KUR’ÂN-I KERİM’DEN BİZİ NEDEN AYIRDILAR
Not: Herkesin ağzında Kur’ân-ı
Kerim var. Fakat hakikatini bildirmek/öğretmek hususunda yine enselerindeki
çıban nurlu aya bakmaya mani oluyor. İhramcızâde İsmail Hakkı
MUSA CARULLAH BİGİYEF
Hayatı :
Rusya Müslümanları
içerisinde yetişmiş önemli bir Ceditçi olan fikir adamı, müçtehit, âlim, yazar
Musa Carullah Bigiyef, 1875 yılında Rusya’nın Rostov şehrinde dünyaya gelir.
Babasının adı Molla Carullah’tır. Abdulkerim Bigiyef adında zengin bir köylünün
oğlu olan Molla Carullah, Rostov-Moskova demiryolunda çalışır; daha sonra bu
şehirde imamlık da yapar. Molla Carullah genç yaşta vefat edince altı yaşında yetim
kalan oğlu Musa Carullah’ın ilk hocası annesi Fatma Hanım olmuştur. Annesi,
Musa Carullah'a usûl-i kadim tarzında yazılmış kitaplardan ilk derslerini
verir. Annesi on bir yaşındayken onu Rostov'daki Real Devlet Lisesine
kaydettirir; ancak Musa Carullah’ın İslâm âlimi olmasını istediği için on üç
yaşındayken bu okuldan alarak Kazan'daki Gölboyu Medresesine, ağabeyi Zâhir'in
yanına gönderir. Carullah, medrese hayatına uyum sağlayamaz ve bu medresede
uzun süre kalmaz; tekrar Rostov'a dönerek yarım kalan lise eğitimine devam
eder.
O yıllarda dinî
ilimleri iyi derecede öğrenmek isteyen Kazanlı öğrenciler, Buhara ve Semerkand
Medreselerine giderlerdi. Musa Carullah da bu geleneğe uyarak lise tahsîlinden
sonra Buhara'ya gider. Musa Carullah burada Kur’ân-ı Kerîmi ezberler; Arapça,
Farsça öğrenir ve İslâmî ilimlerde tahsîl eder.
Buhara'da Usûl-i Cedit
taraftarı olan Damolla İkram Efendi ile Damolla İvaz Efendi'nin fıkıh ve
felsefe derslerine katılır. Matematik ve Astronomi âlimi Damolla Şerif
Efendi'den Eflatun ve Aristo'nun felsefelerini öğrenir; Öklit, Pisagor ve
Arşimet matematiğini okur. Filozoflardan Descartes ve Bacon'u da mütâlaa eder.
Matematik sahasında Rusça yazılan bazı kitapları hocası Mir Şerif’in isteği
üzerine Türkçeye tercüme eder. Matematiğe olan ilgisi de bu medresede günden
güne artmaya başlar.
1896 yılında Rusya'ya
dönerek Fen Fakültesine girmek ister; ancak Lâtince bilmediği için fakülteye
kayıt yaptıramaz. Musa Carullah’ın matematiğe olan tutkusu, fikrî gelişimine
derin şekilde tesir etmiştir. Metodoloji olarak matematikle sosyal bilimleri
birleştirme önerisini ortaya atması, bunun en büyük delilidir.
Musa Carullah,
Buhara'dan Rostov'a döndükten sonra İstanbul'a gitmek ister ve annesini ikna
ederek eğitimine devam etmek maksadıyla İstanbul'a gelir. Burada mühendislik
mektebine kaydolur. Mülkiye-i Şâhâne ve Mekteb-i Harbiye’de Rusça ve Siyasî
İktisat hocalığı yapan hemşehrisi Musa Akyiğitzade, Musa Carullah’ı bu
fikrinden vazgeçirerek daha önce temelini attığı İslâmî ilimleri tamamlamasını
ve bu ilimlerde derinleşmesini tavsiye eder.
Musa Carullah’ın kendi
ifadesiyle "Dest-i kudretle kalbine İslâmî ilimlere muhabbet tohumu
ekilmiş" olacak ki, aradığını İstanbul'da bulamadığı için Mısır'a gider.
Buhara ve İstanbul'da düştüğü hayal kırıklığının aynısını Kahire'de de yaşayan
Musa Carullah, medreselere itimâdı kalmadığı için, bir yere bağlı olmadan
müstakil olarak ayrı ayrı hocalardan dersler alır.
Muhammed Abduh ile tanışarak onun derslerine devam eder;
Şeyh Bahıt Efendi de ders aldığı hocalardandır. Bir yandan bu derslere
katılırken diğer yandan da “Dârü'l-Kütübi'l-Mısriyye” (Mısır Millî
Kütüphanesi)de bulunan Kur’ân-ı Kerîm yazmaları üzerinde araştırmalar yapar.
Mısır'dan Hicaz'a geçer
ve Mekke'de çeşitli hocaların derslere iştirak eder. Burada Şeyh Salih adlı bir
zattan Kütüb-i Sitte'den İmam Nesâî'nin Süneni'ni okur. Daha sonra Medine'ye
geçerek Medine şehrinin imamı Malik'in Muvatta ile tanışır. İki yıllık Hicaz
ikametinden sonra istifade edeceği iyi bir âlim ve iyi bir medrese bulmak
ümidiyle Hindistan'a geçer. Diyubent şehrindeki İslâm Üniversitesinde altı ay
kalır ve tekrar Kahire'ye döner. Üç yıl daha Mısır’da kalır.
Kahire'de Kur’ân tarihi
ve ilimleri üzerindeki araştırmalarına devam eden Musa Carullah, buradaki
çalışmalarını daha sonra eserler hâlinde ortaya koymuştur. Memleketine döner
dönmez bastırdığı “Târîhü’l Kur’ân ve'l- Mesâhif” adlı eserini Kahire’de
iken hazırlamıştır.
Musa Carullah,
Kahire’den Beyrut'a geçer ve Şam medreselerini görmeden memleketine dönmek
istemez. Antakya papazlarından Torna Dibo el-Ma'luf, Musa Carullah hakkında
yazdığı makalesinde, onun eli dar olduğu için Beyrut'tan Şam'a yaya olarak
gittiğini nakleder.
Musa Carullah, 11
yıllık seyahatten sonra 1904 yılında tekrar memleketine döner ve 1905 yılında
Çistaylı Şeyh Zâkir Hazret'in kızı Esma Âliye Hanım ile evlenir. Daha sonra
hanımını annesinin yanına bırakarak Petersburg'a gider; bu ayrılık 12 yıl
sürer. Esma Âliye Hanım kayınvalidesinin vefatına kadar onun yanında kalmış;
1908 senesinde ise Çistay’a akrabalarının yanına taşınmıştır. Musa Carullah
maddî sıkıntılarından dolayı onu bir türlü Petersburg’a yanına alamamıştır;
ancak 1917 yılında hanımını Petersburg’a getirmiştir. Burada hayatlarını
birlikte sürdürmüşler ve 8 çocukları olmuştur. Çocuklardan iki tanesi henüz
bebekken vefat etmiştir.
Petersburg’ta, Kadı
Abdürreşid İbrahim'in çıkardığı Ülfet (1905) ve Tilmiz (1906) gazetelerinde
makaleler yazar. 1905-1917 yılları arasında Kazan’da ve diğer şehirlerde
yayımlanan dergilerin, gazetelerin ekseriyetinde makaleler neşretmiştir.
1909-1910 yılları arasında Orenburg'da bulunmuş ve Hüseyniye Medresesi'nde
dersler vermiştir. Bir taraftan da onun bu dersleri Rızâeddin bin Fahreddin’in
çıkardığı (1908-1918) Şûra dergisinde yayımlanır; ayrıca telif eserler de
yazar.
Musa Carullah, 1905
yılından itibaren doğrudan siyâsî hareketin içine girmiş ve Rusya
Müslümanlarınca yapılan kongrelere katılmış; aynı zamanda İttifâk-ı Müslimîn
(Rusya Müslümanları İttifakı) adıyla kurulan siyasî teşkilatın aktif bir üyesi
olarak çalışmıştır. Bu toplantıların kayıtlarını ve Rusya
Müslümanlarının ıslahat
hareketlerine dair belge ve evrakı bir araya getirmiş ve kitaplaştırmıştır.
Musa Carullah,
Lûtfullah İshaki ile beraber 1910 yılında Finlandiya'ya gider. Bu seyahatinde
Uzun Günlerde Ruze'yi yazar. 1917'den 1930 yılına kadar Rusya içerisinde ikâmet
etmiştir. Petersburg ve Moskova'da imamlık yapmıştır. 1918 senesinde El-Minber
adında bir dergi çıkarmış; ancak dergi fazla uzun ömürlü olamamıştır.
İslâmiyetin Elifbâsı
adlı eserinden dolayı 1923 yılında tutuklanarak Moskova’ya götürülür ve orada
hapsedilir. Daha sonra hapisten kurtulur; ama Moskova’da zorunlu ikâmete tâbî
tutulur. 1930 yılında Rusya’dan çıkarak Türkistan üzerinden Kâşgar’a, oradan
Pamir üzerinden Kâbil’e ulaşır. 1931 yılında Hindistan’a, oradan da Mısır’a
gider. 1932 yılında Finlandiya'ya giderken Türkiye'ye uğrar ve Ankara'da I.
Türk Tarih Kongresini takip eder. Ayrıca İslâm âlimlerinden Elmalılı Hamdi
Yazır ile de görüşür.
Türkiye’den sonra
Finlandiya’ya, oradan da Berlin’e geçer. Hazırladığı kitapları yayımlamak
istediğini mektuplarından öğrenmekteyiz. İran ve Irak'a yapacağı seyahat için
İran Konsolosluğu'na başvurmak üzere 1934 yılında Finlandiya'ya döner. İstanbul
üzerinden önce İran'a gider ve orada halkla sohbetlerde bulunur. Okulları
ziyaret eder, medrese talebeleri ve Şii mollalarla görüşür. İran'ın Meşhed,
Tebriz ve Tahran şehirlerindeki birçok Şia müçtehidiyle görüştükten sonra
Bağdat'a gider. Necef'te yaklaşık bir ay kalır. 1935 yılında Mısır’a döner.
1937 yılında tekrar Mısır’dan Hindistan’a gider, Bombay ve Benares şehirlerinde
bulunur.
Kadı Abdürreşit
İbrahim’in daveti üzerine 1938 yılında Japonya’ya geçer. Burada bir yıl kalır.
İkinci Dünya Savaşının başlaması üzerine Çin üzerinden Hindistan’a gider. 1945
yılına kadar Bhopal şehrinde kalır. 1947 yılının ortalarında Kahire’ye döner.
Uzun süren gurbet
hayatı ve seyahatlerden bitkin düşen Musa Carullah, ailesini de görememenin
verdiği ızdırapla sık sık rahatsızlanır. Aksu adlı Türk vapuru ile 1947
yılının yaz sonlarında Mısır’dan İstanbul’a doğru hareket eder ve yolculuk
esnasında güverteden düşerek kolunu ve bacağını kırar. İstanbul’da Galata Rıhtımından sedye ile
Gurebâ Hastanesine götürülerek tedavi edilir. Bu sırada Türk vatandaşlığına kabul edilir. Ankara’da dostlarını
ziyaret eder ve tekrar İstanbul’a döner. 1949 yılında Kahire’ye döner.
28 Ekim 1949 tarihinde
Mısırda vefat eden büyük âlim Musa Carullah, Kahire’de Afîfî Kabristanlığına
defnedilir.
Musa Carullah’ın Fikirleri ve
Eserleri:
Musa Carullah 20.
yüzyılın başlarında Gaspıralı İsmail Bey’in liderliğinde gelişen Cedit hareketi
içerisinde yer alan Tatar aydınlarından birisidir.
Doğup büyüdüğü çevre ve
yaşadığı zaman Carullah'ın görüşlerini etkilemiştir. Rostov gibi müslümanların
az yaşadığı bir şehirde, Rus muhiti içinde doğup büyümüştür. Kozmopolit şehir
kültürü; hayatının büyük bir kısmını, Rostov, Kazan ve Petersburg şehirlerinde
geçirmiş olması onun fikrî gelişiminde önemli bir yer tutar.
Cedit hareketi
Türkistanlılar ve Rusya Müslümanları için önemli bir fikir hareketidir. 19.
asrın sonlarında başlayan bu hareket, 20. asırda Türk Dünyasının geneline
yayıldı. Ceditçi aydınlar bu hareketi başarıya ulaştırabilmek için büyük emek
sarf etmişlerdir.
İsmail Bey Gaspıralı,
1881'de Bahçesaray'da yayımladığı, Russkoe Musulmanstvo (Rusya Müslümanları)
adlı Rusça risalesiyle Ceditçiliğin temelini atmıştır.
Gaspıralı, Ceditçilikle
ilgili en net tanımlamasını, bu gazetenin 1894 yılında yayımlanan 37 numaralı
nüshasında ek olarak verdiği "Mektep ve Usûl-i Cedid Nedir?” adlı küçük
risalesinde yapmıştır. Gaspıralı İsmail Bey Türk Dünyası’nın terakkisi için
ortaya koyduğu Usûl-i Cedit, Rusya hâkimiyetinde yaşayan Türklerin eğitim
yoluyla aydınlanması ve modernleşmesi hareketidir.
İsmail Bey
Gaspıralı’nın 1884 yılında Kırım’da Bahçesaray’da açtığı mekteple başlayan ve
1905 yılında meydana gelen Meşrutiyet inkılâbıyla güçlenen bu fikir, Türk
aydınlarını etkilemiştir.
Musa Carullah’a göre de
Rusya Müslümanlarının çağı yakalayabilmeleri ve modernleşebilmeleri için çağın
ihtiyaçlarına cevap verebilecek eğitim müesseseleri gerekiyor; bunlardan başka
Rusya Müslümanları’nın Rusya'da olup bitenleri anlamalarını, gelişmeleri takip
edebilmeleri için de Rusçayı öğrenmeleri lazımdı.
Carullah'ın, Rus
kültürünü yakından tanıması ve Rus muhitinde büyümesi, onun dinî düşüncelerine
bir esneklik getirmiştir. Hiçbir zaman Rus düşmanı olmaması, bundan
kaynaklanmaktadır. Rusya Müslümanları içinde reform hareketinin öncülerinden
Abdunnasır Kursavî (1771-1812) ve Şehabeddin Mercanî (1818-1889) gibi
ıslahatçıların mücadeleleri de Carullah'ın fikrî gelişiminde önemli bir yere
sahiptir.
İstanbul ile Kahire,
onu etkileyen dış merkezler olmuştur. Türkistan, Hindistan, Mısır, Hicaz ve
Suriye'deki ilmî seyahatleriyle Müslüman Şark düşüncesinden ve o dönemde çok
yaygın olan dinî ıslahatçı fikirlerden etkilenmiştir.
Musa
Carullah’ın eserleri
işte bu fikirlerin, bu tesirlerin temelinde yazılmıştır. Onun eserleri hakkında
muhtelif görüşler mevcuttur. Musa Carullah'ın "Uzun Günlerde Rûze” eserini
yayına hazırlayan Yusuf Uralgiray onun eserlerinin sayısını 122 olarak
sıralamıştır. Ancak eserlerinin sayısı hakkında kesin bir rakam yoktur; ayrıca
hayatını ilim öğrenmeye adamış Carullah'ın eserlerinin Rusya, Mısır, Türkiye,
Hindistan, Almanya gibi değişik ülkelerde basılması da onun eserlerinin
sayısının tespitini güçleştirmektedir. Onun hakkında yazılmış çeşitli makale ve
kitaplardan tespit edilen eserleri aşağıda gösterilmiştir:
1- Rusya Müsülmanlarının III. Nedvesi,
Kazan, 1906, Türkçe
2- Rusya Müsülmanlarının III. Nedvesinin
Zabt Cerîdeleri, Kazan, 1906 Türkçe
3- Müsülman İttifakının Programı ve
Şehri, Petersburg, 1906, Türkçe
4- İfâdâtü’l-Kirâm (Hadis ilmine dair),
Kazan 1906, Arapça
5- El- Lüzûmiyyât (Abu’l-Alâ Maarrîden
Terceme) Kazan, 1908, Türkçe
6- El- Muvâfakaat, (İbrahim Şâtıbî’nin
eserini bir önsözle neşir) Kazan, 1909, Arapça
7- Muvatta (İmam Mâlik’in Hadis Kitabını
bir önsözle neşir) Kazan, 1910, Arapça
8- Şeriat Niçin Rü’yeti İtibar Etmiş,
Kazan, 1910, Türkçe
9- Kavâid-Fıkhıyye, Kazan, 1910, Türkçe
(Rızâ Efendi nazâretinde Kazan’da Örnek matbaasında basılmış) 238 sayfa
10- Uzun Günlerde
Rûze, Kazan, Türkçe
11- Rahmet-i İlahiyye Bürhanları, Orenburg,
1911, Türkçe
12- İnsanların Akîde-i İlâhiyyelerine Bir
Nazar, Orenburg, 1911, Türkçe
13- Siyonizm, 1911,Türkçe
14- Tîbetü’n-Neşr fî Kırââti’l-Aşr, Kazan, 1911, Arapça
15- Akîle (Cezerî
Şehri) Kazan, 1911, Arapça
16- Nâzımetü’z- Zehr (Şâtıbî Şehri) Kazan, 1912, 72 sayfa, Türkçe
17- Edebiyyât-ı Arabiyye ile ulûm-i
İslâmiye, Kazan, 1902, Türkçe
18- Dîvân-ı Hâfız, (terceme ve şerh)
Kazan, 1912, Türkçe
19- Halk Nazarına
Bir Nice Mes’ele, Kazan, 1912, Türkçe
20- İstılâhat Esâsları, Petersburg, 1914,
Türkçe
21- Mülâhaza ( İsmail Gaspıralı’nın ölümü
dolayısıyla) Petersburg, 1915, Türkçe
22- Târîhu’l- Kur’an ve’l-Masâhıf,
Petersburg, 1905, 40 sayfa, Arapça
23- İslâm’d Kader
Mes’elesi, Türkçe
24- Zekât, Petersburg,
1916, Türkçe
25- Mâide, Petersburg,
1916
26- Meyyit Yakmak,
Petersburg, 1916
27- Şeriat Esâsları,
Petersburg, 1916,
28- Rusya İslâmlarının
1917 Senesi Moskova Kongresi Zabıtaları, Petergrad, 1917, Türkçe
29- Âile Meseleleri,
Petersburg, 1918, Türkçe
30- Fıkhu’l-Kur’an, Petersburg, 1920-1923,
iki cild, Arapça
31- Büyük Millet
Meclisine Mürâcaat, Mısır, 1922, Türkçe
32- İslâm Milletlerine-Dinî,
Edebî, İctimâî ve Siyasî Mes’eleler, Tedbîrler Hakkında, Berlin, 1923, Türkçe
(Şanlı Türk askerleri şerefine te’lif kılınan bu eser yüzünden tevkif edildi)
33- Âilede Kadın,
Berlin, 1932, Türkçe
34- Ye’cüc, Berlin,
1932
35- Târîhin Unutulmuş
Sayfaları, (Abdü’l-Azîz’in Hal’i ve İntihârı) Berlin, 1923, Türkçe
36- El-Veşîa fi Nakdi Akâidi’ş-Şîa, Mısır, 1935, Arapça
37- Felâsifetü’l-İslâm, Mısır, (Cemaleddin Afganî ve Muhammed
Abduh’den bahseder)
38- Nizâmü’t-Takvim fi’l-İslâm, Mısır, 1935, Arapça
39- Nizâmü’n-Nesi Inde’l-Arab, Mısır, 1935, Arapça
40- Eyyâm’ü Hayâti’n-Nebî, Mısır, 1935,
Arapça
41- Sahîfetü’l-Ferâid, Pehubal, 1944, Arapça
42- Sarfü’l-Kur’âni’l-Kerîm, Pehubal, 1944, Arapça
43- Hurûf’ü Evâili’s-Süver, Pehubal, 1944,
Arapça
44- Tertîbü’s-Süveri’l-Kerîme ve
Tenâsübühâ, fi’n-Nüzûl ve fi’n-Nüzûl ve fi’l-Masâhif, Pehubal, 1944, Arapça
45- Te’mînü’l-Hayâti ve’l-Emlâk, Pehubal,
1944, Arapça (Sigorta hakkındadır)
46- Kitâbü’s-Sünneh, Pehubal, 1945, Arapça
47- El-Banku fil-İslâm, Pehubal, 1946,
Arapça (Bankalar hakkında)
48- El-Kanûnü’l-Medenîy fi’l-İslâm, Pehubal, 1946, Arapça
49- Nizamü’l-Hılâfeti’l-İslâmiyye,
Pehubal, 1946, Arapça
Kur’ân-ı Kerîm
Tercemesi adlı eserinin 400 sayfa hâlinde basılacağı ilân edilmişse de bu eser
yayımlanamamıştır. Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Kerîm adlı Arapça yazılmış eseri de
Hindistan’da kalmıştır.
Şirazlı Hâfız ve Dîvân-ı Hâfız
Eseri:
İran şairlerinin en
büyüklerinden Hâce Şemseddin Muhammed Hâfız Şirâzî Hazretleri İran’ın Şiraz
şehrinde hicrî 717 (1317) yılında doğmuştur. Kurân-ı Kerîm’i ezberlediği ve 14
kıraat üzere okuduğu çeşitli kitaplarda zikredilmektedir. Şiraz’da yaşamış ve
orada hicrî 791 (1390) yılında vefat etmiştir. Şirazlı Hâfız’ın en önemli eseri
dîvânıdır. Nitekim Osmanlı Türk Edebiyatı şairlerinden Şem’î, Sûdî ve Surûrî,
Hâfızın dîvânına şerh yazmışlardır. Hâfız’ın Dîvânına yazılmış Türkçe şerhler,
onun Osmanlı Türkiyesinde çok sevildiğinin en büyük delilidir; hatta dîvânı,
medreselerde okutulan bir ders kitabı durumundadır.
Abdülbaki Gölpınarlı,
Hâfız Dîvânını Türkçeye çevirmiş ve eseri 1944’te yayımlamıştır. Hâfız dîvânının İngilizce, Almanca,
Fransızca ve Urducaya da çeşitli tercümeleri yapılmıştır. Gölpınarlı tercümenin
önsözünde birçok şerhten bahsetmesine rağmen Musa Carullah Bigiyef’in şerhinden
söz etmemektedir.
Musa Carullah, Hâfız
Dîvânına şerh yazma amacını eserin önsözünde şöyle ifade etmektedir:
“Rusya’da ilgili öğrencilerin yararlanmaları için, bu düşünceyle
dîvânın en güzel, en hikmetli ilmî şiirlerini seçerek ‘her bir beyit üzerine
yalnız bir satır mânâ vermek’ usûlüyle tercüme edip kardeşçe bir fayda elde
etmek arzusuyla basit şeyleri de kaydedip ‘Şark Matbaa’sı sahibi Ahmed-el-
İshâkînin maddî yardımıyla bu tercümeyi yayınladım.”
Hâfız dîvânının üçte
biri kadar tutan gazellerden beyitler seçilerek hazırlanan Carullah’ın Dîvân-ı
Hâfız şerhi, dil özellikleri ve klasik şiirimize ait unsurları bakımından
incelenmeye değer bir eserdir.
BİRİNCİ BÖLÜM
SÖZ BAŞI
‘Âlem-i İslâmiyette en
meşhurlardan Hâce Şemseddin Muhammed Hâfız Şirâzî Hazretleri İran şairlerinin
en büyüklerinden idi. Edebi, ‘ilmi, şi‘irleri çok imiş ise de, öz kalemiyle
te’lif kılınmadığından, âlem-i edebiyatda 5 şiirlerinin hemmesi mafifûz
olamamış. Hâce Hâfızın mu‘tekıdlerinden Seyid Kasım Enver Hazretleri Hâfızın
şi‘irlerini kusursuz ictihadla cem‘ edip edebiyât-ı Fârisiye ‘âleminde en
meşhur "Dîvân-ı Hâfız”ı tertîb etmiştir. O edep hazinesi olan dîvân Avrupa
lisânlarının ekserine tercüme kılınmış Devlet-i ‘Osmâniyye ‘ulemâsı udebâsı da,
o dîvânın şi‘irlerine meftûn olup, 10
güzel tercüme, ‘ilmî şerfiler yazmışlar.
Ben de Rusyada rağbetli
talebelerin istifâdelerine ‘arz etmek fikriyle şu dîvânın en güzel en hikmetli
‘ilmî şi‘irlerini intifiâb kılıp, "her bir beyit üzerine yalnız bir gine
satır mâ‘nâ vermek” usûliyle tercüme yazıp âhiyâne bir fâide ziyâde etmek
arzusiyle yokbar şeyleri de kayd edip "Şark” sâhibi Ahmed-el- 15
İshâkî nafakasıyla şu tercümeyi neşr etdim. "Gelecekte edîp olurum!”
himmetiyle edebiyatı ictihadla mütâla‘a edenler, yâfiud her bir fiususda özine
münâsib en hikmetli bir beyti mesel yolında söylemek iktidârına rağbet edenler,
ya ise, "Eski asâr-ı İslâmiyede neler var eken?” arzusiyle ihyânen
edebiyât-ı İslâmiyyeyi de ellerine alanlar, hem de "...” i‘tikâdiyle
kitapların her 20 birine ihtirâm
göziyle nazar edenler, şu kitabdan da bir kadar fâ‘ide alsalar gerek ‘umûmiyetle,
daha kısa bir ifâde ile söyleyim: Müslümanlar gözinde edebî şeylerin i’tibârı
büyüdükce, böyle kitapların fâidesi büyük olsa gerek.
Musa Bigiyef
SEÇİLEN BİR BÖLÜM
675 Bizim yolda yalnız göñül kırıklığı alırlar.
Hod-fürûşluk bazarı o yoldan başkadır.
Bir kıssadır, ziyâde degildir ‘aşkın ğamı lâkin şu
‘aceptir: Her adamdan ne kadar işitir isem de mükerrer olmayor!
Kıssa birdir, lâkin her def‘ada yeñi bir hisseyi ifâde
eder. İmam Şadâbî 680 Hazretleri meşhur Şadabiye dibâçesinde demiş:
“...” Ya‘ni Kuran sözünda melâl yok eñ güzel celîstir. Ne kadar tekrar
kılınır ise, o kadar cemâli ziyâde olur,
Ehl-i tasavvuf büyüklerinden Muhiddin ibni ‘Arabî
Hazretleri Fütûhat-ı Mekkiyyede nakl etmiş:
Kurânı
iki def‘a tilâvet edip de hemen bir ma‘nâyı 685 anlar adam Kurânı
tilâvet etmemiş gibi olur.
Her
def‘ada yeñi bir ma‘nâ añlamak hakîkî tilâvete şe’nidir.
Buña
göre bizim eñ büyük mectehidler dâ’imâ Kuran tilâvet eder olmuşlar.
‘Ulûmu fıkhiyyede tevessü‘ ve temekkünleri de
‘ale’d-devâm Kurânı tilâvetten nâşî olmuştur.
O
dakîkadan ki Kurânı çın ma‘nâsiyle tilâvet azaydı ‘âlem-i islâmiyette ‘ulûm
inhitâta yüz 690 tuttu.
‘Âkıbet
tilâvet ğınâya mahsûr olup kaldı.
‘Ulemâ
ismindegi zevât-ı kirâmın Kurân-ı Kerîme âşinâlıkları o kadar za‘îfleşti ki eñ
dânâları da âyât-ı Kurâniyeyi tertîb ü zîbâ delîlü’l Kurân gibi kitaplardan
arar olur hâle geldiler.
Biz
fakirlik kânî‘lik yüz sularını dökmüyoruz. Pâdişâhâ söyle. Günlük takdîr
kılınmıştır.
………..
Not: Anlayana sivri sinek saz…anlamayana davul zurna az.
Kaynak: Ömer KÜÇÜKMEHMETOĞLU, Musa Carullah Bigiyef’in Dîvân-ı Hâfız İsimli
Eserinin Kelime Hazinesi Bakımından İncelenmesi, T.C. Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Çağdaş Türk Lehçeleri Ve Edebiyatları Anabilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi , -2010-Ankara
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar