hemişe sürâdikât-ı câh u celâlde müreffehü’l-hâl (18) olup zılâl-i devlet-i sa'âdet-encâm mefârik-ı kâffe-i enama şâmil ü mütenâvil olmakdan hâli olmaya. (19) Âmin Rabbe’l-'âlemin,

17.     Mektup[56] [57] [58]

İstizân-ı Hacc içün pâdşâha yazılan carz şüretidür

(20)      Dergâh-ı câlem-penâh ecazzallâhu ta'âlâ ve i'lâhu ilâ-ğâyeti’d-dehri ve müntehâhu türâbma carz-ı dâci-i fakir budur ki (21) tavaf-ı Beytullâhi’l-harâm ve ziyâret-i ravza-i Resül caleyhi’ş-şalâtü ve’s-selâm mucazzam-ı erkân-ı din-i İslâmdan [9b] olup her müslim-i kâdire farz-ı cayn iken bu cabd-i keşini’t-takşir ta'allül ü te’ehhür itmekle ol farz-ı vâcibü’l-edâ5 (2) ve deyn-i lâzimü’l-kazâ bu zamâna değin zimmet-i za'îfde kalmış idi. Hâlâ müddet-i cömr ğâyete inip (3) ve zacf-ı kavi nihâyete yetüp ol fariza-i vâcibenün edâsmdan bi’l-külliyye hırmân u hüsrân-ı havfı (4) müstevli olup karâra tâkat kalmamağın mütevekkilen calallâhi ta'âlâ ol hukük-ı celile edâsından (5) ğayn cenâb-ı hâkân-ı rüy-ı zemin halledallâhu ta'âlâ zılâli saltanatuhu cale’l-câlemîn hazretlerinün devâm-ı (6) devlet-i rüz-efzünlanyçün ol mevâki'-i icâbet-i da'vât ve mevâzı'-i kabül-i hâcât olan mevâtm-i mukaddesenün (7) türâb-ı müstetâbma yüz sürilüp tazarru' u münâcât olınmak içün bu mevsimde üftân u hizan ol cenâb-ı (8) Refİ'a teveccüh ü ikbâle niyyet-i câzime ve 'azimet-i sârime olmup izn-i hümâyûn istid'âsıyçün şûret-i (9) hâl-i zarâ'at ü ibtihâlle sâha-i 'izz ü celâle ref' olmdı. Mutazarrı' u mes’ûldür ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (10) hazreti takdir buyunnış ola. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin ve yâ Mucibe’ s-sârilîn.

18.      Mektup1

(11)      Budun pâşâsma at gönderdükde yazıl an dur

(12)     Ba'de zâlik ser-hadd-i diyâr-ı îslâmiyye ve akşâ-yı memâlik-i mahmiyyede cenâb-ı şerifinüz din-i îslâmun sedd-i şedidi (13) ve riikn-i sermedi olup leyi ü nehâr 'ale’d-devâm ve’l-istimrâr nefs-i kerimenüz ile tertib-i umür-ı ğazâ (14) vü cihâd ve tedbir-i meşâlih-i cibâd u i'dâd âlât-ı harb u kıtâl ve ihzâr-ı edevât-ı zarb u nizâl (15) idüp cemi'-i evkâtmuz i'lâ’-i kelimetullâha maşrüf olup 'âmme-i müslimine lâ-siyemmâ kâffe-i muhlisine (16) mu'âvenet ü muzaheretimiz vâcib olmağın cünûd-ı du'â ile mu'âvenet ü muzâheretden bir lahza (17) hâli olınmaduğından ğayn hâlâ ğazâ vü cihâdun esbâb-ı zahiresin tertib ile dahi muzâheret (18) ü imdâd niyyet olmup cenâb-ı Refî'u’l-kıbâba teberrüken ve teyemmümen bir ton ayğır at irsâl olındı. (19) Rikâb-ı hümâyünınuza yarar zann olmur. Mercüdur ki karîn-i kabul olup ıştabl-ı 'âmirede olması (20) müstetbi'-i meyâmin ü berekât olup hemvâre sa'âdet atma süvâr ve cemi' umurda kâmkâr u kâm-rân

(21)     olasız

19.      Mektup[59] [60]

İ'âde 'arzı içün yazılandur

[10a] Südde-i seniyye-i sa'âdet-şi'âr ve 'atebe-i 'aliyye-i ma'delet-medâr şebbitullâhi ta'âlâ kavâ'idi 'azzehâ ilâ-yevmi’l-karâr (2) cenâbma 'arz-ı dâ'î-i fakir budur ki cenâb-ı firdevs-âşyân Sultân Bâyezîd Hân 'aleyhi’r-rahmeti ve’r-nzvân (3) hazretlerinün mahmiye-i Kostantmiyyede vâki' olan müderrislerimin yevmi beş akçe ile i'âdesi (4) hidmeti mahlül olup râfi'-i ruk'a-i du'â Mevlânâ Ahmed bendeleri hidmet-i mezbûreye lâ’ik u müstahikk (5) olmağın tevcih olmup sadaka buyunlmak recâsma vâki'- i hâl 'arz olındı. Baki ferman dergâh-ı (6) 'âlem-penâhundur. Tahriren fi-evâ’ili zi’l- hicceti’l-harâm sene ihdâ ve sittin ve tis'a mi’e


20.     Mektup1

(7)     Merhume sultân vefatına yazılan ta'ziyenâmedür

(8)     Südde-i seniyye-i 'azamet-medâr ve 'atebe-i 'aliyye-i celâlet-nigâr ki mukabbel-i şifâh-ı eşhâb-ı ikbâl ve mu'affer-i cibâh-ı (9) erbâb-ı 'izz ü ikbâldür. Lâ-zâlet e'âlimi rif'atuhu hâfıkatu fi’l-hafıkayn ve şevânkı şevketuhu şânkatu (10) beyne’l-maşrıkayn mu’eyyedetu bi-mevâkibi’l-'izzi ve’t-temkın ve makânibu’n-naşri’l-'azîzi ve’l-fethi’l- mubın mevâkıf-ı fesîhatu’l- (11) eknâflanna hezârân hezâr kavâfil-i tevkîr ü ihtiram ve revâhil-i tefhim ü i'zâm ile cünüd-ı dacvât-ı (12) şâfiyât-ı muhlişâne ve vüfüd-ı tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne tevcih olındukdan sonra 'inâyet-i zarâ'at ü ibtihâl (13) ve nihâyet-i inkisar u infi'âl ile carz-ı fakir budur ki cenâb-ı cennet-mekân-ı kuds-âşyân dürret-i iklilü’l-'azamet (14) ve’l-celâl ve ğurret-i cebinü’s-sa'âdet ve’l-ikbâl meliketü’l-melikât melekiyyü’l-melekât 'aliyyetü’z-zât şafiyyetü’ş- (15) şıfât zâtü’l-'alı ve’s-sacâdât Fâtımatü’d-dehri ve 'Â’işetü’l-'aşri el-muhtaşşati bi-mezid merâhimü’l-Melikü’l-Mennân (16) merhume sultân 'azimetti’ş-şân hazretlerimin vâkı'a-i nâzile ve muşibet-i hâ’ilesi ki nümüne-i fezac-i ekber (17) ve mukaddime-i kıyâmet-i hâ’iletü’l-manzar ve nefha-i ülâdan bir eşerdür. 'Ukül-i fuhüli feyâfi-i hayretde ser-gerdân (18) ve elbâb-ı erbâb-ı başâ’iri mahâmih-i dehşetde hayrân kılup kâffe-i ümemi virân ve 'uyün-ı 'âmme-i (19) a'yânı hün-feşân idüp elsine-i eşhâb-ı berâ'at u beyâna kelâl ve makâlât-ı erbâb-ı belâğat u 'ayâna (20) ihtilâl virüp mannaşa-i ta'ziyetde sevk-i makâlâta kudret ve ma'raz-i tesliyetde tertib-i mukaddimâta (21) takat komamışdur.

Mâ li ve’l-kelâmi’t-tavili’l-'ariz

Ve kad hâle’l-harizi dûne’l-kariz[61] [62]

[10b] Eğer bu dâhiye-i dehyâ ve tâmme-i kübrânun müdâfa'ası mümkin ti müyesser ve mümâna'ası makdür-ı beşer olaydı (2) cemâhir-i ümem ve tavâ’if-i ehl-i 'âlem bezl-i makdûr ve şarf-ı mechûd u meysür idüp merhumemin üzerinden (3) yavuz yil esdürmezler idi. Lâkin 'ilm-i şerif rüşendür ki 'âkifân-ı 'âlem-i nâsüt bi-esrihim esir-i 'acz ü inkisâr (4) ve rehin-i züll ü iftikârdur. 'înân-ı havi ü kuvvet ve zimâm-ı irâdet ü kudret cenâb-ı Rabbü’l-erbâb (5) Mâlikü’r-rikâb celle celâluhu ve 'amme nevâluhu hazretinün kabza-i takdir-i bi-tağyir ve dest-i tedbir-i münîrindedür. (6) Lâ-cerem silsile-i 'ubüdiyyetde muntazam olan efrâd-ı âferideden kavi vü za'if ve vazi' ü şerif (7) ve hâkim ü mahkum ve hâdim ü mahdum emr-i lâzım ve hükm-i mütehattim budur ki cemi' umünnı hazret-i Rabb-i 'izzete (8) tefviz idüp hâlen ve me’âlen emrinde hayr ne ise anı müyesser buyurmak içün dâ’imâ dergâh-ı 'âlem-penâh-ı sübhâniyyede (9) kar1-! bâb-ı tazarru' u münâcât u ibtihâl üzerine olup eğer mücib-i meserret ü behcet emr-i müyesser buyurur ise (10) hamd ü şükr idüp müriş-i hüzn ü müsâmit emr-i mukadder buyurur ise şabr eyleyüp mukabelesinde (11) “înnellâhe halefen can külli halikın ve dereken 'an külli hâ’ibin”1 mucibi üzerine ücûr-ı cemileye vüşük u itminan (12) üzerine ola. Metâ'-ı hayât-ı dünyâ bir bizâ'a degüldür ki şebât u karâra kâbil ve devâm u istimrâra muhtemel (13) ola bir libâs-ı müste'âr ve zıll-i bi-karârdur. Anımla hâsıl olan iğtinâm-ı ebedi ve ibtihâc-ı sermedi (14) veşikü’l-izmihlâldür. Eşhâb-ı 'akl-ı rezin ve erbâb-ı cezm-i raşine lâ’ik budur ki mukabelesinde (15) olan 'avz-ı zâ’id ve na'im-i huld ile hâsıl olan iğtinâm-ı ebedi ve ibtihâc-ı sermedi ibtiğâ vü irtizâ (16) eyleye. Lâ-cerem habbâb-ı Rabb-i 'izzet ü ceberut Hallâk-ı 'âlem-i mülk ü meleküt hazreti dergâh-ı 'âlem-penâhından (17) mes’ûldür ki bu vâkı'a-i hâ’ileyi âhir-i meşâ’ib kılup cenâb-ı hâkân-ı rüy-ı zemin ve halife-i Resül-i (18) Rabbü’l-'âlemin halledallâhu zalâli celâluhu 'alâ-mefânki’n-nâsi ecma'in hazretlerimin ve ol cenâb-ı celilü (19) ‘1-mikdâr ebbedallâhu ta'âlâ eyyâme devletuhu mede’d-duhüri ve’l- a'şâr hazretlerimin vücüd-ı şeriflerin cemi'-i âlâm (20) u eskâmdan hıfz u himâyet idüp eyyâm-ı hümâyûn ve a'vâm-ı sa'âdet-i makrûnlann dâ’im ü kâ’im idüp (21) havâtır-ı şerîfeleıimüzi humüm u evcâlden 'ismet buyura. Âmîn yâ Rabbe’l-'âlemin.

21.     Mektup[63] [64]

[İla] Defter oldur ki cenâb-ı şâhib-kırân-ı rüy-ı zemin zıllullâhi ta'âlâ fî’l- arzinhâmi-i himây-ı zemin ü zaman (2) bâsit-ı bisât-ı emn ü emân hâfız-ı bilâd-ı şark u ğarb mâhid-i mihâd-ı selm ü harb kâsiru’l-ekâsire ve kâşımu’l- (3) kayâşıra merğam-ı umürü’l-cebâbirekahramânu’l-kurûm sultânu’l-'Arabi ve’l-'Acemi ve’r-Rüm pâdşâh-ı 'azimu’ş-şân (4) Celilu’l-kadr refî'u’l-mekân sultân-ı heft-kişver hâkân-ı sa'd-ahter a'ni es-sultânibnu’s-sultânu’s- (5) sultân Süleymânibnü’s-sultân Selim Hân lâ-zâlet eyyâmi hilâfetuhu mahrûsati 'an-reybu’l-menün ve ahkâmi (6) saltanatuhu câriyeti fî-aktâri’r- rub'i’l-meskün hazretleri mevâ’id-i 'avârif-i 'aliyye-i hâkâni ve 'avâ’id-i (7) 'avâtıf-ı seniyye-i cihân-bânilerini kâffe-i 'ulemâ’-i a'lâm ve 'âmme-i mevâli-i 'izam üzerine ifâza buyurup (8) her birinden 'alâ-hasebi merâtibihimu’r-refî'ati’l-medârici ve’l-meni'atuT me'ârici.

22.     Mektup1

(9)      Sultân Selim şehzade iken gönderilen mektübdur

(10)     Bu dâ'i-i devlet-hvâh ve muhliş-i bı-iştibâha cenâb-ı hâkân-ı rûy-ı zemin ve halife-i Resül-i Rabbü’l-'âlemin (11) halledallâhu sübhânehu zılâle saltanatuhu 'alâ-ehli’l- meşârikı ve’l-meğâribi ecma'în hazretlerinim du'â-yı devâm-ı devletleri (12) esnasında ol serv-i ser-efrâz-ı bostân-ı saltanat-ı zahiremin da'vât-ı devlet-i rüz-efzünlanna (13) iştigâl emr ohnmış hâtır-ı câtır-ı 'utârid-te’şite püşide olmaya ki kadimden dahi ed'iye-i devlet (14) ü ikbâl ve eşniye-i sa'âdet ü iclâlleri vird-i lisân u enis-i dil ü cân idi. Amma euyûn-ı fitne (15) vü fesâd menâm-ı ğafletden intibah ideli hazret-i Bâriü’n-nesem ve münşî-i beni-Âdem fıtrat-ı selime (16) ve cibillet-i kerimede idâ' buyurduğı melekât-ı melekiyye-i kudsiyye ve mü’eşşer-i celile-i insiyye muktezâsı (17) üzerine sâdır olan evzâ'-ı hamide ve evzâ'-ı pesendide lâ-siyemmâ sa'âdetli pâdşâh hazretlerimin (18) cenâb-ı refî'lerini iclâl ü i'zâm ve tefhim ü ihtirâmınuz ve hâtır-ı 'âtır-ı deryâ-makâtırlarm riâyetimiz (19) ve nâmüs-ı saltanat-ı zahireyi hıfz u himâyetinüz müşahede olmalı 'alâ’ik-ı ihlâş-ı mütezâyid ve revâbıt-ı (20) ihtişâş-ı merâtib-i tahrîr ü takrirden mütecaviz ü müteşâ'id olup rüz u şeb da'vât-ı devlet-i (21) ebediyye ve tahiyyât-ı sa'âdet-i sermediyyenüze müşâbir ü müdâvimüz. Vallâhi Mucibe’ s-sâ’ilin 'aleyhi netevekkelü ve bihi nesta'in.

23.     Mektup[65] [66]

[11b] Vezir-i a'zama seferde iken gönderilen mektübdur

(2)    Mahfil-i menic-i 'azamet-penâh ve nâdî-i refî'-i celâlet-destgâh ref'-i refı'ü’d- derecât-ı kaderuhu’ş-şâmihi (3) ilâ-zerreti’l-eflâk ve rabt-ı atnâb-ı 'izzuhu’r-râsihi ilâ- ğâyeti yukşıru dünehu’l-fehmi ve’l-idrâk cenâbma (4) fünün-ı şevk u ğarâm ve şunüf-ı iltiy âc u uvâm ile dürer-i da'vât-ı şâfiyât-ı muhlişâne ve ğurer-i teslimât-ı vâfiyât-ı (5) bî- kerâne ithâfından sonra inhâ’-i risâle-i du'â budur ki üslüb-ı kerîm-i me’âşir-i Hudâvendi ve kânûn-ı kadim-i (6) ser-bülendi üzere zamir-i münir-i mihr-tenvir ü müşteri-tedbir ve hâür-ı 'âtır-ı 'utârid-te’şir tefakkud-i ahvâl-i (7) ehibbâya müteveccih olur ise el-hamdü lillâh sübhânehu meyâmin-i himmet-i 'aliyye ile selâmet ü 'afiyet üzere cenâb-ı refî'u (8) ‘1-kıbâbınuz hemişe 'ayn-ı 'inâyet-i Rabbâniyye ile melhüz ve 'avn u himâyet-i Rahmâniyye ile mahmi vü mahfuz olmak da'vâtına (9) müşâbir ü müdâvim mülâhaza buyurıla. Dergâh-ı 'âlem-penâh-ı Rabbâniden mutazam' u mes’üldür ki 'an-karib kelime-i (10) 'adi ü ihsanı i'lâ ve na’ire-i bağı vü 'udvâm bi’l-külliyye itfa buyurup min-ba'd fünün-ı feth-i mübin ve şunüf-ı (11) naşr-ı 'izzet-i karin ile 'inân-ı 'azâ’im-i mâziyye ve zimâm-ı şarâhm-i 'âliyyenüzi bu diyâr-ı mübâreketü’l-aktâr (12) semtine şarf u 'atf buyura. Kemâl-i sa'âdet ü ikbâl ve tamâm-ı 'izzet ü iclâl ile gelüp mesned-i 'izzetde (13) müstemirr ve mukirr-i devletde müstakirr olup evliyâ3-i devletimiz hemîşe behcet ü sürür ve ferhat ü hubür (14) olalar. Âmîn yâ Rabbe’l-'âlemin.

24.     Mektup[67]

Vezir-i a'zamdan tilâvet-i En£âm-ı şerif içim gelen mektüb cevâbı dur

(15)      Rakamzede-i kilk-i güher-bâr ve reşha-i aklâm-ı bedâ’i'-nigâr vârid olup matâvi-i şerîfesinde diyâr-ı (16) Yemene irsal buyunlan serâyâ-yı İslâm ve 'asker-i zafer- encâmun nuşret ü te’yîdi içün kâffe-i 'ulemâ’-i şer'-i (17) kavim ve 'âmme-i şulehâ’-i din- i müstakim mevâzı'-ı 'ibâdetde ve mevâkı'-ı tâ'atde mazânn-ı icâbet olan (18) evkâtda tilâvet-i Kur’ân-ı 'azim ve kırâ’at-i Furkân-ı kerim iştigâl olınup cenâb-ı Rabbü’l-erbâb (19) ve Mâlikü’r-rikâb hâdimü’l-ahzâb hazretlerinim dergâh-ı 'âlem-penâhına tazarru' u huzû' ve münâcât (20) u huşu' itmek fermân buyunlduğı iş'âr buyunlmış 'ilm-i muhite hâfî olmaya ki yetime girye ve bîmâra (21) nâle 'âdetdür. Bizüm hâlet-i serrâda ve zarrâda cenâb-ı 'izzete tazarru' u ibtihâlden gayrı melce’imüz yokdur. (22) Huşûşen cenâb-ı sultân-ı rûy-ı zemin halife-i Rabbü’l-'âlemin halledallâhu ta'âlâ zılâle celâluhu 'alâ- mefârikı’l-'âlemin [12a] hazretinün devâm-ı eyyâm-ı hümâyün ve kıyâm-ı hıyâm-ı devlet-i rûz-efzünlan içün rûz u şeb kari-ı bâb-ı münâcât (2) itmek vazife-i dâ’ime ve fariza-i lâzimemüzdür. Hâşâ ki ikâmet-i ferâ’izde kuşûr ve edâ3-i vazâ’ifde (3) fütur vâki' ola. Emr-i hümâyûna imtişâlen cumhûr-ı ehl-i İslâmla mübârek Recebim râbi'i yevm-i hamisde (4) du'âya şürü' olmdı. Vallâhu’l-Mucibi 'aleyhi netcvckkelü ve ileyhi münib ve hüve hasbunâ ve ni'me’l-hasib. Amma cenâb-ı (5) refi'inüzden dahi mercûdur ki re’y-i rezîn ve fikr-i raşininüz temhid-i mebâdi-i din ü devlet ve teşyid-i (6) mebâni-i mülk ü millet ve tertib-i mühimmât-ı sultâniyye ve tedbir-i mülimmât-ı hâkâniyye ve nazm-ı meşâlih-i 'ibâd ve rabt-ı (7) ahvâl-i eknâf-ı bilâd ve tedârik-i umür-ı ehl-i 'âlem ve telâfî-i evzâ'-ı cumhür-ı ümem ve sâ’ir umûr-ı külliyye vü cüziyyeye (8) iştigâlden hâli olan evkât-ı şerife ve sâ'ât-ı latifede cenâb-ı zi’l-celâle tazarru' (9) u ibtihâl itmekle sâ’ir dâ'ilere imdâd u is'âd itmeğe himmet idesiz. Belki tafsil olman (10) ma'âli-i umür-ı 'izâma iştigâl eşnâsmda dahi zamir-i münir-i cenâb-ı 'alim ü habirden istiğâşet (11) ü istimdâddan hâli olmamak mercûdur. Belki kutb-ı felek-i saltanat-ı zâhire ve muhît-i dâ’ire-i hilâfet-i (12) bâhire edâmullâhi ta'âlâ eyyâmi saltanatuhu’l-kâhire hazretlerinün dahi bâb-ı tazarru' u münâcâtda kemâl-i (13) i'tinâ vü ihtimâmlan me3mül ü mes’ûldür. Pişvâ-yı ümmet ve


muktedâ-yı ehl-i milletdürler. Hakk sübhânehu (14) ve ta‘âlâ hazreti ile kullarımın beyninde vâsıtadurlar. Hakk ta'âlâ hazretinün kâffe-i enama fâ’iz olan (15) ni‘am-ı zahiresi anlar vâsıtasıyla vâsıl olduğı gibi ni‘am-ı bâtması dahi anlar vâsıtasıyla fâJiz olur.

(16)      Hadış-i şerifde vâriddür ki icâbete akreb olan du‘â sultân-ı câdil du‘âsıdur. Fi’l- hakika du‘â (17) anlarundur. Bizüm du'âmuz âmîn hükmindedür. Du'âsız âmîn müfîd degüldür. Şi‘r:

Ne yâbed kabul u ne kerded temam

(18)              Namâz-ı cemâ'at be-ğayr ez-imâm1

Mercüdur ki ‘asker-i İslâm manşür u muzaffer olup ol diyâr-ı müteyemmene (19) ehl-i bid‘at u zalâlün i‘tikad-ı bâtıl ve mezheb-i ‘âtılları televvüşinden pâk ü mutahhar olup âşâr u ahkâm-ı (20) şerî'at ve envâr-ı mezheb-i ehl-i sünnetle ma'mür u münevver ola. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.

25.      Mektup[68] [69]

(21) Vezîr-i aczam mektübına cevâb yazılmışdur

[12b] ‘Atebe-i ‘aliyye-i refî‘atü’ş-şân ve südde-i seniyye-i meni‘atü’l-erkân ki mu‘affer-i cibâh-ı kayâşıra-i zamân (2) ve mukabbel-i şifâh-ı ekâsire-i devrândur. Mevâkıf-ı fesihatü’l-eknâfma hezârân hezâr cünûd-ı da'vât (3) ve ketâ’ib-i tahiyyât irsâl olındukdan sonra inhâ’-i fakir budur ki ufk-ı mecd ü devlet ü ikbâl (4) maşnk-ı şems-i ‘izzet ü iclâl cenâbından bu ‘âkif-i şavâmi‘-i hicret ve mücâvir-i hânkâh-ı ‘uzlet (5) üzerine şevârik-ı envâr-ı ‘atıfet sâti‘ ve bevârik-ı âşâr-ı re’fet lâmi‘ olup âşâr-ı yerâ‘at-i (6) berâ‘at ahkâm-ı menâhic-i belâğat fihrist-i ceride-i sa‘âdet ‘unvân-ı şahife-i siyâdet ser-nâme-i (7) hatt-ı kâmkâri tevki‘-i refî‘-i şehryâri rakamzede-i kilk-i gevher-bâr ve nigâşte-i hâme-i bedâ’i‘-nişâr (8) zılâl-i enâmil-i deryâ nevâl ve erkâm-ı aklâm-ı bedi‘atü’l-mişâl a‘ni kitâb- ı kerim-i fahâmet-nesim ve hitâb-ı (9) cesîm-i vâfirü’t-ta‘zîm nâzil oldı. Hîn-i vürûdında cenâb-ı Rabbü’l-erbâb Mâlikü’r-rikâb hazretinün (10) sâha-i şükrinde ta‘fîr-i cibâh u hudûd ve ikâmet-i merâsim-i sücüd kılmdukdan sonra matâvi-i gevher- (11) feşânda münderic olan evâmir-i ‘âliye ve hitâbât-ı sâmiye telakki olınmağla akşâ-yı medâric-i sürüra (12) irtikâ ve a‘lâ-yı me‘âric-i hubüra i‘tilâ kılmup âyât-ı hamd-i Rabbâni tekrar ve da‘vât-ı şükr-i (13) sübhânî bi-şümâr kılındı. Ammâ tazâ‘if-i hitâb-ı miskin-nikâbda bu dâ‘i-i bî-minnete da‘vât-ı (14) devlete iştigâl eylemek fermân buyunlmış. Eğer bizüm ol bâbda hazret-i Hakk canibine tazarru‘ u münâcâtımuz (15) işâret-i ‘aliyyeleri ile olıcak hemân nefs-i kerimeleri ile bi’z-zât olmış gibi olup kabûl-i (16) Rabbâniye akreb ü ehakk olmağın buyunldı ise niyyet-i cemile-i hamide ve haşlet-i celîle-i pesendidedür. (17) Tekabbelehallâhu tacâlâ bi-hüsni’l-kabül ve kâbelehâ bi-i'tâi’l-mehnül eğer ikâmet-i hidmetde nevcan takşîrimüz (18) olmak ihtimâline binâ’en buyunldı ise ol câm-ı cihân- nümâ-yı hâtır-ı haüre hafâyâ-yı seriPir-i câlem-i vazah (19) iken bu zacîfün şöhre-i âfâk olan ihlâşı pûşîde vü mektüm olmak reva buyunhnaya. (20) Dacvât-ı devlet-i rüz-efzûn içün rüz u şeb kari-ı bâb-ı tazarnf u münâcât üzerineyüz. (21) Amma hâk-pây-i şerifden mes’üldür ki cenâb-ı Rabbü’l-erbâba bi’z-zât münâcât u ibtihâl ve evâmir-i şerîfesine [13a] imtişâl bâbında bezl-i mechüd ve sacy-i maehûd buyunlmağa himmet-i caliyye huyunla.

26.     Mektup[70]

(2)     Tehniyet-i sadâret içün gönderilen mektübdandur

(3)     Hazret-i Bâriü’l-berâyâ Feyyâzu’l-'atâyâ Rabbü’l-'izzeti ve’l-ceberüt Hallâk-ı câlemü’l-mülki ve’l-meleküt cellet kudretuhu (4) ‘1-kâhire ve cemmet hikmetuhu’l-bâhire ol zât-ı melek-şıfâtun cibillet-i sacâdet-nihâdlannda ahsen-i takvim (5) üzere ibdâc u idâc buyurduğı bedâ5ic-i mefâhir-i seniyye ve revâ5ic-i me’âşir-i behiyye ve fünün-ı fazâ’il-i (6) kudsiyye ve şunüf-ı melekât-ı insiyye istidcâ vü isticâb itdügi tacâcib-i âşâr-ı cemile-i fa’ika (7) ve efanîn-i ahkâm-ı celile-i lâ’ika verâ’-ı estâr-ı ğayb u tekvinden zuhür u bürüz idüp ekâşi-i mecâric-i (8) devlet-i şâmihaya ictilâ ve ecâli-i medâric-i cizzet-i râsihaya irtikâ itmenüz içün kulüb-ı cemâhir-i ümem ve elbâb-ı eşhâb-ı cazâ3im ü himern raşadgâh-ı terakkub u intizârda iken matlac-i âftâb-ı feyz-i İlâh ufk-ı cizzet-i (10) celâlet ü câh cenâbından şevârik-ı envâr-ı cavâtıf-ı Râbbâniyye lâmic ve bevârik-ı âşâr-ı cavârif-i sübhâniyye (11) sâtıc olup ol makşad-ı 'Azizü’l-Mennân ve merşad-ı bedicu’l-mişâl ü hamidü’l-mâl huşüle karin olmış. (12) Hakk sübhânehu ve tacâlâ hazreti dergâhından mes’ûldür ki hemişe tevfîk-i Rabbâni refik ve hidâyet-i sübhâni (13) Hâdi-i tarik olup cayn-ı cinâyet-i İlâhi ile melhuz ve cavn-i himâyet-i sübhâni ile mahrüs u mahfuz (14) olup decâ’im-i devletinüz üstüvâr ve kavâ’im-i şevkettiniz ber-karâr olup bu sacâdetinüz sa'âdet- i (15) ebediyye ve siyâdet-i sermediyyeye vesile-i kâfiye ve zerica-i vâfiye ola.

27.     Mektup1

(16)      Şehzadelerden birine gönderilen mektübdur

(17)    En âmil-i deryâ-nevâl şifâh-ı zarâ'at ü huzü' ile takbil ve da'vât-ı 'izzet ü celâl elsine-i (18) istikânetle tilâvet ü tertil ohndukdan sonra mahfîl-i refî'-i 'azamet-medâr ve mevkıf-i menîc-i (19) celâlet-nigâr lâ-zâle mahrüsen bi-'inâyâti’l-Meliki’l-Gaffâr ilâ- yevmi’l-haşri ve’l-karâr cenabına inhâ’-i zerre-i (20) nâ-peydâ budur ki ol matla'-i şevârik-ı fazl-ı Rabbani ve ufk-ı bevârik-ı feyz-i sübhâni cenabından âftâb-ı (21) 'âlem- tâb-ı 'inayet tâli' ve envâr-ı re’fet ü himâyet sâtı' olup bu zerre-i nâ-büd ve katre-i [13b] hâk-âlüd tefakkud-i ahvâlle haziz-i hevân u zilletden evc-i âsmân-ı rifate ref buyurdur ise el-hamdü lillâh (2) 'âfiyet üzerine fariza-i lâzime ve vazife-i dâ’imemüz olan da'vât-ı şebât-ı devletinüz ve tahiyyât-ı (3) devâm-ı 'izzetimiz üzerine müstemirr olup leyi ü nehâr kar1-! bâb-ı münâcât u ibtihâl üzerineyüz. Hazret-i (4) Mücibü’s-sâtilin dergâhından mutazam'dur ki icâbet buyurup redd buyurmaya ve şems-i hayâtnnuz mağrib-i (5) ecelde ğurûb eylemedin bir dahi tal'at-ı hümâyünınuz mütâla'asını müyesser buyura. Âmîn yâ Rabbe’l-'âlemin ve Rabbü’s-semâvât-i ve’l-arzin.

28.     Mektup[71] [72]

(6)      Kızılbaş tarafından ma'şüm Hacca giderken zuhur iden i'lâm ohndukda
yazılan cevâbdur

(7)    Bundan akdem kitâb-ı kerim-i 'azimü’ş-şân ve hitâb-ı cesim-i bâhirü’l-bürhân ile ol bed-baht-ı le’im ve şeytân-ı (8) recimün bilâd-ı îslâmiyyede izhâr-ı fime vü fesâd ve ibrâz-ı ahkâm-ı küfr ü ilhâd itmek içün eknâf-ı memâlikde (9) olan meredesine gönderdügi 'alâ’im-i küfr ü zalâl ve netâ’ic-i fikr-i muhal irsal buyunlmış. Gelüp vuşül (10) buldukda dâ5ire-i 'ukül u efhâmda hâriç 'acâ’ib ü ğarâ’ib müşâhede olınup Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (11) hazretinün hikem-i hafiyyesinde tahayyür olındı. Sâbıkan bunlarun mezheblerinün butlanı azharu mine’ş-şems iken (12) tarik-i Hakka sülük itmedüklerinden istiğrâb olmur idi. Şimdi kendilerini Hakk üzere i'tikâd (13) itdüklerinden ğayn ehl-i İslâmî dahi kendileri gibi itmek sevda idindükleri gorildi. Sübhâne’l-Meliki’l-Hakim (14) “yuzıllü men yeşâ’u ve yehdî men yeşâ’”[73] [74] ve hüve’l- 'Aliyyü’l-'Azim 'ilm-i muhite hafi olmaya ki ümem-i sâlifenün (15) keferesi enbiyâ’-ı kirama caleyhimü’ş-şalâtü ve’s-selâm muhalefet ü 'inâdlan bir mertebeye yetmiş idi ki anlara tâbic (16) olmak degül belki anlara istitbâc kaşd idüp ya bize tâbic olun yahud diyardan ihrâc ideniz (17) dimişlerdür. Sünen-i îlâhiyye bunun üzerine câri ola gelmişdür ki küfr ü zalâl bu mertebeye varmışdur. (18) cîkâb u cazâb eylenmeyüp nüzül ider. Hakk tacâlâ hazreti buyurur ki “Ve kâlellezıne keferü li-rusulihim (19) le nuhricenneküm min arzına ev le tacüdünne fî-milletinâ fe evhâ ileyhim Rabbuhum”1 ilâ vacıd... Bu bed-bahtun dahi küfr ü zalâli (20) ol mertebeye vâşıl oldı. Mercûdur ki emri tamâm olmış ola. Hakk ta'âlâ hazretinün hikmet-i bâliğasındandur ki (21) kitâb-ı kerîminüz ile ol 'alâ’imü’l-hâdiyye vâsıl oldukda dersimüz sûre-i îbrâhimde bu âyet-i kerime tefsirine inmiş idi. [14a] Mercûdur ki feth-i mübine işâret-i caliyye ve beşâret-i seniyye olup ol enbiyâ’-i kirâm ve rüsül-i iczâm caleyhimü’ş-şalâtü ve’s-selâm (2) hürmetine ol bed-bahtı bi’l-külliyye helâk idüp rûy-ı zemini şerr ü fitnesinden bi’l- külliyye pâk eyleye. Âmin.

29.     Mektup[75] [76] [77]

(3)       Şemsi Pâşânufi vikâye-i Türkîsine matla'-] şerif-i rüşendür

(4)                Besmeleyle olur cinâyet-i Hak Hamdeleyle bulur sühan revnak

Ism-i zâtım bize hidâyeti çok

(5)                Lutf u irşâdma nihâyet yok

diyü nazm olınup lâkin sancat-ı ihtibâk ri'âyet ohnup mühelhil (6) hem-şiresine gönderdügi gibi bizi imtihân içün her beytim birer mışrâ'ı yazıhıp gönderilmişdür.

30.     Mektup[78]

(7)     Vezir-i a'zama Faiil Efendi hakkında yazılandur

B’ismikellâhümme ve bi-hamdike (8) Allâhümmehfazhu bi-caynikelleti lâ-tenâm vehfazhu fî-rüknikellezi lâ-yürâm ente’l-ma'âzu fı-külli emrin mühimmin (9) ve ente’l- melâzu fi-külli hatbin müsellimin lâ-rabbe ğayruke velâ-hayre illâ hayruke bi-yedike makâlidü’l-umûr leke’l-hamdi ve ileyke’n-nüşür. (10) 'râ’-i 'âlem-ârâya 'arz-ı fakir budur ki mehbit-i rüh-ı emin menzil-i vahy-i mübın a'ni Medine-i münevveretü’l- (11) etraf ve mu'attaratü’l-eknâf şallı ta'âlâ caleyye men şerrefehâ ve sellem kazası rebıb-i ni'met-i 'uzmâ ve rehin-i (12) hidmet-i 'ulyâ Mevlânâ Fazıl Çelebi bendelerine sadaka buyunlmak hâtır-ı 'âtır-ı 'utârid-te’şire hutur (13) eylemiş. Allah sübhânehu ve ta'âlâ a'lem ilhâmât-ı Rabbâniyye kabilindendür. cîlm ü diyanet cihetinden ve hulk-ı cemil (14) ü emânet cihetinden ve tama' u garazdan nezâhet cihetinden ve sâ’ir evşâf-ı cemile cihetinden ol makâm-ı (15) şerife bundan enseb kimesne yokdur. Huşüsen cenâb-ı yâr-ı ğâr hazret-i şıddik-ı nâmdâr nesl-i şerifimin (16) bu caşrda zâten ve manşıben bundan eşref kimesnesi yokdur. El-'ilmi 'indellâh 'azze ve celle i'tikâdımuz (17) bunun üzerinedür ki ol mâkâm-ı 'azimü’ş-şânda ahkâm-ı şeriiyyeye mübâşeretde ve halkile hüsn-i (18) mu'âşeretde cenâb-ı hâkân-ı rûy-i zemin halife-i Resül-i Rabbü’l-'âlemin halledallâhu zılâle hilâfetuhu

(19)      'alâ-mefâriki’n-nâsi ecma'in hazretinün ve cenâb-ı refî'inüzün tamâm-ı nzâ-yı şerifleri üzerine (20) hidmet idüp 'ilmi ve 'ameli ile ve âdâb u ahlâkı ile haremeyn-i şerifeyn ehlinün ve eknâf-ı memâlikden gelen (21) âfâkilerün kalblerin teshir idüp du'â vü şenâlan muzâ'af olmağa sebeb olur bi-'inâyetillâhi ta'âlâ. Hemîşe fırka-i 'âlemin bel cumhüri’l-'âlemin sâye-i himâyet ü 'inâyetinüzde âsüde-hâl olmakdan hâli olmayalar. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.

31.      Mektup1

[14b] Rüstem Pâşâ sultânına gönderilen mektübdur

(2) Dürret-i iklilü’s-saltanatı’z-zâhire ve ğurret-i cebinü’l-hilâfeti’l-bâhire meliketü’l-melikât melekiyyetü’l-melekât (3) 'aliyyetü’z-zât şafiyyetü’ş-şıfât zâtü’l-'ulâ ve’s-sa'âdâtı’s-seyyideti’l-celileti’l-mikdâr ve’l-mahdümeti’l-cemileti’ (4) 1-âşâr şâhibetü’l-'azameti ve’l-celâl sâhibet-i ezyâlü’d-devleti ve’l-ikbâl kâ'idet-i serirü’l-'izzi’ş- şâmihi’l-bünyân (5) 'âkidet-i ma'âkidü’l-mecdi’r-râsihi’l-erkân 'âricet-i me'âricü’r- rif'ati’l-'uzmâ ve dâricet-i [medâric][79] [80] ü’r-rütbeti’l-'ulyâ (6) el-mahfüfeti bi-funüni 'avâtıfu’l-Meliku’l-Mennân cenâb-ı sultân-ı 'azimetu’ş-şân halledallâhu ta'âlâ zılâle vucûhen (7) eş-şerif ilâ-intihâ’i’d-devrân hazretlerimin mahfil-i refı'i 'azamet-medâr ve meclis-i meni'-i celâlet-nigârlanna (8) hezârân hezâr i'zâm u iclâl ve zarâ'at ü ibtihâl ile da'vât-ı ihlâş-âyât ve tahiyyât-ihtişâş- (9) ğâyât ihdâ kılmdukdan sonra inhâ’-i za'if-i nâ- tüvân budur ki ol ufk-ı 'azamet ü celâl ve matla'-i sa'âdet (10) ü ikbâlden şevârik-ı envâr-ı 'inâyet-i sultâniyye lâmi' ve bevârik-ı âşâr-ı himâyet-i hâkâniyye sâtı' olup (11) bu mu'tekif-i şavâmi'-i 'uzlet ü humül ve mücâvir-i hânkâh-ı inkişâf u ufül kitâb-ı kerim-i berâ'at-nesim ve hitâb-ı (12) vesîm-i vâcibü’t-ta'zim irsali ile mekremet ü teşrif buyunlup ğabrâ’-i mezelletden hazrâ’-i riPate (13) reP buyunlmış hazret-i Refî'u’d-derecât zu’l- 'arşi’l-mecid celle celâluhu ve ‘amme nevâluhu ol cenâb-ı 'azamet- (14) nişâbun a'lâm-ı riPatlerin fark-ı ferkadeyne hem-ser ve elviye-i 'uzletlerin seb'-tibâkdan berter eylesün. (15) Âmîn Rabbe’l-'âlemin. 'Amma tazâ'if-i kitâb-ı ketimde bu za'ifden cenâb-ı cennet- mekân-ı kuds-âşyân (16) merhum u mebrür hazret-i Pâşâ-yı 'azimü’ş-şân hakkında zuhur iden evzâ'-ı hâk-pây-i şerifde memnun (17) u meşkûr olmak iş'âr buyunlmış merhum müşârun-ileyh hazretinün kâffe-i ehl-i imân huşüşen fırka-i 'ulemâ5-i (18) a'yân lâ-siyemmâ bu fakîr-i nâ-tüvân üzerinde hukük-ı birr ü ihsânı ve ahkâm-ı lutf-ı bî-kerânı (19) ol mikdâr degüldür ki bu mikdâr hidmet ile binde biri edâ olma. Anlar öyle olup fakir böyle kalmak (20) kat'â hâtıra hutur ve zamire mürur u 'ubür iden umürdan degül idi. Eyyâm-ı sa'âdet-i rüz-efzünlarından (21) rahmet-i Rabb-i 'izzet ile müddet-i 'ömrimüz münkazi olup cem'iyyetlerin perîşân görmemek matlab-ı akşâ (22) ve mesned-i esnâmuz idi. Çün ki takdîr-i bi-tağyir-i Rabbâni böyle imiş el-hükmü lillâhi’l-'Aliyyi’l- Kebır. “înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci'ün.”1 [15a] Bir kaç günlük 'ömrünüz anlar cânibinden gaflet ile geçtirmek harâmdur ğadrdür. Mâ-dâm ki menzil-i hayâtda (2) mukim ve dest-i mekârih-i eyyâmdan selimüz Refi'u’d-derecât-ı 'âliyyeleri içün dergâh-ı 'âlem-penâh-ı Rabbâniden (3) tazarru' u ibtihâl itmek vazâ’if-i dâ’ime ve ferâ’iz-i lâzimemüzdendür. Cenâb-ı Rabbü’l-'âlemin ve Mucîbü’ (4) s-sâ’ilin cellet 'azametuhu ve cemmet ni'metuhu hazreti anlan ravza-ı nzvânda âsüde-hâl (5) ve marzıyyü’l-bâl kılup sa'âdetli sultân-ı 'azimetti’ş-şân hazretlerine ve şüküfe-i bâğ-ı saltanat (6) Zehrâ Hanım hazretlerine 'ömr-i tavîl ve ecr-i cezil müyesser buyurup cenâb-ı halife-i rüy-ı zemin (7) halledallâhu zılâle saltanatuhu 'alâ-mefânki’l-'âlemîn hazretlerimin de'â’im-i saltanatlara dâ’im ü üstüvâr (8) ve kavâ’im-i hilâfetlerin kâ’im ü pâydâr idüp sizleri anlar ile ve anlan sizler ile dâ’imâ müşerref (9) ü mesrur ve mübtehic ü pür-hubür eyleye. Âmin Rabbe’l- 'âlemin. 'Ammâ efvâh-i ricâlden... îlâhüe.

32.     Mektup[81] [82]

(lO)Rüstem Pâşâ sultânına gönderilen 'azânâmedür

(11)      Dürret-i iklilü’l-'azameti ve’l-celâl ve ğurret-i cebinü’l-'izzeti ve’l-ikbâl meliketü’l-melikât melekiyyetü’l-melekât (12) 'aliyyetü’z-zât şafiyyetü’ş-şıfât zâtü’l-'ulâ ve’s-sa‘âdât sülâletü’s-saltanati’Puzmâ (13) nelicetü’l-hilâfeti’l-kübrâ el-muhtaşşatü bi- mezıd ‘inâyetü’l-Melikü’d-Deyyân cenâb-ı sultân-ı ‘azîmetü’ş-şân halledallâhu ta‘âlâ (14) eyyâme devletuhâ ilâ-inşırâmi habli’d-duhüri ve’l-ezmân hazretlerimin mahfil-i refî‘-i ‘azamet-nişân (15) ve meclis-i meni‘-i celâlePünvânlanna fünün-ı i‘zâm u iclâl ve şunüf-ı zara‘at ü ibtihâlle (16) da‘vât-ı ihlâs-âyât ve tahiyyât-ı ihtişâş-ğâyât ithaf olındukdan şofira inhâ’-i fakır budur ki (17) istimâ‘ olandın ki zamir-i münır-i mihr-tenvir ve hâtır-ı ‘âtır-ı ‘utârid-nazirden cenâb-ı kuds-âşyân (18) cennet-mekân merhum mebrürun... İlâhire.

33.     Mektup[83]

Vezir-i a'zama izhâr-ı şiikr ü imtinân içtin yazılandın*

(19) Mevkıf-i refic-i ‘azamet-penâh ve mahfil-i meni‘-i celâlet-destgâh halledallâhu ta‘âlâ eyyâme sa‘âdetuhu (20) ilâ-âhiri’d-dehri ve müntehâhu cenâb-ı şerifine hezârân hezâr merâsim-i tevkir ü ihtirâm ve levâzım-ı (21) iclâl ü i‘zâm ile dürer-i da‘vât-ı ihlâş- âyât-ı verdiyyetü’n-nefehât ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı [15b] ihtişâş-ğâyât-ı rindiyyetü’n-nesemât nişâr kılmdukdan sonra inhâ’-i zamir-i münır-i mihr-tenvir ü müşteri-tedbir (2) ve inbâ’-i hâtır-ı ‘âtır-ı ‘utârid-te’şîr budur ki ol ufki sacâdet ü ikbâl ve maşnk-ı siyâdet ü ifzâl (3) matla‘-i âftâb-ı fazl-ı İlâh neyyir-i a‘zam-i celâlet ü câh merci‘-i intizâm-ı devlet ü din mesned-i ittizâh-ı şeri-i mübin (4) mev’il-i hail ü ‘ıkd-ı küll-i umur muktedâ-yı emâşil-i cumhur cenâb-ı şâmihu’l-eyvân ve râsihu’l-erkânlarından (5) şevârik-ı envâr-ı ‘inâyet-i Hudâvendi sâtı‘ ve bevârik-ı âşâr-ı himâyet-i ser-bülendî lâmi‘ olup (6) şevâfî‘-i birr ü ihsân-ı bende-nüvâzi ve bedâ’i‘-i lutf-ı bi-kerân-ı çâre-sâzi kılup rebib-i nicmet (7) ve rehin-i hidmet-i birâder-zâdedür. Derviş Mehmed bendeleri hâkden akşâ-yı mecâric-i ‘izzete refi buyunlmış (8) cenâb-ı Refî‘ü’d-derecât ve Mucibü’d-da'vât celle celâluhu ve ‘amme cemi‘i’l-‘âlemine nevâluhu hazreti ol cenâb-ı celilü’l-mikdâr (9) ve cemilü’l-âşârun ‘ömr ü devletlerin dâ’im ve ‘izz ü şevketlerin kâ’im idüp sürâdikât-ı câh u celâllerin (10) fark-ı ferkadeyne hem-ser ve rivâk-ı haşmet ü ikbâllerin seb‘-tıbâkdan berter idüp cemi‘-i makâşıd-ı ‘aliyyelerin (11) huşüle karin ve kâffe-i merâşıd-ı seniyyelerin vuşüle rehin idüp atnâb-ı hıyâm-ı ‘izzetlerin evtâd-ı huluvvda (12) merbut u ma‘küd ve sâye-i sa‘âdet-i rûz-efzûnlann basit-i ‘âleme mebsüt u memdüd ide. Âmin yâ Rabbe’l-‘âlemîn. (13) Birâder-i merhumun... îlâhire.

34.      Mektup[84]

Vezir-i a'zam tarafından taleb-i dueâ içün gelen mektüb cevâbı dur

(14) Budur ki ol maüa'-ı âftâb-ı lutf-ı İlâh neyyir-i a'zam-ı celâlet ü câh cenabından bu 'âkif-i şavma'a-i ihlâş (15) ve mücâvir-i hânkâh-ı ihtisasa kitâb-ı kerim-i berâ'at-nesim ve hitâb-ı vesim-i vâcibü’t-ta'zim vârid olup (16) tazâtif-i şerifesinde münderic olan inbâ’-i behcet-nümâ ve ihbâr-ı sa£âdet-efzâ telakki olınmağla mütâla'a-i (17) tal'at-i hümâyün-falden dür ve müşâhede-i cemâl-i bedi'u’l-mişâlden mehcûr olmak ile vâlih ü hayran olan (18) dil-i hazin ve cân-ı ğamgine hayât-ı tayyibe müyesser olup ekâşî-i medâric-i behcet ü sürura irtikâ ve e' âlî-i (19) me'âric-i ferhat ü hubûra i'tilâ olrnup Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretine hamdler kılındı. Hemişe ahbâr-ı (20) meserret-âşânnuz istimâ'ı ile mesâmic-i âfâk müşerref olmakdan hâli olmaya. Âmîn yâ Rabbe’l-'âlemin. (21) Bacdehu matâvi-i kitâb-ı kerîmde te’yid-i din-i İslâm ve teşyid-i şerî-i seyyidü’l- enâm babında kavlen ve fitien [16a] sa'y olınmağa işaret buyunlmış 'ilm-i 'âlem-ârâya hâfî olmaya ki ol bâbda taksire imkân yokdur. (2) Nice müslim ola ki bunun gibi hutûb-ı hâtilenün ve kürüb-ı nâzilenün defti içün Hakk ta'âlâ hazretine ibtihâl (3) ü tazarru'da bezl-i mâkdür ve şarf-ı meysûr eylemeye. Bizüm makdürumuz Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretine huzû' (4) u münâcât ve huşu' u dacvâtdur. Egerçi evzâr-ı evzâr ile mündess olmağın cenâb-ı Kudse teveccühe (5) yüzünüz yok. Da'vâtımuzun kabule liyâkati yok. Lâkin ğayn melce5 ü ma'âzımuz ve mesned ü melâzımuz yok ki ana (6) ilticâ idevüz. Mâ- dâm ki kayd-ı hayât olavuz 'ubüdiyyet yüzin türâb-ı mezellete sürüp leyi ü nehâr karî-ı (7) bâb-ı münâcât itmekden hâli olmazuz vallâhu’l-Müste'ân. Şeyh Muhyi’d-din-i 'Arabi nakl ider ki hüccâc (8) içinde 'Arafat’da bir pir gayet şevk u harâret ile bir vechle lebbeyk çağırur idi ki ehl-i cem' ana ğıbta (9) iderler idi. Ehl-i mükâşefeden bir kimesne gelüp: “Yâ Şeyh kendine zahmet virmesen olmaz mı? Çendân fâ’ide (10) dahi anlamadım. Sen her lebbeyk didükçe mukâbelesinde redd olrnup lâ-lebbeyk âvâzı gelür” didükde ‘Ey oğul

(11)      sen ol âvâzı şimdi işitdin ise ben anı yetmiş yıldır ki işidürin ammâ nicedin ğayn ilticâ idecek (12) Rabbüm yok ki ana ilticâ idem” diyüp ağladukda lebbeyk hitâbı geldi dir. Mercüdur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (13) hazretinün nefehât-i rahmetinden bir nefha-i 'amimetü’l-berekât zuhur idüp zulümât-ı zünüb u ma'âşi ile teng ü târ (14) olup hicâreden eşedd olan kalb-i kâşimüze rikkat ü incilâ müyesser idüp Cenâb-ı kudsine (15) münâcâta liyâkat u isti'dâd idivire. Âmîn Rabbe’l-'âlemin.


35.      Mektup1

Vezîr-i a'zam mektûbına cevâbdur

(16 ) Mevkıf-i refıc-i cazamet-penâh ve mahfîl-i menic-i celâlet-nigâr şeyyedallâhu tacâlâ decâ’im-i mecduhu ilâ-yevmi’l-karâr (17) cenabına dürer-i dacvât-ı şâfiyât-ı ihlâş- âyât ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât ihdâ kıhndukdan sonra (18) inhâ’-i risâle- i ducâ budur ki ol bercıs-i burc-ı ihtişam ve nâhid-i evc-i ihtiram cenabından (19) bu câkif-i şavâmi'-i ihlâş ve mukîm-i hânkâh-ı ihtişâş canibine şevârik-ı envâr-ı cavâtıf-ı caliyye sâtti (20) ve bevârik-ı âşâr-ı cavârif-i seniyye lâmie olup fihrist-i cerîde-i berâ'at cünvân-ı şahife-i belagat (21) acni rakamzede-i kilk-i güher-bâr ve nigâşte-i hâme-i bedâti'-nişâr vârid oldı. Hin-i vürüdında aksâ-yı [16b] merâtib-i sürura irtikâ olınup tazâfîf-i gevher-feşânmda münderic olan ahbâr-ı câfiyet-i (2) cunşur-ı latif ve enbâ’-ı tezâcüf-i kadr-i münif telakki ohndukda âyât-ı hamd-i Rabbani tekrar olındı. (3) Hemişe istimâc-ı ahbâr-ı sa'âdetinüz ile gûş-ı hüş-ı cihâniyân ve mesâmic-i zemin ü zaman müşerref (4) olmakdan hâli olmaya. Âmin Rabbe’l-Câlemin. Matâvi-i kitâb-ı kerimde ducâ-yı devlete müdâvemet-i iştigâl (5) sipâriş buyunlmış cihn-i muhite rüşendür ki ol bâbda tenbihe hâcet ve işârete zaruret yokdur. (6) Tezâcüf-i devlet ü ikbâl ve tezâhüm-i hidmet ü iştigâl haberi gelüp imdâd-ı Rabbâniye ihtiyâcımız (7) dahi mütezâcif olduğı malum olalı vazife-i râtibemüz olan dacvât-ı devletinüz tazcif (8) ü teksir ohnmışdur. Mâ- dâm ki menzil-i hayâtda mukim ve dest-i mekârihden selimüz ducâ-yı devletde devâm (9) ve makâm-ı ihlâşda kıyâm üzerineyüz. Vallâhi subhânehu ve tacâlâ necelled tilke’l- catebeti’l-caliyyeti menâtu’l-meşâlihi (lO)’l-cumhûr maşrüfen can-nevâhihâ şavârifu’d- duhür. Âmin Rabbe’l-Câlemin. Ed-dâ'iyi’l-muhlişi’l-fakir Ebu’s-sucüdi’l-hakir cafâ canhu.

36.      Mektup[85] [86]

(11)     Şeh-zâde hvâcesine irsal olman mektübdur

(12)     Mahfîl-i şerif-i fazâ’il-nigâr ve nâdi-i münif-i efâzıl-medâra şebbitullâhi tacâlâ kavâtide tizzuhu mede’d-duhüri (13) ve’l-acşâr dürer-i dacvât-ı şâfiyât-ı verdiyyetü’n- nefehât ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı rindiyyetü’n-nesemât nişâr (14) kıhndukdan sonra inhâ5-i ruk'a-i tahiyyet u ducâ budur ki “hayru’l-umüri evsatahâ”[87] mazmün-ı şerifi mucibi üzere (15) her emr hayr-ı mahz ve nef-i baht ise dahi kader-i ma'hûddan efzün ve dâ’ire-i rüsum u hudüddan (16) birün olmak himây-ı hikmetden hâriç idügi zamır-i münîr-i 'utârid-te’şire püşide degül iken dâcî-i (17) devlet-hvâh Mehmed muhlisimiz hakkında sabıkan ve lahikan müntehâ-yı eb'âd ve merâtib-i a'dâddan mütecaviz âşâr-ı lutf (18) u ihsan ibraz kılınduğından gayrı hâlen cenâb-ı bercıs-i burc-ı şaltanat-ı zâhire ve nâhid-i evc-i (19) hilâfet-i bâhire matlac-i âftâb-ı fazl-ı Hâh neyyir-i aczam-ı celâlet ü câh halleddallâhu ta'âlâ eyyâme saltanatuhu’l-'uzmâ (20) mâ te'âkubu’l-eyyâmi ve’s-sunün ve ecriye ahkâmı hilâfetuhu’l-kubrâ fî-aktâri’r-rubTl-meskün hazretleri (21) cenâb-ı refî'ü’l-kıbâblarmdan zamime emrinde kitâb-ı kerim-i celilü’l-mikdâr ve hitâb-ı vesîm-i celilü’l-âşâr [17a] işdâr buyunlmış huzür-ı pür-nûr-ı haşmet-penâhlannda gûn-â-gün şennende olduk. Mehmed rebib-i ni'met ve rehin-i (2) hidmet bende-i bi-minnetleridür. Akşâ-yı medâric-i kemâli ve aclâ-yı me'âric-i âmâli hâk-pây-i sa'âdet- (3) penâhlarından silsile-i 'ubûdiyyetlerine intizâmdur. Ol sa'âdete fâ’iz oldukdan şonra matlab-ı âher kalmamışdur. Nazm1:

Hüve’l-'ilmü’l-ferdüllezi leyse li’l-verâ Sivâ zıllıhi fi’l-hâfıkayna [makam][88] [89] Huve’l-maksadi’l-akşâ fe menzellezi leh Sivâ neyluhu fi’l-'âlemîne meram[90]

Bu za'ifün dahi devâm-ı cömr ü devlet-i hümâyûn ve kıyâm-ı hıyâm-ı cizz ü sacâdet-i rüz-efzûnlanndan ğayn matlab olmaduğı zamır-i münıre inhâ olmmışdur. Yine tekrîr-i minnet ve tecdıd-i vaşiyyet olınur ki mahfîl-i şeriflerinde bu fakiri şermendelikden şıyânet idesiz. Rüzî tazarru'...

37.     Mektup[91]

(4)      Ka'be-i Mu'azzamanun ba'zı ahvâli sultânlar tarafından şorıldukda
yazılan cevâbdur

(5)     Yigirmialtıda hâkim-i Mısr-ı mülk-i eşref berr-i sebâ-yı emri ile Kacbe-i mu'azzamanun içinde cidâr-ı şerif ile (6) üstüvaneler mâ-beyninde olan mermer kalc olınup altı ıslâh u ta'mir olınup yine ak kireç ile yirine (7) vaz' olınup ve cidâr-ı şerîfde dahi ba'zı mermerlerde halel müşahede olınup ve ba'zı harâb olmağın (8) ta'mir ü ıslâh olınup bâb-ı Ka'be-i mu'azzamanun mukabelesinde bir mermere “takarrebe ilallâhi ta'âlâ bi-'imâreti ruhâme (9) hâze’l-beyti’l-mu'azzami’l-'abdi’l-fakir ilallâhi ta'âlâ el-mülki’l- eşrefi berr-i sebâ-yı mürid” yazıhnışdur. Bir deFa dahi (10) beyt-i mu'azzamun üstüvânelerinün biri eskiyüp tebdile muhtâc olup bir yeni üstüvâne ihzâr olınup (11) eski giderilüp bu yirine vaz5 olınmak kaşd olınup bir mikdâr uzun gelmeğin tekrar kesüp (12) yirine vaz5 itmeğe zamân müsâcade itmeyüp ahşâm irişüp gice ile bâb-ı Kacbe açılmak mümkin olmaduğı (13) sebebden üstüvâne inhiraf üzerine tayam konılup çıkılup gidilüp irtesi 'ale’s-seher bevvâblar (14) gelüp bâb-ı şerif feth olmdukda üstüvâne tamâm-ı istikâmet üzerine yirine varmış bulınup (15) 'âmme-i nâs Ka'be-i mu'azzamanufi kerâmet-i 'uzmâsım müşâhede itmişlerdür. Ve dahi mizâblarun birin (16) râmişt vaz' itmişdür ki Ka'be-i mu'azzamada ribât-ı meşhün vardır. Andan sonra beşyüzotuz (17) yedi târihinde halife-i Muktefi-i 'Abbasi vaz' itmişdür. Beşyüzkırkbir târihinde halife-i

(18)      Nâşır-ı cAbbâsi vaz' itmişdür ki Sekizyüzyigirmialtı târihinde mevcüd olan ol mizâbdur ki (19) ismi üzerine yazılupdur, ağaç olukdur, dört zirâ'dan uzundur, özi raşâşla kaphdur, (20) taşrada görinen cânibi gümüşle yaldızhdur.

38.      Mektup[92] [93]

Sultân Selime şeh-zâde iken gönderilen mektübdur

(21) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti evliyâ-yı şeri-i metine buyurduğı va'd-i kerim ve a'dâ-yı din-i mübin hakkında [17b] buyurduğı va'id-i 'azîm muktezâsı üzere mebde’-i ihtilâl-i nizâm-ı 'âlem ve menşeli fesâd-ı ahvâl-i ümem (2) olan ma'den-i baği vü 'udvân ve menba'-i 'utuvv u tuğyânı ahsen-i vücüh-ı lâ’ika ve eymen-i evzâ'-ı râ’ika (3) üzerine bi’l-külliyye kal' u kam' buyurduğı ni'met-i 'uzmâ ve 'atiyye-i kübrânun şükrinde bezl-i mechüd ve sa'y-i (4) beliğ-i nâ-mahdüd buyunlup belki izhâr-ı 'acz ü kuşür ve ibdâ’-ı vehn ü fütur buyunlup ol ni'met-i (5) celilenün huşülindeki gibi şükrinde dahi cenâb-ı Kibriyâdan istimdâd buyunlduğı müşâhede vü mütâla'a (6) kılındukda âyât-ı mahâmid-i Rabbâniyye tekrâr ve da'vât-ı devlet-i rüz-efzûnınuz bi-şümâr kılındı. (7) Hakkâ mesâlik-i şükrinde kâffe-i enâm 'âciz ü kâşır ve beydâ’-i hamdinde cumhûr-ı havâşş u 'avâmm hâ’im (8) ü hâ’ir olıcak na'mâ’-i 'uzmâ ve âlâ’-i kübrâdur ki hazret-i Feyyâz-ı mutlak ifâza buyurdı. Hamd ü minnet (9) ve şükr-i bi-ğâyet tâb-ı rüz-ı sâ'at cenâb-ı refî'inedür. Silsile-i esbâbda muntazam olan bendeleri (10) dahi ikâmet-i merâsim-i hidmetde ve edâ’-i hukük-ı 'ubüdiyyetde taksir itmediler şükrullâhi ta'âlâ


mesâ'iyehumu’l-cemile. (11) Lâkin rebıb-i ni'met-i 'uzmâ ve rehin-i hidmet-i £ulyâ mukemmelu’l-halki bi-husni’l-edeb mubâreku’l-ismi e'azzü’l-lakab (12) £Ali Ağa bendelerimin hidmeti cillet-i tâmmeden cüz’-i ahyar gibi seri'u’t-te’şir vâki£ olmışdur. (13) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti ber-hordâr eyleyüp zıll-i hümâyun ve sâye-i devlet-i rûz- efzûnınuzda ser-bülend (14) ü sa'âdetmend eyleye ki her faşl u bâbda imdâd-ı £inâyet-i Rabbâniyye ve is'âd-ı hidâyet-i Sübhâniyye ile hâlen (15) ve makalen tamâm-ı hüsn-i tedârik ü tedbir ve kemâl-i lutf-ı edâ vü ta'bir ile vech-i vecih ve şân-ı nebih üzere (16) şevket-i hilâfet-i bâhireyi iş'âr ve kuvvet-i kâhire-i saltanat-ı zâhireyi izhâr idüp kalbini

(17)     bi-ihtiyâr celb ü teshir eylemişdür. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ ber-hordâr idüp zıll-i zalîl-i hümâyûn ve sâye-i sa£âdet-i (18) rûz-efzümnuzda mümtâz u ser-efrâz eyleyüp zıll-i vücüd-ı şerifimizi mefârik-ı 'âlemin üzerine memdüd kıhvire.

39.     Mektup[94]

(19)       Şeh-zâde hvâcesi 'Atâullâh Efendiye gönderilen mektübdur

(20)       Bundan akdem müsvedde cenâb-ı refî'e refi olmdukda ruk'a-i du'âda hâtır-ı fâtirün akşâ merâmı ne (21) idügi hidmet-i 'aliyyeye iş£âr ohnduğmdan ğayn şâhibü’n- nesebi’z-zâhiri’s-sâmi ve’l-fazli’l-bâhiri [18a]’l-£ışâmi Mevlânâ Pir Ahmed Çelebi hidmetieri ile zamir-i münir-i müşteri-tedbire tafşilen i'lâm olmmış idi. (2) Bu za'ifün kadr-i vazi'i ilkâ olınup ol cenâb-ı Celilün şân-ı refî'i mucibi üzere (3) hudüd-ı tahrîr ü takrirden mütenâ’i ahkâm-ı birr-i nâ-mütenâhî ışdâr buyunlup sevâbık-ı mevâ’id-i (4) seniyyelerinün binde birimin hukük-ı şükrin edâda 'âciz ü kâşır ve hâ’im ü hâtir iken levâhik-ı (5) 'avâ’id-i £avârif-i behiyyelerinün feyezanıyla bu katre-i hâk-âlüd ğarik-ı bihâr-ı haclet ü hayret olmışdur. (6) Lâ-cerem dergâh-ı £âlem-penâh-ı mücibü’l-muztarrîni izâ da'âhu cenâb-ı refî'ine dest-i tazarru' u ibtihâl (7) ref* ve cebin-i tezellül ü su’âl sâha-i sücüd-ı Sübhânide vaz' olınup rûz u şeb karî-ı bâb-ı (8) zarâ'at u münâcât olınur ki metâlib-i diniyye vü dünyeviyye ve me’ârib-i evleviyye vü uhreviyyeden hâtır-ı (9) 'âtır-ı 'utârid-nazirlerine hutur eylemez. Makâşıd-ı £âliye vü merâşıd-ı sâmiyelerin müyesser eyleyüp (10) zılâl-i eyyâm-ı hümâyûnların meşârik u meğâribe memdüd ve atnâb-ı hıyâm-ı devlet-i rûz-efzünlann (11) evtâd-ı huluvvda ma'küd eyleye. Âmin.

40.     Mektup[95] [96]

Kazı'askere Şeyh İbrahim içün yazılandur

(12)     Mahfîl-i refic-i sa'âdet-medâr ve meclis-i menî'-i celâlet-nigâr mehhedallâhu ta'âlâ kavâ'ide izzuhu mede’l-edvâr (13) cenabına dürer-i da'vât-ı şâfiyât-ı muhlisime ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı bî-kerâne ithafından sonra (14) inhâ’-i risâle-i du'â budur ki zamir-i münır-i mihr-tenvır ve hâtır-ı 'âtır-ı müşterî-tedbîr tefahhuş-ı ahvâl-i ehibbâya

(15)      tevcih buyurdur ise bi-'inâyetillâhi sübhânehu ve ta'âlâ meyâmin-i himem-i 'ulyâ ile selâmet ü 'afiyet üzerine (16) da'vât-ı devlet-i ebed-peyvende müdâvim-i mülâhaza buyunla. Ehâdiş-i şevk u ğarâm ve ahbâr-ı vecd (17) ü uvâm nitâk-ı takrir ve dâ’ire-i tahrîrden mütecâvizdür. Cenâb-ı Rabbü’l-erbâb 'azze sultânuhu (18) dergâh-ı 'âlem- penâhmdan mes’ûldür ki ahsen-i vücüh-ı râ’ika ve eymen-i ahvâl-i lâ’ika üzerine mütâla'a- i (19) tal'at-i hümâyûn ve müşâhede-i cemâl-i sa'âdet-füzün de müşerref ü müsta'idd olmamuzı müyesser buyura. (20) Kaşaş-ı ğuşaş-ı dün ve hikâyât-ı nikâyât-ı mehcün bi’z-zât edâ olma bi-fazlillâhi 'azze ve celle. Ba'dehu inhâ’-i (21) hidmet-i sâmirütbet budur ki bundan akdem cenâb-ı cennet-mekân-ı kuds-âşyân el-muhtassati bi-mezidi’r- nzvân [18b] sultân-ı 'azimetü’ş-şân 'amimetü’l-birri ve’l-ihsân hazretlerinün medrese-i şeriflerin ki rehin-i hidmet-i (2) 'ulyânuz ve rebib-i ni'met-i 'uzmânuz Mevlânâ Şeyh İbrâhim du'â-gûyınuza sadaka buyurup efrühte- (3) çerâğınuz kılup sonra mevâ’id-i ihsânınuzı mütevâtir idüp tekrâr terakki itdürüp kat kat (4) ihsânınuz olmağla ehaşş-ı havâşş-ı 'abıdinüzden ihşâ buyurmış idimiz. Hakkâ mezkûr du'â-gûyınuz (5) dahi hukûk-ı ihsânınuzı yirine getürmekde ve ni'metlerinüzün şükrinde taksir itmeyüp gice gündüz (6) du'â-yı devletimize müdâvemet üzerine medrese-i şerifede bir mertebede şuğl ü cem'iyyet idüp (7) hidmet itmiş idi ki medrese-i şerifenün 'unvânın tamâm-ı tekmü itmiş idi. Sonra mezbür du'â-gûyınuzdan (8) almup bir denî şahsa virildi. İki yd mikdân olmışdur ki medrese-i 'aliyyetü’ş-şânun nâm u nişânı (9) belürsüz olup ne 'indallâhi ta'âlâ ecr-i cezri tevakku' olmur ne 'inde’n-nâs zikr-i cemîl ile tezekkür olınur (10) oldı. Min- ba'd dahi bu aşl-ı ednâya virilürse merhûmenün şân-ı şereflerine halel-i 'azîm virür. (11) Mercûdur ki bu bâbda âşâr-ı himem-i 'âliyetü’l-mikdâr ibrâz buyunldı. Medrese-i şerifeyi o makûle erâzil (12) eli irişmek mertebesinden defi buyunlup eşrâf-ı 'ulemâya virilür pâyelerden itmeğe ğâyet (13) buyunla. Hemışe sa'âdet ü ikbâl mütezâyid-bâd bi-Rabbi’l- 'ibâd.

41.      Mektup1

(14)     Evkâf-ı Mışriyye içim yazılan fetvalara dahi idenlere cevâb-ı

müskitdür

(15)      Ba'dehu eşnâ’-i sütûr-ı kitâb-ı miskin-nikâbda sabıkan evkâf-ı Mışriyyenüfi ba'z-ı ahvâli huşüşında (16) virilen ecvibeye müte'allik ba'z-ı makâlât tazmin buyunlmış 'ilm-i calem-ârâya hafi olmaya ki ecvibe-i (17) merküme ol diyâr-ı celiletü’l-mikdâr lâ- siyemmâ Haremeyn-i muhteremeyn zâdehumullâh sübhânehu şerefen ve kerâmeten (18) ehlinim vazi' u refi' mezheb-i Hakk-ı manşür ve meslek-i beyyin-i meşhur üzerine kendilere fâhz (19) olı gelen mevâhd-i ni'am kimden idügin bilüp dacvât-ı devlet-i sultâniyye muzâ'if olmak recâsına (20) işâret-i 'aliyye ile tahrir olmup sebebi dahi sabıkan Bağdâd hâkimi olan Mevlânâ Muşlihu’d-din (21) idügin ve ne keyfiyyetle vâki' olduğm dâfi-i devlet-hvâh ve muhliş-i bi-iştibâh Mısır hâkimi du'â [19a] güyınuza tafsil olınnuşdur. Bu makûle ğâyet-i hamide ve netice-i pesendide tahsili içtin tertib (2) olman mukaddemâtı ba'z-ı cehele şafâlan zu'mmca ta'kis idüp nâkiz-i matlübı intâc itmek (3) emr-i bedi'dür. 'îlm-i münire hâfi degüldür ki diyâr-ı Rümda Karamanoğlı ve Germiyânoğlı ve Aydm ve (4) Menteşe gibi ba'z-ı ednâ hâili mülük-i kabâ’il ve anlanın havâşisi itdükleri evkâfun 'âmmesinün haşılları (5) arazîmin harâc-ı muvazzafı ve harâc-ı mukâsemesi belki ba'zmda beytü’l-mâl ve mâl-i ğâ’ib ü âbıklar bile (6) hâsıl kayd olınmışdur. Vâkrflannun hâli böyle iken ve masraflarınım ba'zı dahi mu'teddün-bih degül iken (7) ve vakfiyyeleri muhtell ü muhabbat iken aşlâ birine ta'arruz olmmayup salâtin-i Mışrun eşref-i bikâ' (8) ehline vakf itdügi nesneye cânib-i Sultâniden dahi ihtimâli olur mı? Eşhedü billâh ki (9) kâffe-i 'ulemâ ittifak eyleseler bir habbe ve şişe nakşına ihtimâl yokdur.

42.      Mektup[97] [98]

Rüstem Pâşâ hâtunına Ahmed Çelebiye medrese virildükde yazılan
mektübdur

(11) Zamîr-i münir-i 'âlem-ârâya püşide olmaya ki bu dâ'i-i kemine ve muhliş-i dirine ol dergâh-ı celilün kadimi (12) devlet-hvâhı olup âbâ’-i 'ızâm ve ecdâd-ı fihâmınuzun 'aşr-ı şeriflerinden kalmış dâ'inüz oğlı (13) dâ'inüzdür. Cedd-i a'lâ vü a'zamınuz merhum u mebrür Sultân Bâyezid Hân 'aleyhi’r-rahmeti ve’r-nzvân (14) hazretlerimin mübârek ellerin öpmek şerefi ile müşerref olmış tâ’ife-i 'ulemâ vü meşâ’ihda bu fakir ile (15) birâderüm Şeyh du'â-güyıfiuzdan ğayn kimesne kalmamışdur. Devletifiüz du'âsı üzerimize vazife-i dâ’ime (16) ve fanza-i lâzimedür. Mâ-dâm ki menzil-i cihanda mukîm olavuz cemi'-i silsilemüz ile ve etbâc u eşyâ'muz (17) ile da'vât-ı devletifiüz enis-i can u vird-i lisâmmuzdur. Egerçi kâffe-i nâs 'atebe-i 'aliyyefiüzüfî (18) du'âcılandur. Ammâ şâyed ğaynlarufi her birinim der-i devletimizde bir dünyevi muradı var ola. (19) Bizüm murâdmuz hemân devâm-ı devletifiüz ve bekâ’-i sa'âdetifiüzdür. Huşüşen geçen iki yıl içinde Hakk sübhânehu (20) ve ta'âlâ hazreti dergâh-ı refı'ine bu 'ahd üzerine tazarru' u ibtihâl olınmışdur. Hezârân hezâr (21) hâmdler ve şükrler ol Hakk-ı bi-çün ve Hallâk-ı 'âlem-i kün feyekûn hazretine ki dergâh-ı 'izzetine yüz sürüp [19b] gice gündüz münâcât kapusın bekleyen kulların mahrüm eylemeyüp devlet ü sa'âdetifiüz günlerin gösterdi. (2) Bunufi devam u bekasından ğayn aşla bir matlab u merâmımuz yokdur. Bu ni'met-i celile ile müteselli vü mütemetti' olup (3) devam vü sebatı içün rüz u şeb Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretine tazarru'lar olmup sâ’ir metâlibden bir matlab (4) hâtıra hutur itmez iken cenâb-ı nâmüs-ı esrâr-ı saltanat-ı zehrâ ve kâmüs-ı bihâr-ı hilâfet-i ğarrâ emin-i (5) din ü devlet ve yemin-i mülk ü millet rükn-i râsih ve 'ilm-i şâmih Âşaf-ı Cem - iktidâr a'ni cenâb-ı (6) vezîr-i Feridün-vakâr hazretleri mefâhir-i 'aliyye ve me’âşir-i seniyyeleri muktezâsınca ebvâb-ı 'inâyet ü ihsânlarm (7) meftüh-ı kulüb medrese-i şerife-i 'aliyyetü’ş-şân ve rif'atü’l-ünvânlann kadimi rebib-i ni'met ve rehin-i (8) hidmetleri olan Ahmed bendelerine sadaka buyurmışlar. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti celle celâlühu cümlefiüzüfi (9) sa'âdetlerin müstedâm kılup cenâb-ı sultân-ı rûy-ı zemin ve halife-i Rabbü’l-'âlemin menât-ı (10) nizâm-ı 'âlem medâr-ı meşâlih-i kâffe-i ümem müşeyyid-i erkân-ı şeri-i mübin ve mümehhid-i ahkâm-ı din-i metin bâsıt-ı (11) bisât-ı emn ü emân nâşir-i ahkâm-ı 'adi ü ihsân mâlik-i memâlik-i şark u ğarb müdebbir-i umür-ı selm (12) ü harb hâfız-ı bilâdullâh hâmi-i 'ibâdullâh a'ni cenâb-ı sultân-ı maşnkayn ve hâkân-ı hâfıkayn (13) halledallâhu zılâle vücüduhu’ş-şerîf ilâ-yevmi yüb'aşün ve ecriye ahkâme ma'deletühu fî-aktâri’r-rub'i’l-meskûn (14) hazretlerinim vücüd-ı şeriflerin dâ’im idüp sâye-i sa'âdetlerinde ve pâye-i devletlerinde (15) cümlefiüzi 'aziz ü ser-firâz ve cemi-i ehl-i 'âlemden 'izzet ile mümtâz kılup anlan sizüfile (16) ve sizi anlarufila ve cenâb-ı dürret-i iklilü’l-'azameti ve’l-ikbâl ve ğurret-i cebinü’s-sa'âdeti ve’l-iclâl (17) sultân-ı 'azimetü’ş-şân hazretleri ile ve sâye-i silsile-i saltanatda muntazam olanlar ile (18) ve ahter-i burc-ı saltanat-ı zâhire güççek sultân hazretleri ile ve neyyir-i felek-i hilâfet-i zâhire (19) sa'âdetlü şeh-zâdeler hazretleri ile müşerref ü müsta'idd olmanuz eyyâmmı mümtedd idüp zamân-ı medıd (20) ve 'ahd-i ba'id biribirifiüz ile müşerref olup cemi'-i âlâm u eskâmdan 'ismet ü şıyânet buyura. (21) Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin

43.     Mektup1

Şeh-zâde canibine irsal olman mektüb şüretidür

[20a] 'Atebe-i 'aliyye-i refî'atü’ş-şân ve südde-i seniyye-i meni'atü’l-erkân ki mu'affer-i cibâh-ı cebâbire-i zaman ve mukabbel-i (2) şifâh-ı kayâşıra-i zamândur lâ-zâlet a'lâme rif'atühu hafıkatu fi’l-hâfıkayn ve lâ-berhat şevârikı şevketuhu (3) şârikatu beyne’ 1-maşnkayn mtPeyyedehu bi’t-te’yidâti’r-Rabbâniyye ve makrünetühu bi’t- tevfîkâti’s-Sübhâniyye mevâkıf-ı füshatü (4)’l-eknâfma hezârân hezâr kavâfil-i tevkir ü ihtiram ve revâhil-i tebcil ü i'zâm ile cünüd-ı da'vât-ı ihlâş-(5) âyât ve vüfûd-ı tahiyyât-ı ihtişâş-ğâyât irsal ohnup vezâtif-i hidmet-i zar â'at ü ibtihâl üzerine (6) ikâmet ohndukdan sonra inhâ’-i nâdP-i sa'âdet-medâr u siyâdet-nigâr budur ki sünnet-i seniyye-i cihânbâni (7) ve câdet-i behiyye-i hâkâni üzere ğamâm-ı 'avâtif-ı 'aliyye-i hüsrevâni midrâr ve kulzüm-i 'avârif-i seniyye-i sultânı zehhâr (8) olup bu 'âkif-i şavâmi'-i humül ve mücâvir- i zevâyâ-yı za'f u zübül reşha-i aklâm-ı gevher-bâr ve sâye-i (9) enâmil-i bedâ’i'-nigâr irsâli ile haziz-i hevândan evc-i âsmâna re? buyunlmış cenâb-ı refî'ü (lO)’d-derecât Rabbü’l-arzi ve’s-semâvâti 'azzet esmâ’ihi ve cellet âlâ’uhu hazreti ol cenâb-ı celilü’l- mikdâr (11) ve cemilü’l-âşârun a'lâm-ı rif'atlerin seb'-tıbâkdan berter ve elviye-i 'izzetlerin fark-ı ferkadeyne hem-ser eyleyüp (12) hin-i vürüdında sâha-i şükr-i Rabbânîde tacfir-i cibâh u hudüd ve tekrîr-i hamd-i nâ-ma'düd kılındukdan sonra (13) tazâ'if-i sa'âdet-meşhünında münderic olan enbâ’-i sa'âdet ve ahbâr-ı selâmet telakki ohnmağla (14) ekâşi-i me'âric-i 'izzete 'urüc u i'tilâ kılındı. Hemişe enbâ’-i meserret- nümâ ve ahbâr-ı sa'âdet-fezânuz (15) istimâ'ı ile kulüb-ı enâm mesrur ve a'yun-i a'yân pür-nûr olmakdan hâli olmayup ... îlâhire.

44.     Mektup[99] [100]

(16)     Mâ-dâm ki beni-nev'-i inşân 'arza-gâh-ı zıll-i zalil-i zıllullâh-i 'âlem-penâh ile şerr ü zarardan sâye-nişin (17) ve 'ale’d-devâm ki a'yân u erkân-ı şerir ü erâ’ik mekteb ü mekânda in'âm u nevâl-i cezil-i pâdşâh-ı sa'âdet-(18) destgâhla bâ-behcet-i bisât ve huzür-ı mekin ola. Ol zât-ı bi-nazîr-i kader tedbir ve ol cüd-ı (19) pür-cûd u destgir-i her- fakir ol       Âşaf-ı şafâ-âyin ve ol müşir-i her- 'izz ü temkin

şadr-ı zi-kadr-i (20) divân-ı 'adâlet-bünyânda rükn-i rekin ve ser-çeşme-i a'yân-ı her 'izz ü temkin olup şâhib-i şâhibü’l-'Arab (21) ve’l-'Acem ve muşâhib-i hidmet ü ihtirâm ve ile’l-ümem olmakdan hâli olmaya. Mu'tekifât-ı mesâcid-i harem-i kuds [20b] ve eşniye-i merdübân-ı ma'âbid-i Ka'be-i ins ki netice-i mahz-ı 'ubûdiyyet ü bendegi ve şemere-i şecere-i 'ayn-ı itâ'at (2) u efgendegidür. Arâzi-i mukaddesede ki mazânn-ı icâbet-i kabül-i da'vât ve ma'ânn-ı huşûl-i merâdâtdur. (3) Şubh u şâm leyâl ü eyyam belki cemi'-i ezmân ve sâ'ât-i evânda vird-i zeban ve zikr-i cenan vâki' olmışdur. (4) Berîd-i meskenet ü huzü' ve peyk-i keşret-i 'ubûdiyyet ü huzü' ile 'urza-i bârgâh-ı 'azamet ü celâl ve pişgâh-ı (5) hayme-i 'izz ü ikbâl ki turre-i sâyebân-ı menzileti nitâk-ı dewâr-ı eflâkle meşdüd vesa'at-i emân-ı ma'deleti (6) fark-ı firak-ı ahâli-i sath-ı hâk üzerine memdüddur. Tuhfe olmak recâsı ile 'arz ohndı. Hemışe Rabb-i (7) 'izzet ü ceberut ve 'âlem-i mülk ü melekût ol südde-i seniyye-i 'âliyetü’ş-şânı ve 'atebe-i 'aliyye-i (8) sâmiyetü’l-mekânı medâr-ı nizâm-ı 'âlem ve menât-ı meşâlih-i kâffe-i ümem olmakdan hâli kılmayup rivâk-ı câh (9) u celâlini evtâd-ı huluvvda ma'kûd ve zılâl-i ikbâlini mefârik-ı berâyâ üzerine memdûd kıhvire. Âmin.

45.     Mektup[101]

(10)       Bu dahi vezir-i a'zam mektübma cevâb yazılmışdur

(11)     Cebin-i ibtihâl sâha-i sücüd-ı Rabbânîde vaz' olınup ve dest-i du'â vü su’âl dergâh-ı Sübhâniye ref' (12) olınup huzü' u huşu' ile ol cenâb-ı refî'u’l-kıbâbun devâm-ı eyyâm-ı devlet-i rûz-efzün (13) ve kıyâm-ı hıyâm-ı sa'âdet-i meşhünlan içim şunûf-ı da'vât ve ulüf-ı tazarru' u münâcât kıhndukdan sonra (14) inhâ’-i fakir budur ki ol matla'- i 'izzet ü celâl ve ufk-ı sa'âdet ü ikbâlden şevârik-ı envâr-ı (15) 'inâyet-i büzürgvâri sâtı' ve bevârik-ı âşâr-ı himâyet-i kâmkâri lâmi' olup bu 'âkif-i şavâmi'-i (16) 'acz ü inkisâr kitâb-ı kerim-i berâ'at-nizâm ve hitâb-ı vesim-i vâcibü’l-i'zâm irsâli ile haziz-i

(17)          hevândan evc-i âsmâna ref2 buyunlmış fünün-ı mevâ5id-i na'mâ’-i fâ’ika ve şunüf-ı 'avâ’id-i âlâ’-i râ’ika (18) mukareneti ile nüzul itdükde cenâb-1 Rabbü’l-erbâb celle celâluhu ve 'amme nevâlühu hazretinüfi sâha-i (19) şükrinde ta'fîr-i cibâh u hudüd ve tekrir-i hamd-i nâ-mahdüd kıhndukdan sonra matâvi-i şerifesinde (20) münderic olan ahbâr-ı sa'âdet-i zât-ı şerif ve enbâ’-i 'âfiyet-i 'unşur-ı latif telakki olınmağla (21) akşâ-yı me'âric-i meserret ü ibtihâca 'urüc olınup âyât-ı hamd-i Rabbani tekrar ve da'vât-ı [21a] şükr-i Sübhâni bi-şümâr kılındı. Hemişe ehâdiş-i sa'âdet ü ikbâl ve ekâvil-i câh u celâlinüz (2) istimâ'ı ile mesâmi'-i zemin ü zamân müşerref olmakdan hâli olmaya. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin. Ammâ tazâ'if-i (3) hitâb-ı celilde da'vât-ı devlete iştigâl olınmak buyunlmış galiba bu za'if-i nâ-tüvânun za'f-ı (4) hâli ve kıllet-i kudret ü mecali sebebi ile hidmetde nev'an kuşûr vâki' olmak ihtimâline binâ’en (5) buyunlmış ola. 'îlm-i muhite püşide degüldür ki mü’min olan ferâhz ü vâcibâtda müsahele idemez. (6) Egerçi yevmen- fe-yevmen kuvvet-i kemâl za'fda ve za‘f-ı kemâl kuvvetdedür. Lâkin vazife-i dâ’ime ve fariza-i (7) lâzimemüz olan hidmet-i ducâda taksire ruhsat yokdur. Mâ-dâm ki kayd-ı hayâtda olavuz ducâda (8) kâ’im ve hidmetde dâ’imüz. Hakk sübhanehu ve tacâlâ cellet ‘azametuhu hazreti hâkân-ı rüy-ı zemin halife-i RabbüT'âlemîn (9) halledallâhu tacâlâ zılâle saltanatuhu ilâ-yevmi’d-din hazretlerini ve cenâb-ı refî'inüzi ve haremeyn-i şerifeyninüzi (10) hemişe cayn-ı ‘inâyâtla melhuz ve cemF-i âlâmdan emin ü mahfuz kdup hemvâre makâlid-i umun re’y-i (11) münirinüze menüt ve meşâlih-i cumhün cenâb-ı hatinnuza merbut idüp zimâm-ı ahkâm-ı sultâniyye (12) dest-i kudretimize müsellem ü müsahhar ve cinân-ı evâmir-i hâkâniyyeyi kabza-i irâdetinüzde şâbit ü mukarrer (13) kılup kâffe-i re'âyâ ve câmme-i berâyâyı kenef-i himâyetinüzde âsûde-hâl ve marzıyyüT bâl kdıvire. Âmin.

46.     Mektup1

(14)     Bu dalp vezir-i a'zama yazılmış mektübdur

(15)     Dest-i tazarruc u huzüc dergâh-ı mücîbü’s-sâ’iline ref* ohnup vecihe-i tezellül ü huşüc secdegâh-ı (16) kâziü’l-hâcâta vazc olınup ol cenâb-ı celîlü’l-akdârun devam-ı eyyâm-ı hümâyun ve kıyâm-ı hıyâm-ı sacâdet-(17) meşhûnlan içün ibtihâl ü münâcât kılındukdan sonra carz-ı fakir budur ki cinân-ı ‘azâ’im-i maziye ve zimâm-ı himem-i (18) ‘âliye yümn ü ikbâl ve sa'âdet ü iclâl ile şayd u şikâr niyyetine Yanbolı cânibine tevcih buyunlmış. (19) Her kande teveccüh idersenüz Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hazretinün tevfıki refik ve imdâd u irşâdı hâdi-i tarik (20) olup leyi ü nehârda ve hazar u esfârda ‘ayn-ı ‘inâyeti ile manzür u melhuz ve ‘avn ü himâyeti ile (21) maşûn u mahfuz olup ol metâlibden istifâ’-i hazz ve kazâ’-i vatar ohndukdan sonra kudûm-ı devlet-i [21b] karin ve vürüd-ı sa‘âdet-i rehininüz ile kudûm-ı hümâyûn ve nüzül-i sa‘âdet-i makrûn ile bu diyâr dahi (2) müşerref ü ma‘mür olup âftâb-ı hayâtımuz mağrib-i ecelde ğurûb itmedin mütâla‘a-i tal‘at-i hümâyûnla (3) müşerref ü müsta‘idd olavuz. Âmin Rabbe’l-'âlemîn.

47.     Mektup[102] [103]

(4) Ba‘dehu tazâ‘if-i hitâb-ı celilde da'vât-ı devlete iştigâl olma diyu fermân buyunlmış. Eğer bu za‘ıf (5) ü nâ-tüvânun kudret ü istitâ'atine göre iştigâl olmmak buyurdur ise mirâren ‘arz olınmışdur. (6) Mü’min olan üzerine fariza-i lâzime olanı fevt ü terk itmek yokdur. Eğer ol cenâb-ı refı‘un (7) kâffe-i ehl-i Islâma huşûşen fırka-i ‘ulemâya lâ-siyemmâ bu fakir-i nâ-tüvâna ve müte'allikâtına fâ’iz olan fünün-ı (8) ‘inâyet

I

ü ihsan ve şunûf-ı devlet-i bî-kerânlanna göre hidmet ü mükâfat buyurdur ise hukûk-ı (9) ihsanımız zimmetimüzde ol mikdâr degüldür ki ke-mâ yenbağı şükri 'uhdesinden hâriç olmak mümkin ola. (10) Kanğı biri edâ olınur. Lâ-siyemmâ şimdi şevâfi'-i himem-i 'âliye temhid-i kavâ'id-i bende-nüvâzî ve revâfi'-i (11) 'azâ’im-i mâziye teşyid-i ma'âkıd-ı çâre-sâzî kılup rebıb-i ni'met-i 'uzmâ ve rehin-i hidmet-i 'ulyâ (12) ğarîk-ı bahr u birr-i ihsân halka-be-güş-ı âstâne-i 'âli-şân bende-i muhliş-i kemine ve çâker-i muhtaşş-ı (13) dirine Ahmed bendeleri güşe-i kitâb-ı kerîmde zikr buyunlmış ne katredür ki reşha-i hâme-i bedâ’i' (14) nigâr ile mestur-ya ne zerredür ki lafz-ı gevher-nişârda mezkur ola. Bu mertebede olan hukük-ı (15) 'inâyât-ı Hudâvendinün 'uhde-i şükrinden hurüc nice mutaşavverdür. Lâkin hazret-i Hâlik-ı bî-çün ve mertebe-i (16) etvâr-ı kün feyekün 'azzet subuhâtu cemâlihi 'an-en yulâhizaha’l-'uyün ve cellet surâdikâtu celâlihi (17) 'an-en yenâlehâ eydi’l-efkâri ve’z-zunûn hazretinün kudret-i zâhiresinden hâriç aşla nesne (18) yokdur. Kâffe-i evkâtda lâ-siyemmâ i'kâb-ı şalavâtda cemi' müte'allikât ile dergâh-ı 'âlem- penâhına yüz ttıtup tazarru' dayuz. (19) Ammâ silk-i tazâ'if-i hakâyık-nişân ve şımt-ı matâvi-i 'akâyık-feşânında muntazam olan cevâhir-i (20) ahbâr-ı 'âfiyet-i 'unşur-ı latif ve zevâhir-i enbâ’-i sa'âdet-i zât-ı şerif bu za'if-i nâ-tüvân (21) katında a'zam-ı 'atâyâ-yı fa’ika ve ekrem-i hedâyâ-yı râ’ika iken anımla iktifa buyunlmayup [22a] elvân-ı mevâ’id- i birr ü ihsan ve eşnâf-ı 'avârid-i birr-i bi-kerân ifaza buyunlmış. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti (2) hemişe ol medâr-ı nizâm-ı mülk ü millet ve menât-ı şalâh-ı hâl-i dîn ü devlet olan cenâb-ı refi'un (3) üzerine fünün-ı na'mâ’-i 'aliyye ve şunüf-ı âlâ’-i behiyyesin hemişe mütevâtir ü mütevâşıl kılup kâffe-i ümem (4) ve 'âmme-i ehl-i 'âlem üzerine zılâl-i sa'âdetlerin memdüd kılup ... İlâhire.

48.     Mektup[104] [105]

(5) Rüstem Pâşâ merhüma cevâb-ı mektüb yazılmışdur

(6)     Ârâ-i 'âlem-ârâya ma'rüz-ı fakir budur ki ol cenâb-ı refî'den mektüb-ı şerif vârid olup mazmün-ı şerifinde (7) Hakk ta'âlâ hazreti halifetullâh hazretlerine tefviz buyurduğı emânet-i 'azimenün hidmetkârlığm bu kulına (8) fennân buyurdı. Sa'âdetli pâdşâhun Hakk ta'âlâ hazretinün emr-i şerifine imtişâl idüp 'âlemi 'adile (9) ma'mür itmekden ğayn aşla murâd-ı şerifleri yokdur. İmdi bu bâbda ne vechle 'amel olmmak gerekdür ki sa'âdetlü (10) pâdşâh kıbelinden Hakk ta'âlâ hazretinün emr-i şerifine imtişâl olmmış olup bu kullan dahi hukük-ı (11) hidmetlerini yirine getürmiş olam. Mercüdur ki işâret olma ve memâlik-i mahmiyyede olan ümerâ vü kuzâtdan (12) ve ğayndan zulm görenler hâllerin size bildürürler. Ol vâsıta ile ahvâl-i 'âleme çok vuküfınuz olur. (13) Ne makûle


zulm ü fesâd vâki‘ olur ve ekseriya ne aşl kimesnelerden sâdır olur. Ol dahi i‘lâm (14) olma ki mümkin oldukça müslimânlardan şen ü fesâd def olınmağa sacy olma diyü buyunlmış. (15) ‘îlm-i şerife püşıde degüldür ki Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hazretinüfi hâkim olan kullarına evâmir-i şerifesi icmâl üzerine (16) “İnnellâhe ye’murukum en tu’eddu’l-emânâti ilâ-ehlihâ ve izâ hakemtum beyne’n-nâsi en tahkumû bi’Padl”1 âyet-i (17) kerimesinde mündericdür. Şöyle ki bu âyet-i kerime mucibi üzerine her mansıbı ehline tevcih idüp (18) her bâbda ‘adile hükm idesiz ve itdüresiz. Hem Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hazreti hukukini hem sa'âdetlü pâdşâh (19) hukukim hem kâffe-i nâsun hukûkm tamâm edâ[106] itmiş olup din ü dünyâ sa'âdetine fâ’iz olursuz (20) bi-hamdillâhi ta‘âlâ. Tefâşil-i ahvâl-i ‘âleme ıtlâ‘ınuz ve şıhhat-i tedbir ü işâbet-i re’yinüz ve halk-ı ‘âleme merhamet (21) ü şefkatifiüz ve anlanın hüzün içün kendi huzünnuzı terk itdüginüz cumhur içinde makbul ü müsellemdür. [22b] İmdi Hakk ta‘âlâ hazretine tevekkül idüp her huşûşda hakk ne ise anı icra* itmek kaşd idüp re’y-i münire (2) zahir olan hakk ne ise icrâ1 idüp menâşıb-ı ‘ulemâda nev‘-i iştibâh vâki‘ oldukda tefâşil-i ahvâl-i (3) ‘ulemâ kâzi‘askerlere ma'lûmdur. İttifak itdükleri hakk olmak mercûdur ki anufila ‘amel idüp ba‘z-ı mu‘azzamât-ı (4) umûr-ı memleket ve müşkilât-ı meşâlih-i saltanat vâki‘ olup re’y-i şerifinüz ber-vech üzerine mukarrer olmakda (5) halifetullâh hazretleri mü’eyyedü min- ‘indillâhdururlar. Menâşıb-ı ‘ulemâ taklidinde ve sâ’ir menâşıb tevcihinde (6) re’y-i münirleri bi-‘inâyetillâhi ta‘âlâ halelden ma‘şümdur. Anlanın re’y-i şeriflerine mürâca‘at idüp bi’z-zât (7) mümkin olıcak bi’z-zât ‘arz idüp mümkin olmayıcak vâsıta ile ‘arz idüp fermân-ı celilleri ne vechle (8) câri olursa mücibi ile ‘amel idicek Hakk ta‘âlâ hazretinüfi ‘inâyeti ile mercûdur ki cümle-i ‘âlem muntazam (9) ola. Ammâ her vâsıtaya i‘timâd itmeyüp sizlere ve halifetullâh hazretlerine sâdık olmayandan (10) ihtirâz idesiz. Bu mâkûlenüfi sözine i‘timâd itmeyüp her huşûşda sa‘âdetli pâdşâh hazretlerinüfi (11) re’y-i şeriflerini ve nzâ-yı şeriflerini tarik-i şahihden ma‘lûm idüp mücibi ile ‘amel idicek mercûdur ki (12) Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hazreti sizlerden razı olup sa‘âdetli pâdşâh hazretlerinüfi hukûk-ı hidmetlerini (13) edâ’ itmiş olasız.

49.     Mektup[107] [108]

Merhum Çelebi Efendiye Şam kazısı iken gelen mektübdur

(14) Mahfil-i şeri‘at-i şerife-i şâmihatü’l-erkân u râsihatü’l-bünyân şebbitullâhi kavâ’ime ‘azzehu’l-‘aziz ve de‘â’ime mecdehu (15)’l-mecîd ilâ-ğâyeti’d-dehri ve’l-ezmân cenabına fünün-ı iltiyâm u ğarârn ile da'vât-ı sâfiyât-ı müştâkâne (16) ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bı-kerâne, ithâf kılmdukdan sonra inhâ’-i fakır budur ki 'aynü’l-a'yân (17) ve şadru’ş-şudüri’l-ma'rûfi celâleti kadruhu fi-mâ beyne’l-cumhür fahr-i erbâbü’l-mecdi ve’l-celâl şâhibü’l-'izzi’l-etemm sâhib-i ezyâlü’l-fahri’l-işm nâmüs-ı esrâru’s-saltanati (19)’z-zâhire kâmüs-ı bihâru’l-hilâfeti’l-bâhire 'imâdü’l-evvâbi’l-'aliyyeti’s-sultâniyye ve di'âmü’l-a'kâbi (20) ’s-seniyyeti’l-hâkâniyye karinü’l-hazreti’l-'âliyeti’r-refi'ati’ş-şân rehinü’l-hidmeti’s-sâmiyeti’l-menî'ati (21)’l-eyvâni’l-mahfüf bi-'avâtıfi’l-Meliki’l- Mennân cenâb-ı ağa-yı kâm-rân-ı mebâdi-i ahvâl 'âdet-i me’âl ü siyâdet-i [23a] menâllerinde cenâb-ı kuds-âşyân u firdevs-mekân hâ’iz-i kemâlât-ı kudsiyye mâlik-i melekât-ı insiyye (2) merhum u mağfürun-leh Mevlânâ Halim Çelebi Efendi 'aleyhi’r- rahmeti ve’r-nzvân hidmet-i 'aliyyelerinde olup (3) mahâsin-i terbiyet-i fâ’ika ile mürebbi olup merhumun mezâr-ı şerifi mahmiyye-i Şâm-ı şerîf-i vâcibü’l-ihtirâmda (4) vâki' olup hukûk-ı şerife-i kadimelerin edâ’ içün üzerlerinde ba'z-ı âşâr-ı birr ü hayrât ve ahkâm-ı

(5)     hayr u hasenât izhâr idüp ba'z-ı evkâf vaz' itmek niyyet idüp ol huşüş içün kurâdan

(6)     ve arâzi-i memlükeden ve besâtinden ve musakkafâtdan ve bi’l-cümle devam u bekâ cihetinden ve kesret-i rey' (7) u vefret-i nef cihetinden tamâm-ı makbul u merğüb olan 'akârâtdan her ne mümkin ise tahsil olınmak bâbında (8) mercûdur ki bezl-i mechüd olınup tamâm-ı murâd üzere vakflar bulınmağa sa'y-i cemil olma. Eğer bahâsındadur (9) eğer menânet-i binâsındadur eğer şonmda bir da'vâ olmakdadur bir vechle sa'y olma ki aşlâ bir mâddesinde (10) kuşûr u halel ihtimâli olmayup biz hidmetlerinde şermende olmalı olmayavuz. Hem merhümun merhum vâlid (11) ile hukük-ı sohbetleri var idi. Fakir üzerinde dahi hukûk-ı ihsânları vardur. Lutf idüp edâ’ (12) idivirmege himmet idesüz.

50.     Mektup[109]

(13)      Budur ki vâki' olan fitne-i diniyye ahbâr-ı mütevâtire ile kâffe-i ehl-i İslâm içinde meşhur u ma'rüf (14) olmak nâmüs-ı 'ilm ü din ve hürmet-i şerifi mübini pây-mâl itmekde kâfi olmağm vâkı'a-i hâl (15) hâk-pây-ı şerife 'arz olmmış idi. Ol fitneye mübâşir olan kimesne dânişmendün mu'id oldum (16) didügi şuhüd-ı 'udülle şâbit olmak mukarrer iken ve mu'îdhâneye varup bir mikdâr oturup (17) kilidleyüp gitdügin bir ehl-i 'ilm şehâdet ider iken ve dânişmendün karındaşı oğlı mu'idhâneyi (18) kilidleyivirdügine bewâb-ı medrese şehâdet ider iken ve kendi şimdiye değin idicek nice olur diyü (19) her kişi ile mübâheşe ider iken şimdi ben mu'id itdügüme yâhüd itdüm didügüme şâhid gerekdür diyüp (20) hâkim-i şadr dahi anı taşdik ü tahkik eylemişler. Bunca zamândan beri fitne-i mezbüre ahbâr-ı (21) mütevâtire ile kâffe-i ehl-i İslâm içinde meşhur u ma'rüf


olmak nâmüs-ı 'ilm ü dîni ve hürmet-i şeri-i [23b] mübini pây-mâl itmekde kifayet eylemez mi dirler yâhüd merâtib-i 'ulüm u ma'ârif yeksan olup hazret-i (2) fahr-i 'âlemim sallallahu 'aleyhi ve sellem sünnet-i seniyyeleri üzerine şâbit-kadem olup ehâsin-i 'ulüm-ı zahire (3) vü bâtınede mahâsin-i a'mâl-i barize vü kâminede veresesi olan 'ulemâ-i Rabbâniyye ile mücerred şeref-i menâşıb-ı (4) 'aliyye ile müşerref olan her ma'rüfü’l-hâl kimesne 'ırz u nâmüsda ber-â-ber mi şanurlar. Ol manşıb-ı celîle (5) lâ’ik fitne vü fesadı kam' u ref itmekdür örtüp başdurmak degüldür. Çün ki böyle oldı “İmâ lillâhi (6) ve innâ ileyhi râci'ün”1 Bu za'if ü nâ-tüvân husûmeti divân-ı kıyamete te’hir itdüm. Hazret-i- Ahkemü’l-hâkimin (7) celle celâletühu hükmine kodum. Hâk-pây-i şerifden tazarru'um budur ki re>y-i 'âlem-ârâya ref' olman ruk'a-i 'ubüdiyyet (8) pâye-i serir-i hilâfete 'arz buyunlup aşağısı yukarısı bu halli olan tâ’ife içinden bu fakır (9) halâs buyunlup cenâb-ı zıllullâh hazretlerinün aşla bir habbesüz devâm-ı eyyâm-ı sa'âdetleri içün (10) bakiyye-i 'ömrümi kari-ı bâb-ı münâcât u ibtihâlle hatm itmeğe himmet ü 'inayet buyunla. (11) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ ve tevâtüri 'ale’l-berâyâ berrehu ve tevâli hazreti ol cenâb-ı refi'u’l-kıbâbı zılâl-i devlet-i Sultâniyye ve sâye-i (12) sa'âdet-i hâkâniyyede hemişe 'ayn- ı 'inâyeti ile melhuz ve hıfz u himâyeti ile mahfuz kılup tevfîk-i Rabbâni (13) refik ve hidâyet-i Sübhâni hâdi-i tarik eyleye.

51.     Mektup[110] [111]

Rüstem Pâşâ sultânına yazılan mektübdur

(14)     Hakk sübhânehu ve ta'âlâ celle celâluhu ve 'amme nevâluhu hazreti zât-ı a'lâsı ve şıfât-ı 'ulyâsı ve esmâ-i hüsnâsı hürmetine (15) cenâb-ı halife-i 'azimü’ş-şânun eyyâm-ı saltanatım dâ’im ü muhalled kılup sâye-i saltanat-ı zâhire ve pâye-i (16) hilâfet-i bâhirelerinde ol emin-i mülk ü millet ve yemın-i dîn ü devlettin 'izzet ü sa'âdetlerin (17) şâbit ü kâ’im ü mü’eyyed idüp üzerilerinüzden nazar-ı re’fet ü 'inâyeti bir lahza ayırmayup fünün-ı (18) behcet ü sürür ile biribirinüzden ayırmayup cemi' ahvâl ü evkâtda 'ayn-ı 'inâyet-i Rabbâniyye ile melhuz (19) ve himâyet-i Sübhâniyye ile mahfuz kılıvire. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin ve yâ hayre’n-nâşırîn. Bu za'if ü nâ-tüvân (20) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretinün bu iki ni'met-i celilesinün kadrini bilen kullarından olup bu ni'metlerün devâmmdan (21) ğayn makşad u meram hâtıra hutur itmediği hâk-pây-i şerifde rüşen iken hâliyâ fünün-ı ni'am-ı celîle ve eşnâf-ı [24a] 'inâyât-ı cemile ifâza buyunlup Ahmed ü Mahmüd kulcağızlan hâkden a'lâ-yı 'ılliyyine ref' buyunlmış (2) bu zerre-i bi-mecâl bu ni‘met-i ‘azimenün ‘uhde-i şükrinden çıkmak muhâldür. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti cemi’ mekâşıd u metâliblerinün... İLâhire

52.     Mektup1

(3)     Merhum Şeyh-zâde içün kazi'askere yazılan mektübdur

(4)     Nâdi-i fazâtil-nigâra ve mahfîl-i efazü-medâra envâ‘-ı eşvâk ve eşnâf-ı iştiyak ile dacvât-ı şâfiyât-ı (5) müştâkâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne ithafından sonra inhâ’-i ruk‘a-i du'â budur ki zamir-i münir-i mihr-tenvir (6) bu cânib-i ahvâli tefahhuşma müteveccih olur ise bi-‘inâyetillâh sübhânehu ve ta'âlâ cemi' müte'allikâtla selâmet ü 'âfiyet (7) üzerineyüz. Lâkin zimmet-i za'îfeye lâzım olan hukük-ı ‘azimenün ‘uhdesinden hurücda kemâl-i za‘f-ı (8) hâl ü zıyk-ı mecâldeyüz. Evvelki hâl gitdi kuvvet ü kudret ânen-fe-ânen nokşân u tedennide olup (9) müşkilât-ı meşâlih-i enâm ve ğavâmız-ı fetâvı vü ahkâm yevmen-fe-yevmen tezâyüd ü terakkidedür. Bu emânet-i 'azime ke-mâ (10) yenbağî ikâmet olınmak mutasavver olmaduğı ma'lûmdur. Sizün hâlimiz dahi bizümkiden kalur degüldür. (11) Dâ’ire-i kudret ve himây-ı tâkatde olan mertebe bezl-i mechüd ve sa‘y-i ma'hüd idüp cemi' umurda cenâb-ı (12) 'Allâmu’l-ğuyüb ve Keşşâfu’l-kurüb) Rabbü’l-'inâyeti ve’t-tevfık Mufızu’l-hidâyeti ilâ-sivâ’i’t-tarik (13) celle celâluhu ve ‘amme nevâluhu dergâh-ı ‘âlem-penâhına ilticâ vü iltizâm ve ‘urve-i vüşkâ-yı hıfz u himâyetine temessük (14) ü i‘tişâm olmmakdan ğayn melce5 ü melâz ve makarr u ma'âz yokdur. Biz nefsimüzi ve sizi tarik-i Hakk (15) üzerine şâbit-kadem idüp hatâ vü hatalden ‘ismet itmek içün hemışe tazarru' u ibtihâlle kar'-ı (16) bâb-ı münâcât üzerineyüz. Sizler dahi lutf idüp tazarru' u du'âyı nefsinüze haşr itmeyüp (17) bu cânibi dahi yâd idesüz. Mercûdur ki hazret-i mukallibu’l-kulübi ve’l-ebşâr Rabbu’l-mülki ve’l- melekût (18) cellet kudretuhu ve ‘ammet kelimetuhu rızâ5-i şerifine muhâlif kavi ü ‘amelden ‘ismet buyurup hayâtımuzı ve memâtımuzı (19) hakk-ı mübin üzere eyleyüp “yevme tüble’s-serâ’ir”[112] [113] fazâhatinden ‘ismet buyurup zümre-i muhlisinde (20) haşr buyura. Âmin yâ Rabbe’l-‘âlemin. Ba‘dehu zamir-i münire mahfı degüldür ki kâffe-i ‘ulemâ bildükleri Şeyh-zâde (21) du'âcınuz ki fünün-ı fazl u ma'ârif ile ma'rüf verâ‘ u takvâ üzerine cemi' evkâtm geçürüp [24b] kâffe-i ehl-i İslâmî tarik-i Hakka irşâd itmeğe sarf idüp neşr-i ‘ulüm-ı Rabbâniyyeye müdâvim ve da‘vât-ı (2) devlet-i Sultâniyyeye mülâzim Hakk ta'âlâ hazretinün bir ‘abd-i şâlihidür. Hâliyâ ehl ü ‘ıyâlinün ma'âşlan (3) emrinde müzayakası ile muztarr olup mütevekkilen ‘alellâhi ta'âlâ mukassim-i erzâk-ı ‘âlemine müteveccih (4) oldı. Tefâşil-i ahvâli zamir-i münirinüze ma'lümdur. Mercûdur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti ma'îşetine (5) kifâyet ider ni‘met-i müyesser buyura


gelüp hidmetinde müstemirr olup huzür-ı kalble bakiyye-i 'ömrin hâkân-ı (6) rüy-ı zemin halledallâhu sübhânehu ve ta'âlâ zılâli saltanatuhu 'alâ-mefarikıi-'âlemin hazretlerimin da'vât-ı devletlerine (7) şarf eyleye in-şâ’allâhu ta'âlâ. Falar katında meşâlih-i nâsa kanşmakdan münker emr yok iken müşârun-ileyhün (8) istihkak u zıyk-ı hâlin bilüp sükût itmekle 'indellâhi ta'âlâ mes’ül olmak havfmdan (9) terk-i 'âdet olınup şüret-i hâli zamir-i münîre tezkir ohndı. Vallâhu’l-Mu'ti ve’l-Muste'ânun (10) bihii-i'tişâm ve 'aleyhi’t-teklân.

53.     Mektup1

Mekke-i müşerrefe şerifinden vârid olan mektuba cevâbdur

(11) Mevkıf-i refî'-i 'azamet-medâr ve mahfil-i meni'-i celâlet-nigâr şeyyedallâhu 'azze sultânuhu erkâne (12) devletuhu’r-râsiha ve ebbede eyvâne 'izzetuhu’ş-şâmihati ilâ- ğâyeti’d-duhüri ve’l-a'şâr cenâbına (13) dürer-i da'vât-ı şâfiyât-ı verdiyyetu’n-nefehât ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı rindiyyetu’n-nesemât (14) ithâf ohndukdan sonra inhâ’-i risâlet-i tahiyyet ü du'â budur ki muktezâ-yı cümüm-ı (15) mefâhir-i Hudâvendi ve müsted'â-yı me’âşir-i ser-bülendi üzerine zamir-i münir-i mihr-tenvir ü müşteri (16) tedbir ve hâtır-ı hatirdür ya mekâtir-ı 'utârid - te’şir tefakkud-i ahvâl-i ehibbâya müteveccih olur ise (17) el-hamdü lillâhi ta'âlâ meyâmin-i himmet-i 'aliyye ile selâmet ü 'âfiyet üzerine da'vât-ı devlet-i ebediyye (18) ve tahiyyât-ı sa'âdet-i sermediyyeye müdâvim ü müşâbir mülâhaza sâriyle şeref-i mülâkât-ı rüh-(19) efzâ ile müşerref olmağa şevk u ğarâm u iltiyâ' u evâmımuz ehâdîşi. Şi'r:

(20)            “Fe-vallahi lâ-yeşfi’l-'alile risâletun

Ve lâ-y eşteki şekve’l-muhibbi resülun[114] [115]

mücibi üzere rüsül-i resâ’il (21) ü zerâ’i' ve vesâ’il [ü][116] vesâtatı ile beyân dâiresinden birün ve merâtib-i a'dâddan efzündur. [25a] Kâffe-i evkâtda lâ-siyemmâ a'kâb-ı şalavâtda kar'-ı bâb-ı münâcât olınur ki cenâb-ı Câmi'ü’n-nâsi (2) yevme lâ-reybe fîh cemmet şanâ5i'-i âlâ’ihi ve 'ammet bedâ’i'-i na'mâ’ihi verâ’-i rivâk-ı ğayb u kümün (3) ve estâr-ı sırr-ı meknün-ı kâf u nündan ahsen-i vücüh-ı fâ’ika ve eymen-i evzâ'-ı râ’ika üzerine (4) devlet-i mülâkâta ve sa'âdet-i muvâfakata mü’eddî bir şun'-ı bedi' ibrâz buyura. Kaşaş-ı ğuşaş-ı (5) nâ’i vü bi'âd bi’z-zât hikâyet olma bi-fazlillâhi subhânehu ve lutfihi. Ba'de-zâlik bihâr-ı 'avâtıf-ı 'aliyye-i (6) büzürgvâri zehhâr ve sehâb-ı 'avârif-i seniyye-i Kâmkâri midrâr olup ol mada'-i âftâb-ı (7) neyyir-i a'zam-ı celâlet ü câh cenâb-ı celilü’l-mikdâr ve cemilü’l-âşârdan şevârik-ı envâr-ı lutf u ihsan (8) tulü' ve bevârik-ı âş âr-ı kerem-i bı-kerân sütü' idüp bu 'âkif-i şavâmi'-i mahabbet ü ihlâş (9) fihrist-i cende-i belagat 'ünvân-ı şahîfe-i berâ'at tevki'-i refî-i kâm-râni yarhğ-ı beliğ-i şâdmânî (10) a'nı reşha-i aJdâm-ı güher-bâr ve rakam-zede-i hâme-i bedâ’i'-nişâr irsali ile teşrif buyunlmış (11) eymen-i evkâtda vuşül buldukda mülâhaza-i işârât-i sebriyye ve mütâla'a-i 'ibârât-ı 'abkariyyesi (12) ile istişmâm-ı revâyih-ı gülzâr-ı ins ve istitlâ'-ı levâmi'-i hatâ'ir-i kuds ohnup e'âlî-i ma'âli-i (13) behcet ü sürura i'tilâ ve ekâşî-i medâric-i ferhat ü hubüra irtikâ olınduğından gayrı (14) müşâhedetü’ş-şanâ’i' tüşevviku ilâ-ma'âniyeti’ş-şâni' mucibi üzerine ol şun'-ı râ’i'-i (15) râ’ika menşe’ ü maşdar ve ol eşer-i Bâri'-i fâ’ika mebde’ ü mazhar olan cenâb-ı şerîf-i sa'âdet- (16) penâh ve nâdi-i münif-i siyâdet - destgâha kalb-i hazinde mahzün ve dil-i ğamginde merküz (17) u meknün olan levâ'ic-i şevk u ğarâmı tehyic ü ilhâb idüp mütâla'a-i tal'at-i hümâyün-fâl (18) ve müşâhede-i cemâl-i bedı'u’l- mişâle nüzü' u iltiyâ'unuzı tecdîd ü te’kid eyledi. Şi'r:

(19)            Ve haridetün berezetü le-nâ min-hidrihâ Ke’l-bedri yebde’û min-hilâli ğamâm

(20)            ' Arabiyyetun fe-tenekkeret ve’ z-zeyy enet Bi-mulâbisi’l-A'câmı ve’l-Ervâm

(21)             'Arazat 'alâ-kulli’l-enâmi cemâlehâ

Key yestemile kulûbuhum bi-tamâm

[25b] Tüsbi mine’l-'Arabi’l-'uküli bi-esrihâ Ve tatiru lubbu’r-Rümi ve’l-A'câm

(2)               Ve teküduhum esrâ’e’l-hüri diyârehâ Selâsile min-lev'ati ve ğarâm

(3)               Tübâ li-men yenâle’l-vuküfe bi-bâbihâ Fe-huve’l-merâmi ve eyyu eyyin merâmî

(4)               B âbun ileyhi teşevvuki ve teveccuhi Haremun 'aleyhi tahiyyeti ve selâmı

(5)               Yâ leyte şi'rî hel efüzu bi-'arşatihi Yevmen ve kad zarabtu hunâke hıyâmi

(6)               Vallâhe es’elu en yenlice bi-lutfihi Tilke’l-munâ kable-ihtirâmi himâmi[117]

(7)     Âmin yâ Rabbe’l-'âlemîn ve recâ’ü’l-mü’emmelîn 'aleyke etevekkelü ve bi-ke esta'in. Nihâyet-i 'inâyet-i Rabbâniyye (8) ve ğayet-i himâyet-i Sübhâniyyeden mutazam'dur ki zarâ'at ü su’âl ve münâcât u ibtihâlimüz icabete (9) karin ola.

Subhâne men azhâ harîme du'â’ihi

Hâlen li-kulli mu’emmilin ve munâcin Lâ-yahrimu’l-câkifüne fî-eknâfîhi

(10) Kellâ ve leyse hunake haybetu râcin1

Ba'dehu ma'rüz-ı nâdı-i hatır budur ki tazâ'ıf-i mektüb-ı (11) merğüb-ı belâğat- üslübda münderic olan enbâ’-i mizâc-ı şerif ve ahbâr-ı câfiyet-i 'unşur-ı latif (12) bu dâ'ı-i devlet-hvâha ecell-i reğâ’ib ve e'azz-i me’ârib olup sâ’ir tuhaf-ı seniyye ile terimine vü tekmil ve teznib (13) ü tezyilden bi’l-külliyye müstağni iken anunla iktifa buyunlmayup fünün-ı tuhaf u hedâyâ ve sunûf-i (14) turaf u 'ataya ithaf buyunlmış. Âti’ş-şemsü elâ en yecüde yezü’ihâ 'alâ şafahâti’l-arzi şarka ve mağribâ (15) Vallahi 'azze sultânuhu ve bihim burhânuhu yedimu zâlike’l-cenâbi’ş-şâmihi’l-'imâdi’r-râsihi’l-evtâd.

54.     Mektup

(16)     E'âliden birinüfi kerîmesi fevt oldukda yazılan cazâ-nâmedür

(17)      Mahfil-i refî'-i ma'âli-şi'âr ve nâdi-i meni'-i e'âli-nigâr (medar)[118] [119] [120] şeyyedallâhu ta'âlâ bunyâne ikbâluhu ilâ-yevmi’l-karâr (18) cenabına da'vât-ı şâfiyât-ı müştâkâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne ithafından sonra inha’-i (19) risâle-i du'â budur ki şademât-ı kavâri'-i hutübdan kelil ü 'alil olan mesâmi'-i dil ü cana (20) irişdi ki nür-ı hadeka-i kâm- râni ve nevr-i hadika-i şâdmânî kerime-i mükerreme ve mahdüme-i mufahharaya (21) cenâb-ı Rabbü’l-erbâb Mâlikü’r-rikâb Rabbü’l-'azameti ve’l-ceberüt Hallâk-ı 'âlemü’l- mülki ve’l-meleküt [26a] celle celâluhu hazretinün kâffe-i ümeme şâmil ve 'âmme-i ehl-i 'âleme mütenâvil emr-i mâzi ve hükm-i kazâ-yı nâfizi (2) nüzul ü cereyân eylemiş el- hükmü lillâhi’l-'Aliyyü’l-Kebir. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci'ün.”[121] “Hakkan fe-hakkan


itme küllü zirbeti (3) nâleteke min-kavsi’z-zamâni nebâlühâ vaşalet ile’ş-şadriT-cerihi cerâhuhâ veseret ile’l-kalbi’ş-şeciyyi nizâlühâ”1 (4) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti cenâb-ı refi'inüze ve sâ’ir 'akifân-ı harem-i şerife cömr-i tavil ve ecr-i cezil (5) müyesser buyurup harem-i muhteremimizi hemişe behcet ü 'afiyetle ma'mûr ve hâtir-ı hahâ’ik-nişânı fünün-ı (6) meserrâüa mesrur İphvire. Âmin yâ RabbeT-'âlemin.

55.     Mektup[122] [123]

(7)    Tâ ki eyyam u şuhür tevâtür ü tevali ve a'vâm u duhür te'âkub u tetâli üzere ola. Hazret-i Mâlikü’l-mülki (8) ve’l-meleküt RabbüTkibriyâ’i ve’l-ceberüt celle celâluhu ve 'amme cemPiT-'âlemine nevâluhu ol cenâb-ı celilü’l-mikdârun (9) her günlerin cıyd-ı cedîd ve her gicelerin Kadr-i sa'id eyleyüp hemişe bunun emşâl ü nazâ’irine ğâyet-i (10) behcet ü sürür ve nihâyet-i ferhat ü hubür ile irgürüp himây-ı sa'âdet-nümâlarm cemi' mekkâre vü alamadan (11) mahmi vü maşûn ve fünün-ı sa'âdât u ikbâlle meşhün kıhvire. Âmin RabbeT-câlemin. Ba'de-zâlik (12) inhâ’-i ârâ’-i câlem-ârâ budur ki giçen 'ıyd-ı şerif sefer-i hümâyûnun matla'mda vâki' olup ol eşnâda (13) muktezâ-yı hâl 'asker-i hümâyün - fâl cenâh-ı irtihâl ve süriat-i isti'câl üzere olmaların izhâr (14) itmek iken menzil-i ikâmetde zu'afâ varup mu'tâd üzere takbil-i enâmil-i sultâniyye ile müşerref (15) olmak nev'an ikâmet ü sükün iş'âr itmeğin güşe-i 'uzletde da'vât-ı devlete iştigâl olınmış idi.

(16)     Şimdi sefer-i hümâyün karâr u encâma peyveste olup ol mahzur ber-taraf oldı. İcâzet-i hümâyün (17) var ise ol sa'âdet mebâdisi terfihine taşaddı olma.

56.     Mektup[124]

(18)     Ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-'âlemîn ki bu hatb-ı hatir ve şân-ı kebirim esbâb-ı zâhiresin terfib ü i'dâdda (19) ve cenâb-ı Rabb-i 'izzetden istiğâşet ü istimdâdda cenâb-ı şerîfinüzün fevka’l-hadd ihtimâm u İtinâmızdan (20) mâ-'adâ sa'âdetlü pâdşâh-ı 'âlem- penâh halledallâhu ta'âlâ ilâ-ğâyeti’d-dehri ve müntehâhu hazretlerimin dahi (21) kemâl-i te’eşşürleri ve naşr-ı-dîn-i İslâm ve kahr-ı kefere-i li’âm içün niyyet-i caliyyeleri ve 'azimet-i kaviyyeleri [26b] olup sâ’ir metâlib ü amalden i'râz-ı 'âmm ve bu madab-ı a'lâya ikbâl-i tâmm buyurmaları nakl olmur. (2) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti eyyâm-ı saltanatların müstedâm ve me’ârib-i 'aliyyelerin hayr u sa'âdet ile tahsil ü itmâm (3) buyura. Vâkı'an muktezâ-yı hamiyyet-i saltanat-ı kâhire ve müsted'â-yı ğayret-i hilâfet-i bâhire budur. Hulefâ’-i (4) 'Abbâsiyyeden Mu'taşımun diyâr-ı Rûm’a gelür gider bir taciri var idi. Bir defia Rûm’dan Bağdâd’a (5) vardukda ‘Rûm’da 'acâribden ne gördün” diyü şordukda “cAmûriyyede bir kâfir elinde esir oldum. (6) Bir müslimân kızçığazma bir tabanca urdukda vâ-Mu'taşımâh diyü ağlayıcak Mu'taşım gelüp seni kurtarsa mı (7) gerek diyü vâfîr dögdi.” diyü hikâyet itdükde Mu'taşım kalkup 'Amûriyye canibine teveccüh idüp (8) andan “lebbeyk eyyetühe’l-câriyeti lebbeyk” diyüp ol sâ'at hemân sefer-idüp gelüp 'Amûriyye’yi feth (9) idüp ol kâfiri buldurup emvâli ve evlâdı ile kızçığaza temlik itmişdür. Hakk sübhânehu (10) ve ta'âlâ hazreti dergâhından mutazam'dur ki sa'âdetli pâdşâh-ı din-penâh hazretleri bunca şühedâ’ (11) u esârânun lisân-ı hâlle feryâd u istimdâdlarma feryâd-res olup küffâr-ı hâksârdan intikâmlarm (12) alıvirmegi müyesser kılıvire. Âmin Rabbe’l-'âlemîn

57.     Mektup[125]

Rüstem Pâşâ sultânına yazılan mektûbdur

(13)     Hakk sübhânehu ve ta'âlâ celle celâluhu ve 'amme nevâluhu hazreti zât-ı a'lâsı ve şıfât-ı culyâsı ve esmâ’-i hüsnâsı (14) hürmetiyçün cenâb-ı halife-i 'azimü’ş-şânun eyyâm-ı saltanatların dâ’im ü muhalled kılup sâye-i saltanat-ı zâhire (15) ve pâye-i hilâfet- i bâhirelerinde ol yemin-i mülk ü millet ve emin-i din ü devletim 'izzet ü sa'âdetlerin (16) şâbit ü mü’ebbed idüp üzerlerimizden bir lahza nazarların ayırmayup envâ'-ı sa'âdetlerle biri (17) birinüzden ayırmayup cemi' 'azâ’im ü niyyâtınuzı nzâ-yı şerifine muvâfık ve emr-i münifine mutâbık (18) kılup kâffe-i evkâtda 'ayn-ı 'inâyet-i Rabbâniyye ile melhüz ve hıfz u himâyet-i Sübhâniyye ile mahfuz (19) kılıvire. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemîn ve yâ hayre’n-nâşırin. Bu za'if-i nâ-tüvân Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretinün (20) bu iki ni'met-i celilesinün kadrini bilen kullarından olup bu ni'metler devâmmdan ğayn hâtırma bir makşad (21) u merâm hutûr itmek hâk-pây-i şerife mahfî degül iken hâliyen fünün-ı ni'am-ı celiletü’l-mikdâr u cemiletü’l-âşâr [27a] ifâza buyurılup kullan hâkden ref' buyunlmış bu ni'am-ı celilenün şükri bu zerre-i bi-mikdârun (2) dâ’ire-i istitâ'atmdan hâricdür. Lâkin cenâb-ı kâziü’l-hâcât ve mucibü’d-da'vât dergâhından hezâr (3) tâzarru' u ibtihâlle mes’ûldür ki bu ihsân-ı bi-pâyân ahsen-i mükâfâtla mükâfât buyurup cemi' makâşıd-ı (4) diniyye vü dünyeviyyelerinün hâtır-ı şeriflerine gelenlerini ve gelmeyenlerini bile ahsen-i vücûh üzerine müyesser (5) ü muhaşşal kılıvire. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemîn ve recâ’e’l-mü’emmelin ve Rabbe’s-semâvâti ve’l-arzîn. Key lehüm (6) çâren mimmâ yehâfûne 'azze câreke ve celle şenâ’uke ve lâ-ilâhe ğayruke hayra mes’ûl ve ekreme me’mûl ve salli (7) 'alâ-seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve şahbihi ecma'in ve şalli 'alâ-cemi'i’l-enbiyâ’i ve’l-mürselin ve 'ale’l-melâ’iketi’l-mukarrabin.

58.      Mektup1

(8)    Râfi‘-i risâle-i du'â Mevlânâ Fazlı dâ'inüz merhum u mebrür fâzıl-ı meşhur Mevlânâ ‘Ali Kuşcı (9) neslinden yarar ehl-i ‘ilmdür. Üstüvânî Belğrad kazası sadaka buyurılmışdur. Câdde-i şer*-i şerîfden (10) 'udül itmeyüp ahkâm-ı şer'iyyede kemâl-i ‘adalet üzerine olup taht-ı kazasında olan re'âyâ vü berâyâyı (11) âsüde-hâl itmek recâ olınur bendenüzdür. Huşüşani’n-nâsi ‘alâ-dini mülükehum muktezâsınca cenâb-ı (12) celilü’l-mikdâr ve cemîlü’l-âşânnuzufi himây-ı ma'delet-nümâ ve liva5-i naşfet-ârânuzda olmak ile (13) ‘adalet itmek lâzım olur şöyle ki minhâc-ı ‘adâletden hurüc ide. Aşla muhâbâ vü ‘unuvv buyunlmayup (14) sâ’irlerden ziyâde mu’âheze buyunla ki zulminün ğâ’ilesi bu muhibbinüze dahi sirâyet idüp (15) âhiretimüze halel gelmeye. Nihâyet eltâf-ı ‘aliyyeden mercüdur ki naşihat-ı şerife ve irşâd-ı şerife (16) diriğ buyunlmaya ki tarik-i Hakkdan ‘udül idüp şerri bu muhibbinüze dahi sirâyet idüp (17) âhiretimüze zararı ola.

59.      Mektup[126] [127] [128]

(18)      Meclis-i şerif-i ma’âli-nigâr ve mahfil-i münif-i e‘âli-medâr mehhedallâhu ta'âlâ kav â'ide mecduhu ilâ-yevmi’l-karâr semtine (19) dürer-i da‘vât-ı şâfiyât-ı muhibbâne ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne ithâf kılındukdan sonra inhâ5-i (20) risâle-i du‘â budur ki matla‘-i âftâb-ı feyz-i ilâh ufk-ı devlet-i celâlet ü câh mazhar-ı âşâr-ı

(21)       ‘avârif-i Rabbâniyye ve manzar-ı enzâr-ı ‘avâtıf-ı Rahmâniyye bercis-i burc-ı saltanat-ı zâhire [27b] nâhid-i evc-i hilâfet-i bâhire hâkân-ı rüy-ı zemin ve halıfe-i Resül-i Rabbu’l-‘âlemin halledallâhu zılâle saltanatuhu (2) mâ te'âkubu’l-eyyâmi ve’s-sunün ve ecriye ahkâme ma'deletuhu fî-aktâri’r-rub‘i’l-meskün cenâb-ı celilü’l-mikdâr (3) ve cemilü’l-âşârlanndan âftâb-ı ‘inâyet-i ‘aliyye tulü' ve envâr-ı re’fet-i seniyye sütü' idüp (4) medâric-i devlet ü ikbâlde ve me‘âric-i câh u celâlde rütbe-i münifenüz müteşâ'id Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (5) hazreti her ni'met ki feyz buyurur vesile-i vuşül-i devlet-i dâreyn ve zerî‘a-i huşül-i sa‘âdet-i neş’eteyn (6) kılup hemişe matla‘-i âftâb-ı feyz-i İlâh ufk-ı devlet ü sa'âdet ü câh maşdar-ı âşâr-ı ‘avârif-i (7) Rabbâniyye ve mazhar-ı envâr-ı ‘avâtrf- ı Rahmâniyye bercis-i burc-ı saltanat-ı zâhire ve nâhid-i evc-i hilâfet-i (8) bâhire hâkân-ı rüy-ı zemin halife-i Resül-i Rabbu’l-'âlemin halledallâhu ta'âlâ zılâle saltanatuhu mâ te'âkabeti (9)’l-eyyâmi ve’s-sunün ve ecriye ahkâme hilâfetuhu fî-eknâfi’r-rub'i’l-meskün hazretlerimin zılâl-i ‘inâyet-i (10) ‘aliyye ve sâye-i ri‘âyet-i seniyyelerinde sâ’ir silk-i sa'âdetde muntazam olan erbâb-ı ‘izz-i şâmih (11) ve eşhâb-ı mecd-i râsih ile ‘aziz ü kâm- rân olasuz bi-faziillâhi sübhânehu.

60.     Mektup1

(12)     Budur ki bu derece-i celîlü’l-mikdânfiuz medâric-i mecd ü ikbâlde müterakki vü mütezâ’id ve rütbe-i cemiletü’l-âşânfiuz (13) mecâric-i câh u celâlde mütezâ‘if ü müteşâ‘id olmış. Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ mübarek ü meymün (14) ve fiinün-ı sa‘âdete makrün kıhıp ...

61.     Mektup[129] [130]

(15)    Hâşiye-i bisât-ı saltanat-ı zahire şifâh-ı âdâbla takbil olındukdan sonra ma‘rüz- ı zerre-i (16) nâ-büd budur ki mülk Hakk ta‘âlâ hazretinün din Hakk ta‘âlâ hazretinün bu dâhiye-i hâ’ile ve vâkı‘a-i nâzilesi ki dâ’ire-i ‘ukül ü evhamdan (17) hâricdür. Rüşendür ki bizüm ihtilâl-i ahvâl ve seyyPât-ı a'mâlimüzden ve ma'âşi vü şürür (18) ve melâhi vü ğurünmuz içün Rabb-i ‘izzet cenabından güş-mâl tarîki ile vâki‘ olmışdur. Nestağfirullâhi

(19)          ’l-‘Ahyyi’l-‘Azim. Sübhâneke enebnâ ileyke ve reca'nâ ‘amma künnâ ‘aleyhi mimmâ lâ-terzâ fe-ecebet yevminâ inneke ente’t-Tevvâbü’r-Rahim.

62.     Mektup[131]

(20)     Sünnet-i seniyye-i Rabbâniyye ve irâdet-i ‘aliyye-i Sübhâniyye muktezâsmca mahmiyye-i Kütâhiyye lâ-zâlet meşhüneti (21) bi’l-‘avâtıfi’l-îlâhiyye kudüm-ı hümâyûn ve nüzül-i rifat-efzün ile teşrif buyunlmış “tübâ lehâ [28a] ve limen fîhâ ecma‘in”[132] Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hazreti mübârek ü meymün ve fünün-ı sa'âdete maşhüb u makrün (2) kıhıp eyyâm-ı sa‘âdet-encâmınuz ‘ıyd u leyâli devlet-i intizâmınuz Kadr-i sa‘id idüp metâlib-i diniyye (3) vü dünyeviyyenüz huşüle karin ve me’ârib-i evleviyye vü uhreviyyenüzi vusule rehin kıhıp cenâb-ı (4) refî‘inüzi leyi ü nehârda ve hazar u esfârda ‘ayn-ı ‘inâyeti ile manzür u melhuz ve ‘avn ü himâyeti (5) ile mahmi vü mahfuz kılup zılâl-i vücüd-ı şerîfinüzi kâffe-i ehl-i ‘âlem ve ‘âmme-i beni-Âdem üzerine (6) lâ-siyemmâ ‘âkifân-ı şavma‘a-i ihlâş ve mücâvirân-ı hânkâh-ı ihtişâş üzerine memdûd eyleye. (7) Âmin yâ Rabbe’l-‘âlemin.


63.     Mektup1

(8)     Bundan esbak cenâb-ı emin-i din ü devlet ve yemin-i mülk ü millet nâmüs-ı esrâr-ı saltanat-ı zahire (9) ve kâmüs-ı bihâr-ı hilâfet-i bahire şâhib-i sa'âdetimüz halledallâhu ta'âlâ eyyâme saltanatuhu mede’d-duhüri (10) ve’l-a'şâr hazretlerine 'alâka-i nesebiyye ve râbıta-i hasebiyyenüz olduğmdan gayrı (11) zât-ı melek-şıfâtınuz müstecmi' olduğı melekât u kemâlât-ı kesbiyye ve mefâhir-i 'aliyye ve me’âşir-i celiyyenüz (12) kâffe-i enam ve 'âmme-i havâşş u 'avâmm mâ-beyninde şöhre-i âfâk olup her vârid ü sâdır (13) ve bâdı vü hâzır ve mukim ü süffâra vird-i lisân olmışdur. Efvâh-ı ricâl ve elsine-i debûr u şimâlden (14) istimâ' olınmak ile mahabbet ü meveddetinüz şamim-i fu’âdımuza râsih olup dâ’imâ dacvât-ı devlet-i ebed- (15) peyvendinüze müdâvim ü müş âbir idük. Lâkin bu ğazâ’-i sa'âdet-nümâda verâ’-ı rivâk-ı kumunda olan (16) ahkâm-ı şecâ'at-i celiyye ve âşâr-ı şehâmet-i 'aliyye zuhur u bürüz idüp i'zâz-ı din-i İslâm ve iHâ’-i

(17)     alâm-ı şer'-i seyyidü’l-enâmdan yed-i beyzâ ve âyât-ı kübrâ izhâr idüp hazm ü haşm ve etbâ' (18) u eşyâ' mübâşeret ü taşaddi idicek umûr-ı hâ’ile ve devâhi-i nâzileye bi’z-zât müdâvele idüp (19) mezâ’ik-i kürüb-ı müşkileye ve me'ârik-i hurüb-ı mu'zileye nefs-i kerîmenüz ile iktihâm u ihtimâm (20) idüp i'lâ’-i a'lâm-ı din-i kavimde hudüd-ı beyândan birün ahbâr-ı meserret-âşânnuz istimâ'ı (21) ile mahabbet ü ihlâşımuz ez'âf-ı muzâ'afa ziyâde olup merâtib-i a'dâddan efzün cevânib-i [28b] (cevânib-i)[133] a'dâddan birün olup derün-ı dilde mahzun ve şamim-i fevâ’idde meknün olan ihlâşımuzı (2) izhâr ve mesâ'i-i celile-i cemilenüz dergâh-ı 'âlem-penâh-ı Rabbânîde makbule ve meşküre olup Rabb-i ‘izzettin (3) me'âric-i Rızvânına 'urüc idüp ser-firâz olduğınuz tebşir ü ihbâr içün risâle-i (4) du'â irs âl olındı.

64.     Mektup[134]

Metin Kutusu: ı
2
3
4

Metin Kutusu: 63. Î32a.


(5) Evvelâ tedâriki vâcib olan emr-i Hakk sübhânehû ve ta'âlâ hazreti dergâhına bu kürübun keşfi içün tazarru' (6) u ibtihâldür. El-hamdü lillâhi Rabbi’l-'âlemin sa'âdetli pâdşâh hazretleri bu münâcâtı itmişler. Recâ3-i vâşık (7) olınur ki Hakk sübhânehû ve ta'âlâ hazreti kabul buyura. Biz dahi bu musibete bâ'iş olan seyyi’ât-ı a'mâlimüzden (8) tevbe vü istiğfar idüp hazret-i Gaffârü’z-zünüba tazarru' u tezellül ü ibtihâl ideniz. “Lâ- ilâhe illâ ente (9) subhâneke inni kuntu mine’z-zâlimin”[135] “Subhâneke tübtü ileyke ve ene evvelü’l-muslimin”1 Fekbel tevbeti inneke (10) ente’t-tevvâbu’r-Rahim. 'Asâkir-i Islâmiyyenüfi cemi' tavâ’ife ğâlib olmaları âlât u esbâbla (11) degüldür. Hakk ta'âlâ hazretinüfi 'inayeti iledür. Mâ-dâm ki anlar salâh üzere olalar manşür u muzaffer (12) olmak mukarrerdim Lâ-cerem s a'adetli pâdşâh hazretinden mutazam'dur ki anlara salâh emr olma.

65.     Mektup[136] [137]

(13)      Mevkıf-i ecell-i refî'u’l mahall lâ-zâle mahmiyyen bi-himâyetillâhi cazze ve celle cenâbına inhâ’-i fakir budur ki bundan akdem (14) rikâb-ı hümâyün-ı sultaniye Celâl hakkında bir mektüb şunıldukda mahfil-i meni'-i sultanide fakire (15) isnâd itdügi istimâ' olmdukda tahammül olınup cezâsı Hakk ta'âlâ hazretine tefviz olınmış idi. (16) Hâlâ istimâ' olındı ki ol mertebe ile kanâ'at itmeyüp ratb u yâbis fünün-ı fuhşiyânı câmi' (17) bir dâstân nazm idüp içinde cumhür-ı 'ulemâya ta'n u ihânet ve ahkâm-ı şer'-i şerifi kadh (18) u istihzâ idüp meclisine gelen erâzil ü evbâşa iftihâren okıyıvirüp sâ’ir mecâlis- i (19) ehl-i hevâya dahi suretin virüp şad' u zâ’i' idüp şer'-i şerifim ve ehlimin 'ırz (20) u 'ünvânlarm pây-mâl eylemiş. Ba'z kimesneler nüshasın getürdiler gördük. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci'ün”[138] (21) Şer'-i şerif-i 'azîzü’l-cenâbun bu mikdâr zilletine mü’min olan tahammül itmek mümkin degüldür. Hazret-i Resülullâh [29a] sallallâhu 'aleyhi ve sellem hicce-i vedâ'da Ka'be-i mu'azzamada 'id-i azhâ hutbesinde Hakk ta'âlâ hazretinüfi evâmir ü ahkâmın (2) beyân sadedinde halka hitâb idüp “Yâ eyyühe’n-nâs Rabbifiüz celle celâlühu her birifiüzüfi üzerine her birifiüzüfi (3) kanın ve mâlın ve 'ırzın harâm eyledi bu beled-i harâmda bu şehr-i haramda bu yevm-i harâmufî hürmeti gibi” diyü buyurup (4) 'akabinçe üç def'a “Hakk ta'âlâ hazretinüfi emrini size tebliğ itdüm mi?” diyü su’âl buyurup her birinde halk (5) belâ yâ Resülullâh” didüklerinde kemâl-i ihtimâm izhâr idüp “İmdi hâzır olanlar ğâ’ib olanlara i'lâm (6) eylesünler” diyü tenbıh ü te’kid buyurmışlardur. Ol mecma'-ı şerifde henüz İslâma gelmiş za'ifü’l-hâl neçe kimesneler (7) olduğı mukarrer olmağın bu naşş-ı kâtı' ile kâffe-i ehl-i îmânufi erâzil ü edânınüfi 'ırzlannufi hürmeti (8) dahi yevm-i harâm ve şehr-i harâm ve beled-i harâm hürmetleri mukabelesinde olduğı şâbit ü zâhir olur. Lâ-cerem (9) vereşe-i enbiyâ’-i 'izâm 'aleyhimü’ş-şalâtu ve’s-selâm olan zümre-i 'ulemâ ki tahrîr-i 'ulûm-ı din ve tastir-i ahkâm- ı (10) şer'-i mübin sadedinde kalemlerinden câri olan midâdlan bi-fazlillâhi ta'âlâ yevm-i hisâbda şühedâ kam (11) ile mizânda ber-â-ber vezn ohnsa gerekdür. Anlarufi 'ırzlannufi hürmeti ne mertebede olur. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (12) hazretinün ben 'abd-i za'ifi mebde’-i fıtratumdan menşe’-i şalâh u felah olup bu saltanat-ı zahiremin (13) devlet-i kâhiresi du'âlarmun şavmaca-i hassasında neşv ü nema bulup 'âmme-i evkâtum 'ulûm u ma'ârife (14) mülâzemet ve tâ'ât u 'ibâdâta müdâvemet ile geçüp dört halife-i 'azimü’ş- şân ve sâtı'u’l-bürhân (15) 'aşr-ı şeriflerine yetişüp rebıb-i ni'met ve rehin-i hidmetleri olup 'uyün-ı 'inayetlerine manzar (16) ve fünûn-ı ricâyetlerine mazhar olup her birimin 'aşr-ı hümâyûnlarında isti'dâduma göre menâşıb sadaka (17) buyunlup me'âric-i ifâde olan medâris-i 'âliyenün her birinde bi-'inâyetillâhi ta'âlâ emşâl ü akrân (18) ve ekâbir ü a'yân içinde 'ilmen ve diyâneten hayr ile mezkûr olup 'ırz u nâmüsum ri'âyet ü himâyet

(19)       olını gelüp manşıb-ı kaza sadaka buyunldukda eğer kazâ’-i bilâddur eğer kazâ’-i 'asâkir ü ecnâddur (20) her birinde ne vechle hidmet itdügüm 'ilm-i şerifden ğâ’ib degüldür. Yigirmisekiz yıldur ki bu emânet-i 'azîmeye (21) hidmet iderin. Ne vechle hidmet itdügüm kâffe-i enama vazıhdur. Za'f-ı hâl ve inkisâr-ı bâlle kendi hâlüme [29b] meşğûlin. Evkâtum eşğâlüme güçle yetişür. Ahvâl-i 'âlemden ğâfîlin billâhi’l-'Aliyyü’l- 'Azim “ellezi lâ-yahfâ (2) 'aleyhi hâfiyetun fi’l-arzi velâ fi’s-semâ’”1 ol şundan mektübdan aşlâ haberüm yokdur. İçinde ne yazılmışdur (3) bilmezin. Ve sunan ve sunduran kimdür bilmezin ve şimdi dahi bilmezin. Ol şahşun dâstânı fehvâsmdan (4) bir kaç fetvâ bile şumlmak fehm ohnur. Ol fetvâlarun fehvâlanna şimdi aşlâ şu'ürum yokdur. Yazdum ise (5) yazduğum vakt kimün hakkında yazılmışdur ve kim yazdurmışdur vukufum olmamışdur. Hazret-i 'Allâmu’l-ğuyüb (6) hâlüme şâhiddür. Benüm hâlüm böyle iken ol mertebede iftirâ vü bühtân ve zulm ü 'udvân müslimden şâdır olur mı? (7) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti halife-i 'azimü’ş-şânı ve sizi emin-i dîn ü devlet ve yemin-i mülk ü millet (8) idüp kâffe-i umür-ı cumhûn re’y-i münirinüze tefviz buyurup ihyâ’-i merâsim-i 'adi ü dâdı ve itfâ’-i (9) nâ’ire-i şerr ü fesâdı zimmet-i himmetinüze havâle kılmışdur. İmdi cenâb-ı şerifinüzden mes’üldür ki yetmiş seksen (10) yıldan beri hazret-i Rabbü’l-'âlemine tâ'atüm hasebiyle ve bunca hulefâ’-i 'izâma hidmetüm sebebiyle iktisâb (11) itdügüm 'arz-ı şerî'at-i şerifeye bi-günâh bu vechle ihânet iden şahşun hâlini ve bu bâbda benüm hazret-i (12) halifetullâhdan Hakk ta'âlâ hazretinün hükmini istid'â itdügümi pâye-i serir-i saltanata 'arz idesüz. Vallâhi’l-Müste'ân (13) veileyhi’l-merci'i fi- külli şân “ve ufevvizu emri ilallâh innellâhe başirun bi’l-'ibâd”[139] [140] [141]


66.     Mektup1

(14)     cîlm-i şerif-i muhite der-hidmet-i tedrîsde olanlar bacz-ı evkâtda hâric-i bulada ikâmet-i hidmet (15) itmeğe şerian ruhsat vardur. Amma taklid-i Sultani edâ’-i hidmet-i bukcada olmmak üzerine câri (16) olup berevât-ı şerife dahi ol vechle tahrir olmup hem öyle olmayıcak nizâm-ı ta'lîm ü tacallüm (17) bi’l-külliyye muhtell olmak lâzım gelmeğin müderrisler ve müsta'iddler hakkında bu huşûş istifsâr olındukda (18) tamâm-ı ğadr-ı şerii olmayıcak müderris ü müsta'idd ders-hânede ifâde vü istifâde itmeyicek şerian vazifeye (19) müstahikk olmazlar diyü cevâb yazılur. Lâkin bu za'ifün yevmen-fe- yevmen zacfı mütezâcif ve eşğâli (20) mütezâyid ü müterâdif olup tedbir-i meşâlih-i mühimme ve tedârik-i nevâzil-i mülimmeye evkât-ı müsâ'ade (21) itmez olup bi’z-zarûre bacz-ı mühimmât-ı umür cavk olmmak lâzım gelür oldı. Eğer gâhi kemâl-i müzayaka vü ıztırâr [30a] evkâtmda hidmet-i ders evde ikâmet olmup ders-hâneye varup gelince giçen evkât bacz-ı levâzım-ı (2) mühimmeye sarf olınmağıçün izn-i hümâyûn istidcâ olmmak bu fakirden sû’-i edebe mahmul olmaz ise mercüdur ki (3) pâye-i serîr-i a'lâya carz ohnmağa cinâyet olma. Acânikümullâhu cazze ve celle fî-külli merârn.

67.     Mektup[142] [143]

(4) Râfic-i risâle-i ducâ fahrü’l-ümenâ’i’ş-şikât himây-ı macdeletinüzde eski câmic mütevellisi Mehmed Beg Enşâri (5) ğâyet-i emânet ü diyânet ve nihâyet-i kifâyet ü şıyânet ile macrüf olmağın Sultân Yıldırım Hân (6) tevliyeti dahi ana zamime kıhnmışdur. Hâliyen der-i devlete muhasebe virmek zamânı olmağın cenâb-ı refîcinüzden (7) mercüdur ki mezkûrun tevliyetlerimin muhasebeleri kemâl-i i'tinâ5 vü ihtimam ile görilüp her birinim nazm-ı (8) meşâlihinde bezl-i makdûr ve şarf-ı meysür idüp irâd u ışdânnda izhâr itdügi âşâr-ı taşarrufât-ı (9) celile ve ahkâm-ı mesâci-i cemilemin usûl ü hakâyıkı ve celâ’il ü dakâ’ikı levha-i muhasebesinde icmal (10) ü tafsil üzerine hüsn-i beyân ile takrir ü tahrir olmdukdan ğayn mezkûrun kemâl-i istikâmeti (11) ve fünün-ı ricâyâta istihkak u liyâkati ahsen-i cibârât-ı fâ’ika ve eymen-i ictibârât-ı râ’ika ile der-i (12) devlete carz olmmak babında himmet-i caliyye diriğ buyunlmaya. Vallâhi sübhânehu yehallüde cenâbikümü’r-refî'i menâten (13) li-meşâlihi’l-cumhüri maşrûfen can-eknâfihi ‘acârifü’d- duhür.


68.     Mektup1

(14)     Budur ki ol cenâb-ı refi‘u’l-kıbâb ve mahmiü’l-cenâb matla‘-ı şems-i ‘izzet ü ikbâl neyyir-i a‘zam-ı sipihr-i celâlden (15) bu câkif-i şavâmi‘-ı humüle kitâb-ı kerim-i berâ‘at-nesim vârid olup tazâ‘ıf-i şerifesinde sehâb-ı (16) ‘avâtif-ı ‘aliyye-i hudâvendi midrâr ve ‘ubâb-ı ‘avârif-i seniyye-i ser-bülendî zehhâr olup ‘ışâbe-i (17) ‘ulemâya fâ’iz olan mevâ’id-i ihsân ve ‘avâ’id-i bi-kerân beyân buyunlmış hemişe bi-‘inâyetillâhi ‘azze ve celle (18) makâlîd-i umûr-ı ‘ıkd ü hail kabza-i kudret-i bâhirenüze menüt olup ‘atebe-i şâmihatu’l-‘imâd ve râsihatü (19) ‘1-evtâdınuz menât-ı nizâm-ı ‘âlem ve medâr-ı meşâlih-i kâffe-i ümem olmakdan hâli olmaya. Âmin. Ve ba‘z-ı bendelerimize (20) dahi mevâ‘id-i kerime iş‘âr buyunlmış ‘ihn-i ‘âlem-ârâya hafi olmaya ki bizüm ecell-i tâlib ve e‘az-ı me’âribimüz (21) devâm-ı eyyâm-ı hümâyünıfiuz ve kıyâm-ı hıyâm-ı devlet-i rûz- efzünmuzdur. Lâ’ik degüldür ki anun ğayn bir merâma [30b] teveccüh ü istişrâf idevüz.

Huve’l-‘ılmu’l-ferdullezi leyse li’l-verâ Sivâ zıllihi fi’l-hâfikayna makâm

(2)         Huve’l-matlabi’l-a‘lâ fe-menzellezi leh

Sivâ neyluhu fi’l-‘âlemine merâm[144] [145]

Ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-‘âlemin ki de‘â[146]im-i devletinüz (3) üstüvâr ve kavâ’im-i sa‘âdetinüz şâbit ü pâydâr âftâb-ı câh u celâlimiz evc-i ‘izzetde tâbân ve kevkeb-i (4) mecd ü ikbâlimiz burc-ı rif‘atde rahşândur. Lâ-cerem her vechle kâm-kâr u kâm-rânuz. Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ (5) dâ’im eyleye. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin ‘aleyke netevekkelu ve bike nesta'in.

69.     Mektup3

(6)     Mevâtm-ı kevn ü fesâd ve mesâkin-i dehr-i harâb-âbâdda meşâhid-i hayâta nüzul ve ma‘âhid-i vücüd-ı (7) bi-şebâta hulul iden efrâd-ı enâm ve âhâd-ı havâşş u ‘avâmmdan bir ferd yokdur ki mihnet ü ‘anâya (8) karin ve nekbet ü temennâya rehin olmaya. Cümle... îlâhire.

70.     Mektup1

(9)    Hazretinün vilâyet-i Rüm-ı ma'müretü’t-tuhüma enzâr-ı 'inâyet-i Rabbâniyye ve âşâr-ı himâyet-i Sübhâniyyesi müte'allik olup (10) silk-i vilâyet-i zâhirefiüzde muntazam ve sımt-i eyâlet-i bâhirenüzde mültecim kıldı. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (11) hazreti mübarek ü meymün ve fünün-ı behcet ü sa'âdete maşhüb u makrün kılup şeref-i kudüm-ı sa'âdet-(12) rüsümınuz ile müşerref oldukda envâr-ı ma'delet-i cihân-ârâ ile aktan pür- nür ve âşâr-ı naşfet-(13) âsâ ile emşâr u bilâdı ma'mür olup kâffe-i enam ve cumhür-ı havâşş u 'avâmm zıll-i hümâyünınuzda (14) âsüde-hâl ve mesrürü’l-bâl olup huşül-i sa'âdet-i diniyye vü dünyeviyye ve vuşül-i me’ârib-i evleviyye (15) vü uhreviyyenüz du'âlarma müdavim ü mülâzım ola. Vallâhi Mücibü’s-sâ’ilin 'aleyhi netevekkelu ve bihi nesta'in.

71.     Mektup[147] [148]

(16)    Mahfil-i ecell-i refî'u’l-mahall lâ-zâle mahmiyyen bi-himâyetillâh 'azze ve celle cenâbına 'arz-ı fakır budur ki medrese-i şerifeye (17) lâ’ik müderris tedâriki fermân buyunlmış Hakk sübhânehü ve ta'âlâ hazreti zamir-i münir-i 'âlem-tâbınuzı mizân-ı 'adi

(18)      ü ihsân ve mi'yâr-ı 'ilm ü 'irfan kılmışdur. Derecât-ı menâşıb u tabakât-ı 'ulemâ diyâneten ve hulkan hâlleri (19) ve me’âlleri cilm-i muhitden ğâ’ib degüldür. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti zamir-i münir-i 'âlem-ârânuzı mîzân-ı 'adi (20) ü ihsân ve mi'yâr-ı 'ilm ü 'irfân kılmışdur. Cümlemüzden a'lem ü a'refsüz. Re’y-i rezin ve fîkr-i raşin

(21)     nemin üzerine mukarrer olursa bi-'inâyetillâhi ta'âlâ hakk u şavâb oldur. Hakk ta'âlâ re’y-i münirinüzi menât-ı nizâm-ı 'âlem (22) ve medâr-ı meşâlih-i kâffe-i ümem itmekden zâ’il eylemeye. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.

72.     Mektup[149]

[31a] Mahfil-i refı'-i sa'âdet-penâha da'vât-ı dervişâne ve tahiyyât-ı bi-kerâne ithâfından sonra inhâ’-i zamir-i (2) münir budur ki muktezâ-yı lutf-ı bi-pâyân ve müsted'â-yı şevâfi'-i birr ü ihsân üzerine (3) 'avâ’id-i kerem-i bi-kerân diriğ buyurılmayup memlaha huşüşın 'inâyet buyurmışsuz. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (4) hazreti zât-ı melek-şıfâtmuzun ve mahdüm-zâdelerün yevmen-fe-yevmen rifatlerin ziyâde kılup (5) cemi' murâdât-ı dünyeviyye vü uhreviyyenüzi hayr ile huşüle karin idüp cenâb-ı Âşaf-ı Cem-iktidâr (6) ve şâhib-i Feridün-vakâr halledallâhu zılâle celâlühu ilâ-âhiri’l-

i

a'şâr hazretlerimin bir günlerin (7) bin eylesün. Şavma'a-i du'â’-i devlet ve zâviye-i şenâ’- i haşmetlerinde tazâ'if-i da'vât ve tezâyüd-i şenâ vü tahiyyâta (8) bâ'iş oldı. Hemişe sa'âdet ü ikbâl mütezâyid-bâd bi-Rabbi’l-'ibâd.

73.      Mektup1

(9)     Eşhâb-ı 'ukûl u efhâm ve erbâb-ı başâ’ir ü ahlâm katında mahfi vü mektüm ve pûşide vü nâ-ma'lüm (10) degüldür ki bâ'iş-i ibdâ'-ı efrâd-ı halâ’ik ve dâ'î-i ihtirâ'-ı zevat u hakâyık ve 'ibâdet-i hazret-i Rabbü’l-erbâb (11) ve ma'rifet-i Hâlik-ı Mâlikü’r- rikâbdur. Nete ki Furkân-ı 'azimde “Ve mâ halaktu’l-cinne ve’l-inse illâ li-ya'budün”[150] [151]

(12)      buyunlmışdur. Ve hadiş-i kudside “Kuntu kenzen mahfiyyen fe-ahbebtu en u'refe fe-halaktu’l-halka li-u'refe”[152] (13) vârid olmışdur. Amma ma'rifetden murâd-ı mücerred muktezâ-yı 'akl üzerine tasavvur u tahayyül degüldür. Zira (14) cenâb-ı Hakk cellet 'azametuhu şöyle degüldür ki her vâride şerî'at ü menhel ve her râride menâh u menzil

(15)       ola. Şahrâ-yı mülk ü melekütda efhâm u 'ukûl hayrân ve himây-ı celâl ü ceberütda ezhân-ı fuhül ser-girândur. (16) Hidâyet-i enbiyâ vü rüsül ve irşâd-ı muvazzahân-ı sübül olmayınca ol târâ’ika sülük emr-i muhâl ve şey’-i (17) bedi'u’l-mişâldür. Belki 'ibâdete mukârin olan 'ilm ü ma'rifetdür. Felâsifenüfi şerâ’i'-i enbiyâya iktidâ’ (18) itmeksüzin riyâzât-ı keşire ve mücâhedât-ı 'asire ile tahsil itdükleri bâb-ı ma'rifetden degüldür. (19) Cümlesi hebâ’-i menşurdur. Ba'z-ı meşâ’ih-i kibârdan Resûlullâh sallallâhu ta'âlâ 'aleyhi ve sellem hazretini vâkı'ada (20) görüp îbni Sinâdan şordukda “Benüm vesâtatumsuz Hakk ta'âlâ hazretine vusül-i kaşd eyledi. Elüm ile (21) urdum nâra düşdi” diyü sordılar diyü nakl olmur.

74.      Mektup[153]

[31b] Dürret-i iklilü’l-'azameti ve’l-celâl ve ğurret-i cebinü’l-'izzeti ve’l-ikbâl meliketü’l-melikât melekiyyetü’l-melekât 'aliyyetü’z-zât (2) şafiyyetü’ş-şıfât zâtü’l-'ulâ ve’s-sa'âdât sülâletü’s-saltanati’l-'uzmâneticetü’l-hilâfeti’l-kübrâ (3) el-muhtaşşatu bi- mezid 'inâyetü’l-Mehki’d-deyyân cenâb-ı sultân 'azimetü’ş-şân halledallâhu ta'âlâ eyyâme devletuha (4) ilâ-inşırâmi hablu’d-duhüri ve’l-ezmân hazretlerinün mahfil-i refî'-i 'azamet-nişân ve meclis-i meni'-i celâlet-(5) 'ünvânlanna fünün-ı i'zâm u iclâl ve şunüf-ı zarâ'at u ibtihâlle da'vât-ı ihlâş- âyât ve (6) tahiyyât-ı ihtişâş- ğâyât ithâf olındukdan sonra


inhâ’-i fakir budur ki istimâ' olmur ki (7) zamîr-i münir-i mihr- tenvir ve hâtır-ı 'âtır-ı 'utârid -nazîrden cenâb-ı kuds-âşyân-ı cennet-mekân merhum (8) u mebrürun müfarekati âlâmı zâ’il olmayup belki yevmen - fe-yevmen dahi ziyâde olur imiş. 'İhn-i (9) şerife püşide olmaya ki eğer ağlayup âlâm çekmekle merhümı dünyâya i'âde mümkin olayıdı

(10)      yâhüd âhiretde bir fa’ide olayıdı cemi' 'âlem 'ömrin ağlamağla ve âlâm u ahzânla geçürürler idi. (11) îmdi sa'âdetli pâdşâh hazretlerimin cenâb-ı şeriflerinden tazarru' (12) olınur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretinün emr-i şerifine nzâ izhâr idüp müfârekatlanndan gelen vahşet (13) meh-mâ-emken defM mizâc-ı şerife nev'an halel viricek kadar âlâmı hâtır-ı şerife getürmeyesüz ki andan merhuma (14) fâ’ide olmaduğından ğayn zarar u ziyan dahi vardur. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti sizün âlâmınuzı (15) anlara bildürmekle bi-huzür olurlar.

75. Mektup1

(16)    Mahfil-i refî'-i efâzıl-medâr ve meclis-i meni'-i fazâ’il-nigâr semtine da'vât-ı şâfiyât-ı ihlâş-âyât (17) ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât ithafından sonra inhâ’-i ruk'a-i du'â budur ki zamîr-i münir-i [mihr][154] [155] -tenvir (18) ve müşteri-tedbir tefakkud-i ahvâl-i cânib-i fakire müteveccih olursa el-hamdu lillâhi sübhânehu meyâmin-i himmet-i 'aliyye

(19)       ile el ân selâmet ü 'âfiyet üzerine da'vât-ı devlet-i ebed-peyvende müdâvim-i mülâhaza huyunla. (20) Ehâdiş-i şevk u ğarâmun rüsül ü resâ’il-i birrle beyânı mümkin degüldür. Hazret-i Câmi'u’n-nâsi li-yevmi (21) lâ-reybe fîh cellet 'azametuhu dergâh-ı 'âlem-penâhından mutazarn'dur ki verâ’-i rivâk-ı ğaybden sa'âdet-i mütâla'a-i [32a] cemâl-i bi-mişâle mü’eddi bir latife ibrâz buyura. Kaşaş-ı ğuşaş-i firâk ve hikâyât-ı nikâyât-ı iştiyak (2) bi’z-zât rivâyet olma. Amin. Ba'dehu bâ'iş-i risâle-i iştiyak zeynü’l- efâzıli’l-fihâm (3) el-mevle’l-ecle’l-ekremi Mevlânâ Şeyh 'Abdü’l-'azizü’z-Zemzemi dâ'inüz müstahikk-i iclâl-i 'azîzdür. (4) Bâb-ı ma'âşda muzâyakası vâki' olup 'arz-ı hâl içün 'atebe-i sultâniyyeye gelüp levh-i takdir-i (5) Rabbânide bu diyârda kazâ olınması mukadder olan evtânnı kazâ idüp 'inân-ı 'azimeti (6) Şavb-ı evtân-ı me’lûfeye 'atf eyledi. Şeref-i huzûr-ı meclis-i şerifinüz ile müşerref oldukda (7) mercüdur ki enzâr-ı 'inâyâtınuza mazhar olup tevzi' u ta'yini re’y-i şerifinüze menüt olan (8) şadakât-ı Haremeyn-i şerifeynden behremend itmek bâbmda himmet-i 'aliyye diriğ buyunlmayup (9) hayr - du'âsı ihrâz olma ki bi-reyb müstetbi'-i meşûbât-ı bi-kerânedür. Hemişe sa'âdet pâyende-bâd.

76.     Mektup1

(10)      Dürret-i iklilü’l-'azameti ve’l-celâl ğurret-i cebinü’s-sa'âdeti ve’l-ikbâl meliketü’l-melikât melekiyyetü’l-melekât (11) 'aliyyetü’z-zât şafiyyetü’ş-şıfat zâtü’l-'ulâ ve’s-sa'âdât şâhibetü’l-'izzeti ve’l-ihtişâm sâhibet-i (12) ezyâlü’d-devleti ve’l-ihtirâm el- muhtaşşatü bi-cinâyetillâh sübhânehu ve ta'âlâ sa'âdetli sultân edâmullâhi ta'âlâ (13) 'izzehâ ve ikbâlehâ ve hailede câhehâ ve celâlehâ hazretlerimin mahfîl-i refî' ve meclis-i müniflerine ğâyet-i (14) ihlâş ve nihâyet-i ihtisasla du'âlar ve senalar 'arz olmdukdan sonra inhâ’.-i dâ'ı-i devlet-hvâh (15) ve inbâ’-i muhliş-i bi-iştibâh budur ki kâffe-i enam ve câmme-i ehl-i İslâm lâ-siyemmâ 'ulemâ’-i din ve firka-i (16) fuzalâ’-i hakk-ı yakin gice gündüz Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretinün dergâh-ı 'âlem-penâhma sa'âdetli pâdşâh

(17)     e'azzellâhu ta'âlâ enşârehu hazretlerimin manşür u muzaffer olup devlet ü ikbâlle serîr-i saltanat (18) ve makarr-ı ‘izzetlerini müşerref itmeleri içün tazarru' u ibtihâlle du'âya meşguller idi. El-hamdü lillâhi Rabbi’l-'âlemin (19) Hakk ta'âlâ hazreti kemâl-i lutf u ihsânından ol makşad-ı akşâ ve matlab-ı atiâyı ahsen-i vücüh (20) üzerine müyesser buyurdı. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti makdem-i şeriflerini mübârek ü meymün eyleyüp mübârek (21) gözlerimizi hemişe rüşen idüp biri birimiz ile ve sa'âdetli şâh-zâdeler hazretleri ile [32b] ve sâ’ir fürüc-ı kerimeleri ile müşerref olmamızı müstedâm eyleyüp cümlenüzi cemi' âlâmdan (2) emin eyleyüp sürür-ı behcetinüzi dâ’im idüp cem'iyyetinüzi perişânlıkdan şaklayup dünyâ vü âhiret (3) korkılarmdan emin idivire. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.

77.     Mektup[156] [157] [158]

(4)      Dest-i tazarru' u ibtihâl dergâh-ı 'âlem-penâh-ı Rabbâniye ret* olınup cenâb-ı halife-i rüy-ı zemin (5) halledallâhu ta'âlâ zılâle saltanatuhu 'âlâ-mefâriki’l-'âlemin hazretlerimin Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretleri eyyâm-ı (6) devletlerin dâ’im itmegiçün tazarru' u münâcât kılmup ve emin-i din ü devlet ve yemin-i mülk ü millet (7) nâmüs-ı esrâr-ı saltanat-ı zâhire cenâbma nazm-ı meşâlih-i cumhür-ı enâm ve tertib-i mühimmât-ı havâşş u 'avâmmda (8) tevfîk u imdâdın ziyâde itmek içün du'âlar kılmdukdan sonra inhâ5-i fakir budur ki zamir-i münire hafi (9) degüldür ki ehl-i zimmet hamrlarm ehl-i îslâma be/ itmeyüp ve biri birine bey'lerin izhâr itmeyicek şeri'at-i (10) şerife üzerine anlara ta'arruz olınur degüldür. Sâbıkan vâki' olan men'-i küllinün sebebin sizler (11) a'lemsüz. Zâhiren fehm olman budur ki mezkûrlar emr-i şeri-i şerife tâ'at itmeyüp hadden tecâvüz idüp (12) ehl-i İslama be/ idüp ve kendiler mâ-beynlerinde olan be/ u şirâ’ı 'alâniyet idüp zarb u habs ile (13) ve cerîme-i ğaliza ohnmak ile zabtlan ve fesâdlannun defi TTuîmkin olmamağın zecr içtin vâki' olmış ola. (14) İmdi hâtıra vâzıhdur ki himây-ı şeri'at-i şerife/ himâyet farz olduğı gibi sa'âdetli pâdşâh-ı (15) 'âlem-penâh hazretinün meşârik u meğâribe 'adi ü dâd ile meşhür olan nâm-ı şeriflerin şıyânet (16) dahi vâcib ü lâzımdur. Serîr-i saltanatı teşrif buyurup cemi' ahkâm-ı ma'delet-i sultâniyye/ müsellem ü mukarrer (17) kılduklan aktâr-ı 'âleme münteşir olup mecâlis ü mahâfil zikr-i cemîlleri ile meşhün olup cumhür-ı ümem (18) ve kâffe-i ehl-i 'âlem şükrler idüp devâm-ı devlet-i rüz-efzünlanna du'âya meşgul olurlar. Şimdi (19) bunlara vech-i mezbür üzerine ehl-i îslâma bey' itmeyüp kendilere bey'lerin dahi izhâr itmek şartı (20) ile izn virilüp muhâlefet takdîrince olıgelen zarb u habs u cerime siyâsetinden a'zam u eşedd bir (21) siyâset ile va'ıd ü tahvîf ohnmayıcak zâhir-i ârâ’-i sultâniyyede nev'an televvün ü tezelzül tevehhüm [33a] olınduğından mâ-'adâ anlar ol siyâsete münkâdlardur. Kat'â anımla münzecir olmayup kadîmden idegeldükleri (2) fes âdı idecekleri Allâhu a'lem mukarrerdür. Andan sonra muktezâ-yı hamiyyet-i sultâniyye üzerine tekrâr (3) men'-i külli olınursa televvün ü tehettük lâzım olur. Ne'ûzu billahi ta'âlâ müsâhele olınursa muşibet-i dîniyye (4) lâzım olur. îzn câ’iz olursa târife-i mezbürenün a'yânı batrikleri ile hâk-pây-i şerife (5) yâhüd divân-ı 'âliye getürilüp şöyle ki aşlâ ehl-i îslâma be/ itmeyüp ve biri birine be/lerini (6) kat'â izhâr itmeyüp kemâl-i mertebede ihfâ itmek üzerine 'ahd idüp kat'â birisi muhâlefet (7) itmemeğe a'yânlan ve batrikleri mültezim olup muhâlefet idenleri esir itmekle yâhüd diyâr-ı ba'ide (8) sürgün itmek ile va'ıd ü tahvif olmmağla izn virile tâ ki kâffe-i ehl-i İslâm hâkân-ı rub'-ı (9) meskûn edâmullâhi ta'âlâ devletuhu mâ- dâmeti’1-arzun hazretlerinün evâmir-i şeri'at-i şerîfeyi ri'âyet ü şıyânet (10) ve ahvâl-i re'âyâyı dahi himâyet buyurdukların müşâhede itmekle du'âlan muzâ'af ola. Fakire lâyıh

(11)     olan budur. Hâtır-ı 'âtır-ı nazir muktezâsmca nizâm-ı 'âleme ne vaz' lâ’ik ise pâye-i serir-i 'âlem-maşire (12) arz buyunla.

78.     Mektup[159]

(13)      Amma tedârik-i esbâb-ı zahire huşüşında vâkı'â re'âyâda tâkat ü kudret kalmayup hâlleri kemâl-i (14) ihtilâl üzerine idüginde iştibâh yokdur. Memâlik-i mahmiyyede olan ağniyâdan mu'âvenet taleb (15) olmmak şerian câ’iz midür. Câ’iz olduğı takdirce âyât-ı kerime ile mi şâbitdür ehâdiş-i şerife ile mi (16) şâbitdür yâhüd erimme-i din ictihâdlan ile mi şâbitdür beyân olma diyü fermân buyunlmış.(17) İlm-i 'âlem-i ârâya hâfî olmaya ki emvâlle ve enfüs ile cihâd u ğazâ hakkında vârid olan âyât-ı kerimenün (18) ve ehâdiş-i şerifenün haddi ve haşn yokdur. Kudreti olana hem nefsi ile hem mâlı ile cihâd (19) farzdur. Mâh ile kadir olup nefsi ile kadir olmayıcak mâl virüp itdürmek meşrû'dur. (20) Ammâ ihtiyârlan ile vinneyicek beytü’l-mâl-i müslimînde kifâyet mikdân mâl olıcak eğer fukaradan eğer ağniyâdan (21) mâl taleb olınmak mekrühdur. Ammâ beytü’l-mâlda zaruret olıcak ağniyâdan mu'âvenet taleb olınmak kerâhetsiz [33b] meşrû'dur. Hazret-i Resul caleyhi’s-selâm Şafvân nâm bir kimesnenün zırhlan var idi. Anı alup (2) nzâsınsız caskere tefrik buyurmışlardur. Hazret-i 'Ömer razıyallâhu canh atı olup kendi gidemeyenim (3) atın alup gidenlere virmişdür. Hükm-i şeri-i şerif budur. Lâkin hizâne-i 'âmirede nesne yokdur. (4) Sırrın illere izhâr itmeğe dilümüz varmaz. Bir müşkil dahi bu oldı ki bunun gibi mühimm vaktde âstâne-i (5) sa'âdet Edirne’de bulındı. Bunda olsa bu huşûşda ve tonanma-i hümâyûn tedârikinde fevka’l-hadd (6) fevâ’id olurdı. Egerçi bunda olan kullarımız sacyde bezl-i makdür iderler. Ammâ zıll-i hümâyün-ı (7) sultânı bunda olsa her günde bir aylık iş görilecegine hidmetde olan kullarınuzun (8) ittifâklan vardur. Min-ba'd dahi 'inân-ı 'azâ’im-i sultâniyye bu cânibe mün'atıf olmak ârâ’-i şerife-i (9) sultâniyyeye muvâfık olursa menâfi'-i bi-nihâyeti mücibdür. Fermân catebe-i 'ulyânundur.

79.     Mektup[160]

(10) Budur ki ol matla'-i âftâb-ı fazl-ı ilâh neyyir-i a'zam-i celâlet ü câh cenâb-ı şâmihu’l-eyvânından (11) bu 'âkif-i şavâmi'-i ihlâş ve mücâvir-i hânkâh-ı ihtişâş cânibine kitâb-ı kerim-i berâ'at-nesim (12) ve hitâb-ı vesım-i vâcibü’t-ta'zim vârid olup tazâ'îf-i şerifesinde münderic olan enbâ’-i (13) selâmet-i mizâc-ı şerif ve ahbâr-ı 'âfiyet-i 'unşur-ı latif ve sâ’ir tefâşil-i ehâdiş-i sa'âdet-nümâ (14) telakki olınmak ile mütâla'a-i cemâl-i bedi'u’l-mişâlden hırmân ve sâ’ir âlâm-ı dehr - hân ile vâlih (15) ü hayrân olan dil-i mürdeye hayât-ı câvidân müyesser olup ekâşî-i medâric-i behcet ü sürura irtikâ (16) ve e'âli-i me'âric-i ferhat ü hubüra i'tilâ olınup Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretine mahâmid-i bî-kerâne (17) kılındı. Hemişe ahbâr-ı sa'âdet-âşârınuz istimâ'ı ile mesâmi'-i âfâk müşerref olmakdan hâli (18) olmaya. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin. Ba'dehu matâvi-i kitâb-ı kerîmde tevfît-i din-i İslâm ve teşyîd-i (19) şeri-i seyyidü’l-enâm bâbmda kavlen ve fi'len sa'y olmmağa işâret-i 'aliyye buyunlmış. 'îlm-i şerîf-i (20) cihân-ârâya hâfî olmaya ki ol bâbda tefsire imkân yokdur. Bizüm makdürımuz Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (21) hazretine huzû' u ibtihâl ve huşû' u su’âldür. Egerçi du'âmuzun dergâh-ı Hakkda kabule liyâkati yokdur. Lâkin [34a] ğayn melce’ ü ma'âz ve mesned ü melâzımuz yok ki ana ilticâ idevüz. 'Ubûdiyyet yüzin türâb-ı mezellete (2) sürüp mâ-dâm ki hayâtdayuz makbul eğer merdûd tazarru' u du'âdayuz. Redd ü kabul cenâb-ı Cehline (3) menütdur. Şeyh


Muhyi’d-din-i'Arabi hazreti kitâb-ı müsâmeresinde ehl-i mükâşefeden bir 'aziz katında bir piri (4) gördi ki gayet şevk u hararet lebbeyk çağırur. Her çağırdukda mukabelesinde “lâ lebbeyk” hitabı gelür idi. Bu kimesne varup “Yâ Şeyh! Kendine zahmet virmesen olmaz mı? Çendân fâ’ide dahi anlamadum. Her lebbeyk didügiince mukabelesinde redd ohnup lâ-lebbeyk âvâzı gelür” didükde “Ey oğul! Sen anı şimdi işitmişsin. Ben ol hitabı yetmiş yıldır işidürin. Amma nicedin ğayn kapum yok ki ana varam diyüp ağlayınca lebbeyk hitabı geldi” dir. Mercüdur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretinün nefehât-ı rahmetinden bir nefha-i 'amimetü’l-berekât zuhur idüp bizüm evzâ'-ı evzâr ile mâl-â-mâl olan kalb-i kâsimüze fesadın giderüp rikkat ü incilâ müyesser eyleyüp cenâb-ı 'izzetine münâcâta isti'dâd vire. Âmin Rabbe’l-'âlemin.

80.     Mektup[161]

(5)     Ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-'âlemîn bu hatb-ı hatır ve emr-i kebirde cenâb-ı şerifinüzün kemâl-i i'tinâ vü ihtimamımız (6) ve tertib-i mebâdî-i cihâd ve temhîd-i kavâ'id-i ğazâda ve cenâb-ı 'izzetden istimdâd u isti'dâda fevka’l-hadd (7) himmet ü 'inâyetinüz nakl iderler. Ve sa'âdetli pâdşâh-ı 'âlem-penâh eyyedallâhu ta'âlâ ve kavvâhu venşur men mâlâhu (8) vekhur men 'âdâhu hazretlerimin dahi kemâl-i te’eşşürleri ve nuşret-i dın-i İslâm ve kahr-ı kefere-i li’âm içün (9) külli ikdâm u ihtimâmlan ve nihâyet-i mertebede kavi niyyetleri ve 'azimetleri olup sâ’ir metâlib ü âmâlden (10) i'râz idüp mahzâ bu matlaba ikbâl buyurmaları nakl ohnur. Vâkı'â hamiyyet-i saltanat-ı kâhire ve nahvet-i (11) hilâfet-i bâhire muktezâsı dahi budur ki izhâr buyurmışlar. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ 'ömr ü devletlerin dâ’im ve 'azm (12) ü niyyetlerin sârim idüp vücûd- ı şeriflerin âfât u 'âhâtdan maşün ve makâşıd-ı şerifelerin (13) huşüle makrün ide. Âmin. Şeyh 'Arabi nakl ider ki Mu'taşım halife bir gün diyâr-ı Rümdan Bağdâd’a varan (14) tâcirine diyâr-ı Rümda 'acib ne gördün diyü şordukda 'Amüriyyede bir müslimân kızçığazı bir kâfinin elinde esir iken kâfir, kızcığaza bir tabança urdukda “vâ Mu’taşımâh” diyü kızcığaz ağladukda kâfir “Mu'taşım seni gelüp kurtarsa mı gerekdür” diyü vâfir dögdi. “didükde, Mu'taşım tâcire şorup: “'Amüriyye ne cânibedür?” didükde câriyeti gösterdükde kalkup “Lebbeyk eyyetühe’l-câriyyeti, Lebbeyk” diyü, çağırup ol sâ'at sefer çağırup Bağdâd’dan gelüp 'Amüriyyeyi feth idüp ol kızçığazı buldurup uran kâfiri evlâdı ve emvâli ile kızcığaza temlik itmişdür. Mercüdur ki sa'âdetli pâdşâh hazretleri bunca şühedâmın lisân-ı hâlle tazarru' u feryâdına feryâd-res olup kefere-i fecereden intikâmlann alıvireler.

81.     Mektup1

(15 ) Vezâr-i a'zama Molla Çelebi içim yazılmışdur

(16) Budur ki âstâne-i sa'âdet-penâhınuzun ehaşş-ı cabidi olan Molla Çelebi bendenüzi hâkden evc-i 'izzete (17) re? buyurdıfiuz. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti sâye-i sa'âdetinüz kâffe-i ehl-i İslâm huşüşan cumhür-ı 'ulemâ’-i a'lâm (18) üzerinden ayırmayup erbâb-ı hâcâtı catebe-i 'ulyânuzdan gayra muhtaç itmesün. Lâkin ol tabakada olan (19) sâ’ir bendelerimiz oğullarına vazife sadaka buyurmak ile külli ri'âyete mazhar olmışlardur. Bu bendenüz (20) zâtı hasebi ile ve 'atebe-i 'aliyyenüze hulüş-ı 'ubüdiyyeti haşyeti ile anlardan dahi a4â himmet ü cinâyete (21) ehakk u evlâ idügi hâk-pây-i şerife 'arz olındı. Fermân re’y-i münire menütdur. Vallâhi yehalledu tilke’s-suddeti’s-seniyyeti

(22)     merci'a’l-kâffeti’l-umem ve menâtu’n-nizâmi’l-'âlem.

82.     Mektup[162] [163]

[34b] Vezîr-i a'zama yazılmışdur Celâl hakkında

(2) Mevkıf-i ecell-i refi'u’l-mahall lâ-zâle mahmiyyen bi-himâyetillâhi 'azze ve celle cenâb-ı cehline inhâ’-i fakir budur ki efrâd-ı (3) berâyâdan her ferd belâyâ-yı dehrden bir belâya mübtelâ olup def'ine kendi kâdir olmayıcak hâlin esâtin-i (4) mülk ü millete 'arz idüp defi içün istimdâd itmeğe Bârî-i ta'âlâdan me’mür olduğı gibi esâtîn-i devlet (5) dahi icânet ü imdâd itmeğe me’mürlardur. Ana binâ’en bundan akdem Celâlden bu fakire işâbet iden umur içün (6) hidmet-i 'aliyyenüze du'ânâme yazılup tafsil üzerine pâye-i serir-i saltanata 'arz olma diyü tazarru' u istid'â (7) olınmış idi. Neçe zamândur ki aşlâ eseri zâhir olmadı. 'îlm-i şerife hâfî olmaya ki biz sizlerden istimdada (8) me’mür olduğımuz gibi sizler dahi Hakk ta'âlâ hazreti cenabından i'ânet ü imdâda me’mürsuz. Hakk ta'âlâ hazretinün (9) emr-i şerifine imtisal itmezsenüz işâret buyurasuz. Şimdiye değin metâlib-i dünyâdan bir matlabiçün pâye-i (10) serir-i sultâni haffehullâhu ta'âlâ bi’l-lutfi’r-Rabbâni cenâbma 'arz-ı tâmme yazmak vâki' olmamış iken şikâyetname (11) yazduk

83.      Mektup1

Bu dahi Celâl hakkında yazılmışdur

(12)     Egerçi sîzlerden müsâ'ade olmayıcak hazret-i halife-i rüy-ı zemin halledallâhu zılâle saltanatuhu (13) 'ale’l-'âlemin cenâb-ı refî'ine iltica vü tazarru'a dahi metinüruz. Lâkin şimdiye değin metâlib-i dünyâdan (14) bir matlab içün pâye-i serîr-i sultânı cenabına bir satr yazmak vâki' olmamış iken şimdi bir şikâyetname (15) yazmak aşlâ lâtik görilmeyüp şüret-i hâl hidmet-i 'aliyyenüze 'arz ile iktifâ olınmışdur. (16) Eğer müsâ'ade vü imdâd yok ise işâret buyunla ki esbâbdan kat'-ı 'alâka idüp hemişe (17) kâffe-i mühimmâtda ve cümle-i mülimmâtda tazarru' u münâcât idegeldügimüz dergâh-ı 'âlem- penâh-ı Rabbâniye (18) iltica idelüm.

84.      Mektup[164] [165]

Ol şahşun bu beytlerde cenâb-ı refi'-i sultâni (19) hakkında itdügi cinâyetler ve bi- edeblikler satirler hakkında itdüginden hezâr bâr a'zamdur. Eğer (20) cenâb-ı ma'delet- penâh-ı sultanîde mezkûrün itdügi da'vâ-yı takarrüb ü ittihâd kavlen yâ fi'len tekzîb (21) olmup şahş-ı mezbür menzele-i sâfilesine tenzil olınup ahkâm-ı 'adi ü dâd icra’ olmmak

(22)      âşân zuhur iderse hakkı olan halifetullâh hazretine muhakeme idüp Hakk ta'âlâ hazretinün hükmin taleb [35a] ideler. Eğer şahş-ı mezbür itdügi da'vâlarda tekzib olmmayup belki el-'ıyâzü billâhi ta'âlâ kavlen yâ fi'len (2) 'alâtim-i tasdik zuhur iderse el- hükmü lillâhi’l-'Aliyyü’l-Kebîr mü’min ü muvahhid olup hazret-i halifetullâha (3) bi'at ü tâ'at idenlere huşûşan hukükullâhun ve hukûk-ı hilâfetullâhun 'uluw-i şanın ve sümuvv-ı (4) mekânın mufaşşalen bilen 'ışâbe-i 'ulemâya lâtik budur ki dâtire-i edebden hurûc itmeyüp mişâk-ı (5) bi'at ü tâ'ati muhâfaza idüp şabr idebilenler aşlâ mükâfât-ı dünyeviyye kaşd itmeyüp husûmeti (6) ahkâm-ı saltanat-ı dünyâ mensüh olup mülk ü meleküt ahkâmı hazret-i Rabbü’l-erbâba münhasır olduğı (7) güne te’hir idüp hukukini mecma'-ı evvelin ü âhirinde “yevme yekümu’n-nâsu li-Rabbi’l-'âlemin”[166] mutâlebe eyleyeler. (8) “Ve seya'lemellezîne zalemü eyye münkalib yenkalibün”[167] şabr idemeyenler dahi lâ’ik budur ki şerâ’it-i âdabı (9) ve ahkâm-ı mişâkı tamâm ri'âyet ideler dahi hazret-i Ahkemü’l-hâkimine muhâkeme idüp hakklannı dünyâda (10) alıvirmek içün tazarru' u


münâcâta müdâvemet ü mülâzemet ideler. Vallâhi’l-Müste'ân. Hârün-ı Reşide (11) bir gün bir hatun gelüp “Yâ emire’l-mü’minin! Oğlancık evvel-emrinde her muradın anasından görmeğin (12) her murada anasına zar' u mürâca'at ider. Bir mikdâr büyidükde anasından babası dahi akvâ idügin (13) göricek babasına mürâca'at ider olur. Dahi büyiyüp halka karışdukda babasından kazilar ve begler ve vüzerâ’ (14) dahi akvâ idügin müşâhede itdükde başına bir iş geldükde anlara ve anlardan akvâ emirü’l- mü’minine (15) mürâca'at ider. Benüm de başuma bir hâl geldi. Defi içün kuzâtuna ve ümerâna ve vüzerâna mürâca'at idegördüm. (16) Çâre bulımadum. Cümleden akvâ sensün. Sana geldüm. Belâmı def ider misin yoksa sendan akvâ Rabbü’l-'âlemin (17) var ana tazarru' ideyin mi?” didükde tahtından inüp “Nedür hâcetün?” didükde ‘ Yetimlerümün bir çiftliği (18) var idi. Cümlemüzün ma'âşı ana münhasır idi. Oğlun Fazl ğaşb idüp aldı” didükde ol sâ'at (19) Fazlı getürüp hâtûn ile ber-â-ber idüp ğaşb itdügi zâhir oldukda hâtûna çiftliği (20) hükm idüp alıvirmişdir.

85.     Mektup1

(21) 'îzz-i huzür-ı fâ’izü’n-nüra du'âlar 'arzından sonra inhâ’-i muhibbâne budur ki mektüb-ı merğübınuz vârid olup [35b] tazâ'ifinde umür-ı cihâdda kemâl-i ihtimâm u i'tinâya terğib olınup sâbıkan ve lâhikan vâki' (2) olan tedbirlerde halel ü kuşür vâki' olduğına işâret olınmış zamir-i münirinüze musavver olmaya ki (3) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti bu kulına tefviz buyurduğı umür-ı din ü devlet ve meşâlih-i mülk ü millet hakkında (4) makdürum bezi idüp tedbir-i meşâlih-i kâffe-i ümem ve tertib-i mebâdi-i nizâm-ı 'âlemde ve temhîd-i kavâ'id-i (5) 'adi ü dâd ve teşyid-i ma'âkıd-i harb ü cihâdda bi-'inâyetillâhi ta'âlâ dakika fevt olınmayup sâbıkan ve lâhikan (6) va'ki' olan tedbirât... Bahire

86.     Mektup[168] [169]

(7)    Südde-i seniyye-i 'azamet-medâr ve 'atebe-i 'aliyye-i celâlet-nigâr ki mukabbel-i şifâh-ı ikbâl ve mu'affer-i (8) cibâh-ı erbâb-ı 'izz ü ikbaldür. Lâ-zâlet a'lâme rif'atuhu hâfikatu fi’l-hâfıkayn ve şevârik-ı şevketuhü şârikatu (9) beyne’l-mâşnkayn mü’eyyedetu bi-mevâkibi’l-'izzi ve’t-temkin ve ma'ânibü’n-naşri’l-'azizi ve’l-fethi’l-mübin mevâkıf-ı (10) füshatü’l-eknâflanna hezârân hezâr kavâfil-i zarâ'at ü huzü' ve revâhil-i istikânet ü huşü' (11) ile cünüd-ı da'vât-ı şâfiyât-ı muhlişâne ve vüfûd-ı tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne tevcih olındukdan sonra (12) 'arz-ı 'abd-i fakir-i keşini’t-takşir budur ki ufk-ı mecd-i devlet ü ikbâl maşnk-ı şems-i 'izzet ü iclâl (13) cenâbmdan bu 'âkif-i şavâmi'-i hicret ve mücâvir-i hânkâh-ı uzlet üzerine şevârik-ı envâr-ı (14) câtıfet-i hâniyye sâtie ve bevârik-ı âşâr-ı re?fet-i sultâniyye lâmic olup âşâr-ı yerâcat-i berâcat (15) ahkâm-ı menâhic-i belagat fihrist-i cerîde-i sacâdet cünvân-ı şahife-i siyâdet ser-name-i hatt-ı (16) kâm-kâri tevkic-i refî'-i şehryâri rakam-zede-i kilk-i gevher-bâr ve nigâşte-i hâme-i bedâ’ic-nişâr (17) zılâl-i enâmil-i deryâ-nevâl ve erkâm-ı aklâm-ı bedi'atü’l-mişâl acnı kitâb-ı kerîm-i fahâmet- nesım (18) ve hitâb-ı cesim-i vâfirü’t-taczim nazil oldı. Hîn-i vürüdında cenâb-ı Rabbü’l- erbâb Mâlikü’r-rikâb (19) hazretinün sâha-i şükrinde ta£fir-i cibâh u hudüd ve ikâmet-i merâsim-i sücüd kılındukdan sonra (20) matâvi-i gevher-feşânda münderic olan evâmir-i câliye ve nikât-ı sâmiye telakki olınmagla akşâ-yı (21) medâric-i sürura irtikâ ve alâ-yı me'âric-i hubûra ictilâ kılmup âyât-ı harnd-i Rabbani ve dacvât-ı (22) şükr-i sübhâni bi- şümâr kılındı. Amma... îlâhire.

87.     Mektup1

[36a] Hazret-i refî'u’d-derecât celle celâluhu ve 'amme nevâluhu ol cenâb-ı cazamet-nişâbun aclâm-ı rif'atlerin fark-ı (2) ferkadeyne hem-ser ve elviye-i eyâletlerin sebc-tibâkdan berter eyleyüp hemişe iltifat-ı macâli-simâtla (3) ol astâne-i sa'âdet-âşyâneye cubüdiyyet üzere olan fukarayı ahyânen ihya itmekden hâli (4) olmayup hem-vâre makâlid-i umun re’y-i münirinüze menût ve meşâlih-i cumhün cenâb-ı hatiflerine merbut (5) idüp kâffe-i recâyâ ve câmme-i berâyâyı kenef-i himâyetinüzde âsüde-hâl ve marziü’l- bâl kılıvire. Âmin.

88.     Mektup[170] [171]

(6)     Mevkıf-i celil-i cazamet-medâr haffehullâhu subhânehü ve tacâlâ bi-cunüdi’t- tevfıki’r-Rabbâni ve eyyedehu bi-vufüdi’l-menni’s-subhâni (7) cenâbma inhâ’-i fakir budur ki ol cenâb-ı refic ve mahall-i meni'den kitâb-ı kerim-i berâcat-nesîm vârid olup (8) mazmün-ı şerifinde Ankara’da Seyf medresesinden müddeti yitmedin maczül olan Mevlânâ Tâcü’d-dinün (9) şânı necedür ve medreseye istihkâkı var mıdur beyân olma diyü buyurılmış zamir-i münire püşide (10) olmaya ki Mevlânâ-yı mezbürun keyfiyyet-i 'ilmiyyesi bu fakire ma'lüm degüldür. Aşlâ bir zamânda muşâhabet-i (11) cilmiyye vâkic olmamışdur. Şimdi yirine varan ... îlâhire.

89.     Mektup[172]

[38b] (8) Ebedâ pâdşâh-ı cihan ve Süleymân-ı zaman hazretlerimin serir-i refi'ü’ş- şânı (9) ol Âşaf-şıfatun zât-ı şerif-i melek-i melekâtlan ile müşerref ü mu'allâ olmak du'âsı ki fi’l-leyli ve’n-nehâr (10) bi’s-sırrı ve’l-cihâr vird-i zebân-ı can ve verd-i cinân-ı cenândur. 'Âdet-i me’lüfe üzerine takdim (11) olmup ve dâ’imâ şâhen-şâh-ı evân ve îskender-i deveran cenabımın sürâdik-ı meni'u’l-mekân-ı (12) vekâleti ol cenâb-ı Aristo- simâtun 'unşur-ı latifi ile müzeyyen ü muhallâ olmak şenâsı ki fî’l-'aşiyyi ve’l-ibkâr (13) nihân u âşkâr merhem-i hemm ü râhat-ı cerâhat-i rûh ve sekine-i sine vü devâ’-i dil-i mecrühdur. (14) Kâ'ide-i ma'rüfe üzere tetmim kıhnup mukabbel-i eşref-i enam olan enâmil-i şerefü’n-niyâm ve mülteşem-i (15) emâşil-i enam olan eyâdi-i te’yid-i iltizâm de’b-i edeb-i eşhâb-ı âdâb ve resm-i ereb-i erbâb-ı elbâb (16) üzere lübb-i 'izzet-i taleb ile bi’l-iclâli ve’l-i'zâm takbîl ü iltişâm olmdukdan şofira inhâ’-i (17) fakirâne-i bende-i kemter ve inbâ’-i hakirâne-i dâ'i-i kihter zamir-i münir-i felek-mesir ü melek-müşire ve hâtır-ı hatir-i (18) iksir-te’şir ü esir-tedbire ki medâr-ı nizâm u intizâm-ı tamâm-ı 'âlem ve menât-ı revnak u refahiyet-i (19) cemi'-i beni-Âdemdür. Budur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ 'Alim ü 'Allâm ve Bâri-i 'izz ü 'alâ muttali'-i mâ-lâ-kelâmdur (20) ki i'lâm-ı îlâm-ı firâk-ı şedidü’l-âlâm ve izhâr-ı ihtirâk-ı iftirâk-ı 'adimü’l-intikâm-ı 'asirü’l-itmâm (21) bel 'adimü’l-in'idâmdur. Ve hakka sümme hakkâ bu bende-i mihnet-dide dideden dür olmağla dilden dür olup [39a] ve didârdan mehcür olmağla bir vechle müte’ellim ü bîhuzûrdur ki irtifâ'-ı ğuyüm-ı ğumüm-ı zâhirü’l-vüfün (2) ve indifa'-ı hücûm-ı humûm-ı vâfirü’z- zuhûn meğer mesnedüm ve devletüm ve müstenedüm ve sa'âdetüm cenâb-ı (3) vâlânun müceddeden pertev-i enzâr-ı merhamet-i bi-pâyanları ile mukadder ü makdür olup ve sebeb-i rif'atüm (4) ve menât-ı celâletüm olan ol hazret-i 'ulyânun mükerreren şa'şa'a-i şefkat-i firâvânlan ile (5) müyesser ü meysür ola. Bu sebebden ki 'âlimü’l-hâlât-âgâh ve kâziü’l- hâcât-güvâhdur ki ol (6) mazhar-ı 'adi ü dâd hazretlerinün du'â’-i devlet-i dâ’imü’l-izdiyâdı bu bende-i hâlişu’l-vidâd ve çâker-i (7) muhlişu’l- fu’âd ile evlâdımın evradı olup a'kâb-ı şalavâtda ve evkât-ı halavâtda hadden birûn-ı (8) huşû'-ı derün-ı pür- hün ile ve 'adden efzün-ı huzü'-ı hâtır-ı mahzün ile dâ'i ve bu diyarım (9) 'azizlerine du'â itdirmekde sâ'i olmakda aşla tahayyül-i kuşür ve kat'â tevehhüm-i fütur yok iken (10) sa'âdetlü sultânumun evvelden idegeldügi 'inâyet-i bi-ğâyetlerinde ve ri'âyet-i bî- nihâyetlerinde bi-sebeb nev'an (11) kuşür ve bilâ-vechin min-vech fütur şüyü' bulup ve âstân-ı merhamet-âşyânlanna istinâdum mahşür (12) ve 'atebe-i mekremet-mekânlanna intişâbum makşür iken hâk-pây-i kimyââsalarma yüz sürdüğüm eşnâda (13) buyurdukları va'de-i kerime vefâsmda tâli'-i menhusum ve baht-ı menküsum tebşirinde


te’hır (14) vukûc buldı ve derecâtla bu bende-i memnun ve efgende-i mahzundan bi’z-zât ve bi’z-zamân dûn olanlar (15) niçe kerre takdim olmmakdan hâtir-ı meksür-ı mecruh ve lâ-yezâl bâb-ı melâl-i mühlikü’r-ricâl bâl-i perişan- (16) hâlde meftûh olup şavâ'ik-i hayret ve bevârik-ı gayret mazmüm olup ve şüğûr-ı tağayyür (17) ü tahayyür binâ’-i şabr u tahammül! mehdüm ve nehc-i tehekküm ü te’ellüm esâs-ı fîkr ü te’emmüli ma£düm idüp cinân-ı (18) cenân-ı dekâ’ik-zehr ve hadâ’ik-ı cân-ı hakâ’ik-şemr £avâtıf-ı infi'âl ve kavâşıf-ı ihtilâl ile şoldı. (19) Lâ-cerem ol inşâf ile ittişâfı cihânda meşhur ve £adl ü ihsanı efrâd-ı inşân beyninde menşur (20) olan şefkatlü sultânumun £izz-i huzûr-ı mevfûru’l- hubürlanna ve şeref-i hidmet-i meysüru’s-sürûrlanna (21) mahfı vü mestur olmaya ki bî- ihtiyâr ğâyet-i cadem-i ıştibâr ve nihâyet-i vücûd-ı iztirâb u iztırârdan [39b] bu bağtetü’ş- şudür mestur olup tevakku' belki tazarru£-ı bende-i mahûr budur ki eltâf u a£tâf-ı (2) nâ- mahşûrdan ma'füvv ü ma£zûr huyunla. Hâşâ ve şümme hâşâ ki ol bende-perver ve £atâ- güster (3) olan devletlü sultânumun eltâf-ı £amime ve a£tâf-ı ‘azimelerinden ki min-ba£d bu hulûs u ‘ubûdiyyeti (4) meczüm olan dâcî-i zâhirü’l-huşûşı mahrûm kılup “vehfiz cenâhake li-meni’t-teba£ake mine’l-mu’minîn”1 (5) mefhûmı ile £amel-i £ihn-i £âlem ‘alemlerine ma£lûm “es-sâbikûne’s-sâbikün”[173] [174] medlûli tabc£âli-himemleri katında (6) ma£mûl iken bu meşmûl-ı nazar-ı bi-nazîri muhaşşılü’l-me’mûl eylemeyeler. Bâkı emr [ü][175] fermân-ı kaza cereyânlanna (7) menûtdur.

Süleymaniye Ktp. Esad Efendi 3431

90.     Mektup[176]

[125b] Monlâ Ebu’s-su'ûd hazretlerinüfi pâdşâh Sultân Süleyman Hân-ı
'âlem-penâhdan Ka'be-i şerife icazet taleb itdügi 'arzufi şüretidür

(2)     Hâşiye-i bisât-ı hilâfet-i bahire halledallâhu eyyâmehe’z-zâhire şifâh-ı iclâl u i'zâm ile takbil ohndukdan sonra fünûn-ı zarâ'at (3) ü ibtihâl 'arz ohnur ki tavâf-ı Beyt-i Haram ve ziyâret-i Ravza-i Hazret-i Resul 'aleyhi’s-selâm mu'azzam-ı erkân-ı din-i Hanif ve 'umde-i (4) ahkâm-ı şer'-i şerif olmduğmdan ğayn ol menâzil-i sa'âdet-nişâbma yüz sürüp vedi'-i devlet-i rüz-efzün (5) içün tazarru'-ı münâcât itmegiçün cumhür-ı ehl-i İslama ehemm-i makâşıd ve etemm-i merâsıd olmağın ol diyâr-ı cemîletü’l-âşâr ve aktâr-ı celiletü’l-akdâra (6) üftân ü hizan teveccüh eylemek bu za'if-i nâ-tüvâna zamân-ı medid va'id-i ba'iddür ki ecell-i metâlib ve ecazz-ı me’âribdür. Lâkin takdir-i Rabbani (7) mucibi üzre istid'â’-i izn-i hümâyûn bu zamâna değin müte'ahhir olmış idi. Hâlen kuvvet-i sübhâniyye za'fa mütebeddil ve kudret-i rûhâniyye (8) 'acze mütehavvil olup ol metâlib-i 'âliyeden hırmân-ı havfı müstevli olmağın mütevekkilen 'alellâh 'azze ve celle şefî'-i hümâyûn ümidine şüret-i hâl (9) pâye-i serir-i 'azamet ü celâle ref' olmdı. Fermân dergâh-ı 'âlem-penâha menûtdur. Ve rettebehü sultânehu yehalledehü menâti’l-umüri’l- cumhür (10) mede’l-ahkâbi ve’d-duhûr. Amin yâ Rabbe’I-'âlemin.

Ed-dâ'iü’l-hakir Ebu’s-su'ûd 'afâ 'anhu

Süleymaniye Ktp. Esad Efendi 3436

91.      Mektup

[62b] (7) İrsâl-i naşihatnâme-i Mevlânâ merhum Ebu’s-su‘üd

(8)     Fi’l-kuzâti Mevlânâ Fazlullâh vakkafehullâhi 15 (ta'âlâ)[177] li-merâzıhi bi-lutfihi ve li‘ânihi.

(9)      Ba'de’t-tahiyyeti ve’s-selâm, inhâ’-i risâle-i muhabbet budur ki emr-i kazâ bir mu‘azzam emrdür. Huşüşen fî-zamâninâ hatar-ı ‘azimdür. Lâ-cerem kemâl-i (10) tedebbür ü tefekkür ü hazer olup her huşüşda ‘akıbetin mülâhaza-i tâmme eylemeyince bir cânibe cereyân eylemeyesin. Himâ-yı hükümetinde ehvenen (11) tavâ’if-i muhtelifenün içinde tâ’ife-i şulehâ vü ‘ulemâ vü fukara ile muşâhabet idesin, mukâyelelerinde li‘ân idesin. Cemi‘ umurunda (12) Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hazretine tevekkül ve kazâyâ-yı şerfiyyeden tekemmül ve halkun la‘niyyetine tahammül idesin. Tehettük ü televvünden hazer idesin. (13) Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hatâ vü halelden ‘ismet eyleye bi-fazlillâhi t5 (ta‘âlâ) bi-lutfihi ve keremihi.

Ebu’s-su‘ûd na“amehullâh.

92.      Mektup

(14)      Merhum Ebu’s-su‘üd Efendi Hasretleri Şâh Efendi Edirne kâiîsı iken
gönderdükleri naşihatnâmeniifi ibtidâsıdur.

(15)      Benüm şâhum! Sana üç vaşiyyetüm vardur: Biri budur kim cümle emründe te’emmül; ve biri dahi budur kim hâkim olduğınuz (16) hayşiyyetle izdihâm-ı ‘avama tahammül; ve biri dahi budur kim lutf-ı Hakka tevekkül.

Ve’s-selâm yâ Şâh!

İttekullâhe ‘an-kafi nzkı halkillâh Lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâh Ebu’s-su‘ûd rahimehullâh.

Süleymaniye Ktp. Esad Efendi 3505

93.      Mektup

[58b] (10) Nâdı-i fazâ’il-nigâr ve mahfîl-i efâzıl-medâra envâ‘-ı eşvâk ve eşnâf-ı da‘vât-ı şâfiyât-ı muştâkâne ve teslimât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne ithafından sonra nık'a (11) budur ki zamir-i münır-i mihr-tenvır bu cânib-i ahvâli tefahhuşma müteveccih olursa bi- ‘inâyetillâhi sübhânehu cemi' müte'allikâtla selâmet ü câfiyet üzereyüz. Lâkin zimmet-i

(12)      za'îfeye lâzım olan hükûk-ı ‘azimenün ‘uhdesinden huruçla kemâl-i za‘f-ı hâl ü zıyk-ı mecâldeyüz. Evvelki hâl gitdi kuvvet ü kudret (13) ânen-fe-ânen nokşân u tedennide olup müşkilât-ı meşâlih-i enâm ve ğavâmız-ı fetâvi vü ahkâm yevmen-fe-yevmen tezâyüd ü terakkidedür. Bu emânet-i ‘azime (14) kemâ yenbağı ikâmet olınmak mutasavver olmaduğı ma'lümdur. Sizün hâlimiz dahi bizimkinden kahır degüldür. Dâ’ire-i kudret ve himây-ı tâkatde (15) olan mertebe bezl-i mechüd ve sa‘y-i ma'hûd idüp cemi' umurda cenâb-ı ‘Allâmu’l-ğuyüb ve Keşşâfü’l-kürüb Rabbü’l-'inâyeti ve’t-tevfîk (16) müfîzu’l- ‘adâ’ihi ilâ-sevâ’i’t-tarîk celle celâluhu ve ‘amme nevâluhu dergâh-ı ‘alem-penâhına ilticâ vü iltizâm ve ‘urve-i vüşkâ-yı hıfz u himâyetine (17) temessük ü i‘tişâm olınmakdan ğayn melce’ ü melâzzmuz ve makarr u me'âdımuz yokdur. Biz nefsimüzi ve sizi tarîk-i Hakk üzerine şâbit- (18) kadem idüp hatâ vü halelden ‘ismet itmek içim tazarru' u ibtihâlle kaı'- ı bâb-ı münâcât üzerineyüz. Sizler dahi lutf (19) idüp tazarru' u du'âlan nefsinüze haşr itmeyüp bu cânibi dahi yâd idesiz. Mercûdur ki hazret-i mukallibü’l-kulübi ve’l-ebşâr

(20)      Rabbü’l-mülki ve’l-meleküt cellet kudretühu ve ‘allet hikmetühu nzâ’-i şerifine mevâlpf-ı a'mâl müyesser buyurup muhâlif-i havi ü ‘amelden ‘ismet (21) buyurup hayâtımuzı ve memâtımuzı Hakk mübin üzerine eyleyüp “yevme tüble’s-serâ’ir”1 fazâhatden ‘ışmet buyurup zümre-i muhlişileriyle haşr buyura. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.

Ed-dâ'ı Ebu’s-su'üdi’l-hakir.


94.     Mektup

[59a] Hazret-i merhum kuddise sırrahu’l-'aziz merhum Piyâle Pâşâ
Hazretlerine gazada irsal (2) buyurduklandur kalem-i şeriflerinden
menkûldür

(3)    Allâhumme Mâlikü’l-mülki Rabbu’l-erbâb Bâriu’l-beriyyeti Mâliku’r-rikâb mursilu’r-nısuli munzilu’l-kitâb nâşıru’l-mu’minîn hâzimu’l-ahzâb innâ nuveccih vücühu’z-zulli (4) ve’l-ibtihâli nahü mâ bike’l-meni'i ve nerfe'u eydi’z-zara'a ve’s-su’âl ileyye cenâbeke’r-refî'i ve nes’eluke bi-nüri vechike ellezî mele’e erkâne 'arşuke ve bi- kudretike (5) elleti kadderte bihâ 'alâ-cemi'i makdürâtike ve rahmetike elleti vesi'at külle şey’in ve bi-'ilmike ellezî ehâta bi-kulli mâ kâne ve mâ seyekime en tefîzu caleyhâ min- hazâ’ini (6) kudretike ve ma'âdini 'ilmike ve hikmetike mâ efaztuhu 'ale’l-enbiyâ’i ve’l- murselin min-mevâ’idi’n-naşri’l-'aziz ve 'avâ’idi’l-fethi’l-mubîn ve tuneccizlenâ va'dike’l- kerim (7) ellezi netaka bihi kitâbike’l-meknün “ve lekad sebakat kelimetunâ li-'ibâdine’l- murselın innehum lehumu’l-menşûrûn ve inne cundenâ lehumu’l-ğâlibün”1 hattâ nakdire 'alâ-a'la’i (8) kelimetike’l-'ulyâ ve i'zâze dineke’l-akvâ fe-ennehu lâ-tâkatelenâ bi-ğayri kudretike ve lâ-havle illâ bi-havlike ve kuvvetike ente’l-melâzi fî-kulli emrihim ve ente’l- ma'âzi (9) fî-kulli hutbi mulimmin lâ-Rabbe ğayruke ve lâ-hayre illâ hayruke “Rabbenağfirlenâ zunübenâ ve isrâfenâ fi-emrinâ ve şebbit akdâmenâ venşumâ 'ale’l- kavmi’1-kâfirîn”.[178] [179]

(10)     Dergâh-ı 'âlem-penâh-ı Rabbânide leyi ü nehârda ve 'aşiyy ü ebkârda bel kâffe-i evkâtda lâ-siyemmâ a'kâb-ı şalavâtda ğâ’ib-i zarâ'at ü huşu' (11) ve nihâyet-i istikânet ü huzû'la minhâc-ı muharrer-i mestur ve üslüb-ı mukarrer-i mezkûr üzerine kafî-ı bâb-ı münâcât u du'âya cemâhîr-i ehl-i İslâm (12) huşüsen meşâhîr-i 'ulemâ’-i a'lâmla müdâvim ü mülâzımuz. Vallahi müfettihu’l-ebvâb 'aleyhi netevekkelü ve ileyhi’l-me’âb cenâb-ı şâmihu’l-'imâd (13) ve râsihu’l-evtâdınuzdan tazarru' u istid'â olınur ki sizler dahi bu bâbda imdâd u is'âd idüp Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretinden (14) 'ale’d- devâm istimdâd üzere olasız. Mübâşeret-i esbâb u âlât ve müzâvele-i mukaddemât u edevât himmet-i 'âliyenüzi ve 'azîmet-i mâziyenüzi (15) cenâb-ı müsebbibü’l-esbâba tevcihin 'avk itmeyüp hâlet-i şerifinüz ile tertîb-i mebâdî-i ğazâ vü cihâd ve nazm-ı meşâlih-i 'asâkir ü ecnâda meşgul (16) iken kalb-i münibinüz ile cenâb-ı Rabb-i 'izzetden isti'ânet ü istimdâddan hâli olmamağa himmet ü 'inayet eyleyesiz ki cemie-i esbâb u âlât

(17)      ve mebâdi vü edevat te’şirden 'ârîdür. Her birinde zuhur iden âşâr u ahkâm âşâr-ı kudret-i Rabbânidür.

in hesti-i tü hesti-i hest-i diğer est

V’in mesti-i tü mesti-i mest-i diğer est Rev ser-be-giribân-ı tahayyür der-keş K’in dest-i tü est be-dest-i diğer est1

Veffakanallâhu ta'âlâ ve iyyâkum li-ma'rifetihi (19) esrâre mulkehu ve melekütehu emine Rabbu’l-'âlemin. Dacvât-ı ma'hüdeye müdavim ü müşâbir ve peyğâm-ı sa'âdet- encâmınuza müterakkıb u nazır iken fihrist-i (20) cerîde-i fesahat 'unvân-ı şahife-i belagat a'ni kitâb-ı kerîm-i berâcat-nesim vârid oldı. Matâvi-i güher-feş ânında münderic olan ahbâr-ı (21) sa'âdet-âşâr telakki olınmağla medâric-i hubüra irtikâ ve e'âli-i me'âric-i sürüra i'tilâ ohnup Rabb-i 'izzet cenabına hamdler (22) kılmdukdan sonra vezâ’if-i du'â vü niyaz ez5âf-ı muzâ'if ziyâde kılındı. Vallâhi 'azze subhânehu huve’l-mahabbeti nesta'in ve 'aleyhi netevekkelu (23) ve ileyhi unîb.

Ed-dâ'iü’l-fakir Ebu’s-su'üdi’l-hakir

Süleymaniye Ktp. Lala İsmail 706

95.      Mektup

[359b] Mevkıf-ı refî£-i £azamet-penâh ve mahfil-i meni£-i celâlet-destgâh lâ-zâle mahmiyyen bi’l-lutfi’r-Rabbâni ve mahfüfen bi’l-menni’ (2) s-sübhâni cenâb-ı celil-i şâmihu’l-eyvân ve bâb-ı cemil-i râsihu’l-erkânma vüfüd-ı iclâl u i'zâm ve cünüd-ı tefhim (3) ü ihtiramla da£vât-ı şâfiyât-ı muhlişâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne tevcih olmdukdan şofira ma£rüz-ı (4) dâ'i-i hakir budur ki ol matla£-ı âftâb-ı câh u celâldan bu mu£tekif-i şavâmi£-i ihlâş u ibtihâl olan (5) za£if-i nâ-tüvâna kitâb-ı kerim-i £azimü’ş- şânlan vârid olup tazâ£if-i sa£âdet-meşhünında münderic (6) olan ahbâr-ı meserret-nümâ ve enbâ’-i behcet-efzâ mütâla'a ohnmak ile kemâl-i sürür ve nihâyet-i hubür haşıl olmışdur. (7) Hemişe o cenâb-ı refi'un ahbâr-ı saadetleri istimâ'ı ile mesâmic-i rüy-ı zemin müşerref olmakdan hâli (8) olmaya. Ba£de-zâlik matâvi-i kitâb-ı kerimde da£vât-ı devlet-i ebed-peyvende iştigâl ü ihtimâm olımnağa (9) işâret buyunlmış ol höd vazife-i lâzimemüzdür. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ halife-i sa'âdet-penâhun (10) zıll-ı vücüd-ı şeriflerin kâffe-i ehl-i İslâm üzere memdüd ve £izz ü sa'âdetlerin evtâd-ı huluvvda maTçüd

(11)      idüp envâc-ı feth ü zafer karin ü reh-berleri olup cenâb-ı refî'leri hemişe £ayn-ı £inâyetleri (12) ile melhuz ve hıfz u himâyetleri ile mahfuz olup ahkâm-ı ma'deletleri ile memâlik-i mahmiyye ma£mür olup (13) £âmme-i ehl-i İslâm mübtehic ü mesrür olmak müyesser ola ve bu ma'nâlara ümidimüz cânib-i £adl ü dâda meyi (14) ü rağbet ve hedm-i bünyân-ı zulm ü bid'at itmeğe sacy ü teveccühleri iledür. Mâ-dâm ki ihyâ’-i merâsim-i din olmaya (15) da£vât-ı müslimin icâbete karin olmak bacid idügi vâzıh u mütebeyyindür. Hakk sübhânehu ve ta£âlâ te’yid ve her (16) emrde tesdid itmekle hâdi vü mübin ve naşir u mu'în ola bi-hürmeti Seyyidi’l-mürselin.

Süleymaniye Ktp. Şehid Ali Paşa 2828

96.      Mektup

[116a] Merhum Ebu’s-su'üd Efendi Hazretlerinüfi vakf-ı bina bi-düni’l-arz
(2) hakkında eşhâb-ı sa'âdâtdan birine irsal itdügi (3) mektüb şüretidür ki
hatt-ı şeriflerinden (4) istinsah olınmışdur

(5) Mahfil-i refic-i fazâ’il-nigâr u efâzıl-medâr cenabına dacvât-ı şâlihât-ı ihlâş-âyât reftinden sonra (6) inhâ’-i zamir-i münir-i mihr-tenvir budur ki bu fakire Mevlânâ İbrahim Çelebi gönderilüp mevküfâtcı Mehmedün (7) evkafı huşûşı tefahhuş olmdukda zahir olan şüret sabıkan divân-ı Câli-cenâbından (8) âdem gönderilüp istifsar olmdukda yazılup gönderilen cevâba tamâm mutâbık olmayup (9) ve ol cevâbda tamâm beyân şâfî olınmamış ve hin-i tescilde e’imme-i 'izâmdan kimün kavli üzerine hükm olınduğı tasrih olınmayup icmâl üzerine ihtilâfât-ı e’imme zikr olınup (11) [evkâf-ı ma'hüdenün sıhhatine ve lüzümma hükm olınduğı]1 şerâtit-i fezâ ricâyet olınup hükm (12) olmdı dimekle iktifâ olınmış hâlıyen kimün re’yi üzerine hükm olınduğı tasrih olınup (13) i'lâm olma diyü işâret olınmış meclis-i şerife mahfî olmaya ki ol vakti divân-ı aclâ (14) cenâbmdan âdem gelüp istifsâr itdükde icmal üzerine şerâ’it-i fezâ ri'âyet olınup evkâf-ı (15) ma'hüdenün sıhhatine ve lüzümma olınduğı ve yirsüz binânun vakfımın sıhhatinde ve ğalle-i bi-nefsine

(16)     şart itmegün sıhhatinde ihtilâf vâr idügi ve vakfiyye fakir kâtibi kalemi ile olmayup imzâ eylemeğe (17) getürdügi eşnâ’-i sefer olup içindeki vakfdan hâriç nesneleri çıkarup tekrâr yazmağa mecâl (18) olmadukda sâbıkan mülki olanlarım vakfiyyetine hükm olınmış olmağm ol vakfiyye imzâ olmup hakikat (19) hâl-i imzâda beyân olınmağla iktifâ olınduğı Cacele ile yazılup irsâl olınmış idi. Hâliyen (20) müsveddesi caynı ile hidmet-i şerife gönderildi. Meclis-i şerifünüzde zuhur iden şürete (21) muhalif nesne var ise işâret olma. Aşlâ muhâlefet mutasavver degüldür. Zikr olan (22) icmâlün zâhir olan şüret-i tafşilidür. Cevâbda icmâl olmmak egerçi taccil olınmış ider (23) 'ammâ tafsile hâcet yokdur diyü vâki' olmış idi. Çünki ol vakt murâd malûm (24) olmayup yazılan sözleri ğayn mahmile hami olınmış tafsili budur ki ol evkâfun cemi'inde [116b] 'âribet hükminde olup vakıf rücûca kâdir olmağm anlanın kavli (2) maemülun-bih olmayup.

Metinde bu kelimeler cetvelle çizilmiş durumda.

Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmud Efendi 2396

97.      Mektup1

[191b] Cennet-mekân firdevs-âşyân Sultân Süleyman Hân hazretleri “bizi
du'â’-i hayrdan (2) ferâmüş eyledifiüz mi” diyü Ebu’s-su'üd hazretlerine
tezkire gönderdiğinde fâzıl-ı müşârun-ileyhüfi (3) cevabî mektübıdur

(4)    Dürret-i iklîlü’l-'azameti ve’l-celâl ve ğurret-i cebinü’s-sa'âdeti ve’l-ikbâl (5) 'aliyyetü’z-zât melekiyyetü’ş-şıfât zâtü’l-'ulâ ve’s-sa'âdât cenâb-ı Sultân-ı (6) 'azimü’ş- şân hazretlerimin huzûr-ı şeriflerine hezârân hezâr ta'zim ü ihtiram ile (7) du'âlar olındıkdan sonra inhâ’-i muhlis âne budur ki ol cenâb-ı şeriftin (8) du'â vü şenâlan hidmetinde bu dâ'i-i kemine ve muhliş-i dirine taksir itmekle (9) işaret buyunlmış ve du'â’-i devlet iştigâli üzerimüze farz iken âhir (10) 'ömrünüzde bu za'if farzı terk itmek ihtimâli virilmek ol cenâb-ı refî'e (11) lâyık olmaya. Eğer du'ânun ba'z-ı âşân zuhur itmediği içim öyle buyunlursa (12) dergâh-ı refı'inde bu za'if-i nâ-tüvân hiçden hiç olup zerrece vücüdı (13) olmadığına hami olma. 'îlm-i şerife mahfî olmaya ki cümle âdem oğlanı (14) cinnün 'öşridür, bu iki cümle yir yüzinde olan hayvânâtun 'öşridür ve bu

(15)      üçi kuşlarun 'öşridür ve bu cümle dahi denizde olanlarun 'öşridür, (16) bu cümle dahi yir yüzinde olan melâ’ikenün 'öşridür, zikr olanlarun [192a] cümlesi evvelki gökde olan melâ’ikenün 'öşridür yine bu zikr olanun (2) cümlesi ikinci gökde olanun 'öşridür. Yedinci göge varınca hâl böyledür. Yirde (3) ve gökde olanlarun cümlesi kürside olanun katında ğâyet öyle azdan azdur. (4) 'Arş-ı Rahmânun altı kerre yüz bin serâ-perdesi vardur. Şimdiye değin zikr (5) olan mahlükâtun cümle [si][180] [181] ol serâ-perdelerün birinde olan meleklerim 'öşridür. (6) Bu zikr olan mahlükâtun cümlesi 'arşun etrâfında teşbih iden melâ’ike katında (7) bahrden bir katre kadardur. Andan sonra levh-i mahfuza mahşûş olup (8) hazret-i Îsrâfîl 'aleyhi’s-selâm tevâbi'inden olan melâ’ike ve hazret-i Cebrâ’il (9) 'aleyhi’s-selâm tevâbi'inden olan melâ’ike .ne mikdâr idügini Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (10) hazretlerinden ğayn kimse bilmez.Hazret-i Resülullâh sallallâhu 'aleyhi ve sellem sa'âdetle (11) mi'râca giderken melâ’ikeden bir tâ’ifeye uğradılar nihayeti yok idi. (12) Hazret-i Resul Cebrâ’ilden su’âl eylediler ki “bunlar ne tâ’ifedür kandan gelürler.” (13) Cebrâ’îl 'aleyhi’s-selâm aydur “bilmezem, amma, Hakk sübhânehu ve tâ'âlâ beni halk ideli (14) bunları böyle gördüm” diyü cevâb virdükde aytdı “ol târifenün birinden (15) sordum, Hakk ta'âlâ seni halk ideli ne mikdâr zaman vardur, didüm; [192b] cevâb virdükde aytdı ki “bilmezem, amma, Hakk ta'âlâ hazretleri dört kene yüz bin (2) yılda bir yıldız halk ider, benüm zamânumda dört kerre yüz bin yılda bir yıldız (3) halk eyledi, diyü cevâb virdi.” İmdi Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretlerimin 'azameti (4) ve celâli şöyle olmayıcak bu zerre hakinin ne vücüdı ve ne mikdân ola kim

(5)     dergâh-ı 'izzetine du'â itmeğe ve du'âsı kabül ohnmağa lâyık ola. Ammâ bu mertebe

(6)      'azamet ü celâl ile hitâb idüp “ud'ünî isteciblekum”1 diyü buyurmağın (7) ve ehâdîş-i şahıhde zikr olmdığı üzere gicenün şülş-i âhiri kalıcak hazret-i (8) Rabbü’l-'âlemin kullarına du'ânuza icâbet ideyim” diyü buyurmağın ne kadar (9) yokdan yok ise tazarru' u meskenet toprağına yüz sürüp yüce (10) dergâhına münâcât iderüz. Va'de-i kerimi üzere mercüdur ki kabul (11) buyurup kullarımın hayr-ı makâşıdını irâdet-i şerifesi müte'allik oldığı (12) zamânda müyesser buyura. Her nesne vakti ile olur. Vakti gelmeden vücûda (13) gelmek olmaz. Hazret-i Müsâ ile Hazret-i Hârün 'aleyhime’s- selâm Firiavn (14) hakkında itdükleri du'â kabul olındı diyü vahy indükden sonra kırk yıl (15) geçince eseri zâhir olmayup Firiavn ğark olmadı. Cemı'-i ehl-i İslâm [193a] şol bed-baht hakkında olan du'âları mercüdur ki kabül olınmış eseri (2) zâhir ohcak sâ'atlan yitüşüp Hakk ta'âlâ hör u zelil idüp yir yüzini (3) şerr ü fesâdlanndan emin eyleye. Sa'âdetlü Halîfetullâh Hazretlerimin ve cemî'-i (4) müte'allikât-ı şeriflerimin devletleri ve sa'âdetleri du'âsına meşğül olmak (5) bu 'abd-i nahıf-i nâ-tüvânun üzerine farzdur mâ- dâm ki hayâtda olam. Cemi' (6) müte'allikâüa dergâh-ı Hakk münâcâtmdayuz. Leylen ve nehâren mercüdur ki kafan tafzîl olmaya.

Süleymaniye Ktp. Tercüman Gazetesi, Y. 141

98.     Mektup

[45a] Merhum Ebu’s-su'üdufi Çan Hazretlerine zekât hakkında mektübı
şüretidür

(2) Mevkıf-ı meni'-i 'aliyyü’ş-şân-ı hakâni ve mahfil-i refî'-i şâmihu’l-eyvân-ı sultani lâ-zâle mahrüsen bi’l-'inâyeti (3) ‘l-'aliyyeti’r-Rabbâniyye ve mahfûfen bi’l- himâyeti’s-seniyyeti’s-subhâniyye cenâb-ı ma'âli-kıbâbma hezârân hezâr kavâfil-i (4) tebcil ü i'zâm ve revâhil-i ikram u ihtiram birle dürer-i da'vât-ı şâfiyât-ı ihlâş-âyât ve ğurer-i tahiyyât-ı (5) vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât nişâr kıhnduktan sonra zamir-i münir-i nâhid- ihtirâm ve hâtır-ı 'âtir-ı (6) 'utârid-ihtişâm budur ki el-ân cenâb-ı şerif-i 'azamet-medâr ve nâdi-i münif-i celâlet-nigâr (7) refe'a refi'u’d-derecât rivâka celâlihi ilâ-muhiti’l-hazrâ’ ve’l-bast-ı bisâta ikbâlihi 'alâ-bâsiti’l-ğabrâ* (8) semtinden bu dâ'i-i şâfiü’l-fu’âd ve muhliş-i hâlişu’l-vidâd canibine kitâb-ı kerîm-i celilü’l-mikdâr (9) ve hitâb-ı cesim-i cemilü’l-âşâr vârid olup matâvî-i güher-feşân ve mihâdi-i berâ'at-nişânmda (10) hizâne-i 'âmire-i sa'âdet-meşhünınuzda ba'z-ı mevâridden vârid olan emval içün zekât (11) vücûbmda nev'an tereddüd ü iştibâh vâki' olup hakikat-i hâl beyân ohna diyü işâret-i (12) 'aliyye tazmin buyunlmış. îmdi 'ilm-ârâ-yı ma'delet-âsâya mahfî degüldür ki cenâb-ı Rabbü’l-erbâb (13) ve Mâlikti’r-rikâb cemmet bedâyi'-i na'mâ’ihi’z-zâhire ve 'ammet şanâyi'-i âlâ’ihi’l-bâhire hazretinün evâmir-i (14) 'aliyyetü’ş-şânı ve ahkâm-ı kazâ cereyânı bâbmda kâffe-i 'ibâdı hem-ser ve 'âmme-i hâzır u bâdı (15) ber-â-ber vazi' u refi' yeksân ve hâkân u dihkân hem-cinândur belki fünün-ı şükr ti 'ibâdet (16) eşnâf-ı birr ti ni'mete tâbi' olmağın cumhûr-ı salâtin-i fihâm sâ’ir tavâ’if-i enâmdan ikâmet-i (17) vazâ’if-i hidmet ve edâ-yı merâsim-i tâ'ate ehakk u evlâ ve ecder ti ahrâdur. Eğer 'ibâdetsi bedeniyyedür (18) ve eğer 'ibâdet-i mâliyyedür cümlesinün edâsı cem'-i efrâd-ı mükellefine emr-i lâzım ve hükm-i mütehattimdür. (19) Silk-i mülk-i şerifünüzde muntazam eşnâf u emvâlün her birinde zekât farzdur ammâ mülk-i şerîfinüz (20) ohnayup 'âmme-i müsliminün hukuki emvâl ki kabza-i taşarruf-ı sultânide olup irâd (21) u sarf anlanın ârâ’-i şâ’ibelerine menütdur. Eşnâf erba'adur. Her birinim beyt-i müfredi vardur. (22) Cümleye beytü’l-mâl ıtlak olınur. Biri beyt-i hams ve zekât-ı 'üşürdür. Biri dahi beyt-i harâc-ı riPüsdur (23) ve arâzmün harâc-ı muvazzafı ve harâc-ı mukâsemesi ve küffârufi tacirlerinden alman bu beytde olur. [45b] Biri dahi bir beytdür ki vârisi olmayan terekât-ı mevti vaz5 olınur. Biri dahi beyt-i (2) lakatâtdur. Bu buyüt-ı erba'a-i emval salâtinün memlükleri degüldür. Her birinün maşârif-i (3) mahşüşası vardur. Yerli yerine şarf eylemekden gayrı salâtine nesne lâzım olmaz. (4) Vücüh-ı mezbüreden ğayn cihâtdan salâtine tarik-i şerii ile müteveccih olan emval (5) mülkleridür zekât-ı hatm lâzımdur. Kitâb-ı kerimde münderic olan memlaha mahşüli ki istihrâc (6) olman milhufi bahâsıdır memlükdür. Tarik-i istihrâc u tahsiline 'unf-ı saltanat mukâreneti (7) bahâsmun mülkiyyetine halel virmez ve zarb-hâne hâşıh ma'âdmdan hâsıl olur. Hums ohnayup ba'z

(8)      memlûk kâr-hâneler kirâsı olıcak ol dahi memlükdür. Sâlyâne-i sultâniyyenün mülkiyyetine (9) iştibâh yokdur. Bu mâddelerde ve nazâririnde vücüb-ı zekât tereddüd ü iştibâhma (10) mecâl yokdur. Salâtine zekât olmamak emvâl-i saltanata göredür. Muhitden nakl (11) iden ehl-i 'ilmün kelâmı buna mahmul olıcak sahih olur. Emvâl-i memlükelerinde cadem-i (12) vücüb zekâtı ne Muhit-i Bürhânide ve ne Muhit-i Serahside olmak dahi muhtemel degüldür. Uşûl-i (13) şerâyi'de muşarrahdur. (14) Ammâ ol bilâd-ı bereket-nihâdda sikke-i şerîfe-i hâkâniyyeleriyle (15) mazrüb olan nuküdun ğaşy-ı ğâlib olmağın 'aruz makülesindendür. Ol nuküdun (16) cümlesinden ne mikdâr fizza-i hâlise çıkar ise hesâb olmup zekâtı ana göre virilmek (17) gerekdür. Hemişe atnâb-ı sürâdikât-ı câh u celâl bi-evtâdi hulüd üstüvâr bâd bi-naşşı (18) ‘n-nûni ve’ş-şâd. Ebu’s- su'üd ve’l-hayr 'ata 'anhu


Süleymaniye Ktp. Tercüman Gazetesi Y. 160

99.       Mektup

[70b] (13) Ebu’s-su'üd Efendi Hasretleri oğhna gönderdiigi mektüb
şüretidür

(14)              Râhat-ı ruhum

Dilde fütühum

Oğlum Nühum

Bacde selâmı

cîlme haris ol

(15)              Şuğleenisol

Ehl-i celis ol Görme melâmı

Fârisen gör, bil

(16)              Ehlin ara bul

Efşah-ı nâs ol

cArab cAcâmı

Vakt-i namaz it

Hakka (17) niyaz it

Halika yâd it

Gözle imâmı

Nîk eğer bed

Herkese (18) hulk it

Eylemeyüp redd

Ehl-i merâmı

Tamla-be-tamla

Göl olur anla

(19) Sözümi dinle

Görme melâmı

Şâliha yâr ol

Eyüce câr ol

(20)              Dünyâda var ol

Bul eyü nâmı

Kurrete 'ayni Kurrete zihni 'İzzete zihnî

(21)              Dinle kelâmı

Şormağa zinhâr

Eylemegil 'âr

Anla ne kim var 'ÎJm-i tamâmı

(22)              Bildügini öğret

Dersimi fikr it

Eyleme hiç redd

Hâşş u 'ânımı

(23)              Kendüni görme

Kimseyi yirme

'Unfîle urma Söze licâmı

Çok eğer az

Bulduğun yaz Sed idene sâz

Olmağıl ğarni

Lutf u edeble

Sakla ve bekle

Kande ise yokla (26) Hilmi nizâmı

'İlmi mükerrer

Eyle mukarrer Sonra muharrer

Temme kelâmi


Târih-i Peçevî, İstanbul 1282, C. 1

100.     Mektup

[63] (8) Şûret-i tezkere

(9)     Benüm efendüm! Ma'lûm ola ki dünyâmın mâl u menâl ve manşıb u câhı ile

(10)       bi’z-zât temettü' itmek fakire lâyık u münâsib olmak geçmişdür. Behçet (11) ü sürürüm sizün behcet ü sürünnuza tâbi'dür. Bu kadar şürür-ı mekkâr (12) yedinden hikâyet ü mukâsât idüp bu za'f-ı hâlle bu nice umür-ı (13) hâ’ilemüz evvelisi ihtiyâr olınup içinden çıkdığum terâcuc-i hâlle (14) sizlere nev'-i inkişâf-ı bâl ü yâlüm alçakhğı gelmesün diyüdür. Otuz yıla (15) karibdür ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretlerimin dergâhında kar'-ı (16) bâb-ı tazarru' u münâcât üzerine olup merâtib-i seniyyeden her mertebeye (17) lâyık olan kelimâtı fâ’ikaifâza buyurup âfât u kavvâd hadden 'ismet (18) buyurmak içün cebin-i istikânet ü ibtihâli secdegâh-ı huzü'dan (19) kaldurmadım. Gâlibâ merâsim-i übüvvetde dahi taksir itmeyüp belki sizün (20) canibimizden bi-hükmi’l-hadâş e zuhur iden 'ukük u izâ'a-i hukuk (21) bâbmdan dahi mümkin olan müsamaha vücûda geldiğinden gayrı ol bâbda size lâzım olan tedârik ü i'tizâr ve tevbe vü istiğfarı dahi (23) fakir idüp gice gündüz şânınuzda Hakk ta'âlâya tazarru'dan hâli (24) olmadım ki hayâtda oldığumca ef'âl-i cemilinüz müşâhedesiyle (25) mütemetti' olup vefâtdan sonra âşâr-ı fünün-ı tâ'at ve mağânim-i elvân-ı 'ibâdetinüz [64] ile müntefi' olam. Elhamdülillâhi sübhânehu kemâl-i lutfından müstahikk olmadığumı (2) inâyetler buyurup bu hadâşet-i sinn içinde bunca fazâ’il ü ma'ârif (3) ifâza buyurup kulüb-ı nâsa vâki' kabülinüzi ve elsinelerine zikr-i (4) cemilinüzi ilkâ buyurup mücibi üzere bunca menâşıb-ı celile müyesser (5) buyurup bu fakiri her cihetden mağbût-ı kâffe-i enâm ve mahsüd-ı havâşş (6) u 'avâmm eyledi. Kâdir oldığumca bu ni'am-ı 'izâmun her birimin şükr (7) ü hamdine müdâvemet ü müşâberet üzerineyüz. Ammâ siz dirâsete müdâvemetden (8) ğayn aşlâ hiç birinün 'uhde-i şükrinden hurüc itmedinüz. Huşusen (9) Ebı Eyyüb-ı Enşârinün razıyallâhu ta'âlâ 'anhu hukük-ı celilelerin (10) ri'âyet itmedinüz ve âdâb-ı şerifelerin muhafaza itmedinüz. Gice (11) ve gündüz havf iderem yine Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretleri (12) 'afv buyurup ihsânm kat' itmeyüp akşâ-yı ğâyet-i tedrise (13) irgürüp bir makâm 'inâyet buyurdı ki irte ya bir gün hilâfet-i rüsül-i (14) enbiyâ


'aleyhimü’ş-şalâtü ve ‘s-selâm ki a'zam-ı emânet ve ecell-i merâtib-i (15) ümmetdür. Zimmetimize havale kıhnup zimâm-ı şerî'at elimize virile. Elhamdülillâhi (16) ta'âlâ re’y-i rezîn ve fikr-i raşininüze merâci'-i 'ukalâ iktidâ itmekdür. (17) Mülâhaza idün, görün, makâmınuz bu makârn iken lâyık mıdurki Hakk (18) ta'âlâ hazreti cenâbından havf u haşyet ve fakir cânibinden ve cumhür-ı (19) ekâbir ü aşâğır cihetinden şerm ü haclet itmeyüp buğât-ı erbâb-ı (20) hevâ vü şürür ve tuğât-ı aşhâb-ı ftsk u fücurun ğâyet bı-ser ü sâmânı (21) ve bi-'ırz u nâmüs olan şürîdeleriyle ancak mübâşeret itdügi (22) kabâyıh- ı şeni'a ve fazâyıh-ı fazi'aya münhemik olup bir erâzil-i bed-aşl (23) hizi yanımıza alup din ü dünyâya yarar âşâr-ı fazâ’ilinüz mahâfil-i (24) ekâbir ü aşâğırda neşr ider kimesnelerün muşâhabetlerinden i'râz (25) idüp ve her biriyle bed-mu'âmele üzerine olup gice ve gündüz eşnâf-ı [65] fısk u fücur üzerine muşırr olup 'indellâhi ta'âlâ ve 'inde’n- nâs (2) rüsvây olup kâffe-i nâs mâ-beyninde mesâvinüz meşhur olup (3) âhir-i vaktde dergâh-ı Hakka tutacak yüzüm ve il yüzine bakacak gözüm (4) komayasız. Huşüsen böyle e'âdi ardumda iken hele sâbıkan olan (5) fesâd sinnen ve manşıben makâm-ı riyasete irmiş degül idi. Hakk ta'âlâ (6) Hazreti 'inâyet buyurup hayrile ber-taraf oldı. Şimdi bir mertebesüz (7) ki cüz’i şe’n virür. Emr sâdır olsa terk-i külli itdüginüz (8) takdirce nice zamân eseri bakîdür. Hâl böyle iken bu tâmme-i kübrânun (9) âşân ne vakte değin mahv olur. İmdi lutf u ihsân idüp (10) ol mel'ûnı yanınuzdan ve getüriviren kâfiri medresenüzden (11) giderüp Hakk ta'âlâ hazretine tevbe-i naşüh idüp kemâl-i zühd (12) ü takva üzerine olup a'mâl-i birr ü hasenâtdan ğayn libâsımızı ve sâ’ir (13) hey’âtınuzı ve eşhâbınuzı vera' u takvâya mülâyim ü münâsib idüp (14) bi’l-cümle bir hâl ihtiyâr idesin ki kâffe-i 'âlem-i sedâd u reşâd üzere (15) istikrârmuzı anlayalar. Lutfınuzdan yüz yıllık dahi olursa (16) hukük-ı bünüvveti kazâ itmiş olursuz. Hakk ta'âlâ 'ömrinüzi (17) ve devletinüzi dâ’im eyleye, âmin yâ Rabbe’l-'âlemîn. Yok eğer re’yinüz (18) muktazâsm komazsanuz, benüm efendim, ma'lümınuz olsun ki Hakk ta'âlâ (19) hazretini işhâd iderin ve Kirâmen-Kâtibini işhâd iderin ki sizi (20) Hakk ta'âlâ hazretine ışmarlayup teberrî-i külli iderin. Şabrum (21) tükendi, tâkatüm kalmadı. Şöyle mülâhaza olımnaya ki bu kelimât-ı istilâ-yı (22) ğazab u tehevvür hükmi ile yâhüd ğayr-ı vâki' nesne işidilmege binâ’en (23) yâhüd sizleri istimâletde mübalağadan sâdır olmış söz olup (24) sonra hükmi virilmege mübâşeret itdüginüz kabâyıhun çelilin ve rakikin (25) esbâb-ı fesâdınuzı tertib iden kimesneden istimâ' itdükden sonra [66] te’emmül ü tedebbür ve istihâreden sonra mukarrer ü muhakkak olmış re’ydür ki (2) 'arz olındı. Cum'a şabâhma değin te’emmül idün, görün. Kabul (3) câ’iz ise fe-bihâ ve illâ 'adem-i tağayyür-i hâl-i 'adem kabule 'alâmet olsun. (4) Vallâhi’l-müste'ân. “Fesetezkürüne mâ ekülu leküm ve üfevvizu emri ilallâh (5) innellâhe başının bi’l-'ibâd.”[CLXXXII]


SONUÇ

Şeyhülislâm Ebussuud Efendi (1490-1574), Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme devrinde yaşamış, ilmiye teşkilatının bütün kademelerinde çeşitli görevlerde bulunmuş bir Osmanlı bürokratı, hukukçusu, ilim adamıdır.

D. Bayezid, Yavuz, Kanunî, ve n. Selim gibi OsmanlI’nın en parlak döneminde adı geçen padişahların saltanatlarım idrak eden Ebussuud, 29’u şeyhülislâmlık makamı olmak üzere 60 yıla yakın bir süre ilmiye ve bürokrasinin önemli mevkilerinde hizmet etmiştir. Osmanlı tarihi ile ilgili kaynaklardan onun, İlmî haysiyete sahip, vakur, ciddî ve son derece tecrübeli bir kişi olduğu; görevlendirildiği makamlara hakkıyla geldiği anlaşılmaktadır.

Kanunî’nin “Kanunnâme”si dahil Osmanlı hukuk geleneğine yaptığı düzenlemelerin yanında ilmiyye teşkilatında da bir çok düzenleme yapan Ebussuud, sosyal ve siyasî hayatla alakalı sayısız fetvaya imza atan önemli bir “müftî”dir. İmparatorluk içinde yaşayan halkın sosyal hayatma yönelik fetvalarının, son derece akılcı, pratik ve devrine göre modem niteliklere sahip olması, onun, asırlardır ismi anılan nadir bürokratların arasına girmesinde etkili olmuştur.

Yaşadığı ve bilhassa görev yaptığı devrin, padişahları ile birlikte önde gelenleriyle sayısız yazışmalarda bulunan Şeyhülislâm, çeşitli sınıflardan insanların akıl danıştığı bir kişi konumundadır. Devrin padişahları dahil harem, saray, ilim çevrelerine ve halktan kişilere yol gösterici mahiyette bir çok mektubu vardır.

Yapılan bu çalışmada, onun yine yukarıda belirtilen çevrelere yazdığı tespit edilip ulaşılabilen Türkçe mektupları bir araya getirildi. Bu mektupların, transkripsiyonlu ve (bir kısmı) tenkitli metinleri, çalışmanın metin kısmında yer almaktadır.

Nasihatnâme, terbiyenâme, tavsİyenâme, tesellinâme, izinnâme, taziyenâme, arzıhâl, şikâyetname vb. türlerde bir çok mektup, Ebussuud Efendi’nin duygu ve düşünce dünyası ile beraber çeşitli ilişkilerini de derinliğine aydınlatacak niteliktedir.

Manzum olan bir mektubun dışında, diğerleri nesirdir. Bununla beraber, Arapça, Farsça, Türkçe şiirler, şiir parçalan, mensur mektuplann içinde görülebilmektedir.

Mektuplardaki dua kısımlanndan; âyet, hadis, kelâm-ı kibâr, şiir alıntılarından Ebusşuud’un, Arapça ile olan aşinalığı anlaşılmaktadır. Türkçe mektuplarının toplandığı bu çalışmaya alınmayan Arapça mektuplannın yanında bir de Farsça mektubun varlığı onun Farsça’ya olan vukufunu ortaya çıkarmaktadır.


Mektuplar, dil ve üslup yönünden incelendiği takdirde Ebussuud’un, dili ve mektup türünü kullanma kabiliyeti daha iyi ortaya çıkacaktır. Bunun yanında mektupların, muhteva yönünden incelemeye tabi tutulması ile Şeyhülislâm’ın, devrindeki konumu, hissiyatı ve fikriyatı bir derece daha netleşecektir.

Bundan sonra Ebussuud Efendi’nin dil ve edebî yönü üzerinde yapılacak çalışmalar, onun şahsiyetinin daha doğru anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.


BİBLİYOGRAFYA

Aclûnî: Keşfü’l-Hafâ, C. 2, s. 132.

Ahmet Vefık Paşa: Lehçe-i Osmânî, (haz. R. Toparlı), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2000.

Akgündüz, Ahmet: Ebussuud Efendi, İslam Ansiklopedisi,"pıAiıje Diyanet Vakfı Yayını. İstanbul 1994, C. 10, s. 365-371.

Ateş, Ahmet: Metin Tenkidi Hakkında, Türkiyat Mecmuası. C. VIII-VIII. S. I (1942). s 253-267.

ATSIZ: İstanbul Kütüphanelerine Göre Ebussuud Bibliyografyası, İstanbul 1967, s. 51-52.

Durmuş, İsmail: İnşâ (Arap Edebiyatı), İslam Ansiklopedisi,TürUja Diyanet Vakfı Yayını. İstanbul 2000, C. 22, s. 334-337.

Ebussuud Efendi: Ebussuud’un Mektupları, İzmir Milli Kütüphane, Türkçe Yazmalar, No: 1426/1.

: Münşeât-ı Ebussuud, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Bölümü, No: 3291.

Fevâid Mecmuası, Süleymaniye Kütüphanesi, Tercüman Bölümü, Y. 141, vr. 45a.

Gökyay, Orhan Şaik: Tanzimat Dönemine Değin Mektup, Türk Dili Dergisi, Mektup Özel Sayısı, XXX/274, (Temmuz 1974), s. 17-87.

Haksever, Halil İbrahim: Eski Türk Edebiyatında Münşeatlar ve Nergisî’nin Münşeâtı, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Malatya 1995, 1-15.

İmam Münâvî: Feyzü’l-kadir, C. 2, (1938), s. 391.

Kanar. Mehmet - Rıza Kurtuluş: İnşâ (Fars Edebiyatı), İslam Ansiklopedisi. Türkçe. Diyanet Vakfı Yayını, C. 22, s. 337-338.

KarataY. Fehmi Edhem: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu. İstanbul 1965, C.l, s. 138.

KORTANTAMER, Tunca: Nev’î Efendi’nin Sadrazam Sinan Paşa’ya Ders Veren Bir Mektubu, Osmanlı Araştırmaları, C. XI (İstanbul 1991), s. 215-228.

Kut, Günay: Tercüman Gazetesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu I, İstanbul 1989, s. 249-252.

KüTOkoğlu, Mübahat S.: Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1998.

LEVEND, Agâh Sim: Türk Edebiyatı Tarihi -Giriş-, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1998, C. 1, s. 113-116.

Mecmua, Beyazıt Kütüphanesi, Veliyyüddin Efendi Bölümü, No.: 3197, vr. 28b-30b.

Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, Lala İsmail Bölümü, No.: 706, vr. 354b,

Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, Nuri Arlasez Bölümü, No.: 59, vr. 63b-64a.

Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi. Şehid Ali Paşa Bölümü, No.: 2828, vr. 116a-117a.

Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi. Tercüman Yazmaları No.: 160, vr. 70a.

Mecmua, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi., Yazma No.: 256.

Mecmua-i Mekâtib-i Mütenevvia, Beyazıt Kütüphanesi, Veliyyüddin Efendi Bölümü, No.: 2735, vr. 59a-59b.

Mecmua-i Nefise, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Bölümü, No.: 3436, vr. 22a-24a, 62b.

Mecmua-i Nefise, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü, No.: 2396, vr. 191b-193a.

Mecmua-i Risâle, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Bölümü, No.: 3505, vr. 58b-59a.

Mecmuatü’l-Letâif, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Beşir Ağa Bölümü, No.: 656, vr. 238b.

Mecmuatü’r-Resâil, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Bölümü, No.: 3431, vr. 125b- 161 a-b.

Mustafâ b. Şemseddin: Ahter-i Kebîr, İstanbul 1256.

Mütercim Asım Efendi: Burhân-ı Katı, (Haz. M. Öztürk - D. Örs), Türk Dil Kurumu Yayınlan, Ankara 2000.

PARALIN, M. Zeki: Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı Yayım, İstanbul 1993, C. I-HI.

Peçevî İbrahim Efendi: Tarih-i Peçevî, İstanbul 1282, C. 1, s. 63-66.

Süleymaniye Kütüphanesi Nuri Arlasez Koleksiyonu Yazmalar İndeks Kataloğu, Bedir Yayınevi, İstanbul 1991, s. 8.

TANSEL, Fevriye Abdullah: Türk Edebiyatında Mektup, Tercüme (Mecmuası), C. 16, S. 77- 80, (1964), s. 386-413.

Uzun, Mustafa: İnşâ (Türk Edebiyatı), İslam Ansiklopedisi, TirkjsDiyanet Vakfi Yayım, İstanbul 2000, C. 22, s. 338-339.

ÜNVER, İsmail: Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine öneriler, Türkoloji Dergisi, C. 2, s. 1, (Ankara 1993), s. 51-89.

YARDIM, Ali: İzmir Millî Kütüphanesi Yazma Eserler Kataloğu, İzmir Millî Kütüphane Vakfi Yayım, İzmir 1997, C. W, s. 330.



[1] Bu çalışmalardan bazıları şunlardır: Agâh Sırrı Levend: Türk Edebiyatı Tarihi -Giriş-, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1998, C.l, s. 113-116; Bekir Kütükoğlu: Münşeat Mecmualarının Osmanlı Diplomatiği Bakımından Ehemmiyeti, Tarih Boyunca Paleografya Diplomatik Semineri. Bildiriler, İstanbul 1988; Halil İbrahim Haksever: Münşeat Mecmuaları ve Edebiyat Tarihimiz İçin Önemi, İlmî Araştırmalar, S. 10, (İstanbul 2000), s. 65-76.

[2]  Halil İbrahim Haksever: Eski Türk Edebiyatında Münşeatlar ve Nergisî’nin Münşeatı. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya 1995.

[3]  Arap edebiyatında edebî tür olarak ‘‘inşâ” için bkz. İsmail Durmuş: İnşâ (İnşa, Arap Edebiyatı).

İslam Ansiklopedisi,                          Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2000, C. 22. s.

334-337.

[4] Fars edebiyatında “inşâ”nm gelişimi için bkz. Mehmet Kanar - Rıza Kurtuluş, İnşâ (Fars Edebiyatımda İnşa), İslam Ansiklopedisi,Tîrki^Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2000, C. 22, s. 337-338.

[5]  Daha geniş bilgi için bkz. Mustafa Uzun, İnşâ (Türk Edebiyatında), İslam Ansiklopedisi, Törkiya. Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, C. 22, s. 338-339; Haksever: agL, s. 1-6.

[6]  bikz. Haksever: agt., s. 7.

[7]  bkz. Haksever: agt., s. 12-15.

[8] Tansel: agm., s. 386.

[9]  bkz. Haksever: agt., s. 14-15.

[10] Mustafa b. Şemseddin: Ahter-i Kebîr, İstanbul 1256, s. 614.

[11] Münşeât konusunda en tafsilatlı bilgi için Haksever’in adı geçen doktora tezine bakınız.

[12] Mektup konusunda en ayrıntılı bilgi için bkz. Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul 1998; Orhan Şaik Gökyay, Tanzimat Dönemine Değin Mektup, Türk Dili Mektup Özel Sayısı, XXX/274, (Temmuz 1974), s. 20.

[13] Gökyay: agm., s. 20-21.

[14]            Atsız: İstanbul Kütüphanelerine Göre Ebussuud Bibliyografyası, İstanbul 1967, s. 51; Levend: age., s. 115.

* Ali Yardım: İzmir Millî Kütüphanesi Yazma Eserler Katalogu, İzmir Millî Kütüphane Vakfı Yayınları, İzmir 1997, C. III, s. 330.

[15] Günay Kut: Tercüman Gazetesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu I, İstanbul 1989, s. 249-252.

[16] Süleymaniye Kütüphanesi Nuri Arlasez Koleksiyonu Yazmalar İndeks Katalogu, Bedir Yayınevi. İstanbul 1991. s. 8.

[17] Fehmi Edhem Karatay: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu, İstanbul 1961, C. Is. 138.

'İsmail Ünver. Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler, Türkoloji Dergisi, (Ankara 1993), C. 2. s. l.s.51-89.

[19]Ahmed Ateş: Metin Tenkidi Hakkında, Türkiyat Mecmuası, VII-VIH, 1 (1942), s. 253-267.

[20]Kur’ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli, (haz. Hayrettin Karaman, Ali Özek, İbrahim Kâfi Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadrettin Gümüş, Ali Turgut),Tjrk^Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997.

[21]      1. Î3b.

5 Ebu’s-su'üd: Molla 1.

[22]      “Varlığını, tüm eksikliklerden uzak olan Allah’a adayıp, yalnız ona el açıp da eli boş dönen kimse yoktur.

Yalnız ondan bir şey ümit eden, onun kapısında bekleyen, hiç bir zaman kovulmaz.”

[23]     “Muhakkak, zamanınızda Allah’ın rahmetinden ferahlıklarla dolu olan günler vardır. Dikkat edin! Allah’ın rahmetinden gelen bu ferahlıkları kaçırmayın.”                                                                              . „ kOTST?

“Ey kapısı yüce, şerefi büyük olan! Güzel sondan dolayı onlara müjdelegpl

[24]     2. Î4b.

[25]      3.14b.

[26]      “Biz Allah’ın kullarıyız ve biz ona döneceğiz.” Bakara (2): 156.

[27]      4.15a.

[28]      “Ben, dostundan iyi bir haber ve güzel bir karşılaşmadan başka bir şey beklemeyen kimseyim.”

[29]     5.15a.

[30]     6.15b.

Esad Efendi 3431 (160a-b) ve Veliyyüddin Efendi 2735’te (59a-b) bu mektubun birer nüshası

mevcuttur.

[33]     “İşte bu, Azîz ve Alîm olan Allah’ın takdiridir.” Yasin (36): 38.

[34]      Seciyi tamamlamak için konuldu.

[35]     7.16a.

[36]      “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korktular. Onu insan yüklendi.” Ahzab (33): 72.

[37]     “Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez.” Enam (6): 164; Isra (17): 15; Fatır (35): 18; Zümer (39); Necm (53): 38.

[38]      “Kim kötü bir işle aracılık ederse onun da ondan bir payı olur.” Nisâ (4): 85.

[39]      Î7a.

[40]      “Adaletli kimseler (yöneticiler), kıyamet gününde Allah’ın yakınında nurdan minberler üzerindedirler.” Hadis/Müslim, bkz. İmamMünâvî: FeyzU’l-Kadir, C. 2 (1938), s. 391.

[41]      “Gerçekten sen her şeye kadirsin.” Âl-i îmran (3): 26.

[42]     8. Î7a.

[43]      9. Î7a.

[44]     10.17b.

[45]     Metinde fazlalık olarak bulunuyor.

[46]      “Kötü kadınlar kötü erkeklere...” Nur (24): 26.

[47]      “Teiniz kadınlar temiz erkeklere...” Nûr (24): 26.

[48]      11.18a.

[49]     Metindeki diğer örneklere dayanılarak eklendi. Bkz. aşağıda, 11. satır.

[50]      12.Î8b.

5  vezir-i a'zam mektübına: vezir-i a'zama mektuba 1.

[52]     13.19a.

[53]     14. Î9b.

[54]     “Bu, benim istediğim, değer verdiğim, övdüğüm; en büyük emelim, işte bu, en yüce olandır. En büyük arzu budur. Alemde kimin bundan başka bir isteği olabilir.

Kalbimde bundan başka, bütün dünya arzulan bana haramdır.”

[55]      15.110a.

[56]      16.110a.

[57]      17.110b.

19 îstizân-ı Hac: Hacca gitmeye istizan î / arz şüretidür: arzdur î.

[59]     18. İlla.

[60]      19.111a.

[61]     20. îllb.

[62]      “Bana ne oluyor ki şiir söylemiyorum da çok ve boş konuşarak güçsüzlüğümü ortaya çıkarıyorum.”

[63]     “Her helak olanın yerine yenisini veren Allah, giden her şeyin yerine de yenisini getirir.”

[64]     21.112b.

[65]     22. İl 2b.

9 Selim: Selime î.

[66]      23.113a.

[67] 24. Î13b.

[68]     “İmansız cemaatin namazı ne tamam oldu, ve ne de kabul edildi.”

[69]     25.114a.

21 azam: azamun 1.

[70]     26.114b.

[71]     27. İl 5a.

[72]      28. İ15a.

[73]      “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.” İbrahim (14): 4; Nahl (16): 93; Fatır (35):

8; Müddessir (74): 31.

1             “Kâfir olanlar peygamberlerine dediler ki: ‘Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız ya da mutlaka dinimize döneceksiniz.’ Rableri de onlara: ‘Zalimleri mutlaka helak edeceğiz.’ diye vahyetti.” İbrahim (14): 13.

[76] ve rüsül-i i'zam: S - // 2 helâk: ihlâk 1.

2             29. 116a.

3 matlac-ı şerîf-i rüşendür: matla'lardur 1.

[78]      30.116a.

[79]     31. İ16b.

1 sultânına: hâtunına î.

[80]      Seciyi tamamlamak için, metindeki diğer örneklerine bakılarak konuldu.

[81]     bkz. yukarıda, 3. Mektup.

[82]      32. Î17a.

10 sultânına: hâtunına 1 / 'azânâmedür: 'azânâme şüretidür î.

[83] 33. Î17b.

12 yâ: Î-.

[84]     34.117b.

[85]     35.118b.

15  Vezir-i aczam mektûbına cevâbdur: Vezir-i a'zama mektüb cevâbıdır ki yazılmışdur İ.

16 'azamet-penâh: ‘azamet-medâr î.

[86]      36.119a.

[87]      “İşlerin hayırlısı ölçülü olanıdır.”

[88]     “Nazm... Rüzî tazarru” kısmı derkenarda yer aldığından dolayı satır numarası verilmemiştir.

[89]     Bu şiirin benzeri aşağıda yer aldığı için orada yer alan bu kelime buraya konuldu. Bkz. aşağıda, 68. Mektup.

[90]     “O, bilinen tek bir şeydir ki doğuda ve batıda onun gölgesinden başka bir şey yoktur.

O, en yüce gayedir ki alemde ondan başka amacı olan ona ulaşamaz.”

[91]      37.119b.

4  yazılan cevâbdur: yazılandur İ.

20 gönderilen: yazılan İ.

[93] 38.119b.

[94]     39. Î20a.

19 'Atâullâh: iken 'Atâ 1.

[95] 40.120b.

[96] yazılandur: yazılan mektübdur 1.

[97]     41.121 a.

[98]     42.121b.

21 yâ: Î-.

[99]     43. Î22b.

21 olman mektüb şüretidür: olınmış 1.

[100]    44.123a.

[101] 45.123b.

10 vezîr-i a'zam mektübma cevâb: vezîr-i a'zama cevâb-ı mektüb î.

[102]    46. Î24a.

[103]    47.124b.

14 nigâr ile: nigâra î.

[105]    48. Î25a.

14 de'â’ime: S.

[107]    “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder...” Nisa (4): 58.

[108]    49.126a.

[109]    50.126b.

[110]    bkz. yukarıda, 3. Mektup.

[111]    51.127a.

13 sultânına: hâtunına 1.

[112]    52.127a.

[113]    “Gizlenenlerin ortaya döküldüğü gün.” Tank (86):9.

[114]    53.128a.

10 cevâbdur: cevâb yazılmışdur 1.

[115]    “Andolsun ki, ne reçete hastaya şifa verir ve ne de elçi şikayetleri sevgiliye iletebilir."

[116]    Secideki paralelliği tamamlamak için konuldu.

[117]   “O bir delirmemiş incidir ki onun bir parçası, bulutlar arasından görünen ay gibi bize göründü. Acemlerin ve Rumların elbiseleri ile süslendiğinden Arap olduğu anlaşılmadı.

Kalpleri ona meyletsin diye güzelliğini bütün insanlara gösterdi.

O, her şeyiyle akıllı olan Arapları esir alır; onu gören Acemlerin ve Rumların içleri gider, akılları uçar.

Onun gözleri, görenleri memleketine çeker, onları aşk ve hastalık zincirlerine vurur.

Onun kapısına varıp da durana müjdeler olsun. Benim bundan başka ne arzum olabilir.

Öyle kapıdır ki benim aşkım, heyecanım oraya yöneliktir. Saygım ve selamım yalnız o kapıyadır. Ey benim şiirim! Onun mekanına varmakla ve o gün orada çadırımı kurmakla kurtulabilir miyim? Allah’tan, lütfuyla, bu arzumu, güvercinim uçmadan yerine getirmesini temenni ederim.”

[119]    “Varlığını, tüm eksikliklerden uzak olan Allah’a adayıp, yalnız ona el açıp da mahrum olan kimse yoktur.

Yalnız ondan bir şey ümit eden onun kapısında bekleyen, mahrum edilmez.”

[120]    Metinde “nigâr”la beraber bulunmaktadır.

[121]    bkz. yukarıda, 3. Mektup.

[122]    “Zaman yayının içleri parçalayan oklarının sana ulaşıp göğsünü yaraladığı ve yiğit, mücadeleci kalbine doğra yürüdüğü doğrudur; doğru.”

[123]    55. Î29b.

[124]    56.129b.

[125]    57.130a.

12 sultânına: hâtunına I.

[126]    58.130b.

[127]    59.131a.

18 ta'âlâ: S-.

[129]    60. 131b.

12 budur ki: S- / bu: Î-.

[130]    61.131b.

[131]    62.131b.

[132]    “Oraya ve oradakilere müjdeler olsun.”

Metinde fazlalıktır.

64. Î32b.

“Senden başka ilah yoktur; seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden old

[136]    Ayet “müslimin” ile değil “müminîn” üe bitiyor. “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim; sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.” Araf (7): 143.

[137]    65. Î32b.

Nuri Arlasez 59 (63b-64a) ve Esad Efendi 3436’da (22a-b) bu mektubun birer nüshası mevcuttur.

[138]    bkz. yukarıda, 3. Mektup.

12 fıtratumdan: fıtratumda I.

[140]    “Yerde ve gökte Allah’tan saklı bir şey yoktur.”

[141]    “Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.” Mümin (40): 44.

[142]    66. Î34a.

[143]    67.134a.

[144]    68. Î34b.

[145]    “O, bilinen tek bir şeydir ki doğuda ve batıda onun gölgesinden başka bir şey yoktur.

O, en yüce arzudur ki alemde ondan başka bir şey isteyen ona kavuşamaz.”

[146]    69. Î35a.

[147]    70. 135a.

[148]    71.135a.

[149]    72. İ35b.

[150]    73. İ35b.

[151]    “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Zariyat (51): 56.

[152]    “Gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, bunun için (alemleri) yarattım.” Hadis-i Kudsî, bkz. Aclûnî: Keşfü’l-Hafâ, C. 2, s. 132.

15 ser-girândur: ser-gerdândur î.

[153]    74. Î36a.

[154]    75. İ36b.

[155]    Metindeki diğer Örneklere dayanılarak buraya konuldu.

[156]    76. Î37a.

[157]    77.137b.

4  tazaırue: zarâ'at 1.

[159]    78.138b.

[160]    79. İ39a.

10 Budur ki: Î-.

4 Her çağırdukda mukabelesinde... âmin Rabbe’l-'âlemin: S-.

[161]    80.140a.

kızçığazı: kızcığaz î / bir kâfinin elinde... intikâmlann alıvireler: S-.

[162]    81.140b.

15 Molla: Monlâ î //16 Molla: Monlâ î.

[163]    82.140b.

1 Vezir-i a'zama yazılmışdur celal hakkında: İ-.

[164]    83.141a.

11 Bu dahi Celâl hakkında yazılmışdur: İ-.

[165]    84.141b.

Bu mektubun İzmir nüshasının başlık kısmında “Ebu’s-su'ûd” yazılıdır.

[166]    bkz. yukarıda, 7. Mektup.

[167]    “Haksızlık edenler, hangi akıbete döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” Şuara (26): 227.

[168]    85. İ42a.

[169]    86. İ43a.

[170]    87. Î43b.

[171]    88. Î43b.

[172] İzmir nüshası 43b’de bittiğinden dolayı bu mektup İ’de yoktur.

[173]    “Sana uyan müminlere kanadını indir.” Şuara (26): 215.

[174]    “Önde olanlar öndedirler.” Vakıa (56): 10.

[175]    Metindeki örneklerine dayanılarak konuldu.

[176] Lala İsmail 706’da (354b) bu mektubun bir nüshası vardır.

[177] Kısaltmanın açılımı olarak yazıldı, bkz. aşağıda, 13. satır.

Bkz. yukarıda, 52. Mektup.

[178]    “Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir. Onlar muüaka zafere ulaşacaklardır. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.” Saffât (37): 171-173.

[179]    “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı sabit kıl; kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!” Âl-i îmrân (3): 147.

“Bu senin varlığın bir başka varlık ve bu senin sarhoşluğun bir başka sarhoşluktur.

Yürü! Boynunu şaşkınlıkla bük ki bu senin elin bir başka eldir.”

[180]    Hacı Beşir Ağa 656’da (238b) bu mektubun bir nüshası vardır.

[181]    Mektubun içindeki diğer örneklere dayanılarak eklendi.

“Bana dua edin, kabul edeyim.” Mümin (40): 60.

[CLXXXII] “Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.” Mümin (40): 44.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar