ESKİÇAĞ’DA “SAĞ VE SAĞ EL” KAVRAMININ TAŞIDIĞI DİNSEL ANLAM
SANDALCI, Sema[1]
TÜRKİYE/
ÖZET
Bu çalışmada, MÖ I.
binin ortalarına ait Eski Yunan yazılı kaynaklarda geçen “kutsal, doğru,
saygın, zeki, makbul ve uğurlu olan” şeklindeki anlamları taşıyan “sağ”
kelimesi ve buna bağlı olarak “sağ el,” ayrıca “sağdan gelen” ve “sağduyu”ya
bakışı içeren cümleler ele alınmaktadır. Çalışmayı hazırlarken, “sağ”
kelimesine verilen benzer değerlerin daha eski çağlara ve başka kültürlere de
uzandığını gördüğümüzden, MÖ II. Anadolu Hitit dünyası ve MÖ III. bin
Mezopotamya kültürüne dair bilgilere de başvurulmuş ve böylece yaklaşık 5 bin
yıldan beri kelimenin aynı anlamının ve değerinin korunduğu dikkati çekmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sağ, sağ el, uğurlu, saygın, makbul
olan; sol, beceriksiz.
ABSTRACT
In this study, we have
explained the sentences which were concerned with the word of “right” that was
meaning “right, shrewd, clever, lucky” and also “the right hand” and also “from
right side” and “self-control” in the old Greek texts, B.C. first millenium. As
we study this subject, we see that the word of “right” with the same meanings,
was extended to the older times and eastern cultures than Greek, for example in
Anatolian Hitties in the B.C. II. millenium and in Mesopotamia in the B.C. III.
millenium; so it is seen that this word has been used in this country for five
thousand years as the same meaning and may be with same littera.
Key Words: right, the
right hand, auspicious, respectable, eligible, the left, clumsy.
Bugüne temel olan pek
çok değerin ve geleneğin esası, günümüzden ortalama en erken 10.000 yıl
öncesine uzanan tarıma dayalı ilk yerleşik düzen olan Neolitik zamana
dayanmaktadır. Neolitik’ten önce içgüdüleriyle yaşayan, hayvanlardan pek çok
yöntem öğrenen insanoğlu, avcılığın yanı sıra doğada toplayıcılıkla
beslenmekteydi. Neolitik’ten itibaren, yıllardır izlediği doğanın, mevsimlerin,
gece, gündüz değişimlerinin yanı sıra, gökteki ayın her gece aldığı şekillerden
bir sıra takip ederek periyodik olarak zaman kavramını yakalamış ve ardından
takvimi kurgulamıştır. Bu takvime göre toprağı ekip biçmeye başlayarak, o güne
kadar karmaşa (kaos) sandığı yaşamın, aslında bir düzeni (kosmos) olduğunu
anlamıştı. Bu çağdan itibaren güneş, ay, toprak, gökyüzü, hava, su, rüzgâr ve
ateş arasında bir bağ olduğuna da inanmışlardı. Böylece, tarıma dayalı
medeniyeti başlatan insanoğlu kuşaktan kuşağa aktararak birtakım inançlar,
törenler, yasalar ve gelenekler geliştirmişti, bereket kaybolmasın diye, tanrı
ve tanrıçalarla temsil edilen doğayla paralel bir yaşam sürülsün diye. İşte
günümüzde süre gelen Asya, Doğu, bazı Akdeniz ülkeleri ve Anadolu’daki benzer
adetlerin kökeni bu ortak döneme uzanmaktadır. Günümüz medeniyetin öncü dönemi
olan Neolitik’ten itibaren insanoğlunun toprak ve suyun yanı sıra gece
bitkileri büyüten gökteki aya, gündüz güneşe önem verdiği bilinmektedir. Bu
yüzden, Doğu’dan başlayarak, medeniyetin beşiği olan Mezopotamya (Suriye-Irak),
Asya, Anadolu, İran, Mısır, ardından Girit, Yunanistan, Trakya ve İtalya,
dünyanın diğer ülke ve kıtalarından bu bakımdan ayrıcalık taşımaktadır,
bağrında eskiçağa özgü pek çok değerli buluntu ve izlerden dolayı, fakat yazık
ki, bugün batı zihniyetince içleri âdeta boşaltılmaktadır.
Anadolu’da Neolitiğin
izleri, en erken Mezopotamya kültürüne yakın olan yerlerde bulunmakta ve MÖ XI.
ile VII. bin arasına tarihlenmektedir.[2] Buna
bağlı olarak, farklı halk yapısıyla üst üste gelişen, kendine özgü kültür ve
gelenekleriyle yoğrulan Anadolu coğrafyasının, bugüne değin dünya kültür ve
siyaset tarihinde önemli bir stratejiye sahip olmasının nedeni, elbette
geçmişten gelen gelenek birikimidir. Dolayısıyla, bugün kendini köklü
sananların, belgeleriyle bu kökleri yansıtan geleneklerin izlerini ne denli
barındırdıklarını ve tarihlendirilmesini yapmaları da gerekmektedir. Eskiçağ
dilleri ve kültürleri mezunu olarak söyleyebileceğim, başta evlilik törenleri,
aile ve siyasi düzen ve inanç adetleri olmak üzere, Anadolu’da binlerce yılın
izleri günümüze değin süre gelmiştir.
Eskiçağ Doğu dünyasında
tarımla birlikte toprak ve gökyüzü arasında bir bağ kurulmuştu. Buna göre,
doğuran ve besleyen olan Toprak, dişildi. Ama yağmur olmazsa, toprak, kuruyor,
kısır kalıyordu. Dolayısıyla, gökyüzü de yağmur sayesinde toprağı dölleyen eril
bir güçtü. Doğanın dilini öğrenen insanoğlu, gökyüzündeki bulutların şeklinde
de mevsimlik uçan kuşlardan da, hatta karanlık gölgelerden de bazı işaretler
alıyordu. Medeniyet yolunda, insanoğlunun, atalarının izlerini, adetlerini,
bilgilerini de dikkate alarak gördüğü bazı şekillerden, olaylardan
esinlendiğini birçok mitolojik olay göstermektedir. Bazen doğa, rüzgâr, su,
bazen ağaçların esintisi, hayvanların sesleriyle, bağrışlarıyla insanoğluna bir
şeyler fısıldıyordu, âdeta konuşurcasına. Bazı hayvanları kurban etme ve
organlarını, özellikle sağ tarafta bulunan ve çok önemli işlevi olan
karaciğerlerini inceleme, bu anlayışın bir gelişimiydi.[3]
Dolayısıyla zamanla, tehlikelerden korunma amacıyla, tanrılaştırılan doğanın
pek çok değerlerinden gelen işaretleri yorumlama ve geleceği bilme, önemli bir
nitelik haline gelmişti. İnsanlar, doğada hem iyiliğin hem de kötülüğün
bulunduğunu anlamış, ama doğanın iyiden yana olduğunu da kavramıştı.[4]
Bu yüzden, her biri güçlü olan, iyiyi iyilikle, kötüyü kötülükle cezalandıran
tanrı ve tanrıçaların düşüncelerini, sadece onların seçtikleri ulu kişiler
görebilmekteydi. Bu yüzden tanrıların yeryüzündeki gücü ve temsilcileri olan
krallar ve soylular, tanrılar adına hareket ettiğinden, savaşta ve barışta
yanlış yapmamalıydı. Yapanlar, tanrısal desteği almamış ya da kaybetmiş
olanlardı, dolayısıyla halkın ve soyluların gözünde itibardan düşerlerdi.
Krallar, soylular ve yöneticiler, bulunduğu toprağı korumakla görevliydiler.
Çünkü toprak, onları ve halkı besleyen, ata mezarlarını barındıran bir anaydı.
İşte bu yüzden özellikle geleceği bilmek ve ona göre doğru davranmak Eski
Çağ’da önemliydi. Kehanetler, kahinler, biliciler, tanrı ve tanrıçalara sunulan
kurbanlar, adaklar, dualar, yeminler, törenler hep doğruyu görme, tanrıların
onayını, desteğini almaya yönelikti. Onlardan gelen işaretleri yorumlamak bu
bakımdan oldukça önemliydi. Dolayısıyla, tanrısal desteğin her an insanın
üzerinde taşıdığını görmek için de bazı adetleri geliştirmeleri kaçınılmazdı. İşte
“sağ” kelimesinin bu anlamda eskiçağ dünyasında taşıdığı önemli bazı izleri
görmekteyiz, nitekim bu izin etkisi zaman içinde değişen dinsel süreçlere
karşın günümüzde bile sürmektedir. Örneğin, Hıristiyanlık’ta kutsama sağ elle
yapılır. Halk arasındaki adetler bir yana, İslam inancına göre de sağ kelimesi,
hak olan, sevilen, hayırlı ve uğurlu sayılan bir taraf; sağ el de bolluk,
bereket, ayrıca hayır ve bereket, kabul etme, hâkimiyet, güç, kuvvet ve
cömertlik anlamına gelmektedir. Sağ el, sağ ayak, sağ taraf gibi her türlü işe
sağ’dan başlanması da uğur, hayır ve bereket anlamını taşımaktadır. Ayrıca,
İslami gelenekte bir ölüye sorgu melekleri sağ taraftan yaklaşırsa, onun
sorgusunun kolay ve cennetlik olduğunu, eğer sorgu melekleri sol taraftan
yaklaşırsa, onun sorgusunun zor ve cehennemlik olduğunu gösterir.
Bunların dışında İslam’da sağ elle yemek yemenin;
tuvalete sol ayakla girip, sağ ayakla çıkılmasının, yazı yazmaya sağ taraftan
başlanmasının da önemi vardır.[5]
Elbette, doğadaki tüm
canlıların simetri olarak iki eli, iki ayağı var ve elbette ikisine birden aynı
değer verilmekte ve kullanılmakta. Fakat, anlaşılan iyiyi temsil eden tanrısal
işaret söz konusu olduğunda “sağ” tarafı, “soldan” ayıran dinsel bir ayrıcalık
bulunmaktadır, olasılıkla içsese dayalı güçlü bir his olmasının ya da yön
olarak kuzey esas alındığında güneşin sağdan doğuyor olmasının, ayrıca sağlık
açısından çok önemli işlevi bulunan ve gelecekle ilgili işaretlerin en iyi
gözlemlendiği karaciğerin de bedenin sağ tarafında yer almasının düşünceye bir
yansıması olabilir.
Eski Yunanca’da “sağ”
kelimesi “deksios, deksia, deksion” şeklindedir. Kelime, “sağ, sağ taraf ’
dışında “dürüst, şanslı, becerikli, usta, akıllı, zeki” gibi anlamları da
içermektedir. Olasılıkla kelime, Yunanca “almak, kabul etmek, başarmak, onaylamak,
güvenmek” anlamına gelen “dekhomai” fiiliyle bağıntılıdır. Ayrıca “sağ elle
sunmak, sağ elle selamlaşmak, karşılamak,” şeklinde “deksiomai” fiili de
konumuzla bağıntılıdır. Bu karşın, “sol, sol taraf anlamı dışında “uğursuz,
beceriksiz” anlamına gelen “aristeros, aristera, aristeron” kelimesi de sağa
verilen değeri göstermektedir.[6]
Ayrıca, “güç” bakımından, sağ kelimesinin taşıdığı önem, Yunan dilindeki
aksanlara da yansıtılmıştı. Sağdan başlayan aksan, kuvvetli, soldan başlayan
aksan ise kuvvetsiz anlamına gelmekteydi
Kelimelere açıklık
getirmek için “sağ”la ilgili eskiçağ yazılı metinlerden bazı örnekler verelim.
Aşağıdaki cümlelerde, iyi niyet, selamlama, yeminde ve güvende sağ elin dinsel
bir işlevi olduğu, sağdan gelenin uğurlu sayıldığı ve sağduyunun önemi
vurgulanmaktadır. Örneklerin çoğu dinsel değer taşıyan tragedyalarda
bulunmaktadır, özellikle de Euripides’in eserlerinde:
a.
Sağ el: MÖ 480-406 yıllarında
yüzyılda yaşamış Euripides’in eseri olan, Medeia’da Medeia, çocuklarına şöyle
seslenir: “... Babanızı selamlamak ve bizimle beraber ona hitap etmek için
buraya gelin! Dostlarınıza karşı olan kininizi annenizle beraber unutun. Artık
barıştık, hiddetimiz düştü. Sağ elini tutun.”[7]
Euripides’in İphigeneia
Aulis’de adlı tragedyasında, kızım kocaya vermekte tereddüt eden
Tyndareos’un aklına yeminle bağıntılı şöyle bir fikir gelir:
“Talipler aralarında
yemin ederek, sağ ellerini birbirlerine vererek, ateşte yakılan kurban etleri
üzerine sunu dökeceklerdi, Tyndareos’un kızı, içlerinden birinin karısı olduktan
sonra, herhangi biri kadını asıl kocasından ayırarak evinden kaçıracak olursa,
diğerleri silahla yardıma koşacaklarına... yemin edeceklerdi.” [8]
Yine aynı eserde, kızı
kurban edilecek olan Klytaimenstra, Akhilleus’a yalvarırken şu ifadeleri de
ekler:
“.Sağ elin, annen
aşkına!” ve “Cinayetle ellerini kirletmek, ne kötü bir şey!”[9]
Euripides’in Alkestis
adlı tragedyasında, güçlü, kuvvetli de dürüst yarı tanrı Herakles, konuğu
olduğu dostu Admetos’a güvenle ilgili olarak şöyle söyler:
“Ben ancak senin sağ
eline itimat edebilirim.”[10]
Euripides’in Helene adlı
tragedyasında, Menelaos, başka bir kocaya varmayacağı üzerine başı üzerine
yemin sözü veren karısı Helene’ye bunun üzerine şöyle der:
“Bu sözü sağlamlaştırmak
için sağ elini ver. ”[11]
MÖ 495-406 yılında
yaşamış olan Sophokles’in Antigone adlı tragedyasında da çekilen onca acıdan
sonra Koro, şarap tanrısı Dionysos’a seslenirken bir ara şöyle der:
“.Hey yüce Dionysos....
Uğurlu ayağınla gel, bizlere şifa ver.”[12]
b.
Sağdan gelen: İlk örnek, MÖ IX.
yüzyılda yaşamış olan Homeros’un İlya da adlı destanından. Destan, MÖ
1200’lerde olan Troia (bugün Çanakkale-Hisarlık) savaşıyla ilgili. Destanın bir
yerinde Troia kaliçesi Hekabe, Hektor’un ölüsünü almak için Akhalar odusuna
gitmek isteyen Priamos’dan, iyiye işaret vermesi için Zeus’a yalvarmasını
ister, Priamos da ellerini temiz suyla yıkadıktan sonra, gözlerini göğe
kaldırır, yere (toprağa) şarap döker ve baş tanrıya şöyle yakarır:
“İda’dan hükmeden güçlü
tanrı, Zeus baba/. gönder kuşunu, hızlı habercini,/ en güçlü, en sevdiğin
kuşunu,/uçsun sağdan, göreyim onu gözlerimle,.”[13]
Euripides’in İphigeneia
Aulis’de adlı tragedyasında babasının hatası yüzünden tanrıça adına kurban
edilmeye giden İphigeneia, şunları söyler:
İçinizden biri sepetleri
götürmeye başlasın. Kutsal arpa taneleriyle ateş yakılsın. Babam da sağ
taraftan başlayarak sunağın etrafında dönsün.”[14]
MÖ 434-355 yılları
arasında yaşamış olan tarihçi Ksenophon’un, Pers (İran) kralı Küros’un
eğitimini ele aldığı Kyrou Paideia adlı eserinde Kyros ve babası at üzerinde
ordunun yanına giderken, sağ taraftan yaklaşan bir kartal görürler:
“...Böyle şeyler
konuşarak Pers sınırına vardılar; bu arada sağ taraftan kendilerine doğru bir
kartalın yaklaştığını görünce, Pers ülkesini koruyan tanrılarına ve kahramanlarına
kendilerinin sağ salim gitmeleri için dua ederek, Pers ülkesinin sınırını
geçtiler. ,”[15]
c.
Sağduyuyla ilgili eskiçağ
yazarlarında geçen birkaç cümleyi de ele almakta yarar vardır (Eski Yunanca’sı: sofrosüne/saofrosüne):
“Sağduyudan yoksunluğun
insan için ne denli kötü olduğunu gösterdi,” “Sağduyu ile iyi öğüt verenlerden
gerçeği öğrenmek,”[16]
ve “...(Persler) nankör olanların, tanrıların, soyunun, vatanının ve
dostlarının gözünde değersiz olduklarını düşünürler. Utanmazlığın
(ikiyüzlülüğün), nankörlüğün ardından geldiğini de düşünürler; çünkü bunun tüm
kötü davranışlara yol açan önemli bir etken olduğunu düşünürler. Çocuklara
ayrıca sağduyuyu öğretirler; sağduyulu olmayı öğrenmek için günü basiretle
geçiren yaşça daha büyük olanları izlemeleri, onlara çok katkı sağlamaktadır.”[17]
“Sağduyusu dizginliyordu tutkusunu.”[18]
Hemen yukarıda örnek
cümlelerde geçen sağduyu kelimesinin Eski Yunanca’sı olan
“sofrosüne/saofrosüne” üzerinde durmakta da yarar vardır. Bu kelimedeki
(sa)’nın sağlam; (ofrü)’nün bakışla ilgili anlam taşıdığı anlaşılmaktadır.
Nitekim, Eski Klasik Yunancada sos, son olarak geçen, MÖ IX. yüzyılda yaşamış
olan Smyrnalı (İzmirli) Homeros’da ise saos, sa, saon olarak geçen kelimenin
anlamı sağlam, güvenilir, kesin demektir (hatta, buradaki sa ile Türkçe’deki
sağ arasında bile kelime, harf ve anlam bakımından bir bağ da kurulabilir.
Çünkü Eskiçağ Anadolu dilleri, coğrafi olarak halklar ve adetler çağlar boyu
birbiriyle de kaynaşmışlardır. Örneğin, Türkçe’de taşıdığı anlam dışında
etimolojisi verilemeyen “korku” kelimesinin Yunan mitolojisinde geniş yer
tutan, kökeni Mezopotamya’ya uzanan, topraktan çıkan, görene dehşet veren
“Gorgo/Korko” kelimesiyle bağıntılı olması; ayrıca Anadolu dâhil tüm tarım
ülkelerinde sabanın binlerce yıl aynı şeklini koruması gibi. Bu örnekler
çoğaltılabilir).[19]
Unutmayalım, Anadolu’da doğusunda MÖ V binden itibaren etkin olan Mezopotamya,
Sümer, Asur, Hitit gibi önemli kültürlerinin yanı sıra MÖ II. binin sonlarından
itibaren özellikle de Batı Anadolu başta olmak üzere zamanla Karadeniz ve
Akdeniz kıyılarına yayılan, son üç bin yılda önemli bir Yunan etkisi de
bulunmaktadır, Akdeniz, Mısır ve Girit etkisi taşıyan.
Sağ tarafın taşıdığı
değeri sol tarafla karşılaştırmak için, şimdi de “sol”la ilgili birkaç örnek
verelim:
Euripides’in Rhesos adlı
tragedyasında, savaş zamanı gerek olmadığı halde sürülerini bırakıp tanık
olduğu bir haberi iletmeye gelen ve bu hatası yüzünden Hektor’un öfkelenmesine
yol açan çoban, buna karşılık olarak şöyle der:
“Biz sığırtmaçlar
akılsızız! Başka türlü demem.” Buradaki akılsız kelimesinin Eski Yunanca’daki
karşılığı olan “skaios,” “sol taraftan, şanssız, beceriksiz, kaba, akılsız”gibi
anlamları taşımaktadır. Dolayısıyla metinde çoban, kendilerinin yaptığı
düşüncesizliği sol tarafa bağlamaktadır.[20]
Eskiçağda Doğu ve Yunan
dünyasının çeşitli halklarını, siyasal düzenlerini ve adetlerini anlatan, MÖ
484-410 yılları arasında yaşamış olan Herodotos da Mısır’la bağıntılı olarak
Ethiopia içlerindeki iki yüz kırk bin Mısırlı kaçak savaşçıdan bahsederken şöyle
bir açıklamada bulunur:
“Bu kaçaklara Asmakh
derler. Bu kelime Yunanca’da “Kralın sol yanında duranlar, ” anlamına gelir.”[21]
Bununla beraber, eskiçağ
doğu dünyasında yazıyı bilen ve kullanan başka kültürlerde de “sağ” kelimesinin
taşıdığı değeri gösteren izler bulunmaktadır. Kısaca bunları belirtirsek: MÖ
II. binde Anadolu’da hâkim kültür olan ve aslında kendilerine Neşa’lılar
demelerine karşın, nedense Hititler diye adlandırılan halkın kullandığı dilde
(Hititçe’de), “kunna” kelimesi, sağ ve doğru anlamına gelmektedir.[22]
Nitekim, Hitit dünyasına ait yazılı bir falda şu ifadeler geçmekte: “KRAL
HAKİKATİ eline aldı ve SAUSKATTİ’nin sağına koydu. İkinci “gün” KÜÇÜK HASTALIK
alındı ve o İYİleşti. Üçüncü “gün” TANRILARIN GAZABI alındı ve GÖK YÜZÜNÜN
GÜNEŞ TANRISI’na verildi...[23]
ayrıca, Neşalılarda tanrılara sıvı dökme işinin sağ elle yapıldığını da
belirtelim.
Ayrıca, MÖ III. bine
uzanan Antik Mezopotamyalılarda da sağ el selamlaşmanın, yardımın, saflığın,
yani dürüstlüğün eliydi, yemek için kullanılan eldi. Buna bağlı olarak,
olasılıkla karaciğerin, takım yıldızlarının sağ tarafı çoğunlukla kehanetlerde
iyiyi, sol taraf ise kötü gelecekle bağıntılıydı.[24] MÖ
III. bine ait önemli bir doğu kültürü olan Sümerlerde (Suriye-Irak) de sağ, sağ
taraf ve akıllı anlamına gelen “zag” kelimesinin varlığı da kelimenin eskiçağda
taşıdığı değerleri vurgulamaktadır (yeri gelmişken, Sümer dilindeki “zag” ile
Türkçedeki “zeki” kelimeleri arasında da etimolojik bir bağ bulunabilir. Bu
vesileyle, pek çok şeyi içinde barındıran Türkçe’nin geçmiş çağlardan itibaren
taşıdığı dil izlerin araştırmasının kültürümüz için ne denli önemli olduğunu da
vurgulayalım).
Sonuç olarak, bu
çalışmayla, çağlar boyu değişen dinsel inanışlar, siyasi düzenler ve adetlere
karşın, eskiçağ yazılı belgeleriyle, Türkçe’de yerleşik kalan, olasılıkla
köksel bağının, Eski MÖ I. bin Yunan Anadolu İon lehçesindeki “sa-”ya ve MÖ
III. Sümer dilindeki “zag”a da uzanabilen “sağ” kelimesinin ve sağ elin,
çeşitli kültürler aracılığıyla en az beş bin yıldan beri dinsel olarak, iyi
niyetin, selamlamanın, tereddütsüz kabulün, yeminde güvenirliğin, dürüstlüğün
simgesi olarak aynı anlamının ve değerinin değişmeksizin yerinde korunduğu,
sağdan gelenin uğurlu sayıldığı görülmektedir.
Eskiçağ Yazarları ve
Çeviri Metinleri
Aiskhylos, Dilmen,
Güngör, Aiskhülos Persler, Mitos-Boyut Yay. İstanbul 2002.
Alkestis Helene Hatay,
Vahdi, Euripides Helene, MEB, Ankara, 1945.
Cyropaedia,Papageorgiou,
A., Kyrou Paideia, Kaktos Ekdosis, Atina 1993.
Herodotos, Ökmen,
Müntekim, Herodot Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1991.
Homeros, Erhat,
A.-Kadir, A., Homeros İlya da, Can Yayınları, İstanbul 1984.
İlya da, Yannakopoulos,
Panayotis, Omiros İlias, Cilt 6, Atina 1992.
İphigeneia Aulis’de
Kerman, Lamia, İphigeneia Aulis’de, MEB, Ankara 1945.
Kovacs, David, Euripides
Bacchae, Iphigenia at Aulis, Rhesus, LCL, London 2002.
Ksenophon, Miller,
Walter, Ksenophon Cyropaedia, Cilt I, LCL, London, 2001.
Medeia, Tanpınar, A.
Hamdi, Euripides Medeia, MEB, Ankara 1943.
Persler Euripides,
Tanpınar, A. Hamdi, Euripides Alkestis, MEB, Ankara 1943.
Rhesos, Roussos, Tasos,
Euripides Rhesos, Atina 1991.
Sophokles, Dilmen,
Güngör, Antigone, Mitos-Boyut Yay. İstanbul 2002.
Modern Kaynaklar
Baraklis, Har., (1983),
Arkhaia Gnomika kai Laiki Sophia, Atina.
Black, J-Green, A.,
(2002), Mezopotamya Mitoloji Sözlüğü, Aram Yy, İstanbul.
Bossert, H. Th.,
(1935),Etice Formlar Bilgisinin Örnek Derlemesi, İst. Ünv. Yay.
Liddell-Scott,
(2204),Greek-English Lexicon, Oxford.
Schwemer, Daniel (2002)
“Karaciğer Falı, Talih Falı, Kuş Uçuşu ve Düş Yorumları,
Alamet Yorumunun Türleri
ve İşlevleri,” Hititler ve Hitit İmparatorluğu 1000 Tanrılı Halk, Kunst-und
Ausstel Lungshalle der Bundesrepublik, Bonn,
s. 452-453.
Sevin, Veli, (1995),
Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul.
Skiada, L. Monotoniko
Leksiko tis Dimotikis Glossa, Atina 1984.
WEB
Uyan, Aldüllatif,
(2007), http://www.sorularlaslamiyet.com/subpage. php?s=showqna&id=13429.-(2002-007)
[1]
Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi;
e-posta: sandalcis@ yahoo.com
[2] Tarihleriyle
Anadolu Erken Neolitik yerleşmelerine birkaç örnek: MÖ X-IX. bine tarihlenen
Halan Çemi (Batman ili); MÖ X-VIn. bine tarihlenen Çayönü (Diyarbakır); MÖ IX.
bine tarihlenen Aşıklıhöyük (Niğde-Aksaray) ve MÖ VII. binin başlarına
tarihlenen Nevali Çori (Şanlıurfa) için bkz. Sevin, 1995; 19-35.
[3] MÖ 3. binden itibaren Babil’de adak
hayvanlarının özellikle de en baş kurbanlık olan koyunun iç organlarında olağan
dışı oluşumları gözlemlemek yaygın bir uygulamaydı.... Karaciğer kurtçuklarının
açtıkları delikler ... fal açısından önem taşırdı. Karaciğerin belirli bir
bölümüne Babiller sulmu yani “sağlık” adını verirlerdi.. Kuş falı da tüm Eski
Önasya kültürlerinde bilinen bir uygulamaydı. Bu uygulama da Grek ve Roma
dünyasına Doğu’nun mirası olarak geçmiştir. Kökeni, Mezopotamya-Suriye bölgelerinde
yatar gözükmektedir, ifadeleri için bkz.: Schwemer, 2002: 452-453.
(Plutarkhos)
ve “Doğa, evrende kötü hiçbir şey yaratmaz.” (Epiktetos); sözleri için bkz.
Baraklis, 1983: 109 ve 111.
[5] İslam inancıyla ilgili bilgiler için Trakya
Ünv. Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi sayın Fuat Günel’e teşekkür ederim.
Ayrıca, İslam’da sağ elle yemek yemek ve tuvalet adabı için bkz. Uyan,
Aldüllatif (2007) http://www.sorularla
lslamiyet.com/subpage.php?s=show_qna &id=13429 ve de http://www.siirlerlemenkibeler.
com/ksiirmenkibe/02Muhammed Aleyhisselam/251/1%20 (280).htm.
[6] bkz.: Liddell-Scott, 2004; 102,154, 156; ayrıca
bkz.: Skiada, 1984: 257, 259’da (“deksionomai” ve “dekhomai” fiillerinin
anlamlarına.).
[13] bkz.
Homeros, İlyada, 24, 308-312; Türkçe metinde, kartalla bağıntılı “deksion”
kelimesi, “sağdan” olarak, Modern Yunanca tercümede ise “uğurlu” anlamına gelen
“aisio” şeklinde çevrilmiştir, bkz.: Erhat-Kadir, 1984; 534; Yannakopoulos, 1992;
208-209.
[14] bkz. Euripides, İphigeneia Aulis’de, dize
1471-1473 için Kerman, 1945: 75, ayrıca bkz. dipnot 2: Sağ taraf uğurlu
sayılırdı; ayrıca bkz.: Kovacs, 2002: 328-329.
[15] bkz.: Ksenophon, Cyropaedia, II, I için bkz.
Miller, 2001: 132-133; Eskiden, insanın sağ tarafındaki kartal uçuşunun çok
iyiye işaret olduğu sanılmaktaydı, bkz. Papageorgiou, 1993: 143, dipnot: 1
[20] bkz.: Liddell-Scott, 2004: 637; ayrıca bkz.:
Skiada, 1984; 770; Euripides, Rhesos, dize 268 için bkz.: Roussos, 1991: 54-55,
ayrıca (dize 271 olarak), Kovacs, 2002: 282-283.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar