Geç/İşli Fiiller
İma C. Özkan | 10
Ekim 2012 | Kategori : Deneme | Okunma:1.079
Günler gelip
geçmekteler, kuşlar gibi uçmaktalar…
Geçinip
gidiyoruz işte; ne olsun! Bizden geçenler ve bizim geçtiklerimiz
arasındaki muhasebeye ömür mü diyorlar? Öyle diyorlar. Zaman
geçiyor. Bir âmâ bastonunu tıkırdata tıkırdata caddenin karşısına
geçtiğinde, geçen şeydir zaman. Geçer elbet. Zaman ser; varlık
yar’dır. İkisinden birinden geçmemek olmaz.
Bir şair*;
Amentü’sünde eşref-i mahlûkatı geçirdi çıvgınların, çıbanların,
reklamların arasından. Geçirdi tarih denilen tamahkâr tüccarın kıyısından. Tam
o esnada annem ince bir iğneye iplik geçirdi. Babam ölerek, hayatta kalma
macerasını tarihe geçirdi. Uzak bir kır kahvesinde garson, tuzlu fıstıkları
kabuklarından ayrı daha zarif bir kâseye geçirdi. Dikenli kabuğunda kestane,
tuzdan bir bahaneyle iç geçirdi. Sonra bunlar da geçti an’ın toleranssız ölüm
defterine.
Tüyleri
küllü bozarmış kedinin önünden lifleri didiklenmiş bir yaprak geçti. Hangisi
canlı, hangisi nesne pek belli olmuyordu. Kedi bin yıllık bir taşın üstünden
sekerken, taştaki hafızayı sezmek için hiç şahit gerekmedi. Sonbaharın sonu,
kışın başı: “Bir yıl daha geçti” demek geçiyor içimden.
İçimden mi? İçim de ne biçim içmiş yani! Suni teneffüsler, “bizden
geçti artık” diye inleyen gülün devrinden devrilişi, ömrümde bir kez olsun binmediğim
kırmızı tramvay, “lâ”yı atlayıp doğrudan “si”ye geçen “sôl”. Her biri içimden
gelip geçiyorlar. Her birinin bavulu hazır kapı ardında; geldikleri
gibi gidecekler. Gittiler de. Huzursuzluğa yer açıldı içimde; içim
münhal ve bu becayişle kendinden gayrımenkul.
İçi geçmiş
bir kavunu andırıyor huzur; dıştan bakıldığında diri, dokununca cılkı çıkan.
Geç kalmış işte.Huzur bekleyecek vapuru olmamaktır, huzurun önünden bellek
ihanetle salınıp geçer. Merak geçip gider durağanlık tünelinde yolunu
kaybederek. Mayalı bir zuhura kavuşur böylelikle huzur ve değdiği her
nesneyi ürkünç bir devinimsizliğe sabitler. Ayağı sürçer aklın huzur
karşısında; aşağılık bir tebessüme dönüşür rüya. Huzur müjde
kovucusudur da. Öylesine ağır bir erginliği vardır ki, geçiştirilmiş replikten
öte gidemez tazelik. Böyledir huzur: huzursuz bir uykuda sayılan
koyunları semirten çiftlik. Huzur: ah ilahi bir matematiksizlik! Ama
geçelim bunları.
Vazgeçmeli
bazan; vazgeçebilmeli. Fakat ne tuhaftır, vazgeçmenin arifesine gelip
pıhtı halinde bir iptilanın yerleşmesi. İşte huzurun ön şartı bundan
huzursuzluk olmalı. Bir geçiş hali. Burada sınıfları doğrudan geçmek diye bir
şey yoktur: İkmale kalırsınız. Biri gelecek zaman kipine ilişmiş uzak ya da
yakın bir ihtimalden ibaretken, huzursuzluk geçmişin gümrah bellekle
emzirdiği bir sırtlan yavrusu olarak vardır, oradadır, daimidir. Her
geçen gün daha fazla emzirmek gerekir; emdikçe büyüyen sırtlan artık geleceğe
de geçirir sivri dişlerini. Tarih yapıcı tek kabiliyettir huzursuzluk:
Kitaplarda yalnızca diş izleri kaimdir.
Geçer.
Geçecek. Beka; varlar alanının düşgücü belki yalnızca. Neler neler
geçmedi ki? Yara geçti, daha önce de tenin aynı
koordinatlarından bıçak geçmişti. Heves geçti, aynı
havada bu semadan bulut da geçmişti. Bir genç adam, bir geçkin
kadın geçti kayık içinde, bu sulardan bir vakitler çocuk bile
geçmişti. Yollar geçti cebelleşen rakımı hiçe sayıp,
yollar yol değilken üzerinden bir nice kervan geçmişti. Kar geçti,
pus geçti, yas geçti; bu duvarlardan ses de geçmişti.
Bunca geçişli fiil arasında yine de geçişsiz ve nezaketten yoksun bir
yüklem ki hayat, dirimin utancından ölüm geçmişti. Ömür geçmişti.
“Geçmiş
zaman olur ki, hayali cihan değer” diyorlar.
Sanki cihanın kendisi bir hayalden fazlaymış gibi. Biz
dünyanın patlayan mısırlarıyız tavasında; Güneşse yaşlı ve sıcak bir Helyum
kahkaha! Hep birlikte kendimizden geçiyoruz.
*İsmet Özel
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar