UNUTULMUŞ BİR CEMAAT-MANİSA YAHUDİLERİ
Hzl: Feridun Mustafa
Emecen
“Bir gün
bir yeniçeri yolda rastladığı bir Yahudi’yi çevirip ona,;
Siz İsa peygamberi çarmıha germişsiniz öyle mi ? diye sorarak kılıcını çeker; biçare Yahudi korku içerisinde,
Aman ağam bu bin beş yüz yıl önceydi, benim ne suçum var,
Bunun üzerine yeniçeri,
Olsun ben yeni öğrendim ” der.
Siz İsa peygamberi çarmıha germişsiniz öyle mi ? diye sorarak kılıcını çeker; biçare Yahudi korku içerisinde,
Aman ağam bu bin beş yüz yıl önceydi, benim ne suçum var,
Bunun üzerine yeniçeri,
Olsun ben yeni öğrendim ” der.
Sonunda
Yahudi canını kurtarabilmiş inidir bilinmez; ancak her üç semavi dini de
ilgilendiren ve içerisinde derin anlamlar gizli olan bu ironik fıkra, hem
tarihte çeşitli idarelerin altında yaşayan Yahudilerin durumunu, hem de burada
bu satırların yazarının ele aldığı konunun mahiyetini bir ölçüde
yansıtmaktadır. Zira Osmanlı toplumu içinde, sosyal bakımdan kapalılık arzeden
kendi içindeki münasebetlerin mahiyetine nüfuz edebilme zorluğu bulunan bir
küçük Yahudi topluluğunun tarihini incelemenin, söz konusu dine mensup olmayan
ve bu dünya ile hiç bir irtibatı bulunmayan bir araştırıcı için önemli
meselelere ve zorluklara yol açacağı şüphesizdir. Bununla birlikte, onların
kendi dışlarındaki muhtelif kesimlerle olan münasebetlerinin ve Osmanlı cemiyet
yapısı içindeki yerlerinin, iktisadi kapasitelerinin, demografik yapılarının,
sosyal hareketliliklerinin ortaya konması, böyle bir mensubiyetin gerekliliğini
ilzam etmez. Aksine farklı bir bakış açısı ile yapılan değerlendirmelerin
önemli olacağı, daha sıhhatli bilgilere ulaşılabileceği düşünülebilir.
Bir-iki
çalışma hâriç Türk tarihçilerinin ilgisi dışında kalan yahud ciddi, birinci
elden kaynaklara dayalı çalışma yapılmayan Osmanlı Yahudileri tarihi ile
alakalı incelemeler, çoğunlukla Musevî asıllı tarihçilerin tekelinde kalmış ve
onların da tesiriyle biteviye tekrarlanan genel bilgilerle meşbu bir literatür
oluşmuştur. Bunların yönlendirici olup olmadıkları bir yana, söz konusu
çalışmalar, cemaatin içyapılarını ve manevi bünyelerini sağlam olarak yansıtmak
açısından ayrıca dikkat çekici görülmektedir.
Son zamanlarda Osmanlı ve Türk Yahudi tarihi ile ilgili neşriyat
değerlendirilirken, Avram Galanti’den bu yana Yahudi asıllı tarihçilerin hemen
hemen aynı ana fikir çerçevesinden yola çıktıkları, özellikle 1492’deki büyük
göç hadisesinin olumlu hisleriyle, ilmi olmaktan çok popüler mahiyette,
Musevilerin sadık millet olduklarım göstermek amacıyla hareket ettikleri
üzerinde durulmaktadır. Ayrıca bu konuda şu sıralarda
pek moda olan sıra dışı (resmi tarihçilik söylemi dışında?) cesur incelemelere
ihtiyaç duyulduğu yolunda fikirler ileri sürülmektedir. Ancak bunun esas
itibarıyla bir yönlendirmeden bir başka yönlendirmeye sebeb olacağını düşünmek
gerekir. Bu tür çalışmalarda, alternatif arayışlar yerine, belgelerin geniş
ölçüde yorumuna dayalı, mensubiyet hislerinden mümkün olduğunca sıyrılmış bir
anlayışla, böyle bir incelemenin karşında kalması muhtemel uslub kuruluğu ve
eksikliklere rağmen, hareket etmenin daha sağlıklı bir yaklaşım tarzı olacağı
ifade edilebilir.
Yine de
küçük bir bölgedeki Yahudi cemaatinin durumunu anlamaya yönelik bu çalışmada,
bu satırların yazarının mensup olduğu dünyanın ve fikri alt yapının etkisinden
bütünüyle kurtulduğu söylenemez; zirâ farkına varılamayacak olan bilgi
birikiminin etkisi daima göz önüne alınmalıdır. Söz konusu alt yapının
tesirinden mümkün olduğunca sıyrılarak ve hiç bir yönlendirmeye, müsbet veya
menfi amaca tevessül etmemeye çalışılarak ele alınan konu, esas itibarıyla
belgelerin doğrudan yol gösterici etkisi altında bulunmaktadır. Bunun ise tek
yönlü bir malumat yığınına yol açma tehlikesi daima ortada durmaktadır. Fakat
mevzuun orta büyüklükte bir Batı Anadolu şehrinde 500 yıl
kadar ikamet eden küçük bir cemaatin sosyal ve ekonomik yapısı olduğu, iç yapıları, inanışları,
tesanüdleri ile ilgili bilgilerin bugüne sağlıklı bir şekilde kendilerine has
kaynaklardan ulaşmadığı dikkate alınırsa, bu ilk girişimin düşülmesi muhtemel
hatalarının, eksiklerinin anlayışla karşılanacağı ümid edilebilir. Öte yandan
son zamanlarda pek moda bir tabirle, “öteki” veya “azınlık” olarak mütalaa
edilmek istenmeyen Manisa Yahudi cemaati, genel olarak İslâm toplumu içinde
hukuki bir yere sahip olmak (zimmi statüsü) dolayısıyla, söz konusu
kavramlardan çok bariz bir farklılık arzetmektedir. Yani bu çalışma ne bir
“öteki” nin ne de “azınlığın” tarihidir; Osmanlı cemiyetini oluşturan bir
parçayı anlamaya yönelik, geniş ölçüde bugüne kadar ele alınmamış yeni
belgelere dayalı, dar ve derinlemesine tahlillerle süslü mütevazı bir
incelemedir ve ulaşılan sonuçları da daima tartışmaya açık bulunmaktadır. Bunun
yanı sıra bu çalışmada Osmanlı belgelerinin incelenmesi sırasında rastlanan
Yahudi adlarının okunmasında önemli zorluklarla karşılaşılmıştır. Bunların
mümkün olduğunca tesbitine çalışılmışsa da Osmanlı kâtiblerinin tercihleri ve
yazış şekilleri, adların asıllarıyla bazen çok farklılık arzetmektedir ve
şüphesiz doğru okumayı zorlaştırmaktadır. Burada geçen adlarda bu bakımdan
herhangi bir iddianın bulunmadığı peşin olarak belirtilmelidir.
Nihayet
yazar, bu çalışması sırasında, bazı kitabeleri temin eden sayın Aydoğan Demir’e
ve bunların kullanılmasına izin veren sayın Haşan Malay’a; Fransızca
tercümeleriyle çalışmayı destekleyen kıymetli meslekdaşı Tanju Cantay’a;
listelerin yapılmasını gerçekleştiren talebesi Zekai Mete’ye, kitabın basıma
hazır hale getirilmesini sabırla bekleyip en iyi şekilde basılmasını temin eden
sayın Muhittin Salih Eren’e teşekkür borçludur.
Feridun Mustafa Emecen
Bakırköy - Ocak 1997
Bakırköy - Ocak 1997
“Yeryüzünde ne kadar Yahudi kovulmuşsa
hepsi doğru Türkiye’ye koşuyordu”.
H. Demschwam, 1553-1555. İstanbul ve Anadolu'ya Seyahat Günlüğü.
hepsi doğru Türkiye’ye koşuyordu”.
H. Demschwam, 1553-1555. İstanbul ve Anadolu'ya Seyahat Günlüğü.
Bu mütevazi
araştırma XV. yüzyılın sonlarından itibaren şehzadeler şehri olarak bilinen
Manisa'da yerleşip XX. yüzyılın başlarına kadar burada sürekli ikamet halinde
bulunan bir gayri müslim cemaatin sosyal ve ekonomik yapısını Osmanlı arşiv
kaynakları ve şer'iyye sicilleri esas alınmak suretiyle incelemeyi
hedeflemektedir. Konunun ilgi çekici yönlerini bu cemaatin yerleşme özelliği,
XVI. yüzyılda şehirdeki sosyal yapılaşma içinde tek gayri müslim gurubu
oluşturmaları, genel İçtimaî bünyelerinin tabiatı gereği meşguliyet sahalarının
niteliği, bunlar için şehrin câzibe merkezi haline geliş sebepleri teşkil
etmektedir. Çeşitli dalgalanmalara ve bilahare şehre gelip yerleştikten sonra
giderek güç kazanan Rum ve Ermeniler'e rağmen cemaatin şehirde ikametini uzun
süre sürdürmesinin sırları, bu çalışmanın çerçevesinin teşkiline zemin
hazırlayan bir başka önemli sebebi oluşturmaktadır.
Genel olarak
Osmanlı Yahudilerinin tarihi hakkında daha XIX. yüzyıldan itibaren kaleme
alınmış pek çok makale ve kitab bulunmaktadır[1].
Bütün bu irili ufaklı çalışmaların çoğu da Musevi asıllı ilim adamları
tarafından kendi kaynakları da nazarı itibara alınarak gerçekleştirilmiştir.
Bazılarında Osmanlı arşiv ve kitabî kaynaklarına da inilmiştir. Ancak özellikle
Osmanlı arşiv kayıtları, yani resmî belgeleri, hâlâ orijinal bilgilere ulaşmayı
sağlayacak bâkir malzeme yığını olarak durmaktadır. Son zamanlarda Yahudi
göçünün 500. yıldönümü münasebetiyle hazırlanmış kitaplar ağırlıklı şekilde
genel tasvirlerle mücehhez, popüler yanı ağır basan bir özellik göstermekte,
bunun yanında bu konuda yapılan inceleme ve araştırmaların bibliyografik
künyelerine kolayca ulaşma imkanı vermektedir. En son S. Shaw' ve A. Levy'nin[2]
kitabları hem bu yönleri, hem de Osmanlı Yahudilerinin siyasî, sosyal ve
İktisadî yapıları, cemaat içi teşkilatlarını geniş bir zaman dilimi içerisinde
veren genel tasvirleriyle dikkati çekmektedir. Ancak orta büyüklükte bir
Anadolu şehrindeki küçük bir gayri müslim topluluğun tarihi hakkında
derinlemesine hiç bir çalışmanın mevcut bulunmadığı dikkate alınırsa,
genellikle devletin resmî bakış açısının ürünü olan fakat bize resmî olmayan
bilgi kırıntılarını da sağlayan bu belgelerin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Yani bu kabil bir inceleme için söz konusu topluluğun tarihini aydınlatmaya
imkân veren ve kendi iç kaynakları dışında kalan seyahatnamelerdeki, çoğu defa
doğruluğu tartışmalı olan malumatla birlikte tek ve farklı kaynak serisini
oluşturmakta olmaları calibi dikkattir. Dolayısıyla Manisa Yahudileri tarihini
incelemeyi hedefleyen bu çalışmada temel olarak bu kaynak serileri esas
alınmıştır.
Yukarıda da
belirtildiği gibi Osmanlı şehirleri temelinde Yahudi cemaatlerinin
özelliklerine dair müstakil çalışmalar, İstanbul, Bursa, Selanik, İzmir gibi
bazı büyük şehirler hariç hemen hiç yapılmamıştır[3].
Daha kozmopolit bir yapıya sahip büyük şehir merkezlerinde, hâkim unsurdan
farklı bir inanış içindeki çeşitli toplulukların yaşayış şartları daha rahat
olmalıdır. Zirâ bunların şehrin kalabalıklığı içinde dikkatlerden ve gözlerden
uzak olma imkânları bulunmaktadır. Ama küçük şehirlerdeki hayat tarzları büyük
şehirlerden daha değişiktir; ilgi ve dikkatlerin bu gibi farklı inanışları
bulunanlar üzerinde toplanma ihtimali çok daha fazladır. Dolayısıyla
kanaatimize göre bu gibi küçük şehirlerdeki cemaatlerin yaşayış şekillerinin,
statülerinin, toplum içindeki yerlerinin tayini, daha fazla ilgiye mazhar olan
büyük şehirler kadar, hatta onlardan da daha önemlidir. Osmanlı
imparatorluğunun sosyal ve İktisadî yapısında müslüman olmayan toplulukların
fonksiyonlarının ve imparatorluk mozayiğinin farklı tonlar taşıyan renklerinin
ortaya çıkarılmasında bu kabil detay çalışmaların gerekliliği açıktır. Bundan
yola çıkılarak İslâmî karekteri ağır basan bir Batı Anadolu şehrinin küçük
gayri müslim topluluğunun tarihi, genel bilgileri destekleme ve yeni ufuklara
açılmaya imkan verme yönlerinden incelenmeye sezâ özellikte görülmüştür. Bu tür
ayrıntılı monografilerin çoğalması hiç şüphesiz genel tasvirleri daha doğru,
farklı ve sağlam bir zemine oturtacaktır.
Konunun
kaynaklarının temellerini arşiv malzemeleri oluşturmaktadır. Ancak özellikle
doğrudan Yahudi kaynaklarına dayalı olarak Manisa Yahudi cemaatinin tarihi,
sosyal ve ekonomik durumları hakkında A. Galanti’nin nisbeten geniş ama dağınık
bilgiler verdiğini de belirtmeliyiz. Onun toplamış olduğu malumat arşiv
malzemeleri ile birlikte cemaatin tarihinin boşluklarını doldurmada kolaylık
sağlamaktadır. Dış kaynaklar arasında ise resmi belgeler önemli bir yer işgal
ederler. Şehirdeki Yahudilerin nüfus durumları hakkında bilgilere ulaşmayı
sağlayan Saruhan sancağı tahrir defterleri', avarız defterleri[4],
nüfus cerideleri[5]
ve temettüat defterleri[6],
cemaatin şehir bünyesindeki yerleri ve sosyal yapılaşmadaki vaziyetleri
konularında Manisa şer'iyye sicilleri ve mühimme defterleri aslî kaynaklan
teşkil eder. Vaktiyle tarafımdan yapılan ve XVI. yüzyıl Manisa'sının sosyal ve
İktisadî yapısını aydınlatmaya yönelik çalışmalar[7]
sırasında bu konuya incelenen mevzuun niteliğinin farklılığı sebebiyle kısmî
olarak yer verilmişti. Daha sonra ulaşılan yeni malzeme ve kaynaklar buradaki
bilgilere pek çok yeni katkılar yapma imkânı sağladı. Bu bilgilerin ilk
sonuçları Ankara'da tertip edilen X. CIEPO sempozyumuna (31 Ağustos-5 Eylül
1992) sunulmuştu. Ayrıca Selanik'ten Manisa'ya vâki göç hadisesini de ana
temalarıyla aydınlatan sebeblerini araştıran bir tebliğ de Resmo'da yapılan
«The Via Egnatia under Ottoman Rule 1380-1699 (9-11 January 1994)» konulu
sempozyuma sunulmuştu[8].
Bütün bu çalışmalar, XX. yüzyıla kadar Manisa Yahudileri tarihini ortaya
koymaya yönelik bu mütevazı araştırmanın çerçevesini oluşturmuştur.
Sh:
9-16
Orta büyüklükte bir Osmanlı şehrinde
uzun yıllar boyunca yaşayan gayrı müslim bir topluluğun, Osmanlı resmî
belgelerinin ışığında derinlemesine tahliline dayanan bu araştırma ile söz
konusu cemaatin sosyal ve İktisadî yapısı üzerinde bir takım tesbitlerde
bulunulmaya çalışılmıştır. Genel olarak Osmanlı tebaası farklı gurupların
tarihine küçük bir katkı niteliği de taşıdığına inanmak istediğimiz bu çalışma
ile ortaya konan tesbitler, hiç şüphesiz tam değildir. Ancak yine de burada
ulaşılabilen resmî kaynaklar çerçevesinde yapılan izahlar, Osmanlı Yahudileri
üzerine son zamanlarda oldukça artan genel tasvirlere dayalı çalışmaların
muhtaç olduğu yeni malzemeler hakkında fikir verecek hususiyette görülmek
istenmektedir.
XVI. yüzyılda Batı
Anadolu'nun önemli bir siyasî ve İktisadî merkezi olma özelliğine sahip olan
Manisa'nın sosyal hayatına yeni ve farklı bir boyut kazandıran Yahudiler,
yüzyıl boyunca şehrin tek gayrı müslim topluluğunu oluşturmuşlardır, ilk
iskândan 1970'lere kadar uzanan yaklaşık 470 yıl çeşitli dalgalanmalara rağmen
şehirde kesintisiz olarak ikametlerini sürdüren bu küçük topluluk, türlü sosyal
ve İktisadî problemlerle karşı karşıya kalmasına rağmen ayakta kalma başarısını
gösterebilmiştir. Bunda
cemaatlerinin iç yapısında zaman zaman yaşanan ciddi iç çekişmelere rağmen yine
de dış dünyaya karşı temin edilebilen tesanüdü kadar, Manisa'nın yerli müslüman
sakinlerinin, devlet görevlilerinin ve hükümet merkezinin olumlu yaklaşımları
önemli rol oynamıştır. Aslında bu, Osmanlı ülkesinin bütününde görülen genel
tavrın küçük bir yansımasıdır. Manisa halkından ziyade, ilk iskanlar sırasında
kendi aralarındaki anlaşmazlıklar ile dalgalanmalar gösteren topluluk, kısa
sürede burayı merkezî ve sabitleşmiş bir mevki, yerleşim yeri ittihaz etmiştir.
Bu sabitleşme, XVI. yüzyıl sonları ve XVII. yüzyıl başlarında şehre müteveccih
göçleri yönlendirecek kadar önemli olmuştur. XVII. yüzyılda zelzele, veba
gibi tabiî âfetler bir yana giderek ağırlaşan İktisadî sıkıntılar yeni
Hristiyan guruplarının iskanı ve ticarî alandaki faaliyetlerini daraltmaları
dahi onları çok derinden sarsmış görünmemektedir. Bütün bunlara rağmen
cemaatin varlığını inatla sürdürmesinin sırları, hiç şüphesiz XVI. asırda kazanılan
sağlam yapı ve Şehirdeki mevkilerinin kuvvetli olmasında aranmalıdır.
Şehrin sosyal tabakalaşmasında
kendilerine yer bulan ve hatta faaliyetleri ile kendilerini kabul ettiren bu
küçük topluluk, müslüman halktan ziyade, XVII. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren, şehirde meskûn Ermeni ve Rumlar'ın İktisadî baskıları ile karşı
karşıya kalmış, bunda değişen dünya sistemleri çerçevesinde batılı devletlerin
Osmanlı pazarlarını tek taraflı hale getirme çabalan da etkili olmuştur. Bu cümleden olarak ana ziraat merkezi niteliğini haiz
bulunup sahildeki limanlan kendisine bağlı çıkış kapıları olarak kullanan
Manisa, zamanla Levant ticaretinde önemli bir merkez olarak ortaya çıkan bu
limanlardan İzmir'in hinterlandı durumuna düşmüş ve bu durum cemaat açısından
dikkat çekici bir iç hareketliliğe yol açmış; bütün dikkatler bu liman
şehirlere yönelmiştir. Dolayısıyla Manisa cemaati gerek sermayesi ve
gerek kemiyeti ile İzmir’in parlak geleceğinden müstefıd olmak üzere, buradaki
Yahudi varlığını desteklemiştir. Bir başka deyişle İzmir'deki Yahudi cemaatinin
oluşmasında Manisa'daki cemaat önemli rol oynamıştır. Zirâ XVI.
asırda İzmir kıyıdaki diğer bazı limanlar gibi, içeride büyük bir merkez olan
Manisa'nın iskelesi durumundaydı ve buraların mukataaları genellikle Manisalı
Yahudi mültezimlerin ellerinde bulunuyordu.
Cemaat hakkında XVII. yüzyılın
sonları ve XVIII. yüzyıla ait bilgilerin zayıflığına karşılık, XIX. yüzyılda
bunların yeni bir kalkınma hamlesi içinde bulundukları sanılmaktadır. Fakat
Manisa'da cemaatin XVI. yüzyıldaki refah seviyesine hiç bir zaman ulaşmadığını
söylemek yanlış olmasa gerektir. Gerek XVIII. ve gerek XIX. yüzyılda genel
olarak orta halli ve daha alt seviyede bir ekonomik vasata sahip topluluğun bu
durumu meşguliyet sahalarında da kendisini göstermiş; aralarında daha basit
işler, insan gücüne dayalı meslekler yaygınlaşmaya başlamıştır.
XIX. yüzyılda genel olarak nüfusu
gittikçe kalabalıklaşan şehirde, iyice sabitleşmiş nüfus yapısıyla küçük bir
gurup halinde kalan ve etkileri silinmeye yüz tutan Yahudiler, İzmir’le olan
yoğun irtibat dolayısıyla ayakta kalıp yeniden toparlanmışlar ve kültürel
açıdan yeni bir kalkınma hamlesi yaşamışlardı. Fakat XX. yüzyılın ilk
çeyreğinde meydana gelen hadiseler ve yaşanan işgal dönemi, müslüman
topluluklar kadar bu küçük cemaati de derinden etkilemiş; bundan sonra dağılma
süreci başlamış ve bu da cemaat için sonun başlangıcını teşkil etmiştir.
Sh: 101-102
Kaynak:
Unutulmuş Bir Cemaat-Manisa Yahudileri Feridun Mustafa Emecen, Eren Yayıncılık,
1997-İstanbul
[1] Yahudi tarihini konu alan genel
eserler (mesela bk. H. Graetz, History of
the Jews, Philadelphia 1895, I-V) yanında doğrudan
Osmanlı imparatorluğu topraklarında yaşayan yahudiler hakkında klasikleşmiş
eser niteliği taşıyan M. Franco (Essai sur
l'histoire des Israelites de l'Empire Ottoman, Paris
1897) ve Rozanes’in kitabları zikredilmelidir. Özellikle İbranice kaleme alınmış
ve basılmış olan bu ikinci eser, 6 cilt olup pek çok araştırıcı tarafından
kullanılmıştır. Orijinal adı Divrey
Yemey Yisrael be-Togarmah olan bu
eserin ciltleri muhtelif tarihlerde basılmıştır (I-V Sofıa 1930-1938; VI,
Jarusalem 1945. Bu eserde Manisa ile ilgili bilgiler I, 172-173 ile V. 57-58'de
yer almaktadır. Bu yazarlar için bk. Giacomo Saban, "Osmanlı Yahudilerinin
İlk Tarihçileri”, Tarih ve Toplum, V/29,
1986, s. 57-60). Geniş ölçüde ondan istifade eden ve Osmanlı Yahudileri
hakkında muhtelif eserler kaleme alan A. Galanti'nin kitapları konu ile
ilgilenen araştırıcıların başvuru kaynağı olmuştur (Galanti'nin bütün eserleri
Isis yayınevi tarafından yeniden neşredilmiştir: Histoire
des Juifs de Turquie, I-IX, İstanbul 1985). Onun Histoire
des Juifs d'Anatolie (I-II, İstanbul 1937-1939. Manisa
ile ilgili kısım II, 70-100 arasındadır) ve türkçe olarak kaleme aldığı Türkler ve
Yahudileri (İstanbul 1947) konumuz açısından
önemlidir (Galanti için bk. A. Kalderon, Abraham
Galante: -4 Biography, New York
1983). Ayrıca türkçe olarak kaleme alınmış başka bir eser Kudüs’te daktilo
nüsha halinde basılmıştır: Moshe Sevilla-Sharon, Türkiye
Yahudileri, Tarihsel Bakış, Jarusalem
1982. (Bu kitap bilahıre yeniden yayımlandı: Türkiye
Yahudileri, İletişim Yayınlan Cep Üniversitesi,
İstanbul 1992 ve 1993).
[2] The
Sephardim in the Ottoman Empire, Princeton
1992. Kezfı 500. yıl münasebetiyle hazırlanmış başka kitaplar da vardır: Aron
Rodrigue (ed.), Ottoman and
Turkislı Jewry, Indiana 1992; Walter Weiker, Ottomans,
Turks and .1 e w İslı Polity, Maryland
1992; Bu münasebetle türkçe kaleme alınmış bir başka kitap: N. Güleryüz, Türk
Yahudileri Tarihi I (20. Yüzyılın başına kadar), İstanbul
1993. Türk tarihçilerinin bakış açılarıyla ilgili 500. yıl münasebetiyle kaleme
alınmış bir örnek için bk. H. İnalcık, “Sephardic Jews in the Ottoman Empire”, From Empire
to Republic, İstanbul 1995, s. 106-114.
[3] Bu şehirlerle ilgili çalışmalar için
bk. Shaw. Aynı Eser,
bibliyografya kısmı. Ayrıca, Kudüs'ün pek çok araştırmaya konu olduğu belirtilmelidir
(Özellikle sicillerin esas alındığı bir çalışma için bk. Amnon Cohen, Jewish Life
under İslam: Jarusalem in the 16th Century,
Cambridge-Harvard 1984). Kezâ Balkanlar için bk. V. Boskov-M. Epstein- St.
Andreev, Ottoman Documents on Balkan Jews
XVIth-XVIIth ceııturies, Sofia
1990.
[4] Avarız defterleri içinde özellikle
mufassal tarzda olanlar, eski tahrir geleneğinin devamı şeklinde önem
kazanmaktadır. Bu tür defterler hakkında bk. F. M. Emecen, "Aynı
makale", s. 147, not 7.
[5] XIX. yüzyılda önem kazanan nüfus
sayımları için bk. M. Aydın, "Sultan II. Mahmud Döneminde Yapılan Nüfus
tahrirleri", Sultan II. Mahmud ve Reformları
Semineri, Bildiriler, İstanbul 1990, s. 81-106.
[6] M. Kütükoğlu, “Osmanlı Sosyal ve
İktisadi Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri”, Belleten, LIX/225
(1995), 395-412.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar