ŞEYHÜLİSLAM EBUSSUUD EFENDİ’NİN TÜRKÇE MEKTUPLARI
Hazırlayan: Abdülkadir DAĞLAR
/İZMİR 2001
Gelenekle gelecek arasında
sağlam köprüler kurabilmek için kültürel tarihin tüm yönleriyle aydınlatılması,
günümüz insanına ve yeni nesillere gerektiği gibi tanıtılması gerekmektedir.
Tarihe mal olmuş, nâmı hâlâ
dillerde dolaşan kişilerin şahsiyetlerini, kişisel ve sosyal ilişkilerini,
kültür ve medeniyete katkılarım sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilmek için,
doğrudan veya dolaylı olarak bıraktıkları eserleri gün ışığına çıkarmak ilk
yapılacak işlerden olmalıdır.
Yazanla gönderilen
arasındaki özel dünyanın, ilişkilerin doğrudan yansıması sayılan mektuplar,
maddî birer belge olmaları dolayısıyla da kültür tarihi açısından önemli kaynak
malzemelerdir. Bu yüzden, tarihî şahsiyetlere ait mektuplar su yüzüne
çıkarılmalı ve incelenmelidir.
Eski Türk Edebiyatı alanında
yapılan çalışmalarda, mektup geleneğimiz, genelde “Türk Edebiyatında Münşeat”
başlığı altında mercek altına yatırılmaktadır. Bunda, mektup örneklerinin,
çoğunlukla, münşeat mecmualarında yer almalarının payı büyüktür. Bunun yanında
mektup geleneğimiz üzerinde yapılan çalışmalar sayılıdır.
Onaltmcı asır Osmanlı İmparatorluğu’nda
verdiği fetvalarla devrin sosyal, siyasî, dinî hayatında mühim bir rol oynayan
Şeyhülislâm Ebussuud Efendi (M. 1490 - 1574) tefsir, fıkıh, ibâdet gibi dinî
konularda Türkçe, Arapça birçok eser vermiş, devletin iç ve dış siyaseti ile
ilgili fetvalarıyla şöhret kazanmıştır. Günümüzde, Ebussuud Efendi’yi tanımaya
yönelik çalışmalar ise, daha çok, onun dinî, hukukî, sosyal konular üzerindeki
eserleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Dil ve edebiyat yönünden Ebussuud Efendi
sayılı bir kaç çalışmanın konusu olmuştur.
Yapılan bu çalışmada, kültür tarihimizin
tanınmış şahsiyetlerinden biri olan ve Osmanlı şeyhülislamları içinde, 29 sene
görevde kalarak bu alandaki rekorun sahibi olan Ebussuud Efendi’nin Türkçe
mektupları bir araya getirilmeye çalışıldı. Şeyhülislamın kimlerle yakın ilişki
içinde olduğu, duygu ve düşünce dünyasının nelerden oluştuğu, dili kullanmadaki
mahareti gibi konularda önemli ipuçlarını bünyesinde bulunduran bu mektupları, toplu halde araştırma dünyasının hizmetine sunmak
bu çalışmanın ana gayesidir.
Çalışmamız bir Önsözün
ardından mektup türü hakkında temel bilgileri özetlediğimiz bir Giriş
’ten ve iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Şeyhülislâm Ebussuud
Efendi’nin Türkçe mektuplarının konuları özetlenmiştir. İkinci ana bölüm dört
ana başlıktan oluşmaktadır. İlk başlık altında Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin
Türkçe mektuplarının nüshaları hakkında bilgi verilmiştir. İkinci kısımda
metnin kurulmasında esas alınan iki ana nüshanın tavsifi yapılmıştır. Üçüncü
kısımda mektup metinlerinin kurulmasında takip edilen yol açıklanmıştır. Son
kısımda ise mektup metinleri verilmiştir. Çalışmamızın sonuna, vardığımız
neticeleri özetleyen bir Sonuç bölümü ile Bibliyografya eklenmiştir.
Abdülkadir DAĞLAR
İzmir 2001
Özel veya resmî mektup nüshalarını
bünyelerinde bulunduran münşeat mecmuaları üzerinde de sayılı çalışma
bulunmaktadır*. Münşeat mecmuaları üzerinde yapılmış en geniş çalışma ise Halil
İbrahim Haksever’in, “Eski Türk Edebiyatında Münşeatlar ve Nergisî'nin
Münşeatı”[1] [2] adlı doktora
tezidir. Bu çalışmasında Haksever, münşeatların muhtevasını, yazım tekniğini,
dil ve üslup özelliklerini incelemiş, Eski Türk Edebiyatı’nda yer alan yüzün
üzerinde münşeatı kronolojilerine (yüzyıl olarak) ve çeşitli gruplarına göre
tanıtmış ve münşeatlar üzerinde bazı tasnif denemesine girişmiştir.
Bu çalışmanın ana amacı olan Şeyhülislam
Ebussuud Efendi’nin Türkçe mektuplarına geçmeden önce inşâ-kitâbet,
münşî-kâtib, münşeât-mektûb kelimeleri üzerinde durmak yerinde olacaktır.
Sözlüklerde önceleri “yaratmak, üretmek, icat
etmek, kurmak, ortaya çıkarmak" anlamlarına gelen “inşâ” kelimesi daha
sonra “yazmak, yazma sanatı, kompozisyon” gibi anlamları kazanmış, zaman
içerisinde resmî ve özel yazışmaların belirli kurallar dahilinde yapılmasını
tespit eden bir ilim haline gelmiştir. Ayrıca zamanla bu kelime fıkıh ve gramer
ilminde, farklı anlamlarda kullanılan bir terim olarak da karşımıza
çıkmaktadır.
Arap edebiyatında inşâ kelimesi,
“inşâü’l-kitâb” (belirli bir usule göre mektup yazma), “kitâb münşe” (kuralına
uygun yazılmış mektup) ve “meclisü’l-inşâ” (dîvân-ı inşâ) şeklinde terim olarak
kullanılmış, daha sonra genel olarak “mektup yazma işi” şeklinde bir anlam
kazanmıştır[3].
Fars edebiyatında “inşâ”, önceleri Pehlevî
dilindeki “nâme-nüvîsî” (mektup yazma) kelimesinin karşılığı olarak
kullanılırken İslâmiyet’in İran’a girmesinden sonra “mektup yazma sanatı”
anlamında kullanılmaya başlanmıştır1.
Türk edebiyatında bir nevi kompozisyon
tekniği, güzel yazı yazma sanatı olarak anlaşılan inşâ daha çok nesirle alakalı
bir ilim olarak görülmüş, “inşâü’n-nesr” tabiri, “tahriren ifâde-i meram etme
fenni” veya “yazıların münşî adıyla anılan usta yazarların beğenecekleri
özelliklere sahip olması için bilinmesi gerekenleri öğreten fen” olarak tarif
edilmiştir. Dar anlamıyla “inşâ” kelimesi, daha çok her türlü resmî yazışma ile
bunların bir parçası sayılabilecek mektup vb. metinlerin kaleme alınmasını ve
bunları kurallarla disiplin altına alan ilim dalını ifade eder[4] [5].
İnşâ ile ilgili
eserlerden, “kitabet” kelimesinin de inşâ kelimesi ile yakın anlamlarda
kullanıldığı anlaşılır. Selçuklu ve OsmanlIlarda bir devlet kurumu olarak
karşımıza çıkan “kitabet”, bu eserlerde, “şiir gibi Allah vergisi bir manevî
istidat” olarak algılanmış ve bu işin gelişi güzel bir yazıcılık işi olmadığı
vurgulanmıştır[6].
Sözlüklerde “yapan, inşâ eden, yaratan”
manalarına gelen “münşî”, edebî bir terim olarak “inşâ ilmiyle uğraşan, nesir
ustası” gibi ifadelerde anlamım bulur.
inşâ sanatındaki ustalık
derecelerine göre bir kaç sınıfa ayrılan münşilerde, çeşitli vasıflara sahip
olmaları şartı aranmıştır. Bütün ilim ve sanat dallarından haberdâr olmaları
gereken münşiler, aynı zamanda, şiir ve düz yazıda kullanılan kelime dünyasını
çok iyi bilen, hafızaları bir çok ayet ve hadisle, tarih ve İslâm tarihiyle
alakalı pek çok anekdotla dolu olan, belagat ilmini iyi tahsil etmiş, tatlı
dilli, yumuşak sözlü kişiler olarak düşünülmüştür[7].
Devlet kalemlerinde, resmî belgeleri kusursuz
bir şekilde yazma hünerine sahip olarak yetişen münşiler, genellikle,
vakanüvislik, reisülküttaplık, nişancılık, sadrazamlık gibi devletin üst
makamlarında görev yapmışlardır1.
Lügat manası itibariyle
kâtib “yazan, yazıcı, kitabet işiyle uğraşan” anlamlarına gelir. Bazı inşâ
kitaplarında münşileri çeşitli gruplara ayıran hakiki münşiler, kâtipleri
münşîliğin en alt kısmında ele alsalar da müelliflerin-çoğu, münşilerle
kâtiplerin özelliklerinin aynı olduğundan bahsederek”münşî” ve “kâtib” kelimelerine
birbirine yakın manalar vermişlerdir[8] [9].
Ahter-i Kebîr münşeât kelimesini “müsvedde,
inşâ itdikleri kağıt ve dahi yelkeni çekilmiş gemi” şeklinde anlamlandırmıştır[10]. Edebiyat
terimi olarak ise münşeât “bir münşinin yazdığı şeyler, özel ve resmî
yazışmalar, kaleme alınmış güzel nesir yazılan” anlamlanna gelmektedir.
Bunların yanında inşâ ilmiyle ilgili bilgilerin yer aldığı, süslü ve sanatlı
inşâ örneklerinin, genelde de mektuplann toplandığı kitaplann, mecmuaların
ortak adıdır; daha çok bu anlamıyla yaygınlaşmıştır[11].
“Yazılmış olan şey” olarak sözlüklerde karşılık
bulan, yazanın ve gönderilenin kimliğine ve kişiliğine göre “arîza, kâime,
şukka, nâme, tezkire, varak-pâre, kağıt” şeklinde isimlendirilen “mektûb”,
konusu bakımından da “arzıhâl, tebriknâme, takriz, teşekkümâme, tehniyenâme,
taziyenâme, cevâbnâme, davetnâme, niyâznâme, tezkire, müzekkire vb.” gruplara
ayrılır[12].
Mektup yazmanın bir gelenek halini aldığı Eski
Türk Edebiyatında, mektuplann şekli, muhtevası, dili de çok çeşitli kurallarla
tespit edilmiş, disiplin altına alınmıştır. Buna karşılık esnek davrananlar da
çıkmıştır.
Yazan ve gönderilene göre farklılıklar gösterse
de her mektup “elkâb, dîbâce, asıl konu, dua, imzâ” kısımlarından oluşur.
Mektupların başına "hû” ve “bedûh” kelimeleri; sonuna da “mim, ayn, râ,
vav” gibi harfler yazılır[13].
Tek kişiye veya çeşitli
şahıslara ait mektup örneklerinin münşeat mecmualarında yer almalarından dolayı
“mektûb”la “münşeat” arasında sıkı bir ilişki vardır.
I.
Şeyhülislâm Ebussuud
Efendi’nin Türkçe Mektuplarının Konulan
Çalışmanın metin kısmında Ebussuud Efendi’nin 100 adet
Türkçe mektubu bulunmaktadır. Bunlar Ebussuud Efendi’nin genelde devlet
ricaline, saray çevresine gönderdiği tavsiyenâme, şikayetnâme, tehniyenâme,
tesellînâme, terbiyenâme, taziyenâme, izinnâme türünde mektuplarıdır.
Mektupların içinde bir adet manzum mektup yer almaktadır.
Başka birisinin şiiri için göndermiş olduğu iki adet matla beytini ihtiva eden
mektup da yine çalışmanın metin kısmındadır. Bunların dışındaki diğer bütün
mektuplar mensurdur.
Ebussuud’un münşeatı içinde bulunan mektupların bir kısmı
tam olarak istinsah edilmemiş, bunlardan bazılarının başlan, bazılannın sonlan
müstensihler tarafından münşeâta alınmamıştır.
Ebussuud Efendi’nin mektuplannda yer yer ağdalı bir dil
dikkati çekmektedir. Bununla beraber mektuplann Türkçe kısınılan, gönderildiği
çevreler dikkate alınacak olursa, anlaşılır bir şekildedir.Mektuplarda dua
kısınılan genelde Arapçadır.
Mektuplarda Ebussuud Efendi konuyla alakalı ayet, hadis,
kelâm-ı kibar, şiir alıntıları ve tarihî anekdotlardan istifade etmiştir.
Şiirler, kelâm-ı kibârlar Arapça’dır.
Mektuplann konulan kısaca şu şekilde özetlenebilir:
1.
Mektup(s.23):
Sultan II. Bayezıd’a gönderilmiştir. Edirne’ye gelen Bayezıd'a hoş geldin
mahiyetinde yazdığı mektupta Ebussuud, sultanın Edirne’yi şereflendirdiğini
ifade eder.
2.
ve
3. Mektuplar(s.25): Çocuğu ölmüş kimselere yazdığı bu tesellînâmelerde Ebussuud
Efendi çocukların ana babalarından çok Allah’a yakın olduklarını vurgulayarak
onları teselli eder. Bu mektuplar tam değildir.
4.
Mektup(s.25):
Bezenzâde Efendi’ye gönderdiği bu mektupta ona Rodos'tan gönderdiği hediyeler
için teşekkür etmektedir.
5.
Mektup(s.26):
Malûlzâde Efendi’ye ona olan özlemini dile getirdiği mektupta Ebussuud. onun
geleceğini haber almasına çok sevindiğini ve bunun yakında gerçekleşmesini
dilediğini yazar.
6.
Mektup(s.26):
Ahmet Paşa’nın sadrazamlığını tebrik etmek için yazılan bu mektupta görevinin
kutsal olduğunu ve sorumluluğunun büyük olduğunu bildirir.
7.
Mektup(s.27):
Kime gönderildiği belli olmayan bu mektubunda Ebussuud’un idâri görevlerin
emanet olarak kabul edilip bunun bilincinde olunması gerektiğini
vurgulamasından mektubun devletin en üst makamlarından birine yazıldığı
anlaşılmaktadır.
8.
Mektup(s.29):
Ebussuud Efendi, Kanûnî’nin damadı ve sadrazamlarından olan Rüstem Paşa’ya
yazdığı bu mektupta, Rüstem Paşa’dan aldığı mektuptan dolayı duyduğu
memnuniyeti dile getirir.
9.
Mektup(s.29):
Padişaha yazıldığı anlaşılan bu mektupta Ebussuud, padişahın, kutsal görevinde
dâim olmasını istemektedir.
10.
Mektup(s.30):
Halep’te görev yapan bir kişiye yazdığı anlaşılan mektupta Ebussuud, onun
merkezî idareyi orada temsil ettiğinden, görevinin öneminden bahseder.
Yazılanlar göz önünde bulundurulduğunda bu kişinin kadı olma ihtimali
artmaktadır.
11.
Mektup(s.30):
Sultan III. Murad’ın Manisa’daki şehzadeliği sırasında lalasına gönderilen
mektupta Ebussuud, ondan aldığı mektuptaki haberlere sevindiğini belirterek
Mevlânâ Mahmud Çelebi’nin, görevine devam edebilmesi için daha fazla gayret
göstermesi gerektiğini bildirmektedir.
12.
Mektup(s.31):
Ebussuud Efendi bu mektubu, sadrazamın gönderdiği mektuba cevap olarak
göndermiş, onun hakkındaki iyi düşüncelerini belirterek ona görevinde başarılar
dilemiştir.
13.
Mektup(s.32):
Kime yazıldığı belli olmayan bu kısa mektupta özlem dile getirildikten sonra,
gönderilen şahsın yapması gereken bazı işlerin ortaya çıktığı belirtilmektedir.
14.
Mektup(s.33):
Manisa’da bulunan bir şehzadeye gönderilen bu mektupta şehzâdenin geleceğinin
parlak olması temennisi yer almaktadır.
15.
Mektup(s.34):
Ebussuud’un Şam Paşasına göndermiş olduğu bu mektubun elimizdeki metni tam
değildir. Mektubun eksik olan kısmında Muhammed isimli bir şahsın göreviyle
ilgili bir istekte bulunacağı anlaşılmaktadır.
16.
Mektup(s.35):
Yine bir şehzâdeye gönderilen bu mektupta, şehzadeyi bilgilendirmek, onu
çeşitli haberlerle sevindirmek için Ebu’l-meâlî Mevlânâ BCıstân adında bir
şahsın ona gönderdiği mektup yazılıdır.
17.
Mektup(s.35):
Bu mektupta Ebussuud Efendi Mekke ve Medine ziyaretleri için padişahtan izin
istemektedir.
18.
Mektup(s.36):
Mektupta Ebussuud Efendi’nin Budin Paşa’sına hediye olarak iyi bir at
gönderdiği yazılıdır.
19.
Mektup(s.36):
Boşalan bir müderrislik makamına Mevlânâ Ahmed adlı birisinin getirilmesi için
Ebussuud Efendi’nin bir yöneticiye yazdığı mektuptur.
20.
Mektup(s.37):
Padişah ailesinden bir sultan hanımın ölümü üzerine padişaha yazılmış bir
taziyenâmedir.
21.
Mektup(s.38):
Kanûnî’ye yazılan bir mektubun sadece elkâb kısmının yer aldığı bir mektuptur.
22.
Mektup(s.39):
II. Selim’e şehzâdeliği sırasında gönderdiği bu mektupta Ebussuud, şehzâdenin
geleceğiyle alakalı iyi düşüncelerini ve dualarını ifâde etmektedir.
23.
Mektup(s.39):
Ebussuud’un seferdeki sadrazama gönderdiği bu mektupta onun için muvaffakiyet
(fetih) ve mutluluk dilemektedir.
24.
Mektup(s.40):
Vezîr-i azâmin, mektubunda sefere çıkan ordunun başarısı için Ebussuud’dan Enam
sûresini okumasını ve dua etmesini istemesi üzerine Ebussuud mektupta duanın
öneminden, faydalarından bahsederek ordunun başarısı için dua eder.
25.
Mektup(s.41):
Yine vezîr-i azâmin gönderdiği mektuba cevap niteliğindeki bu mektubunda
Ebussuud, ondan istenen dua talebine cevap olarak her zaman dua ve ibadetle
meşgul olduğunu bildirir.
26.
Mektup(s.42):
Bu mektupta Ebussuud yeni göreve gelen sadrazamı tebrik edip onun için
Allah’tan yardım dilemektedir.
27.
Mektup(s.43):
Ebussuud’un bir şehzâdeye gönderdiği bu mektup onun başarısı için dua
niteliğindedir.
28.
Mektup(s.43):
Şemsi Paşa’nm Türkçe vikâyesine iki adet matla beytinin gönderildiği
yazılıdır.
29.
Mektup(s.44):
Vezîr-i azâma yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi ondan Medine kadılığının
Mevlânâ Fazıl Çelebi’ye verilmesi isteğinde bulunur.
30.
Mektup(s.44):
Vezîr-i azâma yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi ondan Mekke kadılığının
Mevlânâ Fazıl Çelebi’ye verilmesi isteğinde bulunur.
31.
ve
32. Mektuplar(s.45-46): Kanûnî’nin kızı Rüstem Paşa’nın eşi Mihrimah Sultan’a
yazdığı bu mektuplarda Ebussuud Efendi teselli ve nasihat içeren ifadelerle
taziye dileklerini bildirir. Bu mektuplar eksiktir.
33.
Mektup(s.47):
Vezîr-i azâma yazılan bu mektup, Derviş Mehmed adlı şahsa gösterilmiş olan
ilgiye teşekkür mahiyetindedir.
34.
Mektup(s.48):
Bu mektup da vezîr-i azâmin dua istediği mektuba cevap olarak yazılmıştır.
Mektupta duanın önemini ve duada ısrarcı olmanın gereğini anlatan bir anekdot
da yer almaktadır.
35.
Mektup(s.49):
Devletin bekâsı için sürekli dua ile vakit geçirdiğini söyleyen Ebussuud bu
mektubu da vezîr-i azâma yazmıştır.
36.
Mektup(s.49):
Ebussuud’un şehzâde hocasına gönderdiği bu mektupta Mehmed adlı bir şahsın
yanlış anlaşıldığım söyleyerek hatasının affedilmesini ister.
37.
Mektup(s.5O):
Kâbe’nin bazı tamirat ve tadilatıyla ilgili bilginin verildiği bu mektup
devletin üst makamlarına yazılmıştır.
38.
Mektup(s.51):
II. Selim’in şehzâdeliği sırasında ona gönderdiği bu mektupta Ebussuud, Ali Ağa
adlı bir şahsın hizmetinden dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirir.
39.
Mektup(s.52):
Ataullah Efendi’ye gönderdiği mektupta Ebussuud, Mevlânâ Pir Ahmed Çelebi
ismindeki kişinin yaptığı hizmetlerin, olduğundan kat kat fazla
gösterilmesinden duyduğu hayreti ve şaşkınlığı dile getirir.
40.
Mektup(s.53):
Bir medresenin Mevlânâ Şeyh İbrahim’den alınıp daha beceriksiz bir kişiye
verilmesini hazmedemeyen Ebussuud, medresenin kötü halini de bu mektupla
kazaskere bildirmiştir.
41.
Mektup(s.54):
Ebussuud Efendi bu mektubunda bazı vilayetlerdeki vakıflarla ilgili verdiği
fetvalara karışan kimseleri bu mektupla kesin bir dille uyarır.
42.
Mektup(s.55):
Ebussuud bu mektubunda, Ahmed Çelebi’nin medresede görevlendirilmesine sebep
olduğu için Mihrimah Sultan’a teşekkür eder.
43.
Mektup(s.56):
Şehzâdeye gönderdiği bu mektupta Ebussuud, şehzadenin neşeli olmasından duyduğu
sevinci dile getirerek onun için dua eder.
44.
Mektup(s.56):
Kime yazıldığı belli olmayan bu eksik mektupta Ebussuud muhatabının konumunun
yüceliğinden bahsederek onun makamında daim olması için dua eder.
45.
Mektup(s.57):
Vezîr-i azâma yazdığı bu cevâbî mektupta Ebussuud Efendi, onun için sürekli dua
ettiğini belirtir.
46.
Mektup(s.58):
Yine vezîr-i azâma göndermiş olduğu bu mektubunda Ebussuud. vezirin av için
Yanbolu taraflarına gittiğini öğrendiğini belirterek onun için başarı
dileklerinde bulunur.
47.
Mektup(s.58):
Kime yazdığı belli olmayan bu eksik mektupta Ebussuud, verilen görevleri en iyi
şekilde yapmaya çalıştığı ve daha büyük görevlere de, en iyi şekilde yapa
bileceği inancıyla, talip olduğunu bildirir.
48.
Mektup(s.59):
Bu mektubunda Ebussuud, Rüstem Paşa’ya adaletli olmayı tavsiye ve ihtar eder.
49.
Mektup(s.öO):
Şam kadısına gönderdiği mektubunda Ebussuud Efendi, ondan görevde bulunduğu
sırada ölen Mevlana Halim Çelebi’nin geride kalanlarıyla ilgilenmesini
istemektedir.
50.
Mektup(s.öl):
Muhatabı belirsiz olan bu mektupta, işleri fitne ve fesat çıkarmaktan ibaret
olan insanların belli makamlarda bulunmalarından şikayetçi olan Ebussuud,
muhatabına bu tür çirkinlikleri ortadan kaldırmakla yükümlü olduğunu ve herkesi
aynı kefeye koymaması gerektiğini belirtir.
51.
Mektup(s.62):
Mihrimah Sultan’a yazdığı bu mektupta Ebusssuud Efendi, haline şükrettiğini bildirir.
52.
Mektup(s.63):
Kazaskere yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi, Şeyhzâde’nin maaş açısından daha
iyi bir göreve getirilmesini ister.
53.
Mektup(s.64):
Mekke şerifine yazdığı cevabî mektubunda ona olan özlemini dile getiren
Ebussuud Efendi, mektubunu özlem konulu Arapça şiirlerle süsler.
54.
Mektup(s.66):
Bu mektubunda, ileri gelenlerden birinin kızının ölümünden duyduğu üzüntüyü
dile getiren Ebussuud, muhatabını teselli ve taziye eder.
55.
Mektup(s.67):
Ebussuud Efendi bu mektubunda, muhatabının Ramazan bayramını tebrik ederek
görüşme talebinde bulunur.
56.
Mektup(s.67):
Mektubunda ülke içinde ve dışında adaleti sağlamak için gayret göstermek
gerektiğini belirten Ebussuud, muhatabını bu yönde teşvik eder ve düşüncelerini
tarihî bir anekdotla destekler.
57.
Mektup(s.68):
Mihrimah Sultan’a yazdığı bu mektubunda Ebussuud Efendi, sürekli ilgisinden
dolayı ona teşekkür eder ve içinde bulunduğu durumdan Allah’a şükreder.
58.
Mektup(s.69):
Mevlânâ Fazlî hakkında üst makamlardan birine yazdığı bu mektupta bu şahsın
âdil bir kimse olduğunu, başkalarından kötü yönde etkilenebileceğini dile
getirerek önlem alınmasını ister.
59.
Mektup(s.69):
Ebussuud bu mektupta muhatabının görevinin ve yerinin daim olması için dualar
eder.
60.
Mektup(s.7O):
Bu yarım mektupta Ebussuud Efendi terfi etmiş birini tebrik etmektedir.
61.
Mektup(s.7O):
Bu mektupta Ebussuud mülkün ve dinin Allah’a ait olduğunu insanların idrakinin
çok ötesinde olduğunu anlatır. İnsanların isyanları ve gururlarının kendi
basitliklerinden kaynaklandığını ifade eder.
62.
Mektup(s.7O):
Padişaha yazdığı anlaşılan mektubunda onun Kütahya'ya gelişinden duyduğu
memnuniyeti dile getiren Ebussuud, onun için dua eder.
63.
Mektup(s.71):
Bu mektubunda Ebussuud Efendi yaptığı gaza ve cihatta muhatabının başarılı
olması dileğinde bulunur ve bunu hakkettiğini kaydeder.
64.
Mektup(s.71):
Ebussuud Efendi padişaha gönderdiği anlaşılan bu mektubunda ordular arasında
barışın sağlanmasını diler.
65.
Mektup(s.72):
Ebussuud Efendi’nin Celal isimli bir şahsın kendisine yaptığı hakaretleri ve
attığı iftiraları muhatabına şikayet ettiği bu mektubunda bu şahıs hakkında
gerekenin yapılmasını ister.
66.
Mektup(s.74):
Fetva mahiyetindeki bu mektupta Ebussuud Efendi ders vermekle görevli kişilerin
görev yerleri konusunda bazı hususlara açıklık getiriyor.
67.
Mektup(s.74):
Cami mütevellilerinden Mehmed Bey Ensârî adlı şahsa, güvenilir olmasından
dolayı, Sultan Yıldırım Han vakfının sorumluluğunun da verildiğini belirten
Ebussuud Efendi, muhatabına vakıf hesaplarını muhasebe zamanının geldiğini
hatırlatır.
68. Mektup(s.75): Yüksek kademede birine
yazdığı anlaşılan bu mektupta Ebussuud Efendi kendisine gönderilen ve
muhtevasındaki bazı vaatlerden duyduğu memnuniyeti dile getirir, muhatabına
teşekkür eder.
69. Mektup(s.75): Bu eksik mektupta
Ebussuud Efendi dünyada her insanın çeşitli sıkıntılar içine düşebileceğini,
sıkıntılardan uzak olmadığım ifade ediyor.
70. Mektup(s.76): Ebussuud Efendi bu
mektupta Rumeli’yi, ziyaretiyle şereflendiren muhatabına burada yaşayan
insanların bu ziyaretten duydukları sevinci dile getirmektedir.
71. Mektup(s.76): Açıkta bulunan
müderrislik kadrosuna bir müderris tavsiye etmesini isteyen muhatabına
Ebussuud, muhatabının en uygun olan kişiyi daha iyi seçebileceğini bildiriyor.
72. Mektup(s.76): Padişaha yazdığı
anlaşılan bu mektupta Ebussuud Efendi, geliri kendisine ikram edilen tuzla
arazisi için padişaha teşekkür etmektedir.
73. Mektup(s.77): Bu mektupta ibadetin
öneminden bahseden Ebussuud en makbul ibadetin de ilim ve irfan yolunda çaba göstermek
olduğunu belirtiyor.
74. Mektup(s.77): Padişaha teselli
mahiyetinde yazdığı bu mektubunda taziyelerini bildiren Ebussuud Efendi
padişahtan, üzülüp kendisine zarar vermemesini ister.
75. Mektup(s.78): Ebussuud Efendi bu
mektubunda muhatabından, Şeyh Abdülazizü’z-Zemzemî’ye, geçimini iyileştirme
konusunda yardım etmesini ister.
76. Mektup(s.79): Padişaha gönderdiği bu
mektubunda Ebussuud Efendi, bütün ilim ve fazilet erbabı gibi kendisinin de
padişah ve aile efradı için gece gündüz dua ettiğini bildirmektedir.
77. Mektup(s.79): Fetva niteliğinde bir
mektup sayabileceğimiz bu mektupta Ebussuud Efendi, toplumdaki içki
alış-verişinde müslim ve gayrimüslim halkın tâbi olduğu kanunu açıklar.
78. Mektup(s.80): Ebussuud Efendi’nin
yazdığı bu mektup savaş zamanında zengin mallarının orduya göre durumu hakkında
bir fetva mahiyetindedir.Gerekli ferman için padişaha gönderilmiştir.
79. Mektup(s.81): Padişaha yazdığı bu
mektupta duanın önem ve gereğinden bahseden Ebussuud, padişahın mutluluğu için
dua ettiğini, insanların duadan başka sığınacak kapıları olmadığını belirtiyor.
80. Mektup(s.82): Padişaha tavsiye
mahiyetinde yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi, padişahın yardım elinin her
yere ve herkese uzanması gerektiğini ifade ediyor.
81.
Mektup(s.83):
Ebussud’un vezir-i azama yazdığı bu mektupta Molla Çelebi'ye görev vermesini
ister.
82.
Mektup(s.83):
Vezir-i azama yazdığı bu mektupta Ebussuud Efendi. Celal adlı şahsın, kendisine
yaptıklarından şikayet etmektedir.
83.
Mektup(s.84):
Bu mektupta da Ebussuud, Celal’in yaptıklarını muhatabına şikayet etmektedir.
84.
Mektup(s.84):
Ebussuud Efendi bu mektupta da, büyük bir ihtimalle, Celal’in yaptığı
terbiyesizliklerden, aşırılıklardan davacı olduğunu belirterek, muhatabının bu
belayı ortadan kaldırması gerektiğini ifade eder.
85.
Mektup(s.85):
Eksik olan bu mektupta Ebussuud Efendi savaş sırasında insanların mümkün olan
en üstün gayreti göstermeleri gerektiğini ve bunun dünya üzerindeki adaletin
temini için önemli olduğunu vurgulamaktadır.
86.
Mektup(s.85):
Padişaha yazdığı anlaşılan bu mektubunda Ebussuud Efendi padişahtan, evine
teşrif edip Kur’ân okuma merasimine iştirak etmesini istemektedir.
87.
Mektup(s.86):
Ebussuud Efendi, padişaha yazdığı bu mektupta ondan, bütün halkı korumasını,
onlara her zaman yardım elini uzatmasını ister.
88.
Mektup(s.86):
Bu eksik mektupta Ebussuud Efendi, kendisine Mevlânâ Tâcüddin’in İlmî durumunu
soran muhatabına bu konuda fazla bilgisi olmadığını bildirir.
89.
Mektup(s.87):
Padişaha yazdığı bu mektupta Ebussuud, padişah için sürekli dua ve niyazda
bulunduğunu belirterek, ondan, içinde bulunduğu maddî ve manevî zor durumda
kendisine kol kanat germesini talep etmektedir.
90.
Mektup(s.89):
Bu mektupta Ebussuud, padişahtan hacca gitmek için izin istemektedir.
91.
Mektup(s.9O):
Bu mektup Ebussuud’un Mevlânâ Fazlullah’a nasihatlerini ihtiva etmektedir.
92.
Mektup(s.9O):
Bu mektupta Ebussuud Efendi Edime kadısı olan Şah Efendi’ye nasihat etmektedir.
93.
Mektup(s.91):
Yüksek makamdaki birine yazdığı anlaşılan bu mektubunda Ebussuud, kendisinden
dua bekleyen muhatabına duaların karşılıklı ve müşterek olduğunu hatırlatır.
94.
Mektup(s.92):
Savaşta bulunan Piyâle Paşa’ya gönderdiği bu mektupta Ebussuud, herkesle
beraber kendisinin de ordunun zaferi için gece gündüz dua ve niyazda
bulunduğunu bildirir.
95.
Mektup(s.94):
Padişaha yazdığı anlaşılan bu mektubunda Ebussuud, ona halkın mutluluğu ve
huzuru için adaletli olmasını tavsiye eder, hatırlatır.
96.
Mektup(s.95):
Bu mektupta Ebussuud Efendi, kendisine yeri olmayan binaların vakfiye durumuyla
alakalı sorulan soruya fetva mahiyetinde cevap vermiştir.
97.
Mektup(s.96):
Kânûnî’ye gönderdiği bu mektubunda Ebussuud, yine duanın faziletlerinden
bahsederek alemler içinde çok küçük bir varlığa sahip olan insanın, ancak
dualar sayesinde güçlü ve rahat olabileceğini ifade etmektedir.
98.
Mektup(s.98):
Padişaha yazdığı mektubunda Ebussuud Efendi, sultanların ve ailelerinin zekat
karşısındaki şer’î durumlarını izah eder.
99.
Mektup(s.lOO):
Bu manzum mektupta Ebussuud, oğlu Nuh’a birçok konuda nasihatta bulunur.
100.
Mektup(s.l02):
Oğluna yazdığı bu mektupta Ebussuud, kendi toplumsal statüsünü ortaya koyduktan
sonra, oğlundan kendisine layık bir kişi olmasını ve yüzünü karartacak işlerden
kaçınmasını ister.
II. Ebussuud Efendi’nin Türkçe Mektupları
Ebussuud Efendi’nin, devlet ricali başta olmak
üzere bir çok kimseye yazdığı yüz civarında Türkçe mektubun varlığı çeşitli
bibliyografya ve kataloglarda bildirilmiştir. Bu kaynaklarda bildirilen
mektuplar, yalnızca varlığı bilinen, tespit edilebilen mektuplardır. Bu
çalışmada bilinenden yola çıkılarak Ebussuud Efendi’nin Türkçe mektuptan
derlenmeye çalışıldı.
1.
Mektup Nüshalarının
Tespiti
Ebussuud Efendi’nin mektuplannın büyük bir
kısmı onun adına sonradan düzenlenmiş “Münşeât-ı Ebussuud” adlı eserde
bulunmaktadır. Bu eserin varlığı Atsız’ın “Ebussuud Bibliyografyası” ve A. S.
Levend’in “Türk Edebiyatı Tarihi'nde kaydedilmiştir[14]. Bu kaynaklara göre
Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Kitapları 3291 numarada bu eserin bir
nüshası mevcuttur. Bu eser kütüphane kataloglarında “Münşe'ât-ı Abi'l-su’ûd”
adıyla {işlenmiştir. Ali Yardım’m “îzmir Milli Kütüphanesi Yazma Eserler
Katalogu” adlı çalışmasından aynı eserin bir nüshasının İzmir Milli
Kütüphane’de bulunduğu anlaşılmaktadır1. Aslında bu nüsha bir
mecmuanın ilk bölümünde yer almaktadır. Ebussuud münşeatının bu iki nüshası
aşağıda tavsif edilmiştir.
Atsız aynı eserinde Esad Efendi 3431 numara
126b, 161a-b’de iki mektup nüshasının varlığını bildirir. Bu numaradaki eserin
adı “Mecmuâtü’r-Resâ’if’dir.
Esad Efendi 3436 numaradaki eserin 22a-24b, 62b
varaklarında altı mektup bulunduğu bildiren Atsız, 24a-b’de yer alan mektubun
Arapça olduğunu belirtir. Bu yazmanın ismi ilgili katalog fişinde “Mecmua-i
Nefise” olarak geçmektedir.
Esad Efendi kitapları arasında 3505 numaradaki
“Mecmûa-i Risâle” adlı mecmuanın 58b-59a varaklarındaki iki mektubun varlığı
Atsız’ın bibliyografyasında yazılıdır.
Atsız’ın, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Beşir
Ağa 656 numaralı eserin 245b sayfasında olduğunu bildirdiği tek mektup
“Mecmûatü’l-Letâ’if” adlı bu eserin 238b sayfasında tespit edilmiştir.
Yine, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud
Efendi kitaptan arasında bulunan 2396 numaralı “Mecmûa-i Nefıse”nin 191b-193a
varaklanndaki bir mektubu Atsız bildiriyor.
Aynı kütüphanede Lala İsmail kitaplarından 706
numaralı eserin 360b sayfasında Ebussuud’a ait bir mektubun bulunduğunu aynı
bibliyografyadan öğreniyoruz.
“Ebussuud Bibliyografyasının 52. sayfasında
Atsız, Süleymaniye Kütüphanesi Şehid Ali Paşa 2828 numaradaki “Mecmûa”mn
116a-117a varaklarında bir mektubun bulunduğunu bildirmektedir.
Atsız, eserinin aynı sayfasında, Beyazıt
Kütüphanesi Veliyyüddin Efendi 2735 numaradaki “Mecmûa-i Mekâtib-i Mütenevvi’a”
adlı eserin 47a-b varağında Ebussuud’a ait bir mektuptan bahseder.
Son olarak Atsız “Peçevî Tarihi, İstanbul 1282”
1. cildin 63-66. sayfalarında bir mektubun yer aldığını belirtir.
Günay Kut, “Tercüman Gazetesi Kütüphanesi
Türkçe Yazmalar Katalogu” eserinde, kütüphanenin yazmalar bölümünde, Y. 141
numaralı “Fevâ’id Mecmûasf’nın 45a sayfasında Ebussuud Efendi’ye ait bir
mektubun; Y. 160 numaralı “Mecmûa”nın 70b-77b varaklarında da yine Ebussuud’a
ait bir mektupla ona ait bir risâle bulunduğundan bahseder1. İkinci
eserdeki mektup 70a’da yer almaktadır.
“Süleymaniye Kütüphanesi Nuri Arlasez
Koleksiyonu Yazmalar İndeks Kataloğu”nda, Nuri Arlasez 59 numaralı yazmada
Ebussuud’un bir mektubunun bulunduğu yazılıdır[15] [16].
Türk Tarih Kurumu kütüphanesinin yazmalar
katalogunda bulunan ilgili fişte. Y/256 numaralı yazmada Ebussuud’un Alî
Paşa’ya bir mektubu bulunduğu yazılmaktadır. Yapılan araştırmada, aynı yazmanın
72b-92a varaklarında bir mektup değil de Ebussuud’un Alî Paşa’ya göndermiş
olduğu bir “duâ risâlesi” yer almaktadır.
Beyazıt Kütüphanesi’nin yazma kataloglarında,
Veliyyüddin Efendi 3197’de kayıtlı yazmanın fişinde bahsedilen, 28b-30b
varaklarındaki Ebussuud’un mektubunun Arapça olduğu tespit edildi.
Fehmi Edhem Karatay’ın
hazırladığı “Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu”nda,
kütüphane M. 428’de kayıtlı bulunan “Du’ânâme-i Ebussu’ûd” adlı eserde,
Ebussuud’un Vezir-i Azam Alî Paşa’ya yazdığı mektup ile duanâmesinin bulunduğu
belirtilmektedir[17].
Mektupların büyük bölümü Ebussuud’un
münşeatında yer aldığından dolayı bu kısımda yalnızca münşeatın Süleymaniye ve
İzmir nüshaları tavsif edilecektir.
a.
Süleymaniye
Kütüphanesi Esad Efendi Kitapları 3291 “Münşe’ât-ı Ebu’s-su’ûd”
Vişne çürüğü renginde deri kaplı kapakların
ortaları çıkarılarak yerine kavuniçi muşamba yapıştırılmış (muhtemelen kıymetli
süslemeler alınmış), kapakların kenarlarda kalan deri kısımları altın suyu ile
boyanmış dört adet cetvel ve bir adet baskı zencirekle çerçevelenmiş, çivit
mavisi kağıtla kaplı mukavva cilt; boyuna su yolu eninde baskı filigranlı,
aharlı, orta kalınlıkta, kirli beyaz kağıt; 200 x 139-170 x 90 mm ölçülü, 21
satır, 41 varak, metin siyah, başlıklar kırmızı mürekkepli talik yazı.
la’da ”Min-munşe'âti Hazreti Şeyhu' 1-islâm
Mevlânâ Ebu' s- su' ûdi' 1-merhûm" yazılıdır. 39b’de "Temme munşe'
âtu Şeyhu' 1-islâm ve Müftiü'1-enâm Hazreti Mevlânâ Ebu's-su'ûd aleyhi
rahmetuhu'l- Meliki' 1-Vedûd” yazılıdır.
la’da Esad Efendi’ye ait vakıf mührü ve
numarası mevcut.
Baş 1b: Merhum
Şeyhu'1-islâm Ebu's-su'ûd hazretlerinün Türkîce vakfiyye tescîlidür ki hatt-ı
şeriflerinden nakl olmdı.
Meblag-ı mezbûrun sıhhat-i
vakfiyyetine...
Son 40b: Bâkî emr dergâh-ı felek-medâr ve bârgâh-ı gerdûn-
iktidârundur e'azzellâhu ensârehu ve zeyyin bi'l- hulûdi a'sârehu
b.
İzmir
Millî Kütüphanesi Y. 1436 “Mecmûa”
Kapaklan siyah bez kaplı, sırtı dört boğumla
süslenmiş bombeli ince siyah deri kaplı, yine sırtında “Ebussuud” yazılı
mukavva cilt; boyuna su yolu filigranlı, âharlı, orta kalınlıkta, açık san
kağıt; 225 x 86-193 x 56 mm ölçülü, 24-28 satır, 119 varak, metin siyah,
başlıklar kırmızı mürekkepli talik-nestalik yazı.
Mecmua altı bölümden oluşmaktadır:
Birinci bölümde lb-43b varaklan arasında
Ebussuud’un münşeatı yer almaktadır. Talik hatla, 25 satır halinde yazılmıştır.
Ib’de "Merhum Mollâ hazretlerinün Türkçe vakfiyye tecilidür ki hatt-ı
şerifinden nakl olındı" şeklinde başlayıp 43b’de . zıll-ı vücûd-ı
şeriflerin dâ'im kılup inzâr-ı ’inâyetlerin cenâb-ı refî'inüz şâmil” sözleriyle
bitiyor.
İkinci bölümde 65b-79a varaklan arasında
“Münşe'ât-ı Nergisi Efendi e 1-merhûm” başlıklı Nergisî’nin münşeatı
bulunmaktadır. Nestalik hatla 28 satır halinde yazılmıştır.
79b-95a varaklan arasındaki üçüncü bölümde
talik ve nestalik hatlarla kaleme alınmış karışık inşâ örnekleri yer
almaktadır.
Dördüncü bölümde 95b-96a’da nestalik hattıyla yazılmış
birer adet şecere ve icazet sureti bulunmaktadır.
Talik ve rik’a batlarıyla yazılmış kanşık inşâ örneklerinin
yer aldığı beşinci bölüm 96b-106a varaklan arasındadır.
Son bölümde 106b-119b’de çok düzensiz bir şekilde yazılmış
ta’lik ve rik’a hatlı yazılar var.
Mecmuanın ön zahriyesinde (la) "Huve' 1-muvaf fık,
Merhum ve magfûrun-leh Şeyhi meşâyıhu'1-islâm Muftîu kâffeti'1-enâm Mevlânâ ve
mevle'1-mevâliu'1-'izâm Ebu's-su'ûd Efendi hazretlerinün müsveddelerinden ihrâc
olınanlardur ki yazıldı" yazısı ile üzerinde “Nebîh İ smâ ’ î 1” ismi
yazılı bir mühür vardır.
öla’da "Ketebehu'
1-fakîr Mehmed Ra'ûf el-Keşmîrî” şeklinde bir ketebe kaydı mevcuttur.
3.
Mektup Metinlerinin
Kurulmasında Takip Edilen Yol
Bu çalışmanın amacı, daha önce de belirtildiği
gibi, Ebussuud Efendi’nin Türkçe mektuplarının metinlerinin toplu halde ortaya
konmasıdır. Bu amaç doğrultusunda, varlıkları tespit edilebilen mektuplar bir
sistem dahilinde bir araya getirildi.
İlk olarak, mektupların büyük kısmının yer
aldığı Ebussuud’un münşeatı ele alındı. Bu münşeatın Süleymaniye ve İzmir
nüshaları karşılaştırıldı. Süleymaniye nüshasına göre lb/1 ve 2a/5’de başlayan
iki vakfiye tescili ile 2b/2’de başlayan bir hüccet sureti, mektup metinlerinin
bütünlüğünü sağlama kaygısıyla metinlere dahil edilmedi.
Münşeatın İzmir nüshasında yer almayan,
Süleymaniye nüshasına göre 36a/12'de başlayan Farsça mektup ile başlangıçları
37b/l 1 ve 38a/10’da bulunan iki adet Arapça mektup, Türkçe mektupların
bütünlüğü düşünülerek metin kısmına alınmadı.
Münşeatın İzmir nüshası 43b’de Süleymaniye
nüshası 36a’da son buluyor. Süleymaniye nüshası da 39b/7’deki "Temme
munşe'âtu Şeyhu' 1-İslâm ve Muftiu'1-enâm Hazreti Mevlânâ Ebu's-su'ûd aleyhi
rahmetuhu'l- Meliki' 1-Vedûd” kaydı ile bitmektedir. Nüshanın bundan sonra
40b’ye kadar olan kısmında yer alan müstensihe ait olması muhtemel olan inşâ
örnekleri de metinlere alınmadı.
Esad Efendi 3431 numarada kayıtlı olan
mecmuanın 160a-b varağındaki mektup ile Veliyyüddin Efendi 2735 numarada
kayıtlı mecmuanın 59a-b varağındaki mektubun, münşeatın 4b sayfasındaki
mektubun (6. Mektup) nüshaları olmasından dolayı bu nüshalar «yfica metinlerin
arasına alınmadı.
Nuri Arlasez 59’da bulunan yazmanın 63b-64a
varaklarındaki mektup ile Esad Efendi 3436 numarada kayıtlı mecmuanın 22a-b
varağındaki mektup, yine münşeatın 28b sayfasındaki mektubun (60. Mektup)
nüshaları olmasından dolayı metinlere dahil edilmedi.
Lala İsmail 706’daki eserin 354b sayfasındaki
mektubun Esad Efendi 3431 numaradaki mecmuanın 125b sayfasındaki mektubun (85.
Mektup); Hacı Beşir Ağa 656 numarada kayıtlı mecmuanın 238b sayfasındaki
mektubun Hacı Mahmud Efendi 2396’daki mecmuanın 19lb-193a varaklarında yer alan
mektubun (92. Mektup) nüshaları olmasından dolayı bunlar da ayrıca metinlere
alınmadı.
Veliyyüddin Efendi 3197 numarada kayıtlı
bulunan yazmanın 28b-30b varaklarındaki mektup da Arapça olduğu için metinlerde
yer almadı.
Topkapı Sarayı Kütüphanesi M. 428’deki mektup kendisine
ulaşılamadığından dolayı metinlere dahil edilmedi.
Bunların dışında kalan kaynaklardaki yüz
civarında Türkçe mektubun metni bu çalışmanın “metin” kısmında yer almaktadır.
Ebussuud Efendi münşeatının bilinen iki nüshası
olan Süleymaniye ve İzmir nüshalarına, bir şecere oluşturabilmek için bakıldığı
zaman şu hususiyetler göze çarpacaktır:
a.
Süleymaniye
nüshasında 33b/10’da başlayıp 34a/4’de yarım olarak biten mektup İzmir nüshası
39a-40a’da; yine, Süleymaniye nüshası 34a/l 1-20’deki yarım mektup İzmir
nüshası 40a-b’de tam olarak bulunmaktadır.
b.
İzmir
nüshası, Süleymaniye nüshasında 36a’ya tekabül eden 43b’de bitmektedir;
Süleymaniye nüshasında 36a-39b arasında bulunan bir Farsça, iki Arapça ve bir
Türkçe mektup (84. Mektup) İzmir nüshasında yoktur.
c.
Süleymaniye
nüshasının ön zahriyesinde (la) “Min-munşeâti Hazret! Şeyhu'1-1slâm Mevlânâ
Ebu's-su'ûdi'1-merhûm", İzmir nüshasının ön zahriyesinde "Huve'
1-muvaf f ık Merhum ve magfûrun-leh Şeyhi meşâyıhu'1-İslâm Muftîi
kâffeti'1-enâm Mevlânâ ve mevle'l- mevâliu' 1-' izâm Ebu's-su'ûd Efendi
hazretlerindin müsveddelerinden ihrâc olınanlardur ki yazıldı" ibareleri
vardır.
Bu bilgilerden yola çıkıldığında iki nüshanın,
birbirinden istinsah edilmiş olma ihtimali azalmakta; her iki nüshanın da
kendisinden istinsah edildiği, bilinmeyen bir üçüncü nüshanın var olma ihtimali
artmaktadır.
Mektupların transkripsiyonlu metinlerinin
oluşturulmasında aşağıdaki hususiyetlere de dikkat edildi:
a.
Metinlerdeki
Türkçe kelimelerin transkripsiyonunda 16. asır Osmanlı Türkçesinin dil ve imlâ
özellikleri göz önünde bulunduruldu.
b.
Arapça
ve Farsça kelime ve kelime gruplarının transkripsiyonunda, İsmail Ünver’in
“Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler”1 adlı makalesine bağlı
kalındı.
c.
Mukayeseleri
yapılan iki nüshanın farkları aparatta gösterilirken Ahmed Ateş’in “Metin
Tenkidi Hakkında”[18] [19] adlı
makalesinde göstermiş olduğu işaretlerden faydalanıldı.
d.
Metin
tenkidinde münşeâtın Süleymaniye nüshası esas alındı.
e.
Aparatlarda
Süleymaniye nüshası “S”, İzmir nüshası “İ” harfiyle gösterildi.
f.
Mektuplar
sıra sayısı verilerek “1. Mektup, 2. Mektup,...” şeklinde sıralandı.
g.
Mektupların
İzmir nüshasında başladığı varak numaralan dipnotlarda mukayese edildi.
h.
Metinde
varak numaralarım gösteren köşeli parantezlerden sonra 1. satır numaralan (1)
konulmadı.
ı. Nüsha farklan ilgili mektup numarasına ait
dipnottan sonra gösterildi.
i.
Mektuplarda
alıntı olan ayetler, hadisler, şiirler vb. dipnotta açıklandı. Ayetlerin meallerinde
Türkiye Diyanet Vakfı’nm “Kur’ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli” kullanıldı[20]. Hadis
kaynaklannda bulunan hadislerin kaynaklan verildi, diğerlerinin sadece
anlamları verildi.
4. METİN
Süleymaniye
Ktp. Esad Efendi 3291
1. Mektup1
[3a] (5) Merhum Ebu’s-su'üd merhum Sultân Bâyezîd Hân
hazretlerine
Edirne’ye himâyet içün geldükde gönderdiigi mektüb şüretidür
(6) Enâmil-i deryâ-nevâl
şifâh-ı i'zâm u iclâl ile takbil ve da'vât-ı 'izzet ü ikbâl elsine-i (7)
zarâ'at ü ibtihâl ile tilâvet ü tertil olındukdan sonra mevkıf-ı refî'-i
'azamet- penâh ve mahfil-i meni'-i (8) celâlet-destgâha inhâ’-i zerre-i
nâ-peydâ budur ki ârâ’-i 'âlem-ârâ ve zamir-i münır-i giti-nümâya hâfi degüldür
(9) ki cenâb-ı Rabbü’l-erbâb ve Mâlikü’r-rikâb cemmet bedâyi'
na'mâ’ihi’z-zâhire 'ammet sanayi' âlâ’ihi’l-bâtmeti (10) ve’z-zâhire hazretinün
kâffe-i kâ’inât ve 'âmme-i mevcudata her ânda mevâ’id-i ni'amı şâmil ve
'avâ’id-i (11) birr ü keremi mütevâtir ü mütevâşıldur. Dergâh-ı refî'inde
zümre-i rûhâniyân ve fırka-i cismâniyândan (12) bir ferd yokdur ki lutf u
imdadından mahzur ve cüd-ı bi-nefadmdan mahrum u mehcür ola. Şi'r:
(13)
Sübhâne men azhâ harimu 'atâ’ihi
Hâlen li-kulli mu’emmilin ve munâcin Lâ-yetrudu’l-'âkifüne
'an-eknâfihi
(14)
Kellâ ve leyse hunâke haybetu râcin[21] [22]
Fazl-ı şâmili cemi'-i ezmine
vü a'şârda yeksân ve feyz-i kâmili (15) cümle-i emkine vü emşârda
muttaridü’l-cereyândur. Lâkin tezâ'if-i eyyâm u şuhür ve tetâvi-i a'vâm u
duhürda (16) takdir-i 'Aziz-i 'Alim ve tedbir-i şâni'-i Hakim hasebince ba'z-ı
evkât-ı celiletü’l-mikdâr ve sâ'ât-ı cemiletü’l- (17) âşâr vâki' olur ki
revâyi'-i âşâr-ı 'avârif-i
Rabbâniyyeye maşdar ve levâmi‘-i envâr-ı ‘avâtif-ı Sübhâniyyeye (18) mazhar
olmağla safirinden mümtaz ve nazâ’irinden ser-firâz olur. Hazret-i
eşrefü’l-mürseli’l-kirâm (19) ‘aleyhi ve ‘aleyhim şerâifü’t-tahiyyeti
ve’l-îslâm “İnne lillâhi fi-eyyâmi dehriküm nefehâti min-rahmetihi elâ
fe-te‘arrazü li-nefehâtillâh”[23] (20)
buyurdukları ol sırr-ı meknüna tenbih ve vücüh-ı nâm-ı cihet-i ‘aliyyesine
tevcih içün vârid olmışdur. (21) Ol makûle ezmân-ı meymenet-‘ünvân ve evân-ı
bereket-feşân vâki' oldukda erbâb-ı himem-i ‘âliye [3b] ve eşhâb-ı ‘âzâ’im-i
maziye temhid-i mebâdi-i metâlib-i râ’ika ve teşyid-i mebânî-i me’ârib-i lâ’ika
babında bezl-i mechüd (2) ve mücâveze-i hadd-i ma‘hüd iderler ki huşül-i
devlet-i dâreyn ve vuşül-i sa‘âdet-i neş’eteyn müyesser ola. (3) Hâlâ mışdâk-ı
hadîş-i şerif bürüz idüp ol nefehât-ı rahmet-i vâsi‘adan bir nefha-i
‘azimetü’l-âşâr (4) ve leme‘ât-ı reffet-i râ’ikadan bir lem‘a-i
sâtı‘atü’l-envâr zahir olup dârü’l-hilâfeti’l-kadimeti’ş-şâmiha (5) ve
medâru’r-riyâseti’l-‘azîmeti’r-râsiha mahmiye-i Edime sa‘âdet-i nüzûl-i
hümâyün-ı hüsrevâni ve şeref-i (6) hulül-i meymün-i hâkâni ile teşrif buyunlup
mevâtî-i ikdâm-ı hayl ü rikâb fark-ı farkadeyne hem-ser (7) ve mevâki‘-i
zılâl-i alâm-ı zafer-me’âb zirve-i eflâkden berter kılındukda ol diyâr-ı
‘izzet-medâra şeref-i (8) civâr ile behremend ve şa‘âdet-i kurb-ı dâr ile
ser-bülend olanlarun ‘uluw-i rütbeleri dâ’ire-i beyândan birim (9) ve sumuvv-i
menzileden merâtib-i a‘dâddan efzün oldı. Şi‘r:
Yâ rifate
bâbin ve ‘izze cenâb Tübâ lehum ve hüsne me’âb2
(10) Lâ-cerem bu dâ‘i-i
dirine-i devlet-hvâh ve muhliş-i kemine-i bi-iştibâh ol diyâr-ı
şerifü’l-ahâdan (11) dür ve aktâf-ı münifetü’l-ercâdan mehcür nâhiye-i
nâ’iyetü’l- etrâfdan ulüf-ı ‘alâ5ik-i eşğâlile (12) mahfûf ve
şukka-i kâşıyetü’l-eknâfdan hurüf-ı ‘avâik-i ahvâlle masruf olup mütâla‘a-i
(13) tal‘at-i bedi‘atü’l-mişâlle akşâ-medâric-i ‘izzet-i irtikâya tâkat ve
esnâ-me‘âric-i rifat-i i‘tilâyâ (14) istitâ‘at olmamağın meclis-i şerif-i
şâmihu’l-eyvân ve nâdi-i münif-i bâzihu’l-erkânda (15) bast-ı bisât-ı i'tizâr u
tavtPa mihâd-ı ‘acz ü ıztırâr içün risâle-i zarâ‘at ü ibtihâl irsâl (16) ohnup
hânkâh-ı hicret ve şavma‘a-i ‘uzletde hidmet-i kadime-i lâzimemüz olan da‘vât-i
devlet-i (17) ebed-efzün ve tahiyyât-ı ‘izzet-i sa‘âdet-i makrüna kâffe-i
evkâtda ve ‘âmme-i sâ‘âtda tazamı‘ u huzü‘ (18) ve sekânet ü huşû‘-ı binle
müdâvemet ü muvâzabet ihtiyar olındı. Hemişe Rabb-i ‘izzet-i ceberût (19) ve
Mâlik-i ‘âlem-i mülk-i meleküt ol südde-i seniyye-i ‘âliyetü’ş-şânı ve ‘atebe-i
‘aliyye-i sâmiyetü’l-mekânı menât-ı (20) nizâm-ı ‘âlem ve medâr-ı meşâlih-i
kâffe-i ümem olmakdan hâlikalmayup de‘âsim-i devletini sabit ü
üstüvâr (21) ve kavâ’im-i şevketini pâyende vü ber-karâr idüp revâk-ı câh u
celâlini evtâd-ı hulüvvda
ku'üd ve zılâl-i [4a] ikbâlini mefârik-ı berâyâ üzerine memdüd kılıvire. 'min
yâ Rabbe’l- 'âlemîn ve recâ’ü’l-müemmelîn (2) ve Rabbü’s-semâvâti ve’l-aran
'aleyhi netevekkelü ve ileyhi nesta'în. El-'abdü’d-dâ'i Ebu’s-su'üdi’l-hakir.
(4)
Bu dil-i şad-pârede olan eski yaralar yefiilenüp vüs'at-i 'âlem gözünüze
teng ü târ ve kalb-i (5) âvârede olan şabr u karâr târmâr oldı. Lâkin
evlâdımuzun bize 'alâkalarından Rabb-i Hâliklanna (6) 'alâkalan akvâ...
îlâhire.
Çün ki irâdet-i ezeliyye-i
Rabbâniyye böyle imiş. Sem' (7) u tâ'atden ğayn vech yokdur. “İnnâ lillâhi ve
innâ ileyhi râci'ün”.[26] Evlâdımuzun
bizden ise Rabblerine (8) alâkalan akvâdur. Ve Rabb-i 'izzettin bizden
anlara re’feti ülâdur. Rücûdur ki anlara civâr- ı Hudâ (9) rahmetinde
derecât-ı 'âliye müyesser idüp bize dahi dünyâda ve âhiretde anlardan enfa'
ecrler 'inâyet buyura. (10) Âmîn yâ Rabbe’l-'âlemin. Ebü Ca'fer Manşürun oğlı
Ca'fer fevt olıcak tmâm-ı A'zam hazretleri: “Yâ emireT-mü’minîn! (11) Ca'ferün
Rabbi Ca'fere senden hayrdur ve Ca'fer mukâbelesinde sana virdügi şevâb sana
Ca'ferden hayrdur.” (12) diyü 'azâ itdükde halîfe müteselli olmışdur...
îlâhire.
4.
Mektup[27]
Merhum Bezen-zâde Efendiye Rodos’da iken gönderilendür
(13) Da'vât-ı şâfîyât-ı muhibbâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı
bî-kerâne itilâfından sonra inhâ'-i risâle-i vedâd (14) budur ki zamîr-i münir
bu cânib ahvâli tefakkudine müteveccih olur ise el-hamdü lillâhi ta'âlâ cemî'-i
ta'allukât ile 'âfiyet (15) üzere şeref-i mülâkâta müştâk-ı mülâhaza kılma.
Vallâhu’l-müyessiri’l-Mu'in ve bihi nesta'în. Ba'de nazm:
(16)
Ve
mâ ene mimmen yertecî min halîlihi
Sivâ haberi hayrin ve husni likâ[28]
muktezâsmca bize ekrem-i hedâyâ-yı
(17) râ’ika ve aczam-ı eatâyâ-yı fâ’ika haber-i hayrunuz
ile hayr-ducânuz iken ol diyârufi tuhaf-ı seniyyesinden (18) §arâb-ı
leymûn-ı aclâ ve üç fuçı casel-i musaffa irsal itmişsiz.
Gelüp bi-kuşür vâsıl (19) oldı. Lutf idüp tekellüfât-ı şûriyyeden feragat
olınup hayr-ducâ ve haber-i hayrlannuz (20) irsali ile iktifa
idesiz. Ve’s-selâmu caleykum ve’t-tahiyyâtu ve’l-berekât
Muhibbetü’l-fakır Ebu’s-su'ud.
[4b] (3) Maclül-zâde Efendiye Brusa’da iken
gönderilendiir
(4) Da£vât-ı
şâfiyât-ı muhabbet-âyât ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı meveddet-ğâyât ithaf kılmdukdan
sonra inhâ’-i risâle-i (5) ducâ budur ki mektüb-ı merğûb-ı
berâ'at-üslüb tazâ'ifinde bu canibi teşrif niyyet olmduğı (6) i'lâm olınmış ol
merâm-ı sa'âdet-encâma derûni binini iltiyâc u iştiyâkımuz dahi
a'zamdur. (7) Lâkin ber-vech-i cemil müyesser olmağiçün Hakk Sübhânehu
ve ta'âlâ dergâhına tazarruedayuz. Vâlidü’l-müste'ân.
(8) Merhum
maktul Ahmed Pâşâ vezir-i a'zam oldukda tehniyet içiin
gönderdükleri mektüb şüretidür
(9)
Mevkıf-ı refîc-i 'azamet-medâr ve mahfil-i menic-i
celâlet-nigâr mehhedallâhu ta'âlâ kavâcid-i tizzuhu ve devletuhu
(10) ilâ-yevmi’l-karâr cenâbma fünün-ı iclâl u i'zâm ve şunüf-ı tefhim ü
ihtiram ile dürer-tdacvât-ı (11) şâfîyât-ı ihlâs-âyât ve ğurer-i
tahiyyât- ı vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât nişâr kılındukdan sonra inhâ’-i risâle-i ducâ
(12) budur ki zamir-i münir-i mihr-tenvîr ve müşteri-tedbire hâfi degüldür ki
tağayyurât-ı ahvâl-i ebnâ’-i nâsüt ve tebeddülât-ı (13) etvâr-ı câlem-i
mülk ü meleküt ve sâ’ir muhât-ı hayta-i imkân olan zevât u hakâyık ve muhavvâ-i
dâ’ire-i (14) hudüs olan celâ’il ü dakâyık cenâb-ı Rabbu’l- erbâb ve
Mâliku’r-rikâb kâhini’1-kudreti bâhiru’l-ceberüt (15) zâhiru’l-kibriyâ’i
vâsi'u’l- cazamüt cazzet subuhâtu celâlihi men en
yulâhizaha’l-cuyün ve cellet surâdikâtu (16) celâlihi can
en yenâlehâ eydi’l-efkâri ve’z-zunün hazretinün icâd u ibdâ'ına menüt ve inşâ5
(17)
u
ihtirâ'ma merbütdur. Mebde-i ezelden müntehâ-yı ebede varınca efrâd-ı
âferîdeden bir ferd yokdur ki (18) cilm-i mulüt-i nâ-mütenâhide
şâbit ü mukarrer ve levh-i tekvin-i İlâhide mestur u muharrer olmaya. Lâkin
evâmir-i (19) celiletü’l-akdân kutb-ı hikem-i fâ’ika üzerine deverân ve ahkâm-ı
cemiletü’l-âşân minhâc-ı meşâlih-i (20) lâ’ika üzerine cereyan eylemek sünen-i
seniyye-i Rabbâniyye ve 'âdet-i behiyye-i Sübhâniyye olmağın mezâhir-i (21)
vücüdda zahir ve mehâzır-ı vukü'a hâzır olacak evzâ' u ahvâl ve efâl ü etvâr
[5a] u âşârun her birine bir hadd-i mahdüd ta'yin ve ecel-i ma'düd tebyin
buyunlmışdur. Hîc biri mikât-ı (2) ma'hüdmdan tahallüfe mecâl ve mi'âd-ı
mev'üdınan tecâvüze ihtimâl yokdur. “Zâlike takdiru’l-'Azizi’l-'Alim”1
(3) El-hâletu hâzihi ol takdir-i münir ve tedbır-i bı-tağyîr muktezâsmca
verâ-yı estâr-ı ğaybden bir şun'-ı bedi' (4) ibrâz buyurup emânet-i 'uzmâ-yı
din ü devleti cenab-ı A'lâya tevsid ve riyâset-i kübrâ-yı (5) mülk [ü][33] [34] milleti
zimmet-i himmet-i culyâya tefviz ü taklid buyurup zimâm-ı evâmir-i
ahkâmı yed-i beyzânuza (6) teslim ve umûr-ı nakz u ibrâmı re’y-i 'âlem-ârânuza
tevcih ü takdim buyurmış. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (7) mübârek ü meymün ve
fimün-ı 'izzete mülâbis ü makrûn ve vesile-i huşül-i devlet-i dâreyn ve vuşûl-i
(8) sa'âdet-i neş’eteyn kıhvire. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.
7.
Mektup[35]
Hâtır-ı 'âtır-ı hakâyık-nişâna mestur degüldür
(9) ki ol makâm-ı 'Azizü’l-merâm akşâ-yı me'âric-i 'izz ü ikbâl ve a'lâ-yı
medâric-i câh u celâl ve müntehâ-yı 'azâ’im-i (10) eşhâb-ı düvel ve esnâ-yı me?ârib-i
erbâb-ı 'ıkd ü hail olup menâzil-i mecd ü haşmete vürüd (11) ve merâki-i 'izz ü
rif'ate şu'üd şadedinde olup ol merâh-ı şâmihu’l-'imâda irtikâ ve mesned-i (12)
râsihu’l-evtâda ittikâ itmek şanından olan esâtin-i a'yân-ı millet ve şanâdid-
i erkân-ı (13) devletün matmah-ı enzân ve matrâh-ı efkârıdur. Anun fevkinde
aşla bir tâlibe matlab u merâm (14) ve bir râğıba mevkif ü makam yokdur.
Lâ-cerem huşüli müstevcib-i behcet-i 'uzmâ ve vuşüli müstetbic-i
(15) meserret-i kübrâ olduğma binâ’-i hakikdür ki hadiş-i tehniyetle âhir-i
makâle ve hâtime-i risale (16) kılma. Lâkin muktezâ- yı ihlâş-ı kadim ve
müsted'â-yı ihtişâş-ı kavim üzerine 'arz olmup (17) 'uluvv-himmet-i
sâmi-rütbetden recâ olmur ki bu bâbda telhiş-i medar ve ta'dil-i rni'yâr
kılınup (18) fikr-i şâ’ib-i zerinle tefekkür ve re’y-i şâkıb-ı raşinle te’emmül
ü tedebbür buyunlup ol makâm-ı sa'âdet- (19) encâm mahâsin-i zâhiresinden i'râz
ve zehârif-i hâzırasmdan iğmâz ve manzar-ı merğüb-ı (20) 'acîbinden kat'-ı
nazar ve revnak-ı hüb-ı dil-fîribinden ictinâb u hazer buyunlup mülâhaza
buyunla (21) ki “Innâ 'arazne’l-emânete 'ale’s-semâvâti ve’l- arzi ve’l-cibâli
fe-ebeyne en yahmilehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehe’l-insân.”[36] [5b] naşş-ı
kâtı'ı mucibince bunca ecrâm-ı 'izâm korkup tahammül idemedigi meşâkk-ı
tekâlif-i ilâhiyye zât-ı (2) şerifmüzde iken külliyyen meşârik u meğârib-i
ehillenün a'bâ-yı tekâlif-i
celîle ve ahmâl-i mü’ennât-ı (3)
şakileleri dahi serbâz olmışdur. Himâyet-i beyze-i İslâm ve ri'âyet-i umûr-ı
'asâkir-i zafer-fercâm (4) ve muhâfaza-i bilâd-ı şark u ğarb ve temhid-i
mebâdi-i selm ü harb 'ale’l-ıtlâk 'uhde-i 'aliyyenüze (5) düşmişdür. Vazi' u
şerif ve kavi vü za'if ve hâkim ü mahkûm ve zâlim ü mazlumun ve
bi’l-cümle (6) kâffe-i ümem ve 'âmme-i ehl-i 'âlemün medâr u menât-ı umun re’y-i
münirinüze olmışdur. Mahzar-ı refî'inüzde (7) hazır olan kimesneleıün meşâlihi
bi-'inâyetillâhi ta'âlâ nazm olınursa etrâf-ı memâlik-i kâşiye ve
eknâf-ı (8) vilâyet-i nâ’iyede vâki' olan havâdiş ü vâkı'ât ve nevâ’ib-i
mülimmâtun hâli nice olur. Ve re’y-i (9) nebîh ve tevcih-i veöhinüz ile naşb
olman ümerâ vü kuzât ve sâ’ir hükkâm u vülâtun taş addı eyledükleri (10) umurda
'amden ve hatâ’en itdükleri cinâyât u ma'âşinün huşüşiyyâtmun 'ukûbâtı “lâ
tezini vâziretün vizre uhrâ”1 (11) âyet-i kerimesi muktezâsınca
kendilere makşür ise sebebiyyet ciheti ile bir kıstı cenâb-ı şerîfinüze (12)
'â’id olduğına “ve men yeşfa' şefâ'aten seyyi’eten yekûn lehu kiflün”[37] [38] naşş-ı
şerifi nâtıkdur. Eyyâm-ı hükümet tamâma (13) ve hengâm-ı vilâyet encama inip
hükkâm-ı dünyâ-yı dün ve vülât-ı câlem-i gün-â-gün mevkıf-i
'Araşâtda (14) “yevme yekümu’n-nâsu li-Rabbi’l-'âlemin”[39] vukuf
itdüklerinde kat'â hayâle gelmez ahvâl ü ehvâl zuhur (15) idecegi mülâhaza
olınıcak ehl-i cürm olan eşnâf-ı hükümâtun hic birine mülâbese itmeği revâ görmez.
(16) Fe-keyfe ki cemi'-i hükümâtı müştemil olan riyâset-i 'uzmâ ve siyâset-i
kübrâ ola. Bunun 'uhdesinden (17) huruca huşüşen fî- zamâninâ tâkat-i beşeriyye
müsâ'ade itmeği mercüdur ki mülâhaza vü mütâla'a olınup
(18)
her
ân hazret-i Rabb-i müste'ân zü’l-birri ve’l-ihsân dergâh-ı 'âlem-penâhına
tazarru' u ibtihâl üzerine (19) olup cemi'-i umürda i'ânet ü tevfik ve
hidâyet-i tarik buyurması içün istid'â vü münâcâtda (20) olasız Mes’üldür ki
re’y-i münirinüzden sâdır olan evâmir ü ahkâm nzâ-yı şerif-i Rabbâniyyeye (21)
muvâfik olup sa'âdet-i dünyeviyyenüz sa'âdet- i ebediyyeye peyveste olup
“înne’l-muksitine yevme’ [6a] 1-kıyâmeti 'alâ-menâbiri min- nûri
fi-yemîni’r-Rahmâni ve kiltâ yedeyhi yemin”[40] hadiş-i şerifi ile zümre-i
muksitin-i 'âdiline (2) lâhik olup bu neş’etde cumhür-ı enamdan mümtâz
olduğınuz gibi ol neş’etde dahi 'aziz-i ser-firâz (3) olasız bi-fazlillâhi
'azze ve celle. Allâhümme veffakahu ve eyyedehu ve ilâ-menâhici’l-Hakkı
erşedehu ve huz bi-nâşiyetihi (4) ile’l-hayri ve’s- sa'âdeti. “înneke 'alâ-kulh
şey’in Kadir”[41] ve
bi’l-icâbetihi cedir.
(5)
Merhum Rüstem Paşaya
merhum Sultân Süleyman ile Haleb’de iken
gönderilendin*
(6)
Enâmil-i deryâ-nevâl şifâh-ı istikânet ile takbil ve da‘vât-ı cizz
ü iclâl lisân-ı zarâ‘at ile (7) tilâvet ü tertil kılmdukdan sonra hâk-pây-i
felek-rütbet-i iksir-hâşıyyete inhâ’-i zerre-i nâ-peydâ budur ki (8) Şi‘r:
Ufk-ı mecd-i ‘izzet ü ikbâl
MatLa‘-i âftâb-ı câh u celâl
cenâbından şevârik-ı envâr-ı
(9) re’fet lâmic ve bevârik-ı âşâr-ı rahmet sâti‘ olup rakam-zede-i kilk-i
güher-bâr ve sâye-i hâme-i bedâyi‘- (10) nigâr irsâli ile bu ‘âkif-i şavâmi‘-i
hicret ü dün ve mücâvir-i hânkâh-ı ‘uzlet ü mehcün (11) rehin-i ğıyâbetü’l-
ihzân ve mukim-i zâviye-i ‘anâkib-i nisyân haziz-i mezelletden evc-i rif‘ate
ref‘ (12) buyunlmış refc... îlahire
Hin-i vürûdmda cenâb-ı
Bâriü’l-berâyâ Feyyâz-ı sicâlü’l-‘atâyâ (13) hazretinün sâha-i şükrinde
ta‘fîr-i cibâh u hudûd ve ikâmet-i merâsim-i tezellül ü sücüd kılmdukdan sonra
(14) tazâ‘if-i dakâyık-feşân ve matâvi-i hakâyık-nişânmda münderic olan ahbâr-ı
şıhhat-i (15) mizâc-ı şerif ve enbâ’-i selâmet-i ‘unşur-ı latif mütâla‘a kıhnup
lâ-siyemmâ cenâb-ı zıll-i İlâhi (16) ve kutb-ı dâ’ire-i mülk ü pâdşâhi hâkân-ı
hâfıkayn sultân-ı maşnkayn şehryâr-ı rûy-ı zemin (17) halife-i Resül-i
Rabbü’l-‘âlemin halledallâhu zılâl-i celâlihi mâ dâre’s-semâvâti ve
dâre’l-arzün (18) ve ecrihi ahkâme saltanatuhu fî-aktâri’r- rub‘i’l-meskün
hazretlerimin ehâdişi ‘âfiyet-i zât-ı melek- (19) şıfâtlan müşahedesiyle ve
nüvid-i şevket ü kuvvet-i ‘asker-i İslâm ve zillet ü hızlân-i a‘dâ’-i (20)
IPârrı istimâ‘ı ile akşâ-yı medâric-i behcet ü sürura irtikâ ve esnâ-yı
me‘âric-i ferhat ü hubûra (21) i‘tilâ olmup âyât-ı hamd-i Rabbani tekrar ve
da‘vât-ı şükr-i Sübhâni bi-şümâr kılındı. [6b] Hemişe mesâmi‘-i zemin ü zaman
ve güş-ı hüş-ı mekin ü mekân istimâ‘-ı şit-i şevket ü celâlinüz (2) ile
müşerref olmakdan hâli olmaya. Âmin Rabbe’l-‘âlemin.
Hâliyen
yümn ü iclâl ve sa'âdet ü ikbâl (3) ile mahmiye-i Haleb nüzûl-i
mevâkib-i sultani ve hulûl-i mekânib-i hâkâni ile teşrif buyurıldukdan sonra
(4) a'inne-i ‘azâ’im-i mâziyye ve ezimme-i şarâ’im-i 'âliyye şayd u şikâr ve
nazm-ı meşâlih-i ehl-i diyâr içün etraf (5) u eknâfda olan arâzi-i mukaddese
semtine tevcih buyunlduğı iş'âr buyunlmış 'inân-ı 'azimet-i hümâyûn (6) ve
zimâm-ı niyyet-i sa'âdet-i makrûn ne semte ma'tûf u masruf buyunlursa tevfîk-i İlâhi
refik (7) ve hidâyet-i nâ-mütenâhi rüy-ı tarikıfiuz olup mihr-i sipihr-i
saltanat-ı zâhire ve âftâb-ı semâ’-ı hilâfet-i bâhire (8) ile burc-ı 'izzet ü
celâlde ve evc-i sa'âdet ü kemâlde ittişâl ü kırân ve içtimâ' u iftirâkınuz (9)
dâ’im ü üstüvâr olup mukârenet-i ferkadeyn gibi şâbit ü ber-karâr olup hazar u
esfarda ve leyi
(10)
(ve
leyi)[44] [45] ü nehârda
'ayn-ı 'inâyet-i Rabbâniyye ile melhuz ve hıfz u himâyet-i sübhâniyye iye
mahfuz olup cemi'-i (11) erâzil-i li’ârn ve efâzıl-ı kirâmun her birine ekâvil
ü efâ'ilden ne makûle nesne hakik u halik (12) idügi zamir-i münîr-i müşterî-
tedbîre hâfî degüldür ki “el-habişâtu li’l-habişîne”[46] mücibince kendilere lâ’ik olan
(13) cinâyet-i seyyi’ât izhârında taksir itmişler. Mercüdur ki “et-tayyibâtu
li’t-tayyibine”[47] muktezâsınca
sizler dahi (14) mekârim-i ahlâk ve tîb-i a'râkınuz ahkâmın ibrâz idüp
ma'şiyetierin 'afv ile ve isâ’etlerin ihsânla (15) mukabele itmek himmet,
ü 'inâyet idesiz. Küllü inâ’in bi’llezi........ şahh
fih ... tlâhire.
11.
Mektup[48]
(16) Ma'nîsâ’da
Sultân Murâd şehzade iken lalasına gönderilendür
(17)
Mahfil-i
Refi'u’l-kıbâb ve nâdi-i menî'u’l-cenâb halledallâhu 'azze sultânuhü 'izzuhü ve
ikbâluhu ve ebbede câhuhu ve celâluhu mede’d-duhüri ve’l-ahkâb semtine ulûf-ı
da'vât-ı şâfiyât-ı verdiyyetü’n-nesemât ve şunûf-ı (19) tahiyyât-ı vâfiyât-
rindiyyetü’n-nefehât ithâfından sonra inhâ’-i zamîr-i münîr-i mihr-tenvir (ü)
müşteri-tedbir budur ki (20) reşha-i aklâm-ı cevâhir-nişâr ve rakam-zede-i
kilk-i gevher-bâr a'ni kitâb-ı kerim-i berâ'at-nesim ü hitâbet-vesim (21)
vâcibü’t-tefhim vârid olup tazâ'if-i şerifesinde münderic olan ahbâr-ı
selâmet-i mizâc-ı şerif [7a] ve enbâ’-i 'âfiyet-i 'unşur-ı latif
mütâla'asıyla e'âli-i me'âric-i sürûra i'tilâ ve ekâşî-i medâric-i (2) hubûra
irtikâ olmup Hakk sübhânehu ve ta'âlâ ve tevâtüri 'ale’l-berâyâ berrehu ve
tevâli hazreti cenâb-ı cehline (3) mahâmid-i bî-kerâne kılındı. Hemişe ehâdiş-i
meserret-nümâ vü behcet-efzânuz istimâ'ı ile mesâmi'-i (4) âfak müşerref
olmakdan hâli olmaya bi-fazlillâhi ta'âlâ ve lutfihi’l-'amim. Ba'dehu inhâ’-i
hâtır-ı 'âtır-ı 'utârid- (5) nazır budur ki sehâb-ı mefâhir-i büzürgvân
midrâr-ı 'ubâb-ı me’âşir-i kâmkârı zehhâr olup (6) matâvi-i mektüb-ı merğüb-ı
berâ'at-üslübda dâ'i-i devlet-hvâh ve muhliş-i bı-iştibâh Mevlânâ
Mahmüd Çelebi (7) du'â-güyınuzun mukalled olduğı hidmetde bezl-i mechüd ve sacy-i
ma'hüd idüp keşf-i müşkilât-ı mühimme (8) ve hall-i mu'zılât-ı mülimmede hüsn-i
fi'âli ve intizâm-ı hâli dere buyunlmış el-hamdü lillâhi ta'âlâ (9) andan recâ
olman dahi ol idi. Amma şamim-i hatîr-i 'âlem-ârâya hafi olmaya ki
kevâkib-i seyyaremin (10) yümn [ü]1 şerefden gayet ba'id ola. Neng-i
ehad-i neyyireyne bir veehle ittişâl ü kırânı vâki' olsa (11) kemâl-i mertebede
yümn ü şeref iktisâb ider. Lâ-cerem Mevlâna-yı mezbür dahi muvâfakat-ı
'inâyet-i Rabbâniyye (12) ve murâfakat-ı hidâyet-i Sübhâniyye ile cenâb-ı
bercis-i burc-ı ihtişâm ve nâhıd-i evc-i ihtiram (13) pertev-i âftâb-ı fazl-ı
îlâh neyyir-i a'zam-ı celâlet ü câh Mâlik-i mülk-i cizz ü sultânı
vâriş-i tâc u taht-ı (14) hâkâni halledallâhu ta'âlâ eyyâm-ı saltanatu’z-zâhire
ve ebbed a'vâm-ı hilâfetü’l-bâhire hazretlerimin catebe-i (15)
felek- kıbâb ve südde-i sa'âdet-intisâblanna kırân u intisâb idüp menât-ı
makâlid-i (16) umur ve medâr-ı meşâlih-i cumhur ve kutb-ı felek-i evâmir ü
nevâhiy ve mihver-i dârire-i eltâf-ı nâ- mütenâhı olan (17) divân-ı
ma'delet-'unvânlanndan re’y-i rezin-i münır ve fikr-i raşin-i hatirinüz mucibi
üzere ihyâ’-i (18) merâsim-i cadl ü dâd ve itfâ’-i nâ5ire-i
şerr ü fesada ve temhid-i mebânî-i emn ü emân ve teşyıd-i (19) mebâni-i râhat u
itmi’nân içün âfâka münteşir olan ahkâm-ı şerîfe-i lâmi'atü’l-envârlarmdan (20)
eşi'a-i fazl u kemâl iktibâs itmişdür. Belki anım mir’ât-ı zamirinde zuhür iden
şuver-i mahâsin (21) fil-hakika ol cenâb-ı Refi'un ihsânlan âşândur. Görinen
kurş-ı kamerde âftâb envândur. [7b] Hemişe zılâl-i saltanat-ı seniyyeleri
kâffe-i enâm siyemmâ cumhür-ı 'ulemâ’-i a'lâm üzerine memdüd (2) ve amâb-ı
hıyâm-ı hilâfet-i behiyyeleri evtâd-ı huluvvda ma'küd olup tedbir-i münir-i
'âlem-tâbınuz (3) ile envâr-ı macdelet-i zâhireleri meşârik u
meğâribde lâmi' ve âş âr-ı eyâlet-i bâhireleri bast-ı 'âlemde (4) şâ’i' ola.
Âmin Rabbe’l-'âlemin 'aleyke netevekkelü ve bike nesta'in. Muhibbetü’l-fakir
Ebu’s-su'üdi’l-hakir 'ala 'anhu.
(5) Bu
dahi vezir-i a'zanı mektübına cevâb gönderilmişdür
(6)
'Atebe-i
'aliyye-i refi'atü’ş-şân ve südde-i seniyye-i meni'atü’l-erkân ki mu'affer-i
cibâh-ı cebâbire-i (7) duhür ve mukabbel-i şifâh-ı kayâşıra-i 'üşürdür.
Lâ-zâlet a‘lâm-ı hâfıkatu fi’l-hafikayn ve envâr-ı (8) şevânk-ı şevket-i
şârikatu beyne’l-maşnkayn mueyyedetu bi-mevâkibi’l-‘izzi ve’t-temkin ve
makânibi’n-naşri’l-‘aziz (9) ve’l-fethi’l- mübin mevâkıf-ı celile-i
fesîhatü’l-eknâf ve mahâfîl-i cemile-i vesi‘atü’l-etrâfına hezârân
(10)
hezâr
tebcil ü i‘zâm ve tevkir ü ihtiram ile vüfüd-ı da‘vât-ı şâfiyât-ı ihlâş-âyât
cünüd-ı
(11)
tahiyyât-ı
vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât tevcih olınup fünün-ı zarâ‘at ü ibtihâlle vazâ’if-i
hidmet eda (12) vü ikâmet kıhndukdan sonra inha3-i hâk-pây-i
‘azamet-penâh ve celâlet- destgâh budur ki ol ufk-ı (13) saltanat-ı zahire ve
maşnk-ı âftâb-ı hilâfet-i bahire cenabından şevânk-ı envâr-ı ‘avâtıf-ı
sultâniyye (14) tulü‘ u bevânk-ı âşâr-ı ‘avârif-i hâkâniyye sutü‘ idüp bu câkif-i
şavma‘a-i ‘uzlet ü humül (15) ve mücâvir-i hânkâh-ı za‘f u zübûl rehin-i nevâ3ib-i
ğumûm ve katin-i zevâyâ-yı meşâ’ib-i humüm (16) olan zerre-i nâ- bûd ve katre-i
hâk-âlüdı irsâl-i kitâb-ı kerim-i hâkâni ve teşrîf-i şerif-i (17) cihân-bâni
ile haziz-i zillet ü hevândan evc-i asmana ref‘ buyunlmış cenâb-ı Rabbü’l-erbâb
(18) Mâlikü’r-rikâb Rabbu’l-kibriyâ’i ve’l-ceberüt Hallâk-ı câlemu’l-mulki
ve’l-meleküt cellet surâdikâtu celâluhu (19) ‘an en tenâlehâ eydi’l-efkâri
ve’z-zunün ve ‘azzet subuhâti cemâluhu men en tulâhizaha’l-ebşâri ve’l-‘uyün
(20) ol cenâb-ı celâlet-penâh u ‘azamet- destgâhun serâperde-i câh u celâllerin
fark-ı ferkadeyne hem-ser (21) ve seb‘-tıbâk-ı şâmihatü’r-revâkdan berter kıhıp
zılâl-i ‘izzet ü celâlden basit-i ‘âleme memdûd [8a] ve atnâb-ı hıyâm-ı devlet
ü ikbâllerin evtâd-ı huluvvda ma‘küd idüp kâffe-i metâlib ü mekâşıdm (2) kabüle
karin ve ‘âmme-i me’ârib ü merâsıdlarm husule rehin kıhvire. Âmin
Rabbe’l-‘âlemin (3) ve reca3ü’l-müemmelin ve Rabbü’s-semâvâti
ve’l-arrin. Nes’elüke bi-nüri vechike elleri mele’e erkâne ‘arşuke (4) ve
bi-kudretike elleti kadderte bihâ ‘alâ- halkike ve bi-rahmetike elleti vesi‘at
külle şey’in en tülâhiza bi-‘aynike elleti (5) lâ-tenâme ve tehfaza fî-rüknike
elleri lâ-yerâme ve tahalley bi-huleli’l-kerâmeti ve’l-iştifâti ve tahalle‘
‘illeti hal‘i’l- (6) fahâmeti ve celâbibü’l-ictibâ3i bi-fazlike ve
keremike yâ erhame’r- râhimin. El-‘abdi’l-müznibi’l-fakir Ebu’s-su‘üdi’l-hakir.
13.
Mektup[52]
(7)
Mahfil-i
şeri‘at-şi‘âr ve şebbitullâhi kavâ'idi ‘izzuhu ilâ-yevmi’l-karâr semtine
fünün-ı eşvâkla da‘vât-ı şâfiyât-ı (8) müştâkâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı
bî-kerâne ithâfmdan sonra el-hamdü lillâhi sübhânehu ve ta‘âlâ mütâla‘a-i
cemâl-i bedi‘u (9)Tmiş âle mü’eddi ba‘z-ı mebâdi vü mukaddimât zuhür itdi.
Cezellâhu ta‘âlâ men mehhedehâ ‘annâ hayra.
14.
Mektup[53]
(10) Ma'nîsâ’da
şehzade canibine gönderilendin*
(11) cAtebe-i caliyye-i
'azamet-medâr u hilâfet-penâh ve südde-i seniyye-i celâlet- nigâr u
saltanat-destgâha (12) ki mukabbel-i şifah-ı kayâşıra-i cuşür ve mucaffer-i
cibâh-ı cebâbire-i duhûrdur. Lâ-zâlet havâfık-ı riFatehâ (13) hâfikatu
fi’l-hafıkayn ve şevânk-ı şevketehâ şânkatu beyne’l-maşrıkayn mu’eyyedetu
bi’t-te’yidâti’r-Rabbâniyye (14) ve muvaffakatu
bi’t-tevfîkâti’s-subhâniyye makrünetu bi-funûni’l-cizzi ve’t-temkîn
maşhübetu bi’n-naşri’l-cazizi ve’l-fethi’l-mübin (15) mevâkıf-ı
fesihatü’l-eknâfına hezârân hezâr mevâkib-i tefhim ü iczâm ve
ketâ’ib-i iclâl ü ihtiram ile (16) vüfüd-ı da£vât-ı şâfiyât-ı
ihlâş-âyât ve cünüd-ı tahiyyât-ı vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât tevcih olınup (17)
merâsim-i hidmet ikâmet olmdukdan şofira maerüz-ı sâha-i £izz
ü celâl lâ-berhat meşhüneti mâ fe-ebeynînü (18) ‘1-mecdi ve’l-ikbâl budur ki ol
Şi'r:
Matia£-ı âftâb-ı lutfi İlâh
Neyyir-i a£zam-ı celâlet ü câh
(19)
Merkez-i
mecd ü mülk ü sultâni
Kutb-ı
eflâk-i £izz ü hâkâni
halledallâhu £azzehu
sultânuhu £izzuhu ve £alâhu (20) ilâ-ğâyeti’d-dehri ve
müntehâhu fâ’izu’l-kulli mâ yu’emmehu ve yehdâhu ve hâtizu’l-cemi'i mâ
yuhibbehu ve yerzâhu cenâb-ı (21) şâmihu’l-eyvân ve râsihu’l-erkânlan kıbelinden
bu câkif-i şavâmi£-i humûl ve mücâvir-i hânkâh-ı [8b] za£f
u zübül kıllet-i bizâ'a ve £adem-i istitâ'a ile tesvîd itdügi
tefsirüfi bir nüshası (2) ol cenâb-ı Refî'ü’l-kıbâba reF olmmağa işâret-i £aliyye
buyunlmağm imtişâlen bi’l-emri’n-nâfizi li’l-Hakk (3) lâ-zâle câriyen
fi-aktâri’r-rub£i’l- meskün nâfizen fî-mesâlikihi ve menâkibihi
mutâ'an fi-meşârikihi ve meğâribihi (4) bir nüsha tertib olmup rebib-i ni'met-i
euzmâ rehîn-i hidmet-i culyâ kethudâ kullarına teslim
olmdı. (5) Mahâfil-i refîca-i celilü’l-mikdâr-ı hüsrevâni ve
endiye-i menica-i cemiletü’l- âşâr-ı cihân-bânîye (6) huzür-ı şerefi
ile müşerref oldukda eğer zerre-i nazar-ı sacâdet- nümâya manzar ve
nefha-i hiss-i kabul (7) u irtizâya mazhar vâkic olursa Şicr:
Fezâlike mes'üli ve cizzi ve mefhari
Ve aczami âmâli ve hunne eizâm
(8)
Huve’l-matiabi’l-aclâ
fe-menzellezi leh Sivâ neyluhu fi’l-câlemine merâm Le in kâne
fî-kalbî sivâ zâlike munyeh
(9)
Fe-kullu
müne’d-dünyâ caleyye haram1
Hakk sübhânehü ve tacâlâ
ve tevâtür-i cale’l-berâyâ berre ve tevâli hazreti ol zât-ı melek-
(10) şif âttın zılâl-i devlet ü ikbâllerin basit-i 'âleme mebsût u memdûd ve
atnâb-ı hıyâm-ı câh u celâllerin (11) evtâd-ı huluvvda merbut u ma'küd
kılıvirüp eemic-i makâşıd-ı diniyye vü dünyeviyyelerin ve merâsıd-ı
evleviyye (12) vü uhreviyyelerin hayrlar ve sa'âdetler ile husule karin kılup catebe-i
‘ulyâlannı menât-ı nizâm-ı câlem (13) ve medâr-ı meşâlih-i kâffe-i
ümem eyleye. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemîn 'aleyke netevekkelü ve bike nestacin.
Ed-dâ'Pü’l-muhlisi’l-fakir Ebu’s-su'ûdi’l-hakir.
(14) Şam
Paşasına gönderilen mektûbdur
B’ismikellâhümme ve
bi-hamdike. (15) Mahfîl-i refîc-i celâlet-nigâr ve nâdı-i
menic-i sa'âdet-medâr şebbitullâhu cazze ve celle kavâcid-i
mecdehu mâ dâre’l-feleki’ (16) d-devvâr cenâb-ı şâmihu’l-erkânına şerâ5if-i
daevât-ı şâfiyât-ı muhibbâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bı-kerâne (17)
ithâf kılındukdan sonra inhâ’-i zamir-i münir-i mihr-tenvir ve inbâ’-i hâtır-ı câtır-ı
'utârid-te’şir budur ki (18) cenâb-ı celilü’l-mikdâr ve cemîlü’l-âşârdan
fihrist-i ceride-i belâğat-'ünvân şahife-i berâcat-ı menşûr-ı (19)
şerif-i kâm-râni yarlığu’l- menic-i şâdmâni a'ni rakamzede-i
kilk-i gevher-bâr ve reşha-i hâme-i bedâyi'-nişâr (20) vârid olup nesîm-i
gülzâr-ı kudsden nişân ve nacim-i cinân-ı hüsnden nevâl-i bi-kerân
virdi (21) ve tazâcif-i şerifesinde münderic olan ahbâr-ı selâmet-i
zât-ı melek-şıfât ve enbâ’-i câfiyet-i [9a] cunşur-ı
letâfet-simât telakki olmmak ile ekâşî-i medâric-i behcet ü sürura irtikâ ve ecâli-i
mecâric-i (2) ferhat ü hubüra i'tilâ olınup cenâb-ı celil-i Rabbü’l-
erbâb ve Mâlikü’r-rikâba hamd-i bi-pâyân kılındı. (3) Lâ-siyemmâ dâcî-i
devlet-hvâh ve muhliş-i bî-iştibâh Muhammed ducâ-gûyınuzun
ikâmet-i hidmet-i şericat-ı seyyidü’l-enâm (4) ve ricâyet-i
hukûk-ı havâşş u 'avâmmda minhâc-ı ma'delet ü sedâd ve meslek-i naşfet ü reşâd
üzerine (5) cereyanı tazmin buyunlmış ğâyetü’l-emânî... îlâhire.
Şehzade canibine gönderilen terbiyenâmedür
(6) Mevkıf-i menic-i
cazamet-medâr-ı hâkâni ve mahfil-i refîc-i
celâlet-nigâr-ı sultani lâ-zâlet a'lâmı haşmetuhu (7) hâfıkatu beyne’l-hâfıkayn
ve şevârikı şevketuhu şânkatu beyne’ 1-maşnkayn mu’eyyedetu bi’n-naşri
ve’t-temkîn ve (8) mü’ebbedetü ebedü’l- âbidin cenabına hezârân hezâr kavâfil-i
tevkii ü ihtiram ve revâhil-i tebcil ü iczâm-ı (9) binle dürer-i
hidemât-ı şâlihât-ı ihlâş-âyât ve ğurer-i da'vât-ı vâfîyât-ı ihtişâş-ğâyât
nişâr
(10)
kıhndukdan
sonra inhâ’-i zamir-i münîr-i nâhîd-ihtirâm ve hâtır-ı câtır-ı cutârid-
ihtişâm budur ki rebib-i (11) nicmet-i celîletü’l-âşâr ve rehin-i
hidmet-i celiletü’l-mikdâr fahr-i meşâhir-i kiram ve zühr-i cemâhîr-i ‘ulemâ’-i
(12) aHâm şerefü’d-dünyâ ve’d-din Ebu’l-Macâli Mevlânâ Büstün
bendeleri tetimme-i bacz-ı evtâr-ı mühimme ve tekmile-i (13) bacz-ı
levâzım-ı mülimme maslahatı içün bu diyara gelüp ol cenâb-ı cazamet-penâh
u celâlet-destgâhun (14) hikâyet-i ahbâr-ı saeâdet-i rüz-efzün ve
rivâyet-i ehâdiş-i devlet-i hümâyûnları ile mesâmiM (15) âfâkı müşenef ü
pür-hubür idüp yine cibâh-ı zarâcat ü ibtihâl ve nevâşi-i cubüdiyyet
ü iclâl (16) üzerine ol catebe-i caliyye-i cihân-penâhun
hidemât-ı vâcibetü’l-edâ5 ve mefrüzatü’l-ifâsını ikâmet (17) eylemek
içün cenâb-ı caliyyü’ş-şân şavbına revâne oldı. Hemişe sürâdikât-ı
câh u celâlde müreffehü’l-hâl (18) olup zılâl-i devlet-i sa'âdet-encâm
mefârik-ı kâffe-i enama şâmil ü mütenâvil olmakdan hâli olmaya. (19) Âmin
Rabbe’l-'âlemin,
İstizân-ı Hacc içün pâdşâha yazılan carz
şüretidür
(20)
Dergâh-ı
câlem-penâh ecazzallâhu ta'âlâ ve i'lâhu
ilâ-ğâyeti’d-dehri ve müntehâhu türâbma carz-ı dâci-i
fakir budur ki (21) tavaf-ı Beytullâhi’l-harâm ve ziyâret-i ravza-i Resül caleyhi’ş-şalâtü
ve’s-selâm mucazzam-ı erkân-ı din-i İslâmdan [9b] olup her müslim-i
kâdire farz-ı cayn iken bu cabd-i keşini’t-takşir
ta'allül ü te’ehhür itmekle ol farz-ı vâcibü’l-edâ5 (2) ve deyn-i
lâzimü’l-kazâ bu zamâna değin zimmet-i za'îfde kalmış idi. Hâlâ müddet-i cömr
ğâyete inip (3) ve zacf-ı kavi nihâyete yetüp ol fariza-i vâcibenün
edâsmdan bi’l-külliyye hırmân u hüsrân-ı havfı (4) müstevli olup karâra tâkat
kalmamağın mütevekkilen calallâhi ta'âlâ ol hukük-ı celile edâsından
(5) ğayn cenâb-ı hâkân-ı rüy-ı zemin halledallâhu ta'âlâ zılâli saltanatuhu cale’l-câlemîn
hazretlerinün devâm-ı (6) devlet-i rüz-efzünlanyçün ol mevâki'-i icâbet-i
da'vât ve mevâzı'-i kabül-i hâcât olan mevâtm-i mukaddesenün (7) türâb-ı
müstetâbma yüz sürilüp tazarru' u münâcât olınmak içün bu mevsimde üftân u
hizan ol cenâb-ı (8) Refİ'a teveccüh ü ikbâle niyyet-i câzime ve 'azimet-i
sârime olmup izn-i hümâyûn istid'âsıyçün şûret-i (9) hâl-i zarâ'at ü ibtihâlle
sâha-i 'izz ü celâle ref' olmdı. Mutazarrı' u mes’ûldür ki Hakk sübhânehu ve
ta'âlâ (10) hazreti takdir buyunnış ola. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin ve yâ Mucibe’
s-sârilîn.
(11)
Budun pâşâsma at
gönderdükde yazıl an dur
(12)
Ba'de zâlik ser-hadd-i diyâr-ı îslâmiyye ve akşâ-yı memâlik-i
mahmiyyede cenâb-ı şerifinüz din-i îslâmun sedd-i şedidi (13) ve riikn-i
sermedi olup leyi ü nehâr 'ale’d-devâm ve’l-istimrâr nefs-i kerimenüz ile
tertib-i umür-ı ğazâ (14) vü cihâd ve tedbir-i meşâlih-i cibâd u
i'dâd âlât-ı harb u kıtâl ve ihzâr-ı edevât-ı zarb u nizâl (15) idüp cemi'-i
evkâtmuz i'lâ’-i kelimetullâha maşrüf olup 'âmme-i müslimine lâ-siyemmâ kâffe-i
muhlisine (16) mu'âvenet ü muzaheretimiz vâcib olmağın cünûd-ı du'â ile
mu'âvenet ü muzâheretden bir lahza (17) hâli olınmaduğından ğayn hâlâ ğazâ vü
cihâdun esbâb-ı zahiresin tertib ile dahi muzâheret (18) ü imdâd niyyet olmup
cenâb-ı Refî'u’l-kıbâba teberrüken ve teyemmümen bir ton ayğır at irsâl olındı.
(19) Rikâb-ı hümâyünınuza yarar zann olmur. Mercüdur ki karîn-i kabul olup
ıştabl-ı 'âmirede olması (20) müstetbi'-i meyâmin ü berekât olup hemvâre
sa'âdet atma süvâr ve cemi' umurda kâmkâr u kâm-rân
[10a] Südde-i seniyye-i sa'âdet-şi'âr ve 'atebe-i 'aliyye-i
ma'delet-medâr şebbitullâhi ta'âlâ kavâ'idi 'azzehâ ilâ-yevmi’l-karâr (2)
cenâbma 'arz-ı dâ'î-i fakir budur ki cenâb-ı firdevs-âşyân Sultân Bâyezîd Hân
'aleyhi’r-rahmeti ve’r-nzvân (3) hazretlerinün mahmiye-i Kostantmiyyede
vâki' olan müderrislerimin yevmi beş akçe ile i'âdesi (4) hidmeti mahlül
olup râfi'-i ruk'a-i du'â Mevlânâ Ahmed bendeleri hidmet-i mezbûreye lâ’ik u
müstahikk (5) olmağın tevcih olmup sadaka buyunlmak recâsma vâki'- i hâl 'arz
olındı. Baki ferman dergâh-ı (6) 'âlem-penâhundur. Tahriren fi-evâ’ili zi’l-
hicceti’l-harâm sene ihdâ ve sittin ve tis'a mi’e
(7)
Merhume sultân
vefatına yazılan ta'ziyenâmedür
(8)
Südde-i seniyye-i 'azamet-medâr ve 'atebe-i 'aliyye-i celâlet-nigâr ki
mukabbel-i şifâh-ı eşhâb-ı ikbâl ve mu'affer-i cibâh-ı (9) erbâb-ı 'izz ü
ikbâldür. Lâ-zâlet e'âlimi rif'atuhu hâfıkatu fi’l-hafıkayn ve şevânkı
şevketuhu şânkatu (10) beyne’l-maşrıkayn mu’eyyedetu bi-mevâkibi’l-'izzi
ve’t-temkın ve makânibu’n-naşri’l-'azîzi ve’l-fethi’l- mubın mevâkıf-ı
fesîhatu’l- (11) eknâflanna hezârân hezâr kavâfil-i tevkîr ü ihtiram ve
revâhil-i tefhim ü i'zâm ile cünüd-ı dacvât-ı (12) şâfiyât-ı
muhlişâne ve vüfüd-ı tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne tevcih olındukdan sonra
'inâyet-i zarâ'at ü ibtihâl (13) ve nihâyet-i inkisar u infi'âl ile carz-ı
fakir budur ki cenâb-ı cennet-mekân-ı kuds-âşyân dürret-i iklilü’l-'azamet (14)
ve’l-celâl ve ğurret-i cebinü’s-sa'âdet ve’l-ikbâl meliketü’l-melikât
melekiyyü’l-melekât 'aliyyetü’z-zât şafiyyetü’ş- (15) şıfât zâtü’l-'alı ve’s-sacâdât
Fâtımatü’d-dehri ve 'Â’işetü’l-'aşri el-muhtaşşati bi-mezid
merâhimü’l-Melikü’l-Mennân (16) merhume sultân 'azimetti’ş-şân hazretlerimin
vâkı'a-i nâzile ve muşibet-i hâ’ilesi ki nümüne-i fezac-i ekber (17)
ve mukaddime-i kıyâmet-i hâ’iletü’l-manzar ve nefha-i ülâdan bir eşerdür.
'Ukül-i fuhüli feyâfi-i hayretde ser-gerdân (18) ve elbâb-ı erbâb-ı başâ’iri
mahâmih-i dehşetde hayrân kılup kâffe-i ümemi virân ve 'uyün-ı 'âmme-i (19)
a'yânı hün-feşân idüp elsine-i eşhâb-ı berâ'at u beyâna kelâl ve makâlât-ı
erbâb-ı belâğat u 'ayâna (20) ihtilâl virüp mannaşa-i ta'ziyetde sevk-i
makâlâta kudret ve ma'raz-i tesliyetde tertib-i mukaddimâta (21) takat
komamışdur.
Mâ li ve’l-kelâmi’t-tavili’l-'ariz
Ve
kad hâle’l-harizi dûne’l-kariz[61] [62]
[10b] Eğer bu dâhiye-i dehyâ ve tâmme-i kübrânun müdâfa'ası
mümkin ti müyesser ve mümâna'ası makdür-ı beşer olaydı (2) cemâhir-i ümem ve
tavâ’if-i ehl-i 'âlem bezl-i makdûr ve şarf-ı mechûd u meysür idüp merhumemin
üzerinden (3) yavuz yil esdürmezler idi. Lâkin 'ilm-i şerif rüşendür ki
'âkifân-ı 'âlem-i nâsüt bi-esrihim esir-i 'acz ü inkisâr (4) ve rehin-i züll ü
iftikârdur. 'înân-ı havi ü kuvvet ve zimâm-ı irâdet ü kudret cenâb-ı
Rabbü’l-erbâb (5) Mâlikü’r-rikâb celle celâluhu ve 'amme nevâluhu hazretinün
kabza-i takdir-i bi-tağyir ve dest-i tedbir-i münîrindedür. (6) Lâ-cerem
silsile-i 'ubüdiyyetde muntazam olan efrâd-ı âferideden kavi vü za'if ve vazi'
ü şerif (7) ve hâkim ü mahkum ve hâdim ü mahdum emr-i lâzım ve hükm-i
mütehattim budur ki cemi' umünnı hazret-i Rabb-i 'izzete (8) tefviz idüp hâlen
ve me’âlen emrinde hayr ne ise anı müyesser buyurmak içün dâ’imâ dergâh-ı
'âlem-penâh-ı sübhâniyyede (9) kar1-! bâb-ı tazarru' u münâcât u
ibtihâl üzerine olup eğer mücib-i meserret ü behcet emr-i müyesser buyurur ise
(10) hamd ü şükr idüp müriş-i hüzn ü müsâmit emr-i mukadder buyurur ise şabr
eyleyüp mukabelesinde (11) “înnellâhe halefen can külli halikın ve
dereken 'an külli hâ’ibin”1 mucibi üzerine ücûr-ı cemileye vüşük u
itminan (12) üzerine ola. Metâ'-ı hayât-ı dünyâ bir bizâ'a degüldür ki şebât u
karâra kâbil ve devâm u istimrâra muhtemel (13) ola bir libâs-ı müste'âr ve
zıll-i bi-karârdur. Anımla hâsıl olan iğtinâm-ı ebedi ve ibtihâc-ı sermedi (14)
veşikü’l-izmihlâldür. Eşhâb-ı 'akl-ı rezin ve erbâb-ı cezm-i raşine lâ’ik budur
ki mukabelesinde (15) olan 'avz-ı zâ’id ve na'im-i huld ile hâsıl olan
iğtinâm-ı ebedi ve ibtihâc-ı sermedi ibtiğâ vü irtizâ (16) eyleye. Lâ-cerem
habbâb-ı Rabb-i 'izzet ü ceberut Hallâk-ı 'âlem-i mülk ü meleküt hazreti
dergâh-ı 'âlem-penâhından (17) mes’ûldür ki bu vâkı'a-i hâ’ileyi âhir-i meşâ’ib
kılup cenâb-ı hâkân-ı rüy-ı zemin ve halife-i Resül-i (18) Rabbü’l-'âlemin
halledallâhu zalâli celâluhu 'alâ-mefânki’n-nâsi ecma'in hazretlerimin ve ol
cenâb-ı celilü (19) ‘1-mikdâr ebbedallâhu ta'âlâ eyyâme devletuhu mede’d-duhüri
ve’l- a'şâr hazretlerimin vücüd-ı şeriflerin cemi'-i âlâm (20) u eskâmdan hıfz
u himâyet idüp eyyâm-ı hümâyûn ve a'vâm-ı sa'âdet-i makrûnlann dâ’im ü kâ’im idüp
(21) havâtır-ı şerîfeleıimüzi humüm u evcâlden 'ismet buyura. Âmîn yâ
Rabbe’l-'âlemin.
[İla] Defter oldur ki cenâb-ı şâhib-kırân-ı rüy-ı zemin
zıllullâhi ta'âlâ fî’l- arzinhâmi-i himây-ı zemin ü zaman (2) bâsit-ı bisât-ı
emn ü emân hâfız-ı bilâd-ı şark u ğarb mâhid-i mihâd-ı selm ü harb
kâsiru’l-ekâsire ve kâşımu’l- (3) kayâşıra merğam-ı
umürü’l-cebâbirekahramânu’l-kurûm sultânu’l-'Arabi ve’l-'Acemi ve’r-Rüm pâdşâh-ı
'azimu’ş-şân (4) Celilu’l-kadr refî'u’l-mekân sultân-ı heft-kişver hâkân-ı
sa'd-ahter a'ni es-sultânibnu’s-sultânu’s- (5) sultân
Süleymânibnü’s-sultân Selim Hân lâ-zâlet eyyâmi hilâfetuhu mahrûsati
'an-reybu’l-menün ve ahkâmi (6) saltanatuhu câriyeti fî-aktâri’r-
rub'i’l-meskün hazretleri mevâ’id-i 'avârif-i 'aliyye-i hâkâni ve 'avâ’id-i (7)
'avâtıf-ı seniyye-i cihân-bânilerini kâffe-i 'ulemâ’-i a'lâm ve 'âmme-i
mevâli-i 'izam üzerine ifâza buyurup (8) her birinden 'alâ-hasebi
merâtibihimu’r-refî'ati’l-medârici ve’l-meni'atuT me'ârici.
(9)
Sultân Selim şehzade
iken gönderilen mektübdur
(10)
Bu dâ'i-i devlet-hvâh ve muhliş-i bı-iştibâha cenâb-ı hâkân-ı
rûy-ı zemin ve halife-i Resül-i Rabbü’l-'âlemin (11) halledallâhu sübhânehu
zılâle saltanatuhu 'alâ-ehli’l- meşârikı ve’l-meğâribi ecma'în hazretlerinim
du'â-yı devâm-ı devletleri (12) esnasında ol serv-i ser-efrâz-ı bostân-ı
saltanat-ı zahiremin da'vât-ı devlet-i rüz-efzünlanna (13) iştigâl emr ohnmış
hâtır-ı câtır-ı 'utârid-te’şite püşide olmaya ki kadimden dahi
ed'iye-i devlet (14) ü ikbâl ve eşniye-i sa'âdet ü iclâlleri vird-i lisân u
enis-i dil ü cân idi. Amma euyûn-ı fitne (15) vü fesâd menâm-ı
ğafletden intibah ideli hazret-i Bâriü’n-nesem ve münşî-i beni-Âdem fıtrat-ı
selime (16) ve cibillet-i kerimede idâ' buyurduğı melekât-ı melekiyye-i
kudsiyye ve mü’eşşer-i celile-i insiyye muktezâsı (17) üzerine sâdır olan
evzâ'-ı hamide ve evzâ'-ı pesendide lâ-siyemmâ sa'âdetli pâdşâh hazretlerimin
(18) cenâb-ı refî'lerini iclâl ü i'zâm ve tefhim ü ihtirâmınuz ve hâtır-ı
'âtır-ı deryâ-makâtırlarm riâyetimiz (19) ve nâmüs-ı saltanat-ı zahireyi hıfz u
himâyetinüz müşahede olmalı 'alâ’ik-ı ihlâş-ı mütezâyid ve revâbıt-ı (20)
ihtişâş-ı merâtib-i tahrîr ü takrirden mütecaviz ü müteşâ'id olup rüz u şeb
da'vât-ı devlet-i (21) ebediyye ve tahiyyât-ı sa'âdet-i sermediyyenüze müşâbir
ü müdâvimüz. Vallâhi Mucibe’ s-sâ’ilin 'aleyhi netevekkelü ve bihi nesta'in.
[11b] Vezir-i a'zama seferde iken gönderilen mektübdur
(2)
Mahfil-i
menic-i 'azamet-penâh ve nâdî-i refî'-i celâlet-destgâh ref'-i
refı'ü’d- derecât-ı kaderuhu’ş-şâmihi (3) ilâ-zerreti’l-eflâk ve rabt-ı atnâb-ı
'izzuhu’r-râsihi ilâ- ğâyeti yukşıru dünehu’l-fehmi ve’l-idrâk cenâbma (4)
fünün-ı şevk u ğarâm ve şunüf-ı iltiy âc u uvâm ile dürer-i da'vât-ı
şâfiyât-ı muhlişâne ve ğurer-i teslimât-ı vâfiyât-ı (5) bî- kerâne ithâfından
sonra inhâ’-i risâle-i du'â budur ki üslüb-ı kerîm-i me’âşir-i Hudâvendi ve
kânûn-ı kadim-i (6) ser-bülendi üzere zamir-i münir-i mihr-tenvir ü
müşteri-tedbir ve hâür-ı 'âtır-ı 'utârid-te’şir tefakkud-i ahvâl-i (7) ehibbâya
müteveccih olur ise el-hamdü lillâh sübhânehu meyâmin-i himmet-i 'aliyye ile
selâmet ü 'afiyet üzere cenâb-ı refî'u (8) ‘1-kıbâbınuz hemişe 'ayn-ı 'inâyet-i
Rabbâniyye ile melhüz ve 'avn u himâyet-i Rahmâniyye ile mahmi vü mahfuz olmak
da'vâtına (9) müşâbir ü müdâvim mülâhaza buyurıla. Dergâh-ı 'âlem-penâh-ı
Rabbâniden mutazam' u mes’üldür ki 'an-karib kelime-i (10) 'adi ü ihsanı i'lâ
ve na’ire-i bağı vü 'udvâm bi’l-külliyye itfa buyurup min-ba'd fünün-ı feth-i
mübin ve şunüf-ı (11) naşr-ı 'izzet-i karin ile 'inân-ı 'azâ’im-i mâziyye ve
zimâm-ı şarâhm-i 'âliyyenüzi bu diyâr-ı mübâreketü’l-aktâr (12) semtine şarf u
'atf buyura. Kemâl-i sa'âdet ü ikbâl ve tamâm-ı 'izzet ü iclâl ile gelüp
mesned-i 'izzetde (13) müstemirr ve mukirr-i devletde müstakirr olup evliyâ3-i
devletimiz hemîşe behcet ü sürür ve ferhat ü hubür (14) olalar. Âmîn yâ
Rabbe’l-'âlemin.
24.
Mektup[67]
Vezir-i a'zamdan tilâvet-i En£âm-ı şerif içim
gelen mektüb cevâbı dur
(15)
Rakamzede-i
kilk-i güher-bâr ve reşha-i aklâm-ı bedâ’i'-nigâr vârid olup matâvi-i
şerîfesinde diyâr-ı (16) Yemene irsal buyunlan serâyâ-yı İslâm ve 'asker-i
zafer- encâmun nuşret ü te’yîdi içün kâffe-i 'ulemâ’-i şer'-i (17) kavim ve
'âmme-i şulehâ’-i din- i müstakim mevâzı'-ı 'ibâdetde ve mevâkı'-ı tâ'atde
mazânn-ı icâbet olan (18) evkâtda tilâvet-i Kur’ân-ı 'azim ve kırâ’at-i
Furkân-ı kerim iştigâl olınup cenâb-ı Rabbü’l-erbâb (19) ve Mâlikü’r-rikâb
hâdimü’l-ahzâb hazretlerinim dergâh-ı 'âlem-penâhına tazarru' u huzû' ve
münâcât (20) u huşu' itmek fermân buyunlduğı iş'âr buyunlmış 'ilm-i muhite hâfî
olmaya ki yetime girye ve bîmâra (21) nâle 'âdetdür. Bizüm hâlet-i serrâda ve
zarrâda cenâb-ı 'izzete tazarru' u ibtihâlden gayrı melce’imüz yokdur. (22)
Huşûşen cenâb-ı sultân-ı rûy-ı zemin halife-i Rabbü’l-'âlemin halledallâhu
ta'âlâ zılâle celâluhu 'alâ- mefârikı’l-'âlemin [12a] hazretinün devâm-ı
eyyâm-ı hümâyün ve kıyâm-ı hıyâm-ı devlet-i rûz-efzünlan içün rûz u şeb kari-ı
bâb-ı münâcât (2) itmek vazife-i dâ’ime ve fariza-i lâzimemüzdür. Hâşâ ki
ikâmet-i ferâ’izde kuşûr ve edâ3-i vazâ’ifde (3) fütur vâki' ola.
Emr-i hümâyûna imtişâlen cumhûr-ı ehl-i İslâmla mübârek Recebim râbi'i yevm-i
hamisde (4) du'âya şürü' olmdı. Vallâhu’l-Mucibi 'aleyhi netcvckkelü ve ileyhi
münib ve hüve hasbunâ ve ni'me’l-hasib. Amma cenâb-ı (5) refi'inüzden dahi
mercûdur ki re’y-i rezîn ve fikr-i raşininüz temhid-i mebâdi-i din ü devlet ve
teşyid-i (6) mebâni-i mülk ü millet ve tertib-i mühimmât-ı sultâniyye ve
tedbir-i mülimmât-ı hâkâniyye ve nazm-ı meşâlih-i 'ibâd ve rabt-ı (7) ahvâl-i
eknâf-ı bilâd ve tedârik-i umür-ı ehl-i 'âlem ve telâfî-i evzâ'-ı cumhür-ı ümem
ve sâ’ir umûr-ı külliyye vü cüziyyeye (8) iştigâlden hâli olan evkât-ı şerife
ve sâ'ât-ı latifede cenâb-ı zi’l-celâle tazarru' (9) u ibtihâl itmekle sâ’ir
dâ'ilere imdâd u is'âd itmeğe himmet idesiz. Belki tafsil olman (10) ma'âli-i
umür-ı 'izâma iştigâl eşnâsmda dahi zamir-i münir-i cenâb-ı 'alim ü habirden
istiğâşet (11) ü istimdâddan hâli olmamak mercûdur. Belki kutb-ı felek-i
saltanat-ı zâhire ve muhît-i dâ’ire-i hilâfet-i (12) bâhire edâmullâhi ta'âlâ
eyyâmi saltanatuhu’l-kâhire hazretlerinün dahi bâb-ı tazarru' u münâcâtda
kemâl-i (13) i'tinâ vü ihtimâmlan me3mül ü mes’ûldür. Pişvâ-yı ümmet
ve
muktedâ-yı ehl-i milletdürler. Hakk sübhânehu (14) ve ta‘âlâ
hazreti ile kullarımın beyninde vâsıtadurlar. Hakk ta'âlâ hazretinün kâffe-i
enama fâ’iz olan (15) ni‘am-ı zahiresi anlar vâsıtasıyla vâsıl olduğı
gibi ni‘am-ı bâtması dahi anlar vâsıtasıyla fâJiz olur.
(16)
Hadış-i
şerifde vâriddür ki icâbete akreb olan du‘â sultân-ı câdil
du‘âsıdur. Fi’l- hakika du‘â (17) anlarundur. Bizüm du'âmuz âmîn hükmindedür.
Du'âsız âmîn müfîd degüldür. Şi‘r:
Ne yâbed kabul u ne kerded temam
(18)
Namâz-ı
cemâ'at be-ğayr ez-imâm1
Mercüdur ki ‘asker-i İslâm
manşür u muzaffer olup ol diyâr-ı müteyemmene (19) ehl-i bid‘at u
zalâlün i‘tikad-ı bâtıl ve mezheb-i ‘âtılları televvüşinden pâk ü mutahhar olup
âşâr u ahkâm-ı (20) şerî'at ve envâr-ı mezheb-i ehl-i sünnetle ma'mür u
münevver ola. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.
(21) Vezîr-i aczam mektübına cevâb yazılmışdur
[12b] ‘Atebe-i ‘aliyye-i refî‘atü’ş-şân ve südde-i seniyye-i
meni‘atü’l-erkân ki mu‘affer-i cibâh-ı kayâşıra-i zamân (2) ve mukabbel-i
şifâh-ı ekâsire-i devrândur. Mevâkıf-ı fesihatü’l-eknâfma hezârân hezâr cünûd-ı
da'vât (3) ve ketâ’ib-i tahiyyât irsâl olındukdan sonra inhâ’-i fakir budur ki
ufk-ı mecd ü devlet ü ikbâl (4) maşnk-ı şems-i ‘izzet ü iclâl cenâbından bu
‘âkif-i şavâmi‘-i hicret ve mücâvir-i hânkâh-ı ‘uzlet (5) üzerine şevârik-ı
envâr-ı ‘atıfet sâti‘ ve bevârik-ı âşâr-ı re’fet lâmi‘ olup âşâr-ı yerâ‘at-i
(6) berâ‘at ahkâm-ı menâhic-i belâğat fihrist-i ceride-i sa‘âdet ‘unvân-ı
şahife-i siyâdet ser-nâme-i (7) hatt-ı kâmkâri tevki‘-i refî‘-i şehryâri
rakamzede-i kilk-i gevher-bâr ve nigâşte-i hâme-i bedâ’i‘-nişâr (8) zılâl-i
enâmil-i deryâ nevâl ve erkâm-ı aklâm-ı bedi‘atü’l-mişâl a‘ni kitâb- ı kerim-i
fahâmet-nesim ve hitâb-ı (9) cesîm-i vâfirü’t-ta‘zîm nâzil oldı. Hîn-i
vürûdında cenâb-ı Rabbü’l-erbâb Mâlikü’r-rikâb hazretinün (10) sâha-i şükrinde
ta‘fîr-i cibâh u hudûd ve ikâmet-i merâsim-i sücüd kılmdukdan sonra matâvi-i
gevher- (11) feşânda münderic olan evâmir-i ‘âliye ve hitâbât-ı sâmiye telakki
olınmağla akşâ-yı medâric-i sürüra (12) irtikâ ve a‘lâ-yı me‘âric-i hubüra
i‘tilâ kılmup âyât-ı hamd-i Rabbâni tekrar ve da‘vât-ı şükr-i (13) sübhânî bi-şümâr
kılındı. Ammâ tazâ‘if-i hitâb-ı miskin-nikâbda bu dâ‘i-i bî-minnete da‘vât-ı (14)
devlete iştigâl eylemek fermân buyunlmış. Eğer bizüm ol bâbda hazret-i Hakk
canibine tazarru‘ u münâcâtımuz (15) işâret-i ‘aliyyeleri ile olıcak hemân
nefs-i kerimeleri ile bi’z-zât olmış gibi olup kabûl-i (16) Rabbâniye akreb ü
ehakk olmağın buyunldı ise niyyet-i cemile-i hamide ve haşlet-i celîle-i
pesendidedür. (17) Tekabbelehallâhu tacâlâ bi-hüsni’l-kabül
ve kâbelehâ bi-i'tâi’l-mehnül eğer ikâmet-i hidmetde nevcan takşîrimüz
(18) olmak ihtimâline binâ’en buyunldı ise ol câm-ı cihân- nümâ-yı hâtır-ı
haüre hafâyâ-yı seriPir-i câlem-i vazah (19) iken bu zacîfün
şöhre-i âfâk olan ihlâşı pûşîde vü mektüm olmak reva buyunhnaya. (20) Dacvât-ı
devlet-i rüz-efzûn içün rüz u şeb kari-ı bâb-ı tazarnf u münâcât üzerineyüz.
(21) Amma hâk-pây-i şerifden mes’üldür ki cenâb-ı Rabbü’l-erbâba bi’z-zât
münâcât u ibtihâl ve evâmir-i şerîfesine [13a] imtişâl bâbında bezl-i
mechüd ve sacy-i maehûd buyunlmağa himmet-i caliyye
huyunla.
26.
Mektup[70]
(2) Tehniyet-i
sadâret içün gönderilen mektübdandur
(3)
Hazret-i
Bâriü’l-berâyâ Feyyâzu’l-'atâyâ Rabbü’l-'izzeti ve’l-ceberüt Hallâk-ı câlemü’l-mülki
ve’l-meleküt cellet kudretuhu (4) ‘1-kâhire ve cemmet hikmetuhu’l-bâhire ol
zât-ı melek-şıfâtun cibillet-i sacâdet-nihâdlannda ahsen-i takvim
(5) üzere ibdâc u idâc buyurduğı bedâ5ic-i
mefâhir-i seniyye ve revâ5ic-i me’âşir-i behiyye ve
fünün-ı fazâ’il-i (6) kudsiyye ve şunüf-ı melekât-ı insiyye istidcâ
vü isticâb itdügi tacâcib-i âşâr-ı cemile-i fa’ika (7) ve efanîn-i
ahkâm-ı celile-i lâ’ika verâ’-ı estâr-ı ğayb u tekvinden zuhür u bürüz idüp
ekâşi-i mecâric-i (8) devlet-i şâmihaya ictilâ ve ecâli-i
medâric-i cizzet-i râsihaya irtikâ itmenüz içün kulüb-ı cemâhir-i
ümem ve elbâb-ı eşhâb-ı cazâ3im ü himern raşadgâh-ı
terakkub u intizârda iken matlac-i âftâb-ı feyz-i İlâh ufk-ı cizzet-i
(10) celâlet ü câh cenâbından şevârik-ı envâr-ı cavâtıf-ı Râbbâniyye
lâmic ve bevârik-ı âşâr-ı cavârif-i sübhâniyye (11) sâtıc
olup ol makşad-ı 'Azizü’l-Mennân ve merşad-ı bedicu’l-mişâl ü
hamidü’l-mâl huşüle karin olmış. (12) Hakk sübhânehu ve tacâlâ
hazreti dergâhından mes’ûldür ki hemişe tevfîk-i Rabbâni refik ve hidâyet-i
sübhâni (13) Hâdi-i tarik olup cayn-ı cinâyet-i İlâhi ile
melhuz ve cavn-i himâyet-i sübhâni ile mahrüs u mahfuz (14) olup decâ’im-i
devletinüz üstüvâr ve kavâ’im-i şevkettiniz ber-karâr olup bu sacâdetinüz
sa'âdet- i (15) ebediyye ve siyâdet-i sermediyyeye vesile-i kâfiye ve zerica-i
vâfiye ola.
(16)
Şehzadelerden birine
gönderilen mektübdur
(17)
En
âmil-i deryâ-nevâl şifâh-ı zarâ'at ü huzü' ile takbil ve da'vât-ı 'izzet
ü celâl elsine-i (18) istikânetle tilâvet ü tertil ohndukdan sonra mahfîl-i
refî'-i 'azamet-medâr ve mevkıf-i menîc-i (19) celâlet-nigâr
lâ-zâle mahrüsen bi-'inâyâti’l-Meliki’l-Gaffâr ilâ- yevmi’l-haşri ve’l-karâr
cenabına inhâ’-i zerre-i (20) nâ-peydâ budur ki ol matla'-i şevârik-ı fazl-ı
Rabbani ve ufk-ı bevârik-ı feyz-i sübhâni cenabından âftâb-ı (21) 'âlem- tâb-ı
'inayet tâli' ve envâr-ı re’fet ü himâyet sâtı' olup bu zerre-i nâ-büd ve katre-i
[13b] hâk-âlüd tefakkud-i ahvâlle haziz-i hevân u zilletden evc-i
âsmân-ı rifate ref buyurdur ise el-hamdü lillâh (2) 'âfiyet üzerine fariza-i
lâzime ve vazife-i dâ’imemüz olan da'vât-ı şebât-ı devletinüz ve tahiyyât-ı (3)
devâm-ı 'izzetimiz üzerine müstemirr olup leyi ü nehâr kar1-! bâb-ı
münâcât u ibtihâl üzerineyüz. Hazret-i (4) Mücibü’s-sâtilin dergâhından
mutazam'dur ki icâbet buyurup redd buyurmaya ve şems-i hayâtnnuz mağrib-i (5)
ecelde ğurûb eylemedin bir dahi tal'at-ı hümâyünınuz mütâla'asını müyesser
buyura. Âmîn yâ Rabbe’l-'âlemin ve Rabbü’s-semâvât-i ve’l-arzin.
(6)
Kızılbaş tarafından
ma'şüm Hacca giderken zuhur iden i'lâm ohndukda
yazılan cevâbdur
(7)
Bundan akdem kitâb-ı kerim-i 'azimü’ş-şân ve hitâb-ı cesim-i
bâhirü’l-bürhân ile ol bed-baht-ı le’im ve şeytân-ı (8) recimün bilâd-ı
îslâmiyyede izhâr-ı fime vü fesâd ve ibrâz-ı ahkâm-ı küfr ü ilhâd itmek içün
eknâf-ı memâlikde (9) olan meredesine gönderdügi 'alâ’im-i küfr ü zalâl ve
netâ’ic-i fikr-i muhal irsal buyunlmış. Gelüp vuşül (10) buldukda dâ5ire-i
'ukül u efhâmda hâriç 'acâ’ib ü ğarâ’ib müşâhede olınup Hakk sübhânehu ve
ta'âlâ (11) hazretinün hikem-i hafiyyesinde tahayyür olındı. Sâbıkan bunlarun
mezheblerinün butlanı azharu mine’ş-şems iken (12) tarik-i Hakka sülük
itmedüklerinden istiğrâb olmur idi. Şimdi kendilerini Hakk üzere i'tikâd (13)
itdüklerinden ğayn ehl-i İslâmî dahi kendileri gibi itmek sevda idindükleri
gorildi. Sübhâne’l-Meliki’l-Hakim (14) “yuzıllü men yeşâ’u ve yehdî men yeşâ’”[73] [74] ve hüve’l-
'Aliyyü’l-'Azim 'ilm-i muhite hafi olmaya ki ümem-i sâlifenün (15) keferesi
enbiyâ’-ı kirama caleyhimü’ş-şalâtü ve’s-selâm muhalefet ü 'inâdlan
bir mertebeye yetmiş idi ki anlara tâbic (16) olmak degül belki
anlara istitbâc kaşd idüp ya bize tâbic olun yahud
diyardan ihrâc ideniz (17) dimişlerdür. Sünen-i îlâhiyye bunun üzerine câri ola
gelmişdür ki küfr ü zalâl bu mertebeye varmışdur. (18) cîkâb u cazâb
eylenmeyüp nüzül ider. Hakk tacâlâ hazreti buyurur ki “Ve
kâlellezıne keferü li-rusulihim (19) le nuhricenneküm min arzına ev le tacüdünne
fî-milletinâ fe evhâ ileyhim Rabbuhum”1 ilâ vacıd... Bu
bed-bahtun dahi küfr ü zalâli (20) ol mertebeye vâşıl oldı. Mercûdur ki
emri tamâm olmış ola. Hakk ta'âlâ hazretinün hikmet-i bâliğasındandur ki (21)
kitâb-ı kerîminüz ile ol 'alâ’imü’l-hâdiyye vâsıl oldukda dersimüz sûre-i
îbrâhimde bu âyet-i kerime tefsirine inmiş idi. [14a] Mercûdur ki
feth-i mübine işâret-i caliyye ve beşâret-i seniyye olup ol
enbiyâ’-i kirâm ve rüsül-i iczâm caleyhimü’ş-şalâtü
ve’s-selâm (2) hürmetine ol bed-bahtı bi’l-külliyye helâk idüp rûy-ı
zemini şerr ü fitnesinden bi’l- külliyye pâk eyleye. Âmin.
(3) Şemsi
Pâşânufi vikâye-i Türkîsine matla'-] şerif-i rüşendür
(4)
Besmeleyle
olur cinâyet-i Hak Hamdeleyle bulur sühan revnak
Ism-i zâtım bize hidâyeti çok
(5)
Lutf
u irşâdma nihâyet yok
diyü nazm olınup lâkin sancat-ı
ihtibâk ri'âyet ohnup mühelhil (6) hem-şiresine gönderdügi gibi bizi imtihân
içün her beytim birer mışrâ'ı yazıhıp gönderilmişdür.
30.
Mektup[78]
(7)
Vezir-i a'zama Faiil
Efendi hakkında yazılandur
B’ismikellâhümme ve bi-hamdike (8)
Allâhümmehfazhu bi-caynikelleti lâ-tenâm vehfazhu fî-rüknikellezi
lâ-yürâm ente’l-ma'âzu fı-külli emrin mühimmin (9) ve ente’l- melâzu fi-külli hatbin müsellimin lâ-rabbe ğayruke
velâ-hayre illâ hayruke bi-yedike makâlidü’l-umûr leke’l-hamdi ve
ileyke’n-nüşür. (10) 'râ’-i 'âlem-ârâya 'arz-ı fakir budur ki mehbit-i rüh-ı
emin menzil-i vahy-i mübın a'ni Medine-i münevveretü’l- (11) etraf ve
mu'attaratü’l-eknâf şallı ta'âlâ caleyye men şerrefehâ ve sellem
kazası rebıb-i ni'met-i 'uzmâ ve rehin-i (12) hidmet-i 'ulyâ Mevlânâ Fazıl
Çelebi bendelerine sadaka buyunlmak hâtır-ı 'âtır-ı 'utârid-te’şire hutur (13)
eylemiş. Allah sübhânehu ve ta'âlâ a'lem ilhâmât-ı Rabbâniyye kabilindendür. cîlm
ü diyanet cihetinden ve hulk-ı cemil (14) ü emânet cihetinden ve tama' u
garazdan nezâhet cihetinden ve sâ’ir evşâf-ı cemile cihetinden ol makâm-ı (15)
şerife bundan enseb kimesne yokdur. Huşüsen cenâb-ı yâr-ı ğâr hazret-i şıddik-ı
nâmdâr nesl-i şerifimin (16) bu caşrda zâten ve manşıben bundan eşref
kimesnesi yokdur. El-'ilmi 'indellâh 'azze ve celle i'tikâdımuz (17) bunun
üzerinedür ki ol mâkâm-ı 'azimü’ş-şânda ahkâm-ı şeriiyyeye mübâşeretde ve
halkile hüsn-i (18) mu'âşeretde cenâb-ı hâkân-ı rûy-i zemin halife-i Resül-i
Rabbü’l-'âlemin halledallâhu zılâle hilâfetuhu
(19)
'alâ-mefâriki’n-nâsi
ecma'in hazretinün ve cenâb-ı refî'inüzün tamâm-ı nzâ-yı şerifleri üzerine (20)
hidmet idüp 'ilmi ve 'ameli ile ve âdâb u ahlâkı ile haremeyn-i şerifeyn
ehlinün ve eknâf-ı memâlikden gelen (21) âfâkilerün kalblerin teshir idüp du'â
vü şenâlan muzâ'af olmağa sebeb olur bi-'inâyetillâhi ta'âlâ. Hemîşe fırka-i
'âlemin bel cumhüri’l-'âlemin sâye-i himâyet ü 'inâyetinüzde âsüde-hâl olmakdan
hâli olmayalar. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.
[14b] Rüstem Pâşâ sultânına gönderilen mektübdur
(2) Dürret-i
iklilü’s-saltanatı’z-zâhire ve ğurret-i cebinü’l-hilâfeti’l-bâhire
meliketü’l-melikât melekiyyetü’l-melekât (3) 'aliyyetü’z-zât şafiyyetü’ş-şıfât
zâtü’l-'ulâ ve’s-sa'âdâtı’s-seyyideti’l-celileti’l-mikdâr ve’l-mahdümeti’l-cemileti’
(4) 1-âşâr şâhibetü’l-'azameti ve’l-celâl sâhibet-i ezyâlü’d-devleti ve’l-ikbâl
kâ'idet-i serirü’l-'izzi’ş- şâmihi’l-bünyân (5) 'âkidet-i
ma'âkidü’l-mecdi’r-râsihi’l-erkân 'âricet-i me'âricü’r- rif'ati’l-'uzmâ ve
dâricet-i [medâric][79] [80]
ü’r-rütbeti’l-'ulyâ (6) el-mahfüfeti bi-funüni 'avâtıfu’l-Meliku’l-Mennân
cenâb-ı sultân-ı 'azimetu’ş-şân halledallâhu ta'âlâ zılâle vucûhen (7) eş-şerif
ilâ-intihâ’i’d-devrân hazretlerimin mahfil-i refı'i 'azamet-medâr ve meclis-i
meni'-i celâlet-nigârlanna (8) hezârân hezâr i'zâm u iclâl ve zarâ'at ü ibtihâl
ile da'vât-ı ihlâş-âyât ve tahiyyât-ihtişâş- (9) ğâyât ihdâ kılmdukdan sonra
inhâ’-i za'if-i nâ- tüvân budur ki ol ufk-ı 'azamet ü celâl ve matla'-i sa'âdet
(10) ü ikbâlden şevârik-ı envâr-ı 'inâyet-i sultâniyye lâmi' ve bevârik-ı
âşâr-ı himâyet-i hâkâniyye sâtı' olup (11) bu mu'tekif-i şavâmi'-i 'uzlet ü
humül ve mücâvir-i hânkâh-ı inkişâf u ufül kitâb-ı kerim-i berâ'at-nesim ve
hitâb-ı (12) vesîm-i vâcibü’t-ta'zim irsali ile mekremet ü teşrif buyunlup
ğabrâ’-i mezelletden hazrâ’-i riPate (13) reP buyunlmış hazret-i
Refî'u’d-derecât zu’l- 'arşi’l-mecid celle celâluhu ve ‘amme nevâluhu ol
cenâb-ı 'azamet- (14) nişâbun a'lâm-ı riPatlerin fark-ı ferkadeyne hem-ser ve
elviye-i 'uzletlerin seb'-tibâkdan berter eylesün. (15) Âmîn Rabbe’l-'âlemin.
'Amma tazâ'if-i kitâb-ı ketimde bu za'ifden cenâb-ı cennet-
mekân-ı kuds-âşyân (16) merhum u mebrür hazret-i Pâşâ-yı 'azimü’ş-şân hakkında
zuhur iden evzâ'-ı hâk-pây-i şerifde memnun (17) u meşkûr olmak iş'âr buyunlmış
merhum müşârun-ileyh hazretinün kâffe-i ehl-i imân huşüşen fırka-i 'ulemâ5-i
(18) a'yân lâ-siyemmâ bu fakîr-i nâ-tüvân üzerinde hukük-ı birr ü ihsânı ve
ahkâm-ı lutf-ı bî-kerânı (19) ol mikdâr degüldür ki bu mikdâr hidmet ile
binde biri edâ olma. Anlar öyle olup fakir böyle kalmak (20) kat'â hâtıra hutur
ve zamire mürur u 'ubür iden umürdan degül idi. Eyyâm-ı sa'âdet-i
rüz-efzünlarından (21) rahmet-i Rabb-i 'izzet ile müddet-i 'ömrimüz
münkazi olup cem'iyyetlerin perîşân görmemek matlab-ı akşâ (22) ve mesned-i
esnâmuz idi. Çün ki takdîr-i bi-tağyir-i Rabbâni böyle imiş el-hükmü
lillâhi’l-'Aliyyi’l- Kebır. “înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci'ün.”1 [15a]
Bir kaç günlük 'ömrünüz anlar cânibinden gaflet ile geçtirmek harâmdur
ğadrdür. Mâ-dâm ki menzil-i hayâtda (2) mukim ve dest-i mekârih-i eyyâmdan
selimüz Refi'u’d-derecât-ı 'âliyyeleri içün dergâh-ı 'âlem-penâh-ı Rabbâniden
(3) tazarru' u ibtihâl itmek vazâ’if-i dâ’ime ve ferâ’iz-i lâzimemüzdendür.
Cenâb-ı Rabbü’l-'âlemin ve Mucîbü’ (4) s-sâ’ilin cellet 'azametuhu ve cemmet
ni'metuhu hazreti anlan ravza-ı nzvânda âsüde-hâl (5) ve marzıyyü’l-bâl kılup
sa'âdetli sultân-ı 'azimetti’ş-şân hazretlerine ve şüküfe-i bâğ-ı saltanat (6)
Zehrâ Hanım hazretlerine 'ömr-i tavîl ve ecr-i cezil müyesser buyurup cenâb-ı
halife-i rüy-ı zemin (7) halledallâhu zılâle saltanatuhu 'alâ-mefânki’l-'âlemîn
hazretlerimin de'â’im-i saltanatlara dâ’im ü üstüvâr (8) ve kavâ’im-i
hilâfetlerin kâ’im ü pâydâr idüp sizleri anlar ile ve anlan sizler ile dâ’imâ
müşerref (9) ü mesrur ve mübtehic ü pür-hubür eyleye. Âmin Rabbe’l- 'âlemin.
'Ammâ efvâh-i ricâlden... îlâhüe.
(lO)Rüstem Pâşâ sultânına gönderilen
'azânâmedür
(11)
Dürret-i iklilü’l-'azameti ve’l-celâl ve ğurret-i cebinü’l-'izzeti
ve’l-ikbâl meliketü’l-melikât melekiyyetü’l-melekât (12) 'aliyyetü’z-zât
şafiyyetü’ş-şıfât zâtü’l-'ulâ ve’s-sa‘âdât sülâletü’s-saltanati’Puzmâ (13)
nelicetü’l-hilâfeti’l-kübrâ el-muhtaşşatü bi- mezıd ‘inâyetü’l-Melikü’d-Deyyân
cenâb-ı sultân-ı ‘azîmetü’ş-şân halledallâhu ta‘âlâ (14) eyyâme devletuhâ
ilâ-inşırâmi habli’d-duhüri ve’l-ezmân hazretlerimin mahfil-i refî‘-i
‘azamet-nişân (15) ve meclis-i meni‘-i celâlePünvânlanna fünün-ı i‘zâm u iclâl
ve şunüf-ı zara‘at ü ibtihâlle (16) da‘vât-ı ihlâs-âyât ve tahiyyât-ı
ihtişâş-ğâyât ithaf olındukdan şofira inhâ’-i fakır budur ki (17) istimâ‘
olandın ki zamir-i münır-i mihr-tenvir ve hâtır-ı ‘âtır-ı ‘utârid-nazirden
cenâb-ı kuds-âşyân (18) cennet-mekân merhum mebrürun... İlâhire.
33.
Mektup[83]
Vezir-i a'zama izhâr-ı şiikr ü imtinân içtin yazılandın*
(19) Mevkıf-i refic-i
‘azamet-penâh ve mahfil-i meni‘-i celâlet-destgâh halledallâhu ta‘âlâ eyyâme
sa‘âdetuhu (20) ilâ-âhiri’d-dehri ve müntehâhu cenâb-ı şerifine hezârân hezâr
merâsim-i tevkir ü ihtirâm ve levâzım-ı (21) iclâl ü i‘zâm ile dürer-i da‘vât-ı
ihlâş- âyât-ı verdiyyetü’n-nefehât ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı [15b]
ihtişâş-ğâyât-ı rindiyyetü’n-nesemât nişâr kılmdukdan sonra inhâ’-i zamir-i
münır-i mihr-tenvir ü müşteri-tedbir (2) ve inbâ’-i hâtır-ı ‘âtır-ı ‘utârid-te’şîr
budur ki ol ufki sacâdet ü ikbâl ve maşnk-ı siyâdet ü ifzâl (3)
matla‘-i âftâb-ı fazl-ı İlâh neyyir-i a‘zam-i celâlet ü câh merci‘-i intizâm-ı
devlet ü din mesned-i ittizâh-ı şeri-i mübin (4) mev’il-i hail ü ‘ıkd-ı küll-i
umur muktedâ-yı emâşil-i cumhur cenâb-ı şâmihu’l-eyvân ve
râsihu’l-erkânlarından (5) şevârik-ı envâr-ı ‘inâyet-i Hudâvendi sâtı‘ ve
bevârik-ı âşâr-ı himâyet-i ser-bülendî lâmi‘ olup (6) şevâfî‘-i birr ü ihsân-ı
bende-nüvâzi ve bedâ’i‘-i lutf-ı bi-kerân-ı çâre-sâzi kılup rebib-i nicmet
(7) ve rehin-i hidmet-i birâder-zâdedür. Derviş Mehmed bendeleri hâkden akşâ-yı
mecâric-i ‘izzete refi buyunlmış (8) cenâb-ı Refî‘ü’d-derecât ve
Mucibü’d-da'vât celle celâluhu ve ‘amme cemi‘i’l-‘âlemine nevâluhu hazreti ol
cenâb-ı celilü’l-mikdâr (9) ve cemilü’l-âşârun ‘ömr ü devletlerin dâ’im ve ‘izz
ü şevketlerin kâ’im idüp sürâdikât-ı câh u celâllerin (10) fark-ı ferkadeyne
hem-ser ve rivâk-ı haşmet ü ikbâllerin seb‘-tıbâkdan berter idüp cemi‘-i
makâşıd-ı ‘aliyyelerin (11) huşüle karin ve kâffe-i merâşıd-ı seniyyelerin
vuşüle rehin idüp atnâb-ı hıyâm-ı ‘izzetlerin evtâd-ı huluvvda (12) merbut u
ma‘küd ve sâye-i sa‘âdet-i rûz-efzûnlann basit-i ‘âleme mebsüt u memdüd ide.
Âmin yâ Rabbe’l-‘âlemîn. (13) Birâder-i merhumun... îlâhire.
34.
Mektup[84]
Vezir-i a'zam tarafından taleb-i dueâ
içün gelen mektüb cevâbı dur
(14) Budur ki ol maüa'-ı
âftâb-ı lutf-ı İlâh neyyir-i a'zam-ı celâlet ü câh cenabından bu 'âkif-i
şavma'a-i ihlâş (15) ve mücâvir-i hânkâh-ı ihtisasa kitâb-ı kerim-i
berâ'at-nesim ve hitâb-ı vesim-i vâcibü’t-ta'zim vârid olup (16) tazâtif-i
şerifesinde münderic olan inbâ’-i behcet-nümâ ve ihbâr-ı sa£âdet-efzâ
telakki olınmağla mütâla'a-i (17) tal'at-i hümâyün-falden dür ve müşâhede-i
cemâl-i bedi'u’l-mişâlden mehcûr olmak ile vâlih ü hayran olan (18) dil-i hazin
ve cân-ı ğamgine hayât-ı tayyibe müyesser olup ekâşî-i medâric-i behcet ü
sürura irtikâ ve e' âlî-i (19) me'âric-i ferhat ü hubûra i'tilâ olrnup Hakk
sübhânehu ve ta'âlâ hazretine hamdler kılındı. Hemişe ahbâr-ı (20)
meserret-âşânnuz istimâ'ı ile mesâmic-i âfâk müşerref olmakdan hâli
olmaya. Âmîn yâ Rabbe’l-'âlemin. (21) Bacdehu matâvi-i kitâb-ı
kerîmde te’yid-i din-i İslâm ve teşyid-i şerî-i seyyidü’l- enâm babında kavlen
ve fitien [16a] sa'y olınmağa işaret buyunlmış 'ilm-i 'âlem-ârâya hâfî olmaya
ki ol bâbda taksire imkân yokdur. (2) Nice müslim ola ki bunun gibi hutûb-ı
hâtilenün ve kürüb-ı nâzilenün defti içün Hakk ta'âlâ hazretine ibtihâl (3) ü
tazarru'da bezl-i mâkdür ve şarf-ı meysûr eylemeye. Bizüm makdürumuz Hakk
sübhânehu ve ta'âlâ hazretine huzû' (4) u münâcât ve huşu' u dacvâtdur.
Egerçi evzâr-ı evzâr ile mündess olmağın cenâb-ı Kudse teveccühe (5) yüzünüz
yok. Da'vâtımuzun kabule liyâkati yok. Lâkin ğayn melce5 ü ma'âzımuz
ve mesned ü melâzımuz yok ki ana (6) ilticâ idevüz. Mâ- dâm ki kayd-ı hayât
olavuz 'ubüdiyyet yüzin türâb-ı mezellete sürüp leyi ü nehâr karî-ı (7) bâb-ı
münâcât itmekden hâli olmazuz vallâhu’l-Müste'ân. Şeyh Muhyi’d-din-i 'Arabi
nakl ider ki hüccâc (8) içinde 'Arafat’da bir pir gayet şevk u harâret ile bir
vechle lebbeyk çağırur idi ki ehl-i cem' ana ğıbta (9) iderler idi. Ehl-i
mükâşefeden bir kimesne gelüp: “Yâ Şeyh kendine zahmet virmesen olmaz mı?
Çendân fâ’ide (10) dahi anlamadım. Sen her lebbeyk didükçe mukâbelesinde redd
olrnup lâ-lebbeyk âvâzı gelür” didükde ‘Ey oğul
(11)
sen
ol âvâzı şimdi işitdin ise ben anı yetmiş yıldır ki işidürin ammâ nicedin ğayn
ilticâ idecek (12) Rabbüm yok ki ana ilticâ idem” diyüp ağladukda lebbeyk
hitâbı geldi dir. Mercüdur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (13) hazretinün
nefehât-i rahmetinden bir nefha-i 'amimetü’l-berekât zuhur idüp zulümât-ı zünüb
u ma'âşi ile teng ü târ (14) olup hicâreden eşedd olan kalb-i kâşimüze rikkat ü
incilâ müyesser idüp Cenâb-ı kudsine (15) münâcâta liyâkat u isti'dâd idivire.
Âmîn Rabbe’l-'âlemin.
Vezîr-i a'zam mektûbına cevâbdur
(16 ) Mevkıf-i refıc-i
cazamet-penâh ve mahfîl-i menic-i celâlet-nigâr
şeyyedallâhu tacâlâ decâ’im-i mecduhu ilâ-yevmi’l-karâr
(17) cenabına dürer-i dacvât-ı şâfiyât-ı ihlâş- âyât ve ğurer-i
tahiyyât-ı vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât ihdâ kıhndukdan sonra (18) inhâ’-i risâle- i
ducâ budur ki ol bercıs-i burc-ı ihtişam ve nâhid-i evc-i ihtiram
cenabından (19) bu câkif-i şavâmi'-i ihlâş ve mukîm-i hânkâh-ı
ihtişâş canibine şevârik-ı envâr-ı cavâtıf-ı caliyye
sâtti (20) ve bevârik-ı âşâr-ı cavârif-i seniyye lâmie
olup fihrist-i cerîde-i berâ'at cünvân-ı şahife-i belagat (21) acni
rakamzede-i kilk-i güher-bâr ve nigâşte-i hâme-i bedâti'-nişâr vârid oldı.
Hin-i vürüdında aksâ-yı [16b] merâtib-i sürura irtikâ olınup tazâfîf-i
gevher-feşânmda münderic olan ahbâr-ı câfiyet-i (2) cunşur-ı
latif ve enbâ’-ı tezâcüf-i kadr-i münif telakki ohndukda âyât-ı
hamd-i Rabbani tekrar olındı. (3) Hemişe istimâc-ı ahbâr-ı sa'âdetinüz
ile gûş-ı hüş-ı cihâniyân ve mesâmic-i zemin ü zaman müşerref (4)
olmakdan hâli olmaya. Âmin Rabbe’l-Câlemin. Matâvi-i kitâb-ı kerimde
ducâ-yı devlete müdâvemet-i iştigâl (5) sipâriş buyunlmış cihn-i
muhite rüşendür ki ol bâbda tenbihe hâcet ve işârete zaruret yokdur. (6) Tezâcüf-i
devlet ü ikbâl ve tezâhüm-i hidmet ü iştigâl haberi gelüp imdâd-ı Rabbâniye
ihtiyâcımız (7) dahi mütezâcif olduğı malum olalı vazife-i râtibemüz
olan dacvât-ı devletinüz tazcif (8) ü teksir ohnmışdur.
Mâ- dâm ki menzil-i hayâtda mukim ve dest-i mekârihden selimüz ducâ-yı
devletde devâm (9) ve makâm-ı ihlâşda kıyâm üzerineyüz. Vallâhi subhânehu ve tacâlâ
necelled tilke’l- catebeti’l-caliyyeti menâtu’l-meşâlihi
(lO)’l-cumhûr maşrüfen can-nevâhihâ şavârifu’d- duhür. Âmin Rabbe’l-Câlemin.
Ed-dâ'iyi’l-muhlişi’l-fakir Ebu’s-sucüdi’l-hakir cafâ canhu.
(11) Şeh-zâde
hvâcesine irsal olman mektübdur
(12)
Mahfîl-i
şerif-i fazâ’il-nigâr ve nâdi-i münif-i efâzıl-medâra şebbitullâhi tacâlâ
kavâtide tizzuhu mede’d-duhüri (13) ve’l-acşâr dürer-i dacvât-ı
şâfiyât-ı verdiyyetü’n- nefehât ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı
rindiyyetü’n-nesemât nişâr (14) kıhndukdan sonra inhâ5-i ruk'a-i
tahiyyet u ducâ budur ki “hayru’l-umüri evsatahâ”[87] mazmün-ı
şerifi mucibi üzere (15) her emr hayr-ı mahz ve nef-i baht ise dahi kader-i
ma'hûddan efzün ve dâ’ire-i rüsum u hudüddan (16) birün olmak himây-ı hikmetden
hâriç idügi zamır-i münîr-i 'utârid-te’şire püşide degül iken dâcî-i
(17) devlet-hvâh Mehmed muhlisimiz hakkında sabıkan ve lahikan
müntehâ-yı eb'âd ve merâtib-i a'dâddan mütecaviz âşâr-ı lutf (18) u ihsan ibraz
kılınduğından gayrı hâlen cenâb-ı bercıs-i burc-ı şaltanat-ı zâhire ve nâhid-i
evc-i (19) hilâfet-i bâhire matlac-i âftâb-ı fazl-ı Hâh neyyir-i aczam-ı
celâlet ü câh halleddallâhu ta'âlâ eyyâme saltanatuhu’l-'uzmâ (20) mâ
te'âkubu’l-eyyâmi ve’s-sunün ve ecriye ahkâmı hilâfetuhu’l-kubrâ
fî-aktâri’r-rubTl-meskün hazretleri (21) cenâb-ı refî'ü’l-kıbâblarmdan zamime
emrinde kitâb-ı kerim-i celilü’l-mikdâr ve hitâb-ı vesîm-i celilü’l-âşâr [17a]
işdâr buyunlmış huzür-ı pür-nûr-ı haşmet-penâhlannda gûn-â-gün şennende olduk.
Mehmed rebib-i ni'met ve rehin-i (2) hidmet bende-i bi-minnetleridür. Akşâ-yı
medâric-i kemâli ve aclâ-yı me'âric-i âmâli hâk-pây-i sa'âdet- (3)
penâhlarından silsile-i 'ubûdiyyetlerine intizâmdur. Ol sa'âdete fâ’iz oldukdan
şonra matlab-ı âher kalmamışdur. Nazm1:
Hüve’l-'ilmü’l-ferdüllezi
leyse li’l-verâ Sivâ zıllıhi fi’l-hâfıkayna [makam][88] [89] Huve’l-maksadi’l-akşâ fe
menzellezi leh Sivâ neyluhu fi’l-'âlemîne meram[90]
Bu za'ifün dahi devâm-ı cömr
ü devlet-i hümâyûn ve kıyâm-ı hıyâm-ı cizz ü sacâdet-i
rüz-efzûnlanndan ğayn matlab olmaduğı zamır-i münıre inhâ olmmışdur. Yine
tekrîr-i minnet ve tecdıd-i vaşiyyet olınur ki mahfîl-i şeriflerinde bu fakiri
şermendelikden şıyânet idesiz. Rüzî tazarru'...
37.
Mektup[91]
(4)
Ka'be-i Mu'azzamanun
ba'zı ahvâli sultânlar tarafından şorıldukda
yazılan cevâbdur
(5)
Yigirmialtıda
hâkim-i Mısr-ı mülk-i eşref berr-i sebâ-yı emri ile Kacbe-i
mu'azzamanun içinde cidâr-ı şerif ile (6) üstüvaneler mâ-beyninde olan mermer
kalc olınup altı ıslâh u ta'mir
olınup yine ak kireç ile yirine (7) vaz' olınup ve cidâr-ı şerîfde dahi ba'zı
mermerlerde halel müşahede olınup ve ba'zı harâb olmağın (8) ta'mir ü ıslâh
olınup bâb-ı Ka'be-i mu'azzamanun mukabelesinde bir mermere “takarrebe ilallâhi
ta'âlâ bi-'imâreti ruhâme (9) hâze’l-beyti’l-mu'azzami’l-'abdi’l-fakir ilallâhi
ta'âlâ el-mülki’l- eşrefi berr-i sebâ-yı mürid” yazıhnışdur. Bir deFa dahi (10)
beyt-i mu'azzamun üstüvânelerinün biri eskiyüp tebdile muhtâc olup bir yeni
üstüvâne ihzâr olınup (11) eski giderilüp bu yirine vaz5 olınmak kaşd olınup
bir mikdâr uzun gelmeğin tekrar kesüp (12) yirine vaz5 itmeğe zamân müsâcade
itmeyüp ahşâm irişüp gice ile bâb-ı Kacbe açılmak mümkin olmaduğı
(13) sebebden üstüvâne inhiraf üzerine tayam konılup çıkılup gidilüp irtesi
'ale’s-seher bevvâblar (14) gelüp bâb-ı şerif feth olmdukda üstüvâne tamâm-ı
istikâmet üzerine yirine varmış bulınup (15) 'âmme-i nâs Ka'be-i
mu'azzamanufi kerâmet-i 'uzmâsım müşâhede itmişlerdür. Ve dahi mizâblarun birin
(16) râmişt vaz' itmişdür ki Ka'be-i mu'azzamada ribât-ı meşhün vardır. Andan
sonra beşyüzotuz (17) yedi târihinde halife-i Muktefi-i 'Abbasi vaz' itmişdür.
Beşyüzkırkbir târihinde halife-i
(18)
Nâşır-ı
cAbbâsi vaz' itmişdür ki Sekizyüzyigirmialtı târihinde mevcüd olan
ol mizâbdur ki (19) ismi üzerine yazılupdur, ağaç olukdur, dört zirâ'dan
uzundur, özi raşâşla kaphdur, (20) taşrada görinen cânibi gümüşle yaldızhdur.
Sultân Selime şeh-zâde iken gönderilen mektübdur
(21) Hakk
sübhânehu ve ta'âlâ hazreti evliyâ-yı şeri-i metine buyurduğı va'd-i kerim ve
a'dâ-yı din-i mübin hakkında [17b] buyurduğı va'id-i 'azîm muktezâsı
üzere mebde’-i ihtilâl-i nizâm-ı 'âlem ve menşeli fesâd-ı ahvâl-i ümem (2) olan
ma'den-i baği vü 'udvân ve menba'-i 'utuvv u tuğyânı ahsen-i vücüh-ı lâ’ika ve
eymen-i evzâ'-ı râ’ika (3) üzerine bi’l-külliyye kal' u kam' buyurduğı
ni'met-i 'uzmâ ve 'atiyye-i kübrânun şükrinde bezl-i mechüd ve sa'y-i (4)
beliğ-i nâ-mahdüd buyunlup belki izhâr-ı 'acz ü kuşür ve ibdâ’-ı vehn ü fütur
buyunlup ol ni'met-i (5) celilenün huşülindeki gibi şükrinde dahi cenâb-ı
Kibriyâdan istimdâd buyunlduğı müşâhede vü mütâla'a (6) kılındukda âyât-ı
mahâmid-i Rabbâniyye tekrâr ve da'vât-ı devlet-i rüz-efzûnınuz bi-şümâr
kılındı. (7) Hakkâ mesâlik-i şükrinde kâffe-i enâm 'âciz ü kâşır ve
beydâ’-i hamdinde cumhûr-ı havâşş u 'avâmm hâ’im (8) ü hâ’ir olıcak na'mâ’-i
'uzmâ ve âlâ’-i kübrâdur ki hazret-i Feyyâz-ı mutlak ifâza buyurdı. Hamd ü
minnet (9) ve şükr-i bi-ğâyet tâb-ı rüz-ı sâ'at cenâb-ı refî'inedür. Silsile-i
esbâbda muntazam olan bendeleri (10) dahi ikâmet-i merâsim-i hidmetde ve edâ’-i
hukük-ı 'ubüdiyyetde taksir itmediler şükrullâhi ta'âlâ
mesâ'iyehumu’l-cemile. (11) Lâkin rebıb-i
ni'met-i 'uzmâ ve rehin-i hidmet-i £ulyâ mukemmelu’l-halki
bi-husni’l-edeb mubâreku’l-ismi e'azzü’l-lakab (12) £Ali Ağa
bendelerimin hidmeti cillet-i tâmmeden cüz’-i ahyar gibi
seri'u’t-te’şir vâki£ olmışdur. (13) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ
hazreti ber-hordâr eyleyüp zıll-i hümâyun ve sâye-i devlet-i rûz- efzûnınuzda
ser-bülend (14) ü sa'âdetmend eyleye ki her faşl u bâbda imdâd-ı £inâyet-i
Rabbâniyye ve is'âd-ı hidâyet-i Sübhâniyye ile hâlen (15) ve makalen tamâm-ı
hüsn-i tedârik ü tedbir ve kemâl-i lutf-ı edâ vü ta'bir ile vech-i vecih ve
şân-ı nebih üzere (16) şevket-i hilâfet-i bâhireyi iş'âr ve kuvvet-i kâhire-i
saltanat-ı zâhireyi izhâr idüp kalbini
(17)
bi-ihtiyâr
celb ü teshir eylemişdür. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ ber-hordâr idüp zıll-i
zalîl-i hümâyûn ve sâye-i sa£âdet-i (18) rûz-efzümnuzda mümtâz u
ser-efrâz eyleyüp zıll-i vücüd-ı şerifimizi mefârik-ı 'âlemin üzerine memdüd
kıhvire.
39.
Mektup[94]
(19) Şeh-zâde
hvâcesi 'Atâullâh Efendiye gönderilen mektübdur
(20)
Bundan
akdem müsvedde cenâb-ı refî'e refi olmdukda ruk'a-i du'âda hâtır-ı fâtirün akşâ
merâmı ne (21) idügi hidmet-i 'aliyyeye iş£âr ohnduğmdan ğayn
şâhibü’n- nesebi’z-zâhiri’s-sâmi ve’l-fazli’l-bâhiri [18a]’l-£ışâmi
Mevlânâ Pir Ahmed Çelebi hidmetieri ile zamir-i münir-i müşteri-tedbire
tafşilen i'lâm olmmış idi. (2) Bu za'ifün kadr-i vazi'i ilkâ olınup ol cenâb-ı
Celilün şân-ı refî'i mucibi üzere (3) hudüd-ı tahrîr ü takrirden mütenâ’i
ahkâm-ı birr-i nâ-mütenâhî ışdâr buyunlup sevâbık-ı mevâ’id-i (4) seniyyelerinün
binde birimin hukük-ı şükrin edâda 'âciz ü kâşır ve hâ’im ü hâtir iken
levâhik-ı (5) 'avâ’id-i £avârif-i behiyyelerinün feyezanıyla bu
katre-i hâk-âlüd ğarik-ı bihâr-ı haclet ü hayret olmışdur. (6) Lâ-cerem
dergâh-ı £âlem-penâh-ı mücibü’l-muztarrîni izâ da'âhu cenâb-ı
refî'ine dest-i tazarru' u ibtihâl (7) ref* ve cebin-i tezellül ü su’âl sâha-i
sücüd-ı Sübhânide vaz' olınup rûz u şeb karî-ı bâb-ı (8) zarâ'at u münâcât
olınur ki metâlib-i diniyye vü dünyeviyye ve me’ârib-i evleviyye vü uhreviyyeden
hâtır-ı (9) 'âtır-ı 'utârid-nazirlerine hutur eylemez. Makâşıd-ı £âliye
vü merâşıd-ı sâmiyelerin müyesser eyleyüp (10) zılâl-i eyyâm-ı hümâyûnların
meşârik u meğâribe memdüd ve atnâb-ı hıyâm-ı devlet-i rûz-efzünlann (11)
evtâd-ı huluvvda ma'küd eyleye. Âmin.
Kazı'askere Şeyh İbrahim içün yazılandur
(12)
Mahfîl-i refic-i sa'âdet-medâr ve meclis-i menî'-i
celâlet-nigâr mehhedallâhu ta'âlâ kavâ'ide izzuhu mede’l-edvâr (13) cenabına
dürer-i da'vât-ı şâfiyât-ı muhlisime ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı bî-kerâne
ithafından sonra (14) inhâ’-i risâle-i du'â budur ki zamir-i münır-i
mihr-tenvır ve hâtır-ı 'âtır-ı müşterî-tedbîr tefahhuş-ı ahvâl-i ehibbâya
(15)
tevcih
buyurdur ise bi-'inâyetillâhi sübhânehu ve ta'âlâ meyâmin-i himem-i 'ulyâ ile
selâmet ü 'afiyet üzerine (16) da'vât-ı devlet-i ebed-peyvende müdâvim-i
mülâhaza buyunla. Ehâdiş-i şevk u ğarâm ve ahbâr-ı vecd (17) ü uvâm nitâk-ı
takrir ve dâ’ire-i tahrîrden mütecâvizdür. Cenâb-ı Rabbü’l-erbâb 'azze
sultânuhu (18) dergâh-ı 'âlem- penâhmdan mes’ûldür ki ahsen-i vücüh-ı râ’ika ve
eymen-i ahvâl-i lâ’ika üzerine mütâla'a- i (19) tal'at-i hümâyûn ve müşâhede-i
cemâl-i sa'âdet-füzün de müşerref ü müsta'idd olmamuzı müyesser buyura. (20)
Kaşaş-ı ğuşaş-ı dün ve hikâyât-ı nikâyât-ı mehcün bi’z-zât edâ olma bi-fazlillâhi
'azze ve celle. Ba'dehu inhâ’-i (21) hidmet-i sâmirütbet budur ki bundan akdem
cenâb-ı cennet-mekân-ı kuds-âşyân el-muhtassati bi-mezidi’r- nzvân [18b]
sultân-ı 'azimetü’ş-şân 'amimetü’l-birri ve’l-ihsân hazretlerinün medrese-i
şeriflerin ki rehin-i hidmet-i (2) 'ulyânuz ve rebib-i ni'met-i 'uzmânuz
Mevlânâ Şeyh İbrâhim du'â-gûyınuza sadaka buyurup efrühte- (3) çerâğınuz kılup
sonra mevâ’id-i ihsânınuzı mütevâtir idüp tekrâr terakki itdürüp kat kat (4)
ihsânınuz olmağla ehaşş-ı havâşş-ı 'abıdinüzden ihşâ buyurmış idimiz. Hakkâ
mezkûr du'â-gûyınuz (5) dahi hukûk-ı ihsânınuzı yirine getürmekde ve
ni'metlerinüzün şükrinde taksir itmeyüp gice gündüz (6) du'â-yı devletimize
müdâvemet üzerine medrese-i şerifede bir mertebede şuğl ü cem'iyyet idüp (7)
hidmet itmiş idi ki medrese-i şerifenün 'unvânın tamâm-ı tekmü itmiş idi. Sonra
mezbür du'â-gûyınuzdan (8) almup bir denî şahsa virildi. İki yd mikdân olmışdur
ki medrese-i 'aliyyetü’ş-şânun nâm u nişânı (9) belürsüz olup ne 'indallâhi
ta'âlâ ecr-i cezri tevakku' olmur ne 'inde’n-nâs zikr-i cemîl ile tezekkür
olınur (10) oldı. Min- ba'd dahi bu aşl-ı ednâya virilürse merhûmenün şân-ı
şereflerine halel-i 'azîm virür. (11) Mercûdur ki bu bâbda âşâr-ı himem-i
'âliyetü’l-mikdâr ibrâz buyunldı. Medrese-i şerifeyi o makûle erâzil (12) eli
irişmek mertebesinden defi buyunlup eşrâf-ı 'ulemâya virilür pâyelerden itmeğe
ğâyet (13) buyunla. Hemışe sa'âdet ü ikbâl mütezâyid-bâd bi-Rabbi’l- 'ibâd.
(14)
Evkâf-ı
Mışriyye içim yazılan fetvalara dahi idenlere cevâb-ı
(15)
Ba'dehu
eşnâ’-i sütûr-ı kitâb-ı miskin-nikâbda sabıkan evkâf-ı Mışriyyenüfi ba'z-ı
ahvâli huşüşında (16) virilen ecvibeye müte'allik ba'z-ı makâlât tazmin
buyunlmış 'ilm-i calem-ârâya hafi olmaya ki ecvibe-i (17) merküme ol
diyâr-ı celiletü’l-mikdâr lâ- siyemmâ Haremeyn-i muhteremeyn zâdehumullâh
sübhânehu şerefen ve kerâmeten (18) ehlinim vazi' u refi' mezheb-i Hakk-ı
manşür ve meslek-i beyyin-i meşhur üzerine kendilere fâhz (19) olı gelen
mevâhd-i ni'am kimden idügin bilüp dacvât-ı devlet-i sultâniyye muzâ'if
olmak recâsına (20) işâret-i 'aliyye ile tahrir olmup sebebi dahi sabıkan
Bağdâd hâkimi olan Mevlânâ Muşlihu’d-din (21) idügin ve ne keyfiyyetle vâki'
olduğm dâfi-i devlet-hvâh ve muhliş-i bi-iştibâh Mısır hâkimi du'â
[19a] güyınuza tafsil olınnuşdur. Bu makûle ğâyet-i hamide ve netice-i
pesendide tahsili içtin tertib (2) olman mukaddemâtı ba'z-ı cehele şafâlan
zu'mmca ta'kis idüp nâkiz-i matlübı intâc itmek (3) emr-i bedi'dür. 'îlm-i
münire hâfi degüldür ki diyâr-ı Rümda Karamanoğlı ve Germiyânoğlı ve Aydm ve
(4) Menteşe gibi ba'z-ı ednâ hâili mülük-i kabâ’il ve anlanın havâşisi
itdükleri evkâfun 'âmmesinün haşılları (5) arazîmin harâc-ı muvazzafı ve
harâc-ı mukâsemesi belki ba'zmda beytü’l-mâl ve mâl-i ğâ’ib ü âbıklar bile (6)
hâsıl kayd olınmışdur. Vâkrflannun hâli böyle iken ve masraflarınım ba'zı dahi
mu'teddün-bih degül iken (7) ve vakfiyyeleri muhtell ü muhabbat iken aşlâ
birine ta'arruz olmmayup salâtin-i Mışrun eşref-i bikâ' (8) ehline vakf itdügi
nesneye cânib-i Sultâniden dahi ihtimâli olur mı? Eşhedü billâh ki (9) kâffe-i
'ulemâ ittifak eyleseler bir habbe ve şişe nakşına ihtimâl yokdur.
Rüstem Pâşâ hâtunına
Ahmed Çelebiye medrese virildükde yazılan
mektübdur
(11) Zamîr-i münir-i 'âlem-ârâya püşide olmaya
ki bu dâ'i-i kemine ve muhliş-i dirine ol dergâh-ı celilün kadimi (12) devlet-hvâhı
olup âbâ’-i 'ızâm ve ecdâd-ı fihâmınuzun 'aşr-ı şeriflerinden kalmış dâ'inüz
oğlı (13) dâ'inüzdür. Cedd-i a'lâ vü a'zamınuz merhum u mebrür Sultân Bâyezid
Hân 'aleyhi’r-rahmeti ve’r-nzvân (14) hazretlerimin mübârek ellerin öpmek
şerefi ile müşerref olmış tâ’ife-i 'ulemâ vü meşâ’ihda bu fakir ile (15)
birâderüm Şeyh du'â-güyıfiuzdan ğayn kimesne kalmamışdur. Devletifiüz du'âsı
üzerimize vazife-i dâ’ime (16) ve fanza-i lâzimedür. Mâ-dâm ki menzil-i cihanda
mukîm olavuz cemi'-i silsilemüz ile ve etbâc u eşyâ'muz (17) ile
da'vât-ı devletifiüz enis-i can u vird-i lisâmmuzdur. Egerçi kâffe-i nâs
'atebe-i 'aliyyefiüzüfî (18) du'âcılandur. Ammâ şâyed ğaynlarufi her
birinim der-i devletimizde bir dünyevi muradı var ola. (19) Bizüm murâdmuz
hemân devâm-ı devletifiüz ve bekâ’-i sa'âdetifiüzdür. Huşüşen geçen iki yıl
içinde Hakk sübhânehu (20) ve ta'âlâ hazreti dergâh-ı refı'ine bu 'ahd üzerine
tazarru' u ibtihâl olınmışdur. Hezârân hezâr (21) hâmdler ve şükrler ol Hakk-ı
bi-çün ve Hallâk-ı 'âlem-i kün feyekûn hazretine ki dergâh-ı 'izzetine yüz
sürüp [19b] gice gündüz münâcât kapusın bekleyen kulların mahrüm eylemeyüp
devlet ü sa'âdetifiüz günlerin gösterdi. (2) Bunufi devam u bekasından ğayn
aşla bir matlab u merâmımuz yokdur. Bu ni'met-i celile ile müteselli vü
mütemetti' olup (3) devam vü sebatı içün rüz u şeb Hakk sübhânehu ve ta'âlâ
hazretine tazarru'lar olmup sâ’ir metâlibden bir matlab (4) hâtıra hutur itmez
iken cenâb-ı nâmüs-ı esrâr-ı saltanat-ı zehrâ ve kâmüs-ı bihâr-ı hilâfet-i
ğarrâ emin-i (5) din ü devlet ve yemin-i mülk ü millet rükn-i râsih ve 'ilm-i
şâmih Âşaf-ı Cem - iktidâr a'ni cenâb-ı (6) vezîr-i Feridün-vakâr hazretleri
mefâhir-i 'aliyye ve me’âşir-i seniyyeleri muktezâsınca ebvâb-ı 'inâyet ü
ihsânlarm (7) meftüh-ı kulüb medrese-i şerife-i 'aliyyetü’ş-şân ve
rif'atü’l-ünvânlann kadimi rebib-i ni'met ve rehin-i (8) hidmetleri olan Ahmed
bendelerine sadaka buyurmışlar. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti celle celâlühu
cümlefiüzüfi (9) sa'âdetlerin müstedâm kılup cenâb-ı sultân-ı rûy-ı zemin ve
halife-i Rabbü’l-'âlemin menât-ı (10) nizâm-ı 'âlem medâr-ı meşâlih-i kâffe-i
ümem müşeyyid-i erkân-ı şeri-i mübin ve mümehhid-i ahkâm-ı din-i metin bâsıt-ı
(11) bisât-ı emn ü emân nâşir-i ahkâm-ı 'adi ü ihsân mâlik-i memâlik-i şark u
ğarb müdebbir-i umür-ı selm (12) ü harb hâfız-ı bilâdullâh hâmi-i 'ibâdullâh
a'ni cenâb-ı sultân-ı maşnkayn ve hâkân-ı hâfıkayn (13) halledallâhu zılâle
vücüduhu’ş-şerîf ilâ-yevmi yüb'aşün ve ecriye ahkâme ma'deletühu fî-aktâri’r-rub'i’l-meskûn
(14) hazretlerinim vücüd-ı şeriflerin dâ’im idüp sâye-i sa'âdetlerinde ve
pâye-i devletlerinde (15) cümlefiüzi 'aziz ü ser-firâz ve cemi-i ehl-i 'âlemden
'izzet ile mümtâz kılup anlan sizüfile (16) ve sizi anlarufila ve cenâb-ı
dürret-i iklilü’l-'azameti ve’l-ikbâl ve ğurret-i cebinü’s-sa'âdeti ve’l-iclâl
(17) sultân-ı 'azimetü’ş-şân hazretleri ile ve sâye-i silsile-i saltanatda
muntazam olanlar ile (18) ve ahter-i burc-ı saltanat-ı zâhire güççek sultân
hazretleri ile ve neyyir-i felek-i hilâfet-i zâhire (19) sa'âdetlü şeh-zâdeler
hazretleri ile müşerref ü müsta'idd olmanuz eyyâmmı mümtedd idüp zamân-ı medıd
(20) ve 'ahd-i ba'id biribirifiüz ile müşerref olup cemi'-i âlâm u eskâmdan
'ismet ü şıyânet buyura. (21) Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin
Şeh-zâde canibine irsal olman mektüb şüretidür
[20a] 'Atebe-i 'aliyye-i refî'atü’ş-şân ve südde-i seniyye-i
meni'atü’l-erkân ki mu'affer-i cibâh-ı cebâbire-i zaman ve mukabbel-i (2)
şifâh-ı kayâşıra-i zamândur lâ-zâlet a'lâme rif'atühu hafıkatu fi’l-hâfıkayn ve
lâ-berhat şevârikı şevketuhu (3) şârikatu beyne’ 1-maşnkayn mtPeyyedehu
bi’t-te’yidâti’r-Rabbâniyye ve makrünetühu bi’t- tevfîkâti’s-Sübhâniyye
mevâkıf-ı füshatü (4)’l-eknâfma hezârân hezâr kavâfil-i tevkir ü ihtiram ve
revâhil-i tebcil ü i'zâm ile cünüd-ı da'vât-ı ihlâş-(5) âyât ve vüfûd-ı
tahiyyât-ı ihtişâş-ğâyât irsal ohnup vezâtif-i hidmet-i zar â'at ü ibtihâl
üzerine (6) ikâmet ohndukdan sonra inhâ’-i nâdP-i sa'âdet-medâr u siyâdet-nigâr
budur ki sünnet-i seniyye-i cihânbâni (7) ve câdet-i behiyye-i
hâkâni üzere ğamâm-ı 'avâtif-ı 'aliyye-i hüsrevâni midrâr ve kulzüm-i 'avârif-i
seniyye-i sultânı zehhâr (8) olup bu 'âkif-i şavâmi'-i humül ve mücâvir- i
zevâyâ-yı za'f u zübül reşha-i aklâm-ı gevher-bâr ve sâye-i (9) enâmil-i
bedâ’i'-nigâr irsâli ile haziz-i hevândan evc-i âsmâna re? buyunlmış cenâb-ı
refî'ü (lO)’d-derecât Rabbü’l-arzi ve’s-semâvâti 'azzet esmâ’ihi ve cellet
âlâ’uhu hazreti ol cenâb-ı celilü’l- mikdâr (11) ve cemilü’l-âşârun a'lâm-ı
rif'atlerin seb'-tıbâkdan berter ve elviye-i 'izzetlerin fark-ı ferkadeyne
hem-ser eyleyüp (12) hin-i vürüdında sâha-i şükr-i Rabbânîde tacfir-i
cibâh u hudüd ve tekrîr-i hamd-i nâ-ma'düd kılındukdan sonra (13) tazâ'if-i
sa'âdet-meşhünında münderic olan enbâ’-i sa'âdet ve ahbâr-ı selâmet telakki
ohnmağla (14) ekâşi-i me'âric-i 'izzete 'urüc u i'tilâ kılındı. Hemişe enbâ’-i
meserret- nümâ ve ahbâr-ı sa'âdet-fezânuz (15) istimâ'ı ile kulüb-ı enâm mesrur
ve a'yun-i a'yân pür-nûr olmakdan hâli olmayup ... îlâhire.
(16)
Mâ-dâm
ki beni-nev'-i inşân 'arza-gâh-ı zıll-i zalil-i zıllullâh-i 'âlem-penâh ile
şerr ü zarardan sâye-nişin (17) ve 'ale’d-devâm ki a'yân u erkân-ı şerir ü
erâ’ik mekteb ü mekânda in'âm u nevâl-i cezil-i pâdşâh-ı sa'âdet-(18) destgâhla
bâ-behcet-i bisât ve huzür-ı mekin ola. Ol zât-ı bi-nazîr-i kader tedbir ve ol
cüd-ı (19) pür-cûd u destgir-i her- fakir ol Âşaf-ı
şafâ-âyin ve ol müşir-i her- 'izz ü temkin
şadr-ı zi-kadr-i (20) divân-ı
'adâlet-bünyânda rükn-i rekin ve ser-çeşme-i a'yân-ı her 'izz ü temkin olup
şâhib-i şâhibü’l-'Arab (21) ve’l-'Acem ve muşâhib-i hidmet ü ihtirâm ve
ile’l-ümem olmakdan hâli olmaya. Mu'tekifât-ı mesâcid-i harem-i kuds [20b] ve
eşniye-i merdübân-ı ma'âbid-i Ka'be-i ins ki netice-i mahz-ı 'ubûdiyyet ü
bendegi ve şemere-i şecere-i 'ayn-ı itâ'at (2) u efgendegidür. Arâzi-i
mukaddesede ki mazânn-ı icâbet-i kabül-i da'vât ve ma'ânn-ı huşûl-i merâdâtdur.
(3) Şubh u şâm leyâl ü eyyam belki cemi'-i ezmân ve sâ'ât-i evânda vird-i zeban
ve zikr-i cenan vâki' olmışdur. (4) Berîd-i meskenet ü huzü' ve peyk-i keşret-i
'ubûdiyyet ü huzü' ile 'urza-i bârgâh-ı 'azamet ü celâl ve pişgâh-ı (5) hayme-i
'izz ü ikbâl ki turre-i sâyebân-ı menzileti nitâk-ı dewâr-ı eflâkle meşdüd
vesa'at-i emân-ı ma'deleti (6) fark-ı firak-ı ahâli-i sath-ı hâk üzerine
memdüddur. Tuhfe olmak recâsı ile 'arz ohndı. Hemışe Rabb-i (7) 'izzet ü
ceberut ve 'âlem-i mülk ü melekût ol südde-i seniyye-i 'âliyetü’ş-şânı ve
'atebe-i 'aliyye-i (8) sâmiyetü’l-mekânı medâr-ı nizâm-ı 'âlem ve menât-ı
meşâlih-i kâffe-i ümem olmakdan hâli kılmayup rivâk-ı câh (9) u celâlini
evtâd-ı huluvvda ma'kûd ve zılâl-i ikbâlini mefârik-ı berâyâ üzerine memdûd
kıhvire. Âmin.
45.
Mektup[101]
(10)
Bu dahi vezir-i
a'zam mektübma cevâb yazılmışdur
(11)
Cebin-i ibtihâl sâha-i sücüd-ı Rabbânîde vaz' olınup ve
dest-i du'â vü su’âl dergâh-ı Sübhâniye ref' (12) olınup huzü' u huşu' ile ol
cenâb-ı refî'u’l-kıbâbun devâm-ı eyyâm-ı devlet-i rûz-efzün (13) ve kıyâm-ı
hıyâm-ı sa'âdet-i meşhünlan içim şunûf-ı da'vât ve ulüf-ı tazarru' u münâcât
kıhndukdan sonra (14) inhâ’-i fakir budur ki ol matla'- i 'izzet ü celâl ve
ufk-ı sa'âdet ü ikbâlden şevârik-ı envâr-ı (15) 'inâyet-i büzürgvâri sâtı' ve
bevârik-ı âşâr-ı himâyet-i kâmkâri lâmi' olup bu 'âkif-i şavâmi'-i (16) 'acz ü
inkisâr kitâb-ı kerim-i berâ'at-nizâm ve hitâb-ı vesim-i vâcibü’l-i'zâm irsâli
ile haziz-i
(17)
hevândan
evc-i âsmâna ref2 buyunlmış fünün-ı mevâ5id-i na'mâ’-i
fâ’ika ve şunüf-ı 'avâ’id-i âlâ’-i râ’ika (18) mukareneti ile nüzul
itdükde cenâb-1 Rabbü’l-erbâb celle celâluhu ve 'amme nevâlühu hazretinüfi
sâha-i (19) şükrinde ta'fîr-i cibâh u hudüd ve tekrir-i hamd-i nâ-mahdüd
kıhndukdan sonra matâvi-i şerifesinde (20) münderic olan ahbâr-ı sa'âdet-i
zât-ı şerif ve enbâ’-i 'âfiyet-i 'unşur-ı latif telakki olınmağla (21) akşâ-yı
me'âric-i meserret ü ibtihâca 'urüc olınup âyât-ı hamd-i Rabbani tekrar ve
da'vât-ı [21a] şükr-i Sübhâni bi-şümâr kılındı. Hemişe ehâdiş-i sa'âdet
ü ikbâl ve ekâvil-i câh u celâlinüz (2) istimâ'ı ile mesâmi'-i zemin ü zamân
müşerref olmakdan hâli olmaya. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin. Ammâ tazâ'if-i (3)
hitâb-ı celilde da'vât-ı devlete iştigâl olınmak buyunlmış galiba bu za'if-i
nâ-tüvânun za'f-ı (4) hâli ve kıllet-i kudret ü mecali sebebi ile hidmetde
nev'an kuşûr vâki' olmak ihtimâline binâ’en (5) buyunlmış ola. 'îlm-i muhite
püşide degüldür ki mü’min olan ferâhz ü vâcibâtda müsahele idemez. (6) Egerçi
yevmen- fe-yevmen kuvvet-i kemâl za'fda ve za‘f-ı kemâl kuvvetdedür. Lâkin
vazife-i dâ’ime ve fariza-i (7) lâzimemüz olan hidmet-i ducâda
taksire ruhsat yokdur. Mâ-dâm ki kayd-ı hayâtda olavuz ducâda (8)
kâ’im ve hidmetde dâ’imüz. Hakk sübhanehu ve tacâlâ cellet
‘azametuhu hazreti hâkân-ı rüy-ı zemin halife-i RabbüT'âlemîn (9)
halledallâhu tacâlâ zılâle saltanatuhu ilâ-yevmi’d-din hazretlerini
ve cenâb-ı refî'inüzi ve haremeyn-i şerifeyninüzi (10) hemişe cayn-ı
‘inâyâtla melhuz ve cemF-i âlâmdan emin ü mahfuz kdup hemvâre makâlid-i umun
re’y-i (11) münirinüze menüt ve meşâlih-i cumhün cenâb-ı hatinnuza merbut idüp
zimâm-ı ahkâm-ı sultâniyye (12) dest-i kudretimize müsellem ü müsahhar ve cinân-ı
evâmir-i hâkâniyyeyi kabza-i irâdetinüzde şâbit ü mukarrer (13) kılup kâffe-i
re'âyâ ve câmme-i berâyâyı kenef-i himâyetinüzde âsûde-hâl ve
marzıyyüT bâl kdıvire. Âmin.
(14) Bu
dalp vezir-i a'zama yazılmış mektübdur
(15)
Dest-i
tazarruc u huzüc dergâh-ı mücîbü’s-sâ’iline ref* ohnup
vecihe-i tezellül ü huşüc secdegâh-ı (16) kâziü’l-hâcâta vazc
olınup ol cenâb-ı celîlü’l-akdârun devam-ı eyyâm-ı hümâyun ve kıyâm-ı hıyâm-ı
sacâdet-(17) meşhûnlan içün ibtihâl ü münâcât kılındukdan sonra carz-ı
fakir budur ki cinân-ı ‘azâ’im-i maziye ve zimâm-ı himem-i (18)
‘âliye yümn ü ikbâl ve sa'âdet ü iclâl ile şayd u şikâr niyyetine Yanbolı
cânibine tevcih buyunlmış. (19) Her kande teveccüh idersenüz Hakk sübhânehu ve
ta‘âlâ hazretinün tevfıki refik ve imdâd u irşâdı hâdi-i tarik (20) olup leyi ü
nehârda ve hazar u esfârda ‘ayn-ı ‘inâyeti ile manzür u melhuz ve ‘avn ü
himâyeti ile (21) maşûn u mahfuz olup ol metâlibden istifâ’-i hazz ve kazâ’-i
vatar ohndukdan sonra kudûm-ı devlet-i [21b] karin ve vürüd-ı sa‘âdet-i
rehininüz ile kudûm-ı hümâyûn ve nüzül-i sa‘âdet-i makrûn ile bu diyâr dahi (2)
müşerref ü ma‘mür olup âftâb-ı hayâtımuz mağrib-i ecelde ğurûb itmedin
mütâla‘a-i tal‘at-i hümâyûnla (3) müşerref ü müsta‘idd olavuz. Âmin
Rabbe’l-'âlemîn.
(4) Ba‘dehu tazâ‘if-i
hitâb-ı celilde da'vât-ı devlete iştigâl olma diyu fermân buyunlmış. Eğer bu
za‘ıf (5) ü nâ-tüvânun kudret ü istitâ'atine göre iştigâl olmmak buyurdur ise
mirâren ‘arz olınmışdur. (6) Mü’min olan üzerine fariza-i lâzime olanı fevt ü
terk itmek yokdur. Eğer ol cenâb-ı refı‘un (7) kâffe-i ehl-i Islâma huşûşen fırka-i
‘ulemâya lâ-siyemmâ bu fakir-i nâ-tüvâna ve müte'allikâtına fâ’iz olan fünün-ı
(8) ‘inâyet
I
ü ihsan ve şunûf-ı devlet-i
bî-kerânlanna göre hidmet ü mükâfat buyurdur ise hukûk-ı (9) ihsanımız
zimmetimüzde ol mikdâr degüldür ki ke-mâ yenbağı şükri 'uhdesinden hâriç olmak
mümkin ola. (10) Kanğı biri edâ olınur. Lâ-siyemmâ şimdi şevâfi'-i
himem-i 'âliye temhid-i kavâ'id-i bende-nüvâzî ve revâfi'-i (11) 'azâ’im-i
mâziye teşyid-i ma'âkıd-ı çâre-sâzî kılup rebıb-i ni'met-i 'uzmâ ve rehin-i
hidmet-i 'ulyâ (12) ğarîk-ı bahr u birr-i ihsân halka-be-güş-ı âstâne-i
'âli-şân bende-i muhliş-i kemine ve çâker-i muhtaşş-ı (13) dirine Ahmed
bendeleri güşe-i kitâb-ı kerîmde zikr buyunlmış ne katredür ki reşha-i hâme-i
bedâ’i' (14) nigâr ile mestur-ya ne zerredür ki lafz-ı gevher-nişârda mezkur
ola. Bu mertebede olan hukük-ı (15) 'inâyât-ı Hudâvendinün 'uhde-i şükrinden
hurüc nice mutaşavverdür. Lâkin hazret-i Hâlik-ı bî-çün ve mertebe-i (16)
etvâr-ı kün feyekün 'azzet subuhâtu cemâlihi 'an-en yulâhizaha’l-'uyün ve cellet
surâdikâtu celâlihi (17) 'an-en yenâlehâ eydi’l-efkâri ve’z-zunûn hazretinün
kudret-i zâhiresinden hâriç aşla nesne (18) yokdur. Kâffe-i evkâtda lâ-siyemmâ
i'kâb-ı şalavâtda cemi' müte'allikât ile dergâh-ı 'âlem- penâhına yüz ttıtup
tazarru' dayuz. (19) Ammâ silk-i tazâ'if-i hakâyık-nişân ve şımt-ı matâvi-i
'akâyık-feşânında muntazam olan cevâhir-i (20) ahbâr-ı 'âfiyet-i 'unşur-ı latif
ve zevâhir-i enbâ’-i sa'âdet-i zât-ı şerif bu za'if-i nâ-tüvân (21) katında
a'zam-ı 'atâyâ-yı fa’ika ve ekrem-i hedâyâ-yı râ’ika iken anımla iktifa
buyunlmayup [22a] elvân-ı mevâ’id- i birr ü ihsan ve eşnâf-ı 'avârid-i birr-i
bi-kerân ifaza buyunlmış. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti (2) hemişe ol
medâr-ı nizâm-ı mülk ü millet ve menât-ı şalâh-ı hâl-i dîn ü devlet olan cenâb-ı
refi'un (3) üzerine fünün-ı na'mâ’-i 'aliyye ve şunüf-ı âlâ’-i behiyyesin
hemişe mütevâtir ü mütevâşıl kılup kâffe-i ümem (4) ve 'âmme-i ehl-i 'âlem
üzerine zılâl-i sa'âdetlerin memdüd kılup ... İlâhire.
(5) Rüstem Pâşâ
merhüma cevâb-ı mektüb yazılmışdur
(6)
Ârâ-i
'âlem-ârâya ma'rüz-ı fakir budur ki ol cenâb-ı refî'den mektüb-ı şerif vârid
olup mazmün-ı şerifinde (7) Hakk ta'âlâ hazreti halifetullâh hazretlerine
tefviz buyurduğı emânet-i 'azimenün hidmetkârlığm bu kulına (8) fennân buyurdı.
Sa'âdetli pâdşâhun Hakk ta'âlâ hazretinün emr-i şerifine imtişâl idüp 'âlemi
'adile (9) ma'mür itmekden ğayn aşla murâd-ı şerifleri yokdur. İmdi bu bâbda ne
vechle 'amel olmmak gerekdür ki sa'âdetlü (10) pâdşâh kıbelinden Hakk ta'âlâ
hazretinün emr-i şerifine imtişâl olmmış olup bu kullan dahi hukük-ı (11)
hidmetlerini yirine getürmiş olam. Mercüdur ki işâret olma ve memâlik-i
mahmiyyede olan ümerâ vü kuzâtdan (12) ve ğayndan zulm görenler hâllerin size
bildürürler. Ol vâsıta ile ahvâl-i 'âleme çok vuküfınuz olur. (13) Ne makûle
zulm ü fesâd vâki‘ olur ve ekseriya ne aşl kimesnelerden
sâdır olur. Ol dahi i‘lâm (14) olma ki mümkin oldukça müslimânlardan şen ü
fesâd def olınmağa sacy olma diyü buyunlmış. (15) ‘îlm-i şerife
püşıde degüldür ki Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hazretinüfi hâkim olan kullarına
evâmir-i şerifesi icmâl üzerine (16) “İnnellâhe ye’murukum en tu’eddu’l-emânâti
ilâ-ehlihâ ve izâ hakemtum beyne’n-nâsi en tahkumû bi’Padl”1 âyet-i
(17) kerimesinde mündericdür. Şöyle ki bu âyet-i kerime mucibi üzerine her
mansıbı ehline tevcih idüp (18) her bâbda ‘adile hükm idesiz ve itdüresiz. Hem
Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hazreti hukukini hem sa'âdetlü pâdşâh (19) hukukim hem
kâffe-i nâsun hukûkm tamâm edâ[106] itmiş olup
din ü dünyâ sa'âdetine fâ’iz olursuz (20) bi-hamdillâhi ta‘âlâ. Tefâşil-i
ahvâl-i ‘âleme ıtlâ‘ınuz ve şıhhat-i tedbir ü işâbet-i re’yinüz ve halk-ı
‘âleme merhamet (21) ü şefkatifiüz ve anlanın hüzün içün kendi huzünnuzı terk
itdüginüz cumhur içinde makbul ü müsellemdür. [22b] İmdi Hakk ta‘âlâ hazretine
tevekkül idüp her huşûşda hakk ne ise anı icra* itmek kaşd idüp re’y-i münire
(2) zahir olan hakk ne ise icrâ1 idüp menâşıb-ı ‘ulemâda nev‘-i
iştibâh vâki‘ oldukda tefâşil-i ahvâl-i (3) ‘ulemâ kâzi‘askerlere ma'lûmdur.
İttifak itdükleri hakk olmak mercûdur ki anufila ‘amel idüp ba‘z-ı mu‘azzamât-ı
(4) umûr-ı memleket ve müşkilât-ı meşâlih-i saltanat vâki‘ olup re’y-i
şerifinüz ber-vech üzerine mukarrer olmakda (5) halifetullâh hazretleri
mü’eyyedü min- ‘indillâhdururlar. Menâşıb-ı ‘ulemâ taklidinde ve sâ’ir menâşıb
tevcihinde (6) re’y-i münirleri bi-‘inâyetillâhi ta‘âlâ halelden ma‘şümdur.
Anlanın re’y-i şeriflerine mürâca‘at idüp bi’z-zât (7) mümkin olıcak bi’z-zât
‘arz idüp mümkin olmayıcak vâsıta ile ‘arz idüp fermân-ı celilleri ne vechle
(8) câri olursa mücibi ile ‘amel idicek Hakk ta‘âlâ hazretinüfi ‘inâyeti ile
mercûdur ki cümle-i ‘âlem muntazam (9) ola. Ammâ her vâsıtaya i‘timâd itmeyüp sizlere
ve halifetullâh hazretlerine sâdık olmayandan (10) ihtirâz idesiz. Bu
mâkûlenüfi sözine i‘timâd itmeyüp her huşûşda sa‘âdetli pâdşâh hazretlerinüfi
(11) re’y-i şeriflerini ve nzâ-yı şeriflerini tarik-i şahihden ma‘lûm idüp
mücibi ile ‘amel idicek mercûdur ki (12) Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ hazreti
sizlerden razı olup sa‘âdetli pâdşâh hazretlerinüfi hukûk-ı hidmetlerini (13)
edâ’ itmiş olasız.
Merhum Çelebi Efendiye Şam kazısı iken gelen mektübdur
(14) Mahfil-i şeri‘at-i şerife-i
şâmihatü’l-erkân u râsihatü’l-bünyân şebbitullâhi kavâ’ime ‘azzehu’l-‘aziz ve
de‘â’ime mecdehu (15)’l-mecîd ilâ-ğâyeti’d-dehri ve’l-ezmân cenabına fünün-ı
iltiyâm u ğarârn ile da'vât-ı sâfiyât-ı müştâkâne (16) ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı
bı-kerâne, ithâf kılmdukdan sonra inhâ’-i fakır budur ki 'aynü’l-a'yân (17) ve
şadru’ş-şudüri’l-ma'rûfi celâleti kadruhu fi-mâ beyne’l-cumhür fahr-i
erbâbü’l-mecdi ve’l-celâl şâhibü’l-'izzi’l-etemm sâhib-i ezyâlü’l-fahri’l-işm
nâmüs-ı esrâru’s-saltanati (19)’z-zâhire kâmüs-ı bihâru’l-hilâfeti’l-bâhire
'imâdü’l-evvâbi’l-'aliyyeti’s-sultâniyye ve di'âmü’l-a'kâbi (20)
’s-seniyyeti’l-hâkâniyye karinü’l-hazreti’l-'âliyeti’r-refi'ati’ş-şân
rehinü’l-hidmeti’s-sâmiyeti’l-menî'ati (21)’l-eyvâni’l-mahfüf bi-'avâtıfi’l-Meliki’l-
Mennân cenâb-ı ağa-yı kâm-rân-ı mebâdi-i ahvâl 'âdet-i me’âl ü siyâdet-i [23a]
menâllerinde cenâb-ı kuds-âşyân u firdevs-mekân hâ’iz-i kemâlât-ı kudsiyye
mâlik-i melekât-ı insiyye (2) merhum u mağfürun-leh Mevlânâ Halim Çelebi Efendi
'aleyhi’r- rahmeti ve’r-nzvân hidmet-i 'aliyyelerinde olup (3) mahâsin-i
terbiyet-i fâ’ika ile mürebbi olup merhumun mezâr-ı şerifi mahmiyye-i Şâm-ı
şerîf-i vâcibü’l-ihtirâmda (4) vâki' olup hukûk-ı şerife-i kadimelerin edâ’
içün üzerlerinde ba'z-ı âşâr-ı birr ü hayrât ve ahkâm-ı
(5)
hayr
u hasenât izhâr idüp ba'z-ı evkâf vaz' itmek niyyet idüp ol huşüş içün kurâdan
(6)
ve
arâzi-i memlükeden ve besâtinden ve musakkafâtdan ve bi’l-cümle devam u bekâ
cihetinden ve kesret-i rey' (7) u vefret-i nef cihetinden tamâm-ı makbul u
merğüb olan 'akârâtdan her ne mümkin ise tahsil olınmak bâbında (8) mercûdur ki
bezl-i mechüd olınup tamâm-ı murâd üzere vakflar bulınmağa sa'y-i cemil olma.
Eğer bahâsındadur (9) eğer menânet-i binâsındadur eğer şonmda bir da'vâ
olmakdadur bir vechle sa'y olma ki aşlâ bir mâddesinde (10) kuşûr u halel
ihtimâli olmayup biz hidmetlerinde şermende olmalı olmayavuz. Hem merhümun
merhum vâlid (11) ile hukük-ı sohbetleri var idi. Fakir üzerinde dahi hukûk-ı
ihsânları vardur. Lutf idüp edâ’ (12) idivirmege himmet idesüz.
50.
Mektup[109]
(13)
Budur
ki vâki' olan fitne-i diniyye ahbâr-ı mütevâtire ile kâffe-i ehl-i İslâm içinde
meşhur u ma'rüf (14) olmak nâmüs-ı 'ilm ü din ve hürmet-i şerifi mübini pây-mâl
itmekde kâfi olmağm vâkı'a-i hâl (15) hâk-pây-ı şerife 'arz olmmış idi. Ol
fitneye mübâşir olan kimesne dânişmendün mu'id oldum (16) didügi şuhüd-ı
'udülle şâbit olmak mukarrer iken ve mu'îdhâneye varup bir mikdâr oturup (17)
kilidleyüp gitdügin bir ehl-i 'ilm şehâdet ider iken ve dânişmendün karındaşı
oğlı mu'idhâneyi (18) kilidleyivirdügine bewâb-ı medrese şehâdet ider iken ve
kendi şimdiye değin idicek nice olur diyü (19) her kişi ile mübâheşe ider iken
şimdi ben mu'id itdügüme yâhüd itdüm didügüme şâhid gerekdür diyüp (20) hâkim-i
şadr dahi anı taşdik ü tahkik eylemişler. Bunca zamândan beri fitne-i mezbüre
ahbâr-ı (21) mütevâtire ile kâffe-i ehl-i İslâm içinde meşhur u ma'rüf
olmak nâmüs-ı 'ilm ü dîni ve
hürmet-i şeri-i [23b] mübini pây-mâl itmekde kifayet eylemez mi dirler yâhüd
merâtib-i 'ulüm u ma'ârif yeksan olup hazret-i (2) fahr-i 'âlemim sallallahu
'aleyhi ve sellem sünnet-i seniyyeleri üzerine şâbit-kadem olup ehâsin-i
'ulüm-ı zahire (3) vü bâtınede mahâsin-i a'mâl-i barize vü kâminede veresesi
olan 'ulemâ-i Rabbâniyye ile mücerred şeref-i menâşıb-ı (4) 'aliyye ile
müşerref olan her ma'rüfü’l-hâl kimesne 'ırz u nâmüsda ber-â-ber mi şanurlar.
Ol manşıb-ı celîle (5) lâ’ik fitne vü fesadı kam' u ref itmekdür örtüp
başdurmak degüldür. Çün ki böyle oldı “İmâ lillâhi (6) ve innâ ileyhi râci'ün”1
Bu za'if ü nâ-tüvân husûmeti divân-ı kıyamete te’hir itdüm. Hazret-i-
Ahkemü’l-hâkimin (7) celle celâletühu hükmine kodum. Hâk-pây-i şerifden
tazarru'um budur ki re>y-i 'âlem-ârâya ref' olman ruk'a-i
'ubüdiyyet (8) pâye-i serir-i hilâfete 'arz buyunlup aşağısı yukarısı bu halli
olan tâ’ife içinden bu fakır (9) halâs buyunlup cenâb-ı zıllullâh hazretlerinün
aşla bir habbesüz devâm-ı eyyâm-ı sa'âdetleri içün (10) bakiyye-i 'ömrümi
kari-ı bâb-ı münâcât u ibtihâlle hatm itmeğe himmet ü 'inayet buyunla. (11)
Hakk sübhânehu ve ta'âlâ ve tevâtüri 'ale’l-berâyâ berrehu ve tevâli hazreti ol
cenâb-ı refi'u’l-kıbâbı zılâl-i devlet-i Sultâniyye ve sâye-i (12) sa'âdet-i
hâkâniyyede hemişe 'ayn- ı 'inâyeti ile melhuz ve hıfz u himâyeti ile mahfuz
kılup tevfîk-i Rabbâni (13) refik ve hidâyet-i Sübhâni hâdi-i tarik eyleye.
Rüstem Pâşâ sultânına yazılan mektübdur
(14)
Hakk
sübhânehu ve ta'âlâ celle celâluhu ve 'amme nevâluhu hazreti zât-ı a'lâsı ve
şıfât-ı 'ulyâsı ve esmâ-i hüsnâsı hürmetine (15) cenâb-ı halife-i
'azimü’ş-şânun eyyâm-ı saltanatım dâ’im ü muhalled kılup sâye-i saltanat-ı
zâhire ve pâye-i (16) hilâfet-i bâhirelerinde ol emin-i mülk ü millet ve yemın-i
dîn ü devlettin 'izzet ü sa'âdetlerin (17) şâbit ü kâ’im ü mü’eyyed idüp
üzerilerinüzden nazar-ı re’fet ü 'inâyeti bir lahza ayırmayup fünün-ı (18)
behcet ü sürür ile biribirinüzden ayırmayup cemi' ahvâl ü evkâtda 'ayn-ı
'inâyet-i Rabbâniyye ile melhuz (19) ve himâyet-i Sübhâniyye ile mahfuz
kılıvire. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin ve yâ hayre’n-nâşırîn. Bu za'if ü nâ-tüvân
(20) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretinün bu iki ni'met-i celilesinün kadrini
bilen kullarından olup bu ni'metlerün devâmmdan (21) ğayn makşad u meram hâtıra
hutur itmediği hâk-pây-i şerifde rüşen iken hâliyâ fünün-ı ni'am-ı celîle ve
eşnâf-ı [24a] 'inâyât-ı cemile ifâza buyunlup Ahmed ü Mahmüd kulcağızlan
hâkden a'lâ-yı 'ılliyyine ref' buyunlmış (2) bu zerre-i bi-mecâl bu ni‘met-i
‘azimenün ‘uhde-i şükrinden çıkmak muhâldür. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti
cemi’ mekâşıd u metâliblerinün... İLâhire
(3) Merhum
Şeyh-zâde içün kazi'askere yazılan mektübdur
(4)
Nâdi-i
fazâtil-nigâra ve mahfîl-i efazü-medâra envâ‘-ı eşvâk ve eşnâf-ı iştiyak ile dacvât-ı
şâfiyât-ı (5) müştâkâne ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne ithafından sonra
inhâ’-i ruk‘a-i du'â budur ki zamir-i münir-i mihr-tenvir (6) bu cânib-i ahvâli
tefahhuşma müteveccih olur ise bi-‘inâyetillâh sübhânehu ve ta'âlâ cemi'
müte'allikâtla selâmet ü 'âfiyet (7) üzerineyüz. Lâkin zimmet-i za'îfeye lâzım
olan hukük-ı ‘azimenün ‘uhdesinden hurücda kemâl-i za‘f-ı (8) hâl ü zıyk-ı
mecâldeyüz. Evvelki hâl gitdi kuvvet ü kudret ânen-fe-ânen nokşân u tedennide
olup (9) müşkilât-ı meşâlih-i enâm ve ğavâmız-ı fetâvı vü ahkâm
yevmen-fe-yevmen tezâyüd ü terakkidedür. Bu emânet-i 'azime ke-mâ (10) yenbağî
ikâmet olınmak mutasavver olmaduğı ma'lûmdur. Sizün hâlimiz dahi bizümkiden
kalur degüldür. (11) Dâ’ire-i kudret ve himây-ı tâkatde olan mertebe bezl-i
mechüd ve sa‘y-i ma'hüd idüp cemi' umurda cenâb-ı (12) 'Allâmu’l-ğuyüb ve
Keşşâfu’l-kurüb) Rabbü’l-'inâyeti ve’t-tevfık Mufızu’l-hidâyeti
ilâ-sivâ’i’t-tarik (13) celle celâluhu ve ‘amme nevâluhu dergâh-ı
‘âlem-penâhına ilticâ vü iltizâm ve ‘urve-i vüşkâ-yı hıfz u himâyetine temessük
(14) ü i‘tişâm olmmakdan ğayn melce5 ü melâz ve makarr u ma'âz
yokdur. Biz nefsimüzi ve sizi tarik-i Hakk (15) üzerine şâbit-kadem idüp hatâ
vü hatalden ‘ismet itmek içün hemışe tazarru' u ibtihâlle kar'-ı (16) bâb-ı
münâcât üzerineyüz. Sizler dahi lutf idüp tazarru' u du'âyı nefsinüze haşr
itmeyüp (17) bu cânibi dahi yâd idesüz. Mercûdur ki hazret-i mukallibu’l-kulübi
ve’l-ebşâr Rabbu’l-mülki ve’l- melekût (18) cellet kudretuhu ve ‘ammet
kelimetuhu rızâ5-i şerifine muhâlif kavi ü ‘amelden ‘ismet buyurup
hayâtımuzı ve memâtımuzı (19) hakk-ı mübin üzere eyleyüp “yevme
tüble’s-serâ’ir”[112] [113]
fazâhatinden ‘ismet buyurup zümre-i muhlisinde (20) haşr buyura. Âmin yâ
Rabbe’l-‘âlemin. Ba‘dehu zamir-i münire mahfı degüldür ki kâffe-i ‘ulemâ
bildükleri Şeyh-zâde (21) du'âcınuz ki fünün-ı fazl u ma'ârif ile ma'rüf verâ‘
u takvâ üzerine cemi' evkâtm geçürüp [24b] kâffe-i ehl-i İslâmî tarik-i Hakka
irşâd itmeğe sarf idüp neşr-i ‘ulüm-ı Rabbâniyyeye müdâvim ve da‘vât-ı (2)
devlet-i Sultâniyyeye mülâzim Hakk ta'âlâ hazretinün bir ‘abd-i şâlihidür.
Hâliyâ ehl ü ‘ıyâlinün ma'âşlan (3) emrinde müzayakası ile muztarr olup mütevekkilen
‘alellâhi ta'âlâ mukassim-i erzâk-ı ‘âlemine müteveccih (4) oldı. Tefâşil-i
ahvâli zamir-i münirinüze ma'lümdur. Mercûdur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ
hazreti ma'îşetine (5) kifâyet ider ni‘met-i müyesser buyura
gelüp hidmetinde müstemirr olup huzür-ı kalble bakiyye-i
'ömrin hâkân-ı (6) rüy-ı zemin halledallâhu sübhânehu ve ta'âlâ zılâli
saltanatuhu 'alâ-mefarikıi-'âlemin hazretlerimin da'vât-ı devletlerine (7) şarf
eyleye in-şâ’allâhu ta'âlâ. Falar katında meşâlih-i nâsa kanşmakdan münker emr
yok iken müşârun-ileyhün (8) istihkak u zıyk-ı hâlin bilüp sükût itmekle
'indellâhi ta'âlâ mes’ül olmak havfmdan (9) terk-i 'âdet olınup şüret-i hâli
zamir-i münîre tezkir ohndı. Vallâhu’l-Mu'ti ve’l-Muste'ânun (10) bihii-i'tişâm
ve 'aleyhi’t-teklân.
Mekke-i müşerrefe şerifinden vârid olan
mektuba cevâbdur
(11) Mevkıf-i refî'-i
'azamet-medâr ve mahfil-i meni'-i celâlet-nigâr şeyyedallâhu 'azze sultânuhu
erkâne (12) devletuhu’r-râsiha ve ebbede eyvâne 'izzetuhu’ş-şâmihati ilâ-
ğâyeti’d-duhüri ve’l-a'şâr cenâbına (13) dürer-i da'vât-ı şâfiyât-ı
verdiyyetu’n-nefehât ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı rindiyyetu’n-nesemât (14)
ithâf ohndukdan sonra inhâ’-i risâlet-i tahiyyet ü du'â budur ki muktezâ-yı
cümüm-ı (15) mefâhir-i Hudâvendi ve müsted'â-yı me’âşir-i ser-bülendi üzerine
zamir-i münir-i mihr-tenvir ü müşteri (16) tedbir ve hâtır-ı hatirdür ya
mekâtir-ı 'utârid - te’şir tefakkud-i ahvâl-i ehibbâya müteveccih olur ise (17)
el-hamdü lillâhi ta'âlâ meyâmin-i himmet-i 'aliyye ile selâmet ü 'âfiyet
üzerine da'vât-ı devlet-i ebediyye (18) ve tahiyyât-ı sa'âdet-i sermediyyeye
müdâvim ü müşâbir mülâhaza sâriyle şeref-i mülâkât-ı rüh-(19) efzâ ile müşerref
olmağa şevk u ğarâm u iltiyâ' u evâmımuz ehâdîşi. Şi'r:
(20)
“Fe-vallahi lâ-yeşfi’l-'alile risâletun
Ve lâ-y eşteki şekve’l-muhibbi resülun[114] [115]
mücibi üzere rüsül-i resâ’il
(21) ü zerâ’i' ve vesâ’il [ü][116] vesâtatı
ile beyân dâiresinden birün ve merâtib-i a'dâddan efzündur. [25a] Kâffe-i
evkâtda lâ-siyemmâ a'kâb-ı şalavâtda kar'-ı bâb-ı münâcât olınur ki cenâb-ı
Câmi'ü’n-nâsi (2) yevme lâ-reybe fîh cemmet şanâ5i'-i âlâ’ihi ve
'ammet bedâ’i'-i na'mâ’ihi verâ’-i rivâk-ı ğayb u kümün (3) ve estâr-ı sırr-ı
meknün-ı kâf u nündan ahsen-i vücüh-ı fâ’ika ve eymen-i evzâ'-ı râ’ika üzerine
(4) devlet-i mülâkâta ve sa'âdet-i muvâfakata mü’eddî bir şun'-ı bedi' ibrâz
buyura. Kaşaş-ı ğuşaş-ı (5) nâ’i vü bi'âd bi’z-zât hikâyet olma bi-fazlillâhi
subhânehu ve lutfihi. Ba'de-zâlik bihâr-ı 'avâtıf-ı 'aliyye-i (6) büzürgvâri
zehhâr ve sehâb-ı 'avârif-i seniyye-i Kâmkâri midrâr olup ol mada'-i âftâb-ı
(7) neyyir-i a'zam-ı celâlet ü câh cenâb-ı celilü’l-mikdâr ve cemilü’l-âşârdan
şevârik-ı envâr-ı lutf u ihsan (8) tulü' ve bevârik-ı âş âr-ı kerem-i bı-kerân
sütü' idüp bu 'âkif-i şavâmi'-i mahabbet ü ihlâş (9) fihrist-i cende-i belagat
'ünvân-ı şahîfe-i berâ'at tevki'-i refî-i kâm-râni yarhğ-ı beliğ-i şâdmânî (10)
a'nı reşha-i aJdâm-ı güher-bâr ve rakam-zede-i hâme-i bedâ’i'-nişâr irsali ile
teşrif buyunlmış (11) eymen-i evkâtda vuşül buldukda mülâhaza-i işârât-i
sebriyye ve mütâla'a-i 'ibârât-ı 'abkariyyesi (12) ile istişmâm-ı revâyih-ı
gülzâr-ı ins ve istitlâ'-ı levâmi'-i hatâ'ir-i kuds ohnup e'âlî-i ma'âli-i (13)
behcet ü sürura i'tilâ ve ekâşî-i medâric-i ferhat ü hubüra irtikâ olınduğından
gayrı (14) müşâhedetü’ş-şanâ’i' tüşevviku ilâ-ma'âniyeti’ş-şâni' mucibi üzerine
ol şun'-ı râ’i'-i (15) râ’ika menşe’ ü maşdar ve ol eşer-i Bâri'-i fâ’ika
mebde’ ü mazhar olan cenâb-ı şerîf-i sa'âdet- (16) penâh ve nâdi-i münif-i
siyâdet - destgâha kalb-i hazinde mahzün ve dil-i ğamginde merküz (17) u meknün
olan levâ'ic-i şevk u ğarâmı tehyic ü ilhâb idüp mütâla'a-i tal'at-i
hümâyün-fâl (18) ve müşâhede-i cemâl-i bedı'u’l- mişâle nüzü' u iltiyâ'unuzı
tecdîd ü te’kid eyledi. Şi'r:
(19)
Ve
haridetün berezetü le-nâ min-hidrihâ Ke’l-bedri yebde’û min-hilâli ğamâm
(20)
'
Arabiyyetun fe-tenekkeret ve’ z-zeyy enet Bi-mulâbisi’l-A'câmı ve’l-Ervâm
(21)
'Arazat
'alâ-kulli’l-enâmi cemâlehâ
Key yestemile kulûbuhum
bi-tamâm
[25b] Tüsbi
mine’l-'Arabi’l-'uküli bi-esrihâ Ve tatiru lubbu’r-Rümi ve’l-A'câm
(2)
Ve
teküduhum esrâ’e’l-hüri diyârehâ Selâsile min-lev'ati ve ğarâm
(3)
Tübâ
li-men yenâle’l-vuküfe bi-bâbihâ Fe-huve’l-merâmi ve eyyu eyyin merâmî
(4)
B
âbun ileyhi teşevvuki ve teveccuhi Haremun 'aleyhi tahiyyeti ve selâmı
(5)
Yâ
leyte şi'rî hel efüzu bi-'arşatihi Yevmen ve kad zarabtu hunâke hıyâmi
(6)
Vallâhe
es’elu en yenlice bi-lutfihi Tilke’l-munâ kable-ihtirâmi himâmi[117]
(7)
Âmin
yâ Rabbe’l-'âlemîn ve recâ’ü’l-mü’emmelîn 'aleyke etevekkelü ve bi-ke esta'in.
Nihâyet-i 'inâyet-i Rabbâniyye (8) ve ğayet-i himâyet-i Sübhâniyyeden
mutazam'dur ki zarâ'at ü su’âl ve münâcât u ibtihâlimüz icabete (9) karin ola.
Subhâne men azhâ harîme
du'â’ihi
Hâlen li-kulli mu’emmilin ve munâcin
Lâ-yahrimu’l-câkifüne fî-eknâfîhi
(10) Kellâ ve leyse hunake
haybetu râcin1
Ba'dehu ma'rüz-ı nâdı-i
hatır budur ki tazâ'ıf-i mektüb-ı (11) merğüb-ı belâğat- üslübda münderic olan
enbâ’-i mizâc-ı şerif ve ahbâr-ı câfiyet-i 'unşur-ı latif (12) bu
dâ'ı-i devlet-hvâha ecell-i reğâ’ib ve e'azz-i me’ârib olup sâ’ir
tuhaf-ı seniyye ile terimine vü tekmil ve teznib (13) ü tezyilden bi’l-külliyye
müstağni iken anunla iktifa buyunlmayup fünün-ı tuhaf u hedâyâ ve sunûf-i (14)
turaf u 'ataya ithaf buyunlmış. Âti’ş-şemsü elâ en yecüde yezü’ihâ 'alâ
şafahâti’l-arzi şarka ve mağribâ (15) Vallahi 'azze sultânuhu ve bihim
burhânuhu yedimu zâlike’l-cenâbi’ş-şâmihi’l-'imâdi’r-râsihi’l-evtâd.
(16)
E'âliden birinüfi
kerîmesi fevt oldukda yazılan cazâ-nâmedür
(17)
Mahfil-i
refî'-i ma'âli-şi'âr ve nâdi-i meni'-i e'âli-nigâr (medar)[118] [119] [120] şeyyedallâhu ta'âlâ bunyâne
ikbâluhu ilâ-yevmi’l-karâr (18) cenabına da'vât-ı şâfiyât-ı müştâkâne ve
tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne ithafından sonra inha’-i (19) risâle-i du'â
budur ki şademât-ı kavâri'-i hutübdan kelil ü 'alil olan mesâmi'-i dil ü cana
(20) irişdi ki nür-ı hadeka-i kâm- râni ve nevr-i hadika-i şâdmânî kerime-i
mükerreme ve mahdüme-i mufahharaya (21) cenâb-ı Rabbü’l-erbâb Mâlikü’r-rikâb
Rabbü’l-'azameti ve’l-ceberüt Hallâk-ı 'âlemü’l- mülki ve’l-meleküt [26a] celle
celâluhu hazretinün kâffe-i ümeme şâmil ve 'âmme-i ehl-i 'âleme mütenâvil emr-i
mâzi ve hükm-i kazâ-yı nâfizi (2) nüzul ü cereyân eylemiş el- hükmü
lillâhi’l-'Aliyyü’l-Kebir. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci'ün.”[121] “Hakkan
fe-hakkan
itme küllü zirbeti (3) nâleteke min-kavsi’z-zamâni nebâlühâ
vaşalet ile’ş-şadriT-cerihi cerâhuhâ veseret ile’l-kalbi’ş-şeciyyi nizâlühâ”1
(4) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti cenâb-ı refi'inüze ve sâ’ir 'akifân-ı
harem-i şerife cömr-i tavil ve ecr-i cezil (5) müyesser buyurup harem-i
muhteremimizi hemişe behcet ü 'afiyetle ma'mûr ve hâtir-ı hahâ’ik-nişânı
fünün-ı (6) meserrâüa mesrur İphvire. Âmin yâ RabbeT-'âlemin.
(7)
Tâ ki eyyam u şuhür tevâtür ü tevali ve a'vâm u duhür te'âkub
u tetâli üzere ola. Hazret-i Mâlikü’l-mülki (8) ve’l-meleküt RabbüTkibriyâ’i
ve’l-ceberüt celle celâluhu ve 'amme cemPiT-'âlemine nevâluhu ol cenâb-ı
celilü’l-mikdârun (9) her günlerin cıyd-ı cedîd ve her gicelerin
Kadr-i sa'id eyleyüp hemişe bunun emşâl ü nazâ’irine ğâyet-i (10) behcet ü
sürür ve nihâyet-i ferhat ü hubür ile irgürüp himây-ı sa'âdet-nümâlarm cemi'
mekkâre vü alamadan (11) mahmi vü maşûn ve fünün-ı sa'âdât u ikbâlle meşhün
kıhvire. Âmin RabbeT-câlemin. Ba'de-zâlik (12) inhâ’-i ârâ’-i câlem-ârâ
budur ki giçen 'ıyd-ı şerif sefer-i hümâyûnun matla'mda vâki' olup ol eşnâda
(13) muktezâ-yı hâl 'asker-i hümâyün - fâl cenâh-ı irtihâl ve süriat-i isti'câl
üzere olmaların izhâr (14) itmek iken menzil-i ikâmetde zu'afâ varup mu'tâd
üzere takbil-i enâmil-i sultâniyye ile müşerref (15) olmak nev'an ikâmet ü
sükün iş'âr itmeğin güşe-i 'uzletde da'vât-ı devlete iştigâl olınmış idi.
(16)
Şimdi
sefer-i hümâyün karâr u encâma peyveste olup ol mahzur ber-taraf oldı. İcâzet-i
hümâyün (17) var ise ol sa'âdet mebâdisi terfihine taşaddı olma.
56.
Mektup[124]
(18)
Ve’l-hamdü
lillâhi Rabbi’l-'âlemîn ki bu hatb-ı hatir ve şân-ı kebirim esbâb-ı zâhiresin
terfib ü i'dâdda (19) ve cenâb-ı Rabb-i 'izzetden istiğâşet ü istimdâdda
cenâb-ı şerîfinüzün fevka’l-hadd ihtimâm u İtinâmızdan (20) mâ-'adâ sa'âdetlü
pâdşâh-ı 'âlem- penâh halledallâhu ta'âlâ ilâ-ğâyeti’d-dehri ve müntehâhu
hazretlerimin dahi (21) kemâl-i te’eşşürleri ve naşr-ı-dîn-i İslâm ve kahr-ı
kefere-i li’âm içün niyyet-i caliyyeleri ve 'azimet-i kaviyyeleri
[26b] olup sâ’ir metâlib ü amalden i'râz-ı 'âmm ve bu madab-ı a'lâya ikbâl-i
tâmm buyurmaları nakl olmur. (2) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti eyyâm-ı
saltanatların müstedâm ve me’ârib-i 'aliyyelerin hayr u sa'âdet ile tahsil ü
itmâm (3) buyura. Vâkı'an muktezâ-yı hamiyyet-i saltanat-ı kâhire ve
müsted'â-yı ğayret-i hilâfet-i bâhire budur. Hulefâ’-i (4) 'Abbâsiyyeden
Mu'taşımun diyâr-ı Rûm’a gelür gider bir taciri var idi. Bir defia Rûm’dan
Bağdâd’a (5) vardukda ‘Rûm’da 'acâribden ne gördün” diyü şordukda “cAmûriyyede
bir kâfir elinde esir oldum. (6) Bir müslimân kızçığazma bir tabanca urdukda
vâ-Mu'taşımâh diyü ağlayıcak Mu'taşım gelüp seni kurtarsa mı (7) gerek diyü
vâfîr dögdi.” diyü hikâyet itdükde Mu'taşım kalkup 'Amûriyye canibine teveccüh
idüp (8) andan “lebbeyk eyyetühe’l-câriyeti lebbeyk” diyüp ol sâ'at hemân
sefer-idüp gelüp 'Amûriyye’yi feth (9) idüp ol kâfiri buldurup emvâli ve evlâdı
ile kızçığaza temlik itmişdür. Hakk sübhânehu (10) ve ta'âlâ hazreti
dergâhından mutazam'dur ki sa'âdetli pâdşâh-ı din-penâh hazretleri bunca
şühedâ’ (11) u esârânun lisân-ı hâlle feryâd u istimdâdlarma feryâd-res olup
küffâr-ı hâksârdan intikâmlarm (12) alıvirmegi müyesser kılıvire. Âmin
Rabbe’l-'âlemîn
57.
Mektup[125]
Rüstem Pâşâ sultânına yazılan mektûbdur
(13)
Hakk
sübhânehu ve ta'âlâ celle celâluhu ve 'amme nevâluhu hazreti zât-ı a'lâsı ve
şıfât-ı culyâsı ve esmâ’-i hüsnâsı (14) hürmetiyçün cenâb-ı halife-i
'azimü’ş-şânun eyyâm-ı saltanatların dâ’im ü muhalled kılup sâye-i saltanat-ı
zâhire (15) ve pâye-i hilâfet- i bâhirelerinde ol yemin-i mülk ü millet ve
emin-i din ü devletim 'izzet ü sa'âdetlerin (16) şâbit ü mü’ebbed idüp
üzerlerimizden bir lahza nazarların ayırmayup envâ'-ı sa'âdetlerle biri (17)
birinüzden ayırmayup cemi' 'azâ’im ü niyyâtınuzı nzâ-yı şerifine muvâfık ve
emr-i münifine mutâbık (18) kılup kâffe-i evkâtda 'ayn-ı 'inâyet-i Rabbâniyye
ile melhüz ve hıfz u himâyet-i Sübhâniyye ile mahfuz (19) kılıvire. Âmin yâ
Rabbe’l-'âlemîn ve yâ hayre’n-nâşırin. Bu za'if-i nâ-tüvân Hakk sübhânehu ve
ta'âlâ hazretinün (20) bu iki ni'met-i celilesinün kadrini bilen kullarından
olup bu ni'metler devâmmdan ğayn hâtırma bir makşad (21) u merâm hutûr itmek
hâk-pây-i şerife mahfî degül iken hâliyen fünün-ı ni'am-ı celiletü’l-mikdâr u
cemiletü’l-âşâr [27a] ifâza buyurılup kullan hâkden ref' buyunlmış bu ni'am-ı
celilenün şükri bu zerre-i bi-mikdârun (2) dâ’ire-i istitâ'atmdan hâricdür.
Lâkin cenâb-ı kâziü’l-hâcât ve mucibü’d-da'vât dergâhından hezâr (3) tâzarru' u
ibtihâlle mes’ûldür ki bu ihsân-ı bi-pâyân ahsen-i mükâfâtla mükâfât buyurup
cemi' makâşıd-ı (4) diniyye vü dünyeviyyelerinün hâtır-ı şeriflerine
gelenlerini ve gelmeyenlerini bile ahsen-i vücûh üzerine müyesser (5) ü
muhaşşal kılıvire. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemîn ve recâ’e’l-mü’emmelin ve
Rabbe’s-semâvâti ve’l-arzîn. Key lehüm (6) çâren mimmâ yehâfûne 'azze câreke ve
celle şenâ’uke ve lâ-ilâhe ğayruke hayra mes’ûl ve ekreme me’mûl ve salli (7)
'alâ-seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve şahbihi ecma'in ve şalli
'alâ-cemi'i’l-enbiyâ’i ve’l-mürselin ve 'ale’l-melâ’iketi’l-mukarrabin.
(8)
Râfi‘-i
risâle-i du'â Mevlânâ Fazlı dâ'inüz merhum u mebrür fâzıl-ı meşhur Mevlânâ ‘Ali
Kuşcı (9) neslinden yarar ehl-i ‘ilmdür. Üstüvânî Belğrad kazası sadaka
buyurılmışdur. Câdde-i şer*-i şerîfden (10) 'udül itmeyüp ahkâm-ı şer'iyyede
kemâl-i ‘adalet üzerine olup taht-ı kazasında olan re'âyâ vü berâyâyı (11)
âsüde-hâl itmek recâ olınur bendenüzdür. Huşüşani’n-nâsi ‘alâ-dini mülükehum
muktezâsınca cenâb-ı (12) celilü’l-mikdâr ve cemîlü’l-âşânnuzufi himây-ı
ma'delet-nümâ ve liva5-i naşfet-ârânuzda olmak ile (13) ‘adalet
itmek lâzım olur şöyle ki minhâc-ı ‘adâletden hurüc ide. Aşla muhâbâ vü ‘unuvv
buyunlmayup (14) sâ’irlerden ziyâde mu’âheze buyunla ki zulminün ğâ’ilesi bu
muhibbinüze dahi sirâyet idüp (15) âhiretimüze halel gelmeye. Nihâyet eltâf-ı
‘aliyyeden mercüdur ki naşihat-ı şerife ve irşâd-ı şerife (16) diriğ buyunlmaya
ki tarik-i Hakkdan ‘udül idüp şerri bu muhibbinüze dahi sirâyet idüp (17)
âhiretimüze zararı ola.
(18)
Meclis-i şerif-i ma’âli-nigâr ve mahfil-i münif-i e‘âli-medâr
mehhedallâhu ta'âlâ kav â'ide mecduhu ilâ-yevmi’l-karâr semtine (19) dürer-i
da‘vât-ı şâfiyât-ı muhibbâne ve ğurer-i tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne ithâf
kılındukdan sonra inhâ5-i (20) risâle-i du‘â budur ki matla‘-i
âftâb-ı feyz-i ilâh ufk-ı devlet-i celâlet ü câh mazhar-ı âşâr-ı
(21)
‘avârif-i Rabbâniyye ve manzar-ı enzâr-ı ‘avâtıf-ı Rahmâniyye bercis-i
burc-ı saltanat-ı zâhire [27b] nâhid-i evc-i hilâfet-i bâhire hâkân-ı rüy-ı
zemin ve halıfe-i Resül-i Rabbu’l-‘âlemin halledallâhu zılâle saltanatuhu (2)
mâ te'âkubu’l-eyyâmi ve’s-sunün ve ecriye ahkâme ma'deletuhu
fî-aktâri’r-rub‘i’l-meskün cenâb-ı celilü’l-mikdâr (3) ve cemilü’l-âşârlanndan
âftâb-ı ‘inâyet-i ‘aliyye tulü' ve envâr-ı re’fet-i seniyye sütü' idüp (4)
medâric-i devlet ü ikbâlde ve me‘âric-i câh u celâlde rütbe-i münifenüz müteşâ'id
Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (5) hazreti her ni'met ki feyz buyurur vesile-i
vuşül-i devlet-i dâreyn ve zerî‘a-i huşül-i sa‘âdet-i neş’eteyn (6) kılup
hemişe matla‘-i âftâb-ı feyz-i İlâh ufk-ı devlet ü sa'âdet ü câh maşdar-ı
âşâr-ı ‘avârif-i (7) Rabbâniyye ve mazhar-ı envâr-ı ‘avâtrf- ı Rahmâniyye
bercis-i burc-ı saltanat-ı zâhire ve nâhid-i evc-i hilâfet-i (8) bâhire hâkân-ı
rüy-ı zemin halife-i Resül-i Rabbu’l-'âlemin halledallâhu ta'âlâ zılâle
saltanatuhu mâ te'âkabeti (9)’l-eyyâmi ve’s-sunün ve ecriye ahkâme hilâfetuhu
fî-eknâfi’r-rub'i’l-meskün hazretlerimin zılâl-i ‘inâyet-i (10) ‘aliyye ve
sâye-i ri‘âyet-i seniyyelerinde sâ’ir silk-i sa'âdetde muntazam olan erbâb-ı
‘izz-i şâmih (11) ve eşhâb-ı mecd-i râsih ile ‘aziz ü kâm- rân olasuz
bi-faziillâhi sübhânehu.
(12)
Budur
ki bu derece-i celîlü’l-mikdânfiuz medâric-i mecd ü ikbâlde müterakki vü
mütezâ’id ve rütbe-i cemiletü’l-âşânfiuz (13) mecâric-i câh u
celâlde mütezâ‘if ü müteşâ‘id olmış. Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ mübarek ü meymün
(14) ve fiinün-ı sa‘âdete makrün kıhıp ...
(15)
Hâşiye-i bisât-ı saltanat-ı zahire şifâh-ı âdâbla takbil
olındukdan sonra ma‘rüz- ı zerre-i (16) nâ-büd budur ki mülk Hakk ta‘âlâ
hazretinün din Hakk ta‘âlâ hazretinün bu dâhiye-i hâ’ile ve vâkı‘a-i nâzilesi
ki dâ’ire-i ‘ukül ü evhamdan (17) hâricdür. Rüşendür ki bizüm ihtilâl-i ahvâl
ve seyyPât-ı a'mâlimüzden ve ma'âşi vü şürür (18) ve melâhi vü ğurünmuz içün
Rabb-i ‘izzet cenabından güş-mâl tarîki ile vâki‘ olmışdur. Nestağfirullâhi
(19)
’l-‘Ahyyi’l-‘Azim.
Sübhâneke enebnâ ileyke ve reca'nâ ‘amma künnâ ‘aleyhi mimmâ lâ-terzâ fe-ecebet
yevminâ inneke ente’t-Tevvâbü’r-Rahim.
62.
Mektup[131]
(20)
Sünnet-i
seniyye-i Rabbâniyye ve irâdet-i ‘aliyye-i Sübhâniyye muktezâsmca mahmiyye-i
Kütâhiyye lâ-zâlet meşhüneti (21) bi’l-‘avâtıfi’l-îlâhiyye kudüm-ı
hümâyûn ve nüzül-i rifat-efzün ile teşrif buyunlmış “tübâ lehâ [28a] ve
limen fîhâ ecma‘in”[132] Hakk sübhânehu
ve ta‘âlâ hazreti mübârek ü meymün ve fünün-ı sa'âdete maşhüb u makrün (2) kıhıp
eyyâm-ı sa‘âdet-encâmınuz ‘ıyd u leyâli devlet-i intizâmınuz Kadr-i sa‘id idüp
metâlib-i diniyye (3) vü dünyeviyyenüz huşüle karin ve me’ârib-i evleviyye vü
uhreviyyenüzi vusule rehin kıhıp cenâb-ı (4) refî‘inüzi leyi ü nehârda ve hazar
u esfârda ‘ayn-ı ‘inâyeti ile manzür u melhuz ve ‘avn ü himâyeti (5) ile mahmi
vü mahfuz kılup zılâl-i vücüd-ı şerîfinüzi kâffe-i ehl-i ‘âlem ve ‘âmme-i
beni-Âdem üzerine (6) lâ-siyemmâ ‘âkifân-ı şavma‘a-i ihlâş ve
mücâvirân-ı hânkâh-ı ihtişâş üzerine memdûd eyleye. (7) Âmin yâ
Rabbe’l-‘âlemin.
(8)
Bundan esbak cenâb-ı emin-i din ü devlet ve yemin-i mülk ü
millet nâmüs-ı esrâr-ı saltanat-ı zahire (9) ve kâmüs-ı bihâr-ı hilâfet-i
bahire şâhib-i sa'âdetimüz halledallâhu ta'âlâ eyyâme saltanatuhu mede’d-duhüri
(10) ve’l-a'şâr hazretlerine 'alâka-i nesebiyye ve râbıta-i hasebiyyenüz
olduğmdan gayrı (11) zât-ı melek-şıfâtınuz müstecmi' olduğı melekât u kemâlât-ı
kesbiyye ve mefâhir-i 'aliyye ve me’âşir-i celiyyenüz (12) kâffe-i enam ve 'âmme-i
havâşş u 'avâmm mâ-beyninde şöhre-i âfâk olup her vârid ü sâdır (13) ve bâdı vü
hâzır ve mukim ü süffâra vird-i lisân olmışdur. Efvâh-ı ricâl ve elsine-i debûr
u şimâlden (14) istimâ' olınmak ile mahabbet ü meveddetinüz şamim-i fu’âdımuza
râsih olup dâ’imâ dacvât-ı devlet-i ebed- (15) peyvendinüze müdâvim
ü müş âbir idük. Lâkin bu ğazâ’-i sa'âdet-nümâda verâ’-ı rivâk-ı kumunda olan
(16) ahkâm-ı şecâ'at-i celiyye ve âşâr-ı şehâmet-i 'aliyye zuhur u bürüz idüp
i'zâz-ı din-i İslâm ve iHâ’-i
(17)
alâm-ı
şer'-i seyyidü’l-enâmdan yed-i beyzâ ve âyât-ı kübrâ izhâr idüp hazm ü
haşm ve etbâ' (18) u eşyâ' mübâşeret ü taşaddi idicek umûr-ı hâ’ile ve devâhi-i
nâzileye bi’z-zât müdâvele idüp (19) mezâ’ik-i kürüb-ı müşkileye ve me'ârik-i
hurüb-ı mu'zileye nefs-i kerîmenüz ile iktihâm u ihtimâm (20) idüp i'lâ’-i
a'lâm-ı din-i kavimde hudüd-ı beyândan birün ahbâr-ı meserret-âşânnuz istimâ'ı
(21) ile mahabbet ü ihlâşımuz ez'âf-ı muzâ'afa ziyâde olup merâtib-i a'dâddan efzün
cevânib-i [28b] (cevânib-i)[133] a'dâddan
birün olup derün-ı dilde mahzun ve şamim-i fevâ’idde meknün olan ihlâşımuzı (2)
izhâr ve mesâ'i-i celile-i cemilenüz dergâh-ı 'âlem-penâh-ı Rabbânîde makbule
ve meşküre olup Rabb-i ‘izzettin (3) me'âric-i Rızvânına 'urüc idüp ser-firâz
olduğınuz tebşir ü ihbâr içün risâle-i (4) du'â irs âl olındı.
64.
Mektup[134]
(5)
Evvelâ tedâriki vâcib olan emr-i Hakk sübhânehû ve ta'âlâ hazreti dergâhına bu
kürübun keşfi içün tazarru' (6) u ibtihâldür. El-hamdü lillâhi Rabbi’l-'âlemin
sa'âdetli pâdşâh hazretleri bu münâcâtı itmişler. Recâ3-i vâşık (7)
olınur ki Hakk sübhânehû ve ta'âlâ hazreti kabul buyura. Biz dahi bu musibete
bâ'iş olan seyyi’ât-ı a'mâlimüzden (8) tevbe vü istiğfar idüp hazret-i
Gaffârü’z-zünüba tazarru' u tezellül ü ibtihâl ideniz. “Lâ- ilâhe illâ ente (9)
subhâneke inni kuntu mine’z-zâlimin”[135] “Subhâneke tübtü ileyke ve
ene evvelü’l-muslimin”1 Fekbel tevbeti inneke (10)
ente’t-tevvâbu’r-Rahim. 'Asâkir-i Islâmiyyenüfi cemi' tavâ’ife ğâlib olmaları
âlât u esbâbla (11) degüldür. Hakk ta'âlâ hazretinüfi 'inayeti iledür. Mâ-dâm
ki anlar salâh üzere olalar manşür u muzaffer (12) olmak mukarrerdim Lâ-cerem s
a'adetli pâdşâh hazretinden mutazam'dur ki anlara salâh emr olma.
(13)
Mevkıf-i
ecell-i refî'u’l mahall lâ-zâle mahmiyyen bi-himâyetillâhi cazze ve
celle cenâbına inhâ’-i fakir budur ki bundan akdem (14) rikâb-ı hümâyün-ı
sultaniye Celâl hakkında bir mektüb şunıldukda mahfil-i meni'-i sultanide
fakire (15) isnâd itdügi istimâ' olmdukda tahammül olınup cezâsı Hakk ta'âlâ
hazretine tefviz olınmış idi. (16) Hâlâ istimâ' olındı ki ol mertebe ile
kanâ'at itmeyüp ratb u yâbis fünün-ı fuhşiyânı câmi' (17) bir dâstân nazm idüp
içinde cumhür-ı 'ulemâya ta'n u ihânet ve ahkâm-ı şer'-i şerifi kadh (18) u istihzâ
idüp meclisine gelen erâzil ü evbâşa iftihâren okıyıvirüp sâ’ir mecâlis- i (19)
ehl-i hevâya dahi suretin virüp şad' u zâ’i' idüp şer'-i şerifim ve ehlimin
'ırz (20) u 'ünvânlarm pây-mâl eylemiş. Ba'z kimesneler nüshasın getürdiler
gördük. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci'ün”[138] (21) Şer'-i şerif-i
'azîzü’l-cenâbun bu mikdâr zilletine mü’min olan tahammül itmek mümkin
degüldür. Hazret-i Resülullâh [29a] sallallâhu 'aleyhi ve sellem hicce-i
vedâ'da Ka'be-i mu'azzamada 'id-i azhâ hutbesinde Hakk ta'âlâ hazretinüfi
evâmir ü ahkâmın (2) beyân sadedinde halka hitâb idüp “Yâ eyyühe’n-nâs
Rabbifiüz celle celâlühu her birifiüzüfi üzerine her birifiüzüfi (3) kanın ve
mâlın ve 'ırzın harâm eyledi bu beled-i harâmda bu şehr-i haramda bu yevm-i
harâmufî hürmeti gibi” diyü buyurup (4) 'akabinçe üç def'a “Hakk ta'âlâ
hazretinüfi emrini size tebliğ itdüm mi?” diyü su’âl buyurup her birinde halk
(5) belâ yâ Resülullâh” didüklerinde kemâl-i ihtimâm izhâr idüp “İmdi hâzır
olanlar ğâ’ib olanlara i'lâm (6) eylesünler” diyü tenbıh ü te’kid
buyurmışlardur. Ol mecma'-ı şerifde henüz İslâma gelmiş za'ifü’l-hâl neçe
kimesneler (7) olduğı mukarrer olmağın bu naşş-ı kâtı' ile kâffe-i ehl-i
îmânufi erâzil ü edânınüfi 'ırzlannufi hürmeti (8) dahi yevm-i harâm ve şehr-i
harâm ve beled-i harâm hürmetleri mukabelesinde olduğı şâbit ü zâhir olur.
Lâ-cerem (9) vereşe-i enbiyâ’-i 'izâm 'aleyhimü’ş-şalâtu ve’s-selâm olan
zümre-i 'ulemâ ki tahrîr-i 'ulûm-ı din ve tastir-i ahkâm- ı (10) şer'-i mübin
sadedinde kalemlerinden câri olan midâdlan bi-fazlillâhi ta'âlâ yevm-i hisâbda
şühedâ kam (11) ile mizânda ber-â-ber vezn ohnsa gerekdür. Anlarufi 'ırzlannufi
hürmeti ne mertebede olur. Hakk sübhânehu ve
ta'âlâ (12) hazretinün ben 'abd-i za'ifi mebde’-i fıtratumdan menşe’-i şalâh u
felah olup bu saltanat-ı zahiremin (13) devlet-i kâhiresi du'âlarmun şavmaca-i
hassasında neşv ü nema bulup 'âmme-i evkâtum 'ulûm u ma'ârife (14) mülâzemet ve
tâ'ât u 'ibâdâta müdâvemet ile geçüp dört halife-i 'azimü’ş- şân ve
sâtı'u’l-bürhân (15) 'aşr-ı şeriflerine yetişüp rebıb-i ni'met ve rehin-i
hidmetleri olup 'uyün-ı 'inayetlerine manzar (16) ve fünûn-ı ricâyetlerine
mazhar olup her birimin 'aşr-ı hümâyûnlarında isti'dâduma göre menâşıb sadaka
(17) buyunlup me'âric-i ifâde olan medâris-i 'âliyenün her birinde bi-'inâyetillâhi
ta'âlâ emşâl ü akrân (18) ve ekâbir ü a'yân içinde 'ilmen ve diyâneten hayr ile
mezkûr olup 'ırz u nâmüsum ri'âyet ü himâyet
(19)
olını
gelüp manşıb-ı kaza sadaka buyunldukda eğer kazâ’-i bilâddur eğer kazâ’-i
'asâkir ü ecnâddur (20) her birinde ne vechle hidmet itdügüm 'ilm-i şerifden
ğâ’ib degüldür. Yigirmisekiz yıldur ki bu emânet-i 'azîmeye (21) hidmet iderin.
Ne vechle hidmet itdügüm kâffe-i enama vazıhdur. Za'f-ı hâl ve inkisâr-ı bâlle
kendi hâlüme [29b] meşğûlin. Evkâtum eşğâlüme güçle yetişür. Ahvâl-i 'âlemden
ğâfîlin billâhi’l-'Aliyyü’l- 'Azim “ellezi lâ-yahfâ (2) 'aleyhi hâfiyetun
fi’l-arzi velâ fi’s-semâ’”1 ol şundan mektübdan aşlâ haberüm yokdur.
İçinde ne yazılmışdur (3) bilmezin. Ve sunan ve sunduran kimdür bilmezin ve
şimdi dahi bilmezin. Ol şahşun dâstânı fehvâsmdan (4) bir kaç fetvâ bile
şumlmak fehm ohnur. Ol fetvâlarun fehvâlanna şimdi aşlâ şu'ürum yokdur. Yazdum
ise (5) yazduğum vakt kimün hakkında yazılmışdur ve kim yazdurmışdur vukufum
olmamışdur. Hazret-i 'Allâmu’l-ğuyüb (6) hâlüme şâhiddür. Benüm hâlüm böyle
iken ol mertebede iftirâ vü bühtân ve zulm ü 'udvân müslimden şâdır olur mı?
(7) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti halife-i 'azimü’ş-şânı ve sizi emin-i dîn
ü devlet ve yemin-i mülk ü millet (8) idüp kâffe-i umür-ı cumhûn re’y-i
münirinüze tefviz buyurup ihyâ’-i merâsim-i 'adi ü dâdı ve itfâ’-i (9) nâ’ire-i
şerr ü fesâdı zimmet-i himmetinüze havâle kılmışdur. İmdi cenâb-ı şerifinüzden
mes’üldür ki yetmiş seksen (10) yıldan beri hazret-i Rabbü’l-'âlemine tâ'atüm
hasebiyle ve bunca hulefâ’-i 'izâma hidmetüm sebebiyle iktisâb (11) itdügüm
'arz-ı şerî'at-i şerifeye bi-günâh bu vechle ihânet iden şahşun hâlini ve bu
bâbda benüm hazret-i (12) halifetullâhdan Hakk ta'âlâ hazretinün hükmini
istid'â itdügümi pâye-i serir-i saltanata 'arz idesüz. Vallâhi’l-Müste'ân (13)
veileyhi’l-merci'i fi- külli şân “ve ufevvizu emri ilallâh innellâhe başirun
bi’l-'ibâd”[139] [140] [141]
(14)
cîlm-i şerif-i
muhite der-hidmet-i tedrîsde olanlar bacz-ı evkâtda hâric-i bulada
ikâmet-i hidmet (15) itmeğe şerian ruhsat vardur. Amma taklid-i Sultani edâ’-i
hidmet-i bukcada olmmak üzerine câri (16) olup berevât-ı şerife dahi
ol vechle tahrir olmup hem öyle olmayıcak nizâm-ı ta'lîm ü tacallüm
(17) bi’l-külliyye muhtell olmak lâzım gelmeğin müderrisler ve müsta'iddler
hakkında bu huşûş istifsâr olındukda (18) tamâm-ı ğadr-ı şerii olmayıcak
müderris ü müsta'idd ders-hânede ifâde vü istifâde itmeyicek şerian vazifeye
(19) müstahikk olmazlar diyü cevâb yazılur. Lâkin bu za'ifün yevmen-fe- yevmen
zacfı mütezâcif ve eşğâli (20) mütezâyid ü müterâdif olup
tedbir-i meşâlih-i mühimme ve tedârik-i nevâzil-i mülimmeye evkât-ı
müsâ'ade (21) itmez olup bi’z-zarûre bacz-ı mühimmât-ı umür cavk
olmmak lâzım gelür oldı. Eğer gâhi kemâl-i müzayaka vü ıztırâr [30a] evkâtmda
hidmet-i ders evde ikâmet olmup ders-hâneye varup gelince giçen evkât bacz-ı
levâzım-ı (2) mühimmeye sarf olınmağıçün izn-i hümâyûn istidcâ
olmmak bu fakirden sû’-i edebe mahmul olmaz ise mercüdur ki (3) pâye-i serîr-i
a'lâya carz ohnmağa cinâyet olma. Acânikümullâhu
cazze ve celle fî-külli merârn.
(4) Râfic-i risâle-i ducâ
fahrü’l-ümenâ’i’ş-şikât himây-ı macdeletinüzde eski câmic mütevellisi
Mehmed Beg Enşâri (5) ğâyet-i emânet ü diyânet ve nihâyet-i kifâyet ü şıyânet
ile macrüf olmağın Sultân Yıldırım Hân (6) tevliyeti dahi ana
zamime kıhnmışdur. Hâliyen der-i devlete muhasebe virmek zamânı olmağın cenâb-ı
refîcinüzden (7) mercüdur ki mezkûrun tevliyetlerimin
muhasebeleri kemâl-i i'tinâ5 vü ihtimam ile görilüp her birinim
nazm-ı (8) meşâlihinde bezl-i makdûr ve şarf-ı meysür idüp irâd u ışdânnda
izhâr itdügi âşâr-ı taşarrufât-ı (9) celile ve ahkâm-ı mesâci-i
cemilemin usûl ü hakâyıkı ve celâ’il ü dakâ’ikı levha-i muhasebesinde icmal
(10) ü tafsil üzerine hüsn-i beyân ile takrir ü tahrir olmdukdan ğayn mezkûrun
kemâl-i istikâmeti (11) ve fünün-ı ricâyâta istihkak u liyâkati
ahsen-i cibârât-ı fâ’ika ve eymen-i ictibârât-ı râ’ika
ile der-i (12) devlete carz olmmak babında himmet-i caliyye
diriğ buyunlmaya. Vallâhi sübhânehu yehallüde cenâbikümü’r-refî'i menâten (13)
li-meşâlihi’l-cumhüri maşrûfen can-eknâfihi ‘acârifü’d- duhür.
(14)
Budur
ki ol cenâb-ı refi‘u’l-kıbâb ve mahmiü’l-cenâb matla‘-ı şems-i ‘izzet ü ikbâl
neyyir-i a‘zam-ı sipihr-i celâlden (15) bu câkif-i şavâmi‘-ı humüle
kitâb-ı kerim-i berâ‘at-nesim vârid olup tazâ‘ıf-i şerifesinde sehâb-ı (16)
‘avâtif-ı ‘aliyye-i hudâvendi midrâr ve ‘ubâb-ı ‘avârif-i seniyye-i ser-bülendî
zehhâr olup ‘ışâbe-i (17) ‘ulemâya fâ’iz olan mevâ’id-i ihsân ve ‘avâ’id-i
bi-kerân beyân buyunlmış hemişe bi-‘inâyetillâhi ‘azze ve celle (18) makâlîd-i
umûr-ı ‘ıkd ü hail kabza-i kudret-i bâhirenüze menüt olup ‘atebe-i
şâmihatu’l-‘imâd ve râsihatü (19) ‘1-evtâdınuz menât-ı nizâm-ı ‘âlem ve medâr-ı
meşâlih-i kâffe-i ümem olmakdan hâli olmaya. Âmin. Ve ba‘z-ı bendelerimize (20)
dahi mevâ‘id-i kerime iş‘âr buyunlmış ‘ihn-i ‘âlem-ârâya hafi olmaya ki bizüm ecell-i
tâlib ve e‘az-ı me’âribimüz (21) devâm-ı eyyâm-ı hümâyünıfiuz ve kıyâm-ı
hıyâm-ı devlet-i rûz- efzünmuzdur. Lâ’ik degüldür ki anun ğayn bir merâma [30b]
teveccüh ü istişrâf idevüz.
Huve’l-‘ılmu’l-ferdullezi leyse
li’l-verâ Sivâ zıllihi fi’l-hâfikayna makâm
(2) Huve’l-matlabi’l-a‘lâ fe-menzellezi leh
Sivâ neyluhu fi’l-‘âlemine merâm[144] [145]
Ve’l-hamdu lillâhi
Rabbi’l-‘âlemin ki de‘â[146]im-i
devletinüz (3) üstüvâr ve kavâ’im-i sa‘âdetinüz şâbit ü pâydâr âftâb-ı câh u
celâlimiz evc-i ‘izzetde tâbân ve kevkeb-i (4) mecd ü ikbâlimiz burc-ı rif‘atde
rahşândur. Lâ-cerem her vechle kâm-kâr u kâm-rânuz. Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ
(5) dâ’im eyleye. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin ‘aleyke netevekkelu ve bike nesta'in.
(6)
Mevâtm-ı
kevn ü fesâd ve mesâkin-i dehr-i harâb-âbâdda meşâhid-i hayâta nüzul ve
ma‘âhid-i vücüd-ı (7) bi-şebâta hulul iden efrâd-ı enâm ve âhâd-ı havâşş u
‘avâmmdan bir ferd yokdur ki mihnet ü ‘anâya (8) karin ve nekbet ü temennâya
rehin olmaya. Cümle... îlâhire.
(9)
Hazretinün
vilâyet-i Rüm-ı ma'müretü’t-tuhüma enzâr-ı 'inâyet-i Rabbâniyye ve âşâr-ı
himâyet-i Sübhâniyyesi müte'allik olup (10) silk-i vilâyet-i zâhirefiüzde
muntazam ve sımt-i eyâlet-i bâhirenüzde mültecim kıldı. Hakk sübhânehu ve
ta'âlâ (11) hazreti mübarek ü meymün ve fünün-ı behcet ü sa'âdete maşhüb u
makrün kılup şeref-i kudüm-ı sa'âdet-(12) rüsümınuz ile müşerref oldukda
envâr-ı ma'delet-i cihân-ârâ ile aktan pür- nür ve âşâr-ı naşfet-(13) âsâ ile
emşâr u bilâdı ma'mür olup kâffe-i enam ve cumhür-ı havâşş u 'avâmm zıll-i
hümâyünınuzda (14) âsüde-hâl ve mesrürü’l-bâl olup huşül-i sa'âdet-i diniyye vü
dünyeviyye ve vuşül-i me’ârib-i evleviyye (15) vü uhreviyyenüz du'âlarma
müdavim ü mülâzım ola. Vallâhi Mücibü’s-sâ’ilin 'aleyhi netevekkelu ve bihi
nesta'in.
(16)
Mahfil-i ecell-i refî'u’l-mahall lâ-zâle mahmiyyen
bi-himâyetillâh 'azze ve celle cenâbına 'arz-ı fakır budur ki medrese-i
şerifeye (17) lâ’ik müderris tedâriki fermân buyunlmış Hakk sübhânehü ve ta'âlâ
hazreti zamir-i münir-i 'âlem-tâbınuzı mizân-ı 'adi
(18)
ü ihsân ve mi'yâr-ı 'ilm ü 'irfan kılmışdur. Derecât-ı
menâşıb u tabakât-ı 'ulemâ diyâneten ve hulkan hâlleri (19) ve me’âlleri cilm-i
muhitden ğâ’ib degüldür. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti zamir-i münir-i
'âlem-ârânuzı mîzân-ı 'adi (20) ü ihsân ve mi'yâr-ı 'ilm ü 'irfân kılmışdur.
Cümlemüzden a'lem ü a'refsüz. Re’y-i rezin ve fîkr-i raşin
(21)
nemin
üzerine mukarrer olursa bi-'inâyetillâhi ta'âlâ hakk u şavâb oldur. Hakk ta'âlâ
re’y-i münirinüzi menât-ı nizâm-ı 'âlem (22) ve medâr-ı meşâlih-i kâffe-i ümem
itmekden zâ’il eylemeye. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.
72.
Mektup[149]
[31a] Mahfil-i refı'-i
sa'âdet-penâha da'vât-ı dervişâne ve tahiyyât-ı bi-kerâne ithâfından sonra
inhâ’-i zamir-i (2) münir budur ki muktezâ-yı lutf-ı bi-pâyân ve müsted'â-yı
şevâfi'-i birr ü ihsân üzerine (3) 'avâ’id-i kerem-i bi-kerân diriğ
buyurılmayup memlaha huşüşın 'inâyet buyurmışsuz. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (4)
hazreti zât-ı melek-şıfâtmuzun ve mahdüm-zâdelerün yevmen-fe-yevmen rifatlerin
ziyâde kılup (5) cemi' murâdât-ı dünyeviyye vü uhreviyyenüzi hayr ile huşüle karin
idüp cenâb-ı Âşaf-ı Cem-iktidâr (6) ve şâhib-i Feridün-vakâr halledallâhu
zılâle celâlühu ilâ-âhiri’l-
a'şâr hazretlerimin bir
günlerin (7) bin eylesün. Şavma'a-i du'â’-i devlet ve zâviye-i şenâ’- i
haşmetlerinde tazâ'if-i da'vât ve tezâyüd-i şenâ vü tahiyyâta (8) bâ'iş oldı.
Hemişe sa'âdet ü ikbâl mütezâyid-bâd bi-Rabbi’l-'ibâd.
(9)
Eşhâb-ı 'ukûl u efhâm ve erbâb-ı başâ’ir ü ahlâm katında
mahfi vü mektüm ve pûşide vü nâ-ma'lüm (10) degüldür ki bâ'iş-i ibdâ'-ı efrâd-ı
halâ’ik ve dâ'î-i ihtirâ'-ı zevat u hakâyık ve 'ibâdet-i hazret-i Rabbü’l-erbâb
(11) ve ma'rifet-i Hâlik-ı Mâlikü’r- rikâbdur. Nete ki Furkân-ı 'azimde “Ve mâ
halaktu’l-cinne ve’l-inse illâ li-ya'budün”[150] [151]
(12)
buyunlmışdur. Ve hadiş-i kudside “Kuntu kenzen mahfiyyen
fe-ahbebtu en u'refe fe-halaktu’l-halka li-u'refe”[152] (13) vârid
olmışdur. Amma ma'rifetden murâd-ı mücerred muktezâ-yı 'akl üzerine tasavvur u
tahayyül degüldür. Zira (14) cenâb-ı Hakk cellet 'azametuhu şöyle degüldür ki
her vâride şerî'at ü menhel ve her râride menâh u menzil
(15)
ola.
Şahrâ-yı mülk ü melekütda efhâm u 'ukûl hayrân ve himây-ı celâl ü ceberütda
ezhân-ı fuhül ser-girândur. (16) Hidâyet-i enbiyâ vü rüsül ve irşâd-ı
muvazzahân-ı sübül olmayınca ol târâ’ika sülük emr-i muhâl ve şey’-i (17)
bedi'u’l-mişâldür. Belki 'ibâdete mukârin olan 'ilm ü ma'rifetdür. Felâsifenüfi
şerâ’i'-i enbiyâya iktidâ’ (18) itmeksüzin riyâzât-ı keşire ve mücâhedât-ı
'asire ile tahsil itdükleri bâb-ı ma'rifetden degüldür. (19) Cümlesi hebâ’-i
menşurdur. Ba'z-ı meşâ’ih-i kibârdan Resûlullâh sallallâhu ta'âlâ 'aleyhi ve
sellem hazretini vâkı'ada (20) görüp îbni Sinâdan şordukda “Benüm vesâtatumsuz
Hakk ta'âlâ hazretine vusül-i kaşd eyledi. Elüm ile (21) urdum nâra düşdi” diyü
sordılar diyü nakl olmur.
74.
Mektup[153]
[31b] Dürret-i iklilü’l-'azameti ve’l-celâl ve
ğurret-i cebinü’l-'izzeti ve’l-ikbâl meliketü’l-melikât melekiyyetü’l-melekât
'aliyyetü’z-zât (2) şafiyyetü’ş-şıfât zâtü’l-'ulâ ve’s-sa'âdât sülâletü’s-saltanati’l-'uzmâneticetü’l-hilâfeti’l-kübrâ
(3) el-muhtaşşatu bi- mezid 'inâyetü’l-Mehki’d-deyyân cenâb-ı sultân
'azimetü’ş-şân halledallâhu ta'âlâ eyyâme devletuha (4) ilâ-inşırâmi
hablu’d-duhüri ve’l-ezmân hazretlerinün mahfil-i refî'-i 'azamet-nişân ve meclis-i
meni'-i celâlet-(5) 'ünvânlanna fünün-ı i'zâm u iclâl ve şunüf-ı zarâ'at u
ibtihâlle da'vât-ı ihlâş- âyât ve (6) tahiyyât-ı ihtişâş- ğâyât ithâf
olındukdan sonra
inhâ’-i fakir budur ki istimâ' olmur ki
(7) zamîr-i münir-i mihr- tenvir ve hâtır-ı 'âtır-ı 'utârid -nazîrden cenâb-ı
kuds-âşyân-ı cennet-mekân merhum (8) u mebrürun müfarekati âlâmı zâ’il olmayup
belki yevmen - fe-yevmen dahi ziyâde olur imiş. 'İhn-i (9) şerife püşide olmaya
ki eğer ağlayup âlâm çekmekle merhümı dünyâya i'âde mümkin olayıdı
(10)
yâhüd
âhiretde bir fa’ide olayıdı cemi' 'âlem 'ömrin ağlamağla ve âlâm u ahzânla
geçürürler idi. (11) îmdi sa'âdetli pâdşâh hazretlerimin cenâb-ı şeriflerinden
tazarru' (12) olınur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretinün emr-i şerifine nzâ
izhâr idüp müfârekatlanndan gelen vahşet (13) meh-mâ-emken defM mizâc-ı şerife
nev'an halel viricek kadar âlâmı hâtır-ı şerife getürmeyesüz ki andan merhuma
(14) fâ’ide olmaduğından ğayn zarar u ziyan dahi vardur. Hakk sübhânehu ve
ta'âlâ hazreti sizün âlâmınuzı (15) anlara bildürmekle bi-huzür olurlar.
75. Mektup1
(16)
Mahfil-i refî'-i efâzıl-medâr ve meclis-i meni'-i
fazâ’il-nigâr semtine da'vât-ı şâfiyât-ı ihlâş-âyât (17) ve tahiyyât-ı
vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât ithafından sonra inhâ’-i ruk'a-i du'â budur ki zamîr-i
münir-i [mihr][154] [155] -tenvir
(18) ve müşteri-tedbir tefakkud-i ahvâl-i cânib-i fakire müteveccih olursa
el-hamdu lillâhi sübhânehu meyâmin-i himmet-i 'aliyye
(19)
ile
el ân selâmet ü 'âfiyet üzerine da'vât-ı devlet-i ebed-peyvende müdâvim-i
mülâhaza huyunla. (20) Ehâdiş-i şevk u ğarâmun rüsül ü resâ’il-i birrle beyânı
mümkin degüldür. Hazret-i Câmi'u’n-nâsi li-yevmi (21) lâ-reybe fîh cellet
'azametuhu dergâh-ı 'âlem-penâhından mutazarn'dur ki verâ’-i rivâk-ı ğaybden
sa'âdet-i mütâla'a-i [32a] cemâl-i bi-mişâle mü’eddi bir latife ibrâz buyura.
Kaşaş-ı ğuşaş-i firâk ve hikâyât-ı nikâyât-ı iştiyak (2) bi’z-zât rivâyet olma.
Amin. Ba'dehu bâ'iş-i risâle-i iştiyak zeynü’l- efâzıli’l-fihâm (3)
el-mevle’l-ecle’l-ekremi Mevlânâ Şeyh 'Abdü’l-'azizü’z-Zemzemi dâ'inüz
müstahikk-i iclâl-i 'azîzdür. (4) Bâb-ı ma'âşda muzâyakası vâki' olup 'arz-ı
hâl içün 'atebe-i sultâniyyeye gelüp levh-i takdir-i (5) Rabbânide bu diyârda
kazâ olınması mukadder olan evtânnı kazâ idüp 'inân-ı 'azimeti (6) Şavb-ı
evtân-ı me’lûfeye 'atf eyledi. Şeref-i huzûr-ı meclis-i şerifinüz ile müşerref
oldukda (7) mercüdur ki enzâr-ı 'inâyâtınuza mazhar olup tevzi' u ta'yini
re’y-i şerifinüze menüt olan (8) şadakât-ı Haremeyn-i şerifeynden behremend
itmek bâbmda himmet-i 'aliyye diriğ buyunlmayup (9) hayr - du'âsı ihrâz olma ki
bi-reyb müstetbi'-i meşûbât-ı bi-kerânedür. Hemişe sa'âdet pâyende-bâd.
(10)
Dürret-i iklilü’l-'azameti ve’l-celâl ğurret-i
cebinü’s-sa'âdeti ve’l-ikbâl meliketü’l-melikât melekiyyetü’l-melekât (11)
'aliyyetü’z-zât şafiyyetü’ş-şıfat zâtü’l-'ulâ ve’s-sa'âdât şâhibetü’l-'izzeti
ve’l-ihtişâm sâhibet-i (12) ezyâlü’d-devleti ve’l-ihtirâm el- muhtaşşatü bi-cinâyetillâh
sübhânehu ve ta'âlâ sa'âdetli sultân edâmullâhi ta'âlâ (13) 'izzehâ ve ikbâlehâ
ve hailede câhehâ ve celâlehâ hazretlerimin mahfîl-i refî' ve meclis-i
müniflerine ğâyet-i (14) ihlâş ve nihâyet-i ihtisasla du'âlar ve senalar 'arz
olmdukdan sonra inhâ’.-i dâ'ı-i devlet-hvâh (15) ve inbâ’-i muhliş-i
bi-iştibâh budur ki kâffe-i enam ve câmme-i ehl-i İslâm lâ-siyemmâ
'ulemâ’-i din ve firka-i (16) fuzalâ’-i hakk-ı yakin gice gündüz Hakk sübhânehu
ve ta'âlâ hazretinün dergâh-ı 'âlem-penâhma sa'âdetli pâdşâh
(17)
e'azzellâhu
ta'âlâ enşârehu hazretlerimin manşür u muzaffer olup devlet ü ikbâlle serîr-i
saltanat (18) ve makarr-ı ‘izzetlerini müşerref itmeleri içün tazarru' u
ibtihâlle du'âya meşguller idi. El-hamdü lillâhi Rabbi’l-'âlemin (19) Hakk
ta'âlâ hazreti kemâl-i lutf u ihsânından ol makşad-ı akşâ ve matlab-ı atiâyı
ahsen-i vücüh (20) üzerine müyesser buyurdı. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti makdem-i
şeriflerini mübârek ü meymün eyleyüp mübârek (21) gözlerimizi hemişe rüşen idüp
biri birimiz ile ve sa'âdetli şâh-zâdeler hazretleri ile [32b] ve sâ’ir fürüc-ı
kerimeleri ile müşerref olmamızı müstedâm eyleyüp cümlenüzi cemi' âlâmdan (2)
emin eyleyüp sürür-ı behcetinüzi dâ’im idüp cem'iyyetinüzi perişânlıkdan
şaklayup dünyâ vü âhiret (3) korkılarmdan emin idivire. Âmin yâ
Rabbe’l-'âlemin.
(4)
Dest-i
tazarru' u ibtihâl dergâh-ı 'âlem-penâh-ı Rabbâniye ret* olınup cenâb-ı
halife-i rüy-ı zemin (5) halledallâhu ta'âlâ zılâle saltanatuhu
'âlâ-mefâriki’l-'âlemin hazretlerimin Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretleri
eyyâm-ı (6) devletlerin dâ’im itmegiçün tazarru' u münâcât kılmup ve emin-i din
ü devlet ve yemin-i mülk ü millet (7) nâmüs-ı esrâr-ı saltanat-ı zâhire cenâbma
nazm-ı meşâlih-i cumhür-ı enâm ve tertib-i mühimmât-ı havâşş u 'avâmmda (8)
tevfîk u imdâdın ziyâde itmek içün du'âlar kılmdukdan sonra inhâ5-i
fakir budur ki zamir-i münire hafi (9) degüldür ki ehl-i zimmet hamrlarm ehl-i
îslâma be/ itmeyüp ve biri birine bey'lerin izhâr itmeyicek şeri'at-i (10)
şerife üzerine anlara ta'arruz olınur degüldür. Sâbıkan vâki' olan men'-i
küllinün sebebin sizler (11) a'lemsüz. Zâhiren fehm olman budur ki mezkûrlar
emr-i şeri-i şerife tâ'at itmeyüp hadden tecâvüz
idüp (12) ehl-i İslama be/ idüp ve kendiler mâ-beynlerinde olan be/ u şirâ’ı
'alâniyet idüp zarb u habs ile (13) ve cerîme-i ğaliza ohnmak ile zabtlan ve
fesâdlannun defi TTuîmkin olmamağın zecr içtin vâki' olmış ola. (14)
İmdi hâtıra vâzıhdur ki himây-ı şeri'at-i şerife/ himâyet farz olduğı gibi
sa'âdetli pâdşâh-ı (15) 'âlem-penâh hazretinün meşârik u meğâribe 'adi ü dâd
ile meşhür olan nâm-ı şeriflerin şıyânet (16) dahi vâcib ü lâzımdur. Serîr-i
saltanatı teşrif buyurup cemi' ahkâm-ı ma'delet-i sultâniyye/ müsellem ü
mukarrer (17) kılduklan aktâr-ı 'âleme münteşir olup mecâlis ü mahâfil zikr-i
cemîlleri ile meşhün olup cumhür-ı ümem (18) ve kâffe-i ehl-i 'âlem şükrler
idüp devâm-ı devlet-i rüz-efzünlanna du'âya meşgul olurlar. Şimdi (19) bunlara vech-i
mezbür üzerine ehl-i îslâma bey' itmeyüp kendilere bey'lerin dahi izhâr itmek
şartı (20) ile izn virilüp muhâlefet takdîrince olıgelen zarb u habs u cerime
siyâsetinden a'zam u eşedd bir (21) siyâset ile va'ıd ü tahvîf ohnmayıcak
zâhir-i ârâ’-i sultâniyyede nev'an televvün ü tezelzül tevehhüm [33a]
olınduğından mâ-'adâ anlar ol siyâsete münkâdlardur. Kat'â anımla münzecir
olmayup kadîmden idegeldükleri (2) fes âdı idecekleri Allâhu a'lem mukarrerdür.
Andan sonra muktezâ-yı hamiyyet-i sultâniyye üzerine tekrâr (3) men'-i külli
olınursa televvün ü tehettük lâzım olur. Ne'ûzu billahi ta'âlâ müsâhele
olınursa muşibet-i dîniyye (4) lâzım olur. îzn câ’iz olursa târife-i mezbürenün
a'yânı batrikleri ile hâk-pây-i şerife (5) yâhüd divân-ı 'âliye getürilüp şöyle
ki aşlâ ehl-i îslâma be/ itmeyüp ve biri birine be/lerini (6) kat'â izhâr
itmeyüp kemâl-i mertebede ihfâ itmek üzerine 'ahd idüp kat'â birisi muhâlefet
(7) itmemeğe a'yânlan ve batrikleri mültezim olup muhâlefet idenleri esir
itmekle yâhüd diyâr-ı ba'ide (8) sürgün itmek ile va'ıd ü tahvif olmmağla izn
virile tâ ki kâffe-i ehl-i İslâm hâkân-ı rub'-ı (9) meskûn edâmullâhi ta'âlâ
devletuhu mâ- dâmeti’1-arzun hazretlerinün evâmir-i şeri'at-i şerîfeyi ri'âyet
ü şıyânet (10) ve ahvâl-i re'âyâyı dahi himâyet buyurdukların müşâhede itmekle
du'âlan muzâ'af ola. Fakire lâyıh
(11)
olan
budur. Hâtır-ı 'âtır-ı nazir muktezâsmca nizâm-ı 'âleme ne vaz' lâ’ik ise
pâye-i serir-i 'âlem-maşire (12) arz buyunla.
78.
Mektup[159]
(13)
Amma
tedârik-i esbâb-ı zahire huşüşında vâkı'â re'âyâda tâkat ü kudret kalmayup
hâlleri kemâl-i (14) ihtilâl üzerine idüginde iştibâh yokdur. Memâlik-i
mahmiyyede olan ağniyâdan mu'âvenet taleb (15) olmmak şerian câ’iz midür. Câ’iz
olduğı takdirce âyât-ı kerime ile mi şâbitdür ehâdiş-i şerife ile mi (16) şâbitdür
yâhüd erimme-i din ictihâdlan ile mi şâbitdür beyân olma diyü fermân
buyunlmış.(17) İlm-i 'âlem-i ârâya hâfî olmaya ki emvâlle ve enfüs ile cihâd u
ğazâ hakkında vârid olan âyât-ı kerimenün (18) ve ehâdiş-i şerifenün haddi ve
haşn yokdur. Kudreti olana hem nefsi ile hem mâlı ile cihâd (19) farzdur. Mâh
ile kadir olup nefsi ile kadir olmayıcak mâl virüp itdürmek meşrû'dur. (20)
Ammâ ihtiyârlan ile vinneyicek beytü’l-mâl-i müslimînde kifâyet mikdân mâl
olıcak eğer fukaradan eğer ağniyâdan (21) mâl taleb olınmak mekrühdur. Ammâ
beytü’l-mâlda zaruret olıcak ağniyâdan mu'âvenet taleb olınmak kerâhetsiz [33b]
meşrû'dur. Hazret-i Resul caleyhi’s-selâm Şafvân nâm bir kimesnenün
zırhlan var idi. Anı alup (2) nzâsınsız caskere tefrik
buyurmışlardur. Hazret-i 'Ömer razıyallâhu canh atı olup kendi
gidemeyenim (3) atın alup gidenlere virmişdür. Hükm-i şeri-i şerif budur. Lâkin
hizâne-i 'âmirede nesne yokdur. (4) Sırrın illere izhâr itmeğe dilümüz varmaz.
Bir müşkil dahi bu oldı ki bunun gibi mühimm vaktde âstâne-i (5) sa'âdet
Edirne’de bulındı. Bunda olsa bu huşûşda ve tonanma-i hümâyûn tedârikinde
fevka’l-hadd (6) fevâ’id olurdı. Egerçi bunda olan kullarımız sacyde
bezl-i makdür iderler. Ammâ zıll-i hümâyün-ı (7) sultânı bunda olsa her günde
bir aylık iş görilecegine hidmetde olan kullarınuzun (8) ittifâklan vardur.
Min-ba'd dahi 'inân-ı 'azâ’im-i sultâniyye bu cânibe mün'atıf olmak ârâ’-i
şerife-i (9) sultâniyyeye muvâfık olursa menâfi'-i bi-nihâyeti mücibdür. Fermân
catebe-i 'ulyânundur.
79.
Mektup[160]
(10) Budur ki ol matla'-i
âftâb-ı fazl-ı ilâh neyyir-i a'zam-i celâlet ü câh cenâb-ı şâmihu’l-eyvânından
(11) bu 'âkif-i şavâmi'-i ihlâş ve mücâvir-i hânkâh-ı ihtişâş cânibine kitâb-ı
kerim-i berâ'at-nesim (12) ve hitâb-ı vesım-i vâcibü’t-ta'zim vârid olup
tazâ'îf-i şerifesinde münderic olan enbâ’-i (13) selâmet-i mizâc-ı şerif ve
ahbâr-ı 'âfiyet-i 'unşur-ı latif ve sâ’ir tefâşil-i ehâdiş-i sa'âdet-nümâ (14)
telakki olınmak ile mütâla'a-i cemâl-i bedi'u’l-mişâlden hırmân ve sâ’ir âlâm-ı
dehr - hân ile vâlih (15) ü hayrân olan dil-i mürdeye hayât-ı câvidân müyesser
olup ekâşî-i medâric-i behcet ü sürura irtikâ (16) ve e'âli-i me'âric-i ferhat
ü hubüra i'tilâ olınup Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretine mahâmid-i bî-kerâne
(17) kılındı. Hemişe ahbâr-ı sa'âdet-âşârınuz istimâ'ı ile mesâmi'-i âfâk
müşerref olmakdan hâli (18) olmaya. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin. Ba'dehu matâvi-i
kitâb-ı kerîmde tevfît-i din-i İslâm ve teşyîd-i (19) şeri-i seyyidü’l-enâm
bâbmda kavlen ve fi'len sa'y olmmağa işâret-i 'aliyye buyunlmış. 'îlm-i şerîf-i
(20) cihân-ârâya hâfî olmaya ki ol bâbda tefsire imkân yokdur. Bizüm makdürımuz
Hakk sübhânehu ve ta'âlâ (21) hazretine huzû' u ibtihâl ve huşû' u su’âldür.
Egerçi du'âmuzun dergâh-ı Hakkda kabule liyâkati yokdur. Lâkin [34a] ğayn
melce’ ü ma'âz ve mesned ü melâzımuz yok ki ana ilticâ idevüz. 'Ubûdiyyet yüzin
türâb-ı mezellete (2) sürüp mâ-dâm ki hayâtdayuz makbul eğer merdûd tazarru' u
du'âdayuz. Redd ü kabul cenâb-ı Cehline (3) menütdur. Şeyh
Muhyi’d-din-i'Arabi hazreti
kitâb-ı müsâmeresinde ehl-i mükâşefeden bir 'aziz katında bir piri (4) gördi ki
gayet şevk u hararet lebbeyk çağırur. Her çağırdukda mukabelesinde “lâ lebbeyk”
hitabı gelür idi. Bu kimesne varup “Yâ Şeyh! Kendine zahmet virmesen olmaz mı?
Çendân fâ’ide dahi anlamadum. Her lebbeyk didügiince mukabelesinde redd ohnup
lâ-lebbeyk âvâzı gelür” didükde “Ey oğul! Sen anı şimdi işitmişsin. Ben ol
hitabı yetmiş yıldır işidürin. Amma nicedin ğayn kapum yok ki ana varam diyüp
ağlayınca lebbeyk hitabı geldi” dir. Mercüdur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ
hazretinün nefehât-ı rahmetinden bir nefha-i 'amimetü’l-berekât zuhur idüp
bizüm evzâ'-ı evzâr ile mâl-â-mâl olan kalb-i kâsimüze fesadın giderüp rikkat ü
incilâ müyesser eyleyüp cenâb-ı 'izzetine münâcâta isti'dâd vire. Âmin
Rabbe’l-'âlemin.
80.
Mektup[161]
(5)
Ve’l-hamdü
lillâhi Rabbi’l-'âlemîn bu hatb-ı hatır ve emr-i kebirde cenâb-ı şerifinüzün
kemâl-i i'tinâ vü ihtimamımız (6) ve tertib-i mebâdî-i cihâd ve temhîd-i
kavâ'id-i ğazâda ve cenâb-ı 'izzetden istimdâd u isti'dâda fevka’l-hadd (7)
himmet ü 'inâyetinüz nakl iderler. Ve sa'âdetli pâdşâh-ı 'âlem-penâh
eyyedallâhu ta'âlâ ve kavvâhu venşur men mâlâhu (8) vekhur men 'âdâhu
hazretlerimin dahi kemâl-i te’eşşürleri ve nuşret-i dın-i İslâm ve kahr-ı
kefere-i li’âm içün (9) külli ikdâm u ihtimâmlan ve nihâyet-i mertebede kavi
niyyetleri ve 'azimetleri olup sâ’ir metâlib ü âmâlden (10) i'râz idüp mahzâ bu
matlaba ikbâl buyurmaları nakl ohnur. Vâkı'â hamiyyet-i saltanat-ı kâhire ve
nahvet-i (11) hilâfet-i bâhire muktezâsı dahi budur ki izhâr buyurmışlar. Hakk
sübhânehu ve ta'âlâ 'ömr ü devletlerin dâ’im ve 'azm (12) ü niyyetlerin sârim
idüp vücûd- ı şeriflerin âfât u 'âhâtdan maşün ve makâşıd-ı şerifelerin (13)
huşüle makrün ide. Âmin. Şeyh 'Arabi nakl ider ki Mu'taşım halife bir gün
diyâr-ı Rümdan Bağdâd’a varan (14) tâcirine diyâr-ı Rümda 'acib ne gördün diyü
şordukda 'Amüriyyede bir müslimân kızçığazı bir kâfinin elinde esir iken kâfir,
kızcığaza bir tabança urdukda “vâ Mu’taşımâh” diyü kızcığaz ağladukda kâfir
“Mu'taşım seni gelüp kurtarsa mı gerekdür” diyü vâfir dögdi. “didükde, Mu'taşım
tâcire şorup: “'Amüriyye ne cânibedür?” didükde câriyeti gösterdükde kalkup
“Lebbeyk eyyetühe’l-câriyyeti, Lebbeyk” diyü, çağırup ol sâ'at sefer çağırup
Bağdâd’dan gelüp 'Amüriyyeyi feth idüp ol kızçığazı buldurup uran kâfiri evlâdı
ve emvâli ile kızcığaza temlik itmişdür. Mercüdur ki sa'âdetli pâdşâh
hazretleri bunca şühedâmın lisân-ı hâlle tazarru' u feryâdına feryâd-res olup
kefere-i fecereden intikâmlann alıvireler.
(15 ) Vezâr-i a'zama Molla Çelebi içim yazılmışdur
(16) Budur ki âstâne-i
sa'âdet-penâhınuzun ehaşş-ı cabidi olan Molla Çelebi bendenüzi
hâkden evc-i 'izzete (17) re? buyurdıfiuz. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti
sâye-i sa'âdetinüz kâffe-i ehl-i İslâm huşüşan cumhür-ı 'ulemâ’-i a'lâm (18)
üzerinden ayırmayup erbâb-ı hâcâtı catebe-i 'ulyânuzdan gayra muhtaç
itmesün. Lâkin ol tabakada olan (19) sâ’ir bendelerimiz oğullarına vazife
sadaka buyurmak ile külli ri'âyete mazhar olmışlardur. Bu bendenüz (20) zâtı
hasebi ile ve 'atebe-i 'aliyyenüze hulüş-ı 'ubüdiyyeti haşyeti ile anlardan
dahi a4â himmet ü cinâyete (21) ehakk u evlâ idügi hâk-pây-i şerife
'arz olındı. Fermân re’y-i münire menütdur. Vallâhi yehalledu
tilke’s-suddeti’s-seniyyeti
(22)
merci'a’l-kâffeti’l-umem
ve menâtu’n-nizâmi’l-'âlem.
[34b] Vezîr-i a'zama yazılmışdur Celâl hakkında
(2) Mevkıf-i ecell-i
refi'u’l-mahall lâ-zâle mahmiyyen bi-himâyetillâhi 'azze ve celle cenâb-ı
cehline inhâ’-i fakir budur ki efrâd-ı (3) berâyâdan her ferd belâyâ-yı dehrden
bir belâya mübtelâ olup def'ine kendi kâdir olmayıcak hâlin esâtin-i (4) mülk ü
millete 'arz idüp defi içün istimdâd itmeğe Bârî-i ta'âlâdan me’mür olduğı gibi
esâtîn-i devlet (5) dahi icânet ü imdâd itmeğe me’mürlardur. Ana
binâ’en bundan akdem Celâlden bu fakire işâbet iden umur içün (6) hidmet-i
'aliyyenüze du'ânâme yazılup tafsil üzerine pâye-i serir-i saltanata 'arz olma
diyü tazarru' u istid'â (7) olınmış idi. Neçe zamândur ki aşlâ eseri zâhir
olmadı. 'îlm-i şerife hâfî olmaya ki biz sizlerden istimdada (8) me’mür
olduğımuz gibi sizler dahi Hakk ta'âlâ hazreti cenabından i'ânet ü imdâda
me’mürsuz. Hakk ta'âlâ hazretinün (9) emr-i şerifine imtisal itmezsenüz işâret
buyurasuz. Şimdiye değin metâlib-i dünyâdan bir matlabiçün pâye-i (10) serir-i
sultâni haffehullâhu ta'âlâ bi’l-lutfi’r-Rabbâni cenâbma 'arz-ı tâmme yazmak
vâki' olmamış iken şikâyetname (11) yazduk
Bu dahi Celâl hakkında yazılmışdur
(12)
Egerçi
sîzlerden müsâ'ade olmayıcak hazret-i halife-i rüy-ı zemin halledallâhu zılâle
saltanatuhu (13) 'ale’l-'âlemin cenâb-ı refî'ine iltica vü tazarru'a dahi
metinüruz. Lâkin şimdiye değin metâlib-i dünyâdan (14) bir matlab içün pâye-i
serîr-i sultânı cenabına bir satr yazmak vâki' olmamış iken şimdi bir
şikâyetname (15) yazmak aşlâ lâtik görilmeyüp şüret-i hâl hidmet-i 'aliyyenüze
'arz ile iktifâ olınmışdur. (16) Eğer müsâ'ade vü imdâd yok ise işâret buyunla
ki esbâbdan kat'-ı 'alâka idüp hemişe (17) kâffe-i mühimmâtda ve cümle-i
mülimmâtda tazarru' u münâcât idegeldügimüz dergâh-ı 'âlem- penâh-ı Rabbâniye
(18) iltica idelüm.
Ol şahşun bu beytlerde cenâb-ı
refi'-i sultâni (19) hakkında itdügi cinâyetler ve bi- edeblikler
satirler hakkında itdüginden hezâr bâr a'zamdur. Eğer (20) cenâb-ı ma'delet-
penâh-ı sultanîde mezkûrün itdügi da'vâ-yı takarrüb ü ittihâd kavlen yâ fi'len
tekzîb (21) olmup şahş-ı mezbür menzele-i sâfilesine tenzil olınup
ahkâm-ı 'adi ü dâd icra’ olmmak
(22)
âşân zuhur iderse hakkı olan halifetullâh hazretine muhakeme idüp Hakk
ta'âlâ hazretinün hükmin taleb [35a] ideler. Eğer şahş-ı mezbür itdügi
da'vâlarda tekzib olmmayup belki el-'ıyâzü billâhi ta'âlâ kavlen yâ fi'len (2)
'alâtim-i tasdik zuhur iderse el- hükmü lillâhi’l-'Aliyyü’l-Kebîr mü’min ü
muvahhid olup hazret-i halifetullâha (3) bi'at ü tâ'at idenlere huşûşan
hukükullâhun ve hukûk-ı hilâfetullâhun 'uluw-i şanın ve sümuvv-ı (4) mekânın
mufaşşalen bilen 'ışâbe-i 'ulemâya lâtik budur ki dâtire-i edebden hurûc
itmeyüp mişâk-ı (5) bi'at ü tâ'ati muhâfaza idüp şabr idebilenler aşlâ
mükâfât-ı dünyeviyye kaşd itmeyüp husûmeti (6) ahkâm-ı saltanat-ı dünyâ mensüh
olup mülk ü meleküt ahkâmı hazret-i Rabbü’l-erbâba münhasır olduğı (7) güne
te’hir idüp hukukini mecma'-ı evvelin ü âhirinde “yevme yekümu’n-nâsu
li-Rabbi’l-'âlemin”[166] mutâlebe
eyleyeler. (8) “Ve seya'lemellezîne zalemü eyye münkalib yenkalibün”[167] şabr
idemeyenler dahi lâ’ik budur ki şerâ’it-i âdabı (9) ve ahkâm-ı mişâkı tamâm
ri'âyet ideler dahi hazret-i Ahkemü’l-hâkimine muhâkeme idüp hakklannı dünyâda (10)
alıvirmek içün tazarru' u
münâcâta müdâvemet ü mülâzemet ideler. Vallâhi’l-Müste'ân.
Hârün-ı Reşide (11) bir gün bir hatun gelüp “Yâ emire’l-mü’minin! Oğlancık
evvel-emrinde her muradın anasından görmeğin (12) her murada anasına zar' u
mürâca'at ider. Bir mikdâr büyidükde anasından babası dahi akvâ idügin (13)
göricek babasına mürâca'at ider olur. Dahi büyiyüp halka karışdukda babasından
kazilar ve begler ve vüzerâ’ (14) dahi akvâ idügin müşâhede itdükde başına bir
iş geldükde anlara ve anlardan akvâ emirü’l- mü’minine (15) mürâca'at ider.
Benüm de başuma bir hâl geldi. Defi içün kuzâtuna ve ümerâna ve vüzerâna
mürâca'at idegördüm. (16) Çâre bulımadum. Cümleden akvâ sensün. Sana geldüm.
Belâmı def ider misin yoksa sendan akvâ Rabbü’l-'âlemin (17) var ana tazarru'
ideyin mi?” didükde tahtından inüp “Nedür hâcetün?” didükde ‘ Yetimlerümün bir
çiftliği (18) var idi. Cümlemüzün ma'âşı ana münhasır idi. Oğlun Fazl ğaşb idüp
aldı” didükde ol sâ'at (19) Fazlı getürüp hâtûn ile ber-â-ber idüp ğaşb itdügi
zâhir oldukda hâtûna çiftliği (20) hükm idüp alıvirmişdir.
(21) 'îzz-i huzür-ı fâ’izü’n-nüra du'âlar 'arzından sonra
inhâ’-i muhibbâne budur ki mektüb-ı merğübınuz vârid olup [35b] tazâ'ifinde
umür-ı cihâdda kemâl-i ihtimâm u i'tinâya terğib olınup sâbıkan ve lâhikan
vâki' (2) olan tedbirlerde halel ü kuşür vâki' olduğına işâret olınmış zamir-i
münirinüze musavver olmaya ki (3) Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazreti bu kulına
tefviz buyurduğı umür-ı din ü devlet ve meşâlih-i mülk ü millet hakkında (4)
makdürum bezi idüp tedbir-i meşâlih-i kâffe-i ümem ve tertib-i mebâdi-i nizâm-ı
'âlemde ve temhîd-i kavâ'id-i (5) 'adi ü dâd ve teşyid-i ma'âkıd-i harb ü
cihâdda bi-'inâyetillâhi ta'âlâ dakika fevt olınmayup sâbıkan ve lâhikan (6)
va'ki' olan tedbirât... Bahire
(7)
Südde-i
seniyye-i 'azamet-medâr ve 'atebe-i 'aliyye-i celâlet-nigâr ki mukabbel-i
şifâh-ı ikbâl ve mu'affer-i (8) cibâh-ı erbâb-ı 'izz ü ikbaldür. Lâ-zâlet
a'lâme rif'atuhu hâfikatu fi’l-hâfıkayn ve şevârik-ı şevketuhü şârikatu (9)
beyne’l-mâşnkayn mü’eyyedetu bi-mevâkibi’l-'izzi ve’t-temkin ve
ma'ânibü’n-naşri’l-'azizi ve’l-fethi’l-mübin mevâkıf-ı (10)
füshatü’l-eknâflanna hezârân hezâr kavâfil-i zarâ'at ü huzü' ve revâhil-i
istikânet ü huşü' (11) ile cünüd-ı da'vât-ı şâfiyât-ı muhlişâne ve vüfûd-ı
tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne tevcih olındukdan sonra (12) 'arz-ı 'abd-i
fakir-i keşini’t-takşir budur ki ufk-ı mecd-i devlet ü ikbâl maşnk-ı şems-i
'izzet ü iclâl (13) cenâbmdan bu 'âkif-i şavâmi'-i hicret ve mücâvir-i hânkâh-ı
uzlet üzerine şevârik-ı envâr-ı (14) câtıfet-i hâniyye sâtie
ve bevârik-ı âşâr-ı re?fet-i sultâniyye lâmic olup âşâr-ı yerâcat-i
berâcat (15) ahkâm-ı menâhic-i belagat fihrist-i cerîde-i sacâdet
cünvân-ı şahife-i siyâdet ser-name-i hatt-ı (16) kâm-kâri tevkic-i
refî'-i şehryâri rakam-zede-i kilk-i gevher-bâr ve nigâşte-i hâme-i
bedâ’ic-nişâr (17) zılâl-i enâmil-i deryâ-nevâl ve erkâm-ı aklâm-ı
bedi'atü’l-mişâl acnı kitâb-ı kerîm-i fahâmet- nesım (18) ve hitâb-ı
cesim-i vâfirü’t-taczim nazil oldı. Hîn-i vürüdında cenâb-ı Rabbü’l-
erbâb Mâlikü’r-rikâb (19) hazretinün sâha-i şükrinde ta£fir-i cibâh
u hudüd ve ikâmet-i merâsim-i sücüd kılındukdan sonra (20) matâvi-i
gevher-feşânda münderic olan evâmir-i câliye ve nikât-ı sâmiye
telakki olınmagla akşâ-yı (21) medâric-i sürura irtikâ ve alâ-yı me'âric-i hubûra
ictilâ kılmup âyât-ı harnd-i Rabbani ve dacvât-ı (22)
şükr-i sübhâni bi- şümâr kılındı. Amma... îlâhire.
[36a] Hazret-i
refî'u’d-derecât celle celâluhu ve 'amme nevâluhu ol cenâb-ı cazamet-nişâbun
aclâm-ı rif'atlerin fark-ı (2) ferkadeyne hem-ser ve elviye-i
eyâletlerin sebc-tibâkdan berter eyleyüp hemişe iltifat-ı macâli-simâtla
(3) ol astâne-i sa'âdet-âşyâneye cubüdiyyet üzere olan fukarayı
ahyânen ihya itmekden hâli (4) olmayup hem-vâre makâlid-i umun re’y-i
münirinüze menût ve meşâlih-i cumhün cenâb-ı hatiflerine merbut (5) idüp
kâffe-i recâyâ ve câmme-i berâyâyı kenef-i himâyetinüzde
âsüde-hâl ve marziü’l- bâl kılıvire. Âmin.
(6)
Mevkıf-i
celil-i cazamet-medâr haffehullâhu subhânehü ve tacâlâ
bi-cunüdi’t- tevfıki’r-Rabbâni ve eyyedehu bi-vufüdi’l-menni’s-subhâni (7)
cenâbma inhâ’-i fakir budur ki ol cenâb-ı refic ve mahall-i meni'den
kitâb-ı kerim-i berâcat-nesîm vârid olup (8) mazmün-ı şerifinde
Ankara’da Seyf medresesinden müddeti yitmedin maczül olan Mevlânâ
Tâcü’d-dinün (9) şânı necedür ve medreseye istihkâkı var mıdur beyân olma diyü
buyurılmış zamir-i münire püşide (10) olmaya ki Mevlânâ-yı mezbürun keyfiyyet-i
'ilmiyyesi bu fakire ma'lüm degüldür. Aşlâ bir zamânda muşâhabet-i (11) cilmiyye
vâkic olmamışdur. Şimdi yirine varan ... îlâhire.
89.
Mektup[172]
[38b] (8) Ebedâ pâdşâh-ı cihan ve Süleymân-ı
zaman hazretlerimin serir-i refi'ü’ş- şânı (9) ol Âşaf-şıfatun zât-ı şerif-i
melek-i melekâtlan ile müşerref ü mu'allâ olmak du'âsı ki fi’l-leyli ve’n-nehâr
(10) bi’s-sırrı ve’l-cihâr vird-i zebân-ı can ve verd-i cinân-ı cenândur.
'Âdet-i me’lüfe üzerine takdim (11) olmup ve dâ’imâ şâhen-şâh-ı evân ve
îskender-i deveran cenabımın sürâdik-ı meni'u’l-mekân-ı (12) vekâleti ol
cenâb-ı Aristo- simâtun 'unşur-ı latifi ile müzeyyen ü muhallâ olmak şenâsı ki
fî’l-'aşiyyi ve’l-ibkâr (13) nihân u âşkâr merhem-i hemm ü râhat-ı cerâhat-i
rûh ve sekine-i sine vü devâ’-i dil-i mecrühdur. (14) Kâ'ide-i ma'rüfe üzere
tetmim kıhnup mukabbel-i eşref-i enam olan enâmil-i şerefü’n-niyâm ve
mülteşem-i (15) emâşil-i enam olan eyâdi-i te’yid-i iltizâm de’b-i edeb-i
eşhâb-ı âdâb ve resm-i ereb-i erbâb-ı elbâb (16) üzere lübb-i 'izzet-i taleb
ile bi’l-iclâli ve’l-i'zâm takbîl ü iltişâm olmdukdan şofira inhâ’-i (17)
fakirâne-i bende-i kemter ve inbâ’-i hakirâne-i dâ'i-i kihter zamir-i münir-i
felek-mesir ü melek-müşire ve hâtır-ı hatir-i (18) iksir-te’şir ü esir-tedbire
ki medâr-ı nizâm u intizâm-ı tamâm-ı 'âlem ve menât-ı revnak u refahiyet-i (19)
cemi'-i beni-Âdemdür. Budur ki Hakk sübhânehu ve ta'âlâ 'Alim ü 'Allâm ve
Bâri-i 'izz ü 'alâ muttali'-i mâ-lâ-kelâmdur (20) ki i'lâm-ı îlâm-ı firâk-ı
şedidü’l-âlâm ve izhâr-ı ihtirâk-ı iftirâk-ı 'adimü’l-intikâm-ı 'asirü’l-itmâm
(21) bel 'adimü’l-in'idâmdur. Ve hakka sümme hakkâ bu bende-i mihnet-dide
dideden dür olmağla dilden dür olup [39a] ve didârdan mehcür olmağla bir vechle
müte’ellim ü bîhuzûrdur ki irtifâ'-ı ğuyüm-ı ğumüm-ı zâhirü’l-vüfün (2) ve
indifa'-ı hücûm-ı humûm-ı vâfirü’z- zuhûn meğer mesnedüm ve devletüm ve
müstenedüm ve sa'âdetüm cenâb-ı (3) vâlânun müceddeden pertev-i enzâr-ı
merhamet-i bi-pâyanları ile mukadder ü makdür olup ve sebeb-i rif'atüm (4) ve
menât-ı celâletüm olan ol hazret-i 'ulyânun mükerreren şa'şa'a-i şefkat-i
firâvânlan ile (5) müyesser ü meysür ola. Bu sebebden ki 'âlimü’l-hâlât-âgâh ve
kâziü’l- hâcât-güvâhdur ki ol (6) mazhar-ı 'adi ü dâd hazretlerinün du'â’-i
devlet-i dâ’imü’l-izdiyâdı bu bende-i hâlişu’l-vidâd ve çâker-i (7) muhlişu’l-
fu’âd ile evlâdımın evradı olup a'kâb-ı şalavâtda ve evkât-ı halavâtda hadden
birûn-ı (8) huşû'-ı derün-ı pür- hün ile ve 'adden efzün-ı huzü'-ı hâtır-ı
mahzün ile dâ'i ve bu diyarım (9) 'azizlerine du'â itdirmekde sâ'i olmakda aşla
tahayyül-i kuşür ve kat'â tevehhüm-i fütur yok iken (10) sa'âdetlü sultânumun
evvelden idegeldügi 'inâyet-i bi-ğâyetlerinde ve ri'âyet-i bî- nihâyetlerinde
bi-sebeb nev'an (11) kuşür ve bilâ-vechin min-vech fütur şüyü' bulup ve âstân-ı
merhamet-âşyânlanna istinâdum mahşür (12) ve 'atebe-i mekremet-mekânlanna
intişâbum makşür iken hâk-pây-i kimyââsalarma yüz sürdüğüm eşnâda (13)
buyurdukları va'de-i kerime vefâsmda tâli'-i menhusum ve baht-ı menküsum
tebşirinde
te’hır (14) vukûc buldı ve derecâtla bu bende-i
memnun ve efgende-i mahzundan bi’z-zât ve bi’z-zamân dûn olanlar (15) niçe
kerre takdim olmmakdan hâtir-ı meksür-ı mecruh ve lâ-yezâl bâb-ı melâl-i
mühlikü’r-ricâl bâl-i perişan- (16) hâlde meftûh olup şavâ'ik-i hayret ve bevârik-ı
gayret mazmüm olup ve şüğûr-ı tağayyür (17) ü tahayyür binâ’-i şabr u tahammül!
mehdüm ve nehc-i tehekküm ü te’ellüm esâs-ı fîkr ü te’emmüli ma£düm
idüp cinân-ı (18) cenân-ı dekâ’ik-zehr ve hadâ’ik-ı cân-ı hakâ’ik-şemr £avâtıf-ı
infi'âl ve kavâşıf-ı ihtilâl ile şoldı. (19) Lâ-cerem ol inşâf ile ittişâfı
cihânda meşhur ve £adl ü ihsanı efrâd-ı inşân beyninde menşur (20)
olan şefkatlü sultânumun £izz-i huzûr-ı mevfûru’l- hubürlanna ve
şeref-i hidmet-i meysüru’s-sürûrlanna (21) mahfı vü mestur olmaya ki bî-
ihtiyâr ğâyet-i cadem-i ıştibâr ve nihâyet-i vücûd-ı iztirâb u
iztırârdan [39b] bu bağtetü’ş- şudür mestur olup tevakku' belki tazarru£-ı
bende-i mahûr budur ki eltâf u a£tâf-ı (2) nâ- mahşûrdan ma'füvv ü
ma£zûr huyunla. Hâşâ ve şümme hâşâ ki ol bende-perver ve £atâ-
güster (3) olan devletlü sultânumun eltâf-ı £amime ve a£tâf-ı
‘azimelerinden ki min-ba£d bu hulûs u ‘ubûdiyyeti (4) meczüm olan dâcî-i
zâhirü’l-huşûşı mahrûm kılup “vehfiz cenâhake li-meni’t-teba£ake
mine’l-mu’minîn”1 (5) mefhûmı ile £amel-i £ihn-i
£âlem ‘alemlerine ma£lûm “es-sâbikûne’s-sâbikün”[173] [174] medlûli tabc-ı
£âli-himemleri katında (6) ma£mûl iken bu meşmûl-ı
nazar-ı bi-nazîri muhaşşılü’l-me’mûl eylemeyeler. Bâkı emr [ü][175] fermân-ı
kaza cereyânlanna (7) menûtdur.
Süleymaniye Ktp. Esad Efendi 3431
90.
Mektup[176]
[125b] Monlâ Ebu’s-su'ûd hazretlerinüfi pâdşâh Sultân
Süleyman Hân-ı
'âlem-penâhdan Ka'be-i şerife icazet taleb itdügi 'arzufi şüretidür
(2)
Hâşiye-i
bisât-ı hilâfet-i bahire halledallâhu eyyâmehe’z-zâhire şifâh-ı iclâl u i'zâm
ile takbil ohndukdan sonra fünûn-ı zarâ'at (3) ü ibtihâl 'arz ohnur ki tavâf-ı
Beyt-i Haram ve ziyâret-i Ravza-i Hazret-i Resul 'aleyhi’s-selâm mu'azzam-ı
erkân-ı din-i Hanif ve 'umde-i (4) ahkâm-ı şer'-i şerif olmduğmdan ğayn ol
menâzil-i sa'âdet-nişâbma yüz sürüp vedi'-i devlet-i rüz-efzün (5) içün
tazarru'-ı münâcât itmegiçün cumhür-ı ehl-i İslama ehemm-i makâşıd ve etemm-i
merâsıd olmağın ol diyâr-ı cemîletü’l-âşâr ve aktâr-ı celiletü’l-akdâra (6)
üftân ü hizan teveccüh eylemek bu za'if-i nâ-tüvâna zamân-ı medid va'id-i
ba'iddür ki ecell-i metâlib ve ecazz-ı me’âribdür. Lâkin takdir-i
Rabbani (7) mucibi üzre istid'â’-i izn-i hümâyûn bu zamâna değin müte'ahhir
olmış idi. Hâlen kuvvet-i sübhâniyye za'fa mütebeddil ve kudret-i rûhâniyye (8)
'acze mütehavvil olup ol metâlib-i 'âliyeden hırmân-ı havfı müstevli olmağın
mütevekkilen 'alellâh 'azze ve celle şefî'-i hümâyûn ümidine şüret-i hâl (9)
pâye-i serir-i 'azamet ü celâle ref' olmdı. Fermân dergâh-ı 'âlem-penâha
menûtdur. Ve rettebehü sultânehu yehalledehü menâti’l-umüri’l- cumhür (10) mede’l-ahkâbi
ve’d-duhûr. Amin yâ Rabbe’I-'âlemin.
Ed-dâ'iü’l-hakir Ebu’s-su'ûd
'afâ 'anhu
Süleymaniye Ktp. Esad Efendi 3436
[62b] (7) İrsâl-i naşihatnâme-i Mevlânâ merhum Ebu’s-su‘üd
(8)
Fi’l-kuzâti
Mevlânâ Fazlullâh vakkafehullâhi 15 (ta'âlâ)[177] li-merâzıhi bi-lutfihi ve
li‘ânihi.
(9)
Ba'de’t-tahiyyeti
ve’s-selâm, inhâ’-i risâle-i muhabbet budur ki emr-i kazâ bir mu‘azzam emrdür.
Huşüşen fî-zamâninâ hatar-ı ‘azimdür. Lâ-cerem kemâl-i (10) tedebbür ü tefekkür
ü hazer olup her huşüşda ‘akıbetin mülâhaza-i tâmme eylemeyince bir cânibe
cereyân eylemeyesin. Himâ-yı hükümetinde ehvenen (11) tavâ’if-i muhtelifenün
içinde tâ’ife-i şulehâ vü ‘ulemâ vü fukara ile muşâhabet idesin,
mukâyelelerinde li‘ân idesin. Cemi‘ umurunda (12) Hakk sübhânehu ve ta‘âlâ
hazretine tevekkül ve kazâyâ-yı şerfiyyeden tekemmül ve halkun la‘niyyetine
tahammül idesin. Tehettük ü televvünden hazer idesin. (13) Hakk sübhânehu ve
ta‘âlâ hatâ vü halelden ‘ismet eyleye bi-fazlillâhi t5 (ta‘âlâ) bi-lutfihi ve
keremihi.
Ebu’s-su‘ûd na“amehullâh.
(14) Merhum
Ebu’s-su‘üd Efendi Hasretleri Şâh Efendi Edirne kâiîsı iken
gönderdükleri naşihatnâmeniifi ibtidâsıdur.
(15)
Benüm
şâhum! Sana üç vaşiyyetüm vardur: Biri budur kim cümle emründe te’emmül; ve
biri dahi budur kim hâkim olduğınuz (16) hayşiyyetle izdihâm-ı ‘avama tahammül;
ve biri dahi budur kim lutf-ı Hakka tevekkül.
Ve’s-selâm yâ Şâh!
İttekullâhe ‘an-kafi nzkı
halkillâh Lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâh Ebu’s-su‘ûd rahimehullâh.
Süleymaniye Ktp. Esad Efendi 3505
[58b] (10) Nâdı-i
fazâ’il-nigâr ve mahfîl-i efâzıl-medâra envâ‘-ı eşvâk ve eşnâf-ı da‘vât-ı
şâfiyât-ı muştâkâne ve teslimât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne ithafından sonra nık'a
(11) budur ki zamir-i münır-i mihr-tenvır bu cânib-i ahvâli tefahhuşma
müteveccih olursa bi- ‘inâyetillâhi sübhânehu cemi' müte'allikâtla selâmet ü câfiyet
üzereyüz. Lâkin zimmet-i
(12)
za'îfeye lâzım olan hükûk-ı ‘azimenün ‘uhdesinden huruçla
kemâl-i za‘f-ı hâl ü zıyk-ı mecâldeyüz. Evvelki hâl gitdi kuvvet ü kudret (13)
ânen-fe-ânen nokşân u tedennide olup müşkilât-ı meşâlih-i enâm ve ğavâmız-ı
fetâvi vü ahkâm yevmen-fe-yevmen tezâyüd ü terakkidedür. Bu emânet-i ‘azime
(14) kemâ yenbağı ikâmet olınmak mutasavver olmaduğı ma'lümdur. Sizün hâlimiz
dahi bizimkinden kahır degüldür. Dâ’ire-i kudret ve himây-ı tâkatde (15) olan
mertebe bezl-i mechüd ve sa‘y-i ma'hûd idüp cemi' umurda cenâb-ı
‘Allâmu’l-ğuyüb ve Keşşâfü’l-kürüb Rabbü’l-'inâyeti ve’t-tevfîk (16) müfîzu’l-
‘adâ’ihi ilâ-sevâ’i’t-tarîk celle celâluhu ve ‘amme nevâluhu dergâh-ı
‘alem-penâhına ilticâ vü iltizâm ve ‘urve-i vüşkâ-yı hıfz u himâyetine (17)
temessük ü i‘tişâm olınmakdan ğayn melce’ ü melâzzmuz ve makarr u me'âdımuz
yokdur. Biz nefsimüzi ve sizi tarîk-i Hakk üzerine şâbit- (18) kadem idüp hatâ
vü halelden ‘ismet itmek içim tazarru' u ibtihâlle kaı'- ı bâb-ı münâcât
üzerineyüz. Sizler dahi lutf (19) idüp tazarru' u du'âlan nefsinüze haşr
itmeyüp bu cânibi dahi yâd idesiz. Mercûdur ki hazret-i mukallibü’l-kulübi
ve’l-ebşâr
(20)
Rabbü’l-mülki
ve’l-meleküt cellet kudretühu ve ‘allet hikmetühu nzâ’-i şerifine mevâlpf-ı
a'mâl müyesser buyurup muhâlif-i havi ü ‘amelden ‘ismet (21) buyurup hayâtımuzı
ve memâtımuzı Hakk mübin üzerine eyleyüp “yevme tüble’s-serâ’ir”1 fazâhatden
‘ışmet buyurup zümre-i muhlişileriyle haşr buyura. Âmin yâ Rabbe’l-'âlemin.
Ed-dâ'ı Ebu’s-su'üdi’l-hakir.
[59a] Hazret-i
merhum kuddise sırrahu’l-'aziz merhum Piyâle Pâşâ
Hazretlerine gazada irsal (2) buyurduklandur kalem-i şeriflerinden
menkûldür
(3)
Allâhumme
Mâlikü’l-mülki Rabbu’l-erbâb Bâriu’l-beriyyeti Mâliku’r-rikâb mursilu’r-nısuli
munzilu’l-kitâb nâşıru’l-mu’minîn hâzimu’l-ahzâb innâ nuveccih vücühu’z-zulli
(4) ve’l-ibtihâli nahü mâ bike’l-meni'i ve nerfe'u eydi’z-zara'a ve’s-su’âl
ileyye cenâbeke’r-refî'i ve nes’eluke bi-nüri vechike ellezî mele’e erkâne
'arşuke ve bi- kudretike (5) elleti kadderte bihâ 'alâ-cemi'i makdürâtike ve
rahmetike elleti vesi'at külle şey’in ve bi-'ilmike ellezî ehâta bi-kulli mâ
kâne ve mâ seyekime en tefîzu caleyhâ min- hazâ’ini (6) kudretike ve
ma'âdini 'ilmike ve hikmetike mâ efaztuhu 'ale’l-enbiyâ’i ve’l- murselin
min-mevâ’idi’n-naşri’l-'aziz ve 'avâ’idi’l-fethi’l-mubîn ve tuneccizlenâ
va'dike’l- kerim (7) ellezi netaka bihi kitâbike’l-meknün “ve lekad sebakat
kelimetunâ li-'ibâdine’l- murselın innehum lehumu’l-menşûrûn ve inne cundenâ
lehumu’l-ğâlibün”1 hattâ nakdire 'alâ-a'la’i (8) kelimetike’l-'ulyâ
ve i'zâze dineke’l-akvâ fe-ennehu lâ-tâkatelenâ bi-ğayri kudretike ve lâ-havle
illâ bi-havlike ve kuvvetike ente’l-melâzi fî-kulli emrihim ve ente’l- ma'âzi
(9) fî-kulli hutbi mulimmin lâ-Rabbe ğayruke ve lâ-hayre illâ hayruke
“Rabbenağfirlenâ zunübenâ ve isrâfenâ fi-emrinâ ve şebbit akdâmenâ venşumâ
'ale’l- kavmi’1-kâfirîn”.[178] [179]
(10)
Dergâh-ı
'âlem-penâh-ı Rabbânide leyi ü nehârda ve 'aşiyy ü ebkârda bel kâffe-i evkâtda
lâ-siyemmâ a'kâb-ı şalavâtda ğâ’ib-i zarâ'at ü huşu' (11) ve nihâyet-i
istikânet ü huzû'la minhâc-ı muharrer-i mestur ve üslüb-ı mukarrer-i mezkûr
üzerine kafî-ı bâb-ı münâcât u du'âya cemâhîr-i ehl-i İslâm (12) huşüsen
meşâhîr-i 'ulemâ’-i a'lâmla müdâvim ü mülâzımuz. Vallahi müfettihu’l-ebvâb
'aleyhi netevekkelü ve ileyhi’l-me’âb cenâb-ı şâmihu’l-'imâd (13) ve
râsihu’l-evtâdınuzdan tazarru' u istid'â olınur ki sizler dahi bu bâbda imdâd u
is'âd idüp Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretinden (14) 'ale’d- devâm istimdâd
üzere olasız. Mübâşeret-i esbâb u âlât ve müzâvele-i mukaddemât u edevât
himmet-i 'âliyenüzi ve 'azîmet-i mâziyenüzi (15) cenâb-ı müsebbibü’l-esbâba tevcihin
'avk itmeyüp hâlet-i şerifinüz ile tertîb-i mebâdî-i ğazâ vü cihâd ve nazm-ı
meşâlih-i 'asâkir ü ecnâda meşgul (16) iken kalb-i münibinüz ile cenâb-ı Rabb-i
'izzetden isti'ânet ü istimdâddan hâli olmamağa
himmet ü 'inayet eyleyesiz ki cemie-i esbâb u âlât
(17)
ve
mebâdi vü edevat te’şirden 'ârîdür. Her birinde zuhur iden âşâr u ahkâm âşâr-ı
kudret-i Rabbânidür.
in hesti-i tü hesti-i hest-i diğer est
V’in
mesti-i tü mesti-i mest-i diğer est Rev ser-be-giribân-ı tahayyür der-keş K’in
dest-i tü est be-dest-i diğer est1
Veffakanallâhu ta'âlâ ve
iyyâkum li-ma'rifetihi (19) esrâre mulkehu ve melekütehu emine Rabbu’l-'âlemin.
Dacvât-ı ma'hüdeye müdavim ü müşâbir ve peyğâm-ı sa'âdet- encâmınuza
müterakkıb u nazır iken fihrist-i (20) cerîde-i fesahat 'unvân-ı şahife-i
belagat a'ni kitâb-ı kerîm-i berâcat-nesim vârid oldı. Matâvi-i
güher-feş ânında münderic olan ahbâr-ı (21) sa'âdet-âşâr telakki olınmağla
medâric-i hubüra irtikâ ve e'âli-i me'âric-i sürüra i'tilâ ohnup Rabb-i 'izzet
cenabına hamdler (22) kılmdukdan sonra vezâ’if-i du'â vü niyaz ez5âf-ı muzâ'if
ziyâde kılındı. Vallâhi 'azze subhânehu huve’l-mahabbeti nesta'in ve 'aleyhi
netevekkelu (23) ve ileyhi unîb.
Ed-dâ'iü’l-fakir Ebu’s-su'üdi’l-hakir
Süleymaniye Ktp. Lala İsmail 706
[359b] Mevkıf-ı refî£-i £azamet-penâh
ve mahfil-i meni£-i celâlet-destgâh lâ-zâle mahmiyyen
bi’l-lutfi’r-Rabbâni ve mahfüfen bi’l-menni’ (2) s-sübhâni cenâb-ı celil-i
şâmihu’l-eyvân ve bâb-ı cemil-i râsihu’l-erkânma vüfüd-ı iclâl u i'zâm ve
cünüd-ı tefhim (3) ü ihtiramla da£vât-ı şâfiyât-ı muhlişâne
ve tahiyyât-ı vâfiyât-ı bi-kerâne tevcih olmdukdan şofira ma£rüz-ı
(4) dâ'i-i hakir budur ki ol matla£-ı âftâb-ı câh u celâldan bu mu£tekif-i
şavâmi£-i ihlâş u ibtihâl olan (5) za£if-i nâ-tüvâna
kitâb-ı kerim-i £azimü’ş- şânlan vârid olup tazâ£if-i sa£âdet-meşhünında
münderic (6) olan ahbâr-ı meserret-nümâ ve enbâ’-i behcet-efzâ mütâla'a ohnmak
ile kemâl-i sürür ve nihâyet-i hubür haşıl olmışdur. (7) Hemişe o cenâb-ı
refi'un ahbâr-ı saadetleri istimâ'ı ile mesâmic-i rüy-ı zemin
müşerref olmakdan hâli (8) olmaya. Ba£de-zâlik matâvi-i kitâb-ı
kerimde da£vât-ı devlet-i ebed-peyvende iştigâl ü ihtimâm olımnağa
(9) işâret buyunlmış ol höd vazife-i lâzimemüzdür. Hakk sübhânehu ve ta'âlâ
halife-i sa'âdet-penâhun (10) zıll-ı vücüd-ı şeriflerin kâffe-i ehl-i
İslâm üzere memdüd ve £izz ü sa'âdetlerin evtâd-ı huluvvda maTçüd
(11)
idüp
envâc-ı feth ü zafer karin ü reh-berleri olup cenâb-ı refî'leri
hemişe £ayn-ı £inâyetleri (12) ile melhuz ve hıfz u
himâyetleri ile mahfuz olup ahkâm-ı ma'deletleri ile memâlik-i mahmiyye ma£mür
olup (13) £âmme-i ehl-i İslâm mübtehic ü mesrür olmak müyesser ola
ve bu ma'nâlara ümidimüz cânib-i £adl ü dâda meyi (14) ü rağbet ve
hedm-i bünyân-ı zulm ü bid'at itmeğe sacy ü teveccühleri iledür.
Mâ-dâm ki ihyâ’-i merâsim-i din olmaya (15) da£vât-ı müslimin
icâbete karin olmak bacid idügi vâzıh u mütebeyyindür. Hakk
sübhânehu ve ta£âlâ te’yid ve her (16) emrde tesdid itmekle hâdi vü
mübin ve naşir u mu'în ola bi-hürmeti Seyyidi’l-mürselin.
Süleymaniye Ktp. Şehid Ali Paşa 2828
[116a] Merhum
Ebu’s-su'üd Efendi Hazretlerinüfi vakf-ı bina bi-düni’l-arz
(2) hakkında eşhâb-ı sa'âdâtdan birine irsal itdügi (3) mektüb şüretidür ki
hatt-ı şeriflerinden (4) istinsah olınmışdur
(5) Mahfil-i refic-i
fazâ’il-nigâr u efâzıl-medâr cenabına dacvât-ı şâlihât-ı ihlâş-âyât
reftinden sonra (6) inhâ’-i zamir-i münir-i mihr-tenvir budur ki bu fakire
Mevlânâ İbrahim Çelebi gönderilüp mevküfâtcı Mehmedün (7) evkafı huşûşı
tefahhuş olmdukda zahir olan şüret sabıkan divân-ı Câli-cenâbından
(8) âdem gönderilüp istifsar olmdukda yazılup gönderilen cevâba tamâm mutâbık
olmayup (9) ve ol cevâbda tamâm beyân şâfî olınmamış ve hin-i tescilde e’imme-i
'izâmdan kimün kavli üzerine hükm olınduğı tasrih olınmayup icmâl üzerine
ihtilâfât-ı e’imme zikr olınup (11) [evkâf-ı ma'hüdenün sıhhatine ve lüzümma
hükm olınduğı]1 şerâtit-i fezâ ricâyet olınup hükm (12)
olmdı dimekle iktifâ olınmış hâlıyen kimün re’yi üzerine hükm olınduğı
tasrih olınup (13) i'lâm olma diyü işâret olınmış meclis-i şerife mahfî olmaya
ki ol vakti divân-ı aclâ (14) cenâbmdan âdem gelüp istifsâr itdükde
icmal üzerine şerâ’it-i fezâ ri'âyet olınup evkâf-ı (15) ma'hüdenün sıhhatine
ve lüzümma olınduğı ve yirsüz binânun vakfımın sıhhatinde ve ğalle-i bi-nefsine
(16)
şart
itmegün sıhhatinde ihtilâf vâr idügi ve vakfiyye fakir kâtibi kalemi ile
olmayup imzâ eylemeğe (17) getürdügi eşnâ’-i sefer olup içindeki vakfdan hâriç
nesneleri çıkarup tekrâr yazmağa mecâl (18) olmadukda sâbıkan mülki olanlarım
vakfiyyetine hükm olınmış olmağm ol vakfiyye imzâ olmup hakikat (19) hâl-i
imzâda beyân olınmağla iktifâ olınduğı Cacele ile yazılup irsâl
olınmış idi. Hâliyen (20) müsveddesi caynı ile hidmet-i şerife
gönderildi. Meclis-i şerifünüzde zuhur iden şürete (21) muhalif nesne var ise
işâret olma. Aşlâ muhâlefet mutasavver degüldür. Zikr olan (22) icmâlün zâhir
olan şüret-i tafşilidür. Cevâbda icmâl olmmak egerçi taccil olınmış
ider (23) 'ammâ tafsile hâcet yokdur diyü vâki' olmış idi. Çünki ol vakt murâd
malûm (24) olmayup yazılan sözleri ğayn mahmile hami olınmış tafsili budur ki
ol evkâfun cemi'inde [116b] 'âribet hükminde olup vakıf rücûca kâdir
olmağm anlanın kavli (2) maemülun-bih olmayup.
Metinde bu kelimeler cetvelle çizilmiş durumda.
Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmud Efendi 2396
[191b]
Cennet-mekân firdevs-âşyân Sultân Süleyman Hân hazretleri “bizi
du'â’-i hayrdan (2) ferâmüş eyledifiüz mi” diyü Ebu’s-su'üd hazretlerine
tezkire gönderdiğinde fâzıl-ı müşârun-ileyhüfi (3) cevabî mektübıdur
(4)
Dürret-i iklîlü’l-'azameti ve’l-celâl ve ğurret-i
cebinü’s-sa'âdeti ve’l-ikbâl (5) 'aliyyetü’z-zât melekiyyetü’ş-şıfât
zâtü’l-'ulâ ve’s-sa'âdât cenâb-ı Sultân-ı (6) 'azimü’ş- şân hazretlerimin
huzûr-ı şeriflerine hezârân hezâr ta'zim ü ihtiram ile (7) du'âlar olındıkdan
sonra inhâ’-i muhlis âne budur ki ol cenâb-ı şeriftin (8) du'â vü şenâlan
hidmetinde bu dâ'i-i kemine ve muhliş-i dirine taksir itmekle (9) işaret
buyunlmış ve du'â’-i devlet iştigâli üzerimüze farz iken âhir (10) 'ömrünüzde
bu za'if farzı terk itmek ihtimâli virilmek ol cenâb-ı refî'e (11) lâyık olmaya.
Eğer du'ânun ba'z-ı âşân zuhur itmediği içim öyle buyunlursa (12) dergâh-ı
refı'inde bu za'if-i nâ-tüvân hiçden hiç olup zerrece vücüdı (13) olmadığına
hami olma. 'îlm-i şerife mahfî olmaya ki cümle âdem oğlanı (14) cinnün
'öşridür, bu iki cümle yir yüzinde olan hayvânâtun 'öşridür ve bu
(15)
üçi
kuşlarun 'öşridür ve bu cümle dahi denizde olanlarun 'öşridür, (16) bu cümle
dahi yir yüzinde olan melâ’ikenün 'öşridür, zikr olanlarun [192a] cümlesi
evvelki gökde olan melâ’ikenün 'öşridür yine bu zikr olanun (2) cümlesi ikinci
gökde olanun 'öşridür. Yedinci göge varınca hâl böyledür. Yirde (3) ve gökde
olanlarun cümlesi kürside olanun katında ğâyet öyle azdan azdur. (4) 'Arş-ı
Rahmânun altı kerre yüz bin serâ-perdesi vardur. Şimdiye değin zikr (5) olan
mahlükâtun cümle [si][180] [181] ol
serâ-perdelerün birinde olan meleklerim 'öşridür. (6) Bu zikr olan mahlükâtun
cümlesi 'arşun etrâfında teşbih iden melâ’ike katında (7) bahrden bir katre
kadardur. Andan sonra levh-i mahfuza mahşûş olup (8) hazret-i Îsrâfîl
'aleyhi’s-selâm tevâbi'inden olan melâ’ike ve hazret-i Cebrâ’il (9)
'aleyhi’s-selâm tevâbi'inden olan melâ’ike .ne mikdâr idügini Hakk sübhânehu ve
ta'âlâ (10) hazretlerinden ğayn kimse bilmez.Hazret-i Resülullâh sallallâhu
'aleyhi ve sellem sa'âdetle (11) mi'râca giderken melâ’ikeden bir tâ’ifeye
uğradılar nihayeti yok idi. (12) Hazret-i Resul Cebrâ’ilden su’âl eylediler ki
“bunlar ne tâ’ifedür kandan gelürler.” (13) Cebrâ’îl 'aleyhi’s-selâm aydur
“bilmezem, amma, Hakk sübhânehu ve tâ'âlâ beni halk ideli (14) bunları böyle
gördüm” diyü cevâb virdükde aytdı “ol târifenün birinden (15) sordum, Hakk
ta'âlâ seni halk ideli ne mikdâr zaman vardur, didüm; [192b] cevâb virdükde
aytdı ki “bilmezem, amma, Hakk ta'âlâ hazretleri dört kene yüz bin (2) yılda
bir yıldız halk ider, benüm zamânumda dört kerre yüz bin yılda bir yıldız (3)
halk eyledi, diyü cevâb virdi.” İmdi Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretlerimin
'azameti (4) ve celâli şöyle olmayıcak bu zerre hakinin ne vücüdı ve ne mikdân
ola kim
(5)
dergâh-ı
'izzetine du'â itmeğe ve du'âsı kabül ohnmağa lâyık ola. Ammâ bu mertebe
(6)
'azamet
ü celâl ile hitâb idüp “ud'ünî isteciblekum”1 diyü buyurmağın (7) ve
ehâdîş-i şahıhde zikr olmdığı üzere gicenün şülş-i âhiri kalıcak hazret-i (8)
Rabbü’l-'âlemin kullarına du'ânuza icâbet ideyim” diyü buyurmağın ne kadar (9)
yokdan yok ise tazarru' u meskenet toprağına yüz sürüp yüce (10) dergâhına
münâcât iderüz. Va'de-i kerimi üzere mercüdur ki kabul (11) buyurup kullarımın
hayr-ı makâşıdını irâdet-i şerifesi müte'allik oldığı (12) zamânda müyesser
buyura. Her nesne vakti ile olur. Vakti gelmeden vücûda (13) gelmek olmaz.
Hazret-i Müsâ ile Hazret-i Hârün 'aleyhime’s- selâm Firiavn (14) hakkında
itdükleri du'â kabul olındı diyü vahy indükden sonra kırk yıl (15) geçince
eseri zâhir olmayup Firiavn ğark olmadı. Cemı'-i ehl-i İslâm [193a] şol
bed-baht hakkında olan du'âları mercüdur ki kabül olınmış eseri (2) zâhir ohcak
sâ'atlan yitüşüp Hakk ta'âlâ hör u zelil idüp yir yüzini (3) şerr ü
fesâdlanndan emin eyleye. Sa'âdetlü Halîfetullâh Hazretlerimin ve cemî'-i (4)
müte'allikât-ı şeriflerimin devletleri ve sa'âdetleri du'âsına meşğül olmak (5)
bu 'abd-i nahıf-i nâ-tüvânun üzerine farzdur mâ- dâm ki hayâtda olam. Cemi' (6)
müte'allikâüa dergâh-ı Hakk münâcâtmdayuz. Leylen ve nehâren mercüdur ki kafan
tafzîl olmaya.
Süleymaniye Ktp. Tercüman Gazetesi, Y.
141
[45a] Merhum
Ebu’s-su'üdufi Çan Hazretlerine zekât hakkında mektübı
şüretidür
(2) Mevkıf-ı meni'-i 'aliyyü’ş-şân-ı hakâni ve
mahfil-i refî'-i şâmihu’l-eyvân-ı sultani lâ-zâle mahrüsen bi’l-'inâyeti (3)
‘l-'aliyyeti’r-Rabbâniyye ve mahfûfen bi’l- himâyeti’s-seniyyeti’s-subhâniyye
cenâb-ı ma'âli-kıbâbma hezârân hezâr kavâfil-i (4) tebcil ü i'zâm ve revâhil-i
ikram u ihtiram birle dürer-i da'vât-ı şâfiyât-ı ihlâş-âyât ve ğurer-i
tahiyyât-ı (5) vâfiyât-ı ihtişâş-ğâyât nişâr kıhnduktan sonra zamir-i münir-i
nâhid- ihtirâm ve hâtır-ı 'âtir-ı (6) 'utârid-ihtişâm budur ki el-ân cenâb-ı
şerif-i 'azamet-medâr ve nâdi-i münif-i celâlet-nigâr (7) refe'a
refi'u’d-derecât rivâka celâlihi ilâ-muhiti’l-hazrâ’ ve’l-bast-ı bisâta
ikbâlihi 'alâ-bâsiti’l-ğabrâ* (8) semtinden bu dâ'i-i şâfiü’l-fu’âd ve muhliş-i
hâlişu’l-vidâd canibine kitâb-ı kerîm-i celilü’l-mikdâr (9) ve hitâb-ı cesim-i
cemilü’l-âşâr vârid olup matâvî-i güher-feşân ve mihâdi-i berâ'at-nişânmda (10)
hizâne-i 'âmire-i sa'âdet-meşhünınuzda ba'z-ı mevâridden vârid olan emval içün
zekât (11) vücûbmda nev'an tereddüd ü iştibâh vâki' olup hakikat-i hâl beyân
ohna diyü işâret-i (12) 'aliyye tazmin buyunlmış. îmdi 'ilm-ârâ-yı
ma'delet-âsâya mahfî degüldür ki cenâb-ı Rabbü’l-erbâb (13) ve Mâlikti’r-rikâb
cemmet bedâyi'-i na'mâ’ihi’z-zâhire ve 'ammet şanâyi'-i âlâ’ihi’l-bâhire
hazretinün evâmir-i (14) 'aliyyetü’ş-şânı ve ahkâm-ı kazâ cereyânı bâbmda
kâffe-i 'ibâdı hem-ser ve 'âmme-i hâzır u bâdı (15) ber-â-ber vazi' u refi' yeksân
ve hâkân u dihkân hem-cinândur belki fünün-ı şükr ti 'ibâdet (16)
eşnâf-ı birr ti ni'mete tâbi' olmağın cumhûr-ı salâtin-i fihâm sâ’ir tavâ’if-i
enâmdan ikâmet-i (17) vazâ’if-i hidmet ve edâ-yı merâsim-i tâ'ate ehakk u evlâ
ve ecder ti ahrâdur. Eğer 'ibâdetsi bedeniyyedür (18) ve eğer 'ibâdet-i
mâliyyedür cümlesinün edâsı cem'-i efrâd-ı mükellefine emr-i lâzım ve hükm-i
mütehattimdür. (19) Silk-i mülk-i şerifünüzde muntazam eşnâf u emvâlün her
birinde zekât farzdur ammâ mülk-i şerîfinüz (20) ohnayup 'âmme-i müsliminün
hukuki emvâl ki kabza-i taşarruf-ı sultânide olup irâd (21) u sarf anlanın
ârâ’-i şâ’ibelerine menütdur. Eşnâf erba'adur. Her birinim beyt-i müfredi vardur. (22) Cümleye beytü’l-mâl ıtlak olınur. Biri
beyt-i hams ve zekât-ı 'üşürdür. Biri dahi beyt-i harâc-ı riPüsdur (23) ve
arâzmün harâc-ı muvazzafı ve harâc-ı mukâsemesi ve küffârufi tacirlerinden
alman bu beytde olur. [45b] Biri dahi bir beytdür ki vârisi olmayan terekât-ı
mevti vaz5 olınur. Biri dahi beyt-i (2) lakatâtdur. Bu buyüt-ı erba'a-i emval
salâtinün memlükleri degüldür. Her birinün maşârif-i (3) mahşüşası vardur.
Yerli yerine şarf eylemekden gayrı salâtine nesne lâzım olmaz. (4) Vücüh-ı
mezbüreden ğayn cihâtdan salâtine tarik-i şerii ile müteveccih olan emval (5)
mülkleridür zekât-ı hatm lâzımdur. Kitâb-ı kerimde münderic olan memlaha
mahşüli ki istihrâc (6) olman milhufi bahâsıdır memlükdür. Tarik-i istihrâc u
tahsiline 'unf-ı saltanat mukâreneti (7) bahâsmun mülkiyyetine halel virmez ve
zarb-hâne hâşıh ma'âdmdan hâsıl olur. Hums ohnayup ba'z
(8)
memlûk
kâr-hâneler kirâsı olıcak ol dahi memlükdür. Sâlyâne-i sultâniyyenün
mülkiyyetine (9) iştibâh yokdur. Bu mâddelerde ve nazâririnde vücüb-ı zekât
tereddüd ü iştibâhma (10) mecâl yokdur. Salâtine zekât olmamak emvâl-i
saltanata göredür. Muhitden nakl (11) iden ehl-i 'ilmün kelâmı buna mahmul
olıcak sahih olur. Emvâl-i memlükelerinde cadem-i (12) vücüb zekâtı
ne Muhit-i Bürhânide ve ne Muhit-i Serahside olmak dahi muhtemel degüldür.
Uşûl-i (13) şerâyi'de muşarrahdur. (14) Ammâ ol bilâd-ı bereket-nihâdda sikke-i
şerîfe-i hâkâniyyeleriyle (15) mazrüb olan nuküdun ğaşy-ı ğâlib olmağın 'aruz
makülesindendür. Ol nuküdun (16) cümlesinden ne mikdâr fizza-i hâlise çıkar ise
hesâb olmup zekâtı ana göre virilmek (17) gerekdür. Hemişe atnâb-ı sürâdikât-ı
câh u celâl bi-evtâdi hulüd üstüvâr bâd bi-naşşı (18) ‘n-nûni ve’ş-şâd. Ebu’s-
su'üd ve’l-hayr 'ata 'anhu
Süleymaniye Ktp. Tercüman Gazetesi Y. 160
[70b] (13)
Ebu’s-su'üd Efendi Hasretleri oğhna gönderdiigi mektüb
şüretidür
Dilde fütühum
Oğlum Nühum
Bacde
selâmı
cîlme haris ol
Ehl-i
celis ol Görme melâmı
Fârisen gör, bil
Efşah-ı nâs ol
cArab cAcâmı
Vakt-i namaz it
Hakka (17) niyaz it
Halika yâd it
Gözle
imâmı
Nîk eğer bed
Herkese (18) hulk it
Eylemeyüp redd
Ehl-i
merâmı
Tamla-be-tamla
Göl olur anla
(19) Sözümi dinle
Görme
melâmı
Şâliha yâr ol
Eyüce câr ol
Bul
eyü nâmı
Kurrete 'ayni Kurrete zihni 'İzzete zihnî
Şormağa zinhâr
Eylemegil 'âr
Anla
ne kim var 'ÎJm-i tamâmı
Dersimi fikr it
Eyleme hiç redd
Hâşş
u 'ânımı
Kimseyi yirme
'Unfîle
urma Söze licâmı
Çok eğer az
Bulduğun yaz Sed idene sâz
Olmağıl
ğarni
Lutf u edeble
Sakla ve bekle
Kande ise yokla (26) Hilmi nizâmı
'İlmi mükerrer
Eyle mukarrer Sonra muharrer
Temme
kelâmi
Târih-i Peçevî, İstanbul 1282, C. 1
(9)
Benüm efendüm! Ma'lûm ola ki dünyâmın mâl u menâl ve manşıb u
câhı ile
(10)
bi’z-zât
temettü' itmek fakire lâyık u münâsib olmak geçmişdür. Behçet (11) ü sürürüm
sizün behcet ü sürünnuza tâbi'dür. Bu kadar şürür-ı mekkâr (12) yedinden
hikâyet ü mukâsât idüp bu za'f-ı hâlle bu nice umür-ı (13) hâ’ilemüz evvelisi
ihtiyâr olınup içinden çıkdığum terâcuc-i hâlle (14) sizlere nev'-i
inkişâf-ı bâl ü yâlüm alçakhğı gelmesün diyüdür. Otuz yıla (15) karibdür ki
Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretlerimin dergâhında kar'-ı (16) bâb-ı tazarru' u
münâcât üzerine olup merâtib-i seniyyeden her mertebeye (17) lâyık olan
kelimâtı fâ’ikaifâza buyurup âfât u kavvâd hadden 'ismet (18) buyurmak içün
cebin-i istikânet ü ibtihâli secdegâh-ı huzü'dan (19) kaldurmadım. Gâlibâ
merâsim-i übüvvetde dahi taksir itmeyüp belki sizün (20) canibimizden
bi-hükmi’l-hadâş e zuhur iden 'ukük u izâ'a-i hukuk (21) bâbmdan dahi mümkin
olan müsamaha vücûda geldiğinden gayrı ol bâbda size lâzım olan tedârik ü
i'tizâr ve tevbe vü istiğfarı dahi (23) fakir idüp gice gündüz şânınuzda Hakk
ta'âlâya tazarru'dan hâli (24) olmadım ki hayâtda oldığumca ef'âl-i cemilinüz
müşâhedesiyle (25) mütemetti' olup vefâtdan sonra âşâr-ı fünün-ı tâ'at ve
mağânim-i elvân-ı 'ibâdetinüz [64] ile müntefi' olam. Elhamdülillâhi sübhânehu
kemâl-i lutfından müstahikk olmadığumı (2) inâyetler buyurup bu hadâşet-i sinn
içinde bunca fazâ’il ü ma'ârif (3) ifâza buyurup kulüb-ı nâsa vâki' kabülinüzi
ve elsinelerine zikr-i (4) cemilinüzi ilkâ buyurup mücibi üzere bunca menâşıb-ı
celile müyesser (5) buyurup bu fakiri her cihetden mağbût-ı kâffe-i enâm ve
mahsüd-ı havâşş (6) u 'avâmm eyledi. Kâdir oldığumca bu ni'am-ı 'izâmun her
birimin şükr (7) ü hamdine müdâvemet ü müşâberet üzerineyüz. Ammâ siz dirâsete
müdâvemetden (8) ğayn aşlâ hiç birinün 'uhde-i şükrinden hurüc itmedinüz.
Huşusen (9) Ebı Eyyüb-ı Enşârinün razıyallâhu ta'âlâ 'anhu hukük-ı celilelerin
(10) ri'âyet itmedinüz ve âdâb-ı şerifelerin muhafaza itmedinüz. Gice (11) ve
gündüz havf iderem yine Hakk sübhânehu ve ta'âlâ hazretleri (12) 'afv buyurup
ihsânm kat' itmeyüp akşâ-yı ğâyet-i tedrise (13) irgürüp bir makâm 'inâyet
buyurdı ki irte ya bir gün hilâfet-i rüsül-i (14) enbiyâ
'aleyhimü’ş-şalâtü
ve ‘s-selâm ki a'zam-ı emânet ve ecell-i merâtib-i (15) ümmetdür. Zimmetimize
havale kıhnup zimâm-ı şerî'at elimize virile. Elhamdülillâhi (16) ta'âlâ
re’y-i rezîn ve fikr-i raşininüze merâci'-i 'ukalâ iktidâ itmekdür. (17)
Mülâhaza idün, görün, makâmınuz bu makârn iken lâyık mıdurki Hakk (18) ta'âlâ
hazreti cenâbından havf u haşyet ve fakir cânibinden ve cumhür-ı (19) ekâbir ü
aşâğır cihetinden şerm ü haclet itmeyüp buğât-ı erbâb-ı (20) hevâ vü şürür ve
tuğât-ı aşhâb-ı ftsk u fücurun ğâyet bı-ser ü sâmânı (21) ve bi-'ırz u nâmüs
olan şürîdeleriyle ancak mübâşeret itdügi (22) kabâyıh- ı şeni'a ve fazâyıh-ı
fazi'aya münhemik olup bir erâzil-i bed-aşl (23) hizi yanımıza alup din ü
dünyâya yarar âşâr-ı fazâ’ilinüz mahâfil-i (24) ekâbir ü aşâğırda neşr ider
kimesnelerün muşâhabetlerinden i'râz (25) idüp ve her biriyle bed-mu'âmele
üzerine olup gice ve gündüz eşnâf-ı [65] fısk u fücur üzerine muşırr olup
'indellâhi ta'âlâ ve 'inde’n- nâs (2) rüsvây olup kâffe-i nâs mâ-beyninde
mesâvinüz meşhur olup (3) âhir-i vaktde dergâh-ı Hakka tutacak yüzüm ve il
yüzine bakacak gözüm (4) komayasız. Huşüsen böyle e'âdi ardumda iken hele
sâbıkan olan (5) fesâd sinnen ve manşıben makâm-ı riyasete irmiş degül idi.
Hakk ta'âlâ (6) Hazreti 'inâyet buyurup hayrile ber-taraf oldı. Şimdi bir
mertebesüz (7) ki cüz’i şe’n virür. Emr sâdır olsa terk-i külli itdüginüz (8)
takdirce nice zamân eseri bakîdür. Hâl böyle iken bu tâmme-i kübrânun (9) âşân
ne vakte değin mahv olur. İmdi lutf u ihsân idüp (10) ol mel'ûnı yanınuzdan ve
getüriviren kâfiri medresenüzden (11) giderüp Hakk ta'âlâ hazretine tevbe-i
naşüh idüp kemâl-i zühd (12) ü takva üzerine olup a'mâl-i birr ü hasenâtdan
ğayn libâsımızı ve sâ’ir (13) hey’âtınuzı ve eşhâbınuzı vera' u takvâya mülâyim
ü münâsib idüp (14) bi’l-cümle bir hâl ihtiyâr idesin ki kâffe-i 'âlem-i sedâd
u reşâd üzere (15) istikrârmuzı anlayalar. Lutfınuzdan yüz yıllık dahi olursa
(16) hukük-ı bünüvveti kazâ itmiş olursuz. Hakk ta'âlâ 'ömrinüzi (17) ve
devletinüzi dâ’im eyleye, âmin yâ Rabbe’l-'âlemîn. Yok eğer re’yinüz (18)
muktazâsm komazsanuz, benüm efendim, ma'lümınuz olsun ki Hakk ta'âlâ (19)
hazretini işhâd iderin ve Kirâmen-Kâtibini işhâd iderin ki sizi (20) Hakk
ta'âlâ hazretine ışmarlayup teberrî-i külli iderin. Şabrum (21) tükendi,
tâkatüm kalmadı. Şöyle mülâhaza olımnaya ki bu kelimât-ı istilâ-yı (22) ğazab u
tehevvür hükmi ile yâhüd ğayr-ı vâki' nesne işidilmege binâ’en (23) yâhüd
sizleri istimâletde mübalağadan sâdır olmış söz olup (24) sonra hükmi virilmege
mübâşeret itdüginüz kabâyıhun çelilin ve rakikin (25) esbâb-ı fesâdınuzı tertib
iden kimesneden istimâ' itdükden sonra [66] te’emmül ü tedebbür ve istihâreden
sonra mukarrer ü muhakkak olmış re’ydür ki (2) 'arz olındı. Cum'a şabâhma değin
te’emmül idün, görün. Kabul (3) câ’iz ise fe-bihâ ve illâ 'adem-i tağayyür-i
hâl-i 'adem kabule 'alâmet olsun. (4) Vallâhi’l-müste'ân. “Fesetezkürüne mâ
ekülu leküm ve üfevvizu emri ilallâh (5) innellâhe başının bi’l-'ibâd.”[CLXXXII]
SONUÇ
Şeyhülislâm Ebussuud Efendi (1490-1574),
Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme devrinde yaşamış, ilmiye teşkilatının bütün
kademelerinde çeşitli görevlerde bulunmuş bir Osmanlı bürokratı, hukukçusu,
ilim adamıdır.
D. Bayezid, Yavuz, Kanunî, ve n. Selim gibi
OsmanlI’nın en parlak döneminde adı geçen padişahların saltanatlarım idrak eden
Ebussuud, 29’u şeyhülislâmlık makamı olmak üzere 60 yıla yakın bir süre ilmiye
ve bürokrasinin önemli mevkilerinde hizmet etmiştir. Osmanlı tarihi ile ilgili
kaynaklardan onun, İlmî haysiyete sahip, vakur, ciddî ve son derece tecrübeli
bir kişi olduğu; görevlendirildiği makamlara hakkıyla geldiği anlaşılmaktadır.
Kanunî’nin “Kanunnâme”si dahil Osmanlı hukuk
geleneğine yaptığı düzenlemelerin yanında ilmiyye teşkilatında da bir çok
düzenleme yapan Ebussuud, sosyal ve siyasî hayatla alakalı sayısız fetvaya imza
atan önemli bir “müftî”dir. İmparatorluk içinde yaşayan halkın sosyal hayatma
yönelik fetvalarının, son derece akılcı, pratik ve devrine göre modem
niteliklere sahip olması, onun, asırlardır ismi anılan nadir bürokratların
arasına girmesinde etkili olmuştur.
Yaşadığı ve bilhassa görev yaptığı devrin,
padişahları ile birlikte önde gelenleriyle sayısız yazışmalarda bulunan
Şeyhülislâm, çeşitli sınıflardan insanların akıl danıştığı bir kişi
konumundadır. Devrin padişahları dahil harem, saray, ilim çevrelerine ve
halktan kişilere yol gösterici mahiyette bir çok mektubu vardır.
Yapılan bu çalışmada, onun yine yukarıda
belirtilen çevrelere yazdığı tespit edilip ulaşılabilen Türkçe mektupları bir
araya getirildi. Bu mektupların, transkripsiyonlu ve (bir kısmı) tenkitli
metinleri, çalışmanın metin kısmında yer almaktadır.
Nasihatnâme, terbiyenâme, tavsİyenâme,
tesellinâme, izinnâme, taziyenâme, arzıhâl, şikâyetname vb. türlerde bir çok
mektup, Ebussuud Efendi’nin duygu ve düşünce dünyası ile beraber çeşitli
ilişkilerini de derinliğine aydınlatacak niteliktedir.
Manzum olan bir mektubun dışında, diğerleri
nesirdir. Bununla beraber, Arapça, Farsça, Türkçe şiirler, şiir parçalan,
mensur mektuplann içinde görülebilmektedir.
Mektuplardaki dua kısımlanndan; âyet, hadis,
kelâm-ı kibâr, şiir alıntılarından Ebusşuud’un, Arapça ile olan aşinalığı
anlaşılmaktadır. Türkçe mektuplarının toplandığı bu çalışmaya alınmayan Arapça
mektuplannın yanında bir de Farsça mektubun varlığı onun Farsça’ya olan
vukufunu ortaya çıkarmaktadır.
Mektuplar, dil ve üslup yönünden incelendiği
takdirde Ebussuud’un, dili ve mektup türünü kullanma kabiliyeti daha iyi ortaya
çıkacaktır. Bunun yanında mektupların, muhteva yönünden incelemeye tabi
tutulması ile Şeyhülislâm’ın, devrindeki konumu, hissiyatı ve fikriyatı bir
derece daha netleşecektir.
Bundan sonra Ebussuud Efendi’nin dil ve
edebî yönü üzerinde yapılacak çalışmalar, onun şahsiyetinin daha doğru
anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
Aclûnî: Keşfü’l-Hafâ, C. 2, s. 132.
Ahmet Vefık Paşa: Lehçe-i Osmânî, (haz. R. Toparlı), Türk
Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2000.
Akgündüz, Ahmet: Ebussuud Efendi, İslam
Ansiklopedisi,"pıAiıje Diyanet Vakfı Yayını. İstanbul 1994, C. 10, s.
365-371.
Ateş, Ahmet: Metin Tenkidi Hakkında, Türkiyat Mecmuası. C. VIII-VIII.
S. I (1942). s 253-267.
ATSIZ: İstanbul Kütüphanelerine Göre Ebussuud
Bibliyografyası, İstanbul 1967, s. 51-52.
Durmuş, İsmail: İnşâ (Arap Edebiyatı), İslam
Ansiklopedisi,TürUja Diyanet Vakfı Yayını. İstanbul 2000, C. 22, s. 334-337.
Ebussuud Efendi: Ebussuud’un Mektupları, İzmir Milli
Kütüphane, Türkçe Yazmalar, No: 1426/1.
: Münşeât-ı Ebussuud, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi
Bölümü, No: 3291.
Fevâid Mecmuası, Süleymaniye Kütüphanesi,
Tercüman Bölümü, Y. 141, vr. 45a.
Gökyay, Orhan Şaik: Tanzimat Dönemine Değin Mektup, Türk Dili
Dergisi, Mektup Özel Sayısı, XXX/274, (Temmuz 1974), s. 17-87.
Haksever, Halil İbrahim: Eski Türk Edebiyatında Münşeatlar ve
Nergisî’nin Münşeâtı, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Malatya 1995, 1-15.
İmam Münâvî: Feyzü’l-kadir, C. 2,
(1938), s. 391.
Kanar. Mehmet - Rıza Kurtuluş: İnşâ (Fars Edebiyatı),
İslam Ansiklopedisi. Türkçe. Diyanet Vakfı Yayını, C. 22, s. 337-338.
KarataY. Fehmi Edhem: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe
Yazmalar Katalogu. İstanbul 1965, C.l, s. 138.
KORTANTAMER, Tunca: Nev’î Efendi’nin Sadrazam Sinan
Paşa’ya Ders Veren Bir Mektubu, Osmanlı Araştırmaları, C. XI (İstanbul
1991), s. 215-228.
Kut,
Günay: Tercüman Gazetesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu I, İstanbul 1989,
s. 249-252.
KüTOkoğlu, Mübahat S.: Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik),
Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1998.
LEVEND, Agâh Sim: Türk Edebiyatı Tarihi -Giriş-, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1998, C. 1, s. 113-116.
Mecmua, Beyazıt Kütüphanesi, Veliyyüddin
Efendi Bölümü, No.: 3197, vr. 28b-30b.
Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, Lala İsmail
Bölümü, No.: 706, vr. 354b,
Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, Nuri
Arlasez Bölümü, No.: 59, vr. 63b-64a.
Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi. Şehid Ali
Paşa Bölümü, No.: 2828, vr. 116a-117a.
Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi. Tercüman
Yazmaları No.: 160, vr. 70a.
Mecmua, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi.,
Yazma No.: 256.
Mecmua-i Mekâtib-i Mütenevvia, Beyazıt Kütüphanesi,
Veliyyüddin Efendi Bölümü, No.: 2735, vr. 59a-59b.
Mecmua-i Nefise, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi
Bölümü, No.: 3436, vr. 22a-24a, 62b.
Mecmua-i Nefise, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud
Efendi Bölümü, No.: 2396, vr. 191b-193a.
Mecmua-i Risâle, Süleymaniye Kütüphanesi,
Esad Efendi Bölümü, No.: 3505, vr. 58b-59a.
Mecmuatü’l-Letâif, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Beşir Ağa
Bölümü, No.: 656, vr. 238b.
Mecmuatü’r-Resâil, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi
Bölümü, No.: 3431, vr. 125b- 161 a-b.
Mustafâ b. Şemseddin: Ahter-i Kebîr,
İstanbul 1256.
Mütercim Asım Efendi: Burhân-ı Katı, (Haz. M. Öztürk - D.
Örs), Türk Dil Kurumu Yayınlan, Ankara 2000.
PARALIN, M. Zeki: Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı Yayım, İstanbul 1993, C. I-HI.
Peçevî İbrahim Efendi: Tarih-i Peçevî,
İstanbul 1282, C. 1, s. 63-66.
Süleymaniye Kütüphanesi Nuri Arlasez Koleksiyonu Yazmalar
İndeks Kataloğu, Bedir Yayınevi, İstanbul 1991, s. 8.
TANSEL, Fevriye Abdullah: Türk Edebiyatında Mektup,
Tercüme (Mecmuası), C. 16, S. 77- 80, (1964), s. 386-413.
Uzun, Mustafa: İnşâ (Türk Edebiyatı), İslam
Ansiklopedisi, TirkjsDiyanet Vakfi Yayım, İstanbul 2000, C. 22, s. 338-339.
ÜNVER, İsmail: Çevriyazıda Yazım Birliği Üzerine
öneriler, Türkoloji Dergisi, C. 2, s. 1, (Ankara 1993), s. 51-89.
YARDIM, Ali: İzmir Millî Kütüphanesi Yazma Eserler
Kataloğu, İzmir Millî Kütüphane Vakfi Yayım, İzmir 1997, C. W, s. 330.
[1] Bu çalışmalardan
bazıları şunlardır: Agâh Sırrı Levend: Türk Edebiyatı Tarihi -Giriş-, Türk
Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1998, C.l, s. 113-116; Bekir Kütükoğlu: Münşeat
Mecmualarının Osmanlı Diplomatiği Bakımından Ehemmiyeti, Tarih Boyunca
Paleografya Diplomatik Semineri. Bildiriler, İstanbul 1988; Halil İbrahim
Haksever: Münşeat Mecmuaları ve Edebiyat Tarihimiz İçin Önemi, İlmî
Araştırmalar, S. 10, (İstanbul 2000), s. 65-76.
[2] Halil İbrahim Haksever: Eski Türk Edebiyatında
Münşeatlar ve Nergisî’nin Münşeatı. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İnönü
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya 1995.
[3] Arap edebiyatında
edebî tür olarak ‘‘inşâ” için bkz. İsmail Durmuş: İnşâ (İnşa, Arap
Edebiyatı).
İslam Ansiklopedisi, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2000, C. 22. s.
334-337.
[4] Fars edebiyatında “inşâ”nm gelişimi için bkz. Mehmet Kanar - Rıza
Kurtuluş, İnşâ (Fars Edebiyatımda İnşa), İslam
Ansiklopedisi,Tîrki^Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2000, C. 22, s.
337-338.
[5] Daha geniş bilgi için bkz. Mustafa Uzun, İnşâ (Türk
Edebiyatında), İslam Ansiklopedisi, Törkiya. Diyanet Vakfi İslam
Ansiklopedisi, C. 22, s. 338-339; Haksever: agL, s. 1-6.
[6] bikz.
Haksever: agt., s. 7.
[7] bkz.
Haksever: agt., s. 12-15.
[8] Tansel: agm., s. 386.
[9] bkz. Haksever: agt.,
s. 14-15.
[10] Mustafa b. Şemseddin:
Ahter-i Kebîr, İstanbul 1256, s. 614.
[11] Münşeât konusunda en tafsilatlı bilgi için
Haksever’in adı geçen doktora tezine bakınız.
[12] Mektup konusunda en
ayrıntılı bilgi için bkz. Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili
(Diplomatik), İstanbul 1998; Orhan Şaik Gökyay, Tanzimat Dönemine Değin
Mektup, Türk Dili Mektup Özel Sayısı, XXX/274, (Temmuz 1974), s. 20.
[13] Gökyay: agm., s. 20-21.
[14] Atsız:
İstanbul Kütüphanelerine Göre Ebussuud Bibliyografyası, İstanbul 1967, s. 51;
Levend: age., s. 115.
* Ali Yardım: İzmir Millî Kütüphanesi Yazma Eserler Katalogu,
İzmir Millî Kütüphane Vakfı Yayınları, İzmir 1997, C. III, s. 330.
[15] Günay Kut: Tercüman
Gazetesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu I, İstanbul 1989, s. 249-252.
[16] Süleymaniye Kütüphanesi Nuri Arlasez
Koleksiyonu Yazmalar İndeks Katalogu, Bedir Yayınevi. İstanbul 1991. s. 8.
[17] Fehmi Edhem Karatay: Topkapı Sarayı Müzesi
Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu, İstanbul 1961, C. Is. 138.
'İsmail Ünver. Çevriyazıda
Yazım Birliği Üzerine Öneriler, Türkoloji Dergisi, (Ankara 1993), C. 2. s.
l.s.51-89.
[19]Ahmed Ateş: Metin Tenkidi Hakkında, Türkiyat
Mecmuası, VII-VIH, 1 (1942), s. 253-267.
[20]Kur’ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli, (haz. Hayrettin
Karaman, Ali Özek, İbrahim Kâfi Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadrettin Gümüş, Ali
Turgut),Tjrk^Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997.
[21] 1. Î3b.
5
Ebu’s-su'üd: Molla 1.
[22] “Varlığını, tüm
eksikliklerden uzak olan Allah’a adayıp, yalnız ona el açıp da eli boş dönen
kimse yoktur.
Yalnız
ondan bir şey ümit eden, onun kapısında bekleyen, hiç bir zaman kovulmaz.”
[23] “Muhakkak,
zamanınızda Allah’ın rahmetinden ferahlıklarla dolu olan günler vardır. Dikkat
edin! Allah’ın rahmetinden gelen bu ferahlıkları kaçırmayın.” .
„ kOTST?
“Ey kapısı yüce, şerefi büyük olan! Güzel sondan dolayı
onlara müjdelegpl
[24] 2. Î4b.
[25] 3.14b.
[26] “Biz Allah’ın
kullarıyız ve biz ona döneceğiz.” Bakara (2): 156.
[27] 4.15a.
[28] “Ben, dostundan
iyi bir haber ve güzel bir karşılaşmadan başka bir şey beklemeyen kimseyim.”
[29] 5.15a.
[30] 6.15b.
[33] “İşte bu, Azîz ve
Alîm olan Allah’ın takdiridir.” Yasin (36): 38.
[34] Seciyi
tamamlamak için konuldu.
[35] 7.16a.
[36] “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara
teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korktular. Onu insan
yüklendi.” Ahzab (33): 72.
[37] “Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez.”
Enam (6): 164; Isra (17): 15; Fatır (35): 18; Zümer (39); Necm (53): 38.
[38] “Kim kötü bir
işle aracılık ederse onun da ondan bir payı olur.” Nisâ (4): 85.
[39] Î7a.
[40] “Adaletli kimseler (yöneticiler), kıyamet
gününde Allah’ın yakınında nurdan minberler üzerindedirler.” Hadis/Müslim, bkz.
İmamMünâvî: FeyzU’l-Kadir, C. 2 (1938), s. 391.
[41] “Gerçekten sen
her şeye kadirsin.” Âl-i îmran (3): 26.
[42] 8. Î7a.
[43] 9. Î7a.
[44] 10.17b.
[45] Metinde fazlalık
olarak bulunuyor.
[46] “Kötü kadınlar
kötü erkeklere...” Nur (24): 26.
[47] “Teiniz kadınlar
temiz erkeklere...” Nûr (24): 26.
[48] 11.18a.
[49] Metindeki diğer
örneklere dayanılarak eklendi. Bkz. aşağıda, 11. satır.
[50] 12.Î8b.
[52] 13.19a.
[53] 14. Î9b.
[54] “Bu, benim istediğim, değer verdiğim,
övdüğüm; en büyük emelim, işte bu, en yüce olandır. En büyük arzu budur. Alemde
kimin bundan başka bir isteği olabilir.
Kalbimde bundan başka, bütün dünya arzulan bana haramdır.”
[55] 15.110a.
[56] 16.110a.
[57] 17.110b.
[59] 18. İlla.
[60] 19.111a.
[61] 20. îllb.
[62] “Bana ne oluyor
ki şiir söylemiyorum da çok ve boş konuşarak güçsüzlüğümü ortaya çıkarıyorum.”
[63] “Her helak olanın
yerine yenisini veren Allah, giden her şeyin yerine de yenisini getirir.”
[64] 21.112b.
[65] 22. İl 2b.
9 Selim: Selime î.
[66] 23.113a.
[67] 24. Î13b.
[68] “İmansız cemaatin
namazı ne tamam oldu, ve ne de kabul edildi.”
[69] 25.114a.
21 azam: azamun 1.
[70] 26.114b.
[71] 27. İl 5a.
[72] 28. İ15a.
[73] “Allah
dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.” İbrahim (14): 4; Nahl
(16): 93; Fatır (35):
1
“Kâfir
olanlar peygamberlerine dediler ki: ‘Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız ya
da mutlaka dinimize döneceksiniz.’ Rableri de onlara: ‘Zalimleri mutlaka helak
edeceğiz.’ diye vahyetti.” İbrahim (14): 13.
[76] ve rüsül-i i'zam: S - // 2 helâk: ihlâk 1.
2
29. 116a.
[78] 30.116a.
[79] 31. İ16b.
1 sultânına: hâtunına î.
[80] Seciyi
tamamlamak için, metindeki diğer örneklerine bakılarak konuldu.
[81] bkz. yukarıda, 3.
Mektup.
[82] 32. Î17a.
10 sultânına: hâtunına 1 / 'azânâmedür: 'azânâme şüretidür
î.
[83] 33. Î17b.
12 yâ: Î-.
[84] 34.117b.
[85] 35.118b.
15 Vezir-i aczam mektûbına
cevâbdur: Vezir-i a'zama mektüb cevâbıdır ki yazılmışdur İ.
16 'azamet-penâh: ‘azamet-medâr î.
[86] 36.119a.
[87] “İşlerin hayırlısı
ölçülü olanıdır.”
[88] “Nazm... Rüzî
tazarru” kısmı derkenarda yer aldığından dolayı satır numarası verilmemiştir.
[89] Bu şiirin benzeri aşağıda yer aldığı için
orada yer alan bu kelime buraya konuldu. Bkz. aşağıda, 68. Mektup.
[90] “O, bilinen tek
bir şeydir ki doğuda ve batıda onun gölgesinden başka bir şey yoktur.
O, en yüce gayedir ki alemde ondan başka amacı olan ona
ulaşamaz.”
[91] 37.119b.
4
yazılan
cevâbdur: yazılandur İ.
[93] 38.119b.
[94] 39. Î20a.
19 'Atâullâh: iken 'Atâ 1.
[95] 40.120b.
[96] yazılandur: yazılan mektübdur 1.
[97] 41.121 a.
[98] 42.121b.
21 yâ: Î-.
[99] 43. Î22b.
21 olman mektüb şüretidür: olınmış 1.
[100] 44.123a.
[101] 45.123b.
10 vezîr-i a'zam mektübma cevâb: vezîr-i a'zama cevâb-ı
mektüb î.
[102] 46. Î24a.
[103] 47.124b.
[105] 48. Î25a.
[107] “Allah size, mutlaka emanetleri
ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle
hükmetmenizi emreder...” Nisa (4): 58.
[108] 49.126a.
[109] 50.126b.
[110] bkz. yukarıda, 3.
Mektup.
[111] 51.127a.
13 sultânına: hâtunına 1.
[112] 52.127a.
[113] “Gizlenenlerin
ortaya döküldüğü gün.” Tank (86):9.
[114] 53.128a.
10 cevâbdur: cevâb yazılmışdur 1.
[115] “Andolsun ki, ne
reçete hastaya şifa verir ve ne de elçi şikayetleri sevgiliye iletebilir."
[116] Secideki
paralelliği tamamlamak için konuldu.
[117] “O bir delirmemiş
incidir ki onun bir parçası, bulutlar arasından görünen ay gibi bize göründü.
Acemlerin ve Rumların elbiseleri ile süslendiğinden Arap olduğu anlaşılmadı.
Kalpleri ona meyletsin diye güzelliğini bütün insanlara gösterdi.
O, her şeyiyle akıllı olan Arapları esir alır; onu gören
Acemlerin ve Rumların içleri gider, akılları uçar.
Onun gözleri, görenleri memleketine çeker, onları aşk ve
hastalık zincirlerine vurur.
Onun kapısına varıp da durana müjdeler olsun. Benim bundan
başka ne arzum olabilir.
Öyle kapıdır ki benim aşkım, heyecanım oraya yöneliktir.
Saygım ve selamım yalnız o kapıyadır. Ey benim şiirim! Onun mekanına varmakla
ve o gün orada çadırımı kurmakla kurtulabilir miyim? Allah’tan, lütfuyla, bu
arzumu, güvercinim uçmadan yerine getirmesini temenni ederim.”
[119] “Varlığını, tüm eksikliklerden
uzak olan Allah’a adayıp, yalnız ona el açıp da mahrum olan kimse yoktur.
Yalnız ondan bir şey ümit eden onun kapısında bekleyen,
mahrum edilmez.”
[120] Metinde “nigâr”la
beraber bulunmaktadır.
[121] bkz. yukarıda, 3.
Mektup.
[122] “Zaman yayının içleri
parçalayan oklarının sana ulaşıp göğsünü yaraladığı ve yiğit, mücadeleci
kalbine doğra yürüdüğü doğrudur; doğru.”
[123] 55. Î29b.
[124] 56.129b.
[125] 57.130a.
12 sultânına: hâtunına I.
[126] 58.130b.
[127] 59.131a.
[129] 60. 131b.
12 budur ki: S- / bu: Î-.
[130] 61.131b.
[131] 62.131b.
[132] “Oraya ve
oradakilere müjdeler olsun.”
[136] Ayet “müslimin” ile değil
“müminîn” üe bitiyor. “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim; sana tevbe ettim.
Ben inananların ilkiyim.” Araf (7): 143.
[137] 65. Î32b.
Nuri Arlasez 59 (63b-64a) ve Esad Efendi 3436’da (22a-b) bu
mektubun birer nüshası mevcuttur.
[138] bkz. yukarıda, 3. Mektup.
[140] “Yerde ve gökte
Allah’tan saklı bir şey yoktur.”
[141] “Ben işimi Allah’a
havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.” Mümin (40): 44.
[142] 66. Î34a.
[143] 67.134a.
[144] 68. Î34b.
[145] “O, bilinen tek
bir şeydir ki doğuda ve batıda onun gölgesinden başka bir şey yoktur.
O, en yüce arzudur ki alemde ondan başka bir şey isteyen
ona kavuşamaz.”
[146] 69. Î35a.
[147] 70. 135a.
[148] 71.135a.
[149] 72. İ35b.
[150] 73. İ35b.
[151] “Ben cinleri ve
insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Zariyat (51): 56.
[152] “Gizli bir hazine idim;
bilinmek istedim, bunun için (alemleri) yarattım.” Hadis-i Kudsî, bkz. Aclûnî: Keşfü’l-Hafâ,
C. 2, s. 132.
15 ser-girândur: ser-gerdândur î.
[153] 74. Î36a.
[154] 75. İ36b.
[155] Metindeki diğer
Örneklere dayanılarak buraya konuldu.
[156] 76. Î37a.
[157] 77.137b.
[159] 78.138b.
[161] 80.140a.
kızçığazı: kızcığaz î / bir kâfinin elinde... intikâmlann
alıvireler: S-.
[162] 81.140b.
15 Molla: Monlâ î //16 Molla: Monlâ î.
[163] 82.140b.
1 Vezir-i a'zama yazılmışdur celal hakkında: İ-.
[164] 83.141a.
11 Bu dahi Celâl hakkında yazılmışdur: İ-.
[165] 84.141b.
Bu mektubun İzmir nüshasının başlık kısmında “Ebu’s-su'ûd”
yazılıdır.
[166] bkz. yukarıda, 7.
Mektup.
[167] “Haksızlık
edenler, hangi akıbete döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” Şuara (26):
227.
[168] 85. İ42a.
[169] 86. İ43a.
[170] 87. Î43b.
[171] 88. Î43b.
[172] İzmir nüshası 43b’de bittiğinden dolayı bu mektup İ’de
yoktur.
[173] “Sana uyan
müminlere kanadını indir.” Şuara (26): 215.
[174] “Önde olanlar
öndedirler.” Vakıa (56): 10.
[175] Metindeki
örneklerine dayanılarak konuldu.
[176] Lala İsmail 706’da (354b) bu mektubun bir nüshası vardır.
[177] Kısaltmanın açılımı olarak yazıldı, bkz. aşağıda, 13.
satır.
Bkz. yukarıda, 52. Mektup.
[178] “Andolsun ki,
peygamber kullarımıza söz vermişizdir. Onlar muüaka zafere ulaşacaklardır.
Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.” Saffât (37): 171-173.
[179] “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve
işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı sabit kıl; kafirler topluluğuna
karşı bizi muzaffer kıl!” Âl-i îmrân (3): 147.
“Bu senin varlığın bir başka varlık ve bu
senin sarhoşluğun bir başka sarhoşluktur.
Yürü! Boynunu şaşkınlıkla bük ki bu senin elin bir başka
eldir.”
[180] Hacı Beşir Ağa
656’da (238b) bu mektubun bir nüshası vardır.
[181] Mektubun içindeki
diğer örneklere dayanılarak eklendi.
“Bana dua edin, kabul edeyim.” Mümin (40): 60.
[CLXXXII] “Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi
Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.” Mümin
(40): 44.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar