Print Friendly and PDF

EMİR TİMÛR GÜRGÂN’IN, YILDIRIM BAYEZİD’İ NASIL YENDİĞİNİN SIRRI

Bunlarada Bakarsınız



   Hâce Ahmed Yesevî kaddesellâhü sırrahu’l azizin kerametlerinden
Altmış üç yaşına geldikte Yesi’de hânekahında üç ar­şın yer altında bir çillehâne yaptırarak, Cenâb’ı Risâletin (Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem) ömürleri mikdarına hürmeten, hayatının bakiyesini bu­rada irşâd ve ibâdetle geçirmiştir.
Dost ve muârızlarına gösterdiği kerametler menâkıbında mazbuttur.(kayıtlıdır) Emir Timûr Gürgân hazretleri kendile­rine mu’tekid [bağlısı] idi. Yesideki türbesini, Hâce’nin rüyada Timura vâki işareti üzerine, kendisi yaptırmıştır. (Vâkıât’ı Timûr) tercümesine nazaran Emir Timûr Yıldırım Bâyezide karşı açtığı sefer için, Ankara muharebesinden evvel, Hâcenin Makamâtından tefe’ül [fal gibi açma] ettikte bu «beşâreti» (müjdeyi) bul­muş ki:
«Her ne zaman müşkülâta uğrarsanız bu rubâiyi okuyunuz:
Emir Timûr «Ben bu rubâiyi hıfz ettim. Kayser’i Rûm askeriyle karşı­laştığımda bunu yetmiş kere okudum, zafer hâsıl oldu,» diyor

Kaynak:
Hasan Lûtfi ŞUŞUD, İslâm Tasavvufunda Hâcegân Hânedanı, 1958, İstanbul, sh: 15; Reşahat;  İlk Mutasavvıflar, F. Köprülü
Not:  Allah Teâlâ dostları ile fazla uğraşmak ve alaya almak hayır getirmez. Musibetini  giderici bir panzehiride yoktur.

Yavuz Bülent Bakiler
-
yb@bizimsivas.com
02 Mayıs 2013

AŞIKPAŞA Tarihinde okumuştum: Timur, Suriye’ye girdiği vakit tellal çağırtmış.
Tellallar Timur adına:
Ben Yezidiyim! Ne kadar Yezidi varsa ortaya çıksınlar! diye bağırmaya başlamışlar.
Yezidin soyundan gelenler, yezidin yolunda olanlar, sevinçle bir meydanda toplanmışlar.
Timur Yezidilere seslenmiş;
Ey Yezidiler demiş şimdi bana Yezid’in mezarını gösterin.
Timur, o kalabalıkla birlikte Yezid’in mezarına yürümüş. Ordusu da Timur’un arkasında. Şam’ın büyük mezarlığına gelmişler. Yezidiler büyük bir sevinçle Timur’a Yezid’in mezarını göstermişler.
Hükümdar, ordusundan bir kaç kişiye emir vermiş
Açın demiş bu alçağın mezarını!
Açmışlar Yezidin kemikleri meydana çıkınca Timur, ordusuna dönmüş “Yezid denilen bu alçak, sevgili Peygamberimizin torunu olan Hz. Hüseyin efendimizi şehit etti. İslama çok büyük bir tefrika soktu. Bütün İslam Alemi asırlardan beri bu ikiliğin acısıyla sancılanıp duruyor. Şimdi benim ordumun her bir neferi gelerek bu Yezid’in mezarına pisleyecektir”” diye emir vermiş.
Askerler Timur’un emrini yerine getirmişler. Yezidiler olaya çok büyük bir üzüntüyle bakakalmışlar. Askerler işlerini bitirdikten sonra Timur, Şam’daki bütün Yezidileri katlettirmiş. (1401)
2002 yılında TRT adına 15 gün kalmak üzere Şam’a gittim. Yedi bölümlük belgeli bir TV. Programı hazırlamakla görevliydim.
Şam’a araştırdım. Yezid’in mezarı yoktu. Kimsede onun nerede yattığını bilmiyordu.
Yalnız Yezid’in babası olan Muaviye’nin Şam mezarlığındaki kabrini bana gösterdiler.
Adeta viran haldeydi. Muaviye bizim kerpiçle örülmüş köy evlerimiz gibi dört duvar arasında yatıyormuş. Bu duvarlardan ikisi yıkılmıştı. Ben dik açı şeklindeki iki duvarlı halini gördüm. İran hacıları, Muaviye’nin mezarını taş yağmuruna tutmuşlar. Muaviye’nin üzerinde yumruk büyüklüğünde binlerce taş vardı. Kabir tam bir sefalet içindeydi. Şam mezarlığında Hz. Peygamber’in hanımlarıyla Bilal-ı Habeşi’nin de mezarlarını gördüm. Osmanlı devleti o mezarlara sahip çıkmış, üzerlerine birer türbe kondurmuş. Fakat Devlet-i Aliyye Suriye’de 400 yıl hüküm sürdüğü halde, Muaviye’nin mezarına katiyen ilgi göstermemiş. Bu tespiti şunun için yazıyorum: Timur, Yezidi’lerle olan hesabını gidip Şam’da bizzat Yezidle ve Yezidilerle görmüş.
Bizim millet olarak, ne Hz. Ali’nin nede Hz. Hüseyin’in şehit edilmelerine milyarda bir bile mesuliyetimiz yok. Biz o acı hadiseler cereyan ederken, millet olarak daha Müslüman bile değildik. Müslüman olduktan sonra da, Eyhibeyt’e yapılan zulmü, haksızlığı kat’iyen kabul etmedik, benimsemedik.
Aradan bin yıl geçmiş olmasına rağmen, bir takım gerçekleri, Alevi ve Sünni camiaya bir türlü anlatamadık. Çok yanlış suçlamaları ortadan kaldıramadık. Vebal, önce idarecilerimizin sonra her aklı başında olan Sünni ve Alevilerin omuzlarındadır.
En büyük düşmanımız cehalettir.
PKK silah bırakıyor diye sevinenler var.
Doğrusu olayları ben büyük bir endişe ile takip ediyorum. Çünki Birleşmiş Milletlerin yayınlamış olduğu bir resmi rapora göre, son yirmi yıl içerisinde, İslam ülkelerinde, mezhep kavgaları yüzünden on milyon insan öldürülmüştür. Iraktaki ve Suriye’deki deşhet verici katliamları görmüyor musunuz?
Sünniler Şiilerin camilerin bombalıyorlar, Şiilerde Sünnilerin camilerine bomba atıyorlar. O camilerde namaz kılan Sünniler ve Şiiler büyük bir cehalet yüzünden öldürülüyorlar. Benim büyük endişem buradan kaynaklanıyor: PKK silah bıraktıktan sonra, büyük devletler tarafından görevlendirilen militanlar Türkiye’de aynı günde 5-10 Alevi ve Sünnileri öldürüp kenara çekilecekler.
Sonra iki taraf arasında kanlı bir boğuşma başlayacak. Ben böyle bir çarpışmanın PKK felaketinden daha büyük, daha kanlı olacağına inanıyorum.
Bu bakımdan hem alevilerimize hemde Sünnilerimize çok büyük bir vazife düşüyor: Aman herkes çok dikkatli olsun milletimiz aman bir oyuna gelmesin. Aleviler Sünniler’in Sünnilerde Alevilerin, hem soy bakımından hem de din bakımından kardeşleridirler.
Herkes düşman oyunları karşısında çok dikkatli olmak mecburiyetindedir.
Dün, gazetelerde ufak bir haber vardı: Neo-Naziler’in âyini andıran ziyaretlerinden bıkan Avusturya’daki Leondinger kasabasının belediyesi, Adolf Hitler’in babası Alois Hitler’in kasabadaki mezarındaki taşın kaldırılmasını kararlaştırmıştı. Taş kaldırmanın bir mezarı unutturmaya yaramayacağını gayet iyi bildiğim için, mezar yok etmek isteyenlere ders alabilecekleri “Timur örneğini” hatırlatıyorum...
Yukarı Avusturya’daki Leondinger kasabasının belediyesi, hafta içerisinde Adolf Hitler’in 1903’te ölmüş olan babası Alois Hitler’in kasabadaki mezarında dikili olan taşı ve isim tabelâsını kaldırmaya karar verdi. Belediye, karara gerekçe olarak Neo-Naziler’inmezarı kutsal bir mekân gibi ziyaret edip başında gösteri yapmalarını ve bu durumun kasabanın imajını kötü etkilemesini gösterdi. 
Adolf Hitler’in babası Alois Hitler, üstelik mezarında yalnız da değildi. Son uykusunu üçüncü karısı, yani oğlu Adolf’un son üvey annesi Klara Hitler ile beraber uyuyordu. Alois’in mezarı, bundan sonra üzerinde taş olmayan bir toprak yığını hâlinde kalacak... Avusturya’daki küçük bir kasaba belediyesinin aldığı bu kararı okuyunca “Bu adamlar bir mezarın ortadan nasıl kaldırılması gerektiğini hiç bilmiyorlarmış” diye düşündüm. Sonra, Timur’un 1400 senesi Ekim’inde Şam’daki birmezara yaptıklarını hatırladım ve kendi kendime “Leondinger belediyesinin bir mezarın ne şekilde yok edileceği konusunda Timur’dan öğrenmesi gereken çok şey var” dedim.
1400 Ekim’inde Şam’ı alan Timur, ilk Emevî halifesi Muaviye’nin oğlu olan ve Hazreti Muhammed’in torunu Hazreti Hüseyin ile yakınlarının Kerbelâ’da şehid edilmesine sebebiyet veren Yezid’in Şam’daki Emevî Camii’nin yakınında bulunan Bâbü’s-sagîr Mezarlığı’ndaki kabrini açtırmış ve Yezid’in kemiklerini yaktırmıştı. Bu sırada bu yıkım ve yoketme işinden Muaviye’ninmezarı da nasibini almış ve ortadan kaldırılmıştı. O dönem tarihçilerinin yazdıklarına göre, 1400 yılının sonbaharında önce Halep ile Humus’a, ardından da Şam’a giren Timur, Şam’da üzerlerine dermeçatma kulübelerin yapılmış olduğu bazımezarlar gördü. Kime ait olduklarını sorunca “Sahabe”nin yani Hazreti Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin yanında bulunmuş bazı kişilerin mezarları olduğunu öğrendi. Ama bu mütevazi mezarların hemen ilerisinde, Emevî Camii’nin yakınında bulunan kubbeli ve son derece gösterişli bir mezarın da Muaviye’nin oğlu Yezid’e ait olduğunu öğrenince hiddetlendi ve “Sahabe mezarlarının üzerine kulübeler kondurmuş, peygamber efendimizin torununu katletmiş bu adama da saray gibi mezar yapmışsınız” diyerek Yezid’in türbesinin derhal yıkılmasını, toprağının elli arşın kazılarak Kızıldeniz’e dökülmesini buyurdu ve askerinden binlercesini getirerek Yezid’in mezarının üzerine işetti!
Timur’un bu hareketi, sonraki asırlarda başka mezarların ortadan kaldırılmaları konusunda tam bir örnek teşkil edecek ve bu arada Muaviye ile Yezid’in kaybolan mezarlarının yerlerinin bulunduğu yolunda ortaya yeni iddialar atılacaktı. Şam’ın en eski mezarlığı olan ve tarihi İslâm’ın ilk senelerine kadar uzanan Bâbü’s-sagîr’de şimdi her 20-25 senede bir Muaviye ile Yezid’e ait oldukları ileri sürülen mezarların bulunduğu söyleniyor, bu mezarlar Şiiler tarafında tahrip ediliyor ve bunları birkaç sene sonra başka mezar iddiaları takip ediyor. Bâbü’s-sagîr’de 1990’larda ortaya çıkartıldığı ve Muaviye’ye ait olduğu iddia edilen son mezarın başında ise, tahripten korunması için şimdi askerler nöbet tutuyorlar... Velhasıl, Adolf Hitler’in babasınınmezarını unutturmak isteyen Leondinger belediyesinin, Timur’un bu “mezar operasyonu”ndan öğreneceği çok şeyler var!
Muaviye’nin oğlu Yezid’in Şam’daki mezarını ortadan kaldıran Timur’un kabri de beş asır sonra açılmış, kemikleri çıkartılıp Moskova’ya götürülmüş ve geriye seneler sonra dönebilmişlerdi... Başşehri Semerkand’da 1405’te ölen Timur, orada “Gûr-ı Emîr” ismi verilen muhteşemtürbeye defnedildi. Mezarı eski Türk geleneklerine uyularak “zîr-i zemîn” denen şekilde yapıldı, yani cenaze zemin seviyesinin altına gömüldü ve türbede mezarın tam üzerine gelen yere de yeşimden somaki mermer bir taş kondu. Mezarın başına, iki defa bazı işler geldi. Timur’a hayran olan İran hükümdarı Nadir Şah, 1740’tamezartaşını çaldırdı ama taş İran’a götürülürken kırılıp iki parçaya ayrıldı ve kendi başına bir iş gelmesinden korkan Nadir Şah taşı geri gönderip yerine koydurdu. Aradan asırlar geçti ve bu defa 1941’de bir başkası Timur’un mezarını açmaya heveslendi: Sovyet diktatörü Josef Stalin... Stalin, Semerkand’a Mihail Gerasimov adındaki arkeoloğun başkanlığında bir heyet gönderdi ve heyete Timur’un mezarını açmalarını, kemikleri üzerinde çalışarak hükümdarın fiziksel özelliklerini ortaya çıkartmalarını emretti. Gerasimov ve yanındaki uzmanlar, Semerkand’da Özbekler’in protestoları ile karşılandılar. Şehrin yaşlıları asırlardır söylenen bir efsaneyi tekrar ediyor ve Timur’un mezarının açılması halinde ülkenin başına bir felâket geleceğini söylüyorlardı.
Hükümdarın mezar taşındaki kitabede de zaten “Kim ki mezarına saygısızlık eder, Allah’ın lânetinden kurtulamaz” deniyordu. Askerler göstericileri türbeden uzaklaştırdılar ve Gerasimov 19 Haziran 1941’de Timur’un mezarını açarak kemiklerini çıkardı ama tam üç gün sonra, 22 Haziran’da Nazi Almanyası Sovyetler Birliği’ne savaş ilân edip işgale başladı.
Semerkand’dan çıkarttığı kemikleri Moskova’ya götüren Gerasimov bunların üzerinde uzun zaman çalıştı. Timur’un boyunun 1.73 olduğunu ve takılan “aksak” lâkabının doğru olduğunu, zira hükümdarın kalça kemiğindeki bir incinmeden dolayı her zaman topalladığını ortaya çıkardı. Kemikler üzerinde yapılan “etlendirme” tekniğini ilk uygulayanlardan olan Gerasimov, Timur’un kafatasını inceden inceye ölçerek yüzünün çok benzer bir de kalıbını çıkardı ve bunu büst haline getirdi. Timur’un Moskova’ya taşınan kemikleri ise seneler sonra yine Stalin’in emriyle Semerkand’a geri götürülüp çıkartıldığı mezara tekrar defnedildi. Ama, Timur’un söylenen lâneti yerine gelecek ve Sovyetler Birliği savaş sırasında 20 milyon insanını kaybedecekti...
En başta Edirneli Oruç Bey olmak üzere, eski devir tarihçileri, Timur’un 1400 yılı Ekim’inde Şam’ı almasından hemen sonra Yezid’in mezarına yaptıklarını uzun uzun anlatırlar... Evliya Çelebi ise, meşhur “Seyahatnâme”sinin dokuzuncu cildinde korku filmini andıran ama rengârenk sahneler nakleder ve Timur’un sadece mezarı tahrip etmekle kalmadığını, Yezid’e saygı gösteren binlerce kişiyi de yaktırdığını anlatır. Aşağıda, Evliya Çelebi’nin bu konuda yazdıklarının bir bölümünü günümüzün Türkçesi’ne naklederek veriyorum: “...Timur, Şam’ı aldıktan sonra Emevî Camii’ne gelip Yezid’in yolundan gidenlere ‘Burayı taht merkezi yapmaya karar verdim ama yapayalnızım. Beni evlendirin. El sürülmemiş öyle güzel bir kız bulun ki, cihanda bir benzeri olmasın’ dedi.
Yezid’in yolundan gidenlerin şeyhi ‘Padişahım, şayet cariyen olmasına tenezzül buyurursan benim kızımı al!’ diye öne çıktı, Timur kabul edip kırk gün kırk gece düğün yaptı. Öyle bir şenlik oldu ki, koskoca Şam’da tek bir çadır daha kuracak yer kalmadı. Timur, kırk birinci gün, Yezid’in yolundan gidenlerin bütün şeyhlerini huzuruna davet edip genç karısı ile Emevî Camii’nin yakınında gerdeğe girmek istediğini söyledi. Yezid’in şeyhleri hemen ‘Olmaaaz! Bu kadar kalabalık içerisinde Züleyhâ gibi güzel olan o kızın avret yerini keşfetmeye kalkarsanız şeyhimizin namusu incinir’ dediler. Bu sözü işiten Timur ‘Bre mel’unlar’ diye haykırdı. ‘Hazret-i Peygamber’in mübarek soyundan gelen İmam Hüseyin’i Kerbelâ’da şehid edip mübarek başını şehir şehir dolaştıran, evlâdını susuzluktan helâk eden, soyundan gelenleri orda burda teşhir eden siz değil misiniz? Bunları yapmaya utanmadınız da şimdi şu mel’un herifin nikâhlayıp aldığım kızı ile kapalı bir yerde gerdeğe girmemden mi utanıyorsunuz? Bre sizin ırzınız nedir? Söyleyin bana, sizi ne şekilde katledeyim?’
Askerine emretti, her taraftan odun getirtip Yezid’in yolundan gidenleri Nemrud ateşi içerisinde bıraktı. Sonra gidip Yezid’in kabrini açtırdı. Cesedin hâlâ bozulmadığını gören bazı askerlerinin ‘Sultanım, bu Yezid ne de olsa sahabedendir; affeyle!’ demelerine daha da hiddetlendi, bir ateş daha yaktırdı, Yezid’in cesediyle beraber 13 kişiyi orada ateşe attı ve Yezid’in küllerini havaya savurttu. Bu iş de bitince bütün askerini çağırıp mezarın üzerine işetti.”
****
Fâilâtün,  fâilâtün,  fâilâtün,

Yüzün suyu değer cihanı bütün

Verirlerse dünyayı sen alma satın

Yüz aklığı iki cihana değer
**
Hak kul elinden intikamını kul eli ile alır

İlm-i Hakk-ı bilmeyenler anı kul yaptı sanır.

Cümle eşya haktandır kul eli ile işlenir

Emr-i Bâri olmayınca sanma bir çöp deprenir.

Kazara bir sapan taşı bir altın kâseye değse

Ne taş kıymet kazanır, nede kâse kıymetten düşer.



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar