Nakşbendî Hâlidî Şeyhi Ahmed B. Süleyman El- Ervâdî nin Râbıta İle İlgili …Hakku’s-Sülûk Ve r- Râbıta Ve Şemâil-İ Cemii Silsile… Risalesi
Hazırlayan:
Öğr. Gör. Dr. Nazım ÇINAR
Özet: Tarîkata giren
sâlikin seyr u sülûk sürecinde manevi gelişimini tamamlamak için intisap,
halvet, zikir, sohbet, râbıta. gibi bir takım riyazat eğitimlerinden geçmesi
gerektiği bilinmektedir. Nakşbendiyye tarikatında özellikle de Nakşbendîliğin
kollarından olan Hâlidîlik’te râbıta önemli bir yer tutmaktadır. Hâlidîliği
tesis eden Mevlânâ Hâlid el-Bağdâdî’nin son halifesi Ahmed b. Süleyman
el-Ervâdî, râbıta ile ilgili; “Hakku’s-sülûk ve’r-râbıta ve şemâil-i cemî’i
silsile” isminde bir risale yazmış ve bu konu hakkında farklı birtakım
değerlendirmelerde bulunmuştur. Ervâdî, Nakşbendî meşâyihinin şemâilini başka
yerlerde pek rastlamadığımız bir şekilde Cebrail (as)’dan başlatmak suretiyle
hocası Mevlânâ Hâlid’e kadar sırayla saymıştır. Ağırlıklı olarak cismani
özelliklerini zikretmiş, bazen manevi özelliklerine de değinmiştir.
Tüm Hakları
Saklıdır. Anahtar Kelimeler: Râbıta, Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî,
Nakşbendîlik, Hâlidîlik, Nakşbendîyye Şeyhlerinin şemaili.
Bahâeddîn Nakşbend’in tesis ettiği Nakşbendîlik; Nakşbendiyye-yi
Ahrâriyye, Nakşbendiyye-yi Müceddidiyye, Nakşbendiyye-yi Mazhar/yye ve
Mevlânâ Hâlid’den sonra da Nakşbendiyye-yi Hâlidiyye gibi isimlerle
günümüze kadar gelmiştir.[1]
Nakşbendiyye tarikatı silsilesinde yer alan onlarca mürşid-i kâmil, irşad
vazifesinde bulunmuştur. Bu mürşid-i kâmillerden birisi de Mevlânâ Hâlid
el-Bağdâdî (ö. 1242/1827)’nin son halifesi ve Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî (ö.
1311/1893)’nin de hocası olan Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî (ö.
1275/1858)’dir.
Bu çalışmada Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’nin hayatı hakkında kısa
bir bilgi verildikten sonra, râbıta ile ilgili kaleme aldığı; “Risâle
fî-hakkı’s-sülûk ve’r-râbıta ve şemâil-i cemî’i silsile” isimli risalesi
incelenecektir. Risaleye geçmeden önce Nakşbendî-Hâlidîlikte oldukça önemli bir
yer tutan râbıta hakkında kısa bir bilgi vermek konunun daha iyi anlaşılmasına
yardımcı olacaktır.
Râbıta, lügatte iki şeyi birbirine bağlayan ip, bağ, alâka,
münâsebet, ilgi, bağlılık, mensup olma, mensubiyet, tertip, düzen, usul gibi
mânâlara gelir.[2]
Tasavvufî ıstılahta râbıta; mürîdin zihnî planda tefekkür ve hayâl gücünü
kullanarak, ilahî ve zâtî sıfatlarla muttasıf, şuhûd makamına ulaşmış kâmil bir
şeyhe kalbini bağlayıp huzur ve gıyabında o şeyhin suretinin, sîretinin ve
özellikle rûhâniyetinin kendisi ile olduğunu farz ederek, şeyhinin yanında
bulunduğu zamanki, hâl hareket, tutum ve davranışlarını gıyaben de
sürdürmesidir.[3]
Mevlânâ Hâlid, râbıta konusunda müstakil bir risâle yazmış ve
râbıtayı şu şekilde târif etmiştir: “Râbıta, tarikatta mürîdin fenâ fillah
makamında bulunan şeyhinin rûhâniyetinden medet istemesidir”.[4]
Mürîd, bulunduğu hal itibarıyla vasıtasız olarak Allah’tan feyizlenmeye ve
istifadeye güç yetiremiyorsa râbıtaya muhtaçtır. Eğer mürid Allah’tan doğrudan
feyizlenebilecek bir mânevî hâle sahipse râbıtaya muhtaç değildir. Bu durumda
bulunan müridin râbıtayı terk etmesi vaciptir.[5]
Gerek Mevlânâ Hâlid gerek kendinden sonraki halifeleri râbıtaya
oldukça önem vermişlerdir. Mevlânâ Hâlid, tarîkatin devamlılığı için mürid ve
halifelerinden sadece kendisine râbıta yapmalarını istemiştir.[6]
Mevlânâ Hâlid kendisine râbıta yaptırma uygulamasını da sıkı bir şekilde takip
etmiştir. Halifelerinden İsmail Şirvânî, müridlerinden kendisine râbıta
yapmalarını isteyince, Mevlânâ Hâlid ona bir mektup yazarak; “Müride sizin
suretiniz zâhir olsa da siz kendi suretinizin râbıtasını kimseye öğretmeyiniz.
Çünkü o hal şeytanın öyle göstermesindendir” [7] demiştir. Aynı şekilde Mevlânâ
Hâlid’in, İstanbul’da görevlendirdiği halifelerden biri olan Abdulvehhab
es-Sûsî’yi halifelik görevinden uzaklaştırması, Kafkaslarda görevlendirdiği
İsmail Şirvânî’yi (ö. 1264/1848) sert bir şekilde uyarmasının başlıca nedeni bu
halifelerin mürşidleri Mevlânâ Hâlid’e değil doğrudan kendilerine râbıta
ettirmeleridir.[8]
Mevlânâ Hâlid’den sonra râbıta hususunda pek çok halifesinin
eserlerinde bilgi bulunmakla beraber müstakil bir risale olarak rabıtayı
detaylı ele alan halifesi Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî, râbıtaya başlamadan önce
hazırlık aşamasında bazı hususlara riâyet edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Cibrîl hadisinde[9]
geçen ihsân makamına vurgu yapan Ervâdî, öncelikle misâl ve surete benzemekten
münezzeh olan Allah Teâlâ’nın her zaman kullarını gördüğü düşüncesini zihne
getirmeyi ve bu duygularla râbıtaya başlamayı belirtmiştir.[10]
Mürid râbıtada yaparken şeyhinin sûretini düşünmek suretiyle edep
ve terbiyesini muhafaza eder. Mürîdin, şeyhinin yanında hazır olduğunu
düşünmesi, feyz alabilmesini sağlar, huzuru ve nuru tamamlar. Râbıta sebebiyle
mürîd kötü ve çirkin işlerden uzak durur.[11] Râbıta bir yönüyle sâlikin
şeyhiyle bir arada olmadıkları zamanlarda ruhen şeyhinin huzurunda
olmasını ve böylece mürşidin mânevî otoritesinin
devamlılığını sağlayan bir vasıta olur. Özellikle tarîkata yeni giren
sâliklerde râbıta önemli bir kontrol vazifesi icrâ etmesi sebebiyle oldukça
faydalı olduğu kabul edilmektedir.[12]
Tasavvufta râbıtanın asıl gayesi râbıta-i huzurdur. Mürîd,
Allah’tan başka her şeyi akıl ve hayâlinden siler, Allah sevgisiyle dolu bir
kalb ile her an Hakk’ın huzurunda bulunduğu düşüncesini muhafaza eder,
muhabbetullah ile dolu bir kalbe sahip olmaya çalışır.[13] Bunu temin etmek de çok kolay
değildir. Çünkü Allah müşahhas bir varlık değildir. Müşahhas olmadığı için
mürîdin yoğunlaşması kolay değildir. Bu yoğunlaşmayı temin etmek için müşahhas
bir varlığa ihtiyaç vardır. İşte bu noktada mürîdin ihtiyaç duyduğu varlık,
Allah’ın tecellilerinin mazharı olan insan-ı kâmil suretindeki şeyhlerdir.
Mürid, müşahhas bir varlık olan şeyhine râbıta eder. Şeyhinin vasıtasıyla
Resûlullah’a, Resûlullah’ın vasıtasıyla da Allah’a râbıta etmiş olur. Sonunda
huzuru kalbe ererek fenâfillah makamına ulaşmış olur.[14]
Esasında günümüzde birçok kimsenin tarikat eğitimindekine benzer
bir şekilde râbıta metodunu kullandığını söyleyebiliriz. Meselâ bir sporcunun
kampa girerek kendini birtakım şeylerden soyutlaması ve kendini yapacağı spora
yoğunlaştırması, bunu yaparken alanında kendisini çok iyi yetiştirmiş ünlü bir
sporcuyu, bir antrenörü örnek alması, onunla hemhâl olması gibi yaptığı şeyler
bir çeşit râbıtadır. Antrenörle sporcu, usta ile çırak arasındaki bağ bir tür
râbıtadır. Bu râbıta ne kadar güçlü olursa sporcunun veya çırağın kendini
geliştirmesi o derece güçlü olur. Selçuk Eraydın’a göre Aslında râbıta insanın
fizikî yapısını hedefleyen bir alâka değil, o bedende hissedilen duygu ve
düşüncelere sahip olma teşebbüsüdür. Yani mürîdin râbıtası şeyhinin fiziki
görünüşüne değil, o bedende sergilenen İslâmî davranışlaradır.[15]
1.
Ahmed b. Süleyman
el-Ervâdî’nin Hayatı
Trablusşam müftüsü olarak da bilinen[16] Ervâdî’nin künyesi; es-Seyyid
Şihâbüddîn Ahmed b. es-Seyyid Süleyman b. es-Seyyid Osman el-Hasanî el-Hüseynî
et-Trablusî el-Ervâdî’ dir.[17]
Ervâdî, günümüzde Suriye’ye bağlı olan Ervâd Adasında dünyaya
gelmiş, doğduğu yere nispetle
“Ervâdî” diye şöhret bulmuştur.[18] Mevcut tabakât ve terâcim
kitaplarında[19]
Ervâdî’nin doğumu hakkında bir bilgi bulunmamaktadır.
Ervâdî, ilk
tahsiline doğduğu yer olan Ervâd adasında başlamış, daha sonra ilim tahsili
için Mısır ve Şam gibi dönemin ilim merkezlerine gitmiştir. Dönemin tanınmış
pek çok büyük âlimlerinden dersler okumuştur. İlim tahsil ettiği şahsiyetler
arasında; Mevlânâ Hâlid el- Bağdâdî (ö. 1242/1827), Ahmed el-Halvetî en-Nakşibendî es-Sâvî (ö.
1241/ 1825),
Muhammed el-Fudâlî (ö. 1236/1820), Ali en-Neccârî, İbrahim
el-Bâcûrî (ö. 1277/1860), Fethullah, Abdurrahman el-Mansûrî, Mustafa el-
Bûlâkî, Ahmed Tamûs, Mustafa el-Mubellat el-Ahmedî (ö.
1284/1867), Hasan el-Beltânî, Abdurrahman el-Üşmûnî
(ö. 1321/1903),
Muhammed Emîn b. Âbidîn (ö. 1252/1836), Abdurrahman el-Küzberî (ö.
1262/1846), Hâmid el-Attâr(ö. 1263/1847), Muhammed Efendi er-Rûmî, Hüseyin
ed-Dücânî (ö. 1274/1858), Ahmed et-Temîmî el-Halili (ö. 1236/1820), Abdurrahman
Efendi b. Hasan Efendi, Seyyid Ömer Efendi el-Feyzî, Abdülkerim el-Bedîrî,
Ahmed, Sâlim, Ömer el-Bağdâdî, Ali, Ali el- Vefâî, Osman ve Şeyh Hâlid
es-Sâ’idî gibi âlimler yer almaktadır.[20]
Ervâdî, ilim tahsili sırasında; başta hadis, tefsir, fıkıh, kelam
ve tasavvuf olmak üzere temel İslâmî ilimlere dair o zamana kadar yazılmış
temel kaynakların neredeyse tamamını okuyup icâzet almıştır.[21]
Bu durum onun oldukça ciddi bir ilmî altyapıya sahip olduğunu göstermektedir.
Nazarî ilimlerde büyük mesafe kat eden Ervâdî’de mânevî yönünü
geliştirmek için bir tarîkata intisab duygusu hâsıl olmuş ve intisab
edebileceği şeyhler aramaya başlamıştır.[22] Gerek kendi muhitinde gerekse
her biri birbirinden farklı uzak beldelere giderek; meczub, ümmî, velî ve ârif
birçok şeyhin hizmetinde bulunmuştur. Hizmetinde bulunduğu şeyhlerden,
Ekberiyye, Rifâiyye, Desûkiyye, Ahmediyye (Bedeviye) ve Halvetiyye
tarikatlarından icâzet almıştır.[23]
Ervâdî, mânevî yönünü daha da geliştirmek için Bağdat’tan Şam’a hicret
eden Nakşbendî Müceddidî
Mevlânâ Hâlid el-Bagdâdî’nin yanına giderek ona intisab etmiş, tarîkat
eğitiminde önemli bir süreç olan seyr u sülûkünü tamamlamıştır. Gördüğü bu
mânevî eğitimin neticesinde oldukça ciddi bir tasavvuf! birikime ve maneviyata
sahip olmuştur. Mevlânâ Hâlid, sülûkünü tamamlayan Ervâdî’yi irşad icâzetiyle
şereflendirmiştir.[24]
Kendisini Nakşbendîyye, Kâdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye ve Çiştiyye
tarikatlarından mutlak hilâfet izniyle halife tayin etmiştir.[25]
Mevlânâ Hâlid’in yanında seyr u sülûkünü tamamlayıp irşad
icâzetini alan Ervâdî’nin Trablusşam’a yerleştiği, burada Nakşbendî Hâlidîliği
neşretmeye başladığı[26]
ve bu süreçte çok sayıda talebe yetiştirdiği bilinmektedir.[27] Trablusşam’da bu kadar etkili
olmasında Trablusşam müftüsü olmasının da etkili olduğu söylenebilir.
Ervâdî, Mevlânâ Hâlid’in manevî işâreti ile İstanbul’a giderek
Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî’ye (ö. 1311/1893) tarîkat eğitimi vermiştir. Gümüşhânevî’nin
halvetini
tamamlamasının ardından ona Nakşbendiyye, Kâdiriyye,
Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çiştiyye, Hâlidiyye, Halvetiyye, Bedeviyye,
Rifâiyye, Şâzeliyye ve Müceddidiyye tarikatlarından “hilâfet-i tâmme”[28] ile 1264/1848
tarihinde icâzet vermiştir.[29]
Ervâdî, İstanbul’da iki yıl kalmış, bu müddet zarfında Ayasofya Camiinde hadis
dersleri vermiştir. Bu derslere devam eden Gümüşhânevî’ye tarîkat icâzeti
yanında, bütün rivâyetlerinden ve telifâtından da tedris ve ta‘lim etme icâzeti
vermiştir.[30]
İyi bir ilmi birikime sahip olan Ervâdî, başta tasavvuf olmak
üzere; hadis, tefsir, fıkıh, kelam, mantık, tecvid ve Arap dili gibi birçok
sahada eserler telif etmiş, eserlerini mensûr ve manzûm olarak yazmıştır.[31]
Eserlerinin çoğu risâle şeklinde olup yazma olarak muhafaza edilmiştir. Bazı
eserleri ise matbudur. Ervâdî, halifesi Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî’ye
kendi eliyle yazıp verdiği tek varaklık icâzetnâmesinde,
eserlerinin sayısının 120’den fazla olduğunu bizzat belirtmiş,[32]
fakat eserlerin isimleriyle ilgili bir bilgi vermemiştir. Ne yazık ki
eserlerinin çoğu günümüze ulaşamamamıştır. Bilinen eserleri, başta İstanbul
Süleymaniye Kütüphanesi olmak üzere dünyanın muhtelif bölgelerindeki belli
başlı kütüphanelerde yazma ve matbu olarak kayıtlı bulunmaktadır. Ervâdî’ye ait
yazma ve matbu eserlerden ulaşıla bilinenleri tasavvuf ve diğer ilim dalları
alanında iki gurupta toplamak mümkündür;
1.1.
Ervâdî’nin Tasavvuf
İlmine Dair Telif Ettiği Eserler:
1.
el-‘İkdü’l-ferîd fî uluvvi’l-esânîd
2.
Mir’âtü’l-irfân ve lübbû şerhi risâleti “Men arefe nefsehû fekad
arefe rabbehû”
3.
Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve’r-râbıta ve şemâili cemî’i silsile
5.
Müferricetün li’l-kürûbi bi’s-salâti
ale’n-Nebiyyi’l-Muhibbi’l-Mahbûb
6.
Manzûme bi esmâi’llâhi Teâlâ el-Hüsnâ
7.
İbtilâü’l-evliyâ ve tasarrufu’l-kibriyâ
8.
Nûru’l-mazhar fî tarîkatı seyyidî eş-Şeyhi’l-Ekber
9.
Celbü’l-ibâd ilâ tarîki’r-reşâd
10.
Âdâbu’z-zikr li’n-Nakşbendiyye
12.
Bugyetü’l-mürîdi’l-me’hûze min kelâmi ehli’t-tevhîd
13.
Nabzatü’n-râika ve ‘ukûdün farika
14.
Kifâyetü’l-mürîd fî edebi’l-müveffekı’s-saîd
16.
Keşfü’l-muzmar an şerhi beyteyn li’ş-Şeyhi’l-Ekber
17.
el-Fethu’l-mübîn şerhu beyteyn li-seyyidî Muhyiddîn
18.
Şerhu Taştîri ebyâtı İbnü’l-Arabî
19.
ed-Dürrü’l-mesbûk fî intihâi ğâyeti’s-sülûk
20.
Keşfu’s-sutûr an me’ânî salâti’n-nûr
23.
Risâle fî silsileti’n-Nakşbendiyye
24.
Ahvâlü’s-sülûk ve şurûtuhû.[33]
Kaynaklarda geçmesine rağmen künyeleri tespit edilemeyen ancak
Ervâdî’ye nispet edilen birkaç tane eser daha vardır; Risâle fi’l-halvet,
Ilhâmâtü’r-rabbâniyye fi şerhi’s- Salâti’zzâtiyye, Ferâid-i fevâid, Târîh-i
kebir, Efiye fi ulûmi’l-edeb.[34]
1.2.
Ervâdî’nin Diğer
İlim Dallarına Dair Telif Ettiği Eserler;
1.
Hükmü’l-müfâd fî mesâili’t-taklîd ve’l-ictihâd
2.
Faslu’l-hıtâb fî ilmi’l-âdâb
3.
en-Nefehâtü’r-Rabbâniyye alâ Metni’l-Meydâniyye
5.
el-Hükmü’l-mersûh fî ‘ilmi’n-nâsih ve’l-mensûh
6.
el-Kavlu’l-müfîd fî halli ba’zı müşkilâtin mine’l-Kur’âni’l-Mecîd
7.
el- Kevâkibü’l-muzîe fî erba’îne hadîsen kudsiyye.
8.
İkâmetü’d-delîl alâ sevâi’s-sebîl
9.
en-Nefehât fî ilmi’l-mecâz ve’l-isti’ârât
10.
Ukûdü’l-cumân fî şerhi Fethi’l-Mennân.[35]
Ervâdî, 1275/1858 tarihinde hayatının çoğunu geçirdiği ve müftülük
yaptığı Trablusşam’da vefat etmiştir[36]. Cenazesi Trablusşam’ın
merkezinde eski kuyumcular çarşısının arkasında ki “Abdülvadid el-Miknesi
Camii’nin”[37]
yanında Nakşibendî Sâdâtının medresesi olarak da bilinen[38] “Dübbahâ Medresesinin” (daha
sonra mescide çevrilen) güney tarafında yer alan duvarın yanı başına, camii
mezarlığına defnedilmiştir.[39]
Ervâdî’nin Kabrin üzerine yazılan şiirde ebced hesabına göre vefat tarihine
işaret eden; “Tayyiben halifete ’l-hâdî el-Müceddid” “1275” tarihi
düşülmüştür.[40]
Trablusşam’a gerçekleştirdiğimiz ziyaretimizde, kabri ziyaret etme ve inceleme
imkânı bulduk. Kabrin bulunduğu yer kıbleye göre sağ tarafta yer alıyor. Bu
mekânda Ervâdî’den başka yedi tane kadar Nakşbendî büyüklerinin kabirleri de
bulunmaktadır.
Kabre mescidin içinden geçiliyor. Ziyaretgah, namaz vakitlerinden
biraz önce açılıyor, namazdan sonra da mescid kapandığı için kapanıyor.
Kabirlerin bulunduğu yere namaz saati haricinde girilemiyor.
2.
Ervâdî’nin “Risâle
fî-hakkı’s-sülûk ve’r-râbıta ve şemâili cemî’i silsile” İsimli Eseri
Eser, Ervâdî’nin râbıta yaparken zihinde tahayyül edilmesini
istediği Nakşbendîyye tarîkatı silsilesinde yer alan meşâyih-i kiramın şemâili
ile ilgili olarak kaleme aldığı bir risâledir. Güzel bir nesih hattı ile
yazılmış olan eser, dokuz varak, on yedi sayfadan oluşmaktadır. Eser yazma
olarak[41]
Süleymaniye kütüphanesinde ve Millet kütüphanesinde kayıtlı bulunmaktadır.[42]
Adı geçen eserin metnine sadık kalınmadan daha çok şerh edilerek
yapılmış bir de matbu[43]
tercümesi bulunmaktadır. Süleymaniye kütüphanesinde kayıtlı eserin kim
tarafından şerh edildiği yazmamaktadır. Eser Arap alfabesi ile Osmanlıca
basılmış olup kenarında Mevlânâ Hâlid el-Bağdâdî’nin râbıta risalesi yer
almaktadır.[44]
Ervâdî, risalesine “Sevdiklerini güzellik ve aydınlık elbisesi
giydirerek kemâl sıfatıyla vasıflandıran Allah'a hamdolsun. Salât ü selâm en
yücelerin başı kâb-ı kavseyn sahibi Resûlullah (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ’in üzerine olsun” sözleriyle
Allah’a hamd ederek, Resulüne salât ü selâm getirerek başlamıştır.[45]
Ervâdî’nin bu risalesini tanıtmadan önce râbıta hakkında kısa bir
bilgi vermek faydalı olacaktır.
2.1. Silsilede
Geçen Meşâyih-i Kirâmın Şemâil-i Şerifleri
Ervâdî, mensubu olduğu silsileyi saymaya geçmeden önce, silsilede
geçen meşâyih-i kiramın; şemâil ve rûhâniyetinin bilinmesinin sâlik için seyr u
sülûk yolunda gerekli olduğunu, sâlikin zihninde meşâyih-i kiramın şemâil ve
rûhâniyetinin hazır olması durumunda sâlikten zan ve şüphenin kalkacağını,
latif sıfatların onda toplanacağını, Allah’ın o kimseyi dost edineceğini,
hidâyete erdireceğini ve o kişiden şüpheleri kaldıracağını belirtmiştir.[46]
Görüldüğü gibi Ervâdî, seyr u sülûk yolunda sâlik için râbıtanın
oldukça önemli olduğunu, meşâyih-i kiramın şemailinin zihinde canlandırılması
neticesinde zannın ve şüphenin kalkacağını, daha ihlaslı bir şekilde Allah’a
yöneleceğini ve ihsan makamına doğru yol alacağını vurgulamıştır.
Ervâdî, silsilede ki meşâyih-i kiramın yüce ruhlarına yaptığı
râbıtada gördüğü rüya üzerine onların ruhlarıyla bir araya gelmek suretiyle
şemaillerini yazdığını belirtmiştir.[47] Bu yapılan râbıtanın ihsan
makamına ulaşmak için bir ön hazırlık olacağına ve râbıta ile elde edilmek
istenen asıl maksadın ise ibadet edilmeye en layık olan Allah’tan yardım
istemek olduğuna vurgu yapmıştır.[48]
Allah Teâlâ’nın; “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet
etsinler diye yarattım”,[49]
buyruğu mucibince her insanın, hayatta olduğu müddetçe sürekli Allah’a
ibadet etmesi gerekmektedir. İhlaslı bir şekilde ibadet etmek içinde Allah’ı
görüyormuş gibi ibadet etmek gerekmektedir. Ervâdî, ihsan makamına dikkat
çektikten sonra, râbıta yoluyla elde edilmek istenen asıl maksadın; “Ancak
sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz”[50]
ayetinde buyrulduğu gibi; Allah’tan yardım istemek olduğunu ve Allah Teâlâ’nın
kullarını her an gördüğünü zihinde tutmaya vurgu yapmıştır
Ervâdî, tarîkat yolunda ilerlemek isteyen sâlikin râbıta yapmadan
önce; tevhid akidesini düzeltmesini, sağlam bir imana sahip olmasını, Allah’ın
razı olacağı ibadetleri tam olarak yapmasını, niyetini hâlis kılmasını, Allah
Teâlâ’ya dayanmasını, üzerinde ne kadar hak varsa bu hakları hak sahiplerine
iâde etmesini ve bütün mahlûkata dostça davranmasının gerekli olduğunu
belirtmiştir.[51]
Ervâdî, eserlerinin genelinde dört mezheb imamının görüşleri
doğrultusunda şeriatın emir ve yasaklarına riayet etmeye ve ehli sünnet
çizgisinde hareket etmeye çok önem vermiştir. Bu risalesinde de râbıta yapmadan
önce tevhid akidesine dikkat çekerek; sâliki tam bir imana sahip olmaya, imanın
gereği olan ibadetleri ihlaslı bir şekilde yapmaya, üzerinde kul hakkı varsa bu
hakları hak sahiplerine vererek helalleşmeye, güzel ahlakı olmaya ve bütün
mahlûkâta dostça davranmaya çağırarak şeriata riayet etmenin gerekli olduğunu
belirtmiştir.
Ervâdî râbıta ile ilgili gerekli şartları yerine getiren müridin,
râbıta esnasında zihninde tahayyül
edeceği meşayih-i kiramın şemailini saymaya başlamadan önce; “Misâl ve
sûrete benzemekten münezzeh olan Allah Teâlâ’yı zihnine getirmesine ”,
dikkat çekerek râbıtaya Allah Teâlâ’yı zihninde tutarak başlamasını vurgulamış
ve başka kaynaklarda pek görmediğimiz bir şekilde râbıtayı Cibrîl-i Emîn’den
başlatmış ve Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ’den Mevlânâ Hâlid’e kadar gelen silsilenin şemâilini sıra
ile zikretmiştir.[52]
Ervâdî eserinde râbıta yapılacak meşâyih- i kirâmın şemâilini şu şekilde
sıralamıştır;
1.
Cibrîl-i Emîn’e Râbıta: Mürid Cebrail
(aleyhisselâm)’e, Hz. Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ’a geldiği suretiyle; Bembeyaz
elbiseli, simsiyah saçlı, beyaz tenli, orta boylu, açık tenli, sarığını kafa
kısmından aşağı sarkıtmış, yüzü aydan daha nurlu, yuvarlak yüzlü, sahâbe içinde
Dihyetü’l- Kelbî’ye ve Hz. Ömer’e benzeyen vasıflarını zihninde hayal ederek
râbıtaya başlamalıdır.[53]
2.
Hz. Muhammed Mustafa (salla'llâhü
aleyhi ve sellem)’e Râbıta: Ervâdî, yaratılmışların en faziletlisi diye övdüğü Hz. Muhammed
Mustafa (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ’e râbıtanın nasıl yapılacağını da
Ümmü Ma‘bed’in[54]
vasfettiği şemâilin göz önünde bulundurularak yapılmasını istemiştir.
Ümmü Ma‘bed, Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ’i şu şekilde vasfetmiştir : “Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ’in apaçık parlak yüzlü, kaşlarının
kenarı aydınlık, uzun kirpikli, beyaz içinde simsiyah iri gözlü, yumuşak sesli,
tane tane konuşan, ne çok uzun ne de çok kısa boylu, göbekli değil, küçük
kafalı değil, boynu gümüş bir ibrik gibi parlak, bir konu üzerinde konuştuğu
zaman kuvvetini birleştiren, sustuğu zaman bir vakar kaplayan, konuşması peş
peşe dizilmiş inciler gibi olan, Ashabının içinde görünüş olarak en yakışıklısı
ve yüz olarak en güzeli olan idi”.[55]
3.
Hz. Ebûbekir (ra)’a (ö. 13/634) Râbıta: O meleklerin ve peygamberlerin havâsından sonra ahlakı en güzel
olandı. Beyaz yüzlü ve beyaz sakallı idi. Geniş alınlı ve gözleri çukurca idi.
Omuzları geniş, zayıf yapılı ve uzun boylu idi. Kalbi çok temizdi, Allah
korkusundan sürekli gözü yaşlı idi. O Hz. Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ’i çok sever idi.[56]
4.
Selman-ı Farisî (ö. 35/655)’ye Râbıta: O Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve
sellem) ’in ehlibeytinden idi.
Buğday tenli, güzel yüzlü ve uzun boylu idi. Bir îzar ve rida
giyer, başına sarık takardı. İleri yaşta olmasına rağmen sakalının çoğu siyahtı
ve çok uzun yaşamıştı.[57]
5.
Kasım b. Muhammed b. Ebîbekr (ö. 102/720)’e Râbıta: O faydalı ilim ve tahkik sahibi idi. Esmer tenli, seyrek sakallı,
gözleri ve sakalı siyah idi. Uzun boylu ve alnında secde eserinden bir alamet
var idi. Allah korkusundan başı eğik ve sürekli gözü yaşlı idi.[58]
6.
Câfer-i Sadık (ö. 148/765)’a Râbıta: O sürekli Allah’u Teâlâ’yı müşahede ederdi. Açık tenli, güzel
yüzlü ve güzel gözlü idi. Hz. Hasan’ın babası Hz. Ali (ra)’ye benziyordu. Yüce
himmetli, vücudu görkemli, saçları sık ve çok ilim sahibi idi.[59]
7.
Bayezid-i Bistamî (ö. 261/875)’ye Râbıta: O beyaz tenli, hafif sakallı ve uzun boylu idi. Şemâili Hz.
Ebubekir (ra)’e benziyordu.[60]
8.
Ebu’l-Hasan Harakânî (ö. 419/1029)’ye Râbıta: O güzel yüzlü, geniş alınlı, büyük gözlü, orta boylu ve kumraldı.
Hz. Ömer’e en çok benzeyendi.[61]
9.
Ebu Ali Farmedî (ö. 477/1084)’ye Râbıta: Onun üzerinde hak tecellisi var idi. O esmer tenli, çatık kaşlı,
saçının ve gözünün rengi siyah idi. Orta boylu ve geniş ağızlı idi. Müridlerine
babalarından ve amcalarından daha şefkatli idi.[62]
10.
Yusuf Hemedanî (ö. 535/1140)’ye Râbıta: O rabbanî feyze sahip idi. Zayıf yapılı, kısa boylu, buğday tenli,
bir yere baktığı zaman feyiz dolardı, sakalı beyaz ve seyrekti. Onun takvası
Ebu Hanife’nin takvası gibiydi.[63]
11.
Abdülhalık Gucdüvânî (ö. 617/1220)’ye Râbıta: O işaret ve meânî ilmine sahipti. O uzun boylu, iri başlı, beyaz
tenli, güzel yüzlü ve burunlu idi. Kaşları çatık, göğsünün genişliği
omuzlarından fazla idi.[64]
12.
Ârif Rîvgerî (ö. 649/1251)’ye Râbıta: Onun üzerine hayırlar akardı. Onun yüzü yeni doğmuş ay gibi
parlaktı. Ondan misk ve anber kokusu yayılırdı. O güzel yüzlü, iri gözlü,
kaşları yay gibi kavisli ve orta boylu idi.[65]
13.
Mahmud İncir Fağnevî (ö. 670/1271) ’ye Râbıta: O zenginlikten berî idi. Rengi beyaz ve orta boylu idi. Sakalı
siyah, güzel yüzlü, güzel burunlu ve geniş ağızlı idi. 0 beyaz sarık takardı.[66]
14.
Ali Ramitenî (ö. 705/1305) ’ye Râbıta: O bütün hallerinde Rabbini överdi. Onun âzâları birbirine uygun
idi. O orta boylu, güzel yüzlü ve güzel burunlu idi. Onun hali avâmın hali gibi
idi.[67]
15.
Muhammed Baba Semâsî (ö. 740/1339)’ye Râbıta: O sürekli rabbine yönelen, orta boylu, güzel yüzlü, esmer renkli
ve alnında alâmetler var idi.[68]
16.
Emir Külâl (ö. 777/1375)’e Râbıta: O, Hz. Hz. Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ’in ve âlinin muhabbetine gark
olmuştu. Kaşları çatık, uzun boylu, yardımsever ve esmer renkli idi. Sakalının
bazı yerlerinde beyazlıklar vardı. Çok tevâzu ve tezellül sahibi idi. İtiraz
etmeyi terk ederdi.[69]
17.
Bahâeddin Muhammed Nakşbend el-Buhârî (ö. 791/1389)’ye Râbıta: O sürekli alemlerin rabbini müşâhede halindeydi. O buğday tenli,
büyük sakallı, uzun boylu ve güzel yüzlü idi. Daima kulları doğru yola irşad
ile meşgul idi. [70]
18.
Alaeddin Attar el-Buhârî (ö. 802/1399)’ye Râbıta: O Allah’ın razı olduğu yolda yürür idi. O orta boylu, esmer
renkli, güzel yüzlü ve gür sakallı ve sürekli Allah’a itaat halindeydi.[71]
19.
Yakub-i Çerhî (ö. 847/1443)’ye Râbıta: O sürekli mevalyı mürâkabe ederdi. O parlak renkli, orta boylu,
güzel yüzlü ve beyaz sakallı idi. Yüzünde bir ben var idi.[72]
20.
Ubeydullah Ahrar (ö. 895/1490)’a Râbıta: O rabbine muhabbetle ömrünü geçirmişti. O uzun boylu, esmer
renkli, iri yapılı, sakalı büyük ve sakalında biraz siyahlık var idi.
Müridlerine yardım ederek onları mutlu ederdi.[73]
21.
Muhammed Zahid (ö. 922/1516)’e Râbıta: O sürekli rabbine ibadet eden bir kul idi. O beyaz tenli, seyrek
sakallı, güzel yüzlü ve zayıf yapılıydı.[74]
22.
Derviş Muhammed (ö. 970/1562)’e Râbıta: O neşeli ve güler yüzlü idi. O güzel yüzlü, buğday tenli, orta
boylu, beyaz sakallı ve azaları bir uyum içindeydi.[75]
23.
Muhammed Hâcegî İmkenegî (ö. 1008/1599)’ye Râbıta: O ilk defa yaratan ve öldükten sonra dirilten rabbine muhabbetle
coşmuştu. O esmer tenli, nur yüzlü, beyazı çok olan hafif sakallı idi. O
insanlara çok yardım ederdi.[76]
24.
Muhammed Baki Billah (ö. 1014/1605)’a Râbıta: Onun sevgisiyle insanlar kendinden geçerdi. O orta boylu, kırmızı
tenli, bazısı beyaz seyrek sakallı idi. O bütün vakitlerinde riyazat yapardı.[77]
25.
Ahmed Fâruk Sirhindî (ö. 1034/1624)’ye Râbıta: O buğday tenli, uzun boylu, güzel yüzlü ve gözünde kızıllık var
idi. O gür sakallı ve sakalının çoğu siyahtı. O alimlerin emîri idi.[78]
26.
Muhammed Ma’sûm Sirhindî (ö. 1098/1686)’ye Râbıta: Tarîkatın batını ona babasından miras idi. Onun özellikleri babası
Ahmed Fâruk Sirhindî gibiydi. Allah’tan çok korkardı ve huzûru devamlı idi.[79]
27.
Seyfeddin b. Muhammed Ma’sûm Sirhindî (ö. 1100/1689)’ye Râbıta: O dünya ile ahiret arasında irşad bayrağının nâşiri idi. O esmer
tenli, geniş gözlü, uzun boylu ve sakalının iki tarafı az seyrek idi.[80]
28.
Muhammed Bedvânî (ö. 1135/1723)’ye Râbıta: O Hakk Teâlâ’ya kurbiyyet makamında idi. O orta boylu ve hafif
geniş omuzlu idi. Çok göz yaşı dökerdi, hudû‘u çoktu ve alnında bir nur alameti
vardı.[81]
29.
Şemsüddin Cân-ı Cânân-ı Mazhar (ö. 1195/1780)’a Râbıta: O tarîkatın özünü açığa çıkaran ve tarîkatın ileri gelenlerinden
idi. O orta boylu, güzel yüzlü, siyah sakallı ve buğday tenli idi. Onun
üzerinde celal ve heybet vardı.[82]
30.
Abdullah Dihlevî (ö. 1240/1824)’ye Râbıta: O yüce sıddıklardan idi. O orta boylu, esmer tenli, hafif sakallı,
güzel yüzlü ve güzel burunlu idi. o çok ilim sahibi idi ve sürekli yüce Allah’ı
müşâhede makamında idi.[83]
31.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (ö. 1242/1827)’ye Râbıta: Ervâdî, Mevlânâ Hâlid’in şemâilini bilfiil müşâhede etmesi
sebebiyle daha teferruatlı olarak şu şekilde zikretmiştir: “Şeyhimiz
müceddiddir. Makam-ı Mahmud sahibidir. O daima ebedi huzur hâlindedir. O uzun
boylu, iri yapılı ve açık tenlidir. Onun burun kemiği
kemerli, dişleri seyrek, gözleri irice ve güzel yüzlüdür. Onun kolları uzun,
göğsü ve sırtı geniş, sakalı gür ve çoğu siyahtır. Onun üzerinde vakar,
muhabbet, güzellik ve şeref vardır. Bil ki o zamanının mürşidi, asrının ve
üzerinde bulunduğu zamanın müceddiddir.[84]
Ervâdî, kendisine kadar gelen Nakşbendî silsilesinin şemâilini
yukarıda örneklerini zikrettiğimiz gibi Cibrîl (as) ve Hz. Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ’den başlamak suretiyle sırayla
saymıştır. Ervâdî, râbıta esnasında müridden ağırlıklı olarak; râbıta yapacağı
şeyh karşısındaymış gibi şeyhin ilk bakışta göze çarpan cismâni özelliklerini
zihnine getirmesini istemiştir. Bazen de rûhânî özelliklerine değinmiştir.
Ervâdî, yukarıda verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı gibi âdetâ râbıta
yapılacak şeyh efendinin bütün cismânî özelliklerini müridin zihnine
resmetmiştir. Böylece müridin hayâlinde şeyhi müşahhaslaştırarak fizikî ve
manevi olarak şeyhle hemhâl olmasını sağlamıştır.
Ervâdî’nin, râbıtaya başlamadan önce salikten özellikle; misâl ve
sûrete benzemekten münezzeh olan Allah Teâlâ’yı zihnine getirmesini istemesi ve
silsileyi Cirîl-i Emîn’den başlatması, nihayet olarak râbıtanın Allah'a
yapıldığını göstermektedir.
Mevlânâ Hâlid el-Bağdâdî’nin son halifesi olan Ahmet b. Süleyman
el-Ervâdî, başta tasavvuf olmak üzere; hadis, tefsir, fıkıh, kelam, mantık,
tecvid ve Arap dili gibi birçok sahada yüz yirmiden fazla eser telif etmiştir.
Bu eserlerinden birisi de Nakşbendîlikte oldukça önem arz eden râbıta ile
ilgili kaleme aldığı; “Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve’r-râbıta ve şemâil-i cemî’i
silsile ” isimli eseridir.
Ervâdî, seyr u sülûk yolunda râbıtanın oldukça önemli olduğunu
belirtmiş, Meşâyih-i kiramın şemâil ve ruhaniyetlerinin zihinde tutulması
neticesinde sâlikten zan ve şüphenin kalkacağını, zan ve şüphe kalktığı zaman
da sâlikin Allah'a yaklaşacağını ve Allah'ın dostu olacağını belirtmiştir.
Ervâdî, sâlikin râbıta yoluyla Cibril hadisinde belirtilen Allah'ı
görüyormuş gibi ibadet etme makamı olan ihsan makamına ulaşacağını ve râbıtadan
asıl maksadın ise Allah'tan yardım istemek olduğunu belirtmiştir.
Ervâdî, sâlikin râbıta yapmadan önce mutlaka Tevhid akidesini
düzeltmesini, sağlam bir imana sahip olmasını, ibadetlerini ihlaslı bir şekilde
aksatmadan tam olarak yapmasını, üzerinde kul hakkı varsa bu hakları hak sahiplerine vermesini ve
herkese dostça davranmasını vurgulamıştır. Böylece sağlam bir itikat, iyi bir
amel ve ahlak sahibi olamadan yapılan rabıtanın faydalı olamayacağını
belirtmiştir.
Ervâdî, râbıta esnasında göz önünde bulundurulması gereken önemli
hususlardan birisi olarak da “misal ve sûrete benzemekten münezzeh olan
Allah Teâlâ'nın zihinde tutulması” gerektiği hususunu vurgulamıştır. Bu
şekilde râbıta yaparken silsilede zihne getirilen meşayıhın şemâilini, Cibrîl-i
Emîn’den başlatmak suretiyle, nihayetinde Allah'a kadar devam ettirmiştir.
Akpınar, Cemil. “İcâzet”. TDVIslâm Ansiklopedisi İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2000.
Algar, Hamid.“Hâlidiyye”. TDVIslâm Ansiklopedisi İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1997.
Arvâsî, Abdulhakim. Râbıta-i Şerife (Sadeleştiren, Necip
Fazıl Kısakürek) İstanbul: Büyük Doğu Yayınları, 2016.
Babanzâde Bağdatlı İsmail Paşa. Hediyyetü’l-arifin
esmai’l-müellifin ve asarü’l- musannafin Beyrut: Dâru
İhyai’t-Türasi’l-Arabiyye, ty.
Çınar, Nazım. Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’nin Hayatı, Eserleri
Ve Tasavvufi Görüşleri, Kayseri: Basılmamış Doktora Tezi, 2019.
Dernîka, Muhammed Ahmed. et-Turuku’s-sûfiyye ve meşayihuhâ fî
Trablus Trablus: Dâru’l- İnşâ, 1405/1984.
, et-Tarikatü’n-Nakşbendiyye
ve e ’lâmüha Trablus: Elmüessesetü’l-Hadîsetü lil- Kitâb, 2009.
Eraydın, Selçuk. Tasavvuf ve Tarikatlar İstanbul: Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2011.
Eren, Mehmet. "Ümmü
Ma‘bed", TDV İslâm Ansiklopedisi,
https://islamansiklopedisi.org.tr/ummu-mabed (29.05.2019).
Ervâdî, Ahmed b. Süleyman. Âdâbu’z-zikr
li’n-Nakşbendiyye,
Süleymaniye
Kütüphanesi, Hacı Mahmud Ef. nr. 3071.
, İbtilâü’l-evliyâ
ve tasarrufi ’l-kibriya, Merkezü’l-Melik Faysal (Riyad),nr. 412/5 , el-
’İkdü’l-ferîd fî uluvvi’l-esânîd, Mahmud Es’ad Coşan Araştırma ve Eğitim
Merkezi Kütüphanesi, Gümüşhânevî Evrakı, AZG/04/199; Süleymaniye
Kütüphanesi, Bağdatlı Vehbi, nr. 731; Ezheriyye Kütüphanesi, nr. 43810 (653).
, İcâzetnâme,
Mahmud Es’ad Coşan Araştırma ve Eğitim Merkezi Kütüphanesi, Gümüşhânevî Evrakı,
AZG/04/198.
, Risâle
fi-hakkı’s-sülûk ve’r-râbıta ve şemâil-i cemî’i silsile, Süleymaniye
Kütüphanesi, Düğümlü Baba, nr. 292.
Es’ad Sâhib, Muhammed. Bugyetü’l-vâcid fî mektûbâtı Hadreti
Mevlânâ Hâlid, Dimaşk: Matbaatu’t-Terakkî, 1334.
Cebecioğlu, Ethem. Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü
İstanbul: Ağaç Kitabevi Yayınları, 2009.
Gümüşhânevî, Ahmed Ziyâeddîn. Câmi’u ’l-usûlfi ’l-evliyâi ve
envâ’ihim ve evsâfihim ve usûli kulli tarîkin ve muhimmâti’l-murîdi ve şurûti
’ş-şeyhi ve kelimâti’s-sûfiyyeti ve ıstılâhihim ve envâ’i’t-tasavvuf
Beyrut: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2010.
Gündüz, İrfan. Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn Hayatı-
Eserleri-Tarîkat Anlayışı ve Hâlidiyye Tarîkatı İstanbul: Seçil Ofset,
2013.
, “Tasavvufî Bir
Terim Olarak Râbıta”. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Yıl
8, sayı 19, İstanbul 2007.
Hânî, Muhammed b. Abdullah. el-Behcetü’s-seniyye fi âdâbi’t-
tarîkati’l-aliyyeti’l- Hâlidiyyeti’n-Nakşbendiyye Kahire:
el-Matbaatü’l-Meymeniyye, 1319.
Hayderî, Cevâd Fakî Ali Mevlânâ Hâlid en-Nakşbendî ve menhecühü
fi’t-tasavvuf Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1438/2017.
Hocazâde Ahmed Hilmi, “Mevlânâ Ahmed Ziyâeddîn el-Gümüşhânevî”. Cerîde-i
Sûfiyye, İstanbul 4 Teşrin-i-evvel 1328/17 Ekim 1912.
Kavak, Abdulcebbar. Mevlânâ Hâlid-i Nakşbendî ve Hâlidîlik
İstanbul: Nizamiye Akademi Yayınları, 2016.
Kehhâle, Ömer Rızâ. Mu’cemü’l-müellifin teracimu
musannifi’l-kütübi’l-Arabiyye Beyrut: Mektebetü’l-Müsenâ, ty.
Kettâni, Abdulhay. Fihrisü'l-fehâris ve'l-esbât ve
mu'cemü'l-me'âcim ve'l-meşyehât Nşr. İhsan Abbas, Beyrut: Dârü’l-
Garbi’l-İslamiyyi, 1402/1982.
Kevserî, Muhammed Zâhid. Irgâmü’l-merîd
fîşerhi’n-nazmi’l-atîdli-tevessüli ’l-mürîd Kahire: el-Mektebetü’l-
Ezheriyye, 2000.
Kürd Ali, Muhammed Ferid b. Abdirrezzak b. Muhammed. Hıtatü’ş-
Şam Beyrut: Mektebetü’n-Nûrî, 1983.
Mustafa Fevzî b. Nu‘mân. Hediyyetü’l-Hâlidîn fî menâkıb-ı
kutbi’l-ârifîn Mevlânâ AhmedZiyâeddîn b.Mustafa el-Gümüşhânevî İstanbul:
y.y. 1318/1896.
Pakalın, Mehmet Zeki. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1971.
Serkîs, Yûsuf b. İlyân b. Mûsâ. Mu’cemü ’l-matbûâti ’l-Arabiyye
ve ’l-muarrebe Mısır: Matbatü Serkîs, 1928.
Şemseddin Sâmi. Kâmûs-ı Türkîİstanbul: Şifa Yayınevi, 2015.
Trablusî, Fuad
b. Fevzî. Nüzhetü’n-nâzırîn ve ka’bet’ül-aşikîn fi ensâbi ve ahvâli ve
esânîdi evliyâ-i Trablusu’s-Sâlihîn Beyrut: Dârü’l-Beşâiri’l-İslâmiyye,
1427/2006.
Türer, Osman. Ana Hatlarıyla Tasavvuf Tarihi İstanbul: Ataç
Yayınları, 2015.
Uludağ, Süleyman. “Halife”, TDVIslâm Ansiklopedisi
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1997.
Yılmaz, Hasan Kâmil, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar
İstanbul: Ensar Neşriyat, 2011.
Ziriklî, Hayreddin el-A ’lâm, Beyrut: Daru’l-ilmi
lil-melâyîn 2002.
[1] Muhammed
b. Abdullah el-Hâni, el-Behcetü ’s-seniyye fi âdâbi’t-
tarîkati’l-aliyyeti’l-Hâlidiyyeti’n- Nakşbendiyye, (Kahire:
el-Matbaatü’l-Meymeniyye, 1319), 12.
[2] Şemseddin Sâmi, Kâmûs-ı Türkî, (İstanbul: Şifa Yayınevi,
2015), 652.
[3] Abdullah
el-Hâni, el-Behcetü ’s-seniyye, 40; Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî, Câmi’u
’l-usûl fi’l-evliyâi ve envâ ’ihim ve evsâfihim ve usûli kulli tarîkin ve
muhimmâti’l-murîdi ve şurûti’ş-şeyhi ve kelimâti’s-sûfiyyeti ve ıstılâhihim ve envâ’i’t-tasavvuf,
(Beyrut: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2010), 278-279; Abdulhakim Arvâsî, Râbıta-i
Şerife, Sadeleştiren, Necip Fazıl Kısakürek, (İstanbul: Büyük Doğu
Yayınları, 2016), 15; Ethem, Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri
Sözlüğü, (İstanbul: Ağaç Kitabevi Yayınları, 2009), 135.
[4] Mevlânâ
Hâlid’in Risâletü’r-râbıta’sı İstanbul’daki Hâlidî mensuplarına yazdığı
mektubun içerisinde yer almaktadır. Bkz. Muhammed Es’ad Sâhib, Bugyetü
’l-vâcid fî mektûbâtı Hadreti Mevlânâ Hâlid, (Dimaşk: Matbaatu’t-Terakkî,
1334), 73.
[5] Arvâsî, Râbıta-i Şerife, 16.
[6] Hamid
Algar, “Hâlidiyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, 1997), 15: 295.
[7] Sâhib, Bugyetü’l-vâcid, 124-125.
[8] Abdulcebbar
Kavak, Mevlânâ Hâlid-i Nakşbendî ve Hâlidîlik, (İstanbul: Nizamiye
Akademi Yayınları, 2016), 481.
[9] Cibril
Hadisi; Ömer İbnü’l-Hattâb(ra) şöyle dedi: Bir gün Resûlullah (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ’in huzurunda bulunduğumuz sırada,
elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, üzerinde yolculuk eseri
bulunmayan ve hiçbirimizin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına
sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini
(kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:
-
Ey
Muhammed, bana İslâm’ı anlat! Dedi. Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve
sellem) :
-“İslâm, Allah ’tan başka ilah
olmadığına veMuhammed’in Allah ’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı
dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan orucunu (eksiksiz) tutman,
yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdu. Adam:
- Doğru söyledin dedi. Onun hem sorup hem
de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam:- Şimdi de imanı anlat bana, dedi.
Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) :
- “Allah ’a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve
şerrine iman etmendir. ” buyurdu. Adam tekrar: - Doğru söyledin, diye tasdik
etti ve:-Peki “ihsan ” nedir, onu da anlat, dedi. Rasûlullah (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) :
- “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun
gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor ” buyurdu. (Buhârî, Îmân 37; Müslim, Îmân 1, 5; Tirmizi Îmân 4; Ebû
Dâvûd, Sünnet 16; Nesâi, Mevâkît 6.)
[10] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr.2a-2b.
[11] Sâhib, Bugyetü’l-vâcid, 73.
[12] Osman Türer, Ana Hatlarıyla Tasavvuf Tarihi,
(İstanbul: Ataç Yayınları, 2015), 129.
[13] Arvâsî, Râbıta-i Şerife, 19; İrfan Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed
Ziyâüddîn Hayatı- Eserleri-Tarîkat Anlayışı ve Hâlidiyye Tarîkatı
(İstanbul: Seçil Ofset, 2013), 276-278.
[14] Hasan Kâmil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve
Tarîkatlar (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2011), 328-329.
[15] Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarîkatlar (İstanbul: Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2011), 137-138.
[16] Mustafa Fevzî b. Nu‘mân, Hediyyetü’l-Hâlidîn fi menâkıb-ı
kutbi’l-ârifn Mevlânâ Ahmed Ziyâeddîn b.Mustafa el-Gümüşhânevî (İstanbul:
y.y. 1318/1896), 27.
[17] Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî, İbtilâü’l-evliyâ ve tasarrufi’l-kibriya,
Merkezü’l-Melik Faysal (Riyad), nr. 412/5, vr. 1a; Fuad b. Fevzî
et-Trablusî, Nüzhetü’n-nâzırîn ve ka’bet’ül-aşikîn fi ensâbi ve ahvâli ve
esânîdi evliyâ-i Trablusu’s-Sâlihîn (Beyrut: Dârü’l-Beşâiri’l-İslâmiyye,
1427/2006), 219.
[18] Hayreddin Ziriklî, el-A ’lâm, (Beyrut: Dâru’l-İlmi
lil-Melâyîn, 2002), 1: 133; Muhammed Zâhid el-Kevserî, İrgâmü
’l-merîdfîşerhi’n-nazmi’l-atîd li-tevessüli’l-mürîd (Kahire:
el-Mektebetü’l- Ezheriyye, 2000), 65.
[19] Yûsuf b. İlyân b. Mûsâ Serkîs, Mu ’cemü ’l-matbûâti’l-Arabiyye ve
’l-muarrebe, (Mısır: Matbatü Serkîs, 1928); Muhammed Abdulhayy el-Kettânî, Fihrisü
’l-fehâris ve ’l-esbât ve mu ’cemü ’l-me’âcim ve ’l-meşyehât, nşr. İhsan
Abbas (Beyrut: Dârü’l- Garbi’l-İslâmî, 1402/1982); Ömer Rızâ Kehhâle, Mu
’cemü ’l-müellifm teracimu musannifi’l-kütübi ’l-Arabiyye, (Beyrut:
Mektebetü’l-Müsennâ, ty.); Ziriklî, el-A ’lâm; Babanzâde Bağdatlı İsmail
Paşa. Hediyyetü ’l-arifin esmai’l-müellifin ve asarü ’l-musannafin,
(Beyrut: Dâru İhyai’t-Türasi’l- Arabiyye, ty).
[20] Ervâdî, el-’İkdü ’l-ferîdfî uluvvi’l-esânîd, Mahmud Es’ad Coşan
Araştırma ve Eğitim Merkezi Kütüphanesi, Gümüşhânevî Evrakı, AZG/04/199;
Süleymaniye Kütüphanesi, Bağdatlı Vehbi, nr. 731; Ezheriyye Kütüphanesi.
(Kâhire), nr. 43810 (653), vr. 2b-4b; Kevserî, İrgâmü
’l-merîd, 65.
[21] Ervâdî, el-’İkdü’l-ferîd fî uluvvi’l-esânîd, vr. vr.
7b-11b.
[22] Kevserî, İrgâmü’l-merîd, 66.
[23] Kevserî, İrgâmü’l-merîd, 65-66.
[24] Kevserî, İrgâmü ’l-Merîd, 66.
[25] Gümüşhânevî, Câmi’u ’l-usûl, 227-229.
[26] Cevâd Fakî Ali el-Hayderî, Mevlânâ Hâlid en-Nakşbendî ve menhecühü
fi’t-tasavvuf (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l- İlmiyye, 1438/2017), 454.
[27] Yetiştirdiği talebeler için bkz. Nazım Çınar, Ahmed b.
Süleyman el-Ervâdî’nin Hayatı, Eserleri Ve Tasavvuf:
Görüşleri, (Kayseri: Basılmamış Doktora Tezi, 2019), 66-74.
[28] Hilâfet-i tâmme: Bir tarîkate intisab edip sürekli Allah’ın zikriyle
meşgul olan, tasavvuf yolunda ilerleyerek olgunluk makamlarını aşan ve irşat
makamına ulaşan taliplere, şeyh efendinin veya mürşid-i kâmilin, kendi usulünü
devam ettirmeye ehil gördüğü müridlerine “mürşitlik” yapabileceğini göstermek
üzere, terbiye ve irşad izni vermesidir. Buna icâzetnâme veya hilfetnâme de
denir. (Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, (İstanbul: İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1971), 1:
829; Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, 296;
Süleyman Uludağ, “Halife”, TDV İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, 1997), 15: 300; Cemil Akpınar, “İcâzet”, TDV İslâm
Ansiklopedisi, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları 2000), 21: 397.
[29] Kevserî, İrgâmü’l-merîd, 71; Mustafa Fevzî, Hediyyet’ül
Hâlidîn, 32; Hocazâde Ahmed Hilmi, “Mevlânâ Ahmed Ziyâeddîn el-Gümüşhânevî”
Cerîde-i Sûfiyye (İstanbul: 4 Teşrin-i-evvel 1328/17 Ekim 1912), 7.
[30] Hocazâde, “Mevlânâ Ahmed Ziyâeddîn el-Gümüşhânevî”, 7.
[31] Mustafa Fevzî, Hediyyetü’l-hâlidîn, 27.
[32] Bu icâzetnâmenin aslı, Mahmud Es’ad Coşan Araştırma ve
Eğitim Merkezi Kütüphanesi, Gümüşhânevî Evrakı, AZG/04/198’de yazma olarak, tek
varak halinde bulunmaktadır.
[33] Eserlerin künyeleri ve muhtevaları için bkz. Çınar, Ahmed b. Süleyman
el-Ervâdi’nin Hayatı, Eserleri Ve Tasavvuf Görüşleri, 76-105.
[34] Kettânî, Fihrisü ’l-fehâris, 1: 125; Ziriklî, el-A
’lâm, 1: 133; Kehhâle, Mu ’cemü ’l-müellifin, 1: 236-237.
[35] Eserlerin künyeleri ve muhtevaları için bkz. Çınar, Ahmed b. Süleyman
el-Ervâdi’nin Hayatı, Eserleri Ve Tasavvuf Görüşleri, 105-110.
[36] Muhammed Ahmed Dernîka, et-Tarikatü ’n-Nakşbendiyye ve e’lâmüha
(Trablus: Elmüessesetü’l-Hadîsetü lil- Kitab, 2009), 75; Abdulhay el- Kettâni, Fihrisü’l-fehâris
ve’l-esbât ve mu’cemü’l-me’âcim ve’l-meşyehât, nşr. İhsan Abbas, (Beyrut:
Dârü’l- Garbi’l-İslamiyyi, 1402/1982), 1: 125; Kehhâle, Mu'cemü'l-müellifin,
1: 236;
[37] Muhammed Ferid b. Abdirrezzak b. Muhammed Kürd Ali, Hıtatü ’ş- Şam
(Beyrut: Mektebetü’n-Nûrî, 1983), 6: 54.
[38] Dernîka, et-Turuku ’s-sûfyye ve meşayihuhâ fi Trablus
(Trablus: Dâru’l-İnşâ, 1405/1984), 294
[39] Dernîka, Et-tarikatü’n-nakşbendiyye ve e’lâmüha,
75-76.
[40] Çınar, Ahmed b. Süleyman el-Ervâdi’nin Hayatı, Eserleri
Ve Tasavvufi Görüşleri, 40.
[41] Bkz. Ek 1-2.
[42] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve’r-râbıta
ve şemâil-i cemî’i silsile, Süleymaniye Kütüphanesi,
Düğümlü Baba, nr. 292; Millet Kütüphanesi.
Ali Emîrî, nr. 233, 798, 799, 800, 801.
[43] Bkz. Ek 2-3.
[44] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve’r-râbıta ve şemâil-i
cemî’i silsile, Süleymaniye Kütüphanesi,
Hacı Râşid Bey, nr. 100.
[45] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 1a.
[46] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 1b.
[47] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 1b.
[48] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 1b-2a.
[49] Zaâriyat 51/56.
[50] Fatiha %.
[51] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 2a.
[52] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr.2b.
[53] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 2a-2b.
[54] Ümmü Ma‘bed: Huzâa
kabilesinin Kâ‘boğulları koluna mensup bir hanımdır. Bu hanım sahâbînin meşhur
olmasının sebebi ise; Hz. Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ’in Mekke’den Medine’ye hicreti
esnasında, Mekke’den yaklaşık 120 km. uzaklıkta bulunan Kudeyd köyünün
kenarında Ümmü Ma‘bed’in çadırında mola vermiş, bu görüşmeden sonra Ümmü Ma‘bed
Müslüman olmuştur. Daha sonra çadıra dönüp Peygamberimizi soran kocasına veciz
bir şekilde Peygamberimizin şemailini anlatmıştır. (Geniş bilgi için bkz.
Mehmet Eren, "Ümmü Ma‘bed", TDVİslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ummu-mabed (29.05.2019).
[55] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 2a-3b.
[56] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 3b.
[57] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 3b-4a.
[58] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 4a.
[59] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 4a.
[60] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 4a-4b.
[61] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 4b.
[62] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 4b-5a.
[63] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 5a.
[64] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 5a.
[65] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 5a-5b.
[66] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 5b.
[67] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 5b.
[68] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 5b-6a.
[69] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 6a.
[70] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 6a.
[71] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 6a-6b.
[72] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 6b.
[73] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 6b.
[74] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 6b-7a.
[75] Ervâdî, Risâle fl-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 7a.
[76] Ervâdî, Risâle fi-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 7a.
[77] Ervâdî, Risâle fi-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 7a.
[78] Ervâdî, Risâle fi-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 7b.
[79] Ervâdî, Risâle fi-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 7b.
[80] Ervâdî, Risâle fi-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 7b.
[81] Ervâdî, Risâle fi-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 7b-8a.
[82] Ervâdî, Risâle fi-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 8a.
[83] Ervâdî, Risâle fi-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 8a.
[84] Ervâdî, Risâle fî-hakkı’s-sülûk ve ’r-râbıta, vr. 8a-8b.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar