Print Friendly and PDF

O Güzel Sevgiliye Sarılacağımız Gün, Tam Bugün …Sabah Şarabı İçme Çağı, Haydin, Kalkın

Bunlarada Bakarsınız

 


XCIX

Rûz-ı onest ki mâ hîş ber on yâr zenîm

Nezerî sîr ber on rûy-ı çu gol-nâr zenîm

O güzel sevgiliye sarılacağımız gün, tam bugün... O nar çiçeğine benzeyen yüzünü bir doya doya seyredelim.

Müşteri gibi, ay yüzlümüzün saçlarını tutalım; bütün çarşıya pazara bir gürültüdür salalım.

Seher yeli gibi o gül bahçesine bir düşelim de bütün güllerin y enlerini, yakalarını açalım, yaseminlerin saçlarını okşayalım.

Bir soluk, testiyi kıralım; bir soluk, kâseyi başımıza dikelim. te sti gibi hepimiz de meyhanecinin küpünün başına konalım.

Kadeh sunuluyor diye niceye bir mektup okuyup duracağız? Mektubu sarığımızın arasına sokalım artık.

Devlet çengi, yüzünün ışığıyla düzeldi; artık uda bir iki mızrap vurmamız nasip oldu.

Köpürüp coşma çağı geldi; durup bekleme, gözetleme zamanı geçti; sarhoşuz biz, ne biliriz ne kadar coştuğumuzu, ne biçim köpürdüğümüzü?

Tertemiz kardeşlerin avcunda toprak bile altın oluyor... artık şu gaddar dünyanın gözüne toprak saçalım.

İplerle bağlamışlar da sağ yana çekiyorlar bizi. Biz de artık varalım, sırlar ülkesinde zevk çadırını kuralım.

Düny a ateş yüzlü birinin yüzünden aydınlandı, hoş bir hale geldi; kalk, artık kazancı da ateşlere verelim, işi gücü de.

Gönlümüzden bir şimşek çaktırırsak, dağa, bayıra bir yıldırım düşürürsek dağ da Tur Dağı gibi paramparça olur da dirilir, bayır da.

Geri kalanını sen söyle; çünkü senin gibi biri varken söz halkasını vurmamız hem soğuk bir iştir, hem y azık doğrusu.

Çend hosbîm sebûhest selâ berhîzîm

Âb-ı rehmet hesetânîm-o ber âteş rizîm

Ne vakte dek uyuyacağız? Sabah şarabı içme çağı, haydin, kalkın... Rahmet suyunu alalım da ateşe serpelim.

O gökleri dolaşan yelesi, kuyruğu kara, doru Arap atına gem vurmamızın, eyer takmamızın tam çağı; ne diye tutmuyoruz onu.

Tutalım da kara arslanların bulunduğu ormana doğru bir hoş sürelim; arslan avcısı kesilelim; korkmayalım kara arslanlardan.

Yiğitlik gösterelim de dünya zindanının kapısını koparalım. aşk şahnesi bizimle beraber; kimden çekinecekmişiz?

Gam gecesinin Zencilerini darağacına çekelim. savaşa girdik de ayak diredik mi Zenci kimmiş, Rum kim oluyormuş?

Kafatasından başka bir şeyi kadeh diye

kullanmayalım... her kazanın çevresinde dolaşmayalım; kepçe değiliz ya.

Öküz’ü ahırdan çıkaralım, Arslan burcuna doğru sürelim. değil mi ki bu bostandayız; çare yok, eşek kafası da bulunacak.

Kafdağı’na vuran şu gerçekler dalgaları bizde coşar, kabarır da ta oraya dek varır; ark biziz çünkü.

Yeniay gibi inceciğiz ama dolunay bizim; şu dehlizdeyiz ama başköşe bizim.

Biz yüz gösterdik mi, gül yüzlüler de yüz gösterirler. o bahçe de ilkbaharız biz, güz değiliz.

Nazlanır da nesiniz siz deriz; her şey secdeye kapanır, hepsi de sana karşı hiçbir şey değiliz der.

Gül yüzlüyüz ama sizin güzelim yüzünüze karşı yüzü yunmamış pis, hiçbir şey anlamaz, iyiyi kötüden ay ırt etmez biriyiz derler.

Tibet ceylanları yayılmak için geldiler; çünkü

bugün tümden misk kesilmişiz, amberler damlatmadayız.

Arılık kadehini sundu mu, herkese saçalım, dökelim... Belâ mıhını çaktı mı, eşekler gibi ayak diremeyelim, inada kalkışmayalım.

Ezel güneşinin ışığı başımızda parlıyor, başımıza kuvvetle vuruyor; o yüzden başımız dik.

Talihimizin yıldızı güneş; artık yıldız da kim oluyor? Gece gündüz Tanrı Şems’inin gözü önündeyiz biz.

Kaynak: Cilt 7-1

Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar