O Güzel Sevgiliye Sarılacağımız Gün, Tam Bugün …Sabah Şarabı İçme Çağı, Haydin, Kalkın
Rûz-ı onest ki mâ hîş ber on yâr zenîm
Nezerî sîr ber on rûy-ı çu gol-nâr zenîm
O güzel sevgiliye sarılacağımız gün, tam
bugün... O nar çiçeğine benzeyen yüzünü bir doya doya seyredelim.
Müşteri gibi, ay yüzlümüzün saçlarını
tutalım; bütün çarşıya pazara bir gürültüdür salalım.
Seher yeli gibi o gül bahçesine bir düşelim
de bütün güllerin y enlerini, yakalarını açalım, yaseminlerin saçlarını
okşayalım.
Bir soluk, testiyi kıralım; bir soluk,
kâseyi başımıza dikelim. te sti gibi hepimiz de meyhanecinin küpünün başına konalım.
Kadeh sunuluyor diye niceye bir mektup
okuyup duracağız? Mektubu sarığımızın arasına sokalım artık.
Devlet çengi,
yüzünün ışığıyla düzeldi; artık uda bir iki mızrap vurmamız nasip oldu.
Köpürüp coşma
çağı geldi; durup bekleme, gözetleme zamanı geçti; sarhoşuz biz, ne biliriz ne
kadar coştuğumuzu, ne biçim köpürdüğümüzü?
Tertemiz
kardeşlerin avcunda toprak bile altın oluyor... artık şu gaddar dünyanın gözüne
toprak saçalım.
İplerle
bağlamışlar da sağ yana çekiyorlar bizi. Biz de artık varalım, sırlar ülkesinde
zevk çadırını kuralım.
Düny a ateş
yüzlü birinin yüzünden aydınlandı, hoş bir hale geldi; kalk, artık kazancı da
ateşlere verelim, işi gücü de.
Gönlümüzden bir
şimşek çaktırırsak, dağa, bayıra bir yıldırım düşürürsek dağ da Tur Dağı gibi
paramparça olur da dirilir, bayır da.
Geri kalanını
sen söyle; çünkü senin gibi biri varken söz halkasını vurmamız hem soğuk bir
iştir, hem y azık doğrusu.
Çend hosbîm sebûhest selâ berhîzîm
Âb-ı rehmet hesetânîm-o ber âteş rizîm
Ne vakte dek uyuyacağız? Sabah şarabı içme
çağı, haydin, kalkın... Rahmet suyunu alalım da ateşe serpelim.
O gökleri dolaşan yelesi, kuyruğu kara, doru
Arap atına gem vurmamızın, eyer takmamızın tam çağı; ne diye tutmuyoruz onu.
Tutalım da kara arslanların bulunduğu ormana
doğru bir hoş sürelim; arslan avcısı kesilelim; korkmayalım kara arslanlardan.
Yiğitlik gösterelim de dünya zindanının
kapısını koparalım. aşk şahnesi bizimle beraber; kimden çekinecekmişiz?
Gam gecesinin Zencilerini darağacına
çekelim. savaşa girdik de ayak diredik mi Zenci kimmiş, Rum kim oluyormuş?
Kafatasından başka bir şeyi kadeh diye
kullanmayalım... her kazanın çevresinde
dolaşmayalım; kepçe değiliz ya.
Öküz’ü ahırdan
çıkaralım, Arslan burcuna doğru sürelim. değil mi ki bu bostandayız; çare yok,
eşek kafası da bulunacak.
Kafdağı’na vuran
şu gerçekler dalgaları bizde coşar, kabarır da ta oraya dek varır; ark biziz
çünkü.
Yeniay gibi
inceciğiz ama dolunay bizim; şu dehlizdeyiz ama başköşe bizim.
Biz yüz
gösterdik mi, gül yüzlüler de yüz gösterirler. o bahçe de ilkbaharız biz, güz
değiliz.
Nazlanır da
nesiniz siz deriz; her şey secdeye kapanır, hepsi de sana karşı hiçbir şey
değiliz der.
Gül yüzlüyüz ama
sizin güzelim yüzünüze karşı yüzü yunmamış pis, hiçbir şey anlamaz, iyiyi
kötüden ay ırt etmez biriyiz derler.
Tibet ceylanları
yayılmak için geldiler; çünkü
bugün tümden
misk kesilmişiz, amberler damlatmadayız.
Arılık kadehini
sundu mu, herkese saçalım, dökelim... Belâ mıhını çaktı mı, eşekler gibi ayak
diremeyelim, inada kalkışmayalım.
Ezel güneşinin
ışığı başımızda parlıyor, başımıza kuvvetle vuruyor; o yüzden başımız dik.
Talihimizin
yıldızı güneş; artık yıldız da kim oluyor? Gece gündüz Tanrı Şems’inin gözü
önündeyiz biz.
Kaynak: Cilt 7-1
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy
GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar