Print Friendly and PDF

KİTÂBÜ'Z-ZÜHD TERCÜMESİ

 KİTÂBÜ'Z-ZÜHD TERCÜMESİ

Bismillahirrahmanirrahim. Rabbim lütfunla bana yardım et

Alemlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun. Salât-u selâm Rasûlü Muhammed'e ve âlinin tamamına olsun.

Kitâbu'l-Câmi'de zühd babı'nda126 zühd ve kasru'l-emelle127 ilgili olarak elime ulaşan haberler ve rivayetlerden bir kısmını zikretmiştim. Aynı şekilde Delâilu'n-Nubuvve ve diğer eserlerde, Hz. Pey-gamber'in (salla'llâhü aleyhi ve sellem) dünyadaki yaşantısının nasıl olduğunu anlatmıştım. Bu arada zühdün fazileti keza kasru'l-emel sahibi olmak ile amele çokça koşmak için zühdün nasıl olması gerektiği yönünde selef-i sâ-lihînin ve sonrakilerin pekçok sözlerini tesbit etmiştim. İşte bu kitapta konumuzla ilgili olarak bana ulaşan rivayetleri zikredeceğim. Bu ve diğer tüm çalışmalarımda Rabbımm yardımını diliyorum; O ne güzel Mevlâdır, ne güzel yardımcıdır:

NİYETİN ALLAH RIZASI OLMASI

·        1-Hz. Ömer diyor ki: Rasûlüllah'tan (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:

"Ameller niyete göredir. İnsana niyet ettiği vafdtr. Kimin hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne ise onun hicreti gerçekten Allah'a ve Rasûlil'nedir. Kimin hicreti elde edeceği dünyalık veya evleneceği kadına ise onun hicreti de hicret ettiği şeyedir."128

·        2- Vuheyb bin Verd'den: "(İç dünyam) bina etmek istediğinde onu üç temel üzerine inşa et: Zühd, verâ ve niyet. Bunlar olmaksızın inşa edecek olursan bina yıkılır."

ŞİRKTEN KAÇINMAK

·        3- Enes bin Mâlik'ten:

. "Mamafih, Allah dilemeyince düşünmezler, koruyacak ta O'dur, mağfiret edecek de!"129 Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bu ayeti okuduktan sonra şöyle buyurdu:

"Rabbiniz şunu diyor: Ben, beraberimde başka bir ilah edinilmesinden sakınılması gereken zatım. Kim benimle beraber başka birini ilah kabul etmekten sakınırsa, o mağfiret etmeme layık biridir."’130 131

İSTİKAMET ÜZERE BULUNMAK

4~Abdullah bin Amridan: Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yanındaydık. Güneş doğunca Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ kıyamet gününde bir topluluk getirecek. Bunların nuru güneşin nuru gibidir." Hz. Ebûbekr sordu: "Bizler onlar mıyız yâ Rasûlellah?" Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Hayır. Sizin için pekçok hayır var ancak onlar yeryüzünün çeşitli bölgelerinden haşrolunacak olan, (yerlerini yurtlarını bırakıp) hicret etmiş fakirlerdir." Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) daha sonra "Gariplere ne mutlu, gariplere ne mutlu" diye buyurdu. “Garipler kimlerdir" diye sual edilince şöyle buyurdu: "Güzel halde bulunan insanlardır. Bunlar pekçok insan içinde sayıca az kimselerdir. Sayılan bazı toplumlarda diğerlerine göre fazla olur."™

·        5- Abdullah bin Ömer'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"İslam garip başladı, başladığı gibi garip olacaktır. O gariplere ne mutlu. Dikkat ediniz: Mümin olarak vefat ettikten sonra müslüman için aslında gariplik yoktur."132

·        6- Câbir bin Abdullah'dan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"İslam garip başladı, başladığı gibi garip olacaktır. O gariplere ne mutlu." Sordular: "O garipler kimlerdir yâ Rasûlellah?" Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İnsanlar bozulduğunda güzel halde bulunanlardır."133

·        7- Ebû Kılâbe'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"İyilik (eskiyip) çürümez (dolayısıyla kaybolmaz), günah unutulmaz. Deyyân (Kahhâr) olan Allah uyumaz. Dilediğin gibi ol, nasıl davranırsan o şekilde muamele edileceksin."134

·        8- Ammâr bin Yâsir'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: “Ümmetim yağmur gibidir. Başı mı sonu mu hayırlıdır bilinmez."135

·        9- Enes bin Mâlik'ten: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: "Ümmetim yağmur gibidir. Başı mı sonu mu hayırlıdır bilinmez."136 137 138

·        10- Ebu'l-Kâsım en-Nasr Abâzî diyor ki: "Nefsin seni hapsetmiştir. Bu hapisten kurtulup çıktığm takdirde ebedi rahatlığa ulaşırsın. Ancak orada bulunmaya devam ettiğin sürece bela zindanmdasm; seni buradan kurtaracak olan sadece ve sadece istikamettir. Nitekim Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"İstikamet üzere bulunun. Bunun sevabım hesap edemezsiniz."14'1

·        11- Süfyan bin Uyeyne şöyle demiştir: "Hakka yapış, hak üzere bulunanlar az diye kendini yalnız hissetme."

·        12- Süfyan bin Uyeyne yine şöyle demiştir: "Sen hak yolunu tut, hakla beraber 'olduktan sonra böyle insanlar az diye kendini yalnız hissetme."

·        13- Hâtim el-Esam'dan: "Rabbinin hizmetinde bulunursan, dünya boyun eğerek, cennet te iştiyak duyarak sana gelir."138

·        14- Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: "Gündüzleyin istikamet üzere güzel yaşayan insan, gece korunur. Geceleyin istikamet üzere güzel bulunan insan da gündüz korunur. Kim nefsani arzusunu terk etmek vaz dinde sadık olursa, Allah onu kalbinden uzaklaştırır. Allah nefsani arzusunu kendi rızası için terk eden kalbe azap etmekten son derece münezzehtir."139

·        15- Yine Ebû Süleyman ed-Dârânî'den: "Kim istikamet üzere bulunma va'dinde sadık olursa, korunur. Kim de istikamet üzere güzel yaşarsa, affedilir."140

·        16- " Onlar düşünmezler mi ki, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltilecekler."141

Hasan-ı Basrî bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle demiştir: "Vallahi onlar bunu düşünseler doğruluk ve istikamet üzere olmaya çabalarlar."

·        17- Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Dönenler yolun yarısından dönüp gelenlerdir. Allah'a vasıl olmuş olsalardı dönmezlerdi. Ey kardeşim! Sen zühd ehli ol, bak, pekçok manevi güzellikler görecek (vuslata ere-cek)sin."142

·        18- Ebu't-Tayyib Sehl bin Muhammed bin Süleyman şöyle demiştir: "İstikamet üzere bulunma arzusu kıyametten korkmamıza perde olmamalıdır. Çünkü kıyametten korkmamız, istikamet üzerine bulunmayı arzulamamızdan daha iyidir."

·        19- Hüseyin bin Ziyât anlatıyor: "Fudayl bin lyâz'dan duyduğum şu sözle halime razı oldum: "Öyle olanlar az diye, hidayet yolunda kendini yalnız hissetme. Karşı taraftaki insanların kalabalıkhğma aldanma."

·        20- Ca'fer bin Burkan anlatıyor: Salih bin Mismâr şöyle dedi: "Allah, sonu cehenneme gidiş olan bir dünyayı insana.mübarek kıl-mamıştır." Ona "doğru buyurdunuz" dedim. Sonra şunu söyledi: "Allah, sonu cennete gidiş olan bir dünyayı insana mübarek kılmıştır." Tekrardan "doğru buyurdunuz" dedim.143

ZÜHD NEDİR?

·        21- Zü'n-Nûri el-Mısrî şöyle demiştir: "Kardeşlerim! Malumunuz olsun ki, insanlar zühdü çeşitli şekillerde tarif etmişlerdir. Bir kısmı 'zühd, dünyayı sevmeyi bırakmaktır' demiş, bir kısmı da 'zühd, nefsin rahatlığını ve sürürünü temin edecek şeylerden uzaklaşmak, rahatlayacağı tüm bağlardan alakayı kesip atmaktır' demiştir. Bazıları da 'zühd, Allah'tan uzaklaştıracak herşeyden alakayı kesmektir' demiştir. Bazıları da 'zühd, dünyayı bir tarafa bırakmak, kasru'l-emel-dir (ileriye dönük emelleri terk etmektir) demiştir. Bazıları da 'zühd, Allah'a güvenmektir' demiştir.144 Bir kısmı da 'zühd, açlığı giderecek kadar yiyecekle, avreti örtecek kadar elbise ile yetinmek, geri kalanları terk etmektir7 demişlerdir. Bir kısmı da şöyle demiştir: 'Zühd Allah'ı herşeye tercih etmek (îsâr)145, Allah Teâlâ'dan uzaklaştıracak herşeyden kaçınmaktır' demişlerdir. Bir kısım insanlar da 'zühd, mahlukat sevgisini kalpten çıkarmak, halveti (yalnızlığı) sevmektir' demiştir."

·        22-Hasan-ı Basıl'nin yanında zühdden bahis açıldı. Bazısı "güzel giyinmekten uzaklaşmaktır", bazısı "yemeklerden uzak durmaktır" dedi.146 Bazıları da başka şeyler söyledi. Hasan onlara dedi ki: "Doğru bir tarif getiremediniz. Zâhid, bir kimseyi gördüğünde 'bu benden üstündür' diyen kimsedir."147

·        23- Cüneyd-i Bağdâdî'ye zühdün ne olduğu sorulunca şu cevabı verdi: "Zühd,. dünya mal ve metâmdan eli, dünyalığın peşinden gitmekten de kalbi çekip korumaktır."

·        24- Ruveym bin Ahmed "zühd nedir" diye sorunca, Cüneyd-i Bağdadî ona şu cevabı verdi: "Dünyayı hakir görmek, kalpten ona yönelik duygu ve düşünceleri koparıp atmaktır."148

·        25- Fudayl bin lyâz'a "zühd nedir" diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Kanaatkar olmak, işte bu zühddür. Çünkü bu gerçek zenginliktir."

·        26- Başka bir defa Fudayl bin lyâz'a yine zühd nedir diye sorulunca şu cevabı verdi: "Helali talep etmektir."

·        27- Süfyanu's-Sevrî şöyle demiştir: "Zühd kaba elbiseler giymek, katıksız şeyler yemek değildir. Zühd kasru'l-emeldir."149 Bu sözü nakleden Bişr bin Haris el-Hafî diyor ki: "Süfyan ne güzel söyledi. Ben de diyorum ki: Zühd insanlar tarafından tanınmaktan kaçınmaktır."150 151

·        28- Muhammed bin Ya'kûb ibnu'l-Ferecî şöyle demiştir. "İnsanlar zühdün ne olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı "zühd, kasru'l-emeldir" demiştir. Süfyanu's-Sevrî, Ahmed bin Hanbel ve İsâ bin Yûnus gibileri böyle söylemişlerdir.151 Bazıları da "zühd, Allah'a güvenmek ve fakirliği sevmektir" demişlerdir. Abdullah bin Mübârek, Şakîk bin İbrahim el-Belhî ve Yûsuf bin Esbât gibileri bu görüştedirler. Bazıları da "zühd, dinar ve dirhemi (parayı) terk etmektir" demiştir. Bu Abdulvahid bin Zeyd'in sözüdür. Bazıları da "zaruri olmayan fuzuli dünya işlerini terk etmektir" demiştir. Bazıları da "insanın kendisini Allah'tan uzaklaştıracak herşeyden kaçınmasıdır" demiştir. Bu söz Ebû Süleyman ed-Dârânî'ye aittir. Bazıları "nefsin (dünyevî) alâkalarını kesmektir" derken, bazıları da "ilmin delilleri ve yakîne götüren şeylerle amel etmektir" demiştir. Bazıları da "içinde hiçbir sıkıntı duymadan nefsi dünyadan çekip uzaklaştırmaktır" demiştir. Nitekim Haris bin Mâlik böyle söylemiştir.152 Bazıları ise şöyle tarif etmiştir: "Zühd, nimete eriştiği zaman şükretmek, bela geldiği zaman da sabretmektir."153 Bu söz Süfyan bin Uyeyne'ye aittir.154 Bazıları da şöyle tarif etmiştir: "Helal kazancın şükrünü unutturmadığı, haramın da sabrım yıkamadığı kimsenin durumudur." Bu İbnu Şihâb ez-Zührî'nin sözüdür.155

·        29-Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: "Irak'taki alimler zühdü bize beyan ederken farklı şeyler söylediler. Bir kısmı "insanlarla biraraya gelmeyi terk etmektir" derken156 157, bir kısmı da "nefsânî istekleri terk etmektir" dediler. Tarifler birbirlerine yakın ifadelerdir."168

Bunu nakleden Ahmed bin Ebi'l-Havârî de (iki tarifi birbirine yakınlaştırarak) şöyle demiştir: "İnsanlarla biraraya gelmeyi terk eden, nefsânî istekleri haydi haydi terk eder."

·        30- Müseyyeb bin Vâdıh anlatıyor: Yûsuf bin Esbâfa zühdün ne olduğunu sordum. Bana şu cevabı verdi: "Allah Teâlâ'nm helal kıldıklarında zâhidâne davranmandır (azla yetinmendir). Yüce Allah'ın haram kıldıklarına gelince, bunları işlersen Allah Teâlâ sana azap eder, yani bunları terk etmek zaten farzdır."158

·        31- Muhammed bin Fadl'a zühd nedir diye sorulunca şu cevabı verdi: "Dünyaya küçük ve hakir görücü gözle bakmak, tamamen ondan yüz çevirmek, hiçbirşeyini büyük ve kıymetli görmemektir. Kim dünyanın birşeyini güzel görürse, ona değer vermiş olur."159

·        32- Ebûbekr el-Verrâk'a zühdün ne olduğu sual edilince şu cevabı verdi: "Zühd üç kelimeden meydana gelmektedir. Ze harfi, zîneti terk etmek demektir. He harfi, hevâ-i nefsi terk etmektir. Dal ise, dünyayı terk etmektir."

·        33- Yahyâ bin Muâz er-Râzî'ye zühdün ne olduğu sual edilince şu cevabı vermişti: "Dünyada mutlaka önüne gelecek olan nasibini terk etmektir."

·        34- Ebû Amr ed-Dimeşkî'ye zühd nedir diye sorulunca şu karşılığı vermişti: "Başka dünyalıklara da iştiyakı olur korkusuyla kendisine ait olandan -zâhidlik yapıp- uzak durmaktır."

·        35- Ebûbekr eş-Şiblî'ye zühd nedir diye sual edilince şu cevabı vermişti: "Kalbi eşyadan, eşyanın Rabbi olan Allah' a çevirmektir."160

·        36- Muhammed bin Ya'kûb ibnu'I-Ferecî anlatıyor: "İbadethanesinde bir rahip gördüm. Ona "zâhidlik nedir" diye sordum. Şöyle cevap verdi: "Dünyadakileri dünyadakilere bırakmaktır."

·        37- Mahled bin Hüseyin diyor ki: "Zühd helali almaktır."

·        38- ...Dedem161 şöyle demişti: "Zühd, kalbinin dünyada olanlara meyledip bağlanmaması, kaybettiği şeye üzülüp te onu arzulamama-sıdır." Dedem sonra şu ayet-i celîleyi okudu:

"Ne yerde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiçbir musibet (afet, hastalık) yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitabta (yazılmış ezeli bilgimizde tesbit edilmiş) olmasın. Doğrusu bu, Allah’a kolaydır."162 163

ZÜHDÜN KISIMLARI

·        39- Ibrahim bin Edhem şöyle demiştir: "Zühd üç kısımdır: Farz olan zühd, fazilet olan zühd, selamete götüren zühd. Farz olan zühd haramlardan eli eteği çekmektir. Fazilet olan zühd helallerde azla yetinmektir. Selamete götüren zühd ise şüpheli şeylerden sakmmak-tır."166

·        40- Ebû Hafs Amr bin Seleme diyor ki: "Haramlardan kaçınmaktaki zühd farzdır. Mübah olan şeylerde fazilettir. Helal olan şeylerde ise kurbettir (Allah'a yakınlıktır)."

ZÜHD SÜRECİ

·        41- Ebû Süleyman ed-Dârânî, Ebû Safvân er-Ruaynî'ye sordu: "Zühdün başlangıcı nedir?" Ona şöyle cevap verdi: "Dünyayı hakir görmektir." Ebû Süleyman sorusunu devam ettirdi: "Eğer zühdün başlangıcı bu ise, ortası ve sonu nedir acaba?" Ebû Safvân şu cevabı verdi: "İnsan dünyada olan herhangi birşeyden uzaklaştığında nefsi sonradan onu tekrar istiyorsa bu ortasıdır. Ancak maksûda vasıl olduğunda dünyayı hakir görür. (Bu da sonudur)."

·        42- Ebû Süleyman ed-Dârânî, Ebû Safvân er-Ruaynî'ye "zühdün başlangıcı nedir" diye sorunca, o da "dünyayı hakir görmektir" cevabını verdi.164

Bu rivayeti nakleden Ebû Saîd ibnu'l-A'râbî diyor ki: "Zühd ilmine sahip bir cemaatten şunu dinledim: 'Zühdün başlangıcı, dünyanın kadr-u kıymetini kalpten söküp atmaktır. Zühdün sonu ise, dünyayla ilgili hiçbirşeyin kalpte kalmaması, çıkıp gitmesi, dünyaya yönelmeye dair bir duygunun, ona karşı zühdde bulunayım düşüncesinin dahi hatıra gelmemesidir. Çünkü dünyaya rağbet ile ona karşı zühd sahibi olayım düşüncesi, kalpte o şeyin bir kıymeti olduğu zaman söz konusu olur.”

ZÂHİD KİMDİR?

·        43- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle demiştir: "Şunu biliniz ki, zahidin sıfatı şudur: Kaybettiği dünyalığın peşine düşmez hatta elindekini bile kaybeder. Bazıları da şöyle demiştir: Zâhid, dünyayı, orada yaşayanları ve içindeki eşyaya gözünü kapatıp sadece Allah Teâlâ'ya yönelendir. İnsan böyle olduğunda, dünyalık olarak eline geçen herşeyi Rab-bin kudret elinden alır hale gelir, bu hali yaşar."

·        44- Yahyâ bin Muâz er-Râzî'ye "zâhidin özellikleri nedir" diye sual edilince şu cevabı verdi: "Zâhid, yiyeceği bulduğu şey; yatacağı vardığı yer, elbisesi avretini örten libası, dünya zindanı, fakr165 dayanağı, halvet meclisi, şeytan düşmanı, Kur'ân arkadaşı, Yüce Allah her halükârda yöneldiği zat, zikir yoldaşı, zühd yakını, hikmet silahı, sükût kelamı, ibret almak düşüncesi, ilim önderi166, sabır yastığı, tövbe yatağı167, yakîn dostu, nasihat pek düşkün olduğu şey, sıddîk zevat kardeşleri, akıl delili, tevekkül kazancı, amel meşguliyeti, ibadet mesleği, takva azığı168, iyilik etmek adeti169, marifet yardımcısı, tevfîk desteği, hayat yolculuğu, günler hayatının merhaleleri, cennet varacağı yer, Allah Teâlâ da dayanağı olan kimsedir."

·        45- Bir zat İbnu Şihâb ez-Zührî'ye 'ey Ebûbekr! Zâhid kimdir' diye sordu. Ona şu cevabı yerdi: "Haramın sabrını yıkamadığı, helal kazancın şükrüne mani olmadığı kimsedir."

Bu rivayeti nakleden Süfyan bin Uyeyne de şöyle demiştir: "Zühdü bundan daha güzel tarif eden bir kelâm işitmedim."1''3

·        46- Süfyan bin Uyeyne şöyle de demiştir: "Zâhid, Yüce Allah kendisine ikram ettiğinde şükreden, belaya düçar olduğunda sabredendir."170 171

·        47- Ebû Süleyman ed-Dârânî diyor ki: "Zâhid, dünyanın kederini atıp başını dinleyen değildir. Çünkü bu rahatlıktır. Zâhid dünyanın gamını atıp ahiret için yorulan kimsedir."

Bu sözü nakleden Ebû Saîd bin Ziyâd diyor ki: "Yani, dünyadan kendisini çektiği gibi rahatlıktan da çekmelidir. Çünkü rahatlık ta nihayetinde dünyadandır, onun nimetlerindendir."

ZÂHİDLERİN KISIMLARI

·        48- Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: "Zühd ehli iki kısımdır: Birinci kısımdakiler dünyadan uzaklaşırlar ancak ahiretin mana aleminin kapısı kendilerine açılmaz. Bunlar dünyada azla yetinirler, nefisleri dünyevî lezzetlerden ümitlerini kesmiştir. Ahiret aleminin mana kapısı bunlara açılmadığından, en çok arzuladıkları şey ölümdür zira ölümle ahiretin mana aleminin kapılarının kendilerine açılacağını ümid ederler. İkinci kısımdakiler de, dünyadan uzaklaşırlar ancak ahiretin kapısı onlara açılmıştır. Bu kimseler Allah'ın zikriyle.ma-nen gıdalandıklarından, onlar için dünyada kalmaktan daha sevimli birşey yoktur. Nitekim alemlerin Rabbi de şöyle buyurmaktadır:

"İyi bilin ki gönüller ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."172

Onlar Allah Teâlâ'yı zikretmek için dünyada kalmayı isterler çünkü Yüce Allah'ı zikredip andıkları zaman Rabbu'l-alemîn de onları zikredip anar. Vefat edenin ameli ise artık biter. Nitekim Allah Teâlâ da Kur'ân'mda şöyle buyurmaktadır:

"Beni anın ki, ben de sizi anayım."173

Bu ayetin manası şudur: Bana itaat etmek suretiyle beni anın ki, ben de sizleri rahmetim ve sevabım ile anayım."

ZÂHİDLERİN AHLAKI

·        49- Serî es-Sekatî'den: "Beş şey zâhidlerin ahlakındandır: Helale şükretmek, harama karşı sabretmek, ne zaman vefat edeceğini önemsememek, dünyayı kimin elde edip yediğine kulak asmamak, fakirle zenginin yanında aynı olması."174

TASAVVUF NEDİR?

·        50- Ebû Sehl Muhammed bin Süleyman'a "tasavvuf nedir" diye soruldu. "Rabbe itirazdan yüz çevirmektir" cevabım verdi.

·        51- EbuT-Hasan el-Bûşencî de şöyle demiştir: "Tasavvuf bana göre, Allah dışındaki şeylerden kalbi temizlemek, eldekileri dağıtmak ve başkalarının değerlendirmelerine fazla önem vermemektir. Kalbi mâ-sivadan temizlemeye gelince, Yüce Allah fakir muhacirler için buyurduğu kavlinde bu husus geçmektedir: "Yurtlarından ve mallarından (sürülüp) çıkarılmışlardır."™ Eldekileri çıkarmaya gelince, ayet-i kerimede şöyle buyuruhnaktadır: "Mallarını gece gündüz, gizli ve açık Allah yolunda infak edenler."™ Başkalarının değerlendirmelerine önem vermemeye gelince, ayette şöyle geçmektedir: "Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar.’™0

SÛFÎLERE BU ADIN VERİLMESİNİN NEDENİ

·        52- Bir kişi Ebûbekr eş-Şiblî'ye "sûfüere niçin Sûfiyye denildi" diye sordu. Ona şu cevabı verdi: "Rableri katından kendilerine gösterilen yakın dostlukla saf oldular. Saf olan insan da sûfî'dir (saftır)."

İLİM TALEP ETMEK

·        53- Sa'd bin Ebî Vakkâs'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Ben, ilmi ibadetten daha fazileti tutarım. Dininizin en hayırlı durumu verâlı olmaktır.'™1

·        178 el-Haşr/59,8.

·        179 d-Bakara/2,274.

Ömer bin el-Hattâb dörtyüz dinarı alıp bir keseye koydu ve kölesine "bunu Ubeyde bin el-Cerrâh'a götür teslim et. Ne yapacağım görmek için de bir müddet evinde kal" dedi. Köle parayı alıp ona götürdü ve "müminlerin emiri bununla bir takım ihtiyaçlarınızı görmenizi söyledi" dedi. Ubeyde de "Allah ona lütfetsin, rahmet etsin" deyip ardından seslendi: "Ey Cariye! Buraya gel! Şu yedi dinarı falancaya, şu beş dinarı filancaya götür" dedi. Böyle dağıta dağıta hepsini bitirdi.

Köle Hz. Ömer'e gelip olup biteni anlattı. Aynı miktarda parayı Muâz bin Cebel için de hazırlamış olduğunu gördü. Hz. Ömer bu parayı da verdi ve "bunu Muâz bin Cebel'e götür teslim et. Ne yapacağını görmek için de bir müddet evinde kal" dedi. Köle parayı alıp ona götürdü ve "müminlerin emiri bununla bir takım ihtiyaçlarınızı görmenizi söyledi" dedi. Muâz da "Allah ona lütfetsin, rahmet etsin" dedi ve ardından seslendi: "Ey Cariye! Buraya gel! Falancaya şu kadar götür, filancanın evine şu miktar götür, falancanm evine şunu götür" dedi. Duruma muttali olan Muâz'm hanımı seslendi: "Vallahi, biz de miskiniz. Bize de ver." Kesede sadece iki dinar kalmıştı. Bunları da ona doğru yuvarladı.

Köle Hz. Ömer'in yanma varıp olan biteni anlatınca Hz. Ömer buna çok sevindi ve şöyle dedi: "Onlar gerçekten de birbirleriyle kardeştirler." İbnu'l-Mubârek, ZıM, s. 178 9, rakam: 511. (M).

·        180 el-MMde/5,54..

el- Hâkim, Mustedrek, 1/92; el-Beyhakî, Âıiıib, s. 598-9; Erbeün, s. 103; el-Munâvî, Feyzu'l-Katlfr, IV/434.

·        54- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Bir kimse bir müminden dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da ondan kıyamet günü sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderir. Bir kimse bir müslümamn bir günahını örterse, Allah da dünya ve ahiretle onun günahını örter. Bir kimse sıkıntıda olan bir mümine kolaylık gösterirse, Allak da dünya ve ahirette ona kolaylık ihsan eder. Kul din kardeşine yardım ettiği müddetçe Allah da ona yardım eder. Her kim ilim talep ederek bir yol tutarsa, Allah ona cennete götüren bir yol nasip eder. Bir topluluk Allah'ın mescidlerinden bir mescidde toplanarak Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere ederlerse, melekler onları kuşatır ve üzerlerine sekînet iner, Allah'ın rahmeti onları kaplar. Allah onları kendi nezdindekilere anar. Amelinin yavaşlattığı kişiyi nesebi hızlandıramaz. (Ameli az olanı, nesebi amel yapanların katına çıkarmaz.)"^

·        55- Amr bin Abese es-Sulemî'den: Rasûlüllah'a. (salla’llâhü aleyhi ve sellem) geldim ve "bu din için size kimler biat ediyor" diye sordum "Hür ve köleler" buyurdu. "Hangi ameller daha faziletlidir?" diye sordum. "Sabretmek, müsamaha göstermek, güzel ahlaklı olmak" buyurdular. "İslam'da hangi şeyler daha faziletlidir" diye sordum. "Allah'ın dininde bilgi sahibi olmak, Allah'a itaat ederek amel etmek, Allah'a karşı hep hüsn-ü zanda. bulunmak" buyurdu. "Hangi müslüman daha faziletlidir" diye sordum. “Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimse" cevabını verdiler.175 176 177 "Allah'ın en hoşlandığı amel hangisidir" diye sordum. "Yemek yedirmekİSİ, selamı yaymak ve güzel kelâm etmektir” buyurdular. "Hangi namaz daha faziletlidir" diye sordum. "Vaktinde kılınan, kıyamı uzun olan, rükû ve secdesi güzel yapılan namazdır" cevabını verdiler.178 "Hangi hicret daha faziletlidir" diye sordum.

"Allah'ın kerih gördüklerinden uzaklaşmandır" buyurdular. "Gecenin hangi saati daha faziletlidir" diye sordum. "Son kısmı. Çünkü Allah o vakit semanın kapılarım açmakta, mahlûkâtına nazar etmekte ve dualara icabet etmektedir. "179

Amellerle ilgili sorulan, muhtemelen, kabilesinin yanma vardıktan ve İslam yayılıp ahkâmı nazil olmaya başladıktan sonra gelerek tekrar sormuştur.180 İnâyet Allah'tandır.

·        56- Serî es-Sekatî'den: "Beş şey hariç dünyanın tamamı fuzûlîdir: İnsanın karnını doyurduğu ekmek, kandığı su, giydiği elbise, sığındığı ev, faydalandığı ilim."181

·        57- Rebî' bin Huseym şöyle demiştir: "Önce fıkıh bilgisini öğren, ondan sonra uzlete çekil."182

·        58- Muhammed bin Ali el-Kettânî diyor ki: "Tehlikelerle dolu bu yola giren insanın dört şeye ihtiyacı vardır: Onu koruyacak kemâlâta, yönlendirecek ilme, haramlardan elini çektirecek verâya, iinsiyet edeceği zikre."183

ALİMLERLE BİRLİKTE OLMAK

·        59- Lokman Hekim oğluna şu tavsiyeyi yapmış: "Yavrum! Ulemanın dibine sokul. Onlarla uğraşma yoksa sana buğzederler. Dünyadan yetecek kadar birşeyler al. Kendini tamamen dünyaya kaptırıp içine dalma, çünkü bu ahiretine zarar verir. Dünyayı hepten de boşlama çünkü bu sefer insanlara muhtaç olursun. Şehvetini kırmak için oruç tut. Seni (takatsiz bırakıp) nafile namazdan alıkoyuyorsa oruç tutma. Zira namaz Allah katında oruçtan daha faziletli ve sevimlidir."

·        60- Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ashabından Abdullah bin Busr el-Mâzinî diyor ki: "Muttakiler toplumun önderleri, ulema da komutanlarıdır. Onlarla oturmak ibadettir hatta daha faziletlidir. Gece gündüz geçip giderken her dem ömrünüz azalmakta ve amelleriniz kaydolunmaktadır. Bu sebeple, ahiretteymişçesine azık hazırlayın."184

KUR'ÂN'A TABİ OLMAK

·        61- (Emevi halifesi) Süleyman bin Abdulmelik'in ilk konuşması şu idi: "Dilediğini yapan, dilediğini yükselten, dilediğini alçaltan, dilediğine veren, dilediğine vermeyen Allah'a hamd olsun. Şüphesiz dünya aldanma yurdudur; batıl, süslenmiş ve yerini ahirete bırakacak bir konaktır. Dünya ağlayanı güldürür, güleni ağlatır, emniyet hissedeni korkutur, korkana emniyet verir, mallı mülklü olanı fakir eder, fakir olanı da mala boğar. İçindekileri evirir çevirir, onlarla oynaşır. Ey Allah'ın kullan! Allah'm kitabını rehber edinin, onun verdiği hükme razı olun, onu kendinize önder edinin. Şüphesiz Kur'ân kendisinden önceki kitapları neshetmiştir, onu ise başka bir kitap neshetmeye-cektir. Ey Allah'ın kulları! Amel edin. Çünkü bu Kur'ân şeytanın kurduğu tuzağı ve hileyi bertaraf eder, kaybolmaya yüz tutan geceyi sabah aydınlığının izale ettiği gibi."

HZ. PEYGAMBER'İN SÜNNETLERİNE UYMAK

·        62- Amr bin Avf'dan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İslam garip başladı, başladığı gibi garip olacaktır. O gariplere ne mutlu." Soruldu: "Garipler kimlerdir yâ Rasûlellah!" Şöyle buyurdular: "Sün-net(ler)irni ihya edip Allah'ın kullarına öğretenlerdir."185

·        63- Abdullah bin Abbâs'tan: Hz. Peygamber (S. A.V) şöyle buyurmuştur:

"Ümmetim fesada uğradığında sünnetime tutunanlara yüz şehid sevabı vardır."’186

·        64- Ebû Osman Saîd bin İsmail el-Hîrî'den: "Söz ve fiilinde sünneti kendisine önder yapan insan, konuştuğunda hikmetli konuşur. Hevâ'yı nefsine kılavuz yapan ise konuştuğunda bidat konuşur.187 Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Eğer ona itaat ederseniz hidayete erersiniz."188

·        65- Ebû Osman el-Hîrî, "kul için mutlaka gerekli olan nedir" diye soran Şâh el-Kirmânî'ye ise şu cevabı yazmıştır: "Evvelâ, her hâlu-kârda Allah'a mutlaka yönelmek gerekmektedir. Edeblere gelince, Allah'ın kitabına uyman, Rasûlünün sünnetine yapışman ve her vakitte senin için önceliği olan edeple meşgul olman gerekir. Ayrıca nefisle sükûn bulmaktan ve onun aldatmasına kanarak gururlanmaktan kaçınman icap eder. Keza özel veya genel bütün hususlarda kalbi devamlı surette murakabe altında bulundurman, helalinden kazanmak için gayret göstermen icap eder. Çünkü helalinden kazanmak her işin başı ve temel direğidir. Başıboş insanlarla samimiyetten de uzak durman gerekir."189

·        66- Ebû Arar İsmail bin Nüceyd'e "kul için mutlaka gerekli olan şey nedir" diye sorulunca, şu cevabı verdi: "Sünnet üzere kulluğa yapışmak ve murakabeye devam etmek."190

·        67- Ebu'l-Abbâs bin Atâ'dan: "Kim nefsini sünnetin adabları üzerinde tutarsa, Allah marifet nuruyla onun kalbini aydınlatır. Allah'ın Habîbinin emirlerine, yaptıklarına ve ahlakına tabi olmaktan, söz-fiil-gayret-bağlılık ve niyet açısından Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) edeble-riyle edeplenmekten daha büyük bir makam yoktur,"191

·        68- Ebû Saîd el-Harrâz diyor ki: "Kulluğun alameti üçtür: Allah'a karşı sorumlulukları hakikat üzre (daima Allah'ın huzurunda olduğu bilinciyle) yerine getirmek.192 Şeriatta Rasûl'e tabi olmak, bütün ümmete, (karşı samimi olmak ve) nasihat etmektir."193

·        69- Yûnus bin Ubeyd şöyle demiştir: "Şu ikisinden daha kıymetlisi yoktur: Helal para ve sünnet üzere yaşayan kimse."

·        70- Sehl bin Abdullah et-Tusterî diyor ki: "Bizim temel prensiplerimiz beş tanedir: Allah'ın kitabına tutunmak, Rasûlüllah'ın (salla’llâhü aleyhi ve sellem) sünnetine uymak, helal yemek, günahlardan kaçınmak, hakları eda etmek."194

·        71- Serî es-Sekatî'den: "Sünnet üzere az amel, bidatlerle işlenen çok amelden hayırlıdır. Hem takvayla yapılan amel nasıl az görülebilir ki?"195

KUR'ÂN VE HADİS OKUMAK

·        72- Fudayl bin lyaz şöyle diyor: "Dost olarak Allah yeter. Ünsiyet edilecek olarak Kur'ân yeter. Vaiz olarak ölüm yeter. İlim olarak Allah'tan korkmak yeter. Allah'tan gafil olmak da cehalet olarak yeter."196

·        73- Ebu'l-Hasan bin el-Huvârizmî diyor ki: "Allah'ın kitabını ezbere bildiği halde yalnızlık hisseden insandan bu duygu asla gitmez."

·        74- Abdullah bin Avn şöyle demiştir: "Üç şeyi hem kendim hem de kardeşlerim için isterim: Kur'ân kıraat etmeyi, hadis okumayı, insanın kendi nefsine yönelmesini, onunla başbaşa kalmasını, hayır hariç insanlardan tamamen yüz çevirmesini."

·        75- Abdullah bin Mübarek evinde çok otururdu. Kendisine "yalnızlık hissetmiyor musun" diye sorulunca, şu cevabı vermişti: "Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ve ashabı ile beraberken (Kur'ân okumak, zikrul-lah ve hadisleri mütâlaa ile meşgulken) nasıl yalnızlık hissederim?"197

BİLDİKLERİYLE AMEL ETMEK

·        76- Abdullah bin Mes'ûd'dan: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Kıyamet gününde şunlar Ademoğluna sorulmadıkça ayağı198 Rabbin huzurundan ayrılmayacaktır: Ömrünü nerede geçirdin? Gençliğim nerede tükettin? Malını nereden kazandın? Malını nerede harcadın? Bilgin olan konularda nasıl davrandın?"199

·        77- Saîd bin Eşve'den: Yezîd bin Seleme el-Cu'fî "ya Rasûlellah! Sîzlerden pekçok hadis dinledim ancak başı sonunu akılda koymuyor. Bana veciz bir söz söyler misiniz" dedi. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle buyurdu: "Bildiğin şeylerde Allah'tan kork."200

·        78- Lokman Hekim oğluna şu nasihati yapmış: "Yavrum! Dünya dipsiz bir deryadır. Alimler ve pekçokları bunda helak oldular. Bu deryada gemin Allah'a iman etmek olsun. Geminin donanımı takva ve ibadet olsun, denizlerde seyr-u sefer ettiği yelkeni tevekkül olsun. Böyle olursan belki kurtulursun, belki de kurtulamazsın. (Durumun Allah'ın mağfiretine kalmış)."201

BİLDİĞİNİ SÖYLEMEYE HIRSLI OLMAMAK

·        79- Zü'n-Nûn el-Mısrî diyor ki: "Şu üç şey humûlün (kendini gizlemenin) önde gelen şartlarındandır: Bir kelamın kendisine yettiği kimseye çok söz söylememek; dostların ve akranın yanında sahip olduğu bilgiyi ortaya dökmeye hırslı olmamak; itikattayken ve vaaz dinlerken kelâm etmenin mekruhiyeti sebebiyle konuşmadan dolayı gönlünde üzüntü duymak."

ALLAH'IN DİNİNDE İNSANLARLA MÜNAKAŞA ETMEMEK

·        80- Ebu'd-Derdâ, Ebû Umâme el-Bâhilî, Enes bin Mâlik ve Vâsıle bin Eska'dan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bizlerin yanına geldi ve şöyle buyurdu:

"İslam garip başladı, başladığı gibi garip olacaktır. O gariplere ne mutlu." Sordular: "O garipler kimlerdir yâ Rasûlellah?” Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İnsanlar bozulduğunda güzel halde bulunan, Allah'ın dininde münakaşa etmeyen ve bir günah sebebiyle ehl-i kıbleyi tekfir etmeyenlerdir."™

VAKTİ DEĞERLENDİRMEK

·        81- Abdullah bin Abbâs'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular.

"İki nimet vardır. İnsanların çoğu bunlar(ı değerlendirmece aldanmış-tır: Sıhhat ve boş vdkit."iw

·        82- İsâ aleyhisselâm şöyle buyurmuş: "Dünya ben doğmadan önce vardı, ben vefat ettikten sonra da olacak. Ben bu dünyada sayılı günler geçireceğim. Yaşadığım günlerde bahtiyarlığa erişemezsem ne vakit erişeceğim?"

·        83- Yine İsâ aleyhisselâm buyurmuş ki: "Geceler ve gündüzler hazine sandıklarıdır. Bunlara (ne koyduğunuza bir) bakın." "Gece ne için yaratılmışsa o yönde amel edin. Gündüz de ne için yaratılmışsa ona uygun amel edin."

·        209 gt-Taberânî. Kebîr, VHI/178-9; el-Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, XII/481; el-Heysenû, Zevfiid, 1/106, 1/156, V1I/259. (Bu rivayet benzer ifadelerle 4,5,6,62,352,353,716,717 numaralarda geçmektedir. (M).

·        210 e.l-Buhârî, er-Rikâk, bâbu mâ câe fi'r-rlkâk...; ei-Tirtnizî, ez-Zuhd, bölüm başında, rakam: 2304; İbnu'l-Mu-bârek, Zuhd, s, 1-2; Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, s. 224-5; Ahmed bin Hanbei, Musned, 1/344; Zuhd, s. 35; ed-Dfrimî, er-Rikak, bâbun fi's-sıhha ve'l-ferâğ; İbn Mace, ez-Zuhd, babu'l-hikme; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/234; et-Taberânî, Kebîr, X/392; İbn Cume/ es-Saydâvî, Mu'cemii'ş-Şuyûh, s. 194; Ebû Nuaym, Hilye, VHI/174; el-Hatîb, el-Fakth ve'l-Mutefakkih, 11/87; el-Beyhakî, Âdâb, s. 499; Kıtbrâ, III/370-1; el-Beğavî, Şer-hu's-Sunne, XlV/223; el-Kudâî, Musnedu'ş-Şihâb, 1/196-7; el-Hâkim, Mustedrek, IV/360; el-Mizzî, Tuhfe, IV/465.

Amr bin Meymûn el-Evdî anlatıyor: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bir adama şöyle buyurdu: Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil: Vefatından önce hayatının, hastalığından önce sıhhatinin, meşguliyetinden önce boş vaktinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin, fakirliğinden önce zenginliğinin." Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 1/223-4. (M).

·        84- Lokman Qekîm oğluna şu nasihati yapmış: "Yavrum1. Kendilerine vaad edilen şey insanlara nasıl da uzak geliyor ancak vaad edildikleri şeye doğru süratli şekilde gitmektedirler."202

·        85- Abdullah bin Mes’ûd'dan: "Boş gördüğüm insana kızıyorum."203

·        86- Yine Abdullah bin Mes'ûd'dan: "Ne dünyası ne de ahiretiyle ilgili bir işle meşgul olmadan bomboş duran insana kızıyorum."204

·        87- Ebu'd-Derdâ'dan: "Ademoğlu! Yere ayağınla basabildiğin kadar bas, yakında o senin kabrin olacaktır. Ademoğlu! Senin hayatın günler demektir. Herbir gün geçince bir parçan gider. Ademoğlu! Anandan doğduğun günden beri ömrün bitip durmaktadır."205

·        88- Omer bin Abdulazîz, Adiy bin Ertât'a yazdığı mektupta şöyle dedi: "Ölümün seni gafil yakalamamasına aman dikkat et. Çünkü ölüm geldi mi, "bu tökezlemedir, tekrar kalkar" denmez, bundan geri dönüş yoktur. Huzuruna varacağın zat ta seni mazur görmez, geriye birşeyler bıraktıkların da mirasın nedeniyle seni övmezler. Vesselam."206

·        89- Hasan-ı Basrî'den: "Dünya üç gündür: Dün içindekilerle beraber geçip gitti. Yarına gelince muhtemelen sen ona yetişemeyeceksin. İşte bugün senin günündür, onu değerlendir."

·        90- Dâvûd et-Tâî'nin dadısı anlatıyor: Dâvüd'a "Ebû Süleyman! Canın ekmek çekmiyor mu" diye sordum. Bana dedi ki: "Dadıcığım! Ekmeği çiğnemek ile ufalanmış ekmeği suyla içmek arasında elli ayettik zaman farkı vardır."207

·        91- Bişr bin Haris şöyle demiştir: "Dikkat et! Ölüm bir ihtiyacını gidermeye giderken seni (gâfilâne) yakalamasın."208

·        92- Ebu'l-Kâsım Cüneyd bin Muhammed el-Bağdâdî diyor ki: "Ömür kısadır, vakit dardır, gün geçip gitmektedir. Vakit içinde fazla boş zaman yoktur."

·        93- Ebû Muhammed el-Cerîrî anlatıyor: "Vefatı anında Cü-neyd'in başında beklemekteydim. Cuma günüydü, Kur'ân okuyordu. Ona "Ebu'l-Kâsım! Nefsini yorma" dedim. Bana dedi ki: "Ebû Muhammed! Defterim dürülmek üzereyken, bu vakitte benden daha muhtaç birisi düşünebiliyor musun?"209

·        94- Abdurrahman bin Mehdi anlatıyor: "Mekke'de Süfyanu's-Sevrî ile birlikte oturuyorduk. Birden yerinden sıçradı ve "gündüz vazifesini yapıyor (geçip gidiyor, biz ise boş oturuyoruz)" dedi.210

·        95- Yine Abdurrahman bin Mehdi anlatıyor: "Bir kadın gördüm, gördüklerim içinde ne bir erkeği ne de bir kadını ondan üstün tutarım. Sabahladığında şöyle derdi: "Ey nefs! Bugün bana yardımcı ol da, günümü güzel geçireyim. Belki gündüz aydınlığını bir daha göremeyeceksin." Akşam olunca da şöyle derdi: "Ey nefs! Bu gece bana yardımcı ol, gecemi güzel geçireyim. Belki de gece karanlığını bir daha hiç göremeyeceksin." Bu hanım nefsini hep bu şekilde oyalıyor, gündüzünü gece vaadiyle, gecesini de gündüz vaadiyle değerlendiriyordu. Bu hal üzere süren bir ömürden sonra vefat etti."211

·        96- Amr bin Minhâl el-Makdisî, Remle'de iken İbrahim bin Edhem'e mektup yazarak "bana aklımda tutacağım bir nasihatta bulunun" diye rica etti. Ona şu mektubu yazdı: "Dünyaya üzülmek (zor ve) uzun süren bir iştir. Ölüm ise insana yakındır. Her an insanm bir parçası gitmektedir. Ölümün kolu yavaş ve sessizce insanın üzerinde gezinmektedir. Hadi yolculuk vakti diye seslenilmeden önce amele koş. Ebediyet yurduna varmadan önce hazırlık yurdunda amel etmeye çabala.212

·        97- İbrahim bin Edhem anlatıyor: "Şam bölgesinde bir dağdan geçerken, büyük bir taşm üzerinde okunaklı bir yazıyla Arapça olarak şöyle yazıldığını gördüm:

Kalmaya devam etse de hayattakiler...

Her dem ömürlerinden tüketmekteler...

Ey şaki! Karşılaşmaktan kork ölümle!

Bugün amel et, çalış bütün azminle!213

·        98- Ebû Yezîd Tayfûr bin Ali el-Bistâmî diyor ki: "Gündüz ve gece müminin sermayesidir. Kazancı cennet, zararı ise cehennemdir."

·        99- Yahyâ bin Muâz er-Râzî'den: "Yolculuk malzemelerini hazırla, azığını hazır et. Azameti yüce olan Rabbinin huzuruna çıkarılmaya hazırlan."

·        100- Yine Yahya bin Muâz er-Râzî'den: "Şu kimse aklanmıştır: Günlerini batıl şeylerle geçiren, azalannı ahiretini helak edecek işlerde kullanan, işlediği günahlara uyanmazdan önce ölen."

·        101- İbrahim bin Şeybân'dan: "Kim nefsinin geçirdiği vakitlere dikkat eder ve Allah'ın razı olacağı şekilde geçirirse, Allah onun dinini ve dünyasını muhafaza eder."214

·        102- Fudayl er-Rakâşî'den: "Ey Ademoğlu! İnsan kalabalığı sana nefsini unutturmasın. Onlar bir tarafa, İslam'ın emri sana yöneliktir. Gün geçsin diye şuraya giderim, buraya giderim deme. Çünkü sana emanet edilmiş gün boyunca yaptığın bütün fiiller kaydedilmektedir. Yeni yapılmış hasene gibi, daha güzel bir arzu ve önceden işlenmiş bir günahı hızlıca örten birşey görmedim:

"İyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır."215

·        103- Ebu'l-Abbâs ed-Dîneverî diyor ki: "Dünya ve ahirette vakit ve kalpten daha şerefli ve güzel birşey yoktur. Ancak sen hem vakti hem de kalbi zayi ediyorsun."

·        104- Atâ es-Selîmî nefsine rıfkla muamele etmiyor diye kınanınca dedi ki: "Ölüm omuzumda iken, kabir evim olmuşken, cehennem önümdeyken ve Rabbimin bana nasıl muamele edeceğini bilmezken, amelden geri kalmamı mı istiyorsunuz?"216

·        105- Muhammed bin Ya'kûb ibnu'l-Ferecî'den: "İmkanı varken vakitleri fırsat bilmeyen insan, vaktin geçtiği zaman pişman olur."

·        106- Ahmed bin Asım el-Antâkî'den: "Bu vakitler meşakkatsiz elde edilebilecek ganimetlerdir. Ömrünün geri kalanını ıslah edersen, geçmiş dönemin de affedilir."217

·        107- Ebû Saîd el-Harrâz şöyle demiştir: "Geçen vakitle meşgul olmak ikinci bir vakti zayi etmektir."218

·        108- Ebu'l-Kâsım en-Nasr Âbâzî'den: "İçinde bulunulan vakitlere dikkat edip değerlendirmek insanın uyanık olduğunun alametlerin-dendir."

·        109- Ravh bin Müdrik minberde hutbe irad ederken şöyle demiştir: "Hastalanıp, bedenen zafiyete düşmeniz, ardından ihtiyarlamanız, peşinden bedenen tükenip vefat etmeniz, bunun ardından terk edilip kabre konulmanız, bunu takiben bedeninizin çürümesi, bilahe-re kabirlerinizden çıkarılıp diriltilmeniz ve Rabbin huzuruna getirilmeniz, hesap için çağırılmanız, muhasebeye çekilip önceden yaptığınız, işlediğiniz ve peşinden gidip vakitlerinizi harcadığınız kötü amelleriniz ve de arzularınızı giderdiğiniz şeylerden hesaba çekilmeniz henüz söz konusu değil, bunlarla daha karşılaşmadınız. Bunlar gelmeden yaşadığınız şu vakitleri değerlendirin, değerlendirin."

·        110- Abdullah bin Muhammed bin Münâzil'den: "Geçmiş ve gelecek vakitlerle meşgul olanın vakti faydasız şekilde geçip gider."

·        111- Şumayt bin Aclân diyor ki: "Mümin nefsine şöyle demelidir. Ömür üç gündür: Dün içindekilerle beraber geçip gitti. Yarın ise sadece bir emeldir. Muhtemelen ona yetişemeyeceksin. Eğer yarma çıkacaksan, yarın zaten kendi rızkıyla birlikte gelecektir. Ancak yarının önünde (değerlendirilmesi gereken) bir gündüz, bir de gece bulunmaktadır ve pekçok nefis bu ikisinde ölüp gitmişlerdir. Belki sen de aynı akıbete uğrayacaksın. Yaşamlan günü düşünmek yeter."

·        112- İbn Ebcer şöyle demiştir: "Ömrümüzden bir saat daha ölüme gitti." "Gün üzerinde bir hakimiyetimiz yok (onu tutamıyoruz.)"

·        113- Ebû. Saîd el-Esmaî bir bedeviden şunu duyduğunu söyler: "Dünün geçti. Muhtemelen yarım sen değil de başkası yaşayacak."

·        114- Ebû Abdullah Ahmed bin Eyyûb'dan:

Boş vakitleri say sen ganimet!

Fazla rükûya çabala, et gayret!

Belki de hiç beklemiyarken,

Gelip çatar ölümün aniden!!

Hiçbir hastalığı bulunmayan,

Nice sağlıklılar gördüm ben.

Aniden, hiç beklemiyorken,

Öldüklerine şahid oldum ben.

·        115- Mahmud bin Hasan'dan:

Geçip gitti artık dünün.

Adil bir şahidin olacak.

Yepyeni, taptaze birgün,

Ardından başlayacak.

Sen eğer dün işlemişsen,

İrtikap etmişsen günahı.

Peşinden ihsan et hemen,

İhmal etmeden şükranı.

Çalış razılığına bugünün.

Gelir faydası bilesin size.

Artık geçip gitmiştir dün,

Bir daha dönmezki geriye.

Ertelemeyesin hayrı sakın!

Bırakayım deme ha yarına!

Gelip çatabilir belki yarın,

Muhtemel olursun mevta.

·        116- Ya'kûb bin Leys el-Hâricî es-Saffâr 265 yılında Ehvâz'da vefat etti. Tabutu Cundeysâbûr'a götürüldü. Kabir taşma "bu Miskin Ya'kûb'un kabridir", altına da şu şiir yazıldı:

Keyifli geçince günlerin,

İyi düşüncelere dalarsın.

Sana getireceği kaderin,

Kötü sondan korkmazsın.

Gecelerin sakin geçişinden,

Kanarsın sessiz seyrinden,

Bu sona erdiğinde birden,

Kederler belirir peşinden.

·        117- Âmir bin Abbâs el-Hemdânî diyor ki:

Dünya bir yoldur cennetle cehenneme.

Gündüzler çarşı, geceler ticarethane.219

HERŞEYİYLE ALLAH'A YÖNELMEK, HER HALÜKÂRDA ONU TALEP ETMEK

·        118- Abdullah bin Ömer'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Bütün düşüncelerini tek bir düşüncede (Allah'ta) yoğunlaştıran™. hem dünyasına hem de ahiretine Allah yeter. Ancak Allah Teâlâ, fikir ve düşünceleri dağınık kimsenin hangi vadide helak olduğuna aldırmaz."220

Bir rivayette de221 şöyle geçer: "Bütün düşüncelerini tek bir düşüncede (Allah’ta) yoğunlaştıranın, dünya ve ahiretle ilgili sıkıntılarının çözümünde Allah ona yeter." Bu rivayetin sonu şöyledir: "Dünyanın hangi vadisinde helak olduğuna aldırmaz."222

·        119- Ebû Osman Saîd bin Ismâîl el-Hîrî şöyle demiştir: "Herbir şeyde muradı Allah olmayan kimsenin, her işte var olan İlâhî hazzdan nasîbi eksik olur. Bu sebeple, nihâî düşünce ve maksad hep Yüce Allah olmalıdır. Herşeyde gayesi ve hedefi Allah Teâlâ olan insan sadece Yüce Allah ile sükûna erer ve iç huzuru bulur. Çünkü Allah Te-âlâ'nm eşi ve benzeri yoktur ki bir başkasında sükûna ersin. O'ndan daha yüce bir zat yoktur ki, nihâî düşünce ve arzularını bir başkasına çevirsin. İşte bu sebeplerden dolayı, gerçek ve en güzel kalp huzuru ve sükûnu, sadece Yüce Allah ile bulunur."223

·        120- Amir bin Abdikays şöyle demiştir: "Vallahi gücüm yetse tüm dikkat ve iştiyakımı tek bir noktaya, (rabbime) yoğunlaştıracağım."

Bu sözü nakleden Hasan-ı Basrî diyor ki: "Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki, bunu başardı."224

Ebû Saîd ibnu'l-A'râbî bu sözü şöyle açıklamıştır: "Bu söz, zühdün ne olduğuna dair söylenenlere muvafık bir kelamdır: Zühdden murad, insanın tüm düşünce ve tefekkür dünyasının Yüce Allah'a yönelmiş olmasıdır. Bu sebeple zühd hayatında ne dünyanın ne de âhiretin yeri vardır, gaye sadece Allah'tır. Allah'a yönelip zühd ehli olmakla, dünyanın kıymeti ve az olan değeri insanın kalbinden çıkar. Aynı şekilde diğer şeylere olan sevgi ve değer vermek de kalpten yok olup gider. Allah dışında daha önceden peşinden koşulan şeyler insanın hayatından çıkar gider. Bu hal, tüm gaye ve hedefi sadece Allah olan için söz konusu olan bir durumdur."

·        121- Âmir bin Abdikays bir defasında da şöyle demiştir: "Dünya dört parçadır: Mal, kadın, uyku ve yemek. Mal ve kadına gelince onlara ihtiyacım ve iştiyakım yoktur. Diğer ikisine gelince, vallahi onlarla mücadele edeceğim. Tüm hedef ve arzumu tek bir yöne, (Yüce Allah'a) çevireceğim."225

·        122- Ahmed bin EbiT-Havârî diyor ki: "Dünyayı hakkıyla tanıyan zâhidlik yapar, ona yönelmez. Ahireti tanıyan ona yönelir. Yüce Allah'ı tanıyıp bilen O'nun rızasını herşeye tercih eder."226

·        123- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle demiştir: "Nefis (beden) bir anıttır, ona ibretle bakmak ibadettir. Çünkü üzerinde Hak Teâlâ'nm kudret işaretlerinden başkasını göremezsin. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Kendi nefislerinizde de (nice işaretler vardır). Görmüyor musunuz? "227

·        124- (Afrika valisi) Külsûm bin lyâz el-Kuşeyrî, (Emevî halifesi) Hişâm bin Abdulmelik döneminde Dimeşk Camii'nin minberinde şöyle dedi: "Kim Allah'ı tercih ederse Allah da onu tercih eder. Allah'ın vermiş olduğu nimeti O'na itaat yolunda kullanana, isyan için sarf etmeyene Allah rahmet etsin. Cennete gidecek insana önceden hiç bilmediği nimetler her dem ihsan edilecek, azap çekene de önceden hiç bilmediği ve hoşlanmadığı şeylerle her dem azap edilecek."

ALLAH'A İBADETE KOŞMAK

·        125- Cerîr bin Abdullah'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Kim dünyada azık hazırlarsa, ahiretle ona faydası olur."'228 229

·        126- Hz. Aişe'den: "Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) erkek veya kadının amellerinde ■ eksik olmaması yanında fazla amel işlemiş olarak vefat etmesini güzel görürdü."

·        127- Sa'd bin Ebî Vakkâs'tan: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Ahiret ameli hariç, herbirşeyde teennili hareket etmek hayırlıdır.”233

·        128- Başka bir tarikle yine Sa'd bin Ebî Vakkâs'tan: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Ahiret ameli hariç, herbirşeyde teennili hareket etmek hayırlıdır."230

·        129- Câbir bin Abdullah'dan: Hz. Peygamberle karşılaştım ve kendilerine “yâ Rasûlellah! Nasıl sabahladınız" diye yordum. Bana şöyle cevap verdiler: "(Nafile) oruç tutmamış ve bir hastayı ziyaret etmemiş,kimseden daha hayırlı olarak (bunları yapmış olarak) sabahladım."231

·        130- Lokman Hekim oğluna şöyle demiş: "Yavrum! Allah'a itaati, malın olmadan kazanç sağladığın ticaret bil."232

·        131- Serî es-Sekatî'den: "Kabrini hazine sandığın yap ve içini sana faydası olacak amel-i salihlerle doldur. Çünkü kabrine girdiğinde göreceklerin seni sevindirecektir."233

·        132- Cüneyd-i Bağdadî diyor ki: "Her kıymetli ilmin kapısı takat miktannca gayret sarf etmekdir. Dolayısıyla Allah Tealâ'yı takat mik-tannca gayret sarf ederek talep eden, cömertlik yoluyla talep eden gibi değildir."234

·        133- Fâris bin İsâ anlatıyor: "Ebu'l-Kâsım Cüneyd bin Muhammed el-Bağdâdî çok namaz kılardı. Vefat etmek üzere iken, son deminde kendisini gördük. Yastığı önüne alıyor ve üzerine secde ediyordu. "Nefsinizi dinlendirseniz" denilince şu cevabı verdi: "Kendisiyle Allah'a vasıl olduğum yolu terk etmem."

·        134- Yine Cüneyd-i Bağdadî'den: "Allah dışındaki şeylerden birine köleliğin (bağlılığın) devam ettiği sürece, Allah'a hakikat üzere (daima huzurunda olduğunu bilen gerçek bir) kul olamazsın. Onun dışındaki birşeye bağımlılığından zerre kadar birşey sende varsa, gerçek hürriyete ulaşamazsın. Ne zaman sadece Allah'a kul olursan, O'nun dışındakilere karşı hür olursun."235

·        135- Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Kendini temizleyip Rabbinin kapısında durana ne mutlu. Bedenini ibadete alıştırana ne mutlu. Hayatı boyunca Allah'a itaat edene ne mutlu."236

·        136- Zü'n-Nûn el-Mısrî'ye "rablerini bilen arifler nasıl tanınırlar" diye sorulduğunda da şu. cevabı verdi: "Önlerine birşey çıktığında ona tamah etmezler, onların israfı dünyalık şeylerden ümid kesmektedir. Onlar kendilerini bulundukları durumda tutan hallere yapışırlar. Nefisleri son derece gayretlidir. Bu safhada dahi Allah'a yine sadece Allah ile vasıl olurlar."237 238

·        137- Ahmed bin Hanbel'den: "Dünya amel yurdu, ahiret ise mükafat yurdudur. Burada çalışmayan orada pişman olacaktır."

·        138- Yahyâ bin Muâz er-Râzî şöyle demiştir: "Allah'a hizmet etmekle mutlu olana bütün eşya hizmet etmekten mutluluk duyar. Kimin gönlü Allah ile mutlu olursa, onu gören herkesin gözü mesrûr olur."242

·        139- Katâde bin Diâme güzel kulluk yapana bahşedilecek ihsanı tamamlama kabilinden şöyle demiştir: "Dünyada Allah'a itaat edene kıyamet günü Allah'm ikramı yetişir."239

·        140- Bişr bin Haris şöyle demiştir: "Amel-i salih ne de güzeldir. Kul, ibadetini şöyle kerpiçin arkasında (kimseye görünmeden) ne güzel yapar." "Hayır ehli hem dünyayı hem de ahireti aldı götürdü."240

·        141- Ebûbekr eş-Şiblî diyor ki: "Allah'a itaat edersen herşey sana itaat eder."

·        142- Tevbe el-Anberî naklediyor: Salih bin Abdurrahman beni (Emevî halifesi) Süleyman bin Abdulmelik'e gönderdi. Süleyman'ın huzurundan çıkınca Ömer bin Abdulazîz'in yanma girdim. Ona "Salih'ten bir isteğiniz var mı" diye sordum. Dedi ki: "Ona şunu söyle: Allah katında sana kalacak şeylere yapış. Allah katında sana kalacak şeyler insanların yanmda bulunmaz."241

·        143- "Dünyadaki nasibini unutma."242

Mücahid bin Cebr bu ayetin tefsirine dair şöyle demiştir: "Dünyada, ahiretin için çalışman murad edilmektedir."243

·        144- Ebû Vâil Şakîk bin Seleme diyor ki: "Rabbimiz ne güzel ilahtır. İtaat ettiğimizde bize tersine muamelede bulunmuyor."244

·        145- Herim bin Hayyân'dan: "Cehennemlik olduğum bildirilse, nefsim beni kınamasın (şu ameli neden yapmadın, belki kurtulurduk demesin) diye amel etmeyi yine de terk etmem."245

·        146- Huzeyfe el-Mar'aşî'den: "İnsanlar olmadan ünsiyeti, akraba-sız izzet ve şerefi talep eden, Allah'a itaati sermaye edinsin."

·        147- Matar el-Verrâk'tân: "İtaat ederek Allah'ın vaadine ulaşın. Çünkü O, rahmetini kulluğu güzel yapanlara ikram edeceğini belirt-iniştir. Bu davetine çağırıp durmaktadır." Matar sözünün ardından böyle kullardan olmak için dua etti.

·        148- İbrahim bin es-Sâyih anlatıyor: İbrahim bin Edhem bana dedi ki: "Ebû İshâk! Gizli gizli Rabbine ibadet et. Kıyamet günü insanların yanma bu durumu bilinmeyen biri olarak gelirsin."

·        149- BiIal bin Sa'd diyor ki: "Rahmân'ın kulları! Bizden birisine "ölümü istiyor musun" diye sorulsa, "hayır" der. "Niçin" denildiğinde "amel etmek istiyorum" der. "O halde amel et" dendiğinde, "ileride" der. Hem ölmeyi istemez hem de amel etmeyi. Onun en hoşlandığı şey Allah'a kulluğun ertelenmesidir. Ama dünyalık bir şey oldu mu ertelenmesini hiç istemez."255

·        150- Ebû Amr İsmail bin Nüceyd'den: "Kişi Allah'ı ne kadar tanıdığını öğrenmek isterse O'na hizmet ederken zatından ne kadar heybet ettiğine (ürperdiğine) baksın."246 Rabbin emirlerini yerine getirirken gösterilen gevşeklik, emredeni tanıma eksikliğinden kaynaklanmaktadır."247

·        151- Ebû Saîd el-Harrâz diyor ki: "Gücü ölçüsünde gayret sarf ederek vuslata ereceğini düşünen doğru yolu tutmuştur, vuslata erer. Takatince gayret sarf etmeden vuslata ereceğini sanan ise sadece temennisiyle kalır.

·        152- Ebû Osman el-Mağribî'den: "Sadece mücâhede ile bu yoldaki birşeyin kendisine âyan olacağını veya bu yoldaki bir şeyin ona münkeşif olacağını sanan hata ediyor."

·        153- Abdullah bin Mübârek'ten: Huşeym'e "Mansûr bin Râzân nasıl birisiydi" diye sordum. Bana onu anlattı: "Sabah namazını kılar, güneş doğana kadar kimseyle konuşmazdı. Güneş doğunca kalkıp zevale kadar namaz kılar, sonra evine giderdi. Daha sonra öğle namazı için çıkar, ardından ikindiye kadar kılardı. İkindiyi kıldıktan sonra bizlere selam verip sorardı: "Hasta veya cenaze var mı?" Eğer varsa cenazeye katılır, hasta varsa ziyaret ederdi. Sonra da akşamı eda eder, ardından yatsıya kadar kılardı. Yatsıyı kıldıktan sonra da evine giderdi."248 Huşeyırüe "bu hal üzere kaç yıl bulundu" diye sordum "Kırk yıl" dedi. "Maişetini nereden temin ediyordu" diye sordum. "Malı mülkü vardı" dedi.

·        154- Hâtim el-Esam diyor ki: "Cihad üç türlüdür: içindeki cihad: Şeytanla mücadele ederek belini kırman. Alenî cihad: Farzları eda ede ede sonunda Allah'ın murad ettiği şekilde yapman. Allah düşmanlarıyla cihad: İslam'ı aziz kılmak için yaptığın cihad."249

·        155- Bilâl bin Sa'd diyor ki: "Ey Rahmân'm kulları! Yüce Allah'ın sîzleri mükellef tuttuğu amelleri yerine getirmeyip zayi ediyorsunuz. Allah Teâlâ'nm tekeffül edip üzerine aldığı şeylerin ise peşinde koşuyorsunuz. Oysa Yüce Allah arif olan akıllı kullarını, dünyayı bu şekilde talep etsinler ve yaratılmalarına sebep olan gayeden uzak dursunlar diye yaratıp göndermedi. Allah Teâlâ'ya ibadet ederek onun rahmetini nasıl ümid ediyorsanız, yasaklamış olduğu fiilleri işlemekten dolayı da azabından korkun."250 251

GENÇLİKTE İBADETE YÖNELMEK

·        156- Lokman Hekîm oğluna şu nasihati yapmış: "Yavrum! Kendilerine vaad edilen şey insanlara çok uzak geliyor, ancak ahirete doğru süratle gitmektedirler. Gitmek için dünyayı ardına almış, ahirete yönelmiş durumdasın. Yöneldiğin yurt, çıktığın yurttan daha yakındır."26!

·        157- Hasan-ı Basrî şu tembihi çok yapardı: "Gençler! Yönünüzü ahirete çevirin. Ahireti çokça talep edin. Biz, ahireti talep edenin ahi-retle birlikte dünyayı da elde ettiğini çok gördük. Ama dünyayı talep edip de, dünyayla birlikte ahireti elde edeni görmedik."

·        158- Hasan-ı Basrî birgün yanındakilere sordu: "Ey ihtiyarlar! Başak olgunlaştığında ne beklenir?" İhtiyarlar "hasadı" cevabını verdiler. Bu sefer "ey gençler! Bazen, olgunlaşmadan da ekine afet geldiği olur" dedi.

·        159- Hasan-ı Basrî sabah olunca şöyle derdi:

Genç insan öldürücü hastalığını öğrenince, Mutlu olur şimdiye kadar yaptığı amellerle. Hasan-ı Basrî akşam olunca da şöyle derdi: Dünya hiçbir canlıya kalacak değil!

Dünyadaki hiçbir varlık baki değil!252

·        160- Süfyan bin Uyeyne diyor ki: "Onbeş yaşıma vardığımda babam bana şöyle dedi: "Oğlum! Çocuklarla ilgili dinin hükümleri artık senden kalktı. Hayırla hemhâl ol ki, hayırlılardan olasın. Hayırdan ayrılma, yoksa ondan uzak kalırsın. Tersi durumda olduğunu bilirken, seni övenlerin övgüsüne aldanma. Çünkü bir insan birisini tanımadan hayırlı biri olduğunu söylerse, birgün, ona kızdığında med-hettiği kadar da zemmeder. Kötü arkadaşlardan uzak kal253, Yüce Allah ile vahdeti (O'nunla beraber olmayı) ünsiyet et. Senin gibi olmayan kötü insanlarla beraber olarak hakkmdaki çok güzel düşüncelerimi kötüye çevirme. Şunu bil ki! Alimlerle beraber olan ancak onlara itaat ederse mutlu olur. Sen de onlara itaat et ki bahtiyar olasın. Onlara hizmet et ki ilimlerinden istifade edesin."254

Süfyan babasının bu nasihatim aktardıktan sonra şöyle demiştir: "Babamın bu vasiyetini kıble gibi belledim. Hep ona yöneldim, ondan yüz çevirip sapmadım."

·        161- Fudayl bin lyâz'dan: Pişman olmadan önce tefekkür edin, amel işleyin. Dünyaya aldanmaym. Çünkü sağlam olan bozulup dağılır, yeni olanı eskir, nimetleri tükenir, gençlik ihtiyarlığa döner."

·        162- Ciineyd bin Muhammed el-Bağdâdî anlatıyor: Serî es-Seka-tî'nin etrafında otururken bizlere şöyle nasihat ederdi: "Gençler! Ben sîzler için ibret vesilesiyim. Amel edin çünkü amel gençlikte yapılır."2^

·        163- Yûsuf bin Esbât diyor ki: "Genç insan ibadet ettiğinde İblis "bir bakın hele, bunun yiyeceği nereden geliyor" der. Eğer yiyeceği haram yoldan geliyorsa, ''bırakın onu, meşgul olmaym. Bırakın, gayret edip çabalasın. Size gerek yok, kendi nefsi ona yeter" der.

·        164- Ebûbekr Abdullah bin Muhammed bin Ebi'd-Dunyâ bir ilim ehlinden naklediyor: Araplardan biri oğluna nasihat etmiş: "Yavrum! Ölümden korkan geçmekte olan zamanı değerlendirmeye koşar. Kim de nefsinin arzularını kontrol altına almazsa, bunun neticelerini pekçabuk görür. (Oğlum!) Cennet te cehennem de Önündedir."

·        165- Sıla bin Eşyem, Cebbân'da müdavimi olduğu camiye giderken, eğlenen bir grup gence rastlar. Onları görünce şöyle söyler: "Gençler! Yolculuğa niyetlenen ancak gündüz yoldan sapıp, gece de uyuyan bir kafile yolu ne vakit katedebilir, bana bir söyleyin hele?"255 256

Gençlerden birisi onun muradını anladı ve dedi ki: "Bu zat sözleriyle bizleri kastediyor. Gündüzlerinizi eğlence ile geçirip geceleri de uyuyorsunuz, peki yolculuğu ne zaman yapmak istiyorsunuz, demek istiyor."

Bu genç daha sonra Sıla'ya katıldı ve onunla beraber ibadete yöneldi. Ölene kadar bu hayatı sürdürdü.257

·        166- Ebû Abdullah el-Mukrî anlatıyor: "Yanımızda gece teheccüd kılan bir delikanlı vardı. Teheccüdünü bitirince benim anlamadığım birşeyler söylerdi. Karanlık bir gece kalktım ve beni görmeyeceği bir yerde onu dinledim. Göz yaşları içinde hüzünlü bir sesle şöyle demekteydi: "Nefsime cennette olduğum, meyvelerinden yediğim, hurilerin yanımda olduğu ve oranın güzel elbiselerinden giydiğim şeklinde bir temsil getirdim. Yine nefsime cehennemde olduğum, ondaki zakkumdan yediğim, kaynar suyundan içtiğim ve vücuduma vurulan prangalarla depreştiğim şeklinde bir temsil daha getirdim. Sonra nefsime döndüm: "Ey nefsim, şimdi bunlardan hangisini arzuluyorsun?" Bana "dünyaya döndürülüp amel etmeyi (ve böylece cenneti kazanmayı)" dedi. Ona "şimdi emniyettesin. Çalış işte" dedim." Delikanlı daha sonra şu şiiri okudu:

Nefsinin her bir istediğini yapıp ederken,

Her halükârda dâim gülerek eğlenirken,

Fiillerini bildiğin halde hiç tövbe etmezken,

Nasıl hoşlanırsın ha’cim diye Beslenilmekten? 258

·        167-(Emevî halifesi) Süleyman bin Abdulmelik güzel bir elbise giyinip aynanın karşısına geçti. Yüzüne şöyle bir baktıktan sonra "vallahi ben genç (ve yakışıklı) bir melikim" dedi. Görüntüsü nefsinin hoşuna gitti. Cariyesi de eline su dökerken onu metheden şu şiiri okudu:

Sen baki olsan ne güzel bir şeysin!

Maalesef bakilik yok hiçkimse için! İnsanların kusur dediğinden uzaksın! Ancak üzücüdür, herkes gibi fanisin!

Süleyman bin Abdulmelik şiiri dinleyince cariyeye bağırdı. Ardından Velîd'e seslendi:

Velid! Abdest suyunu hele bir yanaştır!

Bu dünyan hem az, hem de bir meta'dır.

Bazan Rabbe bazan da dünyaya meyi vardır (tefrika-cem')

Sen dünyada nefsine salih ibadetler yaptır.259

·        168- Abdullah bin Mu'tez'den:

Zaman bir yandan eskitiyor, genç yeni emeller kuruyor.

Emelleri artıp gidiyor, zaman da bir taraftan eskitiyor.

Geceler-sabahlar geçip gerçekleşiyor mukadder eceller.

Zamanın akışıyla eskir, yürüyüşüyle ölüme gide bizler.

·        169- Muhammed bin A'yen anlatıyor: Yanımızda bir genç vardı. Geceleri az uyur, namaz kılıp, Kur'ân okur, teşbih çekerdi. Gecenin sonu olunca ağlar ve şöyle derdi:

Gece boyunca düşündüm yaptığım yanlışları, Hepsini tek tek hatırladım, işlediğim haramları.

Küçükken işlediklerimi kenara attım, saymadım.

Kabul ettim gençliğimi, sanki ben bir ok attım.

Zaman içre sayfalarımı hep günahlarla kararttım.

Hayatım geçti çok hızlı, sanki bir rüyaya daldım.

·        170- Edîb Hasan bin Abdullah anlatıyor: Bir edib bana şu şiiri okudu:

Gençliğe Rabbin koruma ve himayesinde olasın dedim.

Güle güle çekip, bir daha gelmemek üzere gönderdim.

Ancak o benimle bulunurken bir bak bana neler etti.

Sayfalarımı günahlarla doldurup, öylece çekip gitti.260

·        171- Ebû Ruhm es-Sedûsî bir şiirinde şöyle diyor:

Bazıları esef edip ağlıyor geçip giden gençliğe.

Bense üzülüp gözümden yaş dökmüyorum bile.

Nasıl üzüleyim ben, geçen gençlik günlerime.

Getirdi beni hesap günü perişan olacak hale.

270


·        172- Ebu'l-Kâsım Nasr bin Ahmed el-Basrî diyor ki:

İhtiyarlayan insan yaşasa bile artık ölüdür.

Her an ölmeye hazır bir halde ölüme yürür.

Gencin hesap kitap edilecek olsaydı yaşamı,

İhtiyarlığı işin hülâsası, olurdu son noktası.

·        173- Ebûbekr bin Müemmii diyor ki:

Bizim halimiz ancak şu üç haldir:

Gençlik, ihtiyarlık ve de ölmektir.

İBADETLERİ İÇTEN VE HAKKIYLA EDÂ ETMEK

·        174- Sa'd bin Ebî Vakkâs'dan: Bir adam Rasûlüllah’a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) gelip "ya Rasûlellah! Bana kısa ve özlü bir tavsiyede bulunur musunuz?" dedi. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz ona şöyle buyurdu:

"İnsanların sahip olduklarından ümidi kes, sakın tamah etme. Zira böyle birşey fakirlik duygusunun mevcudiyetini gösterir. Namaz kılarken dünyaya veda eden kimse gibi kıl. Özür dilenecek şeylerden kaçın."27'

·        175- Ebû Eyyûb el-Ensârî'den: "Hz. Peygambere (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bir adam geldi ve "bana kısa ve özlü bir tavsiyede bulunur musunuz" dedi. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle buyurdu:

"Namaza kalktığında dünyaya veda eden kimse gibi kıl.261 262 Yarın özür dilenecek bir kelamı konuşma. İnsanların sahip olduklarından ümidim tamamen kes."263

·        176- Abdullah bin Ömer'den: Rasûlüllah’a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bir adam geldi ve "yâ Rasûlellah! Bana veciz bir kelam söyleyiniz" dedi. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle buyurdu: "Rabbini görüyormuşçasına, dünyaya veda eden kimse gibi namaz kil. Sen her ne kadar O'nu göremiyorsun da O seni görmektedir. İnsanların ellerindekilerden ümidini kes (onlara ümid bağlama), muhtaç olmadan yaşarsın. Özür dilenecek şeylerden de uzak dur."264 265

Bu hadisi Ebû Eyyûb'tan daha önce eserimizde rivayet etmiş-tik.275

·        177- Ebû Umâme el-Bâhilî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Benim nezdimde en imrenilecek insanlardan birisi de şudur: Namazdan manevî lezzet alan266, Rabbine itaat eden, kimse görmeden çokça ibadette bulunan, insanlar tarafından parmakla işaret edilip gösterilmeyen, halk arasında bilinmeyen, yetecek kadarla hayatını sürdüren, çok uzun hayat sürmeyen, geri bıraktığı mirası ve ağlayanı az olan kimse."267

·        178- Yûnus bin Ubeyd Hasan'dan naklediyor: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Şöyle düşünün: Sizin iki köleniz olsa: Bunlardan bir tanesi sahibi kendisine emrettiği zaman itaat etse, birşeyi emanet ettiğinde bunu (tam olarak) teslim etse ve efendisi yanında bulunmadığı zaman ona sadık kalsa. Diğeri de efendisi birşey emrettiğinde ona buğzetse, birşey emanet ettiğinde hilekarlık etse, yanında bulunmadığı zaman da ona hıyanet etse. Şimdi bu ikisi bir olur mu?" Ashab "hayır yâ Rasûlellah!" dediler. Rasûlüllahda (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sizler de Allah katında işte böylesiniz."27S

·        179- Cüneyd bin Muhammed el-Bağdâdî'ye tevhidin ilk makamı sorulunca şu cevabı verdi: "Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) 'sanki sen onu görüyormuş gibi' kavlidir."

·        180- Sa'd el-Hayr oğluna nasihat ederken şunları söyledi: "İnsanların sahip olduklarından ümidini kes. Çünkü bu kanaatkârlıktır. Sakın insanların yanında bulunan mal mülke tamah edip peşinde koşma. Zira böyle birşey fakirlik duygusunun mevcudiyetini gösterir. Özür dilenecek şeylerden (sözden, fiilden) kaçın. Abdestini hakkım vererek güzelce al. Namazını dünyaya veda eden kimse gibi kıl. Ola ki vefat edip bundan sonra başka namaz kılamayabilirsin.268 269 Gücün yettiğince bugününün dünden daha hayırlı olmasına gayret et. Yan-nınm da bugünününden daha iyi olmasına çalış."270

·        181- İbrâhîm bin Edhem diyor ki: "Kardeşlerim! İbadete koşun, ciddiyetle, gayretle kulluk edin. Bu hususta birbirinizle yarışın, koşuşun. Çünkü eşi kaybolan nalinin yitmesi yakındır. (Eşlerini, dostlarını, hayatının bir kısmını kaybedenlerin dünyadan göçmeleri yakındır)."

·        182- Yine İbrahim bin Edhem'den: "Mizanda en ağır gelen amel bedene en zor gelendir. Kim ameli hakkıyla yerine getirirse ecrini tam alır. Kim de amel işlemezse, az-çok sevabı olmaksızın dünyadan göçer."271

·        183- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle demiştir: "Kim Yüce Allah'ı severse, herbir amel onun işlemesiyle güzellik bulur."

·        184- Bilal bin Sa'd diyor ki: "Vallahi insana günah olarak şu yeter: Rabbimiz bizlerden dünyada zâhidlik istemekte bizler ise dünyaya rağbet etmekteyiz. Zâhidleriniz dünyaya rağbet ediyor, abidlerinizin amelleri noksan, alimleriniz de cahildir."272

·        185- Vehb bin Münebbih diyor ki: "Ahlak üzere dini yaşamaya en yardımcı olan şeylerden biri de zühddür. Bunu en iyi gerçekleştiren şey de nefsin arzularının peşinden gitmeyi bırakmaktır. Dünyaya meyletmek nefsin arzularına uymaktandır. Mal ve yükselme sevgisi dünyaya meyletmektendir. Mal ve yükselme arzusunun ardından haramları helal saymak gelir. Haramları helal saymak ise Allah'ı gada-ba getirir. Allah'm gadabı ise Allah'ı razı etme dışında ilacı bulunmayan bir hastalıktır. Allah'ın rızası ise o bulunduğunda hiçbir hastalığın zarar vermeyeceği bir şifadır. O halde, Allah'ı razı etmek isteyen nefsine kızsın. Nefsine buğzetmeyen Allah'ı razı edemez. Her ne vakit dinin emirlerinden birisini yerine getirmek insana zor gelir de bunu terk ederse, onda dinle ilgili birşey kalmaması yakındır."273

İBADETLERDEN LEZZET ALMANIN ŞARTI

·        186- Eudayl bin lyâz diyor ki: "Dünya için dünyaya üzülmek ahiret tasasmı götürür. Dünya için dünyaya sevinmek te ibadetin tadını ahp götürür."274

·        187- Bişr bin Haris'den: "Dünyayı seven insan ibadetin tadım alamaz.275 Nitekim Meryem oğlu İsâ da şöyle demiştir: Her hatanın başı dünya sevgisidir."276

·        188- Ebû Ali ed-Dekkâk şöyle demiştir: "Hakka giden yok gayet açıktır ama nefsânî arzular insanı rezil ediyor. İbadetlerin tadını almak nefsin isteklerine mani olmaya bağlıdır."

·        189- Muhammed bin Hafif anlatıyor: "Ruveym bin Ahmed'e bana nasihatta bulunmasını rica ettim. Şu nasihati yaptılar: "Bu yoldaki en asgari iş, ruhu bu yola baş koydurmaktır. Eğer ruhun ile birlikte bu yola girebileceksen ne âlâ, yoksa sûfîlerin anlamsız şeyleriyle meşgul olma."277

İBADETİ ALLAH'IN BİLMESİ YETERLİ

·        190- Nu'mân bin Mukarrin katıldığı bir savaşı ve beraberindeki-lerden kimlerin öldürüldüğünü Hz. Ömer'e anlatınca, Hz. Ömer "sonra ne oldu onu söyle" diye sordu. O da "ey müminlerin emiri! Daha sonra sizlerin tanıdığı bir kimse öldürülmedi" cevabını verdi. Bu cevap üzerine Hz. Ömer ona şöyle sitem etti: "Yazıklar olsun! Onlara şehadeti nasîb ve ikram eden benden daha hayırlı biri (Allah) onları bilirken, Ömer'in anasının oğlu onları tamsa ne olur, tanımasa ne olur?"278

ALLAH'I ZİKRETMEK

·        191- Abdullah bin Mes'ûd şöyle demiştir: "İman verâya dayanır. Dînî yaşantıda en faziletli hallerden birisi de, kişinin düşüncesinin bir an dahi Allah'ı zikirden uzak olmamasıdır. Allah'ın gökyüzünden yeryüzüne inzal buyurduğu kitaba razı olan insan, inşâellah cennete girecektir. Hiç şüphe yok ki, cennete girmek isteyen insan Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmaz."279

·        192- Bu rivayet başka bir tarikle yine Abdullah bin Mes'ûd'dan rivayet edilmektedir. Ondaki son cümle şöyledir: "Allah yolunda kınayanın kınamasını göz önünde bulundurmaz."

·        193- EbuTHüseyin el-Fârisî bir şeyhten naklediyor: Cüneyd-i Bağdadî'nin elinde teşbih görüldü. "Ebu'l-Kâsım! Yüksek bir konuma ve makama erişmenize rağmen elinize teşbih mi alıyorsunuz" diye so-rululunca şu. cevabı verdi: "Ulaştığımız makama varmamıza vesile olan bu şey ne güzel bir sebeptir. Bunu asla terk etmeyiz."280

TAKVA281

·        194- Hz. Aişe'den: Hz. Peygamber'den (salla’llâhü aleyhi ve sellem), her minbere çıkışında şu ayeti okuduğunu dinledim: "Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur."282

·        195- Ebû Saîd el-Hudrî'den: Bir adam Hz. Peygamber'e (S A.V) geldi ve "bana nasihat ediniz" dedi. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle buyurdu: "Allah'tan kork. Çünkü bu her hayrı içinde toplamaktadır."283

·        196- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"İnsanlar nesep yönüyle birbirlerine yakın olsalar da, içinizdeki dostlarım muttaki olanlardır."284

·        197- Yine Ebû Hureyre'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Dikkat ediniz! İnsanlar nesep yönüyle birbirlerine yakın olsalar da içinizdeki dostlarım muttaki olanlardır. İnsanlar kıyamet günü amelleriyle gelmezler. Dünyayı omuzlarınıza yüklenmiş olarak gelirsiniz de "yâ Muhammed" diyerek (bana) seslenirsiniz (ve benden yardım istersiniz). Ben de şöyle böyle derim." Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) böyle buyurduktan sonra her iki tarafına sırtım döndürdü.285

·        198- Yine Ebû Hureyre'den: Sefere çıkmak isteyen bir zat Hz. Peygamber'e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) geldi. "Ya Rasûlellah! Bana tavsiyede bulununuz" dedi. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona "sana Allah'tan korkmanı ve her yüksek yere geldiğinde tekbir getirmeni tavsiye ediyorum" buyurdu. Adam dönüp gidince Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allahım! Toprağı ona topla (katla), yolculuğu kolaylaştır."286

·        199- Yine Ebû Hureyre'den: Bir adam Rasûlüllah'a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) gelerek "insanların en üstünü kimdir" diye sordu. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "en muttaki olanlarıdır" buyurdu.

·        200- Yine Ebû Hureyre'den: Hz. Peygamber'e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) soruldu: “İnsanların en üstünü kimdir?" Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "en muttaki olanlarıdır" buyurdu.287

·        201- Durre bintu Ebî Leheb’den: Rasûlüllah'a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) sordum: Yâ Rasûlellah! İnsanların hayırlısı kimdir?" Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: "Rabbe karşı en muttaki olanları, sıla-İ rahimde en çok bulunanları, marufu en çok emredenleri ve munkerden en çok nehy edenleridir."288

·        202- Abdullah bin Abbâs'tan: "Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun.”289

Sordular: "Yâ Rasûlellah! (Ayette beyan edilen) Allah'tan O'na yaraşır şekilde korkmak nasıldır?" Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle, cevapladı: "Allah'ın zikredilmesi, unutulmaması; itaat edilmesi, isyan edilmemesidir." Sordular: “Yâ Rasûlellah! Buna kim güç yetirir ki?" Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayeti inzal buyurdu: “Gücünüz yettiğince Allah'a isyandan kaçmm."290 291

·        203- Yezîd bin Seleme el-Cu'fî'den: Rasûlüllah'a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "yâ Rasûlellah! Sizden pekçok hadis dinledim ancak başlarının sonlarım unutturmasından korkuyorum. Bana veciz bir söz söyler misiniz?" dedim.. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bildiğin şeylerde Allah'tan kork."3m

204(Hz. Davud oğlu Süleyman aleyhisselâma nasihat etmiş: "Yavrum! Bir insanın, muttaki olduğu üç şeyle anlaşılır: Allah'ın kendisine takdir ettikleri karşısında güzel bir tevekküle sahip olmak. Allah'ın kendisine verdiklerine gönülden razı olmak. Allah'ın mübtela kıldığı sıkıntılara karşı güzel bir sabra sahip olmaky

·        205- Lokman Hekîm oğluna tavsiyede bulunmuş: "Yavrum! Dünya dipsiz bir deryadır. Pekçok insan onda boğulmuştur. Bu deryada gemin takva, tefrişatı Allah'a iman, yelkeni tevekkül olsun. Böyle olursan -pek kurtulacağını sanmam ama- belki kurtulursun."292

Başka bir rivayette Lokman şöyle demiştir: "Donanımı Allah'a iman, yelkeni tevekkül olsun."

·        206- Hz. Aişe, Muaviye bin Ebî Süfyân'a yazdığı mektupta şöyle der: "Allah'tan korkmanı tavsiye ederim. Eğer Allah'tan korkarsan, insanlara karşı Allah sana yeter. Ama nisanlardan korkarsan, Allah'a karşı onların sana hiçbir faydası olmaz. Sen Allah'tan korkmaya bak."293

·        207- Ubey bin Ka'b diyor ki: "Sizden biri Allah için birşeyi terk ederse, Allah ondan daha hayırlısını, hiç ummadığı yerden nasip eder. Ve yine önemsemeden, nereden geldiğini tedkîk etmeden birşey alırsa, Allah hiç ummadığı yerden ona daha ağırım yükler."294

·        208- Bir adam Ebû Hureyre'ye "takva nedir" diye sordu. Ona "dikenli bir yola girsen" dedi. O da " evet" dedi. "Ne yaparsın" diye sordu. "Diken görünce ya yan çizerim, ya üzerinden aşarım ya da geri dururum" cevabını verdi. Ebû Hureyre ona "işte bu takvadır" dedi.

·        209- Ömer bin Abdulazîz diyor ki: "Takva insanı (şüpheli ve haram şeylerden) alıkor."295

·        210- Yine Ömer bin Abdulazîz'den: "Mümin son derece teennîli-dir. Hayır olunca devam eder, şer olunca durur."

·        211- Yine Ömer bin Abdulazîz'den: "Müminin takvası onu kontrol altında tutar."

·        212- Ömer bin Abdulazîz şöyle diyordu: "Sürekli oruç tutmak, geceyi ibadetle geçirmek ve bunların yanında diğer ibadetleri yapmak takva değildir. Fakat takva, Allah'ın haram kıldıklarını terk etmek, farz kıldıklarını yerine getirmektir. Kime bunun da ötesinde bir hayır yapma imkanı nasip edilirse, bu, hayır üstüne hayırdır."296

·        213- (Haccac zamanı ile onu takip eden süreçte) fitneler vaki olunca Talk bin Habîb "fitneden takva ile sakının" tavsiyesinde bulundu. Beki: bin Abdullah "takvayı bize birkaç kelamda özetler misiniz" deyince ona dedi ki: "Takva, Allah'ın rahmetini umarak, Rabden gelen bir nur ile Allah'a itaat ve amel etmektir. Keza takva, Allah'm azabından korkarak, Rabden gelen bir bir nur ile Allah'a karşı günahları terk etmektir."

·        214- Ali bin el-Medînî anlatıyor: Ahmed bin Hanbel bana dedi • ki: "Mekke'ye kadar size arkadaşlık etmek istiyorum. Ancak sizi

usandırmaktan veya benden bıkmanızdan korkuyorum." (Mekke'ye gelip) vedalaşacağımız zaman ona "Ebû Abdullah! Bana bir nasihat eder misiniz" dedim. "Evet" dedi. "Kalbini takva üzere tut, ahireti gözünün önüne dik."

·        215- "Eğer Allah'tan korkarsanız. O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir."297

Ebu'l-Kâsım Cüneyd bin Muhammed el-Bağdâdî bu ayetin tefsiriyle ilgli olarak şöyle söylemiştir: "Kul Allah'tan korktuğu zaman, Allah hak ile batılı birbirinden ayırma melekesini ona ihsan eder, artık karşılaştığı şeyleri birbirinden tefrik eder. Allah bunu, kul kendisinden korktuğu zaman ikram eder."

Ebu'l-Kâsım'a "takvanın kendisi iyi ile kötüyü ayırt etme melekesi değil midir? (Niye takvadan sonra ayırt etme melekesi oluşuyor dediniz?)" diye sorulunca, şu cevabı verdi: "Elbette. (Yalnız bu iki kademeli gerçekleşir. Şöyle ki:) Kulun Allah'tan korkması, Allah'ın onu hidayete erdimesi, bunu ona ikram etmesidir. İkinci sırada ise, korkma melekesini iktisâb etme (kazanma) gelir. Böylece, kul Allah'tan korktuğu zaman takvasıyla müşkil olanlarla diğerlerinin arasım tefrik etme melekesini iktisâb eder (kazanır) ve hak olanlarla batıl olanlar kendisine âyân olur."

·        216- Ebû Ali ed-Dekkâk diyor.ki: "Takva üstüne takva, takvaya sabretmektir."

·        217- Yine Ebû Ali ed-Dekkâk'dan: "Takva muttakinin bekçisi; iman, müminin bekçisi; ilim, alimin bekçisi; ihsan da muhsinin bekçisidir."

·        218- Ebû Ali ed-Dekkâk'a "takva nedir" diye sorulunca "haramlardan geri durmaktır" dedi. "Verâ nedir" diye sorulunca da "şüpheli şeylerden geri durmaktır" cevabını verdi. Yine "takva seni masiyet-lerden geri tutan şeylerdir" demiştir. Bir başka zaman "takva nedir" diye sorulduğunda şu cevabı vermişti: "Mevlânın evliyâsınm (sevdiği kullarının) kalplerindeki bekçisidir."

·        219- Dâvûd et-Tâî'den: "Allah bir kulu günah işleme zilletinden takva şerefine yücelttiği zaman, malı olmasa dahi onu kimseye muhtaç kılmaz, aşireti olmasa bile aziz eder, dostları olmasa bile ona ünsi-yet eder."298

·        220- Sehl bin Abdullah et-Tusterî'den: "Yüce Allah'tan başka yardımcı yoktur. Rasûlüllah'tan başka kılavuz yoktur. Takvadan başka azık yoktur. Azimle devam edilenden başka amel yoktur."299

·        221- Ebû Osman el-Mağribî'den: "İç dünyasını takva ve ilim üzere bina edenin, çektiği zikirler ve yaptığı ameller saflaşır, sırf Allah'a müteveccih olur.300 301 302 303 Verâ, farkına varmadığı bir yoldan kalbine girip yerleşir."

·        222- Yine Ebû Osman el-Mağribî'den: "Takva, belirlenen şuurları gözetmek, onlarda kusur işlememek ve ötesine geçmemektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Kim Allah'ın sınırlarım aşarsa kendisine yazık etmiş olur."311

·        223- Ebû Muhammed el-Cerîrî'den: "Rabbine karşı murakabe ve takvayı hakkıyla yapmayan insan keşf ve müşahedeye erişemez."

·        224- Ebu'l Kasım en-Nasr Âbâzî'den: "Takva Hakk'a vuslattır.

Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır."3'12

·        225- Muhammed bin Ali el-Kettânî diyor ki: "Dünya insanlara çektikleri sıkıntılara göre, cennet ise takvaya göre taksim edilmiştir."

·        226- "İşte onlar. Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir”3^

Ebû Süleyman ed-Dârânî bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle demiştir: "Yani kalplerinden nefsânî arzuları izale ettiği kimselerdir."

Şunu da Ebû Süleyman söylemiştir: "Benim için, (nefsime uyma-yıp) akşam yemeğinde bir lokmayı yememek, onu yeyip gece başından sonuna dek ibadet etmekten daha iyidir."

·        227- Ebû Hafs Amr bin Seleme'den: “Takva şüphe götürmeyen helal şeylerde olur, başkasında değil."

·        228- Ebu'l-Abbâs bin Atâ'dan: "Takvanın zâhiri ve batını vardır. Zahiri şerT sınırları muhafaza etmek, batını da niyet ve ihlastır."304

·        229- Mahfûz'dan: "Takva, ilk önce haramlarda, sonra şüpheli şeylerde, bunların ardından da fuzûlî şeylerdedir."

·        230- Ali bin Muhammed el-Müzeyyin diyor ki: "Kul talep etmeden ilmi elde edemez. İlimsiz takvaya varamaz. Verâ olmadan zühde vâsıl olamaz. Zühdsüz sabra nail olamaz. Sabırsız şükre erişemez. Şü-kürsüz rızaya ulaşamaz. Rıza olmaksızın Allah'a vasıl olamaz. Rıza, ilahi takdirin getirdiği acılarla kalbin mutlu olmasıdır.305 Şükür, lütuf karşısında kalbin eğilmesidir. Sabır, hoşlanılmayan şeyler karşısında nefsi kontrol altında tutmaktır. Zühd, dünyayı dünyadakilere bırakmaktır. Verâ, haramlara düşme korkusuyla şüpheli şeylerden şiddetle kaçınmaktır. Takvama özü, iyi ve kötü durumlarda aym hal üzere bulunma endişesini en üst seviyede taşımaktır. İlim, eşyanın kendisiyle görüldüğü şeyi görmektir. Taleb, Allah dışındaki herşeyden kopuk olan hırstır."

·        231- Ebu'l-Hüseyin ez-Zencânî'den: "Diller, sermayesi takva olanın kârını anlatmaktan bîtap düşer."

·        232- Ebû Saîd el-Esmaî babası vasıtasıyla bir bedevinin şöyle dediğini nakleder: "Daima afiyeti arzulayan Allah'tan korksun."

·        233- Nehrecûrî diyor ki: "Dünya deniz, ahiret sahil, gemi takva, insanlar da yolcudur."306

·        234- Katâde bin Diâme diyor ki: "Tevrat'ta şöyle yazılıdır: Ey Ademoğlu! Allah'tan kork, sonra dilediğin yerde uyu. Çünkü Allah'tan korkarsan Allah sana yarenlik eder ve seni her şeyden korur." Katâde ardından şu ayeti okudu:

"Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.

·        235- Süleymân bin Tarhân diyor ki: "Tevrat'ta şöyle yazılıdır: Rabbi talep et, vasıl olursun. O'ndan kork, korunursun. Su iç, doyarsın. Müşavere etmeyen pişman olur. Fakirlik yaşarken ölmektir."307 308 309

·        236- Yahyâ bin Maîn'den:

Haramıyla helalıyla birgün gider tümü malın. Yanında kalakalır sadece günahları insanın.

İnsan Allah'tan korkar sayılmaz gerçekten, İçtiklerine, yediklerine tam dikkat etmeden.

Eline geçenler, kazandıkları helal olmadan, Sözleri de batıla kaçmadan güzel olmadan. Hazreti Peygamber'dir bize diyen bunları. Ona olsun Azîz Allah'ın salât ve selamı.

·        237- Şair Ebû Hiffân el-Mihzemî, Samerrâ'da bir kabristana uğradığında şu şiiri okumuştur:

Ey hayat askerleri! İşte ölerek buradan göçenler!

Küçük davete uydular, büyüğünü beklemekteler.

İnsanları azığa çağırıyorlar, azık sadece takva. Hal ile derler sıkı çalışın, gaye budur dünyada.

VERÂ'319

·        238-Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Verâ sahibi ol, -diğer rivayette: Ey Ebû Hureyre! Verâ sahibi ol- insanların en âbidi olursun. Kanaatkar ol, insanların en şükredeni olursun. Nefsin için istediğin şeyi insanlar için de iste, (iyi) mümin olursun. Komşulara -diğer rivayette: komşularına- güzel muamelede bulun, (iyi) müslüman olursun. Az gül, çünkü çok gülmek kalbi öldürür."310 311

·        239- Numân bin Beşîr bin Sa'd'dan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Helal belli, haram da bellidir. İkisi arasında şüpheli şeyler vardır, pek-çok kimse bunları bilmez. Şüpheli şeylerden sakınan dinini ve nefsini kurtarmış olur. Kim de şüpheli şeylere dalarsa harama düşer. Koru etrafında (hayvanlarını) otlatan çobanın çok sürmeden içeri dalması gibi. Haberiniz olsun, her bir melikin özel korusu vardır. Dikkat edin, Allah'ın yeryüzündeki korusu haramlarıdır. Haberiniz olsun, vücudda bir parçacık et vardır. Bu iyi olursa bütün vücut iyi olur. Bozuk olursa bütün vücut bozulur. İşte o kalptir."312

·        240- Yine Nu'mân bin Beşîr bin Sa'd'dan: Rasûlüllah'ı (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyururken dinledim:

"Helal belli, haram da bellidir. İkisi arasında şüpheli şeyler vardır. Bunlardan kaçınan dinini korumuş olur. Kim onların içine düşerse çok sürmeden haramın içine düşmesi yakındır. Koru etrafında (hayvanlarını) otlatan çobanın çok sürmeden içeri dalması gibi."313

·        241- Abdullah bin Ömer'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Helal belli, haram da bellidir. İkisi arasında şüpheli şeyler vardır. Sana şüpheli geleni bırak, şüpheli gelmeyene yönel."312

·        242- İmrân bin Husayn'dan: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ardımdan sarığımı tutup şöyle buyurdu: "Ey İmrân! Allah Teâlâ infakı sever, eli sıkılığa buğzeder. İnfak et, yedir, cimrilik yapma çünkü (tersini yaparsan) Rabbe iştiyak duyman zorlaşır. Şunu bilesin ki, Allah Teâlâ şüpheli şeylerle karşılaşıldığında, onun künhüne nüfuz eden gözü; nefsânî arzulan çeken şeyler söz konusu olduğunda, durumu sezen kâmil aklı sever. Keza bir kaç hurmayla da olsa insanlara cömertlik yapmayı, bir yılanı öldürmekle de olsa cesur olmayı sever. "3?-4

·        243- Câbir bin Abdullah'dan: Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yanında bir adamın ibadet ve taat ehli olduğu söylendi. Başka birisinin de verâ sahibi olduğu zikredildi. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Onun durumu verâ-ya denk olmaz."375

·        244- Ome.r bin el-Hattâb'dan: "Bir kimsenin orucuna veya namazına bakmayın. Konuştuğu zaman doğru konuşup konuşmadığına, emanet edilince hıyanet edip etmediğine, dünyalık elde ettiğinde verâ sahibi olup olmadığına bakın."314 315 316

·        245- Ömer bin Abdulazîz'in huzuruna hâzineden misk getirildi. Kokusunu almamak için eliyle burnunu tuttu. Dostlarından birisi "ey müminlerin emiri! Kokusunu alsan ne zararı var ki" diye sordu. Ona şu cevabı verdi: "Bundan kokusuyla istifade edilmiyor mu?"317

·        246- Bir zat Saîd bin el-Müseyyeb'e "Ebû Muhammed! Şu kimselerin yapabildiklerine biz güç getiremiyoruz" dedi. İbnu'l-Müseyyeb "onlar ne yapıyorlar ki" diye sordu. "Öğleden ikindiye kadar her gün namaz kılıyorlar" dedi. İbnu'l-Müseyyeb ona şunu söyledi: "Esas ibadet, Allah'ın azametini tefekkür etmek ve dininde verâ üzere bulunmaktır."

·        247- Süfyanu's-Sevrî şöyle demiştir: "Zühd üzere ol, Allah sana dünyanın ayıplarım göstersin. Verâ sahibi ol, hesabını hafifletsin. Sana şüphe veren şeyleri bırak, şüphe vermeyenlere yönel. Yakîn ile şüpheyi uzaklaştır, dinin emniyette olsun."318

·        248- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle demiştir: "Uç şey verânın alametle-rindendir: Mal ve bedene zararı olur ihtimaliyle şüpheli şeyleri terk etmek. Farz olan zekatta eksiklik olmuştur korkusuyla fazlaca intfak-ta bulunmak. Kalbin bozulacağından korkarak fuzuli işlerden el etek çekmek."

·        249- Yine Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Müridin ilk önce asıl olanı sağlamlaştırması, ikinci sıradakileri daha sonra talep etmesi gerekir. Gerçekten verâ ehli olmamış, bundan da önce tövbeyi hakkıyla bilmeyen insana zühd nasıl sorulur? Bazan öyle adamlar görüyorum ki, daha kanaatin ne olduğunu bilmezken ona rızayla ilgili sorular soruluyor."

·        250- Serî bin Muğallis es-Sekatî'den: "Şüpheliler terk edilmedikçe, nefsânî arzular terkedilemez."319

·        251- Yine Serî bin Muğallis es-Sekatî'den: "Tarsus'ta idim. Aynı evde abid gençlerle birlikte kalıyordum. Evde bir fırın vardı, onda ekmek pişiriyorlardı. Birgün bu kırıldı. Kendime ait aletle tamir ettim. Bundan sonra onda ekmek pişirmeye yanaşmadılar."

·        252- Yine Serî bin Muğallis es-Sekatî'den: "Vakti zamanında verâ sahipleri dört kişi idi: Huzeyfe el-Mar'aşî, İbrahim bin Edhem, Yûsuf bin Esbât, Süleyman el-Havvâs. Bunlar hep verâya yöneldiler. Bir takım sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarında azla yetinmeye -veya şöyle dedi: oldukça sade bir yaşama- sığındılar."

·        253- Yme Serî es-Sekatî diyor ki: "İnsanın karşılaştığı durumlar üçtür: Doğru olduğunu gördüğün şey: Ona tabi ol. Helaka götüren şey: Ondan sakın. Durumu müşkil gelen şey: Onda duraksa ve durumu Allah'a havale et. Allah rehberin olsun. İhtiyacım sadece O'na arz et, O'nunla yetin, başkalarına el açma."320

·        254- Cüneyd bin Muhammed el-Bağdâdî anlatıyor: "Serî bin Muğaliis es-Sekatî, benim de dinlediğim bir toplulukta Irak arazisinden söz etti. Başkaları buna fetva verse de Irak arazisinden yetişmiş mahsûlden yemediğini belirtti. Bu hususta çok katı davranıyor ve Irak arazisinin ne bakliyatını ne de meyvesini yiyordu. Oranın mahsulü olduğunu bildiği hiçbir şeyi yemiyordu. Birgün bir adam gördüm. Mezopotamya arazisinden getirdiği keçiboynuzu ve kır salatasını ona hediye etti. Bunları kabul etti. Onu verâya son derece dikkat eden bir zat olarak görüyordum."321

·        255- Serî es-Sekatî, Ebû Yûsuf el-Gasûlî'yi anlatırken şunları söyler: "Ebû Yûsuf sınırlarda yaşar ve gazvelere katılırdı. Gazveye katılıp Rum beldelerine girdiğinde, arkadaşları Rumların hayvanlarından ve meyvelerinden yerlerdi. Ebû Yûsuf ise yemezdi. Ona "Ebû Yûsuf! Bunların helal olduğunda yoksa şüphe mi ediyorsun" denilince, "hayır, bunlar helaldir" derdi. "O zaman helal olan bu şeylerden ye" denilince "zühd, helal olan şeylerdir" derdi."

·        256- Ebû Ali ed-Dekkâk'tan: "İbadetin temeli verâdır. Verânın temeli takvadır. Takvanın temeli nefis muhasebesidir. Nefis muhasebesi havf ve recâdan neş'et eder. Havf (Allah'tan korkmak)) ve recâ (Allah'ın mağfiretine ümidvâr olmak) da marifetten neş'et eder. Marifetin temeli ise ilim sahibi olmak ve tefekkürdür."322

·        257- Yine Ebû Ali ed-Dekkâk şöyle demiştir: "Ölçüsü olmayanın hesabı olmaz. Hesabı olmayanın müşahedesi olmaz. Müşahede sahibi olmayan ise nasîbsizdir."

·        258- Tâvûs bin Keysân şöyle demiştir: "İslam bir ağaç gibidir. Kökü şehadettir. Gövdesi... gibidir. -Bunu da bir şeye benzetti.- Meyveleri verâdır. Meyvesiz ağacın faydası yoktur. Bunun gibi, verâsı olmayan insanda da hayır yoktur."323

·        259- Hişâm bin Hassan anlatıyor: "Muhammed bin Şîrîn bir tüccardan mal satın aldı. Bunlardan seksen bin kadar kâr etti. Kalbinde huzursuzluk olunca hepsini elinden çıkardı. Vallahi, bu kazancı faiz değildi.324

·        260- Yahyâ bin Muâz er-Râzî diyor ki: "Verâ, her türlü şüpheden kaçınmak, meşruluğunda tereddüt edilen herşeyi terk etmek ve Allah'ın zatıyla ilgili bilgilerin sınırında durmak, tevile kaçmamak."

·        261- Yahyâ bin Muâz er-Râzî şöyle de demiştir: "Kalbine gelen hatârât'a (akla gelen kötü düşüncelere) rağmen Yüce Allah'a ibadete devam eden kişi haramlara düşecek gibi olduğunda, Allah bu arzusunu yok eder. Yani kalbine kötülük geldiğinde, günahı terk eder, işlemez."

·        262- Yine Yahya bin Muâz'dan: "Verâ iki şekildedir: Zâhirî verâ, bâtınî verâ. Zahirî verâ, insanın sadece Allah için hareket etmesidir. Bâtınî verâ ise, Allah dışında birşeyi kalbine sokmamasıdır."

·        263- Yine Yahya bin Muâz'dan: "Verâsı olmayan insan nasıl zâhid olsun ki? İlk önce sana ait olmayandan tamahını ve isteğini çek, ondan sonra elindekinden -zâhidlik yapıp- uzak dur."325

·        264- Ebû Abdullah bin Celâ diyor ki: "Birini tanıyorum. Mekke'de otuz sene kaldı. Kırba ve ipiyle çektikleri hariç zemzem suyundan hiç içmezdi. Mısır'dan getirilen gıda maddelerinden de hiç yemedi."

·        265- Ebû Anır el-Mervezî şöyle demiştir: "Sürekli irdeleyenin sakınma melekesi kuvvet bulur. Sakınma melekesi kuvvet bulanın şüpheli şeyleri reddetmesi, apaçık olanları kabul etmesi ise kolay olur."

·        266- Katâde anlatıyor: Abdullah bin Mutarrif dedi ki: "İki adamla karşılaşırsın: Bunlardan biri daha çok oruç tutup namaz kılsa bile diğeri ona göre Allah katında kat be kat daha makbuldür." Sordum: "Bu nasıl oluyor ya Ebâ Cuzey?"326 "Allah'ın haramlarından kaçınmada diğerine göre daha verâ sahibi olduğundan" karşılığını verdi.327

·        267- Mutarrif bin Abdullah diyor ki: "Rabbimin kıyamet günü bana, "ya Mutarrif! Yapmasaydın ya" demesi, "niçin yaptın" demesinden daha iyidir."

·        268- Şâh el-Kirmânî diyor ki: "Takvanın alameti verâdır. Verânrn alameti de şüphelilerde duraksamaktır.328

·        269- Ebûbekr eş-Şiblî'den: "Verâ, Allah dışındaki herşeyden kaçınmaktır."

·        270- İbrahim el-Havvâs'tan: "Verâ, havf'm delilidir; havf, marife tin delilidir. Marifet te kurbiyetin (Allah'a yakınlığın) delilidir."

·        271- Abdullah el-Muallim, Ebû Osman el-Mağribî'ye sordu: "Verâmn temeli nedir?" Ona şu cevabı verdi: "Şeriat insana bazı şeyleri yapmasını emreder, bazı şeylerden de sakındırır. İnsanın bunlara tabi olması, aykırı davranmamasıdır."329

·        272- İshâk bin İbrahim anlatıyor: Babam İbrahim bin Şeybân'a sordum. "Verâya ne ile ulaşabilirim?" "Helal yemekle, fakirlere hizmet etmekle" dedi. Sordum. "Fakirler kimlerdir?" Cevap verdi: "İnsanların tamamı fakirlerdir. Hizmet etme imkanın bulunanlar arasında ayırım yapma. Onların verâda senden daha faziletli bil."330 331

·        273- Yûnus bin Ubeyd diyor ki: "Uç söz beni etkilemiştir: Muver-rik el-İclî'nin şu sözü: "Öfke halindeyken söylediğim bir şeye sâkin-ken mutlaka pişman olmuşumdur." Muhammed bin Sîrîn'in şu sözü: "Dünyalık birşey sebebiyle kimseye hased etmedim. Eğer o kimse cennetlik ise, cennete gidecektir. Bu durumda dünyalık birşey sebebiyle ona nasıl hased edebilirim ki. Yok eğer cehennemlik ise, cehenneme gidecektir. Bu durumda cehennemlik birisine dünyalık birşey sebebiyle nasıl hased edebilirim." Üçüncüsü de Hassân bin Ebî Sinan'ın şu sözü: "Benim için en kolay şey verâdır. Şöyle İd, birşey bana şüphe verirse hemen onu terk ederim."

·        274- Bir adam Yûnus bin Ubeyd'e geldi ve "sen Yûnus bin Ubeyd misin" diye sordu. "Evet" dedi. Gelen zat "seni görmeden ruhumu almayan Allah'a hamd olsun" dedi. Ona "meseleniz nedir" diye sorunca "size birşey sormak istiyorum" cevabını verdi. "Aklınıza takılanı sorunuz" dedi. Gelen zat "verâmn hedefi nedir, söyler misiniz" diye sordu. Ona. şu cevabı verdi: "Her dem nefis muhasebesi yapmak, her türlü şüpheden uzaklaşmaktır."332 Bu sefer "zühdün gayesi nedir, söyler misiniz" diye sordu. Buna da "rahatı terk etmektir" cevabını verdi.333

·        275- Bişr bin Haris on yıl Abadan'da kaldı. Bu süre zarfında deniz suyundan içiyor, sultanların şehre getirttikleri içme suyundan almıyordu. Ne zaman ki deniz suyu midesine zarar verince kız kardeşinin yanma döndü. Sancıdan kardeşinin yardımı olmadan yerinden kalkamıyordu. İp alıp satarak geçimini temin ediyordu."334

Vuheyb bin Verd de Abdullah bin Mübârek'e "oğlun Bağdat'ta ticaret yapıyor" dedi. Ona "Bağdatlılarla alışveriş yapmıyor" karşılığını verdi. Vuheyb "orada değil mi ki" diye yineleyince, İbnu'l-Mübâ-rek şu cevabı verdi: "(Vakıf arazilerinin) hepsi özel mülkiyete geçiril--mişken Mısır'da nasıl ticaret yapsın? Vallahi ben Mısır mahsülü asla yemem."

Bunu nakleden Ali bin Assâm diyor ki: "Vefat edene dek Mısır mahsülü yemek hiç yemedi. Yemeğini hurma ve benzeri gıdalarla geçiştiriyordu."

·        276- Vuheyb bin Verd'in kendisi de şöyle demiştir: "Kendisinde üç haslet bulunmayanın ameli kıymetsizdir: Allah'ın haram kıldığı şeylerden muhafaza eden verâ, sefihlere karşılık vermekten koruyan hilm, insanlarla güzel geçinmesini temin eden iyi ahlak."

·        277- Kâdî Şureyh bir adama şu nasihati yapar: "Ey Allah'ın kulu! Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene yönel. Vallahi ey Allah'ın kulu! Şüpheyle birşeyi bıraktığın zaman kaybettiğin şeyi(n mislini) bulursun."335

·        278- Dahhâk bin Müzâhim diyor ki: "Kendilerine yetiştiğim insanların özellikle verâyı öğrenmeye çabaladıklarını gördüm."336

·        279- İhvanmdan birisi Dahhâk bin Müzâhim'e mektup yazarak "bana, emirleri ve kula lazım gelen şeyleri özlüce ihtiva eden bir mektup yazar mısınız" ricasında bulundu. Ona şu mektubu yazdı: "Bir ve Kahhâr olan Yüce Allah amellerden en hayırlılarını seçmiş ve bunları kullarına mecbur kılmıştır. Bunlar farzlardır. Onların yerine getirilip getirilmediğini soracaktır. Kim nafile olarak bir hayır yaparsa Yüce Allah onu bilir ve karşılığını verir. Allah Teâlâ bir takım şeyleri açıkça helal, bazı şeyleri de ayan beyan haram kılmıştır. Bu ikisi arasında ise şüpheli şeyler vardır, bunlar gönülleri ürpertir. Gönlünde her ne vakit böyle bir ürperti duyarsan o şeyi terk et. Sana gerekli olan Allah'ın helal kıldıklarına yapışman, haramlarından kaçınmalıdır. Yüce Allah bizleri ve sîzleri muttaki kullarından eylesin."337

·        280- Ebû Süleyman ed-Dârânî'den: "Kanaat, Rabbm kendisine uygun gördüğüne razı olmanın bir parçası olduğu gibi, zühdün başı da verâdır."

·        281- Ebû Osman el-Edemî aktarıyor: İbrahim el-Havvâs'a verâyı sordum. "Kızsa da, sakin de olsa kulun daima hak üzere konuşması ve Allah'ı razı etmeye ihtimam göstermesidir" dedi.338

·        282- Muhammed bin Yûsuf el-Cevherî anlatıyor: Sıcak bir cuma günü cuma namazından sonra Bişr bin Haris ile birlikte gidiyorduk. İshâk bin İbrahim'in evinin duvarının gölgesine gelince, Bişr'i gölgeye doğru sürükledim ama o güneş altında yürümeye devam etti. İçimden dedim ki: "İnsanın güneş altında yürüyüp nefsine zarar vermesinin neresi verâdır, bunu vallahi soracağım." Sordum da: "Ebû Nasr! Ben seni gölgeye itiyorum, sen ise güneşte yürüyorsun?" Bana şu cevabı verdi: "Bu kötü bir gölgedir (sahibinden habersiz altında yürümek uygun değildir.)"339 340 341 342 343 344 345 346

·        283- İbrahim bin Edhem'e "verâ ne ile tamam olur" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Kalbindeki bütün huyları düzeltmekle, günah işlemekle onlarda meydana gelen eksiklikleri terkedip onları tedaviye çalışmakla. Ayrıca Yüce Allah'a zelil kalbinden gelen güzel ifadelerle "Ya Nebiyyellah! Yanınıza gelemez miyim?" Böyle dedikten sonra ayaklarından birini suya sokmuş, diğerini de atmak isteyince feryad etmiş: "Ah, boğuluyorum ya Nebiyellah!" Hz. ■ İsâ ona şöyle buyurmuş: "Ey imanı kâmil olmayan! Elini uzat! Eğer Ademoğlunun arpa miktarı yakîni olmuş olsaydı su üzerinde yürürdü."347

·        292- Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Üç şey yakînin alametlerindendir: Herşeyde Allah Teâlâ'yı müşahede etmek. Her durumda Yüce Allah'a sığınmak. Her hâlukârda Allah Teâlâ'dan yardım dilemek."348

·        293- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle de demiştir: Üçşey yakînin alametlerindendir: Yaşamda insanlarla fazla ihtilafa girmemek. Verdikleri hediye sebebiyle onları methetmemek. İhsanda bulunmamaları veya görünüşleri sebebiyle onları kınamaktan sakınmak. Üç şey de yakînin yakîninin alametlerindendir: Herşeyde Allah Teâlâ'yı müşahede etmek. Her durumda Yüce Allah'a sığınmak. Her hâlukârda Allah Teâlâ'dan yardım dilemek."349

·        294- Yine Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Yakîn kalbe iyice yerleşince Allah korkusu da yerleşif."

·        295- Zü'n-Nûn el-Mısrî'ye "yakîn sahipleri niçin günah işliyorlar ki" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Nefislerine kötülük ettiklerinde, Allah üzerlerine olan fazlını ve ihsanını göstermeyi, onlara olan nimetlerini yenilemeyi, onların da şükürle zatına yönelmelerini ister. Bunu da en yüksek derecelere vasıl olmaları için yapar." "Kalpte tahkiki, yakîni sağlam akıl gerçekleştirir. Yakîn nurunun yerleşmesi ise fiiliyata hakkıyla İfâsından geçer. Akılla farzlar eda edilir, haramlardan kaçınılır. Tefekkür Yüce Allah'ın azametine müteveccih olur, kalbe sürekli sakınma hali yerleşir. Allah Teâlâ yakîni kalbe, kulun ahirete ve ondaki ahvâle yönelik müşahedelerine güveni gelsin diye koyar."

·        296- Omer bin Abdulazîz, Hasan-ı Basrî'ye mektup gönderir; kısa ve veciz ifadelerle nasihatta bulunmasını rica eder. O da ona şu cevabı yazar:

"Hem seni, hem de bu vesileyle tebânı ıslah edecek olan en önemli şey zühddür. Zühd yakîn ile elde edilir. Yakîn ise tefekkürle, tefekkür de ibret almakla elde edilir. Dünyayı bir düşünecek olursan, nefsini karşılığında satmaya değmeyeceğini anlarsm. Bilakis nefsinin, dünyanın değersiz şeylerine layık olduğunu görürsün. Şüphesiz dünya bela ve musibet yeridir, iğreti, geçici bir yurttur."350

·        297- Serî es-Sekatî şöyle demiştir: Yakînin ne olduğunu biliyor musunuz? Yakîn, kalbin tasdik ettiği bir ameli yaparken sükûn bulmasıdır. Böyle bir kalp mutmaindir. Şeytan onda korku peyda edemez, herhangi bir korkutmayla onda etkili olmaz. Bu kalp sükûnet içinde âsûdedir, dünyadan hiçbir şekilde korkmaz. Kalp bir hayra niyetlendiğinde, onu bundan men edecek herhangi bir düşünce içine girmez ve niyetlendiği hayrı ifâdan çevirip geri bıraktırmaz. Yakîn sahibi insanını kalbi sükûn bulmuş ve bu yolda yücelmiştir; sanki kalbi bununla yoğrulmuş ve doğuştan ona sahipmiş gibidir. Sen, sana faydalı olacak hale sadece Yüce Allah ile ulaşabilirsin, bu ise yalnızca Allah'ın dilemesiyle gerçekleşir. Şunu bil ki, insanlar kendi nefisleri için hiçbir şeye malik değillerdir. Nefislerine ancak Allah'ın yardımıyla söz geçirebilirler. Neticede yakîn sahibinin kalbi yaratılmışlarda değil de Yüce Allah'ta sükûn bulur. Allah Teâlâ dışında kimseden ümidvar olmaz ve korkmaz. Bütün mahlukat kalbinden silinir gider ve kimseden beklentisi olmaz, korkmaz, kimseye dayanmaz, kimsenin malına, bedenine veya maharetine güvenmez. Zikri geçenlerin gereğini anlayıp bu hallere sahip olan yücelir, kuvvet bulur; Allah dışındaki her-şeyden istiğna eder, O'nunla yetinir."351

298<Serî es-Sekatî yârenlerinden birisine nasihatinde şöyle der: "İmanın zayıflamasına sebep olacak düşünceleri kalbinde uzun süre tutma. Çünkü iman zâfiyeti bütün günah, keder ve gamların kaynağıdır. Bunun yerine kalbini yakîne götüren şeylerle meşgul et. Çünkü yakîn insanı bütün hallerinde itaata çeker, bütün keder ve gamları uzaklaştırır, bütün korkulardan emin kılar, bütün rahatlık ve sürür çeşitlerine ulaştırır. Rasûlüllah'tan da (salla’llâhü aleyhi ve sellem) böyle rivayet edilmiştir. Çünkü şöyle buyurmuşlardı:

"Kula yakînden üstün bir hayır verilmemiştir?'352 353

299-Ahmed bin Âsim el-Antâkî'den: Birazcık yakîn kalpteki bütün şüpheleri atar. Birazcık şüphe kalpteki yakînin hepsini dışarı çıkarır."36^

UZLET354

300-Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurdular:

"Hikmet on parçadır. Dokuzu sükût etmektedir. Onuncusu da insanlardan uzaklaşıp uzlete çekilmektir."355

301 -Ebû Saîd el-Hudrî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "insanların en faziletlisi kimdir” diye sordu. Ashab-ı kiram "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dediler. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz bu suali üç kez tekrar edince "malıyla ve nefsiyle cihad edendir" dediler. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz "peki sonraki kim" diye sorunca yine "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sonraki, (insanlardan uzaklaşıp) bir kuytuda uzlete çekilen, Allah'tan korkan ve insanlara kötülüğü dokunmayan kimsedir." 356

·        302- Ebû Umâme el-Bâhilî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"İbadet yeri olarak müminin evi ne de güzeldir."357

·        303- Yine Ebû Umâme el-Bâhilî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Benim nezdimde en iyi dost, namazdan lezzet alan358, kimse görmezken Rabbine ibadetini hakkıyla ifa eden, halk arasında belli olmayan, parmakla gösterilip işaret edilmeyen, çok uzun hayat sürmeyen, mirası ve ağlayanı az olan insandır."359

·        304- Abdullah bin Ömer'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar, bir kimsenin, içlerinde bir tane dahi binektik bulamadığı yüz deve gibidir."360

·        305- Ömer bin el-Hattâb şöyle demiştir: "Uzlette kötü ahlaktan rahat etme vardır." Ya da şöyle demiştir: "Uzlette kötü insanlardan rahat etme vardır."361

·        306- Yine Hz. Ömer'den: "Uzletten nasibinizi alın."362

·        307- Ebu'd-Derdâ diyor ki: "İbadet yeri olarak müminin evi ne de güzeldir.363 Burada nefsini, gözlerini ve şehevî duygularım korur. Çarşılarda (ve sokaklarda) sakın oturmayın. Çünkü çarşılarda oturmak insanın vaktini öldürür ve boş şeylerle meşgul eder."364

·        308- Adese et-Tâî anlatıyor: Abdullah bin Mes'ûd bizlere uğradığında kendisine bir kuş hediye edilince şöyle dedi: "Avlanan bu kuşun yerinde olmayı, hiç kimsenin benimle konuşmamış olmasmı, kendimin de kimseyle kelâm etmemiş olmasmı arzulardım."365

·        309- Süfyanu's-Sevrî şöyle demiştir: "Bir insanın, bir yere girip kapanmasından daha hayırlı birşey görmedik."366

·        310- Saîd bin el-Müseyyeb'den: "Uzlete çekilmeye bak. Çünkü uzlet ibadettir."367

·        311- Zü'n-Nûn el-Mısrî diyor ki: "Kendini açlığa alıştır, insanlardan halvette kal (uzaklaş), sahralarda tek başına tefekkürle dolaş, bak ne manevi ikramlar göreceksin."368

·        312- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle demiştir: "Hikmet sahibi insanın sıfatlarından birisi de şudur: İsminin anılmamasını ister. Onda yalnızlık duygusu yoktur, Allah dışmdakilerle ünsiyet etmez. Bu insan yalnızlıkta Allah ile ünsiyet edip insanlardan uzaklaştığında ihlası güçlenir. Böyle olduğunda ise, Allah'ın lütfuyla, hikmet onu hakka ve doğruya yöneltir."369

·        313- Zü'n-Nûn el-Mısrî aktarıyor: "Alimlerden birisi şöyle demiştir: Kul herşeyi bırakıp Yüce Allah'a hulûs-i kalple yöneldiğinde, bir kuyuda olmayı ve kimse tarafından bilinmemeyi ister."370

·        314- Yine Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Kalp halveti sevdiğinde, bu sevgi onu Yüce Allah ile ünsiyete götürür. Yüce Allah ile'ünsiyet eden insan ise, Allah'ın dışmdakilerle olduğunda yalnızlık hisseder. Allah Teâlâ'nın yüce zatiyla ünsiyet edip, O'nun heybetinden korkarak yaşlar döken kalplere ne mutlu."

·        315- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle de demiştir: "İnsanlarla ünsiyet etmek gönlün iflas ettiğinin alametlerindendir."371

·        316- Fudayl bin lyâz'dan: “Gerçek mürüvvet sahibi, anne babasına iyilik yapan, malını helalinden temin eden372, infakta bulunan373, ahlakını güzelleştiren, kardeşlerine ikramda bulunan374, evinde durmaya gayret eden kimsedir."

·        317- Fudayl bin lyâz şunu da demiştir: "Evimde Rabbimle başba-şa kalmanın dışında bir lezzet, bir rahat ve huzur bulamıyorum. Ezanı işittiğimde ise, insanlarla karşılaşıp beni Rabbimden meşgul etmelerinden korkarak (yolda giderken) 'innâ lillâh ve innâ ileyhi râci-ûn'375 diyorum."

·        318- Yine Fudayl bin lyâz'dan: "Aslan gördüğünde seni korkutmasın. Bir insan gördüğünde ise elbiseni kaptığın gibi kaçmaya bak."376

·        319- Fudayl bin lyâz şöyle de demiştir: "insanlara karışan, şu iki şeyden birinden kurtulamaz: Ya onlar batıla daldıkları zaman onlarla beraber batıla dalar; ya da yanmdakinden bir günah gördüğü veya işittiği zaman sükût eder de günaha girer."

·        320- Yahyâ bin Muâz şunu da demiştir: "Vahdet (rable başbaşa kalmak) sadıkların arzuladıkları durumdur; insanlarla ünsiyet etmek ise kaçındıkları şeydir."

·        321- Yahyâ bin Muâz şunu da demiştir: "Zühd üç şeydir: Azla yetinmek, halvet ve açlık."377

·        322- Serî es-Sekatî şöyle demiştir: "Cuma ve cemaatle namaz olmasaydı kapıyı üzerime sıvardım."378 "Cemaatle beraber kılmak için dışarı çıktığımda cemaatin bana teveccüh edeceğini hatırlayıp şöyle dua ediyorum: Allahım! Onlara ibadet sevgisini nasib et, onun lezzetini alsınlar da bu onları benden meşgul etsin."379

·        323- Serî es-Sekatî yine şöyle demiştir: "Dininin selamette, kalbinin ferah, bedeninin rahat, derdinin az olmasını isteyen, insanlardan uzak dursun. Çünkü bu zaman uzlet ve tek başma Yüce Allah ile beraber olma zamanıdır."380 "Bu zaman yalnız kalma (ve Allah Teâlâ ile beraber bulunma) zamanıdır. Akıllı kimse yalnızlığı seçen kimsedir."

·        324- Hizmetkârı İbrahim bin Beşşâr anlatıyor: "İbrahim bin Edhem bizlere şunu tavsiye etti: "insanlarla tanışmayı azaltın. Tanımadığınız kimseleri tanımak için uğraşmayın. Tanıdığınız kimseleri de tanımazlığa verin. Zararlı yırtıcı hayvandan kaçtığınız gibi insanlardan kaçm. Cumadan ve cemaatten ise asla geri kalmayın."381

·        325- Ebu'l Abbâs ed-Dâmeğânî anlatıyor: Ebûbekr eş-Şiblî bana şunu tavsiye etti: "Yalnız ol! İsmini insanlar arasından sil! Ölene kadar yüzün bir duvara dönük dur."

·        326- Bir zat Ebûbekr el-Verrâk'ın ziyaretine geldi. Dönmek isterken "bana tavsiyede bulunun" diye rica etti. Ona şu nasihati yaptı: "Dünya ve ahiretin hayrını halvet ve uzlette buldum. Bu ikisi açısından zarar etmeyi ise kesret ve ihtilâfta382 gördüm."383

·        327- Ca'fer bin Süleyman anlatıyor: Mâlik bin Dinar'ın hanımı Ümmü Yahya vefat edince, "yeniden evlenseniz" diye teklif ettim. Bana dedi ki: "Gücüm yetse kendi nefsimi bile boşardım."384

·        328- Yine Ca'fer bin Süleyman anlatıyor: "Mâlik bin Dinar'ı gördüm, yanında bir köpek vardı. 'Bu neyin nesidir ey Ebû Yahya' diye sordum. Şu cevabı verdi: "Bu hayvan kötü arkadaştan iyidir."385

·        329- Dâvûd et-Tâî'nin kapısı çalınınca "bu zaman buluşup görüşecek vakit değildir. Dünyadan geriye sadece kederler ve üzüntüler kalıyor" dedi ve kapıyı üzerine kaktı.

·        330- Rivayete göre, Dâvûd et-Tâî'yi ibadete kapanıp insanlardan uzaklaşmaya sevk eden olay şu olmuştu: Birgün yolu vefat eden yakını için ağlayan bir kadına düşer. Kadın "keşke çürümenin hangi yanağınızda başladığını bilseydim" diyordu. Dâvûd yanma varıp "az önce nasıl söylediniz" diye sordu. Kadm da sözünü tekrar etti. Dâvûd ona dedi ki: "Ben sana söyleyeyim, ilk önce sağ yanağı çürüyecek. Çünkü o tarafı toprağa gelmektedir." Dâvûd böyle dedikten sonra devam etti ve insanlardan uzaklaşıp yalnız yaşamaya başladı.386

·        331- Dâvûd bin Nusayr et-Tâî'ye sakalmı niçin taramadığı sorulunca şöyle cevap verdi: "Dünya hüzün yurdu olduğundan dolayı."387 Peki insanlarla niçin oturmuyorsun sorusuna da şu cevabı verdi: "Rabbim affetsin! Küçüğüne baksan sana hürmet etmez, büyüğüne baksan ayıplanın dökmeye başlar."388 389

Bunu nakleden Hafs bin Ömer diyor ki: "Ekâbirden bir zat onu görmek için gelmişti. O ise ona görünmemeye çalışıyordu. Evinden, bir kimseden korkan kimse gibi elbisesine sarılıp örtünerek çıkıyor, imam selamı verdiğinde de birinden kaçar gibi kendini eve atıyordu."393

·        332- Bişr bin Haris'den: "Bende hastalık var, nefsimi tedaviye çalışıyorum. Nefsimi tedavi ettiğimde diğer insanları tedaviye yöneleceğim. Hem hastalığın hem de şifanın yerini bana gösteren Rabbim, ah bir de lütfuyla tedaviye yardım etse! Hastalık sîzlersiniz. Bazı insanların yüzlerine bakıyorum da, ahiretten korkmuyorlar, hafife alıyorlar."390

·        333- Bişr bin Hâris şunu da demiştir: "Dünyayı sevmek, insanlarla birlikte olmayı arzulamaktır,, Zühd ehli olmak ise, insanlarla karşılaşmaktan uzaklaşmaktır."391

·        334- Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: "Seni Yüce Allah'tan meşgul eden aile, mal ve çocuk uğursuzluktur."392

·        335- Ebu'l-Âliye el-Basrî şöyle demiştir: "Bizler aramızda konuşurken şöyle derdik: İnsanlar öyle bir zamana gelecekler ki, o zamanda müminin cariye kadar kıymeti olmayacak. Bu dönemde müminlerin en akıllıları, tilkinin kaçıp gittiği gibi diniyle beraber insanlardan uzaklaşanlardır."

·        336- Ebu'I-Aliye el-Basrî yine şöyle demiştir: "Aramızda şöyle konuşurduk: İnsanlar öyle bir zamana gelecekler ki, o zamanda en akıllılar hakkı gören ve onunla beraber olanlardır."393

·        337- Ebû Hafs Amr bin Seleme anlatıyor: Abdullah bin Dâvûd "bir insanla beraber bulunmaktansa bir koyunla birlikte olmayı tercih ederim" dedi. "Ey Ebû Abdirrahman! Neden" diye sordum. Şöyle cevap verdi: "İnsan eziyet eder, koyun ise eziyet etmez."394'

·        338- Mekhûl eş-Şâmî şöyle demiştir: "İnsanlarla ihtilâfta (birlikte olmakta) hayır varsa, uzlette de selamet vardır."395

·        339- Yine Mekhûl eş-Şâmî'den: "Cemaatte fazilet varsa da selamet uzlettedir."

·        340- Vuheyb bin Verd diyor ki: "Şöyle bir söz söylenirdi: Hikmet on parçadır. Dokuzu sükût etmektedir. Onuncusu da insanlardan uzaklaşıp uzlete çekilmektir.396 Ben nefsimi sükût yönünde terbiyeye çalıştım, tam olarak başarılı olamadım. Gördüm ki, bu on cüzün en hayırlısı insanlardan uzlete çekilmektir."397

·        341- Ebûbekr el-Verrâk şöyle demiştir: "Uzlete sonuna dek devam eden insan arzuladığına ulaşır."398

·        342- Kâsım el-Cûî diyor ki: "Gerçek kurtuluş insanlardan uzlete çekilmektedir. Gerçek mutluluk ve rahatlık da Yüce Allah ile halvettedir (başbaşa kalmaktadır)."399

·        343- Ebû Sinan Saîd bin Sinân ziyaretine gelen iki kişiye şunları söyler: 'Niçin birbirinizden ayrılmıyorsunuz? Oysa beraber olduğunuzda (boş şeyler) konuşup duruyorsunuz. Aynlsanız ikiniz de Allah Teâlâ'yı zikredersiniz."

·        344- Ebû Osman el-Mağribî şöyle demiştir: "insanlarla sohbette bulunmak yerine halveti tercih eden insanın, tüm düşüncelerden uzaklaşıp, sadece Rabbinin zikriyle meşgul olması, tüm isteklerden kendisini sıyırıp Rabbinin muradına yönelmesi, nefsinin istekte bulunabileceği bütün şeylerden uzak durması icap eder. Eğer bu halde olmazsa halvette kalması onu fitneye veya bir belaya düşürür."400

·        345- Hafs bin Humeyd, Ahmed bin Hafs el-Buhârî'ye yazdığı mektupta şöyle der: "Şunu bil ki, ben senin etmediğin kadar insanları tecrübe ettim. Benim ayıbımı örten401, aramızdaki bir meseleden dolayı benim kusurumu bağışlayan402, kızdığı zaman bana kötülüğü dokunmayan, üzdüğümde tekrardan bana sevgiyle yaklaşan bir arkadaş bulamadım. Böyle insanlarla uğraşmak ise büyük ahmaklıktır, büyük ahmaklıktır, büyük ahmaklıktır."403

·        346- Rebî' bin Huseym meclislerde, yol kenarlarında ve diğer yerlerde oturmazdı. Bunun nedenini şöyle açıkladı: "Zulme uğrayanın yardımına koşmamaktan, iftiraya uğrayana şahitlik yapmak zorunda kalmaktan, selam verildiğinde selamı iade etmemekten veya herhangi bir sepetten yük düştüğünde onu yerine koymamaktan korkarım."

Bunu nakleden Âmir eş-Şa'bî diyor ki: Bahsettiği yerlere oturma-masmın sebeplerini anlatıp durmaya başladı. Biz de onu evinde ziyaret ediyorduk."404

·        347- Abdulazîz er-Râsibî'ye "lezzet alınacak ne kaldı" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Ölene kadar yalnız kalıp kimseyi görmeyeceğim bir hücre."

·        348- Zeyd bin Eşlem anlatıyor: "Bir adam kabirleri kendisine mesken tuttu diye kınanınca dedi ki: "Onlar sadık dostlardır. Ayrıca onlardan ibret alıyorum."405

·        349- Huleyd eİ-Asrî mahallesinin camisinde sabah namazım kıldıktan sonra güneş doğana kadar Yüce Allah'ı zikreder, sonra evine dönerdi. Evine döndükten sonra ailesine söyler ve yemeğini yerdi. (Ardından kendisine iki yastık verilir406), kalkar odasına girer ve kapısını kapatırdı. Odaya girince şöyle derdi; "Rabbimin meleklerine merhaba! Allah'a yemin olsun ki! Bugün benimle ilgili olarak sizleri sadece hayırlara şahid kılacağım: Bismillahirrahmanirrahim. -Ya da şöyle derdi: Subhânellah veThamdu lillâh ve lâ ilahe ille'llâhu ve'llâ-hu ekber."407 Burada, gözleri dayanamayıp kapanmcaya veya öğle namazına çıkıncaya kadar bu şekilde ibadet ve zikre devam ederdi.408 409

·        350- Ebu'd-Derdâ Hâşim bin Ya'lâ el-Ensârî anlatıyor: Kardeşlerimizden birisi Cehennem Vadisi'nden bir rahibi görmüş. Ona "nefsini orada niye hapsettin" diye sorunca, "şairin şu şiirini işittiğim için" demiş:

Nefsim ümmetten uzaklaştır!

Yalnızlıkla ünsiyete alıştır!

Göremedim insanlar içinde,

Bir kuruş değer veren bilgiye.

·        351- Fakih Mansûr bin İsmâîl diyor ki: Bu zaman uzlet zamanıdır. Ben bunu bir şiirimde şöyle ifade etmiştim:

Hayrın tamamı sükûtdadır.

Evde uzlete çekilmektedir.

Eline çok rızık geçse bile,

En azıyla yetinmen gerekir.

ALLAH İÇİN HİCRET ETMEK

·        352- Abdullah bin Amr'dan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah Teâlâ'nm en sevdiği kimseler gariplerdir." "Garipler kimlerdir yâ Rasûlellah" diye sorulunca, şöyle cevap verdiler: "Dinleriyle birlikte (İslam'ı yaşamak için bulundukları yerlerden) kaçanlardır. Allah Teâlâ onları Meryem oğlu İsâ aleyhisselâm ile diriltecektir."4'15

·        353- Abdullah bin Ömer'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"İslam garip başladı, başladığı gibi garip olacaktır. O gariplere ne mutlu." Soruldu: "Yâ Rasûlellah! O garipler kimlerdir?" Şöyle cevap verdiler: "Kabileler(in)den (yurtlarından) ayrılanlardır."419

NEFSE TABİ OLMAMAK

·        354- Abdullah bin Abbâs'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"En büyük düşmanın, iki yanın arasındaki nefsindir."420

·        355- Câbir bin Abdullah'dan: Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yanma cihaddan dönen bir grup geldi. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) onlara şöyle buyurdu: "Hayırlı bir gelişle, küçük cihaddan büyük cihada geldiniz." Kendisine "büyük cihad nedir" diye sual edilince, şöyle buyurdular: "Kulun nefsin arzularına karşı mü-cahede etmesidir."421

·        356- Fedâle bin Ubeyd'den: Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:

"Mücahid nefsiyle cihad edendir."432

·        357- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Güçlü olan, insanlara galip gelen değildir. Güçlü olan nefsine hakim olandır."410 411 412*

·        358- Enes bin Mâlik'ten: "Bunu (kadınların böyle sorguya çekilmesini istedim ki, kral) bilsin, ben ona gıyabında hıyanet etmiş değilim"413 414 ayeti hakkında Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Cibril "ey Yûsuf! Aklından geçen şeyi söylesene" deyince, Yûsuf aleyhisselâm dedi ki: "Ben (böyle yapmakla) nefsimi temize çıkarmak istemiyorum. Çünkü nefis, olanca gücüyle kötülüğü emreder."415

·        359- Musa aleyhisselâm zühd hayatına başlayınca nefsine şöyle demiş: "Sen neyi arzularsan ben onun tersini yapacağım."

·        360- Musa aleyhisselâm Yüce Allah ile konuştuktan sonra kadınlardan.uzaklaşmış, et yemeyi bırakmış. Bu durum kardeşi Harun'a ulaşınca o da kadınları terk etmiş ve et yememeye başlamış. Ancak çok geçmeden evlenmiş ve tekrar et yemeye başlamış. Bu durum Hz. Musa'ya aktarılmış: "Kardeşiniz Harun hem et yemeye başladı, hem de evlendi." O da şöyle cevap vermiş: "Ben Allah için terk ettiğim bir-şeye tekrardan geri dönmem."

·        361- Ömer bin el-Hattâb valilerinden birisine yazdığı mektubun sonunda şöyle demişti: "Çetin hesaba çekilmeden önce nefsini hesaba çek. Çünkü çetin hesaba çekilmeden, rahatken nefsini hesaba çeken insanın akıbeti razı ve hoşnud olacağı bir yer olur. Bir kimseyi de hayatı meşgul eder, hevâsı oyalarsa, akıbeti hüsran ve pişmanlık çekeceği bir yer olur. Sana verilen öğütten ibret alarak nehyedildiğin şeye son ver ve bunu aklında tut."

·        362- Abdullah bin Ömer diyor ki: "Sîzler öyle bir zamandasınız İd, nefsânî arzular amele tabi olur. Sîzlerden sonra öyle bir zaman gelecek ki, ameller nefsin arzularına tabi olacak."

·        363- Ebu'd-Derdâdan: "Nice nefsine ikram edenler var, esasında ona ihanet etmektedirler. Nice bir anlık nefsânî arzular var ki, onu yapanlara uzun sürecek hüzün bırakırlar."

·        364- Serî es-Sekatî şöyle demiştir: "Gerçek kuvvet, nefsini yenebildiğin kuvvettir. Kendi nefsini terbiye etmekten aciz olan insan başkasını terbiye etmekten hayli hayli aciz olur."416

·        365- Serî es-Sekatî şunu da demiştir: "Allah'ı marifet etmenin alametlerinden birisi de, güç yettiği kadar Yüce Allah'ın hukukunu yerine getirmek, O'nu nefse tercih etmektir (îsâr)."417

·        366- Yine Seri es-Sekatî'den: "İstidracm alametlerinden birisi de, nefsin ayıplarım görmemektir."418

·        367- Cüneyd-i Bağdadî anlatıyor: "Bir gece uyuyamadım. Kalkıp virdime yöneldim. Fakat daha önceleri bulmuş olduğum lezzeti bulamadım. Bu sefer tekrardan yatmak istedim. Yattım ama uyuyamadım. Oturdum, onu da yapamadım. Baktım olmayacak, kalkıp kapıyı açarak dışarı çıktım. Bir de baktım ki yolda sereserpe uzanmış, abaya bürünmüş bir adam. Beni hissedince başım kaldırdı ve "ey Ebu'l-Kâ-sım! Şimdiye kadar niçin gelmedin" dedi. Ben de "efendim, sizinle buluşmaya dair bir sözümüz yok. ki" dedim. "Evet var" dedi. "Kalpleri hareket ettiren Rabbimden benim için kalbinizi harekete geçirmesini. niyaz ettim." Ben de "rabbin muradını yerine getirdi, ihtiyacın nedir" diye sordum. "Nefsin hastalığı ne vakit şifa bulabilir" diye sordu. Dedim, ki: "Nefis hevâsına muhalefet ederse, hastalığı ilaca inkı-lâb eder." Bu cevabım üzerine adam kendi nefsine yöneldi ve "bak, dinle. Ben sana aynı cevabı yedi kez vermiştim de sen kabul etmemiştin. İllâ da Cüneyd'den dinlersem kabul ederim demiştin. İşte bak ondan aynı cevabı aldın. Beni artık bırak" dedi. Bu adama bir daha ne rastladım, ne de kim olduğunu öğrenebildim.419

·        368- Osman bin Muhammed ez-Zehebî'den: "Ben de yamadayken Cüneyd'e sordular: "İçinde sadece bir çekirdeği emme zevki kalmış insan için ne dersiniz? Onda dünyaya ait birşey kalmış mıdır?" Buna şöyle cevap verdi:

-Evet, peygamberimiz bizlere böyle öğretti. (Çünkü o şöyle buyurmuştur):

“Üzerinde bedelinden bir dirhem borç kaldığı müddetçe mükâtebiM köledir."^

·        369- Sehl bin Abdullah et-Tusterî'ye marifetten sorulunca şu cevabı verdi: "Marifete nefsiyle mücadele eden insan ulaşır. Hevâsma muhalefet ederek aldığı lezzet ona tabi olarak aldığı lezzetten daha çok olur. İşte bu noktada marifeti elde eder."

·        370- Yine Sehl bin Abdullah et-Tusterî şöyle demiştir: "Nefis Yüce Allah'a itaat ederek istikamete girmezse, kulun kalbi Allah Teâlâ'yı marifete eremez."

·        371- İbrahim bin Edhem'den: "En kuvvetli cihad hevâ-i nefisle yapılan cihaddır. Kim nefsinin hevâsma tabi olmayı engellerse, hem dünyadan, hem de içindeki belelalardan selamette olur, eziyetlerinden korunur ve emin olur."420 421 422

·        372- İbrahim bin Edhem şunu da demiştir: "Hevâ-i nefis insanı helak eder, Allah'tan korkmak ise şifa verir.423 Şunu bilesin ki, seni gördüğünü bildiğin zattan korkarsan, bu, kalbindeki nefsânî arzuyu çıkarır."424

·        373- (Elinizdeki eserin müellifi Beyhakî diyor ki): Ebû Ali ed-Dekkâk'tan dinledim.425 Bir zattan şunu nakletti: "Nefsini yine kendi nefsinle öldürmedikçe Rabbine varamazsın." Bunu diyen zata "nefsi öldürmek nasıl olur" diye sorulunca şu cevabı vermiş: "Nefsi öldürmek muhalefet kılıçlarıyla olur."

·        374- Ebû Alî ed-Dekkâk şunu da demiştir: "Büyüklerden biri şöyle demiştir: "Şeriat yasaklamamış olsaydı, nefsimi nefsimle, yine nefsimin iyiliği için öldürürdüm."

·        375- Keza Ebû Alî ed-Dekkâk şöyle demiştir: "Kalbine Rabbi hakim olmayan insan, hevâsma ve nefsine kulluk eder."

·        376- Bişr bin Hâris şöyle demiştir: "Kırk yıldır canım kebap arzuluyor ancak ona ayıracak param hiç olmadı."425 426

·        377- Fudayl bin lyâz'dan: "Kul Yüce Allah'ı nefsânî isteklerine tercih etmedikçe kemâle eremez."427 428

·        378- Ebû Osman el-Hîrî şöyle demiştir: "Söz ve fiilinde sünneti kendisine önder yapan insan, konuştuğunda hikmetli konuşur. He-vâ'yı nefsine kılavuz yapan ise konuştuğunda bidat konuşur. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Eğer ona itaat ederseniz hidayete erersiniz."^

·        379- Yine Ebû Osman el-Hîrî'den: "Müridlerin genelinin musibeti, zelle ve sürçmelere aldırış etmemeleri, gerekli ilaçla tedaviyi ihmal etmeleridir. Böyle olunca da nefis buna alışır ve insanı iradesine sahip olmaktan çıkarır."

·        380- Ebû Saîd ibnu'l-A'râbî naklediyor: Ebû Ğassân el-Kasme-lî'den "dünya nefsin kendisidir" dediğini dinledim. Sanki şunu demek istemiştir: Zühd hayatı yaşamak, zühdü nefiste yaşamakla olur. Yani, nefsin Allah Teâlâ'dan meşgul eden bütün arzularından, sevdiklerinden, rahat ettirecek şeylerden uzak durmakla olur."

·        381- Hasan-ı Basrî anlatıyor: Ebû Müslim el-Havlânî çok darb-ı mesel getiren bir insandı. Birgün şöyle dedi: "Bir nefis ki, ikram edip, tazim edip yücelttiğimde yarın Allah katında beni zemmedecektir. İsteklerine boyun eğmeyip, tersine, hizmetime alıp dediklerimi yaptırdığımda ise yarın Allah katında beni medhedecektir." Sordular: "Ey Ebû Müslim! Bununla hangi nefsi kastediyorsunuz?" Şöyle cevap verdi: "Neyi olacak, vallahi kendi nefsimi kastediyorum."429

·        382- Mâlik bin Dînâr diyor ki: "Hocalarımdan Abdullah ed-Dârî bana şu tavsiyeyi yaptı:

"Ey Mâlik! Bu yolda zirveye ulaşmayı istiyorsan, kendinle nefsânî arzuların araşma demirden bir duvar koy."430

·        383- Yine Hâtim el-Esam'dan: "Aba giymek, zühdün alametlerinden bir tanesidir. Üçbuçuk dirhemiik bir aba giyenin kalbinde beş dir-hemlik nefsânî arzu olmaması gerekir. Tersi olduğunda, nefsânî arzularının kıymetinin abasını geçmesinden dolayı Yüce Allah'tan utanmayacak mı?"431

·        384- Muhammed bin Fadl diyor ki: "İnsana hayret doğrusu, Allah'ın beytine, Harem'ine varmak için vadileri, ıssız yolları, çölleri aşar gider. Çünkü orada peygamberlerinin izleri var. Bu insan nasıl olur da kalbine varmak için nefsini ve onun isteklerini aşıp geçmez. Zira kalpte Rabbinin kudret izleri vardır."432

·        385- Yine Muhammed bin Fadl'dan: "Rahat etmek, nefsin isteklerinden kurtulmakladır."

·        386- Yine Muhammed bin Fadl diyor ki: "Nefsine -onsuz olmamasına rağmen- hiç ihtiyacın yokmuş gibi davran. Çünkü nefsine sahip olan insan aziz, nefsinin kendisine sahip olduğu insan zelil olur."433

·        387- Yahyâ bin Muâz er-Râzî şöyle demiştir: "Akıllı kimse Allah'a taat uğruna nefsine eziyet edendir. Çünkü ona eziyet etmek nefsi kurtarır. Onu rahatlatmak ise nefsi alçaltır."

·        388- İbrahim el-Havvâs anlatıyor: "Lukâm Dağı'nda434 idim. Bir nar ağacı gördüm, canım çekti. Yaklaşıp ondan bir tane kopardım. İkiye ayırıp tadınca, baktım ki ekşi. Bunun üzerine narı bıraktım. Gözüme yerde sere serpe uzanmış bir adam ilişti, ısırgan sinekler üzerine üşüşmüşlerdi. "Selamım aleykum" dedim. "Ve aleykum selam ey İbrahim" deyip selamımı aldı. Beni nasıl tanıdın diye sorduğumda şöyle dedi: "Allah Teâlâ'yı tanıyıp bilen insana Yüce Allah dışında hiçbir-şey gizli kalmaz." Böyle deyince ona, "Allah Teâlâ'ya çok yakın bir halin olduğunu müşahede ediyorum. Yüce Allah'a münacaat edip seni korumasını ve bu azgın arıların zulmünden muhafazasını istesen ya!" dedim. Bana şöyle cevap verdi: "Ben de senin Allah Teâlâ'ya çok yafan bir halin olduğunu görüyorum. Yüce Allah'tan nara olan arzu ve isteğini bertaraf etmesini isteseydin ya! Çünkü insan narın, sokmasının (ona karşı olan nefsânî arzunun) acısını kıyamette hissedecektir ama, ısırgan sineklerin sokmasının acısını dünyada hissetmektedir." Böyle deyince yanından ayrılıp yoluma devam ettim."

·        389- İsmail bin Ya'kûb el-Abdî anlatıyor: Rebî' bin Berra vaaz ederdi. Birgün şöyle dedi: "Ey Ademoğlu! Geçmiş nefsânî arzularını bir hurma isteyen dilenciye versen, onları kabul etmez."

Yine o şöyle diyordu: "Dünya diyor ki: "Ben pek sağlam olmayan geçici bir vasıtayım. İçinde yılanlar kaynayan bir evim. (Hayat) va-di(sin)in yılanıyım. Bana ikram edene ihanet ederim. İhanet edene ikram eder, tevekkül edene barınak olurum."

·        390- Ahmed bin EbiT-Havârî anlatıyor: "Ürdün'de bir rahibe sordum: "Nefsinin uyku hazzını karşılamak gayesiyle uyuyana zâhid denir mi?" Bana şu cevabı verdi: "Böyle birisine zâhid denmez. Nefsinin uyku, yemek ve içmek yönündeki arzularını yerine getiren kimse zâhid değildir. Kitaplarımızda kadınlara olan iştiyakla mücadeleden daha şiddetli bir savaş bulamıyoruz. Çünkü onlara olan meyil insanların damarlarında ve kanlarında yaratılmıştır. Bu sebeple çıkarılmaları çok zordur. Yemek arzusu ise sonradan oluşmuş bir iştiyaktır. Çıkarılması kolaydır."

·        391- Abdullah bin Muhammed bin Münâzil şöyle demiştir: "İnsanlar, nefsinin gölgesini üzerinden kaldıranın gölgesinde yaşarlar."^

·        392- Ebu'l-Abbâs bin Atâ'dan: "Nefis hakla katiyyen ülfet etmez."

·        393- Birisi Muhammed es-Sâdık'a "bana nasihat eder misin" deyince, ona şu tavsiyeyi yapar: "(Ahiret için) yolculuk malzemelerini hazırla, ahirette lazım olacak azığmı önden gönder ve nefsini kontrol altında bulundur."

·        394- Abdulazîz bin Muhammed elrKindî anlatıyor: Ustadlarımız şöyle derlerdi: "Önüne iki iş çıktığında hangisinin doğru olduğunu bilemezsen, bak bakalım, hangisi hevâ-i nefsine muhalif olmaya daha yakın. Çünkü doğru şeyler genelde hevâ-i nefse muhalif olurlar."

·        395- Üstad Ebû Sehl es-Su'lûkî'ye kulluğun hakikati sorulunca şu cevabı verdi: "Bir taraftan muvafakat, bir taraftan da muhalefet etmek. Muvafakat, kulun Hakk'a muvafakat etmesidir. Muhalefet ise, nefsine ve onun isteklerine muhalefet etmesidir."

·        396- Ebûbekr el-Verrâk şöyle demiştir "Nefsânî arzuları yerine getirerek âzâlarmı razı eden insan pişmanlıklar ağacını kalbine dikmiştir."

·        397- Ebu Ali Hasan bin Ali'den: "İnsanların bir kısmı mâlik, bir kısmı da köledir. Nefsânî isteklerini kontrol altına alan mâlik, nefsânî isteklerinin hakimiyeti altına aldığı insansa köledir."

·        398- Ebû Amr İsmail bin Nüceyd'den: "Nefsi kendisine kıymetli geleni dini terk eder."446

·        399- Zü'n-Nûn el-Mısrî'den:

Kalbim beni üzecek şeylere davet ediyor. 435 436

Hastalıklarım, ağrılarım hep böyle artıyor. Hasmım gezinirken kaburgalarım arasında, Düşmanımdan kurtuluş nasıl olur acaba?437

·        400-Ebu'l-Abbâs bin Süreyc'den:

Kemikleri yiyebiliyor diye köpeğe hased etme! 'Yediklerini çıkarırken gelir çok acınacak hale!!

Dübürünün hasta olduğunu görürsün yakında! Sebep olacak ağzıyla yediği şeyler o yaralara!!

Kişi muhalefet ederek nefsinin zıddına gitmezse, Allah Azze ikram etmesin nefsine ikram edene.438

NEFSE RAHAT VERMEMEK

·        401- Dâvûd et-Tâî, Süfyanu's-Sevrî'ye "soğuk ve hoş suları içip, güzel ve leziz yemekleri yeyip, serin gölgelerde dinlenirsin, Ölümü ve Allah'a kavuşmayı ne zaman arzulayacaksın?" diyerek nasihatta bulunur. Süfyan bu sözler üzerine ağlamaya başlar.

·        402- Dâvûd et-Tâî'ye "güneş altmda duracağınıza gölgeliğe geçseniz ya?" denilince şu cevabı verdi: "Bedenimin rahatlayacağı bir yere doğru adım atmaya Rabbimden haya ediyorum."439

·        403- Yûnus bin Ubeyd'e gelen bir adam "verâmn gayesi nedir" diye sordu. Ona "her türlü şüpheden uzaklaşmak, her dem nefsi muhasebe etmektir" karşılığını verdi. Gelen zat "zühdün gayesi nedir" diye sorunca "rahatı terk etmektir" dedi.440

NEFSİN İSTEKLERİNİ YERİNE GETİREMEMEK

·        404- Hasan-ı Basrî'den: Ashabından bazıları Rasûlüllah'a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) sordular: "Bazı şeyleri canımız çekiyor ancak elde edemiyoruz. Bundan dolayı bizlere ecir var mıdır?" Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bundan ecir almayacaksınız da, ya neden ecir alacaksınız?"441

DÜNYAYA BAĞLANMAMAK

·        405- Câbir bin Abdullah'tan: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Allah adına olanlar hariç dünyadakiler lanetlenmiştir."442

·        406- Enes'ten: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "suda yürüyüp de ayakları ıslanmayan olur mu?" diye sordu. Ashab "hayır yâ Rasûlellah" dediler. Rasûlüllah da (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"İşte bunun gibi, dünyaya dalan kimse günahlardan kurtulamaz."443

·        407- Meryem oğlu İsâ aleyhisselâm inananlarına şöyle demiş: "Sizler benim ashabım ve kardeşlerim iseniz, nefislerinizi insanlardan gelecek husumete ve buğza alıştırın. Böyle yapmazsanız benim kardeşlerim değilsiniz. Ben sîzlere öğrenesiniz diye öğretiyorum, yoksa şaşırasınız diye değil. Sîzler, ümid ettiğiniz hedeflere, hoşlanmadığınız şeylere sadece sabrederek ulaşabilirsiniz. Nefislerinizin arzuladığı şeyleri terk etmedikçe ümid ettiklerinize erişemezsiniz. Kalbte şehveti besleyecek şeylere bakmaktan zinhar kaçının. Böyle birşey sahibine fitne olarak yeter. Gözü kalbini gözetleyip durana, kalbi gözünü gözlemeyene ne mutlu. Geçip,gidenler ne kadar uzakta kaldı, gelecekler ise ne de yakındır! Dünyaya dalmış kimseye yazıklar olsun! Oysa ölecek ve dünya onu terk edecek. Dünyaya güveniyor, oysa onu aldatıyor. Ona güveniyor, oysa ona tuzak kuruyor. Dünyaya aldananlara yazıklar olsun. Halbuki hoşlanmadıkları ölüm onlara çok çabuk gelecek, arzulamadıkları vaadle karşılaşacaklar, gece-gündüz arzulayıp peşinden koştukları şeyleri terk edecekler. Arzusu dünya, hataları amelleri olanlara yazıklar olsun. Yarın Rablerinin huzurunda nasıl da rüsvay olacaklar. Allah'ın zikri dışında çok konuşmayın, çünkü yumuşak da olsa kalpleriniz katılaşır.444 Kasvetli (katı) kalp ise Allah Azze ve Celle'den uzaktır. Fakat sizler bunu bilmiyorsunuz. Köle sahipleri gibi insanların günahlarına bakmayın. Köleler gibi kendi günahlarınıza bakın. İnsanlar iki halde bulunurlar: Ya afiyettedirler, ya da bir musibete mübtela kılınmışlardır. Afiyette iseniz bu halinize şükredin ve musibete uğramış insanlara merhametle davranın. Yağmur dağın üzerine düştüğünde toprağı yumuşatır. Siz ise nicedir hikmetleri öğreniyorsunuz da kalpleriniz yumuşamıyor. Ne kadar tevazu sahibi olursanız o kadar merhamet olunacaksınız. Ne kadar ekiyorsanız o kadar biçeceksiniz. Kötülük üzere bulunan alimler kötü yemiş veren ağaca benzerler. Seyredenleri hayran bırakır ama yemişinden yiyenleri öldürür. Sizlerin sözleri şifadır, hastalığı gideriyor, ancak amelleriniz hastalıktır, şifa ona fayda etmiyor (konuşmalarınızın faydası dokunmuyor). Kötü köleler gibi muallimi ayaklarınız altına aldınız. Ben sizlere Allah adına söylüyorum, ancak sözlerimden istifade edeceğinizi nasıl ümid edeyim ki? Çünkü hikmet ağızlarınızdan çıkıyor, ancak kulaklarınıza girmiyor. Oysa iki duyu organı arasında dört parmaklık mesafe var. Kalpleriniz söylediklerinizi bellemiyor. Ne kerem sahibi efendiler var, ne de muttaki köleler."

·        408- Meryem oğlu İsâ aleyhisselâm şunu da demiş: "Dünya şeytanın tarlası, sizler de tarlanın bakımını yapan işçilersiniz."

·        409- Hz. İsa'ya "ihtiyacını görmek için bir merkep alsanız!" diye teklifte bulunulmuş. O da şu cevabı vermiş: "Ben, Allah katında, zatından meşgul edecek şeyleri vermeyeceği kadar büyük bir ikrama mazharım."445

·        410- Hasan-ı Basrî'den: "Nefislerimiz adına korktuğumuz günahlarımız olmasaydı da sadece dünya sevgimiz olsaydı, yine de nefislerimiz için korkardık. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Siz geçici dünya malım istiyorsunuz, Allah ise (sizin için) ahireti istiyor."446 Siz de Allah'ın murad ettiğini isteyin."447

·        411- Ömer bin Abdulazîz, Hasan-ı Basrî'ye bir mektup gönderir ve kendisine kısa ve veciz bir nasihatta bulunmasını rica eder. Ona şu cevabı yazar:

"Hem seni, hem de bu vesileyle tebânı ıslah edecek olan en önemli haslet zühddür. Zühd yakîn ile elde edilir. Yakîn ise tefekkürle, tefekkür de ibret almakla elde edilir. Dünyayı bir düşünecek olursan, nefsini karşılığında satmaya değmeyeceğini anlarsın. Bilakis nefsinin dünyanın değersiz şeylerine layık olduğunu görürsün. Şüphesiz dünya bela ve musibet yeridir, iğreti ve geçici bir yurttur."448

·        412- Yine Hasan-ı Basrî'den: "Vallahi öyle insanlar gördüm ki, içlerinden birinin bir dünyalığa son derece ihtiyacı olmasına ve yanında bu ihtiyacını giderecek helal mal bulunmasına rağmen, ona elini uzatıp ihtiyacım karşılamazdı. Kendisine 'Allah sana rahmet etsin, şu maldan alsan da ihtiyacım gidersen' denildiğinde şu cevabı verirdi: 'Hayır! Vallahi, ondan aldığım takdirde hem kalbimin, hem de amellerimin fesada uğramasından korkuyorum."449

·        413- Hasan-ı Basrî bir keresinde de şöyle demiştir: "Sade bir hayat süren şu kula Rabbim merhamet etsin: Ekmek kırıntılarım yer, (yeni peşinde koşmayıp) eski giyinir, toprakla dost olur, onda yatar, tüm vakitlerini ibadetle geçirmek için gayret gösterir, günahlarına ağlar, Allah'ın rahmetini arzulayarak azabına düçar olmaktan son derece kaçar. Ecel kendisine gelene kadar bu halde yaşamaya devam eder."

·        414- Hasan-ı Basrî Allah'a yemin ederek "bir dirheme kıymet atfedeni Allah zelil edecektir" derdi."450

·        415- Fadl bin Sevr anlatıyor: Hasan-ı Basrî'ye dedim ki: "Ebû Saîd! İki şahıs var. Bunlardan birisi helalinden dünyayı istedi ve onu elde etti. Bu mallarla akrabalarına yardımda bulundu, nefsini de faydalandırdı. Diğeri de dünyayı terk etti. (Bunlardan hangisi daha iyidir?)" Bana şu cevabı verdi: "Dünyayı terk eden bence daha iyidir."451

·        416- İbrahim bin Edhem şöyle demiştir: "Sevgilinin kızdığı şeyleri sevmek sevginin alameti değildir. Mevlamız dünyayı yerdi bizler ise medhettik, o buğzetti, biz ise sevdik. Dünyada zühd hayatı yaşanmasını istedi, bizler ise dünyayı yeğledik, onu elde etmek için koştuk Dünyanın harab olacağını sizlere ferman etti, sizler ise koruyup onarmaya çalıştınız. Onu talep etmeyin buyurdu, sizler ise talep ettiniz. Servet biriktirmeyin diye uyardı, sizler ise yığmaya baktınız. Sizleri bu gaflete dünyanın yalancı cazibeleri şevketti. Cazibelerine kapılıp dünyanın peşine düştünüz. Dünya o sahte görüntüsüyle sizleri aldattı ve kendisine bağladı. Böyle olunca da, onun isteklerini kabullenip arzularına boyun eğiyorsunuz, onun debdebesi içinde yuvarlanıyorsunuz, lezzetlerinden bol bol istifade edip duruyorsunuz, nefsânî arzuları körükleyen cazibelerine dalıyorsunuz, çerleriyle kirleniyorsunuz, dünyanın hâzinelerini elde etmek için hırs pençesiyle toprakları eşip duruyorsunuz, madenlerini çıkarmak için tamah kazmalarıyla kazıp duruyorsunuz, dünyanın çeşitli yerlerinde gafletle binalar inşa edip duruyorsunuz, cehaletle muhkem yapılar yapıyorsunuz."452

·        417- İbrahim bin Edhem şöyle de demiştir: "Öyle hale geldik ki, ameli bıraktık lafla yetiniyoruz453, gevşeklik tövbe yerine geçmiş, fani yaşam ebedi hayata tercih edilmiş."

·        418- Yine İbrahim bin Edhem'den: "Nedir bu durumumuz! İhtiyacımızı bizim gibi insanlara şikayet ediyoruz da Rabbimizdşn sıkıntımızı gidermesini istemiyoruz. Dünya için bir insanı seven, mevlâsı-nın yanındaki hazîneleri unutan kula yazıklar olsun."454

·        419- İbrahim bin Edhem valilerden birinin yanma girdi, Vali "geçimini nereden temin ediyorsun" diye sorunca İbrahim şu cevabı verdi:

Dinimizden yırtıp dünyamızı yamarız.

Böyle ne din kalır ne de yamadığımız.

Bunun üzerine vali "çıkarın bunu huzurumdan. Ağırlık yaptı" dedi.455

·        420- Serî es-Sekatî'den: "Dünyadan önüme çıkan her güzellik, ona ilgisizliğimi hep tazeleştirdi."456

·        421- Serî es-Sekatî, İbrahim el-Bennâ'ya şu nasihati etti: "Ey Ben-nâ! Dünyayı habis görerek zâhidlik yapan, dünyaya sabrederek zâhidlik yapan kimse gibi değildir. (Ondan daha üstündür)."457

·        422- Serî es-Sekatî anlatıyor: "Bir şahıs yanıma girmek için izin istedi. İzin verdim ancak gelip odanın kapısında dikelip bakmaya başladı. Odanın bir köşesinde de hokka durmaktaydı. Girmesini söyledim. O ise "senin hakkında beni aldatana Allah hayır ihsan etmesin" dedi. Ben "yazık sana, niçin böyle diyorsun" diyecek oldum. "Şurada köşeye konulmuş olan şey ne oluyor peki" dedi ve dönüp gitti.458

·        423- Ebu'l-Abbâs bin Mesrûk arkadaşlarmdandan birisinden naklediyor: "Serî es-Sekatî'nin yanma girdim. Yüzünün rengi atmıştı. 'Ebu'l-Hasan! Neyin var' diye sordum. Şu cevabı verdi: 'Biraz önce bir adam yanıma girmek için izin istedi. Ben de verdim. Evimde bir hokkanın mevcut olduğunu görünce 'senin hakkında beni aldatana Allah hayır ihsan etmesin' dedi. Ben 'ne oluyor sana' deyince, açıkladı: 'Hokka! Bu işi gücü olmayanların evinde bulunur. (Sense ibadet ehli olarak biliniyorsun. Buna vakit ayıramaman gerekir)."

·        424- Dâvûd bin Nusayr et-Tâî şöyle demiştir: "Dünya dönüp dururken, insanların mutlaka kendisiyle meşgul olmasını ister."

·        425- Dâvûd et-Tâî'ye "sakalınızı niçin taramıyorsunuz" diye sorulunca, şöyle cevap verdi: "Böyle yaparsam, boş duruyorum demektir. Oysa dünya matem yurdudur."459

Yine ona. "evin üstüne çıksanız da meltemin esintisiyle hava alıp serinleseniz" denildiğinde, "bedenim rahat etsin diye adım atmak istemiyorum" cevabını verdi.460

·        426- Bir zat vefat ettiği gece Dâvûd et-Tâî'yi rüyasında yola revan olurken görür. Ona "gidiyor musunuz" diye sorar. O da ona "şimdi hapishaneden kurtuldum" der. Adam sabah uyandığında bakar ki insanlar Dâvûd'un vefatını konuşuyorlar.

·        427- Bişr bin Haris şöyle demiştir: "Dünyaya buğz etmemiş olsaydım, sadece içinde Yüce Allah'a isyan ediliyor olması bile ona buğz etmemi gerektirir di."461

·        428- Bişr bin Haris şöyle dua ederdi: "Allahım! Bana bu dünyada verme; ruhumu alıncaya dek ev, aile, çocuk ve mal nasib etme."

Süfyanu's-Sevrî de şöyle derdi: "Bugüne kadar bir bina için tek dirhem bile harcamadım."462

·        429- Süfyanu's-Sevrî pekçok kez şöyle derdi: "Allahım! Bizleri kurtar. Bizleri kurtar. Allahım! Bizleri dünyanın şerrinden kurtararak hayra sevk et. Allahım! Dünyada bizlere afiyet ihsan eyle."463

·        430- Yine Bişr bin Hâris'den: "Bu beldede dünyayı samimi olarak elinin tersiyle iten birisini tanımıyorum. İtenler de ya dünyalık kazanmak veya eline daha çok geçmesi için böyle yapıyor."

·        431- Mâlik bin Dinar'dan: "Dünyaya üzülmen ahiret hüznünü kalbinden çıkarır. Dünyaya sevinmen de ahiret sevgisini kalbinden uzaklaştırır."464

·        432- Mâlik bin Dinar şunu da demiştir: "Vücud hasta olduğunda ne yemek, ne içecek, ne uyku, ne de rahatlık ona fayda vermez. Aynı şekilde dünya sevgisi kalbe takıldığında vaazlar fayda etmez."465

·        433- Fudayl bin lyâz'dan: "Rahat edip başını dinlemek istersen, dünyayı kimin yeyip bitirdiğine aldım takma."

·        434- Fudayl bin lyâz şunu da demiştir: "Şerrin tamamı bir eve konulmuş, anahtarı da dünya sevgisi yapılmıştır.466 Hayrın tamamı da bir eve konulmuş, anahtarı zühd yapılmıştır."467 *

·        435- Fudayl bin lyâz, Ebû Turâb en-Nahşebî'ye der ki: "Ey Ebû Turâb! Dünyaya dalmak kolaydır ama ondan kurtulmak zordur."

·        436- Fudayl bin lyâz468 Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem):

"Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir"469 hadisinin manası hususunda şöyle demiştir: "Dünya, onun lezzetlerini ve şehvetlerini terk eden kimse için zindandır. Lezzetlerini ve şehvetlerini terk etmeyen kimse için nasıl hapishane olsun ki!"

·        437- Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Dünyaya en çok meyledenler, dünyayı konuşup duranların, onu elde etmek isteyenlerin yanında dünyayı en çok zemmedenlerdir. Hele de içi dünya aşkıyla yanıp zemmederler!"

·        438- Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: "Dünya kendisiyle güreşe tutuşanı alt eder."

·        439- Ebû Süleyman ed-Dârânî şunu da demiştir: "Kul dünyayı sevip onu tercih ettiğinde Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: Beni tanımayı ona unutturacağım ve beni tanımaz halde huzuruma gelecek."

·        440- Yine Ebû Süleyman ed-Dârânî'den: "Gerçek zâhid, dünyayı ne zemmeden, ne de medhedendir. O dünyaya iltifat etmez. Dünyalık elde ettiği zaman sevinmez, bir dünyalığı kaybettiği zaman da üzülmez."470

·        441- Yahyâ bin Muâz er-Râzî'den: "Dünya herşeyiyle bir saatlik gama bile değmez. Nasıl olur da bir ömür boyu ona gam çekersin, öndaki nasibin az olmasına rağmen nasıl olur da kardeşlerinle aranı bozarsın."

·        442- Yahyâ bin Muâz er-Râzî şöyle de demiştir: "Gıbta edilecek insan şudur: Dünya onu bırakmadan o dünyayı terk eden, içine girmeden kabrini inşa eden (ona hazırlanan), Rabbi (mağfiretiyle) ondan razı olmadan önce Rabbini razı eden."

·        443- Yine Yahya bin Muâz er-Râzî diyor İd: "Kim dünyayı kendi tercihiyle terk etmezse, (sonunda) dünya zorla onu bırakır. Hayatindeyken nimetlerden uzak durmayan insan vefatından sonra nimetlerden uzak kalır."471

·        444- Yahyâ bin Muâz şöyle de demiştir: "Gerçek zâhid, eli dünyevî gailelerden uzak olduğu gibi kalbi de onlarla meşgul olmaktan vareste olandır."

·        445- Cüneyd-i Bağdâdî'ye "dünya nedir" diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Dünya bakış açılarına göre değişmektedir: Bir gruba göre, dünya, gözünün gördüğü sema ile yer arasındaki genişliktir. Bazıları dünyayı rahatlık ve zenginlik elde ettikleri bir mal olarak görürler. Bana göre ise dünya, hevâ-i nefse yakın olan şeylerdir."

·        446- İbrahim et-Teymî'den: "Şu kimseye ne kadar acınsa azdır: Yüce Allah dünyada kendisine mal verir. Ancak kıyamet günü günahı kendisine, menfaati başkasına ait olarak gelir. Ve yine şu kimseye de ne kadar acınsa azdır: Allah Teâlâ dünyada kendisine köle nasib eder. Köle, kıyamet günü Allah katında ondan daha faziletli biri olarak gelir. Şu kimseye dahi ne kadar acınsa azdır: Yüce Allah kendisine âmâ bir komşu takdîr eder. Kıyamet günü komşusu gözleri görür gelirken kendisi âmâ gelir. Dünya sizden öncekilerin üzerine üzerine gelirdi. Onlar ise kaçarlardı. Şimdi ise dünya sizden kaçmakta, sizler ise peşinde hırsla koşmaktasınız. Sîzlerle öncekiler arasında ne kadar da fark var."472

·        447- Muhammed bin Şîrîn'den: "Şöyle söylenirdi: "Müslüman, paraların yanında (Hakk'â) teslim olandır."473

·        448- Hasan bin Mansûr anlatıyor: Ali bin Assam'a selam verildiğinde meşguldü. Ona "Ebu'l-Hasan! Meşgul musunuz" diye sordum. Şöyle dedi: "Nefsin hoşuna giden birşeyle meşgulüm. İnsan faydalanmak için dirhemlerle meşgul olur ancak onlardan hesaba çekileceğini hiç düşünmez."

·        449- Râbia el-Adeviyye'den: "Kan gördüğümde defterlerin uçuşup sahiplerine dağılışını düşünürüm. Çekirge sürüsü gördüğümde haşri hatırlarım. Ezanı işittiğimde kıyamete seslenecek münadiyi hatırlarım. Nefsime de şunu tavsiye ederim: Rabbin takdiri gerçekleşe-ne (ölene) dek, dünyada, ağaca konan kuş gibi ol."474

·        450- Bilâl bin Sa'd diyor ki: "Rahman'm kulları! Günahlardan uzak olsanız, Rabbinize karşı lüç günah işlemeseniz, Allah'a taatı terk etmeseniz ve sadece Allah'a itaat için çabalasamz bile, dünyaya olan sevginiz şer olarak sizlere yeter. Ancak Yüce Allah affeder ve bağışlarsa müstesna."

·        451- Ebû Hâzim Seleme bin Dinar'dan: "Yüce Allah dünyaya şöyle vahyetmiştir: Seni arzulayıp peşinde koşanları yor. Bana kulluk edenlere ise hizmet et."475

·        452- Ebû Hâzim Seleme bin Dinar'ın bu sözü benzer ifadelerle başka bir rivayetle de nakledilmiştir.

·        453- Ahmed bin Ebi'l-Havârî şöyle demiştir: "Dünyaya arzulu ve istekli bakanın kalbinden, Yüce Allah yakîn nurunu ve zühdü çıkarır."476

·        454- Ahmed bin Ebi'l-Havârî anlatıyor: Ebû Mûsâ ed-Deybulî'ye "zühd dünyada nasıl olur" diye sordum. Bana "dünyalık olarak elinden gidene üzülmeyip, kazandığın sebebiyle sevinmemenle olur" diye cevap verdi.477

·        455- EbuT-Hasan Muhammed bin Ali anlatıyor: Ebû Abdullah bin Şeyrek'e boş bulunup fütüvvet478 nedir diye sordum. Bana dedi ki: "Dünyayı kimin elde ettiğine aldırmamandır."

·        456- Abdullah bin Muhammed bin Münâzil naklediyor: Ebû Salih Hamdûn'dan öğüt isteyince şu nasihati yaptı: "Elinden geliyorsa dünyalık birşey sebebiyle kızma."479

·        457- Ebu'l-Hasan bin es-Sâiğ'den: "Müridin dünyayı iki kez terk etmesi gerekir. Birincisi: Dünyanın lezzetlerini, nimetlerini, renk renk yiyeceklerini ve içeceklerini velhasıl ondaki herşeyi terk etmesi. İkincisi: Dünyayı terk ettiği insanlar tarafmdan bilinip, fuzuli şeylerim terk etmesi sebebiyle hürmet edilip saygı gösterilecek duruma geldiğinde, bu halini gizleyerek dünya ehline yönelmesi gerekir. Çünkü böyle yapmazsa, dünyayı terk etmesi, dünyaya yönelip onu istemekten ve talep etmekten daha büyük bir vebal ve fitne olur."480

·        458- Yezîd bin Meysere anlatıyor: "Üstadlarımız dünyayı domuz diye isimlendirirlerdi. Eğer daha kötü bir isim bulabilselerdi onu söylerlerdi. Dünya onlara meyledecek gibi olduğunda şöyle derlerdi: Benden uzak dur ey hınzır! Benim sana ihtiyacım yok. Biz Rabbimizi tanıyıp biliyoruz."481

·        459- Ebûbekr eş-Şiblî şöyle demiştir: "Dünya bir hayaldir. Onu istemek vebaldir. Terk etmek güzel, yüz çevirmek kemâlâttır. Yüce Allah'ı bilmek ise O'na bağlanmaktır."

·        460- Ebûbekr eş-Şiblî'ye "dünya nedir" diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Fitnelerle kaynatılan bir tencere, pisliklerle doldurulan bir hela."482

·        461- Hâris el-Muhâsibî diyor ki: "Dünyayı anarak terk etmek zâ-hidlerin sıfatı, unutarak terk etmek te ariflerin sıfatıdır."

·        462- Cerîr bin Yezîd anlatıyor: Muhammed bin Ali bin Hüseyin'e "bana nasihat eder misiniz" dedim. Şu nasihati yaptı: "Ey Ce-rîr! Dünyayı, rüyanda elde ettiğin, uyandığında ise elinde birşey bulunmayan mal gibi kabul et."

·        463- Ebûbekr Abdullah bin Muhammed bin Ebi'd-Dürtyâ'dan; "Hukemâdan birine sormuşlar: "Melikler niçin insanların en taş kalplileridir?" O da şu cevabı vermiş: "Tefekkür uzaklaşıp, nefsânî arzular yakınlaşıp, dünyevî lezzetlerle içice olduklarında, kalpleri kararır da, o yüzden."

·        464- Muhammed bin Ali el-Kettânî şöyle demiştir: "Rahatı rahat etmekte arayan rahatı bulamaz."

·        465- Ebûbekr bin Ayyâş'tan: "Dünyalığı olana tazim eden, İslam'da yeni bir bidat çıkarmış olur."

·        466- "İşte ahiret yurdu: Onu yeryüzünde böbürlenmek ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere veririz."*93

Ebû Muâviye el-Esved bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle demiştir: "Dünyayı zelil gören ümitsizliğe ve endişeye kapılmaz, onu yüceltmek için başkalarıyla yarışmaz."483 484 485

·        467- Ebû Müshil el-Gassânî bir şiirinde şöyle der:

Dinimin kulplarım çözüp bozmadıkça,

Bana vermeyen dünyaya yazıklar ola!

Gözlerim yuvarlağım çevirip durdukça,

Hoşlandığım şeyleri gösterir arzusuzca.*95

Bir başka rivayette, son satır "alçaltacak şeyleri gösterir arzusuzca" şeklindedir.486

Bu rivayette şu ilave de vardır: Bir adam Ömer bin Abdulazîz'e şu şiiri okumuştur:

İnsanlığın Rabbine kötü nimetlerden sığınırım: Görünce mutlu olduğum ama onunla alçaldığım.

·        468-Mis'ar bin Kidâm bir şiirinde şöyle der:

Gündüzlerin unutkanlık, gafletle, Gecelerin uykuyla geçip gitmekte. Ey mağrur layıksın sen bu halinle, Rezîl-u rüsvây kötü bir akibete.487 Firakından hoşlanmadığın şeylerle, Meşgul olup duruyorsun sen böyle! Yaşıyor hayvanlar dahi bu şekilde, Dünya ki imtihan içiniz onun içinde.488

Mis'ar bin Kidâm bir şiirinde de şöyle demiştir: Oturmak için bir ev inşa etti.

Şenlendiremeden kabre girdi.489

ALLAH SEVGİSİ DÜNYA SEVGİSİYLE BİRARADA OLMAZ

·        469- Se.rî es-Sekatî şöyle demiştir: "Allah Teâlâ dünya sevgisini evliyasının kalplerinden almış, esfiyâsım (seçkin kullarını) ondan korumuş, sevgili kullarının kalplerinden onu çıkarmıştır. Çünkü Yüce Allah dünyâ sevgisinin onlarm gönüllerinde bulunmasına razı değildir."490

·        470- Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Şunu iyi biliniz: Allah aşığı için, Allah'ı herşeye tercih etmek (îsâr) büyük bir iş değildir. Çünkü onun için Yüce Allah'tan daha büyük birşey yoktur. Bu sebeple, Allah aşığının üzerinde dünyayı ardına attığının görülmesi gerekir. Çünkü bir insanın kalbinde dünya sevgisi yanında Allah aşkının da bulunması olanaksızdır. Allah'ı seven kimse dünyalık olarak eline geçen şeylere iltifat etmez, sevdiği dışında başka birine de ihtiyaç duymaz."

·        471- Zü'n-Nûn el-Mısrî şunu da demiştir: "Yüce Allah'ı sevenin sevgisinin alameti, kendisini Allah Teâlâ'dan uzaklaştıracak herşey-den elini çekmesi ve tamamen Allah Teâiâ'ya yönelmesidir."491 492

DÜNYADA RAHAT YOKTUR

·        472- Abdullah bin Ömer'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Dünya müminin zindanı, kabir muhkem barınağı, cennet te varacağı yerdir. Dünya kafirin cenneti, kabir zindanı, cehennem de varacağı yerdir"^

·        473- Atâ el-Horasânî'den: "Müminin bir günü sürûrla geçmez."

·        474- (Emevî halifesi) Hişâm bin Abdulmelik, Rusâfe şehrini inşa edince "birgün, şöyle hiçbir kötü haber gelmeden, burada tek başıma kafamı dinlemek istiyorum" demiş. Öğleyin bir sınır bölgesinde kan akıtıldığı haberi kendisine ulaştırılınca "bir tek gün bile rahat yok" diye dertlenmiş.493 494

GÜNAHLARDAN KAÇINMAK

·        475- Ebû Zer el-Ğifârî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Ben bir ayet biliyorum. İnsanlar buna yapışsalar onlara yeterli olur: "Kim Allah'ın yasaklarından sakınırsa (Allah) ona bir çıkış yolu yaratır."™

·        476- Ebû Hureyre'den: Rasûllüllah şöyle buyurmuştur:

"İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, insan o vakit uzak durmak ile fücuru işlemek arasında tercihte bırakılacak. Sizden bu zamana yetişenler uzak durmayı fücuru işlemeye tercih etsinler."495

·        477- Abdullah bin Cerâd'dan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Yaşamınız boyunca hep hayrı talep edin. Bütün gücünüzle cehennemden kaçın. Cenneti isteyen insan uyumaz. Cehennemden kaçan uyumaz. Ahiret (cennet) hoşlanılmayan şeylerle çevrilidir. Uyku cennete giden yolları kuşatmıştır. Dünya lezzetler ve nefsânî cazibeler ile çevrilidir. Dünyanı-nın lezzetleri ve nefsânî cazibeleri sizleri ahiretten oyalamasın. Ahireti olmayanın dünyası yoktur, dünyası olmayanın da ahireti yoktur. Şüphesiz Allah mazerete yer bırakmayacak şekilde haber vermiş, öğüdünü ulaştırmıştır. Allah Teâlâ pekçok şeyi sîzlere temiz kılarak helal kıldı, kötü şeyleri de haram kıldı. Allah'ın haram kıldıklarından kaçının. Allah'a itaat edin çünkü Allah haram kılmış olduğu birşeyi asla helal kılmayacak, helal kıldığı birşeyi de asla haram kılmayacaktır. Kim haramı terk eder ve helalinden yerse, Rahman'a itaat etmiş ve kopması söz konusu olmayan sapasağlam bir ipe tutunmuş olur, hem dünyası hem de ahireti âbâd olur. İşte bu Allah Azze ve Celle'ye itaat eden içindir."496

·        478- Abdullah bin Ömer'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Helal belli, haram da bellidir. İkisi arasında şüpheli şeyler vardır. Kim bunları terk ederse dinini korumuş olur. Kim de şüpheli şeylerin içine düşerse, çok sürmeden haramın içine düşmesi yakındır, koru kenarında (hayvanlarını) otlatan çobanın çok sürmeden içeri dalması gibi."497

·        479- Ömer bin Abdulazîz, Hjasan-ı Basrî'ye mektup yazar. Kendisine kısa ve özlü nasihatta bulunmasını istirham eder. Hasan-ı Basrî ona şunu yazar: "Dünya insanın kalbini ve bedenini devamlı meşgul eder. Zühd ise kalbin ve bedenin manevi rahatlığını temin eder. Şüphesiz Yüce Allah hazretleri helal nimetlerini nasıl sarf ettiğimizi, haramlarına karşı da nasıl davrandığımızı bizlerden soracaktır."498

·        480- İbrahim bin Şeybân'dan: "Kim vakitlerine dikkat eder ve Allah'ın razı olacağı şekilde geçirirse, Allah onun dinini ve dünyasını muhafaza eder."499

·        481- Bir zat Dâvûd et-Tâî'ye mektup yazarak nasihat istirham eder. O da ona şöyle yazar: "Dünyayı, nefsânî arzularım kontrol ederek oruçlu geçirdiğin birgün gibi kabul et. Ölümü de iftarın gibi gör. Hoşça kal."

Mektubu yazan zat biraz daha nasihatta bulunmasını isteyen ikinci bir mektup yazar. Buna da şu cevabı gönderir: "Allah nehyetti-ği şeyi yaparken seni görmesin, emrettiği şeyden kaçarken de müşâ-hede etmesin."500

Mektubu yazan kişi üçüncü kez nasihat isteyince, bu sefer şunu gönderir: "Bazı insanlar, dinleri elden gitmesine rağmen, çok dünyalığa sahip olmakla hallerine nasıl razı iseler, sen de (tam tersine), dininin selamette oluşuyla az bir dünyalığa sahip olmana rıza göster. Hoşça kal."501

·        482- Ebû Ali ed-Dekkâk'dan: "Küfür ve nifaktan sakınan insan Allah katından bir marifet (bilgi) elde eder. Buna ilme'l-yakîn denir. Büyük günahlardan sakınan insan da Allah katından bir marifet elde eder. Buna ayne'l-yakîn denir. Küçük günahlardan sakınan insan da Allah katından bir marifet elde eder. Buna da hakka'l-yakîn denir."

·        483- Bir adam Hâtim el-Esam'a sordu: "Ne arzuluyorsunuz?" "Geceye dek bir günlük afiyet" cevabını verdi. "Günlerin hepsi afiyet içinde geçmiyor mu" diye sorulunca da, "ben Allah'a isyan etmediğim bir günlük afiyeti kastediyorum" karşılığını verdi.502

·        484- Ebû Abdurrahman es-Sülemî anlatıyor: "Bağdat'tan ayrılmak istediğimde İbrahim bin Sabit ed-De'â'dan nasihat istedim. Bana dedi ki: "Daha sonra pişmanlık duyacağın şeyi bırak."

·        485- Ebû Anır el-Evzâî bir kardeşine şöyle yazdı: "Dört bir tarafın haramlarla çevrilidir. Şunu bilesin ki, gece-gündüz Rabbinin emirlerine karşı çıkılmaktadır. Allah'tan kork, O'nun önünde hesap vereceksin. Son anın Rabbinle beraber olsun. Vesselam."

·        486- Ebû. Hâzim Seleme bin Dînâr şöyle demiştir: "Az bir dünyalık ahiretten çokça alıkor."503 "Öyle insanlar görürsün ki, başkasımn derdiyle ilgilenir; derdin sahibinden daha çok onun derdine üzülür."504 "Ahirette beraberinde olmasını istediğin şeyi bugünden önüne kat. Ahirette beraberinde olmasını istemediğin şeyi de bugünden terk et."505 "Onun yüzünden ölmeyi istemediğin her ameli terk et ki, öldüğünde sana zararı olmasın."506

·        487- Yahyâ bîn Muâz er-Râzî'dan: "Öldüğü gün mirasının, haşir günü de terazisinin rezil ettiği kimse gibi olma."507

·        488- Ebû Saîd el-Esmaî aktarıyor: Bir bedevi bir topluluğa nasi-hatta bulundu ve şunu söyledi: "Kuvvetli olup bu kuvvetini Allah'a itaat yolunda kullanana, zayıf olup Allah'a isyandan geri durana Allah rahmet eylesin."508

·        489- Kâdî Şureyh'ten: "Kul günahtan korkarak birşeyi terk ederse kaybettiği şeyi(n mislini) bulur."509

·        490- Katâde bin Diâme diyor ki: "Tevrat'ta şöyle yazılıdır: "Ey Ademoğlu! Ben sana rızık veriyorum sense başkasına ibadet ediyorsun. Ey Ademoğlu! Hem tacirlerin yaptıklarını yapıyorsun hem de iyilerin sevaplarını istiyorsun. Ey Ademoğlu! Dikenlerden üzüm toplamak istiyorsun. (Günahlar içinde sevap bekliyorsun). Nasıl davranıyorsan sana da öyle muamele edilecektir. Neyi ekersen onu biçeceksin. Ey Ademoğlu! Merhamet edersen merhamet olunursun. Ey Ademoğlu! Allah'ın kullarına merhamet etmezken nasıl olur da Allah'ın rahmetini umarsın? Ey Ademoğlu! Hem bana niyaz ediyorsun, hem de benden kaçıyorsun?"510

·        491- Ahmed bin Asım el-Antâkî anlatıyor: Bir abide sordum: "Allah sana rahmet etsin, havfm511 alameti nedir, bana söyler misiniz?" "Sakınmaktır" cevabım verdi. "Peki şevkin512 alameti nedir" diye sordum. "Talep etmektir" dedi. "Recânın513 alameti nedir" diye sordum. "Amel etmektir" diye cevapladı. "Allah sana merhamet etsin, bizim bu zayıflığımız nereden kaynaklanıyor" diye sordum. "Allah'ın sabredip azap etmemesine ve zatına karşı işlenen günahları örtmesine güvenmenizden" dedi. Bu sözlerin ardından şu şiiri okudu:

Eğer dediklerimi anlayabiliyor, aklediyorsan! Götürülmeden ayrılman gerekir bu dünyadan! Günahlarla meşgul olmayı hemen terk etmelisin! Daha ne zamana kadar sonra yaparım diyeceksin?!

·        492-Ömer bin Ma'bed'den:

Beladayım gözlerimden ve de kalbimden.

Zaman benim hastalığıma değil derman!

Kitabıma günahlanmdır sürekli yazılan,. Geçmedi mi ömür eğlenceye dalmaktan?

GÜNAHLARA TÖVBE ETMEK

·        493- Muhanuned bin Cubeyr'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Muâz bin Ce-bel'i Yemen'e gönderdi. Yolculuk zamanı gelince Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) uğurlamaya geldi. Muâz "yâ Rasûlellah! Ben gidiyorum. Bana nasihat ediniz" dedi. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle buyurdu: "Ya Muâz! Gücün nisbetince Allah'tan kork. Gücün yettiği kadar Allah için amel et. Her ağaç ve taşın yanında Allah Teâlâ'yı an. Eğer bir günah işlersen, ardından -gizli olanın ardından gizli, açık olanın ardından aşikarane- tövbe et."514

·        494- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Vefat eden herkes pişman olur?" Sordular: "Yâ Rasûlellah! Neye pişman olur?" Cevap verdiler: "İyi ameller sahibi ise amellerini neden çoğaltmadığına, günahkar ise niye elini günahlardan çekmediğine pişman olur."515

·        495- Lokman Hekim oğluna şu tavsiyeyi yapmış: "Yavrum! Tövbeyi geciktirme. Çünkü ölüm aniden gelir."516

·        496- Hz. Ali diyor ki: "Hayır, malının ve çocuklarının çok olması değildir. Hayır, amelinin çok olması, hilminin fazla olması ve Rabbi-ne ibadete koşmandır. İki kimse hariç, dünyada kimseye hayır yoktur: Günahlar işleyip daha sonra bunları tövbeyle izâle eden kimse.517 Ahiret için çabalayıp takvayı ihmal etmeyen kimse. Hem amellerin kendisiyle kabul olunduğu birşeyi nasıl ihmal etsin ki!"

·        497- Matar el-Verrâk diyor ki: "Mümin tövbe etmiş olarak sabah-lamalıdır. Tövbekar, nefsini kınar ve işlediği pekçok şey sebebiyle onu ayıplar halde akşamlamahdır. Müminde olması gereken hal budur."

·        498- Ebû Sa'd Abdurrahman bin Muhammed bin Dürüst 'den:

Hatalarından dolayı Rdbbinden mağfiretini iste!

Maniler çıkmadan koş çabuk, hayırlar işlemeye!518

Ömrünü ileriye havale edip sakın geçirmeyesin!

Nefisleri aniden alışım gördüm ölümün, bilesin!

·        499- Abdurrahman el-Ezrak el-Adenî'den:

Hesap görmeye çağırınca sevgilim.

Günahlarım araştırılınca vah bana!

Bir de aldıysam dünyadan nasibim.

Daim yazıklar, yazıklar e mi bana!

Yazık sana ey nefs artık uyan, sakın!

Yaşlarını dök, ibret almaya ol yakın!

·        500- Ebûbekr bin Abdulazîz bin Ali el-Bağdâdî'den:

İsyankârken yere kapaklanıp ölenin özrü olur mu?

Kırk yıl ömür süren için artık mazeret bulunur mu? •

Mazeret olur mu çekmeyen için elini günahlardan?

Nerdeyse kefen giyecek, bu hale devam edenden?

Ey günahlar içinde yaşayan, onlardan ayrılmayan!

Ruhun elbet bir gün terk edip gider vücudundan.

Birlikteliğe mesrür olana şaşıyorum, arkadaşlarıyla!

Kabre koyduktan sonra sürûrları devam eder oysa.

Bütün bir ömrü neşe ve eğlenceyle geçiren insana, Çok vakit geçmez öldükten sonra mahzun olmasına.

Can emanetine hıyanet etmeyene müjdeler olsun!

Hesap günü hainlik edenlere yazıklar, vahlar olsun!

GÜNAHLARA AĞLAMAK

·        501- Serî es-Sekatî şöyle demiştir: "En güzel şeyler beştir: Günahlara ağlamak519, hataları düzeltmek, görünmeyenleri bilen Yüce Allah'a itaat etmek, kalpleri kirlerden temizlemek, canının her arzuladığı için bir yol bulmamak."520

·        502- Amîr eş-Şa'bî'den: "Geçirdiğim zamanlarıma hep ağlamı-şımdır."521

·        503- Fudayl bin lyâz diyor ki: "İsmini insanlar arasında dolaştır-mayıp kendini gizleyen, işlediği ameller sebebiyle rehin alınmadan önce hatalarına ağlayan insana Allah rahmet etsin."522

·        504- Ebû Osman el-Hîrî'den: "Ağlamayı temenni edip de ağlaya-mayacağınız vakitten önce ağlayın. Servetinize, gençliğinize ağlayın ve geri kalan ömürlerinizi ganimet bilin. Ali bin Ebî Tâlib şöyle demiştir: "İnsanın geri kalan ömrüne kıymet biçilemez."

İSYANLA GEÇEN ÖMRE PİŞMANLIK DUYMAK

·        505- Süfyan bin Uyeyne anlatıyor: "Bir adam bana dedi ki: "En şaşırdığın şey nedir diye sorulsa, Rabbini tanıdıktan sonra ona isyan eden kalptir cevabını verirdim." (Bu meyanda) önceleri şöyle denirdi: "Allah'a itaatla geçirdiğin ömür senin ömründür, isyanla geçirdiğini ömründen sayma."

·        506- Ali bin Hârûn en-Nedîm'm okuduğu başkasına ait bir şiir şöyledir:

Gençliğe Rabbin koruma ve himayesinde olasın dedim.

Güle güle çekip, bir daha gelmemek üzere gönderdim.

Ancak o benimle bulunurken bir bak bana neler etti!

Sayfalarımı günahlarla doldurup, öylece çekip gitti.523

GÜNAHLARINI KULLARDAN GİZLEDİĞİ İÇİN ALLAH'A ŞÜKRETMEK

·        507- Zü'n-Nûn bin İbrahim el-Mısrî'ye arkadaşlarından birisi "nasıl sabahladınız" diye sorunca şu cevabı verdi: "Allah'ın sayılamayacak nimetlerine gark olmuş, sayamayacağımız kadar da günah işlemiş bir halde sabahladım. Neye şükredeceğimizi bilemiyoruz: Bizlere ikram edilen bu güzelliklere mi yoksa insanlardan gizlenen günahlarımıza mı?"

·        508- Ebû Temime el-Huceymî'ye sordular: "Nasıl sabahladınız?" Şu cevabı verdiler: "İki nimet arasında: Allah tarafından gizlenmiş günahlarım ve insanların haberdar oldukları amellerim için yaptıkları hayırlı övgüler."524

·        509- Ukbe el-Esam anlatıyor: Ebû Temime el-Huceymî'nin yanandayken Bekr bin Abdullah yanma geldi ve "Ebû Temime! Nasıl sabahladınız" diye sordu. O da şu cevabı verdi: "İki nimet arasında. İkisi arasında meyledip duruyorum, ancak hangisinin daha hayırlı olduğunu bilmiyorum: Allah'ın örttüğü günahlarım ki, hiç kimse onlar yüzünden beni itham edemez. İkincisi de, kendilerine ulaşan amellerim sebebiyle Allah'ın ikramı olan insanların sevgisi. Allah'a and olsun ki amelim bu sevgiyi hak etmemiştir."

GÜNAHLARI SEVAPLARLA SİLMEK

·        510- Abdullah bin Abbâs'tan: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Yeni yapılmış hasene gibi, daha güzel bir arzu ve önceden işlenmiş bir günahı hızlıca örten bir şey görmedim." İbn Abbâs bunu naklettikten sonra şu ayeti okudu:

"İyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır."525

·        511- Yukarıdaki rivayet mevkuf olarak da Abdullah bin Abbâs'tan rivayet edilmiştir. O şöyle demiştir: "Yeni yapılmış hasene gi- ♦ bi, daha güzel bir arzu ve önceden işlenmiş bir günahı hızlıca örten bir şey görmedim." İbn Abbâs daha sonra şu ayeti okudu:

"İyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır."526 527

·        512- Ukbe bin Âmir'den: Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:

"Günahların ardından iyilikler yapan insan, öldüresiye sıkan bir zırhın bedenim sardığı kimse gibidir. Her iyilik yapmada üzerinden bir halka çözülür."5^

·        513- Ebû Zer el-Gifârî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bana şöyle buyurdu:

"Her nerede olursan Allah'tan kork ve bir kötülüğün ardından onu giderecek bir hasene işle."™

KİBİRDEN KAÇINMAK, TEVAZU SAHİBİ OLMAK

·        514- Dâvûd aleyhisselâm Yüce Allah'a sual etmiş: "Rabbim sizi nerede bulabilirim?" Allah Teâlâ ona ferman etmiş: "Kalpleri kırık insanların yanında."528 529

·        515- Zü'n-Nûn el-Mısrî diyor ki: "Sakın kendini marifet ehli diye iddia etme, ben zühd hayatı yaşayan biriyim, kalbim devamlı ibadetle meşguldür diye birşey söyleme."

Ona "Allah size rahmet etsin, bu sözünüzü açıklar mısınız" denince, şu cevabı verdi: "Farkında değil misiniz, -hakikatlarmı idrak etmekten uzak olduğunuz halde- nefsinizin bazı hallere sahip olduğunuzu düşünerek, marifet ehli olduğunuzu söylediğinde, bu durumda mesnedsiz birşeyi iddia etmiş olmuyor musunuz? Keza zühdie ilgili pekçok halin, sizde sadece bir tanesi bulunmasına rağmen kendinizi zühde nisbet ettiğinizde, gerçekte böyle mi olmuş olursunuz? Aynı şekilde, kalbinizi ibadete bağlayıp, yaptığınız ibadet sebebiyle Allah'm lütfuna mazhar olup kurtulacağınızı sandığınızda, kalbinizi ibadete bağlamış olursunuz; ibadetin sahibi ve size pekçok ikramda bulunmuş Mennân (çok ihsan sahibi) olan Allah'a bağlamamış olursunuz."530

·        516- Ebu'l-Hasan Yahyâ bin Hüseyin el-Kâhirî anlatıyor: "Mısır'a geldiğimde Zü'n-Nûn el-Mısrî'nin halkasına katıldım, içimde, benim orada bulunanlardan üstün olduğum duygusu vardı. Zü'n-Nûn beni görünce dedi ki. "Böyle yapma. Çünkü Allah üç şeyi üç şeyin içinde gizlemiştir: Gadabını kendisine yapılan masiyette, rızasmı O'na taatte, velâyeti (veliliği) de kulları arasında gizlemiştir. O'na karşı yapılan hiçbir masiyeti küçük görme, belki de Allah'ın gadabı on-dadır. Allah'a taatta hiçbir şeyi hakir görme, belki de Allah'ın rızası ondadır. Allah'ın mahlukatmdan da kimseyi küçük görme, belki de evliyasından bir velidir."

·        517- Ebûbekr el-Verrâk'tan: "Nefsin kendini büyük görmesinden kaynaklanan kibri sattım. Rabbin katmda zelil olmaktan korkarak, yerine hakirliği ve zelilliği satın aldım. Zira Rabbin emrine muhalefet edenin cezası zillettir."531

·        518- Ebû Amr İsmail bin Nüceyd'den: "Nefsi kendisine kıymetli geleni dini terk eder."532

·        519- Yine Ebû Amr İsmail bin Nüceyd'den: "Kulun afeti, nefsinin durumuna razı olmasıdır."

·        520- Ebû Osman el-Hîrî şöyle demiştir: "Nefsinde bir ayıp gördüğü halde, buna hüzünlenip kurtulmaya çalışmayan insanın, ayıbını görmesinin sadece kibir ve günahta ısrarına sebep olmasından korkarım."

·        521- Ebu'l-Abbâs bin Atâ'ya "Yüce Allah'ın gadabını çekmeye en yakın olan şey nedir" diye sual edilince, şöyle cevap verdi: "Nefsine ve durumuna bakıp insanın kendini beğenmesidir. Bundan daha da ağırı yaptığı amellere mükafat beklemesidir."533

·        522- Rebî' bin Hüseyin'e soruldu: "Ebû Yezîd! Nasıl sabahladınız?" Şu cevabı verdi: "Zayıf, günahkar, rızıklarını yiyen, bu arada ölümlerini bekleyen kimseler olarak sabahladık."534

RİYADAN KAÇINMAK

·        523- Abdullah bin Ömer'den: Hz. Ömer, Muâz bin Cebel'a uğradı. Baktı ki ağlıyor. "Ey Muâz seni ağlatan nedir" diye sorunca (Hz. Peygamber'i kastederek) şöyle dedi: "Bu kabrin sahibinden işittiğim hadistir:

"Riyanın en küçüğü şirktir.535 Allah Teâlâ'nm en sevdiği kullar, Allah'tan korkan muttaki, kendilerini gizleyen, ortalıkta gözükmedikleri zaman aranmayan, ortaya çıktıklarında da tanınmayanlardır. Bunlar hidayetin imamları, ilmin kandilleridir."536

·        524- Abdullah bin Zeyd bin Âsım'dan: Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu duydum:

"Ey ölesi Araplar! Ey ölesi Araplar! Ey ölesi Araplar! Sizin için en çok korktuğum şey, riya ve içteki (gizli) nefsânî istek(ler)dir."537

·        525- Hanân bin Hârice anlatıyor: Abdullah bin Amr'a sordum: "Cihad ve gaza hakkında ne dersiniz?" Bana şöyle dedi: "İlk önce nefsinden başla, onunla cihad et. İlk önce nefsinden başla, onunla savaş. Çünkü savaş meydanından kaçarken öldürülürsen Yüce Allah seni kaçak olarak diriltir. Gösteriş yaparken öldürülürsen, Allah bu sefer riyakâr olarak diriltir.538 Sabrederek, ecrini Allah'tan umarak öldürülürsen Yüce Allah sabreden ve sevabını uman biri olarak diriltir."539

·        526- Mansûr bin Mu'temir anlatıyor: Saîd bin Cübeyr'e

"Her kim dünya hayatım ve süsünü isterse, onlara dünyadaki amellerinin karşılığım tam veririz ve onlar orada (dünyada) hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. "540 ayetini sordum.

Bana şöyle cevap verdi: "Burada zikredilen kimse, ameli Allah için değil de dünya menfaati için yapandır. Yaptığı amelle esasında Allah Teâlâ'yı murad etmemektedir, işte bu insana amelinin karşılığı dünyada tam olarak verilir.541 Bu ayet Rûm suresindeki şu ayet gibidir:

"İnsanların mallarında artsın diye verdiğiniz faiz (malı), Allah katında artmaz."542

DİLE SAHİP OLMAK

·        527- Ukbe bin Amir'den: "Birgün Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ile karşılaşınca "kurtuluş nerdedir" diye sordum. Bana şöyle cevap verdi: "Ey Ukbe! Diline sahip ol, evine kapan ve günahlarına ağla."543 544

·        528- Ebû Umâme el-Bâhilî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur.

"Allah'a ve ahiret gününe inanan, benim Allah'ın Rasûlü olduğuma şe-hadet eden insan evine kapansın, günahlarına ağlasın. Allah'a ve ahiret gününe inanan ve benim Allah'ın Rasûlü olduğuma şehadet eden insan hayrı söyleyip ganimet (sevap) kazansın, şerri söylemeyip sükût ederek selamette* olsun."55*

. 529-Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ashabına sordu: "İnsanları cehenneme en çok sokan şeyin ne olduğunu biliyor musunuz?” Ashab, "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" dediler. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İnsanları cehenneme en çok sokan şey, iki açıklıktır. Fere ve ağız. Peki insanları cennete en çok sokan şeyin ne olduğunu biliyor musunuz?" Ashab yine "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" cevabını verdiler. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İnsanları cennete en çok sokan şey, Allah'tan korkmak ve güzel ahlak.lt olmaktır."545

·        530- Hâtim el-Esam'dan: "Nefsânî arzular üçtür: Yemek arzusu, konuşma arzusu, bakma arzusu. (Allah'ın rızkını vereceğine) güvenerek yemek arzuna sahip ol. Konuşma arzunu doğru konuşarak kontrol et. Bakmak arzuna da ibretli bakarak hakim ol."546

·        531- Ebû Amr el-Evzâî'den: "Ölümü çokça zikreden kimseye az bir dünyalık yeter. Konuştuklarının amelinden sayılacağım bilen az konuşur."547

·        532- Feth bin Şehref anlatıyor: Ebû Muhammed Abdullah bin Hubeyk el-Antâkî bana dedi ki: "Ey Horasanlı! Kendini düzeltmen ancak şu dört şeyle olur: Gözlerine, diline, kalbine ve nefsânî isteklerine dikkat etmek.548 Gözüne dikkat et! Helal olmayan bir şeye bakma. Dilini tut! Allah'ın kalbinde tam tersinin geçtiğini bildiği birşeyi sakın söyleme.549 Kalbine dikkat et! Onda hiçbir müslümana karşı hi-

lebazlık, kin. bulunmasın. Nefsânî isteklerine de dikkat et! Şer olan şeylere yönelik arzular olmasın. Bu dört haslet sende yoksa üzerine ölü toprağı serp (ölmeye bak), şifa bulursun. (Çünkü ölüm ıslah olmayanlar için en iyi şifadır)."550

MÂ LÂ YA'NÎ'DEN KAÇINMAK

·        533- Hz. Ali'nin torununun oğlu Hasan bin Hasan şöyle demiştir: "Vallahi! Bana göre insanlar içinde en gıbta edilecek kimse şu bedevidir: Zengin ama aynı zamanda Allah'tan korkan, namazlarını kılan, zekatım veren ve insanların meşgul oladurduğu boş, nefsânî işlerle meşgul olmayandır."

·        534- Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: ÇKim kendini düzeltirse rahat eder. Kim Rabbe yaklaşırsa, yakınlaştırılır. Kim içini temizlemeye gayret ederse, kalbi temizlenir. Kim Allah'a tevekkül ederse, ona güven verilir. Kim de faydası olmayan lüzumsuz şeylerin altına girerse, kendisini ilgilendiren faydalı şeyleri zayi eden('551

İNSANLARIN KUSURLARINI ARAŞTIRMAMAK

·        535- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle demiştir: "insanların ayıplarına gözlerini diken insan kendi hatalarım görmez.552 İlgi ve alakasını cehennem ve firdevs cennetine yönelten kimse kîl-u kaiden uzak kahr. İnsanlardan kaçan kimse onların şerrinden emin olur. Kim de şükrederse, Yüce Allah'ın ona olan nimeti artırılır."

İSRAFTAN KAÇINMAK

·        536- Ebu'd-Derdâ'dan: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bir nehrin kenarında abdest aldı. Abdestini bitirince suyun fazlasını nehre döktü ve şöyle buyurdu: “Allah bunu kendilerine faydalı olacak insanlara ulaştıracaktır."553

·        537- Ebûbekr Muhammed bin İshâk diyor ki: "Evimde, kanal suyu bulunduğu halde bir gece geçirdiğimi hatırlamıyorum.554 Havuzdan yetecek kadar suyu alır, artanı tekrardan geri dökeriz."

HELAL RIZIK PEŞİNDE KOŞMAK

·        538- Süfyanu's-Sevrî'den: "Paranın nereden geldiğine dikkat et de namazım (var) son safta kıl."555

·        539- Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: "Bir yerde helalinden bir dirhem bilsem, bineğime atlayıp onu gidip alırdım. Sonra onunla un alır, hamur yoğurur ve ekmek pişirirdim. Ardından bu ekmeği ufalar ve suyla yumuşatırdım. Bilahere (yanımda taşıyarak) bir hastayı ziyarete gittiğimde ona bunu içirirdim. Hasta da bununla şifa bulurdu."

·        540- Siileyman bin Harb şöyle demiştir: "Esved bin Şeybân'dan daha zâhid kim olabilir ki: Devesiyle haccetti. Onun sütünü içti, sırtına bindi. Dönene kadar onun sütünden başka birşey yeyip içmedi.556 Esved kendisine ait olmayan bir evde kalırdı. Bu evde yere hasır serilmemiş geniş bir oda vardı.

·        541- Serî bin Muğallis es-Sekatî şöyle demiştir: "Kurtuluş üç şeydedir: Helal gıda yemek, takvada kemâlât, istikamet üzere bulunmak."

·        542- Serî bin Muğallis es-Sekatî anlatıyor: "Bir defasında çölde giderken acıktım. Bir de baktım yolum üzerinde içinde su bulunan bir çukur, etrafında da yeşillik. İnip oturdum ve dinlendim. Sonra kendime dedim ki: "Ey Serî! Helalinden yiyip, helalinden içeceğin bir gün varsa, o gün işte bugündür." Hatiften bir ses geldi. Sesi işittim fakat sahibini göremedim. Şöyle diyordu: "Ey Serî bin Muğallis! Seni buraya kadar getiren rızık nereden geldi peki?" Bu sözler nefsimi sıkıştırıp daralttı."

·        543- Sehl bin Abdullah et-Tusterî diyor ki: "Zühd, yediği yemeğin nereden geldiğine dikkat eden insanı peşine düşmeden gelip bulur. Nefsine veya başkasına yaltaklık yapan insan doğruluk yolunun kokusunu alamaz."556 557

·        544- Yine Sehl bin Abdullah et-Tusterî diyor ki: "Helal, kendisiyle Allah'a isyan edilmeyen şeydir. Kalbini mâsivadan tasfiye eden kimse, helal kazançla dahi Allah'ı unutmayandır."

·        545- Bişr bin Hâris şöyle demiştir: "İnsanın ekmeğinin nereden geldiğini, ailesinin oturduğu meskenin neyle (helal malla mı) inşa edilip tefriş edildiğini düşünüp ondan sonra konuşması gerekir."558

·        546- Fudayl bin lyâz şunu demiştir: "Helalinden bir dânik559 kazanmak, yetmiş yıllık ibadetten faziletlidir." "Eksik tartmak, yarın kıyamet gününde yüzün kapkara olmasıdır."

·        547- Rebî' bin Hüseyni bir arkadaşını uğurladı. Arkadaşı gider

ken "bana nasihat et" dedi. Rebî ona şöyle dedi: "Salih amel işlemeni ve helalinden yemeni tavsiye ederim."                 -

·        548- Huzeyf e el-Mar'aşî insanların ilk saffa yetişmek için yarıştıklarını görünce şöyle dedi: "Birinci safa koşuşmak yerine, helal ekmek yemeğe koşmaları gerekir."

·        549- Yûnus bin Ubeyd şöyle demiştir: "Helalinden bir dirhem kazanabilmekte çok zorlanıyorum."

Bunu nakleden Mes'ûdî diyor ki: "Bunu diyen Yûnus bin Ubeyd! Peki bizim halimiz nasıl olur?"

·        550- Yine Yûnus bin Ubeyd'den: "Makbul para iki çeşittir: Hak etmeden el uzatmadığın. Allah adına üzerine terettüp eden hakkı ödediğin."

RÜŞVETTEN KAÇINMAK

·        551- Zahidlerden olan Abdullah bin Eksem kâdîhğa atanan kardeşi Yahya bin Eksem'e Merv'den şu şiiri yazıp göndermişti:

Ekmek lokmasını ufalanmış tuzla yersen,

Bu daha leziz gelir kurtlanmış hurmadan.560

Bir yiyecek ki, insanı helaka yaklaştıran,

Kuşlar için tuzağa konmuş yeme benzer.

KADINLARDAN UZAK DURMAK

·        552- Ebû Saîd el-Hudrî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Dünya taze yeşildir, tatlıdır. Allah Teâlâ sizleri dünyaya halife bırakmış, ne yapacaksınız diye bakmaktadır. Dünyanın fitnesinden sakının, kadınların fitnesinden de korunun. Çünkü İsrailoğullarının ilk karşılaştığı fitne, icadın fitnesiydi."561'1

·        553- Ebû Berze'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle derdi:

"Sizin için en çok korktuğum şeylerden bir tanesi de, karınlarınızda ve avret yerlerinizdeki azgın istekler ile sapıttıran nefsânî arzu(lar)dır."562

Bu hadis başka tariklerle de gelmiştir.563

·        554- Yine Ebû Berze'den: "Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu..." Bu rivayette, Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "sapıttıran nefsânî arzulardır" buyurduğu geçmektedir.564

·        555- Abdullah bin Abbâs565 şöyle demiştir: Yûsuf aleyhisselâm üç zelle işlemiştir:

Birincisi: "O iki kişiden kurtulacağım sandığı kimseye dedi ki: "Beni efendin (kralın)ın yanında an (benim suçsuz olduğumu krala hatırlat)." Fakat şeytan ona (Yûsuf'a) kendi Rabbini hatırlamayı unutturdu."566

İkincisi: Kardeşlerine dediği şu sözdür: "Sizler hırsızsınız."567

Üçüncüsü olarak şunu görüyorum: (iftiraya uğradığmı kral bilsin diye kadınların sorgulanmasını istediğinde) "(kral) bilsin, ben ona gıyabında hıyanet etmiş değilim"568 demişti. Cebrâîl de "kadını içinden arzuladığında hainlik etmiş olmadm mı"569 diye sormuş, o dâ şöyle demişti: “Ben (böyle yapmakla) nefsimi temize çıkarmak istemiyorum."570

·        556- Yine Abdullah bin Abbâs'dan: "Yûsuf aleyhisselâm üç zelle işlemiştir:

Birincisi: Kadım arzulamış ve hapsedilmiştir.

İkincisi: "O iki kişiden kurtulacağını sandığı kimseye dedi ki: "Beni efendin (kralın)ın yanında an (benim suçsuz olduğumu krala hatırlat)." Fakat şeytan ona (Yûsuf a) Rabbini hatırlamayı unutturdu da senelerce hapiste kaldı."

Üçüncüsü: Kardeşlerine dediği şu sözdür: "Sizler hırsızsınız."^571

·        557- Abdullah bin Abbâs "eğer Rabbinin doğruyu gösteren delilini görmeseydi Yûsuf da onu arzu etmişti"572 ayetinde geçen delille ilgili ola-j ak da şöyle demiştir: "Ya'kûb aleyhisselâm temsilî olarak önüne getirilmiş ve göğsüne vurmuştu. Bu vuruşla şehveti parmak uçlarından çıkıp gitmişti."573

·        558- Saîd bin Cübeyr "eğer Rabbinin doğruyu gösteren delilim görme-seydi Yûsuf da onu arzu etmişti"574 ayetinde geçen delille ilgili olarak şöyle demiştir: "Cibril'i babası Ya'kûb'un suretinde görünce şehveti parmak uçlarından çıkıp gitti."575

·        559- Amir bin Abdikays şöyle demiştir: "Hayat dört şeyle kâimdir: Giyim, yemek, uyku ve kadm. Kadınlara gelince, (şehvetim peşinde koşmadığım için), gözüme bir kadın ilişince, kadın mı yoksa duvar mı görmüşüm, etkilenmiyorum. Giyime gelince, avretimi örttükten sonra ne giyindiğimi -vallahi- önemsemem. Yemek ve uykuya gelince, (bir noktadan sonra) bunlar bana galebe çalıyor. Fakat -vallahi- gücüm yettiğince onlara karşı dayanmaya çalışıyorum."

Bunu nakleden Hasan-ı Basrî diyor ki: "Vallahi onlara dayanmaya çalışmış ve başarmıştı da."576

TÛL-İ EMELDE BULUNMAMAK577

·        560- Enes bin Mâlik'ten: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yere çizgiler çizdi. Daha sonra yan tarafa bir çizgi daha çizdi ve şöyle buyurdu: "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu, Ademoğlu ve (ileride yapılması) temenni edilen şeyin misalidir. Bu çizgi insanın emelidir. İnsan onu (yapmayı tasarlayıp) emel ederken ecel geliverir."578 579

·        561- Yine Enes bin Mâlik'ten: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “İnsanoğlu ihtiyarlar ama iki şey onda baki kalır: Hırs ve emel."579

·        562- Ebû Saîd el-Hudrî'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) önüne, sonra onun yanma sonra da onun ötesine birer çubuk dikti. Ardından “bunlar nedir biliyor musunuz?" diye sordu. Ashab “Allah ve Rasûlii daha iyi bilir" dediler. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurdu: "Bu (birincisi) insandır. Bu (İkincisi) eceldir. İnsan emeline (üçüncüsiine) ulaşmak için elini uzatır ancak daha varmadan ecel onu yakalayıp kapar."580

·        563- Ebû Hureyre'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah Teâlâ nefse (bedenden) "çık" buyurur. O da “çıkıyorum ama, istemeyerek" der."581 582

564fAli bin Ebî Tâlib, Hz. Ömer'e ikazında şöyle dedi: "Ey müminlerin emiri! İki dostuna (Hz. Peygamber salla’llâhü aleyhi ve sellem. ve Hz. Ebûbekr'e) kavuşmayı istiyorsan kasru'l-eınel sahibi ol, doyuncaya kadar yeme, entarini (eskiyince) ters çevirip giy, gömleğine yama yap ve nalinleri-ni yırtılınca dikip giymeye devam et. Böyle yaparsan onlara kavuşursun^' 592

·        565-Ali bin Ebî Tâlib, Kûfe'de irad ettiği hutbesinde de şöyle demişti: "Ey insanlar! Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey tûl-i emel sahibi olmanız ve nefsinizin isteklerinin peşine düşmenizdir. Tûl-i emel, insana ahireti unutturur. Nefsin isteklerine tabi olmaya gelince, inşam Hak'tan uzaklaştırır. Dikkat ediniz! Dünya geçip gitmekte, ahiret ise gelmektedir. Her ikisinin de kendisine ait cemaatleri oluşmaktadır. Sizler ahiret yurdu insanlarından olunuz. Dünyaya bağlananlardan olmayınız. Bugün amel günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap günüdür, amel yoktur."583

·        566- Mâlik bin Dînâr diyor ki: "Dört şey şekavetin alametidir: Kalbin kasveti, gözün yaş dökmemesi, tûl-i emel, dünyaya hırslı olmak."

·        567- Yine Mâlik bin Dînâr'dan: "Sizden önceki ümmetlerden birinde, bir zata beşyüz yıl ömür verilmiş. Bu süre geçtikten sonra gelinip "ölümü istiyor musun" diye sorulunca şu cevabı vermiş: "Ah, ah! Bu hoş meltemi (dünyayı) kim bırakıp gitmek ister?"

·        568- Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: "Hz. Adem çenetteyken emeli ardında, eceli gözlerinin önündeydi. Cennetten çıkınca emelini gözünün önüne aldı, ecelini ardma koydu."584

·        569- Süfyanu's-Sevrî diyor ki: "Temenni ve beklenti içindeki bir insanın razı olması erişilemez bir hedeftir."

·        570- Yine Süfyanu's-Sevrî'den: Zühd, kasru'l-emeldir yoksa katıksız kuru şeyler yemek ile aba giymek değildir."585

·        571- İbrahim bin Edhem, Süfyanu's-Sevrî'ye yazdığı mektupta şöyle dedi: "Neyi istediğini bilenin sarfetmesi kolay olur. Gözüne sahip olmayanın vahi uzun sürer. Emellere dalıp gidenin ameli kötü olur. Diline sahip olmayan nefsini katleder."586

·        572- Fudayl bin lyâz'dan: "İnsan ne kadar uzun emeller kurarsa, amelini de o derece kötü yapar."587

·        573- Fudayl bin lyâz şöyle de demiştir: "Dün geçmişte kalmış bir kıssadır. Bugün ise amel zamanıdır. Yarını düşünmek ise emeldir."

·        574- Ma'rûf el-Kerhî'den: "Ey Rabbim! Amel etmeye mani olan emelden sana sığınırım."588

·        575- Muhammed bin Ebî Tevbe anlatıyor: "Ma'rûf el-Kerhî namaz için kamet getirdikten sonra bana, "öne geç de namazı kıldır" dedi. Ben ise "bu namazı sîzlere kaldırırsam, başka bir daha kıldıramam" dedim. Bunun üzerine Ma'rûf dedi ki: "Sen başka bir namazı kılmaktan söz ediyorsun. Tûl-i emelden Allah'ı sığınırız. Çünkü bu hayırlı amellere mani olur."589

·        576- Ebû Osman en-Nehdî diyor ki: "Yüzotuz yaşma geldim. Berideki herşeyin azaldığını gördüm. Birşey hariç. O da emelim. Emeli min nasılsa öylece durduğunu görüyorum."

·        577- Ebu'l-Abbâs bin Atâ diyor ki: "Her tedbirin altında dünyaya arzu ve iştiyak vardır. Her arzunun altında da tûl-i emel vardır."

·        578- Abbâs bin Hamza'dan: "Tûl-i emelim şöyle bir bakıp ecelimin ne kadar yakın olduğunu görseydi, ecelimin yakınlığından dolayı kendisinden haya ederdi."590

·        579- Mis'ar bin Kidâm şöyle demiştir: "Birgüne başlayan nice kimseler olmuş, günlerini tamamlayamamışlardır. Nice ertesi günü bekleyenler olmuş yarma erişememişlerdir. Eğer ecel ve ona doğru gidiş olmasaydı bile emel etmeye ve gururlanmaya yine de çok kızardınız."591

·        580- Vuheyb bin Verd diyor ki: "Dünya emeli, hatalar ameli olana, elde etmek istediğinin peşine hırsla koşana, yaptıklarına pek dikkat etmeyene, dünya işlerini çok iyi bildiği halde ahiretteki durumunu hiç düşünmeyene yazıklar olsun."

·        581- Ebû Hamza es-Sûfî'den: "Beklentiler içinde olmak belaların ve ölüm sonrası okların habercileridir."

·        582- Ebûbekr eş-Şiblî diyor ki: "Düşüncelerin ne gelecek ne de geçmiş günlere yönelik olsun. Düşüncen hep seninle olsun."592

·        583- Abdullah bin Muhammed bin Münâzil'den: "İnsan ölünce, geriye yaptığı planlar ve hesaplardan daha fazla birşey bırakmaz."593

·        584- Yahyâ bin Muâz er-Râzî şöyle demiştir: "Kul arzu ve isteklerini îfa etme yönünde sadece vaadde bulunabilir, her an acziyetle,onu yapamamakla karşı karşıyadır."594

·        585- Ebû Hişâm Abdulmelik el-Meğâzilî'ye zühdün ne olduğu sorulunca şu cevabı verdi: "Emelleri bırakmak, tüm gayreti Allah'a itaate yöneltmektir."595

·        586- Ali bin Hucr anlatıyor: "Irak'tan otuzüç yaşında ayrıldım. Kendi kendime dedim ki: "Eğer bir otuzüç yıl daha yaşarsam, elde ettiğim ilimlere hizmet edeceğim." Bundan sonra bir otuzüç yıl daha yaşadım. Irak'tan ayrılırken temenni ettiğim şeyi hâlâ temenni ediyorum."

·        587- Serî es-Sekatî anlatıyor: Birgün kabristana gitmek için evden çıktım. Oraya vardığımda baktım ki Behlül Dânâ orada. Ayaklarını bir kabre uzatmış, toprakla oynamakta. "Sen de mi buradasın" diye sordum. "Evet" dedi. "Bana eziyet etmeyenlerin yanında duruyorum. Yanlarına gelmediğim zamanlarda da beni kınamıyorlar." Ona "Behlül! Ekmek fiyatları arttı" dedim. Şu cevabı verdi: "Vallahi bir nebze bile ehemmiyet vermiyorum buna. Çünkü bize gerekli olan emrolun-duğumuz gibi Allah'a kulluk etmek, O'na gereken de vaad ettiği şekilde bizi rızıklandırmaktır." Behlül bu sözlerin ardından dönüp gitti. Giderken şöyle diyordu:

Ey dünya ye geçici şâşâsından faydalanan!

Gözleri onun güzelliklerinden uyku tutmayan! Ulaşamayacağın şeyler peşinde ömrü tükettin! Rabbine kavuştuğunda acaba ne diyeceksin?596

·        588- Yahyâ bin Maîn diyor ki:

Dünyada uzun süre kalıp yaşamayı ümid ediyoruz.

Günleriyse, göz açıp kapattım, bir nefeslik sayıyoruz.

·        589- es-Saletân el-Abdî diyor ki:

Gündüzlerin geçerek gidişi,

Akşamın üstüne akın edişi, Genç zevatı yaşlandırıyor. İhtiyarları toprağa veriyor.

Gece gündüz üstüne çökünce, Gündüzü kaldırıp gönderince, Bunun ardından mutlak gelir, yeni başlayan birgün belirir.

Sabah ve akşamlan her zaman,

Daim ihtiyaçlar var, durmadan.

Yaşayan insan için hiç bitmez,

Gereksinimleri var, tükenmez.

Hayatta oldukça her dem olur,

İhtiyaçlar hiç bitmez, bulunur.

İnsan sonunda vefatla gider,

Bazı ihtiyaçları geride bekler.597 598

·        590- Ebûbekr Abdullah bin Muhammed bin Ebi'd-Dünyâ'dan:

Gömüyor musun ölümün helak ettiğini?

Meşrikle mağribin arasına giriverdiğini!

Tûl-i ömür umuyorsun yaşlılık peşinden!

Yaşlılık en faydalısı değil mi iki ölümden?60®

·        591- Mus'ab ez-Zubeyrî diyor ki: Bana göre Ebü'l-Atâhiye el-

Anezî'nin en güzel şiiri şudur:

Öyle emellerle uzun hedeflere takıldın!

Dünyaya hırslı bir şekilde kapıldın!

Ey kişi! Hazır ol aile ve maldan firaka!

Her hangi bir halde öleceksin mutlaka!!..

·        592- Ebûbekr es-Sûlî de Ebu'l-Atâhiye'nin zühdle ilgili yukarıdaki şiirini okumuştur.

·        593- Ebû Sa'd Abdurrahman bin Muhammed bin Dürüst şiirin

de şöyle der:

Kalbimin her vadide şaşkın şaşkın gezdiğini görünce,

Şaşırdım ak saçlara rağmen, hâlâ genç kalan gönlüme!

·        594- Ebû Sehl Muhammed bin Süleyman bir şiirinde şöyle söyler:

Cömertlik yaparak ben dünyayı kazandım.

Tûl-i emel peydahlanınca ihsana başladım.

Zamanın aktığı yeri ve gittiği yolu bildim.

Ömrüm bitmeden dünyayı ardıma bıraktım.599

AZ YEMEK, GÜZEL YEMEK PEŞİNDE KOŞMAMAK

·        595- Ubeyy bin Ka'b'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:

Ademoğlunun yediği dünyaya misal kılınmıştır: Ademoğlundan çıkana bir bakın. Yiyeceğini baharatlayıp tuzlasa bile sonunda ne olacağını bilir."600

·        596- Abdullah bin Abbâs'tan: "Musa aleyhisselâm bir hurma parçasına olan ihtiyacını kastederek

"Rabbim, doğrusu bana indireceğin bir hayra muhtacım"601 dedi. Açlığının şiddetinden karnı beline yapışmıştı.602

·        597- " Rabbim, doğrusu bana indireceğin bir hayra muhtacım."603

Abdullah bin Abbâs bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak yine şöyle demiştir: "Musa aleyhisselâm açlıktan belini doğrultabilmek için Allah'tan bir parça ekmek niyaz etmiştir."604

·        598- Ebû Süleyman ed-Dârânî diyor ki: "Ailem birgün soframa ekmek ve tuz koydular. Tuzun içinde susam da vardı. Onları da yedim. Bir yıl sonra dahi onun neden olduğu pası kalbimde hissettim."

·        599- Ahmed bin Ebi'l-Havârî anlatıyor: Ebû Süleyman ed-Dârânî bana dedi ki: "Ahmed! Biraz açlık, biraz zorluk, bir parça elbise sıkıntısı605, biraz fakirlik çek, biraz da sabret. Çünkü dünyadaki günlerin geçip gitti."

·        600- Yine Ebû Süleyman ed-Dârânî'den: "Kalp acıkıp susayınca safileşir ve yumuşar. Doyup kanınca da körleşir."606

·        601- Serî bin Muğallis es-Sekatî şöyle demiştir: "Nefsim otuz yıldır havucu pekmeze batırıp yiyeyim diye diretiyor ancak bunu hiç yapmadım."607

·        602- Yine Stî bin Muğallis es-Sekatî'den: "Hüseyin el-Fellâ-sî'nin metodu hoşuma gidiyor. Çünkü o sadece kırıntıları yerdi."

·        603- Serî bin Muğallis anlatıyor: Yanma uğrayanlar Utbetu'l-Gu-lâm'm iri tuzla arpa ekmeği yediğini gördüler. Ona yemeğinin sadeliğinden söz açılınca şöyle dedi: "Evet, ahiretteki kebap ve ziyafetlere erişene dek böyle idare edeceğiz."

·        604- Ebu'l-Abbâs es-Serrâc anlatıyor: İbrahim bin Serî es-Seka-tî'ye sordum:

"Babanız Serî es-Sekatî malınızdan nasıl yiyordu?" Şu cevabı verdi: "Babam şöyle diyordu: "Zaruret durumunda leşten ne kadar yemem helal ise sizlerin malmdan da o kadarını mecburen yiyorum."

·        605- Cüneyd-i Bağdadî anlatıyor: "Birgün Serî es-Sekatî'nin yanına girdim. Bana dedi ki: "Sen de şu kuşa hayret etmez misin? Gelip şu saçağa konardı. Ben ona ekmek parçası hazırlar, ufalayıp avucumun içine koyardım. Oradan uçup elime konar ve hazırladığım ekmeği yerdi. Birgün tekrardan saçağa kondu, ben de ekmeği ufalayıp avucumun içine koydum fakat önceleri yaptığı gibi gelip elime konmadı. Benden kaçmasının sebebi ne olabilir diye düşündüm. Sonra sebebini buldum: İnce tuz yemiştim. İçimden "bundan sonra bir daha ince tuz yemeyeceğim" diye tövbe ettim. Kuş hemencecik elime kondu ve ekmek kırıntılarını yedikten sonra uçtu."608

·        606- Bişr bin Haris'den: "Bu insanoğlu için karnından daha rezil edici birşey görmedim."609

·        607- İbrâhîm bin Edhem'den: "Açlık kalbi yumuşatır."610

' 608-Fudayl bin lyâz diyor ki: "İki huy kalbi karartır: Çok uyumak ve çok yemek."611

·        609- Saîd bin Abdulazîz'e "kâfi rızkın ölçüsü nedir" diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Bir gün doymak, bir gün aç kalmaktır."

·        610- Muhammed bin Fadl el-Belhî diyor ki: "Dünya senin nüdendir. Midene ne kadar zühd uygularsan dünyaya da o kadar uygulu-yorsundur."612

·        611- Utbî anlatıyor: "Hukemâdan bir üstadımızla birlikte otururduk. O şöyle derdi: "Ademoğlu miskin ve zavallı bir varlıktır. Ne zaman vefat edeceği, ne zaman hastalıklarla karşılaşacağı belli değildir. Çok çabuk acıkır, doyunca da bezginleşir."

·        612- Ebû Muhammed el-Cerîrî anlatıyor: Odasına girince Serî es-Sekatî'nin ağladığını gördüm. Ayakta durup bekledim, bana birşeyi işaret etti. Baktım, kırık bir testi. Sonra şunları söyledi: "Kız çocuğum dün gece bu testiyi getirdi ve 'babacığım! Testiyi şuraya asıyorum. İftar ettiğinde ondan içersin. Çünkü bu gece sıcak olacak' dedi ve gitti. Daha sonra mütemadiyen yaptığım bir işi yapmak için kalktım. Bu esnada uykum geldi. Rüyamda, odama çok güzel bir cariyenin geldiğini gördüm. Ona "ey cariye! Sen kiminsin" diye sordum. "Ben, bardaktaki soğuk suyu içmeyene aidim" dedi ve testiyi alıp yere çaldı, kırdı."

Cerîrî diyor ki: Toprak zamanla üzerini örtene dek testi parçaları savrulmuş halde odasında durmaktaydı."613

AZ UYUMAK

613rSerî es-Sekatî, hakikat ehli abidlerden söz edilince şöyle dedi: "Onların yemesi hastanın yiyişi gibidir. Uykuları da suda boğulmak üzere olanın uykusu gibidir."614 615

·        614- Cüneyd-i Bağdâdî şöyle demiştir: "Biz bu yolumuzu dört temel üzerine bina ediyoruz: Vecd hali olmadan konuşmuyoruz. Son raddeye gelmeden yemek yemiyoruz. Dayanamaz hale gelmedikçe uyumuyoruz. Sadece Rabbimize olan korkumuzdan dolayı susuyoruz."613

·        615- İbrahim bin Edhem şöyle demiştir: İnsan altı engeli aşmadıkça salihlerin derecesine erişemez:

·        a) Nimet kapısını kapatıp, zorluk kapısını açmadıkça. ..

·        b) İzzet kapısını kapatıp, tevazu kapısını açmadıkça.616

·        c) Rahat kapısını kapatıp, darlık kapısını açmadıkça.

·        d) Uyku kapısını kapatıp, seher kapısını açmadıkça.

·        e) Zenginlik kapısını kapatıp, fakirlik kapışım açmadıkça.

·        f) Emel kapısını kapatıp, ölüme hazırlık kapısını açmadıkça."617

·        616- Ömer bin Abdulazîz çok defa şu şiirle temsil getirirdi:

Gündüzlerin günah ve gafletle geçiyor ey mağrur!

Gecen de uykuyla gidiyor, helak sana layık olur!

Akıbetinden hoşlanmayacağının yorulursun ardında!

Farkı yok, hayvanlar da dünyada böyle yaşamakta!..618

·        617- Rabâh bin el-Cerrâh anlatıyor: "Ben, ibadet ehli kadınlardan olan Ebû Osman el-Hîrî'nin hanımı Patıma bintu Bezî'i gördüm. Gecenin çoğunu namazla geçirirdi. Geceleyin uykuya daldığımdan dolayı Kur'ân kıraatini ve namazdaki sesini sonuna dek takip edemiyordum. Ancak o sabah namazım yatsının abdestiyle kılıyordu."

·        618- Ebûbekr es-Sûfî anlatıyor: "Ebû Muâviye el-Esved'i Tarsus şehrinin surlarında gördüm. Hem ağlıyor hem de şöyle diyordu: "En büyük düşüncesi dünya olanın yarın kıyamette gamı çok uzun sürer. Azaptan korkan, dünya arzularından yüz çevirir. Kim de ne ile karşılaşacağından korkarsa, sahip olduklarının hesabından son derece endişe duyar. Ey Ebû Muâviye! Eğer sen nefsin için bol ecir istiyorsan geceleri uyuma, dinlenme. Önünden salih ameller gönder, dünyayla fazla meşgul olmayı bırak. Uyarıldığın şey başına gelmeden önce acele et, acele et."

Ebûbekr es-Sûfî diyor ki: Bunları söyledikten sonra ağlamaya başladı.®»

·        619- Ebû İshâk İbrahim el-Havvâs şöyle der: "Yüce Allah üç şeyi sever, üç şeye de buğzeder. Sevdikleri şunlardır: Az konuşmak, az uyumak, az yemek. Buğzettikleri de şunlardır: Çok konuşmak, çok yemek, çok uyumak."619 620

·        620- İbrâhim el-Havvâs, marifet ehli bir zattan da şunu nakleder: "Karnını iyice dolduran insan seher vakti kalkmaya arzu duymaz.621 Çok uyuması yüzünden hüzünlenmek diye bir endişesi olmaz. Zalimlerle haşir neşir olduğundan yaptıklarının doğru olup olmadığına dikkat etmez. Boş konuşmalarla vakit öldürdüğünden kalbinin katılığının yumuşamasına iştiyak duymaz. Mal ve şerefi sevdiğinden Allah sevgisine meyli olmaz. Mahlukat ile bütün vakitlerini geçirdiğinden Allah ile başbaşa kalmak, ona ünsiyet etmek isteği bulunmaz. Dünyaya rağbet ettiğinden ruhuna sürür kazandırmayı düşünmez."

MAL SEVGİSİNDEN KAÇINMAK-MAL YIĞMAMAK

·        621- Ebû Hureyre'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Yaşlılıktan dolayı Ademoğlunun bedeni güçten düşer, vücudu zayıflar ama kalbi iki şeyde hâlâ gençtir: Uzun ömür, çok mal edinme."622 623

·        622- Ebû Umâme el-Bâhilî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Rüyamda cennete girdiğim gösterildi. Bir de baktım ki, cennetin üst makamlarında fakir muhacirler ile müslümanların çocukları. Ancak zenginler ve kadınlardan-daha az kimse de yok. Sordum: "Zenginlerle kadınları en az kimseler olarak görmemin sebebi nedir?" Bana şu cevap verildi: "Zenginler kapıda hesaba çekilmekteler, mallarından sorgulanmaktadırlar. Kadınlara gelince iki kırmızı, yani altınla ipek onları helak etmiştir." Daha sonra cennetin sekiz kapısından birinden çıktım. Ümmetimi tek tek bana sunmaya başladılar. Ancak Abdurrahman bin Avfı göremedim. Tam ümidimi kesmişken onu da gördüm. Beni görünce ağlamaya başladı. "Abdurrahman! Niçin ağlıyorsun" diye sordum. Dedi ki: "Seni hak üzere gönderene and olsun ki! Sizi göremeyince, asla göremeyeceğim zannına kapıldım." Ona "niye ki" diye sordum. "Malımın çokluğundan dolayı, size gelene kadar hâlâ hesaba çekilip sorgulanıyordum."635

·        623- Ebu' d-Derdâ şöyle demiştir: "Bazı şeyleri emel ediyor, mal biriktiriyorsunuz. Oysa emellerinize ulaşamayacak, biriktirdiklerinizi de yiyemeyeceksiniz."624

·        624- Ömer bin Abdulazîz birgün hanımı Fâtıma'nm yanına geldi ve "Fâtıma! Sende bir dirhem var mı? (Ağzımı tatlandırıp susuzluğumuzu gidermek için) üzüm alacağım da" diye sordu. O da "hayır" dedi. Bu sefer "peki üzüm alabilecek kadar bozuk paran var mı?" diye sordu. Hanımı yine "yok" dedi. Ardından da kocasına sitem etti: "Sen hem müminlerin emirisin, hem de üzüm alacak ne bir dirhemin ne de bozuk paran var." Ömer bin Abdulazîz de ona dedi ki: "Yarın cehennemde susuzlukla azaba uğratilmaktansa burada susuz kalmayı hayli hayli tercih ederim."625

·        625- Yûsuf bin Ya'kûb el-Kâhilî anlatıyor: "Ömer bin. Abdulazîz kısa kürk giyerdi. Evinin kandili, üç kamış üzerindeki kurutulmuş çanak içindeki yağ idi. (Doğru düzgün bir kandili bile yoktu)."

·        626- Süfyanu's-Sevrî'den "Dünyalık fazla şeyler kıyamet gününde Allah katında pislik hükmündedir."

Bir adam da Sa'dân bin Humeys'e sordu: "Ey Ebû Abdullah’. Dünyalık fazla şeyler nelerdir?" Ona şu cevabı verdi: "Kardeşin çıplakken yanında fazla bir gömleğin bulunmasıdır. Kardeşinin ayakları yalınken yanında fazla bir çift ayakkabı bulunmasıdır."

·        627- İshâk bin Mansûr es-Selûlî anlatıyor: "Bir arkadaşımla beraber Dâvûd et-Tâî'nin yanma geldik. Kendileri toprağın üzerinde oturmaktaydılar. Arkadaşıma onu gösterek "bu zat zâhiddir" dedim. O ise şöyle dedi: "Zâhid dünyalığa sahip olduğu halde onu terk edendir."626

·        628- Bişr bin Haris'den: "İlim ehli, az mal sahibi olmanın kıyamette hayır olacağında icma etmişlerdir."

Mâlik bin Dinar şöyle demiştir: "Benimle beraber dua edin ve duama âmîn deyin: Allahım! Dünyalık sahibinin evine az veya çok birşey sokma. Âmîn deyin."

·        629- Hafs bin Abdurrahman anlatıyor: "Mâlik bin Dînâr'ın ahiret tasası olmayan bir komşusu vardı. Mâlik karşılaştığı zaman ona "ey Ebû Fulân! Eğer elindeki malı helalinden topladıysan, artık yetinmen icap eder. Yok haram yollarla elde ettiysen sahiplerine iade etmen gerekir" derdi. Komşusu da cevaben "ey Mâlik! Biz dünyayı (bir sürü sı-kmtılar çekerek) gıdım gıdım elde ediyoruz (kimseye bir şey veremem)" derdi. Mâlik de ona "vallahi, ölüm sana gelecek ve seni gıdım gıdım ufalayacak" derdi. Bir müddet geçince, bu adam hastalandı ve Mâlik ziyaretine geldi. Ona "kendini nasıl hissediyorsun" diye sordu. O da "kötü" dedi. Ona "niye ki" diye sordu. O da şu cevabı verdi: "Rabbimden bir haberci geldi ve bana 'azaba kavuşacaksın, müjdeler olsun' dedi."

·        630- Mâlik bin Dînâr naklediyor: "İlim ehlinden birisi şöyle dedi: Tüm günahların kaynağına baktım, -bununla çok imtihan edildiğimden dolayı- kökünde sadece mal sevgisinin yattığını gördüm. Mal sevgisini gönlünden atan insan rahat eder."627

·        631- Ca'fer bin Burkan anlatıyor: Sâlih bin Mismâr "insanlara şaşıyorum?" deyince, hangi hususlarına şaşıyorsunuz diye sordum. Şöyle cevap verdiler: "Hâzinelerini geride bırakarak dünyadan müflis olarak ayrılıyorlar."628

·        632- Ebu'l-Feth el-Bustî el-Kâtib bir kasidesinde şöyle diyor:

Ey zamanın harap ettiklerini imar etmeye çalışan! Vallahi iman olmaz harap olan ömrün, bana inan!

Ey dünyalık peşinde koşup mal yığmaya bakan!

Unuttun mu, maldan gelen sürürün sonu hüsran!629

NİMETLER İÇİNDE YÜZMEMEK

·        633- Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: "Bazıları zenginliği istediler ve bunun çok mal biriktirmek olduğunu zannettiler. Oysa zenginlik kanaat sahibi olmaktır. Keza onlar rahatı çok mal biriktirmede aradılar. Oysa rahat az malla yetinmektedir. Yine onlar insanların kendilerine saygı göstermelerini istediler. Oysa üstünlük takvadadır. Yine onlar nimeti kaliteli ve narin elbiselerde630, çeşit çeşit güzel yemeklerde aradılar.631 Oysa asıl nimet İslam'ı yaşamak, örtünebilecek birşeyler giyinmek ve afiyet üzere bulunmaktır."632

·        634- Ibrahim bin Beşşâr anlatıyor: Ben, İbrahim bin Edhem, Ebû Yûsuf el-Gasûlî ve Ebû Abdullah es-Sincârî İskenderiye'ye gitmek için yola çıktık. Yolumuz Ürdün Nehri'ne vardı. Nehrin kenarına oturup dinlenmeye başladık. Ebû Yûsuf'un yanında kuru ekmek parçaları varmış, onları çıkardı ve önümüze koydu. Bunları birlikte yedik ve Yüce Allah'a hamd ettik. Ben kalkıp İbrahim'e su getirmeye gittim. Ancak İbrahim de ardımdan kalkıp nehre koştu. Su dizlerine gelinceye kadar nehre girdi. Sonra avuçlarını su doldurdu ve bismillah deyip içti. İçtikten sonra elhamdülillah dedi. Ardından sudan çıkıp ayaklarım uzattı ve Ebû Yûsuf'a "Ebû Yûsuf! Melikler ve onların çocukları bizim nasıl bir nimet ve sürür içinde bulunduğumuzu bilselerdi, çok güzel ve rahat bir hayat yaşamamızdan dolayı (kıskançlıklarından) kılıçlarla boyunlarımızı vururlardı" dedi. Ben de ona dedim ki: "Ebû İshâk! İnsanlar rahatın ve maddi nimetler içinde yüzmenin peşinde koştukları için doğru yolu şaşırdılar." Benim bu sözüm üzerine tebessüm etti ve sordu: "Bu güzel sözü nereden aldın?"633

SERVETLE MAĞRÛR OLMAMAK

·        635- Abdullah bin eş-Şihhîr'den:

"Çoklukla övünmek sizi (haktan) oyaladı"634 ayeti nazil olunca Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) öyle buyurdu:

"Ademoğlu "malım, malım" deyip durur. Oysa (ey Ademoğlu!) Yeyip tükettiğin, giyip eskittiğin, tasadduk edip sarf ettiğin dışında malının sana faydası mı var?"M5

·        636- Süfyan bin Saîd anlatıyor: Meryem oğlu İsâ şöyle dermiş: "Her hatanın kökünde dünya sevgisi vardır.635 Malda da pekçok hastalık vardır." Kendisine "maldaki hastalık nedir ki" diye sorulunca şöyle cevap vermiş: "Kişi kibirden ve böbürlenmeden kurtulamaz." "Peki ya kurtulursa" diye sorduklarında şu cevabı vermiş: "Malını düzenlemek ve haramlardan koruma gayreti onu Allah Azze ve Cel-le'nin zikrinden ahkor."636 637

·        637- Ibrâhîm bin Beşşâr anlatıyor: "Birgün sahrada İbrahim bin Edhem ile birlikte yürüyorduk. Yolumuza üzeri tümsek şeklinde yükseltilmiş bir mezar çıktı. İbrahim ona dua etti. Ben "bu kimin kabridir" diye sordum. "Humeyd bin Câbir'in kabridir. O bu civardaki şehirlerin hepsinin emîri idi. Dünya denizlerine batıp dalmıştı. Ancak daha sonra Yüce Allah onu bundan çekip kurtardı. (Bu şöyle olmuş): Bana gelen habere göre, gurur ve fitneye kapıldığı mülkündeki mekanlardan birisinde, birşey sebebiyle birgün çok gururlanıp sevinmiş. Daha sonra ailesiyle birlikte o binada uykuya çekilmiş. Geceleyin bir rüya görmüş: Rüyasında bir adam başında dikelmekte ve elinde bir kitap tutmaktadır. Adam kitabı kendisine uzatmış. Kitabı alıp bakınca, ne görsün, içinde altın suyuyla şöyle bir yazı yazılmış: Fani olanı bakiye tercih etme, melikliğin, kudretin, saltanatın, kölelerin, hizmetçilerin, lezzet ve tat aldığın şeyler ile nefsânî arzularını yerine getirebilmenle sakın aldanma. Bugün sen bir takım şeylerde güçlüsün, ancak bunlar elde emanettir. Bunlar bugün senin elindedirler ancak yarın helak olacaklardır. Bunlar bugün sevinme ve mutluluk vesilesidir-

ler ancak esasında boş şeylerdir ve gurura kapılma sebepleridirler. Bunlar bugünlüktür, yarın da sahip olunacağına garanti yoktur. Öyleyse Allah'ın emrine koş. Çünkü Hz. Allah şöyle buyurmaktadır:

"Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun."637

Emîr bu rüyanın tesiriyle korkuyla uyanmış ve "bu Allah'tan bana bir uyarı ve ikazdır" demiş. Hemen ardından sahip olduklarını ve emirliği bırakarak bu dağa gelmiş ve ölene dek burada ibadet etmiş. Allah ona rahmet etsin."649

TASADDUK ETMEK

·        638- Adiy bin Hâtim'den: Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:

"Yarını hurmayla da olsa cehennemden sakının."650

BULUNDUĞU MAKAMDA DÜNYAYA MEYLETMEMEK, GURURLANMAMAK

·        639- Ebû Umâme el-Bâhilî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) birgün bizlere öğle namazım kıldırdı. Sonra Bakî' mezarlığına651 yöneldi. Camideki cemaat da Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) önlerinde yürüdüğü halde onu takip etti. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Bakî' mezarlığına vardı. Elinde bir hurma dalı vardı. Sonra arkasındaki cemaate dönüp "geçin, geçin" buyurdu. Böylece hepsi önüne geçti. Cemaattan birisi dedi ki: "Bizler sizin arkanızdan geliyorduk. Niçin bizle-ri öne geçirdiniz ki?" Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Nalinlerinizin sesini duyunca nefsime bir kibir gelmesinden korktum."638

·        648 Âl-u İmrân/3,133.

·        649  Ebû Nuaym, Hilye, VIII/33; İbnu'i-Cevzî, Sıfüfu's-Sııfve, IV/3S6-7.

689 el-Buhârî, ez-Zekât, bâbun itteku'n-nâra ve lev bi şikki temratin; Müslim,,ez-Zekât, bâbu'l-hassi ale’s-sa-dekati ve lev bi şikki temra...

·        651  Medine kabristanı. (M).

·        652  el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, III/S30.

·        640- Yine Ebû Umâme el-Bâhilî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) sıcak bir günde Bakîu'l-Ğarkad kabristanına doğru yöneldi. İnsanlar arkasında yürüyorlardı. Ardından gelenlerin nalin seslerini işitince bu zoruna, gitti ve hemen oturdu. Nefsine kibirden en küçük birşey gelmemesi için herkesi önüne geçirdi."639

·        641- Abdullah bin Amr'dan: "Rasûlüllah'ın (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yaslanarak yediği ve arkasından iki kişinin yürüdüğü görülmemiştir."640

·        642- Câbir bin Abdullah'tan: "Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) dışarı çıktığında ashab önünde yürür, Peygamber'in ardını meleklere bırakırlardı."641

Başka bir tarikte şöyle geçer: Câbir, Lokman Hekîm'in sözü olan

"Ve yürüyüşünde mutedil ol ve sesini de kıs"642 ayeti okudu ve dedi ki: "Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) dışarı çıktığında ashab önünde yürür, Peygamber'in ardını meleklere bırakırlardı."

·        643- Bu rivayet başka tarikle de gelmiştir.

·        644- Abdullah bin Abbâs'tan: "Rasûlüllah'ın (salla’llâhü aleyhi ve sellem) arkasından yürüdüm. Baktım ardından yürümemi kerih görüyor mu onaylıyor mu? Beni eliyle tutup yanına çekti ve beraberinde yürüdüm. İkinci kez geri kalıp arkasında yürümeye başladım. Yine beni eliyle tutup yanına çekti ve beraberinde yürümeye başladım. Bundan anladım ki, arkasında yürünmesinden hoşlanmıyordu."643

·        645- Mikdâd bin Esved'den: "Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) beni bir işin başına görevlendirdi. Halledip döndüğümde 'başkanlığı nasıl buldun' diye sordu. Ben de dedim ki: "Yâ Rasûlellah! Sanki tüm insanlar emrime verilmiş gibi hissettim. Vallahi yaşadığım müddetçe artık bir işin başında olmak istemem."644

·        646- Süleym bin Hanzala el-Bekrî anlatıyor: Ubey bin Ka'b'm etrafında oturuyorduk. Kendisine sorular soruyorduk. Daha sonra kalktı, biz de ardından takip ettik. Bu durum Ömer bin el-Hattâb'a arz edilince kırbaçla üzerine yüklendi. Ubey "dur ey müminlerin emiri" deyince, Hz. Ömer onu "bu arkasından gidilen için fitne, ardından giden için de zillettir" diye azarladı.645

·        647- Saîd bin Cübeyr bir grup insanın ardından kendisini takip ettiklerini görünce, olan bundan men etti ve şöyle dedi: "Bu, ardından giden için zillet, ardından gidilen için fitnedir."646

·        648- Bazıları Hasan-ı Basrî'nin arkasından yürüyünce onlara şöyle dedi: "Allah sizlere rahmet eylesin. Böyle şeyler zayıf mümini yoldan çıkarır."647

·        649- Ebu't-Tayyib Sehl bin Muhammed bin Süleyman şöyle demiştir: "Arkasından nalinlerin seslerini duymak isteyen insan, bütün dünyayı ve içindekileri istiyor demektir. Bu insanın hakikattaki meramı şudur: "Bana dünyanızı verin, dinimi alın. Dünyanızı çıkarıp bana sunun, çünkü ben dünya ve sizler için dinimi çıkarıp sundum."

·        650- Mücâhid bin Cebr şöyle demiştir: "Hizmetçileri çok olanın şeytanları da çok olur."

·        651- Zü'n-Nûn el-Mısrî'ye "müridin Yüce Allah karşısında aldandığı afet nedir" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Gördüğü manevi lü-tuflar, kerametler ve manevi işaretlerdir." Tekrardan soruldu: "Ey Ebu'l-Feyz! Peki mürid bu dereceye vasıl olmadan önce neye aldanır?" Buna da şöyle cevap verdi: "İnsanların arkasından yürümesi, halkın kendisine tazim etmesi, mecliste hürmet edip yer açması ve tabi olanlarının çok olmasıyla. Allah'ın imtihan ve sınamalarından yine O'na sığınırız."648

·        652- Bişr bin Hâris şöyle demiştir: "Zühd dünyayı terk etmek değildir. Zühd Allah dışmdaki herşeyi terk etmendir. İşte bak, Dâvûd aleyhisselâm ile Süleyman aleyhisselâm dünyaya sahip olmalarına rağmen Allah katında zâhid idiler."

·        653- Mâlik bin Dînâr diyor ki: "Mâlik'in zâhid olduğunu söylüyorlar. Cübbesi, elbisesi var, bu haliyle mi zâhiddir? Esas zâhid Ömer bin Abdulazîz'dir. Dünya bütün imkanlarıyla önüne geldiği halde o bunları terk etmiştir."649

·        654- Cüneyd bin Muhammed el-Bağdâdî'den: "Çabuk kızmak, fakirliği hakir görmek, makam sevgisi, işte bunların hepsi nefse muhabbetten kaynaklanmaktadır. Bu, kulluğu bir tarafa bırakmak ve ru-bubiyet mücadelesine girmektir."

·        655- Süfyanu's-Sevrî şöyle demiştir: "Yüksek bir makamda (bulunurken nefsânî isteklere tabi olmaktan kaçınarak) zâhid olmak, dünyaya karşı zâhid olmaktan çok daha zordur."650

·        656- Ebû Abdullah el-Mağribî diyor ki: "Sahip olduğu rahatlık ortamında zühd hayatı yaşayan insan, büyük ve yüksek bir makamda bulunsa bile zühd hayatı yaşar. Büyük ve yüksek bir makamda bulunup da zühd hayatı yaşayan insanın adı ise "velayet (velilik) defteri" ne yazılır."

·        657- Ebû Amr İsmail bin Nuceyd'den: "Makam sahibi olmasına rağmen insanlar nezdinde bunun ağırlığını hissettirmeyip tevazuya sarılan insanın dünya ve içindekilerden yüz çevirmesi kolay olur."651

HALE RIZA GÖSTERMEK-KANAATKÂR OLMAK

·        658- Câbir bin Abdullah'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: "Kanaat tükenmeyen bir hazinedir."652

·        659- Ubeydullah bin Mihsan'dan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Ailesi afiyette, bedeni sıhhatli, günlük rızkı da bulunduğu halde sabahlayan kimseye sanki dünya verilmiş gibidir."653

·        660- Hz. Ömer şöyle demiştir: "Zatma sığınıp O'nunla yetinene Allah yeter. Allah'tan ümidini kesip başkasına yönelenin basireti kapanır. Eline geçen az dünyalıkla doymayan kimseye topladığı çok mal da fayda vermez, tatmin etmez. Sen yetecek kadarıyla yetin. Nefsine, haramlardan kaçınıp azla yetinmeyi öğret. Hilekârlıktan sakın çünkü yarın .kıyamette bunun hesabı çok uzun sürer."654.

·        661- Bişr bin Hâris şöyle demiştir: "Çok kanaatkar olan insanın izzeti dışında birşeyi olmasa, o bile ona yeter."655

·        662- Bişr bin Hâris anlatıyor: F’udayl bin lyâz bana "ey Bişr! Yüce Allah'tan razı olmanın en üst seviyesi zühd ehli olmaktır" dedi. Ben "Ebû Ali! Bu nasıl gerçekleşir" diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Allah Teâlâ'nm sana vermesi ile vermemesinin kalbinde müsavi olmasıdır."656

·        663- Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Haline razı olmayandan gönül zenginliği de alınır. Az malla yetinmeyen çok mal edinmenin derdine düşer."657

·        664- Zü'n-Nûn şöyle de demiştir: "Allah'ın takdirine güvenen insan (rızık için üzülüp) gam çekmez."658 "Yüce Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilen insan O'nun kendisi hakkındaki hükmüne razı olur ve takdir ettiğiyle mutlu olur."659

·        665- Ali bin Abdulazîz diyor ki: "Kanaati olmayanın ne kadar malı olursa olsun, mal onu zengin etmez."

·        666- Ali bin Abdulazîz şöyle de demiştir: "Kanaat sahibi olmayan kimsenin gözünü hiçbirşey hiçbir zaman doyurmaz."

·        667- Ebû Osman el-Hîrî'den: "Zenginlerin zühdü, kanaat sahibi olmalarıdır. Fakirlerin zühdü ise bulundukları halin dışında bir durumu arzulamamalandır."

·        668- Ebu's-Sehbâ Sile bin Eşyem şöyle demiştir: "Bulabileceğimi zannettiğim her yerde rızık arayıp durmak beni yordu. Günlük rızkımı temin için çabalamak ise bana yük olmadı. Bundan anladım ki, günlük rızık temini benim için daha hayırlı. Bir insanın rızkı kendisine günbe gün takdir edilir de bunun kendisi için daha hayırlı olduğunu anlamazsa bu onun düşüncesizliğine işarettir."660 "Nefsime dedim ki: "Eline geçenle yetin, fazlasının peşine düşme. O da kabul edip boyun eğdi."661

·        669- Ebu's-Sehbâ Sile bin Eşyem yine şöyle demiştir: "Dünyalığı helalinden bulunabileceği yerlerde arayıp durdum ancak sadece günlük rızkımı elde edebildim. Bununla kimseye ihtiyacım kalmıyor ancak fazla da kazanamıyordum. Bu durumu gördükten sonra kendi kendime dedim ki: "Nefsim! Eline geçen bu rızıkla yetinmesini bilz kanaatkar ol." Nefsim de kabul edip boyun eğdi."

·        670- Yine İbrahim bin Edhem şöyle demiştir: "Hırs ve tamahın az olması insanda sıdk ve verâyı neş'et ettirir. Hırs ve tamahın çok olması ise insanı son derece gam ve ümitsizliğe sürükler."662

·        671- İbrâhîm bin Beşşâr anlatıyor: İbrâhîm bin Edhem'e 'bugün harç işinde çalışacağım' dediğimde, bana şöyle dedi: "ibn Beşşâr! Sen hem tâlibsin (isteyen) hem de matlûb (istenen). Seni yalnız bırakmayan zat senin kendisine yönelmeni talep etmektedir. Sense yetecek kadar sana ihsan olunacak nimetin peşinde koşuyorsun. Geçen zamanını biliyorsun, içinde bulunduğun vakit te onun gibi geçip gidiyor. Ey İbn Beşşâr! Elinde olmasına rağmen, hırslı ve kanaatten mahrum kimse görmemiş gibisin! Keza ihtiyacı olup da, bu ihtiyacı Allah tarafından karşılanan birini görmemiş gibisin!" Ardından "ihtiyacım giderecek kadar hiç paran yok mu" diye sordu. Ben de "bakkalda bir dâni-kim663 var" dedim. Bunun üzerine "bu halin bana çok ağır geldi doğrusu! Hem bir dânikin var, hem de çalışmak istiyorsun?"664

·        672- Cüneyd bin Muhammed el-Bağdâdî'ye kalbi ifsad eden şeyden sorulunca "tamah" cevabını verdi. "Peki kalbi ıslah eden nedir" diye sorulunca da, "verâ" diye cevap verdi.665

·        673- Bünân el-Hammâl diyor ki: "Hür, tamah ettiği sürece köledir. Köle de kanaatkar olduğu sürece gerçekte hürdür."666

·        674- Ca'fer bin Süleyman anlatıyor: "Mâlik bin Dînâr ile Muhammed bin Vâsi' biraraya geldiler. Mâlik dedi ki: "Sabah kahvaltısı yanında olup da akşam yemeği olmadığı halde Rabbinden razı olan mütedeyyin kimseye gıbta ediyorum." Muhammed bin Vâsi' ise şöyle söyledi: "Dünyalık birşey yanında olmadığı halde Rabbinden razı olan mütedeyyin kimseye gıbta ediyorum."

Ca'fer diyor ki: İnsanlar oradan ayrılırlarken Muhammed bin Vâ-si'in daha muttaki olduğunu düşünüyorlardı.667

·        675- Muhammed bin Ali el-Kettânî şöyle demiştir: "Hırsı kanaat karşılığında satan kimse izzet ve mürüvveti elde eder."

·        676- Ebu'I-Hasan el-Bûşencî'ye kanaatin ne olduğu sorulunca şöyle cevap verdi: "Nasibine düşeni kabullenip rıza göstermektir."668

·        677- İbrahim en-Nehaî şöyle demiştir: "Yüce Allah sekîneti şükreden kullarının kalbine koyar."

·        678- Zekeriyya bin Delleveyh anlatıyor: "Abdullah bin Ebî Zi-yâd el-Katavânî bana sordu: "Horasanlı! Seni yurdundan çıkaran şey nedir?" "Şerefli yaşama arzusu" dedim. O da "doğru söyledin. Kanaat sahibi ol, dünyada ve ahirette şerefli olursun. Şeref, mal mülkü çoğaltmada değildir" dedi."

·        679- Süfyan bin Uyeyne birgün, taşlı toprağı başına yastık olarak hazırlamış, vücudunu koymak için de kumların üzerine toprak serpmekte olan Abdullah bin Merzûk'u görmüş. Ona sormuş: "Ebû Muhammed! Kim dünyada birşeyi Allah için terk ederse, Allah dünyada onun yerine başka birşeyi ona ihsan eder. Allah, kendi rızası için terk ettikleriniz sebebiyle size ne ihsan etti?" Abdullah bin Merzûk şu cevabı vermiş:" Şu anda içinde bulunduğum hale razı olmayı ihsan etti."

Yine Abdullah Mekke'de görülmüş. Kendisine "binekle mi geldiniz yoksa yayan mı" diye sorulmuş. O da şu cevabı vermiş: "Asi kulun efendisinin kapısına binekle dönme hakkı yoktur. Elimden gelse başım üzere gelirdim."

·        680- Sehl bin Abdullah et-Tusterî'ye "kul ne vakit gerçek kul olur" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Allah'a ve O'nun kendisi için uygun gördüğüne razı olduğunda."

·        681- Ebu'l-Abbâs bin Atâ'dan: "Kulluk dört hasletle gerçekleşir: Verilen sözlere sadık kalmak, İslam'ın belirlediği sınırları korumak, mevcut olana razı olmak, kaybedilenler dolayısıyla sabretmek."

·        682- Ebûbekr el-Verrâk'dan: "Tamah'a "baban kimdir" diye sorulacak olsaydı, "Allah'ın takdir ettiği rızıkta şüphe etmektir" cevabını verirdi. "Mesleğin nedir" diye sual edilecek olsaydı, "zillet peşinde koşmak" derdi.-Aynı şekilde "gayen nedir" denecek olsaydı, "Allah'ın rahmetinden mahrum kalmak" diye cevap verecekti."669

·        683- Abdullah bin Mübarek bir şiirinde diyor ki:

Sakın hiçbir kula tamahla tazarru etme!

Bil ki bu durum zarar verir yüce dinine!

Allah'ın geniş hâzinelerinden iste nzıklar!

O'nun dilemesi bir tek kâf ve nûna bakar:670

İsteyip birşeyler beklediğin bütün herkesin,

O'na ne kadar muhtaç olduğunu görmez misin?671

·        684- Muhammed bin Arefe en-Nahvî diyor ki:

Zaman sana sıhhat elbisesini giydirmişse, Helalinden tatlı rızkın her zaman gelmişse.

Bollük içindekilere sakın ola gıbta etmeyesin!

Zaman ne kadar verse o kadar da alır bilesin!672

·        685- Halîl bin Ahmed bir şiirinde şöyle der:

Yeter sana bu rtzık uzun müddet!

Ölecek olana fazla rızık ne hacet?!

·        686- Fakih Mansûr bin İsmail'den:

Azık, sıhhat ve emniyet, Olmuşken senin nasibin.

Ve sen üzülüyorsun hâlâ, Ayrılmaz ki senden hüzün.

·        687- Mes'ûdî'nin okuduğu şiirde şair şöyle der:

Giydir istiğna elbisesi nefsine!

Sağlayıver korunmasını böyle.

Nefsini korumayana gelince,

Etmektedir ihanet o nefsine.

Nefis bir ihtiyaç arz ederse,

Bırak onu getirme yerine.

Gidip de düşmezsen peşine,

İhtiyaç hissetmezsin o şeye.

·        688- Ebu't-Tayyib Sehl bin Muhammed bin Süleyman'ın okuduğu şiirde şair şöyle demektedir:

Hırs kötü birşeydir, tamah da onun gibidir.

Hırsla verâ bir kalpte toplanmayacaktır.

Hırsa bürünen insan hep tamahkar olacaktır.

Zamanın tamahına gelince doyması yoktur.

·        689- Ebû Ubâde el-Buhturî bir şiirinde şöyle der:

Yoruyor beni bir şeyler İn peşinde koşmak.

Ağır geliyor hafif bir işin altına girmek.

Razı olsam nasibime takdir edilmiş olana, Yetiyor bana çok yerine az peşinde koşmak.

·        690- Muzaffer Kırmîsînî bir şiirinde şöyle der:

Beni aziz kılmıştır olmak kanaakâr.

Bundan daha büyük izzet mi var?

Kanaat senin dahi olsun sermayen.

Ticaret metdın da olsun takvan.673

·        691- Muhammed bin Hüseyin el-Cümehî şiirinde şöyle der:

İzzet peşinde olana, zelil olmak istemeyene,

Söyle, ihanete zinhar uğramak istemeyene:

Beşerden uzaklaş, kaç ardında koştukları metadan!

Aziz ve korunmuş yaşarsın, şayet böyle yaparsan.

Sen Allah'tan korkmaya bak, O’nun fazlından iste!

Kulunun rızkına kefildir O, buna garanti vermekte.

Muhammed bin Hüseyin el-Cümehî bir şiirinde de şöyle demiştir:

Razıyım yetecek kadar rızka malik olmaya.

Az ama helal yeterli maişet kazanmaya.

Yönelmedim haram yoldan kazanmaya.

Böyle mala sevinçle saldırıp toplamaya.

Cömert, cimri, zengin, fakir müsavi nezdimde.

Hepsini aynı karşılıyorum ben, güler yüzle.

Beni bu mutlu hayatımda yaşamaya bırak, hanım!

Çünkü evden iffetle giderim, şereflice dönerim.

FAKİRLİĞE SABRETMEK

·        692- Abdullah bin Abbâs'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) birgün Cibril ile birlikte Saf a'ya çıktı. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona dedi ki: "Seni hak üzere gönderene and olsun ki! Muhammed'in (as) ailesi ne bir avuç kavut ne de un ile hiçbir gün akşama çıkmamıştır." Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) kelamını bitirir bitirmez gök yüzünden aşağı düşen birşeyin sesiyle korkup irkildi. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) sordu: "Yoksa Allah Teâlâ kıyamete kopmasını mı emretti?" Cibril "hayır" dedi. "Gelen İsrafil'dir. Allah Teâlâ bu sözlerinizi işitince İsrafil sana indi." İsrafil Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yanına geldi ve "Allah Teâlâ senin söylediklerini işitti. Beni yerlerin anahtarlarıyla sana gönderdi. Sana arz etmemi emir buyurdu: Arzu edersen Tihâme dağlarını zümriid, yakut, altın ve gümüş haline getirip sana sunayım. İstersen melik peygamber veya (eskisi gibi) kul peygamber de olabilirsin. (Arzun yerine getirilecektir)." Cibril Hz. Peygamber'e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Allah'a karşı mutevaziliği seçmesini işaret etti. Hz. Peygamber de (salla’llâhü aleyhi ve sellem) üç kez "bilakis kul peygamber olmak isterim" dedi.®*

·        693- Cüneyd bin Muhammed el-Bağdâdî'ye fakir ve zenginden hangisinin daha faziletli olduğu soruldu. Şu cevabı verdi: "Allah'a en çok itaat edenleri." Bu sefer "her ikisi de itaai ediyorlarsa" diye soruldu. Ona da şu cevabı verdi: "Her ikisinin durumu da takdir edilecek bir haldir. Bununla beraber Yüce Allah'ın nebisi için tercih ettiği durum daha faziletlidir. Ben Allah'ın Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) için zenginliği tercih ettiğini görmedim.674 675 Allah Teâlâ'nın Peygamber'i için tercih ettiği durum, güzel olması hasebiyle elbette daha faziletlidir.676

·        694- Zü'n-Nûn el-Mısrî diyor ki: "Üç şey zenginken selamet üzere bulunulduğunun alametlerindendir:

·        a) Harama yanaşmayıp uzak durmak.

·        b) Zekatı vererek insanların maldaki haklarını ödemek.

·        c) Kibirden korkarak tüm insanlara tevazu göstermek.677

Üç şey de fakirken selamet üzere bulunulduğunun alametlerindendir:

·        a) Kendisine takdir olunan rızka kanaat etmek.

·        b) Allah'ın kendisine ikram ettiği nimetlerine şükrünü göstermek için güler yüzlü olmak.

·        c) Malı çok olana tamah ederek ona tevazu göstermekten kaçınmak.

Üç şey de ahireti sevmenin alametlerindendir:

·        a) Çok ağlamak.678

·        b) Ahireti çokça hatırlamak ve onu sürekli arzulamak.

·        c) Ahiret sevgisinden ötürü dünyaya buğz etmek."

·        695- Bişr bin Hâris şöyle demiştir: "Vallahi! Fakirler, rahmetin indiği yerlerdir."

·        696- Muhammed bin Vâsi' ile Mâlik bin Dînâr biraraya geldiler. Yaşamı aralarında müzakere ettiler. Mâlik dedi ki: İnsanın hayatını devam ettirdiği geliri olmasından daha iyi birşey yoktur." Muhammed bin Vâsi' de dedi ki: "Sabah kahvaltısı bulup akşam yemeği bulamayan, akşam yemeği bulup ta sabap kahvaltısı bulamayan ve Allah'ın kendisinden razı olduğu kimseye ne mutlu."679

TEVEKKÜL680

·        697-İbrâhim bin Beşşâr anlatıyor: "Bir gece İbrahim bin Edhem ile beraberdim. Yanımızda ne iftar edecek bir şey, ne de yiyecek temin edecek bir durumumuz vardı. Bu duruma üzüldüğümü görünce dedi ki: "İbrahim bin Beşşâr! Yüce Allah hem dünyada hem de ahirette fakirlere ve gariplere ne büyük bir rahat ve nimet ihsan etmiştir. Kıyamet günü onlara zekattan, hacdan, sadakadan, (kimseleri olmadığından) sıla-i rahimde bulunmaktan, (maddi imkanları olmadığından) başkalarına yardıma koşmaktan sual etmeyecektir. Allah Teâlâ bunları dünyada zengin ama ahirette fakir; dünyada aziz, ahirette zelil olacak olan şu miskinlere soracaktır. Sen hüzünlenip gamlanma. Allah Teâlâ'nm rızkı bizlere takdir edilmiştir, gelecektir. Vallahi esasında bizler zengin melikleriz. Çünkü ahiretten önce dünyada da rahat eden insanlarız. Şöyle ki, Yüce Allah'a itaat ettikten sonra nasıl sabahlayıp akşamladığımıza önem vermiyoruz."

İbrahim daha sonra kalkıp namaza durdu. Ben de namaza durdum. Çok beklemedik, biraz sonra bir adam çıkageldi. Yanında sekiz çörek ve oldukça da hurma vardı. Getirdiklerini önümüze koydu ve "Allah sizlere merhamet etsin. Afiyetle yiyiniz" dedi. İbrahim bin Edhem namazım bitirip selam verince bana seslendi: "Üzülüp duruyordun! Ye işte!" Bu arada bir dilenci geldi, yiyecek birşeyler istedi. Bir miktar hurmayla beraber üç çöreği alıp ona verdi. Bana da üç tanesini verdi, kendisi de iki tane yedi. Sonra da şöyle dedi: "Yardıma koşmak müminlerin ahlakmdandır."681

·        698-Ebu'l-Melîh anlatıyor: "Salih bin Mismâr vefat ettiğinde geriye bir dirhem ve dört dânik682 bırakmıştı. Vefatı anında "anneni(n) veya kız kardeşimin bakımını) dilediğin kimseye vasiyet et" denilince şu cevabı vermişti: "Allah varken, onları başka birine vasiyet etmekten haya ederim."683

·        699- Muhammed bin Ka'b el-Kurazî bir miktar mal kazanınca, "bunu senden sonrası için çocuklarına sakla" denildi. O ise şunu söyledi: "Hayır. Bunu, Rabbim katında faydalı olması için kendime saklayacağım. (O'nun yolunda harcayacağım). Çocuklarıma da Rabbimi bırakacağım. (Onları O'na emanet edeceğim)."

BAŞA GELEN BELALARA VE İNSANLARIN EZALARINA SABRETMEK

·        700- "Altında onlara ait bir hazine vardı." 684

Ali bin Ebî Tâlib bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: "Bu hazine altından bir levha idi. Üzerinde şöyle yazmaktaydı: Bismillahirrahmanirrahim. Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın Rasûlüdür. Ölümün hak olduğunu bilen insan, nasıl oluyor da sevinçli oluyor, şaşıyorum. Kadere inanan insan, nasıl oluyor da (başına gelene) hüzünleniyor, hayret ediyorum. Cehennemi hatırlayan insan, nasıl olur da güler, şaşıyorum.685 Dünya ve içindekilerin halden hale girmelerini gören insan, nasıl oluyor da ona meylediyor, hayret doğrusu."686

·        701- Ebû Zer el-Gifârî'den: İslam'ı, müslümaıüarı ve fakirleri sev. Garibi de bütün kalbinle sev. Dünyanın gamlarına gir, sabırla bunlardan çık. Hayır üzere bulunan bir insanın şerre dönmeyeceğinden, şer üzere ölmeyeceğinden emin olma. Keza şer üzere bulunan bir insanın hayra döneceğinden, hayır üzere öleceğinden ümid kesme. Nefsinin günahları, seni, insanlarla uğraşmaktan geri tutsun."687

·        702- Yahyâ bin Muâz er-Râzî'den: "Zühd üç şeyle olur: Başa gelen musibete sabretmek688, fakirliği tercih etmek (îsâr)689, hiçbir şekilde dünyayı talep etmemek."690

·        703- Süfyan bin Uyeyne'ye, "zühd nedir diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Hale razı olup Allah'a şükretmek, başa gelen belalara sabretmektir. Böyle olan insan zâhiddir."691

Kendisine "peki şükür nedir" diye sorulunca da şöyle cevap verdi: "Allah'ın yasakladıklarından kaçınmaktır."692

·        704-Zü'n-Nûn el-Mısrî müslümanm özelliklerini anlatırken şöyle dedi: "Allah Teâlâ'nın bazı seçkin ve hayırlı kulları vardır." Kendisine "ey EbuT-Feyz! Bu kulların alametleri nelerdir?" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Kulun rahatını terk etmesi, tüm gayretini Yüce Allah'a itaate yöneltmesi ve dünyanın kalbinden çıkmasını arzulamasıdır."693

Yine kendisine soruldu: "Ey EbuT-Feyz! Allah Teâlâ'nın bir kula teveccüh etmesinin alameti nedir?" Buna da şöyle cevap verdi: "Kulun başına gelen belalara ve musibetlere sabrettiğini694, haline her halükârda şükrettiğini695, devamlı olarak Yüce Allah'ı zikrettiğini görürsen696, bu. hal, Allah Teâlâ'nın rahmetiyle o kula teveccüh ettiğini gösterir."

Kendisine "peki Yüce Allah'ın bir kuldan yüz çevirmesinin alameti nedir?" diye soruldu. Buna da şu cevabı verdi: "Kulun Rabbini unuttuğunu, gaflete daldığını, Allah Teâlâ'nın zikrinden uzaklaştığını görürsen, bu Yüce Allah'ın o kuldan yüz çevirdiğinin alametidir."7

"Ey Ebu'l-Feyz! Kulun Allah Teâlâ ile ünsiyet ettiğinin alameti nedir?" diye sorulunca da şöyle dedi: "Kendisini gördüğünüzde sizi insanlardan uzaklaştırıp Yüce Allah'a yakmlaştırıyorsa bu ünsiyeti gösterir. Ancak insanlara yaklaştırıp Allah'tan uzaklaştırıyorsa, bu da ünsiyetinin olmadığını gösterir."

·        705- Ebû Saîd el-Esmaî anlatıyor: "Bir bedevî, adamın birisine nasihat etti ve şunları söyledi: "Gönül zenginliği mal zenginliğinden daha faziletlidir. Zenginlik ihsan edilmemiş insan, takvadan nasîbkâr-dır. Nice nimetler içinde yüzen insanlar vardır, din ve güzellik yönünden açtırlar. Mümin, hayır üzere bulunursa yeryüzü gülümser, gökler onunla mutlu olur. Üzerinde iyilik yapmış olana, toprağın altında eziyet edilmez. İhtiyarlığın gençliğin üzerine saldırması gibi, ölüm de ihtiyarın üzerine saldırır. Dünyayı hakkıyla tanıyan insan, eline geçen bollukla mutlu olmadığı gibi, gelen belalara karşı sabırsızlık göstererek de mahzun olmaz."697 698

·        706- Ahmed bin Selmân anlatıyor: Kitabıma Hâtim el-Esam'm şöyle dediğini yazmışım: "Bizim yolumuza sülük eden nefsini şu dört ölüme alıştırsın: Beyaz ölüm, siyah ölüm, kırmızı ölüm, yeşil ölüm. Beyaz ölüm açlıktır. Siyah ölüm insanların eziyetlerine sabretmektir.699 Kırmızı ölüm nefse muhalefet etmektir. Yeşil ölüm yama üstüne yama vurulmuş elbise giymektir."700

·        707- Yûsuf bin Esbât'dan: "Ezalara sabreden, nefsinin arzularını terk eden, helalinden ekmek yiyen kimse zühdün esasını yakalamış demektir."

AİLEYLE İMTİHAN OLUNMA

·        708- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"insanlara öyle bir zaman gelecek ki, dinini yaşamak için bir dağdan başka bir dağa, bir mağaradan başka bir mağaraya kaçanlar hariç, müslüman dinini koruyamayacak. Bu zaman geldiğinde, elde edilen maişet hep Allah'ın gadabını çeker hale gelecek. Bu zaman geldiğinde insanın helaki eşinin ve çocuklarının elinden olacak. Eşi veya çocuğu olmazsa helaki ebeveyninin elinden olacak. Ebeveyni de olmazsa helaki akrabalarının veya komşularının elinden olacak. Ashab-ı kiram sordular: "Bu helak nasıl olacak ey Allah'ın Rasûlü!'' Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Maişet darlığı sebebiyle onu ayıplayacaklar. O da bunların karşısında, nefsini, helak olacağı haram yerlerde dünyalık elde etmeye sürükleyecek."701'15

·        709- Muâz bin Cebel diyor ki: "Sizler darlık fitnesiyle imtihan edildiniz, buna sabrettiniz. Bolluk fitnesiyle de imtihan edileceksiniz?" Sordular: "Bolluk fitnesi nedir?" Açıkladı: "Kadınların (sıkı dokunmuş, kaliteli) Yemen hırkası, Şam entarisi giymeleri, (istekleriyle) zenginleri yormaları, fakirleri kazanamayacakları şeylerle mükellef tutmalarıdır."702

·        710- Süfyan bin Uyeyne'den: "Çoluk çocuk sahibi iflah olmaz, bizim bir kedimiz vardı, önceleri tencerelerin kapaklarım açmazdı. Ama ne zaman ki doğurdu, kapakları açmaya başladı."703

·        711- Mu't.emir bin Süleyman anlatıyor: Süfyanu's-Sevrî bana dedi ki: "Mu'temir! Çoluk çocuğu olan insan salih insan olamaz. Gördüğüm her çoluk çocuk sahibi insan, mutlaka olur olmaz işleri birbirine karıştırmış ve kendisini ilgilendirmeyen şeylere girişmiştir."

·        712- Ebû Hâzim Seleme bin Dînâr diyor ki: "Amele sanlın! Çünkü dünyada bulunan herşeyin sizden önce de sahipleri vardı. Ey kişi! Çocuklarına nasihat etmeye çabala. Çünkü şunu bilesin ki, malın şu iki kimse(den biri)nin eline kalabilir: Malı Allah'a isyan yolunda kullanıp senin helalinden topladığınla azgınlık yapan. Malı Allah'a itaat yolunda kullanıp senin toplamak için yorulduğun malla iyi kullardan olan. Senden önce vefat eden (çocuklar) için Allah'ın rahmetini dile. Geriye bıraktıkların için de Allah'ın rızkını ayır."704

·        713- Ebû Muhammed Abdullah bin Hubeyk el-Antâkî aktarıyor: Geçmiş büyüklerden birisi şöyle demiştir: "Kıyamet günü bir münadi seslenir: "Aile efradının hasenatını yediği kimseler nerededir?" Bu hitaba muhatap olanlar ayağa kalkarlar. Onlar çok büyük bir kalabalıktır."

İNSANLARIN BOZULMASI

·        714- Mirdâs el-Eslemî'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Salihler peşi sıra gider. Geriye arpa ve buğdayın kötüleri misali kıymetsizler kalır. Allah Teâlâ bunlara hiç değer vermez."705

·        715- Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu bizlere rivayet edilmiştir:

“insanlara öyle bir zaman gelecek ki, insan uzak durmak ile fücuru işlemek arasında tercihte bırakılacak. Bu zamana yetişenler uzak durmayı fücuru işlemeye tercih etsinler."706

Ahireti isteyenin takip edeceği yol, uzak durmayı fücur işlemeye tercih etmesi; başkalarınca yenilse bile ondan yiyen kelb olmamasıdır. Tev'fîk ve inayet Allah'tandır.

·        716- Abdullah bin Ömer'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu-. 1ar:

"İslam garip başladı, başladığı gibi garip olacaktır. İslam yılanın deliğine çekilmesi gibi iki mescidin arasına çekilecek lir."™

·        717- Aynı hadis başka tariklerle de rivayet edilmiştir.707 708 709 710

·        718- Abdullah bin Ömer naklediyor: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'dan dinledim:

"İnsanlar yüz deve gibidir. Neredeyse içlerinde binektik bir tane bile bulamazsın."7'23,

Ezherî, İbn Kuteybe'nin şöyle dediğini nakletmiştir: "Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bu hadisle insanların hepsinin neseb olarak eşit olduğunu, hiçbirinin diğeri üzerinde üstünlüğü olmadığım fakat içlerinde bineklik bir tane bulunmayan yüz deve gibi birbirlerine benzediklerini beyan etmişlerdir." Ezherî kendi düşüncesini de şöyle açıklamıştır: "Benim bu konudaki kanaatim şudur: Yüce Allah (Kur'ân'da) dünyayı zemmetmiş, kullarını dünyada kötü akıbetten sakındırmış ve ibret alsınlar diye onlara darb-ı meseller getirmiştir. Bunu ayetlerde de görüyoruz. “Diinya hayatı tıpkı gökten indirdiğimiz bir suya benzer.”™ Bunun gibi Hz. Peygamber de (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Allah Teâlâ'nm insanları sakındırdığı şeylerden sakındırıyor ve onları zühde teşvik ediyordu. "İnsanlar yüz deve gibidir. Neredeyse içlerinde bineklik bir tane bile bulamazsın" sözünde de, zühdle kemâle erip, yönünü ahirete döndüren insanlar azdır demek istemiştir."711

Ebû Süleyman el-Hattâbî iki manayı da zikretmiş ve şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bu sözü iki manaya gelmektedir:

Birincisi: İnsanlar dinin hükümleri yönüyle eşittirler. Asaletli olanın olmayana, makamı yüksek olanın düşük olana bir üstünlüğü yoktur. Bu yönüyle, içlerinde binilip yolculuk edilecek müsait bir tane bulunmayan yüz deve gibi aynıdırlar.

İkincisi: İnsanların çoğu nakıstır ve cahildir. Bu sebeple şunu demek istemektedir: İnsanlarla fazlaca- beraber bulunma, muhabbeti ilerletme. Sadece faziletli olanlarla birlikte bulun. Bunlar da -yük develeri içinde binmeye müsait hayvanın az olması gibi- azdır. Bunun delili şu ayet-i kerîmedir: "Fakat insanların çoğu bilmezler."712 "Fakat çoklan bilmezler."713 Mutekaddimun alimlerin, bu hadise "insanları kınamak ve onlardan uzlete çekilmek" başlığını koymaları da buna işaret etmektedir.714

·        719-Ebu'd-Derdâ diyor ki: "Bu zamanda beğenmediğiniz şeyler, değiştirdiğiniz amelleriniz (fiil ve davranışlarınız) yüzünden ortaya çıkmaktadır. Amelleriniz hayır olsa, onlar da öyle olacaktır. Eğer yaptıklarınız şer olursa, ne yazık ki zamanınızdaki işler de öyle olacaktır. Peygamber'inizden bu şekilde işittim."715

·        720- Ebû Hureyre şöyle demiştir: "Güzel insanlar hep gittiler. Geriye nesnâs kaldı." Sordular: "Nesnâs nedir?" Şöyle cevap verdi: "İnsanlara benzediği halde aslında insan olmayan maymunlardır."716

·        721- Ebû Hureyre şöyle de demiştir: "Güzel insanlar hep gittiler. Geriye, insanlara benzediği halde aslında insan olmayan maymunlar kaldı."

·        722- Murâd kabilesinden bir adam Uveysu'l-Karenî'nin yanma varıp selam verdi. Selamını alan Uveys'e "nasılsınız yâ Uveys" diye sordu. O da "Allah'a hamdolsun" dedi. Adam "zaman size nasıl geliyor" diye sordu. Ona şu cevabı verdi: "Hiç sorma! Kişi akşamlayınca hiç farkında olmadan sabahlıyor, sabahlayınca da hiç anlamadan akşama varıyor. Murâd'lı kardeşim! Ölüm müminde bir neşe bırakmıyor. Murâd'lı kardeşim! Müminin Allah'ın haklarım bilmesi, yanında gümüş veya altın bıraktırmıyor. Murâd'lı kardeşim! Müminin üzerindeki Allah haklarını ifa etmesi, yanında bir arkadaş bırakmıyor. Oysa vallahi bizler onlara marufu emrediyor, münkerden de nehyediyoruz. Buna rağmen bizleri düşman belliyorlar, gidip fasıklardan dostlar ediniyorlar. İş o noktaya varıyor ki, vallahi bizlere olmayacak iftiralarda bulunuyorlar. Allah'a and olsun ki! Tüm bunlar beni hakkı söylemekten alıkoymayacaktır."717

·        723-Ebû Vâil Şakîk bin Seleme şöyle demiştir: "Zamanımızın kurrâları bedenleri zayıf ama yünleri kabarık, tuzlu ve acı bitkileri yiyip peşinden su içen ve böğürleri şişen koyunlara benzer. Bunlar bir adamın önünden geçtiklerinde görünüşleri çok hoşuna gider. Kalkıp içlerinden bir tanesini eliyle yoklar, bir de bakar ki zayıflıktan kemiklerinde ilik yok Sonra bir başkasını yoklar, bakar ki onun da zayıflıktan kemiklerinde ilik yok. Bir başkasına daha bakar, o da aynı çıkar. İşte kurrâlar da böyledir, hiçbirinde hayır yoktur."718

·        724- Yine Ebû Vâil Şakîk bin Seleme'den: "Zamanımız insanlarını, ovduğunda kırmızılığı ortaya çıkan (sır'ı dökülen) dirhemlere benzetiyorum."719

·        725- Ebû Elâzim Seleme bin Dînâr "hem dinin hem de dünyanın zorluğu iyice arttı" deyince, "ey Ebû Hazim! Nasıl yani" diye soruldu. O da şu cevabı verdi: "Dine gelince, ona yardım edenler azaldı. Dünyaya gelince, elini uzattığın herşeye senden önce bir facirin el uzatmış olduğunu görürsün."720

·        726- îbrahim bin Muhammed bin Münteşir diyor ki: "İnsanlara "kurtların devri" denilen bir vakit gelecek. O vakitler kelb (köpek) gibi olmayanları kurtlar yiyecektir."721

·        727- Urve, Hz. Aişe'den naklediyor: Şair Lebîd bin Rebîa bir şiirinde şöyle der:

Himayelerinde yaşanan güzel zevat çekip gitti.

Kalakaldım geride bir kuşak içre, uyuz deve gibi!!

Şimdikiler korkup azardan sessiz konuşurlar.

Gürültü yapmasa bile, kınanıyor konuşanlar.

Bunu nakleden Hz. Aişe ardından da şöyle der: "Lebîd bir de bizim kimlerin arasında, bulunduğumuzu görseydi acaba ne derdi?" Bunu nakleden İbnu Şihâb ez-Zührî de şöyle demiştir: "Hz. Aişe bir de bizim kimlerin içinde bulunduğumuzu görseydi acaba ne derdi?"722

·        728- (Yukarıdaki şiiri Hz. Aişe'den nakleden) Urve bin Zübeyr (bir başka rivayette) şöyle demiştir: "Hz. Aişe bu iki beyitle çok temsil getirirdi." Urve bu sözün ardından yukarıdaki iki beyti nakletmiş ancak şiirin ilk beytinin ikinci mısraını "bir nesil içre kalakaldım, uyuz deve gibi", ikinci beytin birinci mısrasını da "şimdikiler azarlanmaktan korkup siniyorlar" diye aktarmıştır. (Bu rivayette) Hz. Aişe şiirin ardından şöyle der: "Lebîd bin Rebîa'ya vahlar olsun! Bir de bu zamana dek yaşasaydı, acaba ne derdi?" Urve bunu naklettikten sonra "Hz. Aişe bu zamana dek yaşasaydı, acaba o ne derdi?" der.723

·        729- (Diğer bir tarikle gelen rivayette) Urve bin Zübeyr şöyle demiştir: Hz. Aişe şiiri çok severdi. Lebîd bin Rebîa'nm şu şiirini devamlı söylerdi:

Himayelerinde yaşanan güzel zevat çekip gitti.

Kalakaldım geride bir kuşak içre, uyuz deve gibi!!

Hıyanet ederek sahte dostluklar gösterirler.

Gürültü yapmasa bile, kınanıyor konuşanlar.

Hz. Aişe sonra da şöyle derdi: "Lebîd bir de bizim kimlerin arasında bulunduğumuzu görseydi acaba ne derdi?" Bunu nakleden Urve de diyor ki: "Hz. Aişe bir de bizim kimlerin arasında bulunduğumuzu görseydi, acaba o ne derdi?"724

·        730- Bişr bin Hâris el-Hafî'den:

Himayelerinde yaşanan güzel zevat çekip gitti.

Tüm münkerâtı reddeden insanlar göçüp gitti.

Bir kuşak içre kalakaldım, karşılıklı şirin gözükürler.

Birbirlerinin şerlerinden böyle korunmak isterler.

·        731- Yine Bişr bin Hâris el-Hafî'den:

Hep hayırlı iş yapmaları ümid edilenler gitti.

Tüm münkerâtı reddeden insanlar göçüp gitti.

Bişr bunun ardından (yukarıda geçen) ikinci beyti zikretmiştir.725

·        732- Ebu'l-Abbâs Muhammed bin Şâdel el-Hâşimî bir şiirinde şöyle der:

İnsanların hepsi zamanı kınayıp durur.

Oysa bizden öte zamanın suçu yoktur.

Suç bizde ama hepimiz onu suçlar durur.

Bir konuşacak olsa, bizi yerden yere vurur.

Aldatmak için giyinmişiz koyun derisi!1.

Yazıklar olsun ürkütene yanımıza geleni.

Esasen kurdun yediği yok kimsenin etini,

Alenen yemekteyiz hep birbirimizin etini.

·        733- Ebû Nuaym Fadl bin Dükeyn şöyle demiştir: Hz. Aişe'nin söylediği şiirdeki "himayelerinde yaşanan güzel zevat çekip gitti" mısrâsı çok hoşuma gidiyor. Ben de diyorum ki:

Güzel insanlar bizleri bırakarak hep uçup gittiler...

Beşere benzer rezil maymunlar içinde kaldık bizleri!.. ... .

Onları uzaktan gördüğümüzde sanıyoruz ki insanlar...

Araştırıldıklarında görülür ki, asla insan değiller...

Şayet onlara gelip te bir.şey isteyecek olursam eğer, Daha ben. istemeden hemen, baştan yok deyiverirler.

Yanımda durmadan ağlayıp dururlar, ki bezdirirler.

Bir an önce canım onlardan yakayı kurtarmak ister.™

·        734- Ebû Amı el-Attâbî'den:

Zaman ters döndü, acı oldu tatlısı.

Hayat içre tecrübe ettim herkesi.

İyi. insan göremedim hiç kimseyi.

Kesiver sen de beşerden ümidini,

Hür olarak yaşarsın bak hayatım.726 727

·        735- Ebûbekr Muhammed bin Kasım ibnu'l-Enbârî’den:

Bir zamanlar sen benim kardeşimdin.

Bir müddet sonra hasmım oluverdin.

Sana zamanın kötülüklerini anlatırdım.

Senin yüzünden zamanı kötüler oldum.

Seni ben sıkıntılara karşı hazırlıyordum.

Şimdiyse senden kurtulmaya bakıyorum.

·        736- Fakîh Mansûr bin İsmail'den:

İnsanlar uçsuz bucaksız derin derya misalidir, Onlardan uzak durup kurtulmaksa gemi gibidir.

Nasihat ettim ve şunu söyledim ben hep sana:

Şu miskin nefsine merhametli olsana, acısana!728

·        737- Yine Fakîh Mansûr bin İsmail'den:

Ben diyorum ki, çokça övüp duruyorlar hayatı..

Muhtevidir oysa ölüm, bilinmeyen bin fazileti..

İşte sana biri: Ölüm gelince emniyet te gelir.

İnsafsız insanlardan artık kurtuluş demektir.729

·        738- Ebû Sa'd Abdurrahman bin Muhammed bir şiirinde diyor ki:

Dönem o kadar bozuldu, o kadar kötüleşti ki zaman!

Kerîm insanların şikayetine şaşma sen zamandan!!

·        739- Ca'fer bin Muhammed el-Huldî şöyle der:

Kimden yardım, kimden sığınma isteyeyim?

Hani nerde koruyacak, yardım edecek kim?

Kimler içine itildim, kimler arasında kaldım şimdi?

Bunlar beşer de, mazur mu göreyim, yoksa eşek mi?

·        740-Abdurrahman bin Ebî Katâde el-Ensârî anlatıyor: (Abbâsi halifesi) Me'mûn'un kapısında müzakere ediyorduk. Ebu'l-Mehlûl bu müzakere esnasında şöyle dedi: "Zaman bir kap gibidir. Bozulan onun içindeki insanlardır." Böyle dedikten sonra şu şiiri okudu:

İnsanların suçlarının himaye edildiğini görüyorum.

Namuslara halel getiriliyor, korunmuyor bakıyorum.

Diyorlar ki, bozulmuş kötü zamandır şu an...

Zaman bozulmamıştır, kendileridir bozulan...

İNSANLARLA BERABER BULUNMANIN ŞARTI

·        741- (Kitabm müellifi Beyhakî diyor ki): Başka bir yerde730 Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştik:

"İnsanlarla beraber olup onların ezalarına sabreden müslüman, insanlara karışmayıp ezalarına sabretmeyenden daha faziletlidir."731

İnsanlarla beraber olmakla ilgili bu rivayetler, insanlara karışmak, onlara katılmak kendisini Yüce Allah'ın zikrinden alıkoymayan, Allah rızası için ihlaslı amel etmesine mani olmayan müslüman içindir. Eğer insanlarla beraber bulunması onu bunlardan alıkoyuyor ve uzlete çekildiğinde ibadet ile meşgul olup vakitlerini değerlendiriyorsa, halktan uzlete çekilip taatla meşgul olması daha hayırlıdır. Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.

·        742- Ebû Saîd el-Hudrî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz içimizde ayağa kalktı ve bizlere hutbe îrâd etti. Hutbesinin bir yerinde şöyle buyurdu:

"Rabbim katına davet edilmem ve buna icabet etmem çok yakındır. Benden sonra sizlere bazı idareciler gelecek. Bunlar bildiklerini söyleyecekler, bildikleriyle hüküm verecekler. Bunlara itaat bana itaat demektir. Bunlar böyle bir müddet devam eder. Sonra sizlere başka idareciler gelecek. Bunlar bilmediklerini söyleyecekler, bilmedikleriyle hüküm verecekler. Bunlara akıl veren, yardımcı olan ve destek çıkanlar kendileri helak olduğu gibi başkalarım da helakti sürüklemişlerdir. Bedenlerinizle bu idarecilerle beraber olun ancak (Allah'ı razı etmeyecek işlerde) amellerinizle onlardan ayrılın. İyilik yapanın iyi . yaptığım, kötü yapanın da. yanlış yaptığını söyleyin."732

·        743- Ebû Zer'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz parmaklarını birbirine geçirirek bana "ey Ebû Zer! Kötü bir toplum içinde bulunduğunda ne yaparsın" buyurdu. Ben “yâ Rasûlellah! Bana neyi emredersiniz" diye sordum. “Sabret, sabret, sabret. İnsanlara ahlaklarına göre güzel muamele edin ancak (kötü) amellerinde onlara muhalefet edin" buyurdu.733

·        744- Hz. Ali bir konuşmasında cemaatine şöyle dedi: "Konuşmalarınızla ve bedenlerinizle insanlarla beraber olun ancak Allah'ı razı etmeyecek işlerde kalpleriniz ve amellerinizle onlardan aynim. Çünkü insana kazandığı vardır ve kişi kıyamette sevdiği ile beraberdir."734

·        745- Ebû Muhammed el-Cerîrî'ye uzletin ne olduğu sual edilince şu cevabı vermişti: "İnsanların araşma girdiğinde, gönlünü onlara karışmaktan muhafaza etmen; nefsini günahlardan muhafaza eyleyerek sonunda kalbinin Yüce Allah'a bağlı olmasıdır."

Bu söz benzer manada Abdullah bin Mes'ûd'dan da rivayet edilmiştir:

·        746- Abdullah bin Mes'ûd şöyle demiştir: "insanlarla beraber olun ancak Allah'ı razı etmeyecek işlerde onlardan aynim. Keza onları da memnun olacakları şekilde dostluk edin fakat dininize zarar vermeyin."735 t

·        747- Zü'n-Nûn bin İbrahim el-Mısrî diyor ki: "Rabbini tanıyan insan kulluğun tadına, zikir ve taatın lezzetine varır. Böyle bir insan bedeniyle insanların arasındadır ancak düşünceleri ve gönül deryası onlardan uzaktadır."

ALLAH'IN RIZASINI KULLARIN MEMNUNİYETİNE TERCİH ETMEK

·        748- Şâbî'den: Muâviye bin Ebî Süfyan, Hz. Aişe'ye mektup yazarak "bana Rasûlüllah'tan (salla’llâhü aleyhi ve sellem) işittiğiniz birşeyi yazınız" dedi. Hz. Aişe de ona şunu yazdı: Rasûlüllah'tan (salla’llâhü aleyhi ve sellem) işittim:

"Kişi Allah'a taat dışında işler yaparsaı, (önceden) övenler dönüp yererler.’™

·        749- Yine Hz. Aişe'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah'ın gadabını, insanların rızasını talep edeni, (önceden) övenler dönüp yererler.’™

·        750- Bu hadis başka bir tarikle de gelmektedir. Ancak ifade şeyledir:

"Allah'a isyanlarla insanların övgülerim talep edeni, (önceden) övenler dönüp yererler."736 737 738

·        751- Yine Hz. Aişe'den: Rasûlüllah'ın (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:

"Allah'ın övgüsünü kulların övgüsüne tercih edene, insanların vereceği sıkıntıya karşı Allah yeter."739

·        752- Yine Hz. Aişe'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"İnsanları kızdırarak Allah'ı razı eden için, insanlara karşı Allah yeter. Allah'ı gadaba getirerek insanları razı etmeye çalışanı ise, Allah insanlara bırakır (ona sahip çıkmaz)."740

·        753- Bu rivayet başka tariklerle hadisin ravisi Osman'dan mevkuf741 ve merfu742 olarak da gelmiş, Ömer bin Merzûk ve başkaları da Şu'be'den mevkuf olarak rivayet etmişlerdir.743

·        754- Bu rivayet başka bir tarikle yine Şu'be'den kesin ifadelerle merfu olarak gelmektedir. Keza Urve'den de merfu olarak gelmekte olup744 Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin Siinen'inde yer almaktadır.

İNSANLARIN DEĞERLENDİRMELERİNE ALDIRMAMAK

·        755- Zekeriyyâ aleyhisselâmm oğlu Yahyâ aleyhisselâm Allah Teâlâ'ya şöyle niyaz etmiş: "Rabbim beni insanların dillerinden muhafaza eyle. Benimle ilgili olarak sadece hayrı söylesinler." Yüce Allah ona şöyle vahyetmiş: "Ey Yahyâ! Bunu kendim için yapmadım, senin için nasıl yaparım?"

·        756- İki kişi birbirine çıkışıp duruyorlardı. Onların sözlerini duyan İmam Şâfiî birine dedi ki: "Sen insanların hepsini razı edemezsin. İlk önce Rabbinle aranı düzelt.745 Yaratıcınla aranı düzelttiğinde ise insanlara artık aldırma."746

·        757- Yine İmâm Şâfiî diyor ki: "İnsanoğlunun tabiatında yerme vardır. Şu durum onun özelliklerindendir: Kendisinden uzaklaşana yaklaşmaya çalışır, yakınlaşan kimseden de uzaklaşmak ister."747

·        758- Hasan-ı Basrî'ye "insanlar senin meclisine hatalı sözlerini tesbit etmek için geliyorlar ve bunu seni çekiştirmek için vesile ediniyorlar" denilince şöyle der: "Bunu önemsemeyin! Çünkü ben nefsimi Allah'a yakınlığa şevklendirdim, buna yöneldi. Cennetlere şevklen-dirdim, bunlara da yöneldi. Hurilere şevklendirdim, bunlara da yöneldi. Nefsimi insanlardan kurtulmaya yönelttiğimde ise bunu başarmada bir yol bulamadım. Ayrıca insanların yaratıcıları olan Allah Teâlâ'dan razı olmadıklarını görünce, kendileri gibi bir mahluktan haydi haydi razı olmayacaklarını anladım."

·        759- Süfyanu's-Sevrî şöyle demiştir: "İnsanları razı etmek erişile-meyecek bir gayedir. Dünyayı elde etmek te ulaşılamayacak bir hedeftir."747 748

İNSANLARIN ÖVGÜSÜNDEN KAÇMAK, BUNA ÖNEM VERMEMEK

t

·        760- Ömer bin Abdulazîz, Hâlid bin Safvân'a "bana veciz bir nasihatta bulununuz" deyince, Hâlid ona şunları söyledi: "Müminlerin Emiri! Allah'ın ayıplarını örtmesi bazı insanları aldattı. İhsanların övgüler dizmesi yanıltıp fitnelere düşürdü. Sen kendi durumunu biliyorsun, başkasının bilmemesi seni aldatmasın. Allaha sığınırız! Sakın ola, hataların Rabbimiz tarafından örtülmesi sebebiyle mağrur olan, insanlarm övgüleri nedeniyle de mutlu olan kullardan olmayasın. Allah'ın farz kıldıklarını yerine getirmekte yavaş davrananlardan, nefislerinin arzularının peşine takılanlardan olmayasm."

Hâlid nasihatinin ardından ağladı ve ekledi: "Allah muhafaza! Nefsinin arzularına takılmaktan zinhar sakın."749

·        761- Süfyanu's-Sevrî diyor ki: "Bir beldede bir adamın kıraatinin ne kadar güzel olduğundan, ibadetlere düşkünlüğünden bahsedildir, ismine tazim edilir ve herkes onun hakkında övücü sözler söyler de, övülen insan o şehirden çıkıp gitmezse, ondan hayır bekleme."

·        762- Mâlik bin Dinar'dan: "İnsanları tanıdıktan sonra beni övene, kötüleyene aldırmıyorum. Çünkü bakıyorum, öven aşırı gidiyor, kötüleyen de ipin ucunu kaçırıyor."

·        763- Mâlik bin Dînâr “insanları tanıdıktan sonra beni övmeleriyle sevinmedim. Kötülemeleriyle de üzülmedim" der. Kendisine "neden efendim" diye sorulunca da şu cevabı verir: "Övenler de yerenler de aşırı gidiyor."750

·        764- Fudayl bin lyâz şöyle demiştir: "İnsanları tanıyan rahat eder."

·        765- Fudayl bin lyâz şunu da demiştir: "Elinden geliyorsa, kimse tarafından bilinme. Yüce Allah katında övülen bir kul olduktan sonra, insanlar tarafından bilinmemen, övülmemen, halk nezdinde kötülenmen önemli olmasın."

·        766- Yine Fudayl bin lyâz şöyle demiştir: "Kumlardan kaç. Çünkü seni severlerse olmayan güzelliklerle medhederler. Ama bir de kızarlarsa aleyhinde sözler söylerler ve dediklerine de inanılır."751

·        767- Serî es-Sekatî diyor ki: "Kendini gizlemeye çalış. Belli bir makama ulaştıktan sonra, hallerin bu durumu sevenler nezdinde seni zaten meşhur edecektir."752

·        768- Bişr bin Hâris şöyle demiştir: "Allahım! Beni dünyada şöhrete ulaştırırsan ahirette rusvay edersin. Şöhreti benden çekip al!"753

·        769- Şu'be bin Haccâc'dan: "Bazanbir ihtiyaç sebebiyle Eyyûb es-Sehtiyânî ile beraber gittiğim olurdu. Beraberinde yürümek isterdim ancak beni yanında yürümeye bırakmazdı, ayrı yürürdü. Fark edilmesin diye bir o yana, bir bu yana saparak giderdi. "Benden bahsediliyor ancak bundan hoşlanmıyorum" derdi."754

İYİ İNSANLARLA ARKADAŞLIK YAPMAK

·        770-Ebû Ya'kûb es-Sûsî şöyle demiştir: "Yüce Allah ile yalnız kalmayı sadece manevi yönden güçlü olan insanlar kaldırır. Bizim gibiler için en hayırlı olan biraraya gelmektir çünkü birbirimize bakarak hayırlı ameller işleriz."

·        771- Cüneyd-i Bağdadî bir adama nasihat ederken şunları söyledi: "Hayrın tamamı üç şeyde toplanmaktadır: Gündüzünü sana yararlı olacak şeylerle geçiremiyorsan zararına olan şeylerle de geçirme. Hayırlı kimselerle dostluk edemiyorsan şerli insanlarla beraber olma. Malını Allah'ın rızasının olduğu yerlerde infak edemiyorsan, Allah'ın gadabını celbedecek yerlerde sarf etme."755

·        772- Süfyanu's-Sevrî ihvanına dört şeyi tavsiye olarak yazardı: "Allah'a itaat anında nefsini ez, masiyet anında nefsine isyan et, insanlarla takvalarına göre otur, kıraatini zühdle güzelleştir."756 757

·        773- Fudayl bin lyâz şöyle demiştir: "İnsanın her dilediğiyle oturmaması gerekir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde... onlardan uzak dur."m "Onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kafirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz.''758

İnsanın her dilediği kimseye de bakmaması icap eder. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini söyle."759 760 İnsanın bilmediği konuda konuşmaması ve gönlünün arzulayıp istediği her-şeyi dinlememesi gerekir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadu-:

"Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur."7n

Yapmadığın şeyleri söylersin, söyleme.761

·        774- Mansûr bin Abdullah anlatıyor: Ebû Ali er-Rûzbârî'den dinledim:

"Zarar üç şeyden gelir: İnsanın içinin kötü olması, alışkanlıklara devam etmek, kötü arkadaşlık." Ona "insanın içinin bozuk olması nedir?" diye sordum. Şu cevabı verdi: "Haram yemektir." "Alışkanlıklara devam etmek nedir” diye sordum. "Gözlerle etrafı kolaçan etmek, kulaklarla hakikata uygun olmayan şeyleri, gıybet762 ve iftiraları dinlemektir" dedi. "Kötü arkadaşlık nedir" diye sordum. "Beraberlikten sonra nefsânî isteklerin galeyana geldiği dostluktur" cevabını verdi."

İYİ KULLARIN ÖZELLİKLERİ

·        775- Muâz bin Cebel'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) elimden tuttu ve bir müddet yürüdü. Sonra şöyle buyurdu: "Ey Muâz! Sana Allah'tan korkmam, doğru sözlü olmam, ahde vefa etmeni, emaneti eda etmeni, hıyaneti teık etmeni, yetime merhamet etmeni, komşuları korumanı, öfkene hakim olmanı763 764 765, yumuşak sözlü olmanı, selamı yaymam, imama tabi olmanı, geniş Kur'ân bilgisine sahip olmanı, ahireti sevmeni, hesaptan endişe etmeni, kasru'l-emel sahibi olmanı, amelini güzel yapmam tavsiye ederim. Bir müslü-manı sönmekten, yalancıyı tasdik etmekten, doğru söyleyeni yalanlamaktan, adil imama asi olmaktan, yeryüzünde fesad çıkarmaktan seni men ederim. Ya Muâz! Her ağaç ve taşın yanında Allah'ı an..Her günahın ardından -gizli olanın ardından gizli, açık olanın ardından aşikârâne- tövbe et!"m

·        776-Ebû Süleyman ed-Dârânî'den: Dimeşk sahilinde bir mürid olan Alkame bin Yezîd bin Suveyd adlı birisi bana rivayet etti ve dedi ki: Suveyd bin Hâris bana rivayet etti ve dedi ki:

Yedi kişilik arkadaş gurubunun bir ferdi de ben olmak üzere Hz. Peygamber'e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) heyet halinde geldik. Huzuruna girip kendileriyle konuşunca görünüşümüz ve halimiz hoşuna gitti. Sordu: "Sizler ne durumdasınız?" Bizler “müminleriz" dedik. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) tebessüm edip buyurdu: "Her sözün bir hakikati vardır. Peki sizin bu sözünüzün ve imanınızın hakikati nedir?" Bizler "bunlar onbeş haslettir" dedik. "Bunlarih beş tanesi elçilerinizin bizlerden iman etmemizi istedikleri, beş tanesi amel etmemizi istedikleri şeylerdir. Beş tanesi de cahiliye döneminde ahlak olarak benimseyip şimdi devam ettiğimiz şeylerdir, ancak bunlardan birini kerih görürseniz o müstesna (onu değiştirmeye hazırız.)" Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bunun üzerine sordu: "Elçilerimizin iman etmenizi istediği beş haslet nelerdir?" Sizler şu cevabı verdik: "Elçileriniz Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ölümden sonra dirilmeye iman etmemizi istediler." Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ardından sordu: "Elçilerimizin amel etmenizi istediği beş şey nedir?" Bizler şu cevabı verdik: "Elçileriniz Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmemizi, namaz kılmamızı, ‘zekatı vermemizi, ramazan orucunu tutmamızı, Kabe'yi haccetmemizi istediler. Bizler bunları yapıyoruz." Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) tekrar sordu: “Cahiliye döneminde ahlak olarak benimsediğiniz beş haslet nedir?" Şu cevabı verdik: "Bolluk anında şükretmek, bela zamanı sabretmek765, insanlarla karşılaşınca doğru sözlü olmak, düşmanla vuruşmak -bir başkasının rivayetinde: düşmanın başına gelen musibete sevinmemek-, takdire razı olmak." Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) (bu cevap üzerine) tebessüm etti ve şöyle buyurdu: "İnsanı yücelten, güzelleştiren ve çok fazla, sevap kazandıran bir takım hasletler sebebiyle edîp, anlayışlı, akıllı ve halîm-selîm insanlar neredeyse peygamber olacaktı." Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) daha sonra şöyle buyurdu: “Yirmi haslete tamamlanmak üzere sizlere beş haslet (daha) tavsiye edeceğim." Bizler "tavsiye buyurunuz, yâ Rasûlellah" dedik. Rasûlüllah da. (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sizler dediğiniz gibiyseniz yemeyeceğiniz şeyleri biriktirmeyin, oturmayacağınız meskenler inşa etmeyin, yarın terk edeceğiniz şeyler için birbirimizle yarışmayın. Kendisine doğru gittiğiniz ve ebedi kalacağınız şeye (ahirete) rağbet edin. Zatına döndürülüp arz edileceğiniz Allah'tan korkun."

Ravi Ebû Süleyman ed-Dârânî diyor ki: Bunu bana nakleden Alkame dedi ki: "Topluluk Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yanından ayrıldı. Onun tavsiyesini ezberleyip, gereğiyle amel ettiler. Hayır, vallahi ey Ebû Süleyman! Bu topluluk ve onların çocuklarından geriye benden başkası kalmadı. Allah'ım! Bir değişim ve inhirafa uğramaksınız beni katma al." Ebû Süleyman diyor ki: Vallahi birkaç gün sonra vefat etti.766

·        777-Bu hadis bir başka tarikle de Ebû Süleyman ed-Dârânî'den rivayet edilmiştir.767

·        778- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle demiştir: "Arif sadece bir hal üzere bulunmamalıdır. Rabbine yönelik bütün halleri yaşamalıdır."768 769

·        779- Yine Zü'n-Nûn el-Mısrî'den: "Allah bir kula ikram ettiğinde ona zikrini ilham eder, kendi kapısında tutar ve onunla ünsiyet eder. İyilik ve güzellikler ihsan eder, katından özel lütuflarda bulunur. Dünya meşgalelerini ve sıkıntılarını ondan uzak tutar. Böylece Allah'ın has kullarından olur. Hem hayatında hem de mematmda ona ne mutlu. Dünya ile mağrur olanlar, mukarrabûn kulların aldığı hazzı, zâkirlerin tattığı lezzeti, Allah aşıklarının surûrlarını bir bilmiş olsalardı, kaçırdıkları şeyden dolayı üzüntüden ölürlerdi."

·        780- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle de demiştir: "Yüce Allah aşıklarının sevgilerinin alameti, Allah Teâlâ dışındakilere ünsiyet etmemeleri, Rableriyle birlikte olduklarında yalnızlık hissetmemeleridir. Çünkü bir insanın kalbinde Allah sevgisi yerleşip istikrar bulduğu zaman Yüce Allah ile ünsiyet eder. Şöyle ki, Allah Teâlâ sevgisi, başka sevgiye yer bırakmayacak derecede ariflerin kalbinde yüce bir yere sahiptir."768

·        781- Sehl bin Abdullah et-Tusterî diyor ki: "Yemeğiniz arpa olsun. Katığınız açlık olsun. Tatlınız hurma, lezzetlendiriciniz tuz, elbiseniz yün, evleriniz mescid olsun. Isındığınız şey -veya şöyle dedi: revakınız (sundurmanız)- güneş olsun. Kandiliniz ay, esansınız su olsun. Dininiz sakınma, ilminiz rıza, azığınız takva olsun. Yemeniz akşam, uyumanız gündüz, kelamınız zikir, düşünceniz tefekkür ve ibret almak olsun. Sığmağınız, dayanağınız ve yardımcınız Allah olsun. Elbiseniz haya770, malınız Allah'a güven olsun. Kalbinizi ölene kadar bu halde tutun. Kul bunları yapmak yanında; kalbiyle Allah'ı müşahede etmeden, gayba muttali olmadan, yakîni elde etmeden, zorluklar önemsiz gelmeden kemâle eremez. Yakînin elde edilmesiyle insanlar su üzerinde, havada yürür. Kime bu hal verilmemişse o hiçbir şeye sahip değildir."771

·        782-Ebû Abdurrahman es-Sülemî anlatıyor: Büyüklerden biri şöyle demiştir: "Allah'ın (seçkin) kullarının alametleri şunlardır: Fakirlik kerâmetleridir. Allah'a itaat tat aldıkları, Allah sevgisi lezzet aldıkları şeylerdir. Onlar ihtiyaçlarını Allah'a arz ederler. Takva azıklarıdır. Ticaretleri Allah iledir, itimadları O'nadır, O'nunla ünsiyet ederler, tevekkülleri O'nadır. Açlık yemekleri, zühd meyveleri, güzel ahlak elbiseleri, güler yüz süsleri, cömertlik meslekleri, insanlarla güzel geçinmek arkadaşlıkları, ilim önderleri, sabır kılavuzları, hidayet üzere bulunmak binekleri, Kur'ân kelamları772, şükür zinetleri, zikir alışkanlıkları, hale razı olmak sevinçleri, kanaat mallan, ibadet kazançlarıdır. Şeytan düşmanları, dünya çöplükleri, haya gömlekleri, korku seciyyeleri, gündüz ibret vesileleri, gece tefekkür zamanları, hikmet kılıçları, hakikat korumaları, hayat ahirete ulaşma merhaleleri, ölüm konaklan, kabir muhkem barınakları, Firdevs evleri, Rabbu'l-âlemîne nazar etmek arzularıdır. Onlar Yüce Allah'ın şöyle buyurduğu has kullarıdır:

"Rahman'ın (has) kulları onlardtr ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "selâm" derler (geçerler)."773

783<Basra'da birisi Ebû Abdullah es-Suvânîtî'ye "bana nasihat et" deyince, ona şu nasihati yaptı: Kulluğun temeli altı şeydir: "Allah'ı ta'zim etmek, haya sahibi olmak, havf (Allah'tan korkmak), recâ (Allah'ın mağfiretine ümidvâr olmak), muhabbet (Allah'ı sevmek), heybet (Allah'ın azameti karşısında ürpermek)tir. Allah'ı ta'zim etmek ihlası harekete geçirir. Haya ile kul kalbine gelen hatarâtı (anlık dünyevî düşünceleri) kontrol altına alır. Havf ile günahlardan tövbe eder. Recâ ile kul ibadetlere koşar. Muhabbet ile amelleri sırf Allah için olur. Heybet ile kul nefsinin sahiplenme duygusunu ve tercihlerini terk eder. 5

ALLAH'IN SEVDİĞİNİ KULLAR DA SEVER

·        784- Ebû Hureyre'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

■ "Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cibril'e şöyle der: "Ben falancayı seviyorum, sen de sev." Cibril de sema ehline "rabbiniz Azze ve Celle falan-cayı sevmektedir, sizler de seviniz" der. Sema ehli de onu severler. Yeryüzünde de ona karşı (insanların içine) kabul (sevgi) konur. Allah bir kimseye buğzettiği zaman da durum bunun gibidir."774

·        785- Yme Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah bir kulu sevdiğinde Cibril'i çağırıp şöyle buyurur: "Ben falanca-yı seviyorum, sen de sev.” Cibril de onu sever. Sonra sema ehline seslenip şöyle der: "Allah falancayı sevmektedir, sizler de seviniz." Daha sonra yeryüzünde ona karşı (insanların içine) kabul (sevgi) konur. Allah bir kimseye buğzettiği zaman da Cibril'i çağırıp buyurur: "Ben filancaya buğzediyorum. Sen debıığzet.” Cibril de onabuğzeder. Sonra sema ehline seslenip şöyle der: "Allah filancaya buğzetmektedir, siz de buğzediniz." Daha sonra yeryüzünde ona karşı (insanların içine) buğz (nefret) konur."775

·        786- Süheyl bin Ebî Sâlih'den: Arafat sabahı babamla beraberdim. Hac emiri Ömer bin Abdulazîz'i görmek için durduk. Babama dedim ki: "Babacığım! Vallahi ben Allah'ın Ömer'i sevdiğini düşünüyorum." "Niye ki yavrum" diye sordu. "Çünkü insanların gönüllerine onun sevgisi girmiştir" dedim. Babam bana şu. karşılığı verdi: "Ba-, ban hakkı için, Ebû Hureyre'den dinledim: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cibril'e seslenir: 'Allah filancayı sevmektedir, sizler de seviniz.’ Bu vaki olunca, yeryüzündekilerin gönlünde ona karşı kabul ve sevgi oluşur. Allah bir kula buğzettiği zaman da Cibril'e seslenir: 'Ey Cibril! Allah filana buğzediyor, sizler de buğzediniz.' Bu vaki olunca, yeryüzündekilerin gönlüne ona karşı buğz konur."776

·        787- Ebu'd-Derdâ'dan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Gücünüz yettiğince dünya düşüncelerinden uzaklaşın. Çünkü en büyük düşüncesi dünya olan insana Allah malı çok ihsan eder ve önüne fakirlik duygusunu koyar. En büyük düşüncesi ahiret olan insana gelince, Allah onun işlerini toparlar ve gönlüne kanaat duygusu ilka eder. Bir kul kalbiyle Allah Telâlâ'ya yönelirse, Allah müminlerin kalplerine, sevgi ve merhametle ona yönelme duygusu yerleştirir. Ayrıca Allah Teâlâ bütün hayırlarda süratlice ona yönelir (ihtiyacını hemen giderir). "777

·        788- Abdullah bin Abbâs'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Cennet ehli, kendilerinin de işittiği hayırlı övgülerle Allah'ın kulaklarını doldurduğu kimselerdir. Cehennem ehli de, kendilerinin de işittiği yergilerle Allah'ın kulaklarını doldurduğu insanlardır."778

·        789- Enes bin Mâlik'ten: Soruldu: "Yâ Rasûlellah! Cennet ehli kimlerdir?" Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kulakları sevdiği övgülerle dolu olarak ölenlerdir." Sordular: "Ya Rasûlellah! Cehennem ehli kimlerdir?" Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kulakları hoşlanmadığı yergilerle dolu olarak ölenlerdir."779

·        790- Ebû Saîd el-Hudrî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah bir kulu sevdiği zaman bilmediği yedi çeşit hayırla onu över. Bir kula buğzettiği zaman da bilmediği yedi çeşit fenalıkla onu yerer."780

·        791-Hallâd bin Abdurrahman bin Cunde babasından naklediyor: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ashaba sordu: "Allah'ın aranızda en sevdiği kimseyi sîzlere haber vereyim mi?" Ashab zannetti ki Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) birisinin adını verecek. "Elbette yâ Rasûlelah" dediler. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "Allah'ın aranızda en sevdiği kişi insanların en sevdiğidir. Peki sizlere Allah'ın aranızda en buğzettiği kimseyi haber vereyim mi?” Ashab yine zannetti ki Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) birisinin ismini verecek. "Elbette ya Rasûlellah" dediler. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "Allah'ın aranızda en buğzettiği kişi insanların en buğzettiği kimsedir.”781

■ 792-"İnanıp faydalı işler yapanlar için Rahman, (gönüllerde) bir sevgi yaratacak (onları herkese sevdirecektir"782

Abdullah bin Abbâs bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle demiştir: "Allah onları sever, insanlara da sevdirir."783

·        793- Yukarıdaki rivayet başka bir tarikle de Abdullah bin Abbâs'dair rivayet edilmiştir.784

·        794- Ebu'd-Derdâ, Mesleme bin Muhalled'e yazdığı mektupta şöyle dedi: "Selâmun aleyk. Kul Allah'a itaat ederse, Allah,onu sever. Allah bir kez onu sevdi mi, kullarına da sevdirir. Kul Allah'a karşı masiyet işlerse, Allah ona buğzeder. Allah bir kez buğzetti mi, kullarına da buğzettirir."785

·        795- "Rahman, (gönüllerde) bir sevgi yaratacak (onları herkes sevecektir."786

Katâde bin Diâme bu ayetle ilgili olarak "Allah ehl-i imamn kalplerine o kimseye yönelik sevgi koyar" demiştir.

·        796- Muhammed bin Vâsi' diyor ki: "Kul kalbi ile Allah Tebâreke ve Teâlâ'ya yönelince, Allah da müminlerin kalpleriyle ona teveccüh eder."787

·        797- Herim bin Hayyân şöyle diyordu: "Kul kalbiyle Yüce Allah'a yönelirse, Allah da ehl-i imanın kalpleriyle ona yönelir, hatta onların sevgi ve merhametini ona yöneltir."

ALLAH'IN SALİH KULLARA İKRAMLARI

·        798- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: Kim velime düşmanlık ederse bana harp ilan etmiş olur. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha çok sevdiğim birşeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder ve sonunda ben onu severim. Bir kere sevdim mi artık işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden birşey isterse veririm. Bana sığınırsa korurum. Yaptığım işler içinde, -ölümü istemeyen, benim de kendisini üzmek istemediğim- müminin ruhunu almak dışında, başka birşeyde böylesine tereddüt etmem."788

·        799- Hz. Aişe'den gelen diğer tarikte şu ilave vardır:

"Düşünen aklı, konuşan dili olurum. Bana dua ettiğinde icabet ederim."

Bu rivayette bana sığınırsa ve devamı yoktur.789

·        800- Yine Hz. Aişe'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah Tebâreke ve Teâlâ şöyle buyurdu: Kim velime düşmanlık ederse bana karşı muharebeyi helal görmüştür. Kulum farzlarımı eda etmek dışında onun gibi başka birşeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder ve sonunda ben onu severim. Bir kere sevdim mi artık onun gören gözü, düşünen aklı, konuşan dili olurum. Bana dua ederse icabet ederim. Benden birşey isterse veririm. Yaptığım işler içinde, -ölümü istemeyen, benim de kendisini üzmek istemediğim- müminin ruhunu almak dışında, başka birşeyde böylesine tereddüt etmem."

·        801- Cüneyd-i Bağdâdî hadiste geçen "ölümü istemeyen, benim de kendisini üzmek istemediğim" kısmım şöyle izah etmiştir: Hz. Allah burada müminin ölümle yüzyüze gelmesini, onun zorluğunu ve sıkıntısını hissetmesini kasdetmektedir. Yoksa onun ölmesini istemiyorum anlamı kastedilmemektedir. Çünkü ölüm mümini Allah'ın rahmet ve mağfiretine götürmektedir."790

·        802- Cüneyd-i Bağdadî şöyle de demiştir: "Güç yettiğince gayret sarf etmek bütün değerli kapıları açar."791

·        803- Ebû Osman el-Hîrî'ye bu hadisin manası sorulunca şu cevabı verdi: Bu "kulağının dinleme, gözlerinin bakma, ellerinin tutma, ayaklarının yürüme yönündeki ihtiyaçlarını hızlıca yerine getiririm" anlamındadır.792

·        804- Ebû Umâme el-Bâhilî'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder, sonunda onu severim. Bir kere sevdim mi artık işiten kulağı, gören gözü, düşünen aklı, konuşan dili, akleden kalbi olurum. Bana dua ederse icabet ederim. Birşey isterse veririm. Yardım isterse yardım ederim. Kulumun en sevdiğim ibadeti bana karşı muhlis olmasıdır."793 794

·        805- Hâris bin Mâlik'ten: Hz. Peygamber'e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) geldim. Cübbesini katlayıp mübarek başlarının altına koymuşlardı. Kendilerine selâm verdim. Bana "ne durumdasın yâ Hâris" diye sordular. "Müminlerden biriyim" dedim. "Dediğine dikkat et" buyurdu. "Evet, gerçekten de müslüman-lardan biriyim" dedim. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) doğrulup oturdu. Sonra "herşeyin bir hakikati vardır. Bu sözünün hakikati nedir" diye sordu. Ben de şu cevabı verdim: "Nefsimi dünyadan çekip uzaklaştırdım.m Gecelerimi uyumuyorum. Gündüzlerimi aç (oruçlu) geçiriyorum. Sanki Rabbimin arşına bakıyor, cennetliklerin birbirlerini ziyaret etmelerini görüyor, cehennem-dekilerin çığlıklarını işitiyor gibiyim." Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sen marifeti elde etmişsin. Buna devam et. (İşte) Allah'ın kalbini imanla nurlandırdığı bir insan."795

·        806- Ebû Saîd'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah Tebâreke ve Teâlâ şöyle buyurdular: Kullarım bana itaat etseler, güneşi onlara gündüz doğdurur, yağmuru gece yağdırır, gök gürültüsünü de işittirmem."8W

·        807- Ebû'Huteyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Rabbiniz Teâlâ şöyle buyurdular: Kullarım bana itaat etseler, yağmuru onlara gece yağdırır, güneşi gündüz doğdurur, gök gürültüsünü de işittirmem."8'1'1

·        808- Ebû Katâde ve Ebu'd-Dehmâ naklediyor: Badiyeden bir zatın yanma vardık. Bizlere şöyle dedi:

Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) elimi tuttu ve Allah'ın kendisine öğrettiklerinden bana öğretmeye başladı. Ondan ezberlediklerimin içinde şu sözü de vardı: "Allah'tan korkarak birşeyi bırakırsan, Allah sana mutlaka ondan daha hayırlısını ihsan eder."8,12

·        809- Yine Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Evinden dışarı çıkan herkesin kapısında iki sancak bulunur. Bir sancak meleğin elinde, diğeri de şeytanın elinde. Eğer Allah'ın razı olduğu bir şey için çıkarsa melek sancağı ile onu takip eder, evine dönene kadar meleğin sancağının altında bulunur.8'13 Eğer Allah'ın gadab ettiği birşey için çıkarsa şeytan sancağı ile onu takip eder, eroine dönene kadar şeytanın sancağının altında bulunur."81796 797 798 799 800

·        810- Ebû Umâme'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Müminin ferasetinden korkun çünkü o Azîz ve Celîl olan Allah'ın nuruyla bakar."801

·        811- Zü'n-Nûn el-Mısrî diyor ki: "Dönenler yolun yarısından dönüp gelenlerdir. Allah'a vasıl olmuş olsalardı dönmezlerdi. Ey kardeşim! Sen zühd ehli ol, bak, pekçok manevi güzellikler görecek (vuslata erecek)sin."802

"Bazıları da şöyle demiştir: Zâhid Allah Teâlâ'ya olan sevgisinden dolayı dünyayı arkasına atandır."803

·        812- Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle de demiştir: "Yüce Allah şöyle buyurdu: "Kim bana itaat ederse, onun velisi olurum. Bana güvensin ve bana dönsün, izzetim hakkı için, benden dünyanın son bulmasını istese, bu isteği yerine getiririm."804

·        813- Bilal bin Ka'b anlatıyor: Bazan çocuklar Ebû Müslim el-Hav-lânî'den rica ediyorlar ve "Allah'a dua et te şu uçan kuşu bize tutsun" derler, o da Allah Teâlâ'ya dua eder, Yüce Allah da duasını kabul edip kuşu bulunduğu yerde tutar, onlar da elleriyle yakalarlardı."805

ALLAH'IN SEVDİĞİ KULUNA SALİH AMELLER İŞLETMESİ

·        814- Enes bin Mâlik'ten: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Allah bir kulu sevdiği zaman onu çalıştırır." Ashab sordu: "Nasıl çalıştırır yâ Rasûlellah!" Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ölümden önce onu salih amel işlemeye muvaffak kılar."806

AHİRETE YÖNELMEK

·        815- Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

“Dünyasını seven ahiretine zarar verir. Ahiretini seven dünyasına zarar verir. Baki olanı faniye tercih ediniz."32'1

·        816- Abdullah bin Mes'ûd'dan:

Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şu ayeti okudu: "Allah'ın göğsünü İslam'a açtığı kimse, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir?"322 Bizler "ya Rasûlellah! Gönlünün açılması nasıldır" diye sorduk. "Nur kalbe girince kalp açılıp ferahlar" buyurdu. Biz "yâ Rasûlellah! Bunun alameti nedir" diye sorduk. Şu cevabı verdiler: "Ebediyet yurduna yönelmek, gurur yurdundan uzaklaşmak ve ölüm gelmeden önce ölüme hazır olmaktır.''323

·        817- Cerîr bin Abdullah'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Kim dünyada azık hazırlarsa ahirette ona faydası olur. "807 808 809 810 811 812 813

·        818- Abdullah bin Ömer'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Dünya müminin zindanı, kabir muhkem barınağı, cennet de varacağı yerdir. Dünya kafirin cenneti, kabir zindanı, cehennem de varacağı yerdir."323

·        819- Hasan bin Amerrata anlatıyor: "Ömer bin Abdulazîz'i halife seçilmeden önce görmüştüm. Yüzüne baktığında canlılık müşahede ederdin. Halife seçildikten sonra ise ölümü gözlerinin arasında görebilirdin."812

·        820- Ibnu'l-İfrîkî, Süfyanu's-Sevrî'ye yazdığı mektupta şöyle dedi: "Yüce Allah'tan korkmanı, dünyanın küçük işleriyle uğraşmak yerine ahiretin büyük işleriyle meşgul olmanı tavsiye ediyorum. Hoşça kal."

·        821- Bir adam Zü'n-Nûn el-Mısrî'ye sordu: "Dünya kim içindir?" O da "ahireti terk eden içindir" dedi. "Peki ahiret kim içindir" diye sorduğunda "onu isteyen içindir" cevabını verdi.813

·        822- Ibrâhîm bin Beşşâr anlatıyor: "Bir sûfî İbrahim bin Edhem'i görünce sordu: "Ebû İshâk! Kalpler niçin Allah'a kapalıdır?" Ona şöyle cevap verdi: "Çünkü kalpler Yüce Allah'ın buğzettiği şeyleri isterler. Dünyaya, gurur-eğlence-oyun yurduna yönelirler. Bitip tükenmeyecek nimetlerin, sermedi bir kudretin kesintisiz ve sonsuz hakimiyetindeki ebediyet yurdu için amel etmeyi terk ederler."814-

·        823- Mâlik bin Dînâr'dan: "Dünyaya ne kadar üzülürsen, ahiret tasası o kadar kalbinden çıkar. Ahirete ne kadar üzülürsen, dünya tasası da o kadar kalbinden çıkar, gider."815

·        824- Mâlik bin Dînâr ahiret hüznünü kastederek şöyle demiştir: "Hüzünsüz kalp, içinde birşey bulunmayan harap ev gibidir."816

·        825- Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: "Dünya insanın kalbine yerleşirse ahiret çıkar gider."817

·        826- Ebu'l-Hasan Ali bin Leys es-Sûfî el-Ferğânî anlatıyor: Ebûbekr eş-Şiblî'ye sordum: "Yönünü ahirete dönenin alameti nedir?" Bana şu cevabı verdi: "Gözünün para peşinde olmamasıdır."

·        827- Hasan bin Hammâd babası Hammâd'dan aktarıyor: "Basra'ya geldiğimde Merhûm Attâr'a sordum: 'Hasan-ı Basrî'nin meclislerinde bulunanlardan kimse kaldı mı?' 'Bir ihtiyar kaldı' dedi. Yanına vardım. Ona 'Allah seni mağfiret etsin! Eğer münasip görür de Ha-san'm sözlerinden birşeyler aktarırsanız, onlardan istifade etmek isterim' dedim. Bana şöyle dedi: 'Rahmetli Hasan konuşmalarında şu sözü çok söylerdi: Ey Ademoğlu! Sen dün kıymetsiz bir nutfe idin. Yarın da cîfe olacaksın. Bu ikisi arasında ise, pörsümek ve çökmek seni her tarafından yavaş yavaş kuşatacak. Ancak sen, sanki seni ilgilendiren birşey yokmuş gibi duruyorsun. Gerçekte sıhhatli insan, günahların kendisini hasta etmediği kimsedir. Temiz insan, hataların ve günahların kendisini kirletmediğidir. Ahireti ençok hatırlayanınız dünyayı ençok unutanmızdır. Ahireti en çok unutan insan ise dünyayı ençok anan kimsedir. İbadet ehli kimse, nefsini şerden koruyandır. Basiret sahibi, haramı görüp kaçman, ona yaklaşmayandır. Akıllı insan da, kıyamet gününü unu tmayan, hesabı devamlı hatırlayandır."818

·        828- Rebî' bin Abdurrahman şöyle demiştir: "Yüce Allah'ın bazı kulları vardır. Bunlar kendilerini aç bıraktılar. Günahlara bakmamak

için gözlerini yumdular. Karanlık üzerlerine çöktüğünde gözyaşı 1 döktüler. Onların ümidi, yer kendilerini katmanları arasına aldığında 1 kabirlerindeki karanlığın nura çevrilmesidir. Bu güzel insanlar dün- j yada hüzünlüdürler, yönleri ahirete dönüktür. Gözleri gayb alemin-     ]

den melekût alemine nazar eder. Orada ümid ettikleri büyük sevap-     1

lan gözleriyle okurlar. Vallahi ümid ettikleri nimetleri bizatihi görün- i ce gayretleri, amelleri artar da artar. Onlar öyle kimselerdir ki, dünya- ) da rahatları yoktur. Yine öyle insanlardır ki, yarın ölüm meleği onlara göründüğü zaman gözleri sevinçten ışır." Rebî bunu dedikten sonra gözlerinden yaşlar döküldü, sakalı ıslandı.

·        829- Fudayl bin lyâz şöyle demiştir: "Kul Allah'ı tanıyıp bildiği ölçüde O'ndan sakınır. Aynı zamanda, ahirete olan isteği kadar dünyadan uzaklaşır."819

·        830- Ebû Artır el-Evzâî'den: "Ölüm rahimdeki çocuk gibidir: Çıkmayı bir türlü istemez. Çıktı mı da bir daha geri girmeyi istemez. Mümin de böyledir. Dünyadan çıktığı zaman Allah'ın ona ikram ettiği sevapla karşılaşır. Bu durumda dünyaya geri dönmeyi hiç istemez."

·        831- Sâlih bin Mismâr'dan: "Allah'ın bizlere ikram etmediği nimetleri, dünyada ikram ettiği nimetlerden çok daha fazladır."820

·        832- Bünân bin Muhammed el-Hammâl şöyle demiştir: "(Ahirette) zarar verecek şeye sevinen insan ne zaman iflah olacak (ta bu huyundan vazgeçecek)?"821

·        833- es-Salt bin. Hasan anlatıyor: Hasan bin Salih bin Hay birgün evimden çıktı. Dışarıda uçuşan çekirgeleri görünce şöyle dedi:

"Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüleri gibi... kabirlerden çıkarlar."822

Ardından bayılarak yere yığıldı.

·        834- Ahmed bin Ebi'l-Havârî anlatıyor: Ebû Safvân er-Ruaynî'ye sordum: "Yüce Allah'ın Kuriân'da zemmettiği ve amel sahibinin kaçınması gereken dünyevî şeyler nelerdir?" Bana şu cevabı verdi: "Dünyayı arzulayarak yapmış olduğun herşey kınanmıştır. Ahireti murad ederek elde ettiğin şeyler ise, buna dahil değildir."

Onun bu cevabını Mervân bin Muhammed'e aktarınca "işin hakikati Ebû Safvân'm sözlerinde yatmaktadır" dedi.823

·        835- Muhammed bin es-Semmâk'dan: "Dünya kendine meyledene tadını tattırınca, ahiret de kendisinden uzaklaştığı için acılığını içirir."

·        836- Yûsuf bin Esbât'a turfanda meyve getirilince, meyveyi eline aldı, evirip çevirdi, sonra da önüne koydu ve şöyle dedi: "Dünya kendisine bakmamız için yaratılmadı. Onunla ahirete bakalım diye yaratıldı."824

·        837- Bir adam Ebû Sehl el-Hârisî es-Sûfî'den nasihat istedi. Ona şu nasihati yaptı: "Dünya ve onun güzelliklerine uyu, ahiret havası ve nimetleriyle uyanırsın."

·        838- İbrahim bin Ahmed el-Havvâs şöyle demiştir: "Dünyanın ağlamadığı insana ahiret gülümsemez."825 "İnsan kendi eski elbisesi içinde başkasının yeni elbisesindekinden daha iyidir. Menzile yaklaşmışken yolunu şaşıran insan gerçekten de helak olmuştur."

·        839- Ebûbekr Muhammed bin Ali el-Kettânî'den: "Bedenin dünyada ama kalbin ahirette olsun."826

·        840- Muhammed bin İshâk es-Sekafî aktarıyor: Hukemâdan birisi şöyle demiştir: "Ömrünün bitmekte olduğuna üzülmeyip malının noksanlaşmasına hüzünlenene şaşarım. Keza dünya ona sırtını vermiş uzaklaşır, ahiret üzerine doğru gelirken, gidenle meşgul olup gelenle ilgilenmeyene şaşarım."

·        841- jHayseme bin Abdurrahman karşılaştığı savaşçıya "ölüme karşı arzun nasıl" diye sordu. "Ölümü sevmiyorum" karşılığını alınca ona dedi ki: "Bu senin için büyük bir eksikliktir^'827

·        842- Ebû İshâk el-Kureşî anlatıyor: "Kardeşim Mekke'den yazdığı mektupta bana şunu nasihat etti: "Kardeşim! Ömrünün geçen kısmını dünyaya harcamışsan, büyük bölümünü ona sarf etmişsin demektir. Ömrünün geri kalan ve daha az olan kısmım artık ahirete harca."

·        843- Bişr bin Hâris, Mahmud el-Verrâk'm şu şiiriyle temsil getirmiştir:

Dünyaya ikram ve izzete duran,

Ukbada zillet ve hüsran içredir!!..

Dünyanın ihanet ettiği insan,

Ahirette itibar sahibi kimsedir!!.,

AHİRETTE HER TÜRLÜ AMELİN KARŞILIĞININ GÖRÜLECEK OLMASI

·        844- Ferazdak'm amcası Sa'sa'a'dan: Hz. Peygamber'e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) geldim. Şu ayeti okuduğunu işittim:

"Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür."828 (Bunu işitince) dedim ki: Bu bana yeter, kifayet eder. Başka bir şey dinlememe gerek yok."

Hadisin bir tarikinde ise şöyle geçmektedir:

Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona "kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür" ayetlerini okudu. O da şöyle dedi: "Yâ Rasûlellah! Bu bana yeter, kifayet eder. Kur'ân'dan başka bir şey dinlememe gerek yok.3i3

·        845- İbrahim et-Teymî anlatıyor: Bu mescidimizde Abdullah bin Mes'ûd'un talebelerinden altmış kişiyle görüştüm.' En küçükleri Hâris bin Suveyd et-Teymî idi. Birgün

"Yeryüzü kendine has sarsıntısıyla sallandığı zaman..." diye okumaya başladı ve "kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür" ayetlerine dek okudu. Ardından da ağlamaya başladı ve şöyle dedi: "Bu sayım (hesabın tek tek görülmesi) gerçekten çok ağırdır."829 830

·        846- Abbâs bin Huleyd el-Hacrî naklediyor: Ebu'd-Derdâ "şu üç husus olmasa dünyada kalmamayı isterdim" dedi. Ona "nedir bunlar" diye sordum. Şu cevabı verdi: "Gece ve gündüz deveran ederken, -ebedi hayatım için- yaratanımın huzurunda secdeye kapanıp yüzümü sürmem. (Oruç sebebiyle) öğlenin sıcaklığında çekilen susuzluk. Meyve seçer gibi konuştukları kelimeleri seçen insanlarla oturmak. Kâmil takva, kulun zerre ağırlığındaki şeylere varıncaya dek Allah'tan korkmasıdır. Hatta bir takım şeyleri helal görmesine rağmen haram olmasından korkarak terk etmesidir. Bu onun haramlara düşmesini engeller. İsmi Yüce ve Aziz olan Allah, kullarının karşılarına en sonunda nasıl bir durumun çıkacağını beyan etmiştir. Bu hususta şöyle buyurmuşlardır:

"Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür." Bu sebeple hiçbir şerri küçük görüp ondan sakm-mamazlık etme, keza hiçbir hayrı da hakir görme, yap."831 832

·        847- " Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi."^6

Abdullah bin Ömer bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle söyler: "Yüce Allah taat ve masiyeti göklere, yeryüzüne ve dağlara teklif etti ancak onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve korktular. Allah Teâlâ da bunu Hz. Adem'e teklif etti. Ona "sen bunları karşılıkları ile birlikte yüklenir misin" diye sordu. O "karşılıkları nedir" diye sordu. Yüce Allah "iyilik yaparsan mükafatını alacaksın, kötülük yaparsan cezalandırılacaksın" buyurdu. Hz. Adem de "peki" dedi.

AHİRETTE ALLAH KATINDA SOYUN ÖNEMLİ OLMAMASI

·        848- Ebû Hureyre diyor ki: "Kıyamet günü olunca Yüce Allah şöyle buyurur: "Ey insanlar! Ben (nezdimde makbul olmak için) bir yol koydum, bunun yanında sizlere nesepler verdim. Sizler de (kendinize göre) bir yol koydunuz ve nesepleri ön plana çıkardınız. Ben, 'sizin en üstününüz en muttaki olanmızdır' buyurdum, siz ise kabul etmeyip "filan oğlu filanca şu zattan daha üstündür" dediniz. Bugün şanımı en üstün tutuyor, neseplerinizi kıymetsiz kılıyorum. Nerede muttaki olanlar!"

·        849- Hâlid bin Hidâş anlatıyor: Fudayl bin lyâz bana sordu: "Kimlerdensin?" "MuhellebTerdenim dedim." Bana dedi ki: "Eğer Salih bir insan isen çok kıymetli bir insansın. Ama yok kötü bir insansan zeliller zelilisin."

·        850- Selman el-Fârisî'ye "soyunuz nedir" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Dinim yücedir. Soyuma gelince, topraktır. Topraktan geldim ve yine ona döneceğim. Sonra tekrardan dirileceğim ve hesap görülmeye götürüleceğim. Eğer sevaplarım ağır gelirse, soyum ne kadar yüceymiş, Rabbime karşı bana ne güzel yardımda bulunmuş. Rabbim de beni bu durumda cennetine sokar. Eğer sevaplarım hafif gelirse, soyum ne kadar düşükmüş, Rabbime karşı beni zelil etmiş. Rabbim de bu durumda bana azap eder. Ancak, Rabbim yüce cömertliğiyle günahlarımı rahmet ve mağfiretiyle affederse, ne âlâ."833

ALLAH'IN AMELLERİ ZİYADESİYLE MÜKAFATLANDIRMASI

·        851- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bizlere şöyle buyurdu:

"Kim (rabbi hoşnud edecek) bir güzel amel işlerse Allah ona bir milyonla kadar) sevap verir."

Ebû Hureyre hadisin ardından "kendi katından büyük mükafat verir"834 ayetini okudu ve "buradaki büyük mükafat, cennettir" dedi.835

·        852- Ebû Osman en-Nehdî anlatıyor: Ebû Hureyre'nin "Rasûlüllah'ın (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "Allah Azze ve Celle müminin yapmış olduğu iyiliğin sevabını katlar" buyurduğunu işittim" dediği haberi bana ulaştı. Gidip Ebû Hureyre'yi buldum. Ona "bana ulaşan habere göre sen Rasûlül-lah'tan (salla’llâhü aleyhi ve sellem) 'Allah müminin yaptığı güzel ameli bir milyonfa kadar) katlar' buyurduğunu işitmişsin" dedim. O ise "hayır" dedi. "Şöyle buyurduğunu işittim":

"Bir iyiliğe iki milyonla kadar) sevap verir." Ebû Hureyre daha sonra şu ayeti okudu:

"Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun yaptığı iş), iyilik olursa onu katlar (kat kat artırır), kendi katından da büyük mükafat verir."836 Allah Teâlâ'nm ayette buyurduğu "büyük" ile ne kadarlık bir miktar kastedildiği ise bilinemez.837

ALLAH'IN AZABINDAN KORKMAK, MAĞFİRETİNDEN ÜMİDVÂR OLMAK

·        853- Lokman Hekim oğluna şu nasihati yapmış: "Yavrum! Hayır işlediğin zaman ardından sevap um. Ama şer işlediğin zaman, azaba uğrayacağından şüphe etme."838

·        854- Bir adam Ömer bin Abdulazîz'e "nasıl sabahladınız" diye sordu. Şu karşılığı verdi: "Günahlar içinde kirlenmiş, perişan ve rüs-vay bir halde sabahladım. Ancak Yüce Allah'tan beni ahirette âsûde kılmasını ümid etmekteyim."839

ÖLÜM VE SONRASINI AKILDAN ÇIKARMAMAK

·        855- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Lezzetleri kesen840 şeyi çokça anın." Sordular: "Yâ Rasûlellah! Lezzetleri kesen şey nedir?" Buyurdular: "Ölüm."841 842

·        856- Yine Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Lezzetleri kesen şeyi -yani ölümü- çokça anın.”843

·        857- Abdullah bin Ömer'den: Bir adam Hz. Peygamber'e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "müminlerin hangisi daha faziletlidir" diye sordu. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "ahlakı en iyi olanlarıdır" buyurdu. “Müminlerin hangisi daha akıllıdır" diye sordu. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "ölümü en çok hatırlayanları, ölüme en iyi hazırlık yapanlarıdır. İşte akıllılar bunlardır" buyurdu.844

·        858- Yine Abdullah bin Ömer'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) beni tuttu ve "dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol. Kendini ölülerden ve kabir ehlinden say" buyurdu.

Mücâhid bin Cebr diyor ki: Abdullah bin Ömer (bunu naklettikten) sonra bana dedi ki: "Mücâhid! Sabahlayınca nefsine akşamdan söz etme. Akşam olunca da nefsine sabahın bahsini açma. Hastalıktan önce sıhhatinden istifade et, ölümünden önce de hayatından. Çünkü sen ey Allah'ın kulu! Yarın isminin ne olacağını (canlı mı, ölmüş mü olacağını) bilmiyorsun."845 846

·        859- Enes bin Mâlik'ten: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bana şöyle buyurdular:

"Allah'a O'mı gözünle görüyormuşçasına ibadet et. Sen O'nu her ne kadar göremezsen de O seni görmektedir. Mescide, gireceğin zaman güzelce ab-dest al. Namazında ölümü hatırla. Çünkü kılarken ölümü hatırlayanın namazı güzel olur. Bir daha başka namaz kılamayacağmı düşünen kimse gibi namaz kıl. Özür dilenecek herşeyden de uzak dur."359

·        860- Abdullah bin Abbâs'tan: İyâd heyeti Rasûlüllah’a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) geldiler. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) onlara Kuss bin Sâide el-İyâdî'yi847 sordu. “Vefat etti, ya Rasûlellah" dediler. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Hac mevsiminde onu Ukaz panayırında görmüştüm. Kırmızı bir erkek -veya dişi- devenin üzerindeydi. İnsanlara sesleniyordu: "Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz ve ibret alınız. Yaşayan ölür, ölenfenâ bulur. Olayların ardı arkası kesilmez, birbirini takip eder. Gökte haber var, yerde ibret alacak şeyler var: Yıldızlar düşmez, yürür; denizler kaynar durur, bitmez; gökyüzü bir yüksek tavan; yeryüzü bir sarayın döşemesi; nehirler ve pınarlar. Kuss, Allah adına yemin ediyor. O bu yemininde yalancı değildir, günah da işlememektedir: Kızsanız da Allah'ın takdirine tabi olmalısınız. Bunun bir kısmına rıza gösterilip bir kısmından hoşlanılmaz ancak hayat bir oyun değildir. Bunun ardından çok acaip şeyler gelecektir. Kuss, Allah adına yemin ediyor. O bu yemininde yalancı değildir, günah da işlememektedir. Allah'ın bir dini var ve o dinden bizim dinimizden daha çok razıdır. İnsanlara ne oluyor ki, gidiyorlar da geri dönmüyorlar? Acaba vardıkları yerden hoşnud olup da mı kalıyorlar? Yoksa kendi hallerine bırakıldılar da uykuya mı daldılar?"

Rasûlüllah (bunu anlattıktan sonra) şöyle buyurdu: "Kuss bin Sâide bu sözlerinin ardından bazı beyitler okudu. Ben onları ezber ley emedim." Ebûbekr es-Sıddîk ayağa kalktı ve "ben de oradaydım, bu nutkunu aklımda tuttum" dedi. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "nasıldı" diye sordu. Hz. Ebûbekr de şöyle dedi: Kuss bin Sâide sözünün sonunda şöyle dedi:

Önceki dönemlerde dünyadan göçenler,

Bizlere tam ibretlik durum arz etmekteler.

Gördüm çeşitli yollar mevcut, ölüme giden...

Kurtuluşa bir formül asla yoktur mevtten.

Kendi kavmimdekîler de aynı minvaldeler!..

Yaşlısı ve genciyle öte aleme gitmekteler.

Geçip giden insanlar asla geriye gelmiyor!..

Hayatta kalanlar da ebediyen yaşamıyor.

Ben şunu çok iyi anladım, iyi idrak ettim...

Herkes nere gidiyorsa ben de gideceğim.

Rasûlüllah daha sonra İyâd heyetine döndü "Kuss bin Sâide'nin bir vasiyeti bulundu mu" diye sordu. Onlar da "evet, yastığının altında, üzerinde şunlar yazılı bir vasiyet buldular" dediler:

Ey ölüm haberi veren! Ölüler kabir deler...

Üstlerinde yırtılmış kefenler giymekteler...

Ölüleri bırak, birgün seslenilecek onlara!

Uyandırılacaklar baygın gibi mezarlarda.

Bir kısmı üryan olacak, bir kısmı da kefenli...

Kiminin yeni, kiminin ki yırtık, hem de eski...

Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bunun üzerine şöyle buyurdu: "Beni hak üzere gönderene and olsun ki Kuss bin Sâide ölümden sonra dirilmeye imarı etmiş birisidir."661 848

86'1-"Altında onlara ait bir hazine vardı."&62

Abdullah bin Abbâs bu ayetle ilgili olarak şöyle demiştir: "Bu altından bir levha idi. Üzerinde şöyle yazmaktaydı: Bismillahirrahma-nirrahim. Öleceğini bilen insan nasıl oluyor da sevinçli oluyor, hayret doğrusu. Cehennemin varlığını bilen insan, nasıl olur da güler, şaşılacak şey doğrusu. Dünya ve içindekilerin sonunda ters yüz edileceğini bildiği halde insan nasıl olur da ona meyleder, hayret doğrusu. Kaza ve kadere inanan insan, rızık elde etmek için nasıl bîtap düşer, ilginç doğrusu. Hesaba inanan insan, nasıl olur da günahlar işler, hayret doğrusu. Allah'tan başka ilah yoktur. Muhammed Allah'ın Rasûlü-dür."849 850

·        862- Abdullah bin Mes'ûd'dan: "Bugün sabaha çıkan herkes misafirdir, yanındaki mal ödünçtür. Misafir ise yolcudur, emanet de iade edilecektir."851

·        863- Sâbit el-Bunâni anlatıyor: Ebu'd-Derdâ rahat edebileceği kadar bir mesken inşa ediyordu. Ebû Zer'in yolu ona uğrayınca "bu nedir? Allah'ın yıkılıp harap edilmesini emrettiği bir ev mi inşa ediyorsun? Seni bu halde göreceğime pislik içinde uğraşırken görsem daha iyiydi" diye sitem etti.852 Ebu'd-Derdâ kulübenin inşasını bitirdikten sonra ona şöyle dedi: Bu yaptığım evle ilgili olarak birşey söylemek istiyorum:

Bir ev inşa ettim ama onu şenlendirecek değilimi!

Onu bina eder iken esas evim neresidir, bildim!!

·        864- Abdullah bin Ömer güzel bir hırka giyinmiş olarak bir topluluğa uğradı. O gelirken oradakilerden birisi dedi ki: "Eğer hırkasını ondan alırsam bana ne vereceksiniz?" Oradakiler de ona birşey takdir ettiler. Adam İbn Ömer'in yanına vardı ve "Ebû Abdurrahman! Bu giydiğin hırka benimdir" dedi. Şaşıran İbn Ömer "ama ben onu daha dün satın aldım" dedi. "Ben sana söyledim. Artık onu zor giyersin" dedi. Bu söz üzerine İbn Ömer vermek için hırkasını çekip çıkardı. Bu arada etraftakiler gülüşmeye başladılar. İbn Ömer "niçin gülüyorsunuz ki" diye sordu. Onlar da "bu adam boşboğazın birisidir (sana şaka yapıyor)" dediler. Bunun üzerine İbn Ömer adama dönerek şunları söyledi: "Kardeşim! Ölümün önünde olduğunu bilmiyor musun? Ölümün nerede, sabah mı, akşam mı, gece mi, gündüz mü geleceği malumun değil. Bunun ardından kabir, korkunç manzaralar ve Mun-ker ile Nekîr var. Akabinde de kıyamet gelecek. Gevezeler o gün elbette haşredilecek."

İbn Ömer bu sözleriyle oradakileri ağlattı. Sonra yoluna devam etti.

·        865- Ebû Hureyre hastayken ağlayınca "niçin ağlıyorsunuz" diye soruldu. Şu cevabı verdi: "Yolculuğumun uzun, azığımın az olmasına ağlarım. Zorlu bir çıkışın ardından aşağı inen biri olarak sabahladım. Cennete mi, cehenneme mi, hangisine götürüleceğimi bilemiyorum.853

·        866- Abbâs bin Hamza anlatıyor: Zü'n-Nûn el-Mısrî'nin yanma girdim. Beraberinde bir grup mürid vardı. Onlara şöyle diyordu: "Uyuduğunuzda ölümü yastığınızın altında, kalkınca da karşınızda bilin. Sanki hiç dünyaya ihtiyacınız yokmuş da, sadece ahiret size gerekliymiş gibi olun."

·        867- Fudayl bin lyâz anlatıyor: Abdullah bin Mübârek "ölüm ve ölüm sonrası için hazırlık yap" dedi. Ardından bana doğru bir çığlık attı ve gece boyu baygın kaldı.854

·        868- İbrahim bin Edhem şunu çok derdi: "Esas yurdumuz önümüzdedir, hayatımız ölümümüzden sonra başlamaktadır. Ya cennete gideceğiz ya da cehenneme."855

·        869- İbrahim bin Edhem, İbrahim bin Beşşâr'a nasihatmda şunları söyler: "Ey İbn Beşşâr! Gönül gözünde ölüm meleğinin ve yardımcılarının senin ruhunu almak üzere geldiğini bir canlandır, bak bakalım durumun nasıl olacak? Yine ona kabirde müşahede edilecek şeylerin ve Munker'le Nekîr'in sualinin korkunçluğunu bir canlandır, bak bakalım halin nice olacak? Keza kıyameti, korkunç durumlarını, ürperilen hallerini, insanların hesaba götürülmelerini, hesabı, Arasat meydanında durmayı bir canlandır, bak bakalım, durumun nasıl olacak?"

İbrahim bu sözünün ardından bir sayha attı ve bayılarak yere düştü.856

·        870- Yine İbrahim bin Edhem'den:£'Ölümün bir kasesi vardır. Sa

dece Allah'tan korkan, kalbi ürperen, itaatkar olan ve ölümü her an bekleyen bu acı şeyi içmeye takat getirebilir. Kim Allah'a itaat ederse onun için güzel bir akıbet, izzet, kıyamet günü azabından kurtuluş vardır. Kim de Allah'a asi olursa, korku ve dehşet veren günde pişmanlık ve üzüntü ile gelini857                           ...

·        871- Yine İbrahim bin Edhem'den: "Sonunda gideceğin yeri hakkıyla düşün. Geçen ömrünü bir tefekkür et, hiç ona güvenilir mi? Onun seni Rabbinin azabından kurtaracağını ümid eder misin? Bunları düşünürsen, kalbin seni kurtuluş yoluna önem vermeye yöneltir. Kendilerini emıüyette hissedip gereksiz şeylerle meşgul olan, güven içinde bulunup nefislerinin arzularına tabi olan, nefisleri kendilerini helaka sürüklemiş kimselerin yoluna sokmaz. Bu yolu tutanlar, hiç şüphesiz sonunda gerçeği görecekler, ne için didinip yarıştıklarını anlayacaklar ve pişman olacaklardır:

"Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir."858

·        872- İbrâhîm bin Beşşâr anlatıyor: "Trablus şehrinde İbrâhîm bin Edhem ile birlikte yürüyordum. Yanımızda iki ekmekten başkaca birşey yoktu. Önümüze bir dilenci çıktı ve birşeyler istedi. Bana "yanında ne varsa ver" dedi. Duraksayıp durdum. "Neyin var, versene" dedi. Bunun üzerine ekmekleri verdim. Doğrusu bu yaptığına oldukça şaşırdım. Bana "Ebû İshâk! Yarın (ölünce) hiç karşılaşmadığın bir-şeyle karşılaşacaksın. Şunu bil ki, yarın önceden yaptıklarınla karşılaşacaksın yoksa geriye bıraktıklarınla değil. Öyleyse nefsin için hazırlık yap. Çünkü Rabbinin emrinin sana ne zaman vaki olacağını bilemezsin" dedi. Bu sözleri beni duygulandırıp ağlattı ve dünyayı gözümde küçülttü. Ağladığımı görünce "işte böyle ol" dedi.859

·        873- Yine İbrahim bin Beşşâr anlatıyor: İbrahim bin Edhem, Ebû Damre es-Sûfî'yi gülerken görünce ona şöyle dedi: "Ey Ebû Damre! Olmayacak şeye hırslı olma, olacak şeyi de göz ardı etme." İbrahim bin Edhem'e "Ebû İshâk! Bu sözünüzle neyi kasdettiniz?" diye sordum. "Anlamadın mı" diye sordu. "Hayır" dedim. Bunun üzerine şu açıklamayı yaptı: "Dünyada kalmaya hırslı olma, sen de biliyorsun ki sonun ölümdür. Bu durumda ne diye gülüyorsun? Sonunda ölecek olan kimse, ölümden sonra cennete mi cehenneme mi, velhasıl nereye gideceğini bilemez. Olacak şeyi de göz ardı etme: Sen. sabah mı, akşam mı, gündüz mü, ne vakit öleceğini bilmiyorsun." Bu sözlerinin ardından iki kez ah çekti ve bayılarak yere düştü.860

·        874- Ebû İbrâhîm el-Müzenî anlatıyor: Hastayken İmam Şâfiî'nin yanma girdim. "Ey Ebû Abdullah! Nasıl sabahladınız" diye sordum. Bana şu cevabı verdiler: "Dünyadan gider, arkadaşlardan ayrılır, kötü amellerimle karşılaşmaya hazır, Allah'ın huzuruna yolculuğa çıkar, ölüm kadehini içmeye hazır bir halde sabahladım. Vallahi, bilemiyorum: Ruhum cennete gidecek diye onu kutlayayım mı, yoksa cehenneme gidecek diye taziyede mi bulunayım."861

·        875- Anbese, Ömer bin Abdulazîz'in huzuruna girdi. Ona "ey müminlerin emiri! Sizden öncekiler bizlere ihsanda bulunuyorlardı ancak siz bunu kestiniz. Benim hem ailem, hem de arazim var. Artık, arazimle ilgilenip ailemi rahatlatacak işler yapmak istiyorum" dedi. Halife de ona "işte benim en sevdiklerim böyle yapanlarmızdır" dedi. Dönüp giderken ona şunu söyledi: "Ebû Hâlid! Ebû Hâlid! Ölümü çokça an! Maddi sıkıntı içindeyken ölümü hatırlarsan, Allah hayatı kolaylaştırır. Bolluk içindeyken anmazsan, hayatı zorlaştırır."862

·        876- Yezîd er-Rakâşî, Ömer bin Abdulazîz'in huzuruna girdi. Halife "bana nasihatta bulununuz" dedi. O da "ey müminlerin emiri! İlk ölecek halife sensin. (Ölüm sırası sende)" dedi. Halife "biraz daha nasihat ediniz" dedi. O da "Hz. Adem'den bugüne kadar gelip geçen ecdadından kimse kalmadı. Sıra sana geldi. Onların hepsi ölümü tattı" dedi. Halife "biraz daha nasihat ediniz" deyince, bu sefer şunları söyledi: "Cennetle cehennem arasında başka bir konaklama mahalli yoktur. Vallahi! İyi olanlar naîm cennetlerinde, kötü olanlar da cehennemde olacaklardır. Senin iyiliklerini ve kötülüklerini en iyi gören yine sensin. (Hangi tarafa gideceğini anlarsın)." Bu sözler üzerine Ömer bin Abdulazîz öyle ağladı ki, bulunduğu sedirden yere düştü.863

·        877- Hasan-ı Basrî, Ömer bin Abdulazîz'e yazdığı mektupta şunları söyledi: "Son hastalığı ölüm olacak insan zaten ölmüş demektir." Ömer bin Abdulazîz de cevaben şunu yazdı: "Sanki dünyada hiç bulunmamış da hep ahiretteymiş gibisin. es-Selâmu aleykum."864

·        878- Hasan-ı Basrî diyor ki: "Ölüm dünyanın gerçek yüzünü ortaya çıkarmakta ve akıl sahiplerinde bir neşe bırakmamaktadır. Ah, ölüm ne güzel bir nasihattir, kalpleri diri bulabilse."865

·        879- Hasan-ı Basrî'ye "gömleğinizi niçin yıkamıyorsunuz" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Ölüm bundan daha hızlı gelicidir. (Bitirmemi beklemez, yıkarken beni yakalayabilir)."866

·        880- Yine Hasan-ı Basrî diyor ki: "Ölüm vaad olunduğu şey, kabir geleceği yer, hesap hazır bulundurulacağı mahal olan insanın çok ağlaması ve hüzünlenmesi gerekir."

·        881- Hasan-ı Basrî defnedilmekte olan bir ölüye baktı ve şöyle dedi: "Vallahi bu (yaşam) öyle birşeydir ki, başında sonundan korkulması gerekir. Ve yine bu öyle birşeydir ki, sonu için başında zâhidlik yapılması gerekir."867

·        882- "Ve bacak bacağa yapışır."868

Hasan-ı Basrî bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle demiştir: "Burada ayaklarınız kefende birbirine yapışması kastedilmektedir."869

·        883- Yine Hasan-ı Basrî diyor ki: "Ademoğlu! Sen iki bineğe bindirilmiş gidiyorsun: Gece gündüze, gündüz de geceye taşıyor. Yolun sonunda seni ahirete teslim edecekler. Senden daha tehlikede olan kim var acaba?"

·        884- Atâ el-Ezrak naklediyor: "Hasan-ı Basrî'ye "Ebû Saîd! Nasıl sabahladınız? Nasılsınız" diye sordum. Şu cevabı verdiler: "Çok kötü bir halde sabahladım. Allah'ın kendisine nasıl bir muamele yapacağını bilmeden, ölümü bekler halde akşamlayıp sabahlayanm hali nasıl olur ki?870

·        885- Yûnus bin Ubeyd anlatıyor: "Vefatı anmda Hasan-ı Basrî'nin yanındaydım. Ağırlaşınca "innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn"871 dedi. Oğlu Abdullah babasının üzerine kapanıp "babacığım! Niçin innâ lil-lâh diyorsun. Doğrusu bizi korkuttunuz. Yoksa birşey mi gördünüz" diye sordu. O da şöyle cevap verdi: "Yavrum! Benzeri musibete uğramadığım şey için nefsime istirca getirdim."872

886-İbrâhim bin Beşşâr anlatıyor: "Ben ve Ebû Yûsuf el-Gasûlî, Şam yolunda ilerliyorduk. Birden önüne bir adam çıktı ve selam verdi. Sonra da ona "Ebû Yûsuf! Bana aklımda tutacağım bir nasihatta bulunur musunuz" dedi. Ebû Yûsuf bu söz üzerine ağladı. Sonra şu tavsiyeyi yaptı: "Ey kardeşim! Şunu bil ki! Geceyle gündüzün gelip geçmesi, böyle deveran etmeleri bedenini hızlı bir şekilde çökertmekte, ömrünü tüketmekte ve hayatını bitirmektedirler. Ey kardeşim! Şunu bilmeden huzuru bulmaman ve kendini emniyette hissetmemen gerekir: "Son varacağın ve konaklayacağın yer neresidir? Rabbin ma'siyetin ve gafletin sebebiyle sana buğzetmekte midir, yoksa fazlı ve rahmetiyle senden memnun mudur?" Şüphesiz zayıf bir varlık olan Ademoğlu dün nutfe idi, yarın da cesed olacaktır. Eğer nefsinin bugünkü haline razıysan, birgün bir yere varacak, gerçekleri görecek ve pişmanlığın fayda etmediği bir zamanda nadim olacaksın.

İbrâhîm bin Beşşâr diyor ki: Ebû Yûsuf bu nasihatinin ardından ağlamaya başladı. Adam da ağladı. Onların ağlamaları karşısında dayanamadım, ben de ağlamaya başladım. Her ikisi de bayılıp yere düştüler.873 874

·        887- Süfyan bin Uyeyne diyor ki: (."İnsan kendisini en çok şu üç yerde yalnız hisseder: Dünyaya gelip insanlar arasına katıldığı günde; kabre girip ölülerle geceleyip benzerlerini hiç görmediği komşularına şahid olduğunda; kabirden diriltildiğinde hiç görmediği bir kalabalığı müşahede ettiğinde. Bu üç yerle ilgili olarak Hz. Allah Hz. Zekeriy-yâ'nm oğlu Yahyâ aleyhisselâm için şöyle buyurmaktadır:

"Doğduğu gün, öleceği gün ve kabirden kaldırılacağı gün ona selam ol-sun)'s&7

·        888- Kabîsa bin Ukbe anlatıyor: "Süfyanu's-Sevrî ile her oturduğumda mutlaka ölümü anmıştır. Onun kadar ölümü anan birisi görmedim."

·        889- Hanımâd bin Seleme anlatıyor: Süfyanu's-Sevrî Basra'da yanımızdaydı. Şu sözü çok söylerdi: "Keşke ölmüş olsaydım, keşke hayattan kurtulup dinleniyor olsaydım, keşke kabrimde olsaydım." Ona dedim ki: "Ebû Abdullah! Ölümü ne de çok temenni ediyorsun. Oysa Allah sana hem Kur'ân'ı, hem de ilmi nasib etmiştir." Süfyan bana şu cevabı verdi: "Ey Ebû Seleme! Nerden bileyim, belki bir bidati işleyeceğim, belki helal olmayan bir şeyi yapacağım, belki de bir fitnenin içine düşeceğim. Ölmüş olsam bunlar başıma gelmeden kurtulmuş olurum."

·        890- Züheyr anlatıyor: "Muhammed bin Sîrîn'in yanında ölümden bahsedilince herbir azası adeta cansız kesilirdi. Süfyanu's-Sevrî'ye "Muhammed bin Şîrîn ile birlikte otursanıza" denilmişti de, fondaki bu halden ötürü) "hayır" demişti.

·        891- Bişr bin Hâris anlatıyor: "Muhammed bin Sîrîn'in yanında ölümden bahsedilince sanki bütün azalan hayatiyetini kaybederdi."

·        892- Bişr bin Hâris diyor ki: "Merak ediyorum, şu günahkarlar yarın kabirlerinden nasıl çıkacaklar acaba? Yarın zalimler Allah Azze ve Celle'den nereye kaçacaklar acaba?"

·        893- Dâvûd et-Tâî'ye "sakalınızı niçin taramıyorsunuz" diye sorulunca, şöyle cevap verdi: "Böyle yaparsam, boş duruyorum demektir. Oysa dünya matem yurdudur."875

Yine ona "evin üstüne çıksanız da meltemin esintisiyle hava alıp serinlenseniz" denildiğinde, "bedenim rahat etsin diye adım atmak istemiyorum" cevabını verdi.876

·        894- "Dâvûd bin Nusayr et-Tâî'nin ibadete başlamasına vesile olan olay şu idi: Dâvûd babasının ardından ağlayan bir kıza rastlar. Kız şöyle demekteydi: "Keşke çürümenin hangi yanağınızda başladığını bilip onu örtebilseydim." Hatiften bir ses gelir: "Sağ yanağından başladı. Çünkü o tarafı toprağa değmektedir."877 878

·        895- Münâzil bin Saîd anlatıyor: Bir cenaze namazı kıldık. Cemaat içinde Dâvûd et-Tâî de vardı. Önümdeydi. Beni görmüyordu. Bir ah çekti, ardından şöyle dedi:

"Onların gerisinde, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır."*®1

Ardından nefsine seslendi: "Ey Dâvûd! Azaptan korkan kimseye uzak (gözüken kıyamet) yakın gelir, (amele sarılır). Kim de tûl-i emel sahibi olursa ameli az olur. Her gelen esasında yakındır. Ey Dâvûd! Şunu bil ki: Seni Rabbinden meşgul eden herşey senin için uğursuzdur. Ey Dâvûd! Şunu bil ki! Dünyada yaşayanların hepsi kabre gireceklerdir. Geride bıraktıklarına nedamet getirecekler, önden gönderdikleri amellerle sevineceklerdir. Kabir ehlinin pişmanlık duydukları ne varsa dünyadakiler onlar için birbirleriyle savaşmakta, çekişip didişmekte ve mahkemelerde davalaşmaktadırlar."

Dâvûd daha sonra beni fark etti ve "senin ardımda olduğunu bilseydim tek kelime etmezdim" dedi.892

·        896- Eyyûb es-Sehtiyânî diyor ki: "İhvanımdan birisinin vefat haberi gelince, sanki bir azami kaybetmiş gibi oluyorum."893

·        897- Sehl bin Abdullah et-Tusterî'den: "İnsanlar uyumaktadırlar. Uyandıklarında pişman olacaklar. Pişman olacaklar, anCak bu nedametleri fayda vermeyecek."879

·        898- Yahyâ bin Muâz er-Râzî'den: "Dünya meşguliyetler yurdudur. Ahiret ise korku ve dehşetler yurdudur. Kul (hayatı boyunca) bu meşguliyetler ile korkular arasında bulunur. Sonunda karar kılacağı yer belli olur: Ya cennete, ya cehenneme."880

·        899- Şakîk bin İbrâhîm el-Belhî'den: "Geri dönmeyi istememek için, ölüm geldiğinde hazırlıklı ol."881

·        900- Hâtim el-Esam'dan: "Şeytan her sabah "ne yiyeceksin, ne giyeceksin, nerede ikamet edeceksin?" der. Ben de ona derim ki: "Ölümü yiyeceğim, kefeni giyineceğim, kabirde ikamet edeceğim."882

90'1-Rebî' bin Huseym'e "nasıl sabahladınız" diye sorulduğunda hep şu cevabı verirdi: "Zayıf, günahkar, rızıklarını yiyen, bu arada ölümlerini bekleyen kimseler olarak sabahladık."883

·        902- Ebu't-Tayyib Sehl bin Muhammed bin Süleyman'dan: ^"Ölüm, hayatın güneş ve ayının tutulmasıdır. Ölüm hayat gününün

akşamıdır. Ölüm için, iyi ameller yapanlar ile kötü ameller işleyenler müsavidir. Ancak ölüm bazılarının rahatlarının son bulması, azaplarının başlama zamanıdır. Yine bazılarının rahatlarının başlaması, azaplarının son bulması vaktidir. Ölüm dünyayla ahiret arasında bir köprüdür, herkes için onda bir geçit vardır. Ölüm her ne kadar fani dünya için bir son olsa da ebedi hayat için başlangıç, öteki hayata ilk adımdır .7

·        903- Bilâl bin Sa'd'dan: "Ey insanlar! Sizler yok olmak üzere yaratılmadınız bilakis baki kalmak üzere yaratıldınız. Bir diyardan başka bir diyara nakledileceksiniz. Şöyle ki: Sulbden rahme, rahimden dünyaya, dünyadan kabre, kabirden Arasat'a, Arasat'tan cennete veya cehenneme nakledileceksiniz."884

·        904- Mutarrif bin Abdullah diyor ki: "Ölüm, nimet içindekilere ellerindeki nimetleri ifsad etti. (Ölüm korkusuyla ellerindeki nimetlerden lezzet alamaz oldular). Sizler ölümsüz nimeti isteyin."885

·        905- Ali bin Assâm anlatıyor: Mutarrif bin Abdullah, "ondan kaçış olmamasına rağmen ölüme karşı hilelere başvuruyoruz " dedi. Ona, "ne tür hilelere başvuruyoruz" diye sorunca şu cevabı verdi: "Bir takım desiselerle ondan uzaklaşmaya çabalıyoruz. (Kendimizi kandırarak ölmeyecek gibi dünyaya dalıyor, ahiretle ilgilenmiyoruz)."

·        906- Rebî' bin Ebî Râşid'den: "Ölümü hatırlamak bir an olsun kalbimden çıksa, kalbimin fesada uğrayacağından korkarım. Benden öncekilere aykırı davranmamış olmasam, ölene kadar kabristanda yaşamak isterdim."886

·        907- Mâlik bin Miğvel anlatıyor: Rebî' bin Ebî Râşid'e "otarsanız da sohbet etseniz" denildiğinde887, şu karşılığı verdi: "Ölümü anımsamak kalbimden bir müddet çıksa kalbim fesada uğruyor."

Mâlik diyor ki: "Ondan daha hüzünlü birisini görmedim."888

·        908- Avn bin Abdullah'dan: "Birgünü karşılayan ama tamamlayamayan nice kimseler vardır. Nice ertesi günü bekleyip te erişemeyenler vardır. Şayet eceli ve ona doğru gidişi bir düşünseniz, emel etmeye ve gururlanmaya çok kızardınız."889

·        909- Ustteki rivayet başka bir tarikle de rivayet edilmiştir.

·        910- Rebî' bin Berra diyor ki: "Ey Ademoğlu! Esasında sen kokan

bir cesedsin. Ancak içinde bulunan hayat ruhu bedenine güzellik vermektedir. Ruhun alınıverse atılmış bir cesed, kokan bir İaşe, güzelken cansızlaşmış bir cîfe, etrafında dostları bulunuyorken yalnızlığa terk edilmiş bir kimse haline geleceksin. Senden daha cahil bir mahluk var mı acaba! Sana hayret doğrusu! Sonunun bu olacağını, toprağın uzanacağın yer olduğunu bildiğin halde, bu sözlerden sonra hâlâ dünyaya dalıp onunla mutlu oluyorsun."                     ... .

·        911- Ebû Hamza el-Bağdâdî el-Bezzâz anlatıyor: "Rum beldelerinden ayrılırken bir rahibe rastladım. Ona "geçmişte yaşayanlarla ilgili olarak sizde bir haber var mı" diye sordum. Şu cevabı verdi:

"Evet. "(İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir. "890

·        912- Hişâm bin Hassân anlatıyor: Muhammed bin Vâsi'e rastladım. Ona "nasıl sabahladınız veya nasıl akşamladınız" diye sual ettim. Şu cevabı yerdiler: "Ameli kötü, eceli yakm, emeli uzun biri olarak sabahladım."

·        913- Muhammed bin Vâsi' sekerat halindeyken dedi ki: "Kardeşlerim! Benim nereye götürüldüğümü biliyor musunuz? Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a and olsun ki, ya cehenneme götürülüyorum ya da Rabbim beni mağfiret edecektir."891

·        914- Akîl bin Amr hutbesinde şöyle söylemiştir: "Kardeşlerim! Sonunda mutlaka öleceğiz. Ölümle nerede karşılaşacağımı ah bir bile-bilsem!"

·        915- Muhammed es-Semîn anlatıyor: "Gaylân el-Mecnûn ile Kû-fe'nin meskun olmayan mahallerinden birinde karşılaştım. Ona "insan gaflet çukurlarından ne zaman kurtulur" diye sordum. Şu cevabı verdi: "Emredildiği şeyleri yaptığı, nehyedildiği şeylerden uzak durduğu, titiz bir şekilde nefsini muhasebe ettiği zaman." Ona "kul ne zaman vuslata erer" diye sorduğumda da şu cevabı verdi: "Üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiğinde, kalbi muhlis olduğunda ve yanlışlarından kurtulduğunda."892 Ona "bize istifade edeceğimiz bir nasihatta bulunur musunuz" dediğimde ise dedi ki: "Yüce Allah'tan her an korkun. Dünyanın tehlikelerine her an teyakkuzda olun. Ölümden sürekli titreyin. Ahiretin gelişine de acilen hazırlık yapın."

·        916- Vehb bin Münebbih'e sual edildi: "Dünyada zühdü hangi düsturla yaşadınız?" Cevabı şu oldu: Tevrat'ta bulduğum iki cümleyle: Ey bir günü tam olarak mesut geçiremeyen insan. Ey birgün olsun o gün ölmeyeceğinden emin olamayan insan! Günahlardan kaç, uzaklaş."

·        917- İbrahim bin İsâ el-Yeşkurî'ye "nasıl sabahladınız" diye sual edilince şu cevabı verdi: "Ömrümüz azalmış, yaptığımız ameller kaydedilmiş, ölüm omuzlarımızda, kıyamet ardımızda, Rabbimizin bize nasıl muamele edeceğini bilmez bir halde sabahladım."

·        918- Muhammed bin es-Semmâk anlatıyor: "Basra'ya gittim, Orada tanıdığım bir adama "beni buranın en âbid insanına götür" dedim. Beni alıp bir adamın yanma götürdü. Üzerinde kıldan mamul bir elbise vardı, sessiz sedasız duruyordu, hiç kimseye de başını kaldırmıyordu. Onunla konuşmaya yeltendim ancak bana hiç cevap vermedi. Bunun üzerine yanından kalkıp çıktım. Arkadaşım bana dedi ki: "Şurada bir kocakarının oğlu var, onu görmek ister misin?" Beraberce ona gittik. Kocakarı bize dedi ki: "Oğluma cennet ve cehennemle ilgili birşey zikretmeyin, böyle yaparsanız onu benden alıp öldürürsünüz, benim ondan başka çocuğum yok" dedi. Bizler bu sözlerin ardından üzerinde diğer zat gibi elbise bulunan, başını öne eğmiş, sessiz sessiz duran bir gencin yanma girdik. Başını kaldırıp bizlere doğru şöyle bir baktı ve "insanlar en sonunda bir meydanda mutlaka duracaklardır" dedi. Ben "Allah sana rahmet etsin, kimin önünde duracaklar" diye sordum. Bir çığlık attı ve oracıkta ruhunu teslim etti. Bu ses üzerine pîr-i fani annesi içeri daldı ve "yavrumu öldürdünüz" diye feryad etmeye başladı. Delikanlının namazını kılanlardan birisi de bendim."893

·        919- Sâbit el-Bunânî'den: "Durumu şu kuldan daha ağır olan kimdir acaba: Ölüm meleği kendisine gelen, kabrine yalnız giren, Y ü-ce Allah'ın huzurunda tek başına durdurulan, Allah'ın kendisine pekçok nimeti olmasına rağmen pekçok günahı işlemiş olan."

·        920- Ebu'd-Dureys Umâre bin Harb'a "Ebu'd-Dureys! Nasıl sabahladınız" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Eğer ateşten kurtulduy-sam, hayırlı bir şekilde sabahladım."

·        921- Imrân bin Hâlid el-Huzâî anlatıyor: Hassân bin Ebî Sinân ile Havşeb'in karşılaşmalarına şahid oldum. Havşeb Hassân'a "nasılsınız Ebû Abdullah! Haliniz nicedir" diye sordu. O da şu. cevabı verdi: "Sonunda ölecek, ardından diriltilecek ve hesaba çekilecek olanın hali nasıl olur ki?"

·        922- Yine İmrân bin Hâlid el-Huzâî anlatıyor: Birgün Hassân bin Ebî Sinân ile Havşeb'in karşılaşmalarına şahid oldum. Havşeb sordu: "Ebû Abdullah! Ne halde sabahladınız?" O da şu cevabı verdi: "Ecelim yakın, emelim uzak, amelim kötü halde sabahladım."

·        923- Hezzân anlatıyor: Ümmü'd-Derdâ bana dedi ki: "Ölü tabutuna konulunca ne söylediğini sana anlatayım mı?" "Elbette" dedim. Bana şunları söyledi: "Ölü seslenir: "Ey ailem! Ey Komşularım! Ey tabutumu taşıyanlar! Dünya beni aldattığı gibi sizleri de aldatmasın. Benimle oynadığı gibi sizinle de oynamasın. Ailem benim günahlarımdan hiçbirşeyi alıp ta yüklenmediler; hatta bugün Cebbâr olan Rabbimin yanında benimle münakaşaya tutuşsalar beni zorda bile bırakırlar." Ümmü'd-Derdâ ardından şöyle söyledi: "Dünyanın kulun kalbi üzerindeki büyüsü Hârût ve Mârût'unkinden daha etkilidir. Kendisini tercih edeni dünya yere serer."894

·        924- Muhammed bin Fulân hacca gitmek için evinden çıktı ve ailesine "hacca gitmeye niyetlendim" dedi. Hanımı ise "istihare yap ta öyle yola çık" dedi. "Sizlere ne kadar nafaka bırakayım" diye sorunca da, hanımı şu cevabı verdi: "Bende ne kadarlık hayat bırakıyorsan, o kadarlık nafaka bırak."895

·        925- Zahid Nu'mân bin Suveyd defnedilirken kabrin kenarında durmakta olan Süfyan bin Saîd şöyle dedi: "Hayat nişanesi kırıldı, mezar taşı sulandı. (Artık Rabbiyle başbaşa)."896

·        926- Ebû Gaziyye Muhammed bin Musa el-Ensârî anlatıyor: Me-dineli bir grup geceleri biraraya toplanıyorlar ve sohbet ediyorlardı. Harre Günü897 pekçok insan gibi bu meclise katılanlar da öldürüldüler. İçlerinden sadece bir tanesi kurtuldu. Bu zat daha sonra toplandıkları bu meclise geldi fakat arkadaşlarından hiç kimseyi göremedi. İkinci ve üçüncü geceler de geldi fakat yine kimseyi bulamadı. Böyle-ce arkadaşlarının öldürülmüş olduğunu anladı. Üzüldüğü bu duruma bir şiirle temsil getirdi:

Zırhlı savaşçılar hep gittiler...

Beni arda bırakıp terk ettiler...

Hüzün olarak yetmekte bana...

Onları anımsayıp hatırlama!..

Meclisin berisinden bir ses yükseldi:

Bırak artık zırhlı savaşçıları!

Dâr-ı ukbaya gitmiş olanları!

Sen yönel nefsine ağlamaya!..

Mevtten önce hazırlanmaya!!!

Birgün bütün bu topluluklar, Mu tlaka dağılıp gidecekler...

Kalabalıklar toz duman içre,

Darmadağınık olur o günde...898

·        927- Ebû Ömer ez-Zâhid en-Nahvî'nin aktardığı şiirde şöyle geçer:

Bizden önce nice nice topluluklar, gruplar...

Menzillerine gidip develerini çökerttiler...

Şimdi soğuk suyla cennet şarabı içmekteler...

Zaman onlara hoş davranıp etti bir ikram.

Böyledir akış hali dünyanın her zaman...

Bazan öyle bazan böyle peyderpey akan...

·        928- Ebû. Saîd el-Esmaî diyor ki:

Zamanı eskitemedim ama o beni eskitti..

Beni değiştirdi kendisi hiç değişmedi.

Ebeveyni ölmüş, toprak altında olanın, Kendinin de öleceğini idraki gerekli..

·        929- Mahmud el-Verrâk'tan:

Kaybettiği ölü için ağlıyor.

Nedense kendini unutuyor.

Sanki ölmeyeceğiyle ilgili, Elinde bir eman bulunuyor.

Kabirde medfun olup yatana,

Yaşayan ağlamamalıdır ona.

Mutlaka yarın kendisi dahi,

Aynı gerçekle karşı karşıya.

·        930-Yahyâ bin Sâfirî anlatıyor: Nuh bin Ebî Meryem'in kitaplarıma baktım. Birinin üzerinde şu yazı vardı: Abdulvehhâb çarşısına gittim. Evleri hep yıkılmıştı. Oradaki duvarlardan birisinde şöyle yazılıydı:

Burada gördüğün evler,

Yetiştiğim zevata aitler...

Korku sıkıntı çekmediler,

Keyifle ömür geçirdiler...

Zamanın musibâtı birden,

Öldürdü hiç beklemezken.

Döndüler kabirlere aniden,

Hiç iz kalmadı peşlerinden...914

Yine Yahyâ bin Sâfirî anlatıyor: Fadl bin Ganim'in evine uğramıştım. Evinin yanında harap olmuş bir mescid bulunmaktaydı. Duvarında şu yazı vardı:

Geçen zaman yok etti gençlerini.

Dağıttı birlik,olan cemiyetlerini.

Bir tek Allah kaldı sadece geri,

Aziz ve Kadir, herşeyin sahibi...

·        931-Mesleme bin Muhalled arkadaşlarına sordu: "Şiir alanında en etkili beyit hangisidir?" Onlar da şu beyittir dediler:

Aklaşıp da beyazlayana dek saçları,

Olabildiğince keyifle sürdü hayatı...

Ne vakit çoğaldı saçlarının aklığı,

Batıl şeylere ‘uzak durun' haykırdı...

Bu şiir üzerine Mesleme dedi ki: Vallahi İmrân bin Hittân'ın şu şiirinden daha etkili bir şiir bana nasihatta bulunmadı:

914


cr-Râfiî, Tedvin, 1/179.


Her sene, bir hastalık gelip de yakalıyor.

Peşinden iyileşme, sıhhat bulma oluyor.

Başkasının ölümünü veriyorsun haber!

Ne vakte dek sürer, senin ki verilmiyor!!

Kimbilir belki bir gündüz, belki de gece?

Tevafuk edecek mutlak, ikisinden birine!!

Hiç durmaksızın sevk ediyorlar bi-teviye...

Ölümü hep sana doğru, üstüne üstüne...

Orada oturanlardan birisi dedi ki: Vallahi, ölüme süre tayin edip, onun da öleceğini anlatan şu kimseden önce, bundan bahseden birini görmedim:

Herhangi birşey mahlukat içinde, Ölümü durdurmaya gücü yetmez.

Eceli gelip de tamam olduğunda,

Ölüm de fânidir, gider beklemez.

Bütün sıkıntılar ölüm geldiğinde, Tümü birden ona boyun eğerler.

Peşinden gelenler ecelin ardında, Çok ağırdırlar hesaba gelmezler.

(Bütün bu şiirleri nakleden) Yûnus bin Abdul’alâ da şöyle demiştir:

Güneş veya tozun alnına vurduğu insan!

Korunmak için bir yere kaçmaya bakar.

Alnının beşaşeti gitmesin diye de aman!

Serinlemek için doğru gölgeliğe koşar.

Birgün kabre nasıl girecek, hali yaman,

Hem de hiç istemeyerekten orada yatar.

Toprağın altında, uzun süre, durmadan

Issızlıklar içre, bir çukur ki içi karanlıklar...9'15

İbn Manzûr, Mnhlasar, lil/210; er-Râffî, Tedvin, 1/180.

·        932- Ebu'l-Atâhiye el-Anezî'den:

Gündüz ömrümü yağmalıyor birlikte geceyle...

Görüş ve tutuşum bitecek birgün ikisi eliyle...

Ölünce ürkecek, gelmeye çekinecek dostlarım...

Yapayalnız kalacağım, hiç olmayacak ahbabım.

Kendilerini önemseyip kıymet verdiğim şeylerim...

Cüzi fiyatla satılıp dağıtılacaktır ardımdan benim.

Ey süslü, muhteşem evlerde oturup keyif çatan...

Ölüm sonunda seni de kabirde edecektir iskân.

Her sabahladığında sen hiç fark etmiyor musun?

Ömrün düne göre eksildi, bunu görmüyor musun?

·        933- İsâ bin İbrahim ibnu'l-Mehdî anlatıyor: Hastalanan Hasan bin Hânî'yi ziyaret ettim. "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz" diye sordum. "Sayılı günleri hergün tükenen ve biten bir insan nasıl olacak, öyle işte" diye karşılık verdi. Sözü hoşuma gitti. "Bu manada bir şiiriniz var mı" diye sordum. "Evet" deyip şu şiiri okudu:

Hergün bir parça ayrılarak terk ediyor beni.

Buna rağmen hâlâ sağım, hayattayım şimdi.

Belalar ve zamanın geçmesi yaşlandırır insanı.

Ne kadar sürecek acaba gece gündüz deveranı?

Dağlamadır çaresiz olan hastalığın en son ilacı!..

·        934- Meymûn bin Mihrân anlatıyor: Ömer bin Abdulazîz'in yanma girdim. Sabık el-Berberî orada idi. Şiir söylüyordu. Şiirini şu beyitlerle bitirdi:

Nice sağlam kimseler ölüme karşı emindi...

Ölüm uykudayken üstlerine aniden geldi...

Ölüm aniden geldiğinde birşey edemedi...

Ne kaçabildi,,ne de karşı koyup durabildi!...

Üzeri örtülünce kadınlar başladı ağlamaya...

Ölü münadiyi duymadı, sesi çok çıksa da!!..

Yaklaştırıldı lahde, yatacağı son yerdi bura...

Dün biriktirdiklerinin tümünü bıraktı ardına...

Ölüm, malı vardır diye zengini geriye komaz...

İhtiyacı var diye de fakiri dünyada bırakmaz...899

ÖLÜMÜ TEMENNİ ETMEMEK

·        935- Câbir bin Abdullah'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular.

"Ölümü temenni etmeyin çünkü müşahede edilenler son derece korku vericidir. Kulun ömrünün uzun olması ve Allah'ın ona tövbe nasib etmesi saadetindendir. "900 901

·        936- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Sizden biri ölümü temenni etmesin. Ölümü gelmeden onu niyaz etmesin. Çünkü biriniz vefat ettiğinde ameli -veya hayatı- biter. Oysa ömrü mümine sadece hayır ziyade eder."899

ÖLÜMDEN SONRA HAYIRLA ANILMAK

·        937- Ebû Zuheyr es-Sekafî'den: Taife bağlı Nebâve'de -veya Nu-bât'ta- Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) hutbesini dinledim. Şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Nerede ise cennetlikleri cehennemliklerden -veya şöyle buyurdu: hayırlılarınızı şerlilerinizden- ayırıp bileceksiniz. Bir adam sordu: "Ya Rasûlel-lah! Ne ile tanıyıp bileceğiz?" Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) cevap verdi: "İyilikle veya kötülükle anılma(ları)yla. Çünkü sizler birbirinizin şahidisiniz."902

·        938- Abdullah bin Ömer'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Muâz bin Cebel ile Ebû Mûsâ el-Eş'arıyi Yemen'e gönderdi ve şöyle buyurdu: "Dayanışma içinde olun, zorluklara göğüs gerin, kolaylaştırın, nefret ettirmeyin." Bu ikisi Yemen'e geldiler. Muâz insanlarla konuştu, İslam'ı kabul etmeye teşvik etti. Onlardan dini hususları öğrenmelerim, bilgi sahibi olmalarım ve Kur'ân'ı okuyup bilgilenmelerini istedi ve şöyle dedi: "Bunları yerine getirdiğinizde bana sorun, sizlere cennetlik olanlarla cehennemlikleri haber vereceğim." Bir müddet geçtikten sonra Yemenliler hatırlattılar: "Ey Ebû Abdurrahman) Bizlerden bazı şeyler istemiştin. Biz dini hususları öğrendik, Kur'ân'ı da okuduk. Şimdi sizden cennetlikle cehennemlikleri bize haber vermeni istiyoruz." Muâz da "peki" dedi. “Kişi hayırla anılırsa o cennetliktir, kötülükle -veya şerle- anılırsa cehennemliktir."903

·        939- Amr bin Hamik'ten: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Allah bir kulun hayrını murad ederse ona güzel övgü ihsan eder." Soruldu: "Yâ Rasûlellah! Ne şekilde güzel övgü ihsan eder." Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "vefatından önce ona amel-i salih kapısı açar ve etrafındaki insanlar ondan razı olurlar" buyurdu?904

·        940- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Herbir kulun semâda nâmı vardır. Semâdaki nâmı güzel olan insan için yeryüzüne (insanların gönlüne) güzel nâm konur. Semâdaki nâmı kötü olan insan için de yeryüzüne kötü nâm konur."905

·        941- Enûşirvân, Buzurcemher'i ka tletmek istediğinde, "seni öldüreceğim, onunla hatırlanacağın bir şeyler söyle" dedi. O da şunu söyledi: "Ey melik! Dünya güzel ve çirkinlikler yurdudur. Elinden geliyorsa güzel anılmaya bak."

Bu söz İbn Aişe Ebû Abdirrahman et-Teymî'ye zikredilince şöyle dedi: "(Onun sözünü teyid eden) Allah Teâlâ, hakikati ne de güzel ifade etmiştir:

"Sonra gelenler arasında bana, bir doğruluk dili nasib eyle. (Sonraki nesiller arasında hayır ile anılmamı sağla.)"92'1,

·        942- İbn Aişe Ebû Abdirrahman et-Teymî'nin naklettiği şiirde şair diyor ki:

Görmüyor musun insanların ölümsüzleştirdiğini?

Bazı kimselerin sözlerini anarak ebedileştirdiğini!!

İbn Aişe'nin naklettiği bir başka şiirde şöyle geçmektedir:

Genç vefat edip ardından senâyla anılmasa,

Sanki hiç gelmemiş gibi gelir dünyaya sana...

·        943- "Sonra gelenler arasında bana, bir doğruluk dili nasib eyle (sonraki nesiller arasında hayırla anılmamı sağla.)”906 907

Mücâhid bin Cebr bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle demiştir: "Hz. İbrahim burada hayırlı anılmayı murad etmiştir. (Bu gerçekleşmiştir). Her ümmet (bu sözün sahibi) Hz. İbrahim'i sevmektedir."

·        944- Ka'bu'l-Ahbâr'dan: "Bir kulun Allah katındaki durumunu öğrenmek isterseniz ölümünün ardından söylenenlere bakınız."908

YAŞLILIĞIN ÖLÜMÜN HABERCİSİ OLMASI

·        945- Ömer bin el-Hattâb'a "bu delikanlı filancalardandır, şairdir" denilince, Hz. Ömer ona "nasıl söylüyorsun, bir desene" dedi. Delikanlı da şu şiiri söyledi:

Gitmeye hazırlanıyorsan,

Bırak, uzaklaş Selma'dan!

İslam ve yaşlılık yeterlidir,

Seni nehyedici olaraktan...909

Şiiri dinleyen Hz. Ömer ona "doğru söyledin" dedi.

·        946- Harun bin İshâk Mekkeli birisinden aktarıyor: Fudayl bin lyâz ile oturuyorduk. Ona "Ebû Ali! Yaşınız kaç" diye sorduk. Şu cevabı verdi:

Seksen yaşma vardım veya onu da geçtim.

Bundan sonra ne ümid eder, neyi beklerim?!

. Seksen öncesinm yoktur art^ kıymeti.

Üstümden geçen seneler bedenimi eskitti.

Fudayl bu şiirin ardından kalktı. Giderken döndü ve şunu dedi:

Kemiklerim inceldi, gözlerin feri tükendi.

·        947- Ebûbekr bin Ayyâş da yukarıda geçen beyitleri nakletmiştir ancak (bundan sonra ne ümid eder, neyi beklerim yerine) "bundan sonra ne ümid eder, neyi bekler" demiştir. Keza (kemiklerim inceldi yerine) "kemiklerim zayıfladı" demiştir.910 911

·        948- İsmail es-Sekafî anlatıyor: Vefatı anında Umeyye bin Ebî's-Salt'm yanında bulundum. Uzun süre baygın kaldı. Daha sonra ayıldı. Ardından başını kaldırıp odanın kapısına baktı ve şöyle dedi: "Siz ikiniz, lütfen buyurun. Ben işte önünüzde hazırım. Akrabalarım beni himaye edemiyor, malım da fidyeyle kurtarmıyor." Bunun ardından tekrar bayıldı. Bir müddet sonra ayılıp başını kaldırdı ve şöyle dedi:

Bir ömür çok uzun sürüp gitse dahi,

Bitecektir nihayetinde bir noktada.

Gözükmeden bana hayatın hakikati.

Keşke teke otlataydım dağ başında.™

·        949- Ebû Müshir el-Gassânî diyor ki:

Yaşayanların nefisim,           '

Hepsi birer emanettir.

Tümünden alınır geri, Rehinler baki değildir.

Ebû Müshir bir şiirinde de şöyle der:

Farzet ki sana Nuh kadar ömür verildi...

Bunun yanında zenginlik ikram edildi...

Yoktur ölümden kaçacak bir yer asla.

Ecelden kurtuluş yoktur yaşayanlara...

Yine Ebû Müshir' den:

Allah'tan bir güzelim lütufla,

Ukbada ferdin nasibi yoksa.

Onun için bir hayır yoktur,

Dünyada durup yaşamada...

Bir takım insanlara dünya,

Gitse bile çokça hoşlarına.

Az geçimlik, zevali yakın,

Ecel vardır onun sonunda...

·        950-Hişâm bin Muhammed anlatıyor: Ferve bin Nufâse yüzkırk yıl ömür sürdü, İslam'a yetişip müslüman oldu. Şu şiir onundur:

Ecel bana gelmeden önce,

İslam libasını giyiverdim.

Bu büyük nimet nedeniyle,

Rabbime hep hamdederim.912

Hişam diyor ki: Ebû Muhammed el-Murhibî'nin Abdulmelik bin Umeytiden naklettiğine göre, aşağıdaki beyitleri (sahabi) Velîd bin Ukbe bin Ebî Muayt rivayet edip söylemiştir. (Ancak yukarıdakinin de ravisi olan) Ebûbekr ibnu'l-Enbârî birinci rivayetin daha doğru (dolayısıyla şu beyitlerin de Ferve'ye ait) olduğunu söyler:

Gençliği geçirip yaşadım ama,

Ben ona hiç kıymet vermedim...

Yaşlılık gelip başa çattığında,

Hemen gelen İslam'a yöneldim...

Su verdi benim dinim İslam,

Sızlayıp duran kemiklerime...

Kalçalarımı hep değiştiririm,

Oturamam daim biri üstüne...

Ecel bana gelmeden önce,

İslam libasını giyiverdim...

Bu büyük nimet nedeniyle,

Rabbime hep hamdederim...913

·        951- Abdurrahman bin Hassan bin Sabit anlatıyor: "(Babam) Hassân bin Sabit yüzdört yıl yaşadı. Babası Sabit te yüzdört yıl yaşadı. Dedesi Münzir ile babasının dedesi Harâm da yüzdört yıl yaşadı."

Abdurrahman'm oğlu Saîd diyor ki:

"(Babam) Abdurrahman bunu bizlere anlatırken (büyüklerinin bu kadar uzun yaşamasına olan hayretini göstererek) başını kaldırdı, dizlerini kırıp dikeldi. Ancak kendisi kırksekiz yaşında vefat etti."914

·        952- Ebu'l-Esved ed-Düelî, Ubeydullah bin Ziyâd'm yanma girdi. Ubeydullah ona "Ebu'l-Esved! Maşallahm var, sapasağlamsın. Bir nazar boncuğu taksan" diye takıldı. Ebu'l-Esved ona şiirle cevap verdi:

Gecelerle gündüzler durmaksızın devrettiler.

Tazeliğini tükettiğim gençliğimi yok ettiler.

Birşey komadılar bu uzun deveranda bende.

Yalnızca nazardan korkulur bana şimdilerde.

·        953- Ebû Ömer Hilâl bin el-Alâ'dan:

Ey örtmek için yaşlılık alametini,

Kınalayan aklaşan saç tellerini!

Melike, var mı diye sor bakalım?

Nârdan koruyan örtü, bedenini.

Ev sahibi dünyayı terk etmedikçe,

Yurdunu bırakıp göç etmedikçe,

Yaşlılık ondan ayrılmaz ki, nafile,

Dünyaya o fani veda etmedikçe...

·        954- Ebû Ubâde el-Buhturî bir şiirinde şöyle der:

Kişi oldukça bir ömür sürmüşse,

Elli yıllık bir hayatı geçirmiş ise,

Çocukluktan da vazgeçmemişse,

Hâlâ aynı huyların peşindeyse:

Rezîl ve dahi rüsvay edecek şeyler, Hepsi de onun üzerine yüklenirler, Bizleri hep güldür, bize sürür ver. Bundan hiç ayrılma, neşemiz gider.

Der ki şeytan bir gördüğünde sen,i

Çökmüş yüzünün bembeyaz tenini:

Feda eylerim yoluma ben o kişiyi, Hâlâ iflah olmamış ihtiyar kimseyi.

·        955-Ebûbekr Abdullah bin Muhammed bin Ebi'd-Dünyâ diyor ki:

Yaşıtların hep göçüp gitmiş de,

Ardlarından kalmışsan geriye.

Benzemektesin sen bu halinle,

Bir yalnız yolcuya, bir garibe.

İnsan elli yaşım aşıp geçmişse,

Uzunca bir hayatı tüketmişse,

Çok yakın demektir gelmeye,

Ölümü içeceği ukba gözesine.

İBADETLE GEÇİRİLEN UZUN ÖMÜR

·        956- Ebûbekre'den: Bir adam sordu: “Yâ Rasûlellah! İnsanların en hayırlısı kimlerdir?" Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) “uzun ömürlü olup ameli güzel olanlardır" buyurdu. "İnsanların en şerlisi kimdir?" diye sorunca da, “uzun ömürlü olup ameli kötü olanlardır" buyurdu.915

·        957- Bu hadis bir başka tarikle de Ebûbekre'den gelmiştir.916

·        958- Ebû Hureyre'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "en hayırlılarınızı sizlere haber vereyim mi" diye sordu. Ashab "elbette ya Rasûlellah" dediler. Hz. Peygamber de (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "En uzun ömürlü olup en güzel ameli olanlarınızdır."93i

·        959- Talha bin Ubeydullah'tan: Kudâe kabilesinin mahallelerinden Beliy'den iki kişi vardı. Bunlardan biri Allah yolunda şehid edildi. Diğeri ise ondan sonra bir yıl daha yaşayıp vefat etti. Rüyamda cennetin kapısının açıldığını gördüm. Sonra vefat edenin şehid olandan evvel cennete girdiğini görünce hayret ettim. Sabah olunca rüyamı (insanlara) anlattım. Rüyam kendisine ulaşınca, Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bana şöyle buyurdu: "Sonra vefat eden onun ardından ramazan ayı orucunu tutmadı mı, bir yıl boyunca altı-bin şu kadar rekattık namaz kılmadı mı?"917 918 919

·        960- Ubeyd bin Hâlid es-Sulemî'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) iki kişiyi birbirleriyle kardeş kıldı.920 Bunlardan biri şehid edildi, diğeri ise daha sonra vefat etti. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "(sonraki vefat edince) neler söylediniz" diye sordu. Bizler de "rabbimiz sonra vefat edeni mağfiret et ve arkadaşına kavuştur" dediğimizi söyledik. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ise şöyle buyurdu: “Peki sonra vefat edenin şehid olanın ardından kıldığı namazlar, oruçlar ne oldcak? İkisi arasında gökle yer arasındaki mesafe gibi fark vardır."921 922 ,

·        961- Enes bin Mâlik'ten: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah Teâlâ buyuruyor ki: "İzzetim, celâlim, cömertliğim, mahlukatı-mın bana olan ihtiyacı ve yüce makamım hakkı için! Erkek ve kadın kullarımın İslam üzere yaşayıp yaşlanmalarının ardından onlara azap etmeye haya ederim."

Enes diyor ki: Rasûlüllah'ın bu esnada ağladığım gördüm. "Yâ Rasûlellah! Niçin ağlıyorsunuz" diye sual edilince, “Allah ondan utandığı halde Allah'tan utanmayana ağlıyorum" buyurdu?33

·        962- Yine Enes bin Mâlik'ten: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

“Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Kulumun günahını örttükten sonra örttüğüm günahı yüzünden onu rüsvay etmekten uzağım, son derece affediciyim. Kulum mağfiretini dilediği sürece onu affederim. Erkek ve kadın kullarımın İslam üzere yaşayıp yaşlanmaları, erkeğin sakalının, kadının da saçlarının aklaşması ardından onlara cehennemde azap etmeye haya ederim."923

·        963- Yine Enes bin Mâlik'ten: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Kendisine verilen kırk yıllık ömrü İslam üzere geçiren insandan, Allah üç belayı uzak tutar: Delilik, cüzzam, abraş924 925. Elli yaşına ulaşınca Allah hesabını kolaylaştırır. Altmış yaşına varınca, zatının hoşnud olup razı olduğu şekilde kendisine rilcu etmesini ihsan eder. Yetmiş yaşına gelince, Allah onu sever ve sema ehline sevdirir. Seksen yaşma gelince hasenatını kabul buyurur, seyyiatını ise (bundan sonra) affeder! Doksan yaşına varınca da geçmiş günahlarını affeder. Artık bu insan "Allah'ın yeryüzünde yürüttüğü kimse" diye isimlendirilir ve ailesine şefaat etme yetkisi verilir."926

·        964- Bu hadis başka tariklerle de Enes bin Mâlik'ten, keza Hz. Osman'dan rivayet edilmiştir ancak hepsi de zayıftır. Yine de en iyisini Allah bilir 927

·        965- Osman bin Affân'dan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Kul kırk yaşını tamamlayıp elli yaşına doğru ilerlediğinde üç hastalıktan emniyette olur: Cüzzam, delilik, abraş. Elli yaşma ulaşınca (vefat etmesi durumunda) hesabı kolay görülür. Altmış yaşında tövbeyle Allah Teâlâ'ya rücû etmesi ikram olunur. Yetmiş yaşına gelince gökteki melekler onu severler. Seksen yaşma gelince hasenatı yazılır, günahları artık yazılmaz. Doksan yaşına gelince geçmiş günahları affolunur ve ailesinden yetmiş kişiye şefaatçi kılınır. Dünya semasının melekleri onun adını 'Allah'ın yeryüzünde yürüttüğü kimse' diye yazarlar."928

·        966- Ebû Hureyre'den: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Allah Teâlâ bir kavmin hayrım murad ettiğinde, ömürlerini uzatır ve onlara şükretmeyi ilham eder."926

·        967- Ebû Süleyman ed-Dârânî anlatıyor: Hz. Musa şöyle niyaz etmiş: "Ya Rabbi! Benim için hayırlı olanı ihsan et." Hz. Allah da ona şöyle buyurmuş: "Ya Musa! Seni yaratmamış olsaydım bu senin için hayırlı olurdu." Bunu üzerine Hz. Musa "ya Rabbi! Beni bir kez yaratmış oldunuz. Şimdi hayırlı olanı ihsan edin" diye yakarmış. Yüce Al-iah ona "ey Musa! Çocukken ruhunu alsaydım bu senin için hayırlı olurdu" buyurmuş. Hz. Musa da "ya Rabbi! Beni çocukken vefat ettirmedin. Şimdi benim için hayırlı olanı ihsan et" diye münacatına devam etmiş. Hz. Allah da ona "ya Musa! Sen yaşlanacaksın ve ben sana merhamet edeceğim" buyurmuş.929 930

·        968- Abdullah bin Abbâs aşağıdaki ayetleri şu şekilde tefsir etmiştir:

"Biz insanı en güzel biçimde yarattık.'"^

"Burada insanın yaratılış itibarıyla mükemmel yaratıldığı vurgulanmaktadır."

"Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik."^931 932

"Burada insanın yaşlanıp çökmesi kastedilmektedir."

"Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir mükafat vardır."^

"Burada iman edip amel-i salih işleyenlerin yaşlılıklarındaki durumları anlatılmaktadır. Onlar bu dönemlerinde işlediklerinden hesaba çekilmezler."933

·        969- Rebî' bin Berra'dan: "Yaşaması manevi ganimet ve amelinde artışa vesile olacak kimsenin uzun ömür sürmesi güzeldir. Ancak hayatı aldanma ve nefsinin istekleri doğrultusunda zilletle geçen kimsenin uzun ömür sürmesinde hayır yoktur."934

·        970- Ali el-Mukaddemî anlatıyor: Rüyamda Harun bin Riâb'ı gördüm. "Rabbin sana nasıl muamele etti" diye sordum. "Beni rahmetiyle mağfiret etti, yakın tutup lütuf ve ikramda bulundu ve şöyle buyurdu: Seksenüç yaşındakilere böyle muamele ederiz."

İNSANIN YAŞITLARINI BİR BİR KAYBETMESİ

·        971- (Emevî halifesi) Muâviye bin Ebî Süfyân "vallahi ben biçme zamanı gelmiş ekinlerdenim" derdi. Abdullah bin Amir bin Kureyz ile Velîd bin Ukbe'nin vefat ettiğini öğrenince -bunlardan birisi ondan yaşlı, diğeri ise gençti- şöyle dedi:

Arkadaşlarından öncekiler ve sonrakiler gidince,

Geri kalan kimse dahi gidecektir onların izince...

·        972- Birgün (Emevî halifesi) Abdulmelik bin Mervân'a sabah kahvaltısını getirdiler. Mabeynciye seslendi: "Hâlid bin Abdullah bin Esîd nerededir?" Mabeynci "vefat ettiler efendim" dedi. "Umey-ye bin Abdullah bin Hâlid bin Esîd ne durumda" diye sordu. Mabeynci "o da vefat etti efendim" cevabını verdi. "Peki Hâlid bin Ye-zîd bin Muâviye ne haldedir?" Mabeynci "o da vefat etti efendim" dedi. "Peki falanca?" "O da vefat etti efendim." Abdulmelik bunları sorarken esasında onların vefat etmiş olduğunu bilmekteydi. Bu soruların ardından "sofrayı kaldır ey delikanlı" dedi ve şu şiiri okudu:

Akranlarım git gittiler, tükenip bitti ömürleri, Geri kaldım ben ama, daim değilim onlar gibi.

·        973- Muhammed bin Harb el-Hilâlî'den:

Benden yaşlılar ve gençlere,

Yaşamları ölüm çatıp bitince,

Akranlarım dahi vefat edince,

Geri kalmam acep nasıl olacak?

·        974- Süleyman el-A'meş'e Müslim en-Nehhât'm vefat haberi verilince şöyle dedi: "Bir insanın akranı vefat edince, o da vefat etmiş demektir."

·        975- Kâdî Ebû Yûsuf'tan: "Akranlarımın vefat etmesi gibi birşey beni yıkmamıştır."

·        976- Eyyûb es-Sehtiyânî şöyle demiştir: "İhvanımdan birisinin vefat haberi bana ulaşınca sanki bir azami kaybetmiş gibi oluyorum."935

İYİ AMEL İŞLEYENLERİN KABİRDE RAHAT ETMESİ

·        977- Enes bin Mâlik'ten: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: "Mümin vefat ettikten sonra onu üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. İkisi geri döner, birisi kalır. Ailesi ve malı döner, ameli kalır."936

·        978- Cüneyd bin Muhammed el-Bağdâdî anlatıyor: Serî es-Seka-tî bana dedi ki: "Kabrini hazine sandığın yap. İçini sana faydası olacak amel-i sâlihlerle doldur. Çünkü kabrine girdiğinde önceden yaptığın iyi amelleri görmen seni sevindirecektir."937

·        979- Hukemâdan birisine "nimet içinde en iyi yaşanlar kimlerdir" diye sordular. O da şu cevabı verdi: "Azaptan emin bir şekilde, toprak içinde sevabı bekleyen bedenlerdir."

·        980- Ibrahim bin Beşşâr anlatıyor: İbrahim bin Edhem'den dinledim: "Şam beldelerinden birisine uğramıştım. Orada bir kabristan gördüm, içinde yüksekçe bir kabir vardı. Üzerinde kitabesi mevcuttu. Onu okudum, ibretlik güzel bir yazıydı."

(ibn Beşşâr diyor ki): İbrahim bin Edhem gördüğü bu şiiri çok okurdu:

Güzel amelleri yarenidir kabrinde.

Ondan iyi kim var, keyfi yerinde.

Allah bulunmuştur bol nimette,

Uzandığı yer cennet bahçesinde.

UZUN ÖMÜR SÜRENLERİN AHİRETTE MAZERETİNİN OLMAYACAĞI

·        981- Abdullah bin Abbâs'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

"Kıyamet günü olunca "altmış yaşındakiler nerede" diye seslenilir. Bu yaş Allah Teâlâ'nm "sizi, öğüt alacak olanın, öğüt alacağı kadar bir süre yaşatmadık mı"938* buyurduğu yaştır."939

·        982- Vehb bin Münebbih diyor ki: "Tevrat'ta okudum: Allah Te-âlâ'nın bir münadisi vardır, her gece şöyle seslenir: Kırk yaşında olanlar ekindir, hasatları yaklaşmıştır. Elli yaşındakiler! Önden ne gönderdiniz, ardınıza ne bıraktınız! Hesaba gelin. Altmış yaşında olanlar! (Rab katında) bir özrünüz kalmamıştır. Yetmiş yaşmdakiler! Kendinizi ölmüşlerden sayın (ve onlara katılmaya hazırlanın)."940

Ebûbekr bin Ebî Dârim bu babta şöyle diyor:

Boşa geçip giden şu hayatıma, Yaş dökmez mi gözlerim acaba? Ömrüm avuçlarımdan uçtu da, Yazık ki, hiç olmadan farkında! Altmışımı devirerek geçtiysem, Ömrümün çoğunu tükettiysem, Ahiret için hazırlık etmediysem, Ne olur ki benim özrüm bilemem.

 

BAŞKA ESERLERDE BEYHAKÎ'NİN KİTABU'Z-ZÜHD'ÜNE NİSBET EDİLEN FAKAT YAZMA NÜSHALARINDA

BULUNMAYAN RİVAYETLER

·        984- ...Yâkub bin Humeyd bin Kâsib'den, şöyle dedi: Muhammed bin Hâlid el-Mahzûmî bizlere haber verdi (ve dedi ki): Süfyan bin Sa-îd'den, o Zubeyd'den, O Ebû Vâil'den, o da Abdullah'tan: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Sabır imanın yarısıdır. Yakîn ise tamamıdır."942

Yâkub bin Humeyd Muhammed bin Hâlid'den rivayetinde yalnız kalmıştır. Sahih ve maruf olan bunun Abdullah bin Mes'ûd'un kendi sözü olduğudur.

Hafız Ebû Ali en-Neysâbûrî de şöyle der: "Bu munker bir hadistir. Bu Zubeyd'den ve Süfyanu's-Sevrî'den gelişi itibarıyla aslı olmayan bir rivayettir."

·        985- ...A'meşten, o Ebû Zıbyân'dan, o da Alkame'den: Abdullah şöyle demiştir:

"Sabır imanın yarısıdır. Yakîn ise tamamıdır."

Sahih olan işte budur, yani mevkuf olmasıdır.943

·        986- Ebu'l-Mikdâm Hişâm bin Ziyâd'dan, o Muhammed bin Ka'b el-Kurazî'den, o da İbn Abbas'tan: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Kimi insanların en gilçlüsü olmak mesrûr ederse Allah'a tevekkül etsin."

Bu hadis sebebiyle Hişâm'ı tenkid etmişlerdir.944

·        987- Abdulazîz bin Ebî Revvâd'dan: Rüyamda Hz. Peygamber'i (salla’llâhü aleyhi ve sellem) gördüm. Ona "bana nasihat ediniz yâ Rasûlellah" dedim. Şöyle buyurdu:

"İki günü eşit olan aldanmtştır. Günü dünden kötü olan melundur. İlavede bulunmayan insan ziyandadır. Ölüm onun için daha hayırlıdır. Cennete iştiyak duyan hayırlara koşar.

Hanâsıra'da huzuruna vardım. Çok sıkıntılar çekmişti, öncekine göre durumu çok değişmiş, çökmüştü. Daha sonra hadisi zikretti." (el-Hâkim'in burada kısa geçtiği bu rivayetin devamını İbnu'l-Cevzî Sfret'de zikretmiştir: s. 15,30-1. el-Ukaylî de Duafâ IV/340-Vde rivayet eder. Rivayetin gerisi şeyledir: Gözümü ayırmaksızm ona bakmaya başladım. Bana "ey İbn Ka'b! Daha önceden bakmadığın bir şekilde bana bakıyorsun" dedi. Ona "beni hayrete düşürüyorsunuz" dedim. "Seni hayret ettiren nedir ki" diye sordu. Ona dedim ki: "Rengin sararmış, saçların dökülmüş, bedenin çökmüş. Bana dedi ki: "Ey İbn Ka'b! Ya bir de kabirde görsen nasıl olur? Uç gün sonra gözlerim yanaklarıma akar, burnum kan, ağzım da irin ve kurt dökmeye başlayınca benden daha çok kaçınırdın." Halite daha sonra "bana İbn Abbas’tan naklettiğin bir hadisi tekrar et" dedi. Ben de dedim ki: "Peki, İbn Abbas Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bizlere nakletti: "Herşeyin bir şereflisi vardır. Meclislerin en şereflisi kıbleye dönülen meclistir. Çünkü bir emaneti yüklenip ifa etmek (namaz kılmak) üzere birlikte oturuyorsunuz. Uyuyanın ve abdestsizin arkasında namaz kılmayın. Namazda da olsanız yılan ve akrebi ördürün, duvarı elbiseyle örtmeyin...")

(el-Hâkim yukanda bıraktığımız yerden sözüne şöyle devam eder): el-Kurazî şunu da rivayetine eklemiştir:

"Kardeşinin kitabına izni olmadan bakan insan cehenneme bakmış gibidir. Kim insanların en güdüsü olmak isterse Allah'a tevekkül etsin. Kim de insanların en keremlisi olmak muraaederse Allah Teâlâ’dan korksun. Kim de insanların en kimseye muhtaç olmayanı olmak isterse Allah'ın katındakine kendi elindekinden daha fazla güvensin." Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) sonra sordu: "Şerlilerinizi size haber vereyim mi?" "Ashab “elbette yâ RasûleT İah" dediler. Rasûlüllah ta (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Tek başına yolculuk yapan, yardımı esirgeyen ve kölesini döven. Peki bundan da şerli birisini size haber vereyim mi?" Ashab "evet yâ Rasûlellah" cevabını verdiler. Rasûlüllah ta (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Hatayı affetmeyen, mazereti kabul etmeyen, suçu bağışlamayan. Peki bundan daha şerli birisini size haber vereyim mi?" Ashab elbette yâ Rasûlellah" dediler. Hz. Peygamber de (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: "Hayrı ümid edilmeyen, şerrinden de emin olunmayan kimse. Allah'ın salât ve selamı üzerine olsun, Isa bin Meryem Israiloğullarrnın arasında ayağa kalkıp dedi ki: 'Ey Israiloğulları! Cahilin yanında hikmetli konuşursanız ona zulmetmiş olursunuz. Ehil kimseden hikmeti esirgerseniz ona da zulmetmiş olursunuz. Zalime zulmetmeyin, mükafat ta vermeyin. Yoksa Rabbiniz katında ameliniz boşa çıkar. Ey Israiloğulları! İşler üç çeşittir: Helaka götürdüğü açık olan şeyden kaçının. Durumunda ihtilaf edilen şey, onun durumunu Allah’a havale edin."

çl-Ukaylî de -yukarıda değinildiği gibi- bunu Duafıl, IV/340-Vde nakleder. Hadisin sonu şöyledir: "Ey Israiloğulları! Dikkat ediniz! İşler üç çeşittir: Doğruluğu açık olan şey, ona tabi olun. He-lalaı götürdüğü açık olan şeyden kaçının. Durumunda ihtilaf edilen şey, bilenine havale edin.' el-Ukaylî sonra şöyle der: "Bu hadisin sabit olan bir tariki yoktur."

Ebû Nuaym da bunu (Hülle, IU/218) şöyle rivayet eder: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: Kim insanların en güçlüsü olmak isterse Allah'a tevekkül etsin. Kim de ihsanların en keremlisi olmak isterse Allah'tan korksun. Kim de insanların en kimseye muhtaç olmayanı olmak isterse Allah’ın katındakine kendi elindekinden daha fazla güvensin. Şerlilerinizi size haber vereyim mi?...

İbn Sa'd, Tabakâl, V/370; İbn Adiy, Kâmil, V/1882; Ebû Nuaym Târihu Esbehân, 11/363. Buralarda şöyle geçer: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: Kimi insanların en kimseye muhtaç olmayanı olmak mesrur ederse Allah’a tevekkül etsin." ibn Adiy, Kâmil, V/1882'de şöyle geçer: "Kim insanların en güçlüsü olmak isterse Allah'a tevekkül etsin. Kim de insanların en keremlisi olmak isterse Allah'a güvensin. Kim de insanların en kimseye muhtaç olmayanı olmak isterse Allah katındakine kendi elindekinden daha fazla güvensin.” İbn Adiy, Kâmil, VI!/2569'da ise şöyle geçer: "Kimi insanların en kerem sahibi olmak mesrur ederse Alalı'tan korksun. Kimi de insanların en güçlüsü olmak mesrûr ederse Allah’a tevekkül etsin. Kimi de insanların en kimseye muhtaç olmayanı olmak mesrûr ederse Allah katındakine kendi elindekinden daha fazla güvensin."

el-lrâkî, Tahrfcu Ehîıfisi'l-ftyn, IV/335 (el-İrâkî, el-Gazâlî'nin "bundan dolayı Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) iki günü eşit olan aldanmıştır. Günü dünden kötü olan melundur, bu-

·        988- Hafız Ebû Abdullah bize haber verdi (ve dedi ki): Ebû Ahmed Bekr bin Muhammed es-Sayrafî bizlere rivayet etti (ve dedi ki): Ahmed bin Ubeydullah en-Nersî bizlere rivayet etti (ve dedi ki): Ebû Ahmed ez-Zubeyrî bizlere rivayet etti (ve dedi ki): İmrân bin Zâide bin Neşît bizlere rivayet etti: O babasından, o Ebû Hâlid el-Vâlibî'den, o da Ebû Hureyre'den:

Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "her kim ahiret ekini isterse, ona ekinini artırırız; her kim de dünya ekini isterse, ona da ondan veririz, amma ahirette ona hiç nasip yoktur"945 946 ayetini okuduktan sonra şöyle buyurdu: Allah Teâlâ şunu buyurmaktadır: "Ey Ademoğlu! (Başka şeylerden uzaklaşıp) kendini bana ibadete ver, ben de gönlünü zenginlikle doldurup, ihtiyacım gidereyim. Eğer böyle yapmazsan kalbini meşgul edici düşüncelerle doldurur, ihtiyacım da gidermem."947

·        989- Zekeriya bin Adiy anlatıyor: Meryem oğlu İsa demiş ki: "Ey havariler topluluğu! Ehl-i dünyanın dünyaları selamette olduktan sonra dinlerinin zayıflığına razı olmaları gibi, sizler de dininiz selamette olduktan sonra dünyam(zı)n düşkünlüğüne razı olun."948

BİBLİYOGRAFYA

el-Abbâdî, Tabııkâtu'l-Fuhıhâi'ş-Şâfiiyye, Leiden                                '

Abdurrezzâk, el-Musannef, el-Mektebu'l-İslâmî, Beyrût

Ahmed bin Hanbel, el-Musned, Dâru Sâdır, Beyrût

........... Kitâbu'z-Zuhd, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Zuhd)

el-Askerî, Tashîfâtu'l-Muhaddisîn, el-Matbaatu'l-Arabiyyeti'l-Hadîse, Kahire ,

Bahşel, Târîhu Vâsıl, Âlemu'l-Kitâb, Beyrût

el-Beğavî, Şerhu’s-Suıine, el-Mektebu'l-İslâmî, Beyrût

el-Beyhakî, el-Âdâb, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût

........... Delâilu'n-Nubuvve, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Delâil)

........... el-Erbeûne's-Suğrâ, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Erbeün)

.........., el-Esmâ’ ve's-Sıfât, Dâru'l-Kitâbi'l-Arabî, Beyrût (Esma)

.........., es-Sunenu'l-Kubrâ, Dâru'l-Fikr, Beyrût

........... Menâkibu'{-Şafiî, Mektebetu Dâri't-Turâs, Kahire

el-Buhârî, el-Edebu'l-Mufred, Âlemu'l-Kutub, Beyrût

.........., es-Sahîh, Dâru'l-Cîl, Beyrût

.........., et-Tnrîhn'I-Kebîr, Dâru'l-Fikr, Beyrût

el-Bûsırî, Misbâhu'z-Zucâce, Dâru'l-Cinân, Beyrût

ed-Dârimî, es-Sunen, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût

ed-Deylemî, Musnedu'l-Firdevs, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût

Ebû Dâvûd, el-Merâsîl, DâruTKalem, Beyrût

.........., es-Sunen, Dâru'l-Hadîs, Beyrût

Ebû Nuaym, Hilyetu'l-Evliyâ, Dâru'l-Kutubi'l-Arabî, Beyrût (Hilye)

.........., Zikru Ahbâri Esbehân, Leiden

Ebû Ya'lâ, el-Musned, Muessesetu'r-Risale, Beyrût

Ebu'ş-Şeyh bin Hayyân, Ahlâktı'n-Nebî, Dâru'l-Kutubi'l-Arabî, Beyrût

el-Esnevî, Tabakâtu'ş-Şâfiiyye, Dâru'l-Ulûm, Riyad (Tabakât)

el-Ezherî, Tehzîbu’l-Luğa, ed-Dâru'l-Mısriyye li't-Te'lîf ve't-Terceme

el-Fîrûzâbâdî, Tertîbu'l-Kâmüs, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût

el-Gazâlî, İhyâu Ulûmi'd-Dîn, Dâru’l-Ma'rife, Beyrût (İhyâ)

Halîfe bin Hayyât, Musnedu Halîfe bin Hayyât, eş-Şirketu'l-Muttehide li't-Tevzî'-Beyrût

el-Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve’l-Mutefakkih, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût

........... el-Câmi’ li Ahlâki'r-Râvî, Mektebetu'l-Meârif, Riyad (Câmi')

........... Târîhu Bağdâd, el-Mektebetu's-Selefiyye, Medine (Târîh)

el-Hattâbî, el-Uzle, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût

........... Gartbu'l-Hadîs, Câmiatu Ummi'l-Kurâ

Hayseme bin Harb, el-İlm, el-Mektebu'l-İslâmî, Beyrût

Hayseme bin Süleyman, Muntehabu Fevâidi Hadîsi Hayseme bin Süleyman, Dâru'l-Kitâbi'l-Arabî, Beyrût el-Heysemî, Keşfu'l-Estâr, Muessesetu'r-Risâle, Beyrût

.........., Mecmeu'z-Zevâid, Dâru'l-Kitâbi'l-Arabî, Beyrût (Zevâid)

İbn Abdilber, Câmiu Beyâni'l-İlm, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût

İbn Abdilhakem, Abdullah, Sîretu Ömer bin Abdilazîz, Âlemu'l-Kutub, Beyrût (Sîret)

İbn Adiy, el-Kâmil fi'd-Duafa, Dâru'l-Fikr, Beyrût (Kâmil)

İbn Arrâk, Tenzîhu'ş-Şerîati'I-Merfûa, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût

İbn Asâkir, Tehzîbu Târihi Dimeşk, Dâru'l-Mesîre, Beyrût (Tehzîb)

İbn Ebî Âsim, es-Sunne, el-Mektebu'l-İslâmî, Beyrût

........... Kitâbu'z-Zuhd, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Zuhd)

İbn Ebî Hâtim er-Râzî, Llelu'l-Hadîs, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût

.........., Kitâbu'l-Cerh ve't-Ta’dîl, Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, Beyrût (Cerh)

İbn Ebî Şeybe, el-tmân, el-Mektebu'l-İslâmî, Beyrût

.........., el-Musamıef, ed-Dâru's-Selefiyye, Hindistan ibn Ebi'd-Dunyâ, el-Yakîn, Yazma nüsha .........., es-Samt, Dâru'l-Ğarbi'l-İslâmî, Beyrût

.........., Muhâsebetu'n-Nefs, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût

İbn Hacer, el-lsfibe fî Temyizi's-Sahâbe, Dâru'l-Kitâbi'l-Arabî, Beyrut

........... el-Kaviu'l-Musedıkd, Dâru'l-Yemâme, Dimeşk

.........., Fethu'l-Bfirî, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût

.........., Tehzîbu'l-Tehzîb, Dâru Sâdır, Beyrût (Tehzîb)

İbn Hallikân, Vefeyûtu'l-A'yân, Dâru Sâdır, Beyrût

İbn Hayyân, Muhammed bin Halef, Ahbâru'l-Kudtıt, Alemu'l-Kitâb, Beyrût

İbn Hibbân, el-İhsân bi Tertibi Sahihi İbn Hibbân (Tertîbu İbn Belbân), Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (İhsan) .........., Kitâbu'l-Mecrühîn, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût (Mecrûhîn)

.........., Kitâbu's-Sikât, Muessesetu'l-Kutubi's-Sekâfiyye, Beyrût (Sikât)

.........., Ravdatu'l-Ukalâ, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Ravdu)

İbn Mâce, es-Sunen^ Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, Beyrût

İbn Manzûr, Lısânu'l-Arab, Dâru Sâdır, Beyrût

.........., Muhtasar Târihu Dimeşk, Dâru'l-Fikr, Dimeşk (Muhtasar)

İbn Sa'd, et-Tabukİitu'l-Kııbrâ, Dâru Sâdır, Beyrût (Tdbakât)

İbnu'l-Cevzî, el-İlelu'l-Mutenilhiye, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (İlel)

.........., el-Mevzüât, Dâru'l-Fikr, Beyrût

.........., es-Sebât İnde'l-Memât, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Sebât)

.........., Sıfatu’s-Safve, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût

.......Sîretu ve Menâkibu Ömer bin Abdilazîz, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Sîret)

İbnu'l-Ebbâr, Kilâbu'l-Mu'cem fîAshâbi Ebî Ali es-Sadefî, Dâru'l-Kitâbi'l-Arabî, Beyrût (Mu'cem) İbnu’l-Esîr, Usdu’l-Ğâbe, Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, Beyrût

İbnu'l-Mubârek, Kitftbu'z-Zuhd, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Zuhd) İbnu'l-Mulakkin, Tabakâtıı'I-Evliyâ, Dâru'l-Ma'rife, Beyrut (Tabakât) İbnu's-Sunnî, Amelu'l-Yeum ve'l-Leyle, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût el-Kudâî, Musnedu'ş- Şihâb, Muessesetu'r-Risâle, Beyrût (Musned) el-Kuşeyrî, er-Risıîletu’l-Kuşeyriyye, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût (Risale) el-Mizzî, Tuhfetu'l-Eşrâf, el-Mektebu'l-İslâmî, Beyrut (Tuhfe) el-Munâvî, Feyzu'l-Kadîr, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût

el-Munzirî, et-Tergfb ve't-Terhîb, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût (Tergîb) Müslim, es-Sahfh, Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, Beyrût

el-Muttakî el-Hindî, Kenzıı'l-Ummâl, Muessesetu'r-Risâle, Beyrût

en-Nesâî, Amclu'l-Yevm ve'l-Leyle, Muessesetu'l-Kutubi's-Sekâfiyye, Beyrût (Atnelu'l-Yevm) ........... es-Sunen, Mektebetu'l-Matbûâti’l-İslâmiyye, Halep

en-Nevevî, Şerhu Sahîhİ Muslini, Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, Beyrût el-Pesevî, el-Ma'rife vet-Tfirîh, Muessesetu'r-Risâle, Beyrût (Ma'rife) er-Râfiî, et-Tedvîn-fî Ahbâri Kazvîn, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Tedvin) es-San'ânî, el-Mevzûât, Dâru'l-Me'mûn li't-Turas, Dimeşk

es-Seâlebî, Yetîmetud-Dehr, Dâru'l-Kutubi'l-İhniyye, Beyrût

es-Sehâvî, el-Mekâsidu'l-Hasene, Dâru'l-Kitâbi'l-Arabî, Beyrût (Mekâsid) es-Sehmî, Târihti Curcân, Âlemu'i-Kitâb, Beyrût

es-Sem'ânî, el-Ensâb, Muhammed Emin Demeç, Beyrût es-Sulemî, Tabakâlu’s-Sûfiyye, Dâru'l-Kutubi'n-Nefîs, Halep es-Suyûtî, el-Câmiu's-Sıığîr, Dâru'l-Fikr, Beyrût (Sağîr) ........... el-Fethu'l-Kebîr, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût ........... el-Leâli'l-Mesnila, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût (Leâli)

et-Taberânî, el-Mu'cemu's-Sağîr, Muessesetu'l-Kuiubi's-Sekâfiyye, Beyrût et-Taberî, İbn Cerîr, Câmiu'l-Beytîn, Dâru'l-Ma'rife, Beyrut (Cami')

et-Tahâvî, M.uşkilu'1-Asâr, Dâru Sâdır, Beyrût

et-Tirmizî, es-Sunen, Dâru'l-Fikr, Beyrût

........... -Şemâilu'I-Muhammediyye, Dâru'l-İlm li't-Tıbâa ve'n-Neşr, Cidde el-Ukaylî, ed-Dtıııfâu'l-Kebîr, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût (Dııafâ) Vekî' bin el-Cerrâh, Kifâbu'z-Zuhd, Mektebetu'd-Dâr, Medine (Zuhd)

Yakut el-Hamevî, Mu'cemıı'l-Buldân, Dâru Sâdır, Beyrut

.........., Mu'cetmıl-Udebâ, Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, Beyrût

ez-Zehebî, el-Muğnîfi’d-Duafâ, Nûru'd-Dîn Itr, Dimeşk

........... Mîzânu'l-İ'tidâl, Dâru'l-Ma'rife, Beyrût

.........., Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, Muessesetu'r-Risâle, Beyrût

MÜTERCİMİN DİPNOTLARDA ZİKRETTİĞİ BİLGİLERİN BİBLİYOGRAFYASI

Abdulkâdir Geylânî, İlahi Armağan, trc. Abdulkadir Akçiçek, İstanbul-1973.

-----, Gunyetu't-Tâlibîn, trc. A. Faruk Meyân, İstanbul-1974

Ahmed bin Hanbel, Kitâbu'z-Zuhd, thk. Muhammed Besyonî Zağlol, Beyrut-1986 Ebû Dâvûd, Kitâbu'z-Zuhd, thk. Yâsir bin İbrahim, Ğanîm bin Abbas, Kahire-1993 Esed bin Musa, Kitâbu'z-Zuhd, thk. Ebû İshak el-Huveynî el-Eserî, Desûk-1993 Eşrefoğlu Rûmî, Miizekki'n-Nüfûs, İstanbul-1972 el-Gazâlî, İhyâu Ulûmi'rl-Dîn, 1-W, İstanbul-1985.

Hucvirî, Keşful-Mahcub, trc. Süleyman Uludağ, İstanbul-1982.

İbnu'l-Mubârek, Kitâbu'z-Zuhd, thk. Habîburrahmân el-A'zamî, Dâru'l-KutubiT-İlmiyye, Beyrut-Tsz.

İmam-ı Rabbânî, el-Mektûbât, I-III, İstanbul-Tsz. el-MektebetuT-Mahmûdiyye

el-Kandehlevî, Uayâtu’s-Sııhâbe, 1-1V, Kahire-1987

el-Kelâbâzî, et-Taarruf, thk. Ahmed Şemsuddîn, Beyrut-1993

el-Kuşeyrî, er-Risâle, Kahire-1287

el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûb, Mİ, Beyrut, Tsz. Dâru Sâdır

el-Muhâsibî, er-Riâye li Hukükillâh, thk. Abdulhalîm Mahmûd, Kahire-1990

-----, Risâletu'l-Musierşidîn, thk. Abdulfettâh Ebû Ğadde, Kahire-1988.           ,.

Müstekîmzâde Süleyman Sa'deddİn Efendi, Kıymetsiz Yazılar, İst.1997

Necmüddin Kübra, Tasavvufi Hayat, hzr. Mustafa Kara, İstanbul-1980 en-Nevevî, Bustönu'l-Ârifîn, thk. Muhammed el-Haccâr, Beyrut-1994. es-Suhreverdî, Avârifu'l-Meârif, (İhya kenarında^, I-IV, İstanbul-1985 es-Sulemî, Cevâmiu Âdâbi's-Sûfiyye, (Tis'atu Kutub fî Usûli't-Tasııvvuf ve'z-Zuhd içinde), thk. Süleyman Ateş,

Ysz.-1993

--, Derecâtu'l-Muâmelât, (Tis'atu Kutub fî Usûli't-Tasavvuf ve'z-Zuhd içinde), thk. Süleyman Ateş, Ysz.-1993 --, Kitâbu'l-Mukaddime fi't-Tasavvuf, (Tis'atu Kutub p UsÛli't-Tasavmtf ve'z-Zuhd içinde), thk. Süleyman Ateş,

Ysz.-1993

--, Nesîmu'l-Ervâh, (Tis'atu Kutub p Usûli't-Tasavvuf ve'z-Zuhd), thk. Süleyman Ateş, Ysz.-1993 es-Serrâc, el-Luma', Trc. H. Kamil Yılmaz, İstanbul-1996.

-Şa'rânî, Veliler Ansiklopedisi, et-Tabakâlu'l-Kubrâ, Trc. Abdulkadir Akçiçek, I-1V, İstanbul-1986 Vekî' bin el-Cerrâh, Kitâbu'z-Zuhd, Thk. Abdurrahman Abdulcebbâr el-Ferîvâî, I-III, Riyad-1994

1

Geniş bilgi için bkz. Îbnu'l-Esîr, el-Kânıil //k-Tlrm, X/52, Beyrut-1982; İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâ-ye, hzr. Ahmed Ebû Mulhim ve diğerleri, Xll/100, Beyw.t-I98&; Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, hzr. Şuayb el-Arnavut ve diğerleri, XVin/163-70, Beyrut-1990; Sem'ânî, eî-Eıısab, hzr. Abdullah Ömer el-Bârûdî, 1/438-9, Beyrut-1988; Safedî, Kitâbu'l-Vâfîbi'l-Vefeyât, hzr. heyet, VI/354, Beyrut-1991; Esne-vî, Tabakâtu'ş-Şâfiiyye, hzr. Kemâl Yûsuf d-Hût, 1/98-9, Beyrut-1987; Yâkût, Mu'cemu'l-Buldân, hzr. Abdulazîz el-Cundî, 1/639, 11/424, Beyrut-1990; Subkî,. Tabakâlu.fş-Şâfiyyeti'l--Kubrâr hzr. Mahmud Muhammed et-Tanâhî ve Abdulfettâh Muhammed el-Hulv, IV/843, Cîze-1992; İbmfl-İmâd, Şeze-râtu'z-Zeheb fi Ahbâri men Zeheb, hzr. Abduikadir el-Arnavut, Mahmud el-Arnavut, V/248-50, Bey-rut-1986; İbnu'l-Cevzî, el-Muntazam fî Târihi'l-Umem ve'l-Mulûk, hzr. Muhammed Abduikadir Atâ', Mustafa Abduikadir Atâ', XVI/97, Beyrut-1992; Suyûtî, Tabakâtu'l-Huffâz, s. 432-3, Beyrut-1994; Kâtip Çelebi, Keşfu'z-Zunün, 1/9, 53,175, 261, 400, 575, 721, 760; II/1007, 1391, 1455, 1582, 1621, 1726, 1739,1836,1957, Beyrut-1982; Taşköprüzâde, Miftâhu's-Seâde, 11/96,126; 514-5, BeyruM985; Ziriklî, A'lâtn, 1/116, Beyrut-1992; Necm Abdurrahman Halef, Mevâridu'l-İmam el-3eyfadtf, Mecelletu'l-Câ-miati'l-İslâıniyye, XVIII/65-95; Nuri Topaloğlu, BeyhakîHayatî, Eserleri ve Şahsiyeti, İzmir İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1/333-8; Brockelmann, ME.B İslam Ansiklopedisi, Beyhakî maddesi, 11/582; M.Yaşar Kandemir, Y. Şevki Yavuz, TDV İslam Ansiklopedisi, Beyhakî maddesi, VI/58-62. Ayrıca Beyhakî'nin matbu eserleri ile muhakkiklerin bu eserlere yazdığı giriş yazılan.

2

Afifi, Tasavvuf, s. 61

3

Mehmet Demirci, "Zâhidlilı Nedir, Dünya-Akiret Dengesi Nasıl Kuruiur?"/DEİFD, sy. IV, s. 114, İzmir 1987

4

Ebû Tâlib el-Mekkî, Kiltu'l-kulûb, 242

5

Yaşar Nuri Öztürk, "Zuhd", İA, XIII, 638

6

 Bkz. Hüseyin Certel, İmân ve Ahlâkta Kemâlin Yolu, s. 335,337

7

 Cürcâni, et-Ta’rifüt, "zhd" md.

8

 İbn Manzûr, tisânu'l-arab, III, 196-197; Cevheri, es-Sihâh, II, 481.

9

 Zebîdî, Tacu'l Arus, VHI, 150-151.

10

Asım Efendi, Kamus Tercümesi, "zhd" md.

11

İbn Manzûr, LisânuT-arab, III, 196-197

12

Asım Efendi, age, "zhd" md., Y. Nuri Öztürk, "Zufai", İA, XIII, 638

13

Tehânevî, Keşşâf, II, 610

14

Bkz. Beyhakî, ez-Zuhdu'l~Kebîr, s. 67. Konuyla ilgili geniş bilgi çin bkz. Alican Tatlı, Zühd Açısından Hadislerde Dünya, s. 20-21

15

Ahmed b. Hanbel, Kitabu'z-Zuhd, s. 24; Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, X, 286.

16

Tirmizî, Zuhd, 29; İbn Mâce, Zuhd, 1; Ebû Nuaym, Hilye, X, 69. Bu hadis, Ahmed b. Hanbel'in Kita~ bu'z-Zuhd'ünde Ebû Müslim el-Havlanî'nin (Ö.62/682) sözü, yani "maktû hadis" olarak geçmektedir. (Bkz. age, s. 36). Tirmizî ve İbn Mâce'de geçen bu hadis ise, Ebû Müslim el-Havlanî'nin sözü olarak değil de onun öğrencisi Ebu İdris el-Havlanî'nin (Ö.80/699) Ebû Zer'den rivayeti şeklinde merfû olarak zikredilmektedir.

17

Yûsuf/12, 20.

18

Bkz. İbn Manzûr, Lisânu'l-arab, III, 196-197

19

Bkz. Al-i İmrân/3, 185; en-Nisâ/4, 77; el-En'âm/6,.32; et-Tevbe/9, 38; er-Ra'd/13, 26; el-Anke-bût/29, 64, M.uhammed/47, 36; el-Hadîd/57,20.

20

el-Kasas/28, 77.

21

2^ Bkz. Abdullah Aydınlı, Tasavvuf ve Hadis, s. 36-37

22

Ebû Tâlib el-Mekkî, age, I, 24

23

2^ Tehanevî, Keşşaf, I, 505

24

2^ el-Ankebut/29, 64.

25

el-Hadîd/57,20.

26

el-Kehf/18, 46.

27

Al-i İmrân/3,14.

28

Buhârt, Rikâk, 10

29

Ali Çelik, Hz. Peygamberim Hadislerinde Fitne, s. 22

30

Abdullah Aydınlı, Tasavvuf ve Hadis, s. 36.

31

el-A'lâ/87,17.

32

en-Nisâ/4,77.

33

er-Ra'd/13,26.

34

3* el-Enâm/6,32. Benzer ayetler için bkz. Yûsuf 12/57,109.

35

33 en-Nisâ/4, 77; Ayrıca bkz. et-Tevbe/9,38; er-Ra'd/13, 26.

36

İbrâhim/14, 3.

37

en-Naziât/79,37-39.

38

el-A'râf /7,169.

39

·        39 el-Bakara/2, 86.

40

4® Al-i İmrân/3,45.

41

el-Bakara/2,130.

42

Süleyman Uludağ, "Dünya", DİA, X, 22.

43

el-Bakara/2,201; el-A'raf /7,156; Yûnus/10, 64; en-Nahl/16,122.

44

el-Bakara/2,29.

45

el-Bakara/2,130; Âl-i İmrân/3, 45

46

Elmahlı, Hak Dini, II, 1292 .

47

en-Nisâ/4, 5

48

eI-Enfâl/8,60

49

Ahmet Coşkun, "Kur'an-ı Kaim'in Duaya ve Ahirete Bakışı", EÜİPD, sy. 4 (Kayseri 1987) s. 276. Bu ayetteki ifadelerin bir benzeri de Karûn kıssasında geçmektedir. el-Kasas/28, 81

50

Musned, i, 242,258,300, 301, VI, 71. Bir hadislerinde "Allah Tealâ dilersem benim için Meleke, vadisini altına çeuirceğini va'detti. Ben de: İstemem ya Rabbi, bir gün aç kalayım, bir gün tok olayım. Aç olduğumda olduğumda sabredeyim, tok olduğumda şükredeyim, dedim." Tirmizî, Zuhd, 35

51

Bulum, Rikâk, 17, Meğâzî, 86; Müslim, Zuhd, 18, 19; Zekât, 126; Tirmizî, Zuhd, 38; Mesâi, Buyû', 83;

52

İbn Mâce, Rehn, 1. Rivayetin değerlendirmesi için bkz. M. Said Hatiboğlu, İslâmî Tenkiti Zihniyeti, s.

53

56-57

54

5- Buhârî, Vesâyâ, 1; MegâzS, 83; Cihâd, 61, 86; Humus, 3; Müslim, Vasiyye, 18; İbn Mtee, Vesâyâ, 1. Bir,gün Hz. Aişe yeğeni Urve'ye şöyle demişti; "Ey kardeşimin oğlu Rn$ûlüllah'tn($.a) evinde devamlı iki ay ateş yanmadığı olurdu. " Urue sordu: "Peki teyzeciğim, bu müddet içerisinde ne yerdiniz?" Hz. Aişe cevap verdi: "Su ve hurma. Bozan da bazı komşular süt getirirlerdi." Buhârî, Hibe, 1; Rikâk, 17; Etime, 6,41; Tirmizî, Kıyâme, 34; Musned, 1,164

55

İbn Mâce, Etime, 49; Musned, l, 255, 374

Müslim, Zuhd, 29

55 Heysemî, Mecmau'z-zevâid, IX, 192. Heysem! burada rivayeti Taberânî ve Bezzâr'm rivayet ettiğini ve Bezzâr'ın rivayetindeki ricalin sika olduğunu belirtmektedir.

56

O hadislerinde şöyle buyuruyor: "Dünya mü'minin zindanı, kafirin ise cennetidir." Müslim, Zuhd, 1;

57

Tirmizî, Zuhd, 16; İbn Mâce, Zuhd, 3. "Allah Teâlâ'yı zikir ve ona tabi olanlar hariç düny a ve içindekiler lanetlenmiştir." Tirmizî, Zuhd, 14; İbn Mâce, Zuhd, 3

Abdullah Aydınlı, age, 38

58

İbn Sa'd, et-Tabakâtu'Tkubrâ, I, 400

59

İbn Sa'd, age, I, 400

60

Ahmed b. Haribel, Kitâbu'z-zuhıi, s. 30; Hatîb, Târîhu Btığdâd, XI, 102

61

Buhârî, Cihâd 37; Timizi, Fiten 26; Zuhd, 41

62

Markos 10/23; Luka 18/24

63

Timizi, Büyü, 4; İbn MSce, Ticârât, 1

64

İbn Mâce, Ticârât, 1

65

el-Bakara/2, 3

66

Timizi, Kıyâme, 55

67

Musned, li, 89; İbn Mâce, Libâs, 2

68

Buhârf, Zekât, 4; Müslim, Zekât, 10

69

Kemal Sandıkçı, "Hz. Peygamber'in Dünya hayatına Babfı", s. 69

70

Buhârî, Savm, 55; Nikâh, 89; Edeb, 84; Müslim, Siyâm, 182,193; Nesât, Savm, 76

71

Buiıârî, Savm, 55; Nikâh, 89; Edeb, 84; Müslim, Siyâm, 186,193; Nesât, Savm, 76

72

·        77 Bulıârî, Savm, 51; Teheccüd, 20; Edeb, 86; Müslim, Siyâm, 186; Tilmizi, Zuhd, 63; Ebü Dâvûd, Tatav-vu', 27; Dârhnî, Nikâh, 3

73

BıMf, Savm, 54, 55; Edeb, 84; A4uslim, Siyâm, 182,193; Nesâî, Savm, 76

74

Müslim, Siyâm, 183

75

Buhârt, Savm, 51; Teheccüd, 20; Edeb, 86; Müslim, Siyâm, 186; Timizi, Savm, 45; Zühd, 63; EW Dıî-vûd, Savm,57; Tatavvıf, 27; Dâriıtâ, Nikâh, 3 Nesâî, Savm, 76

·        77 Buhârî, Savm, 54,55; Müslim, Siyâm, 182,183; Timizi, Zuhd, 63; Ebû DM, Tatavvu', 27

·        78 Buhârî, Savm, 51; Edeb, 86; Timizi, Zühd, 63.

76

Bulan, İmân, 13 Nikâh, 1,8; Muslini, Nikâh, 5, 8; Fezâil, 127; Nesâî, Nikâh, 4; Dârimî, Nikâh, 1, 3

77

Dârimî, Nikâh, 3; Musned, V, 226, VI, 226

78

Musned, III, 82, 266.

79

İbn Mâce, Ticâret, 2

80

Ebû DM, Hâtem, 7

81

Nesâî, rey', 1

82

eI-Leyl/92,13

83

·        88 en-Necm/53, 25

84

Buhârî, el-Edebu'l-mufred (Ahlâk Hadisleri), 1,488-89; Musned, III, 191.

85

Hadisin geniş açıklaması için bkz. Muhaınmed Kutup, Peygamberden İktibaslar, s. 21-45 (Çev. Akif Nuri)

86

Kemal Sandıkçı, agm, s. 66

87

"Hayat" kelimesi genellikle "dünya" ya izafe edilerek, nadiren de müstakil olarak Ku/an'da 71 defa geçmektedir. Yeryüzü manasına gelen "el-Arz" kelimesi ise toplam 462 defa geçmektedir. Bkz. M. Fuad Abdülbâkî, el-Mu'cemu'l-mufehres li elfâzı'l-Kur'an, s. 26-32

88

9^ Kemal Sandıkçı, agm, s. 66

89

el-Bakara/2, 201

90

İbn Sa'd, age, II, 153; Muslini, Fedâil, 57-59; Tirmizî, Zekât, 110

91

Müslim, Fedâil, 57-58; Musned, III, 108,175,259, 284

92

Buharı, Ezan, 158; Nesâî, Sahv, 104; Musned, IV, 384

93

Bk. İbn Kayyım, d-Fevâid, s. 122-123

94

el-Bakara/2, 86

95

Sabri Ülgener, Zihniyet ve Din, s. 55-56. Ayrıca bkz. Ahmet Coşkun, "Kur'an-ı Keriin'in Dünya ve Ahi-

rete Bakışı", s. 282

96

Mevlâna, Mesnevi, 1,79

97

Erhan Yetik, "Hz. Peygamber’in Zühd ve Takvası", OMÜİFD, sy. 7 (Samsun 1993), s. 134-35

98

M. Emin İhsanoğlu, Kitâbü'z-zühdler ve Ahmed b. Hanbel'in aynı adlı eseri, s. i (Kitâbu'z-zühd’e yazdığı önsöz)

99

Ebû Nuaym, Hilye, III, 363; Kettânî, er-RisSletu'l-mustairefe, s. 4

100

Talat Koçyigit, Hadis Tarihi, s. 208

101

M. Emin İhsanoğlu, agm, s. i-ü

102

103 Zehebî, age, 1,216; İbnu'l-İmâd, age, 1,251

103

İbn Nedim, el-Fihrist, s. 280

104

Abdullah b. Mubârek (ö. 181 /796), Kitâbu'z-Zuhd ve'r-rekâik, Thk. Habiburrahman el-A'zamî, Dâ-ru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut-Tsz.

105

vekî' b. el-Cerrâh, Kitâbu'z-Zuhd, Thk. Abdurralunan b. Abdilcebbâr el-Ferîvâî, Mektebetu'd-dâr, Medine 1984

106

Zehebî, Tezkire, 1,42; Siyeru A'ldmi'n-nubelâ, X, 162-164; İbnu'l-İmâd, II, 27

107

Bkz. Âmir Ahmed Haydar, cz-Zuhdu'l-kebtfe Yazdığı Giriş Yazısı, s. 48; Bilal Saklan, "Esed b. Mû-sâ", DİA, XI, 367

108

Esed b. Mûsâ, Kitâbu'z-Zuhd, Thk. Ebû İshak el-Huveynî el-Eserî, Mektebetu'l-va'yiT-İslâmî, Ri-yad-1993

109

41^ İbn Nedim, el-Fihrist, s. 280

110

Geniş bilgi için bkz. M. Emin İhsanoğlu, agm, s. ix

111

M. Emin İhsanoğlu, agm, s. x-xi

112

Zehebî, age, II, 509; İbnu'l-İmâd, age, II, 104; Kettânî, er-Risâletu'l-muslatrefe, s. 51

113

Bkz. A. Abdulcebbâr el-Ferîvâî, Kitâbu'z-Zuhd'e Yazdığı Giriş Yazısı, s. 22-25

114

Hennâd es-Serî, Kitâbu'z-Zuhd, I-H,Thk. Abdurrahman Abdulcebbâr el-Ferîvâî, Dâru'l-Hulefâ 11' 1-kitâbi'l-lslâmî, Kuveyt 1985

115

Haris el-Muhâsibî, el-Mesâil fi’z-zuhd, Thk. Mustafa Abdulkadîr Atâ, Mektebetu't-turâsi'ljslâmî, Kahire-1986

116

Ebû Dâvud, Kitâbu'z-zuhd, Thk. Ebû Temim Yâsir b. İbrahim b. Muhammed ve Ebû Bilâl Guneym b. Abbâs b. Ğuneym, Kahire-1993

117

Hacı Halife, Keşfu'z-zunûn, II, 1423

118

Bkz. Âmir Ahmed Haydar, ez-Zuhdu’l-kebtr'e Yazdığı Giriş Yazısı, s. 52

119

Bkz. Kettânî, Hadis Literatürü, s. 71 (.51. dipnot)

120

İbn Ebî Âsim, Kitâbu'z-zuhd, Thk. Abdulalî Abdulhamîd el-A'zamî el-Ezherî, Dâru'I-kutubiT-il-miyye, Beyrut-1985

121

Alkame b. Mersed, Zuhdu's-semâniyye minc't-tabiîn, Medine-1403

122

125^ j?uafc seZgin., Târîhu't-turâs, I, 477

123

£bû Saîd ibnuT-Arabî, ez-Zuhd ve sıfâtu'z-zâhidîn, Thk. Mecdî Fethi, Tanta 1988.

124

12/ Beyhakî, ez-Zuhdu'l-kebîr, Thk. Âmir Ahmed Haydar, DâruT-Cinân, Beyrut 1987

125

^28 Kettânî, er-Risâletu'l-mustatrefe, s. 5

126

Bkz. el-Beyhakî, Şuabu'l-lımri, VH/259-409. (M).

127

Kasru'l-Emel: İleriye dönük, "şunu yapacağım, bunu yapacağım" şeklinde planlar yapmamak. (M).

128

 el-Buhârî, el-İmân, bâbu mâ câe mne'l-e'mâle bi'n-niyye ve'l-hisbe; en-Nikâh, bâbu men hâcere ev amile hayren...; Menâkıbu'l-Ensâr, bâbu hicreti'n-Nebî ve ashâbih...; Bedu'l-Vahy, bâbu keyfe kâne bedu'l-vahy; eHtk, bâbu'l-hata' ve'n-rûsyân...; el-Hiyel, bâbun fî terki'l-hiyel.j el-Eymân ve'n-Nuzûr, bâbu'n-niyye fi'l-eymân; Müslim, el-İmâre, bâbu kavlihi inneme'l-a'mâL.

Haris el-Muhâsibî der ki: "Niyetini tedkik et, iradene bir bak. Çünkü alınacak karşılık niyetledir. Zira Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği vardır" buyurmaktadır." el-Muhâsibî, Risûletu'l-Musterşiıfoı, s. 45. (M).

129

el-Muddessir/74,56.

130

et'Tirmizî, et-Tefsîr, bâbu tefsiri sûreti'l-Muddessir; ibn MUce, ez-Zuhd, bâbu mâ yurcâ miti rahmeti'llahi yevme'l-kıyâme; Ahmed bin Hanbel, Musned, III/142-3; ed Dârimî, er-Rikâk, bâbun fî takva'llah; el-Hâ-kim, Mustedrek, 11/508; Ebû Ya'lâ, Musned, VI/66; İbn Adİy, Kâmil, 0/1288. Rivayet için bkz. es-Suyûtî, ed-Durru'i-Mensûr, VIII/340.

Ebû Velîd es-Sekâ anlatıyor: Dostlarımız birgün bana süt gönderdiler, içimden "bunun bana zararı dokunur" dedim. Birgün Allah Teâlâ'ya dua ederken "Allahım" Beni mağfiret et! Sen de biliyorsun ki, ben sana bir an olsun şirk koşmadım" diye niyaz ettim. Hatiften bir ses bana seslendi: "Sütün geldiği gece de mi?" ef-Ke-lâbâzî, Taarruf, s. 168. (M).

131

Ahmed bin Hanbel, Musned, H/177, 222; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 267; Zevâiıl, X/258-9; el-Heysemî, VII/278. (Bu rivayet benzer ifadelerle 5,6, 62, 80,352,353, 716, 717 numaralarda geçmektedir. (M).

132

gu rivayet benzer ifadelerle 4, b, 62, 80,352,353,716, 717 numaralarda geçmektedir. (M).

es-Sehâvî Mekâsid'de (s. 235) şöyle demiştir: el-Beybakî'nin $Ha₺w7-İwîn,mda Şurayh bin Ubeyd'in mür-sel olan şu rivayeti vardır: "İslam garip başladı, başladığı gibi garip olacaktır. O gariplere ne mutlu. Dikkat ediniz: Mümin için (aslında) gariplik yoktur: Yurdundan uzakta vefat eden ve ağlayacak yakınları yanında olmayan insana sema ve yeryüzü ağlar."

133

D6 el-Heysemî, Zevâld, VII/278 (et-Taberânî, Evsafta rivayet etmiştir, der); et-Tahâvî, Muşkilu'l-Âsâr, 1/298. (Ayrıca bkz. ei-EIbânî, SaMha, III/267. M). (Bu rivayet benzer ifadelerle 4,5,62,80,352,353, 716, 717 nu-maralarda geçmektedir. (M).

134

W? Abdurrezzâk, Musannef, XI/178-9; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 142,135 (Ebu'd-Derdâ'nın sözü olarak); es-Sehâvî, Mekâsid, s. 519 (mevkûf munkatı olarak); ei-Beyhakî, Estnâ, 1/140.

135

Ahmed bin Hanbel, Musned, IV/319; İbn Hibbân, Sahih, Kitâbu Fadıi'1-Umme, bâbu zikri haberin evhe-

136

me men lem yuhkim sanâete'l-hadîsi enne âhire hâzihi'l-umme fi'l-fadli ke evveliltâ, IX/176; Ebû Dâvûd

137

et-Tayâlisî, Musned, s. 90; el-Heysemî, Keşfu'l-Estâr, III/319-20; Zevâid, X/68.

138

et-Tirmizî, Kitâbu'l-Emsâl, bâbu mâ câe mislu's-salavâti'l-hamsi'den sonra gelen bab; Ahmed bin Hanbel Musned, 111/130, 143; et-Tayâlisî, Musned, s. 270; el-Kudâî, Musned, U/277; İbn Hacer, Fethu'l~Bârî, VII/6.

139

14^ Ahmed bin Hanbel, Musned, V/276-7; İbn Milce, et-Tahâre, bâbu'l-muhâfaza ale'l-vudû'; el-Munâvî, Pey-zu'l-Kadîr, î/497; ei-HakimMusiedrak, 1/130; el-Beyhakî, Sünen, 1/457.

Vehb bin Münebbih anlatıyor: Allah'ın salih bir kulu bir zata uğramış. Onu mahzun ve kederli görünce "neyin var, niçin mahzunsun" diye sormuş. O da "falan adamın durumu beni, hayrete düşürdü. İbadette senin de bildiğin yüksek derecelere ulaşmıştı. Ancak daha sonra dünyaya meyletti" demiş. Arkadaşı dsı "dünyaya meyledene hayret etme, istikamet üzere durabilene şaşır" diye onu ikaz etmiş. İbnu'I-Mubârek, Zuhd, s. 190, rakam: 538. (M).

^1 es-Sulemî, Tabükâl, s. 97.

es-Sulemî, Tabakât, s. 77.

140

Ebû Ali el-Cürcânî diyor ki: "İstikamete talip ol, keramete talip olma! Zira, nefsin keramet talep eder. Rabbin ise, senden istikamet talep eder. Şu halde, Rabbinin talep ettiğini istemek, nefsinin talep ettiğini istemekten daha iyi ve güzel olur." Eşrefoğlu Rûmî, Müzekki'n-Nüfûs, s. 279.

141

 el-Mutaffîfîn/83,4.

142

811 numarada tekrar gelecek. (M).

143

U6 ei-pesevj, Ma'rife, 11/420.

144

Ebû Hâzim'e "ne tür malınız var" diye sorulunca şu cevabı verdi: "İki tür malım var: Birincisi Allah'a güvenmek; İkincisi de insanların ellerindekilerden ümidi kesmek." es-Sulemî, Kitabu'l-Mukııddime fi't-Tasavvuf, s. 317. (M).

145

Müminleri kendi nefsine tercih etmek de îsâr olarak adlandırılmaktadır. Bununla ilgili olarak şu örnekleri sunabiliriz:

Ebû Celim bin Huzeyfe el-Adevî anlatıyor: Yermük savaşı günü amcamın oğlunu aramaya başladım. Yaramda bir kırba su ile bir kap vardı. İçimden "eğer susuz ise bununla ona su içirir, yüzünü de silerim diyordum." Onu bulduğumda can çekişmekteydi. "Sana su içireyim mi" diye sordum. Evet diye işaret etti. Tam o sırada "ah" diye inleyen bir adamın sesi geldi. Amcamın oğlu suyu ona içirmemi işaret etti. Yanma vardığımda baktım ki, Amr bin el-As'm kardeşi Hişâm bin el-Âs. "Sana su vereyim mi" diye sordum. "Ah" çeken başka birisinin sesini işitince suyu ona götürmemi işaret etti. Yanma vardığımda ruhunu teslim etmişti. Geri dönüp suyu Hişâm'a içirmek için geldiğimde onun da ölmüş olduğunu gördüm. Bu sefer amcaoğlumun yanma vardım, o da vefat etmişti. İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 185, rakam: 525; el-Beyhakî, Şıuıbıı'I-lmin, 111/260, rakam: 3483.

Rey köylerinden birinde bulunan Ebu'l-Hasan el-Antâkî'nin evine otuz küsur misafir gelir. Evde de beş kişiyi bile doyuramayacak birkaç somun bulunmaktadır. Ekmekleri doğrarlar, ortaya koyarlar. Sonra lambayı söndürüp yemek için otururlar. Bir müddet sonra sofradan kalktıklarında bütün ekmekler dokunulmadan ortada durmaktadır. Herkes diğerlerini kendisine tercih etmiş, ekmeklere elini sürmemişti. es-Suhreverdî, Avârif, 111/35.

Ebû Yezîd el-Bistâmî anlatıyor: Belh'li bir genç gibi hiç kimse beni mahcup etmemiştir. Bu genç hacca giderken bize de uğramıştı. Bana "Ebû Yezîd! Sizce zühdün ölçüsü nedir" diye sordu. Ben de "bulduğumuzda yeriz, bulamadığımızda da sabrederiz" karşılığını verdim. O da bana "bizim Belh'teki köpekler de böyledir" dedi. Ona "peki size göre zühdün ölçüsü nedir" diye sorduğumda ise, şu cevabı verdi: "Bizler bulamadığımızda şükreder, bulduğumuzda da başkalarını kendimize tercih ederiz." es-Suhreverdî, Avârif, III/31. (M).

146

İkrime bin Hâlid anlatıyor: Hafsa, İbn Mutî' ve Abdullah bin Ömer Hz. Ömer'le konuştular ve ona "güzel yemekler yesen, bu senin için daha iyi olmaz mı" diye teklifte bulundular. Hz. Ömer onlara dedi ki: "Sizin bana iyi niyetle nasihat etmek istediğinizi biliyorum ancak arkadaşlarımın (Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ve Hz. Ebûbekr'in) yollarını terk edersem onlarla cennette buluşamam." el-Kandehlevî, h«-yâtu's-Sahâbe, II/441-2. Keza Muntehabu'l-Kenz, IV/441. (M).

147

^50 Bkz. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 279.

148

İbrahim bin Edhem'den: "Kalplerimiz üç örtüyle örtülüdür. Bu örtüler kalkmadığı müddetçe kulun, kalbi yakîne açılmaz. Bunlar, mevcut olana sevinmek, kaybedilene üzülmek, Övülmeyi sevmektir. Elindekine sevinirsen, hırslı birisin demektir. Hırslı kimse ise mahrum kimsedir. Kaybettiğine üzülürsen, kızan birisin demektir. Kızan ise azaba duçar olur. Övgülere sevinirsen, kendini beğeniyorsun demektir. Kendini beğenmek ise amelleri boşa çıkarır." el-Mekkî, Kütu'l-Kulüb, 1/250. (M).

149

Ebû Nuaym, Hilye, VI/386; Zikru Ehbâri Esbehân, 11/141; Vekî, Zuhd, 1/222; İbn Abdilber, Câtniu Beyânı 1-llm, 11/16. (28 ve 570 numaralarda aynı söz tekrar gelecek. (M).

Haris el-Muhâsibî diyor ki: "Güzel yorumlayarak kalbini sû-i zandan koru. Kas-rül-emel sahibi ol, hasedi kalbinden def et. izzeti içinde tutarak kibri uzaklaştır. Seni özür diletecek işleri terk et. Seni zora sokacak hallerden kaçın. Selefin yoluna uyarak dini muhafaza et. İlim talep ederek şendeki kulluk emanetini koru. Hilm ehlinin edeplerini öğrenerek aklını koru. Her durum için nefsini sabra hazırla. Zikrullah ile halvet yolunu tut. Nimetlerin ardından şükrü mutlaka yerine getir." el-Muhâsibî, Risâletıl'l-Muslerşidîn, s. 89-90. (M).

150

 İbn Manzûr, Muhtasar, V/200. (Bişr bin Hâris'in sözü benzer ifadelerle 29 numarada tekrar gelecek. (M).

151

Emirlerden birisi Hâtim el-Esam'm huzuruna girer ve "bir ihtiyacınız var mı, gidereyim" diye sorar. O da "evet" der. "Nedir" diye sorunca da "ne sen beni gör, ne ben seni göreyim, ne de beni tanı" karşılığını verir. el-Gazâlî, İhya, 11/223,240. (M).

152

·        164 Süfyânu's-Sevrî'nin tarifi 27 numarada geçti, 570 numarada tekrar gelecek. (M).

·        165 805 numarada tekrar gelecek. (M).

153

Ebû Hureyre naklediyor: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ kıyamet günü soracak: "Ey Ademoğlu! Ben seni ata ve deveye bindirmedim mi, hanımlarla evlendirmedim mi, senin baş olmana ve ganimet mallarından dörtte bir almana imkan vermedim mi?" Ademoğulu da "evet" diyecek. Allah Teâlâ da şöyle buyuracak: "Ey AdemoğluPeki bunların şükrü nerede?" Esed bin Musa, ZwW, s. 68. Keza Müslim, ez-Zuhd, rakam: 16; et-Tirmizî, Sıfatu'I-Kıyâme, bab no: 6; İbn Kesir, Tefsir, V1I1/498. (M).

154

46 numarada benzer ifadelerle gelecek. (M).

155

 el-Pesevî, Ma'rife, İH/635; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIV/51. (Zührî'nin sözü 45 numarada tekrar gelecek. (M).

156

169 Bu Bişr bin el-Hâris'in sözü olup benzer ifadelerle 27 numarada geçmiştir. (M).

157

Ebû Nuaym, Hilye, ix/258. Orada şu ilave vardır: "Bazıları da "karnı doyurmaktan uzak durmaktır" dediler. Benim düşünceme göre ise, zühd, seni Allah'tan meşgul edecek şeylerden uzak durmandır."

158

 Ebû Nuaym, E/i/ye, VHI/337.

159

es-Sulemî, Tabakâl, s. 216 (Ebû Alî el-Humım'detû.

160

Ebû Tâlib el-Mekkî diyor ki: "Zühdün başı ahiret endişesinin kalbe girmesi, daha sonra da Allah'a kulluk yapmanın lezzetinin oluşmasıdır. Dünya düşüncesi kalpten çıkmadıktan sonra ahiret endişesi kalbe girmez. Nefsânî arzuların lezzeti kalpten çıkmadıktan sonra da Allah'a kulluk yapmanın lezzeti kalbe girmez." el-MekM, KÛhı'l-Kulüb, 1/249. (M).

es-Suiemî, Tabakât, s. 110; eş-Şa'rânî, Tabakât, 1/81; İbnu'l-Mulakkin, TabMtu'l-Evtiyi, s. 321.

161

Yazma nüshada, bu zatın kimin dedesi olduğu kaydedilmemiştir.

162

 el-Hadîd/57, 22.

163

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/26, X/137; İbn Asâkir, Tdatbu Tarihi Dimeşfc, 11/177.

164

Ebû Tâlib el-Mekkî der ki: "Bir günahtan tövbe edip ibadetin lezzetini alamayan insanın o günahı tekrardan irtikap etmeyeceğinden emin olunmaz. Keza dünyayı terk ettiği halde zühdün lezzetini tatmayan insan tekrardan dünyaya yönelir." el-Mekkî, KMu'l-Kulûb, 1/249. (M).

165

Fakr: Allah'a muhtaç olma. (M).

166

Zü n-Nûn diyor ki: "Allah İslam'ı ilimle süslemiş, edeble yükseltmiş, takvayla da ona keremde bulunmuştur." es-Sulemî, Cevıiıniu Âdâbi's-Sûfiyye, s. 189-190. (M).

167

es-Sulemî diyor ki: "Zühd ancak sağlam bir tövbe ve Rabbe rücû' ettikten sonra gerçekifc,.*;es-Sulemt, DmcAtu'I-MuAmelAi, s. 168. tM).

168

Ömer bin el-Hattâb, Ka'bu'l-Ahbâr'a, bana takvadan haber ver dediğinde, Ka'bu'l-Ahbâr, Ömer bin el-Hattâb'a, "dikenli yoldan hiç geçtin mi" diye sordu. Hazret-i Ömer "eve t" buyurdu. Ka'b: "Ey Ömer! O dikenli yolda ne yaptın ve nasıl hareket ettin?" dedi. Hz. Ömer "dikenlere basmamak için çekinerek, dikkat ederek yürüdüm" buyurdu. Ka'bu'l-Ahbâr: "Ey Ömer! İşte takva da böyledir" dedi. Abdulkâdir Geylânî, Gıınyetu'l-lalibîn, s. 222. (M).

169

İbrahim bin Edhem bir ara hasad işinde çalışıyor, arkadaşlarına yediriyordu. Oruç tutan bu insanlar akşam toplanıyorlardı. Bazı günler İbrahim işten geç dönüyordu. Bir gece "gelin biz iftarımızı edelim de, o da bundan sonra acele etsin" dediler. Ardından yemeklerini yiyip yattılar. İbrahim bin Edhem geldiğinde ar-kadaşlarınm uyuduğunu gördü. İçinden "zavallılar! Belki yiyecek birşeyleri yoktu" diye düşünerek biraz un alıp yoğurdu. Yere çömelmiş ateşe üflerken arkadaşları uyanıverdiler. Ne yaptığım sordular. O da "belki iftarlık birşey bulamadınız da aç aç yattınız diye düşünmüştüm" dedi. Arkadaşları "şuna bakın" dediler. "Biz ona nasıl davrandık, o bize nasıl davranıyor." es-Suhreverdî, Avürif, ıv/189-190. (M).

170

el-Pesevî, Ma'rife, III/635. (28 numarada daha önce geçmişli. (M).

171

Süfyân'm sözü benzer ifadelerle 28 numarada geçmişti. (M).

Rivayete göre Hz. Hasan Kabe'nin rüknüne yapışıp şöyle niyaz etmiştir: "Allahım! Nimetler verdin ancak beni şükreden bir kul olarak bulmadın. Musibetlerle imtihan ettin, ama beni sabreden bir kul olarak bulmadın. Ben şükrü terk etmeme rağmen sen yine de nimetini benden esirgemedin. Sabrı terk ettiğim için musibeti artırarak devam ettirmedin; Allahım! Kerîm'den elbetteki sadece kerem gelir." el-Kuşeyrî, Risöle, s. 96. (M).

172

 er-Ra'd/13,28.

173

 el-Bakara/2,152.

174

İbn Manzûr, Muhtasar, 1X/219. (Burada "fakirlikle zenginliğin yanında aynı olması" şeklindedir. !X/219, Dirneşk-1985 baskısı. M.)

Ebû Ali Rûzbârî anlatıyor: "Muzaffer Kırmîsînî, yanında bir "seyyid" olduğu halde Remle'ye gelmişti. Her ikisinin de şehrin zenginleri nezdinde büyük bir i'tiba-n vardı. Bu i'tibar ve mevkilerini kullanarak hiçbir kimsenin yanında bir itibarları kalmaymcaya kadar halka tasaddukta bulundular (sıfırı tükettiler). Artık kendilerine hiçbir kimse, ne dilenme, ne borç, ne de rehin suretiyle birşey veriyordu. Bu duruma düşünce manevi halleri düzelmişti." es-Serrâc, Lumn', s. 196. (M).

175

Mushm, ez-Ziks ve'd-Duâ, babu fadii'i-ictmıâ’ ala ülâveti’l-Kudân ve ale'z-zikr.

176

j-jz. Ebûbekr şöyle demiştir: "İtaat etmek suretiyle Allah'tan kork. Allah'tan korkarak ona itaat et. Ellerini müslümanlann karılarından, kamım inallarından, dilini ırzlarından geri çek." d-Muhâsibî, g.isâtelıı'1-Musleı-şiâln, s. 46. (M).

177

Bir mecusi Hz. İbrahim'den kendisini yemeğe davet etmesini rica etmiş. Hz. İbrahim müslüman olursan davet ederim demiş. Bunun üzerine mecusi yürüyüp gitmiş. Allah Teâlâ Hz. İbrahim'e şöyle vahyetmiş: "Kafir olmasına rağmen biz onu elli yıldır yediriyoruz. Sen dinini değiştirme şartııu koşmadan ona bir lokma ikram etseydin ne olurdu?" Hz. İbrahim hemen mecusinin ardından koşmuş, sonunda yetişip özür dilemiş. Mecusi bunun sebebini sorunca, Hz. İbrahim de durumu anlatmış. O da hemen müslüman olmuş. ei-Kuşeyrf, RisıSe, s. izi. (M).

178

Meymûn naklediyor: Muhacirlerden bir zat hızlıca namaz kılan birini görünce onu azarladı. Adam "bir işimi hatırlamıştım da'' deyince, ona "ama en büyük işi Zayi ettin" karŞlhğmi verdi. Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 249. (M),

179

188 Ahmed bin Hanbel, Musned, IV/3S5; el-Heysemî, Zevdid, 1/60-1; et-Taberânî, Ketnr, 1/54; Ebû Dıîvüd, es-Salât, bâbu men rahhasa fîhimâ izâ kâneti'ş-şemsu murtefiaten (hadisin bir kısmını rivay et etmiştir); et-Tirmizı, ed-Deavât, bâbun fî intizâri'l-ferec ve gayri zâlik'in ardındaki bab (Hadisin bir kısmını rivayet etmiştir); en-Nesİiî, el-Mevâkît, bâbu'n-nehyi ani's-salâti ba'del-asr; el-Mevâkît, bâbu ibâhati's-salâti ilâ en yusalliye's-subh (Hadisin bir kısmını rivayet etmiştir); İbn Mâce, İkâmetu's-Salât, bâbu mâ câe fî eyyi sââtVİ-leyii efdal, bâbu mâ câe fi's-sââti'lletî tukrehu fîha's-salât (Hadisin bir kısmını rivayet etmiştir); Ahmed bin Hanbel, Musned, IV/III-4 (Hadisin bir kısmını rivayet etmiştir); et-Tayâlisî, Musned, s. 157 (Muhtasar olarak); Ebû Nuaym, Hilye, H/15 (Muhtasar olarak).

180

Dikkat edilirse, ilk sorular İslam'ın başlangıç döneminde Hz. Peygamber'e gelenlerin sordukları sorulardandır. Namaz gibi amellerle ise daha sonraki dönemlere söz konusu olan ibadetlerdir. Müellif bu sebeple aynı rivayette geçen bu iki hususu telif etme zarureti hissetmiştir. (M).

181

Ebû Nuaym, Hilye, X/119; İbn Manzûr, Muhtasar, IX/219.

182

^89 el-Hattâbî, Uzlet, a. 25; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 85; Ebû Nuaym, Hilye, IX/49.

183

190 Ka'bu'l-Ahbâr şöyle demiştir: "Allah tarafından dört şey kendisine verilmiş insana ahiret ve dünyanın hayrı ihsan edilmiş demektir: Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden ve karşılıklı yardımlaşılan mümin eş. Bir de insanın üzerinde borç bulunmaması." Ebû Dâvûd, Zuhd, s. 381. (M).

184

Bunu merfu olarak tesbit edemedim. Bilakis İbn Mes'ûd'dan mevkuf olarak geldiğini gördüm: Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 161; et-Taberânî, Kebîr, DC/11O; Ebû Nuaym, Hilye, 1/133-4; el-Heysemî, Zevûid, 1/125-6,11/189-190.

Haris bin Kays el-Cu'fî şöyle demiştir: "Dünyalık bir iş oldu mu hemen koşuyorsun. Ahiret işi olduğunda ise bekliyorsun. Bir hayra niyetlendiğinde sakm onu, erteleme. Namaz kılarken şeytan sana gelip "mürailik yapıyorsun" dediğinde namazını İyice uzat." Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 11/251-2. (M).

185

et-Tirmtâ, el-lrrıân, bâbu mâ câe eıuıe'l-İslâme bedee..., rakam: 2630 (Lafız burada şöytedir: "İnsanların benden sonra ifsad ettikleri sünnet(ler)ixni düzeltenlerdir"). Keza bkz. Ebû Nuaynı, Hilye, 11/10; el-Ku-dât Musned, 11/138; el-Hatîb, el-Câmi' H Ahlâkî'r-Râvî, 1/112. (Bu rivayet benzer ifadelerle 4,5,6,80,352, 353,716,717 numaralarda geçmektedir. (M).

Ali Havvâs diyor ki: "Farz olan ibadetler, anahtardır... Sünnet olan ibadetler onun dişleridir. Anahtar dişlerinde eksiklik olursa kilit açılmaz. Açılması için de, başka birşey yapılamaz. Meğer ki, o kilit yerinden söküle..." eş-Şa'rânî, Veliler Ansiklopedisi, 1V/1477. (M).

186

    Adiy, Killini, 11/739; Ebû Nuaym, HİIye, VIH/200; el-Heysenû, Zevâid, 1/172.

187

^94 Nuaynı, Hitye, X/244. (Hu rivayet 378 numarada tekrar gelecek. (M).

188

 en-Nûr/24,54. Rivayet için bkz. Ebû Nuaynı, Hilye, K/ldA.

189

Hâris el-Muhâsibtden: "Edebe yapış, nefsinin arzularını ve buğzu terk et. Seni kulluk bilincinde tutacak işlere yönel. Rıfk virdin, teenni arkadaşın, insanlardan ve günahlardan kaçıp dininin selamette olması sığmağın, boş vakit ganimetin, dünya bineğin, ahiret te menzilin olsun." d-Muhâsibî, Risâletu'I-Musferjidîn, s. 79-80. (M).

190

 es-Suleml, Tabatâi, s. 455.

191

 es-Sulemî, Tabatât, s. 268.

Ebû Ubeyd el-Busrî diyor ki: "İbadetlerde edeb sahibi olmak, sıcak günler boyunca oruç sebebiyle susuz kalmaktan, gece seherleri değerlendirmekten daha şerefli ve güzeldir. Çünkü edeb Allah'a yakınlığı kazandırır. Susuzluk ve sehere kalkmak ise sevap ve ecri gerektirir." es-Sulemî, Ceuîmm ÂM>i's-Silfyye, s. 190. (M).

192

Ebûbekr ez-Zekkâk anlatıyor: İsrail çölündeydim. Gönlüme hakikat ilminin şeriat ilmine muhalif olduğu düşüncesi geldi. Bir de baktım ki, bir ümmugaylân ağacının altında bir adam şöyle bağırıyor: "Yâ Ebûbekr! Şeriata muhalif her hakikat küfürdür." es-Serrâc, Lama', s. 219. (M).

193

Haris el-Muhâsibî de der ki: "Şunu bilesin ki, nasihat eden seni sevmektedir. Yağcılık yapan ise seni aldatmaktadır. Nasihatim kabul etmeyen ise senin kardeşin değildir. Zaten Hz. Ömer de şöyle demiştir: "Birbirlerine nasihat etmeyen toplulukta hayır yoktur. Nasihat edenleri sevmeyenlerde de hayır yoktur." el-Mu-hâsibî, Risâletul-Musterşidîn, s. 71. (M).

194

 es-Sulemî, Tabakât, s. 210 ("İnsanlara eziyetten el çekmek, tövbe etmek" ilavesiyle); Ebû Nuaym, Hilye, X/190.

195

2^2 es-Sulemî, Tabakât, s. 52; İbn Manzûr, Muhtasar, DC/221.

196

202 el-Hattâbî, Uzlet, s. 24,

197

 el-Hatîb, Târihu BfğıUd, X/154.

198

et-Taberânî hadisi şu lafızlarla rivayet etmiştir: "Beş şey sorulmadıkça kıyamet gününde Ademoğlunun ayağı Rabbin huzurundan gitmez: Ömrünü nerede geçirdi? Gençliğini nerede tüketti? Mahra nereden kazandı? Mahnı nerede harcadı? Bilgisi olan konularda nasıl davrandı?" Kebîr, X/8-9.

199

2^6 et-Tirnıizî, Sıfatu'l-Kıyâme, bâbu mâ câe fî şe'ni'l-kısâs ve'l-hisâb; et-Taberânî, Kebîr, X/S-9; Sağîr, 1/280: el-Hatîb, Türihu Bağddd, XII/440; İbn Adiy, Kâmil, II/763-4. İbn Asâkir Târih'İnde hadisi şöyle rivayet eder: Kıyamet gününde beş şey Ademoğluna sorulmadıkça ayakları Rabbin huzurundan ayrılmayacaktır: Ömrünü nerede geçirdin? Gençliğini nerede tükettin? Malını nereden kazandın? Malını nerede harcadın? Bilgin olan konularda nasıl davrandın?" İbn Manzûr şunu da söyler: "Hüseyin bin Kays rivayeti zayıf birisidir, metruktür, değeri olmayan birisidir." İbn Manzûr, Muhtasar, VII/281. Aynı rivayet Abdulkâdir Bedrân'm özetlediği eserde ise şöyledir: "Ey Ademoğlu! Beş şeyden sorulmadıkça ayakların Rabbin huzurundan ayrılmayacaktır..." Bkz. Tefiz», XII/5.

200

Ebû Nuaym hadisi şu lafızlarla rivayet etmiştir: Ey Ademoğlu! Dört şeyden sorulmadıkça ayakların Rabbin huzurundan ayrılmayacaktır: Ömrünü nerede geçirdin, vücudunu nerede eskittin, malım nerede kazandın, malını nerede harcadın)Hilye, VII1/73. Keza el-Âcurrî, AhUku’l-Ulemâ, s. 56.

ZQ7 et-Tirmizi, el-İlm, bâbun fî fadli'l-hkhi ale'l-ibâde; İlel, 11/859; et-Taberânî, Kebîr, XXII/242; el-Munâvî, Feyzu'l-Kadîr, 1/119. (Bu rivayet 203 numarada tekrar gelecek. (M).

Mâlik bin Dînâr anlatıyor: "Bir hikmetli sözde şuna rastladım: 'Öğrendiklerinle amel etmedikten sonra bilmediklerini öğrenmeye çalışman senin için hayır değildir.' Bu, odun toplayan bir insanın topladıklarını bağlayıp taşımak istemesi, kal-dıramayınca da yükün üzerine biraz daha ilave yapmasına benzemektedir." Ah-med bin Hanbel, Zuhd, s. 85.

Ebu'd-Derdâ diyor ki: "Öğrenci olmadıkça alim olamazsın. Bildiklerinle amel etmedikçe alim olamazsın." Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 11/470.

Muhammed bin Fadl el-Belhî şöyle demiştir: İslam'ın kaybolması dört tür insanla olur: a) Bildikleriyle amel etmeyenler, b) Bilmedikleriyle amel edenler, c) Bilmediklerini öğrenmeyenler. d) İnsanların öğrenmesine mani olanlar. el-Kuşeyrî, Ki-sâle, s. 24.

201

Huzeyfe'ye münafık kimdir diye sorulunca şu cevabı vermişti: "İslam'ı anlatıp ta kendisi amel etmeyen." Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, III/786. (M).

2°8 Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 104; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 190. (Bu rivayet 205 numarada tekrar gelecek. (M).

202

 Ebû Nuaym, İtriyi1,, V/296; İbn Asâkir, Telızîb, HI/320. (Benzer bir rivayet 156 numarada tekrar gelecek. (M).

203

Vekî', Zuhd, 11/652; Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 159.

204

 et-Taberânî, Kebîr, IX/106; Ebû Nuaym, Hilye, 1/130; İbnu'l-Mubârek, Zuflıi, s. 257; İbn Ebî Şeybe, Mu-sannef, X11I/3OO.

Hz. Aişe'ye Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ev içinde ne ile meşgul olduğu sorulunca şu cevabı verdi: "Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) elbise yamar, ayakkabılarının söküklerini diker ve benzeri işlerle meşgul olurdu." Ahmed. bin Hanbei, Zuhd, s. 15. Keza Musned, 11/242; Abdurrezzâk, Musannef, rakam: 20492. (M).

205

 İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 292.

206

 İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 6.

207

 Ebû Nuaym, llilye, VH/350; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, VIII/353. Bu ve benzeri rivayetleri birarada görmek için Ebû Gudde'den tercüme ettiğimiz İslam Alimlerinin Gözüyle Zamanın Kıymeti adlı güzel esere bakılabilir. İşık Yayınlan, lzmir-1995. (M).

208

İbn Manzûr, Muhtasar, V/201.

209

21& el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, VI1/248; es-Subkî, Tabakât, 11/31; İbnu'l-Cevzî, Sebat, s. 94-5.

210

Ebû Nuaym, Hilye, VII/55.

211

Muâze al-Adeviyye gündüz olunca "bugün vefat edeceğim gündür" der akşama kadar boş durmazdı. Akşam olunca da "bu gece vefat edeceğim gecedir" der, sabaha kadar yatmazdı. Soğuk günlerde de, uykusu kaçsın diye ince elbiseler giyerdi. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 302. (M).

212

 Ebû Nuaym, Hilye, VIII/17.

213

Ebû Nuaym, Hilye, VII/12; İbnu'l-Mulakkin, Tabakât, s. 12; er-Râfiî, Tedvin, 1/211.

214

222 Aynı rivayet 480 numarada tekrar gelecek. (M).

215

Hûd/U,114. İbnu'l-Mubârek, Zıdifi, s. 18 (Nuaymbin Hammâd'm ziyadelerinden); Hilye, IH/102-3,120; Vekî', Zuhd, II/274; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 256; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIH/475.

Müellif hadisin ardından şöyle söyler: "Bu rivayeti böylece mevkuf olarak buldum." (Bu rivayet merfu olarak 510, mevkuf olarak ta 511 numarada tekrar gelecektir. (M).

216

Hz. Osman'ın azadhsı Hânî anlatıyor: Hz. Osman bir kabrin başında durduğunda sakallan ıslanana dek ağlardı. Ona "cenneti hatırladığında ağlamıyorsun da, bundan dolayı niçin ağlıyğrsun" diye sorulunca şu cevabı vermişti: "Rasûlüllah "kabir ahiret menzillerinin ilkidir. Kişi burada kurtulursa sonrası daha kolaydır. Ama kurtulamazsa sonrası daha da ağırdır" buyurmuştu. Ataıed bin Hanbel, ZuU, s. 188-9. Hadis için bkz. Ahmed bin Hanbel, Musned, .1/63; ei-Hâkim, Mustedrek, IV/331; el-Munz.irîTer-ğîb, IV/361; el-Bubârî, Kdtfr, VUl/229; el-Aclûuî, Keşfu’l-Hafâ, 11/13$. (M).

217

 t.s-Suiernjz Tabakât, s. 139-40; İbn Manzûr, Muhtasar, II1/128.

218

jbn Manzûr, Muhtasar; 111/205.

219

Haris el-Muhâsibî şöyle söylüyor: "Kazanacaklarını ümid ettikleri kazancın tatlılığı sebebiyle, ne sıcak, ne soğuk, ne yağmur, ne hırsız ne de yırtıcı hayvan korkusu dünya ticaretiyle uğraşanları yollarından alıkoymaz. Allah için amel edip ahiret ticareti yapanın ise ondan daha çok gayretli olması gerekir." el-Muhâsibî, «■-Riııye li Hukûkillâh, s. 80. (M).

220

 el-Beyhakî, A d âb, s. 495.

221

Yani önceki rivayeti nakleden Hâliz Ebû Abdullah'ın rivayetinde.

222

el-Hâkim, Mustedrefc, 11/443.

223

Abdulkâdir Geylânî der ki: "Bir kimse düşünelim, gece gündüz yol kat eder. Sebebi, bir şahın sevgisidir. Yolda bin türlü korkulu dakikalar geçirir; yemeye ve içmeye önem vermez; ta, o şahın kapısına varıncaya kadar böyle devam eder. Şa= hm bu gelişten haberi olunca; hizmetçilerini ona karşı çıkarır; ağırlatır. Özel bineklere bindirirler. Sonra, hamama götürür, temizler, güzel elbise giydirir; koku sürerler. Daha sonra, şahın huzuruna çıkarırlar. Şah da onu karşısına alır; halini hatırını sorar. Mülkünde olan en güzel nimetleri ona verir. Ve onun mahbubu olur. O seven kişi, bu güzel hali bulup, şahın sevgilisi olduktan sonra; yorgunluk, korku duyar ve geldiği yere dönmek diler mi? Nasıl dilesin; dilemez. Çünkü orada yerli oldu. Hayatı emniyet altına alındı. İş bu misal bir kalbedir. Kalb, Hakka vasıl olduktan sonra, Hak yakınlığından bir yer alır; Hakka münacaat eder. Onun yanında emin olur. Onu bırakıp başkasına gitmeyi artık istemez." Abdulkâdir Geylânî, İlahi Armağan, s. 344. (M).

224

 İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 294 (bir kısmını); İbn Sa'd, Tabakllt, VII/112; İbn Ebî Şeyhe, Musönne/, XIU/219; Ebû Nuaym, Hilye, II/IX/91; el-Pesevî, Ma'rife, 11/75.

t

................'îr

225

İbn Sa'd, Tabâkâl, VII/112; el-Pesevî, Ma'rife, 11/76. (Bu rivayet 5S9 numarada tekrar gelecek. (M).

226

233 es-Sulemî, Tabııkât, s. 101; İbn Manzûr, Muhtasar. HI/146.

İbrahim ed-Desûkî'ye sordular: "Ne arzu ediyorsun?" Şu cevabı verdi: "Allah Te-âlâ neyi diliyorsa, onu istiyorum." eş-Şa'rânî, Veliler Ansiklopedisi, 11/597. (M).

227

ez-Zâriyât/51, 21. Gerçekten de insanın üzerinde Hak Teâlâ'nm kudretine delalet eden pekçok işaretler vardır, insan bu kudretin alametlerinin manZûmesidir.

228

İbn Manzûr, Muhtasar, IX/53. (Bu rivayet 817 numarada tekrar gelecek. (M).

229

23® Ebû Dâvûd, el-Edeb, bâbun fi'r-rifk; el-Hâkim, Mustedrek, 1/63-4; Ebû Ya'lâ, Musned, 11/123; el-Beyhakî, Kubnl, X/194; Âdâb, s. 124.

230

el-Hatîb, Cftmi', 1/115.

231

24^ el-Buhârî, sl-hde'au'i-Muirâd, rakam: 1136; Ebû Ya'lâ, Musned, III/443; İbn Ebî Şeyhe, Musannef, HI/235; İbn Mâce, el-Edeb, bâbu'r-raculi yukâhı lehû keyfe esbahte; el-Bûstrîz Zevâid, H/248; eVMtıttakî el-Hmdî, Kenzu’l-Ummâl, VHi/458.

232

     Nuaym, Htfye, V/54; Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 49.

233

 {bn Manzûr, Muhtasar, IX/226. (Bu rivayet 978 numarada tekrar gelecek. (M).

234

es-Sulemî, Tabukât, s. 157. (Cüneyd'den gelen benzer bir rivayet 802 numarada tekrar gelecek. (M).

235

 es-Sulemî, TabnkUt, s. 158.

236

 İbn Asâkİr, Tehzîb, V/278.

237

İbn Asâkir, Tehzîb, V/279.

238

242 es-Su!emîTabakât, s. 113.

239

Ebû Nuaym, Hilye, 11/340.

240

Tânk bin Şihâb naklediyor: Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) hayatta kalan sahâbîlerden olan Habbâb'm ziyaretine geldiler, öna "yâ Ebû Abdullah! Sana müjdeler olsun. Yakında kardeşlerinin yanına varacaksın" dediler. Bu sözler üzerine ağlamaya başladı. Ziyaretçileri onun ve diğer sahâbîlerin ne kadar güzel ameller işlediklerini zikredince, onlara şunu söyledi: "Ağlamam, sabırsızlandığımdan değil. Siz bir topluluğu zikrettiniz ve onların benim kardeşlerim olduğunu ifade ettiniz. Oysa onlar sevaplarını beraberlerinde olduğu gibi götürerek dünyadan göç ettiler. Ben ise, zikrettiğiniz bu amellerin karşılığının, onların ardından elimize geçen dünyalıklar olmasından korkuyorum." İbnu'l-Mubârek, ZuM, s. 183-4, rakam: 522. (M).

241

 İbnu'l-Cevzî, Sîret, s. 236:

242

 el- Kasas/87, 71.

243

2^2 Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 377-8; es-SuyûÖ, ed-Durru'l-Mensür. Vl/439.

244

·        253  İbn Asâkir, Tehzilin Târihi Diıtıeşk, VI/338; Ahmed bin Hanbel, Zu/ıd, s. 357.

245

 Ebû Nuaym, Hilye, 11/122. .

246

Ebû Nuaym, Hı7ye,V/296; İbn Asâkir, Te/ızıb, IH/320.

247

·        266  es-Sulemî, Tabııkıît, s. 455.

·        267  es-Sulemî, Tabakât, s. 456.

Ebû Ya'kûb en-Nehrecûrî şöyle demiştir: "Allah'ı sevdiğini iddia ettiği halde, yaptıkları Allah'ın muradına muvafık olmayan insanın iddiası batıldır. Allah'ı sevdiğini söyleyip O'ndan korkmayan insan aldanmaktadır." es-Sulemî, Nesîmu'l-Er-vah, s. 424-5. (M).

248

Saîd bin Müseyyeb'den: "Boş konuşmaktansa, yatsıdan sonra uyumam bana daha İyi geliy or." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 208. (M).

249

2^9 es-Sulemî, Tabafât, 1/96.

250

n^ıt Ebi'd-Dunyâ, Yakın, vr. 10; Ebû Nuaym, Hilye, IX/386; İbn Manzûr, Muhtasar, VIII/252.

251

İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 374. (Benzer bir rivayet 84 numarada daha önce geçmişti. (M).

252

Ebû Nuaym, Hilye, 11/152, VI/376; Vekî', Zuhd, III/824; İbn Ebî Şeybe, Musannef, Xffl/507.

253

Mâlik bin Dînâr Muğîre bin Habîb'e şöyle demiştir: "Yâ Muğîre! Oturduğun kimselere dikkat et. Dinin için sana hayrı dokunmayan insanlarla arkadaşlığı bırak." Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 449.

İbn Mes'ûd diyor ki: "Allah'ı zikretmeye yardımcı olanların dışmdakilerle arkadaşlık etme." Ebû Dâvûd, Zuhd, s. 143: el-Ukaylî, Duafd, 1/117. (M>.

254

Halife Hârûn Reşîd âmâ bir alim olan Ebû Muâviye ed-Darîr'i davet eder. Ona yemek ikram edilmesini emreder. Yemeğini yiyince, Harûn Reşîd leğende ellerine su döker. Ellerini yıkadıktan sonra "Ebû Muâviye! Ellerine suyu kimin döktüğünü biliyor musun" diye sorar. O da "hayır" der. Halife "müminlerin emiri döktü" deyince, Ebû Muâviye der ki: "Ey müminlerin emiri! Sen ilme ikram edip ona saygı gösterdin. Sen nasıl ilme ikram ettiysen, Allah da sana ikram edip seni yüceltsin." es-Suhreverdî, Avârif, III/314-5. (M).

255

 el-Hatîb, TArîhu Bağdâd, VH/248; es-Subkî, Tabakât, 11/31; İbnu'l-Cevzî, Sebât, s. 94-5.

Hz. Ömer şöyle demiştir: "İbadetlerine devam eden, üstü başı temiz gençleri görmek beni mutlu ediyor." Vekî' bin el-Cerrâh, ZuM, in/448. (M).

256

Muâviye bin Kurre anlatıyor: Hasan-ı Basrî'ye geldik ve "en zor ibadet hangisidir" diye sorduk. Şu cevabı verdi: "Bizden bazılarına göre, Allah yolunda cihad en zor ibadettir. Bazılarımıza göre en zor ibadet namazdır. Bazılarımıza göre de, bu zekattır. Bazılarımızca da oruçtur." İçimden "ben de düşüncemi söyleyeceğim" diye niyetlendim ve "yâ Ebû Saîd! Ben vera'dan daha zor bir ibadet görmedim" dedim. Bana "yazık sana! Bunlar verasız olur mu hiç" dedi ve ekledi: "Şu gece yarısı kılınan namazdan daha zor bir ibadet bilemiyorum." Ahmed bin Hanbei, Zuhd. s. 368. (M).

257

262 İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 339 (s.,62'<4e de Nuaym bin Hammâd'm ziyadesi olarak); el-Pesevî, Ma'rife, 11/78; Ebû Nuaym, Hilye, 11/238.

258

Hakîm: Hikmet sahibi. (M).

259

2^9 İbn Ebi'd-Dunyâ, Muhiisebel'n-Nefs, s. 129; İbnu'l-Cevzî, Sfret, s. 58-9.

260

Aynı şiir 506 numarada tekrar gelecek. (M).

261

272 el-Hâkim, Musteârek, 1V/326; Feyzu't-Kadtr, 1V/329; es-Sehâvî, Mekâsid, s. 137-9, rakam: 275; el-Muttakî el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, XVİ/74; III/817.

272 Hz. Ömer minberde "insan müslüman olmasına rağmen, bir namazı kamilen Allah için kılamadan saçı sakalını ağartabilir" deyince, "bu nasıl olur" diye soruldu. Ö da şu cevabı verdi: "Namazda huşu ve tevazuya dikkat etmeyerek, bütünüyle Rabbine yönelmeyerek." el-Gazâlî, thyâ, 1/178. (M).

262

el-Büsıri, Misbdhu'z-Zucdce, 11/332. Müellif hadisin ardından bunun iki tarikle daha Ebû Eyyûb'tan riva-

263

yet edildiğini söyler. Bunlar için bkz. el-Buhârî, Kebîr, VI/216; Ebû Nuaym, Hilye, 1/362; Ahmed bin Hanbel, Musned, V/412; İbn Milce, ez-Zuhd, bâbu'l-hikme; et-Taberânî, Kebîr, IV/184-5; el-Heysemî, te-vâid, 11/332; es-Suyûtî, Sağır, 1/123; el-Munâvî, Feyzu'l-Kadfr, 1/419; el-Bûsıri, Zevâid, 11/332; es-Sehavî, Mekâsid, s. 138, rakam: 275. Bu hadis benzer ifadelerle İbn Ömer vasıtasıyla da Hz. Peygamberden rivayet edilmiştir." 176 numaraya bakınız. (M).

Cüneyd şöyle demiştir: "Namazdaki düşüncen sadece onu kılmak olmasın. Kendisi dışında birşeyin O'na vesile olmayacağı zatla birlikte olmanın ferah ve sürürünü hissetmeksizin, namazdaki tek düşünceniz sadece eda etmek olmasın." el-Kelâbâzî, Taarruf, s. 160. (M).

264

el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, HI/22; el-Heysemî, Zevâid, K/229) es-Suyûtî, Sağîr, 11/96; el-Kudâî, Musned, II/93-4; es-Sehâvî, Mekâsid, s. 226.

265

175 numaraya bakınız. (M).

266

Muhammed bin Yûsuf el-Ferğânî Hatim el-Esam'ı (namaz hususunda) vaaz ederken görünce, sorar: "Yâ Hâtim! İnsanlara vaaz ettiğini görüyorum. Peki kendin güzel namaz kılabiliyor musun?" Hâtim "evet" der. "Peki nasıl kılıyorsun" diye sorunca şu cevabı verir: "Namazı eda etmek için kalkarım. Rabbimden haşyet ederek yürür, O'nun heybetini düşünerek namaza dururum. Rabbimin azametini tefekkür ederek tekbir alır, yavaş yavaş (manasını düşünerek) kıraat ederim. Huşuyla rükû eder, tevazuyla secde yaparım. Teşehhüdü hakkını vererek îfâ eder, sünnete uygun şekilde selam verir ve namazımı Rabbime sunarım. Ömrüm boyunca namazımı kılmaya devam eder, hakkıyla ifa edemedim diye nefsimi kınarım. Havf (korku) ve reca (ümid) arasında bulunarak, kabul olunmamasından korkar, makbul olmasını ümid ederim. Namazı bana öğretene şükranlarımı sunar, öğrenmek isteyenlere de öğretirim. Beni hidayete ulaştıran Rabbime de hamd ederim." Bu karşılık üzerine Muhammed bin Yûsuf ona "senin gibi bir insanın vaiz olması uygundur" der. es-Suhreverdî, Avârif, I1I/240-1; Hucvirî, Keşfu'l-Mahcub, s. 437. (M).

267

■J!

268

777 İbnu'l-Mubârek, s. 54 (Nuaym bin Hammâd'm ziyadesi olarak); et-Tirmizî, ez-Zuhd, bâbu mâ câe fi'l-ke-fâf ve's-sabr aleyh; İbn Mâce, ez-Zuhd, bâbu men lâ yu'behû leh; Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Musned, s. 154; Ahmed bin Hanbei, Musned, VI255; et-Taberânî, Kebîr, VHI/253, VIII/242; Ebû Nuaym, Hilye, 1/25; el-Hâkim, Mustedrek, IV/123; el-Beğavî, Şerhu's-Sunne, W/246; el-kâkî Tahrîcu Ehâdîsi'l-İhyâ, III/277. (Bu hadis benzer ifadelerle 303 numarada tekrar gelecek. (M).

27® Aluned bin Hanbei, Musned, IV/136-7; et-Taberânî, Kebîr, XIX/282-3, XIX/280; el-Heysemî, Zevûid, 1V/32, X/232; el-Humeydî, Musned, 11/390-1; el-Hindî, Kenzu'i-Ummâl, XV/794.

269

İbn Atâ şöyle demiştir: "Namazdaki düşüncen -seni gören zatın heybet ve azametini düşünmeksizin- sadece onu eda etmek olmasın." el-Kelâbâzî,T<mm</,s. ısı. (M).

270

 İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 290; el-Buhârî, et-TMhu'l-KMr, IV/45; et-Taberânî, Kebîr, VI/54; el-Heysemî, Zevâid, X/228,236. İbn Hacer, İsâhe, 11/31; Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 182. Ayrıca bkz. İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIV/26.

271

 Ebû Nuaym, Hifye, VIII/16.

272

Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 385; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 166; Ebû Nuaym, Hilye, V/224; İbn Manzûr, Muhtasar, V/268; el-Pesevî, Ma'rife, 11/406.

273

Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 372; İbn Ebî Şeybe, Musannif, XIIl/492; Ebû Nuaym, Hilye, VIII/238.

274

Ebû Nuaym, Hilye, V1II/100.

275

Ebû Tâlib el-Mekkî diyor ki: "Hasta leziz yemeklerden nasıl tat almazsa dünyayı seven insan da ibadetin halâvetini alamaz." el-Mekkî, Kûtu’l-Kıdûb, 1/256. (M).

276

Hz. İsa'nın sözü 636 numarada da gelecek. (M).

Bir zat Abdulkâdir Geylânî'ye sordu: "Dünya sevgisi beni kapladı. Kalbimden onu atmak istiyorum, yolunu göster; nasıl edeyim?" Ona şunları söyledi: "Dünyaya bir bak; enini boyunu öğren. Sahipleriyle nasıl dalaşıyor, dölleri ile nasıl be-leniyor; onlara ne garip hileler yapıyor? Onlara yaptığı lüleleri seyret. Onları nasıl azdırıyor ve aniden arkasına atıyor. Onu gözet, kendine yar olan kişilerle uğ-

277

raşıyor, eğlendiriyor. Sonra onlan yükseltiyor. Bir dereceden öbürüne geçiriyor. Aldattığı kimseleri, kandırması kabil olmayanların üzerine salıyor. Boyunlarına bindiriyor. Hâzinelerini aldattıklarına veriyor; acaip işlerini onlara gösteriyor. Onlar da bunlara bakarken, varlıklarından uzak olup, ferahlık duyuyorlar. Yüksekte (!) olduklarına inanıp seviniyorlar. İvi geçimlerine kanıyor, dünyanın kendilerine hizmet etmesini bir nimet sayıyorlar. İşte bu halle dünya onları aldattı... Bağladı. Aradan zaman geçti, onları tepe taklak yere vurdu. Kemikleri kırıldı. Parçalandılar ve öldüler. Dünya onların bu halini görüyor ve gülüyordu. Aynca işleri karıştırmakta olan şeytan da yan gelip keyif çatıyordu. Dünyanın işi bu-dur." Abduikadir Geylânî, İlahi Armağan, s. 136. (M).

·        287  es-Sulemî, Tabakilf, s. 183.

278

·        288 İbn Ebî Şeybe, Musannef, Xlll/6; İbn Hibbân, İhsan, VH/126.

279

·        289 Ebû Nuaym, Hi/ye, lX/249.

280

İbnu'l-Mulakldn, TuM'M, s. 128; el-Hatîb, Tarihu BağMd, VII/245.

Abdullah bin Abdulmelik anlatıyor: Cemaatla birlikte babamla beraber yürüdüğümüzde, (bize bir ağacı göstererek) "hadi şu ağaca varana kadar Rabbinizi teşbih ediniz" derdi. Bizler de ağaca varana kadar teşbih ederdik. Önümüze başka bir ağaç çıktığında "hadi şu ağaca varıncaya kadar da tekbir getiriniz" derdi. Biz de ağacın yanına gelene kadar tekbir getirirdik. Babam, bunu bize her zaman yaptırırdı. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 327-8. (M).

281

Takva: Korkmak, sakınmak, kaçınmak. Allah Teâlâ'nm emrettiklerini yapmada, nehyettiklerinden kaçınmada son derece hassas olmak, ihtiyatlı olmak. (M).

282

el-Ahzâb/33,70-1. es-Suyütî, ed-Durru'l-Mensür, Vl/667.

283

29^ Hadisi bu lafızla bulamadım. Bkz. Ahmed bin Hanbel, Musned, IH/83 (Bir adam Ebû Saîd el-HudıVye geldi ve "bana nasihat et" dedi. O da şöyle dedi: "Senin sorduğun şeyi daha önce ben Rasûlüllah'a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) sordum: Sana Allah'tan korkmanı tavsiye ederim. Çünkü o herşeyin başıdır." Ebû Saîd daha sonra hadisin gerisini zikretmiştir); et-Taberânî, Sağır, 11/342; el-Heysemî, Zevıtid, IV)215; İbn Asâkir, Tehzîb, VI/İl 6; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 289. el-Hatîb, Târihti Bağdâd, VU/392-3; el-Munzirî, Terğıb, V/168; el-Hindî, Keuzu'l-Ummâl, XV/864.

284

2^4 el-Buhârî, el-Edebu'l-Mufred, s. 300, rakam: 900; İbn Ebî Âsim, Zuhd, s. 48-9; Sunne, s. 93-4, 472; et-Taberî, . Te/ızîbıı'î-Âsnr, 1/261. (Bu rivayet 197 numarada tekrar gelecek. (M).

285

d-BuMri, el-Edebu’l-Mufred, s. 300, rakam: 900; İbn Ebî Âsim, Zuhd, s. 48-9; Sunne, s. 93-4,472; et-Taberî, Tekzîbu'l-Âsâr, 1/261. (Bu rivayet 196 numarada geçti. (M).

286

et-Tirmizî, ed-Deavât, ei-bâbu's-sâlisu min ebvâbi mâ yekûlu izâ veddea insânen; Ahmed bin Hanbel, Musned, 11/325,331,443,476; İbn Mâce, el-Cihâd, bâbu fadli'l hars ve't-tekbîr fî sebîli'llâh; en-Nesâî, Ame-lu'l-Yevm, s. 160, bâbu mâ yekûlu'ş-şahs; İbn Hibbân, İhsıîn, 1/165 el-Musâfir, bâbu mâ yed'u'î-mer'u bi-hî li ehîhih...; 1 /168, bâbû zikri'l-emri bi't-tekbîri li'llâh.el-Hâkim, Mustedrek, 11/98; İbnu's-Sunaî, Ame-lu'l-Yevm ve'l-Leyte, s. 187; el-Beyhakî, Kııbrâ, V/251.

287

^7 el-Buhârî, Ehâdîsu'l-Enbiyâ, bâbun em kuntum şuhedâe iz hadara..., bâbu kavli'llâhi Teâlâ lekad kâne fî Yûsufe ve ihvetih..., bâbu kavli'llâhi Teâlâ ve'tteheze'llâhu İbrâhîme halîlâ; Müslim, el-FedâiI, bâbun fî fedâili Yûsuf; el-Mizzî, Tuhfe, 1K/479; X/303; İbn Asâkir, Tehzîb, VII/382); el-Beğavî, Şerhu'sSutme, XI-11/125.

288

2.98 Ahmed bin Hanbel, Musned, VI/431-2; et-Taberârtf, Kebîr, XXIV/257-8; İbn Ebî Şeyhe, Musannef, VI-11/351, XV/174; el-Hindî, Kezızî/l-lhnınol, X/182; el-lrâkî, Tohrfcu Ehftdîsi'l-İlıyâ, 11/215; el-Munzirî, Ter-ğib, İV/277; V/21; el-Heysemî, Zevâid, tX/258.

289

Âl-u İmrân/3,102.

290

et-Teğâb-.m/CA 16.

291

ci-Tirmizi, el-İhn, bâbun fi fadli'l-fıkhi ale'l-ibâde; İtel, 11/859; et~Taberânî, Kebîr, XXH/242; el-Mur.âvîFeyzul-Kadfr, 1/119. (Bu rivayet 77 nvunaıada geçmişti. (M).

292

3^2 jbnu'l-Mubârek’in Zıduf ünde tefrişatı "donanımı" şeklinde. (Bu rivayet 78 numarada daha önce geçli (M).

293

İbnaO-Mubarek, Zuhd, s. 63; el-Pesevî, Ma'rife, s. 500.

294

İbn Asâkir, Tehzîb, 11/333; İbnu'l Mubârek, Zuhd, s. 10 (Nuaym bin Hammâd'm ziyadelerinden).

295

 İbn Sa'd, et-Tabatât, V/374; İbnu'l-Cevzî, Sîrel, s. 208.

296

 İbnu'l-Cevzî, Sîret, s. 239.

297

 el-Enfâl/8,29.

298

Ebû Nuaym, Hıh/e, VII/356.

299

109 es-Sulemî, Tabakât, s. 211.

300

Ömer bin Abdulazîz diyor ki: "İlimsiz amel edenin, ifsad ettiği ameli, doğru yaptıklarından çok olur." Ahmed bin Hanbei, ZuM, s. 422. (M).

301

3tl et-Talâk/65,1. Rivayet için bkz. es-Sulemî, Tabakât, s. 481.

"Allah'ın koymuş olduğu şuurları gözetmediği halde O'nu sevdiğini iddia eden insan doğru söylememektedir." es-Su)emî, NestmSl-EnM, s. 426. (M).

302

el-Hac/22,37.

303

el-Hucurît/49,3.

304

Sehl et-Tusterî'ye "nefse en ağır gelen şey nedir" diye sorulduğunda şu karşılığı verdi: "İhdastır. Çünkü onda nefsin hiçbir payı yoktur." en-Nevevî, Bustânu'l-Ârifîn, s. 70. (M).

305

Müslim bin Yesâr diyor ki: "Kendilerini sadece amellerinin kurtaracağı kimseler gibi amel et. Sadece Allah'ın yazdığının başlarına geldiğini bilen insanların bilinciyle tevekkül et." Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 356. (M).

306

 es-Sulemî, Tabakât, s. 380; İbnu'l-Mulakkin, Tabakât, s. 105.

307

en-Nahl/16,128.

308

3^8 Ebû Nuaym, Hilye, IV/48 (bir kısmı).

309

Takvanın ileri merhalesi. Şüphelilerden kaçınmak, mubah ve mekruhlarda bile titiz davranmak. (M).

310

 İbn Mâce, ez-Zuhd, bâbu'l-vera' ve't-takvâ; el-Kudâî, Musned, 1/98-9.1/371; Ebü Nuaym, Hilye, X/365; TMıu Esbehân, 11/302; el-Beyhald, Âdâb, s. 509,254, Erbeûn, s. 103; el-Bûsırî, Misbâhu'z-Zucdce, H/341; el-Hindî, Ketızu'l-Umnıdl, XV/882.)

311

 el-Buhdrî, el-İmân, bâbu fadli men istebree li dînih; Muslini, el-Musâkât, bâbu ehzi'l-helâl ve terki'ş-şu-buhât; el-0eğavî, Şerlıu's-Sunne V1II/12. (Bu rivayet benzer ifadelerle 240, 241,478 numaralarda da geçmektedir. (M).

312

 et-Taberânî, Sağır, 1/51; el-Heysemî, Zevâid, IV/74; es-Suyûtî, Sağır, 1/554; el-Munâvî, Feyzıı'l-Kadir, III/424. (Bu rivayet benzer ifadelerle 239,240,478 numaralarda da geçmektedir. (M).

313

Müslim, el-Musâkât, bâbu ehzi'l-helâli ve terki'ş-şubuhât. (Bu rivayet benzer ifadelerle 239, 241,478 numaralarda da geçmektedir. (M).

en-Nevevî hadisin yorumuyla ilgili olarak şöyle söyler: "Bunun manası şudur: Önceden Arap ve diğer meliklerin herbirinin özel koruları bulunur ve insanların girmesini yasaklarlardı. Buralara girenlere ceza uygularlardı. İhtiyatlı davranan insanlar cezaya uğramaktan korkarak bu korulara yaklaşmazlardı. Aynı bunun gibi, Allah Teâlâ'nın da korusu vardır. Bu koru haramlarıdır yani Allah Teâlâ'mn haram kıldığı masiyetlerdir. Adam öldürme, zina ve benzerleri gibi. Bunların hepsi Allah'ın korusudur. Bir günahı işlemek suretiyle bu koruya giren insan cezaya müstehak olur. Kim de bu koruya yaklaşırsa içine girmesi yakındır. Nefsini ihtiyata alıştıran insan ise koruya yaklaşmaz, koruya yaklaştıracak birşeye de bulaşmaz, şüpheli birşeye girmez." şerh, X!/28.

314

ei-Hindî, Keıuu'l-Ummâl, VI/582, XV/892.

Ebû Tâlib el-Mekkî diyor ki: "Cimrilik dünyaya rağbet edildiğini gösterir. Hırs ta cimriliğin alametidir. Çünkü hırs dünyaya rağbet edildiğini gösterir. Kanaat cömertliğin alametidir. Çünkü kanaat zühdün kapısıdır. Bu sebepledir ki "insanların ellerindekilerden ümidi kesip gönlün cömert olması, insanlara dağıtma cömertliğinden daha faziletlidir" denilmiştir." el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûb, 1/251. (M).

315

323 et- Tiımizî, Sıfatu'l-Kıyâme, bâbu sıfati evâni'l-havz'dan sonra gelen dokuzuncu bab.

316

Ebû Nuaym, Hilye, 111/72; İbnu'i -Mubârek, Zuhd, s. 357; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 111/677.

317

İbn Manzûr, Muhtasar, VII/292; İbnu'l-Cevzî, Strel, s. 192; el-Pesevî, Ma'rife, 1/708.

318

Ebû Nuaym, Hilye, V1I/20.

319

İbn Manzûr, Muhtasar, IX/216.

320

Hz. Musa Rabbinden bir talepte bulunmuş fakat bu isteği yerine getirilip karşılanmamış. İsteğini tekrarlayıp mâşâellah (Allah dilerse) deyince istediği hemen önünde hazır edilmiş. Bunun üzerine "yâ Rabbi! Şu zamandır ihtiyacımı size arz ediyorum ancak bunu ancak şimdi karşıladınız" demiş. Allah Teâlâ ona şöyle vahyetmiş: "Ey Mûsâ! Mâşâellah sözünün ihtiyaçların temininde en etkili söz olduğunu bilmiyor musun?" Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 110.

321

Irak topraklarını vakıf arazisi olarak gördüğünden, dolayı, buranın mahsûlünü yememiş olabilir. (M).

322

Ebû Nuaym, Hilye, X/76 (Cüneyd'in Haris bin Esed el-Muhâsibî'den nakli).

323

Abdun-ezzâk, Musnnnef, XI/İ61.

324

Ebû Nuaym, Hilye, 11/266.

Mâlik bin Dînâr naklediyor: Hz. Ömer Şam bölgesine gelince, şehirleri dolaştı ve Hıms şehrinde konakladı. Bu arada şehirdeki fakirlerin listesinin hazırlanarak kendisine getirilmesini emretti. Liste getirilince baktı ki içlerinde şehrin emîri Saîd bin Âmir bin Cuzeym'in de ismi var. "Saîd bin Âmir kimdir" diye sordu. Hımslılar "emîrimizdir" karşılığını verdiler. Hz. Ömer "emîriniz mi" diye sorunca, "evet, emîrimizdir" dediler. Buna şaşıran Hz. Ömer "emîriniz nasıl oluyor da fakirdir? Maaşı nerede, geçimliği yok mu" diye hayretini izhar etti. Hımslılar "ey müminlerin emîri! Yanında birşey tutmuyor" cevabını verdiler. Bu cevap karşısında Hz. Ömer göz yaşlarını tutamadı. Ardından bin dinar alıp bunları bir keseye koyarak ona gönderdi ve "ona benden selam söyleyin ve ihtiyaçlarını görmen için bunu size müminlerin emiri gönderdi deyin" diye tembihledi. Elçi yanına varıp keseyi takdim etmiş. Saîd içine baktığında altınları görmüş ve innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn ("Biz Allah içiniz ve biz O'na döneceğiz." el-Bakara/2,156) de-. meye başlamış. Hanımı "neyin var efendi! Yoksa müminlerin emiri vefat mı etti" diye sormuş. Ö da 'bundan daha büyüğü oldu" karşılığını vermiş. Hanımı "yoksa büyük bir mucize mi zuhur etti" diye sormuş. O yine 'bundan daha büyüğü oldu" karşılığını vermiş. Hanımı "yoksa kıyametin alametlerinden birisi mi zuhur etti" diye yineleyince, o yine "bundan daha büyüğü oldu" demiş. Bunun üzerine kadın "neyin var" diye sormuş. O da "dünya bana vardı. Fitne üzerime geldi" cevabmı vermiş. Hanımı "öyley se dilediğin gibi kullan" demiş. O da hanımına "senin yardımcın var mı" diye sormuş, "var" cevabını alınca, altınları bir çıkına doldurup bağlamış, bunu da bir torbanın içine koymuş. Bilahere bir İslam ordusu hazırlayarak paranın tümünü buna harcamış. Hanımı "Allah sana rahmet etsin. İstifade etmemiz için bir kısmını saklasaydm ya" diyecek olmuş. Ona şu karşılığı vermiş: "Ben Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "cennet hanımlarından birisi dünya-dakilere bir görünüverse, yeryüzü misk kokusuyla dolardı" buyurduğunu işitmişim. Vallahi ben seni onlara tercih, etmem." Bu söz üzerine hanımı sükût etmiş.

Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 272-3. Hadis için bkz. (eî-Buhârf, el-Cihâd, 6; et-Tirmizî, Fedâilu'I-Cihâd, 17; Ahmed bin Hanbel, Musned, III/141,147, 157, 264; İbn Kesir, Tefsir, VII/480; el-Heysemî, Zevâid, X/48; el-Munzirî, Terğîb, TV /532. (M)

325

Ebû Nuaym, Ht/ye,VIII/l 10.

Abduikadir Geylânî der ki: "İnsan, on şeyi kendi üzerine farz görmeyince verâsı tamam olmaz: 1-Dilini gıybetten korumaktır... 2-Kötü zandan sakınmakta... 3-Alay etmekten, insanlara gülmekten, maskaralıktan sakınmaktır... 4-Haramdan göz yummaktır... 5-Doğru sözlü olmaktır. 6-Kendini beğenmemesi için, Allah Te-âlâ'nm üzerinde olan ihsan ve nimetlerini bilmektir... 7-Malmı hak, sevab ve taat yolunda sarf edip, bozuk yollara, günahlara ve taatı engelleyecek işlere harcamamak ve sarfetmemelidir... 8-Kendisini büyük görmemeli, büyüklük, kibirlik iste-memelidir... 9-Beş vakit namazı vaktinde kılmak, rükû ve secdelerini iyi yapmaktır... 10-Ehl-i sünnet ve'l-cemaat mezhebi üzere bulunmaktır... Abduikadir Geylânî, Gunyfiı/l-TrîİibiK, s. 206-7. (M).

326

 ibn Hacer, Takrîb, s. 323'de Cez' diye. (M).

327

Ahmed bin Hanbel, ZıduZ, s. 240-3.

328

es-Sulemî'nin rivayetinde şu ilave vardır. "Havfm alameti hüzün, recânın alameti taat, zühdün alameti de tûl-i emel sahibi olmamaktır." Tabakât, s. 193.

329

es-Sulemî, Tabakât, s. 482.

330

 es-Sulemî, Tabakât, s. 404-5; İbnu'l-Mulakkin,. Tabakât, s. 22,

331

Meymûn bm Mihrân şöyle demiştir: "Kul ortağım sîgays çeker gibi nefsini hesa

332

Bu rivayetin benzeri 403 numarada gelecek. (M).

333

ba çekerek, giyiminin, yeme içmesinin nasıl ve nereden geldiğini muhasebe etmedikçe gerçek muttaki olamaz/' Vekî' birt el-Cerrâh, Zuhd, 11/501-2. (M>. ■

334

jbn Manzûr, Muhtasar, V/196.

335

Abdurrezzâk, Musannef, XI/308; Vekî', Ahhâru'l-Kudât, H/343.

336

 ibnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 11; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XlII/425,

337

imam Şâfiî şöyle demiştir: "Bir alimin ruhsatlarla meşgul olduğunu görürsen, bil

338

ki, ondan birşey olmaz. Ruhsat ve tevillerle uğraşan bir alimden asla hayır gel

339

mez. Yani ulema, her sınıftan halkın kendilerine yöneldikleri şahıslardır. Hiçbir

340

kimsenin, hiçbir hususta onların önüne geçmesi caiz değildir. Mücahedede mü

341

balağa etmeden ve ihtiyatlı davranmadan hak yolda yürümek onlar için müm

342

kün değildir. Ruhsatlar peşinde koşmak, mücahededen kaçan ve kendisi için ha

343

fif ve kolay bir yol arayan kimsenin halidir. Şeriat dairesinden çıkmasınlar diye

344

ruhsat talep etmek avamın bir derecesi olarak kabul edilmiştir. Sırlarında ve ruhlarında semeresini bulsunlar diye mücahedeye sıkı bir şekilde devam etmek havassın derecesi sayılmıştır. Ulema havastır. Havastan olan bir kimse, avamdan olan bir kimsenin derecesine razı olursa, ondan hiç hayır gelmez." Hucvin, Keşfu'l-Mahcub, s. 215. (M).

345

es-Sulemî, Tabakât, s. 285.

346

ibn Manzûr, Muhtasar, V/196.

347

Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 57; İbn Ebi'd-Dımyâ, YaliH, vr. 4-5.

Bâyezîd'e "falan kişi bir gecede Mekke'ye gidiyor diyorlar, ne dersin" diye sordular. Şu karşılığı verdi: "Şeytan da, Allah'ın lanetine uğramış bir varlık olduğu halde, bir anda doğudan batıya ulaşıyor. Bunda şaşılacak ne var?" Tekrar "falan suyun üzerinde yürüyor" dediler. Ona da "balık ta suda yüzüyor, kuş da hava da uçuyor" diye karşılık verdi. es-Sen-âc, l.uma', s. 316.

Bâyezîd yine şöyle demiştir: "Bir adam suyun üzerine seccade serse, gökyüzüne bağdaş kurup otursa, şeriatın emir ve nehiy çizgisindeki tavnnı görmedikçe ona aldanmayın." es-Sen-âc, Lum/Z, s. 316-7; el-Beyhakî, Şudbu'14mân, 11/301.

Şeyh Ebû Saîd Ebu'l-Hayr diyor ki: "Su üzerinde yürümek kolaydır. Kurbağa ve sığırcık da, suda yürürler. Çaylak ve sinek de havada uçarlar. Şeytan da, bir ne-fesde, doğudan batıya ulaşır. Bunun gibi şeylerin kıymeti yoktur. Murâd odur ki, insanlar arasında bulunup ve hal arasında haşr-neşr olup, Allah Teâlâdan bir ân gâfil olmamalıdır." İmam er-Rabbânî, Mektilbdt, V/110'dan nakleden Müstekîmzâde Süleyman Sa'deddin Efendi, Kıymetsiz Yazılar, s. 196.

Şeyhlerden biri şöyle demiştir: "Cebine birşey koymadığı halde elini cebine atıp istediğini çıkarabilene şaşılmaz. Fakat cebine birşey koyup elini attığında onu yerinde bulamadığında halinde değişiklik olmayana şaşılır." es-Serrâc, Kuma’, s. 319.

es-Serrâc diyor ki: Sûfî kisvesine bürünen, ya da kendisinin tasavvufa adım attığına işaret eden, yahud kendisinin bir takım tasavvuf! âdâba sarıldığını vehmeden, ama tasavvufun şu üç esasını sağlamca yerine getirmeyeli herkes, yanılgı içindedir. İsterse gökyüzünde yürüsün, hikmet konuşsun. İsterse avâm ve havassın kabûlüne mazhar olsun. Bu üç esas şunlardır: 1-Büyük ve küçük, bütün haramlardan kaçınmak. 2-Kolay ve zor, bütün farzları işlemek. 3-Hayatm devamı için zarûrî olan müstesna, dünyayı ehl-i dünyaya bırakmak. es-Serrâc, Lumo', s. 414. (M).

348

Bu söz binzer ifadelerle 293 numarada tekrar gelecek. (M).

349

363 Bu sözün son kısmı 292 numarada geçmişli. (M).

350

İbnu'lCevzî, Sîret, s. 146. (Bu rivayet 411 numarada tekrar gelecek. (M).

351

Bekr bin Abdullah aktarıyor: Havariler birgün peygamberlerini kaybetmişler ve aramaya koyulmuşlar. Onu suyun üstünde yürür bulmuşlar. İçlerinden biri "ey Allah'ın Peygamberi! Biz de suyun üstünde yürüyerek yanınıza varabilir miyiz" diye sormuş. O da "evet" cevabını vermiş. Havan yürümek için bir ayağını suya atmış. Diğerini de atayım derken suya batıvermiş. Hz. İsa da ona "ey imanı az. Uzat elini" demiş. "Eğer Ademoğlunun tahıl tanesi veya zerre ağırlığınca yakîni olsaydı, su üstünde yürüyebilirdi" diye eklemiş. Ahmed bin Hanbri, Zuhd, s. 96. (M).

352

Ahmed bin Hanbei, Musned, 1/8 (Şöyle rivayet eder. Hz. Ebûbekr insanlara hutbe irad etli ve şöyle de-di: "Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Ey insanlar! İnsanlara dünyada yakîn ve (hoşlanılmayan şeylerden) afiyette olmaktan daha üstün bir hayır verilmemiştir. Allah'tan bu ikisini isteyin es-Suyûtî, Mus-nedu Ebîbekr, s.192; İbn Hibbân, İhsân, 11/152, er Rekâik, bâbu zikri'Pemri bi suâli'babdi Rabbehü Celle ve Alâ el-yakîne ba'de'l-muâfât (Şöyle rivayet eder: Ebûbekr insanlara hutbe irâd etti ve şöyle dedi: "Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ilk yıl içimizde ayağa kalktı.. Üç kez ağlamaktan tıkandı. Sonra şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Allah'tan çerden afiyette olmayı isteyiniz. Çünlcü insana (hoşlanılmayan şeylerden) afiyette ol maktan sonra yakîn gibisi verilmemiştir"); EbûYa'lâ., Musned, 1/12 (Ebûbekr'den şöyle rivayet etmiştir. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara dünyada yakînden sonra (hoşlanılmayan şeylerden) afiyetle olmaktan daha faziletli bir şey verilmemiştir"), 1/114 (Hadis burada şöyledir: "Yakînden sonra, (hoşlanılmayan şeylerden) afiyette olmaktan daha hayırlı birşey hiçkimseye verilmemiştir"); es-Suyûfi, Musneâu Ebîbekr, s. 191 (Burada şöyle rivayet eder: Ebûbekr minbere çıktı ve şöyle dedi: Ey insanlar! Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ilk yıl bu ağaç kütükleri üzerinde şöyle buyurduğunu işitim: "Kula güzel bir yakîn ve (hoşlanılmayan şeylerden) afiyette olmaktan daha faziletli bir şey verilmemiştir. Allah Te-âlâ'dan güzel bir yakîn ve afiyet dileyin."); el-Gazâlî, İhya, 1/72 ("Yakîn ve sabırda berkarâr olmak size en az verilen şeylerdendir" şeklinde, eblrâkî bununla ilgili olarak şöyle söyler: "Yakîn ve sabırda berkarâr olmak size verilen en güzel şeylerdendir. Bu hadisin bir aslını bulamadım, ancak İbn Abdİlber Mu~ âz'dan şu hadisi nakletmiştik "Allah yakînden daha az birşeyi dünyaya mdirmemiştir. İnsanlar arasında bilimden daha az birşeyi de taksim etmemiştir").

353

İbn Manzûr, Muhtasar, HI/128; İbnu'l-Mulakkin, Tabakât, s. 47.

354

İnsanlardan uzak durmak, cemiyeti terk etmek, bir köşeye çekilmek. (M).

355

Müellif Vadisin ardından şöyle söyler: "İsnadı zayıftır, metni de merfu munkerdir." Rivayet için bkz. İbn Adiy, Kâmil, VI/2434; es-Suyûtî, Sağır, 1/591; Husnu's-Semt fi's-Saml, s. 39. (Bu rivayet "şöyle bir söz söy-lenirdi" denilerek Vuheyb bin Verd'den nakledilmektedir. 340 numaraya bakınız. (M).

356

363 el-P.ukârî, el-Cihâd, bâbu etdali'n-nâs mu'minun mucâhid bi nefsihî ve mâlihî fî sebîlilllah; er-Rikâk, bâ-bu'l-uzle râhetun min hallâti's-sû'; Müslim, el-İmâre, bâbu fadli'l-cihâd ve'r-ribât.

'         Bayezid-i Bistâmî'ye sordular: "Hak Teâlâ katında en sevgili ve en gerçek mümin

kimdir?" Şu cevabı verdiler: "Hak Teâlâ katında en sevgili ve gerçek mümin, hiç kimsenin incinmesini istemeyen ve hiç kimseyi incitmeyendir, mazlum olandır. Bilmez misiniz ki, mazlumların duaları dahi, Allah Teâlâ indinde makbul ve müstecab olur." Eşrefoğlu Rûmî, Müzekki'n-Nüfûs, s. 519. (M).

357

ei-Kudâî, Musned, 11/262. es-Sehâvî, Mekâsid, s. 700. (Bu hadis 307 numarada mevkuf olarak gelecek. (M).

358

Abdullah bin Ebûbekr anlatıyor: Ensardan bir zat Kuf vadisindeki bahçesinde, meyve ve hurma mevsiminde namaz kılmaktaydı. Ağaçların dalları meyvelerin

|         ağırlığıyla aşağıya sarkmıştı. Namazda bunlara baktı, gördüğü manzara çok ho-

:         şuna gitti. Kendisini tekrardan namazına verdiğinde kaç rekat kılmış olduğunu

hatırlayamadı. Kendi kendine "bu malım yüzünden fitneye uğradım" dedi ve Osman bin Affân'm yanma vardı. Durumu ona zikrettikten sonra "bu malım artık sadakadır. Bunu hayır yollarına harca" dedi. Hz. Osman da orayı elli bin dinara sattı. Bu arazinin ismi halk arasında "ellibin arazisi" diye anılmaya başladı. İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 186, rakam: 527. (M).

359

868 Ahmed bin Hanbel, Musned, V/255, V/252,255; Zuhd, s. 11; el-Humeydî, Musned, II /404; el-Hattâbî. Uz-Jet, s. 44;Vekî', Zuhd, 1/359-60. (Bu hadis benzer ifadelerle 177 numarada daha önce geçmişti. (M).

360

Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, bâbu kavlilü (sav): en-Nâsu ke ibili mie... (60). (Bu rivayet benzer ifadelerle 718 numarada tekrar gelecek. (M).

361

bu ifa(ie el-Buhûrî'deki er-Rikâk kitabının bablarından bir bölümün başlığıdır. İbn Hacer bu sözün Hz. Ömer'den sika raviler vasıtasıyla İbn Ebî Şeybe'nin Musannifinde (XIII/275) rivayet edildiğini fakat senedinde kopukluk olduğunu söyler. (Fethu'l-Bârî, XI/331). Keza bkz. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 119 (kötü huylardan ifadesiyle); el-Hattâbî, Uzlet, s. 17; İbn Ebî Asım, Zuhd, s. 37; Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, II/514; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, III/772.

362

 ibn Sa'd, Tabakât, IV/161; el-Hattâbî, Uzlet, s. 17; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 3 (Nuaym bin Hammâd'ın ziyadelerinden); İbn Hibbân, Ravda, s. 81; İbn Ebî Asım, Zuhd, s. 37; Vekî, Zuhd, 11/517; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, IH/772.

363

Buraya kadar olan kısım merfu rivayet olarak 302 numarada geçmişti. (M).

364

Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 135; el-Hattâbî, Uzlet, s. 18; İbn Ebî Âsim, Zuhd, s. 36; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 4 (Nuaym bin Hammâd'ın ziyadelerinden); Vekî bin el-Cerrâh, Zuhd, 11/516; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/309; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 111/774.

365

İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 4 (Nuaym bin Hammâd'ın ziyadelerinden); Vekî, Zuhd; 11/520; İbn Ebî Şeybe Musannef te, XIII/302; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, X/304; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, III/773. et-Tabe-rânî'nin Kebîfinde ÇK/ltâ) Adese olayı şöyle anlatıyor: Kuşu dört günlük yoldaki develerimizin yanında bulunan hizmetçilerimiz getirmişlerdi. Abdullah bin Mes'ûd da şöyle dedi: "Avlanan bu kuş yerinde olup hiç kelam etmeden, benimle de kimse konuşmadan Allah'a kavuşmayı arzulardım."

366

Ebû Nuaym, İlliye, VII/26.

367

Ahmed bin Hanbel, ZuM, s. 383; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 111/775.

368

Zün'n-Nûn’un benzer sözleri 312 ile 780 numarada da gelecektir. (M).

369

Zün'n-Nûn’un benzer sözleri 311 numarada geçti ve 780 numarada gelecektir. (M).

370

Ebû Nuaym, Hilye, X/18, IX/366; İbn Asâkir, Tehzîb, V/285.

371

 el-Hattâbî, Uzlet, s. 22; İbn Asâkir, Tehzîb, V/287.

372

Ebû Osman anlatıyor: Ebû Hafs ile birlikte Ebûbekr bin Ebî Hanîfe'nin evindeydik. Bu arada yanımızda bulunmayan bir arkadaşımızdan bahsedildi. Ebû Hafs dedi ki: "Bir kağıt olsaydı da arkadaşımıza bir mektup yazsaydık." Ben "işte şurada bir kağıt var" dedim. O sırada da Ebûbekr çarşıya çıkmıştı. Ebû Hafs "belki de Ebûbekr vefat etmiştir. Bilemiyoruz, kağıt varislerinin mülkiyetine intikal etmiş olabilir" dedi ve mektup yazmaktan vazgeçti. el-Kelâbâzî, Taamı/, s. 165. (M).

373

Bir adam arkadaşının evine gelerek kapısını çalar. Arkadaşı kapıyı açınca ne sebeple geldiğini sorar. "Dörtyüz dirhem borcum var, ödeyemiyorum" der. Ev sahibi içeri girip dörtyüz dirhemi tartar ve dışarı çıkıp arkadaşına teslim eder. Ar-dmdan eve girer ve hüngür hüngür ağlamaya başlar. Şaşıran hanımı "madem vermek zor geliyordu bir mazeret uydursaydm ya" deyince, ona şu karşılığı verir: "Ben, onun durumuna niçin muttali olamadım da, kapıma kadar gelip ihtiyacını arz etme durumunda kaldı, ona ağlıyorum." el-Kuşeyri, Risale, s. 133. (M).

374

Amr bin Mürre anlatıyor: Rebî" bin Haysem birgün hanımına gelmiş ve "bana güzel bir yemek hazırla, sevdiğim bir kardeşimi davet etmek istiyorum" demiş. Hanımı da eve çeki düzen verip, meclisi hazırlamış, güzel bir yemek yapmış ve "arkadaşım çağırabilirsin" demiş. Rebî' de sepetçilik yapan âmâ komşusunu çağırmış ve odanın baş köşesine oturtmuş. Ardından da hanımına "yemeği getir" diye seslenmiş. Hanımı "yemeği bu adam için mi yaptım" deyince, "yazık sana. Ben sana doğruyu söyledim. Bu benim kardeşimdir ve kendisini sevmekteyim" cevabım vermiş, ardından da yemeğin güzel yerinden alıp ona yedirmeye başla-miş. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s- 472. (M).

375

     Allah içiniz ve biz O'na döneceğiz." el-Bakara/2,156. (M).

376

 el-Hattâbî, Uzlet, s. 66.

377

3ft6 es-Sulemî, Tabakât, s. 113; İbnu'l-Mulakkİn, Tabakfit, s. 322.

378

îbnu'l-Mulakkin, Tabakdt, s. 162; îbn Manzûr, Muhtasar, DC/22O.

379

Ebû Nuaym, Hilye, X/126; İbn Manzûr, Muhtasar, IX/220.

380

 es-Sulemî, Tabakdt, s. 50; İbnu'l-Mutakkin, Tabakât, s. 162; eş-Şa'rânî, Tabakdt, 1/74; İbn Manzûr, Muhia-' sar, IX/220.

381

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/19, 33.

Esved anlatıyor. Hz. Aişe'ye sordum: "Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) eve girdiğinde ne ile meşgul olurdu?" Bana şu cevabı verdi: "Ailesinin işlerinde yardımcı olur, namaz vakti geldiğinde de namaza gider, namazını kılardı." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 15.

Ummü'd-Derdâ naklediyor: Ebu'd-Derdâ birgün kızgın bir şekilde eve geldi. "Neyin var" diye sordum. "Vallahi, cemaatla kıldıkları namaz dışında, insanlarda, Hz. Muhammed'in getirdiği dinle ilgili birşey göremiyorum" karşılığını verdi. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 202: Musned, VI/443. (M).

382

Kesret ve ihtilat: Yaklaşık aynı manaları ifade eden bu kelimeler, insanlarla haşir neşir olmak, birarada bulunmak anlamlarında kullanılmaktadır. (M).

383

 es-Suhreverdî, Avdrif, s. 124 (jrıyı'i kenarı).

384

Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 324; Ebû Nuaym, Hilye, 11/365.

385

el-Hattâbî, Uzlet, s. 59; Ebû Nuaym, Hilye, 11/384; İbn Hibbân, Kavda, s. 81.

386

Bu rivayet 894 numarada tekrar gelecek. (M).

387

Ebû Nuaym, Hilye, VII/339. (Bu rivayet 425 ve 893 numaralarda benzer manayla gelecek. (M).

388

Ebû Nuaym, Hilye, VII/339.

389

Ebû Nuaym, Hilye, VII/339.

390

es-Sulemî, Tabakât, s. 46; Ebû Nuaym, Hilye, VIII/354.

Enes bin Mâlik anlatıyor: Ebû Mûsa ile birlikte geziyorduk. Bir takım insanların ağdalı ağdalı konuşmalarını işitince "yâ Enes! Gel Rabbimizi zikredelim" dedi. "Bunlar neredeyse dilleriyle semayı yaracaklar. Ey Enes! İnsanları ahiretten geri bıraktıran ve alıkoyan nedir, bilir misin?" Ben de "nefsânî istekler ile şeytandır" cevabını verdim. O ise "hayır, değil vallahi" dedi. "Önlerine önce dünyanın gelmesi, ahiretle ise daha sonra karşılaşacak olmalarıdır. Eğer ahireti bir görecek olsalardı, ne ondan yüz çevirirler ne de başka şeylere meylederlerdi." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 291-2. (M).

391

Ebû Nuaym, Hilye, VIH/343.

392

 Ebû Nuaym, Hilye, IX/264; fbnu'l-Mulakkin, Tabakâf, s. 387; el-Kuşeyrî, Risâle, s. 15; el-Hatîb, Tıîrîlıu Bağ-dild, X/249.

Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: "Seni Allah'tan meşgul eden herşey dünyadır." el-Mekkî, Kütu'l-Kulûb, 1/252. (M).

393

İbn Ebî Şeyhe, Musanmf, XV/122; el-Hâkim, Mustedrek, IV/500.

394

İmam Şafiî diyor ki: Dünya ve ahiretin hayrı beş haslettedir: 1-Gönül zenginliği. 2-İnsanlara eziyet vermemek. 3-Helal kazanmak. 4-Takva elbisesini giymek. 5-Her hâlukârda Allah Teâlâ'ya güvenmek. en-Nevevî, BusUnu'l-Ârifin, s. 82,130. (M).

395

 İbn Hibbân, Kavda, s. 85.

396

jjuraya kadar olan kısım 300 numarada hadis olarak geçti. (M).

397

İbn Ebi'd-Dunya, Sami, s. 208-9; Ebû Nuaym, Hilye, VIII/153; el-Hattâbî, Uzlet, s. 24-5.

398

Muhakkikin belirttiğime göre, yazma nüshadaki metin tam. okunamamışbr. Bu sebeple ibareyi hakkıyla anlamak mümkün olmamıştır. (M).

399

 jbnu'l-MuIakkin, Tabakât, s. 394.

400

 es-Suhreverdî, Avârif, s. 124 (İlıyâ kenarı).

401

Hz. İsa havarilerine sormuş: "Rüzgar uyuyan kardeşinizin elbisesini açsa ne yaparsınız?" Havariler "örtüp kapatırız" demişler. Hz. İsa "Hayır. Bilakis avretini açarsınız" demiş. Havariler "subhânellah! Böyle birşeyi kim yapar" diyerek hayretlerini izhar etmişler. Hz. İsa da şöyle buyurmuş: "Sizden, biri kardeşi hakkında bir söz işitir, sonra birşeyler katıp büyütür ve etrafa yayar. (İşte bu onun avretini açmaktır)." es-Suhreverdî, Aırârif, IV/192-3. (M).

402

Abdullah el-Cedelî anlatıyor: Hz. Aişe'ye sordum: "Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) evde ahlakı nasıldı?" Bana şunları söyledi: "Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) insanlar içinde ahlakı en güzel olan insandı. O çirkin ve kötü sözler kullanmazdı. Çarşılarda bağırmazdı. Kötülüğe karşı kötülükle mukabele etmez, affeder, bağışlardı." Ah-med bin Hanbel., Zuhd, 5. 14-5: Musned, VI/236; eTBuhârî, el-Menâkıb, 23; Fedâilu Ashâbi'n-Nebî, 27; Müslim, el-Mesâcid, rakam: 267; el-Fedâil, rakam: 55; et-Tirmizî, el-Birr, bab no: 69. (M).

403

 el-Hattâbî, Uzlet, s. 72; İbn Hibbân, Rtıvda, s. 83.

404

443 Ebû Nuaym, Hilue, 11/1.16; İbnu'l-Mubârek, Zuhd (Nuaym bin Hammâd'ın ziyadelerinden), s, 5; el-Pese-vî, Ma'rife, H/569,572; İbn Sa'd, Tabakât, VI/183; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XKl/398.

405

Eoû Nuaym, HiJye, 111/223.

406

Burayı Ahmed bin Hanbel'in Zıdıd'ünden ikmal ettik. (M).

407

Allah'ı teşbih ederim. Allah'a hamd olsun. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. (M).

408

Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 237.

409

Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 149 (merfu olarak), s.77 (mevkuf olarak); Ebû Nuaym, Hi/ye, 1/25; el-Hindî, Kenzu'l-Unnıuîl, 1/392. (Bu rivayet benzer ifadelerle 4, 5, 6, 62, 80, 353, 716, 717 numaralarda geçmektedir. (M).

410

^949 et-Tirmizî, el-İman, bâbu mâ câe enne'l-İslâme bedee—, rakam: 2629; İbn Mâce, el-Fiten, bâbu bedee'l-İs-

411

lâmu gariben; Ahmed bin Hanbei, Musned, 1/398; ed-Dârimt, er-Rikak, bâbun enne'l-İslâme bedee gariben; d-Beğavî, Serhus-Sunne, 1/118; Ebû Ya'lâ, Musned, 1/388; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/236; el-Hat-tâbî, Gartbıı’l-Hadîs, 1/174-5; et-Tahâvî, Muşkilu'l-Âsâr, 1/298; es-Sehmî, Târihu Curcân, s. 217; et-Taberânî, Kebîr, X/122. (Bu rivayet benzer ifadelerle 4,5,6,62,80,352,716,717 numaralarda geçmektedir. (M). el-Beyhakî diğer eserlerinde olduğu gibi burada da hadiste geçen garib kelimeyi açıklamaktadır. Hadiste geçen "ayrılanlar" (nuzzâ950 951) kelimesininin tekilinin nezî' ve nâzi' olduğunu, bunun ailesinden ve akrabasından uzaklaşan garib anlamına geldiğini söyler. Hadiste geçen "o gariplere ne mutlu" ifadesiyle de, yurtlarını Allah için terk ederek hicret edenlerin murad edildiğini belirtir. Biz bu kısmı metne almadık çünkü bu kelimeler zaten metin içerisinde o yönde terceme edilmişlerdir. (M).

412

el-Irâkî, Tahrîcu Ehâdîsi'l-lhyd, IH/4; el-Hindî, Kenzu'i-Ummdl, 1V/431, III/408.

413

âhbârİ bi enne'ş-şedîde'llezî galebe ala nefsih...; el-Beğavî, Şerhi ı's-Sunne, XH1/165; Ebû Dâvûd et-Tayâ-lisî, Musned, s. 329; İbn Ebi'd-Dunyâ, Muhaseb&tu’n-Nefs, s. 96; el-Hindî, Kenzu’l-Unttmîl, 111/522.

414

Yûsuf/12,52.

415

 Yûsuf/12,53. es-Suyûtî, ed-Duml'l’-Mensûr, IV/549. (Bu konuyla ilgili rivayetler 555,556,557,558 numaralarda da geçmektedir. (M).

416

    Manzûr, Muhtasar, IX/226.

417

İbn Manzûr, Muhtasar, K/226.

418

İbn Manzûr, Muhtasar, !X/226.

419

 es-Subkî, Tabalatt, 11/29.

Şeyhlerden ya da dervişlerden biri Cüneyd'e sormuş: "Müridler üzerinde hikayelerin (kıssaların) tesiri nedir?" Cüneyd şu karşılığı vermiş: "Hikayeler, müminlerin kalplerini güçlendiren İlâhî askerlerdir." Kendisine "bu konuda delilin var mı" diye sorulunca da "evet" deyip şu ayet-i kerîmeyi okumuş: "Peygamberlerin haberlerinden senin gönlünü teskin, edeceğimiz her haberi (kıssayı) sana anlatıyoruz." Hûd/12, 120. es-Serrâc, Luma', s. 210. (M).

420

Mükâteb: Miktarı belirlenmiş parayı getirdiğinde azad olmak üzere efendisiyle anlaşan köle. (M).

421

43^ Hadis için bkz. Ebû Dâvûd, el-Itk, bâbun â'l-mukâteb yueddî ba'da kitâbelih fe ye'cizu ev yemût; Mâlik, el-Muvatta', el-Mukâteb, bâbu'l-kadâi fi'l-mukâteb; et-Tirmizî, el-Buyû, bâbu mâ câe fi'l-mukâteb izâ kâ-ne indehû mâ yueddî (35), Burada şöyle demiştir: "Gerek Rasûlüllah'ın (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ashabından ve gerekse sonrakilerden ilim ehlinin çoğunluğu şöyle demiştir: "Üzerinde bedelinden bir dirhem borç kaldığı müddetçe mükâteb köledir. Süfyanu's-Sevrî, eş-Şâfiî, Ahmed ve İshâk'm sözü budur"); el-Beyhakî, Sünen, X/234 (Burada şöyle söyler: "eş-Şâfiî önceki döneminde şöyle demişti: Bunu Arar bin Şuayb dışında Hz. Peygamber'den rivayet eden birisini bilmiyorum. Müftîlerin fetvası da bu şekildedir."); el-Beğa-vî, Şerhu's-Sunne, IX/373.

Rivayet için bkz. es-Subkî, Tabakât, 11/32.

422

Ebû Nuaym, Hilye, VIII /18.

423

Yezîd bin Meysere diyor ki: "Yedi şeyden dolayı ağlanır: Sevinçten, hüzünden, birşeye sabredememekten, riyadan, acıdan, şükürden, Allah korkusundan. İşte bu sonuncusu sebebiyle gözden dökülen bir damla yaş derya gibi koca ateşi söndürür." Ebû Dâvûd, Zuhd, s. 394. Keza Hennâd, Zuhd, 1/464; Ebû Nuaym, Hilye, 11/235. (M).

424

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/18.

425

Kitabın yazma nüshasında haşiyede şöyle yazılıdır: "Müellifin bu kelamı aktarmasından, İmam Beyhakî'nin sufî meşâyih ile sohbette bulunduğu anlaşılmaktadır. Çünkü el-Hâkâik ve Tabakâtu's-Sûfiyye'mn sahibi Ebû Abdurrahman es-Süle-mî'den çokça nakilde bulunmaktadır. Aynı şekilde Risale'nin sahibi İmam, üs-tad, Ebu'l-Kâsım el-Kuşeyrî'nin şeyhi üstad Ebû Ali ed-Dekkâk'tan da rivayette bulunmaktadır. el-Beyhakî'nin hocası Ebu Abdullah el-Hâkim'in de sûfî meşâ-yihten nakilleri ve onlarla sohbeti vardır. Bu kitaptaki pekçok rivayetten bu anlaşılmaktadır. Durum böyle olmasına rağmen hadisçilerden pekçok kimse sûfîle-rin meşrebini inkar ederler, kabul etmezler. Hatta bazıları Cüneyd-i Bağdâdî, İbn Atâ, Abdulkâdir Geylânî gibi insanları bile kabul etmezler. Allah Teâlâ sırlarını âlî eylesin."

426

 es-Sulemî, Tabakât, s. 45; fon Manzûr, Muhtasar, V/195.

427

Fudayl bin İyâz diyor ki: "Evet, Firdevs cennetinde bulunmayı, orada nebiler, sıddîkler, şehidler ve salihlerle birlikte Rahman'a mücâvir olmayı istiyorsun ancak bunun için hangi ameli işledin, hangi nefsânî arzunu terk ettin, hangi öfkene hakim oldun, aranız kopuk olan hangi akrabanı ziyaret ettin, kardeşinin hangi hatasını affettin, sana yakın olan hangi insandan Allah için uzaklaştın ve sana uzak olan hangi insanla Allah için yakınlık kurdun?" el-Gazâlî, ihya, 11/158. (M).

428

en-Nûr/24, 54. Rivayet için bkz. Ebû Nuaym, Hilye, X/244. (Rivayet 64 numarada daha önce geçmişti. (M).

429

Ebû Nuaym, Hilye, 11/124.

430

449 Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 325.

431

444 es-Sulemî, Tabakat, s. 97.

432

es-Sulemî, Tabakât, s. 214; Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb, s. 243.

433

es-Sulemî, Takabil, s. 215.

434

Şam bölgesinde bir dağ. Bkz. el-Bekrî el-Endelûsî, Mu'cemu Me'sle'cetn, İV/1162. (M).

435

446 es-Sulemî, Tabakât, s. 367.

436

es-Sulemî, Tabakât, s. 455. (Bu rivayet 518 numarada tekrar gelecek. (M).

437

İbn Asâkir. Tehzîb, V/288.

438

Bu şiirde dünya serveti kemiğe, onun peşinde koşanlar köpeğe benzetilmekte ve hesabının ağır olacağı imâ edilmektedir. (M).

439

 Tâî’nin benzer bir sözü 425 ve 893 numaralarda gelecek. (M).

440

45° Bu rivayet 274 numarada daha önce geçmişti. (M).

441

 İbnu'İ-Mubârek, Zuhd, s. 211; İbnu'l-Cevz^ M.11/809.

442

Ebû Nuaym, Hifye, 111/157, V1I/90; Ahmed bin Hanbei, ZuM, s. 28; Ebû Dâvûd, Mmîsit, bâbun fi seb-bi'd-dunyâ, s. 240; İbnu'l-Cevzî, İki, 11/797; es-Suyûtî, d-Fethu'l-Kebîr, 11/116; er-Râfiî, Tedvin, 11/274, III/141; IV/135.

443

 el-Beyhakî, Şuabu'l-hmı, VI1/323, rakam: 10457. es-Suyûtî, Sağır, 11/182; el-Irâkî, Tahrîcu Ehâdisi'l-ihyâ, III/216.

444

Hikmet sahibi zatlardan birisi diyor ki: "İnsanda bir dil yanında iki göz ve iki kulak yaratılmıştır. İşitip gördükleri konuştuklarından fazla olsun diye." el-Kuşeyrî, Risâle, s. 69. (M).

445

Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 55; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/195.

446

el-Enfâl/8,67.

447

45? Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 283.

448

İbn Abdilhakem, Sîretu Ömer bin Abdulazîz, s. 146. (Bu rivayet daha önce 296 numarada geçmişti. (M).

449

Ahmed bin Hanbel, Zuhd'de benzerini rivayet etmiştir, s. 260.

450

466 Ebû Nuaym, Hilye, 11/152, VI/272; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 270; el-Mizzî, Tehzıbıı'l-Kemâl, VI/119.

451

46^ Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 273.

452

Ebû Nuaym, Hilye, V1II/24.

453

Cüneyd halka vaaz ederken büyüklerden birisi "ya Ebu'l-Kâsım! Allah alimi ilmin içinde (âmil) görmezse ondan razı olmaz. Sen gerçekten ilmin içinde isen, orada konuşmaya devam et, yok değilsen aşağı in" diye seslendi. Cüneyd hemen

?erinden kalkıp aşağı indi ve iki ay evine kapandı. Dana sonra dışarı çıktı ve "Hz.

eygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "ahir zamanda kavmin önderi onların en rezilleri olacaktır hadisi bana ulaşmamış olsaydı yanınıza gelmezdim" dedi. el-Kelâbâzî, Taarruf, s. 163. (M).

454

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/32.

455

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/10; İbn Asâkir, Tdatb, 11/193.

456

Manzûr, Muhtasar, 1X/219.

457

İbn Manzûr, Mufıtasnr, IX/22(I.

458

46& İbn Manzûr, Muhtasar, IX/220. Bir sonraki rivayette geleceği üzere, içeri giren zat dünyalık birşeyle uğ-raşmasmı uygun görmemiştir. (M).

459

Ebû Nuaym, Hilye, vn/339. Burada sakahrunm darmadağınık olduğunu değil de taranmaya ihtiyaa olduğunu düşünmek yerinde olacaktır. (M). Bu rivayet 893 numarada tel<-rar gelecek. Ayrıca 402 numarada benzer manayla da geçmektedir. (M).

460

   rivayet 393 numarada tekrar gelecek. 331 numarada da benzer manayla geçmişti. (M).

461

■^71 ibn Manzûr, Muhtasar, 1X/196.

462

EM Nuaym, Hilye, VD/22.

463

47^ Ebû Nuaym, Hilye, VI/392.

464

Mâlik'in benzer sözleri 823 ve 824 nıunalarda gelecek. (M).

465

Ebû Nuaym, Hüye, 11/363.

466

Arnr bin Avf el-Ensârî anlatıyor: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) cizye tahsili için Ubeyde bin el-Cerrâh'ı Bahreyn'e gönderdi. Ubeyde cizyeyi toplayıp Medine'ye geri döndü. Ensar Ebû Ubeyde'nin gelişini işitince Rasûlüllah ile birlikte sabah namazını kıldılar. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) namazı kılıp camiden ayrılınca karşısına çıktılar. Efendimiz onları görünce tebessüm etti ve "sanırım, Ebû Ubeyde'nin Bahreyn'den birşeyler getirdiğini duydunuz" buyurdu. Onlar da "evet yâ Rasûlellah" dediler. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) onlara şöyle buyurdu: "Size müjde olsun, bunu bekleyiniz (alacaksınız). Vallahi ben sizin fakir olmanızdan değil de dünya malının öncekilerde olduğu gibi sizin de elinize bolca geçmesinden, onlar gibi sizin de dünya malına dalmanızdan, en nihayet onlar gibi helak olmanızdan korkarım." el-Kandehlevî, Heyehı's-Sahlîbe, 11/42.1-2. Keza el-Buhiirî, cr-Rikâk, 7; Muslini, ez-Zuhd, rakam: 2961. (M).

467

es-Sulemî, TabûkSt, s. 13.

Lokman oğluna yaptığı nasihatta şunları söylemiş: "Yavrum! Güzel ahlaka sahip olmanın, iyi bir dini hayat sürme yolunda sağladığı faydalardan birisi de zühd-dür. Kim zühd yolunu tutarsa Allah katındakine talip olur. Allah katmdakine talip olan ise Allah için amel eder. Kim de Allah için amel işlerse Allah onu mükafatlandım." el-Mekkî, Kütu'l-KuUb, 1/263. (M).

468

Yazma nüshanın haşiyesinde şu not vardır: "Bu mezkur lafız, yani "dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir" hadisi, hadis kitaplarında rivayet edilmiştir. Fudayl bin lyâz da -Allah onun sırrını yüceltsin- muhaddislerden sayılan bir insandır. Hafız Beyhakî gibiler bu hadisi rivayet edip, sıhhatini onaylamışlardır. Ama Sağânî gibiler bunu mevzu hadislerden saymışlardır ki, bu sözleri doğru değildir." Bkz. Mcvzüâtu's-Sağûnî, s. 48.

469

·        47Muslini, ez-Zuhd ve'r-Rekâik, baş tarafında; Ahmed bin Hanbei, Musned, 11/323,389,485et-Tinnizî, ez-Zuhd, bâbu mâ câe enne'd-dunyâ sicnu'l-mu'min ve cennetu'l-kâfir; ibn Mdce, ez-Zuhd, bâbu meseli'd-dunyâ; et-Taberânî, Kebîr, VI/289; el-Hakitn, Mustedrek, IV/604; İbn Hacer, ei-Mctillibu'l-Âliye, III/150; el-Heysemî, Zevâid, X/289; Keşfu'l-Kstâr, IV/247-8. (Bu hadis geniş haliyle 472 ve 818 numaralarda tekrar gelecek. (M).

470

Ebu'd-Derdâ diyor ki: "Bir şahsın sizin en zahidiniz olduğuna yemin ederseniz, ben de onun en hayırlınız olduğuna yemin ederim." İbnu'l-Mubârek, ZıM, s. 193, rakam: 550. (M).

471

Hz. Aişe anlatıyor: Ensardan bir hanım yanıma gelmişti. Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yatağının katlanmış çuhadan olduğunu görünce evine gitti ve içi yün bir yatak gönderdi. Rasûlüllah eve gelince "bu neyin nesidir" diye sordu. Ben "ensardan. filanca kadın yanıma gelmişti de. Sizin yatağınızı görünce bunu gönderdi" dedim. "Onu geri gönder" buyurdu. Ben ise göndermedim, çünkü evimde bulunması hoşuma gidiyordu. Ancak Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) üç köz geri göndermemi isteyerek şöyle buyurdu: "Ey Aişe, onu iade et. Vallahi, ailesem, Allah dağlar kadar altın ve gümüş verir." Bunun üzerine geri gönderdim. Ahmed bin Hanbei, ZnM, s. 30-1. Keza el-Hatîb, Târthu Bağtlâıl, Xl/102; el-Munzirî, Terğîb, 1V/202; İbn Hacer, l-elhu'l-Bârl, X!/292. (M).

472

İbrahim et-Teymî diyor ki: "Ashabla sizin aranızda ne kadar da fark var. Dünya onlara yöneldi, onlar ise kaçtılar. Sizden yüz çevirdi, siz ise peşinden koşuyorsunuz." İbnu'l-Mubârek, ZuM, s. 194, rakam: 551. (M).

473

Ebû Nuaym, Hilye, 11/267; d-Pesevî, Ma'rife, II/U.

474

Abdullah bin Mes'ûd anlatıyor: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) birgün hasır üzerinde uyumuştu. Hasır vücudunun yan tarafında iz yapmıştı. Bunu gören bizi er "yâ Rasû-lellah! Müsade etseniz de altınıza daha yumuşak birşey sersek" dedik. Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ise şöyle buyurdu: "Dünyaya benim ne ülfetim var ki! Benimle dünyanın misali, bir yaz günü yolculuk yapıp bir ağacın gölgesinde kestiren, sonra da orayı terk edip yoluna devam eden yolcuya benzer." Ahmed bin Hanbel, ZuM, s. 27. Keza Musned, 1/391, «İ; el-Heysemî, Zatid, X/326. (M).

475

Ebû Nuaym, Hilye, III/194.

476

48<i      Nuayjn, Hilye, X/10; es-Sulemî, Tabakât, s. 100; İbnu'I-Mulakkin, Tabakât, s. 32; İbn Manzûr, Muhta

sar, 111/146.

477

İbnüs-Semmâk şöyle diyordu: "Zâhid, sevinç ve hüzünlerin kalbinden çıktığı insandır. Böyle birisi eline geçen dünyalıkla sevinmez. Dünyalık bir şeyden de üzülmez. Sabaha çıktığında, elinde birşey var mı, yok mu aldırmaz." el-Mekld, O-lu'l-Kıtlilb, 1/267. (M).

478

Fütüvvet: Mümin kardeşi adına fedakârlık etmek. (M).

479

 es-Sulemî, Tabahıt, s. 126. Bkz. Ebû Nuaym, Hilye, X/231; İbnu'l-Mulakkin, r«tab», s. 35; d-Kuşeyrî, Risale, s. 18.

480

498 es-Sulemî, Tatoto, s. 314; Ebû Nuaym, Hilye, X/353.

481

 Hbû Nuaym, Hilye, V/235.

482

 es -Sulemî, Tabakât, s. 341.

483

el-Kasas/28,83.

İbn Semmâk halifelerden birisinin huzuruna girer. Halife o an elindeki bardakla su içmektedir. Halife "bana nasihat eder misiniz" deyince, ona sorar: "Susuzluktan kırıldığın bir vakit, bütün servetin karşılığında bu bir bardak suyu vermeyi teklif etseler, hepsini verir miydin?" Halife "verirdim" deyince, İbn Semmâk "peki halifeliği bırakman karşılığında suyu teklif etseler, ne derdin" diye sorar. Halife yine "hilafeti bırakırdım" cevabını verir. İbn Semmâk ona şöyle söyler: "O halde bir bardak su etmeyen mülkünle böbürlenme." el-Gazâlî, İhya, lv/121. (M).

484

es-Suyûtî'nin ed-Durrul~Mensûrda (Vİ/444) belirttiğine göre, bunu İbn Ebî Hâtim rivayet etmiştir.

485

Nefsimin arzuladığı şeyleri istemeden bana gösterir. (M). Rivayet için bkz. es-Subkî, Ta-bahît, 1/150; Ebû Nuaym, Hilye, X/169.

486

 İbnu'l-Ebbâr, Kiltbu'l-Mu'cem fi Ashâbi Ebî Alt es-Sadeft, s. 256.

487

Bir adam Hasan Basrî'ye sorar: "Ey Ebû Saîd! Ben gecelerimi sağlık ve afiyet içinde geçiriyorum. İbadete kalkmak istiyorum. Abdest suyumu da hazırladığım halde kalkamıyorum. Neden acaba?" Hasan-ı Basrî ona ''günahların seni tutmuş bırakmıyor" cevabını verir. ea-Suhreverdî, Avârif, m/3î. (M).

488

496 Ebû Nuaym, Hilye, VII/220. (Ömer bin Abdulazîz'den gelen benzer bir şiir için 616 numaraya bakınız. (M).

Hâris el-Muhâsibî, kulun ilk önce nereden başlaması gerektiği sorusuna şu cevabı verir: "Rabbin bir kulu olduğunu, efendin ve sahibin Allah'tan korkmadan kurtuluşun olmadığını, O'ndan korktuktan sonra artık senin için helakin söz konusu olmayacağım bileceksin. Ne için yaratıldığını, bu fani dünyaya niçin getirildiğini düşünüp tefekkür edeceksin. Ve boş yere yaratılmadığını, başıboş bırakılmadığını göreceksin. Çünkü sen bu dünyaya sınanıp imtihan edilmek için getirildin. Bakalım O'na itaat mi yoksa isyan mı edeceksin ve buradan ebedi azaba mı ebedi nimete mi erişeceksin? Rabbin bir kulu olduğunu bilmek, niçin yaratıldığını, neden sınava tabi tutulduğunu akletmek, sonunun mutlaka ebedi azaba veya sevaba yani ebedi nimetlere varış olduğunu öğrenmek, başlaman gereken ilk noktadır." el-Muhâsibî, cr-Riıîye li Hukükilldh, s. 47. (M).

489

Ebû Nuaym, Hilye, VII/221.

490

İbn Manzûr, Muhtasar, IX/221.

491

İbn Manzûr, Muhtasar, VIII/252.

492

Müslim, ez-Zuhd ve'r-Rekâik, baş tarafında; Ahmed bin Hanbei, Musned, H/323, 389,485; el-Timıizî, ez-Zuhd, bâbu mâ câe enne'd-dımyâ sicnuT-mu'min ve cennetu'l-kâfir; ibn Mâce, ez-Zuhd, bâbu meseli'd-dunyâ; et-Taberânî, Kebîr, Vl/289;el-Hakirn, Mustedrek, IV/604; İbn Hacer, el-Meliîlibu'l-Âlîye, Ut/150; el-Heysemî, Zevâid, X/289; Keşfu'l-Estnr, IV/247-8. (Bu rivayet 436 ve 818 numaralarda da geçmektedir. (M).

493

el-Beyhakî, Menâfabu'ş-Ştfiî, H/180; er-Râzî, Menâkıbu'ş-Şüfu, s. 319.

Abdullah bin Mes'ûd şöyle demiştir. "Allah'a kavuşmadan mümine rahat yok-tur.” Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 1/311. (M).

494

50* et~Talâk/65,2. ed-Dârimî, er-Rikâk, bâbu takva'llâh; Ahmed bin Hanbei, Musned, V/178; Zuhd, s. 45,146; îbn Mâce, ez-Zuhd, bâbu'l-vera' ve't-takvâ; İbn Hibbân, thsân, VHI/234, Kitâbu Ahbârihî aınmâ Yekûn, bâbu zikri haberin sânin yusarrihu bi sıhhati'l-ahbâr...; el-Hâkim, Mustedrek, 11/492; Ebû Nuaym, Hilı/e, 1/166; el-Mizzî, Tuhfe, IX/165; el-Bûsırî, 11/342; İbn Hacer, Tehzîb, IV/458; el-Hindî, Kenzu'l-Ummdl, 11/524.

495

Ahmed bin Hanbei, Musned, 11/278,447; el-Hâkim, Mustedrek, IV/438; el-Heysemî, Zevâid, VII/287; el Hindî, Kenzu'l-lbntt«îl,XI/191; el-Beyhakî, Adâb, s. 228; el-Munâvî, Feyzu'l-Kadîr, IV/117-8, rakam: 473f. (Bu rivayet 715 numarada tekrar gelecek. (M).

496

el-Hindî, Kenzul-Umnml, V/932.

497

1 597 el-Heysemî, Zevâid, VII/74.

Müellif hadisin ardından şöyle söyler: "Abdullah bin Recâ el-Mekkî bu hadisin rivayetinde teferrüd etmiştir. Ebû Hâtim'in İbrahim bin Muhammed. -Şâfiî, Ahmed bin Şebîb bin Saîd > İbn Recâ > Abdullah bin Ömer şeklindeki rivayeti onun adını Ubeydullah bin Ömer diye vereninkinden daha sahih gözükmektedir."

(Bu rivayet benzer ifadelerle 239, 240, 241 numaralarda da geçmektedir. (M).

498

Katâde naklediyor: Mutarrif bin Abdullah bir gün "iki adam görürsün. Bunlardan birisi daha çok namaz kılmasına, oruç tutmasına ve sadaka vermesine rağmen diğeri ondan çok daha faziletlidir" dedi. "Bu nasıl olur" diye sorulunca, şu karşılığı verdi: "Allah'ın haram kıldığı şeylere karşı daha vera sahibi olduğundan dolayı." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 343. (M).

499

Aynı rivayet 101 numarada daha öace geçmişti. (M).

500

5İ0 Ebû Nuaym, Hilye, VIII/347, Bişr bin Hâris’in sözü olarak rivayet edilmiştir.

501

 Ebû Nuaym, Hilye, VII/343.Bkz. er-Râfiî, Tedvin, 1/284. (Benzer bir söz 989 numarada Hz. İsâ'dan gelecektir. (M).

502

 es-Sulemî, Tabakât, s. 96.

503

Ebû Nuaym, Hilye, 11/230. Bkz. İbn Asâkir, Tekzîb, VI/226; el-Pesevî, Ma'rife, 11/678; İbn Ebî Şeybe, Mu-sannef, XUI/5İ8.

504

 Ebû Nuaym, Hilye, H/230. Bkz. İbn Asâkir, Tehzib, VI/226; el-Pesevî, Ma'rife, 11/678; İbn Ebî Şeybe, Mu-sannef, XIII/518.

505

 Ebû Nuayrn, Hilye, 11/238; el-Pesevî, Ma'rife, 11/678; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/516.

506

 Ebû Nuaym, Hilye, 11/239; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XI1I/516.

507

Ebû Nuaym, Hilye, X/63; İbıuı'l-Mulakkin, Tabukâl, s. 321.

508

513 el-Esmatnin br bedeviden aktardığı benzer bir nasihat için 705 numaraya bakınız. (M).

509

İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 11 (Nuaym bin Hammâd'm ziyadelerinden).

510

·        523 Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 106 (bir kısmı).

Câfer-i Sâdık'a sorulmuş: "Dua ediyoruz ancak kabul edilmiyor, nedendir?" O da şu cevabı vermiş: "Çünkü tanımadığınız bir zata niyaz ediyorsunuz da ondan." el-Kuşeyrî, Risdle, s. 141. (M).

Süfyanu's-Sevrî Rabîa'nın yanında "Allahım, benden razı ol" diye dua edince, Rabîa ona şöyle seslenir: "Kendisinden razı olmadığın zattan razı olmasını istemeye utanmıyor musun?" d-Kelâbâzî, Taarruf, s. 120. (M).

511

Havf: Allah'tan korkmak. (M).

512

Şevk: Allah'a kavuşmaya iştiyak duymak. (M).

513

Recâ: Allah'ın mağfiretini ümid etmek. (M).

514

 et-Taberânî, Kebîr, XX/159; el-Heysemî, ZeüM, X/74; el-Munzirî, Terğîb, V/284; d-Hindî, Kenzu'l-Um-mâl, XV/826. (Benzer bir rivayet 775 numarada tekrar gelecek. (M).

"Ey müminleri Topluca Allah'a tövbe edin ki felaha eresiniz." (en-Nûr/24,31). Haris el-Muhâsibî bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle söyler: "Allah Teâlâ önceki amellerini, günahlarına pişmanlık duyarak ve Rablerine tövbe ederek düşünmelerini emretmiştir." el-Muhâsibî, er-Riâye li Hukûkülâh, s. 50. (M). ■

515

et-Tirmizî, ez-Zuhd,bâbu mâ câe fî zehâbi'l-basar; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 11; el-Beğavî, Şerhu's-Sunne, XV/H7-8; Ebû Nuaym, Hilye, VIII/178.

516

Hz. Ömer şöyle demiştir: "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Affetmeyen mağfiret olunmaz. Günahlarına tövbe etmeyen bağışlanmaz. Nefsim korumayan himaye edilmez." Ebû Dâvûd, Zuhd, s. 98. Keza İbnu'l-Cevzî, ’lanhıı Ömer, s. 118. (M).

517

"Şüphesiz O kendisine dönenleri bağışlayandır." (el-İsrâ/17,25). Saîd bin el-Mu-seyyeb bu ayetle ilgili olarak şöyle demektedir: "Günah işleyip tövbe eden, sonra tekrar günah işleyip tekrardan tövbe edenleri Allah bağışlar." Ebû Dâvûd, Zuhd, s. 351. Keza Ibnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 386 (Hüseyin el-Mervezî'nin ziyadelerinden); et-Taberî, Cami’, XV/51; Ebû Nuaym, Hilye, 11/165; el-Beyhakî, Şuabu'l-lmân, V/7095. (M).

518

Birgün, Hz. Ali'nin huzurlarına birisi geldi ve "ya Ali! Ben bir günah işledim. Ne yapayım" diye sordu. Hz. Ali "tövbe et” buyurdu. "Tövbe ettim, amma tövbemi bozdum." "Yine tövbe et." "Ne zamana kadar tövbe edeyim?" Hz. Ali ona şu karşılığı verdi: "Şeytan, yenilinceye kadar." Eşrefoğlu Rûmî, Müzekki’n-Nüfüs, s. 469-470. (M).

519

Hasan-ı Basrî diyor ki: "Mümin günah işler ancak buna devamlı üzüntü duyarak Cennete girer." Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 381. Keza İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 52; el-Heysemî, Ze-vdid, X/199. (M).

520

53° İbn Manzûr, Muhtasar, IX/226.

521

 el-Hattâbî, Uzlet, s. 80; Ebû Nuaym, Hilye, IV/323.

522

"Her can kazandığıyla (Allah katında) rehin alınmıştır." el-Muddessir/74, 38. Ayrıca bkz. et-Tûr/52, 21. (M).

523

Aynı şiir daha önce 170 numarada geçmişti. (M).

524

Sûfflerden birisi şöyle demiştir: "Sen bana gadab ederken, insanların beni senden korkuyor görmelerinden sana sığınırım." el-Muhâsibî, er-Riayc u HuKkiUâh, s. 234, (M).

525

 Hûd/11,114. Müellif, rivayetin ardından "isnadı zayıftır" der. Bu rivayetin geçtiği yerlere gelince: et-Ta-berânî, Kebîr, XÎI/173-4. el-Heysemî, Zevâid, VII/39. (Bu rivayet mevkuf olarak 102 ve 511 numaralarda geçmektedir. (M).

526

 Hûd/11, 214. İbnu'I-Cevzî, llel, 11/825; el-Ukaylî, Duafâ, Vl/174. (Bu rivayet merfu olarak 510, mevkuf olarak ta 102 numarada geçmektedir. (M).

527

İbnu'I-Mubârek; Zuhd, s. 44, Nuaym bin Hanunâd'ın ziyadesi olarak); Ahmed bin Hanbel, Musned, IV/145; et-Teberânî, Kebîr, XVH/284-5; el-Heysemî, Zevâid, X/202; el-Beğavî, Şebıu's-Sunne, XW/339.

528

nt-Tirmizî, el-Birr ve's-Sıla, bâbu mâ câe fî muâşereti'n-nâs (Şu ilave vardır: İnsanlara güzel ahlakla muamele el); Ahmed bin Hanbel, Musned, V/153, V/158, V/177, V/236; ed-Dârimî, er-Rikâk, bâbırn fî hus-ni'l-huluk min hadîsi Ebî Nuaym; Ebû Nuaym, Hilye, IV/378; el-Hâkim, Mustedrek, 1/54; el-Kudâî, Musned, 1/379; İbnu'l-Ebbâr, Mu’cem, s. 24; es-Sem'âuî, Edebit'l-İmld ve’l-İstimlâ, s. 37.

529

Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 75; İbn Manzür, Muhtasar, VIII/119. Buralarda rivayet Musa aleyhisselam-dandır.

Abduikadir Geylânî mücahede için on hasletin gerekli olduğunu söyler: 1-İster doğru, ister yalan, ister kasten, ister yanlışlıkla Allah Teâlâ'ya and vermemeli, yemin etmemelidir. 2-İster şaka, ister ciddî olarak yalandan sakınmaktır. 3-Belli ve açık bir özrü olmadığı ve verdiği sözü yerine getirmeğe gücü yettiği halde, sözünde durmamaktan kaçınmaktır. 4-Mahlukattan birine lanet ve insanlara eziyet etmekten sakınmaktır. 5-Kendisine zulmedilse de, insanlardan birine beddua etmekten sakınmaktır. 6-Ehl-i kıbleden bir kimseye şirk, küfür ve nifak ile asla şâ-hidlik etmemektir. 7-Kalbten veya dıştan bir günah işlememek, haramdan korunmak ve bütün uzuvları günahtan alıkoymaktır. 8-Az ve çok kendine lazım olan yiyeceğini insanlara yüklemekten sakınmaktır. 9-İnsanlara tama' etmeyip, insanların elinde bulunan şeyin onlarda olmamasını istememelidir. 10-Tevazudur. Ab-dulkâdir Geylânî, Gunyetu't-Tâlibîn, s. 493-4. (M).

530

·        540  Ebû Nuaym, Hilye, IX/35Q; es-Sulemî, Tabakât, s. 18.

531

 Ebu'l-Hasan el-Bûşencî şöyle demiştir: "Nefsini zelil edeni Allah aziz eder. Nefsini aziz edeni Allah in-sanların gözümde zelil eder." es-Sulemî, Cevâmiu Adâbi's-Sûfiyye, s. 342.

Fudayl bin lyâz şöyle demiştir: "Nefsinde bir kıymet görenin tevazudan nasibi yoktur." es-Suhreverdî, Avârif, III/5. (M).

532

es-Sulemî, Tabakât, s. 455. (Bu rivayet 398 numarada daha önce geçmişti. (M).

533

 şah Şucâ' el-ICirmânî derki: "Fazilet sahipleri, faziletlerini görmedikleri sürece fazilet sahibidirler. Faziletlerini gördüler mi, artık faziletleri kalmaz. Velayet sahipleri, veli olduklarını görmedikleri müddetçe velayet sahibidirler. Veli olduklarını gördüler mi, artık velilikleri kalmaz." Hucvirî, Keşfu'l-Mahcûb, s. 240. (M).

534

     Nuaym, Hilye, 11/109. (Bu rivayet 901 numarada tekrar gelecek. (M).

535

Ebu'l-Mevâhib eş-Şâzelî der ki: "Riyakarın alameti odur ki: Kendisine bir noksanı gösterildiği zaman, nefsinden yana çıkar." eş-Şa'rânî, Veliler Ansiklopedisi, 111/1086. (M).

536

İbn Mâce, el-Hten,bâbu men turca lehu's-selâmetu mine'l-fiten, rakam: 3989; el-Bûsırî, ’Aevâid, 11/295; el-Hâkim, Mustedrek; 111/270; IV/328; 1/4; et-Taberânî, Kebîr, XX/36-7, XX/154, II/323-4; Ebû Nuaym, Hilye, 1/5,1/15; el-Kudâî, Musned, 11/148,11/252.

537

Ebû Nuaym, Tilrîhu Esbehân, 11/66; Hilye, VH/122; el-Heysemî, Zevâid, VI/255; el-Hindî, Kenzu'l-Ummnl, III/485, 814; Behşel, Târîhu Vâsıt, s. 220; İbn Hacer, el-Metâlibu'l-Âliye, 111/186; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 393 (Şeddâd bin Evs'in sözü olarak); İbn Ebî Hâtim er-Râzî, İlelu'l-Hadîs, 11/124 (Şeddâd bin Evs'in sözü olarak).

el-Beyhakî rivayetin ardından hadiste geçen neâyâ'nın neiy kelimesinin çoğulu olup, helak olan (ölen insan) anlamında olduğunu belirtir. Ayrıca bkz. İbnu'l Esîr, Nihâye, V/85-6; el-Elbânî, Sahihti, 11/20-1. (M).

538

Abdulkâdir Geylânî der ki: "Sîzleri yalancı ve sahtekar görüyorum. Sözlerinizde ve işlerinizde hep böy-lesiniz. Gizli yaptığınız işlerde yine öylesiniz. Açık yaptığınız işlerde yine aynı yolu takip etmektesiniz. Sebatlı haliniz yok. Söze gelince bol; fakat, sebatsız ve devamsız. Her zaman sözleriniz yalnız kalmakta. Buna iş eklense bile ihlas olmadığı için birşeye yaramıyor. Hele tevhid haline hiç yanaştığınız yok." Abdulkâdir Geylânî, İlahi Armağan, s. 112. (M).

539

İbn Ebi'd-Dunyâ, Mııhâsebetu'n-'Nefs, s. 97. Merfu olarak: Ebû Dâvûd, el-Cihâd, bâbu men kâtele li tekû-ne kelimetullâhi hiye'l-ulyâ, rakam: 2519.

540

5511 Hûd/11,15.

541

Abdulkâdir Geylânî der ki: "Ey münafıklar! Bulunduğunuz halden dönünüz. Bu kaçak halinizden vazgeçiniz. Halinize şeytan da gülüyor. Neden şeytanı güldürüyorsunuz.? Size ayıp değil mi? Siz böyle yaptıkça, şeytan neşeleniyor. Siz, bu durumda ne yapsanız makbul olmaz. Çünkü kıldığınız namaz halk için, tuttuğunuz oruç yine halk için, hiçbiri Hak için değil. Hep işleriniz böyle... Sadaka verseniz halktan fayda umuyorsunuz. Bir düşküne zekat verseniz, karşılığında onu çalıştırmak dilersiniz. Siz alnına kötü damga vurulacak insanlarsınız, ne çare ki, bu alemde hatalar gizli kalmaya mahkûm... Yakında canınız cehenneme girer; hiç üzülmeyiniz." Abdulkâdir Geylânî, İlahi Armağan, s. 71. (M).

542

 er-Rûın/30,39. es-Suyûtî, ed-Durru’l-Mensür, IV/408.

543

S52 et-Tirmizii, ez-Zuhd, bâbu mâ câe fi hifzi'l-lisân; Ahmed bin Hanbei, Musned, IV/148, V/259; Zuhd, s. 15; et-Taberânî, Kebîr, XVII/269-70; İbn Ebi'd-Dunyâ, es-Samt ve Adabu'l-Lisân, s. 175-6; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 43; el-Beğavî, Şerhu’s-Sume, X1V/317; el-Hattâbî, Uzlet, s. 14; el-Hatîb, Târihti BağılM, VHl/271; İbn Adiy, Kâmil. V/1813; el-Beyhakî, Âdâb, s. 234; İbn Ebî Âsim, Zuhd, s. 12; Ebû Nuaym, Hilye, 11/9; el-Munzirî, 7’erğîb, V/161.

544

et-Taberânî, Kebîr, VIH/197; el-Heysemî, Zevâid, X/299.

545

el-Buhârî, el-Edebu'1-M.ufred, s. 111, bâbu husni'l-huluk izâ fakihü; ct-Tirmizî, el-Birr Ve's-Sıla, bâbu mâ câe fî husni'l-huluk; İbn Mâce, ez-Zuhd, bâbu zikri'z-zunûb; Ahmed bin Hanbel, Musned, 11/392; Zuhd, s. 397; el-Hâkîm, Mustedrek, IV/324; İbn Ebi'd-Dunyâ, Sami, s. 177-8; İbn Hibbân, İhsân, I./349, el-Birr ve'l-İhsân, bâbu zikri'l-beyân bi enne min ekseri nıâ yudhilu'n-nâse'l-cennete et-tukâ ve husnu'l-huluk.

546

es-Sulemî, Tabakfit, s. 96.

547

Ebû Nuaym, Hilye, VI/143.

548

Hâlid er-Rib'î anlatıyor: Lokman marangozluk yapan Habeşli bir köleydi. Birgün efendisi "bana bir koyun kes" demiş. O da kesmiş. Efendisi "bana koyunun en güzel iki parçasını getir" demiş. O da diliyle kalbini getirmiş. Efendisi "bu ikisinden daha güzel bir tarafı yok muydu" diye hayretini bildirmiş. O da hayır demiş. Efendisi buna birşey dememiş. Başka bir zaman yine "bana bir koyun kes" demiş. O da kesmiş. Efendisi "onun en kötü iki parçasını at" demiş. O da diliyle kalbini atmış. Buna şaşıran efendisi "bana en iyi iki parçasını getirmeni istedim. Diliyle kalbini getirdin. En kötü iki parçasını at dedim, bu sefer yine aynı parçaları, diliyle kalbini attın. Neden" diye sormuş. Lokman ona şu cevabı vermiş: "Bu ikisi temiz olduklarında onlardan güzeli yoktur, ama kötü olduklarında da onlardan kötüsü yoktur." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 84. (M).

549

Ebû Ali bin Kâtib diyor ki: "Allah korkusu bir kalbe yerleşti mi dil artık boş şeyler konuşmaz.” el-Kuşeyrî, Risdle, s. 31. (M).

550

es-Sulemî, Tabakât, s. 143.

551

İbn Asâkir, Tehzîb, V/278.

552

Denildi ki: "Gözlerin şükrü arkadaşında gördüğün ayıba gözünü kapaman, kulakların şükrü onda işittiğin ayıba kulağını tıkamandır." el-Kuşeyrî, Risale, s. 95-6. (M).

553

 el-Heysemî, Zevâid 1/220; el-Hatîb, Târîhu Sağdâd, IV/248-9.

554

Eskiden mahallelere kanallarla içme suyu sağlanırdı. Muhammed bin İshâk geceleyin bu suyu evde saklayıp ihtiyaçları için kullanmadıklarını söylüyor. Gece gereksinim olduğunda su ihtiyaçlarını kuyudan karşıladıklarını ve fazlasını geri döktüklerini, dolayısıyla gereksiz yere evde su tutmadıklarını ifade ediyor. (M).

555

Ebû Nuaym, Hilye, VII/68.

556

 İbn Ebî Hatim, Cerh, 11/294; el-Pesevî, Ma’rife, 11/254-5; İbn Hacer, Tehzîb, 1/340.

557

Abduikadir Geylânî der ki: "Cemaat! Yanınızda İslam dinine uyan bir haliniz kalmadı ki... Onu, zahirde elinizden bıraktınız. İç aleminize zaten geçirmediniz. Nefsin hilesine kandınız. Allah'ın hilmine aldandınız. Hergün biraz daha dinden uzaklaştınız. Allah Teâlâ Hazretlerinin hilmi sayesinde bu alemde gazaba da uğramadınız. Birgün burayı bırakır, öbür aleme göçersiniz. O gün Mevla her yanınızdan tutar; azaba atar.” Abduikadir Geylânî, İlahi Armağan, s. 173. (M).

558

 İbn Sa'd, Tabakât, V/36S; İbn Asâkir, Tı-lızîb, III/239-10.

559

887 Dirhemin altıda biri. (M).

560

-Şa'rânTnin Tabnfaii'ta belirttiğine göre (1/69). İbrahim bin Edhem bu beyitle çok temsil getirirmiş. Ke-

561

za bkz. Ebû Nuaym, Hilye, VIII/10; İbnu'l-Mulakkin, Tabakât, s. 374-5.

562

Bu beyitte kâdînin -kendisini sevenler hariç- her halükarda içinde rüşvet kokusu

563

olan hediyeleri almaması, bunun yerine sade yemekle yetinmesinin fazileti vurgulanmaktadır.

564

Müslim, ez-Zikr ve'd-Duâ..., bâbu ekseri ehli'l-cenne el-fukarâ'...

·        577 Ebû Nuaym, Hilye, 11/32; et-Taberânî, Sağır, 1/240; el-Heysemî, Zevdid, 1/82.

57^ Bkz. Ahmed bin Hanbel, Musned, IV/420, 423; el-Heysemî, Keşfu'l-Estâr, 1/82; Zevdid, 1/188.

·        574 Ahmed bin Hanbel, Musned, IV/420,423; İbn Ebî Âsim, Sunne, s. 12.

565

Yazma nüshada haşiyede şu not vardır: "İbn Hacer el-Askalânî Tağlîku't-Ta'lîk adlı eserinde şöyle demiştir: "el-Hâkim Ebû Abdullah'ın belirttiğine göre, cumhur mutekaddimûn imamlara göre, sahabenin tefsirleri merfu hükmündedir. Bazı muhakkikler ise, esbab-ı nüzûlle ilgili açıklamalarının merfu hükmünde olduğunu söylerler. Ben de diyorum ki: el-Hâkim'in nakline göre bu söz Rasûlüllah'tan (salla’llâhü aleyhi ve sellem) gelen merfu hadis hükmünde olmaktadır."

566

Yûsuf/12,42. ibn Abbâs ve İkrime gibilerin, ayetteki zamirin merciini Hz. Yûsuf'a raci ederek yukarıdaki şekilde anladıkları rivayet edilmektedir. Görülen o ki Bey-hakî de bunu tercih etmektedir. Ancak aslolanm zamirin merciinin Hz. Yûsuf'un ricada bulunduğu kimse olduğu da söylenmiştir. Bu durumda ayet şu meale gelmektedir: "O iki kişiden kurtulacağını sandığı kimseye dedi ki: "beni efendin (kralm)ın yanında an (benim suçsuz olduğumu krala hatırlat)." Fakat şeytan o adama (Yûsuf'un durumunu) efendisine anmayı unutturdu." Bkz. İbn Kesfr, Tefsir, 11/591. (M).

567

Yûsuf/12,70.

568

Yûsuf/12,52.

569

Bkz. Yûsuf/12,24.

570

889 Yûsuf/12,53. es-Suyûtî, ed-Durru‘l-Mensûr, IV/543. (Bu konuyla ilgili rivayetler 358,556,557,558 numa-ralarda da geçmektedir. (M).

571

 el-Hâkim, Mustedrek, 11/346. Bu konuyla ilgili rivayetler 358,555,557,558 numaralarda da geçmektedir. (M).

572

Yûsuf/12,24.

573

el-Hâkim, Mustalrek, 11/346; İbn Cerîr et-Taberî, Câmi', XII/111; es-Suyûtî, ed-Durru'l-Mensür, IV/521. (Bu konuyla ilgili rivayetler 358,555,556,558 numaralarda da geçmektedir. (M).

574

Yusuf/12,24.

575

 et-Taberî, XII/111. Tedkîke değer isnadı yoktur. (Bu konuyla ilgili rivayetler 358,555,556,557 numaralarda da geçmektedir. (M).

576

İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/472; İbn Mauzûr, Muhtasar, V/269. (Bu rivayet daha önce 121 numarada geçmişti. (M).

577

Tûl-i emel: Hiç ölmeyecekmiş gibi ileriye dönük planlar yapmak, ölümü akla ge

578

tirmemek, dünyaya iyice dalmak. (M).

579

el-Buhârî, er-Rikâk, bâbun fi'l-emel ve tûlih (Şu lafızla rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bir çizgi çizdi ve "bu emel, bu da eceldir. İnsan bu hal üzere iken (emel ederken) yakın çizgi (ecel) ona geliverir"); el-Mizzî, Tuhfe, 1/91; el-Beyhakî, Kubrâ, III/368.

580

el-liuhâri, er-Rikâk, bâbu men belağa sittîne sene fekad e'zerellâhu ileyhi fi'l-umr; Müslim, ez-Zekât, bâ-bu kerâheti'l-hırs ale'd-dunyâ; Ahmed bin Hanbel, Musned, 111/119; III/192; İbn Mâce, ez-2uhd, bâbu'l-emel ve'l-ecel; et-Tirmizî: ez-Zuhd, bâbu mâ câe fî kalbi'ş-şeyhi şâbbun alâ hubbi'sneyni; el-Kıyâme, Eb-vâbu mâ câe fî sıfati evâni'l-havd'ın ikinci babı; el-Beğavî, Şerhu'sı-Sunne, XIV/283; Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 11/433-4; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 87; İbn Hibbân, Kavda, s. 129; el-Kudâî; Musned, 1/349; el-Beyhakî, Kubrtî, III/368; Erbeün, s; 50; Âddb, s. 491 (Şöyle rivayet eder: İki şey onda genç kalır: Mala karşı hırs, yaşama karşı hırs).

59° Ahmed bin Hanbel, Musned, 1H/18; el-Beğavî, Şerhti s-Sunne, XÎV/285; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 86.

581

 el-Buhârî, el-Edebu'l-Mufred, bâbu men lem yeşkuri'n-nâs, s. 88; Kebîr, 111/275; el-Heysemî, Keşfu'l-Estâr, 1/371-2; Zevâid, 11/325; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, XV/382.

582

Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 320: Ebû Zer? in Hz. Ömer'e tavsiyesi şeklinde.

583

el-Buhârî, er-Rikâk, bâbun fi'l-emel ve tûlih; Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 11/439-41; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 130; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 68; Ebû Nuaym, Hilye, 1/76; İbn Ebî Şeybe, Muşannef, XIII/281; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, XI/236 (Hem mevkuf hem de merfu olarak geldiğini söyler).

584

Ebû Nuaym, Hilye, Vl/272; Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 48.

585

27 ve 28 numaralı rakamlarda geçti. Ayrıca bkz. İbn Ebî Hâtim, Cerh, 1/101.

586

 es-Sulemî, Tabakât, s. 36.

587

Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 269.

588

59® Benzer bir rivayet 575 numarada geçmektedir. (M).

589

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/361; İbnu'l-Cevzî, Stfalu's-Safve, 11/319; Menâktbu Ma'rûfi'l-Kerhî, s. 101-2. (Benzer bir rivayet 574 numarada daha önce geçti. (M).

590

666 İbn Asâkir, Telızîb, VI/225.

591

Çünkü herkes nihayetinde istediğini, elde ederdi. Keza herkes gururlanılan şeylere sahip olma fırsatını ele geçirirdi. (M). (Avn bin Abdullah'tan gelen benzer bir rivayet için 908 numaraya bakınız. (M).

592

es-Sulemî, Tabakât-, s. 243; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, XlV/392.

593

es-Sulemî, Tabakât, s. 368.

594

 es-Sulemî, Tabakât, s. 111.

595

Ebû Tâlib el-Mekkî şöyle demiştir: "Zühdün özü ölümü beklemek ve kasru'l-emel sahibi olmaktır. Çünkü bu ikisinde mal biriktirmeyi terk etmek, amelleri güzel yapmak vardır." el-Mekkî, Kûtu'l-Kulüb, 1/251. (M).

596

er-Râfiî, Tûrîfıtı Kazvîn, 1/295 (Burada olayı anlatan Muhammed bin İsmail bin Ebî Fudeyk'tir).

597

 İbn Abdi Rabbih, el-İkdu'l-Ferîd, III/123.

598

Yaşlılık ve vefatı iki ayrı ölüm olarak değerlendiriyor- Yaşlılık vefatın yaklaştığını haber vermesi ve ibadete yöneltmesi nedeniyle ölüme göre daha faydalı ve cömert olmaktadır. Ancak şiirin Arapçasmda geçen 'ecdâ' kelimesini 'ihdâ' diye okuyacak, olursak ibare şöyle olur: "Yaşlılık biri değil mi iki ölümden." (M).

599

Muhammed bin Ahmed el-Abbâdî bunu Tebafaîtu'I-Fukahâi'ş-Şâfiiyye'de zikretmiştir, s. 99. Keza bkz. es-Subkî, Tdbakâl, II1/171; es-Seâiebî, Yelîmetu’d-Dehr, IV/413.

600

Ahmed bin Hanbei, Musned, V/136; İbn Hibbân, Sahih, 11/43; et-Taberânî, Kebîr 1/198; Ebû Nuaym, Hilye, 1/254; Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Musned, s. 169-170; el-Hindî, Kenzu’l-Ummöl, 111/214; el-Beyhakî, Âdıîb, s. 334. el-Heysemî Zevâid, X/288.

601

 el-Kasas/28,24.

602

İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/2.16; es-Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, VI/406.

603

el-Kasas/28,24.

604

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/18; es-Suyûtî, ed-Durru’t-Mensûr, VI/406.

Ebû Talha diyor ki: "Rasûlüllah'a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) açlıktan şikayet ettik, karınlarımıza bağladığımız taşlan bir bir çıkardık. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ise karnından iki taş birden çıkardı/'* Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 256. (M).

605

Bekr bin Abdullah el-Müzenî Basra Mescidi'nde şunu söylemiştir:. "Rasûlülül-lah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ashabının güzel giyinenleri giyinıneyenleri yermez, güzel giyinme-yenler de giyinenleri ayıplamazdı." Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 442. (M).

606

 es-Sulemî, tabahîl, s. 78-9.

607

Ebû Nuaym, Hilye, X/116; İbn Manzûr, Muhtasar, IX/217.

608

616 Ebû Nuaym, Hilye, X/123; İbn Manzûr, Muhtasar, İX/223.

609

Seleme bin Âdem bin Ehî Âmir anlatıyor: Âmir'in kardeşinin kızı birgün sütlü pide pişirerek iftar etmesi için Âmir'e getirir. Buğrada bir dilenci gelir ve "şu aç karnı doyuracak kimse yok mu" diye seslenir. Âmir genç kıza "kardeşimin kızı! Bu benimdir değil mi? Dilediğimi yapabilirim değil mi" diye sorar. Genç kız da "elbette" cevabını verir. Âmir de kalkıp pideyi dilenciye verir. Kızcağız bundan alınırvÂmir de ona "hadi bana birşeyler getirıver" der. O da bir parça hurma getirir. Âmir bunları yiyip üzerine su içer. Ardından ona şöyle seslenir: "Kardeşimin kızı! Karın bir kaptır. İçini ne ile doldurursan dolar. Ahiret için önden gönderdiğin yanında azık olarak kalır." Ahmed bin Hanbel, z«kd, s. 318-9. (M).

610

Lokman oğluna şöyle demiş: "Yavrum! Doyduktan sonra yeme. Çünkü doyduktan sonra yemektense bir nebzesini köpeğe vermen senin için daha hayırlıdır." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 123. (M).

611

es-Sulemî, Tabakât, s-13. Burada bir üçüncü huy daha zikreder: Çok konuşmak.

612

es-Sulemî, Tabakât, s- 214.

Kasım el-Cûî diyor ki: "Zühd, insanın karnına sahip olduğu kadardır. Karnına ne kadar sahip olursan o kadar zahidsîndir." el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûb, 1/252. (M).

613

İbn Manzûr, Muhtasar, K/223.

614

Ebû Nuaym, Hilye, X/125; İbn Manzûr, Muhtasar, VI/80.

615

 es-Subkî, Tabakât, 11/36.

616

Ruveym şöyle demiştir: "Tevazu, gaybı bilen Allah karşısında kalbin kendisini zelil görmesidir." el-Kelâbâzî, Taamıf, s. 114. (M).

617

62,7 es-Sulemî, Tabakât, s. 37-8.

618

·        626 İbnıı't-Cevzî, Sfrel. s. 257, 261; el-Pesevi, Ms'riji, 1/5SS. (Mis'ar bin Kû&km'dim gelen benzer bir şiir için

468 numaraya bakınız. (M).

619

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/272; İbmı'l-Cevzî, Sıfntu’s-Sa/ve, IV/271.

620

İmam Şafiî diyor ki: "Allah'ın, kalbini açıp ilimle nimetlendirmesini isteyen insanın 1-(İnsanlardan uzaklaşıp) halvete çekilmesi 2-Az yemesi 3-Sefihlerle birlikte bulunmaktan kaçınması 4-İnsaf ve edeb sahibi olmayan ilim ehline buğzetmesi gerekir." en-Nevcvî, BııstSnu'l-Ârifîıt, s. 131. (M).

621

İbrahim bin Havvâs şöyle demiştir: Kalbin ilacı beş şeydir: a) Tefekkür ede ede Kur'ân okumak, b) Karnı boş bırakmak, c) Gece ibadete kalkmak, d) Seher vakitlerinde tazarru ile Rabbe niyaz etmek, e) Salihlerle birlikte oturmak. el-Kuşeyrî, Ri-sıîle, s. 28. (M).

622

Anır bin Muhâcir anlatıyor: Ömer bin Abdulazîz'in halvete çekildiği bir ev vardı. Bu evde Rasûlüllah'tan (salla’llâhü aleyhi ve sellem) geriye kalan, fistoyla kenarları süslenmiş bir sedir, su içmek için geniş bir kâse, içine birşeyler koymaya yarayan ağız tarafı kırık bir küp, içi lifle dolu deriden bir yastık, üzerinde Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) saç döküntüleri bulunan ve Cermek keçelerine benzer bir yaygı bulunuyordu. Ömer bin Abdulazîz Kureyşlilere şöyle seslenmişti: Ey Kureyşliler! İşte bunlar Allah'ın sizlere ikramda bulunup şereflendirdiği zatın mirası. O, gördüğünüz gibi, böyle bir hayatla dünyadan ayrılmıştır." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 19. (M).

623

Ahmed bin Hanbel, Musned, V/259; et-Taberânî, Kebîr, VIII/281-2; VIII/254-5; el-Heysemî, Zevâid, ıx/59, x/262 (Heysemî rivayetle ilgili olarak şöyle der: Bu rivayetin zayıf olduğunu gösteren hususlardan birisi de Abdurrahman bin Avf'm Bedir ve Hudeybiye'ye katılanlardan birisi olması yanında cennetle müjdelenen on sahabiden olmasıdır. Malum olduğu üzere bu on kişi sahabenin en faziletlileridir). Abdurrahman'm aşere-i mübeşşereden olması rivayetin sahih olmadığını gösteren delillerdendir. (M).

624

 Benzer ifadelerle: Ebû Nuaym, Hilye, 1/217-8; İbn Ebî Şeybe, Musannef, X1I1/3O5.

625

 îbnu'l-Cevzî, Stret, s. 183.

626

Ebû Nuaym, Hilye, VII/344.

627

 Ebû Nuaym, Hilye, II6381.

628

 el-Pesevî, Ma'rife, 11/420.

629

 es-Subkî, Tabakât, IV/5; el-Esnevî, Tabahîtu'ş-Şâfiiyye, 1/222.

630

Mo Muhârib bin Disâr şöyle demiştir: "Komşularım hased edip, bunu da nereden almış dememeleri için yeni elbise giymekten kaçmıyorum." Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 388. (M).

631

Sa'd bin İbrahim babasından naklediyor: Abdurrahman bin Avf'm önüne iftar etmesi için yemek konulunca şöyle söyledi: "Benden daha hayırlı olan Mus'ab bin Umeyr şehid edildiğinde hırkası kefeni olarak kullanıldı. Başı örtüldüğünde ayakları açıkta kalıyor, ayakları örtüldüğünde de başı açıkta kalıyordu."

Ravi diyor ki: Zannedersem şunu da söyledi: "Benden daha hayırlı olan Hamza da şehid edildi. Daha sonra dünyanın nimetleri bizlere bolca ihsan edildi, nimetlerini elde ettik. Sevaplarımızın karşılığının dünyada verilmiş olmasından korkar olduk." Sonra ağlamaya başladı ve yemeği yemedi. İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 183, rakam: 521. (M).

632

Ebû Salih anlatıyor: Rasûlüllah birgün yemeğe davet edildi. Yemeği yedikten sonra Allah'a hamdetti, ardından da şöyle buyurdu: "Şu kadar zamandır kamıma sıcak bir yemek inmemişti." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 17. Keza ibn Mâce, ez-Zuhd, bâbu maişeti Âli Muhammed (10), rakam: 4150. (M).

633

Ebû Nuaym, Hilye, VII/370-1; İbn Asâkir, Tehzîb, 11/179; İbnu'l-Cevzî, Sıfatu's-Sa/ve, IV/153.

634

et-Tekâsür/102,1.

635

Muslini, ez-Zuhd ve'r-Rekâik başları, rakam: 3.

Kays bin Sa'd hastalanmıştı. İhvanı kendisini ziyarette gecikince, niye ziyaretine gelmediklerini sordu. "Borçlarından dolayı sizden utanıyorlar" dediler. Bunun üzerine "ihvanı ziyaretten alıkoyan malı Allah rüsvay etsin" dedi ve bir tellal gönderip "kimin Kays'a borcu varsa onu helal etmiştir" diye ilan ettirdi. Akşam o kadar çok ziyaretçisi oldu ki, ziyaretçilerden kapının eşiği kırıldı. es-Suhreverdî, Avârif, III/41. (M).

·        646 Imam-ı Rabbânî'den: "Dünya sevgisi bütün günahların başıdır. Dünyayı sevmeyi terk etmek ise bütün ibadetlerin başıdır." İmam-ı Rabbânî, Mektûbit, 1/166. (M).

636

Ebû Nuaym, Hilye, VI/388. Ayrıca bkz. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 92; es-Selıâvî, Mekılsid, s. 296. (Hz.

637

îsâ'tım ilk cümlesi 187 numarada geçmişti. (M).

638

668 İbn Mâce, el-Mukaddime, bâbu men kerihe en yûtae ukbâh, rakam: 245; el-Bûsırî, Zevâiâ, 1/80.

639

664 Ebû Dâvûd, el-Etime, bâbu mâ câe fi'l-ekli muttekien; İbn Mâce, el-Mukaddime, bâbu men kerihe en yû-

640

tae ukbâh, rakam: 244; Ebu’ş-Şeyh bin Hayyân, Ahlâku'n-Nebî, s. 170; el-Beğavî, Şerhli's-Sunne, XI/287.

641

İbn Mtîce, el-Mukaddime, bâbu men kerihe en yûtae ukbâh, rakam: 246: el-Bûsırî, Zevâid, 1/81 (Ahmed bin Menfin Musned'inde şu lafızla rivayet ettiğini söyler: Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) arkasında yürüdüler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Önümde yürüyün. Ardımı meleklere bırakın.": Bu rivayet için bkz. Ahmed bin Hanbel, Musned, III/332; Ebu'ş-Şeyh, Ahlâku'n-Nebî, s. 85; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, XV/411.

642

Lokman/31,19.

643

el-Hatîb, Câmi, 1/396; el-Heysemî, Zevâid, VIII/83 (et-Taberânî Evsafta rivayet etmiştir, der).

644

 et-Taberânî, Kebîr, XX/259; Ebû Nuaym, Hilye, 1/174; el-Hâkim, Mııstedrek, III/350; el-Mizzî, Tuhfe, VI-11/503; el-Heysemî, Zevâid, V/201.

645

el-Hatîb, Câmi', 1/396: "Kırbaçını üzerlerine kaldırdı" ifadesiyle. Keza ed-Dârimî, el-Mukaddime, bâbu men kerihe'ş-şuhrete ve'l-ma'rife; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 13 (Nuaym bin Hammâd'ın ziyadelerinden); İbn Ebî Şeybe, Musonnef, IX/20, XI/107-8.

646

66® Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 16; el-Hatîb, Câmi', 1/396 (Âsim bin Damre bir grup insanın Saîd bin Cü-bey/in ardından gittiklerini görünce onları bundan men etti ifadesiyle); İbn Ebî Şeybe, Musannef, IX/19; cd-Dârimî, el-Mukaddime, bâbu men kerihe'ş-şuhrete ve'l-ma'rife.

647

 el-Hatîb, Câmi’, 1/396.

648

İbn Asâkir, Tehztb, V/285.

649

İbnu'l-Cevzî, Sîrelu ve Menâkibu Ömer bin Abdulazîz. s. 184; ez-Zehebî, Nubelıt, XVIII/170.

650

 Ebû Nuaym, Hilye, V1II/238; İbn Ebî Hatim, Kilâbu'l-Cerh ve’t-Ta'dîl, 1/89.

651

Vehb bin Münebbih aktarıyor: Hz. Musa İsrailoğullarma "ey İsrailoğulları! Sizin en hayırlınızı bana getirin" demiş. Onlar da birisini getirmişler. Hz. Musa adama sormuş: "En hayırlıları sen misin?" O da "öyle iddia ediyorlar" karşılığını vermiş. Adama "git, bana İsrailoğullarınm en kötü insanını getir" demiş. Adam gitmiş, bir müddet sonra tek başına gelmiş. Hz. Musa sormuş: "En kötülerini getirdin mi?" Adam "kendimi tanıdığım kadar onlardan hiç kimseyi tanımıyorum" cevabını vermiş. Hz. Musa da ona "gerçekten de sen en hayırlılarıymışsın" bu-yurmuş. Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 118. (M).

652

 X4üellif hadisin ardından şöyle söyler: "Bu hadisin senedinde zayıflık var." Rivayet için bkz. İbn Adiy, Kâmil, IV/191; el-Munzirî, Terğîb, 1/590; es~Sehâvî, Mekâsid, s. 308, rakam: 779; İbn Hibbân, Ravdatu'l-Ukalâ, s. 150 (Kanaat tükenmeyen bir maldır, lafzıyla).

Ebûbekr bin Münkedir anlatıyor: Şam emiri Habîb bin Ebî Seleme Ebû .Zer'e üç-yüz dinar göndererek "bununla ihtiyaçlarını görsün" der. Ebû Zer parayı getirene "bunu ona geri götürün. Allah için bizden daha garip birini bulamadı mı? Bizim başımızı sokacağımız evimiz, akşamleyin yanımıza gelen koyun sürümüz, bize hizmet sunan bir de cariyemiz var. Daha fazlasından korkarım" diye mazeret bildirir. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 214. (M).

653

el-Buhârî, el-Edebu'l~Mufred, s. 113 (bâbu men esbeha âminen fî sirbihî); et-Tirmizî, ez-Zuhd, bâbu mâ câe fi'z-zehâdc (34); ibn Milce. ez-Zuhd, bâbu'l-kanâa; el-Hatîb, TSrthu Bağıiıîd, 111/36; el-Beyhakî, el-Erbe-ihte's-Suğrâ, s. 87; el-Ukaylî,ed-Oııafdıı'l-Kebîr, H/146; el-Kudâî, Musned. 1/320; İbn Ebî Âsim, Zuhd. s. 81-2: el-Humeydî, Musned. 1/208-9. Bkz. et-Taberî, Munlehob (Zuyûlu Târîhi't-Ttıberî içinde), s. 591. İbn Ha-cer, İsilbe, 11/440.

654

İmam-ı Rabbânî şöyle söyler: "Akl-ı selîmin mevtasının rızası olmayan fani bir lezzeti tercih etmesi doğru olmaz. Kaldı ki mevtası haram lezzetlerin yerine mubah lezzetlerden istifade etmesine izin vermiştir." İmam-ı Rabbânî, Mektûbât, 1/144. (M)..

655

 İbn Asâkir, Tehzili, V/199.

656

İbrahim bin Şebân'a sorulmuş: "Tevekkül nedir?" O da şu cevabı vermiş: "Allah ile senin arandaki bir sırdır. Sırrına kimsenin muttali olmaması gerekir." es-Sulemî, Cevûmhı Adâbi's-Süfyye, s. 320. (M).

657

 İbn Asâkir, Tehzili, V/280.

İbn Mes'ûd diyor ki: "Şeytan her türlü isteğinde kulu yakalamak ister ancak kul ondan kaçar. Ancak mata geldi mi, onu ensesinden yakalar." İbnu'i-Mubârek, Zuhd, s. 193, rakam: 548. (M).

658

Hâtim el-Esam "dört ilmi seçince bütünü ile alemden kurtuldum" dedi. Bunlar nedir sorusuna şu cevabı verdi: "Birincisi: Bildim ki, Allah Teâlâ'nm üzerimde hakkı vardır. Benden başka hiçbir kimse bu hakkı eda etme gücüne sahip değildir. Derhal bu hakkı ödemek için çalışmaya koyuldum. İkincisi: Kısmetime biç rızkın düştüğünü, hırsla çalışsam bile bunun artmayacağını anladım ve rızkı artırma kaygısından kurtularak rahatladım. Üçüncüsü: Kaçmakla kurtulamayacağım birşeyin -ölümün- beni takip etmekte olduğunu anlayınca, derhal ona hazırlık yapmaya başladım. Dördüncüsü: Ululuğu ulu olan bir ilahım var. O, benim her halime vakıftır, anlayışına ulaşınca O'ndan utandım. Yapılması uygun olmayan davranışları terk ettim. Kul Mevlâyı Müteâ.lın kendisine nazar etmekte olduğunu bilirse, kıyamet günü efendisinden utanacağı bir işi yapmaz." Hucvirf, Keşfu'l-Mahcûb, s. 92-3. (M).

659

 îbn Manzûr, Muhtasar, VII1/251.

660

 İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/579.

661

f7^ İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 198-9; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 208; Ebû Nuaym, Hilye., 11/157, 241,

662

 Ebû Nuaym, Hilye, VI1I/35; İbn Asâkir, Tehzîb, 11/178.

663

Dirhemin altıda biri. (M).

664

 Ebû Nuaym, Hilye, VUI/13; İbn Asâkir, Tehzîb, 11/178.

665

Bişr-i Hafi şöyle demiştir: "Zor ameller üçtür: Az malı olduğu zaman cömertlik, yalnız başına iken verâ ve takva sahibi olmak, kendinden korkulan kimse yanında hak ve doğru sözü söylemektir." Abdulkâdir Geylânî, Guın/elu't-TSlibtn, s. 202. (M).

666

·        686 Ebû Nuaym, Hilye X/324; İbnu'l-Mulakkin, Tabakât, s. 70; el-Hatîb, Târîhıı Bağıiâti, 1V/20, V1I/101.

667

Ebû N'uayrn, Hilye, 11/349. (Bu rivayet benzer ifadelerle 696 numarada tekrar gelecek. (M).

Ebu'l-Bahterî anlatıyor: Absoğullarmdan bir zat, ilminden istifade etmek için Sel-març'la arkadaşlık etmiş. Hiçbir işte onu yalnız bırakmamaya gayret ederek Sel-mân hamur yoğurmuşsa o pişirmiş, Selman hayvanlan sulamışsa o alafı hazırlamış. Nihayet suyu o vakitler kabarmış olan Dicle nehrine varmışlar. Selman arkadaşına "bineğinden in de nehirden iç" demiş. Adam da inip içmiş. Ona "biraz daha iç" demiş. O da biraz daha içmiş. Ona sormuş "sence Dicle'nin suyunu ne kadar eksilttin?" Adam "hemen hemen hiç eksilmemiştir" cevabını vermiş. Selman da ona "işte ilim de böyledir. Ondan alıp istifade edersin ancak eksiltmiş olmazsın. O halde sana gerekli olan ilimden istifade edeceğini almaktır" demiş.

Selman ile arkadaşlık yapan zat somasını şöyle anlatır: Den Nehri'ni geçince karşımıza buğday ve arpadan harman yığınları çıktı. Selman bana dedi ki: "Ey Ab-soğuliu! Buraların hâzinelerini bizlere ikram eden Hz. Allah'ın Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) hayattayken de bu hâzinelerden haberdar olduğunu biliyor mus.un?" Ben de "evet biliyorum" cevabını verdim. Sözüne şöyle devam etti: "Zatından başka ilah bulunmayan Allah'a and olsun ki, bizler o zamanlar akşama ve sabaha, yanımızda bir ölçek buğday bulunmaksızın çıkardık."

Adam sözüne devam ederek der ki: Yolumuza devam edip Celûla'ya geldik. Selman burada Allah'ın müminlere ihsan ettiği altın ve gümüşten söz ettikten sonra dedi ki: "Ey Absoğullu! Buraların hâzinelerini bizlere ikram eden Allah'ın Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) hayattayken de bu hazînelerden haberdar olduğunu biliyor musun?” Ben de "evet biliyorum" cevabını verdim. Sonra şöyle devam etti: "Zatından başka ilah bulunmayan Allah'a and olsun ki, onlar o zamanlar akşama ve sabaha, yanlarında bir dinar ve bir dirhem bulunmaksızın çıkarlardı." Ahmed bin Hanbel, Zııhıl, s. 53. Keza el-Heysemî, Zraîiıl, X/324; el-Kandehlevî, HayUu's-SahSh:, 1V429-430. (M).

668

Atâ naklediyor: Hz. Musa "ya Rabbi! İnsanların en iyi hükmedeni kimdir" diye sual etti. Allah Teâlâ ona "insanlara kendisine hükmeder gibi hükmedendir" buyurdu. "Kullarının hangisi en zenginleridir" diye sordu.' Allah. Teâlâ "kendisine taksim ettiğim rızka en razı olanlarıdır" buyurdu. "Sizden ençok korkan kulunuz hangisidir" diye sual etti. Allah Teâlâ "beni en iyi bilendir" buyurdu. İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 188, rakam: 5.33. (M).

669

Ebû Nuaym, Hilye X/236; es-Sulemı, Tabakât, s. 225; İbnu'l-Mulakkin, Tabakât, s. 374-5; el-Kuşeyri, Risale, s. 22.

670

KüiuOI.CM).

671

688 el-Hatîb, Târîhu BağMct, 111/445.

672

İnsan zenginleştikçe başına gelen musibetler artar. (M).

673

eı^Hatîb, Tıîrîhiı Bağdâd, VII / 76; İbn Manzûr, Muhtasar, V/203.

674

el-Heysemî, Zevâid. X/315.

675

Allah Teâlâ "seni fakir bulup zengin etmedi mi" buyurmaktadır. (ed-Duhâ/93, 8). Buradaki mana Allah Teâlâ'nın ihtiyacı kadar bir zenginliği Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) için münasip gördüğü, ihtiyacının üzerinde bir zenginliği tercih etmediğidir. Nitekim zenginlik kelimesi iki manaya gelmektedir: 1-İhtiyacmdan fazla mal sahibi olmak. 2-Yetecek kadar mal sahibi olmak. İşte Allah Teâlâ bunu nebisine vermiştir. Nitekim bir hadiste de şöyle geçmektedir: "Allahım! Âl-i Muham-med'in rızkını yetecek kadar ver." Müslim, ez-Zuhd, rakam-. 19.

676

Ka'b bin Sevvâr'm azadlısı Saîd bin Eymen anlatıyor: Rasûlüllah ashabına sohbet ederken fakir bir zat gelerek zengin birinin yanma oturdu. Zengin ondan kaçınır gibi elbisesini topladı. Bunu gören Hz. Peygamber'in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yüzünün rengi değişti ve "ey falanca! Yoksa zenginliğinin ona gitmesinden, fakirliğinin de sana geçmesinden mi korktun" diye onu azarladı. Adam da "yâ Rasûlellah! Zenginlik

şer mi ki" deyince, Rasûlüllah "elbette. Zenginliğin seni cehenneme çağırırken, fakirliği onu cennete çağırmaktadır" buyurdu. Adam "peki beni bundan ne kurtarır" diye sordu. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "malına ortak etmendir (faydalandır-mandır)" buyurdu. Adam "bunu hemen yapayım" dedi. Diğeri ise "benim onun zenginliğine ihtiyacım yok" deyiverdi! Bunun üzerine Rasûlüllah "kardeşinin bağışlanmasını dile ve onun için dua et" buyurdu. Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 66-7: el-Ga-zâlî, İhyıî, III/366.

677

Büyüklerden bir zat kibirlenen birisine şöyle demiş: "Evvelin pis bir meni, sonun kokuşmuş leş. İkisi arasında ise necaset taşımaktasın." es-Suhreverdî, Avârif, nı/16. (M).

678

İsmail bin Abdullah bin Ebi'l-Muhâcir anlatıyor: Davud aleyhisselâm çok ağlıyor diye kınanınca şöyle demiş: "Bırakın beni, kemiklerin yakılacağı, sakalların tutuşacağı gün, "Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanı yerine getiren pek haşin melekler" (et-Tahrîm/66,6) benim için görevlendirilmeden Önce, ŞU ağlama gününde ağlayayım." Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 112. Keza İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 166. (M).

679

 el-Pesevî, Ma'rife, 11/253. (Bu rivayet benzer ifadelerle 674 numarada daha önce geçmişti. (M).

680

Her hususta Allah'a güvenip dayanmak, dünyevî endişelerden uzaklaşmak, her-şeyi O'na havale etmek, maişet hususunda kaygı taşımamak. (M).

681

693 Ebû Nuaym, Hilye, VII/370; İbn Asâkir, Tehzili, 11/182; İbnu'l-Mulakkin, Tabakill, s. 8.

682

Dirhemin altıda biri. (M).

683

 İbnu'l-Cevzî, es-Sebat İnde'l-Metnât, s. 96; el-Pesevî, Ma'rife, 11/410.

684

el-Kehf/18,82.

685

"Artık kazandıkları işlere karşılık az gülsünler, çok ağlasınlar." (et-Tevbe/9,82).

İbn Abbâs bu ayetle ilgili olarak şöyle söylemiştir: "Dünyanın süresi azdır. Diledikleri kadar gülsünler. Ama dünya bitip Rabbin huzuruna yürüdükleri zaman hiç kesilmeyecek bir ağlama tutturacaklardır." Esed bin Musa, Zuhd, s. 14. Keza ibn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/4'18; es-Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, III/265. (M).

686

709 es-Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, V/421. (Ayetin açıklamasıyla ilgili olarak 861 numaraya da bakınız. (M).

Kays bin Ebî Hâzim anlatıyor: Abdullah bin Revâha birgün ağlamış. Hanımı da ağlamaya başlamış. Eşine "sen niçin ağlıyorsun ki" diye sormuş. O da "senin ağladığını görünce ben de ağladım" cevabını vermiş. Abdullah ona demiş ki: "Cehenneme gireceğim haber verildi ancak oradan çıkacağım haber verilmedi. Ben bu yüzden ağlıyorum." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 294. "Sizden cehenneme uğramayacak yoktur" (Meryem/19,71) ayetini kastediyor olsa gerek. (M).

687

Bir adam Hz. Ali'ye gelerek birisini gammazlayınca, Hz. Ali ona "eğer doğru söylüyorsan (koğuculuk yaptığın için) sana kızarız, yalan söylüyorsan cezalandırırız, dilersen bu işin üzerine gitmeyiz" der. Adam da "ey müminlerin emiri! Ben bu işten vazgeçtim" diyerek pişmanlığını dile getirir. el-Gazâlî, İhya, III/153. (M).

688

Mutarrif bin eş-Şihhîr'in hanımı veya ailesinden birisi vefat etmişti. İhvanından bir grup "hadi kardeşiniz Mutarrif'e gidelim. Şeytan onunla başbaşa kalıp bazı isteklerini yerine getirme fırsatı bulmasın" dediler. Evine vardıklarında, onu saçlarını yağlamış olduğu halde güzel bir görünümle karşılarında buldular. "Birşey-den korktuk da. Umarız Allah sizi ondan korumuştur" dediler ve aralarında konuşmuş oldukları şeyi ona aktardılar. Bunun üzerine Mutarrif onlara şunu söyledi: "Dünyanın tamamı benim olsa, kıyamet günü sunulacak bir şerbet karşılığında vermem istense, hepsini verirdim." İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 187, rakam: 530. (M).

689

Enes bin Mâlik anlatıyor: Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) birgün şöyle buyurdu: "Muham-med'in nefsi kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, Muhammed'in hane halkı ne bir sâ' (*) tahıl, ne de bir hurma ile akşama çıkmışlardır." O vakitler Rasûlül-lah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) dokuz hanesi ve dokuz zevcesi bulunmaktaydı. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 16. Keza Musned, nı/238. (M). (*) Sâ': 2.917 kg.lık, genellikle hububat için kullanılan bir ölçü birimi.

690

İsmail bin Muhammed bin Sa'd bin Ebî Vakkâs anlatıyor: Hz. Ömer'e Bahreyn'den misk ve anber getirildi. O "vallahi, güzelce tartacak bir kadın bulsam, bunu müminler arasında taksim etmek isterdim" dedi. Bunun üzerine hanımı Âtika bintu Zeyd "ben güzel tartarım. Getir de tartayım" dedi. Hz. Ömer ise "hayır olmaz" dedi. Hanımı "niye ki" diye sorunca, Hz. Ömer parmaklarını yanaklarına sürerek şu karşılığı verdi: "Onu alıp bu şekilde yüzüne ve boynuna sürmenden, dolayısıyla diğer müslümanlardan daha fazla istifade etmiş olmandan korkarım." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 175-6. (M).

691

Sa'd bin Ebî Vakkâs anlatıyor: Rasûlüllah'a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "yâ Rasûlellah! En fazla belaya mübtela olanlar kimlerdir" diye sordum. Şöyle buyurdular: "Peygamberler, sonra salihler, sonra da bunlara en çok benzeyenler. Bunlar benzedikleri oranda belaya mübtela olurlar. Dolayısıyla insan dininin durumuna göre belaya mübtela olur. Dini sağlam birisiyse, musibeti artırılır; dininde gevşeklik varsa, musibeti hafif tutulur. Kul, yeryüzünde günahsız olarak yürüyünceye kadar belalar üzerine gelmeye devam eder." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 91. Keza ed-Dâriıııî, er-Rikâk, bab no: 67; İbn Mâce, el-Fiten, bab no: 23; Ebû Nuaym, Hilye, VIII/212; el-Beğavî, Şerhli's-Sunne, V/246. (M).

692

Abdulkâdir Geylânî der ki: "Şükür, dil, beden ve kalb ile olur. Dil ile şükür, hu-dû ve yalvarma ile nimeti itiraftır. Bedenle şükür, her uzvu ne için yaratıldıysa onun için kullanmak, yani ibadet ve taat eylemektir. Kalp ile şükür, daima Allah Teâlâ'nın huzurunda bulunduğunu ve herhalde şükrün lazım olduğunu bilmektir. Kısaca şükür, Allah Teâlâ'ya, verdiği nimetlerle asi ve günahkar olmamaktır." Abdulkâdir Geylânî, Gunyetıt't-Tâlibîn, s. 502, (M).

693

Ebû Nuaym, Hilye, 1/13.

694

Lokman oğluna şu nasihati yapmış: "Yavrum! Altın ateşle sınandığı gibi salih kul da belalarla imtihan edilir. Allah sevdiklerini belalarla imtihan eder. Belaya razı olandan Allah da razı olur, kızana Allah da kızar." el-Gazâlî, Ihyi, IV/130.

Ahmed bin Hadraveyh der ki: "Sabretmeyi, sabırla başarana sabırlı denir. Yoksa, bir yandan sabır, öbür yandan şikayet edene sabırlı denmez." eş-Şa'rânî, Veliler Ansik-lopeâisi, 1/269.

Bişr hastalandı. Tedavi için doktor geldi. Bişr şikayetlerini doktora anlatmaya başladı. Çevresindekiler dediler ki: "Yâ Ebû Nasr! Bu söylediklerinin şikayet olmasından endişe etmiyor musun?" Şu karşılığı verdi: "Hayır, ben sadece Kâ-dir'in üzerimdeki kudret âsârını anlatıyorum." es-Serrâc, luma’, s. 208. (M).

695

Ka'b bin Mâlik aktarıyor: Hz. Mûsâ Allah Teâlâ'ya "ya Rabbi! Yakındaysanız size sessizce münacaat edeyim. Uzaktaysanız bağırarak niyaz edeyim" diye sormuş. Allah Teâlâ da ona "ey Musa! Ben, beni zikredenin yanındayım" buyurmuş. Hz. Mûsâ "yâ Rabbi! Bazı hallerde sizi zikretmekten kaçmıyor, şanınıza uygun görmüyoruz" demiş. Allah Teâlâ "hangi halde" diye sormuş. Hz. Musa da "cü-nupken ve heladayken" diye karşılık vermiş. Hz. Allah da "ey Mûsa! Beni her hâlukârda zikret" buyurmuş. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 110.

696

Eşrefoğlu Rûmî diyor ki: "Zikrullah, üç mertebe üzerinedir: 1) Dil iledir ki, gönül ondan gafildir. Bu, avâmm zikridir. 2) Hem dil hem de gönül iledir. Bu, havassın zikridir. 3) Hem dil, hem gönül, hem de bütün uzuvlarladır. Bu, hassu'l-havâs-Sindlr." Eşrefoğlu Rûmî, Müzekki'ıl-'NiifÛS, s. 384. (M).

697

İbn Mes'ûd anlatıyor: "Şeytan fitneye düşürmek için bir zikir meclisine uğramış ancak aralarını bozmaya muktedir olamamış. Sonra dünyadan bahseden bir grubun meclisine uğramış, aralarını bozup birbirine düşürmüş, onlar da kavgaya tutuşmuşlar. Zikir meclisindekiler gelip aralarını ayırmışlar da ancak ayrılmışlar." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 229.

Ebû Saîd el-Hudrî'den: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Allah Teâlâ kıyamet günü şöyle buyuracaktır: "Biraraya gelenler bugün kerem ehlinin kimler olduğunu öğrenecektir." Rasûlüllah'a (salla’llâhü aleyhi ve sellem) soruldu: "Yâ Rasûlellah! Kerem ehli kimlerdir?" Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) de "zikir meclislerinde zikredenlerdir" cevabını verdi. Esed bin Musa, Zuhd, s. 65-6- Keza Ahmed bin Hanbel, Musned, III/68, 75-6; Ebû Ya'lâ, Musned, II, rakam: Î046, 1403; İbn Hibbân, Ihsan, rakam: 2320; İbn Adiy, Kdntil, III/980; el-beyhakî, Şu-abu'ldnıân, 1/399, rakam: 531. (M).

698

7el-Esmaî'nin br bedeviden aktardığı benzer bir nasihat için 488 numaraya bakınız. (M).

699

Hâris el-Muhâsibî der ki: "Şunu bil ki, sabrın imandaki konumu vücuttaki baş gibidir. Baş kesilince vücud da hayatiyetini kaybeder. Seni kızdıran, onuruna yönelik bir söz işittiğinde affet, duyma. İşte bunlar yapmağa değer işlerdir. Zaten

700

Hz. Ömer de şöyle buyurmuştur: "Allah’tan korkan kızgınlık izhar etmez. Allah'tan korkan dilediğini yapmaz. Kıyamet günü olmasaydı bu gördüklerinizin dışında başka şeyler olurdu. (Ahiret korkusu olmadığında herkes futûrsuzca hareket eder, hiç bir düzen, güzellik kalmazdı)." el-Muhâsibî, Risâletu'l-Musterşidîn, s. 50. (M). 7^ es-Sulemî, Tabakât, s. 93.

701

İbn Şevzeb naklediyor: Geveze kadınlardan bir tanesi Ömer bin Abdulazîz'in hanımının yanma gelmiş. Pejmürde halini görünce "sen müminlerin emirinin hanımısın! Ona yakışır şekilde giyinsene" diye çıkışıp haddini iyice aşmış. Halifenin hanımı ona sormuş: "Kadının kocasının arzuladığı şekilde süslenmesi gerekmez mi?" Kadın da "evet" cevabını verince, ona demiş ki: "Benim kocam da beni böyle İstiyor." Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 409. (M).

716 Ebû Nuaym, Hilye, 1/25; el-Hindî, KenzuT-Ummâl, 1/154; el-Hattâbî, Uzlet, s. 16; es-Sehâvî, Mekâsid, s. 329; el-Irâkî, Tahrtcu Ehâdîsi'l-İhyâ, 11/34.

702

716 İbn Ebî Şeybe, Musannef, XV/65; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 271.

703

Küfeli birisi Ammâr'ı Hz. Ömer'e gammazlayınca ona şu bedduayı yapmıştı: "Eğeı yalan söylüyorsan Allah malım ve çoluk çocuğunu çoğaltsın. Seni ayaklar altına alsın." Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 11/417.

704

 İbn Asâkir, Tehzîb, Vl/227.

705

7^ el-Buhârî, er-Rikâk, bâbu zehâbi's-sâlihîn.

706

770 Ahmed bin Hanbei, Musned, 11/278, 447; el-Hâkim, Mustedrek, IV/438; el-Heysemî, Zevâid, VH/287; el-Hindî, Kenzu'i-Ummûl, XI/191; el-Beyhakî, Adâb, s. 228; el-Munâvî, Feyzu’i-Kadîr, IV/117-.-8, rakam: 4736. (Rivayet daha önce 476 numarada geçmişti. (M).

707

™ Muslini, el-İmân, bâbu beyân! enne'l-İslânı bedee... (65). (Bu rivayet benzer ifadelerle 4,5,6,62,80, 352, 353,717 numaralarda geçmektedir. (M).

708

Müslim, el-İmân, bâbu beyânı enne'l-İslâm bedee... (65). (Bu rivayet 4,5,6,62,80,352,353,716 numaralarda geçmektedir. (M).

709

el-Buhtirî, er-Rikâk, bâbu ref'i'l-emâne. (Bu rivayet benzer ifadelerle 304 numarada geçmişti. (M).

710

Yûnus/10,24.

711

Bkz. el-Ezherî, Telızîbu'l-Luğa, M/fr, en-Nevevî, Şerha Sahihi Müslim, XVI/1Û1. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, XI/335'de şöyle söyler: "el-Beyhakî birinci tevili alarak, bu hadisi Kitâbu'l-Kadii'da, kâdînm iki hasım arasında eşit davranması bahsinde zikretmiştir." Ayrıca bkz. el-Hattâbî, Uzlet, s. 48.

Abdurrahman bin Yezîd anlatıyor: İbn Mes'ûd "sizler bugün ashabtan daha uzun bir süre amel etmektesiniz. Daha uzun bir zaman sürecinde namazlar kılmaktasınız. Daha fazla namaz kılmaktasınız. Ancak buna rağmen onlar sizden daha hayırlıydılar" dedi. Ona "niçin" diye sorulunca şu cevabı verdi: "Onlar dünyada sizden daha fazla zâhid idiler ve ahirete daha çok rağbet etmekteydiler." İbnu'l-Mubârek, Zahit, s. 173, rakam: 501. (M).

712

 el-A'râf/7,187.

713

el-En'âm/6,111.

714

Bkz. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, XI/335.

Haris el-Muhâsibî diyor ki: "Sadece akıllı, bunun yanında muttaki olanlarla birlikte ol. Basiretli alimlerle birlikte otur. Çünkü Hz. Peygamber'e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "hangi oturduğumuz kimse hayırlıdır" diye, sorulduğunda "gördüğünüzde size Allah'ı hatırlatan, konuşması ilminizi ziyadelendiren, ameli de ahireti akla getiren kimsedir" (el-Munâvî, Feyzu'l-Kadtr, IU/468) cevabım vermişti. el-Muhâsibî, Risülelu'l-Mustsrşuiîn, s. 59. (M).

715

727 el-Heysemî, Zevııid, X/231; el-lrâkî, Tahrfcu Ehâdtsi'l-İln/S, 1V/54; ibn Manzûr, Muhtasar, V111^ (Bu zamanınızda beğenmediğiniz şeyler ifadesi 'insanlardan kanlarınıza yönelik saldırılar' şeklinde); el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, Xl/187 (Bu zamanınızda beğenmediğiniz şeyler, ifadesiyle, nakleder); el-Hattâbî, Garî-bu'l-Hadîs, 11/338.

Müellif yukarıdaki hadisin ardından şöyle söyler: "Bu hadisi sadece bu tarikle biliyorum. Metni garîbtir ve el-Ukaylî bunun rivayetinde teferrüd etmiştir."

716

el-Hattâbî, Uzlet, s. 79. Bkz. Ayrıca bkz. es-Selıâvî, Mekûsid, s. 356.

Ebû Nuaym, İlliye, H/83; İbn Asâkir, Tehzil), 111/176; İbn Sa'd, Tabakât, VI/164-5.

717

Şehr bin Havşeb anlatıyor: Ölüm meleği Süleyman aleyhisselamm huzuruna girmiş. Hz. Süleyman ile birlikte oturanlardan birisine sürekli bakmaya başlamış. Hz. Süleyman'ın yanından ayrıldıktan sonra, adam "bu kimdi" diye sormuş. Hz. Süleyman da "ölüm meleği idi" cevabını vermiş. Adam "sanki benim ruhumu almak istermişçesine hep bana bakıyordu" demiş. Hz. Süleman ona "ne istiyorsun" diye sormuş. O da "beni rüzgarla Hindistan'a göndermenizi istiyorum" demiş. Hz. Süleyman da -üzgarı çağırmış, rüzgar onu alıp Hindistan'a götürüp bırakmış. Ölüm meleği bilahere tekrardan Hz. Süleyman'ın huzuruna gelince ona sormuş: "Benim meclisdekilerden birisine neden devamlı bakıyordunuz?" Ölüm meleği de şu cevabı vermiş: "Ona şaşırmıştım. Çünkü ruhunu. Hindistan'da almam emredilmişti ancak sizin yanınızda duruyordu." Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 71. (M).

718

 İbnu’l-Mubârek, Zuhd. s. 65; Ebû Nuaym, Hilye, IV/104-5.

719

Benzer manada: Ebû Nuaym, Hilye, IV/104.

720

 Ebû Nuaym, Hilye, 111/2.38; İbn Asâkir, Telaîb, Vl/226.

721

 el-Hattâbî, Uzlet, s. 30.

722

 Abdurrezzâk, Mitseline/, Xl/246-7; el-Hattâbî, Uzlet, s. 81; Gartbu'l-Haılts, 11/586.

723

 el-Hattâbî, Uzlet, s. 80-1; İbn Ebî Şeybe, Musannef, VII1/703; İbn Hacer, İsılbe, 111/327. Ayrıca bkz. İbn Ab-dilber, İslîâb, ffl/327.

724

 İbrıu'l-Mubârek, Znlııl, s. 60-1; İbnu'l-Esîr, UsduT-Gâbe, ÎV/261; İbn Manzûr, Muhtasar, VHI/74-5; İbn Ha-cer, el-Metûtibu’l-Âliye, 11/400; es-Saydâvî, Mucemu'ş-Şîîyûh, s. 103 -4; Hayseme bin Süleymân et-Tarab-lusî, Hayseme bin Süleyman (hadislerinin bulunduğu eser), s. 209; el-Hindî, Kenztıl-Umtnâl, XIV/578.

725

 Ebû Nuaym, Hilye, VIII/344; İbnu'l-Mulakkin, Tabakât, s. 118; el-Hattb, Târthu Kağdml, VI1/77; İbn Asâkir, Tehnb, 111/242. Ayrıca bkz. er-Râfiî, Tedvin, IV/83.

726

es-Sehâvî, Mekâsid, s. 357; el-Hatîb, Tdrîhu Rağdad, XU /351-2.

727

74‘- el-Hatîb, Târthu Buğıhıd, XII/491.

728

 el-Hatfâbî, Uzlet, s. 67: es-Subkî, Tabakât, 11/320.

729

es-Subkî, Tabakât, 11/320; cl-Hamevî, Mu’cemu'l- Udebâ, X1X/189.

730

 el-Beyhakî, Kubrâ, X/89; el-Beyhakî Adâb, s. 145; Erbeûn, s. 147.

731

Ahmed bin Hanbei, Musned, 11/43, V/365; el-Buhârî, el-Edebu'l-Mufred, s. 140-1; et~Tinııizî, Sıfatu'1-Kıyâ-me, bâbu mâ câe fî sıfatı evâni'l-havd'dan sonraki yedinci bab, bab no: 55, rakam: 2507; İbn Mâce, el-Fi-ten, bâbu's-sabr ale'l-belâ; Ebû Nuaym, Hilye, VII/365, V/62; Târihti Esbehnn, 1/175; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, X/512; el-Metâlibu'l’Aliyye, 111/8,174). Ayrıca bkz. es-Saydâvî, MıTcentu'ş-Şuyûh,s. 421; İbn Ebî Şeybe, Musatınef, VIII/565.

732

el-Heysemî, Zevâid, V/215,236; el-Elbânî, Silsilelu'CEhâdîsi's-Sahlha, 1/74Ü, rakam: 457. (M).

733

Musa bin Ebî İsâ anlatıyor: Hz. Ömer Hariseoğullarmın su temin ettikleri kaynağa gelince Muhammed bin Mesleme'yi gördü. Ona “yâ Muhammed! Beni nasıl görüyorsun" diye sordu. O da "vallahi, seni arzuladığım ve senin için hayır mu-rad edenlerin görmek istediği gibi görüyorum. Seni (devlete) mal toplamaya karşı kararlı, ona karşı namuslu, taksim etmede de adaletli görüyorum. Eğer haktan meyledecek olursan, eğri okun düzeltme aletinde düzeltildiği gibi seni doğrulturuz" karşılığını verdi, Hz. Ömer "nasıl dedin" diye sorunca, o da "eğer haktan meyledecek olursan, eğri okun düzeltme aletinde düzeltildiği gibi seni doğrulturuz" sözünü tekrarladı. Bunun üzerine Hz. Ömer "beni, haktan sapacak olduğumda düzeltecek insanlar içinde bulunduran Rabbime hamdolsun" dedi, ibnu'l-Mübarek, Z»hd, s. 179, rakam: 512.

Hz. Ömer şunu da demiştir: "Bana kusurlarımı gösterene Allah rahmet etsin." es-Serrâc, Lııma', s. 133. (M).

el-Hâkim, Mustedrek, 1X1/343; el-Heysemî, Zevâid, VlI/283.

734

ed-Diîrmıî, el-Mukaddime, bâbun fi'I-ictinâbi'l-ehvâ.

735

Vekî', Zıılııl, III/853; et-Taberânî, Kebîr, IX/412; el-Hattâbî, llztei, s. 113; İbn. Ebî Şeybe, Musımnef, V/565. Müellif yukarıda hadisin ardından "bu söz Hz. Ali'den de rivayet edilmiştir. Bazı zayıf raviler bunu Abdullah bin Mes'ûd'dan muttasıl senedle rivayet etmişlerdir ancak sağlam değildir" der ve diğer rivayete geçer.

736

el-Humeydî, Musned, 1/129; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 66; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 165; Vekî, Ahim-ru'l-Kudât, 1/38 (Kim insanların övgüleri peşinde olursa şeklinde); Zuhd, III/844; İbn Ebî Şeybe, Musannif, XI/123.

737

 es-Sehâvî, Mekâsid, s. 633.

738

7J~ el-Kudâî, Musned, 1/299-300; İbn Adiy, Kâmil, 11/2076 (Kim insanların övgüsü peşinde olursa ifadesiyle nakletmiştir); Abdurrezzak, Mtısannef, XI/451; Vekî', Ahbâru'l-Kudât, 1/38; el-Heysemî, Keşful-Estâr, IV/218; Zevâid, X225; es-Sehâvî, Mdclsid, s. 633.

739

 el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, XV/790 (Allah'ın sevgisini kulların övgüsüne tercih eden için..." ifadeleriyle); es-Sehâvî, Mekâsid, s. 634.

740

 el-Beyhakî, Esmâ, 11/267; Vekî', Ahbâru'l-Kudât, 1/38; es-Sehâvî, Mekâsid, s. 633.

Müellif hadisin ardından hadisin ravisi Osman'ın hadisi bazan merfu bazan da mevkuf rivayet ettiğini nakleder.

741

el-Beyhakî, Esimi, 11/267 (mevkuftur der).

742

 el-Kudâî, Musned, 1/301-2; İbn Hibbân, İhsan, 1/274; el-Birr ve's-Sıla, bâbu zikri'l-ahbâr amma yecibu ale'l-mer'...

743

Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 164.

744

 el-Kudâî, Musned, 1/300-1; İbn Hibbân, thsân, 1/247, el-Birr ve'l-İhsan, bâbu zikri rızâi'llâh...; el-Hindî, Kenzu'l-Umnıûl, III/160.

745

Ebû Ali ed-Dekkâk anlatıyor: "Bir talebe hocasına sormuş: "Kul Allah'ın kendisinden razı olduğunu bilebilir mi?" Hocası "hayır. Bunu nasıl bilsin? Allah'ın razı olması gaybe müteallik bir husustur" cevabını vermiş. Veli bir zat olan talebe "bilir" demiş. Hocası "nasıl bilir" diye sormuş. O da şu karşılığı vermiş: "Kalbimin Allah'tan razı olduğunu anlarsam Allah'ın da benden razı olduğunu bilirim." Hocası da "gerçekten güzel söyledin" demiş. el-Kuşeyrî, Risâfc, s. 104. (M).

746

 Yakın ifadelerle: el-Beyhakî, Menâkibu'ş-Şâfiî, 11/173.

747

 Ebû Nuaym, Hilye, IX/124; el-Beyhakî, Menâkibu'ş-Şâfiî, 11/195.

748

Ebû Nuaym, Hilye, VI/386; VUI/338.

749

 İbnu'l-Cevzî, Sîrel, s. 163.

750

 el-Hattâbî, Uzlet, s. 72; Ebû Nuaym, Hilye, 11/372.

751

 es-Sulemî, Tabahit, s. 11.

752

İbn Manzûr, Muhtasar, IX/220.

753

 İbn Asâkir, Tehzili, 111/239.

754

 Ebû Nuaym, Hilye, III/6; el-Pesevî, Ma'rife, 11/237.

755

En.es'naklediyor: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ademoğlu kurbanlık koyun gibi kıyamet günü Rabbin huzurunda durdurulacak. Allah "sana verdiğim mal mülkü ne yaptın" diye soracak. O "ey Rabbim! Onları biriktirip artırdım. Beni dünyaya çevir de olduğundan daha fazlasını sana getireyim", cevabını verecek. Allah da ona "malından, önden ne gönderdin" diye tekrar soracak. O yine ""ey Rabbim! Onları biriktirip artırdım. Beni dünyaya çevir de olduğundan daha fazlasını sana getireyim" diyecek. Allah Teâlâ.da "hayır" buyuracak. "Önden birşey göndermedin." Adam sonra hesaba çekilecek. Bir de bakılacak ki bir hayrı yok. Emir verilip cehenneme atılacak." Esed bin Musa, zm, s. 67. Keza el-Tirmizt, Sıfa-tu'İ-Kıyâme, bab no: 6; el-Munzİrî, Terğîb, 11/545, (M).

756

Ebû Nuaym, Hilye, VH/21.

757

77^ el-En'âm/6,68.

758

en-Nisâ/4,10.

Ebu'l-Mevâhib eş-Şâzelî diyor ki: "Arkadaşlık ve sohbet toplantıları için seçtiğim bazı edepli hareketler vardır. Ki onları burada anlatacağım, Sırası ile onlar: 1-Dünya ehli ile oturman: Bunlarla otururken, dünyalıklarına gönlünü kaptırma... 2-Ahiret ehli ile oturman: Bunlarla olurken, Kur'ân'ın öğütlerine uy; Rasûlül-lah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) edepli hareketlerini özünde uygula... Bilhassa, ebedi alemi büyük bilmekte kusurlu olma... 3-Padişahlarla oturman: Bunlarla olurken, adalet ehli yolunu izle. Akıllı kimselerin siyaset yoluna gir. Ama, bütün bu yoldaki fikirlerini açıklarken, edebini korumayı bil.. Özellikle, onların elinde bulunan şeylere karşı, iffet sahibi olmaya bak.. 4-Bilgili kimselerle oturman: Bu zümre ile otururken, sahih rivayetlere göre konuş... Malum, hak mezheplerin, belli sözleri dışına çıkma... Onlara munsıf davran, hevâî işlere göre konuşma.. Bilhassa sözde. Yani bir fikirde.. Haliyle, doğruya uyarsa... Bu arada cidal olmamalı... Çekişme olmamalı... Yani, onlardan üstün görünmek hevesi için... 5-Sofiye ile oturman: Yani, tasavvuf ehli kimselerle... Evet, bu zümre ile otururken hakîki hallerini görerek otur. Ki, onların bu halleri; kendilerini inkara kalkanlara karşı bir hüccettir... İşte.,. onların bu hallerini gör; öyle otur... Ama dıştan önce, iç edebini gözeterek... 6-İrfan sahipleri ile oturman: Bunlarla, arzu ettiğin gibi oturabilirsin... Sebebine gelince: Onların vanmda; herşeyin, marifet yoluna dönük bir yüzü vardır. Ne var ki; durum, anlatıldığına göre olmakla birlikte burada da iki şarta riayet etmen gerekir: a) Saygı ile kelam etmek, b) Bir de iyi edepli olmak. -Şa'râm, Veliler Ansiklopedisi, HJ/1107-8. (M).

759

en-Nûr/24,30.

760

 el-İsrâ/17,36.

761

Enes bin Mâlik naklediyor: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: Miraca çıkarıldığım gece bir topluluğa uğradım. Dudakları ateşten makaslarla kesilip duruyordu. "Bunlar kimlerdir" diye sorduğumda Cebrail şu cevabı verdi: "Bunlar dünyada Allah'ın kitabında "hiç düşünmüyorlar mı"yı okudukları halde, insanlara iyiliği emredip kendilerini unutan vaizlerdir." Ahmed bin Hanbel, Zuhd,s. 76-7.

Cündüb el-Becelî diyor ki: "İnsanlara nasihat edip kendisini unutan insan, başkalarını aydınlatıp kendisini yakan mum gibidir." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 267. (M).

762

İbn Sîrîrie, gıybetini yapanı affetmesi söylenince şu cevabı verir: "Gıybeti ben haram kılmadım ki helal edeyim. Gıybeti haram kılan Allah Teâlâdır. Allah Te-âlâ'nın haram kıldığını ise asla helal etmem." el-Gazâlî, ihyıi, in/150.

İbrahim bin Edhem bir davete çağrılır. Oturunca insanlar başlarlar gıybet etmeye. Bunun üzerine onları uyarır: "Bizde et ekmekten sonra yenir ancak siz yemeğe etle başladınız." O bu sözüyle şu ayete işaret ediyordu: "Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemeği sever mi? İşte bundan iğrendiniz." el-Hucurât/49,12. el-Kuşeyıî, Ki-sıîle, s. 69. (M).

763

Koyunun bacağını kıran köle Ebû Zer'in huzuruna gelir. Ona sorar: "Bu koyunun bacağını kim kırdı?" "Ben kırdım" karşılığını verir. "Niye böyle yaptın" deyince, "kasten yaptım" cevabını verir. "Niye ki" diye sorunca da, "seni kızdırayım da beni döğesin ve böylece günaha giresin diye" der. Ebû Zer ise ona "ben de, beni kızdırmak için seni teşvik eden şeytanı kızdıracağım" der ve onu azad eder, es-Subreverdî, Avârif, 111/37-3. (M).

764

77^ Ebû Nuaym, Hilye, 1/240; İbn Manzûr, Muhtasar, Vlll/333; ei-Hatib, Târıhu Bağıliid, V1II/435; İbnu'l-Cev-zî, Kitâbu'l-Mevzûâl, III/184-5 (Şöyle der: "Bu Rasûlüllah adına uydurulmuş bir hadistir, der); es-Suyûtî, Leâii, 11/376 (Burada İbnu'l-Cevzî'yi tenkid etmiş ve şöyle demiştir: "Ben de diyorum ki: Bunun başka bir tariki daha vardır. el-Beyhakî Zuhd’de bunu zikretmiştir." es-Suyûtî böyle dedikten sonra el-Beyha-kî'nin yukarıdaki metin ve senedini zikreder); el-lrâkî, Tahrîcu Ehâdîsi'l-İhyâ, 11/197. Bu rivayet başka tarikle de Muâz'dan gelmektedir. Bkz. es-Suyûtî, Leâii, 11/377. (Benzer bir rivayet 493 numarada daha önce geçmişti. (M).

765

es-Sulemî şöyle söyler: "Tövbe, tüm kötü halleri bırakıp bütün güzel hallere yönelmektir. Tövbe bütün harab olanları imar etmek ve bütün var olan yanlışları yıkmaktır. Tövbe tabiatı düzeltmektir, ilme tabi olmaktır. Yine tövbe kulun yalpalamaktan istikamete dönmesidir. Tövbe geçen vakitlere hep pişmanlık duymak, yanlış fiilleri ıslah etmekle meşgul olmaktır. Yine tövbe her kötüden rücû etmek ve nefsi kontral altında tutarak rucûda istikamet üzere bulunmak, ihmal edilen hususları tedarik etmek, ifsad edilenleri de tashih etmektir." es-Sulemî, Dere-câlu'l-MuıımelM, s. 167. (M).

766

,765 Muhammed bin Sîrîn'e "Allah'a en yakın ve kulu Allah'a en çok yaklaştıran edebin hangisi" olduğu soruldu. Şu karşılığı verdi: "Hakk'ın rubûbiyetini tanımak (ma'rifet), O'na itaat etmek, genişlik zamanında harnd, darlık zamanında sabretmek." eö-Serrâc, l.unu/, s. 151. (M).

78(f Ebû Nuaym, Hi/ye, IX/279-80; ibn Hacer, İsâbe, 11/98; el-Irâkî, Tahrîcu EhıîdîsiT-İlıyâ, 1/32; ez-Zebîdî, Şer İni İhyai Ulûmi'd-Dîn, 1/232.

767

İbn Manzûr, Muhtasar, IH/62; İbn Hacer, İsâbe, II/98. Ayrıca bkz. er-Râfiî, Tedvin, s. 74.

768

es-Sulemî, Tabakât, s. 26.

769

782 îbn Manzûr, Muhtasar, V1U/252. (Zü'n-Nûn'un benzer sözleri 311 ve 312 numaralarda geçmişti. (M).

770

754 Sûfîlerden biri şöyle demiştir: "İmanın sıdkıyeti, Allah'a tazim etmek ve yine Allah'tan haya etmektir." el-Kelâbâzî, Taamıf, s. 93. (M).

771

İmam-ı Rabbânî der ki: "Ulemanın vazifesi fetva vermektir. Ehlullahm vazifesi ise ameldir. Batma ihtimam göstermek zahire ihtimam göstermeyi de gerektirir. Bâtına ihtimam gösterip zahire ihtimam göstermekten aciz olan insan mulhiddir. Bu kimsenin bâtmî halleri de istihraçtır. Bâtınî halin sıhhatinin alameti, kişinin zâhirde şerî ahkamla bezeli olmasıdır. İstikamet yolu da işte budur." İmam-ıRabbâ-nî, Mektûbât, 11/136. (M).

772

Ebû Hureyre birgün çarşıya gelir ve oradakilere "Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) mirası camide taksim edilirken, siz burada mı duruyorsunuz" diye seslenir. Halk hemen çarşıyı terk edip mescide koşuşur. Taksim edilen bir miras olmadığını görünce geri dönerler ve "yâ Ebû Hureyre! Biz camide taksim edilen bir miras falan görmedik" derler. Onlara "peki ne gördünüz" diye sorar. Halk da "bazılarının Allah'ı zikrettiğini, bazılarının Kur'ân okuduğunu gördük" karşılığını verirler. Ebû Hureyre onlara "işte Rasûlüllah'm (salla’llâhü aleyhi ve sellem) mirası budur" der. el-Gazâlî, İhya, 1/303. (M).

773

 cl-Furkân/25,63.

774

el-Beğavî, Şerlıu's-Sume, XHI/5S-6; Abdurrezzâk es-San'âtû, Musannef, X/450-l; Ahmed bm Hanbei, Musned, 11/267. (Benzer rivayetler 785 ve 786 numaralarda geçmektedir. (M).

775

Muslini, el-Birr ve's-Sıla, bâbun izâ ehabbe'llâhu abden habbebehû. ilâ ibâdih; Mâlik, d-Muvatta', Kitâ-bu'l-Câmi', bâbu mâ câe fi’l-mutehâbbîne fi'llâh; el-Mizzî, Tuhfe, 1X/417; el-Beğavî, Şerhu's-Sımne, XI-U/55; İbn Hibbân, İlişim, el-Birr ve'l-İhsân, bâbu zikri'l-ahbâr an mahabbeli ehli's-semâ ve'l-erd el-ab-de'llezî yuhibbuhu'llâh.. (Benzer rivayetler 784 ve 786 numaralarda geçmektedir. (M),

776

79® (Hadis benzer ifadelerle 784 ve 785 numaralarda da geçmektedir. (M). Hadis bu kıssayla birlikte Muslini, el-Birr ve's-Sıla, bâbun izâ ehabbe'llâhu abden habbebehû ilâ ibâdih'te geçmektedir.

777

Ebû Nuaym, Hilye, 1/227; İbn Ebî Âsim, Zuhd, s. 64; el-Heysemî, Zevdid, X/248; ez-Zehebî, Mizânu'I-İ'U-dâl, III/563; es-Suyûtî, Sağîr, 1/514; el-Munâvî, Feyzu'l-Kadîr, III/260-1); İbn Hacer, d-Ületfilibu'l-Âliye, 111/206.

778

İbn Mâce, ez-Zuhd, bâbu's-senâi'l-hasen; et-Taberânî, Kebîr, XU/170; İbnu'l-Mubarek, Zuhd, s.154; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 13; Ebû Nuaym, Hilye, IH/80; el-Munâvî, Feyzu'l-Kadîr, 111/65; el-Bûsırî, Zevâid, 11/344.

779

ej-Hâkim, Mustedrek, 1/378.

Müellif hadisin ardından el-Bühârî' nin bunu biri mursel olarak iki yerde rivayet ettiğini söyler. Rivayetin İkincisinin lafzı şudur: "Cennet ehli, kulakları sevdiği övgülerle ölen kimselerdir." İlk rivayet: el-Bu-hârî, Kebîr, 11/93. İkinci rivayet: el-Buhârî, Kebîr, 11/93; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 60 (Nuaym bin Ham-mâd'ın ziyadesi olarak); el-Heysemî, Keşfu'l-Estâr, IV/231-2; Mecnıeu’z-Zevâid, 'K/TTL.

Hz. Ömer şöyle demiştir: "Töhmet altında kalabileceği yerlerde bulunan, hakkında sû-i zan besleyeni değil kendisini kınasın." el-Gazâlî, ihya, n/200. (M).

780

Ahmed bin Hanbel, Mlısneıt, 111/38; el-Heysemî, ZeıınU, X/272-3; İbn Hibbân, İlısıîn, 1/292, el-Birr ve'l-İhsan, bâbu zikri'l-beyân bi enne'llâhe Celle ve Ala...; İbnu'l-Cevzî, İlel, 11/826.

781

7® el-Heysemî, Zevâid, X/272; Abdurrezzak, Musannef, XI/145.

782

Meryern/16,96.

783

 es-Suyûd, ed-Durru’l-Mensûr, V/545.

784

 İbn Ebî Şeybe, Musannef, ÂII1/373.

785

el-Beğavî, Şerhu's-Sunne, XI!/.56; Abdurrezzak, Musannef, X/451; Vekî', Zuhd, BI/847; İbn Ebî Şeybe, Mh-sanııef, XHI/313; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 153; İbn Hacer, ri-MetUlibu'l-Âln/e, HI/172.

786

809 Meryem/19, 96.

787

Ebû Nuaym, Hilye. 11/345; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 378.

788

el-Beyhakî, Erbeûn-, d-Esmii' ve's-Sıfâl, 11/251; Kubrıî, III/346; X/219. Müellif yukarıdaki rivayetin ardın-dan bunun el-Buhârfde geçtiğini söyler. Bkz. el-Buhârî, er-Rikâk, bâbu't-tevâdu'.

789

Alimedbin Hanbel, Musned, VI/256; Ebû Nuaym, Hilye, 1/5; el-Heysemî, Keşfu'l-Estâr, IV/241-2,248 Z,e-vâid, X/269, 11/247; el-Kudâî, Musned, 11/327; el-Hindî, Kenzu'İ-Ummıîl, 1/203; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI/341.

790

Bkz. el-Beyhakî, Es/nâ, 11/251; Erbeûn, s. 52. Bkz. el-Beğavî, Şerhu's-Sunne, V/21; İbn Hacer, Fethu'l-Bdrf, XI/346.

791

es-Sulemî, Tabakât, s. 161. (Cüneyd'den gelen benzer bir rivayet 132 numarada daha önce geçmişti. (M).

792

 Bkz. el-Beyhakî, Esmâ, 11/251-2; Erbeûn, s. 52; İbn Hacer, Fetlıu'l-BM, XI/344. el-Beyhakî şöyle söyler: "Yaptığım... birşeyde böylesine tereddüt etmem" ile kastedilen -yine de en iyisini Allah bilir- şudur: Melekleri peyderpey ona göndermesi veyahutta eceli gelip vefat ettirene kadar, kulunun yapmış olduğu dualar sebebiyle tehlikelerden kurtarıp, nusret etmesidir. (Dolayısıyla hadiste geçen tereddüt kelimesi, tereddüt etmek değil, mütemadiyen yardımına gitmek anlamındadır). Bu zikrettiğimiz manaya Ebû Süleyman el-Hattâbî ile başkaları da işaret etmiştir. Bkz. Erbeûn. Keza bkz. el-Beğavî, Şerhu's-Sunne, V/20.

793

 et-Taberânî, Kebîr, VUI/244; VIII/264; el-Heysemî, Zevâid, 11/248; Ebû Nuaym, Hilye, VI1I/175; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 1/229; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, XI/342.

794

Müellif yukarıdaki hadisin ardından şöyle söyler: "es-Sülemî'nin rivayetinde "kulumun en iyi ibadeti" şeklinde geçmektedir."

Bu sözüne 28 numarada işaret edilmişti. (M).

795

et-Taberânî, Kebîr, III/266-7; el-Heysemî, Zevâid, 1/57; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XI/43; el-İmân, s. 43; İb-nu'l-Mubârek, Zuhd, s. 106; İbn Hacer, İsâbe, 1/290; Abdurrezzâk, Musannef, XI/129; İbn Hacer, İsâbe, 1/290, 260; el-Heysemî, Zevâid, 1/57; el-Irâkî, Tahrîcu Ehâdîsi'l-İhyâ, IV/220; et-Taberî, Muntehab, Zııyûlu Târihi'l-Tabert içinde, s. 588.

796

İbnu'l-Cevzî, İlel, 11/791.

797

8U Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Musned, s. 337; Ahmed bin Hanbei, Musned, HI/359; el-Hâkim, Mustedrek, 11/349; el-Munâvî, Feyzu'l-Kadîr, IV/498; el-Heysemî, Keşfu'l-Estdr, 1/318; Zevâid, H/211.

798

Ahmed bin Hanbei, Musned, V/78-9, 363; en-Nesâî, Kubrâ, er-Rekâik (Rivayet şöyledir: Badiyeden bir adamın yanma vardık. Bedevi bizlere şunu anlattı: "Rasûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) elimi tuttu ve Allah'ın kendisine öğrettiklerinden bana öğretmeye başladı. Ondan ezberlediklerimin içinde şu sözü de vardr. "Allah'tan korkarak birşeyi bırakırsan, Allah sana mutlaka ondan daha hayırlısını verir." Bkz. eî-Mizzî, Tuhfe, XI/199); el-Beyhakî, KubrâN/335; İbnu'l-Mubârek, ZhM, s. 412; Vekî bin el-Cerrâh, Zuhd, 11/635; el-Ku-dâî, Musned, 11/178-9; İbn Hacer, el-MeiSlibu'l-Âİİye, III/216-7; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, IÜ/96; ei-Beyha-kî, Âdâb, s. 509; el-Heysemî, Zevâid, X/296.

799

·        813 Müminin niyeti Allah rızası olursa, her yaptığına sevap vardır. Nitekim Hz. Ebûbekr şöyle demiştir: "Müminin durumuna hayret ediyorum doğrusu. Ağzına koyduğu lokmada bile ecir vardır." Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 1/325. (M).

800

·        814  Ahmed bin Hanbei, Musned, 11/323 (kapısında iki sancak ifadesi, elinde İlci sancak şeklinde); el-Heyse-ınî, Zevâid, 1/132; el-Hindî, Kenzu'l-UmmUl, XV/400.

801

et-Taberânî Kebîr. VIII/121; el-Heysemî, Zevâid, X/268. Ayrıca bkz. Ebû Nuaym, Hilye, VI/118; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, V/99; İbn Adiy, Kâmil, 1V/1523; el-Kudâî, Musned, 1/387; el-Hindî, KenzuT-UmmSl, XI/88. Eserin yazma nüshasında haşiyede şu not vardır: "Sağânî bu hadisi mevzular arasında zikretmiştir (*) ancak doğru yapmamıştır. Yaptığı nasıl doğru olsun ki hadisi Tirmizî Sünen'inde rivayet etmiştir. (**). Aynı şekilde et-Taberî tefsirinde rivayet etmiştir. (***) Keza el-Beyhakî'nin hocası Hâkim de rivayet etmiştir. Allah Teâlâ hepsine rahmet etsin/' (*) s. 51. (*♦) et-Tefsîr, bâbu tefsiri Sûreti'l-Hicr. (***) XIV/31-2.

802

17 numarada daha önce geçmişti. (M).

803

Yahyâ bin Muâz'a "insan ne zaman zâhid olur" diye sorulduğunda, "dünyayı talep edenin dünyaya hırsı ne kadarsa onun da dünyayı terk etmeye hırsı o kadar olduğunda" cevabını verdi. el-Mekkî, KûhfbKwlûb, 1/252. (M).

804

 es-Sulemî, Tabakât, s. 18; Ebû Nuaym, Hilye, III/394.

805

£bû Nuaym, Hilye, IT/129. Burada kuş yerine ceylan ifadesi geçmektedir.

806

·        828 et-Tirnıizî, el-Kader, bâbu mâ câe enne'llâhe ketebe kitaben li ehli'l-cenneti ve ehli'n-nâr; Ahmed bin Hanbei, Musned, 111/106,111/230; İbn Hibbân, İhsân, X/278, el-Birr ve'l-İhsân, bâbu zikri'l-ahbâr bi enne men vuffika li'l-ameli's-sâlih...; el-Hâkim, Mustedrek, 1/339-40; el-Beğavî, Şerhu's-Sunne, X1V/29O; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 325; el-Heysemî, Zevâid, VII/215; İbn Ebî Âsim, Sürme, 1/175; el-Beyhakî, Esma, 1/253-

807

Ahmed bin Hanbel, Musned, IV/412; İbn Hibbân, Sahih, er-Rekâik, bâbu zikri'l-ahbâr bi enne'l-im'âne fi'd-dunyâ yedurru fi'l-ukbâ ke mâ enne'-im'âne fî talebi'l-âhireti yedurru fî fudûli'd-dunyâ, 11/46-7; el-Hâkiın, Mustedrek, IV/308; 1V/319; el-Beğavî, Şerhu's-Sunne, XIV/239; el-Kudâî, Musned, 1/258-9; el-Beyhakî, Kubrâ, III/370, Âdâb, s. 501; İbn Ebî Âsim, Z.uhd, s. 61; el-Heysemî, Zevâid, X/249.

808

ez-Zumer/39, 22. ■

809

82^ el-Hâkim, Mustedrek, IV/311; es-Suyûtî, ed-Durru’l-Mensftr, VII/219.

Süfyan anlatıyor: Rasûlüllah'ın (salla’llâhü aleyhi ve sellem) yanında bir adamdan övgüyle bahsedilince Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) "ölümü hatırlamak babında nasıldı" diye sordu. "Ölümü hatırlayan birisi değildi" demeleri üzerine, Rasûlüllah "öyleyse bahsettiğiniz gibi biri değilmiş" buyurdu. Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 34-5. Keza İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 90; Ebû Nuaym, Hilye, VII/299. (M).

810

et-Taberânî, Kebîr, 11/305; el-Heysemî, Zevâid, X/311; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, KV/775); es-Suyûtî, Sa

811

ğır, 11/655; el-Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, XIV/446 (Şu lafızla rivayet etmiştir: Kim dünyada azık

812

hazırlarsa Allah kıyamette ondan faydalandırır). (Bu hadis 125 numarada daha önce geçmişti. (M).

813

82^ Ebû Nuaym, Hilye, VI/353; el-Heysemî, Keşfu'i-Estâr, İV/247-8; Zevâid, X/289; es-Sehâvî, Mekâsid, s. 217; İbn Ebî Âsim, Zuhd, s. 54; el-Kudâî, Musned, 1/118; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, Vl/401; Ebû Nuaym, Târîhu Esbehân, 1/340; Ebû Abdirrahman es-Sulemî, Tabakât, s. 16-7. (Bu rivayet 436 ve 472 numaralarda daha önce geçmişti. (M).

814

Bkz. İbn Manzûr, Muhtasar, VII/85; İbn Sa'd, Tabakât, V/396.

·        827  İbn Manzûr, Muhtasar, VIII/251-2.

·        828 Ebû Nuaym, Hilye, VIII/12-3.

815

 Ahnıed bin Hanbel, Zuhd, s. 319. (Mâlik'in benzer sözleri 431'de geçti, 824 numarada gelecek. (M).

816

Mâlik'in benzer sözleri 431 ve 823 numalarda geçti.

817

 es-Sulemî, Tabakât, s. 77.

818

Ahnef bin Kays diyor ki: “Hesap korkusu beni çok konuşmaktan alıkoyuyor." Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 335-6. (M).

819

es-Sulemî, Tubaknt, s. 341; Ebû Nuaym, Hilye, X/370.

Muâz bin Cebel anlatıyor: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) kendisini Yemen'e gönderirken şöyle buyurmuş: "Konfordan sakın. Çünkü Allah'ın (güzel) kulları konfor İçinde yüzmezler." Ahmed bin Hanbel, Zuhtl, s. 18. Keza Ebû Nuayrn, Hilye, V/155; el-Heysemî, Zevâid, X/250. (M).

820

İbnu’l-Mubârek, Zuhd. s. 143; el-Pesevî, A4«’ri/e, 11/420.

821

833 Ebû Nuaym, Hilye. X/325; es-Sulemî, Tabukât, s. 293.

822

 el-Kamer/54, 7.

823

Ebû Nuaym, Hilye, X/5.

824

 Ebû Nuaym, Hilye, V1II/240. Rivayet burada "meyveyi eline aldı, evirip çevirdi" değil de "yıkadı" şek-Ündedir.

İmam Rabbânî şöyle söyler: "İslam küfrün zıddıdır. Bunun gibi ahiret de dünyanın zıddıdır. İkisi birarada bulunmaz." imam-ı Rabbânî, Mektabât, 1/144. (M).

825

es-Sulemî, Tubafaif, s. 284.

826

·        848 es-Sulemî, Tabaktı, s. 374. Ebû Nuaym'ın Hflye'sinde Hz. Ali'nin sözü olarak geçmektedir. Bkz. 11/370.

827

 Ebû Nuaym, Hilye, 1V/115.

828

 ez-Zilzâl/99, 7-8.

829

 İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 27; Ahmed bin Hanbel, Musned, V/59; et-Taberânî, Kebîr, V11I/90-1; el-Heyse-mî, Zevâid, VII/141; İbn Sa'd, Tabnkât, VII/39; es-Suyûtî, eâ-Durru'1-Meıısûr, V11I/595; el-Mizzî, Tuhfe, IV/187. Ayrıca bkz. et-Taberî, Muntehab, Zuyûlu Târîhi't-Taberî içinde, s. 567,

830

Ebû Nuaym, Hilye, IV/127; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIV/11.

831

848 Ebû Nuaym, Hilye, 1/212; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 135; es-Suyûtî, ed-Durrırt-Mensûr, VIII/597.

832

el-Ahzâb/33,72.                                                                             ' '

833

İbn Asâkir, Tehzili, VI/200 (Aynı manada).

834

 en-Nisâ/4,40.

835

 İbn Ebî Şeybe, Mıısmnef, XIII/349-50; es-Suyûtî, al-Durru'l-MensÛr, 11/541.

836

 en-Nisâ/4,40.

837

Ahmed bin Hanbei aynı lafızla rivayet etmiş, sonra şöyle demiştir: "... Ebû Hureyre sonra şöyle dedi: "Bunu Allah'ın kitabında bulmuyor musunuz?" Ona "nerede geçiyor" diye sordum. Şöyle dedi: "Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a özel bir borç verecek yok mu?" (el-Bakara/2,245). Allah tara.ı .-dan verilecek fazla sevap dört milyondan daha fazladır") Zuhd, s. 173. Keza bkz. Mas-neci, II/521-2; 11/296; ei-Taberî, CUmi’, V/58; el-Hatîb, er-Rıhle fî Talein'l-Hadîs, s. 132-4; el-Heysemî, Keş-fu'l-Estâr, IV/86; Zevâid, X/İ45.

838

Abdullah bin Misver anlatıyor: Bir adam Hz. Peygamber*e (salla’llâhü aleyhi ve sellem) geldi ve "yâ Rasûlellah! Allah sizi bütün müminlere mübarek kıldı. Bana zatınızdan bir hayır lütfeder misiniz" diye sordu. Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ona "sana yaptığım ti tutacak mısın" diye sordu. "Evet" cevabını alınca şöyle buyurdu: "Bir iş yapmaya niyetlendiğinde akibetini düşün. Eğer doğru birşeyse yap. Yanlış birşey ise ondan kaçın, bırak." Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 1/241-2. (M).

839

İbn Ebi'd-Dunyâ, MltMscbefu n-Nefs, s. 132; el-Pesevî, Ma'rife, s. 585; İbnu'l-Cevzî, Strei, s. 205.

840

Muhakkikin de belirttiği gibi mahtût nüshada hadim (yıkan) ifadesi vardır ancak rivayetlerin çoğu hâzim (kesen) çekimdedir. Biz de bunu tercih ettik. Zaten müellif te Şu«h«'l-t»wn'ında hâzim diye zikreder. Bkz. 826-8,4833,10558-10560 nolu hadisler. (M).

841

İbn Adiy, Knmil, V/1864.

842

ct-Tirnıizî, ez-Zuhd, bâbu mâ câe fî zikri'I-mevt; eu-Nesdf, el-Cenâiz, bâbu kesreti zikri'l-mevt; İbn Milce, ez-Zuhd, bâbu zikri' 1-mevti ve'l-isti'dâdl leh; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 17; Musned, 11/292-3; İbn Hib-bân, İhsân, el-Cenâiz, bâbu zikri'l-emri li'l-mer'i bi'l-iksâr min zikri mungidi'I-lezzât nes'elullâhe berekete vurûdih, bâbu zikri'l-illeti min eelihâ umira bi'l-iksâri min zikri'l-mevt, bâbu zikri'l-Mustafa fi'l-kav-li li mâ vasefnâ; el-Hâkim, Mııstedrek, IV/321; el-Hatîb, Târîhu Bağdad, 1/384, IX/470; el-Kudâî, Musned, 1/391-2. ■

843

et-Taberânî, Stığîr, 11/359; Ebû Nuaym, Hilye, VIII/33; el-Heysemî, KeşfuT-Estâr, 11/268-9 (el-Bezzâr riva-

844

İh» Mâce, ez-Zuhd, bâbu zikri'l-mevti ve'l-isti'dâdi leh; el-Bûsırî, Mİsbâhu'z-Zucâce, 11/343 (Tnbııkâtu't-Tehzîb'de ez-Zehebî, Rezîn Mosnct/'de, Ebû Ya'lâ, Kitâbii'l-MevTte İbn Ebi'd-Dunyâ rivayet etmiştir, der);

845

yet etmiştir, der); Zcviiiıİ, V/318.

846

^58 el-Buhârî, er-Rekâik, bâbu kavli'n-Nebî kun fi'd-dunyâ...; İbn Hibbân, Sahîh, er-Rekâik, bâbu zikri'l-ah-bâri ani'l-vasfi'Hezî yecibu en yettesife'l-mer'u bihî fî hâzihi'd-dunyâ'l-fâniyeti'z-zâile; et-Taberânî, Kebir, XII/39S; İbn Hibbân, Kavda, s. 148-9; e.t-Tirmİzî, ez-Zuhd, bâbu mâ câe fi kasriT-emel; İbn Mâce, ez-Zuhd, bâbu meseli'd-dunyâ; Ahmed bin Hanbel, Musned, 11/24; el-Beyhakî, Âdâb, s. 497-8 (Abdullah'ın sözünde şu ilaveyi nakletmiştir: "Çünkü yarın isminin ne olacağını bilmiyorsun."); Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 9.

ed-Deylemî, Musned, 1/431; el-Hindî, Kenzu'l-Umnıâl, XV/884-5; es-Sehâvî, Mekâsid, s. 225.

847

İbnu'l-Esîr şöyle der: "Kuss bin Sâide el-İyâdî. Arap olup, uzun süre yaşayanlardandır. Hikmet, fesahat ve dînî yaşantısıyla meşhur idi, Hz. İsa'nın havarilerinden Şem'ûn'a yetiştiği söylenir." Merıiilu'l-Tnlib fi şerhi Tm'lli'l-üıırâib, 1/137. el-Cevherî de şöyle söyler: "Necran psikoposu idi. Sâide aslan isimlerindendir ve erkeklere verilmektedir. el-İyâdî nisbeti ise İyâd bin Nizâr bin Ma'd bin Adnan'a nisbetle söylenmektedir." Silâh, 111/963.

848

et-Tâberânî, Kebîr, Xll/88-9; el-Heysemî, Keşful-Estâr, 111/286; Zevâid, 1X1419; el-Bâkıllânî, İ'câzu'l-Kur'ân, s. 167-9; İbn Adiy, Kîimil, Vl/2155-6; el-Beyhakî, Delâilıı'n-Nubıtvve, [Î/IÖ2-4, U/’113; et-Taberâ-nî, Tıvâlâi, XXV/230-2; Ebû Nuaym, Delâilu'n-Nubuvve, 1/103-4; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, H/281; İbnu'l-Cevzî, Mevzûâl, 1/213; İbn Hacer, İsıîbe, İH/2.79.

849

el-Keh£/18,82. Ayette Hızır ile Musa kıssasında geçen, duvarın altındaki iki yetime ait hâzineden bahsedilmektedir. (M).

850

 ;;ın Adiy, Kâi/ıil, VI/2089; es-Suyûtî, at-Dum'l-Menfûr, V/421. (Ayetin açıklamasıyla ilgili olarak 700 numaraya dahakiniz. (M).

851

 Ebû Nuaym, liihr.', 1/134; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/229; Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 163.

852

Ahmed b. Hanbel, Zuhd, s. 146.

853

888 İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 38 (zevaid kısmında); Ebû Nuaym, Hilye, 1/383; İbn Sa'd, Tılbııkıît, IV/339; Ah-med bin Hanbei, Zıthtl, s. 153,178.

Abdullah bin Mes'ûd oğluna şunu tavsiye etti: "Yavrum! Günahlarını hatırladığında onlara ağla." Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 1/254-5. (M).

854

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/168.

Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bir adamın "Allahım! Ölümü benim için hayırlı kıl" diye dua ettiğini işitince, ona "hayatı da" diye ilavede bulundu. Vekî' bin el-Cerrâh, Zuhd, 1/282. (M).

855

Ebû Nuaym, Hilye, VIİI/33.

856

Ebû Nuaym, Hilye, V1I1/33.

857

Ebû Nuaym, Hilye,Vlll/13.

858

 -Şuarâ/26, 227. Ebû Nuaym, Hilye, VIII/18.

859

İbnu'l-Cevzî, Sıfatus-Safve, IV/13.

Nâfi' anlatıyor: "İbn Ömer hastayken canı üzüm çekti. Bir dirheme bir salkım üzüm alarak kendisine getirdim. Salkımı avucuna koydum. Bu arada bir dilenci geldi, kapıda dikelip dilendi. İbn Ömer "bunu ona ver" dedi. Ben ise "atıştır ondan" dedim. “Hayır" dedi. "Ona ver.” Ben de salkımı alıp verdim. Ardından bir dirheme bunu geri satın aldım ve getirip İbn Ömer'in avucuna koydum. Dilenci tekrardan gelip dilendi. İbn Ömer yine "bunu ona ver" dedi. Ben de "bir tadına bak. Biraz atıştn" karşılığını verdim. O yine "bunu ona ver" deyince tekrardan dilenciye verdim. Ardından bir dirheme tekrar satın aldım, getirip avucuna koydum. Dilenci tekrar geldi. İbn Ömer yine ona vermemi söyledi. Ben yine "hele bir tadına bak. Biraz atıştır" diyecek oldum ancak "ona ver" deyince, salkımı dilenciye verdim ve azarladım: "Yazıklar olsun sana! Üç kez (bir rivayette de dört kez) istemeye utanmıyor musun?" Ardından üzümü ondan tekrardan bir dirheme satın alıp İbn Ömer' getirdim de yedi." Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 281; el-Beyhakî, Şuabu’l-îmiln, IH/259-60, rakam: 3 81. (M).

860

Ebû Nuaym, Hilye, VIII/13

861

 el-Beyhakî, Mennkıbu'ş-Şâfiî, II/293-4; İbnu'l-Cevzî, Sebat, s. 97-8.

862

 Abdullah bin Abdilhakem, Sîret, s. 147-8; İbnu'l-Cevzî, Sîret, s. 138; el-Pesevî, Ma'rife, \/576, 613-4; İbn Sa'd, Tabakât, V/372.

863

878 İbnu'l-Cevzî, Sîret, s. 147; Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 243.

864

Abdullah bin Abdilhakem, Sîret, s. 94; Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 243; el-Pesevî, Mıı'rife, 1/594.

865

 Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 258; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, XlV/444.

866

Ebû Nuaym, Hilye, Vl/270. Buradaki sözü kirlenmiş elbiseyi hâlâ giydiği anlamına yormak yerine elbisenin biraz kirlendiğine, tertemiz olmadığına hamletmek yerinde olacaktır. Çünkü temizlikle ilgili hadislerden bihaber, İslam'ın nezafete verdiği değerden uzak olduğunu düşünmek Rabbin rızasını arayan bir insan için yerinde değildir. (M).

867

 İbnu'l-Cevzî, Sebât, s. 94.

868

 el-Kıyâme/75,29.

869

 Vekî', Zu/ırf, 1/277; et-Taberî, Cmni', XXIX/122. (M).

870

888 Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 262.

871

"Biz Allah içiniz ve biz O'na döneceğiz." el-Bakara/2,156.

872

 Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 284; İbn Ebi'd-Dunyâ, Muhdsebelu'n-Nefs, s. 126.

873

Seleften bir zat şöyle demiştir: "Ehlullah, zâhid olmayanlardan hikmet ve vaaz dinlemeye yanaşmazlardı." el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûb, 1/256. (M).

874

Meryem/19,15. İbnu'l-Cevzî, Sıfatu's-Safve, IV/441.

875

Burada sakalmmm darmadağınık olduğunu değil de taranmaya ihtiyacı olduğu

876

nu düşünmek yerinde olacaktır. (M).

877

88^    rivayet 425 numarada geçti. 331 numarada da benzer manayla geçmişti. (M).

878

Bu rivayet 330 numarada daha önce geçmişti. (M).

879

el-Mu'minûn/23,100.

·        897  İbmı'l-Cevzî, Sıfalu's-Safve, 111/134-5.

·        893  Ebû Nuaym, Hilye. III/9; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/562. (Bu rivayet 976 numarada tekrar gelecek. (M).

·        894  es-Sulemî, Tabakdt, s. 207.

880

 es-Sulemî, Tııbaknt, s. 110; er-Râfiî, Tedvin, 11/340.

881

·        898  es-Sulemî, Takabil, s. 62.

882

es-Sulemî, Tabakât, s. 96.

883

Vekî, Zuhd, 111/850; İbn Sa'd, Tabakûi, Vl/185; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 38 (zevaid kısmında); el-Pesevî, Ma'rife, 11/564; İbn Ebî Şeybe, Musannef, III/393, XIV/16. (Bu rivayet 522 numarada daha önce geçmişti. (M).

884

Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 385; İbn Manzûr, Muhtasar, V/269.

885

Ebû Nuaym, Hilye, 11/204; Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 238-40.

886

İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 88,90; Ahmed bin Hanbei, Zuhd, s. 371; Ebû Nuaym, Hilye, V/271. (Bu rivayetin benzeri 907 numarada gelecek. (M).

887

Ahmed bin Yûsuf Züccâcî diyor ki: "Birbiriyle sohbet eden iki kişi, bir araya gelen ve bir araya gelişleriyle daha önce görünmeyen şeyleri gösterecek kadar güçlenen iki ışık gibidir. İhtilaf ise birbirlerini Allah için seven iki kişinin arasını açan ve her türlü tefrikanın temeli olan şeytan hilesidir." es-Serrâc, Lumn', s. 183. (M).

888

 el-pt.seMa'ıife, 11/417. (Bu rivayetin benzeri 906 numarada geçmişti. (M).

889

 İbnu'l-Mubârek, Zıılııî, s. 4; Ebû Nuaym, Hilye, IV/243; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XlII/429. (Mis'ar bin Ki-dâm'dan gelen benzer bir rivayet için 579 numaraya bakınız. (M).

890

-05 eş-Şûrâ/42, 7. es-Sulemî, Tabakit, s. 296.

Ebû Vâil anlatıyor: Rebî' bin Haysem de yanımızda olduğu halde Abdullah bin Mes'ûd'la birlikte gezmeye çıktık. Bir demirciye uğradık. Abdullah ateşteki demire bakmaya başladı. Rebî' de baktı, olduğu yerde sallandı, neredeyse düşecekti. Abdullah ile birlikte yolumuza devam ettik. Sonra Fırat'ın kenarında yakılmış büyük bir ateşin yanma vardık. Abdullah ateşin içinin kaynamasını görünce şu ayeti okudu: "(Cehennem ateşi) onları uzak bir yerden görünce, onlar bunun öfkesini ve homurtusunu işitirler. (Elleri boyunlarına zincirlerle) bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman, orada ölümü çağırırlar (yetiş ey ölüm, nerdesin, gel bizi bu azaptan kurtar, derler).” (el-Fmkân/25,12-3). Bunun üzerine Rebî' yere yı-gılıverdi. Tutup evine kadar taşıdık. Abdullah bin Mes'ûd öğlene kadar başında bekledi, ancak ayılmadı. İkindiye kadar bekledi yine ayılmadı. Akşama kadar bekledi yine ayılmadı. Akşamdan sonra ayıldı da Abdullah evine gidebildi. Ah-meçi bin Hanbei, Zııiıtl, s. 4f>3. (M).

891

 İbn Ebi'd-Dunyâ, Muhisebelu'n-Nef, s. 81; İbnu'l-Cevzî, Sebili, s. 70.

892

Serî es-Sekatî şöyle demiştir: "İhlas, (Allah'ı bırakıp) insanlar için birşey yapmaman, onlar sebebiyle bir ameli terk etmemen, (memnun etmek için) onlara birşey vermemen, halini onlara açmamandır." en-Nevevt, Bustilnu'l-Ârifin, s. 7i. (M).

893

İbnu'l-Cevzî, Sıfatu's-Safoe, IV/2.0.

894

 Ahmed bin Hanbel, Zuhıl, s. 165.

895

Hanımı insanın ne zaman vefat edeceğinin bilinmediğini, bu sebeple 'şu kadar süre yetecek kadar para ver' şeklinde bir miktar belirtmenin anlamsız olduğunu vurgulamak istiyor. (M).

896

 Muhakkikin de belirttiği gibi Arapça ibare oldukça anlaşılmazdır. Verdiğimiz mana yorumdan ibarettir. (M).

897

Yezîd kendisine isyan eden Medinelileri sindirmek için, Muslini bin Ukbe kumandasında onikibin kişilik bir ordu gönderir. Çok çetin geçen savaş sonunda Medineliler hezimete uğrar. Müslim, Medine'de üç gün süreyle askerlerine her-şeyi serbest bırakır. İnsanlar öldürülür, büyük bir yağmalama yaşanır, tecavüzler olur. H. 63/29-30 Ağustos 683. (M).

898

jbn Ebi'J-Dunyâ, Muhâsebelıt'tı-Nefs, s. 128-9.

899

 İbn Asâkir, Tehzîb, VI/41.

900

Ahmed bin Hanbei, Musned, 111/332; Zuhd, s. 21-2; el-Heysernî, Keşfu’l-Estâr, IV/78,152; Zernid, X/203, 334; el-Hâkim, Mustedrek, IV/240; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, XV/554, XV/668; el-Beyhakî, Âıûıb, s. 502; İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIII/256.

901

Müslim, ez-Zikr ve'd-Duâ ve't-Tevbe ve'l-İstiğfâr, bâbu kerâheti temenni'L-mevti li durrin nezele bih.

902

 /b/ı Mâce, ez-Zuhd, bâbu's-senâi'l-hasen; Ahmed bin Hanbei, Musned, 11/416; VI/466; İbn Ebî Şeybe, Mıı-sannef, XIV/510; İbn Hibban, İhsan, IX/239, Vasfu'l-Cenne ve Ehlihâ, bâbu zikri'1-istid.lâl alâ tna'rifeti eh-lil-cenne..; ed-Dârekutnî, Sünen; el-Hakim, Mustedrek, 1/120; el-Beyhakî, Kııbrâ X/123; et-Taberânî, Kebîr, XX/178-9; el-Bûsırî, Zevâid, II/342-3.

903

eıl-Dı'ııvnh el-Mukaddime, bâbu'l-iktidâ bi'l-uîemâ; îbn Manzûr, Muhtasar, ÎX/91 (Burada geçtiği vechi-le İbn Asâkir Târîh’inde zikretmiştir. İbaresi söyİedir. "Birbirinize iyi davranın, zorluklara göğüs gerin, müjdeleyin, nefret ettirmeyin"; el-Heysemî, Zevâid, 1/166; Keşfu'l-Estâr, 11/267-8, V/257.

904

Ahmed bin Hanbel, Musned, V/224; el-Heysemî, Keşfu'l-Estâr, III/25-6; Zevâid, Vîl/214; el-Hâkim, Mus-tedrek, 1/340; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, XI/434; et-Tahâvî, Muşkilu'l-Âsâr, III/26I; el-Askerî, Tashîfâtu'l-Muhaddisîn, 1/201; el-Beyhakî, Esmâ, 1/253; el-Imkî, Tahrîcu Ehâdîsi’l-İhyâ, 11/215.

905

îfon Adiy, Kâmil, II/585; el-Heysemî, Keşfu'l-Estâr, IV/232; Zevâid, X27I;.el-Munâvî, Feyzu'l-Kadîr, V/491.

906

-Şuarâ/26,84.

907

 -Şuarâ/26,84.

908

923 Mâlik, el-Muvatta', Kitâbu'l-Câmi', bâbu mâ câe fî husni'l-huluk (onu takip eden güzel övgüye bakınız şeklinde).

909

Abdurrezzâk, Musannef, Xl/267; el-Buhârî, el-Edebu'l-Mufred, s. 411. Şiirdeki "Selma'dan" ifadesi "kadınlardan" anlamına alınmalıdır. (M).

910

w U-Hatîb, rirîhu Basıind; XW/381-2.

911

ibn Hacer. /stîbe, IV/375; İbn Asâkir, Tehzîb, 111/129.

912

İbn Hacer, Isılbc, 111/231; İbnu'l-Esît, Usdu't-Ğıibe, IV /9S.

913

9^ Bir üstteki dipnota bkz.

914

el-Pesevî, Ma'rife, 1/235.

915

et-Tbmizî, ez-Zuhd, bâbu mâ câe fi tûli'l-umri li'l-mu'min; Ahmed bin Hanbei, Musnal, V/40,43-4,47-50; el-Hâkim, Mustedrek, 1/339; et-Taberânî, Sağîr, 11/301; el-Heysemî, Zevâid, X/303; İbn Ebî Şeybe, Mu-sannef, VÎII/256.

916

 el-Beyhakî, Kubrâ, III/371; Âdâb, s. 502.

93^ İbn Hibbân, İhsan, 1/352 (el-Birr veT-İhsân, bâbu'r-rahme, zikru'l-ahbâri amma yustehabbu li'l-mer'i min tahsîni'l-huluk. inde tûl-i umrih: Ahlakı en güzel olanlannızdır ifadesiyle); el-Beyhaki, Kubr», III/371; el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, XV/667; Ahmed bin Hanbei, Musned, 11/235, 403; el-Heysemî, Zevâid, X/203; Keşfu'l-Eslâr, 11/406, VU1/22.

917

İbn Mâce, Ta'bîru'r-Ru'yâ, bâbu tâ'bîri/r-ru'yâ; el-Bûsıri, Zevâid, 11/281; Ahmed bin Hanbel, Musned,

918

H/333; İbn Hibbân, İhsân, TV/277, el-Cenâiz ve mâ Yeteaileku bihî Mukaddemen ve Muahharan, faslun fî e'mâri hâzîhi'l-umme, bâbu zikri'l-beyâni bi enne men tâle umruhû ve hasune ameluhû... (İbn Hibbân

919

burada şunu demiştir: "Ebû Seleme 94 yılında vefat etmiştir. Talha da Cemel günü, 36 yılında Öldürülmüştür"); el-Beyhâkî, Ku.brâ, 111/273; Delâilu’n-Nubuvve, VII/26; el-Heysemî, Zevâid, X/204.

920

Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicretten sonra muhacir ile ensârı birbirlerine kardeş kılmış, böylece ensârın muhâcirleri gözetmesini temin etmişti. (M).

921

Ebû Dâvûd, el-Cihâd, bâbun fi'n-nûri yurâ inde kabri'ş-şehîd; en-blesni, el-Cenâiz, bâbu'd-duâ; Ahmed bin Hanbel, Musned, Hl/500, IV/219; el-Hindî, Kenzu'l-Utnntâl, XV/715, XV/674; İbn Ebî Şeybe, Musannef, Xlll/256; İbnu'l-Mubârek, Zuhd, s. 472.

922

 el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, XV/673; İbn Hibbân, Küâbul-Mecrûhîn, 11/267; İbnu'l-Cevzî, Mevzûât, 1/178; er-Râfiî, Tedvin, 11/39.

923

 el-Hindî, Kenzu'l-Umm/îl, XV/674; İbnu'l-Cevzî, Mevzûât, 1/177; İbn Hibbân, MecrûJıfn, 1/168; es Suyûtî, ei-Letîli'l-Mesnûa, 1/132 (Enes tarikiyle merfu olarak şu lafızla geldiğini aktarır: Allah erkek ve kadın kullarının İslam üzere yaşayıp yaşlanmaları ardından onlara azap etmeye haya eder).

924

Abraş: Ciltte lekelerin oluşması. (M).

925

 Ebû Ya'lâ, Musnı-ıt, VSI/241-4, VI/351; el-Heysemî, ZeoıîM, X/205; Ebû Yâ'lâ, Musned, VI/351, V1I/241, VI1/242; el-Heysemî, Keşful-Esliir, Vl/255-6, Zevâid, X/205; Ahmed bin Hanbel, Musned, 111/217-3; H/89; el-Heysemî, Zevâid, X/205; İbnu'l-Ebbar, Mıı’cem, s. 179-80; İbnu'l-Cevzî, Mevzûât, 1/179-80; İbn Hacer, el-Kııvlıı'l-Mı/seddi'd, s. 62-3.

926

es-Suyûtî, rid'elhıdl-Kebîr, 1/74 (Ebu Hureyre'den "Ömürlerini uzatır" ifadesiyle naklederek cd-Dcyle-mî'yc = Mıı.sjifdıı'l-Tii'devt, 1/246= nisbet eder); el-Hindî, Kenzı/'l-lbıınıâf, III/254.

927

^42 Bu ifadeler kitabın aslından özetle aktarılmıştır. (M).

928

ei-j-ieysemî, Zevâid, X/205, X/206; İbnu'l-Cevzî Mevzûât, 1/180; es-Suyûti, Leâli, 1/141; el-Hakîm et-Tİr-mizî, Nevâditıı’l-lAmd, s. 176.

929

Bu. rivayette dünyaya gelmekle insanın imtihana tabi tutulduğu, dolayısıyla risk yüklendiği vurgulanmaya çalışılmaktadır. Buna rağmen Allah Telâlâ ile Hz. Musa'ya izafe edilen bu sözler tevil edilebilirlik sınırlarını zorlamaktadır. (M).

930

 el-ltn/95,4.

931

et-Tîn/95,5.

932

 et-Tîn/95, 6.

933

 el-Hindî, Kenzu'l^Ummâl, VII/556.

934

Ebû Nuaym, Hilye, VI/300

935

Bu rivayet daha önce 896 numarada geçmişti. (M).

936

el-Buhıîrî. er-Rikâk, bâbu sekerati'l-mevt; Müslim, ez-Zuhd ve'r-Rekâik, baş tarafta; et-Tinrıizî, ez-Zuhd, el-bâbu'l-hâmis min ebvâbi mâ câe fî ehzi'l-mâli bi hakkih; en -bleaâî, el-Cenâiz, bâbu'n-nehyi an sebbi'I-emvât; el-Beyhakî, Âdâb, s. 501; el-Mizzî, Tuhfe, 1/205 (en-Nesâî'nm Kııbnî'da rivayet etmiştir, der).

937

95‘* Bu rivayet 131 numarada daha önce geçmişti. (M).

938

Fâtır/35,37.

939

953 et-Tâberânî, Kıiıîr, XI/177-8; el-Heysemî, ZeMİ, VU/97 (et-Tâberâni Kebîrde ve EbSif'ta rivayet etmiş-tir, der); el-Beyhakî, Kubrâ, 111/370 (İbn Abbâstan gelen rivayette İbn Abbâs şöyle der: Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bu sözleriyle yaşlılığı kasdetmektedir); et-Taberî, Ctimi', XXH/93; es-Suyûtî, ed~Durru'l~Meıı$ûr, Vll/31; es-Sehâvî, Mektîsid, s. 126.

940

Ebû Nuaym, Hilye, VI/33.

941

Eserin yazma nüshasında neyi söylediği yer almamaktadır.

942

Rivayetin değerlendirmesi için bir sonraki dipnota bakınız. (M).

943

989 el-Irâkî, Tııhrîcu Ehâdîsi'Lİtyıî, 1/72 (Beyhakî'nin KMbu’z-ZilM'de merfu olarak rivayet ettiğini söyler); ez-Zebîdî, Şerhu İhyâi Ulûmi'd-Dîn, 1/408-9 (Beyhakî Kitâbu'z-Zühd'de İbn Mes'ûd'dan mevkuf olarak rivayet etmiştir, der); İbn Hacer, Fethıı'l-Bârî, 1/48 (Beyhakî'nin Kitâbu'z-Zühd’de merfu olarak rivayet ettiğini belirtir). Rivayeti merfhaliyle görmek için bkz. el-Hatîb, Târîltu Bağdâd, XHI/226; Ebû Nuaym, Hilye, V/34; el-Kudâî, Musned, 1/126; İbnu'l-Cevzî, llel, 11/815; el-Munâvî, Feyzu'l-Kadîr, IV/233; ez-Zebîdî, Şerhu İhyâi Ulûmi'd-Dîn, 1V/187. Rivayeti mevkûf haliyle görmek için bkz. et-Taberânî, Kebîr, 1X/1O7; el-Heysemî, Zevâid, 1/57; İbn Hacer, Lisânu'l-Mîzân, V/152; el-Hâkim, Mustedrek, 11/442; İbn Hibbân Sikılt, IX/285; İbnu'l-Cevzî, İlel, 11/815. Sözün özü, bu hadisin merfu olarak rivayeti hatadır.

944

el-Irâkî, Tahrîcu Ehâdîsi'l-İİıyâ, IV/244 (el-Beyhakî Zuhd'de rivayet etmiştir, der); el-Munâvi, Feyzu'l-Kadîr, VI/150 (el-Beyhakî Zuhd’debu hadis sebebiyle Hişam'ı tenkid etmişlerdir, der); ez-Zebîdî, Şerhu İhyâi Ulûmi'd-Dîn, IX/388 (aynı şeyi söyler);; el-Hâkim, Mustedrek, IV/270 [Burada şöyle geçer: Muhammed bin Ka'b el-Kurazî anlatıyor: Ömer bin Abdulazîz'i görmüştüm. Medine'de bizlere Velîd bin Abdulmelik'm emiriydi. Genç idi, yapılı vücudu vardı. Halife olunca

945

yurdu" sözüne dair notunda şöyle der: "Bu rivayeti sadece Abdulazîz bin Ebî Revvâd'ın rüyası olarak biliyoruz. O şöyle demiştir: Rüyamda Hz. Peygamber'i (salla’llâhü aleyhi ve sellem) gördüm. Ona "bana nasihat ediniz yâ Rasûlellahl dedim. Şöyle buyurdu: ... Sonunda ziyade vardır. el-Beyhakî bunu Zuhd'de rivayet etmiştir ); es-Subkî, Ta-bofaît, 1V/177 (el-Irâkî'den nakille şöyle demiştir: "İki günü eşit olan aklanmıştır hadisi Abdulazîz bin Ebî Revvâd'dan nakledilir, onun rüyasıdır: Rüyasında Rasû-lüllah'ı görmüş ve ona bunu sormuştu. el-Beyhakî bunu Zuhd'de böyle rivayet etmiştir"); Aliyyu'l-Kârî, el-Mevdtlâlu'l-Kubm, s. 113; el-Esrûru'l-Merfûa, s. 218-9; el-Hatîb, İktizûu'l-İltni'l-Amd, s.112 (Velîd bin Sâlih'den: Bir adamdan, o şöyle dedi: Rüyamda Hz. Peygamber'i (salla’llâhü aleyhi ve sellem) gördüm. Şöyle buyurdu: İki günü eşit olan aldanmıştır. Yarım iki günün kötüsü olan melundur. Nefsindeki noksanlığı görmeyen ziyandadır. Ziyan eden kimse İçin Ölüm daha hayırlıdır." Ayrıca bk. ez-Zebîdî, İMfu’s-Sdde, X/267.

946

-Şûrâ/ 42,20.

947

9^' Ahmed bin Hanbel, Zuhd, s. 36; el-Tirmizt, Sıfatu'l-Kıyâme'de, bâbu sıfatı evâıû'l-havz'ı takip eden bab-taki 21. hadis; İlin Mâce, ez-Zuhd, bâbu'l-hemmi bi'd-dunyâ; el-Hâkim, Mustedrek, 11/443; el-Beyhakî, Âdiib, s. 495; el-Munzirî, Terğîb. V/295 ("el-Hâkim ve Zuhd'de el-Beyhakî rivayet etmiş, el-Hâkim isnadı sahihtir demiştir"); el-Heysemî, Mevâridu'z-Zatıı'ıln, s. 613.

948

es_guy(itîr ed-Dıırru'l-Me>ısur, 11/212 (İbn Ebi'd-Dunyâ ve Zuhd'de el-Beyhakî'nin rivayet ettiklerini söyler). (Benzer bir söz 481 numarada Dâvûd et-Tâî'dcn geçmişti. (M).

949

·        423 en-Nesâî, Amelu'l-Yevın ve l~ Leyle, s. 133, bâbun mine'ş-şedîd; İbn Hibbân, Sahih, er-Rekâik, bâbu zikri'I-

950

Müellif hadisin ardından şöyle söyler: "Bu hadisin isnadında zayıflık vardır." Rivayet için bkz. el-Ha-tîb, Tûrîhu Bağdâd, UI/523-4.

951

^22 Ahmed bin Hanbei, Musned, VI/20 ("Allah için veya Allah yolunda mücahid" ifadesiyle başlar); el-Tir-mizî, Fedâilu'l-Cihâd, bâbu mâ câe fî fadlı men mâte rnurâbitan; el-Mizzî, Tuhfe, VIB/262; İbn Hibban, Sahîh, es-Siyer, bâbu fardiT-cihâd (VII/103), bâbu zikri inkitâiT-a'mâl... (VII/69), bâbu zikri'l-beyân..., VI1/178; et-Taberânî, Kebîr, VIII/309; el-Heysemî, Mevâridu’z-Zam'ân, rakam: 1624; Abdullah bin d-Mübarek, Zuhd, s. 36 (Nuaym bin Hammâd'm ziyadesi olarak); el-Hindî, KeHZu'l-Ummûl, IV/431; Ahmed bin Hanbei, Musned, VI/21; el-Heysemî, Mevâridu'z-Z&mÂm, rakam: 25; et-Taberânî Kebîr, X’V1H/3O9; el-Heysemî, Keşfu'l-Estiir, 11/35; Zevaid, 111/268; İbnu'İ-Mubârek, Zuhd, s. 284-5; Kitâbu'l-Cihâd, s. 162; Îİ?n Ebi'd-Dunyâ, Mutâsebetu’n-Nefs, s. 102; es-Sehmî, Ttlrîhu Cürcân, s. 201; el-Hâkim, Musiedrek, 1/10-1.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar