Beni Saide Çardağı
Sakife-i Beni Saide, Beni Saide bin Ka’b bin
Hazrec’e ait bir mekan ve Mescid-i Nebi’ye yakın bir yerde bulunmaktaydı ve
tarihi bir üne sahipti. Sakife, Mescid-i Nebevi’nin batı yönünde, Bida’e
kuyusunun yanında yer almaktaydı. Ensar’ın halife adayı olan Sa’d bin Ubade
onun yakınlarında yaşamaktaydı.
Hz.Peygamber hayatta iken müslümanlar arasında
itikadi bir problem görülmediği konusuna daha önce değinmiştik. Çünkü inançlar
kuvvetli, vicdanlar temizdi. İnsanlar arasındaki birlik ve beraberlik bağı da
buna paralel olarak kuvvetli idi. Aynca ashab herhangi bir müşkille
karşılaştığı zaman hemen Hz.Peygamber'e soruyor ve hemen cevabını alıyordu.
Böylece bir ihtilafa mahal brakılmadan müşkiller hallediliyordu. Bunun için de
Hz.Peygamber döneminde ihtilaflar açısından herhangi ciddi bir meselenin
meydana gelmediğini görmekteyiz.
Sahabe döneminde ilk ciddi ihtilaf, aslında
çok basit gibi görünmesine rağmen, "Kırtas Hadisesi" diye bilinen ve
Hz.Peygamber'in hastalığının şiddetlendiği bir anda vuku bulan hadisedir.
Bununla ilgili olan bir rivayete göre Hz.Peygamber, etrafında bulunanlardan
kağıt-kalem istemiş; fakat yanındakiler istekleri yerine getirme hususunda
tereddüt göstermişlerdi. Bir kısmı kağıt ve kalemin getirilmesi gerektiğini
söylerken, içlerinde Hz.Ömer'in de bulunduğu diğer bir gurup Hz.Peygamber'in bu
isteği, hastalığının şiddetinden dolayı yaptığını ifade etmiş ve bunun üzerine
orada bulunanlar arasında farklı görüşlerin ortaya atılarak tartışılmasına
sebebiyet verilmiştir. Hz.Peygamber bizzat kendisi, yanında münakaşa
yapmalarının uygun olmayacağını ifade etmiş ve bu problem orada halledilmiştir.
Bu olayı daha sonra Şia kendi lehine
yorumlamış ve âdeta kehanette bulunurcasına, Hz.Peygamber'e kağıt ve kalem
getirilmiş olsaydı Hz.Peygamberin, Hz.Ali'yi halife tayin edeceğini iddia etmiştir. Bu iddia ne derece sağlıklı
olabilir? sorusuna müspet cevap vermek, normal mantıkla mümkün olmasa gerektir.
Zikrettiğimiz bu olay ashab arasında görülen
ilk ihtilaf olmakla beraber Hz.Peygamberin müdahalesi ile halledilmiştir.
Halledilmeyen bir ihtilaf vardır ki, o da Hz.Peygamber'den sonra kimin halife
olacağı ve idareye kimin geçeceği konusudur. Şia taraftarları bu konu ile
ilgili kendilerine göre bazı yorumlarda bulunsalar da Hz.Peygamber bu konuda
herhangi bir sahabeyi tayin buyurmamış ve bu konuda Hz.Peygamber'den herhangi
bir nass ta rivayet edilmemiştir.
Hz.Peygamber vefat ettiğinde cenazesi henüz
kaldırılmamışken, Ensar Beni Saide gölgeliğinde toplanmış ve aralarında halife
seçimi yapma gayretine girmişlerdir. Bilindiği gibi Ensar, Evs ve Hazrec
olmak üzere iki kabileden müteşekkildi. Evs kabilesinin reisi Beşir b Sa’d,
Hazrec kabilesinin reisi de Sa'd b. Ubade idi. Sa'd b. Ubade yaşlı ve
hastalıklı bir insan olmasına rağmen hilafette Ensar'ın adayıdır. Evs kabilesi de Onu destekler durumdadır.
Aslında Evs ve Hazrec cahiliyye döneminde birbirine düşman iki kabiledir.
Cahiliyye döneminde zaman zaman bu kabileler arasında harpler de olmuştur. Buna
rağmen Hazrec kabilesinin adayını desteklemeleri, onların muhacirlere karşı bir
tavır aldıklarını, ensardan olmaları sebebiyle bu yolda birleşiverdiklerini
göstermektedir. Daha önce örneklerini sunduğumuz gibi, islami dönemde tahrik
edildikleri zaman eski düşmanlık duygularının kabardığına da şahit olunmuştur.
Bu konu ile ilgili örnekleri çalışmamızın daha önceki kısımlarında verdiğimiz
için burada tekrar etmemize gerek olmadığı kanaatindeyiz. Kabileler arasında
görülen bu rekabet duygusunu Muhacir ve Ensar İkilisi arasında da görmek
mümkündür. Nitekim onların da tahrikler sonucu zaman zaman karşı karşıya
gelebildikleri fakat Hz.Peygamber tarafından bu tür tatsız hadiselerin önlendiği
bilinmektedir.
Hz.Peygamber vefat eder etmez yeni bir halife
seçmek gayesi ile Ensar'ın Beni Saide Gölgeliğinde toplanmış olması, aralarında
bir kişiyi halife adayı seçmeleri Ensar'ın bu işe daha önceden hazırlıklı
olduğu izlenimi vermektedir. " Nitekim hilafet meselesi bütün müslümanları
ilgilendiren bir konudur. Böyle bir meselenin müslümanların ortak karan ile
çözümlenmesi gerekir ve bunun da en uygun yol olduğu düşünülür. Fakat Ensar
böyle yapmamış hatta bundan kaçınmıştır. Hz. Peygamberin yakınları henüz cenaze
ile meşgul olurken onlar kendi kendilerine halife seçimi yapmaya
çalışmışlardır. Ensar'ın bu konuda aceleci bir tavır içerisinde görülmesi bize
göre İslam öncesi arap kültürünün bir tesiri ve uzantısı şeklinde izah
edilebilir. Daha önce de değindiğimiz gibi Evs'le Hazrec'liler ve genel olarak
Ensar'la da Muhacir arasında bir üstünlük yarışının sürdüğü muhakkaktır. Evs
kabilesi kendi başına bir üstünlük sağlayamayacağını anlayınca, Ensar da
birleşmek suretiyle muhacirlere karşı üstün olma gayreti içine girmiş olabilir.
Ensar bu yarıştan galibiyetle çıkabilmek için böyle aceleci bir tavır içerisine
girmiş olabilir.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, Hz.Peygamber'in
cenazesi henüz kalkmadan Ensar Beni Saide gölgeliğinde Sa'd b. Ubade'yi halife
seçmek için toplanmıştı. Sa'd b. Ubade hastalıklı ve yaşlı olduğu
halde halifeliğe aday olmuştu. Hatta bu toplantıda Ensar'ın faziletlerinden,
dolayısıyla hilafetin onların hakkı olduğundan bahsediyordu. Ensar'ın bu
faaliyetinden haberdar olan Hz. Ömer, Hz.Ebu Bekir'e durumu anlattı. Ensar'ın
Sa'd b. Ubade'yi halife seçeceğini ve orada bulunan kişilerin en ılımlılarının
fikirlerinin "bir halife Muhacirden bir halife de Ensar'dan olsun"
şeklinde olduğunu bildirdi. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer yanlarına yolda karşılaştıkları
Ubeyde b. Cerrah'ı da alarak toplantı mahalline yöneldiler.
Hz. Ebu Bekir topluluğun yanına gelince, söz
aldı ve Ensar'a bir konuşma yaptı. Konuşmasında nasihat babından bazı
ayetler okudu. Hz.Ebu Bekir,
putperestliğin araplarca kabul gördüğü için atalarının dinini brakmakta güçlük
çektiklerini, Hz.Peygamber'in kavminden olan ilk muhacirlarin O'na iman
ettiklerini ve hiç bir yardımı esirgemediklerini, onunla, birlikte kavminin
şiddetli eza ve cefalarına dayandıklarını, kendileriyle alay edilmesine
aldırmadıklarını, düşmanlarının sayıları çok, kendileri az olduğu halde
eziyetlere tahammül edip korkmadan, yılmadan sabır gösterdiklerini, yeryüzünde
Allah'a ilk ibadet edenlerin muhacirler olduğunu ve Hz.Peygamber'in dostları,
akraba ve kavmi oldukları için hilafetin onların hakkı olduğunu, bu konuda
onlarla ancak zalim olanların mücadele edebileceğini, halbuki Ensar'ın fazilet
ve üstünlüğünün inkar edilemeyeceğini, ilk muhacirlerden sonra Ensar
derecesinde şeref sahibi kimse bulunmadığını belirtti ve sözlerini şu şekilde
bitirdi. "Bizler Emir, sizler de Vezirlersiniz. Sizden başkası ile
istişarede bulunulmaz. Sizin fikriniz alınmadan hüküm verilmez"
Hz. Ebu Bekir'in ardından Hubab b. Munzir b.
Cümûh söz alarak konuştu ve sözünün sonunda "Bir emir sizden bir emir
bizden olsun" teklifinde bulundu.
İbn Munzır'a cevap mahiyetinde Hz.ömer bir
konuşma yaptı ki, bu konuşma ihtilafın çözülmesi açısından ve toplum kültürünün
değerlendirilmesi açısından önemlidir. Hz.ömer şöyle demiştir. "Heyhat! (
boşuna uğraşmayın ) iki kişi aynı anda halife olamaz. Allah'a yemin ediyorum
ki, Araplar sizden olacak bir emir’e rıza göstermezler. Çünkü Peygamber sizin
kabilenizden değildi. Onlar ancak içinden nübüvvetin çıktığı kabilenin
emirliğini kabul ederler."
Hz. Ömer'e ait olduğu rivayet edilen bu
cümleler de bize gösteriyor ki, Hz.ömer halife olacak şahsın kişisel
özelliklerinin dışında toplumsal özelliklerinden bahsetmekte, halife olacak
kişinin belli bir kabileye mensubiyetine işaret etmektedir. Bu durum da bize
gösteriyor ki İslami dönemdeki müslüman toplulukların hafıza ve bilinç
altlarında hâlâ eski kültürlerinin izleri ve etkisi vardır. Bilinmektedir ki,
cahiliyye dönemi dediğimiz eski arap toplumu kültüründe kabile esası ve
kabilecilik ruhu hakimdi. Sahabe olarak nitelendirdiğimiz insanların
zihinlerinde de üzeri küllenmiş bir şekilde de olsa, o kültürün devam ettiği ve
ölmediği görülmektedir. Hz. Ömer'de bu toplumsal gerçeği görerek toplulukta
bulunan insanlara da bunu göstermiş onların dikkatlerini bu konuya çekerek ikna
etme yoluna gitmiştir.
Hz. Ömer'den sonra tekrar söz alan Hubab b.
Munzir, Hz. Ömer’fin fikirlerine karşı çıkarak Ensar’a seslenmiş ve hilafete
Ensar'ın daha layık olduğunu ifade etmiştir. Fakat çabasında bir neticeye
ulaşamamaktır.
Bunun üzerine Ensar'dan Evs kabilesinin reisi
Beşir b. Sa'd ayağa kalkarak söz almış ve Ensar'a medh-u senada bulunarak
seslenmiş, sözünü de şöyle tamamlamıştır: "Ey Ensar Topluluğu... Dikkat
edin Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) Kureyş kabilesindendir ve Onun
kavmi halifelik hususunda daha evlâ ve bu konuya daha müstehaktır... Allah'tan
korkun, onlara muhalefet etmeyin ve bu konuda onlarla münakaşa etmeyin."
Beşir b. Sa'd'ın bu sözlerinden sonra Hz.Ebu
Bekir söz alarak "İşte Ömer, işte Ebu Ubeyde hangisini isterseniz ona
beyat edin" demiştir. O ikisi ise
"Allah'a and olsun ki sen hayatta bulunduğun sürece biz bu vazifeye talip
olmayacağız. Çünkü sen muhacirlerin en faziletlisi, mağarada bulunan iki
kişiden biri ve namazda Rasulullahın halifesisin... uzat elini sana bey'at
edelim diyerek Hz.Ebu Bekir tarafına yürüdüler, fakat Beşir b. Sa'd o ikisinden
daha hızlı davranarak onlardan önce bey'at etti.
Ensar'dan Sa’d b. Ubade’nin reisliğini yaptığı
Hazrec kabilesi, Evs kabilesi reisi Beşr b. Sa'd'ın ve ona tâbi olanların
yaptığı hareketi hoş karşılamadılar. Evs kabilesine mensup Esyed b. Hudayr
isimli bir kişi: "Allah'a yemin olsun ki Hazrecliler bir defa emirliğe
geçerlerse bu fazilet daima onların elinde kalır ve asla bir daha bize bundan
pay ayırmazlar, bunun için ayağa kalkın ve Hz.Ebu Bekir'e bey'at edin."
demiştir. Bunun üzerine Evs'liler ayağa kalkarak hep beraber Hz.Ebu Bekir'e
bey'at ettiler. Böylece Hz.Ebu Bekir, Hz.Peygamberden sonra İslam aleminin ilk
halifesi oldu.
Hazrec
reisi Sa'd b. Ubade kendisinin değil de HzEbubekir’in halife seçilmesine
sinirlendi. Orada bulunan diğer müslümanlara birtakım hakaretlerde bulundu.
Bunun üzerine onu kendi haline bıraktılar. Artık bu olaydan sonra onlarla
birlikte beş vakit namaz kılmadığı gibi, cuma namazlarına da gitmedi, hacda da
onlarla birlikte görülmedi Hatta Hz. Ebubekir vefat edinceye kadar da bu durum
böyle devam etti. Hz. Ömer halife olunca Şam'a gittiği orada ölene kadar
kimseye bey'at etmediği rivayet edilir
Sakife olayı diye bilinen Beni Saide
Gölgeliğinde cereyan eden ve Hz.Ebubekir'in halife olmasıyla sonuçlanan bu olay
itikadi fırkaların menşe'i açısından İslam mezhepleri tarihinde büyük bir önemi
haizdir. Bu olay müslümanlar arasında ilk ciddi tartışma olması ve itikadi
fırkaların doğmasına zemin hazırlaması açısından da önemlidir. Çünkü itikadi
fırkaların doğuşunda daha önce de zikri geçtiği gibi temel iki sebeb vardır.
Bunlardan biri, insan unsurudur. Her devirde ve her toplumda görülmesi mümkün
olan, insanların yükselme arzuları, makam hırsları, kin ve nefret duygularını
burada zikredebiliriz.. Diğeri de Özellikle bahsi geçen toplumda görülen, ve
kaynağı cahiliyye dönemi kültürüne dayanan kabile asabiyyeti ve kabilecilik
ruhudur. İslam tarihinde itikadi fırkaların doğmasına sebebiyet veren
düşmanlıkların ve savaşların kaynağını genelde bu iki nedende aramamızın uygun
olacağı kanaatindeyiz. Dolayısıyla itikadi fırkaların oluşum nedenlerini iki
ana maddede aramak gerekir. Bu maddelerin İkincisi olarak zikrettiğimiz kabile
asabiyyeti ve ruhu Beni Saîde gölgeliğinde de kullanılmış ve sonuca ulaşmıştır.
Aslında Beni Saide gölgeliğinde kabilecilik ruhunu kullanma yöntemi geçici bir
çözüm getirmiş gibi görünse de daha sonraki yıllarda gelişen olaylarla birlikte
İslam âleminde müslümanlar için kapanması zor yaraların açılmasına sebebiyet
verilmiştir.
Beni Saide Gölgeliğinde kabilecilik ruhunun
veya duygusunun nasıl kullanıldığı konusuna; olayı genel hatlarıyla gözönünde
bulundurarak değinirsek daha müşahhas ve isabetli olacağı kanaatini
taşımaktayız.
Konunun akışı içerisinde zikrettiğimiz gibi,
Hz. Peygamberin cenazesi henüz ortada iken, Ensar Beni Saide Gölgeliğinde
kendilerinden birini halife seçmek için toplanmıştı Bu toplantının sebebini
acaba ne ile izah edebiliriz? Sahabe arasında Ensar, sorumluluk duygusu en gelişmiş
olan topluluk mudur? Yoksa Ensar kendileri haricindeki müslümanların böyle bir
konuyu çözümleyebilecek ’ kapasiteleri olduğuna inancı mı yoktur? veya Ensar
sahabenin diğer topluluklarından birşeyler mi kaçırmak istemektedirler? Bize
göre Sakife olayının aydınlığa kavuşabilmesi ve devrin insanlarının düşünce
yapılarının ve zihniyetlerinin çözümlenebilmesi için bu sorulara cevap
bulunması gerekmektedir.
Diğer müslümanların böyle önemli bir konuyu
çözümleyebilecek kapasiteleri olup olmadığı hususunda Ensar'ın şüpheleri
olamazdı. Nitekim o kimseler içerisinde Hz.Ebu Bekir, Hz.ömer gibi daha nice
dirayetli ve idarecilik yeteneği tartışılmayan bir çok sahabi vardır. Bize göre
Ensar, sahabe arasında sorumluluk duygusu en gelişmiş topluluk ve müslümanların
başsız kalmalarından korkan, onların istkballerini daha aydınlık yarınlara
hazırlama gayreti içinde olan topluluk da değildir. Çünkü gerçekten böyle bir
düşünceleri olmuş olsaydı, müslümanların tamamını ilgilendiren bir konuda
müslümanların tamamı ile istişare yaparak, onların da görüşlerini alırlar ve
olayı bu şekilde çözümleme yoluna giderlerdi. Oysa onlar bunu yapmamışlar
aksine kendi aralarında toplanarak bir aday belirlemişler ve onu tüm
müslümanların başına lider yapma gayreti içine girmişlerdir. Biz onların bu
gayretlerini ancak cahiliyye devri kültüründen kaynaklanan kabile asabiyyeti ve
kabilecilik ruhu olarak izah edebilmekteyiz. Çünkü, bilinmektedir ki, Medine'li
olup Ensar diye nitelendirilen kimseler Evs ve Hazrec olmak üzere iki kabileden
müteşekkildir. Bu iki kabile İslam öncesi cahiliyye devrinde birbirlerine karşı
düşmanlık hissi beslemelerine ve rekabet duygusu içinde yaşamalarına rağmen
Beni Saide Gölgeliğinde Mekke'li Muhacirler karşısında adeta ittifak kurmuşlar,
sanki onlardan ve tüm müslümanlardan bir şeyler kaçırma gayreti içinde
oldukları görüntüsünü vermişlerdir. Bunun sebebini biz Ensarla Muhacirler
arasındaki üstünlük sağlama duygusunda aramalıyız. Bu üstünlük sağlama
duygusunun yanında Medine'deki iki kabile arasında kabile asabiyyetinden
kaynaklanan İslam öncesindeki çekişme de gözden uzak tutulmamalıdır. Gelişen
olaylar bize Ensar ve Muhacir arasındaki üstünlük sağlama düşüncesinin bir an
için kabileler arasındaki rekabet duyusu kadar güçlü olmadığını göstermektedir.
Eğer Muhacir-Ensar rekabeti Ensar arasındaki Evs-Hazrec rekabetinden daha üstün
ve sağlam olsaydı; Ensar’dan olan Evs kabilesinin reisi Beşir b. Sa'd'ın Hz.Ebu
Bekir'e bey'at etmemesi gerekirdi. Halbuki Beşir b. Sa'd, Muhacirden dahi hızlı
davranarak herkesten önce Hz.Ebu Bekir'e bey'at etmiştir. Bunun sonucunda da
Hazrec kabilesinin ve reisi durumundaki Sa'd b. Ubade'nin hilafeti
gerçekleşmemiş ve neticede Hazrec kabilesi Evs kabilesi karşısında bir üstünlük
sağlayamamıştır.
Bu olayda Evs kabilesi mensupları kendi
kültürlerinin düşünce sistemleri içerisinde adeta iki toplum karşısındaki
istikbale yönelik ezilmişliklerinden veya daha uygun bir ifade ile alt tabakada
oluşlarından birini yani Hazreclilerdense Muhacir karşısında daha alt bir
tabakada olmayı ve onların buyruğu altında yaşamayı kabul etmişlerdir.
Beni Saide Gölgeliğinde Evs kabilesinin lider
olma şansı yoktu. Liderliğe iki aday vardı. Bunlardan biri Hazrec diğeri de
Muhacirlerdi. Evs'Iiler Muhacirleri destekleyerek çok eski rakipleri için
kendilerine karşı üstünlük vesilesi olabilecek hilafeti onlara vermemişler veya
bunun gerçekleşmesini, Ebu Bekir’e bey'at ederek önlemişlerdir. Böylece
üstünlük ve faziletin Hazrec'dense Muhacirlerde kalmasını tercih ve temin
etmişlerdir.
Gelişen bu olaylar daha önce de zikrettiğimiz
gibi, Hz.Ebu Bekir’le Hz.ömer'in toplum yapısını çok iyi bildiklerini ve bu
sebeple en müspet kişiyi halife olarak kabul ettirebilme başarısını
gösterebildiklerini izhar etmektedir. Hz. .Ebu Bekir de Hz.Ömer gibi, Ensar’a
karşı yaptığı ilk konuşmasında Hz.Peygamber'in üstünlüğü hususunda şüphesi
olmayan insanlara, halifenin Hz.Peygamber’in kabilesinden olması
gerektiğini söylemiş böylece kültür ve
düşünce sisteminde geniş bir yer kaplayan kabilecilik duygu ve düşüncesiyle
onları ikna etme yoluna gitmiştir.
Burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus
vardır ki, o da Hz.Ebu Bekir'in üstünlük ve fazilet peşinde olmadığı, daha açık
bir ifade ile halifelik peşinde olmadığıdır. O'nun gayesi İslam toplumunda
herhangi bir huzursuzluğa sebebiyet verilmeden bütün müslümanların kabul
edebileceği şekilde hilafet meselesini çözümleyebilmektir. Bütün gayret ve
çabasının bu doğrultuda olduğunu gelişen olaylar bize göstermektedir. Nitekim
Hz.Ebu Bekir'in müslümanlara, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde'yi göstererek ikisinden birine
bey'at etmelerini istemesi bizim konu ile ilgili iddiamızı destekler
mahiyettedir. Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde, Hz.Ebu Bekir'in bu işe daha layık
olduğunu ifade ederek O’na bey’at etmişlerdir.
Hz.Ebu Bekir müslümanların selameti için
Ensar'ı ikna etme amacıyla Ensar'ın düşünce yapısındaki kabilecilik
anlayışından istifade ettiğini, Hz. Ömer’in de aynı yöntemi kullandığını
zikretmiştik. Hubab b. Munzir "Bir emir sizden bir emir de bizden
olsun" dediğinde de Hz.Ömer,
Arapların Kureyş dışında bir halifeyi kabul etmeyeceklerini söylemiş, bunun
sebeplerini de zikrederek müslümanların istikbali ile ilgili duymuş oldukları
endişeli durumun gerçekleşmemesi için çaba sarfetmişti. Sonuçta hem Hz. Ebu
Bekir hem de Hz. Ömer insanların kültür ve düşünce yapıları doğrultusunda en
olgun ve en uygun kararın verilmesine yardımcı olmuşlardır.
Görülüyor ki Beni Saide Gölgeliğinde
kabilecilik ruhu veya duygusu zamanın şartlan içinde en mükemmel sonucu
verirken daha sonra gelişen olaylarda mesela Sıffin savaşında müslümanları birbirlerine
düşman yaptığı, onları bölüp parçaladığı ve fırkalaşmalara zemin hazırladığı
ileri sürülebilir.
Bizim çalışmamız açısından önemli olan nokta;
Ensarın özellikle Hazrec kabilesi taraftarlarının ve Sa’d b Ubade’nin
davranışları gözönünde bulundurulduğunda bu insanların islamın ideal insan olma
vasıflarına sahip olamadıklarıdır. Çünkü İslam, Peygamberin mübarek vücudu
ortada dururken makam mevki hırsı ve bunun için basamak yapılan asabiyyet
duygusuyla hareket etmeyi, bütün müslümanları ilgilendiren bir meselede o
müslümanların onayını almaksızın hareket etmeyi hoş görmez. Halbuki bu
insanlar, konumuz içerisinde de değindiğimiz gibi, Ensar topluluğunun tamamının
bile gönül rızasını almaksızın hilafet gibi, bütün müslüman toplumun meselesi
hakkında hüküm vermeye icraat yapmaya kalkışmışlar ve sonuç almaya
çalışmışlardır. Başarı kendilerinden yana olmayınca da hiç hoş olmayan tavırlar
içerisinde bulunmuşlardır. Bu meyanda, müslümanların Allah katında hem maddi
hem de manevi eşitliğini sağlayan namazda dahi onların arasında
görülmemişlerdir.
İşte bu tavırların altında yatan sebeb dinin
ihyâsı ve emirlerinin korunması elbetteki değildir. Bunun altında iki temel
sebeb olabilir. Birincisi, insanın şahsi ihtirası, İkincisi de kabilesinin
diğer kabileler üzerindeki hakimiyetinin ağlanması duygusu. Bu her iki sebeb de
her insanda olabileceği gibi, bunların meşru şartlar dahilinde hoş görülmesi gerekir. Aksi
takdirde calıiliyye kültürünün etkisi haricinde birşeyle izah edilemez.
Nitekim, özellikle Sa'd b. Ubade’nin tavırlarının da başka bir tarzda
değerlendirilmesi pek yakın ihtimal gibi durmamaktadır. Bunun için diyoruz ki,
Sakifetü Beni Saide hadisesinde cahiliyye dönemi kültürünün etkisini görmek
mümkündür.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar