Print Friendly and PDF

PLANLI ESKİTME [Ampul Komplosu]

Bunlarada Bakarsınız



Planlı eskitme; endüstriyel tasarımda kullanılan bir strateji ve yöntem olup ürünün belirli bir kullanım ömrünün ardından işlevini yitirmesi olarak tanımlanabilir. [1] Bu durumun üretici açısından çok açık faydaları vardır. Öncelikli olarak tüketiciler bir ürünü hissettikleri bir ihtiyacı gidermek adına satın almaktadırlar. Eğer bu ihtiyaç zamana yaygın bir ihtiyaçsa ürün planlanan zamanda ömrünü doldurduğunda tüketici tekrar bu ihtiyaçla karşı karşıya kalacaktır. Dolayısı ile yeniden satın alma davranışı göstermesi gerekecektir.
Diğer taraftan gelişen teknoloji ile birlikte kavram daha farklı boyutlar da kazanmıştır. Özellikle teknoloji geliştiren firmalar uzun dönemde piyasaya sürecekleri ürünleri önceden tasarlamakta ve en düşük özellikliden başlayarak belirli periyotlarla piyasaya sürmektedirler. Böylece piyasaya sürülen her yeni üründe bir önceki ürün daha vasıfsız, yeni ihtiyaçları karşılamaktan daha yoksun ve daha demode olmaktadır. Dolayısı ile kavram sadece belirli bir dönemde kullanılamaz hale gelen üründen, uzun süre kullanılabilmekle beraber gelişen ihtiyaçları karşılamaktan bilinçli olarak yoksun kalacak şekilde tasarlanmış ürünleri de kapsayacak şekilde genişlemiştir.
Kavramın uygulamada ortaya çıkışının 1920-30 yılları arasında yaşanan kitlesel üretim mantalitesi ile aynı döneme denk geldiği düşünülmektedir. Kavram olarak ortaya çıkışı ise 1932 yılında Bernard London’un “Ending the Depression Through Planned Obsolescence” isimli eleştirel yazısıdır. [2] 
1960 yılında Vance Packard’ın kaleme aldığı “The Waste Makers”da ise yazar kavramı iki şekilde ele almıştır; fonksiyonların eskitilmesi ve arzuların eskitilmesi. Arzuların eskitilmesi, psikolojik eskitme olarak da anılmaktadır. Bu kavram daha çok moda ve trend yönünden ürünlerin müşterilerin zihinlerinde eskitilmesi ile eş tutulmaktadır. Bu yaklaşım George Nelson’un söylediği “üründe bir değişiklik yapılamıyorsa –muhtemelen fayda yönünden demek istiyor- stilinde bir değişiklik yapılarak bir yanılsama oluşturulur” ile örtüşmektedir.
Thomas Edison tarafından ampulün 1500 saat ömürlü olarak piyasaya sürülmesinden sonra 2500 saate kadar çıkması ve daha sonra yaratma yerine, eskitmeyle görevlendirilen mühendisler tarafından zamanla 1000 saate düşmesi, endüstri tarihinde planned obsolescence konusunda açılan ilk dava olarak görülüyor. Internet çağının en tanınmış örneği de Neistat Brothers tarafından başlatılan, sonra dava konusu olan bir iPod kampanyasıymış.[3]
Firmalar açısından bakıldığında konunun genel olarak iki boyutu öne çıkmaktadır. Birincisi, müşterilerin tekrar satın almalarına sebebiyet verdiğinden satışların ve buna bağlı olarak karın artacağı inancıdır. Diğeri ise planlı eskitmeye tabi tutulan ürünün Ar-Ge maliyetinin, yeni ürünler için gereken Ar-Ge maliyetlerinden daha düşük olmasıdır. Diğer taraftan bu tip stratejiyi uygulayacak firmaların başarılı olabilmeleri için oligopol tarzı piyasalarda faaliyet göstermeleri kendi menfaatlerinedir. Böylece ürün ikame edileceği zaman yine kendilerinden bir alım yapılacağı ihtimali yüksek olacaktır.
Tüketiciler yönünden bakıldığında ise ortada oldukça etik dışı bir uygulama olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
a) Kasıtlı: Verimliliğin planlı olarak önlenmesi yoluyla ürünün kullanılmaz hale getirilmesi.
b) Dolaylı: Üretimde maliyetten kaçınmak ve müşterilerin sürekliliğini sağlamak için çoğunlukla kalitesiz malzeme/ucuz tasarım yoluyla kâr amaçlı kestirmelere gidilir. Bu doğrudan adi mal olarak nitelendirilebilir.
Örneğin, Elektronik muhafaza için plastiğin kullanılması hem firma, hem de tüketici için ucuzluk demektir fakat bu malzemenin dayanıklılığı, örnek vermek gerekirse çok pahalı olan titanyum metaline kıyasla azdır.
Üretimin önceki sürümlerinin artan verimliliğini dengede tutmak için yeni ürünlerin ve hizmetlerin sunulması işlevsel yararlarına ve sonsuz israfa bakılmaksızın daimi olmalıdır.[4]
Teknik yada fonksiyonel eskitme: Ürünün ömrünü tamamlamasının ardından tamir-bakım yolu ile tekrar kullanıma hazır hale gelmesinin maliyetlerinin yenisini almaya denk düşürülmesi ile yapılır. Genel olarak yedek parça, tamir ve bakım hizmetlerinin ücretlerinin yüksek tutulması ile gerçekleştirilir.
Sistematik eskitme: Periyodik olarak ürünlerin daha üst versiyonlarının üretilmesi ve yeni ürünün eskisine olan üstünlüklerinin vurgulanması ile yapılır. Yazılım piyasasında sık görülmektedir.
Stil eskitmesi: Ürün tasarımının sürekli olarak yenilenmesi ile uygulanır. Örnek olarak araba kasalarını her yıl yenileyen otomotiv üreticileri ve tekstil sektörü verilebilir.
Bildirimle eskitme: Bu nadiren kullanılmakla beraber firmaların ürünlerine genelde dijital yöntemlerle ekledikleri ve belirli bir kullanım sonunda uyarı vererek ürünün değiştirilmesi gerektiğini söyleyen sistemler ile yapılmaktadır. Her ne kadar ürün kullanım ömrünü tamamlamadıysa da tüketici yaşadığı panik ile satın almaya yönelmektedir.
Tüketerek eskitme: Bu tip eskitme, ürünün çalışması için ekstra bir başka ürüne ihtiyaç duyduğu durumlarda gerçekleşir. Örnek olarak bilgisayar yazıcılarının kartuşları verilebilir.
Tabi nihayetinde bunlar bizim iktisat adına bildiğimiz “ihtiyaçların kıt kaynaklarla karşılanması” kavramına oldukça ters düşüyor. Ya da başka bir değişle iktisadın rasyonel düşünce yapısı ile çelişiyor. Öncelikle kıt kaynakların daha seri tüketilmesi sorunu baş gösteriyor. Diğer taraftan gerçekten ihtiyaç olup olmadığı tartışmalı bir takım ürünün insanların hayatında ihtiyaç haline getirilmesi gibi bir durum ortaya çıkıyor.
Bütün bunların ötesinde eskitilen ürünlerin ne olacağı ise çevrecilerin temas ettiği bir diğer sorun. Bu kadar kullanım dışı kalmış ürünün yaratacağı kirlilik üzerine ciddi tartışmalar yaşanmakta. Geri dönüşüm ise her zamanki gibi konuya yönelik olarak oldukça gündemde.

Kaynak:
milliyet.com’da bir haber vardı: California’daki bir itfaiye istasyonunda 110 yıldır yanan bir ampulün fotoğrafı ve onun sırrı.. Yorumlarda ampulün içindeki ışığı Allah yazısına benzetenler olduğunu okudum. Belki haberi hazırlayanlar da bunu düşünerek böyle bir başlık kullanmışlardır.. Ampulün içindeki ışıkta gerçekten bir şey yazıp yazmadığı ayrı konu ama o ampulün nasıl 110 yıldır yandığını merak ediyorsanız işte gerçek “sırrı”:
Birkaç ay önce bir belgesel izledim. “Çöp/İsraf Dağları” ya da diğer adıyla “Ampül Komplosu”
Belgesel kısaca “Planlı Eskitme” olarak adlandırılan olguyu yani “kullan at” kültürünün ve tüketim toplumunun nasıl planlı olarak yaratıldığını, günümüz ekonomik sisteminin planlı eskitme olmadan yürümesinin nasıl mümkün olmadığını anlatıyor. Ampul komplosu denmesinin sebebi bu olguyu, yüzbinlerce saat yanacak biçimde tasarlanmış ve üretilmiş olan ilk ampullerin ömrünün nasıl adım adım kısaltıldığı üzerinden anlatması.
Türkçe altyazılısı var mı bilmiyorum ama İngilizce olanına buradan ulaşabilirsiniz:
Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
Hikaye özetle şöyle:
İlk olarak 1924 yılında ABD’de kurulan bir elektrik karteli, ampullerin saat ömrünün sınırlanmasına, daha sık değiştirilecek biçimde yeniden tasarlanmasına karar veriyor. Çünkü uzun ömürlü ampuller firmalar açısından ekonomik olarak avantajlı değil. 
Böylece üretici firmalar gittikçe daha hassas ve ömrü 1000 saati aşmayan ampuller tasarlamak ve üretmek üzere bu kartel tarafından baskı altına alınıyor.
1929 yılında yaşanan “Büyük Buhran”dan yani büyük ekonomik bunalımın ardından işsiz kalan insanların istihdam edilebilmesi ve ekonominin canlanması için en iyi çözüm talebi arttırmak. Ekonominin çarklarının dönmesi için tüketimin artması gerek, buna bağlı olarak üretimin artması ile birlikte istihdamın artması amaçlanıyor. Bunun için de çözüm yasal düzenlemeler ile planlı eskitmeyi zorunlu hale getirmek. Ancak bu fikir 1950’lere kadar rafta kalıyor. 1950’lerde ise bu fikir tekrar su yüzüne çıkıyor ancak önemli bir değişiklik ile.  “Planlı eskitmeyi zorunlu hale getirmek” yerine insanlar için bu çekici hale getiriliyor. Daha yeni, daha iyisine sahip olmayı çekici hale getirerek..
Şu cümleler çok ilginç:
“Avrupa’nın sonsuza kadar dayanacak ve en iyi ürünü üretme yaklaşımına karşı, Amerika’nın yaklaşımı Amerikan tüketicisinin bir ürünü belli bir süre kullandıktan sonra mutsuz olmasını, ondan kurtulmasını ve mümkün olan en yeni modeli almak istemesini sağlamaktır.”
Ampulden sonraki kurban külotlu çorap dediğimiz ilk naylon çoraplar. Piyasaya ilk çıktıklarında kadınlar arasında bomba etkisi yaratıyor. Naylon çorapların bu kadar sevilmesinin bir başka sebebi inanılmaz sağlam olması. Sağlamlığını göstermek için üreticileri reklamlarda araba çekici olarak kullanıyorlar. Ama yine aynı sorun baş gösteriyor. Çorap o kadar sağlam ki bir kadın bir çorabı ömür boyu giyebilir! Ve yine aynı şekilde, firma mühendislerine çorabı daha hassas şekilde yeniden tasarlamalarını salık veriyor. (Bunu o zaman firmada çalışan mühendisin kızı anlatıyor)
Peki günümüzde kullandığımız teknolojik aletler?
Printerlar, iPodlar. Belgesel’de anlattığına göre onlar da kısa sürede bozulmak üzere tasarlanıyor. Ve öyle ki çoğunun tamir ya da yedek parça masrafı, ya yenisinin fiyatına yakın, ya da daha fazla.
Gana’daki atık bilgisayar kasası dağları, bir adamın 1985’te Doğu Berlin’de aldığı buzdolabının içindeki hiç değiştirilmemiş ve hala yanan ampul, “sonsuza kadar dayanan ipliği üreten mühendis filmide diğer ilginç hikayeler..
Bugün kullandığımız anlamda “tüketim toplumu” olgusunun bundan sadece 60 yıl önce 1950’lerin Amerika’sında ortaya çıkmış olması ilginç değil mi?
Sizce reklamlar özendirici rol oynayıp insanların ihtiyacı olmayan şeylere sahip olmak için borç altına girmelerine mi sebep oluyor?
Ya kredi kartı kullanımı ve tüketici kredilerindeki patlama?
Peki ya o “tüketici dostu”, “çevreci” bildiğimiz büyük firmalar da bunu yapıyor mu?
“Ekonomiyi” canlandırmanın yolu tüketimi arttırmak mı?
Belki de planlı eskitme bundan 80 yıl önce radikal bir şeydi ama çağımız için o kadar olağan bir şey haline geldi ki, kimse sorgulamıyor bile..
Siz ne dersiniz?
Not: Belgeselin başlarında, elektronik aletler satan bir mağazada satış temsilcisi, bozulan printerını getiren müşteriye printerların tamir masrafının neredeyse yenisine yakın olduğunu söyleyerek kendisine broşürden modeller gösteriyordu. Birkaç gün önce benzer sahneyi kendim yaşadım. Satış temsilcisi aldığım cep telefonunun kırılma, hasar görme..vs durumlarında tamir masrafının €150 olduğunu (neredeyse cep telefonunun fiyatına yakın) ama 40 TL'lık bir sigorta yaptırırsam bu tamiri 1 sene boyunca ücretsiz yaptırabileceğimi söyledi. Ben de sigortayı yaptırdım. Benzer sahne dünyanın her yerinde tekrar tekrar yaşanıyor..
Kaynak:

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar