Print Friendly and PDF

Hazeynce...Darendelilerin Gizli Dilleri



Malatya ilinin şirin bir ilçesi olan Darende bölgesinde konuşulan Hazeynce gizli dili insanlar arasındaki ticari ilişkilerden doğduğu da söylenebilir. Özellikle ticaret işiyle uğraşan göçer gezgin satıcılar kendi aralarında bir birlik ve düzen sağlamak amacıyla bu gizli dili meydana getirmişlerdir.
''Bu bölümde Malatya ilinin Darende ilçesinde geçmişte çerçilik yapan birkaç neslin kullandığı ve bugün unutulmaya yüz tutmuş olan dile ait topladığımız malzemenin değerlendirilmesi yapılacaktır. Bu dile yöre halkı tarafından 'Hazeynce' veya 'Ali'nin Uşağının Tekellimi' adı verilmiştir. Darende'de konuşulan gizli dil, çerçilikle meşgul olan insanlar arasında belirli bir kelime hazinesi ile başkaları tarafından bilinmesi istenmeyen işlerin rahat bir şekilde yapılabilmesi ihtiyacından doğmuştur. Darende'de Tohma havzasında yerleşik olarak yaşayan Boyrazuşağı, Gurduşağı, Tataruşağı, Çobanuşağı, Gasımuşağı gibi aşiretlerin arasında Gallangıçuşağı da bulunmaktadır.
Kendilerine 'Alininuşağı' da diyen Gallangıçuşaklılar geçimlerini sanat, ticaret ve hekimlikle özellikle göz ve diş hekimliğiyle temin etmişlerdir. Uğraştıkları sanat daha çok çilingirlik işlerine dönüktür. Çakı, bıçak, keser, satır, balta gibi âletlerin bilenmesiyle uğraşmışlar, ayrıca toka, sürmedenlik gibi süslenme eşyalarının yapımı, çakmakların tamiri gibi işleri de yapmışlardır. Bunların bir kısmı da çerçidir. Bunlar da matah dedikleri attariyeleri satmışlardır. Sanat ve hekimlikte mahir olan bu insanlar mesleklerini yapabilmek ve para kazanabilmek için gurbete çıkmışlar, Balkanlara, Kafkaslara, Suriye ve Irak'a kadar uzanabilmişlerdir. Kullandıkları gizli dilin kelime hazinesinde yer alan kelimelerden bu durum kolaylıkla anlaşılmaktadır.''
Darende ve bölgesinde yaşayan çerçiciler konuştukları Hazeynce dili ile ticaret işlerinde kendilerine kolaylık sağlamışlardır. Yabancı insanlara karşı ticari sırlarını bu gizli dil vasıtasıyla hep saklamışlardır. Kendi aralarında mükemmel derecede bir örgütlenmenin olduğunu söylebiliriz.
' 'Bu dilin özelliği ve gizliliği günlük hayatta, ticari ilişkilerde bazı kavramları farklı kelimelerle ifade etme konusundaki zorlamadan ileri gelmektedir. Bilhassa Darendeli gezgin satıcıların aralarındaki dayanışma ve ticari menfaat gözetme yabancıya karşı mesleki sırların saklanması, hemşehrilik duygusunun güçlenmesi bakımlarından dikkate değer bir rol üstlenmektedir. Büyük bir ihtimalle ortaya çıkış sebebi ve hatta amacı da budur diyebiliriz. Kaçakçılık yıllarında zabtiye, jandarma, polis gibi kanun temsilcilerinin kontrol ve baskınlarını önceden birbirlerine haber vermek (Günümüzde de belediye zabıtası), uyandırmak, malın kalitesi, fiyatların ayarlanması 'Hazeynce' ile konuşup anlaşarak yapılmaktadır. Bunu yaparken de yanlarındaki misafir ya da müsteriye hiç bir sey sezdirmeden yapmak gerekmektedir. Sınırlı kelime dağarcığına rağmen Hazeyince ile bu iş oldukça pratik ve etkili bir biçimde gerçekleşmektedir. Bu dil Darendeliler arasında adeta parola durumunda, hemşehrilik duygularının da teminatı konumundadır. Bilhassa gurbetteki Darendeli için Hazeyince'nin rolü daha da öne çıkmaktadır.''
''Darende yöresinin insanları çalışkan ve beceriklidir. Topçu Hasan isimli bir pratik göz hekiminin becerisi buna güzel bir örnektir: Balaban kasabasından Topçu Hasan Efendi 93 Harbi'nde (1876) Ruslara esir düşer. Esir olarak bulunduğu günlerde Rus savaş bakanı esirleri denetlemeye gelir. Bakan elinde bir baston, kolunda yardımcısıyla esirleri denetlemektedir. Önlerinden geçerken Topçu Hasan Efendi bakanın gözlerinin hasta olduğunu fark eder ve yanındaki arkadaşına şunları söyler:
Kebir saltatın covları kesneleşmiş. Hazeyn özüm bu covlan hadidler.
Konuşmada geçen saltat kelimesi yabancı gelmediğinden bu konuşma Rus bakanın dikkatini çeker, bu esirin kim olduğunu ve ne dediğini sorar. Hasan Efendi de:
Ben Osmanlı Saray Hekimiyim, Efendinin gözlerinden rahatsız olduğunu anladım. Bunu tedavi edebilirim, diye cevap verir. Bakanın isteği üzerine Hasan Efendi onu gözlerinden ameliyat eder ve sağlığına kavuşturur. Bakan da hatıra olması için çıkarıp kendi saatini Hasan Efendi'ye armağan eder.
Darendeliler çalışkan oldukları kadar kültürlü ve okumuş insanlardır. İnançları da tamdır. Gerektiğinde cemaate imamlık da yaparlar. Bir gün cenazesi olan bir köy halkı namazı kıldıracak imam bulamaz. Uzaktan bizim Darendelileri görünce imam geldi diyerek sevinirler. Ancak gelenler içinde imam yoktur. Köylülerin ısrarı üzerine biri mecburen ama becerikliliğini gösteren ve içinde sâdece bazı yer isimleri geçen şu ibareyi söyleyerek namazı kıldırır:
 'Havut ellezine, güdül basarûne ve isbekcurune, mığdi ya gafilûn.
1.         Hazeyn Zengili mi? (Adam Darendeli mi?)
2.         Borancık tekellime arif oluyor mu? (Çocuk konuşmayı anlıyor mu?)
3.         Velehu hazeynler kesne. Cort cort nâreleme. (Bu adamlar iyi değil. Kötü konuşma.)
4.         Beyite saltat esiyormuş, giş edelim. (Eve jandarma geliyormuş, gidelim.)
5.         Kebir saltadın covları kesneleşmiş. Hazeyn özüm bu covları hadidler. (Büyük askerin gözleri kötüleşmiş. Len, ben bu gözleri açarım.)
6.         Özüm kitir nâreledim. Hazeyn de hindik estiriyor. Giş edecek. Ne nâreliyorsun? Giş ettirme hazeynin talırını! (Ben çok istedim. Adam da az veriyor. (Yoksa) gidecek. Ne söylüyorsun? Adamın parasını kaçırma!)
7.         Hazeynin aynları cortlaşıyor. Kepecek. Beyittekiler reketlerken gariyeden giş edelim. Sen hasbiyi moy yeslemek için estir. Özüm de eserim. (Adamın gözleri kötüleşiyor. Ölecek. Evdekiler yatarken kaçalım. Sen atı su vermek için götür, ben de gelirim.)
8.         Hazeyn, cinigin (tillenin) gademlerine arif ol! (Len, kızın bacaklarına dikkatli bak!)
9.         Hazeynin aynları cortlaştı. Kesneleşiyor. Arif olurlarsa bizi kepitirler. Hazeynler lövümlerken giş edelim. Özümüze talırları da yeslediler. (Adamın gözleri kötüleşti, (iyice) kötüleşiyor. Anlarlarsa bizi öldürürler. Adamlar uyurlarken kaçalım. Bize paralan da verdiler.)
10.      Hazeyn caaşın teki. Kilap hazeyin ! Caaş hazeyin! (Adam eşeğin biri. Köpek herif ! Eşek herif!)
11.      Hazeyn dohan estir ! (Len, (bir) sigara getir.!)
12.      Tille cort girleşiyi. (Kadın çok aşna fişne yapıyor.)
13.      Cinik milah (milih)! (Kız güzel !)
14.      Cinik cort! (Kız çirkin, yaramaz.)
15.      Talır estir! (Para ver!)
16.      Talır yes mi? (Para var mı?)
17.      Lotahçının meyi kitir, abın kesne, hindik. (Oda sahibinin suyu çok, yemeği kötü, az.)
18.      Mey de kitir, abır da kitir ama, tilleler giş etmiş. (Su da çok, yemek de çok ama kadınlar gitmiş.)
19.      Lotahçı özümüze selavur estirecek mi? (Oda sahibi bize yatak getirecek mi?)
20.      Borancık hasbiye, çaaşa şaar, özümüze de abır estirecek. (Çocuk ata, eşeğe arpa, bize de yemek getirecek.)
21.      Millih tille. (Güzel kadın.)
22.      Caaşların hubusları hindikleşmiş. (Eşeklerin yemi azalmış.)
23.      Abır eklediyor musun? (Yemek yiyor musun?)
24.      Bangeli saltat. (Tüfekli jandarma.)
25.      Bangeye dom zığladın mı? (Tüfeğe kurşun sürdün mü?)
26.      Kebir hazeynmiş. (Büyük adammış.)
27.      Milih tekellim nârelerler. (Güzel sözler söyler.)
28.      Hazeyn, tille gişkinci arif ol! (Len, kadın hırsız, dikkatli ol!)
29.      Hazeyn arif oluyor, giş ol! (Adam farkına vardı, uzaklaş!)
30.      Hazeyn! Hazeyndir hâ ! (Len, Darendelidir ha.)
31.      Zığlandır! (Biraz daha ver !)
32.      Abır milih. (Yemek güzel.)
33.      Hindik zığlandır! (Az ver!)
34.      Sakatlar esti, cortlaşma! (Zabıta geldi, bozuntuya verme, karşı gelme!)
35.      Hazeyin reketleyek. (Len, yatalım.)
36.      Hazeyin pullo esiyor, bengeyi giş et! (Polis geliyor, tabancayı sakla!)
37.      Hazeyin dobur abır yes, es! (Len, iyi yemek var, gel!)
38.      Löok hazeyin zığlı, kitir nârele! (Len, adam zengin, çok söyle. Fiyatı aşağı söyleme!)
39.      Löök hazeyin estirmez, hindik nârele! (Len, adam vermez, düşük söyle. Düşük fiyat ver.)
40.      Hazeyin dohanın yes mi? Estir de şüpleyek. (Sigaran var mı? Ver de içelim.)
41.      Hazeyin, zahmıma geç, bangeyi özüme yesle. (Len, arkama geç, tabancayı bana ver.)
42.      Beyitte kilab var, giş olma (esme)! (Evde köpek var, gitme!)
43.      Nârelesem de esme! (Söylesem de gitme!)
44.      Kaç hat yesleyecen? (Ne kadar vereceksin?)
45.      Hazeyinin beytine esek, reketliyek. (Adamın evine gidip yatalım.)
46.      Beyte gidek mihmanlayak. (Eve gidelim, (sizi) misafir edelim.)
47.      Hazeyin gilor yesliyo. (Adam kumar oynuyor.)
48.      Hazeyin dohan şüplüyo. (Adam sigara içiyor.)
49.      Çoğun cort mu? (Gözün kötü mü? iyi görmüyor mu?)
50.      Fehmine ırıhlarım. (Ağzına ederim.) (küfür)
51.      Irıhımı tütsüle! (Bokumu kokula!) (küfür)
52.      Irıbımı üğüt! (Bokumu ye!) (küfür)
53.      O abırcının biri. (O yiyicinin biri.)
54.      Kademi mampırladım, giş oluyom. (Ayakabbıyı aldım, gidiyorum.)
55.      Han tamı hamseiik, caaş damına giş ol. (Han odası beşlik, eşek ahırına git!)
56.      Gilleyemezse n'olacak? (Oğlan çiftleşemezse ne olacak?)
57.      Caaş moydan gelene kadar hatabı yersin. (Eşek sudan gelene kadar sopayı yersin.)
58.      Hazeyinin ahırında lehem yes deel. (Adamın yemeğinde et yok.)
59.      Salatımızı uçurah (sıhah). (Namazımızı kılalım.)
60.      Salatı sıhdın mı? (Namazı kıldın mı?)
61.      Hazeyin hubusu estir. (Len, ekmeği (yemeği) getir.)
62.      Hazeyin bu cort imiş. (Len, bu kötüymüş.)
63.      Hazeyin üç hat veriyo. (Adam üç (milyon) veriyor.)
64.      Seminin milihini estir! (Esansın iyisini getir!)
65.      Teşto geliyo, beli o geliyo, giş ol! (Bekçi geliyor, zabıta geliyor, kaç!)
66.      Hazeyin bunu kepitiyim mi? (Len, bunu öldüreyim mi?)
67.      Hazeyni hataplıyon mu? (Adamı dövüyor musun?)
68.      Hazeyin bu cort, bende milihi var, estirme! (Hemşeri bu kötü, bende güzeli var, alma!)
69.      Yemen estir Hüseyin şüblüyek. (Hüseyin çay getir, içelim.)
70.      Hangi gariyedesin? (Hangi köylüsün?)
71.      Ben hareket ley ecem. (Yatacağım.)
72.      Abırsızım. (Acıktım.)
73.      Hazeyinler giş olacak, kademlerini düzelt! (Adamlar gidecek, ayakkabılarını düzelt.)
74.      Ottur arif olmuyo. (Gözler görmüyor.)
75.      Coflar cortalmış. (Gözler kötülemiş.)
76.      Tille estiriyo. (Kadın kötü yolda.)
77.      Hazeyin mengenin çekirdeğini estir! (Len, silahın mermisini getir!)
78.      Velehu hazeyin arif. (Dikkat et, adam anlıyor.)
79.      Hatabı (haceri) hazeyne yesle! (Sopayı (taşı) adama vur!)
80.      Hazeynin talırını zığlamış. (Adamın parasını çalmış.)
81.      Hazeyn salat kitirleşti. (Len, namaz çoğaldı.)
82.      Ciniğin şakıfına yesleyim. (küfür sözü)
83.      Velehu hazeyn, kesneleşme. (Aman len, işi bozma.)
84.      Uyan löğük, gıtmir dölü talin yesledi. (Uyan len, itoğlu parayı getirdi.)
85.      Velehu hazeyn, işi galizeledin. (Sus len, işi berbat ettin.)
86.      Ulan gıtmir dölü, yine bangeledîn. (Ulan itoğlu, yine (işi) berbat ettin.)
abır at-: Yemek yemek. 
abır cubur: Yemek iyi değil.
abır eklet-: Yemek yemek. Bk. eklet- 
abır: Yemek.  
abırcı: Yemeğe düşkün olan, yiyici. 
abırsız: Aç.
açar: Anahtar.  
amikli-amüklü: Bitli.
amüklü: Bitli.
ano: Anahtar. < Yun. anahtar.
arif ol- : Dikkatli bakmak, anlamak. < Ar. arif 'bilen, bilgili, irfan sahibi.'
arif ol-: Dikkatli bakmak, ilgilenmek, farkına varmak.  asel: Bal. < Ar. asel 'bal.'   aşır-: Çalmak.
aşkana: Yemek pişen yer.   avam hazeyn: Halktan biri. 
avam: Halk < Ar. avam 'herkes, kaba ve câhil halk, ayak takımı.'
ayn cort: Gözü kör. 
ayn: Göz. < Ar. ayn 'göz.' 
azına ökün-: Karşısındakinin taklidini yapmak.
bab: Kapı. 
bahor: Öküz.
bakar: Öküz, inek. < Ar. bakar, bakara 'sığır.'  banadura: Patlıcan.
bange - benge: 1. Tüfek, silah. Bk. menge. 2. Büyük abdest.
bange-benge: Büyük abdest.
bangele-: Yellenmek.
bangeleme: Yellenme.
becer-: Büyük abdest yapmak.   bello: Zabıta, zaptiye, polis.
bello: Zaptiye, zabıta. < Ar. belediyeden kısaltma olarak.  bettik-bittik: Kavun < Ar. bıttıh 'kavun, karpuz.'   beyit: Ev.
beyt-beyit: Ev, hane, misafir odası. < Ar. 'beyt' hane, mesken, ev, oda.  bıçgın: Hırsız.
bider: Tohum < Ar. 'bezr' tohum, nesil.  
bodın: Ecnebi.
bodos: Ecnebi.
borancık: Çocuk. 
caaş-cağaş: Eşek, katır. < Ar. cahş 'sıpa.'
cağaş-caaş: Eşek.
car: Şeker. 
cebrail: Koyun. <Ar. Cebrâ'il 'peygamberlere emir ile vahye vasıta ve memur olan
dört büyük melekten biri.'
celfin: Tavuk, horoz. 
cırcır: Fermuar. 
cırtla-: Kilitlemek.
cıvıt-: Caymak, dönmek.
cibelik: Şımarık.  
cinik: Genç kız, kız çocuk.
cinik: Kız.
cof: Göz. Bk. cov. 
coğ-co: Göz.
coğlan-colan et-: 1. Cerre çıkmak, teravih namazı kılmak, hastaya bakmak gibi işler
karşılığında yağ, bulgur, un, para vb. şeyler almak, gurbetçilik. 2. Dilencilik < Far.
cevlân, cevelâu 'dolaşma, dolanma, gezinme.'
coğlan-colan: 1. Dilencilik etmek. 2. Gurbetçilik.
corcor: Çorba. 
cort hazeyin: Kötü adam.
cort: 1. Bozuk, kötü, fena. 2. Fakir. 3. Sakat.
cort: Bozuk, kötü.  cortlasma: Bozuntuya verme, açık verme.
cortlaş-: 1. Kötüleşmek. 2. Bozuntuya vermek, açık vermek. 3. Karşı gelmek.
cov - coğ: Göz. < Far. cev 'arpa.'
cubur : Kötü < Ar. cubâr 'heder, boşa giden.'
cubur hazeyn : Kötü adam. 
cubur: Kötü. 
çalkalama: Ayran.
çan talır: Kaç para? 
çan: Kaç, ne kadar? < Far. çend 'kaç?'
çan: Kaç.
çandır: Karışık, melez.    çangal: Güreşte bir ayak oyunu, çelme takmak.   çec: Buğday yığını.   çekirdek: Mermi. 
çini: Porselen < Far. çîni 'çini, sırlı kap.'    çiynem-çiğnem: Bir parça, bir lokma.   çöğdür-: İşemek.
darb: Yol. < Ar. derb 'dağ geçidi, dar geçit, dar sokak.'   dazgir: : Hırsız. < Far. düzd 'hırsız, uğru' + gîr 'tutan tutucu' kelimesinden. 
den: Diş < Far. dendân 'diş'.  dest: El. < Far. dest 'el.' 
dığrak - dıvrak: 1. Ölçülü, sistemli. 2. Yaşlı olduğu halde dinç olan, yakışıklı.
dımış- : Uyumak.  
dinidi: Söndü.  dipiz: Cezaevi, hapis.   diple-: Kilitlemek. 
dirgen: Harmanda sapları yaymaya yarayan demir ya da tahtadan yapılmış ucu çatallı
tarım aleti. 
dobur firaş: 1. İyi yatak. 2. Kaliteli elbise.  dobur tille: Güzel kadın. 
dobur: İyi, çok iyi; güzel. 
dohan sutla-: Sigara içmek.
dohan şutla-: Sigara içmek.
dohan: Sigara, tütün. < Ar. duhân tütün. 
dom: Barut, kurşun < domdom kurşunundan.
ehrak: Ateş, çakmak < Ar. ahraka 'ateşli, ateş gibi.' 
eklet-: Yemek yemek < Ar. eki 'yemek' + Tk. et-fiilinden. 
eklettim: Doydum.
emci: İlaç yapan.  
es-: Gelmek, gitmek.
es-: Gelmek.
ester: Katır < Far. ester 'katır.'
estir!: Ver!
estir-: 1. Kaldırmak, götürmek, 2. Almak.
estir-: 1. Vermek. 2. Kaldırmak, götürmek. 3. Almak. 4. Kötü yola düşürmek.
faraş-firaş: Yatak. < Ar. fırâş 'döşek, yatak, yaygı.'   fehm: Ağız. < Ar. fem 'ağız.'   fem: Dudak.
fırfırı: 1. Döneklik. 2. Çocuk oyuncağı. 
firohla-: Çalmak.
firoş: 1. Elbise. 2. Yatak.
fiş: Balık < Alm. fisch 'balık.' 
fürühle-: Satmak. < Alm. (?) früh 'erken, erkenden.' Bk. firohla-   gaçron: Saman.  gaçron-gasuron-kasrun: Saman.  gadem: Bacak. Bk. kadem.
galil: Az. <Ar. kalil ''az, çok olmayan.'' 
galiz: Büyük abdest, pislik, <Ar. galize ''kaba terbiye dışı.''
galiz: Pis.
galize: 1. Pislemek. 2. Bok.  galize-: Pislemek.  gam: Çingene.   gamga: Yonga.   gamğa: Yonga.   ganır-: Geriye bükmek.  ganne: Lamba camı.   ganne: Lamba, cam. 
garçun: Ayakkabı < İt. Kalçın 'üstüne başka bir şey giyilmek için abadan ya da
meşinden yapılan çizme biçiminde ayak giysisi.'
garıye: Köy. < Ar. karye 'köy, kasaba.'
garim: Küçük su kanalı, derin ark, harıh. 
gariye-kariye: Köy.
gaytar-: İşten kaçmak.
gelez: Alevi. 
gendime: Yarma.
gensiz: Dinsiz. 
gığır: Rum.
gırgır-gıgır: Rum. < Rumca, dırdır 'kilisede ders veren kimse.'  gırmızı: Domates.   gıtmır: köpek.
gıtmir-gitmir: Köpek < Ar. kıtmîr 'ashab-ı kehf'in köpeğin adı.'
gilik: Halka ekmek. 
gille-: Cinsel ilişki, birleşmek.
gille-: Çiftleşmek.
gilor: Kumar. 
girleş: Cinsî münâsebette bulunmak < Far. Kîr 'erkeklik âleti' + Tk. /leş-/ ekinden.
giş et: Gitmek, kaçmak.  giş et-: Kaçmak, götürmek.
giş ol-: Kaybolmak, yok olmak, uzaklaşmak.   giş: 1. Kaçış. 2. Kayıp.  giş: Gitmek, kaçmak.  gişgin: Kaçak.  gişkin: Kaçak.
gişkinci: 1. Kaçakçı. 2. Hırsız.   göğün- -göyür-: Kızarmak, yanar gibi olmak.  göyüs: Kertenkele.
gufil: Aptal, deli. < Ar. gafil 'dikkatsiz, ihtiyatsız, dalgın, tembel, gaflette bulunan'
gulle: Polis. 
gumpür: Patates. 
hacer : 1. Taş. 2. Diş. < Ar. hacar 'taş.'
hacer: Diş.
hadidle-: Tedavi etmek, iyileştirmek (gözü) < Ar. hadîd 'demir' + Tk. + le-ten
hakıp: Cep, heybe.
hakıp: Heybe, torba. < Ar. hakîb 'çanta, bavul'
hamselik: Beşlik. < Ar. hamse 'beş' + Tk. /+lik/ ekinden, ten
han tamı: Han odası, otel.< Far. Hân 'kervansaray, otel' + Tk. tam + ı kelimesinden.
hapek: Pencere, dama açılan kapı. < kepenk kelimesinden. 
har: Ateş <Ar. harr yakıcı, sıcak, kızgın.
hareketle-: Yatmak. Bk. reketle- 
hasbi: At, beygir. < Far. Esb 'at.'
hasbi: At.
hat: Para, ücret, geçerli para birimi.
hat: Para, ücret, lira, binlik vs. anlamında birim olarak kullanılır.
hatab-hıtab: Değnek, sopa, odun < Ar. hatab odun.
hatabla-: Dövmek, sopalamak. < Ar. ( Tk./+la-/ ekinden.
hatap: Değnek, sopa.
hatapla-: Dövmek.
hatıl: Kalın mertek.
hatla-: Yazmak. < Ar. hat, çizgi, satır + Tk. /+la-/ ekinden.  hatmet-: Okumak. < Ar. hatm 'Kur'an'ı başından sonra kadar okumak' + Tk. et- fiilinden.
hayat: Evin önündeki açık alan.
hazeyn-hazeyin: 1. Erkek, adam, yetişkin kimse 2. Ulan, len. 3. Darendeli < Ar.
Hazeyn 'bu ikisi.' 
hızmık: Buğday posası. 
hindik: Küçük, az, ufak; ucuz.  
hinte: Buğday. < Ar. hınta 'buğday.' 
hobus: 1. Ekmek. 2. yemek 3. Yem < Ar. hubz 'ekmek.'
hoot: Dut kavutu, dut kurusu.
hotla-: Okumak. < Far. Hönden 'okumak' + Tk. /+la-/ ekinden. 
hörün: Çabuk. 
hubus: Ekmek, yemek.
ırıh: Büyük abdest.
ırıh: Pislik, bok.
ırıhla: Sıçmak. 
ırza: Kapı, çengeli, reze. < Ar. rezze 1. Reze, kapıyı açıp kapamaya yarayan ve başparmakla basılarak işletilen kapı demiri. 2. Ufak çengel.   ışkın-eşkin: 1. Kenger dikeninin tazesi. 2. Filiz, sürgün.   incaz: Tozlu erik cinsinin kurutulmuşu.   inzala-: Ağlamak.
kadem: 1. Ayak. Bk. gadem. 2. Ayakkabı. < Ar. kadem 'ayak, adım.' 
kasurun: Saman.
kebir hazeyn: 1. Ağırbaşlı, yaşlı başlı kimse. 2. Baba, kayınbaba.
kebir hazeyn: Büyük insan, yaşlı kimse.
kebir saltat: Komutan. 
kebir: Büyük. < Ar. kebîr 'büyük, ulu.' 
kelepir: Ucuz. 
kep: Ölmek. 
kepit: 1. Öldürmek. 
kepkin: Ölmüş.   kes: Saman, ot.   kesber: Topal.
kesne hazeyn: Kötü insan, kötü adam.
kesne: Kötü, iyi olmayan.
kesne: Kötü.
kesper: Topal.
kırmak: Çiftleşmek.
kilab: Köpek. < Ar. kilâb 'köpekler' kelb kelimesinin çokluk şekli. 
kişifle-: Gözetlemek, takip etmek.
kişifle-: Gözetlemek, takip etmek. < Ar. keşf 'açma, meydana çıkarmak, gizli bir
şeyi bulmak' + Tk. /+le-/ ekinden. 
kitir: Çok, bol, faz la; pahalı < Ar. keşîr 'çok, bol.' 
kitirleş-: Çoğalmak.
koka: Tütsülemek < Tk. kok- fiilinden.
kullep: Kapı menteşesi. < Ar. kullâb 'çengel, kanca'. 
külbe: Besleme, doldurma.
külbe: Besleme.
külbele-: Bostanın çevresini toprakla doldurmak, beslemek.  kütüp hatmet-: Kitap okumak.
kütüp: Kitap < Ar. kütüb 'kitab'ın çokluk şekli, kitaplar.' 
labek: Tava. 
lali: Çocuklarda rkeklik organı.
legir: Doktor.
leğir: Doktor.
leğümle-: Uyumak.
lehem: et.
lehem-lehim: Et. < Ar. lahm 'et.'  libas: Elbise < Ar. libâs 'esvap.'  lotahçı: Oda sahibi, otelci.
lotah-lotak: Otel; misafir odası. < Ar. el-otak 'otağ, çadır' <Tk. otağ.  lotak: Oda.  löök -löğük: Delikanlı, erişkin erkek çocuk, oğlan.
löök-legük: Ülen! adam! Delikanlı, yetişkin erkek çocuğu, oğlan.
lövm-lövüm: Uyku. <Ar. nevm 'uyku.'
lövümle: Uyumak. <Ar. nevm+Tk.+/le-/ekinden.
mahsere: Dutun ezilip, suyunun süzüldüğü tas, tek parça oluklu tas.
mampır: Hırsız.
mampırla-: Çalmak, hırsızlık yapmak.  mampur: Hırsız.  mampurla-: Çalmak.
marhama: Havlu < Ar. mikrama 'el havlusu.'  maşara: Ekili bostan yeri. 
matah: Çerçi malı. < Ar. meta satılacak mal, eşya, elde bulunan sermâye. 
menge: Silah. 
merik: 1. Yaşlı adam. 2. Koca, eş; adam, herif, kişi. 3. Hoca < Far. Merdek 'adam,
herif.'
merik: Hoca, yaşlı.
mısmıl: İyi, güzel. 
mihmân: Misafir. < Far. Mihmân 'misafir, konuk.'   milah-milih: düzgün, yakışıklı, güzel.
milih-milah: iyi, güzel, hoş. < Ar. melîh 'güzel, şirin, sevimli'  mim: Müslüman < Ar. mîm 'mim harfi.' 
moy- mey: Su. < Ar. mâ 'su.' Arapçada bu kelimenin söylenişi 'may' şeklindedir.
moy: 1. Su. 2. Kalitesiz, kötü esans.  moyhane: 1. Hamam, 2. Abdesthane.
moyhane: 1. Hamam, banyo. 2. Tuvalet, abdesthane. < Ar. mâ+ Far. hâne 'ev' kelimesinden.
moyla-: Su dökmek, çis yapmak, işemek.
moylan-: Boy abdesti almak, yıkanmak. < Ar. mâ' + Tk. /lan-/ ekinden.
moylan-: Yıkanmak.  nâme: Mektup. < Far. Nâme 'mektup.'  narele-: Söylemek, haber vermek.
nârele-: Söylemek, konuşmak. < Ar. na're nâra, yüksek sesle bağırma + Tk. /+le-/ ekinden.
netu: Yok. < Far. (?) nâ değil, yok.
otla-: Saldırmak (kadına vb.)
ötürük: Sürgün, ishal, cıvık dışkı.
öz: Kendi. 
özüme: Bana.
parsumla-: Dilenmek, dilencilik etmek. < Far. Pârse 'dilencilik' kelimesinden. 
pelez: Küçük altın.   pulla: Polis.  pullo: Bkz. pulla.  pullo: Polis.
rafata: Tandıra ekmek vurulan bez.
reketle-:1. Oturmak. 2. Namaz kılmak 3. Yatmak. < Ar. rek'at namazda bir kıyam
(ayakta durmak), bir rükû (ayakta iken eğilme) ve iki sücûddan (yere kapanma)
ibaret hareket + Tk. /+le-/ ekinden. 
ruh ruh: Geri gel. 
ruh: Gel! < Ar. ruh! 'git!' geri gel!
rumra: Üzüm posası.
salat sıh-: Namaz kılmak.
salat: Namaz. < Ar. salât 'namaz.'
saldat-saltat: Jandarma, asker. < Rus. saldat. 'asker.'   sedef: Düğme < Ar. sedefe 'sedef kabuğu.' 
sekmen: 1. Sedir. 2. Evlerin önüne yazın oturmak için taş ve çamurdan yapılan yarım metre yüksekliğinde set.  selefur: İç donu, iç çamaşırı.
selefur-selavur: 1. Yatak takımı. 2. İç donu, iç çamaşırı. < Ar. selle 'sele'
sem: Kulak < Ar. sem 'kulak verme, işitme.'  semin: 1. Yağ, yiyecek. 2. Koku yağı, esans.
semin: Yağ, esans < Ar. semîn 'semiz, besili, yağlı.'
ser: Baş, kafa < Far. ser 'baş, kafa, kelle.'
sıh-: Yapmak, kılmak.
sıkkın: Bıçak. < Ar. sikkîn 'bıçak'. 
sındı: Makas. 
sırtısarı: Alevi.
sim: Gümüş < Ar. sîm 'gümüş.'   sini daşlı: (İlenç) mezarı taşlı.  sipi: Bit. 
süllem: Merdiven < Ar. süllem 'merdiven.'   süzek: Süzgeç.  şaar: Arpa < Ar. şa'îr 'arpa.'
şakıf: : Kadınlık organı. < far. Şikâf 'yarık, çatlak.'  şakıf: Kadınların mahrem yerleri.
şarşar: Bir iki metre yüksekten düşen su, mastafadan akan su.
şelek: Sırtta taşınan yük.  şot: Tandırın ilk ekmeği.  şurt: Tandırın iç duvarı.  şutla-: İçmek. (sigara vb.)  şüple-: İçmek (sigara vb.)   taka: Küçük pencere. 
talır: Para. < Alm. taler 'gümüş para, para.'   taman: Haniya.  tegginci: Kaçakçı, dolandırıcı.  teğginci: Kaçakçı, dolandırıcı.
tekellim: Konuşma. < Ar. tekellüm 'söyleme, konuşma.'
temir: Bıyık.
temir-temür: 1. Bıyık 2. Sakal.
teşto: Bekçi. 
tıgla-: Dolandırmak.  tığcı: 1. Üfürükçü. 2. Açıkgöz, pazarlamacı. < Far. Tîğ 'kılıç' + tk. /+cı/ ekinden. 
tığla: Göz boyamak, lafla aldatmak, ikna etmek.  tırsı-- tırsı-: Korkmak.
tırsı-tırşı-: Korkmak. Argoda, tırsımak-tırsmak: Korkmak, çekinmek.
tille: Kadın, gelin.
tille: Kadın.
tipiz: Pekmez.
tipiz-dipiz: Pekmez.
tomo: Motorlu araç. < otomobil kelimesinden. < Fr. Yun. Lat. 
tosbağa: Kaplumbağa.
töko: Kötü yolda olan kadın veya erkek. 
tütsüle-: Kokulamak.
uçur-: Kılmak.
uçur-: Yapmak, kılmak (namaz).
uğrun: Gizli.  
üğüt-: Yemek.  
vakıf: At arabası. 
velahu: Aman dikkatli ol, pot kırma.
velehu: 1. Bu, şu. 2. Pot kırmamak için 'sus, sezdirme!' ikazı. < Ar. velehu 'bu da onun.'
yabana git-: 1. Geçim için uzağa, başka yere gitmek, 2. Boşa gitmek.  yavşak: Birini aşağılamak için söylenen söz.
yemen: Çay, kahve. < Ar. Yemen 'Arap yarımadasının güney tarafını teşkil eden
bölge.'
yes: Var. 
yesle-: 1. Vermek. 2. Koymak (küfür sözü)
yesle-: Vermek.
yorah: Yamalık. 
zahm: Arka. < Ar. zahr 'arka, sırt.' 
zengili: Hemşeri. (Darendeli olan) 
zer: Altın < Far. zer 'altın.' 
zıbar-: 1. Ölmek, 2. Uyuyakalmak.   zığla-: 1. Tüfek doldurmak, mermi sürmek. 2. Çalmak.  zığlandır-: Vermek.   zığlı: zengin. 
zifir:    1. Kokulu kir, is, yağ lekesi, 2. Yemekteki yağ. 



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar