Gerçek Şeyhi Bulursan
Muhammed Emin el-Kurdi yazıyor:
Mürid, şeyhine tazim göstermeli,
açık ve gizli bütün durumlarda onu büyük tanımalıdır. Maksudunun ancak onun
elinde gerçekleşebileceğine inanmalıdır. Gözü başka bir şeyhe meyledecek
olursa, şeyhinden mahrum olur ve feyiz ona kapanır. Şeyhin bütün
tasarruflarına razı olması, ona itaat etmesi ve boyun eğmesi gerekir. Mal ve
beden ile ona hizmet etmelidir. Çünkü irade ve muhabbetin cevheri ancak bu
yolla belli olur. Doğruluk ve samimiyet ölçüsü ancak bu ölçü ile bilinir.
İşlediğinin zahiri haram da olsa, şeyhinin yaptığına itiraz etmemelidir. Ona
Niçin böyle yaptın? dememelidir. Çünkü şeyhine Niçin? diyen kişi asla felah
bulamaz. Zahirde şeyhten kötü bir durum sadır olabilir, fakat batını itibariyle
o durum güzeldir. Külli ve cüzi, ibadet ve adet olsun, bütün işlerde iradesini
şeyhinin iradesine teslim etmelidir. Gerçek müridin alametlerinden biri de,
şeyhi kendisine Şu fırına gir derse, girmesidir. Şeyhin durumlarını hiç bir şekilde
araştırmamalıdır. Zira böyle bir şey çok kişi için meydana geldiği gibi,
helakine sebep olabilir. Bütün durumlarda şeyhi hakkında hüsnü zanda
bulunmalıdır…
Bereketini kazanması için
ikamette ve yolculukta, bütün işlerinde şeyhini kalbinden çıkarmamalıdır. Dünya
ve ahiretle ilgili elde ettiği bütün bereketlerin kendisine şeyhinden geldiğine
inanmalıdır. Testerelerle bile kesilse, şeyhinin bir sırrını açmamalıdır.
Şeyhinin gönlünün meylettiğini sezdiği bir kadınla evlenmemeli ve şeyhinin
boşadığı yahut ondan dul kalan bir kadınla asla evlenmemelidir. Şeyhin sevdiği
kişilerle oturmalı, sevmediği kişilerle oturup kalkmamalıdır. Kendisine iltifat
etmemesine ve kendisinden yüz çevirmesine sabretmeli, falan için şöyle böyle
yaptığı halde bana niçin böyle yapmıyor, dememelidir. Şeyh için hazırlanmış
olan yere oturmamalı, izni olmadan herhangi bir konuda ona ısrar etmemeli,
yolculuğa çıkmamalı, evlenmemeli ve önemli bir iş yapmamalıdır…
İbn Arabi itaat konusunda şöyle
ifade etmektedir:
“Bu itaat üstünkörü ve ihlasla
olması lazımdır. Şartsız ve tam olmalıdır. Mürid, tevilsiz, cevapsız, özürsüz
ve tepkisiz şeyhin emirlerine harfiyyen bağlı kalır. Şeyhin emri akıldışı, hatta
haram işlemeyi de emretse, harfiyyen bu emirlere itaat etmesi lazımdır. Şeriata
muhalefet ettiğini görsen bile, ona itiraz etmeyi aklına bile getirmemelisin.
Çünkü insan masum değildir.”
Avarifu’l-Maarif sahibi
es-Suhreverdi de şöyle demektedir:
“Şeyhin sözü Hak ile, Hak’tan ve
Hak içindir. Cebrail, vahiy konusunda emin olduğu gibi, şeyh de ilhamı
müridlere aktarmada emindir. Cebrail vahiyde hiyanet etmediği gibi, şeyh de
ilhamda hiyanet etmez. Rasulullah heva ile konuşmadığı gibi, şeyh de ona uyarak
zahir ve batında hevasından konuşmaz.”
“Müridin şeyhe karşı en güzel
edebi, sessizlik, donukluk ve hareketsizlik (sukut, humud ve cumud)dur. Şeyhin
izni olmadan çok konuşmamalı, çok gülmemeli ve sesini yükseltmemelidir. Şeyhin
durumundan kendisine kapalı bir şey olursa, Musa ile Hızır kıssasını hatırlamalı
ve itiraz etmemelidir. Üstadına hayır diyen asla felah bulamaz. Şeyh varken,
mürid sadece farz namazı kılmalıdır. Çünkü onun görevi hizmettir. Şeyhine bütün
durumlarını açmalı ve gizlememelidir.”
Ahmed Eflaki Menakıbu’l-Arifin
kitabında anlatıyor:
Sultan Veled buyurdu ki:
Bir gün babam medresede bilgiler
saçıyordu. Bu arada Gerçek mürid, kendi şeyhinin herkesten olduğuna inanan
kimsedir. dedi. Öyle ki bir adam Bayezid’in müridlerinden birine Şeyhin mi
büyük Ebu Hanife mi? diye sordu. O yine, şeyhim dedi. Sonra Ebu Bekir mi büyük
senin şeyhin mi? diye sordu. O yine, şeyhim, diye cevap verdi. (Nihayet) o,
birer birer bütün sahabeyi saydıktan sonra Muhammed [salla'llâhü aleyhi ve
sellem] mi büyük senin şeyhin mi? dedi. Yine, şeyhim büyüktür, dedi. En sonunda
Tanrı mı büyük senin şeyhin mi? diye sordu. Mürid: Ben tanrıyı şeyhimde
gördüm, şeyhimden başka bir şey tanımam, hep onu tanırım. dedi.
Başka bir müridden de Tanrı mı
büyük, yoksa senin şeyhin mi? diye sordular. O da Bu iki büyük arasında hiç
fark yoktur, dedi. Ariflerden biri de: Bu iki büyükten daha büyük biri lazımdır
ki bu farkı ortaya koysun demiştir.”
Ebu Yezid el-Bistami dedi ki: “Üstadı
(şeyhi) olmayanın imamı şeytandır.”
Letaifu’l-Minen sahibi de şöyle
ifade etmektedir:
“Şeyhlerin silsilesine kendisini
ulaştıracak ve kalbinden perdeyi kaldıracak üstadı olmayan kimse, sahipsiz bir
sokak çocuğu ve nesebi belirsiz bir kişidir.”
Bu meyanda tabii olduğun şeyhde kendisi için şu hal üzere olur.
Şah Bahaaddin Nakşibend
hazretleri bir gün yolda giderken bir köpeğin ayak çukurunda biriken suya
bakarak Ben şu sudan daha kirliyim derler. Yanındakilerin şaşırdıkları, hayret
ettiklerini görünce ilave eder: Hatta ben kafirden daha adi ve kirliyim. İşte
denge noktasında olmak budur.
Dünyada bulunan her insan, hatta
Frenk kafirlerini ve sapıkları, zındıkları her bakımdan kendimden daha iyi
görüyorum. Bunların en kötüsü olarak kendimi görüyorum.
Tasavvufun insan şahsiyetini
öldürmesi için mensupları her yola başvurmuşlardır. İnsanı en tiksindirici
işlerde bile çalıştırmışlardır. Yola giren padişaha dilencilik yaptırılmıştır,
intisap etmek isteyen vezire sokaklarda sakatat sattırılmış, devrin en büyük
ilim otoritelerine tekkenin helaları temizlettirilmiştir…
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar