AGORA FİLMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİYLE “KADIN”
Agora… Eski Yunancada
“şehir merkezi” anlamına gelir. Şehrin, sosyal, ticaret ve politik, toplanma
yeri anlamlarında da kullanıldığı gibi şehirdeki seçimler, duyurular bu
meydanlarda yapılır.
Film, 4. Yüzyılda
yaşamış, bilinen ilk İskenderiyeli kadın matematikçi, filozof ve astronom olan
Hypatia’nın (370-415) çok az şey bilinen hayatını işleyip, Roma İmparatorluğu
hâkimiyetindeki İskenderiye kentini ve yaşadığı dramatik olayları
anlatmaktadır.
Hypatia, o dönemde
İskenderiye Kütüphanesi’nin bilinen son yöneticisi ve matematikçisi Theon’un
kızı ve kütüphanede her dinden öğrencisine Batlamyus (Ptolemy), Öklid ve
Diophantus etkisinde felsefe ve matematik dersleri veren bir pagan bilim
insanıdır.
İskenderiye
kütüphanesinin Roma İmparatoru Julius Sezar tarafından, M.Ö 48 yılında
yakılmasından sonra, tekrar toparlandığı ve eski ihtişamına kavuştuğu düşünülen
günlerde, İskenderiye’de ki sorunlu politik yapıyı, Hiristiyanlar, Yahudiler ve
Paganlar arasındaki dini karmaşa ortamı işlenmektedir. Hıristiyanlığın, tüm imparatorluk
içine hızla yayılmaya devam ediyor olması, bu yayılmanın sınırının,
kendilerinden olmayan kimselerin bile tahammülün kalmadığı noktaya
varıncaya kadar, Hypatia’yı bir kaç açıdan iyice zor durumda kalmasına neden
olmaktadır. Var olduğu dünyayı sorgulayan ve gerçeği arayan bir
kişilik olarak, her hangi bir dogma ya da dogmatik fikri kabullenmeyen kadın
olarak sergilediği duruştaki kararlılığı ile aslında, erkeğe karşı bir
üstünlüğün sergilenişi gösterilmektedir. İçindeki aşkı, bir erkekle paylaşamayacağı
kadar büyük olup, bunun yerine gökyüzündeki yıldızlar ve güneşe karşı ilgi
göstermektedir. Hypatia, bir yandan ılımlı Hıristiyan yönetimi
ile, diğer yandan gerektiğinde şiddet kullanmaktan çekinmeyen
fanatik ve bağnaz Hıristiyanlar arasındaki, güç kavgasının tam ortasında
kalmasına rağmen, ateist inancından asla vazgeçmiyor. Şehrin valisi ise
Hypatia’nın gösterdiği gücü kendinde bulamaz.
Bizde bu filmde işlenen
tema ile inançların durumundan çok, kadınının durumuna göz atmak istiyoruz.
Çünkü birçok büyük olayın genellikle kadın merkezli olarak çıktığı ihtimalini
hatırlamamız ve düşünmemiz gerekir. Erkek gücün temsilcisidir. Kadın ise o
gücün kanalize edileceği mecradır. Genellikle mazlum durumunda olmak kadına
kalsa da, sonunda olaylar hep kadının istediği şekilde neticelenmiştir.
[Allah Teâlâ,
Kur’ân-ı Kerim’de mahlûkatı çift yarattığını belirtmekte olup bu bağlamda
ayetlerde Hz. Âdem aleyhisselâm’ın sonrasında ona eş olmak üzere yaratılan
birisinden de bahsetmektedir:
“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve
merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir” [1]
Kaynaklarda, bu kişinin
Hz. Havva olduğu ve onun Hz. Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı rivâyet
edilir. Buradan Hz. Havvâ’nın farklı bir şekilde-canlının bedeninden
yaratıldığı anlaşılmaktadır.
Başka bir ifadeyle Âdem
aleyhisselâmı topraktan yaratmaya kâdir olan Allah Teâlâ, Havvâ’yı
topraktan yaratmayarak her türlü yaratılış gücüne sahip olduğunu göstermiştir.
Yani kadın başka bir yaratılıştandır.
Râzî (hyt. 606/1209),
Hz. Âdem aleyhisselâm ve Hz. Havvâ’nın yaratılışıyla ilgili “Sizi bir
tek nefisten yaratan, ondan da yanında hazır bulunsun diye eşini yaratan
O’dur.” [2] Anlamına gelen âyetin yorumunu yaparken
şu hususa dikkat çekmiştir:
İnsanı bir tek kemikten
yaratabilen Allah Teâlâ’nın, onu ilkin yaratmayla da yaratabileceğini
vurgulamıştır. Bu âyetteki (min)–edatıyla ise Hz. Âdem aleyhisselâmın
kendi türünden ona eş olarak birisinin yaratıldığı kastedilmiştir. Söz konusu
âyetin tefsiriyle ilgili Mâtürîdî (hyt. 333/944), tüm erkeklerin Hz.
Âdem aleyhisselâmdan ve tüm kadınların da Hz. Havvâ’dan yaratıldığına dikkat
çekerek kendi dönemine kadar iddia edilenlerden farklı bir yorum
yapmıştır. [3]
Mâtürîdî’ye göre
kadınların yaratılışı eşlerine izafe edildiğinde ise kadınların erkeklerden
yaratılmış olması söz konusudur. [4] Yine aynı mealde olan Rûm sûresinin 21.
âyetinin tefsirin yaparken Mâtürîdî (hyt. 333/944), Hz. Havvâ’nın yaratılışıyla
ilgili rivâyetlerden öte, buradaki “enfüsiküm” kelimesi
üzerinde durarak insan için başka bir canlıdan değil de aynı cins veya türden
bir eş ve varlık yaratılmasına işaret edildiğini belirtmiştir. [5] Bu âyetin öncesinde insanın topraktan
yaratılışı, sonrasında ise göklerin ve yerin yaratılışının Allah Teâlâ’nın
varlığının delillerinden oluşu ifade edilmiştir. Bu anlamda Hz. Âdem’in
yaratılışının yanı sıra Hz. Havvâ’nın yaratılışının da Allah Teâlâ’nın
delillerinden olduğunu ifade eden Kur’ân-ı Kerim, insanın insandan yaratılması
hadisesini âhiretin imkânı bağlamında ele almıştır.][6]
Havva’nın, Âdem
aleyhisselâmdan yaratıldığını kabul edersek, yani Kur’ân-ı Kerim’de [7] “ondan da eşini yarattı” ifadesiyle
ilk doğurganın erkek olduğu manası çıkar ki, bu beşeriyette erkeğe verilmemiş
bir özelliktir. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme atfedilen hadisi
şeriflerde de eğe kemiğinden yaratıldı ibaresi İsrâili haberdir. Çünkü bu konu
Allah Teâlâ tarafından gizli tutulmuştur. Kadın bahsedilen ayetin işareti
ve “sizi bir tek nefisten yarattı, eşini de ondan yaptı…” [8] ile Âdem aleyhisselâmın nefsinin karşı
kopyasını yarattı demek daha uygun olacaktır. Çünkü ayetin devamında
“..gönlü buna ısınsın. Onun için eşine yaklaşınca o hafif bir yükle hamile
kaldı, bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden
kendilerini yetiştiren Allah’a şöyle dua ettiler: ‘Bize sâlih yaraşıklı [9] bir çocuk ihsan edersen, yemin
ederiz ki, kesinlikle şükreden kullarından oluruz!’ ..” [10] denilmesi, bize Adem aleyhisselâmın
yalnızlık psikozuna[11] düştüğünü, üreme bilgisine haiz olup
bunun da kendi içinden (nefsinden) olacağının bilgisine sahip olduğunu
anlatıyor
Bu nedenle kadın topraktan değil de nefs, nefes ve hava cinsinden
yaratıldığı için Havva (canlı şey; yaşayan; hayat) adı verilmesi de yine buna
işaret etmektedir.
Hadislerde (Eğe
kemiğinden yaratılması) olarak bahsedilmesi belki akciğerlerin nefes
ile olan irtibatı nedeniyledir. Bu bağlamda kadın aslî olarak
topraktan yaratılmayıp tebdil olmuş toprak olan Âdem aleyhisselâmın
nefsinden-nefesinden yaratılmıştır.
[Zira insanın nefesi,
metafizik ilâhî düzeyde nefesü’r-Rahmân şeklinde isimlendirilen
mananın bir suretinden ibarettir.] [12]
Âdem
aleyhisselâmın yaratılışında meleklerin tesviyesi [13] bulunurken Hz. Havva’yı Allah Teâlâ
Âdem aleyhisselâmın nefesinden (kaburga kemiği denilmesi) yarattığından, kadın
yaratılış yönünden erkekten daha üstün ve latif yaratılmıştır.
Onun için beşer neslinin
devamında yeni bir canlı için uygunluk gösterme özelliğine sahip olmuştur. Eğer
bu hal olmamış olsaydı erkek kadına karşı meyletmekte zorlanabilirdi. Hz.
Mevlâna Celâleddin Rûmî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz buyurdu ki;
“Sen bizim eşimizsin; işlerin başarılması için eşlerin aynı huyda olmaları
lâzımdır. Eşlerin birbirine benzemesi lâzım. Ayakkabı ve mestin
çiftlerine bir bak! Ayakkabının bir teki ayağa biraz dar gelirse
ikisi de işine yaramaz. Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu?
Ormandaki aslana kurdun çift olduğunu hiç gördün mü? [14]
Sûfî dedi; ‘Biz fakir, zavallı ve düşkünüz; hatunun ailesi mal sahibi ve
haşmetli. Evlenmelerinde bu denklik nasıl olur? Bir kapı kanadı tahtadan, bir
kapı kanadı fildişinden. Nikâhta her iki çiftin denk olması gerekir. Yoksa
darlık olur, rahatlık kalmaz.” [15]
Aliyyü’l-Havvas kuddise
sırruhu’l-azîz de bu konu hakkında buyurdular ki;
“Karı ve kocanın ahlâkını inceleyince, kadınının ahlâk ve davranışı
erkeğinki gibidir. Çünkü kadın ondan yaratılmıştır. Bir kimse kendi huyundan
habersiz ise, kendi eşinin huy ve ahlâkına bakmalıdır. O zaman kendi huy ve
ahlâkını aynada görmüş gibi, kendisine göz kırpıp baktığını görür.”
Kur’ân-ı Kerim’de kadın
için öğretilmesi tavsiye edilen sure Nur olarak geçer. “Nur” un meleklerin
yaratılış mayası olması kadına verilen değerin işaretidir. Bu nedenle kadın ve
erkeğin etkileşimi ve muhabbetleri arttı. [Kadına bağlanan ve acı çekenlerin,
sevgi ve izdivacın kelepçeleri bileklerinin etlerine gömülenlerin, kadına
sarılarak ellerindeki avuçlarındakini yitirenlerin, o güzelim isimlerini, şan
ve şöhretlerini, sağlıklarını, yaşanmaya değer canım hayatlarını, Allah
Teâlâ'da, öz-ben’de var olmayı elden çıkaranların da kendilerine göre
olacaktır cevapları. Bu kişiler şöyle haykıracaklardır:
Kadın, yücelerden çekip
aldı bizi!][16]
Sonuçta
anladığımız kadarıyla kadın çok güçlüdür. Ölümüne de olsa davasından vazgeçmeme
konusunda erkek ile her zaman boy ölçüşür. Çok zamanda geçtiğini unutmamak
gerekir. Siyasetin geçmiş manzaralarında kadın ile ilgili konular sürekli
değişimlerin ana teması olmuştur. Bu konuya en güzel örnek askeri ve siyasî
dehâ olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. O devrimleri uygulamada erkekler
hakkında yaptırımlara giderken kadınlara tavsiye sınıfından modern hayatı
yaşamalarını istedi. Çünkü biliyordu ki bir kadın ancak doğruyu kendisi ikna
olunca yapardı. Atatürk Şapka Kanunu ilan ederken kadınların çarşaflarına
dokunmamış ve kendi istekleri ile bırakmalarını istemiştir. Kadınlarda Avrupâi
yaşam tarzını benimsemişlerdir. Bu cihetle düşünüldüğünde siyasetçilerin kendilerine
ve miletimize Atatürk’ü örnek almaları gerekmektedir.
Hypatia ateist bile olsan, duruşun, erkeklere unutulmaz bir örnek oldu.
[1] Rum, 21
[2] A'râf , 189; Nisâ, 1; el-En'âm,98;
Zümer, 6
[3] Havas Kitaplarında rukye tariflerinde bu
ifadeyi destekleyen cümleler bulunur. “…Benî Âdem ve Benâti Havva..” (Âdemin
oğulları ve Havva’nın Kızları…” olararak geçen bu ifadeler kadın ve erkek
yaratılışındaki bir ledünnî bir farklılığı göstermektedir.
[4] Mâtürîdî, Te’vilâtu ehli’s-sünne,
II, 317
[5] Mâtürîdî, a.g.e., IV, 40;
Elmalılı, Hak din Kur'ân dili, IV, 167 vd.
[6] (ABUZAROVA, 2007), s. 65-66
[7] Nisa, 1
[8] A’raf, 189
[9] Yaraşık: isim; Yaraşma, uyma,
uygunluk. Atasözü, yaraşık almak
[10] A’raf, 189
[11] Psikoz, ruhsal denge bozukluğu
[12](ÇAKMAKLIOĞLU, 2005), s. 185
[13]Tesviye: Seviyelendirme. Düzleme.
Beraber etme. İki şeyi müsavi etme. * Bir neticeye bağlama
[14] Mevlânâ, Mesnevi, II,
Beyit:2308-2311
[15] Mevlânâ, Mesnevî, IV, Beyit:
190-195.
[16] (GRABER, et al., 1998), s. 9
KAYNAKÇA
ABUZAROVA Ülker Âhiret İnancının Dinî-Felsefî Temelleri [Kitap]. -
İstanbul, : Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat
Anabilim Dalı Kelâm Bilim Dalı 208646 (Doktora Tezi), 2007.
ALTUNTAŞ İsmail Hakkı Havvanın Kızları [Kitap]. - İstanbul : Gözde Matbaacılık,
2009.
ÇAKMAKLIOĞLU M. Mustafa Muhyiddin İbnü’l-Arabi’ye Göre Dil-Hakikat İlişkisi Marifetin İfadesi
Sorunu [Kitap]. - Ankara : Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Temel İslam Bilimleri (Tasavvuf) Anabilim Dalı, 2005. -
DoktoraTezi,.
GRABER Gustav Hans ve
trc:Kâmuran ŞİPAL Kadın Psikolojisi [Kitap]. -
İstanbul : Cem, 1998.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar