12.Vecdiyye /Umut var Hala
Vicdân, Allah-u
Teâlâ’nın “Öğüt ver, çünkü öğüt müminlere fayda verir. ” (Zariyat, 55)
âyeti mucibince yıllarca yorulmadan öğüt vermeye devam etmiştir. Bir gün,
görevini ne ölçüde îfâ ettiğini sorgular. Çabalarının sonucunu düşündüğünde
kalbi gamla dolar. Bedevî kıyafetlerini giyip çöle doğru gider.
Gurup vakti
geldiğinde gölgesi yayılmış büyük bir ağaç görür. Ağacın altında dinlenip
yolculuğa sabah devam etmeyi düşünür. Bu esnada yaşı altmışa yaklaşmış,
aksakallı, güzel yüzlü bir bedevî görür ve ona selam verir. Adam, selama
karşılık verdikten sonra şöyle der: “Hoş geldin işçiler ve mücahitler grubunun
kaçağı Vicdân!” Vicdân, “Kehanet Araplar’a geri mi döndü? Zira
tanıtmaksızın ismimi ve mesleğimi biliyor!” diye söylenir. Adam, “Şeytanlar
kime iner biliyor musun? Bütün iftiracı günahkârlara... ” der. Vicdân, “Efendim,
bunu kast etmedim. Gaybı bilmeni, anladığım bir sebeple açıklamak istedim.
Aklım beni gayr-i irâdî bu düşünceye itti. ” der. Adam şöyle sorar: “Sana
ne oldu da ümitsiz çıktın?” Vicdân, Allah’ın rahmetinden ümidini
kesmediğini fakat milletinin her gün yeni bir fitnenin içinde olduğunu söyler.
Adam Vicdân’a
bazı sorular yöneltir: “Milletiniz parçalanıp gruplara mı ayrıldı ve
komşusuna saldırıya mı geçti? Erkekleriniz kız çocuklarını utançla, fakirlik
korkusuyla diri diri toprağa mı gömdü? Kargaşa yayıldı da her kabile kendisine
güvenip diğerlerine düşmanlık mı etti? Islah edenler öldürülüp râşid kılavuzlar
hor mu görüldü? ” Vicdân bu soruların her birini “Hayır. ” diye
yanıtlar. Adam, “O halde neden ümitsizliğe düştün?” diye sorunca Vicdân,
“Milletimin o noktaya varmasını mı bekliyordun? ” diye karşılık verir.
Adam,
peygamberlerin sonuncusu Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)’ın Araplar’a,
onlar daha kötü vaziyette iken gönderildiğini, ahlâklarını düzeltip onları
birleştirdiğini hatırlatır. Vicdân, “Evet, bunu biliyorum fakat Allah, peygamberi
melekleriyle destekledi. ” der. Bunun üzerine adam, “Peygamberin,
mucizevî şekilde galip olduğunu mu söylemek istiyorsun?” diye sorar. Vicdân
“Evet. ” diye karşılık verir.
Adam, Vicdân’ın
peygamberlerin yaşamını olağanüstü görmekle, onları pratik yaşamdan ayırdığını
ve onların hayatlarından istifâde edemediğini söyler. Vicdân, uzun süredir
cihat etmeye devam ettiklerini söyleyecektir ki; adam, sözünü keserek tutumlu
olmaya çağırdıklarını fakat israf ettiklerini, Allah’a itaate çağırdıklarını
ama isyan içinde yaşadıklarını ve irşadı kazanç kapısı haline getirdiklerini
söyler. Vicdân, kusurlardan arınmak için bir yol göstermesini ister. Adam, her
gün gurup vaktinde oradaki ağaca, alacalı bir kartal grubunun geldiğini,
üzerinde taşıdıkları kimseyi çok uzakta bulunan yuvasına götürdüklerini söyler.
Sözlerini tamamladığında, bir grup alacalı kartal Vicdân’a görünür. Adam, ““İşte
arkadaşımızın binekleri!” der. Vicdân’ın elinden tutarak kartallardan
birinin üzerine oturtup “Allah ’a emanet ol! ” der.
Birkaç dakika
içinde yeryüzü görünmez olur, her yer semânın rengine bürünür. Vicdân’ın içini
korku kaplar. Elleri gevşemeye başlar ve kartala tutunamayıp düşer. Bu esnada
bayılır. Ayıldığında, kartalın pençeleri arasında olduğunu fark eder. Kaderine
teslim olmuş haldedir, nihâyet yere inerler.
Vicdân, bir
ağacın altında, etrafına nurlar saçan ihtiyar bir adam görür. İçinde korku
hisseder. İhtiyar, Vicdân’ı görünce, “Merhaba sâlih evlat, korkma. Sen
Allah’ın kullarından bir kulun karşısındasın, vehme kapılma! ” der. Vicdân,
başından geçenleri anlatır. Kusurlarından arınmak için getirildiğini söyler.
İhtiyar, “Oğul, doğru yolu bulma kararında samimi misin?” diye sorunca
Vicdân, hidâyeti ebedî bir mülkten daha fazla arzuladığını söyler.
İhtiyar, mutlak
hakikate İslâm’la ulaşabileceğini, İslâm’ın anlamını gerçekleştirmesi
gerektiğini söyler. Vicdân, bunu nasıl gerçekleştireceğini sorunca ihtiyar
şöyle der: “Gerçekten teslim olmak, doğru, insanî bir yaşamın lezzetini
tatmak, ateşe ve denize atılsa bile sahibinin kalbine gam getirmeyen mutlak
hakikatin zevkini almak istersen; öğrendiğin, okuduğun, duyduğun, hoşlandığın,
kötü gördüğün her şeyi aklından çıkar, şu an doğmuş gibi ol. Geçmişi, geleceği
düşünme, şu anı da hissetme!” der. Kendi kişisel özellik ve
alışkanlıklarından soyutlanmadığı sürece insanın, kendi kafesinde hapsolmuş bir
kişi olacağını ve hakikati göremeyeceğini iddia eder.
Vicdân,
ihtiyara sözlerinden dolayı teşekkür edeceği anda ihtiyar gözden kaybolur.
Vicdân, onun el-Hakîm b. Mürşid olduğunu anlar. Allah’a secde edip şükreder ve
Allah’a dayanıp azimle çalışmaya koyulur. (M. Ferid Vecdi)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar