BULANIK MANTIK İLE KADER
Geçmiş mantıkla gelecekte şu sonuçları olacak
demek artık tam doğru olmuyor. Belki iki sonuç arasında gelip gidebiliyor. Bu
kader faktörünün araya girmesi midir?
[Modern bilim, 2000 yıldan bu yana,
mutlaklıklar ve kesinlikler üzerine kuruludur. Kâinattaki gerçeklikler çoğu
zaman gri olsalar da, bilim, yaptığı kesin tanımlamalarıyla onları siyaha ve
beyaza boyar. Aslında uç değerler arasında dereceli değerlerin var olduğu her
devirde bilinen bir gerçektir. Fakat bu gerçeği kabullenmek ve ilmî saymak
genellikle pek çok bilim insanı tarafından kolay olmamaktadır.
Aristo mantığı olarak bilinen iki değerli
klasik mantık, 1920’lerden itibaren filozof ve teorik matematikçilerin
ürettikleri paradoksları açıklamakta yetersiz kalmıştır. Çünkü Aristo
mantığı gerçek dünyayı bütünüyle tasvir etmekten uzaktır. Tabiattaki
her oluşumun bir meydana gelme derecesi vardır. Bu anlamda herhangi bir
önermenin yalnızca doğru ya da yalnızca yanlış olması
gerekliliği, ikili mantığın gelişerek çok değerli mantığa dönüşmesine sebep
olmuştur. Çok değerli mantığın en ilkel hali olan üç değerli mantık,
önermelerin {0, 1} değerlerinin yanında, {0.5} değerini de
almasını sağlamıştır ve böylece değer kümesi {0, 0.5, 1} olarak
geliştirilmiştir. Değer kümesindeki {0} ögesi önermenin kesinlikle
yanlış olduğunu, {0.5} ögesi belirsiz olduğunu ve {1} ögesi de
kesinlikle doğru olduğunu ifade etmektedir.
1930’ların başında Polonyalı mantık bilimcisi
Lukasiewicz, üç değerli mantıktan yola çıkarak mantığı bütünüyle ele
almıştır ve sonsuz değerli mantığı geliştirmiştir. 1965’te
Lotfi Zadeh, o zaman kadar yapılan tüm mantıksal yaklaşımları
toplu bir şekilde ele alarak yorumlamış ve ulaştığı bu çıkarımlarla bulanık
mantığı keşfeden kişi olmuştur. Günümüzde bulanık mantık, Zadeh
ile birlikte anılmaktadır. Bulanık mantıkta önermeler [0, 1]
aralığında sonsuz değer alabilirler. Dolayısıyla ikili mantık, bulanık
mantığın özel (indirgenmiş) bir halidir.
Klasik mantıkta doğru veya yanlış olma durumu
dışında başka herhangi bir durumun gerçekleşmesi imkansız olarak varsayılır ve genellikle böyle durumların
paradoks oldukları kabul edilir. Hâlbuki böylesi durumlar bulanık mantık
açısından son derece doğaldır. Hatta {0, 1} dışında sadece üçüncü bir
durumla yetinilmez, bunun dışında [0, 1] aralığında değer alabilecek sonsuz
durum gerçekleşebilmektedir.
Tarih içinde değişen ve gelişen mantık
sistemleri içinde, insan zekâsını en kapsamlı olarak ele alıp analiz edebilen,
yani insan beyni gibi düşünebilen en gelişmiş mantık sistemi bulanık
mantıktır. Sonsuz değer alabilme gibi özellikleri
sayesinde insani yargıları olduğu gibi kavrayarak yaklaşık düşünebilmeyi mümkün
kılmaktadır. Zadeh’e göre bulanık mantık, kelimelerle hesap yapmaktır.
Kelimeler
nesneleri temsil eder. Araba kelimesi pek çok arabanın yerine kullanılır
ve herkes için farklı düşünceler çağrıştırır. Günlük konuşmalarımızda
genellikle hepimiz aynı kelimeleri kullanmamıza rağmen aynı şeyleri düşünmeyiz.
Söylemlerimiz, düşündüklerimizin yansımasıdır. Fakat bu yansımalar
belirsizliklerle doludur. Bulanık mantık bu belirsizlikleri ustaca ele alır.
Bunu yaparken her olaya bir meydana gelme derecesi atar ve böylece önermelerin
iki değerli sınırlı kalıbını kırarak, sonsuz değerli olabilmelerini sağlar.
Bulanık mantık aslında tabiatta var olan, fakat ilmî olduğu, hatta olması
gerektiği sonradan anlaşılan, ayrı bir öğreti gibi varlığını çağlar boyu
sürdürmüştür. Kimi zaman paradokslar, kimi zaman üç değerli, kimi zaman çok
değerli mantık olarak karşımıza çıkmış, nihayet Zadeh’in tanımlamalarıyla
gerçek kimliğini kazanmıştır.] [1]
Bulanmış mantıktan söz açışımız, ateistlerin
Allah Teâlâ’nın varlığı ile kötülüğün olmaması gerektiği yönünde fikirlerinden
dolayıdır. Onlar diyorlar ki
“eğer Allah Teâlâ varsa ve her şeye gücü
yetiyorsa bu kötülük nereden geliyor.”
Aristo mantığı ile bunun olmaması gerekir.
İlmî gerçekler ve evrimciler; Allah Teâlâ’yı kabul etmektense her şeyi kendi
başına bırakmayı daha uygun görünce, tesadüfler, rastlaşmalar ile oluşan bir
hayatı kabul etmek ile geleceğin tekâmülünde ihtimaller ile seçiciliği yalnızca
varlıklara bırakmayı uygun görmektedirler. Bu şekilde Allah Teâlâ’nın hükmü ve
gerçeği göz ardı ediliyor.
Aslında her olan şeyin bir tek sonucu
yoktur.
Sonuç olarak; kader açısından bulanık
mantığın geçerli olduğu görülmektedir. Her ne şekilde olursa olsun bu mantık
ile hiçbir sonuç isabetsiz kalmamış olur. Bütün ihtimaller ile kötülüğün bulunması
Allah Teâlâ’nın yokluğuna değil, sonsuz kudretinin varlığına işarettir.
Olası ihtimaller arttıkça kâinat ve düzendeki
ahengin bozulmasında hızlı bir seyrin olmayışı bunun en bariz delilidir.
Dengenin bozulmaya başlaması ile her geçen an ve zaman itibarıyla kat kat
olması düşünülürse, kâinata müdahale eden varlığın kudret ve azameti sonsuz
demektir. İlmî verilerin sonuçları çok zaman bunu çözmekte ve anlamakta
zorlanmaktadır. Mesela çarpma ihtimali hesaplanmış bir yıldızın dünyaya
çarpmadan gidişini nasıl açıklayacağız.
Güç ve kudret yalnız Allah Teâlâ’ya
mahsustur.
GELECEĞİMİZİN TAHMİNİ
Geleceğimiz için tahminler yaptığımızda,
gerçek ve gerçekliğin süzgecinde göreceli olacağını görmekteyiz. Gelecek
olaylar hakkında bir tesir, isabetli olabilmek ve doğruya yakın tahmin
yapabilmek çok önemlidir.
[Tahmin: karar alma ve sonuca
varma sürecinin önemli bir alt bölümüdür.
Tahmin, insan için her zaman ve her yerde
hemen hemen soluduğu hava kadar önemli olmuştur. Tahmin, kişinin yalnız kendi kararları için
değil, aynı zamanda başkalarına öneride bulunanlar ve içtimâi planda önemli
kararlar alacakların da yolunu aydınlatır. Ancak sonraki dönemlerde olması
muhtemel olayların oluşumunda etken olan faktörlerin, olaya etki, yön ve
derecesinin önceden tam olarak bilinebilmesi mümkün değildir. Bunun
nedeni, geleceğin belirsiz oluşudur.][2]
[Tahminde şu sonuçların etkisi muhakkak
bulunur.
Genel anlamıyla tahmin, geçmişin görüntüsünün
gelecek üzerindeki etkisi olarak tanımlanabilir.
Gelecek insan için belirsizdir.
Geleceğin belirsizliğini tümden yok edemeyiz
ancak bu belirsizliği azaltabiliriz. ][3]
Sonuç olarak; Tahminler geleceğin geçmişteki
görüntüsünü fark etmekten başka bir şey değildir. Geçmiş sürekli olarak
geleceğe gebe kaldığından ve bakıldığında isabet şartları ile uygulamadaki
olumsuz ihtimallerin en aza indirilmesi önemlidir. Bir misal verelim;
“Ardında
ve önünde insanoğlunu takip edenler vardır; Allah'ın emriyle onu gözetirler.
Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez. Allah bir
milletin fenalığını dileyince artık onun önüne geçilmez. Onlar için Allah'tan
başka hami de bulunmaz.” [4]
“Bir millet kendini bozmadıkça” şartı ile tahmin edilecek sonuç
“Allah Teâlâ onların durumunu değiştirmez.” Sonucu tahmin edilecektir. Bu tahminin
gerçekleşme süreci ve olma zamanı ise geleceğin geçmişine görecelidir. Çok kişi
için kader bazında üzüntü sahibi olmak yerine olacak ihtimallerin sonsuzluğunda
Allah Teâlâ’ya güvenip çaresizliğin oluştuğu yerlerde kurtarıcı umutları
oluşturması lazımdır. Bunu başarmanında ancak Allah Teâlâ’nın yakınlığı ile
olacağını sürekli görmekteyiz.
Allah Teâlâ ne güzel vekil ve yardımcıdır.
[1] İŞBİLEN YÜCEL, “Bulanık Regresyon: Türkiye’de
1980-2004 Döneminde Kayıt Dışı Ekonominin Bulanık Yöntemlerle Tahminine İlişkin
Bir Uygulama”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ekonometri
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi-217283; 2005; s.4-5
[2] TOKER, Ayhan; Gelecek Tahmini, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat
Fakültesi Ekonometri Ana Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi-86/633, Ekim-1989, s. 5-8
[3] a.g.e.,s. 13
[4] Râd, 11
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar