H]İSTERİK BİR GÜL AĞACI
ALINTI
Charles Baudelaire’e atfedilen bir cümleyi Tanpınar’ın ders notlarında
buluruz. [Ahmet Hamdi
Tanpınar, Edebiyat Dersleri, (Haz: Abdullah Uçman), YKY, İstanbul-2004, s.51 ] Buna göre,
Baudelaire poetikasını vurgulamak için sürekli, “Ben şiirimi meydana
getirmek için içimdeki isteriyi bir gül ağacı gibi büyüttüm.” dermiş.
Ancak, Elem Çiçekleri şairinin söyleyeceği türden bir cümle. Salt ruhbilim
verileriyle anlaşılabilecek bir kavram olan ‘isteri’yi ( veya histeri), gül
ağacı gibi konvansiyonel bir teşbihle anlatmanın, Psikanaliz’i büyük ölçüde
tesis eden Freud’a bir nevi ilham kaynağı olduğunu iddia etmekte hiçbir sakınca
yoktur.
Jean Starobinski,
Eleştirel İlişki adlı kitabındaki ‘Psikanaliz ve Edebiyat Bilgisi’ başlıklı
incelemesinde, söz konusu tezi doğrulayacak bir bilgi aktarır. [Jean Starobinski, Eleştirel İlişki, (Çev:
Gülnihâl Gülmez), YKY,
İstanbul-2010, s.224] “Altmış yedinci doğum gününde,
bir konuşmacının onu bilinçdışının kâşifi olarak selamlamasının ardından
yaptığı hatırlatma bir çok kez aktarılmıştır”. Starobinski’nin bir çok kez
aktarıldığını söylediği şey, Freud’un edebiyat ve bilim camiasına duyduğu
saygının bir işareti gibi görünmektedir. Freud, “Şairler ve felsefeciler
bilinçdışını benden önce keşfettiler. Benim bulduğum şey, bilinçdışını
incelemeyi sağlayan bilimsel yöntemdir.”şeklindeki düşünceleriyle, bir
anlamda, hem şairlere hem de felsefecilere olan
borcunu dile getirmektedir.
Sigmund Freud, hem
bir hekim hem de bir kuramcı kimliğiyle çetin işler başarmıştır. Kişisel ve
meslekî tecrübelerine dayanarak, ortaya koyduğu düşünceler ve yazdığı
makalelerle bütün bir psikoloji-psikiyatri tarihine inanılması güç zenginlikler
kazandırmıştır. Kendinden önce, daha çok fiziksel semptomlarla ve beyindeki
çeşitli somut hasarlarla açıklanan ruh
sağlığı bozukluklarını, farklı bir gözle incelemiş ve mesela ‘düşler, geçmiş
yaşantılar, travmalar’ ile ilişkilendirmiştir. Hipnotik tedaviyi, zaman zaman
kullanmasına ve yararlı bulmasına rağmen, ortadan kaldırıp serbest çağrışım
gibi daha hümaniter bir yönteme dönüştürmüştür.
Ama Sigmund Freud
için Psikanaliz sadece ruhbilimsel bir kuramdan ibaret sayılmazdı. Kuramın,
(Psikanaliz’in) hayatın her alanını açıklayacak, aydınlatacak ve çözümleyecek
bir işlevselliği içinde barındırdığına inanıyordu. Böylece şiirsel im’ler,
mitoslar, dil sürçmeleri, düşsel simgeler, birtakım antropolojik buluşlarmış
gibi onu fevkalâde bir biçimde etkiledi..
Freud’un,
Psikanaliz’i kurarken kullandığı terminoloji bile, daha çok mitolojik bir
dünyaya aittir. Mitoloji okumalarını sadece ruhbilimi anlamak için yapmamıştır.
Sigmund Freud, mitolojiyi, Psikanaliz’i hem mahiyet hem de terminolojik anlamda
besleyebilecek bir kaynak şeklinde görüyordu.
Psikanaliz, belki
hiçbir zaman, hayatın tüm alanlarına çözümler üretecek bir güç haline gelmedi.
Ama edebî eleştiri bakımından günümüzde, ‘psikanalitik okuma’ başlığı altında
bir akımın varlığından söz edebiliriz. Sigmund Freud’un bizzat yaptığı bazı
‘psikanalitik okuma’larla başlamıştır bu akım.
Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanındaki ‘baba katilliği’ olgusu,
(bu arada Ergin Altay’ın çevirisiyle İletişim Yayınları arasından çıkan
nüshasında Freud’un konuya dair bir çözümlemesi bulunur), Leonardo Da
Vinci’nin ve Goethe’nin kişilik analizleri, psikanaliz okumanın ilk kült
eleştirileridir.
Baudelaire içindeki ‘isteri’yi bir gül ağacı gibi büyütürken, ardılı
Freud, gül ağacından mülhem ‘isteri’yi bilimsel bir kisve-i tab’a bürümüştür. .
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar