ŞİZOFRENİDE DÜŞÜNCE VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI
DİL PATOLOJİSİ
Şizofreni, mücerred düşünce kabiliyetini
haleldar eden, kişiliğin iptidaî seviyelere gerilemesine sebep olan ve hasta
insanın diğer fertlerle, içinde yaşadığı toplumla haberleşmesini, bilgi
alışverişinde bulunmasını, komünikasyon kabiliyetini ileri derecede sakatlayan
bir akıl hastalığıdır. Konuşma, düşüncenin bir taraftan mahsulü, diğer taraftan
da mimarı olduğu için şizofren düşüncesi özel konuşma bozuklukları tarzında
dışa akseder. Düşünce konuşma ilişkilerini ve konuşma bozukluklarını anlayabilmek
için şizofreni denen akıl hastalığındaki özel düşünce ve konuşma patolojisini
incelemekte büyük fayda vardır.
Hastalığa “Şizofreni” ismini 1911
de İsviçreli psikiyatr Eugen Bleuler vermiştir. Daha önceleri bir isimlendirilme
hatası olarak bu klinik tablo “erken bunama” (dementia praecox) adı ile
tanınıyordu. Bleuler, bu hastalarda gerçek manasıyla bir bunama olmadığını,
yani hafıza yıkılmasının bulunmadığını, hastalık belirtilerinin ruhî melekeler
arasındaki bir yarıklığın sonucu olarak ortaya çıktığını, şahsın çevresi ile
alâkalarının kaybolduğunu ve komünikasyon, haberleşme kabiliyetinin bozulduğunu
göstermiştir.
Şizofrenideki düşünce
bozuklukları şöyle sıralanabilir:
1. Formel (şeklî) düşünce bozuklukları
2. Düşünce akımındaki bozukluklar
3. Düşünceyi kontrol etmede bozukluklar
4. Düşünce muhtevası bozuklukları.
Formel (şeklî) düşünce bozuklukları mefhum teşkilindeki aksama ile
kendini gösterir, şizofrende düşünce içe dönüktür. Çeşitli fikirler arasında
birleştirme olamamakta, mefhum teşkil edilememektedir. Tedailer (çağrışım)
gevşemiş ve bozulmuştur. Bir fikir diğer bir fikri, delâlet ettiği mana bakımından
ilgisi ile tedai ettirirken, şizofrenide ses tedaileri bunun yerini almıştır.
Bir örnek vermek istersek, normal bir kimsede “masa” kelimesi, fonksiyon
ve anlam bakımından onunla alâkalı “iskemle” yi tedaî ettirirken şizofren
hastada bu tedaî, tıpkı kafiye yapar gibi, ses yolu ile olmakta, meselâ “masa”,
“tasa” yı çağrıştırmaktadır.
Tedaîlerdeki bu bozulma, düşüncenin cümleler halinde dışa aksetmesi
esnasında cümlelerin kopukluğu ile kendini gösterir. Buna “dikişsiz konuşma”
diyoruz. Bir cümleyi teşkil eden ibareler birbiriyle alâkasız hale gelmiş,
cümle elemanları yer yer kopukluğa uğramıştır. Düşünceye
temel teşkil eden semboller yanlış kullanılmakta ve bu semboller eşyadan
tecrid edilememektedir.
Şizofren hasta, düşünce ve
davranış bakımından içe dönük karakter gösterir. Peşin hükümler, önceden belirlenmiş
kalıplar dış dünyayı değerlendirmede başlıca saiki (sebep) teşkil ederler. Bu
peşin hükümler ve düşünce örnekleri, değer hükümleri de iptidaî, sapık mantıklı
ve birtakım sihir ve büyülere inanır şekilde, psikolojik deyimiyle otistik (içe
dönük), paleolojik (iptidaî, ilkel zamanlara ait), paralojik (sapık mantıklı)
ve majik (büyü ve sihirlere bağlı) karakterdedir.
Normal mantık sistemi içinde
insan iki kaziye (öneri) arasında benzerlik kurarken bu kaziyelerin konuları, süjeleri
arasında uygunluk arar. Meselâ,
— Bütün
insanlar fanidir,
— Hasan
da bir insandır,
— O
halde Hasan fanidir.
gibi mantıklı (lojik) bir hüküm
verebilmek için her üç kaziyenin de süjelerinin aynı (insan) olması gereklidir.
Şizofren, bir hükme varabilmek için süjeler arasındaki bu ayniyeti aramamakta,
onların bir tek vasıflarından, süjeye yüklenen fiil veya sıfatların
(attribut'lerin) bir tekinden hareket ederek aralarında benzerlik kurmaktadır:
— Kuş
uçar,
— Uçak
uçar,
— Kuş
bir uçaktır.
veya
— Babamın
sakalı var,
— Ahmet
Beyin de sakalı var,
— Öyle
ise Ahmet Bey babamdır.
gibi sapık mantıklı, paralojik,
hezeyan mahiyetindeki hükümler bu hastalığın eseridir. İlerde pek çok misâlini
vereceğimiz gibi, zamanımızda Türkçe diye uydurularak kabul ettirilmek istenen
birçok kelimenin böyle bir paralojik mantık mahsûlü olduğuna sırası gelmişken
işaret edelim. Meselâ “etmek” fiili “tesir etme” nin “attribut”
sü iken ve sadece “tesir etmek” değil, meselâ “ateş etmek, aptes
etmek, hasıl etmek” gibi birçok başka mürekkep fiillerde de “attribut” (atribü) olarak kullanılırken paralojik bir
genelleme ile “tesir” yerine ikame edilmesi, bu suretle “etki”
gibi bir “fiilden yapma isim” imâl edilmesi hem gramer ve hem de mantık
bakımından hatalıdır. Bu konuya kitabımızın sonunda tekrar döneceğiz.
Bir şizofren hastamız kendisini
hem “Hazreti Meryem”, hem “mum” ve hem de “bizzat kendisi”
kabul ediyordu. Paralojik mantık şu şekilde işlemekte idi:
—Mum alevinin etrafında bir hâle
vardır.
— Hazreti Meryem tasvirlerinin
başının etrafında da ayni hâle bulunur.
—Herkes bana düşmandır, ben de
bir düşmanlık hâlesi ile çevriliyim.
Netice. O halde ben hem mum, hem
Hazreti Meryem ve hem de kendim'im.
Hezeyan dediğimiz belirtiler bu
şekilde sapık mantıkla verilen hükümler sonucu ortaya çıkmaktadır. Hasta, sakat
mantığı ile yaptığı genellemeler sonunda meselâ kendisi ile hiç ilgisiz ve
tanımadığı bir kimsenin gülümsemesini kendi üstüne alınmakta, alay etmek için
güldüklerini zannedip o adamı öldürebilmektedir.
Şizofren düşüncesi ile ilkel
insanların düşünceleri arasında aşikâr benzerlikler tespit edilmiştir. İlkel
insanların düşüncelerinde eşya, canlılar ve hadiseler ayni zamanda hem
kendileri, hem de başka bir şey olarak kabul edilebilmektedir. İlkel insan dış
olayların tesiri altında kalabildiği gibi, kendisini de o olayın içinde farz
edebilmekte, olaya katılabilmektedir.
Düşünce akımındaki bozukluk,
düşünce akımının durması ve bambaşka bir düşünce akımının başlaması ile kendisini
gösterir (düşüncenin blokajı ve parçalanması, fragmentation). Bazı
şizofrenlerde düşünce baskısı görülür. Birbiri ile ilgisiz birçok fikir birden
hastanın zihnine hücum eder.
Şizofrenlerde kişilik, “ben”
(ego) parçalandığı için hasta kendi düşüncesine sahip olabilme duygusunu
kaybeder.
Çevresine olduğu gibi, bizzat kendi düşüncesine karşı da yabancılaşmıştır.
Kafasındaki düşüncelerin başka birisi tarafından gönderildiği, başka
kuvvetlerin tesiri altında bulunduğu, düşüncesinin çalındığı, ne düşündüğünün
gözlerinden anlaşılıp ona göre cevaplar verildiği gibi hezeyanlı fikirler
gelişir. Kendi düşüncesine yabancılaşma sonucu,bizzat düşündükleri, dışardan
duyulan sesler veya görülen hayâller halini alır. Artık kulağına konan bir
cihazdan kendisine mesajlar gönderilmektedir. Onlarla konuşur, duyduğu seslere
cevaplar verir ve hattâ böylelikle aldığı emirleri tereddütsüz ifa eder.
Biraz önce kısaca bahsettiğimiz “hezeyan”
tarzındaki düşünce kusurları, şizofren düşüncesinin muhteva bozukluğunu
sergiler. Hezeyan,
hastalıktan doğan, paralojik mantık ve hükümlerin sonucu ortaya çıkan, hastanın
sosyokültürel temelinin dışında, yanlış ve sarsılmaz bir inanç olarak tarif
edilebilir. Hekimlik tahsili yapmış, belli bir sosyokültürel seviyeye erişmiş
bir hastamızın uçakların kendisi tarafından icad edildiğini sarsılmaz bir inanç
tarzında iddia etmesi, bir başka hastamızın Vatikan kilisesini ziyareti
sırasında papazın âyin esnasında yaptığı dinî işaretleri üstüne alarak
kendisinin İtalya Kralı olduğunu iddia edip polise başvurması tipik hezeyan
örnekleri olarak gösterilebilir.
ŞİZOFREN KONUŞMASI
Şizofreninin ana belirtilerinden
biri olan şizofrenik konuşma kusuru, düşüncede mevcut patolojinin konuşma
şeklinde dışarıya yansımasından ibarettir. Bunlar,
1— Gramer ve sentaks
bozuklukları,
2— Mana ve muhteva bozuklukları,
3— Ritm, ton, artikülâsyon ve
üslûp kusurları,
4— Karşılıklı mükâleme
bozuklukları olarak tasnif edilebilirler.
Gramer ve sentaks bozuklukları:
Şizofren konuşması umumiyetle
gramer kaidelerinden mahrum, birbiri ardına sıralanmış, tutarsız kelime
dizileri halindedir. Devrik cümleler, zamir, fiil ve şahısların yer
değiştirmesi, fiil çekimlerinin bozulması ve bazen mastar halinde fiillerin
kullanılması, cümlelerin zamir, edat ve zarf gibi bağlardan fakir olması çok
görülür. Telgraf yazılarında olduğu gibi kısa cümleler, başı sonu belli olmayan
ve bir türlü bitirilemeyen uzun cümleler görülür.
Sentaks yokluğu (asyntaxie)
halinde gramer kaidelerinin tamamen ortadan kalktığı dikkati çeker. Cümle kopuk
kopuk bir hal alır. Buna “dikişsiz konuşma” diyoruz. Gittikçe bu bozukluk,
birbiri ile alâkası bulunmayan kelimelerin ard arda sıralanması halinde “kelime
salatasına” dönüşür. Bazen sinonim, eş manâlı kelimelerin arka arkaya
sıralandığı dikkati çeker (stereotipi). Böylece şizofren konuşması bilgiyi
aktarma gücünü, informatif (bilgi verici)değerini tamamen kaybeder. Artık hasta
ile muhatabının anlaşabilmesi imkânsızdır.
Cümlelerin başlangıç ve bitiş
noktaları konuşan hasta ve onu dinleyen muhatabı için başka başka yerlerdir. Bu
da konuşmanın anlaşılmasını imkânsız hale getirir. Bir şizofren hastanın
aşağıya naklettiğimiz yazıları dikişsiz cümleler, kelime salatası ve gramer
bozuklukları bakımından tipik bir örnek teşkil etmektedir:
“Efkârı umumiyeye maruzatım
şudur?
Türkiye Cumhuriyetinin başlıca
vazifesi şudur; birinci vazifesi Türk milletine aklıselim yolu ile muamele
edilmesidir, bunun içindir ki muhtelif sınıflardaki insanlar imtiyaz ve sınıf
yoktur, bunun sebebi şudur; insanlar toplu olarak çalışırlarsa derece ve sınıflara
münkasem (bölünmüş)
olması zarurîdir, buna binaen hükümet buna dikkat ve teemmülle (düşünüp
taşınma) çalışması lâzımdır...”
Görüldüğü gibi, birtakım
kelimeler “stereotipi” (aynısıyla çoğaltma) dediğimiz tarzda ve gereksiz
yere tekrarlanmakta, cümlelerde yerli yerince fail, fiil ve mef'ul
bulunmamakta, noktalama işaretleri ise tamamen ortadan kalkmış durumdadır.
Böyle bir konuşma bilgi değeri taşımadığı için muhatabına bir manâ ifade etmez.
Yüksek tahsil yapmış ve bir
lisede yabancı dil öğretmeni iken hastalanmış diğer bir hastamızın yazıp yayınladığı
kitaptan bir pasaj alalım:
“Irgalıya ırgalıya...
Grandük oğlanlar Rusyayı yıktı,
lâkin Ophelia söğüdünde ve Lucy Gray tepelerinde yerleşen oğlanlar Lord'u yiyip
yerine oturdular...
Hukuk... vicdan... ve ahlâk
ölçüleri... insanlığın başı...”
Herhalde komünist ihtilâlini
anlatıyor, fakat bir fikri belli bir kalıp içine döküp ifade edebilmek kabiliyetini
kaybettiğinden yazısından bir mana çıkarmak mümkün değildir.
Mana ve muhteva bozuklukları.
Şizofrenik konuşmada rastlanan
mana ve muhteva bozukluklarının başında kelime uydurma (neologisme)
gelir. Başkaları için tamamen manasız ve yeniden uydurulmuş birtakım kelimeler
hasta şahıslar tarafından kullanılmaktadır. Bu kelimelerden bir kısmı hasta
için belli bir anlam ifade eder, bir kısmı ise bizzat hasta için dahî manâ
taşımamaktadır.. Böylece yepyeni bir dil uydurulduğu, bunun kendine göre gramer
kaidelerinin bile hasta tarafından icad edildiği görülmüştür. Bir hastamız,
bütün aile efradını kendi uydurduğu yeni dille konuşmaya mecbur tutuyor, bu
dille konuşmayanları ağır şekilde dövüyordu.
Yeni uydurulmuş kelimeleri
sıklıkla kullanarak konuşmaya “glossolali” adını veriyoruz. Şizofren
akıl hastalarında, geri zekâlılarda ve uydurmaca konuşma illetine musab (isabet
etmiş) kimselerde sıklıkla bu belirtiye rastlanmaktadır.
Bazen şizofren hastalar birkaç
farklı manayı ifade edebilen kelimeler imâl ederler veya birkaç kelimeyi
birleştirerek bir kelime haline getirirler. “Çanta kelime” (mot valise)
adı verilen bu çeşit kelimelerin de ya hiçbir manası yoktur veya farklı
mefhumlara ayni zamanda karşılık teşkil edebilecek mahiyettedirler. Şizofren
hastalarda “ambivalence” (ikili duygu) denilen bir çeşit duyarlılık
bozukluğu dikkati çeker. İstemek ve istememek, sevmek ve nefret etmek, bilmek
ve bilmemek, harekete geçmek ve geçmemek gibi zıt duyum ve haller ayni zamanda
ve beraberce bulunur. Bu, hastayı bir teşebbüse geçmekten alıkoyacak ve
irâdesini ortadan kaldıracak bir durumdur. “Ambivalence” halindeki hastada
düşünce de iki zıt kutup arasında dalgalanır. Bir türlü doğru bir düşünce akımı
başlatılamaz. Bu hallerde ambivalansı ifade eden ve zıt anlamlı kelimeler
birleştirilerek kullanılır.
Normal şahısların düşünce akımını
çeşitli fikirler arasındaki tedai bağlantıları yönlendirir.
Şizofrenlerde bu tedâî
(çağrışım) kelimelerin ve mefhumların manalarına göre değil, seslerine göre
yapılmakta, bu sebeple düşünce ve onun aksi olan konuşma parçalanmakta, bütünlüğünü
kaybetmektedir. Klangassociation (ses tedaisi) dediğimiz bu durumdan
şizofren düşüncesinin özelliklerini anlatırken
bahsettik. Gerek glossolalie ve gerekse Klangassociation bakımından bir
hususa daha dikkat etmek gerekir. Şiirde de kafiye yapılırken bir çeşit ses
tedaisinden, Klangassociation'dan faydalanılır. Gene, birçok yazarların yeni
yeni kelimeler icad edip kullandıkları görülür. Her ne kadar şiirde bir mana
bütünlüğü varsa da, sırf fonetiği tutturmak ve kafiye yapmak için cümlelerin
ifade bakımından fakirleştirildiği, lüzumsuz devrik cümlelere yer verildiği, netice
olarak da gramer hatalarına düşüldüğü, mısraların ifade gücünün fakirleştiği
çok rastlanan hallerdendir. Şiirdeki fonetik tahdit, dili iyi kullanamayan
kimselerde aşikâr kelime salatası örneklerine, şizofrenik konuşmaya benzer mısralara ve ses tedailerine sebep
olabilmektedir. Böyle bir şiir kitabından birkaç misâl verelim:
Dün akşam içtik bir fâlifullik
Lakır lukur luk Iık
Kafada fes
Karşıda tuval
Bu ne festuval
Dedem demirden deveyle doğrudan
doğruya denize dönüyordu
Dedem dalgalarla dolu dizgin
dalıyor, deve denizi dört dönüyordu.
Dam üstünde hamam
Orta katta bir vapur
En aşağıda kuyruklu şeytanlar
Zile bastım kırmızı
Padişah uyanmasın
Kelime uydurmayı, “neolojizm”i
dört grupta sınıflandırarak incelemek mümkündür:
(1) sembolik varlıklar ve kişiler
için kullanılan kelimeler,
(2) yalancı ilmî
(pseudoscientifique) kelimeler (hastanın hezeyanlarına tekabül eden keşiflerini,
icatlarını isimlendirmek için kullanılır),
(3) ruhî ve fizik durumlar,
arzular ve cinsî duygular için kullanılan kelimeler,
(4) manasız ve herhangi bir
sisteme uymayan, bizzat hastanın kendisi için dahî mana taşımayan kelimeler.
Ritm, ton, mafsallanma
(artikülâsyon) ve üslûp bozuklukları:
Şizofrenide konuşmanın ritmi
bozulmuştur. Hasta sür'atli konuşurken birdenbire yavaş yavaş konuşmaya
başlayabilir. Arada sırada sebepsiz duraklamalara rastlanır. Konuşmanın tonu da
bozuktur. Yavaş, fısıltı halinde konuşma, dişlerinin arasından konuşma,
genizden konuşma gibi kusurlar görülür. Kelimelerin telâffuzundaki ahenk
kaybolmuştur. Uzamış ve incelmiş hecelere riayet edilmez. Bugün yazımızda
uzatma işaretlerinin uzun zamandan beri kullanılmaması bu çeşit konuşmalara
sebebiyet vermektedir. Bundan ilerde, sırası geldiğinde tekrar söz edeceğiz.
Mafsallanma (artikülâsyon) bozuklukları, kekeleme, peltek
konuşma, harfleri yanlış söyleme tarzında ortaya çıkar.
Mükâleme (konuşma) bozuklukları:
Şizofreni hastalığı şahıslar
arasındaki karşılıklı konuşmayı, mükâlemeyi adetâ imkânsız hâle getirir ve
şahsın toplum içindeki yerini almasını engeller. Bu bakımdan şizofreni bir
çeşit “sosyal yabancılaşma” (alienation sociale)' dır. Hasta bazen
hayâlleri ile, bazen de monolog tarzında kendi kendine konuşur. Bazen konuşma
tamamen bir homurtu, diş gıcırdatması halindedir. Konuşmada sık sık müstehcen
kelimelere, küfürlere raslanır (koprolali). Hastanın hiç edep, haya duygusuna
kapılmadan meselâ anası, babası yanında, birtakım cinsî ihtiyaçlarını en
müstehcen kelimelerle anlatmaya başladığı görülür.
Bazı şizofrenler duyduğu kelime
ve cümleleri papağan gibi tekrarlarlar. Buna “ekolali” adını veriyoruz.
Zaman zaman sorulan sualle ilgili olmayan cevaplar alınır (yandan konuşma). Bir
misâl verelim:
Sual: — Bugün günlerden nedir?
Cevap: — Üç kişinin ellerinde parmakları vardır. Hadi hadi, sen daha iyi
bilirsin...
Sual: — Beni tanıdınız mı?
Cevap. — İşte o kadar, şimdi kalkıyorum, nasihatim bitti...
Son, olarak şunu belirtelim ki,
şizofreni denen akıl hastalığının temel vasfı, gerek düşünce, gerek konuşma ve
gerekse bütün davranışlarındaki saçmalık (absurdite) 'tir. Hasta, içinde
bulunduğu toplum ile sözlü, yazılı veya diğer vasıtalarla, jestlerle,
mimiklerle, hareketlerle, sağlam ve sıhhatli bir münâsebet kuramayan, o topluma
yabancılaşmış ve hareketleri o toplumca saçma kabul edilen bir kimsedir.
Kaynak:
Prof. Dr. Ayhan SONGAR; Dil ve
Düşünce, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği Vakfı Yayınları. No: 7, Şubat
1986,Gür-Ay Matbaası İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar