İnsanın Halleri
Dinsiz Olamaz İnsan
Alman
filozofu Max Müller şöyle dile getirmiştir:
“Tapınma
ihtiyacı insanla kardeştir. Vahşî ve medenî kavimlerde, hatta mağaralarda
hayvanî bir hayat yaşayan insanlarda bile bu ihtiyaç vardır. Geriye doğru ne
kadar gidersek gidelim, dinsiz bir milletin yaşadığını görmüyoruz. Gezdiğimiz
yerlerde bir mâbede veya bir mâbed kalıntısına rastlanılmamasına imkan yoktur.”
Joseph
Frank bu konu ile ilgili şu şekilde yorumda bulunmuştur: “Dostoyevski tüm
hayatı boyunca Tanrı’nın varlığı meselesinin zihnini kurcaladığını söylemiştir;
ama bu açıkça onun duygusal olarak Tanrı ile hiçbir şekilde bağı bulunmayan bir
dünyayı kabul etmeyi imkansız gördüğünü kanıtlamaktadır."
Dostoyevski
“Ecinniler” adlı romanında bir karakter vasıtasıyla bu görüşü şu şekilde dile
getirir:
“Benden
çok çok adil, mutlu bir varlığın olduğu düşüncesi bütün benliğimi sardı,
heyecanlıyım… ah, neler vermez, neler yapmazdım!
Kişioğlu
için kendi mutluluğundan çok, bir yerde herkes ve her şey için sakin, kusursuz
bir mutluluğun var olduğunu bilmesi gereklidir… İnsanın varoluş nedeni, onun
kendisinden çok çok yüce yaratıklar önünde eğilmesini bilmesinden başka bir şey
değildir. İnsanları onlardan çok çok yüce yaratıklardan yoksun ederseniz,
yaşayamazlar, umutsuzluk içinde ölürler. Ululukla sonsuzluk kişioğlu için,
üzerinde yaşadığı o küçücük gezegen kadar gereklidir…
Dostlarım,
her şey, her şey…
Yaşasın
Ulu Düşünce! Ölümsüz, Ulu Düşünce!
Kim,
ne olursa olsun, her insan Ulu Düşünce dediğimiz şeyin önünde eğilmek
zorundadır. Budalalar bile, kendilerine ulu bir düşünce bulup önünde
eğilmelidirler. Petruşa… Ah, hepsini şimdi bir daha görmeyi ne çok istiyorum!
O
ölümsüz Ulu Düşünce’nin kendi içlerinde olduğunu bilmiyorlar, bilmiyorlar!”
Özgür İnsan
“İnsanlar
acı ve ceza (öteki dünya) nedeniyle korkar... İnsanoğlu yaşamakla ölmek
arasında bir fark olmayacağını anladığı zaman özgür olacaktır insanlık.
Herkesin amacı bu olmalıdır.”
[Dostoyevski,
Ecinniler, s.256]
Tanrı’nın
yoksunluğunun insana ancak acı ve umutsuzluk vermektedir. Özgürlüğe giden yol
zorludur ve şeytanın varlığı özgürlük için ödenen bir bedeldir. İnsanda bu
yolda sürekli iyi-kötü arasında bir savaş vermekte, bunlar arasında seçim
yapmaya çalışmaktadır.
Özgürlük
iyiyi ve kötüyü seçebilme özgürlüğüdür. İyiyi seçebilme özgürlüğü Tanrı’ya
ulaşmaktır. Arzularına yenik düşmüş bir insan özgürlüğünü en alt seviyeye
indirmektir. Tanrı’dan uzaklaşan insan aslında özgürlüğünden de vazgeçmiştir ve
özgürlükten vazgeçiş insan için varlığının kaosa düşmesi demektir.
Mutlu İnsan Olmak
Şeytanın
en büyük suçu Tanrı karşısında “ben” demesi değil midir?
Öyleyse
benliğinden kurtulan birey mutlu olabilecek ve erdemli davranabilecektir.
Nedensellik
sadece yaratılmışlar için geçerlidir. Allah’ı ve onun iradesini
sınırlayabilecek herhangi bir ilke var olamaz. Dolayısıyla da Allah dışında
“ben” diyecek bir varlık mümkün değildir. Benliğinden vazgeçen kendini özgür
kılar. Kendi başına varolabileceğini zanneden insan kendi eylemlerine kendi
karar verme gücüne de sahip çıkar yani benliğini terk etmez ve kendi başına
ahlak düzeni kurar ama bu ahlak ona sadece yıkım, mutsuzluk ve huzursuzluk
getirir.
İşte
bu huzursuzluk Freud’un deyişiyle süper egoyu meydana getirir. Vicdan
içimizdeki Tanrı’nın sesidir.
Sonuç
olarak ahlakın kaynağı Tanrı’dır… onun için Tanrı’sız bir ahlak mümkün
değildir. Tanrı karşısında O’na sığınır ve idealleri ve o idealleri yaratan
benliklerini terk ederek her erdemin ve ahlakın yegâne kaynağı olan Tanrıya
ulaşır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar