Print Friendly and PDF

KÖTÜLÜĞÜN NERESİNDEYİZ?



“‘Tanrı insana kötüye kullanacağı özgürlüğü niçin vermiştir?’
‘Eğer Tanrı insana vermiş olduğu özgürlüğün kötü yönde de kullanılacağını biliyor idiyse niçin onları böyle yaratmıştır?’
‘İnsan Tanrı’nın kendi kararlarını kontrol etmediği veya edemediği anlamda mı özgürdür?’
‘Her şeye gücü yeten varlık olan Tanrı kontrol edemediği şeyler yaratır mı?’”
“Tanrı, ya kötülükleri ortadan kaldırmak ister de,  kaldıramaz;  veya kaldırabilir, ama kaldırmak istemez; ya da ne kaldırmak ister ne de  kaldırabilir, yahut da hem kaldırmayı ister hem de  kaldırabilir.
Eğer  ortadan kaldırmak istiyor da kaldıramıyorsa, O güçsüzdür ki bu durum  Tanrı’nın karakteriyle uyuşmaz;
eğer ortadan kaldırabiliyor fakat  kaldırmak istemiyorsa, O kıskançtır ki bu da aynı  şekilde Tanrı ile  uyuşmaz;
eğer O ne ortadan kaldırmayı istiyor ne de kaldırabiliyorsa,  hem kıskanç hem güçsüzdür, bu durumda da, Tanrı değildir;
eğer hem  ortadan kaldırmayı istiyor hem de kaldırabiliyorsa  ki yalnızca bu Tanrı’ya uygundur, o zaman kötülüklerin kaynağı nedir?
Ya da o  kötülükleri niçin ortadan kaldırmamaktadır?”
Cafer Sadık Yaran, Kötülük ve Theodise, Vadi Yay., Ankara, 1997, s.30
“Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücümü yetmiyor? 
Öyleyse o güçsüzdür. 
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor? 
Öyleyse o iyi niyetli değildir. 
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?”
David Hume, Din Üstüne, (Çev. Mete Tunçay), İmge Kitabevi Yay., Ankara, 1995, s. 209.
“Kötülük ortadan kalkmaz. Zira daima iyiye karşılık bir  şey  bulunmalıdır. Fakat aynı zamanda kötülüğün Tanrılar arasında bir yer  bulmasında da olanak yoktur; kötülük ölümlü tabiatlar ve  şu topraklar  üstünde hükmünü yapar. Bu nedenle kurtuluş için Tanrı’ya elden geldiği kadar benzemek gerekiyor. Tanrı’ya benzemek ise gerçek zeka  keskinliği ile birlikte adalet ve dinginliğe sahip olmak demektir. Çünkü  Tanrı hiçbir zaman adaletsiz olamaz; tersine o, son derece adaletlidir”. 
Platon, Diyaloglar(Theaitetos), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1986, 176 b-c.   
“İstemek, temeli bakımından acı çekmektir ve yaşamak, istemekten başka bir  şey olmadığına göre, hayatın tümü, özü bakımından acıdan başka bir şey değildir.  İnsan ne kadar yüceyse, acısı da o ölçüde fazladır.  İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç  şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.”
Arthur Schopenhauer, İstencin Özgürlüğü Üzerine, (Çev. Mehtap Söyler), Öteki Yay., Ankara, 1998.
“Bir sefalet sahnesini bir zevk ortamına dönüştürmeyi istemek ve  olabildiğince acı yokluğu yerine pek çoklarının yaptığı gibi hazları,  sevinçleri kendine hedef edinmek gerçekten tersliklerin en büyüğüdür.  Hayli karamsar bakışla bu dünyayı bir tür cehennem olarak gören, o  nedenle de burada kendisi için ateşten etkilenmeyecek bir oda  sağlamaktan başka bir şey düşünmeyen çok daha az yanılır. Akılsız kişi  yaşamın sunduğu hazların peşine düşer ve aldatılmış olduğunu anlar;  bilge kişi bunlardan kaçınır. Çünkü ıstıraplardan uzak olduğumuz  sırada, oynak arzular aslında hiç de var olmayan bir mutluluk  yanılsaması yaratır bizde ve bizi bu yanılsamanın izinden gitmeye  ayartır; böylelikle acıyı üstümüze çekeriz, yadsınamaz bir gerçekliği olan acıyı. O zaman, yitip giden, heba edilen bir cennet gibi ardımızda  kalan o hiç bir acımızın olmadığı duruma feryat ederek, olmuş’u,  olmamış yapabilmeyi isteriz boşyere.”
A. Schopenhauer, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar(Seçmeler), (Çev. Güven SavaşKızıltan), Ara Yay., İstanbul, 1990, s.5-6.

Augustinus der ki
“Fakat O’nu sevdiğimde neyi seviyorum?
Bedenlerin güzelliğini  değil, akıp giden zamanın ahengini de değil, ışığın parıltısını da değil,  çiçeklerin ve baharın güzel kokularını da değil, kutsal ekmeği ve balı da  değil…
Tanrımı sevdiğimde bunların hiç birini sevmiyorum; ama  yine de bir tür ışığı, melodiyi, güzel kokuyu seviyorum.
Tanrımı  sevdiğimde gönlümün ışığını, melodisini, kokusunu seviyorum; orada  gönlüme mekanda olmayan bir ışık doğuyor, orada zamanın alıp  götüremediği bir ses duyuyorum, orada koklamakla bitmeyen bir  koku  var, orada yemekle eksilmeyen bir tat alıyorum, orada doygunluğun  ayıramadığı bir ayrılmama var. Tanrımı sevdiğimde sevdiğim  budur.”
 RAMAZANOĞLU, Necla,  Kötümserlik ve Hiççilik Sorunu (Pascal, Schopenhauer,  Kıerkegaard, Nıetzsche), Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul,1983,s.159.
“Allah’ın merhametli (rahim) ve merhametlilerin en  merhametlisi (errahmanürrahim) olmasının anlamı nedir? diye  soracaksın.
Merhametli bir kişi, felakete uğramış, belaya maruz kalmış,  sıkıntıya düşmüş, hastalanmış birini görmez ki, eğer onun bu durumunu  ortadan kaldırabiliyorsa, hemen kaldırmak için koşmasın. 
Şüphesiz  Allah her belayı savuşturabilir ve her yoksulluğu ve kederi önleyebilir,  her hastalığı ve zararı ortadan kaldırabilir.Fakat dünya, hastalıklar,  meşakkatler ve felaketlerle dolup taşmaktadır. O bunların hepsini  ortadan kaldırmaya muktedirdir. Ama yine de, kullarını felaketler ve  belaların getirdiği sıkıntılar içerisinde terk etmiştir.”
Gazali,  İlahi Ahlak (el- Maksad’ül-Esna  Şerh-u Esmaillah’il-Husna),(Çev. Yaman Arıkan), Uyanış Yay, İstanbul, 1989, s. 131.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar