Print Friendly and PDF

Beni Saide Çardağı



Sakife-i Beni Saide, Beni Saide bin Ka’b bin Hazrec’e ait bir mekan ve Mescid-i Nebi’ye yakın bir yerde bulunmaktaydı ve tarihi bir üne sahipti. Sakife, Mescid-i Nebevi’nin batı yönünde, Bida’e kuyusunun yanında yer almaktaydı. Ensar’ın halife adayı olan Sa’d bin Ubade onun yakınlarında yaşamaktaydı.
Hz.Peygamber hayatta iken müslümanlar arasında itikadi bir problem görülmediği konusuna daha önce değinmiştik. Çünkü inançlar kuvvetli, vicdanlar temizdi. İnsanlar arasındaki birlik ve beraberlik bağı da buna paralel olarak kuvvetli idi. Aynca ashab herhangi bir müşkille karşılaştığı zaman hemen Hz.Peygamber'e soruyor ve hemen cevabını alıyordu. Böylece bir ihtilafa mahal brakılmadan müşkiller hallediliyordu. Bunun için de Hz.Peygamber döneminde ihtilaflar açısından herhangi ciddi bir meselenin meydana gelmediğini görmekteyiz.
Sahabe döneminde ilk ciddi ihtilaf, aslında çok basit gibi görünmesine rağmen, "Kırtas Hadisesi" diye bilinen ve Hz.Peygamber'in hastalığının şiddetlendiği bir anda vuku bulan hadisedir. Bununla ilgili olan bir rivayete göre Hz.Peygamber, etrafında bulunanlardan kağıt-kalem istemiş; fakat yanındakiler istekleri yerine getirme hususunda tereddüt göstermişlerdi. Bir kısmı kağıt ve kalemin getirilmesi gerektiğini söylerken, içlerinde Hz.Ömer'in de bulunduğu diğer bir gurup Hz.Peygamber'in bu isteği, hastalığının şiddetinden dolayı yaptığını ifade etmiş ve bunun üzerine orada bulunanlar arasında farklı görüşlerin ortaya atılarak tartışılmasına sebebiyet verilmiştir. Hz.Peygamber bizzat kendisi, yanında münakaşa yapmalarının uygun olmayacağını ifade etmiş ve bu problem orada halledilmiştir.
Bu olayı daha sonra Şia kendi lehine yorumlamış ve âdeta kehanette bulunurcasına, Hz.Peygamber'e kağıt ve kalem getirilmiş olsaydı Hz.Peygamberin, Hz.Ali'yi halife tayin edeceğini  iddia etmiştir. Bu iddia ne derece sağlıklı olabilir? sorusuna müspet cevap vermek, normal mantıkla mümkün olmasa gerektir.
Zikrettiğimiz bu olay ashab arasında görülen ilk ihtilaf olmakla beraber Hz.Peygamberin müdahalesi ile halledilmiştir. Halledilmeyen bir ihtilaf vardır ki, o da Hz.Peygamber'den sonra kimin halife olacağı ve idareye kimin geçeceği konusudur. Şia taraftarları bu konu ile ilgili kendilerine göre bazı yorumlarda bulunsalar da Hz.Peygamber bu konuda herhangi bir sahabeyi tayin buyurmamış ve bu konuda Hz.Peygamber'den herhangi bir nass ta rivayet edilmemiştir.
Hz.Peygamber vefat ettiğinde cenazesi henüz kaldırılmamışken, Ensar Beni Saide gölgeliğinde toplanmış ve aralarında halife seçimi yapma gayretine girmişlerdir. Bilindiği gibi Ensar, Evs ve Hazrec olmak üzere iki kabileden müteşekkildi. Evs kabilesinin reisi Beşir b Sa’d, Hazrec kabilesinin reisi de Sa'd b. Ubade idi. Sa'd b. Ubade yaşlı ve hastalıklı bir insan olmasına rağmen hilafette Ensar'ın adayıdır.  Evs kabilesi de Onu destekler durumdadır. Aslında Evs ve Hazrec cahiliyye döneminde birbirine düşman iki kabiledir. Cahiliyye döneminde zaman zaman bu kabileler arasında harpler de olmuştur. Buna rağmen Hazrec kabilesinin adayını desteklemeleri, onların muhacirlere karşı bir tavır aldıklarını, ensardan olmaları sebebiyle bu yolda birleşiverdiklerini göstermektedir. Daha önce örneklerini sunduğumuz gibi, islami dönemde tahrik edildikleri zaman eski düşmanlık duygularının kabardığına da şahit olunmuştur. Bu konu ile ilgili örnekleri çalışmamızın daha önceki kısımlarında verdiğimiz için burada tekrar etmemize gerek olmadığı kanaatindeyiz. Kabileler arasında görülen bu rekabet duygusunu Muhacir ve Ensar İkilisi arasında da görmek mümkündür. Nitekim onların da tahrikler sonucu zaman zaman karşı karşıya gelebildikleri fakat Hz.Peygamber tarafından bu tür tatsız hadiselerin önlendiği bilinmektedir.
Hz.Peygamber vefat eder etmez yeni bir halife seçmek gayesi ile Ensar'ın Beni Saide Gölgeliğinde toplanmış olması, aralarında bir kişiyi halife adayı seçmeleri Ensar'ın bu işe daha önceden hazırlıklı olduğu izlenimi vermektedir. " Nitekim hilafet meselesi bütün müslümanları ilgilendiren bir konudur. Böyle bir meselenin müslümanların ortak karan ile çözümlenmesi gerekir ve bunun da en uygun yol olduğu düşünülür. Fakat Ensar böyle yapmamış hatta bundan kaçınmıştır. Hz. Peygamberin yakınları henüz cenaze ile meşgul olurken onlar kendi kendilerine halife seçimi yapmaya çalışmışlardır. Ensar'ın bu konuda aceleci bir tavır içerisinde görülmesi bize göre İslam öncesi arap kültürünün bir tesiri ve uzantısı şeklinde izah edilebilir. Daha önce de değindiğimiz gibi Evs'le Hazrec'liler ve genel olarak Ensar'la da Muhacir arasında bir üstünlük yarışının sürdüğü muhakkaktır. Evs kabilesi kendi başına bir üstünlük sağlayamayacağını anlayınca, Ensar da birleşmek suretiyle muhacirlere karşı üstün olma gayreti içine girmiş olabilir. Ensar bu yarıştan galibiyetle çıkabilmek için böyle aceleci bir tavır içerisine girmiş olabilir.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, Hz.Peygamber'in cenazesi henüz kalkmadan Ensar Beni Saide gölgeliğinde Sa'd b. Ubade'yi halife seçmek için toplanmıştı. Sa'd b. Ubade hastalıklı ve yaşlı olduğu halde halifeliğe aday olmuştu. Hatta bu toplantıda Ensar'ın faziletlerinden, dolayısıyla hilafetin onların hakkı olduğundan bahsediyordu. Ensar'ın bu faaliyetinden haberdar olan Hz. Ömer, Hz.Ebu Bekir'e durumu anlattı. Ensar'ın Sa'd b. Ubade'yi halife seçeceğini ve orada bulunan kişilerin en ılımlılarının fikirlerinin "bir halife Muhacirden bir halife de Ensar'dan olsun" şeklinde olduğunu bildirdi. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer yanlarına yolda karşılaştıkları Ubeyde b. Cerrah'ı da alarak toplantı mahalline yöneldiler.
Hz. Ebu Bekir topluluğun yanına gelince, söz aldı ve Ensar'a bir konuşma yaptı. Konuşmasında nasihat babından bazı ayetler  okudu. Hz.Ebu Bekir, putperestliğin araplarca kabul gördüğü için atalarının dinini brakmakta güçlük çektiklerini, Hz.Peygamber'in kavminden olan ilk muhacirlarin O'na iman ettiklerini ve hiç bir yardımı esirgemediklerini, onunla, birlikte kavminin şiddetli eza ve cefalarına dayandıklarını, kendileriyle alay edilmesine aldırmadıklarını, düşmanlarının sayıları çok, kendileri az olduğu halde eziyetlere tahammül edip korkmadan, yılmadan sabır gösterdiklerini, yeryüzünde Allah'a ilk ibadet edenlerin muhacirler olduğunu ve Hz.Peygamber'in dostları, akraba ve kavmi oldukları için hilafetin onların hakkı olduğunu, bu konuda onlarla ancak zalim olanların mücadele edebileceğini, halbuki Ensar'ın fazilet ve üstünlüğünün inkar edilemeyeceğini, ilk muhacirlerden sonra Ensar derecesinde şeref sahibi kimse bulunmadığını belirtti ve sözlerini şu şekilde bitirdi. "Bizler Emir, sizler de Vezirlersiniz. Sizden başkası ile istişarede bulunulmaz. Sizin fikriniz alınmadan hüküm verilmez"
Hz. Ebu Bekir'in ardından Hubab b. Munzir b. Cümûh söz alarak konuştu ve sözünün sonunda "Bir emir sizden bir emir bizden olsun"  teklifinde bulundu.
İbn Munzır'a cevap mahiyetinde Hz.ömer bir konuşma yaptı ki, bu konuşma ihtilafın çözülmesi açısından ve toplum kültürünün değerlendirilmesi açısından önemlidir. Hz.ömer şöyle demiştir. "Heyhat! ( boşuna uğraşmayın ) iki kişi aynı anda halife olamaz. Allah'a yemin ediyorum ki, Araplar sizden olacak bir emir’e rıza göstermezler. Çünkü Peygamber sizin kabilenizden değildi. Onlar ancak içinden nübüvvetin çıktığı kabilenin emirliğini kabul ederler."
Hz. Ömer'e ait olduğu rivayet edilen bu cümleler de bize gösteriyor ki, Hz.ömer halife olacak şahsın kişisel özelliklerinin dışında toplumsal özelliklerinden bahsetmekte, halife olacak kişinin belli bir kabileye mensubiyetine işaret etmektedir. Bu durum da bize gösteriyor ki İslami dönemdeki müslüman toplulukların hafıza ve bilinç altlarında hâlâ eski kültürlerinin izleri ve etkisi vardır. Bilinmektedir ki, cahiliyye dönemi dediğimiz eski arap toplumu kültüründe kabile esası ve kabilecilik ruhu hakimdi. Sahabe olarak nitelendirdiğimiz insanların zihinlerinde de üzeri küllenmiş bir şekilde de olsa, o kültürün devam ettiği ve ölmediği görülmektedir. Hz. Ömer'de bu toplumsal gerçeği görerek toplulukta bulunan insanlara da bunu göstermiş onların dikkatlerini bu konuya çekerek ikna etme yoluna gitmiştir.
Hz. Ömer'den sonra tekrar söz alan Hubab b. Munzir, Hz. Ömer’fin fikirlerine karşı çıkarak Ensar’a seslenmiş ve hilafete Ensar'ın daha layık olduğunu ifade etmiştir. Fakat çabasında bir neticeye ulaşamamaktır.
Bunun üzerine Ensar'dan Evs kabilesinin reisi Beşir b. Sa'd ayağa kalkarak söz almış ve Ensar'a medh-u senada bulunarak seslenmiş, sözünü de şöyle tamamlamıştır: "Ey Ensar Topluluğu... Dikkat edin Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) Kureyş kabilesindendir ve Onun kavmi halifelik hususunda daha evlâ ve bu konuya daha müstehaktır... Allah'tan korkun, onlara muhalefet etmeyin ve bu konuda onlarla münakaşa etmeyin."
Beşir b. Sa'd'ın bu sözlerinden sonra Hz.Ebu Bekir söz alarak "İşte Ömer, işte Ebu Ubeyde hangisini isterseniz ona beyat edin"  demiştir. O ikisi ise "Allah'a and olsun ki sen hayatta bulunduğun sürece biz bu vazifeye talip olmayacağız. Çünkü sen muhacirlerin en faziletlisi, mağarada bulunan iki kişiden biri ve namazda Rasulullahın halifesisin... uzat elini sana bey'at edelim diyerek Hz.Ebu Bekir tarafına yürüdüler, fakat Beşir b. Sa'd o ikisinden daha hızlı davranarak onlardan önce bey'at etti.
Ensar'dan Sa’d b. Ubade’nin reisliğini yaptığı Hazrec kabilesi, Evs kabilesi reisi Beşr b. Sa'd'ın ve ona tâbi olanların yaptığı hareketi hoş karşılamadılar. Evs kabilesine mensup Esyed b. Hudayr isimli bir kişi: "Allah'a yemin olsun ki Hazrecliler bir defa emirliğe geçerlerse bu fazilet daima onların elinde kalır ve asla bir daha bize bundan pay ayırmazlar, bunun için ayağa kalkın ve Hz.Ebu Bekir'e bey'at edin." demiştir. Bunun üzerine Evs'liler ayağa kalkarak hep beraber Hz.Ebu Bekir'e bey'at ettiler. Böylece Hz.Ebu Bekir, Hz.Peygamberden sonra İslam aleminin ilk halifesi oldu.
Hazrec reisi Sa'd b. Ubade kendisinin değil de HzEbubekir’in halife seçilmesine sinirlendi. Orada bulunan diğer müslümanlara birtakım hakaretlerde bulundu. Bunun üzerine onu kendi haline bıraktılar. Artık bu olaydan sonra onlarla birlikte beş vakit namaz kılmadığı gibi, cuma namazlarına da gitmedi, hacda da onlarla birlikte görülmedi Hatta Hz. Ebubekir vefat edinceye kadar da bu durum böyle devam etti. Hz. Ömer halife olunca Şam'a gittiği orada ölene kadar kimseye bey'at etmediği rivayet edilir
Sakife olayı diye bilinen Beni Saide Gölgeliğinde cereyan eden ve Hz.Ebubekir'in halife olmasıyla sonuçlanan bu olay itikadi fırkaların menşe'i açısından İslam mezhepleri tarihinde büyük bir önemi haizdir. Bu olay müslümanlar arasında ilk ciddi tartışma olması ve itikadi fırkaların doğmasına zemin hazırlaması açısından da önemlidir. Çünkü itikadi fırkaların doğuşunda daha önce de zikri geçtiği gibi temel iki sebeb vardır. Bunlardan biri, insan unsurudur. Her devirde ve her toplumda görülmesi mümkün olan, insanların yükselme arzuları, makam hırsları, kin ve nefret duygularını burada zikredebiliriz.. Diğeri de Özellikle bahsi geçen toplumda görülen, ve kaynağı cahiliyye dönemi kültürüne dayanan kabile asabiyyeti ve kabilecilik ruhudur. İslam tarihinde itikadi fırkaların doğmasına sebebiyet veren düşmanlıkların ve savaşların kaynağını genelde bu iki nedende aramamızın uygun olacağı kanaatindeyiz. Dolayısıyla itikadi fırkaların oluşum nedenlerini iki ana maddede aramak gerekir. Bu maddelerin İkincisi olarak zikrettiğimiz kabile asabiyyeti ve ruhu Beni Saîde gölgeliğinde de kullanılmış ve sonuca ulaşmıştır. Aslında Beni Saide gölgeliğinde kabilecilik ruhunu kullanma yöntemi geçici bir çözüm getirmiş gibi görünse de daha sonraki yıllarda gelişen olaylarla birlikte İslam âleminde müslümanlar için kapanması zor yaraların açılmasına sebebiyet verilmiştir.
Beni Saide Gölgeliğinde kabilecilik ruhunun veya duygusunun nasıl kullanıldığı konusuna; olayı genel hatlarıyla gözönünde bulundurarak değinirsek daha müşahhas ve isabetli olacağı kanaatini taşımaktayız.
Konunun akışı içerisinde zikrettiğimiz gibi, Hz. Peygamberin cenazesi henüz ortada iken, Ensar Beni Saide Gölgeliğinde kendilerinden birini halife seçmek için toplanmıştı Bu toplantının sebebini acaba ne ile izah edebiliriz? Sahabe arasında Ensar, sorumluluk duygusu en gelişmiş olan topluluk mudur? Yoksa Ensar kendileri haricindeki müslümanların böyle bir konuyu çözümleyebilecek ’ kapasiteleri olduğuna inancı mı yoktur? veya Ensar sahabenin diğer topluluklarından birşeyler mi kaçırmak istemektedirler? Bize göre Sakife olayının aydınlığa kavuşabilmesi ve devrin insanlarının düşünce yapılarının ve zihniyetlerinin çözümlenebilmesi için bu sorulara cevap bulunması gerekmektedir.
Diğer müslümanların böyle önemli bir konuyu çözümleyebilecek kapasiteleri olup olmadığı hususunda Ensar'ın şüpheleri olamazdı. Nitekim o kimseler içerisinde Hz.Ebu Bekir, Hz.ömer gibi daha nice dirayetli ve idarecilik yeteneği tartışılmayan bir çok sahabi vardır. Bize göre Ensar, sahabe arasında sorumluluk duygusu en gelişmiş topluluk ve müslümanların başsız kalmalarından korkan, onların istkballerini daha aydınlık yarınlara hazırlama gayreti içinde olan topluluk da değildir. Çünkü gerçekten böyle bir düşünceleri olmuş olsaydı, müslümanların tamamını ilgilendiren bir konuda müslümanların tamamı ile istişare yaparak, onların da görüşlerini alırlar ve olayı bu şekilde çözümleme yoluna giderlerdi. Oysa onlar bunu yapmamışlar aksine kendi aralarında toplanarak bir aday belirlemişler ve onu tüm müslümanların başına lider yapma gayreti içine girmişlerdir. Biz onların bu gayretlerini ancak cahiliyye devri kültüründen kaynaklanan kabile asabiyyeti ve kabilecilik ruhu olarak izah edebilmekteyiz. Çünkü, bilinmektedir ki, Medine'li olup Ensar diye nitelendirilen kimseler Evs ve Hazrec olmak üzere iki kabileden müteşekkildir. Bu iki kabile İslam öncesi cahiliyye devrinde birbirlerine karşı düşmanlık hissi beslemelerine ve rekabet duygusu içinde yaşamalarına rağmen Beni Saide Gölgeliğinde Mekke'li Muhacirler karşısında adeta ittifak kurmuşlar, sanki onlardan ve tüm müslümanlardan bir şeyler kaçırma gayreti içinde oldukları görüntüsünü vermişlerdir. Bunun sebebini biz Ensarla Muhacirler arasındaki üstünlük sağlama duygusunda aramalıyız. Bu üstünlük sağlama duygusunun yanında Medine'deki iki kabile arasında kabile asabiyyetinden kaynaklanan İslam öncesindeki çekişme de gözden uzak tutulmamalıdır. Gelişen olaylar bize Ensar ve Muhacir arasındaki üstünlük sağlama düşüncesinin bir an için kabileler arasındaki rekabet duyusu kadar güçlü olmadığını göstermektedir. Eğer Muhacir-Ensar rekabeti Ensar arasındaki Evs-Hazrec rekabetinden daha üstün ve sağlam olsaydı; Ensar’dan olan Evs kabilesinin reisi Beşir b. Sa'd'ın Hz.Ebu Bekir'e bey'at etmemesi gerekirdi. Halbuki Beşir b. Sa'd, Muhacirden dahi hızlı davranarak herkesten önce Hz.Ebu Bekir'e bey'at etmiştir. Bunun sonucunda da Hazrec kabilesinin ve reisi durumundaki Sa'd b. Ubade'nin hilafeti gerçekleşmemiş ve neticede Hazrec kabilesi Evs kabilesi karşısında bir üstünlük sağlayamamıştır.
Bu olayda Evs kabilesi mensupları kendi kültürlerinin düşünce sistemleri içerisinde adeta iki toplum karşısındaki istikbale yönelik ezilmişliklerinden veya daha uygun bir ifade ile alt tabakada oluşlarından birini yani Hazreclilerdense Muhacir karşısında daha alt bir tabakada olmayı ve onların buyruğu altında yaşamayı kabul etmişlerdir.
Beni Saide Gölgeliğinde Evs kabilesinin lider olma şansı yoktu. Liderliğe iki aday vardı. Bunlardan biri Hazrec diğeri de Muhacirlerdi. Evs'Iiler Muhacirleri destekleyerek çok eski rakipleri için kendilerine karşı üstünlük vesilesi olabilecek hilafeti onlara vermemişler veya bunun gerçekleşmesini, Ebu Bekir’e bey'at ederek önlemişlerdir. Böylece üstünlük ve faziletin Hazrec'dense Muhacirlerde kalmasını tercih ve temin etmişlerdir.
Gelişen bu olaylar daha önce de zikrettiğimiz gibi, Hz.Ebu Bekir’le Hz.ömer'in toplum yapısını çok iyi bildiklerini ve bu sebeple en müspet kişiyi halife olarak kabul ettirebilme başarısını gösterebildiklerini izhar etmektedir. Hz. .Ebu Bekir de Hz.Ömer gibi, Ensar’a karşı yaptığı ilk konuşmasında Hz.Peygamber'in üstünlüğü hususunda şüphesi olmayan insanlara, halifenin Hz.Peygamber’in kabilesinden olması gerektiğini   söylemiş böylece kültür ve düşünce sisteminde geniş bir yer kaplayan kabilecilik duygu ve düşüncesiyle onları ikna etme yoluna gitmiştir.
Burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus vardır ki, o da Hz.Ebu Bekir'in üstünlük ve fazilet peşinde olmadığı, daha açık bir ifade ile halifelik peşinde olmadığıdır. O'nun gayesi İslam toplumunda herhangi bir huzursuzluğa sebebiyet verilmeden bütün müslümanların kabul edebileceği şekilde hilafet meselesini çözümleyebilmektir. Bütün gayret ve çabasının bu doğrultuda olduğunu gelişen olaylar bize göstermektedir. Nitekim Hz.Ebu Bekir'in müslümanlara, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde'yi göstererek ikisinden birine bey'at etmelerini istemesi bizim konu ile ilgili iddiamızı destekler mahiyettedir. Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde, Hz.Ebu Bekir'in bu işe daha layık olduğunu ifade ederek O’na bey’at etmişlerdir.
Hz.Ebu Bekir müslümanların selameti için Ensar'ı ikna etme amacıyla Ensar'ın düşünce yapısındaki kabilecilik anlayışından istifade ettiğini, Hz. Ömer’in de aynı yöntemi kullandığını zikretmiştik. Hubab b. Munzir "Bir emir sizden bir emir de bizden olsun"   dediğinde de Hz.Ömer, Arapların Kureyş dışında bir halifeyi kabul etmeyeceklerini söylemiş, bunun sebeplerini de zikrederek müslümanların istikbali ile ilgili duymuş oldukları endişeli durumun gerçekleşmemesi için çaba sarfetmişti. Sonuçta hem Hz. Ebu Bekir hem de Hz. Ömer insanların kültür ve düşünce yapıları doğrultusunda en olgun ve en uygun kararın verilmesine yardımcı olmuşlardır.
Görülüyor ki Beni Saide Gölgeliğinde kabilecilik ruhu veya duygusu zamanın şartlan içinde en mükemmel sonucu verirken daha sonra gelişen olaylarda mesela Sıffin savaşında müslümanları birbirlerine düşman yaptığı, onları bölüp parçaladığı ve fırkalaşmalara zemin hazırladığı ileri sürülebilir.
Bizim çalışmamız açısından önemli olan nokta; Ensarın özellikle Hazrec kabilesi taraftarlarının ve Sa’d b Ubade’nin davranışları gözönünde bulundurulduğunda bu insanların islamın ideal insan olma vasıflarına sahip olamadıklarıdır. Çünkü İslam, Peygamberin mübarek vücudu ortada dururken makam mevki hırsı ve bunun için basamak yapılan asabiyyet duygusuyla hareket etmeyi, bütün müslümanları ilgilendiren bir meselede o müslümanların onayını almaksızın hareket etmeyi hoş görmez. Halbuki bu insanlar, konumuz içerisinde de değindiğimiz gibi, Ensar topluluğunun tamamının bile gönül rızasını almaksızın hilafet gibi, bütün müslüman toplumun meselesi hakkında hüküm vermeye icraat yapmaya kalkışmışlar ve sonuç almaya çalışmışlardır. Başarı kendilerinden yana olmayınca da hiç hoş olmayan tavırlar içerisinde bulunmuşlardır. Bu meyanda, müslümanların Allah katında hem maddi hem de manevi eşitliğini sağlayan namazda dahi onların arasında görülmemişlerdir.
İşte bu tavırların altında yatan sebeb dinin ihyâsı ve emirlerinin korunması elbetteki değildir. Bunun altında iki temel sebeb olabilir. Birincisi, insanın şahsi ihtirası, İkincisi de kabilesinin diğer kabileler üzerindeki hakimiyetinin ağlanması duygusu. Bu her iki sebeb de her insanda olabileceği gibi, bunların meşru şartlar   dahilinde hoş görülmesi gerekir. Aksi takdirde calıiliyye kültürünün etkisi haricinde birşeyle izah edilemez. Nitekim, özellikle Sa'd b. Ubade’nin tavırlarının da başka bir tarzda değerlendirilmesi pek yakın ihtimal gibi durmamaktadır. Bunun için diyoruz ki, Sakifetü Beni Saide hadisesinde cahiliyye dönemi kültürünün etkisini görmek mümkündür.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar