Print Friendly and PDF

Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellemin Hoşuna Gitmeyen Amellerden

 


Konu: Zamanımızda Ümmeti Muhammed, Efendimiz  salla’llâhu aleyhi ve selleme kurban kesmekte bidata  karışan ve gözden kaçırılan bir mesele üzerine:

Efendim salla’llâhu aleyhi ve selleme kurban kesip hediye etmek ameliyesi artmış bulunmaktadır.

Şöyle ki:

Hz. Ali kerremel’llahu veche radıyallâhu anh hakkında  gelen rivayete göre O, biri Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına diğeri de kendi adına olmak üzere iki kurban keserdi. Kendisine bunun sebebi sorulunca da şöyle derdi:

“Böyle yapmamı bana Rasûl'ullâh (salla’llâhu aleyhi ve sellem) emretti. Ben de bu şekilde yapmayı hiç terk etmeyeceğim.”

Bu rivayete kitabında yer veren İmam Tirmizî, rivayet hakkında:“Bu hadis garîbtir  Bunu sadece Şerîk’in rivâyetiyle bilmekteyiz.” demiştir.

Hadisin Ebû Dâvûd ve Ahmed b. Hanbel’de yer alan rivayeti ise şöyledir:

Haneş şöyle demiştir: Ben Hz. Ali’yi iki koç birden kurban ederken gördüm de (kendisine)

“Bu da nedir?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi:

“Rasûl'ullâh (salla’llâhu aleyhi ve sellem) (sağlığında, vefatından sonra her sene) kendi yerine bir kurban kesmemi bana emretti. İşte ben de onun yerine kurban kesiyorum.” (Ebû Dâvûd, Edâhî, 2 [2790]; Tirmizî, Edâhî, 3 [1495])

Son dönem hadis âlimlerinden Nâsıruddîn el-Elbânî’nin de belirttiği gibi bu hadisin isnadı zayıftır  Çünkü senedinde hadis âlimlerince kimliği mechûl olan Ebu’l-Hasnâ ile zayıf bir râvi olarak kabul edilen Haneş b. el-Mu’temir vardır. Haneş hakkında “Onun hadisleri delil olarak kullanılmaz”, “zayıftır”, “sağlam değildir”, “Hz. Ali’den tek başına rivayet ettiği hadisler, sika/güvenilir ravilerin hadislerine benzemiyor; bu yüzden onun hadisi delil olarak kullanılmaz” gibi çeşitli tenkitler yapılmıştır. Dolayısıyla bu hadis, senet açısından delil olma niteliğinden uzaktır.

Tirmizî hadislerini şerh eden ünlü hadis âlimi el-Mubârekfûrî (ö. 1353/1935), Tuhfetü’l-Ahvezî isimli eserinde bu konuda şunları söylemiştir:

“Ben, ölen bir kimsenin yerine ayrıca bir kurbanın kesileceğine dair sahih ve merfû bir hadise rastlamadım. Bu konuda Hz. Ali’den rivayet edilmiş olan hadis ise zayıftır. Bu böyle olmakla beraber, şayet bir kimse, ölen bir kimsenin yerine ayrı bir kurban kesecek olursa ihtiyat olarak bu kurbanın etinden yemeyip tümünü tasadduk etmesi/sadaka olarak vermesi gerekir.”

Şunu da gözden kaçırmamakta fayda vardır: Yukarıdaki hadis, senet ve metin açısından sahih olsa dahi Peygamberimizin bu vasiyeti sadece Ali radıyallahu anh’ı bağlar, bir başkasını değil! Peygamberimiz, ashabına ve diğer müminlere hitaben

“Vefatımdan sonra da benim için kurban kesmeyi ihmal etmeyin” dememiştir. Hz. Ali (kerremal’llahu veçhe radıyallâhu anh’den başka herhangi bir sahabînin Peygamberimiz için kurban kestiğine dair herhangi bir rivayete de kitaplarda yer verilmemiştir. Dahası Hz. Ali (kerremal’llahu veçhe radıyallâhu anh) de kendi çocuklarına yani Peygamberimizin torunları olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (aleyhimesselam)’e

“Benim vefatımdan sonra dedenizin kurban vasiyetini devam ettirin” şeklinde bir vasiyeti olmamıştır. [Bunun nedenini aşağıda söyleyeceğiz.]

Dolayısıyla yukarıdaki vasiyet rivayetinden yola çıkarak 5-10 veya daha fazla kişinin bir araya gelerek (veya birileri tarafından getirilerek) böyle bir kurban organizasyonu kurmaları ve bu maksatla para toplamaları yeni bir ibadet çeşidi ortaya çıkarmak olur ki bunun adı bidattir. Bidatlerden de şiddetle kaçınmak gerekir.

  Müslim, “Edâhî”, 19 numaralı hadiste, Efendimiz (salla’llâhu aleyhi ve sellem)

“Ey insanlar! Her sene, her ev halkına kurban kesmek gerekir” buyurmak suretiyle kurbanın aile adına kesileceğini beyan etmiş ve:

“Bismillâh! Allahım! Muhammed’den, onun hane halkından ve Muhammed ümmetinden kabul buyur!” diye dua etmiştir.

Asıl konumuz burada şeytanın insanların asıl yapılması gerekeni Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve selleme kurban kesmek ile terk ettirdiği sünneti aşikar etmektir

 

Çünkü Efendimiz (salla’llâhu aleyhi ve sellem) beyaz, semiz ve boynuzlu iki koçu, birisini ümmetinden kurban kesmeyenler, diğerini de kendisi ve aile fertleri adına kurban olarak kestiği muteber kaynaklarda ifade edilmektedir.

(Buhâhî, “Edâhî”, 7; Müslim, “Edâhî”, 18; Ebû Dâvûd, “Edâhî”, 3,4; Tirmizî, “Edâhî”, 2; Nesâî, “Dahâyâ”, 14,28-31; İbn Mâce, “Edâhî”, 1)

Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem ÜMMETİMDEN KESEMEYENLER diye açıkça söylediği durum ile bize düşen vazife kesemeyen kişilerin kendilerine kurban kesmelerini sağlamak veya parasını onlara vererek kendi adlarına bu ibadeti yapmalarının sevincini yaşatmaktır.

 ÜMMETİN İÇİNDE KESMEYENLER varken  Rasûl'ullâh (salla’llâhu aleyhi ve sellem) e sadaka sevabını göndermek Efendimizin Hak ve sahih olan sünnetini terk etmek olur ve  bu hususta  bidata düşmek korkusu da bulunmaktadır.

Bu durumun artışı, saf ve temiz insanları kullanarak para toplanıp yıllar yılı  müntesiplerini yanlışa yönlendiren cemaat guruplarının yaptığı kumbara usulü para toplayarak kesilen kurbanın makbuliyeti şüpheden uzak kalmadığı ortadadır.

Rasûl'ullâh (salla’llâhu aleyhi ve sellem) için kurbanın kabul olması için sadaka durumuna düşerek  vermek ise Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellemin ruhaniyyetini incitmek olur. Efendimiz ÜMMETİNİ KENDİNE TERCİH EDER. Ve ümmet-i Muhammed [salla’llâhu aleyhi ve sellem] içinde fakirler varken bu ibadetten onların sevaben dahi mahrum edilmesi hoş bir durum değildir

Hadis-i Şerif’deki “ümmetimden kurban kesemeyenler”     çıkarılan hüküm Müslümanların cemaat şuurunu geliştirmek       maddi ve manevi olarak  birbirimize yardım etmeyi eşit seviyeye çıkarılmak amaçlanmıştır.

Son olarak:

 İbn Abidin’de geçen bir rivayete göre, Cüneydi Bağdadi kuddise sırruhu ile aynı tabakada olan İbnu’l-Muveffak yetmiş hac yapmış ve sevabını Rasûl'ullâh (salla’llâhu aleyhi ve sellem) ruhlarına hediye etmiştir. İbnu Siraç ise on bin hatim ve bir o kadar da kurban kesip sevabını Rasûl'ullâh (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’in mübarek ruhuna hediye etmiştir. (İbni Abidin 2/ 244)

Bahse konu zevatın yaptıkları şöhret kabilinden işlerdir ve makbul olduklarını hakkında örnek vermek bile hatadır. Bu kişiler fakir Müslümanların ibadet yapabilme imkanlarını giderselerdi Efendimiz daha çok memnun olurdu

Hz. Ali kerremal’llahu veche radıyallâhu anhın vasiyet uygulaması ise Efendimizin velayetinin onda bulunması idi…

Bilindiği üzere NÜBÜVVET KESİLDİ AMA VELÂYET DEVAM ETMEKTEDİR. Zamanın velayet varisi kimse o vasiyeti devam ettirmektedir.

Allahu a’lem

İhramcızâde İsmail Hakkı

 

 Konunun fıkhi olarak izahı için bu videolarada bakmanızı tavsiye ederim 






 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar