Hadisler Işığında Terâvih Namazı
Terâvih, Arapça tervîha kelimesinin çoğulu olup “rahatlamak,
dinlendirmek” gibi anlamlara gelmektedir. Oruç ibâdeti, hicretin ikinci
yılının Şâban ayında farz kılındı. Aynı yılın Ramazan ayında tutulan ilk oruç
ibadeti ile beraber bu günkü anlamda adı henüz konulmayan terâvih namazı da
kılınmaya başlandı. Zîrâ asr-ı saâdette geceleyin kılınan her namaza
“Kıyâmu’l-Leyl” denilmekte idi. Ramazan gecelerini ihyâ etmek için kılınan
namazın her dört rek’atından sonra yapılan dinlenmelere “tervîha” adı
verilmekte idi. Bu tervîha sayısının çokluğu nedeniyle “tervîha” nın çoğulu
olan terâvih kavramı kullanılır hale gelmiştir.
Terâvih namazı hem uygulama zamanı açısından hem de başlangıç
açısından teheccüd namazından farklı bir namazdır.
Zîrâ İslâm’ın ilk yıllarından îtibâren Hz. Peygamber ve Sahabe-i
kiram, Müzzemmil sûresinin ilk ayetleri ile emrolunan teheccüd namazını
kılıyorlardı. Terâvih namazı ise hicretin ikinci yılından itibâren başlayan bir
ibadettir. Dolayısı ile bu namaz Ramazan ayına mahsus özel bir namazdır. Hz.
Peygamber, “kim inanarak ve sevabını yalnızca Allah’tan umarak Ramazan
kıyâmını (Terâvih namazını) kılarsa geçmiş günahları affolunur.” , “Allah
(c.c) size Ramazan orucunu farz kıldı. Ben de onun kıyamını size sünnet
kıldım.” ifadeleriyle Ramazan kıyamının (terâvih namazının) îfâ edilmesi
sûreti ile insanın geçmiş günahlardan arınacağı müjdesini vererek ümmetini bu
namaza teşvik etmiştir.
Hz. Peygamber, sözlü teşvikin yanında bunu birkaç gece namaz
kıldırarak uygulama ile de göstermiştir. Hz. Peygamber’in sözlü teşvikleri ve
uygulamaları ile sâbit olan Terâvih namazı, rek’at sayısı bakımından tartışmalı
olmuştur.
Bunun nedeni, bu döneme âit İbn Abbas hadisi hariç rek’at sayısını
bildiren herhangi bir rivâyetin olmamasıdır.
Terâvih namazının rek’at sayısına yönelik Hz. Peygamber’in bir ifadesi
olmadığı için âlimler bu konuda ihtilaf etmişlerdir. Sahabe döneminde terâvih
namazının kılınmasına gelince; Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebû Bekir
ve kısmen de Hz. Ömer zamanında terâvih namazı münferiden, yani cemâat
olmaksızın kılınmaktaydı.
Hz. Ömer’in terâvih namazını cemaatle kıldırmayı ihdas etmesi,
hicretin 14. yılının Ramazan ayına denk gelmektedir. Bu dönem, Hz. Peygamber’in
vefâtının üç yıl sonrasına yani Hz. Ömer’in hılâfetinin birinci yılının sonuna
denk gelmektedir.
Terâvih namazı, Hz. Peygamber tarafından birkaç kez cemâatle
kılındığına göre, Hz. Ömer’in “Bu ne güzel bir bid’attır” sözü, Terâvih namazı
kılmanın bir bid’at olduğunu göstermez. O halde Hz. Ömer bu sözüyle Terâvihin
düzenli olarak (Cemâatü’l- Kübrâ) cemâatle kılınmasını, Hz. Peygamber’in
kıldığı sayıya ziyâde yapılmış olmasını veya sekizden yirmiye çıkarılmış
olmasını ya da hepsini kastetmiş olabilir.
İmam Mâlik, Muvatta’ında “Hz. Ömer’in, Übey b. Kâ’b ile Temîmü’d-
Dârî’yi Ramazanda cemâate on bir rek’at namaz kıldırmak üzere imam tayin
ettiğini, imamın her rek’atta yaklaşık yüz âyet okuduğunu, kıyâmın uzaması
sebebiyle bastona dayanma ihtiyacı hissettiklerini ve fecrin doğmasına yakın
bir zamanda evlere dağıldıklarını” kaydetmiştir.
Hz. Ömer dönemine ait
rivâyetlerde Terâvih namazının rek’at sayısına yönelik on bir, on üç ve yirmi
sayıları zikredilmiştir. Ancak on bir ve on üç uygulamaları Terâvih namazının
cemâatle kılınmaya başlandığı ilk zamanlara ait olup, sonraları yirmi rak’at
olarak yerleşmiştir.
Bu yorum, Hz. Peygamber’in on bir rek’at dışında gece namazı kılmadığı
rivâyetiyle uyumludur. Bu
rivâyetlerden anlaşıldığına göre Terâvih namazı sekiz rek’at kıldırılıyor,
fakat her bir rek’atta yaklaşık yüz âyet okunduğu için bu namaz oldukça uzun
sürüyordu. Hz. Peygamber’in kıldırdığı namazlar da aynı şekilde uzun sürüyordu.
Maksat belli bir sayıda namaz
kılmak değil, geceyi ihya etmek olduğu için gitgide, her bir rek’atta okunan
âyet sayısı azaltılmış, buna mukabil Terâvihin rek’at sayısı artırılmıştır.
Hz. Ömer’in uygulaması ile bu sayı yirmi rek’at olarak yerleşmiştir.
Hz. Osman ve Hz. Ali zamanlarında ve daha sonraları da bu şekilde
devam etmiştir.
Fıkıh mezheplerinin bakış açısına gelince; bu mezhepler, Terâvih
namazı hakkındaki görüşlerini Hz. Ömer dönemi uygulamalarına dayandırmışlardır.
Bu yüzden dört mezhep imamından hiçbiri, terâvih namazının yirmi rek’attan az
olduğunu söylememiştir. Nitekim Ebû Hanîfe, terâvih namazı ile ilgili:
“Terâvih namazı müekket sünnettir. Hz. Ömer bunu kendinden uydurmuş
değildir. Bu hususta bidatçi de değildir. Bu kararı verirken mutlaka bir
delile, Hz. Peygamber’in bir sözüne dayanmıştır.” ifadesiyle Hz. Ömer’in uygulamalarını referans göstermiştir.
Terâvih namazının rek’at sayısı hususunda diğer mezheplerden farklı
olarak Mâlikî mezhebi, bu namazın otuz altı rek’at olduğu görüşündedir. İmâm-ı
Mâlik, bu konuda Medîne’lilerin tatbikatını referans almıştır.
Terâvih namazının rek’at sayısı hakkında vârid olan farklı sayıların
(ister sahih, ister zaif ister başka başka hallerde olsun) rivayetlerin tümü
doğrudur. Yukarıda zikredildiği gibi Ashâb ve Tâbiînden terâvih namazını yirmi
rek’attan fazla kılanlar da olmuştur. Sahabe ve Tâbiîn bu kadar çeşitlilikte
namaz kılmışlar ise, ümmetin de bu uygulamalardan birine ittibâ etmelerinde bir
sakınca yoktur. Bilindiği gibi nâfile namazlar için rek’at sayılarını artırma
ve eksiltme hususunda herhangi bir sınırlama söz konusu değildir.
Buradaki ölçü: Kişinin gücü nisbetinde bıkkınlığa ve yılgınlığa
düşmeyecek şekilde, içinden gelen arzusunu tatmin edinceye kadar istediği
miktarda nafile namaz kılmasıdır. Netice itibari ile İmam-ı Şafii’nin ve İbn
Teymiyye’nin de beyân ettiği vechile kişi, Terâvih namazını; ister sekiz
rek’at, ister yirmi rek’at veya daha farklı sayılarda kılsın. Bunların hepsi de
hasendir.
Dileyen kıyâmı (kıraatı) uzatarak rek’at sayısını azaltır, dileyen
kıyâmı (kıraatı) kısa tutarak rek’at sayısını artırır.
Bu hususta asıl olan, Ramazan gecelerini ihya etme gayretini
taşımaktır. Terâvih namazı ile ilgili günümüzdeki tartışmalara gelince; bu
namazın aslında teheccüd namazı olduğu, bu namazın sonradan ihdas edildiği,
hatta Hz. Peygamber’in böyle bir namaz kılmadığı/ kıldırmadığı ve bu namazın
rek’at sayıları ile ilgili meselelerdir.
Kanaatimizce bu tartışmaların nedeni; Terâvih namazı ile ilgili birçok
rivâyet olmasına rağmen bunların etraflıca değerlendirilmeyerek sadece bir
kısmına yer verilmesidir. Ayrıca Hz. Peygamber’in, ümmetine ağır geleceği
endişesi ile kıldırmadığı bu namazı “terk etti” şeklinde yorumlanması, yine Hz.
Ömer’in Terâvih namazı ile ilgili “Bu ne güzel bir bid’attır.” sözünün konunun
bütünlüğü içerisinde değerlendirilmemiş olmasıdır.
Terâvih namazı ile ilgili rivâyetlerde Hz. Peygamber’in bu namazın
rek’at sayısına yönelik herhangi bir ifadesinin olmayışı da bu tartışmaların
diğer bir yönünü oluşturmuştur.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar