Print Friendly and PDF

İŞLEMSEL TEMİZLİK



Bu belirsizlik, paradoksal bir biçimde, bir olumluluk fazlasından, olumsuzluk oranındaki kaçınılmaz bir düşüşten ileri gelmektedir. Toplumlarımızı bir tür lösemi zaptetti, serumla yaratılan bir canlılık içinde olumsuzluğun bir tür çözülmesi zaptetti. Ne Fransız Devrimi ne Aydınlanma felsefesi ne eleştirel ütopya çelişkileri aşarak gerçekleşmeyi başardı; eğer sorunlar çözülmüşse bu, dengeleyici olumsuzluğun kapı dışarı edilmesiyle, olumluluk ve olgusallığa tamamen mahkûm bir simülasyon boyunca lanetli enerjilerin dağılması ve kesin bir şeffaflığın yerleşmesiyle oldu. Durumumuz biraz gölgesini yitirmiş adama benzer: Üstüne düşen ışık karşısında şeffaflaşmıştır ya da her yandan aydınlatılmış olarak, korunmasız biçimde tüm ışık kaynaklarından aşırı ışık almıştır. Teknikler, görüntüler ve enformasyon da bizim her tarafımızı aydınlatmaktadır; bu ışığı kırıp geri yansıtamıyoruz ve beyaz bir etkinliğe, beyaz bir toplumsallığa, para, beyin ve bellek gibi, bedenlerin de temizlenmesine, tam bir asepsiye (mikropsuzlaş'maya) mahkûmuz. Sonunda şiddetin ve olumsuzluğun yasak edildiği bir toplum ve böyle bir toplumu oluşturan bireylerden başka kimsenin kalmadığı dev bir estetik cerrahi girişimiyle şiddet ve tarih temizleniyor. Oysa kendini mevcut haliyle yadsıyamayan her şey kökten belirsizliğe ve bitmeyen bir simülasyona mahkûmdur.
Şeyleri olumsuz yanlarından budayıp sentetik olarak ideal biçimleri içinde yeniden oluşturmayı hedefleyen tam bir cerrahi zorlama altındayız. Estetik cerrahi: Bir yüzün rastlantısallığı, bu yüzün güzelliği ya da çirkinliği, olumsuz çizgileri; tüm bunları düzeltmek ve ortaya güzelden daha güzel bir şey ideal bir yüz, cerrahi bir yüz çıkarmak gerekecek. Astrolojik burcunuz, doğumunuzdaki bir işaret bile sizin için yeniden yapılacak, yıldız falınız ile yaşam biçiminiz uyumlu kılınacak (Bkz. birkaç uygun elçabukluğuyla, size seçtiğiniz burcun verileceği Burçlar Cerrahi Enstitüsü’nün şimdiye dek ütopik olmakla birlikte gelecek vaat eden tasarısı).
Cinsiyetimiz; elimizde kalan bu küçük yazgı parçası, bu en küçük mukadderat ve ötekilik de kişinin fantezisine göre değişebilecektir. Yeşil alanlara, doğaya, genlere, olaylara ve tarihe yapılan estetik cerrahiyi (Gözden geçirilip düzeltilen, insan hakları yönünde imajı tazelenmiş Fransız Devrimi) saymıyoruz. Her şey en yüksek uygunluk ve bağdaşma ölçütlerine göre yapım sonrası eşleştirmeye[Post-synchronisation:Bir sinema terimi, ]tabi tutulmalıdır. Yüz, söz, cınsiyet, beden, irade ve kamuoyu her yerde insanlıkdışı biçimde yeniden oluşturuluyor. Dev bir plastik cerrahi girişiminin amacına ulaşması için bir cenaze töreni için hazırlanan ölünün gülümseyişine benzeyen bir şey adına ve göstergelerin genel kurtuluşu adına her tür yazgı ve olumsuzluk kırıntısının kovulmuş olması gerekiyor.
Her şey şeylerin işlemsel biçimde yaratılmasına adanmış olmalıdır. Artık üreten toprak değil, zenginliği yaratan da iş (Toprak ile işin dillere destan düğünü) değildir; toprağı ve işi ürettiren şey, sermayedir. İş, artık eylem değil, bir işlemdir. Tüketim artık sadece mallardan bir haz alma değil; bir haz aldırma, göstergenesnelerin diferansiyel dizilişi model alınarak belirlenmiş ve buna endeksli bir işlemdir.
İletişim konuşmak değil, konuşturmak; enformasyon bilmek değil, bildirmektir. “Yaptırmak” yardımcı fiili bir eylemin değil, bir işlemin söz konusu olduğunu belirtir. Reklamlarda, propagandada inanmak değil; inandırmak söz konusudur. Katılım, etkin ve kendiliğinden bir toplumsal biçim değildir, her zaman bir çeşit makinenin ya da makineleşmenin sonucudur; animasyon ve diğer benzeri şeyler gibi bir hareket ettirme biçimidir.
Günümüzde istek bile, ikna ve caydırmadan oluşan irade modelleri, yani istetme eylemi tarafından dolayımlı kılınmıştır. Tüm bu kategorilerin hâlâ isteme eylemi, yapabilmek, inanmak, bilmek, eyleme geçmek, arzulamak ve zevk almak anlamları olsun diye tek bir “yapmak” yardımcı kipliği ile deyim yerindeyse inceltilmişlerdir. Etkin fiil her yerde yerini edilgen fiile bıraktı; eylemden çok, eylemin üretilmiş, teşvik edilmiş, istenmiş, medyatik dolayıma uğratılmış, teknik hale getirilmiş olması daha önemlidir.
Bildirmekten başka bir bilme olmamalıdır. Konuşturmaktan, yani iletişim eyleminden kaynaklanalım dışında bir konuşmak olmamalıdır. İnteraktif dışında bir eylem olmamalıdır. [İnteraktif: Bir bilgi-işlem sistemini ya da medyayı kullanan kişi ile makine arasındaki bilgi akımını yönlendirebilecek nitelikteki diyalog faaliyeti ve bununla ilgili olan şeyler.] Bundan böyle; en fazla bir monitör ve bellek olmalıdır. Çünkü eylemin tersine, işlemi tam olarak niteleyen şey, kendi akışı içinde zorunlu olarak düzenlemiş olmasıdır; yoksa iletmez. Konuşur, ama iletmez. İletişim ya işlemseldir ya da iletişim değildir. Haber ya işlemseldir ya da haber değildir.
Bütün kategorilerimiz artık yapaylık dönemine girmiştir; burada artık istemek değil istetmek, yapmak değil yaptırmak, değerli olmak değil değerli kılmak (genel olarak reklamcılık), bilmek değil bildirmek ve nihayet hiç de önemsiz değildir zevk almaktan çok zevk aldırmak önemlidir. Günümüzün büyük sorunu budur: Cinsel zevk almak bir işe yaramaz, kendine ve ötekilere zevk aldırmak gerekir. Zevk almak bir iletişim eylemine dönüşüyor; sen beni kabul ediyorsun, ben seni kabul ediyorum, zevk bir interaktif performansı gibi değiş tokuş ediliyor. İletmeksizin zevk aldığını ileri sürecek biri aptalın tekidir. İletişim aygıtları orgazm mı oluyor? Bu ayrı mesele; ama zevk alma makineleri düşünülüyorsa eğer, bu makineler ancak iletişim makineleri model alınarak yapılabilir. Zaten var bu makineler: Bu makineler, zevk almaya itilen kendi bedenlerimizdir; en incelikli kozmetik ve coşku verici tekniklerle zevk aldırılan bedenlerimizdir.
Jogging de edimselliğe bağlıdır. Jogging yapmak [tempolu ve yavaş koşma ]koşmak değil, kendi bedenini koşturmaktır. Jogging, bedenin, aynı anda hem kullanmaya hem yok etmeye çalıştığı biçimsel olmayan performansına dayalı bir oyundur. Joggingdeki “bilinçsizlik durumu” (“etat second”) tamamıyla bu ikincil işleme, bu aygıtsal kopmaya denk düşer. Buradaki zevk ya da acı ne sportif ne tenseldir; katıksız bir bedensel harcamanın zevki ya da acısı değildir, sonsuz işleyişin ve maddesizleştirmenin zevki ya da acısıdır (koşucunun bedeni Tinguely’nin* bir makinesine benzer), edimselliğin çilesi ve esrikliğidir bu.
* Jean Tinguely; işletildiklerinde kendi kendilerini yok eden, makine benzeri kinetik heykelleriyle tanınan isveçli heykelci ve deneysel sanatçı,
Zaten koşturmak, kendini koşmaya bırakmakla kısa sürede ikiye katlanır; beden, uyurgezer ve bekâr bir makine** gibi (başka bir benzer makine: Ölülerin tek başlarına pedal çevirmeyi sürdürdükleri Jarry’nin deküpleti*** ) kendi performansına hipnotize olmuştur ve öznenin yokluğunda tek başına koşmaktadır. Psikanaliz gibi joggingin de sonu gelmez yanı, bu erekliliği olmayan, amaçsız, yanılsamasız performans niteliğine dayanır. Sonu olmayan şeyin durmak için nedeni de olmaz.
** Marcel Duchamp'ın bir dizi yapıtına verdiği ad.
*** Alfred Jarry; uyumsuzluk tiyatrosunun habercisi sayılan Fransız yazar,
Burada amacın, altmışlı ve yetmişli yılların ideali olan “form” olduğu söylenemez artık. Çünkü form henüz işlevseldi: Bedenin ticari değerini ya da gösterge değerini, üretkenliğini ya da prestijini hedefliyordu. Performans ise işlemseldir ve artık BEDENİN FORMUNU değil; FORMÜLÜNÜ, DENKLEMİNİ, işlem zemini olarak sanal varlığını hedefler; herhangi bir makine çalışsın dedi diye, herhangi bir sinyal başlatılmasını istedi diye işletilen herhangi bir şeyi hedefler. Bu kadar basittir. Eylemin içeriğindeki derin boşluk da buradan kaynaklanır. Hiçbir şeyin, koşma yetisini durmadan uygulamak için koşmaktan daha boş olmadığı söylenebilir. Ama yine de herkes koşuyor...
İçerik karşısındaki aynı aldırışsızlık, aynı saplantılı ve işlemsel, edimsel ve sonu gelmez görünüm günümüzde bilgisayar kullanımını da niteleyen şeydir: Jogging yaparken aslında koşmadığı gibi bilgisayar karşısında da düşünmez insan; beynini, bedenini koşturduğu gibi işletir. Burada da işlem sanal olarak sonsuzdur: Bilgisayarla baş başa kalmak koşunun gerektirdiği bedensel enerjinin sonuna gelmekten daha mantıklı değildir. Koşma durumunda bedensel enerjinin, diğer durumda beyinsel enerjinin, esrik bir biçimde emilip dağılmasının zevkli ve hipnotize edici zevk türü tamamen aynıdır. Bir yanda deri ve kaslardaki durağan elektrik, diğer yanda ekrandaki durağan elektrik.
Zevk aldıran, düşleten, hissettiren bir şey olan bütün uyuşturucular, genel performansın akışına dosdoğru dâhil olduğundan, joggingin ve bilgisayarla uğraşmanın aynı ölçüde aptallaştırıcı ve uyuşturucu olduğu söylenebilir. Uyuşturucu, bedenin doğal durumunun karşıtı olarak bilinçsiz durumu anlamında yapay değildir; kimyasal bir protez, zihinsel performans cerrahisi, plastik algılama cerrahisi olduğundan yapaydır.
Günümüzde sistemli doping şüphesinin spor performansına bağlanması rastlantı değildir. Farklı türde performanslar kendi aralarında iyi anlaşır. Yalnızca kaslar ve sinirler değil, nöronlar ve hücreler de edimsel hale getirilmelidir (bakteriler bile İşlemsel hale geleceklerdir). Bundan böyle fırlatmak, koşmak, yüzmek, atlamak değil; beden diye adlandırılan bir uyduyu yapay yörüngesine yerleştirmek söz konusudur: Sporcunun bedeni, fırlatıcı ve uydu haline geliyor ve bu beden küçük bir iç bilgisayar tarafından (çabasını “aşma” terimleriyle düzenleyen bir iradeye göre değil) hesap terimlerine göre düzenlenir.
Bu işlemsel zorlanımdan işlemsel paradoks doğar: Burada önemli olan yalnızca değer verdirmek değildir, daha iyi değer verdirmek için hiçbir değerin olmaması en iyisidir; daha iyi öğretmek için hiçbir şey bilmemek; daha iyi ürettirmek için hiçbir şey üretmemek; daha iyi iletmek için söyleyecek hiçbir sözü olmamak en iyisidir. Tüm bunlar mantıklıdır: Güldürmek için gülünç olmamanın daha iyi olduğu bilinir. İletişim ve enformasyon için sonuç acımasızdır: En iyi biçimde ve en hızlı transit geçiş için içeriğin şeffaflık ve anlamsızlık sınırında olması gerekir. Telefon konuşmasında ve medyatik yayınlarda olduğu gibi daha önemli şeylerde de saptanabilen bir şeydir bu. “İyi” iletişim, yani günümüzde iyi bir toplumu oluşturan şey, içeriğin yok olmasından geçer (toplum teriminin bile anlamı kalmadı artık; çünkü var olan tek toplumsallık, toplumsallığın üretimi, toplumsal-edimin sonucunda ortaya çıkan şeydir: ya da François George’un “cinsellik” terimi için dediği gibi cerrahi bir işlem havası taşıyan bu ürkünç takma adlar “Socialite”, “Societalite” bunu daha iyi ifade ediyorlar). İyi haber, bilginin dijital şeffaflığından geçer. İyi reklam hiçlikten geçer, en azından ürünün etkisizleştirilmesinden geçer; moda da kadının ve kadın bedeninin şeffaflığından geçer; iktidar da bu iktidarı uygulayan kişinin anlamsızlığından geçer.
Peki ya tüm reklamlar, bir ürünün değil de reklamın kendisine övgüyse?
Enformasyon, bir olaya değil de enformasyonun kendisinin olay olmaya terfi etmesine göndermeyse?
İletişim artık bir iletiye değil de iletişimin kendisinin söylence olmaya terfi etmesine göndermeyse?
Sh: 50-56
İdeal bir sentez ve protez evreni içinde devrelerin homojenleştirilmesi, olumlu, uzlaşımsal, eşzamanlı ve edimsel bir evren; tüm bunlar kabul edilemez bir dünya oluşturmaktadır. Her tür nakil organ ve yapay ikame biçimine yalnızca beden isyan etmez, yalnızca hayvani zihinler başkaldırmaz, zihnin kendisi ile kendine dayatılan organlararası işbirliğine sayısız (,synergie) enerji türleriyle başkaldırır. Ani tepki, ret ve alerji özel bir enerji biçimidir. Olumsuzluğun ve eleştirel başkaldırının yerini ilmiş olan bu bilinçdışı enerjiden zamanımızın en benzersiz olayları doğuyor: Virüs patolojileri, terörizm, uyuşturucu, suç, Matta olumlu diye kabul edilen bazı etkinlikler; herhangi bir şey yaratma itkisinden ziyade bir şeyden kurtulma atılımıyla ilişkili olan performans kültü ve toplu üretim histerisi gibi... Bugün gerçek anlamda itkiye değil, daha ziyade dışarı atma ve tepkimeye doğru ilerliyoruz. Doğal felaketler de bir alerjiye, insanın işlemsel nüfuzunun doğa tarafından reddi biçimine benziyor. Nerede olumsuzluk can çekişiyorsa orada doğal felaketler altedilemez bir şiddet göstergesi, değerli ve doğaüstü bir yadsıma göstergesi oluşturur. Zehirlilikleri de zaten genellikle bulaşma yoluyla toplumsal düzensizliği de beraberinde getirir.
Olumlu, seçmeli ve çekici büyük itki ya da dürtüler yok oldu. Artık yalnızca belli belirsiz arzuluyoruz, beğenilerimiz giderek daha az belirli. Beğeni ve istek öbekleri de iradeninki gibi dağılmaya uğratıldı; ama hangi gizemli etkiyle, meçhul. Buna karşın, kötü niyet, tepkime ve tiksinmeninkiler güçlendi. Yeni bir enerji, ters bir enerji, isteğimizin yerine geçen bir güç, dünyamızın, bedenimizin ve cinselliğimizin yerine geçen şeye dair yaşamsal ve ani tepki buradan geliyor sanki. Günümüzde yalnızca tiksinti belirli, beğeniler değil. Yalnızca reddedişler şiddetli, tasarılar değil. Eylemlerimizde, girişimlerimizde, hastalıklarımızda giderek daha az “nesnel” güdümler var; bunlar çoğunlukla kendimize duyduğumuz gizli bir tiksintiden, bizi enerjimizden herhangi bir biçimde kurtulmaya iten gizli bir sahipsiz kalma halinden, yani istençli bir eylem biçiminden ziyade bir cinleri kovma biçiminden kaynaklanıyorlar. Burada Kötülük ilkesinin, bilindiği gibi hareket merkezi tam da cin kovmak olan büyüye yakın yeni bir biçimi mi söz konusu yoksa?
Simmel, “Olumsuzlama dünyanın en basit şeyidir. Bu yüzden, kişileri bir hedefte anlaşamayan büyük kitleler burada buluşurlar,” diyordu. Kitleleri olumlu görüş ya da eleştirel niyetleri doğrultusunda kışkırtmak gereksizdir; çünkü kitlelerin böyle görüş ya da niyetleri yoktur: Ayrışmamış bir güçleri vardır yalnızca, bir reddetme güçleri. Yalnızca dışladıklarıyla, yadsıdıklarıyla güçlüdürler ve öncelikle kendilerini aşan her tür tasarıyı, kendilerinden üstün olan her tür sınıf ya da zekâyı dışlayarak güçlü olurlar. Burada, en yırtıcı deneyimden, hayvanların ve köylülerin deneyiminden çıkma kurnaz bir felsefeden bir şeyler vardır: “Bunu bir daha bize yapamayacaklar, bize ne özveri ne de güzel yarınlar yutturulacak bir daha”. Politik düzenden aşırı tiksinme, filanca politik görüşle rahatlıkla bir arada bulunabilir. İktidarın iddialı bir şekilde ortaya çıkmasından ve aşkınlığından, politikanın kaçınılmazlığından ve iğrençliğinden tiksinme. Geçmişte politik tutkular vardı, günümüzde her tür politikadan tamamen tiksinmeye özgü bir şiddet vardır.
İktidar da büyük ölçüde tiksinti üzerine kuruludur. Tüm reklamlar ve politik söylem, akla ve mantığa açıkça hakarettir, ama bu hakaretten kazançlı çıkan biziz; iğrenç bir sessiz etkileşim girişimidir bu hakaret: Örtbas etme teknikleri sona erdi, günümüzde açık şantajlarla yönetiliyoruz. Bunun prototipi, “beni paranız ilgilendiriyor,” diyen vampir suratlı ünlü bankacıdır. On yıl oldu bile: Müstehcenlik, yönetim stratejisi olarak geleneklere girdi. Şöyle dendi: İşte, saldırgan boşboğazlığıyla oldukça kötü bir reklam. Ama tersine, tam da tiksintiye, dünyevi isteklere ve tecavüze yöneldiği için toplumsal ilişkilerin tüm geleceğini üstlenmiş, kâhince bir reklamdı bu. Pornografik reklamlar ya da yiyecek reklamları da böyledir: Bir tecavüz ve huzursuzluk stratejisi uyarınca utanmazlığa ve şehvetperestliğe yönelirler. Günümüzde bir kadına, “a..nız ilgimi çekiyor” diyerek onu baştan çıkarabilirsiniz. Bu iffetsiz biçim sanatta da galip geliyor: Sanatta karşılaşılan kabalıklar yığını şu tip bir açıklamayla aynı değerdedir: “Geri zekâlılığınız, zevksizliğiniz ilgimi çekiyor.” Ve bu toplu şantaja, bu kurnazca kötü niyet şırıngalanmasına teslim oluyoruz.
Artık hiçbir şeyin bizi hakikaten tiksindirmediği de doğru. Tüm diğer kültürlerin bozulmasıyla ve iç içe girmesiyle örtüşen eklektik kültürümüzde kabul edilemeyecek hiçbir şey yok, tiksinti bunun için büyüyor; bu izdihamı, en berbat şey karşısındaki bu umursamazlığı, karşıtların bu yapışkanlığını kusma arzusu bu yüzden var. Her şeyi toptan reddetmenin alerjik çekiciliği, yavaşça zehirleme, yavaşça aşın beslenme, hoşgörü, güçbirliği ve uzlaşma şantajı.
Bağışıklık, antikor, nakil organ ve reddin bu kadar söz konusu olması bir rastlantı değildir. Kıtlık evresinde yutma ve sindirmeyle uğraşılır. Bolluk evresinde sorun, atmak ve kovmaktır. Genelleşmiş iletişim ve enformasyon fazlası insanın tüm savunmalarını tehdit ediyor. Simgesel alanı, zihnin muhakeme alanını koruyan hiçbir şey yok artık. Neyin güzel neyin çirkin olduğuna, neyin orijinal neyinse orijinal olmadığına ben karar veremediğim gibi biyolojik organizma da kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğuna karar veremiyor artık. Bu durumda her şey kötü nesne olur ve yegâne savunma, ani tepki veya reddetmedir.
Gülmek de sıklıkla, bir iç içe girme ya da korkunç izdiham durumunun bizde uyandırdığı tiksintiye yönelik yaşamsal ve ani tepkidir. Farksızlığı kusuyoruz, ama aynı zamanda farksızlık bizi büyülüyor. Her şeyi birbirine katmayı seviyoruz, ama aynı zamanda da bizi iğrendiriyor bu. Organizmanın, yaşamı pahasına da olsa simgesel bütünlüğünü koruduğu yaşamsal tepki (kalp naklinin reddi). Bedenler, organların ve hücrelerin rasgele değiş tokuşuna neden direnmesin?
Peki bu organ ve hücreler kanserde kendilerine yüklenen işlevi neden reddediyorlar? 
Sh: 77-80

Kaynak: Kötülüğün Şeffaflığı- Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Deneme Jean Baudrillard, Fransızcadan çeviren Işık Ergüden, Birinci basım: Ağustos 1995 İkinci basım: Ocak Ayrıntı Yayınları İstanbul


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar