Ağlamama…Ey Fatıma
أفا طمُ اَبكي ولاتَسأمي. . .
. . ......... . . . لصُبحُ ك ماطلعَ الكوكبُ
Ey
Fatıma! Ağla (ağlat) ve sakın bıkma, senin sabahından yıldız doğmadı.
فقد هُد ت الارضُ لمّا ثَوى. . .
. . . . ..... . . . وأيُّ البري ة لا يُنكبُ
(O),
toprağa gömüldüğünde yer yıkıldı. Hangi karasal varlık belaya uğramaz ki?
فَمالي بَعدكَ حتّى المَما ت
...................... إلاّ جوىً داخلٌ مُنصبُ
Senden
sonra ölünceye dek, içte çakılı bir hasret yarasından başka benim neyim var ki!
جوىً حلّ بينَ الحشا وال شغا ف. . .
. . . . . . . . فخيمَ فيه فما يذهبُ
Karın
boşluğu ile yürek zarı arasında yer tutan bir hasret yarası, oraya yerleşmiş,
gitmiyor.
(
EL-ENSARÎ, Hassan b. Sabit (1929). ed-Divân, (şrh: Abdurrahman Berkukî),
Kahire: Mektebetü’r- Rahmân Yayınevi., s. 310).
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar