YANLIŞ KONUŞTULAR VE YIKILDILAR
Not:
Aşağıdaki yazı başlığı açıklamak için
alıntılanmıştır.
Hzl:
Prof. Dr. Nevin SELEN
İlk kez 1493 yılında söz söyleme sanatı hakkında bir
eser yazılmışsa da, bütün çalışmalar antik çağ söz söyleme sanatının
aktarımından ileri gidememiş ve bu nedenle gelişememiştir. Bir sanat,
aktarıldığı alanda beslenecek olan ve doğuşuna neden olan motifleri bulduğu
taktirde gelişir. Oysa iki çağ motiflerinin niteliği farklıydı; bunun doğal
sonucu ise, aktarmanın istenen sonucu vermemesidir. Aynı koşullar, aynı
nedenler olmadıkça aktarılan sanat aktarıldığı toplumun sosyal, siyasal ve
kültürel yapısına uymadıkça gelişme alanı bulamaz. Antik çağda demokrasinin
ürünü olan bu sanat, Avrupa, özellikle Almanya'da, köylü kitlesinin, burjuvaziye
karşı ayaklanmasıyla dünyevi alanda yer almıştır. Çünkü, köylünün hakkını arayan sesinin duyurmak için tek
haberleşme aracı konuşmaktır. Bu da daha çok Almanya'ya nazaran
daha güçlü bir merkezi sistemle idare edilen İngiltere'de gerçekleşmiştir.[1]
30 yıl savaşlarının ortaya çıkardığı sosyal, siyasal, ekonomik bunalımları
çözmek için yine tek araç halk topluluklarında yapılan konuşmadır. Bu gereksinme, sanatı körüklemiş ve 1634 yılında Matthâus
Meyfart'ın "Teutsche Rhetorica" adlı eseri çıkmıştır. Yine antik
retoriği örnek alan bu eser, çok başarılı olmamakla beraber, hitabetin önemini
ortaya koyması bakımından kayda değer. Daha sonra Augustiner Kilisesinin papazı
olan Matthâus etrafına birçok öğrenci toplamış ve onlara hitabetin kural ve
kanunlarını öğretmeye çalışmıştır. Her meslekten herkesin anlamlı güzel
konuşmasının gerekli olduğunu ileri sürmektedir.[2]
1634-1662 yılları arasında, bu alanda yazılmış esere
rastlanmamaktadır. Çünkü, tiranlık yalnız efendilere konuşma olanağı vermiş,
halkı susturmuştur. 1662 yılında Balthasar Kindermann "Deutsche
Redner" adlı altında bir eser yayınlamış ve bu eser bir iki kere
bastırılmıştır. Antik hitabet sanatına dayanarak yazılmış olan bu eserde, her
tür konuşma için örnekler verilmekte ve bu sanatın gerektiği gibi işlenmesi
hususunda hazırlan- maktadır. Kaspar Stieler'in Kindermann'ın bu eserini 20 yıl
sonra tekrar yayınlaması, bu alanda böyle bir çalışmaya ne kadar susanmış
olunduğunu, buna rağmen kısır kaldığını göstermeye yeterlidir.[3]
Baştan beri işaret edildiği üzere, genellikle sadece
kulağıyla algılamamağa alıştığından, okuma yazmadan yoksun olan alıcı, yazılı
metni okuyamayacak okusa bile göze hitabedileni algılama yeteneğini
edinmediğinden yazılı mesajı kavrayamayacaktır.
Bunu anlayan Luther, yalın bir dille
yazmış ve en önemlisi yazdığını okumuştur. Böylece Luther, söz söyleme sanatı alanında, kilise
kürsüsünden yaptığı konuşmalarla "Kürsü Hatibi Eğitmeni" (Erzieher
des Kanzel- redners) olarak yer almıştır[4].
Luther'e
göre kelâm, tanrı verisidir. "Hikmet,
zor kullanarak değil, kelâmla idare eder; insan oğlunu kelâmla eğitir, kelâmla
avutur, tüm ıstırapları kelâmla hafifletir.[5] Tanrı
verisi olan kelâmın büyüleyici gücüne sık sık değinen Luther "Tanrı
kelâmının gücü öylesine büyük ki, insan oğlunun dudaklarından çıkıveren tanrı
kelâmı, güçlü bir ruh olan şeytanı o anda yenilgiye uğratabilir.[6]
diyor. Tanrı verisi kelâmının gücüne olduğu kadar, kul sözünün de gücüne
inanan ve önem veren Luther, "tanrı kelâmı" (Gotteswort) ile
"insan sözü" (Menschenwort) arasında kesin bir ayırım göstermekte,
insan sözünü "optima dei creatura, ad poti- mum usum creata" diye
tanımlamaktadır.[7]
Luther,
antik çağdaki "söz söyleme sanatı" anlayışından ayrılır ve
dialeatikle retoriği karşılaştırır. Dialektiğin kısa ve öz üslûbuna karşın,
retoriğin ağdalı üslûbunu yerer: "Dialectica spricht: Gib mir zu essen,
Retorica spricht: Ich bin heitt henk den gantzen tag schwerlich gangen, bin muhet,
kranck, hungerig elc. hab michts gessen; lieber gib mir doch ein gutt stuck
fleisch, ein gutten pratten, ein gutt humpen bir gib mir trinck hen."[8]
"Bana
yiyecek ver" diyen dialektiği karşı retorik: "Tüm gün meşakkatle yürüdüm; yorgun, hasta,
açım vb. hiç bir şey yemedim; kıymetlim bana bir parça et, bir parça kızarmış
birşey, içmek için de bir bardak bira ver" diyerek, en olağan
günlük bir ihtiyaç için bile ağır ve karmaşık bir üslûp kullanır.
Bütün
bunlardan anlaşılacağı üzere, iyi ve düzgün konuşmaya Reform çağında çok önem
verilmekte, sözün gücüne inanılmakta, antik çağın söz söyleme üslûbu, yerini
yavaş yavaş, az ve özlü konuşmaya bırakmaktadır. Başka deyişle, az sözle çok
şey ifade etmek gibi, dilde geçerli olan "enerji tasarrufu" kanunu
Luther'in dialektiği retoriğe yeğ tutması, kendi deyimiyle: "Dialectica
docetrhetorica movet" (Dialektik öğretir, reotik harekete geçirir) sözleriyle
açıklanabilir[9].
Gerçekten,
saydığımız ünlü hatiplerin, kitleleri ardından sürükleyen siyasal alanda yeni
sayfalar açan konuşmaları, Luther'in görüşünün isabetli olduğunu ortaya
koymaktadır. Luther'in din alanında yaptığı reformun, ülkede süratle yayılması,
göze hitabeden cansız, kansız harflerin meydana getirdiği İncil çevresinin
okunmasından çok, bu çeviriyi kilise kürsüsünden bizzat kendisinin, dile can ve
kan veren ritim, tonlama vb. gibi özelliklere dikkat ederek okuması
sağlamıştır. "Çevirisi yalnız gözle değil, kulakla da algılanmalıydı ki
amacına ulaşsın"[10]
Özet olarak, reform çağında, Luther
yazı dilinde olsun, konuşma dilinde olsun çok önemli rol oynamış, Almanlar bu
çağda Luther sayesinde, kendi dillerine önem vermeyi düzgün konuşmayı
öğrenmişlerdir[11].
Bunu
izleyen Barok çağında ise, dili arılaştırmak ve dilin yazım kurallarını
saptamak amacıyla dil cemiyetleri kurulmuştur. Ancak bu uğurda çalışan yazarlar
ve onların üye oldukları dil cemiyetleri, "hitabet sanatın" dan çok
(Redekunst), "konuşma sanatı" (Sprechkunst) ile uğraşmışlar, başka
deyişle, dili anlaştırmanın yanı sıra seslerin çıkış kurallarını saptamayı
amaç edinmişlerdir.
Ağdalı
ve onomatopoetik üslûbun geçerli olduğu Barok çağın da, Hörsdöffer, konuşma
sanatının da önemini belirtenlerden biridir. Ancak antik çağın retorik etkisi
izlerini kaybetmiş değildir.
17.
yüzyılda, sanatkâr, şair ve dilbilimciler yazı ve konuşma dili üzerinde
çalışmışlar, fakat söz söyleme sanatını, bu çağda ilk kez ele alan Chris- tian
Weise olmuştur. Antik çağda, söz söyleme sanatının en önemli basamaklarından
biri olan "pronuntiatio"* yu söz söyleme sanatı alanına sokan Christian
Weise:
"Drum lerne ich zur Rede schicken
Die muB des Geistes Bote seyn...
Die Zunge muB sich frey gewehnen
Der Mund muB in der Arbeit stehn
So kan das Werck den meister kröne
Dass wir im vollen lobe gehn
Nun fange was zu reden an
Dass ich dich besser sehen kan"[12]
Konuşma yeteneğini edinmeliyim
Çünkü odur ruhun elçisi...
Dilimi serbestçe hareket ettirmeliyim.
Ağzım
rahatça çalışmalı
Böylece
bu eylemin ustası olmalı
Ki
kişinin övgüsü yapılmalı
Haydi
başla söylemeye bir şeyi
Ki
daha iyi tanıyabileyim seni... "
diyerek konuşma dilinin, yazı dili karşısındaki gücünü
belirlemeğe çalışmıştır. Yazarın seçtiği sözcükler ve kurduğu cümlelerle
belirtmeğe çalıştığı nüansları, konuşmacı daha etkili araçlarla belirtebilir.
Ölü harfler,
okuyucunun gözü önünde cansız yattığı sürece, yazar, alıcısına, mesajın hangi
yönünü daha önemle ve hangi maksatla iletmek istediğini belirtemez; oysa aynı
mesaj, konuşmacının ağzında canlanıp dile geldiğinde, ses tonunu yükseltmek,
uzun ya da amaca uygun biçimde, kelimeler arasında duraklamalar yapmak, bir
kelimeyi ya da cümleyi maksada uygun biçimde çeşitli tonlarda tekrarlamak,
alıcıya, vericinin fikir ve aynı zamanda, daha önemlisi maksadını açık seçik
iletecektir. Oysa yazılı metin, sadece fikri iletir.
Sh: 11-13
Kaynak:
Ankara Üniversitesi/DlL VE TARİH –COĞRAFYA Fakültesi Dergisi, Cilt XXIX - Sayı
: 1 - 4 Ocak - Haziran 1971-Temmuz-Aralık
1978
[1] Hildegard, Gauger, Die
Kunst derpolitischen Rede in England,
Tübingen Niemeyer, 1952, S. 7. V.Ö., Damaschke, op. cit. S. 237. V.Ö.
[2] Friedrich August G. Tholuck, Lebenszeugen der lutlıenischen Kirche aus allen Standen
vor. u. wâhrend der Zeit des 30. Krieges, Berlin 1859, S. 209,
V.Ö.
[7] Ludwig Meyer,
"Luthers Stellung zur Sprache", (Dissertation), Hamburg 1930, S. 34.
Weithase, op. cit. S. 83'den.
[8] Weithase, op. cit.
S. 83'den. Thischreden C. II. Nr. 1698, S. 186 Daha başka örnekler için bk.
loc. cit. Nr. 2629 b. S. 559, C. III. Nr. 3237 a ve b, S. 230/ 1.
* Kelimenin yalın anlamı
"telâffuz" (Aussprache) olmakla beraber, antik çağda bu kavram
altında, yazı dilini canlandırmak, yazıları dile getirmek" (Vorlesen,
vortrâgen) diyebileceğimiz, yani alıcının kulağına ulaştırmak, başka deyişle,
halk önünde bir metni yüksek sesle okumak ankşlmaktadır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar